FR ePanel Fotograf Dernekleri

Page 1

1


SUNUŞ : "Fotoğraf Dernekleri" e-Panel

e-Panel Katılımcıları

Fotoritim e-Fotoğraf Dergisi olarak, bir fotoğraf dergisinin görevi olduğunu düşündüğümüz; fotoğraf üzerindeki konuları tartışmaya açmak, görüşleri almak ve ortaya bir fikir kaynakçası çıkararak, "fotoğraf" adına faydalı neticelere dönüştürmek amacıyla ePanel'imizi gerçekleştirdik.

Ahmet Bozkurt Ali Rıza Akalın Arzu Filiz Güngör Baybars Sağlamtimur Behiç Günalan Berrin Cerrahoğlu Beyhan Özdemir Celal Kılıç Ceyda Taşdelen Enver Şengül Erden Cantürk Fikret Özkaplan Gökhan Demirer Gülcan Acar Gülser Günaydın Gültekin Çizgen Halil İbrahim Tutak Haluk Uygur İbrahim Göğer İdris Aydın İsa Özdemir Mehmet Oğuz Mine Hoşgün Soylu Muzaffer Sütlüoğlu Ömer Yağlıdere Özcan Yurdalan Reha Bilir Sami Türkay Serpil Yıldız Şule Tüzül Tanju Akdeniz Tuğrul Çakar Tülay Çellek Yalçın Çıdamlı

e-Panel sayfalarımızda "Fotoğraf Dernekleri" konusunda gerek ilettiğimiz konu başlıklarında gerekse de kendi değinmek istedikleri konularda görüşlerini bize ileten 35 panelistimizin yazılarını okuyabilirsiniz. Yaratmaya çalıştığımız tartışma ve paylaşma ortamına yapılacak tüm katılımlar şüphesiz çok değerlidir. Panel yazılarını inceleyerek değerlendirme yazısını hazırlayan Sayın Handan Tunç'a ve bizi kırmayarak değerli görüşlerini paylaşan tüm panelistlerimize teşekkür ediyoruz. Sevgilerimizle, FOTORİTİM eFotoğraf Dergisi www.fotoritim.com e-Panel Tarihi: Mayıs 2008

2


3


"Fotoğraf Dernekleri" Değerlendirme Yazısı

e-Panel

Handan Tunç FOTORİTİM Dergisi; “MİSYON VE VİZYONLARI BAĞLAMINDA FOTOĞRAF DERNEKLERİNİN DURUMU VE YENİDEN YAPILANMALARINA İLİŞKİN ÖNERİLER” kapsamında, fotoğraf sanatı ve fotoğraf dernekleri ile ilgili çalışmalarıyla tanınan fotoğraf insanlarının görüşlerinden oluşan bir panel düzenlemiştir. Dergiye ulaşan görüşlerin incelenerek ana başlıklar altında gruplandırılıp, genel değerlendirme yapması sorumluluğu bana verildi. Bu çalışmayı gerçekleştirirken öznel görüşlerim, değerlendirmenin kapsamında diğer katılımcılardan biri olarak yer aldı. Katılımcı görüşlerini, aşağıda tablolaştırılan başlıklar kapsamında irdelemeyi seçtim. Ayrıca, bu başlıkların içerikleri dışında kalan öznel görüşlerin değerlendirilmesine sonuç bölümünde yer verildi. Çalışmanın sonuç bölümü, sıklıkla vurgulanan görüşlerin özetlendiği, özellikle geleceğe ışık tutacak önerilerin derlenmesiyle oluşturuldu.

GRUPTA DEĞERLENDİRİLEN KATILIMCI SAYISI 31 30 30 32

32

32 32

GÖRÜŞLERİN GRUPLANDIRILDIĞI ANA BAŞLIKLAR ÇAĞDAŞ YAŞAMDA FOTOĞRAF DERNEKLERİNİN YERİ ve İŞLEVİ FOTOĞRAF DERNEKLERİNİN HEDEFLERİ FOTOĞRAF DERNEKLERİNİN ÖNCELİKLİ AKTİVİTELERİ GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA FOTOĞRAF DERNEKLERİNİN SORUNLARI ÜNİVERSİTELERDE FOTOĞRAF BÖLÜMLERİ iLE FOTOĞRAF DERNEKLERİ İLİŞKİLERİ FOTOĞRAF SANATÇILARI VE ATÖLYELERİ iLE FOTOĞRAF DERNEKLERİ İLİŞKİLERİ YENİDEN YAPILANMA

ÇAĞDAŞ YAŞAMDA FOTOĞRAF DERNEKLERİNİN YERİ ve İŞLEVİ KONUSUNDA: PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ

Fotoğraf dernekleri sivil toplum kuruluşlarıdır.

Fotoğraf üretiminin teknolojik olarak kolaylaştığı çağımızda, dernekler geçmişe oranla daha fazla kuramsal gelişmelere ve felsefi açılımlara olanak tanıyan programlar geliştirmelidir.

Fotoğrafın uğradığı etik yozlaşmanın onarılmasında çağdaş, örgütlü bir sanatsal yapıya günümüzde her zamankinden daha çok gereksinim vardır. Çağdaş dünyanın gereksimi olan bütüncül duruş ve disiplinler arası zengin bakış açısının yaratılmasında, fotoğraf sanatı ile bağlantılı tüm sanatsal alan ve tartışmalara duyarlı bir örgüt sorumluluğu gereklidir. Ülkenin fotoğraf kültürünün yapılanmasına katkıda bulunma, derneklerin birincil sorumluluğudur. Fotoğraf dernekleri, iletişim ve teknolojik değişimin yarattığı yeni yaşam koşullarına rağmen, işlevini ve varlık nedenlerini yitirmemiştir Fotoğraf derneklerinin sanatsal anlamda gelenekçi olma yerine, yenilikçi ve avangart olmayı seçmeleri gereklidir.

Dernekler, fotoğrafın görsel iletişim sistemi içinde, çağdaş toplumun gereksinimlerine yanıt verecek evrensel bir dil oluşmasında ara durak olabilecek devinimleri barındırmalıdır.

Fotoğraf derneklerinin en önemli işlevi tarihe her anlamda bir belge ile katılıyor olmalarıdır.

Fotoğraf dernekleri, ithal fotoğraf pazarının hem tüketicisi hem de tüketimin genişlemesine katkıda bulunan bir unsurudur.

Fotoğraf derneği üyelerine etik-tarihsel sorumluluk bilinci kazandırmaya yönelik programlar geliştirmelidir. Yalnızlaşan üretim mantığı karşısında kolektif çalışma ve birlikte üretme ilkesinin geliştirilmesini güçlendirecek duyarlılık alanları ve programlar tasarlanmalıdır. Fotoğraf derneklerine “kamu yararına dernek” statüsü kazandırılmalıdır. Fotoğraf dernekleri “Projeci Sivil Toplum Kuruluşu” olma özelliğine bir an önce kavuşturulmalıdır. Kültür politikalarının biçimlenmesinde, örgütlü sivil yurttaş haklarını kullanarak, hükümetlerin sorumluluklarını yönlendirecek sanatsal öneriler geliştirmek. Dernekler; sanatın hızla metalaşması karşısında, insancıl değerlerini koruyabilme yöntemlerinin aranmasında, uluslar arası sanat ve kültür örgütleriyle entelektüel işbirliği içinde olmalıdır. Günümüze değin toplanmış fotoğraf sanatına ilişkin ülke birikimlerinin gelecek kuşaklara sağlıklı iletilebilmesi için kalıcı yayınlar ve müze oluşturmak. Fotoğraf üretim ve sarf malzemelerinden para kazanan orta ve büyük esnafın, fotoğraf derneklerine kalıcı ve sürekli desteğini sağlayacak ilişki stratejileri oluşturmalıdır.

4


FOTOĞRAF KONUSUNDA:

DERNEKLERİNİN

PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ Fotoğraf sanatının yaygınlaşmasına katkıda bulunmak.

Türk fotoğraf sanatının ve sanatçılarının tanınmasını sağlamak.

Fotoğraf sanatının öğrenilmesi, yaygınlaşması ve geliştirilmesini sağlamak

Fotoğraf çekme hevesi gösteren her insana, derneklerin danışmanlığından ve birikiminden yararlanabilme olanakları hazırlanmalıdır. Dernekler, fotoğrafa ilişkin konularda yaklaşım ve uygulamalarıyla, farklılık yaratan saygınlık ve kamu güveni oluşturmalıdır. Dernekler, üyelerinin telif haklarını savunup koruyacak, hukuksal destek verebilen kadrolar oluşturmalıdır. Dernekler, fotoğrafın görsel iletişim sistemi içinde, çağdaş toplumun gereksinimlerine yanıt verecek evrensel bir dil oluşmasında ara durak olabilecek devinimleri barındırmalıdır.

Fotoğraf derneklerinin en önemli işlevi tarihe her anlamda bir belge ile katılıyor olmalarıdır.

Fotoğraf dernekleri, ithal fotoğraf pazarının hem tüketicisi hem de tüketimin genişlemesine katkıda bulunan bir unsurudur.

HEDEFLERİ

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ Ciddi kültürel birikim oluşturmaya katkıda bulunacak biçimde, sanatın tüm alanlarında etkinlikler programlanmalıdır. Fotoğraf derneklerinin, diğer dernekleri rakip olarak görmek yerine; birbirlerinin gücünden ve birikiminden yararlanan, ortak projeler geliştiren programlar hedefleri olmalıdır. Gelişen teknolojinin sağladığı dijital görüntü olanaklılarının, siyah beyaz fotoğraf ve karanlık oda çalışmalarını ortadan kaldırmasına izin verilmemelidir. Derneklerin, fotoğrafa ilişkin arşiv ve dokümanlarını zenginleştirmeleri, kültürel kurumlar olarak varlıklarını uzun süre korumalarını sağlayacaktır.

FOTOĞRAF KONUSUNDA:

DERNEKLERİNİN

PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ

Dernekler fotoğraf eğitimi vermeyi sürdürmelidir.

Dernekler gezi, gösteri, sergi ve sempozyumlar düzenlemeyi sürdürülmelidir.

HEDEFLERİ

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ Ortak vizyon çerçevesinde ulusal ve uluslar arası platformlarda temsil edilmek üzere federasyonlara üye olma koşullarını hazırlamalıdır. Dernekler, proje bağlamındaki portföylerini zenginleştirmelidir. Dernekler yeni iletişim olanaklarında yararlanarak, her türlü faaliyetini geniş kitlelere ulaştırmak üzere, güncelleştirilmesine özen gösterilen web siteleri oluşturmalıdır.

Dernekler, profesyonel eğitici kadrosu oluşturmalıdır.

Dernekler, olumsuz tartışmaların hedefi olsa da fotoğraf yarışmalarını sürdürmelidir

Fotoğraf eğitiminde kaliteyi sağlamak için, eğiticilerin eğitimi sağlanmalıdır.

Kent kültürünün geliştirilmesi ve toplumsal aydınlanmaya fotoğraf yoluyla katkıda bulunmak için yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yoğun ve üretken ilişki alanları yaratılmalıdır.

Derneklerin kitle iletişim kuruluşları ile ilişkileri güçlendirilmelidir

Türk fotoğrafının “yerlilik“ kavramı içinde şekillenmesi için çaba harcanmalıdır.

Dernekler, çocuğa yönelik sanat programları ve etkinliklerine özel duyarlılık göstermelidir.

Dernekler; sanatın hızla metalaşması karşısında, insancıl değerlerini koruyabilme yöntemlerinin aranmasında, uluslar arası sanat ve kültür örgütleriyle entelektüel işbirliği içinde olmalıdır. Günümüze değin toplanmış fotoğraf sanatına ilişkin ülke birikimlerinin gelecek kuşaklara sağlıklı iletilebilmesi için kalıcı yayınlar ve müze oluşturmak. Fotoğraf üretim ve sarf malzemelerinden para kazanan orta ve büyük esnafın, fotoğraf derneklerine kalıcı ve sürekli desteğini sağlayacak ilişki stratejileri oluşturmalıdır.

5


FOTOĞRAF KONUSUNDA:

DERNEKLERİNİN

PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ Dernek anlayışında geleneksel kalıplardan kurtulamamak. Derneklerin ekonomik sıkıntı içinde olmaları.

Derneklerin içe kapalı yapılarını aşamamaları

Derneklerin misyonları dışında sosyal buluşma ortamı olarak algılanması

Nitelikli üye sayısının, genel üye sayısına oranla çok düşük olması Fotoğraf eğitimi veren dernek üyelerinin bilgi, deneyim ve eğitim formasyon bilgilerinin yetersizliği Fotoğraf dernekleri topluma fotoğrafı benimsetmekte ve doğru algılanmasını sağlamakta ki yetersizliği Fotoğraf derneklerinin yerini almaya niyetli sanal ortamların çoğalması Derneklerin ülkenin sosyal ve kültürel sorunlarına duyarsız olması

FOTOĞRAF KONUSUNDA:

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ Dernek yönetimi, elektronik iletişim hizmetleri, yayın ve lokal işletimi profesyonel uzmanlarca yürütülmelidir. Dernekler, üye kabulünde seçici olunmalıdır. Internet ortamının sağladığı olanaklardan farklı olanaklarla fotoğraf severlere hizmet götürerek dernek örgütlenmesi güçlendirilmelidir Dernek yönetimi ve sorumluluklarının üye tabanına yayılmasını sağlayacak düzenlemelerle, sınırlı sayıdaki yönetici üyenin yükü hafifletilmelidir. Derneklerde çoksesli ve demokratik katılımcı atmosferin yaratılması için çaba harcanmalıdır. Dernek üyeliğine kabul etme kriterleri caydırıcı olmamalıdır Bütün fotoğraf dernekleri, en başarılı oldukları alanda kimlik kazanmalarını sağlayacak programlar geliştirmelidir. Dernek tüzük ve yönetim anlayışları, günümüz koşullarına göre yenileştirilmelidir. Anadolu’daki fotoğraf dernekleri, deneyimli merkez derneklerce desteklenmelidir.

DERNEKLERİNİN

PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ Üniversitelerdeki fotoğraf eğitimin; amaçları, anlayışı, hedef kitlesi ve yaygınlığı, derneklerin varlık biçimi ve nedeniyle paralellik taşımaz. Fotoğraf dernekleri, fotoğraf bölümlerinin insan kaynağı olarak düşünülmelidir.

HEDEFLERİ

HEDEFLERİ

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ Üniversitelerdeki akademik kadro dernek üyeleri arasında yer alabilir ve derneklerdeki fotoğraf eğitimine katkıda bulunabilir Üniversitelerin kamuya açık etkinliklerinin paydaşı olmak üzere ortak projeler geliştirilmelidir.

FOTOĞRAF KONUSUNDA:

DERNEKLERİNİN

HEDEFLERİ

PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ

Derneklerin sanatçı atölyesi ile ilişkileri gerekli ve yararlıdır.

Dernekler bünyesinde ve desteğinde daha fazla sayıda, eğitim, içerikleri zenginleştirilmiş atölye açılmalıdır.

Dernekler kapsamında bulunan sanatçı atölyeleri, kendilerini derneğin genel yapısından yalıtmadan, bütünleşerek ve derneği güçlendirecek biçimde var olmaları kaçınılmazdır. Sanatçı üye ve atölyeleri, genç fotoğrafçıların deneyim kazanması için önemli olmakla birlikte, sanatçı öğreticiler arasında serbest tartışma ortamı yaratılarak, ekol ve bilgi despotizminin önüne geçilmelidir.

FOTOĞRAF KONUSUNDA:

Dernek bünyesinde atölyesi olan usta sanatçıların dernek yönetiminde yer almamaları sağlanmalıdır. Dernek bünyesinde atölyesi olan, usta sanatçı ve öğreticilerin katkısı aynı kişilerden değil; bir yıllık periyotlarla rotasyon yöntemiyle, farklı kişilerden sağlanmalıdır.

DERNEKLERİNİN

PANEL KATILIMCILARININ GÖRÜŞLERİ Fotoğraf dernekleri ihtisas klüpleri gibidir. Yeterli birikim ve kaynağa ulaştığında okul hatta üniversite açabilir. Telif hakları ve fotoğrafçının sorumlulukları konularını açımlayan tüzük çalışmaları gereklidir. Derneklerin Fotoğraf eğitimi kapsamı; fotoğraf uygulamaları dışında, fotoğraf izleyicisi olmayı güçlendirecek çalışmalarla zenginleştirilmelidir.

Fotoğraf derneklerinin yeniden yapılanması konusunda geniş katılımlı bilimsel toplantılar dizisi düzenlenmelidir.

HEDEFLERİ

PANEL KATILIMCILARININ ÖNERİLERİ Her dernek olanakları ölçüsünde fotoğraf sanatının bir etkinlik alanında uzmanlaşmalı. (sergileme, eğitim, yayın vb. gibi ) Özel amaçlı dernek örgütlenmesine yönelik gelişme olmalıdır. Belgesel Fotoğraf Derneği, Deneysel Fotoğraf Derneği gibi… Fotoğraf örgütlenmelerinin daha küçük grupları bir araya getiren klüp örgütlenmeleri biçiminde olması, sorunları azaltıp verimliliği artıracaktır. Üye profili genişletilerek, çocuk yaşlardan başlayıp emeklilik yaşlarına değin geniş kitlelerin gereksinimlerine yanıt verecek düzenlemeler yapılmalıdır.

6


GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ: Katılımcıların kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri yanıtların büyük ölçüde birbiriyle örtüştüğü söylenebilir. Her katılımcının derneklerin bu gün içinde bulunduğu sınırlılıklar nedeniyle ortak kaygı duydukları ve bu kaygılarında samimi oldukları kolayca hissedilmektedir. Derneklerin içinde bulunduğu sorunlar ne olursa olsun derneklerin yaşatılması için çözümler bulunacağına ilişkin umutların da bitmediği söylenebilir. Uzun yıllarını derneklerde aktif üye olarak geçirmiş, yönetim görevleri üstlenmiş olan deneyimli katılımcılar, duruma daha karamsar yaklaşıp anılarındaki kırgınlıklarını olumsuzluklarının nedenselliği içinde tartışırken, genç kuşak katılımcıların sorunların çözümlenme olasılığına daha iyimser bakışla yaklaştığı görülmektedir.

Fotoğraf derneklerinin; toplumumuzun demokratik, uygar ve çağdaş kimliğinin sivil kültürel taşıyıcısı olarak günümüz koşullarına uygun biçimde yeniden yapılanması için çaba gösterilmesi zorunluluktur. Bu zorunluluğun aşılmasında yalnızca dernek üyeleri değil; sanatçılar, üniversiteler ve sanatı yaşamın ayrılamaz bir parçası olduğu bilincini taşıyan okuryazarların da sorumluluk üstlenmeleri kaçınılmazdır. Dr. Handan TUNÇ

øøø

Katılımcıların tamamına yakın bölümü, derneklerin içinde bulunduğu durumdan, yine dernek üyesi olan belirsiz insan unsurlarını sorumlu tutarken, özeleştiri yapmaktan kaçındıkları açıkça hissedilebiliyor. Fotoğrafın sanatsal niteliklerinin erozyona uğradığı dernek ortamları ve sahte sanatçı tutumlarına ilişkin görüşler, 3 katılımcı tarafından dile getirilmiş öznel görüşler olarak kabul edilebilir. Ancak daha çok sayıda katılımcı; belirsiz değinmelerle, derneklerin patolojik egoların tatmini için kullanılmasının yarattığı huzursuzluk ve sarsılmış güven ortamının olumsuzluklarını yansıtmışlardır. Derneklere üye kabul koşullarının neler olması konusunda çok çelişkili görüşler ileri sürülmektedir. Bir yandan adaydan sanatsal yetkinlik ve bilgi birikimi beklentisinin kaliteyi artıracağı görüşü savunulurken diğer yandan üye olmak isteyen herkese dernek kapılarının açık tutulması gerekliliği savunulmuştur. Katılımcıların; değişen teknoloji ve iletişim koşullarında derneklerin yeni misyonlar üstlenerek işlev alanlarını genişletmesi gerekliliği ile derneklerin ihtisaslaşması görüşleri çelişiyor gibi görülse de her iki savında gerçekleştirilebileceği yapılanmaların olası olduğu söylenebilir. Katılımcıların değindiği görüş ve önerilerin büyük bir bölümünün, uzun yıllardan beri her tartışma ortamında dile getirildiği anımsandığında, dernekler sorunların içinde boğulmadan, ivedilikle akıl birliği yapmanın zorunluluğu ortaya çıkıyor. Fotoğraf dernekleri üzerinde görüş ileri sürmesi olası kişilerin sayısal büyüklüğü düşünüldüğünde, 32 katılımcı görüşlerinin çözümlenmesi yoluyla, fotoğraf derneklerinin sorunlarına çözüm önermek, sayısal anlamda gerçekçi görülmemekle birlikte, bu panelin çıkış noktası olarak kabul edilerek, yeni görüş ve önerilerin toplanmasının sürdürülebileceği kanısındayım. 7


e-Panel Yazısı Ahmet Bozkurt Fotoğraf Dernekleri bugün artık nasıl olmalı, neler yapmalı, neleri terk etmelidir? Fotoğraf dernekleri, her kurumda olduğu gibi günümüz teknolojisini takip etmeli, artan üye sayısı ve istekleri doğrultusunda kendini sürekli yenilemelidir. Ticari fotoğrafçılar ve amatör fotoğrafçıların birçoğunun siyah beyaz fotoğrafı terk etmelerine rağmen halen siyah beyaz fotoğraf çalışmak isteyen gruplar ve kişiler vardır. Dolayısıyla dernekler bu atölye çalışmalarını ve karanlık odalarını terk etmemeli, birkaç kişi ile de olsa sürdürmelidir. Bu arada, günümüzde beyaz oda olarak tanımlanan bilgisayarda düzenlemeler yapma konusunda gerekli ekipmanları temin ve yazılımların öğrenilmesi konusunda üyelerinin becerilerini artırmaya yönelik çalışmalar yapmalıdırlar. Üyelerinin bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin nimetlerinden yararlanabilmesi için imkanlar sağlamalı ve eğitim kazandırmalıdırlar. Fotoğrafın yanı sıra temel sanat eğitimi verilmeli, seminer ve sohbet toplantıları ile geliştirilmelidir. Terk etmesi gereken nedir sorusuna pek fazla cevap bulamıyorum. Ancak, durağanlığı ve kendi amaçları doğrultusunda olmayan faaliyetleri söyleyebilirim. Derneklere üyelik kriterleri ne olmalıdır, nasıl belirlemelidir, üye portföyü nasıl olmalıdır? 7 den 70 e her seviyede tecrübeye sahip insanlar, pardon yasa gereği 18 yaş üstü olmalı, dernek çatısı altında fotoğraf aşkını paylaşabilirler. Asıl amaç fotoğrafta daha iyiye olmalı. Üye olacak kişiler öncelikle temel fotoğraf eğitimi almış olmalılar. Tecrübeli olan kişiler bir veya birkaç portfolyo veya yaptıkları çalışmalardan oluşacak bir dosyayı üyelik başvurusu sırasında vermeliler Üyeler, dernek bana ne verecek sorusunu sormak yerine ben dernek için ne yapabilirim, nereden tutup kalkındırabilirim sorusunu soracak görüşte olmalı. Birlik ve beraberliğin gücünü fark etmeli ve bu gücü fotoğraf adına kullanmalı. Bence, yaş, meslek, zengin, fakir, siyasi görüş farkı gözetmeksizin, fotoğrafa gönül vermiş insanlar topluluğu, fotoğraf dernekleri için ideal üye portföyünü oluşturur. Özgün fotoğraf atölyeleri fotoğraf derneklerinin çatısı altında oluşturulup desteklenmeli midir ?

Temel Eğitim Seminerlerini alan kişileri, derneğe bağlayacak ve istediği alanda (doğa, makro v.b.) gelişmesini sağlayacak çalışmalar yapılması ancak atölyeler sayesinde mümkün olabilir. Bu nedenle, kesinlikle farklı konularda atölye çalışmaları olmalı ve geliştirilmelidir. Ya da fotoğraf ustaları kendi atölyelerini kendilerine ait mekanlarda mı oluşturmalıdır? Elbette, bir başka yol da budur. Fakat fotoğraf, ülkemizde, maalesef henüz gelir getirici bir ürün değildir. Bu nedenle, birçok fotoğraf sanatçısının böyle bir imkanı yok, olması da yakın zamanda mümkün görülmüyor. Ticari olarak tanıtım fotoğrafçılığı yapanlar da, bu bilgilerini ticari kaygılarla paylaşmak istemiyorlar. Her ikisi de Fotoğraf Derneklerince desteklenip gelişmelerine ön ayak mı olunmalıdır? Elbette her geliştirilmeli.

iki

yöntem

de

desteklenmeli

ve

Çağdaş bir yaşamda/dünyada fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Günümüz demokratik toplumlarında sivil toplum örgütlerinin yeri ve önemi tartışılamaz. Gelişmiş toplum olmanın kriterleri bazen tüketim yelpazesi ve oranları ile ölçülüyor, fakat bireylerin kişisel nitelikleri, toplumun örgütlenme biçimi, sanatla ilişkileri de önemli kriterler arasında olmalı. Bu nedenle fotoğraf dernekleri STK’lar içinde önemli bir konumda olmaya devam edecektir. Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ve öncelikli aktiviteleri ne olmalıdır. Örnek; üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir? Üniversitelerde fotoğraf bölümü açılması başka, derneklerin fotoğraf eğitimi veriyor olması tümü ile başka bir hizmettir. Günümüzde, dijital fotoğraf makinelerinin yaygınlaşması sayesinde her kesimden insanın fotoğraf öğrenmek isteği ortaya çıkmıştır. Örneğin; ilköğretim ve lise öğrencileri veya üniversiteden yıllar önce mezun olup, iş telaşı, evlilik, çocuk derken yıllarını geçirmiş, sonra biraz rahatladığında içinde kalan hobilerini gerçekleştirmek isteyen insanlar derneklerde öğreniyorlar. Ayrıca, büyük şehir ve iş stresinden bunalıp nefes alacak bir pencere arayan veya emekli olduktan sonra eşini kaybetmiş insanlar fotoğraf öğrenmek istediklerinde nereden fotoğraf öğrenecekler? Günümüzde, yüzlerce insan dernekler sayesinde fotoğraf öğrenmektedir. Elbette, temel eğitim sadece bir başlangıçtır. Sonra, kimin nereye kadar ilerleyeceği; kişinin azmine, yeteneklerine ve ne kadar vakit ayırabileceğine bağlıdır.

8


2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır, Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir? Neden? Yıllardan beri yapılan etkinlik başlıkları standart. Sergi, gösteri, panel, sempozyum, fotoğraf günleri… Zamanla biçimleri ve içerikleri değişiyor. Günümüzde, dia gösterisi yapmak isteyenler azaldı. Dijital fotoğrafla birlikte projeksiyon gösterileri öncelik aldı. Son yıllarda dernekler, kulüpler ve kişiler web sayfaları düzenlemeye başladı. Bazı sitelerin bu sayede binlerce üyesi oldu. Tartışmalar, hatta yorumlar ve yarışmalar internet üzerinden yapılır oldu. Her yıl ülkemizde düzenlenen fotoğraf yarışmalarının sayısında önemli artışlar olmaya başladı. Belediyeler, Dernekler, Kulüpler, Kurum ve Kuruluşlar kendi beklentileri doğrultusunda yarışmalar düzenlemeye başladılar. Bunların sonucunda kataloglar yapılıyor. Bütün bu çabalar bazı yörelerin ve kurumların kendilerini daha fazla anlatma ve tanıtmalarına hizmet ediyor. Yarışmalarda katılımın artması fotoğraf kalitesinin yükselmesine yol açtı. Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Ülkemizin doğal ve kültürel zenginliklerini belgelemek, tanıtmak ve koruma bilinci oluşturmak adına yapılacak çok iş olduğunu düşünüyorum. Bunu bir doğa fotoğrafçısı olarak gözlemlediğim için söylüyorum. Elbette fotoğraf adına yapılacak daha çok iş var. Dünya çapında kaç fotoğraf sanatçımız var sorusuna maalesef çok cevabını veremiyoruz. Fotoğraf derneklerimizin sayısı gelişmiş ülkelere kıyasla nasıl sorusunun cevabını da bilemiyorum. Mevcut fotoğraf derneklerimiz arasındaki işbirliğinin ve dayanışmanın maalesef yeterli düzeyde olduğunu söyleyemem. Birbirlerini rakip olarak görmekten vazgeçip, fotoğraf sanatının gelişmesi adına, birbirlerinden nasıl daha iyi yararlanabileceklerini araştırmalılar. Belgelemenin önemini, ben “Sulak Alanlar” konusunu çalışırken bizzat yaşayarak gördüm. Zira, birkaç yıl öncesine kadar göl olan alanların çölleştiğini, kuş cenneti olan alanlara artık kuş gelmediğini, orman olan yerlerin sadece çalılarla kaplı olduğunu gözlüyoruz. Ayrıca, doğa fotoğrafı çalışan hocalarımızın 25-30 yıl önce çektikleri fotoğraflarla yaptığı gösterilerde bunu maalesef daha açık bir şekilde görüyoruz. Bu nedenle, derneklerin doğa konusunu ciddiyetle ele alıp çalışmalarının gerekliliğine inanıyorum. Yoksa, torunlarımıza sadece “Bir zamanlar….. “ diye başlayan masallar anlatmakla yetineceğiz. Ahmet BOZKURT

øøø 9


e-Panel Yazısı Ali Rıza Akalın Çağdaş bir yaşam içinde, fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Bir büyük yapılanmanın tanımı içinde “sosyal” sözcüğü yer alıyor ise, dernekler; “sosyal” sözcüğünü fiille dönüştürecek hayati organlar olarak o yapılanmanın içinde mutlaka olmalıdırlar. Bugün dünyanın her alanda olumsuz bir biçimde değişen dengelerinde, dernek dernekçilik dün den daha da önemli hale gelmiş bulunmaktadır. Dışarıdan bakıldığında; tren sevenler derneği, kelaynakları yaşatma derneği, Presley aşıkları derneği gibi dernekler, tebessüm ile karşılanırken, içlerine girildiğinde; tanışma, dayanışma, eylem yapma gibi insana özgü değerleri yaşattıkları görülecektir. Özellikle doğa ve çevre ile ilgili birçok dernek, gerçek demokrasi ile yönetilen birçok ülkede hükümetlerine baskı yapabilecek güçlü bir halk desteğine sahip olabilmektedirler. Üst yapı kurumu olan “sanat” dallarından birinde faaliyet gösteren dernekler; yukarıda saydığım ilk değerlerinden de öteye, estetik kaygularını hatırlatmak ve uygulamalarda, sade yaşantı da bu kayguyu yerleşik kılmak gibi ek bir misyonu da yüklenmektedirler. Ya da en azından böyle olmalıdır. Zira bana göre sanatçı : “uğraş verdiği sanat dalında özgün ürünler oluşturmanın yanı sıra, düşünsel ve eylemsel olarak toplumuna önder olan kişi“dir. Bir sanat derneğinin üyesinin “potansiyel” sanatçı kişi olduğundan yola çıkarak, sanat dallarındaki derneklerin çoğalması, çeşitlenmesi ve yaygınlaşması toplumsal yaşantının vazgeçilmezleridir. Hatırlanmalıdır ki; “Bir Toplum Sanat ile Kalkınabilir mi?” soruşturması, dünya ölçekli olarak irdelenmektedir. Görsel tanıklık etmek, belge oluşturmak gibi temel ve öncelikli işlevini; görmenin duymaya karşı var olan üstünlüğü aracılığı ile gerçekleştiren fotoğraf, sahip olduğu teknik ve estetik değerler aracılığı ile bir sanat dalı olarak da vardır. Dijital, sayısal teknoloji, sanat dalları içinde en çok ve köklü olarak fotoğrafı etkilemiş, değiştirmiş ve yaygınlaştırmıştır. Geçmiş zamanlarda aileler, fotoğraf çektirmek için stüdyoya gider iken, günümüzde evler ailelere stüdyo olmaktadırlar. Gelişen ve kolaylaşan işlevselliği fotoğrafı yaygınlaştırmış, bu yaygınlık ise fotoğrafı, çağdaş yaşamın sembolü haline getirmiştir. Hal böyle olduğunda, fotoğraf dernekleri; ülkemizde ve dünyada popülaritesi artan, sayısı artan, varlığı aranan önemli adresler olmuşlardır.

Fotoğraf derneğinin üyelik kriterleri ne olmalı, nasıl belirlenmeli? Her ne kadar dernekler yasası; başvuruda bulunan kişinin yasal bir kısıtlaması yok ise o kişinin doğrudan “üye” olarak kaydının yapılmasını emrediyor ise de, fotoğraf dernekleri, iç işleyişlerine uygun olarak “üye kabul etme kriterleri” belirlemelidir. Bu kriterlerden ilki: başvuruda bulunan kişinin, derneğin düzenlediği, ”fotoğraf temel eğitimi kursu“na katılması zorunluluğu olabilir. Ancak bu temel bilgilere sahip olan kişinin başvurusundaki kabul kriteri; en az 10 fotoğraftan oluşan bir portfolyosunun değerlendirilerek “olur” verilmesi olabilir. Bir başka üye kabul kriteri; “onur üyeliği” statüsünün oluşturulması olabilir. Özetle “kesin” üyelik öncesinde bir “aday üye” ya da benzeri bir kriterin oluşturulup uygulanmasının çok yararlı olacağını düşünüyorum. Zira, üyelik kazanımının salt teknik değil, aynı zamanda, başvuran kişinin; katılımcılık,davranış biçimi, uyum gibi değerlerin de ölçüt olması gereği vardır.”aday üyelik” süresi bu tür gözlemlerin sağlanmasına olanak verebilir. Üye portföyleri nasıl oluşturulmalıdır? Fotoğraf derneğinin ihtiyacını karşılayacak niteliklerdeki üyelere sahip olmak, hayati önem taşımaktadır. Ancak ne var ki üyeliklerin çoğunluğu kişisel başvurular yoluyla olduğundan, yönetimlerin profil oluşturmaları pek mümkün olamamaktadır. Bu olumsuzluğu aşmanın yolu: “onur üyeliği” oluşturmaktan geçmektedir. Tüzükte, tanımı, hakları ve görevleri belirlenmiş olan ve yönetim kurulunca teklif götürülen kişiler “onur üyesi” olarak kayıt edilebilirler. Bu kişilerin bir bölümü fotoğrafçı olabileceği gibi diğerleri yazar, ressam, doktor, müzisyen, eğitmen, ekonomist, felsefeci v.b. niteliklere sahip olması gerekir. Bu alanlar derneğin; klasik anlayış dışına çıkmasını, toplumu yakından izlemesini, üyelerin bilgi boyutunun genişlemesini ve moral değerlerinin yükseltilmesini sağladığı gibi, derneğin prestijini arttırır. Bugünkü işlevi ve hedefleri, öncelikleri ve aktiviteleri ne olmalıdır. Eğitim vermek, sempozyum düzenlemek, yarışma yapmak görevleri olmalı mı? Bugünün fotoğraf dernekleri öncelikle, olabildiğince çok sayıda üyeye sahip olmalıdırlar. Daha sonra, güçlü bir mali yapı oluşturmalıdırlar. Bu iki olguyu temel olarak görüyorum. Derneğin, eğitim vermesi; bir yanıyla üye kazanımını, diğer yanıyla mali yapısını sağlar Bilinmelidir ki fotoğraf dernekleri, gerek devletten, gerekse yerel yönetimlerden sürekli bir mali katkı alamamaktalar. Temel giderlerdeki artışlar, dernekleri pasif konuma iteklemektedir. Bu ve buna benzer nedenlerden ötürü dernekler temel gelir kaynağını oluşturan “eğitim vermek” ten 10


vazgeçemezler. Kaldı ki bu eğitimlerde ilk önce “öğrenci” sonra eğitmen olan üyeler; bugünün üniversitelerindeki fotoğraf bölümlerinin eğitmenliğini üstlenmişlerdir. Bu durum eğitimin; insan kaynağı oluşturmasındaki göstergesidir.

değerlendirmektir. Belirttiğim bütün bu olumsuz gözlem ve yargılarıma karşın, fotoğraf derneklerinin yarışma düzenlemesini destekliyorum. ”Kötü örnek oluşturamaz” kötüyü yok etmenin yolu karşısına iyi yi çıkarmaktır.

“Eğitim” denildiğinde ilk düşündüğümüz; temel teknik bilgi eğitimi akla gelmektedir. Oysa, sanat akımları, iletişim, görsel okuma, felsefe, kavramsallık, sanat sosyolojisi v.b. sanat ile doğrudan ilintili konuların yanı sıra, kültür, matematik gibi dolaylı konularda da eğitim verilmelidir. Bu konulardaki eğitim için üniversitelerle işbirliği yapılmalıdır…

Dernekleri yarışmaları :

Açıkça ifade etmeliyim ki “sempozyum” bir AFSAD geleneğidir. Fotoğraf bölümlerinin kurulmasından sonra bu etkinliğin üniversiteler tarafından gerçekleştirilmesi beklentisi boş çıkmıştır. Ağırlıklı olarak dernek üyelerinin varlığı ile palazlanan bu alanın özel sektörleri, etkinliği bir gelir, yatırım sahası olarak görmediğinden ilgi göstermemiştir. Devlet kurumlarının bu işe bulaşmak gibi bir derdi yoktur. Ant yayıncılığın gerçekleştirdiği sempozyum ise henüz dar alanından kurtulamamıştır… Şüphesiz ki sempozyum yapmış olmak için, sempozyum düzenlenmemelidir oluşumu tamamlanıp kullanıma sunulacak bilgilerin ya da geliştirilmesine ihtiyaç duyulan bilgilerin sunulması gerektiğinde, gelişimin, değişimin, farklılaşmanın yaşandığı dönemlerde yapılmalıdır. İlk sempozyumunu Mayıs 78’de gerçekleştiren AFSAD Mayıs 2008 de 7. sempozyumunu oluşturacaktır. Bu sempozyum yukarıda belirttiğim gereklerden birine dayanmaktadır. Çıkış noktası: dijital teknolojinin gelişmesiyle sorgulanmakta olan, belgesel fotoğrafın konumunu irdelemektir. Tüm sempozyumların kitapları; sunulan bildirilerin, tartışmaların yer aldığı tarihi belgeler olarak durmaktadır. Gelecekte yazılacak “Türk Fotoğraf Tarihi”’ne kaynaklık edecektir. Yarışmalar, fotoğraf dünyamızın fenomenidir. Başlı başına bir sorunlar yumağıdır. Mutlu olanın az, mutsuz olanın çok olduğu bir ortam oluşturarak düzeysiz, üstünkörü eleştirilere zemin hazırlayıp kaynaklık eder. Sanat dalarının bir bireyi, kazandığı ödül nedeniyle “vezir”, kazanamadığı ödül nedeniyle ise “rezil” olduğunu düşünüyor ise; problem var demektir. Aslında çok da haksız sayılmaz. Zira bu alandaki kültürümüz; “ünlü” olabilmenin tek yolunun yarışmalarda ödül almak olduğunu dayatmaktadır. Oysa artık hepimiz biliyoruz ki; olay, jüri üyelerinin bir tek fotoğraf üzerinden ifade ettikleri öznel bir yaklaşımdan başka bir anlam ifade etmez... Bugüne kadar yapılanlar, fotoğrafçıyı değil, fotoğrafı ödüllendirmek olmuştur. Temel yanlışlığın bu olduğunu düşünüyorum. Olması gereken; fotoğrafçıyı ödüllendirmektir. Bunun için, yarışmacının o yarışmaya gönderdiği tüm fotoğrafları birlikte

Sosyal, kültürel, toplumsal ve güncel konularda olmalı. Tüm katılımcılar eşit sayıda fotoğraf ile katılmalı. Yarışmacının fotoğrafları birlikte değerlendirilmeli. Jüri fotoğrafçı ağırlıklı olmak koşulu ile, konunun uzmanı, sosyolog, felsefeci gibi geniş perspektif sağlayacak kişilerden oluşmalı. Jüri gerekçeli raporu yazılmalı. Ödül ve sergileme alan fotoğrafları yer aldığı katalog basılmalı... Bu niteliklere sahip yarışmanın dernekler tarafından düzenlenmesi hem prestij, hem örnek,hem de görsel belgenin derneklerde toplanmasını sağlayabilir… Fotoğraf derneklerinin yapılanmasında atölyeler kurularak desteklenmeli mi yoksa farklı bir model mi oluşturulmalı? Derneğin kuruluş manifestosu sayılan “amaç” maddesinde belirtilen hedefleri gerçekleştirmek doğrultusunda mutlaka bir iç örgütlenmeye ihtiyaç vardır. Öncelikle tüzükte yer almaması koşulu ile, yönetim kurulunca belirlenecek ve yönetim kurulunun çağrısı ile toplanacak ve yine yönetim kurulunun talep ettiği konularda görüş ve öneri getirecek bir danışma kurulunun oluşturulması düşünülebilinir. İkinci basamak olarak, üyelerin içinde bulunacağı “birim” ya da “atölye” oluşturulabilinir. Birim ya da atölye aynı yapıyı çağrıştırıyorsa da temel farklılıkları vardır. Öncelikle birimler, yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunda çalışır. Sergi, gösteri, sosyal etkinlik, eğitim, yayın, basınla ilişkiler v.b. başlıklar altında bir yandan o işlerle ilgili çalışmalar yapmak bir yandan da birim içinde eğitim çalışmalarıyla, proje çalışmalarıyla tanışma, yardımlaşma, etkilenme, deneyim kazanma gibi çok yönlü yararlar elde edilebilinir. Atölye ise göreceli olarak yönetim kurulunun denetiminden uzak bir yapılanmadır. Zira, başındaki sorumlu kişi yönetim kurulu üyesi değil, deneyimli ya da usta sıfatını taşıyan kişidir. Atölyeler ya çalıştırıcılarının ismini alırlar ya da çalışma yapacakları konunun, tarzın ismini. Birim ile temel farkı, atölyelerin ağırlıklı olarak fotoğraf çekimleri ve eğitim yaparken, derneğin genel gidişine ilgisiz kalmalarıdır. Bu ciddi sorunu aşmakta atölye şeflerinin duyarlılığı gerekir. Elbette ki yönetim kurulunun da denetimi şarttır. Her iki biçimin de 1 yıl süreli olması, bir yılın sonunda rotasyon uygulamasının yapılması yararlı olacaktır. Fotoğraf derneklerinde “usta” sıfatındaki üyelerin atölyeleri olmalı mı yoksa bu kişilerin özel mekânlar kurmalarımı teşvik edilmelidir?

11


Bir dernek üyesinin, dernek dışında kuracağı bir fotoğraf atölyesi; profesyonel bir yapılanmadır. Bügün bütünüyle amatör yapıda olan deneklerimizin statüsü ile işbirliğini sürdürmek mümkün görülmemektedir. Üstelik insanlar aidiyet ihtiyacı içindedirler ve ait oldukları yerin kalabalık ve sosyal olmasını isterler. Buna nazaran atölyeler görece az insanlı, az sosyal ama çok daha yoğun eğitimci alanlardır. Yine de benim bu değerlendirmeme karşın bazı bireylerin dernek çatısı yerine atölye ortamını yeğleyeceklerini düşünüyorum. Dernekler bu profesyonel yapılanmanın dışında da “usta” tanımındaki kişilerden yararlanabilirler. Bu kişilere yürütücü olarak fotoğraf sergisi siparişi verilebilinir. Çalışacak olanlar da dernek üyeleri arasından seçilir. Sergi konularının doğrudan (belgesel) değil de kavramsal, sürrealist, soyut çalışmalara olanak verecek içerikte olması elde edilecek eğitimin yararını büyütebilir. Yine bu üyelerden “küratör” olarak da yararlanabileceğini düşünüyorum. Derneği dışa dönük olarak gerçekleştireceği bir sergi, gösteri, sunumu oluşturması istenebilir. Duygulardan ve kişisel ilişkilerden soyutlanmış bir seçim kabul edilebilinir bir değerlendirme olacaktır. Bu biçimdeki bir oluşum salt üyelerin değil küratörün de niteliğini belirleyeceğinden etkinliğin niteliğini yükseltebilir. Yazdığım ilk sözcükten bu yana bütün düşündüklerimin gerçekleşebilmesinin öncelikli koşulu: güçlü bir ekonomik yapıya sahip olmaktan geçiyor. Daha sonraki koşul avangart olmak ve önyargılı olmamaktır. Zaman zaman yaptıkları, çoğu zaman da yapamadıkları işler için eleştirilen derneklerin salt öz güçleri ile hiç de küçümsenmeyecek işler yapmış olduğunu hatırlamamız biz üyeleri onurlandırmaktadır. Ali Rıza AKALIN

øøø

12


e-Panel Yazısı Arzu Filiz Güngör Ben sorularınıza tek tek yanıt vermek yerine, kendime şu soruları soracağım: 'nasıl bir ihtiyaç beni derneğimin kapısına getirmişti, nasıl oldu da on iki yılım orada geçti ve ne kazandım, bugün neden orada değilim?'i anlatacağım; buradan belki bir yanıt değilse bile, birlikte yanıtlanacak yeni bir soru bulabiliriz diye umuyorum. Yirmi sene önceydi. 19 yaşıma girmek üzereydim. Korkularım da, hayâllerim de boyumu aşıyordu. İçinde yaşamak zorunda göründüğüm ve mutsuzluktan güç nefes aldığım bir dünyada kaçış noktaları ararken, bir türlü bırakmaya cesaret edemediğim mühendislik bölümünde dersler, vize ve finaller üzerimden gelip geçiyordu. O zamanlar beni boğanın ne olduğunu tam tanımlayamıyorduysam da, hem modernmiş gibi yaşarken derisinin altında gizli/açık muhafazakârlıklar barındıran aile yapımızı, hem de seksen darbesinin her anlamıyla un ufak ettiği toplumsal dokuyu bugün artık farkedebiliyorum. Kamusal alan denebilecek etkileşim ve üretim ortamı namına ne varsa sıfırlanmasını izleyen dönemde, fotoğraf dernekleri bir oksijen çadırı vazifesi de görmüş olsa gerek. İşte, yirmi sene önce bir gün, kampüste gördüğümüz alelâde bir fotokopi afişin çağrısına uyup üç kişi gittiğimiz fotoğraf kursu benim aynı zamanda herhangi bir dernekle de ilk tanışmam oldu ve bir kavşak oluşturdu. 1987'nin Aralık ayında bir cumartesi günü derneğin kapısını çaldık, iki arkadaşım -çok dil döktüysem de- kalmaya değecek cazip bir şey göremediler ve ilk günün ardından bıraktılar, benimse sanırım tüm çekingenliğime rağmen bu hayâle ihtiyacım vardı: sürekli su basan bir bodrum katındaki dört duvar, 36 rahatsız turuncu sandalye, çekmecesi kitaplık vazifesi de gören ucuz metal eski usül bir ofis masası ve iyi niyetli bir avuç üyeden ibaret gibi görünen, bir yaşını henüz doldurmuş olan İFOD, hayatıma böylece on iki sene boyunca çıkmamak üzere girdi. Tabii ben de İFOD'un hayatına girmiş oldum! (o zamanlar İzmir Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği, şimdiki adıyla İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği). Boğulacak gibiydim demiştim ya, dört elle sarıldım o yüzden, hem fotoğrafa hem de derneğe.... Bu hikayenin devamında önce dernek seminerlerinde asistanlık, izleyen yıllarda eğitmenlik, oluşturduğumuz yeni yapılanma içinde 'eğitim-araştırma birimi'nin sorumluluğu var. Yasalar karşısında üstlendiğim görevler arasında ise (19891997 arası) üç dönem yazmanlık ve bir dönem yönetim kurulu başkanlığı, dernek ve emniyet :) kayıtlarında görünüyordur. Şu mühendislik bölümünü de, sonunda 'kâr amacı gütmeyen kuruluşlar olarak

derneklerde örgütlenme prensipleri' üzerine bir tez hazırlayarak bitirdim! Bu hayat hikayeli girizgahın bir nedeni de, bu ifademin çok içeriden bir gözlem ve eleştiri olduğunun altını çizme isteğim. Bugün artık o çatı altında olmasam da, 'kim' olduğumda İFOD'lu geçmişimin büyük payı var, benim de İFOD'da emeğim olduğu gibi... Önceki paragraftaki cümlemde 'Yasalar karşısında' ibaresini bilinçli olarak kullanıyorum, çünkü sanırım bu yazıda vurgu yapmak istediğim en temel şeylerden biri bu: "kanun çerçevesinde sorumlu olunan ve amaçtan bağımsız olarak her türlü dernek için geçerli olan 'yönetim kurulu ve üyeler' hiyerarşisine yaslanan yapıyı, bir sanat kurumu neden mutlaklaştırır?” Dernekte geçen on iki yılım boyunca sora geldiğim bu soruyu, burada da sormak istiyorum. İnsanların bir araya gelmesi ve ortak bir amaç için güçlerini, emeklerini, ellerini birleştirmesi fikri başlangıçta -yani yirmili yaşlarımda- bana öyle büyüleyici gelmişti ki, uzun süre bu yapının emek ve niyetle inşa edilebileceğine inandım... Belki de benim hayâl ettiğim sanat derneği, amaçlar ile niyetlerin çakışmadığını açıkça gözlediğim için ergenlikte takılıp kalmaya ve adım atmaktan kaçınmaya çalıştığım şu sözde 'erişkinler dünyası'nın eşiğinde bir alternatif evren oluşturuyordu. Bu da bir yorum… Ama o alternatif evrene, 'başka bir dünyanın mümkün' olduğuna inanmak da geleceğe ve insana inanmak gibi bir şey... 'Sanat' sözcüğü ile yan yana anılacak her birey ve kurumun, var olan sistemle barışık olmama, eleştiri getirme, başka bir dünya hayâl etme, verili sistemin algı ve alışkanlıklarını silkeleyip gözden geçirme, yeniden kurma... gibi amaçları da olmak zorunda. Dünya ile ilgili böyle bir tasavvurumuz varken (tabii eğer varsa), kendi sanat kurumumuzun içinde hiyerarşiyi ve iktidar sahiplerinin var olduğu bir örgütlenmeyi çelişkili ve yanlış buluyorum. Sanat, tanımı gereği, bu dünyadan ve hiyerarşiden hoşnutlukla çelişir ve değiştirmek ister. Bir yandan, konu sanat olsun olmasın, örgütlü olmak ve örgütün yapısını geliştirerek, belleğini koruyup geleceğe yüzünü çevirerek hayatta tutmak çok temel bir ihtiyaçtır; diğer yandan, sanat üreten veya sanat üzerine kafa yoran, düşünen, yazan, tartışan bireylerin ve onların bağlı olduğu kurumların kaçınılmaz toplumsal sorumlulukları vardır. 'Dernek' yapısı, en azından bizim ülkemizdeki ve bugünkü haliyle, bir sanat kurumunun ihtiyaç duyduğu kurumsal sürekliliği ve her anlamdaki birikimi sağlayabilecek üye sadakati ve kurumu gerçekten güçlü kılacak amaç birliği noktasında maalesef aksıyor. Bu hep aksayacağı anlamına gelmiyor, ama bir sorunu giderebilmek için önce varlığını kabul etmek, onu tarif etmek gerekli, henüz bu noktada değiliz. Yoksa derneklere, devir ne 13


kadar değişirse değişsin ihtiyaç var, benim hayatımı değiştirdiği gibi, bir genç insanın hayatını değiştirebileceği yerlerden biri olabilir bu yapılanmalar. Ama bir sanat kurumu (yazılı veya fiili) amacını sosyal etkileşim ve alışılageleni yinelemek ile sınırladığında 'sanat' ve onun devindirici / değiştirici gücüne ne olduğunu sorgulamaya başlamanın zamanıdır. Veya binlerce sanat derneği üyesi varken fotoğraf yayınlarının neden satılmadığını, dergilerin uzun ömürlü olamadığını... Tartışabilmek dileğiyle... Arzu F. GÜNGÖR

øøø

14


e-Panel Yazısı Baybars Sağlamtimur Fotoğraf Dernekleri bugün artık nasıl olmalı, neler yapmalı, neleri terk etmelidir? Fotoğraf dernekleri, fotoğrafla ilgili her türlü paylaşımın (sergi, gösteri, söyleşi, gezi, eğitim, yarışma, v.b.), insanların birbirleri ile doğrudan etkileşiminin sağlandığı bir mekan ekseninde gerçekleştirildiği -sanal ortamın sağladığı avantajlar ve yoğun paylaşıma rağmen, bu ortamların sunamadığı şeyleri sunabilmeleri nedeni ile günümüzde önemini daha arttıran- sivil toplum kuruluşlarıdır (STK). Günümüzde fotoğraf derneklerinin diğer STK’lar ile mutlaka diyalog ve iş birliği içerisinde çalışmalara imza atması gerekmektedir. Kanımca STK’ ların tek başlarına bir şeyler yapmaktan ziyade ortak projelere yönelmesi en önemli açılımlardan birisidir. Mademki toplum yararına çalışma yapıyoruz, neden başka STK’ları da bu çabaya katmayalım ve birbirimizin deneyimlerinden faydalanmayalım? Derneklere üyelik ölçütleri neler olmalıdır, nasıl belirlenmelidir, üye portföyü nasıl olmalıdır? Üniversitede öğrencilik yıllarımda seçmeli ders olarak “Tiyatro” dersini almıştım. Kafamda oyunculuk vardı… İlk derste hocamızın verdiği mesaj hala kulaklarımdadır: “Sizler buraya bir piyeste yer almak veya oyunculuğu öğrenmek için geldiniz belki ama bu derste sizlere sadece, en az bunun kadar önemli olan, başka bir şey öğretmeye çalışacağım: tiyatro izlemeyi ve değerlendirmeyi!” Günümüzde, özellikle de dijital olanakların da teşviki ile hızlanan bir süreçte, herhangi bir sanat dalında başarılı olamayan bazı insanların, belki de kestirmeden sanatçı statüsünü kendisine yakıştırma hevesi, hatta telaşı, bu tanımlamaya girmeyen bir kısım insanın da merakı nedeni ile, hemen bir fotoğraf makinesi edindiğini ve fotoğraf çekmeye veya üretmeye soyunduğunu görebiliyoruz. Piyasanın fotoğrafçılarla dolup taştığı bu dönemde, derneklerin dikkat etmesi gereken -her ne sebeple bu işe soyunmuş olursa olsunlar- bu insanları kazanmak ve doğru yöne yönlendirmek olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, tiyatro dersinde, hocamızın da söylediği gibi, bu işin eleştirisini yapabilecek kişileri de kazanmak ve onların gelişimine olanak tanımak en az fotoğraf çeken veya üreten kişileri kazanmak kadar önemlidir. Bu sebeple, üye yapılacak kişinin çok iyi fotoğraf üretiyor olması ya da olmaması fazlaca önemsenmemeli diye düşünüyorum. Kişi iyi bir izleyici / yorumlayıcı olabilir ve günümüzde derneklerin ve Türk fotoğraf camiasının zenginliğini destekleyecek nitelikteki bu kişilere her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız vardır (Susan

Sontag gibi örnekler neden yurdumda belirmesin ve çoğalmasın?). Kişinin bazı eksik yönlerinin dernek içerisinde zamanla gelişebileceği de göz önüne alınırsa, aşırı derecede sıkıyönetim uygulamak kanımca doğru bir yaklaşım değildir. Fakat çok önemli ve gözetilmesi gereken konuların başında, kişinin fotoğraf konusundaki dürüstlüğü (eser çalma, el altından verme, başkasının eserlerini kopyalama, değiştirerek sunma, v.b.) ve paylaşıma - yardımlaşmaya yatkınlığı gelmelidir. Fotoğraf ustaları atölyelerini mekanlarda mı oluşturmalıdır?

kendilerine

ait

Bu, usta dediğiniz kişilerin kendi tercihidir. Çok ciddi bir bilgi / deneyim seviyesine ulaşmış, saygın bir fotoğrafçı bunu bu şekilde yapmayı tercih edebilir. Ancak, derneklerin bu tür çalışmaları kendi içlerinde gerçekleştirmesi, ilgi odağı olmaya devam etmelerini teşvik edecektir. Çağdaş bir yaşamda / dünyada fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Günümüzde her zamanki kadar ve hatta daha önemli bir yerdedir. Çünkü artık fotoğraf bir çok insan tarafından ilgi duyulan bir konu haline gelmiş ve dünyada fotoğraf paylaşımı, internet ortamında sürdürülen ve sıklıkla anıldığı şekli ile “sanal” ve “gerçek” alem olmak üzere ikiye bölünmüştür! Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ve öncelikli aktiviteleri ne olmalıdır. Örnek; üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir? Üniversiteler resmi geçerliliği olan, diplomalı mezun verirler. Eğitmenler o alanda yetişmiş akademisyenlerdir. Derneklerdeki eğitimler daha ziyade kendini yetiştirmiş eğitmenlerce desteklenir. Derneklerin verdiği eğitim sertifikalarının resmi karşılığı yoktur (bazı özel durumlar hariç). “Üniversitede fotoğraf okuyayım” demek her önüne gelenin yapabileceği bir şey değilken, fotoğraf derneklerinde eğitim almak, gerekli ödentiyi yaptıktan sonra ve vaktiniz de uygunsa her zaman mümkündür. Dolayısı ile 2 farklı kurum için hedef kitle farklıdır, eğitimin içeriği de... Her ikisine de ihtiyaç vardır ve günümüzde eğitim vermeyi elbette sürdüreceklerdir. 2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır, Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir? Neden? Fotoğraf dernekleri fotoğrafla ve toplum yararına çalışmalar yapmazsa ne işe yararlar? Şu anda ismi anıldığı anda yüzümüzde tebessüm oluşturan, kahvehaneden farksız işletilmeyen, içerisinde derneğin adına veya taşıması gereken göreve ait hiçbir iz barındırmayan bazı dernekler yok mudur (bu örneğimi fotoğraf harici bazı derneklere dayandırmaktayım, 15


ancak fotoğraf alanında da böyle derneklerin olduğu kulağıma gelmektedir) ? Derneklerin öncelikleri yine üyeler ve yönetim kademesindeki kişiler tarafından belirlenir. Bu nedenle öncelik konusunda bir genelleme yapmak doğru olmaz. Ancak, derneklerin sadece kendi başlarına bir şeyler yapma gayreti içerisinde olmaktan ziyade, ortak platformlarda işler yaparak, yurt dışı bağlantıları kurarak, Türk fotoğrafını dışarıda ses getirecek etkinliklerle sunmaları gerektiğini düşünüyorum (belki bu sayede Türk fotoğrafı denen olgu da gelişir).

Yeter ki tüm camia da bunun farkına varmış olsun… Baybars SAĞLAMTİMUR

øøø

Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Bence bu e-paneldeki en önemli sorulardan birisi bu. Fotoğraf dernekleri diğer fotoğraf derneklerini kendilerine rakip olarak görmekten ziyade, birbirlerinin gücünden ve birikiminden nasıl faydalanacaklarını düşünüp, buna uygun şekilde davranır ve ortak projelere imza atar, eğitmen değişimini gerçekleştirir, sergi veya gösteri değişimi gibi konularda paylaşımlarını arttırırlarsa çok daha fazla mesafe kat edebilirler. Ayrıca, diğer STK'larla da ortak projeler anlamında işbirliği içerisine girilmelidir. Yurt dışı bağlantılar kurularak dünyaya açılmak, hem ülkemizin hem de Türk fotoğrafının tanıtılması açısından çok önemlidir. Bütün bunları sağlarken de dernekler mutlaka, sıklıkla yenilenen, dernek çalışmalarının tamamının yayınlandığı kendi internet sitelerine sahip olmalıdır. Bu sayede diğer dernek üyeleri de farklı dernekler hakkında bilgiye erişebilecek ve ortak projeler veya çalışmalar konusunda daha sağlıklı bir bilgi akışı sağlanabilecektir. Son olarak eklemek istediğim bir nokta da, internet ortamının günümüzde yaygınlaşan ve sıklaşan kullanımıyla beraber derneklerin daha da belirginleşen konumu ile ilgilidir. Bu konuya şu örnekle açılım yapmak isterim: Hafta sonu, sabah kahvaltıdan sonra bilgisayarımı açıp da karşısında saatlerce kalabildiğim, binlerce fotoğraf tarayıp, sayfalarca yazı okuyarak çok değerli bilgiler edinebildiğim, arkadaşlarımla fotoğraf üzerine yazışabildiğim, internet denen bu mucizenin nimetlerinden sonuna kadar faydalanabildiğim halde, öğlen saatlerinde bilgisayarımı kapattığımda kendimle baş başayım demektir. Her fırsatta uğradığım Mersin Fotoğraf Derneği'nde ise, dostlarım ve sıcak muhabbetleriyle -yüz yüze- olurum. Karşılıklı etkileşimde bulunur, ortak çalışmalar yaparım. Bu iki kavram birbirinden çok farklıdır ama her ikisine de ihtiyaç duyarım. Kanımca fotoğraf dernekleri, internet ve dijital olanaklar nedeni ile fotoğrafın hızla yaygınlaştığı şu günlerde, toplum için görevlerini yerine getirmede, konumlarını daha da belirginleştirmiş ve en önemli çağa girmiş bulunmaktadırlar. 16


e-Panel Yazısı Behiç Günalan Toplumda yakın zamanlara kadar çok yaygın bir ön kabul ile fotograf makinesi turisti çağrıştırırdı. Fotografın ve fotografçının, gündelik yaşam kültürümüzdeki yeri, yaşamdan işte öylesine uzak bir yerdeydi. Aslında, bu ön kabulün tamamen ortadan kalktığını da, söyleyemeyiz. Fotografçılara, varoş mahallelerinde, Anadolu’nun pek çok kent ve kasabasında onları hala turist sanıp söz atarlar. Buna karşın fotografın artık hepimizin hayatına bulaştığını söyleyebilirim. O virüs hayatımızın arka planında etkin bir biçimde çalışmaya başladı. Fotografın başta reklamcılık ve medya olmak üzere pek çok alanda yükselen değer olması bu yaygınlaşmayı ve ilgiyi önemli ölçüde tetikledi. Fotografçılık, saygın, kazançlı, istenen bir meslek oldu. Gelişen durum, elbette hızlı değişimi getirdi. Yanlış bir İslami inançla günah ya da sakıncalı sayılan fotograf, toplum tarafından hızla benimsendi, sevildi, önemli bir bölümün paylaşım kültürü haline geldi. Dernekler, fotografın amatör ruhunun yaşadığı alanlardır. Bu nedenle dernekler fotografın vazgeçilmezidir. Aslında dernekler bir başka yaklaşımla disiplinin adıdır. Fotografçının gelişmesi ve başarısı, üretimin disipliniyle yakından ilişkilidir. Fotografçılık can sıkıntısını gideren bir eğlence değil, dört mevsim, yirmi dört saat, karda, yağmurda, aç, susuz ve uykusuz kalmayı göze almayı gerektiren özverili bir etkinliktir. Bu etkinlik ancak disiplin içinde, hayatınızda ayıracağınız önemli bir zaman içinde gelişebilir. Bu da dernek disiplinin kendisidir. Burada disiplin derken, sistemi ve sistemleşmeyi öngörüyorum. Günümüzün başarılı fotografçılarının büyük bir bölümünün alt yapısında dernekler vardır. Eğitim, fotograf derneklerinin temel işlevleri arasında yer alır. Temel eğitimin dışında da, ileri düzey eğitim programları ile atölye çalışmalarını da bu temel işlevin arasına katmalıyız. Fotograf derneklerinin çatısı altında özgün fotograf atölyeleri de olmalı elbette. Ama ustaların birikimlerinden de yararlanılmalıdır. Aslında en ideal olanı, ustalarla dernekleri aynı çatı altında buluşturup bu sinerjinin paylaşılmasını sağlamaktır. El yordamıyla, deneme yanılmayla, bulduğuna sorup öğrenmeyle fotografçı olunmaz. Fotografçılık eğitim gerektirir; eğitimden sadece bilgi birikimiyle beynin değil, asıl gözün eğitimi de anlaşılmalıdır.

Bu süreç gözün bakma refleksinden, alışkanlığını kazanması sürecidir.

görme

Günümüzdeki iletişim ve ulaşım çeşitliğini göz önüne alırsak, dernekler yerel olmaktan kurtulmalı, enerjilerini dernekler arası bir sinerjiye dönüştürmek çabasına öncelik vermelidirler. Geçen yıl Gaziantep Fotograf Sanatı Derneği GAFSAD’ın Halfeti’de gerçekleştirdiği Fırat Fotografçılar Buluşması, bu yıl Mayıs ayı içinde Selçuklu Fotograf Derneği FotoSel’in Beyşehir’de gerçekleştireceği ‘Beyşehir Fotografçılar Buluşması’ iki güzel örnektir. Doğrusu, bu örneklerin çoğaltılmasını istemeliyiz. Derneklere üye olma kriterlerinde de, hep söylediğim bir sözü burada da tekrar etmek istiyorum. Fotograf sadece üretmekten ibaret değildir; onun tüketim tarafını da düşünmemiz gerekir. Nasıl ki müzik dinlemek için, müzisyenlik, nota bilgisi gerekmiyorsa; fotografı sevmek, ilgilenmek, zaman ayırmak için de, fotografçı olmak gerekmiyor. Ben hayatlarında hiç fotograf çekmemiş, ama derneklerin bütün etkinliklerine firesiz katılan, fotografa gönülden ilgi duyan onlarca, yüzlerce fotografsever biliyorum. Fotografı seven büyük bir çoğunluk var. Bir fotograf karesi tek bir fotografçı tarafından çekilir, ama binlerce fotograf sever tarafından beğenilip sevilir. Derneklerin tabana daha fazla tutunabilmesi için, fotografçı olmasalar bile nitelikli fotograf severlere kapılarını açmalıdırlar. Paylaşım siteleri, derneklerin artık ciddi rakipleridir. Paylaşım sitelerine kadar sınırları zorlasalar da derneklerin gerçek işlevlerini üstlenemezler, sanaldırlar. Fotograf dernekleri de diğer sivil toplum kuruluşları gibi örgütlü, çok sesli ve katılımcı toplumların demirbaşıdırlar. Sendikalar, barolar, tabip odaları ne kadar gerekliyse; o kadar zorunluluktur. Bu nedenle fotograf dermekleri, fotograf paylaşım siteleri, üniversitelerimizin fotograf bölümlerini birbirinden ayırmamız, işlevlerini ayrı tutmamız gerekir. Yoksa sapla saman birbirine karışır. Derneklerin bence bugün öncelik kazanan sorumlulukları, fotografın kalıcı tarihini yazmak olmalıdır. Kalıcı diyorum, bunun altını çizmek istiyorum. Evet, sergiler açılıyor, etkinlikler düzenleniyor, fotograf paylaşım sitelerinde fotograflar binlerce, on binlerce kişi tarafından izleniyor, yorumlanıyor, puanlanıyor. Bunların hepsi güzel, bunların hepsi doğru, peki ama geleceğe ne bırakılıyor? Bu sanal alemdeki fotograflar elli yıl sonra olacak mı? Açılan sergilerden ve etkinliklerden fotograf adına elli

17


yıl sonrasına çekilmiş anı fotograflarından başka ne kalabilecek? Tarihin biricik tanığı kağıttır. Nasıl ki bin yıllık el yazma eserleri, günümüze ulaşmayı başardıysa, geleceğe kalacak olan da sadece kağıttır. Bu nedenle kalıcı olmak için bütün fotografların basılı eserlere dönüşmesi gerekir. Gerisi suya yazılmış yazıdır, gün gelir izi bile kalmaz. Dernekler bu birikime öncülük etmelidirler. Fotografları, kağıtla buluşturmalı, albümlerin, katalogların ve her türlü fotograf yayınlarının kitaplıklardaki yerlerini almasını sağlamalıdırlar. Derneklerin sorumlulukları bu kadar mı olmalı? Sempozyum, yarışma, eğitim yapmasınlar mı? Dernekler neden sempozyum yapmasın? Neden yarışma düzenlemesin ya da yarışma organizasyonlarında öncülük etmesin? Bu etkinlikleri dernekler yapmazsa hangi kuruluşlar yapacak? Belediyeler mi? Holdingler mi? Sanayi ve Ticaret Odaları mı? Dernekler, bence konusu fotograf olan her etkinliğin doğru adresidir. Derneklerin, fotografın temel ve ileri düzey eğitimini vermelerine karşın, ‘Üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken, dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir?’ sorusu olmamalıdır. Eğer, eğitim fotograf okullarının işi dersek, binlerce fotograf severi, eğitimin dışında bırakırsınız. O zaman fotograf sadece üniversitelilerin olur. Oysa fotograf her yaştan, her cinsten, her dilden, her dinden herkesindir. Çağdaş yaşamda fotograf dernekleri bir deniz feneridir. Onlar fotografın dalgalı okyanusunda yol ve yön gösterirler. Behiç GÜNALAN

øøø

18


e-Panel Yazısı Berrin Cerrahoğlu Fotoğraf dernekleri fotoğrafçıların ortak üretim, paylaşım, tavır, davranış ve çaba gösterdikleri örgütlenmelerdir. Fotoğrafçı veya fotoğraf sanatçısı bir derneğe üye olmadan da bireysel fotoğraf üretimini sürdürebilir. Bir Fotoğraf Derneği’ne üye olmak fotoğrafçıya “ortaklaşa çaba” içinde olmanın zorunlu keyfini de getirir… Aidat ödemek, genel kurullara, genel üye toplantılarına katılmak, yönetim kurulu üyeliğinde bulunmak, birimlerde çalışmak, projelerde yer almak, kendini geliştirmek bilgilerini yeni üyelere aktarmak, ürettiği fotoğrafı diğer dernek üyeleriyle paylaşmak gibi işler dernek üyeliğiyle birlikte bir üyeyi işlevsel hale getirir. Üyenin dernekte asıl var olma nedeni üretmek ve paylaşmaktır. Bu üretim ve paylaşım sırasında derneğin teknik ve eğitim alanındaki olanaklarını kullanır. Tek başına ekonomik anlamda elde edemeyeceği teknik olanaklardan yararlanır. Tek başına gerçekleştiremeyeceği projelerde gruptan biri olarak yer alabilir... Derneğin sağlayacağı karanlık oda, ilaç vb. diğer malzemeler üyenin her an elinin altındadır. Fotoğraf eğitimleri, fotoğraf değerlendirmeleri, arşivden bol fotoğraf görebilme imkanı, yayınlar, başkalarıyla kendini kıyaslayabilme dernek üyesi olan bir fotoğrafçının çok çabuk ilerleme kaydetmesini sağlar. Derneklerde bir araya gelen ve ustalaşan üyeler tartışma ortamları bulabilirler… Atölyeler fotoğraf çalışmalarını disipline eder ve üyeyi sürekli üretim halinde tutar. Sergi ve gösteriler üyenin fotoğraf gözünü geliştirir. Üye fotoğraf dünyasındaki gelişmelerden istese de istemese de dernekle bağlantısı olduğu sürece haberdar olur. Aylık bültenler üye ilişkilerini canlı tutar. Üreten fotoğrafçının adının anılmasını ve motivasyonunu sağlar.. Projeler hazırlanması, sergi ve gösteri düzenlenmesi, geziler yapılması, eğitim seminerleri hazırlanması, sempozyum düzenlenmesi, yayın çıkarılması, basın duyuruları, kamu ve diğer kuruluşlarla ilişkiler, derneğe gelir sağlanması, yarışmalar vb. dernek çalışmalarına aktif katkı veren üyelerin çaba ve özverileriyle dernekler ayakta kalmaktadır.

dernekte geçirdiği günleri saygı ile anıyor ve derneğin var oluşuna uzaktan da olsa katkı vermek istiyorsa en azından düzenli olarak aidatını ödeyerek bir dernek üyesi olarak üstüne düşen görevi yerine getirmelidir. Derneğin her zaman üyesinin maddi ve manevi katkısına ihtiyacı vardır. Bir diğer noktada dernek üyelerinin, üyeler arasındaki iyi ilişkileriyle üretken olacaktır. Üyelerin hepsi birbirini sevmek durumunda değildir ancak birbirine saygı göstermek durumundadır… Bu saygı gösterilmezse Yönetim kurulları işlevini yürütmede zorlanacak, genel üye toplantıları verimsiz geçecek, projeler istenilen sonucu vermeyecektir. Dernek içi iletişimde gösterilen özen derneğin saygınlığını arttıracaktır.. Dernek Yönetim Kurulu mümkün olduğunca çok üyeyi üretime katmalıdır. İşler yönetim kurulu’nun sırtında bir yük olmamalı, üyelere yaratıcılığı, insiyatif sahibi oluşu, çözüm üretmesi dikkate alınarak sorumluluk verilmelidir. Yönetim Kurulu yaratıcı ve üretkenlikleriyle ön plana çıkan üyeleri desteklemeli ödüllendirmeli bireyin toplumdaki başarısının derneğin de bir başarısı olduğunu göz ardı etmemelidir. Başarılarıyla derneğin adından söz ettiren üyelere dernek desteğini her zaman hissettirmelidir. Son olarak derneklerin yapılanmalarına ilişkin yeni bir sözüm yok. Ancak dernekler, dernekleri oluşturan üyelerin üye oldukları derneğe zaman ve emek harcamaları, çözüm üreten, yaptığı işin hesabını verebilen, yaptığı işi savunabilen, paylaşan, sorgulayan bireyler olmaları ile yol kat edecektir. Yönetim Kurulları da dernekler içersinde özgürce konuşulabilen, tartışılabilen ortamlar yaratarak sağlıklı bir üretim, sağlıklı bir yapı oluşmasını sağlayacaklardır. İnsan yetiştirerek derneklerde bayraklar nesilden nesile geçecek oluşturduğumuz dernekler çocuklarımıza miras kalacaktır. Berrin CERRAHOĞLU

øøø

Bir Fotoğraf Derneği’ne üye olup aidat ödemeden, fotoğraf bile üretmeden, hiçbir işe katkı vermeden derneğin işleyişi ve yapılanması hakkında konuşan bir üye önce kendisinin neden o dernekte var olduğunu sorgulamalıdır. Zamanında üstüne düşen görevleri yapmış, derneğe ve fotoğrafa katkı vermiş dernekten içinde bulunduğu koşullar nedeniyle uzaklaşmış bir üye ise derneğe ve o 19


e-Panel Yazısı Beyhan Özdemir Fotoğraf dünyası için fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Ülkemizde fotoğraf eğitiminin okullarda verilmeye başlanmasının tarihi çok eskilere dayanmamaktadır. Bu nedenle eğitiminin herhangi bir aşamasında fotoğraf eğitimi almamış birçok yaş ve meslek grubundan insanlar fotoğrafı öğrenmek, daha iyi fotoğraf çekmek, fotoğraf tekniği ve kuramı açısından bilgilenmek için kendilerine bir yer bulmak beklentisi içindedir. İşte bu tür beklentilere cevap verebilmek için fotoğraf dernekleri kurulmuş ve kurulmaktadır. Ülkemiz fotoğraf camiasında dernekler, önce hobi olarak fotoğrafa başlamak isteyen daha sonra da fotoğraf sanatçısı adayı olmak isteyen insanları kendi bünyesinde eğitmektedir. Demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından birisi de sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu anlamda fotoğraf dernekleri de ülkemiz fotoğraf sanatının en önemli sivil toplum kuruluşlarıdır. Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ve öncelikli aktiviteleri ne olmalıdır. Örn. üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir? Günümüz koşullarında fotoğraf derneklerinin işlevi, fotoğrafa ilgi duyan bireyleri biraraya getirmek ve onlara kendi geleneği içerisinde eğitim vermektir. Öte yandan aynı amaç ve hedefte buluşan bu insanlara fotoğraf sanatının inceliklerini, fotoğrafı bir sanat olarak algılamalarını ve ortaya koydukları eserlerini toplumla paylaşma yollarını açabilmektir. Derneklerimizin öncelikli aktivitesi, temelde fotoğraf eğitimi almamış sanatçı adaylarına ciddi anlamda eğitim desteği ve aynı çatı altında birlikte fotoğraf paylaşımı sağlamak olmalıdır. Üniversitelerdeki fotoğraf bölümleri çok kısıtlı kontenjanlarla eğitim vermektedir. 70 milyon nüfusa sahip bir ülkede mevcut fotoğraf bölümleri aslında çok da fazla değildir. Üniversiteler örgün eğitim verdiklerinden asıl mesleği ve eğitimi farklı olan kişiler tarafından tercih edilememektedir. Öte yandan üniversitelerdeki fotoğraf eğitimi, derneklerdeki eğitimlerden bazı açılardan farklılık göstermektedir. Üniversitelerde fotoğraf tekniği yanında, kuramsal derslerle fotoğraf tarihi, fotoğraf yorum ve eleştirisi, fotoğraf kuramı, fotoğraf ve diğer sanat ilişkileri vb. konularda akademik eğitim verilmektedir. Bu açıdan fotoğraf dernekleri ile fotoğraf eğitimi veren üniversiteler birbirinden farklıdırlar. Bu anlamda da fotoğraf dernekleri halka yönelik fotoğraf eğitimi vermelidir.

2000'li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır, Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir? Neden? Derneklere üyelik kriterleri ne olmalıdır? Derneklerin öncelikli etkinlikleri, farklı yerlerdeki fotoğraf dernekleri ve sanatçılarla iletişim kurarak bilgi ve görüş paylaşımında bulunmaları olmalıdır. Aylık etkinlik programları içerisinde fotoğraf gösterileri, çeşitli konularda söyleşi ve konferanslara yer vererek bu anlamda da hizmet vermelidirler. Sempozyum konusu akademik bir konu olduğundan derneklerin öncelikli etkinlikleri arasında yer almayabilir. Ancak bu konuda AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği) 1978 yılından beri 6 kez fotoğraf sempozyumu düzenlemiştir. 7. Fotoğraf Sempozyumu ise Mayıs 2008'de düzenlenecektir. 30 yıllık bir geçmişe dayanan bilgi ve deneyimleriyle, zaman zaman kesintiye uğrasa da, Türkiye'deki sempozyum düzenleyen tek dernektir. Bu geleneğini devam ettirmesi Türk fotoğrafı açısından da çok önemlidir. Derneklerin yarışma düzenlemeleri çok gerekli olmamakla birlikte asıl görevi bu konuda yarışma düzenleyecek kurum ya da kuruluşları harekete geçirmek olmalıdır. Kendi üyeleri ya da diğer dernekler arası maddi ödülü olmayan yarışma düzenlemeleri teşvik edilebilir. Bu tür teşvikler, dernek üyelerini ve fotoğrafla ilgili insanları fotoğraf üretmeye yönlendirme konusunda yardımcı olacaktır. Derneklere üyelik kriterleri, insanları bir sivil toplum kuruluşundan uzaklaştırmayacak şekilde düzenlenmelidir. Çünkü internet ortamının yarattığı “oturduğu yerden” bilgiye ulaşma ve paylaşım sitelerinde fotoğrafları üzerine yorum ve eleştiri alabilme olanağına sahip insanları bir dernek çatısı altında buluşturmak gittikçe zorlaşmaktadır. Bu nedenle üyelik kriterleri olabildiğince (kaliteden ödün vermeden) esnek tutulmalıdır. Bir fotoğraf derneğine neden ihtiyaç duyulur? Neden kurulur? TFSF ve ona bağlı derneklerin işlevselliğini tatmin edici buluyor musunuz? Aynı amaç doğrultusunda çalışma yapan insanların belirli bir mekanda bir araya gelebileceği, fotoğraf üzerine konuşup tartışabilecekleri, birlikte fotoğraf üretim ve paylaşımını yapabilecekleri bir yer olması açısından fotoğraf derneklerine ihtiyaç vardır. TFSF, kuruluşunu yeni tamamlamış olduğundan işlevselliği ve görevi dernekler ve diğer bağımsız fotoğrafçılar tarafından henüz tam olarak özümsenememiştir. TFSF bir üst kurum olarak üzerine düşen görevi yapmaya çalışmaktadır. Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalıdır?

20


Fotoğraf dernekleri öncelikle kendi içyapıları içerisindeki kısır çekişmelerden ve kaprislerden uzak durmalı, Türk fotoğrafının gelişmesi için üzerine düşen görevleri layıkıyla yapmalıdır. Derneğin bulunduğu kent yerel yönetimleri, çeşitli kamu ve özel kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği yaparak kent kültürünün gelişmesi ve toplumsal aydınlanmaya fotoğraf sanatı yoluyla katkıda bulunup öncülük etmelidir. Yukarıda sözü edilen kurum ve kuruluşlarla işbirliğini fotoğraf sergileri, fotoğraf yarışmaları, fotoğraf günleri gibi etkinlikler yapmak üzere geliştirmeli ve yaptığı her türlü etkinliği kayıt altına alıcı (kitap, albüm, belgesel proje vb.) yayınları mutlaka çıkartmalıdır. Yrd.Doç.Dr.A.Beyhan ÖZDEMİR

øøø

21


bilgilendirmesi ve üniversite eğitimi için bir nebze olsa da hazırlanması için faaliyet göstermelidir.

e-Panel Yazısı Celal Kılıç Çağdaş Bir Yaşamda / Derneklerinin Yeri Nerededir?

2000 li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır? Dünyada

Fotograf

Çağdaş bir yaşamda fotograf dernekleri, fotografı günlük yaşam içinde bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri bir dil olarak kullanabilmelerinin koşullarını yaratmayı amaç edinmelidir. Bunun için fotografın ne kadar etkili bir dil oldugunu dernekler önce kendi içlerinde kabul etmeli ve sonrasında bunu tek tek bireylere inecek kadar en yalın haliyle benimsetebilecekleri eğitim ve etkinlik oluşturabilecek bir örgütlenme modelini esas almalıdırlar. Dernek içi bütün eğitimlerin amacı hiçbir zaman derneğin ayakta kalması için bir kazanç kapısı olarak görülmemelidir. Tam tersine dernekler, uygun eğitimleri sayesinde yetiştirdikleri üyeleriyle birlikte özel projeler alabilmeli ve giderlerini bu projeler yoluyla karşılamalılar. Üye aidatları ve projelerden edinilen gelirlerin bir kısmını ilerleyen çağı yakalamak amacıyla gerekli eğitim tekniklerini ve donanımlarını ileriye götürecek AR-GE çalışmaları ve sosyal yaşam içinde kişinin kendini ifade edebilme yeteğini artırması için çeşitli etkinlik ve organizasyonları gerçekleştirmek için kullanmalıdır. Böylece fotograf dernekleri Sivil Toplum Kuruluşları içinde daha da önemli bir yere sahip olacaklardır. Bir fotograf derneğinin bu günkü koşullarda işlevi ne olmalıdır? Örneğin, üniversitelerde bu kadar fotograf bölümleri açılmışken dernekler eğitim vermeli midir? Usta, kalfa ve çırak üçlemesiyle başlayan eğitim süreci; günümüzün teknik ve iletişim olanaklarını en üst düzeyde kullanabilecek eğitim ve öğretim programları ile modernize edilerek dernekler tarafından yapılmalıdır. Dernek içinde usta olabilmiş kişilerce, günümüzün iletişim ve gelişen teknoloji imkanlarının oluşturduğu potansiyel fotograf severleri temel ve sonrasında ileri düzey fotograf eğitim programlar oluşturarak, toplumda fotograf konusunda oluşan ilgiyi olgunlaştırarak dahada artırmalıdır. Fotograf Sanatını sevdirmek için hedef kitlesi çocuk ve genç insan olması ihtimali göz önüne alınarak basit fotograf etkinlikleri de düzenlemelidir. Böylece var olan potansiyelin artarak devamlılığı sağlanabilir. Üniversiteler daha çok fotograf profesyonellerini oluşturmak için eğitim verirler. Dernekler ise daha çok üniversite dışında kalan ve fotograf ilgi duyan kitlenin

Toplum içinde oluşan fotograf sevgisine karşılık vermek için temel fotograf eğitim seminerlerinin dışında, fotografı sevdirecek performans gösterileri ve uygulamaya yönelik geziler organize etmelidir. Temel Fotograf Eğitimi almış fotograf severleri daha ileri uygulama imkanlarına götürecek olan ileri düzey fotograf Seminerlerini uygulamalı olarak öğretecek farklı tema başlıkları altında atölyeler düzenlemelidir. Belli bir fotograf bilgisine sahip olan fotograf ustalarının bilgi ve uygulamalarında karşılıklı paylaşımı ortaya koyabilecekleri belli bir konu başlığı altında panel, sempozyum tarzı profesyonel etkinlikler düzenlemelidir. Gerçekleştirecekleri eğitim ve sosyal yönü ağır basan aktivite ve programları uygulayarak fotografı toplum içinde yaygınlaştırmak amacıyla üniversite ile arada köprü görevini üstlenmelidir. Dernekler teknik ve uygulama bakımından belli bir düzeye gelmiş üyelerini görevlendirerek derneğe maddi ve manevi fayda sağlayacak Avrupa Birliği Projelerinde ve belki özel firmaların tanıtım işlerinde aktif işler almalıdır. Böylece küçümsenemeyecek miktarda oluşacak gelirler sayesinde derneğin ayakta kalması için gereken bütçe fazlasıyla elde edilmiş olunacaktır. Bütçe fazlası gelirleri ise daha önceki maddelerde belirtilen fotografın gelişen çağa uyumunu sağlayacak ar-ge çalışmalarını ve toplum içinde sosyalleşmeyi hızlandıran halka açık ücretsiz aktiviteleri düzenlemek için harcamalıdır. Üyelik kriterleri neler olmalıdır? Dernekler olmalıdır.

fotografa

eğilimi

olan

herkese

açık

Ve bu üyeler kendi içlerinde iki ayrı kademede düşünebilir. Daha önce uygulanan aday üye, üye benzeri kademelerin sağladığı deneyimden yeniden yarar elde edebilmek üzere; Birinci kademede başvuran herkesin (dernekler kanununa göre aykırılığı bulunmayan) başvurusu kabul edilmelidir. Bu kademedeki üyeler derneğin sunmuş olduğu dernek içi ve dışı her türlü eğitim ve uygulamaların aktivitelerinden üyeler için belirlenen bütün şartlar dahilinde faydalanmalıdır. İkinci kademedeki üyeler ise, birinci kademe üyelerinin sahip olduğu hakların dışında aşağıdaki

22


uygulamalarda söz hakkına sahip olmalı ve aktif olarak görev almalıdır. • Özel firmalar, Devlet Teşekküleri ve Avrupa Birliği gibi kurumlarla maddi ve manevi kazanç getirecek fotograf projelerinde aktif görev. • Eğitim seminerleri vermek üzere çeşitli seminerlere katılım. • Atölye ve Birim sorumlulukları. • Dernek faaliyetlerinin organize edilmesinde görev. İkinci kademeye geçme kriterleri aşağıda belirtildiği gibi olmalı: • Fotograf bilgisi ve üretimi olarak belli bir olgunluğa ulaşmış olunması, • Dernek içi faliyetlerde ve alt çalışma gruplarında ara vermeksizin uzun süre aktif olarak görev almış olunması, • Birinci kademe üyeler dernek öncesi özgeçmişi ve dernek içi katıldığı sorumluluklarını aktivitelerini ve kendisini ifade ettiği özgeçmişi ile birlikte konu ve teknik bütünlüğü olan portfolyosunun içerildiği bir dosya ile yukarıda sözü edilen etkinliklerde görev alabilmesini sağlayacak geçişi gerçekleştirmelidir. Başvurular öncelikle dernek içindeki deneyimli fotograf ustalarından oluşan bir ön kuruldan görüş alındıktan sonra Yönetim Kurulu tarafından değerlendirilerek karara bağlanmalı. Atölyeler açılmalı mıdır? Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma Düzenlemeli midir? Neden? Dernekler farklı konu başlıklarında atölyeler açıp, atölye çalışmalarını destekleyen seminerler vermelidir. Fotograf Dernekleri çeşitli konu başlıkları altında Fotograf Yarışmaları yapmalıdır elbette. Fakat bu yarışmaların bir standardı olmalıdır. Her dernek ayrı bir kural, ayrı bir etkileşimle fotograf yarışması organize etmemelidir. Yarışma konusunda belirlenen kurallar Türkiye sınırları içinde aktif olarak çalışma yapan tüm Fotograf Derneklerinin birleşiminden oluşan Türkiye Fotograf Sanatı Federasyonu çatısı altında belirlenmelidir. Ve belirlenen kurallar TFSF tarafından taviz verilmeksizin uygulanmalıdır. Bu kurallara dikkat etmeksizin yarışma düzenlemeye devam eden ve sonuçlandıran kurumlar hakkında uyarıdan öte ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır.

Bu kurallar dışında hareket eden kurum ve kuruluşlar bütün fotograf camiasına hatalarıyla birlikte bildirilmeli ve bir sonraki yarışmalara dernek üyelerinin katılımına onay verilmemelidir. Bunun dışında fotograf derneği olarak faaliyet göstermeyen dernek ve kurumların fotograf yarışması düzenlemesi TFSF tarafından belirlenen kurallar ışığında ve sıkı denetim altında yapılmalıdır. Diğer türlü fotograf severlerin bu emekleri kurumların ticari amaçlarına alet edilmekten kurtulamaz. Federasyon olarak dernekler altında emek veren tüm üyelerin maddi ve manevi haklarını korumayı ve menfaatlerini gözetlemeyi başarmış olur. Bundan sonrası için Fotograf Derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Dernekler üyelerin fotograf üretimlerinde bireysel olabilmelerini sağladıkları kadar üretimlerin paylaşımında ve idari işlevlerinin sürdürülmesinde kendini bilen bir ortaklaşa iş görme kabiliyetinin gelişmesi için özel eğitim ve uygulama programlarını oluşturmalıdır. Kendi içinde bütünleşen dernekler “ birlikten güç doğar” ilkesinden yol çıkarak fotografın toplum içinde bilinçli olarak yer tutmasına ve gelişmesine imkan verecek bir bütünleşme çabası içinde olmalıdırlar. Türkiye çapında fotografçıların bilinçlendirmesini ve geliştirilmesini amaç olarak algılayan dernekler Türkiye Fotograf Sanatı Federasyonunu etkin ve saygın bir kurum olarak faaliyet göstermesini sağlamalıdır. Her bir dernek uluslararası fotograf dünyasını algılamak ve paylaşmak için, başka ülkelerden “Kardeş Fotograf Derneği” edinmelidir. TFSF çatısı altında dernekler bugüne kadar dışarıdan aldığı bilgiler ve öğretiler ışığında yeni düşünceler ve öğretiler üreterek ülkemiz dışındaki fotograf topluluklarıyla paylaşacak uluslararası değişim programlarını ve organizasyonlarını yapmalıdır. Bu şekilde bir uygulama her bireyi kendine has üretimlere teşvik edecektir. Celal KILIÇ

øøø

Eğer var olan kurallarda kabul edilemeyen hususlar varsa bunlar TFSF nin ilk Olağan Genel Kurulunda ya da aciliyetine bağlı olarak Olaganüstü Genel Kurulunda tartışılarak yeni düzenlemeler yapılmalı. Ve belirlenen yeni kurallar ciddi bir şekilde uygulanmalıdır. 23


e-Panel Yazısı Ceyda Taşdelen Fotoğraf derneklerinin tüzükleri gözden geçirildiğinde, aşağı yukarı şu birkaç noktada birleşmiş görünmektedirler: Fotoğraf sanatının yaygınlaşmasına katkıda bulunmak, Fotoğraf sanatının öğrenilmesini, yaygınlaşmasını ve gelişmesini sağlamak, Türk fotoğraf sanatının ve sanatçılarının yurt içi ve dışında tanınmasını sağlamak, Kültür ve sanat ortamı oluşturmak. Bu ana amaçlar doğrultusunda da seminer, fotoğraf sergi ve gösterileri düzenlemekte; çeşitli yayın organlarıyla, üyelerini gelişmelerden ve kurum içi çalışmalardan haberdar etmekte, fotoğraf yayınlarının yer aldığı kütüphaneler oluşturmakta, üyelerinin fotoğraf projelerine destek vermekte, çeşitli fotoğraf yarışmaları düzenlemekte ve daha uzun süreli aralıklarla sempozyum gibi etkinliklerle, daha geniş kitlelere hitap etmektedirler. Tüm bu çalışmalar, büyük özveri ve amatör bir ruhla, içtenlikle yapılmakta; zor şartlar altında küçük görülmemesi gereken başarılara imza atılmaktadır. Derneklerde tüm işler, gönüllülük esasına göre yürütülmekte ve üyelerin pek çoğu, büyük bir özveri göstererek katkı sunmaktadırlar. Bu doğrultuda derneklerin, Türk fotoğraf sanatına katkıları yadsınamaz. Günümüzde üniversiteler, akademik eğitimden geçen fotoğraf profesyonelleri yetiştirmektedirler; derneklerse daha çok fotoğraf amatörlerine hizmet ederler. Elbette derneklerden fotoğraf sanatçıları da çıkmakta ya da derneklerden aldığı eğitimle kendini geliştirmeyi beceren kişiler, profesyonel olarak fotoğrafçılık da yapmaktadırlar; ama üniversitelere herkes elini kolunu sallayarak giremezken, derneklerin kapısı bu alana ilgi duyan az ya da çok fotoğraf öğrenmek isteyen herkese açıktır. Bu nedenle dernekler, fotoğraf sanatının yaygınlaşması amacına, üniversitelerden daha fazla hizmet etmektedirler ve tam da bu nedenle derneklerdeki bu eğitimler devam etmelidir. Ancak, günün şartlarına ve teknolojik gelişmelere göre eğitimin de adapte edilmesi ve kendini sürekli yenileyerek, dinamik bir kadroyla ve mutlaka genç beyinleri de kadrolarına katarak eğitim seminerlerini sürdürmelidirler. Ayrıca, üniversitelerde fotoğraf eğitimi alan kişilerin de üniversiteler tarafından derneklere yönlendirilmesi oldukça faydalı bir işbirliği sağlayacaktır. Bu sayede hem öğrencilere birer staj imkânı sunulmuş hem de üniversite eğitiminden dernekler de faydalanmış olur.

Günümüz koşulları ve gereklilikleri noktasında bakıldığında ve geçmişle bugün karşılaştırıldığında eksiklikler, yetersizlikler, günün şartlarına ayak uyduramamanın getirdiği sancılar, tüm derneklerde kendini göstermeye başlamıştır. Bu da gerek fotoğraf derneklerinin sivil toplum örgütü olarak ilgi görmemelerine, gerekse insanların dernek etkinliklerine katılımında isteksiz olmasına neden olmaktadır. Günümüzde fotoğraf derneklerinin en büyük sıkıntılarından birisi, Türkiye’deki pek çok sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi, kendi içlerine kapalı yapılarını aşmayı başaramamış olmalarıdır. Sanat derneklerinin amacı, üzerine çalışma yaptığı sanatı geliştirmek ve öğretmek olduğu kadar, sanatçı duyarlılığına sahip bireyler yetiştirmek de olmalıdır. Bu da temel sanat eğitiminden, eğitim veren kişilerin sanat bilgisine ve duyarlılığına sahip kişilerden meydana geliyor olmasından geçmektedir. Dernekler, verdikleri eğitimleri birer kurs kıvamında vermeyi sürdürdükleri sürece, birer ticarethane olmanın ya da en azından ticarethane imajı yaratmanın ötesine de geçememektedirler. Günümüzde, derneklerin, üzerlerine yapışmış olan sosyal buluşma ortamı imajını yıkarak, günün gelişmelerini de göz önünde bulundurup, tüm ülke ve dünyadaki derneklerle işbirliği içerisinde bir yapılanmayı becerebilmeleri gerekmektedir. Bu noktada federasyon yapılanmasına büyük iş düşmektedir. Federasyon, sadece ülke içindeki dernekleri çatısı altına toplamakla yetinmemeli, dünya çapında iş yapacak bir güce sahip olduğunu, bu gücü doğru projeler üretip kullanarak kanıtlamalıdır. Türk fotoğrafçılarının dünya çapında tanınması ve tanıtılması için derneklerle koordineli projelere imza atarak, marka isimler çıkarabilmelidir. Elinin altındaki insan gücünü doğru kullanmak, imkânsızı mümkün kılmak için yeterlidir. Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalı sorusuna ütopik öneriler… (Aşağıda yazdıklarımı; şu anki dernek yapılanmaları, amaçları, beklentileri, çalışma disiplinleri açısından değerlendirdiğimde, maalesef ütopik olarak görsem de bir açılım olabileceği düşüncesiyle yazıyorum…) Dernekler günümüzde, iç işleyişlerini karmaşıklaştırdıkça ilgi odağı olmaktan uzaklaşmakta, kendileri de profesyonel niteliklerini yitirmektedirler. Aynı dernek içerisinde kısa film ve belgesel atölyesi seminerleri, fotoğraf seminerleri, karanlık oda eğitimleri, atölyeler, vs. bulunması; bir bakıma üyeler için fırsat gibi gözükse de günümüz koşullarında insanların katılımını arttırmak için bir alanda profesyonelleşmeye gitmenin gerekli olduğunu düşünmekteyim. 24


Örneğin; İFSAK, fotoğraf sergileri üzerine uzmanlaşmalı. Temel fotoğraf eğitimleri yerine, fotoğraf ustalarını eğitmen kadrosuna katarak, fotoğraf seçim dersleri düzenlemeli ve sergi küratörleri yetiştirmeli; üyelerini ülke içinde ve dışında yapılacak sergiler için çalışmaya yönlendirmeli; bu konular için sponsorluklar bulma amacıyla hareket etmeli. İFSAK amblemini gören herkesin, o salonda ülkenin en iyi sergilerinin bulunduğunu düşündürecek kadar marka hâline gelmeli. AFSAD, eğitim üzerine yoğunlaşmalı. Temel eğitimlerden geçen üyelerinden arzu edenlere staj olanakları ve yurt dışında fotoğraf çekimlerine katılma fırsatları sunan bir yapıya bürünmeli. Eğitmen kadrosunu kendi üyeleri içerisinden oluşturarak, bu konuda profesyonelleşmeleri için yurt içi ve dışında eğitimlere katılmalarını sağlamalı, staj imkânları sunmalı. Amatör ve profesyonel tüm fotoğraf meraklılarının, AFSAD’dan eğitim aldığında iş imkânlarının artacağına ya da fotoğraf alanında kabul göreceklerine inanacakları kadar bu alanda marka olmalı. FSK, toplumsal konulara duyarlı bir eksen üzerine oturmalı. Sokak sergileri düzenlemeli, toplumsal etkinliklere tüm üyelerinin katılımını sağlamalı; sanatçının topluma katkısını sunduğu yer olarak, kendi çizgisini ortaya koymalı. ANFAD, fotoğraf sanatı üzerine kitaplar, albümler üreten yapısıyla, fotoğraf editör ve yazarları yetiştirmeli. GAFSAD, her yıl için bir konsept oluşturarak tüm çalışmalarını bu konu üzerinden yürütmeli. Örneğin bir yılı çevre yılı ilan etmeli ve tüm sergi, sempozyum, gösteri, yayın için bu tema üzerinde çalışmalar yürütmeli ve bu doğrultuda sponsorlar bulmalı. Vs… Ceyda TAŞDELEN

øøø

25


Enver Şengül

dernekçiliğin üzerindeki çok katı tabuları da önemli ölçüde kaldırmıştır. Fotoğraf Federasyonunun olması da dernekler için çok önemli bir avantajdır.

Öncelikle fotoğraf derneklerinin bir “Sivil toplum örgütü” olduğunu unutmayalım.

6- Türkiye’deki fotoğraf derneklerine katılım beklenilenden çok azdır. Bu üyelerin içindeki aktif üye oranı ise çok daha azdır.

e-Panel Yazısı

Derneklere yüklenecek misyonun da bu doğrultu çerçevesinde ele alınması kanaatindeyim. Tüm dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde insanların bu tür yapılar içinde yer alma ihtiyacı duyduğunu ve bunun en büyük nedeninin sosyalliğin paylaşımı olduğu bir gerçektir. Fotoğrafın niceliği, niteliği, verilen eğitim ve diğer tüm çalışmalar bu doğrultuda ele alınmalıdır. Dijital fotoğrafçılık, toplumun tüm kesimlerindeki fotoğrafa karşı olan ilgiyi arttırmıştır. Herkes bir şekilde fotoğrafla ilgilenmektedir. Bu ilginin bireysel hobi olmanın yanında aynı duygu ve düşünceyi paylaşan insanların buluştuğu dernekler ortamına akıtılması çağdaş toplum olmanın gerekliliğidir. Bu konudaki genel görüşlerim şöyledir… 1- Fotoğraf dernekleri bir sivil toplum kuruluşudur. Öncelikli hedefi benzer şeyleri düşünen ve benzer şeylerden hoşlanan insanların, amatör ya da profesyonel, bir araya gelmesi ve iletişim kurmasını sağlamaktır. 2- Bunun için bir profesörle, ilkokul öğrencisi bir fotoğraf meraklısının, ya da farklı sosyal sınıftan insanların aynı duyguyu paylaşacağı ortamların yaratılmasıdır. 3- Ortak paydası ‘fotoğraf’ olan her tür insan dernekler bünyesinde yer alır. Çalışan ya da ev kadını; emekli ya da işadamı; yönetici ya da üniversite öğrencisi her kesimden ve düzeyden insan derneklerin çalışmalarının temel unsurlarıdır. Yani üye portföyleri çok geniş olmalıdır. Dernekleri zaten fotoğraf eğitimi veren diğer kurumlardan ayıran en önemli özellik bu noktadır. 4- Fotoğraf derneklerinde verilen eğitimle, diğer eğitim kurumlarında verilen fotoğraf eğitimi niteliksel olarak çok farklıdır. İkisini aynı kategoride değerlendirmemek gerekir. Derneklerin fotoğraf eğitimi, insanları bu dünyanın içine çekecek düzeydedir ve çok temel bilgileri kapsar. Bu, ileri düzey eğitim veremez anlamına da gelmemelidir. Atölye çalışmaları da yine dernek bünyesinde, usta kişiler tarafından yürütülmelidir.

7- Büyük şehirlerdeki dernekler hariç, diğer tüm dernekler ekonomik sorunlarını aşmakta zorlanmaktadırlar. Bu derneklerin eğitim gelirleri azdır ve aidat toplamakta zorlanmaktadırlar. 8- Aslında fotoğraf dernekçiliğini, ülkemizin diğer derneklerinden ve insan yapısından ayırmamak gerekir. Toplum olarak örgütlü olmak ve örgüt sorumluluğunu taşıyacak kültür birikimi ve donanımdan uzağız. Bu özeliğimiz fotoğraf dernekçiliğine de yansımaktadır. 9- Dernekler paylaşımcı olmalıdır. Bu bilginin, faaliyetlerin ve diğer sosyal yaşamın paylaşımı anlamına gelir. 10- Dernek lokalinde bir araya gelmenin ötesinde, çeşitli yarışmalar, geziler, gösteriler, sergiler, yemekler dernekleri tekdüze ilişkilerin ötesine taşır. 11- Derneklerin rahat hizmet verebilmeleri için ekonomik sorunlarını bir şekilde çözmeleri gerekir. Dernek yöneticileri bu işe zaman ayıracak ve çok yönlü fikirler üretebilecek kişilerden oluşmalıdır. 12- Gelişen teknoloji ve olanaklar doğrultusunda dernek yönetimleri, gönüllü amatörlüğün yanında yavaş yavaş yönetim ya da işleyiş bazında profesyonel enstrümanları da kullanmak durumundadır. Hayatın gelişen temposu yönetim anlamında zaman ayırmayı gittikçe zorlaştırmaktadır. En azından derneklerin müdürlük bazında yönetimleri profesyonel kişiler tarafından yürütülmelidir. Lokal işletimi, duyurular, web hizmetleri ve yayın çıkarma bu işe zaman ayıracak uzman kişilerce yürütülmelidir. Enver ŞENGÜL

øøø

5- Fotoğraf dernekçiliği bugün ne yazık ki bazı derneklerin dışında belirli kalıpları aşmakta zorlanmaktadır. Genel bir anlayış değişikliği gerekmektedir. Tüzük değişiklikleri zaten yönetimlerin elinde olan bir şeydir. Yeni dernekler yasası, 26


e-Panel Yazısı

Ruhumuza dokunabilmemiz dileğiyle…

Erden Cantürk

Erden CANTÜRK

Fotoğraf kitlelere ulaşabilen, sevinci, hüznü, savaşı, barışı, insanı, detayı, rengi, ışığı, doğayı, kısacası yaşamı ifade eden en asıl belgedir.

øøø

Hal böyle olunca fotoğraf, doğduğumuz ve yaşadığımız süreç boyunca hayatın içinde var olmayı sürdürecektir. Toplumlar her zaman değişim içindedir, görsel olabilen her olguya açıktır. İnsanın ruhuna dokunabilen yegane belgedir fotoğraf. Fotoğraf bu denli bizken, gelişimi ve sürekliliği için örgütlenmeye ve yol almaya ihtiyacı vardır. Doğru fotoğrafa ulaşabilmemiz için bazı temel donanımlara ihtiyacımız vardır. Kimi akademik olarak, kimi derneklerden kimi de kendi çabalarıyla bunları öğrenebilir. Çoğumuzun akademik şansı olmayabiliyor. Ya da kendimizi geç fark edebiliyoruz. Dernekler ne yapmak istediğimizi anlatabildiğimiz, eğitim alabildiğimiz ya da fotoğrafı anlamamıza yardımcı olabilen doğru örgütlenmelerdir… Herkes fotoğraf çekebilir, ancak çekilen her fotoğraf anlatmak istediğimizi anlatmaz. Bu sebeple profesyonel bakış açısının müdahil olacağı gruplar içinde olmak önemli bir adımdır. Dernekler topluma en kolay biçimde ulaşabilen bir örgüt biçimidir… Konu fotoğraf olunca görselliği ile daha da dikkat çekicidir fotoğraf dernekleri. Dernekler, kendi toplumundaki ve dünyadaki değişimlerin, oluşumların, sıkı takipçisi olmalıdır. Kişilerin bireysel hırslarının aracı değil, fotoğrafa gönül veren insanların buluşma noktası olmalıdır. Zaman zaman ustaların görüşlerinin sunumu yapılabilmeli, kendi bünyesinde atölyeler oluşturulabilmelidir. Bol doküman ve arşiv çeşitliliğine sahip olmalı, üyelerine destek çıkabilmelidir. Kişinin kendi yol ayrımında destek olunmalıdır. Tabii bunlar hep bir süreç gerektiren, sabır ve emek isteyen oluşumlardır. Fotoğrafın olabilmesi için bazı kurallar var, bu öğretilebilir mi? Evet. Ancak kişi kendi biçimini, tarzını fotoğrafı yaşadıkça kendi biçimlendirir. Derneklerde bu yolculukta iyi bir rehberlik görevi üstlenir… Üyelerden katılımcı olmaları ve bir sonraki gelene öğretici olmaları istenmelidir. Çağdaş dünyada fotoğraf derneklerinin üye sayısından ziyade, faaliyetlerinin çokluğu dikkat çekicidir. Aktif faaliyetlerde bulunabilmek dinamik bir gelişimi sağladığı gibi, fotoğraf da söz sahibi olma hakkını verir. Kendi bünyesindeki gelişimlere zaman zaman yarışlar katılmalı, büyük düşünebilmenin kadrajlarını hayal edebilmelidir. Evet dernekler olmalıdır…

27


e-Panel Yazısı Fikret Özkaplan Derneklerin İşlevi Türkiye’de yarım yüzyıla yakın faaliyet gösteren fotoğraf derneklerinin (İFSAK, AFSAD, AFAD) bugün dahi işlevini yitirmemesi, dernekçiliğin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Fotoğraf dernekleri, fotoğrafla amatör (hobi-sanat) olarak ilgilenen kişilerin oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşudur. Kuruluş amaçları, fotoğraf sanatının toplumda yaygınlaşmasını sağlamak, yaşama ya da eşyaya farklı yorumlar getiren nitelikli fotoğraf çalışmalarını, çeşitli ortamlarda göstermek ya da sergilemektir. Ayrıca derneğin amaçlarından birisi de üyelerinin çalışmalarını takip etmek, onları şevklendirmek ve hak ettiği değerleri görmelerini sağlamak olmalıdır.

birçok fotoğrafçının işini bir arada görebilme imkanına sahip olmaktadır. Ancak, fotoğraf günlerinin ekonomik olarak ağır faturalar getirmesi sebebiyle, her yıl düzenlenmesinde aksaklıklar da yaşanmaktadır. Sempozyum: Sempozyum, görüntüden ziyade bilgi vermeyi amaçladığı için, daha çok akademik çevrelerin ilgi odağındadır. Bugüne kadar Afsad’ın yapmış olduğu sempozyumlar, büyük bir boşluğu doldurmuş ve bilginin külliyatını oluşturmuştur. Önemli olan bilginin aktarılması ve paylaşılması olduğunu göre, sempozyumların bir dernek ya da üniversiteler aracılığıyla yapılması, çok bir şey değiştirmeyeceği inancındayım. Derneklerin Üyelik Kriterleri

Bir gösteri ya da serginin ardından, aklımda ne kaldı diye kendimi sorguladığımda, çoğu zaman akıp giden görüntülerin dışında, çok bir şey kalmadığını söylemeliyim. Elbetteki beğeniler kişiden kişiye göre değişecek, ama asıl olan üretilen görüntülerin bir mesaj vermesi, düşündürmesi ve sorgulaması gerektiğidir. O yüzden fotoğraf adına her ne yapılırsa yapılsın, sonuç olarak nitelikli portfolyoların ve bitmiş işlerin ortaya konulması, yani sunulan şeylerin yaşama bir anlam katması gerektiği düşüncesindeyim.

Genellikle kişiler bir derneğe, ya fotoğrafa gönül verdiği için, ya bir yere ait olma duygusunu yaşamak için üye olurlar. Derneklerin yapmış olduğu aktivitelerle, yeni üyelerin katılımı konusunda herhangi bir sorun yaşamadığını düşünmekteyim. Ancak, nitelikli üye sayısının genel üye sayısının altında kalması nedeniyle, hem yönetici temininde hem de derneğin diğer aktivitelerinin yürütülmesinde, çalışacak üye bulmakta zorluklar yaşanmaktadır. Bu tür dernekler gönüllü kuruluşlar olduğu için, üyelerin devamlılığı sağlanamamaktadır. Bu da derneğin hem maddi hem de manevi bakımdan olumsuzluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu tür olumsuzlukları ileride yaşamamak için, üye olacak kişilerin üyeliğe seçiminde, titiz davranılması gerektiği kanımca en önemli konudur.

Derneklerin Eğitimdeki Rolü

Derneklerin Hedefleri

Fotoğraf derneklerinin amaçları arasında, fotoğraf eğitimi vermek gibi öncelikli bir konu da var. Gerekli mi sorusuna verilecek yanıt evet olmalıdır. Çünkü, fotoğraf eğitimi almanın yaşla bir ilgisi bulunmamaktadır. Pekala eline bir fotoğraf makinesi alan, derneğin kapısını çalabilir ve ben fotoğraf eğitimi almak istiyorum diyebilir. Üniversitede eğitim alma yaşı geçtiyse ya da böyle bir olanaktan yoksunsa, neden bu ihtiyacı bir dernek tarafından karşılanmasın. Eğitim vermenin bir faydası da derneğe yeni üyelerin girişini sağlamasıdır.

Derneklerin hedefleri arasında hiç kuşkusuz, fotoğrafın yaygınlaşmasını sağlamak, değişik konuların daha çok izleyici kitlesi ile buluşmasını vb. sağlamak olmalıdır.

Derneklerin Öncelikli Aktiviteleri

Fikret ÖZKAPLAN

øøø

Artık günümüzde derneklerin yanı sıra, ticari kuruluşların da fotoğraf eğitimi verdikleri görülmektedir. Derneklerde amaç kar elde etmek olmasa da, eğitim en büyük gelir payını oluşturmaktadır. Derneklerin Etkinlikleri Fotoğraf Günleri: Son zamanlarda fotoğraf derneklerinin, fotoğraf günleri adı altında geniş boyutlu etkinlikleri, belirli bir sürede bir arada yaptıklarını görmekteyiz. Bu, hem fotoğrafçı hem de izleyici bakımından, olumlu karşılanmaktadır. İzleyici 28


e-Panel Yazısı Gökhan Demirer Çağdaş bir yaşamda / Derneklerinin yeri nerededir?

dünyada

Fotograf

Öncelikle şunu belitmek gerekir ki çağdaş yaşamda sivil toplum kuruluşlarının (STK) yeri ne ise fotoğraf derneklerinin de yeri odur. STK’lar, toplum yararına çalışan ve faaliyet alanlarına yönelik kamuoyu ilgisi oluşturan, çoğulculuk ve katılımcılık kültürünü geliştiren, demokratik işleyişe sahip, bürokratik olmayan ve bireylerin gönüllü olarak bir araya gelmeleriyle oluşan yapılardır. Dünyada dernekler, toplumun sosyo-ekonomik gelişmesinin bir ürünü olarak kabul edilir. İngiltere’nin bugün bütün dünyadan fotoğrafla ilgilenen herkese kapıları açık olan ve özellikle gençlere fotoğrafı sevdirmeyi amaçlayan ünlü fotoğraf Derneği The Royal Photographic Society, 1853 yılında kurulmuş olup, neredeyse fotoğraf ile yaşıttır. Ülkemize bakacak olursak, Cumhuriyetin ilk yıllarında dernekler büyük ölçüde devletin özendirmesi ve önderliği altında kurulmuşsa da sonraları, ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerin getirdiği ivme ile gönüllü sivil insiyatiflerle kurulan dernekler ve dernek üyeliğinde artış olmuştur. Bu çerçevede ülkemiz fotoğraf derneklerine baktığımızda en eskileri 45 yıllık İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği İFSAK ile 30 yıllık Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği AFSAD olan amatör fotoğraf sanatı derneklerimizin birer STK olarak, Türkiye’de fotoğraf sanatının tanınması ve yaygınlaşmasında çok önemli hizmetleri olduğu muhakkaktır. STK’ların kurulması ve örgütlenmesine nispeten kolaylık getiren yeni Dernekler Kanunu’nun imkan sağlaması ile 2003 yılında da Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu da (TFSF) kurulmuş ve Türkiye de fotoğraf sanatı örgütlenme yolunda bir adım daha ileriye gitmiştir. Bir fotograf derneğinin bu günkü koşullarda işlevi ne olmalıdır? Örneğin üniversitelerde bu kadar fotograf bölümleri açılmışken dernekler eğitim vermeli midir? Bugün ülkemizde özellikle büyük şehirlerde, iyi eğitim almış, belli bir gelire sahip, herşeyden önemlisi sanat ile ilgilenen insan sayısı artıyor. Bugün, çok sayıda, belli bir sanat kültürü olan, fotoğrafı önemseyen ama asıl önemlisi, çoğulcu ve katılımcı uygarlık vizyonuna sahip, dolayısı ile dernek üyesi olmanın önemini ve ne demek olduğunu bilen fotoğraf meraklıları var. Onların, fotoğrafı bir ifade etme biçimi ve hayata müdahil olma aracı olarak değerlendirebildikleri, bu yönde fotoğrafik çalışmalar yapma imkanı buldukları somut çatılar olarak fotoğraf derneklerinin varlıklarını sürdürmeleri, fotoğraf ve sanat adına son derece önemli ve hayatidir. Bu çerçevede bugün fotoğraf

derneklerinde fotoğraf eğitimi verilmesi ve bu eğitimin güncellenerek, çeşitlendirilerek sürdürülmesi, bu kitle tarafından her geçen gün daha fazla talep ediliyor. Bu husus, toplumda fotoğraf bilgisi ve kültürünün gelişmesi açısından da son derece faydalı olup, bu hususu sorgulamak ve üniversite fotoğraf eğitimi ile karşılaştırmayı yersiz bulduğumu söyleyeyim. Türkiye’de akademik fotoğraf eğitimi henüz ortada yokken İFSAK, derneğimiz AFSAD ve diğer dernekler, ülkemizin önemli fotoğraf kadrolarının yuvası ve kaynağı olmuş ve dahası AFSAD bu yıl 7. kez düzenleyeceği Türkiye fotoğraf sempozyumlarını düzenleyerek, fotoğrafın sanatsal ve toplumsal işlevini göz önünde tutarak, her zaman kamuoyunda fotoğraf için bir farkındalık yaratma çabası içinde olmuştur. Üniversite eğitimi, akademik ve mesleki bir eğitimdir; fotoğraf dernekleri ise, eğitim seminerleri, atölye çalışmaları ile tüm kamuoyuna hitabeden çalışmalar yapmaktadırlar. 2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır? Yukarıda da belirttiğim gibi derneklerin ülkemizde fotoğrafın yaygınlaşması ve sevdirilmesi temel işlevi dünden de önemli olarak devam ediyor ve bu konudaki çabalar karşılığını da buluyor. Her geçen yıl bir önekinden daha çok sayıda ve daha bilgili insan daha fazlasını öğrenmek üzere fotoğraf derneklerinin eğitimlerine katılıyor, üyelik için başvuruyor. Fotoğrafın dijital olarak sanal ortamda paylaşım imkanlarının artması, dolayısıyla farklı mecralarda fotoğraf paylaşımının çoğalması dernek üyelerini ve fotoğraf severleri de sanal dernek yazışma grupları ve web siteleri üzerinden fotoğraf paylaşımına yöneltse de, dakikada onlarca fotoğraf yüklenilen sanal fotoğraf paylaşım sitelerinin dernek ortamının yerini alması mümkün görünmüyor. Dolayısı ile önümüzdeki yıllar derneklerin mevcut misyonlarının ve bu misyonlarını yerine getirirken kullandığı araçları olan fotoğraf eğitimleri yeni teknolojilere uyumlu yenilenmiş müfredat üzerinden devam etmeli, yeni teknolojilerin getirdiği yeni sunum ve sergileme imkanlarından da yararlanılmalıdır. Kısacası derneklerin temel misyonları değişmezken bu misyonlar için kullanılan araçlar değişip, gelişip çeşitlenecek, böylece fotoğraf ve bilginin dernekler bünyesindeki paylaşımı da çoğaltılmış olacaktır. Üyelik kriterleri neler olmalıdır? Bir fotoğraf derneğine üyelik kriterlerinin neler olması gerektiği halen başkanı olduğum AFSAD’ta zaman zaman tartışılan bir konudur. Ülkemizde faaliyet gösteren fotoğraf dernekleri arasında üye kaydı konusunda farklı uygulamalar var. Örneğin AFSAD’a üyelik için, dernek eğitim programlarına, faaliyetlerine belirli bir süre katılım şartı, fotoğraf dosyası oluşturma koşulu ve bu çalışmaların da ilgili dernek kurullarınca 29


olumlu, başarılı bulunması şartı varken, İFSAK’ta, daha geniş, çoktan seçmeli diyebileceğim bir değerlendirme sistemi var. Orada, çok sayıda kriterden belli sayıdakilerin karşılanmasını yeterli buluyorlar. Aslında fotoğraf derneklerine fotoğraf eğitimi almaya gelenlerden, üyeliğe geçenler oran olarak çok düşük. Bunda belki toplumda henüz dernek üyesi olma bilincinin yeterince gelişmemiş olması kadar, üyeliğe kabul koşulları da etkili oluyor. Mevcut üyelerin bir fotoğraf sanatı derneğine, yeni “sanatçı” kabulünün zor olmasını savunmaları da bunda etkili. Bu durumda dernekler, kısıtlı sayıdaki üye aidatları dernek lokalinin kirasını karşılamaya yetmeyen, ancak seminerlerden gelen bağışlar ile ayakta kalabilen yapılar olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Burada yeri gelmişken, dünyanın en eski fotoğraf derneği The Royal Photographic Society’ye herkesin serbestçe üye olabildiğini belirteyim. Atölyeler açılmalı mıdır? Sempozyum yapmalı mıdır Yarışma Düzenlemeli midir? Neden? Bütün yukarıda söylediklerim ışığında derneklerde atölyeler de açılmalı, sempozyumlar da yapılmalıdır. Neden yapılmasın ki! Yarışmalar konusunda ise kuşkuluyum. Yarışmalar, bir yere kadar fotoğrafa olumlu bir ilgi yaratıyor. Ama öte yandan yarışmalar; yarışma için, ülkedeki jüri kastının fotoğrafik beğenisi için fotoğraf üreten fotoğrafçılar doğuruyor. Sonuçta da, son derece yanlış olarak, sanatsal fotoğrafik başarıyı, başarılı işleri, sadece fotoğraf yarışmalarındaki başarılar ile değerlendiren bir kamuoyu oluşturuluyor. Başarılı fotoğrafik çalışma adına salt yarışma başarıları övüldükçe, yarışmalara uzak duran genç fotoğrafçıların özgür fotoğrafik çalışmalar için şevk ve cesaretleri kırılmış oluyor. Gökhan DEMİRER

øøø

30


e-Panel Yazısı Gülcan Acar FOTOĞRAF DERNEKLERİ Fotoğraf, yakın çağın en önemli ve en etkili iletişim araçlarındandır. Bulunuşundan bu yana belgelendirmeden bilime, iletişimden eğitime kadar yaşamın her alanında kullanılan fotoğraf insanlığın sosyal ve kültürel gelişimine büyük katkıda bulunmuş, kolay üretilebilir ve tüketilebilir olmasıyla hızla yaygınlaşmıştır. Önceleri sadece teknolojik bir araç olarak görülen fotoğraf, toplumsal ve kültürel işlevinin yanı sıra estetik yaklaşımlarla yeni bir sanat dalı olarak kabul görmüştür. Temelinde bir teknikten ibaret olan fotoğrafı sanatsal yaratım süreci için bir araç haline getiren, fotoğrafçının niyeti, bilgi ve becerisi, kültürel ve sosyal donanımıdır. Fotoğrafta teknoloji ne kadar değişse de fotoğrafın temel kuralları değişmez, fotoğrafçı işin temelini bilmek zorundadır. Bu anlamda fotoğraf eğitimlerinin verildiği fotoğraf derneklerine ve eğitim kurumlarına önemli sorumluluklar düşmektedir. DERNEKLEŞME SÜRECİ Dünyada yaklaşık 170 yıllık bir geçmişe sahip olan fotoğrafın gelişmesi, ülkemizde de benzer bir süreç göstermesine karşın dernekleşme konusunda aynı gelişmeyi göstermemiştir. Dünyada ve Avrupa’da fotoğraf dernekleri yüzyıldan fazla zamandır fotoğrafın gelişimi ve yayınlaşması amacına hizmet ederken, ülkemizde bu hizmet uzun yıllar halkevleri tarafından giderilmiştir. Türkiye’de ilk dernek çalışması 1950’li yıllara dayanır iken, dünya fotoğrafı bu tarihte federasyonuna kavuşmuş, FIAP ( Federation Internationale de I’Art Photographie – The International Federation of Photographic Art ) Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu 1946 Yılında Dr. M. Van De WIJER (Belçika) tarafından kurulmuştur. 1950 yılında Şinasi Barutçu önderliğinde Ankara’da kurulan ilk fotoğraf derneği TAFK (Türkiye Amatör Fotoğraf Kulübü), 1958 yılında federasyona üye olarak ülkedeki fotoğraf alanındaki gelişimin ilklerini oluşturmuştur. Daha sonra 1962 yılında kurulan IFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği), 1977 yılında kurulan AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği), 1979 tarihinde kurulan AFAD (Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği) diğer öncü derneklerdir. Fotoğrafın hayatımızın her alanına girmesi ve bu alandaki teknolojik gelişmeler Anadolu’daki dernek sayısının hızla artmasını sağlamış, bugün Türkiye’de

fotoğraf alanında hizmet veren dernek sayısını 46’ya ulaştırmıştır. 1980’li yıllardan itibaren devam eden federasyon oluşturma çalışmaları 30 Mayıs 2003 tarihinde sonuçlanarak “Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu” kurulmuş, ülkemiz böylece ilk kez bir sanat dalında federasyona kavuşmuştur. Kuruluş amacı temelinde “Türkiye’de fotoğraf sanatının gelişmesi ve güçlenmesi için yapılacak çalışmalara öncülük etmek, Uluslararası ortamlarda Türkiye’yi başarı ile temsil etmek” olan federasyona bugün üye dernek sayısı 26’dır. Dernekler arası iletişimi güçlendirerek ortak vizyon belirlenmesi açısından son derece olumlu gelişme olan Federasyonun kurulması ülke fotoğrafının gelişime yeni ivme kazandırmıştır. MİSYON Dünyada fotoğraf gündemini akademik kurumlar, devlet kurum ve kuruluşları, müzeler, yayın evleri, sanat galerileri belirlerken, Türkiye’de bu misyonun büyük bölümünü fotoğraf dernekleri üstlenmiş durumdadır. Kuruluş amaçlarında “Fotoğrafın gelişmesini, yaygınlaşmasını sağlamak, bu amaçla eğitimler vermek, fotoğraf sanatına ve sanatçısına duyulan saygınlığı arttırmak, Türk fotoğrafının ve fotoğrafçılarının yurtiçinde ve yurtdışında tanınmasını sağlamak, fotoğraf çalışanları arasında yakınlaşma ve dayanışma oluşturmak, fotoğraf alanındaki gelişmeleri takip etmek, kuramsal ve teknik gelişmelerin izlenebileceği platformlar oluşturmak, fotoğraf sanatı aracılığı ile diğer kurum ve kuruluşlarla bağ kurmak” gibi ortak ifadeler bulunan fotoğraf dernekleri, amaçlarına ulaşmak için büyük gayret göstermektedirler. Dernekler, kuruluş amacına uygun olarak, Ulusal ve uluslararası platformlarda sergi ve gösteriler düzenler, Teorik ve uygulamalı fotoğraf seminerleri düzenler, çalışma atölyeleri oluşturur, Fotoğraf ve diğer kültür ve sanat alanlarında, kurum içinde ve dışında, toplantı, açık oturum, konferans, seminer, sempozyum, fotoğraf günleri gibi etkinlikler düzenler, Nitelikli fotoğraf üretimini ödüllendirerek özendirmek amacıyla yarışmalar düzenler, Etkinlikleri uluslararası platformlara taşıyarak, Türk fotoğraf sanatının ve fotoğrafçısının adının duyulmasını sağlar. Fotoğraf ve diğer kültür ve sanat alanlarında araştırma ve projeler yapar, yayın çıkartır, Fotoğraf sanatçıların çalışmalarını yürüteceği ortam sunar, çalışmalarını sergileme, sunma ortamı yaratır, 31


Üyelerin sosyal etkinliklerde bulunabilmesi için yemek, gezi gibi çeşitli etkinlik ve organizasyonlar yapar, Faaliyet alanı kültür ve sosyal alanlardan biri olan üniversite, dernek, sivil toplum örgütü ve diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar, ortak projeler yürütür. Ülkemizin kültürel varlıklarını korunması ve tanıtılmasına katkı sağlayacak projeler yapar, ülke belleğine sanatsal ve belgesel görsel materyal kazandırır. Sosyal, kültürel ve bilimsel tarihimize ışık tutacak şekilde araştırma ve arşivleme gibi çalışmalar yapar. Bu tür çalışmalar yapan kişi ve kurumlarla işbirliğine gider. NASIL ÜYE OLUNUR? Fotoğraf dernekleri üyelik için başvurularda “fotoğrafın tekniğini bilmek ve fotoğraf üretmek” temel koşulunu gözetmektedir. Fotoğraf alanında kuramsal ve düşünsel çalışmalar yapmak, basılı ve dijital ortamda yayın yapmak aday üyelerde aranan diğer özelliklerdir. Aday üye 18 yaşını doldurmuş ve medeni haklardan yararlanma hakkına sahip olmalıdır. Bu özelliklere sahip olan kişiler derneğe üye olmak için fotoğraf geçmişini anlattıkları bir dilekçe ile başvuruda bulunurlar. Bazı farklılıklar görülmekle birlikte, derneklerin tümü başvuruda bulunan adaylardan fotoğraf çalışmalarından oluşan (fotoğraf çalışmaları baskısı, fotoğraf gösterisi, varsa yayınları, kitapları vb.) bir proje dosyası getirmelerini talep eder. Değerlendirme, dernek yönetim kurulu veya varsa değerlendirme kurulu tarafından yapılır, sonucu belirli bir sürede başvuru sahibine bildirilir. Eğer aday üye teknik olarak yeterli görülmez ise, dernek içerisindeki eğitim seminerleri, çalışma atölyeleri veya dernek içi çalışmalarına katılması istenerek gösterdiği performansa göre yeniden değerlendirme yapılır. VİZYON Bir taraftan gönüllülük ilkesinden hareketle büyük özveri ile çalışmalarını sürdüren dernekler öncelikle hayatta kalma çabası verirken, diğer taraftan tüzüklerinde yazılı olan bu etkinlikleri gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Fotoğraf dernekleri geleneksel amaçlarını, fotoğraf alanındaki yeni yönelimler ve teknolojik değişimlere göre geliştirmeli, buna göre çalışmalarını aşağıdaki vizyon çerçevesinde sürdürmelidirler:

Örgütsel ve yönetsel anlamda standardizasyon, çalışmalarda süreklilik sağlanmalıdır. Üyelerin sorumluluk alma ve sürdürme bilinci geliştirilmeli, katılımcı üyelere beceri ve yönelimleri doğrultusunda görev ve sorumluluk verilmelidir. Türk fotoğrafının özgün bir yapıya kavuşabilmesini sağlamak üzere çalışmalar yapılmalıdır. Fotoğrafa biçimselin yanı sıra düşünsel anlamlar kazandırmak üzere, temel sanat eğitim seminerleri de düzenlenmelidir. Derneğe, kamu yararına dernek statüsü kazandırılmalıdır. Dernekler arası iletişimi güçlendirmek, ortak bir vizyon çerçevesinde ulusal ve uluslar arası platformlarda temsil edilmek üzere federasyona üye olunmalıdır. Üyelerin telif ile ilgili sorunlarına hukuksal destek verecek bilgi ve insan kaynağına sahip olmalı, ilgili meslek birliklerine üye olunmalıdır. Üye kaydında, sayısal çoğunluğu sağlamak amaç olmaktan çıkarılmalı, üyenin niteliği, bilgi ve becerisi ile fotoğraf sanatına katkısı etkin olmalıdır. Derneklerin en önemli gelir aracı olan eğitim faaliyetlerinde kalite ve çeşitliliğe önem vermeli, eğitim yöntemlerinde teknolojik olanaklardan faydalanabilmeli, dernek olanaklarının elvermediği teknik donanım gerektiren eğitim seminerleri için, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır. Temel eğitim seminerine katılanların gelişimlerini ve fotoğrafla ilişkilerindeki sürekliliği sağlayarak gelişimlerine katkıda bulunmak üzere, katılımcının ilgi ve becerisine göre çalışma atölyeleri düzenlemelidir. Eğitimde kalite ve sürekliliği sağlamak üzere öncelikle eğitici eğitimi düzenlemeli, güncel eğitim dokümanları oluşturmalıdır. Ülkenin, Türk fotoğrafı ve fotoğrafçısının yurtdışında tanıtımına katkı sağlayacak projelere ağırlık vermeli, fotoğrafla ilgili yabancı kuruluşlarla etkinlik alışverişinde bulunmalıdır. Dernekler düzenledikleri saydam günleri, fotoğraf günleri gibi ülke gündeminde ses getirecek önemli etkinliklerde program seçiminde hassasiyet göstermeli, sunulacak eserlerde sanatsal niteliğe önem vermelidir. Ağır bir bütçeye sahip bu etkinlerde kaliteden ödün vermemek için ilgili kurum ve kuruluşların desteğini almalı, gerekiyorsa diğer derneklerle işbirliğine gitmelidir. 32


Fotoğrafın yazılı ve görsel basında yer alarak ülke gündemine getirilmesi için basın yayın kuruluşları ile işbirliğine gitmelidir. Yeni iletişim olanaklarından faydalanarak her türlü faaliyetini malı, geniş kitlelere hızlı bir şekilde ulaştırmak üzere, güncelleştirmesine özen gösterilen bir web siteye sahip olmalı, eposta kullanmalı, bütün üye ve fotoğraf ilgililerinin kullanabileceği e-posta gurubu kullanmalıdır. Gülcan ACAR

øøø

33


e-Panel Yazısı Gülser Günaydın Fotoritim, ‘fotograf ile ilgili derneklerin bugününü ve yarınını haydi masaya yatıralım’ amacıyla bir yazı isteyince, konu da bunaltacak derecede çok geniş ve alakalarına aşina olunca, ayrıca bu konuda birçok kişinin uzun uzun yazacağını da tahmin ettiğimden, okunma şansımı kaybetmemek için, soruları kendim sordum ve cevapladım. Kısa ve anlaşılabilir olmasına gayret ettiğim de gözünüzden kaçmayacaktır umarım. Fotograf Dernekleri olmalı mı? Neden? Nasıl? Ne yapmalı? Bu ilk soru(lar) en kolayıdır ve dolayısı ile yanıtı da oldukça basittir ve bana göre doğruluklarını tartışmak verimli bir tartışma konusu bile değildir. Fotograf ilgililerinin (fotograf severler diyenler de var) oluşturduğu dernekler tabii ki olmalıdır. En basit varoluş nedeni; alakadarları bir araya toplayabilmektir. Bir arada olabilme formüllerinden, ister dernek, vakıf, kulüp, isterse de başka bir oluşum seçilebilir. Bir araya gelme amaçları ne ise - ki bunlar sadece fotograf için bile çok çeşitlidir- hedefleri belirlemeli ve -maddi ve manevi- gücünü bunun için kullanmaya gayret etmelidir. İtiraf edilmelidir ki; bu yapılar içinde en zor olanı dernek olmaktır. Çünkü bahsi geçen örgütlenme biçiminde; devlete ve kamuya sorumluluklarınız had safhadadır ve örgütlenme biçiminiz (üye alımları, aidatlar, yönetim ve denetim kurullarının seçimi, genel kurullar...) kurallara (yasalara) uygun ve kayıtlı olmalıdır. İşin kötü tarafı ise; uygun olmayan durumların devlet tarafından (arkadaşlar arasında değil) cezalandırılması gerekir. Oysaki siz buraya gönüllü olarak gelmiştiniz. Kim bilir, belki de zorlayıcı kurallar Türk halkını bir arada tutmak için (kulüp veya bildiğimiz arkadaş topluluklarından ziyade) geçmişten gelen alışkanlıklar nedeni ile hem daha kolay hem de gereklidir. Zira dernek dışındaki oluşumların ömrü bildiğim kadarıyla çoğunlukla kısa olmuştur. Bu noktadan itibaren mevzu sosyologların alanına girmektedir. Geçmişte Fotograf Dernekleri ne işe yaradı? Bu soru da çok zor bir soru değildir. Dünyada fotograf, gücünün yani etkisinin zirvesinde iken ve Türkiye’de fotograf eğitimi üniversite düzeyinde henüz bölüm olarak yok iken, doğal olarak, derneklere çok iş düştü. O zamanlarda kurulan dernekler bu açığı nispeten gördüler diyebiliriz. Dernek kurucuları kendi vizyonları ölçüsünde misyonlarını belirlediler ve hayata geçirmeye çalıştılar. Dönemin toplumsal ve siyasi gelişmelerinden had safhada etkilendiler. Doğal olarak yapılan fotografik işlerde toplumsal boyut ve fayda çok önemliydi ve fotografik eserler çoğunlukla araç

olarak kullanılıyordu. Bu yapılan işler dernek kurucularını ve üyelerini memnun ederken, fotografın başka yönlerine de sırt çevrilmedi. Kuramsal çalışmalar, bireysel sanatsal ifadeler de zaman zaman yer buldu. Bugün fotograf eğitimi veren üniversitelerin birinci kuşak eğitmenleri de çoğunlukla bu kadrolardan çıkmışlardır. Günümüzde artık üniversiteler kendi kadrolarını yetiştirebilmektedir (neredeyse üçüncü kuşak birçok bölümde iş başındadır). Peki, şimdi faaliyet alanı ve görev dağılımı nasıl olmalıdır? Asıl soru bu mudur? Asıl soru: Günümüzde Fotograf Dernekleri’nin yeri ve işlevi ne olmalıdır? Ne yapmalıdır? Bu soru biraz zordur ama önce derneklerin ne işe yaradığını masaya yatırabiliriz. Fotograf Dernekleri ne işe yarar? Önce hepimizin bildiği, özellikle fonda Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanma hikayelerini dinlerken sıkça duyduğumuz klişe yanıtlara bakalım. Dernekler sivil toplum örgütleridir. Modern hayatta her kişi en az 2-3 STK’ya (sivil toplum kuruluşu) üye olmalı, toplumsal fayda için çalışmalıdır. STK’larda kişiler ilgi alanlarına göre hem kendilerini geliştirebilir hem de diğer üyelere katkı sağlarlar. Sonuçta tek tek kişilerin potansiyelleri stimüle olup toplamda daha büyük enerji ortaya çıkabilir. Ayrıca karşılıksız yani gönüllü birşeyler yapmanın güzelliğini ve onurunu da yaşama şansı elde edilebilir. Bu yapı ve faaliyet biçimi en geniş anlamda ülke yönetimine kadar giden sivil insiyatifin oluşmasındaki temel taşlardandır... Bu uzayıp giden yazıların hepsi doğrudur ama fotograf derneklerine özel tespitler değildir. Şimdi fotoğraf derneklerine daha özel değerlendirmeler yapmak için elimizi taşın altına koyma zamanıdır. Amaç; sadece hobistleri (fotograf-severleri) bir çatı altında bir araya getirip, temel eğitim ve beraber pratik uygulama yapmak olabilir. Bu eleştirilir bir şey olmaktan uzak sadece iyi belirlenmiş bir hedeftir. Bu kadar net bir amaç için ise prosedürü ve angaryası bol olan dernek kurmaya ve sürdürmeye gerek yoktur. Yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı en zor seçeneklerden birisidir dernek olmak. Amaç; AFSAD’ın (ve diğer birçok dernek de olduğu gibi) tüzüğünde yazılanlar gibi ise işler biraz karışır. AFSAD’ın Amacı: ‘’Fotoğraf sanatının toplumsal işlevini gerçekleştirmek, fotoğraf sanatı aracılığıyla kitlelerle bağ kurmak, fotoğraf sanatçılarının tanışma ve dayanışmalarını sağlamak, bir araya toplamak ve onlara yapıt verecek olanaklar hazırlamak, yapıtlarını değerlendirmek, yapıtların sağlam temellere oturtulması için bilimsel araştırmalar yapmak, sanat kurullarıyla ortak 34


çalışmalar yapmak, dayanışmaya gitmek derneğin amacıdır.’’ Faaliyet alanları: ‘’Dernek amaçlarına yönelik olarak ve bu amaçları gerçekleştirmek için; sergiler açar, diapozitif gösterileri yapar, fotoğraf eğitimi kursları, seminerleri, toplantıları, fotoğraf çekim çalışmaları düzenler. Üyelere ve kursiyerlere karanlık oda olanağı sağlar. Yayın organı çıkarır. Yarışmalar düzenler. a-) Fotoğrafla ilgili veya diğer kültür ve sanat konularında toplantı, konferans, seminer, kurs, yarışma, sergi, sempozyum ve gösteriler düzenler. b-) Fotoğrafla ilgili veya diğer kültür sanat konularında araştırma ve yayın faaliyetlerinde bulunur, bunlarla ilgili kurum ve iktisadi işletmeler kurar, yayın organı çıkarır. c-) Fotoğraf eğitimi ile ilgili kurslar düzenler, fotoğraf okulu kurar; atölyeler, sergiler, seminerler, yarışmalar düzenler; fotoğraf çekimi, proje, karanlık oda çalışmaları yapar, sayısal fotoğrafçılık teknolojisi konusundaki çalışmalar için olanaklar sağlar. d-) Fotoğraf sanatçılarına çalışma ortamları sağlar, yapıtlarını değerlendirir. e-) Üyelerin sosyal etkinliklerde bulunabilmeleri için gerekli çalışmaları yapar ve üyeleri için geziler, yemekler, toplantılar, anma ve kutlama günleri gibi etkinlikler düzenler, lokal açar, kitaplık veya kütüphane kurar. f-) Sanatsal, kültürel ve bilimsel uğraşları, bu alanla ilgili kişilerin, kamu, mesleki, bilimsel ve özel kurum ve kuruluşların çalışmalarını destekler, katkıda bulunur, bunlarla iş birliği ve ortak çalışmalar yapar, birlikte projeler hazırlayıp gerçekleştirir. (Yukarıdaki kurum ve kuruluşlara üniversiteler, vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, özel şirketler, ticari kurumlar, meslek kuruluşları dahildir.) g-) Sinema sanatı, film üretimi, projeleri, kısa film tekniğine yönelik olarak üyelerin çalışmalarına ortam hazırlar ve yönlendirir. Film üretimi ve proje çalışmaları yapar, kurs, seminer, panel, sempozyum ve benzeri eğitim çalışmalarını düzenler, film gösterileri, kısa film festivali ve sinema günleri düzenler, söyleşiler, gösteriler yapar, yayınlar çıkarır, benzer alanda uğraş veren diğer kişi ve kurumlarla ortak projeler üretir ve etkinliklere katılır. h-) Derneğe gelir sağlayıcı profesyonel fotoğraf, sinema, belgesel çekimi ve baskı işleri yapar, bu amaçla stüdyo ve laboratuar kurar ve / veya kiralar, gerekli ekipmanı satın alır, kiralar. Bunlarla ilgili ticari kuruluşlar kurar, işletir. i-) Gelir getirici iktisadi-ticari işletmeler açar, işletir, bunların kuruluşu için gerekli katkılarda bulunur.

j-) Federasyon kurucusu olabilir, mevcut federasyonlara katılabilir veya üye olabilir, üyelikten ayrılabilir, üyesi olduğu federasyonun çalışmalarına katılır ve federasyon üyeliğinden doğan maddi ve manevi yükümlülükleri yerine getirir. k-) Ulusal ve uluslararası benzer amaçlı kuruluşlarla ortak etkinlikler düzenler, proje çalışmaları yapar. Bu kuruluşlardan amaçlarını gerçekleştirmek için destek alır. l-) Ülkenin kültürel varlıkları ile sanatsal ve sosyal konulardaki değerlerinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla konusu ile ilgili alanlarda dernek, federasyon, vakıf, sendika ve benzeri kurum ve kuruluşlar ile ortak çalışmalar yapar, platformlar kurar ve / veya kurulmuş olan platforma katılır.’’ Bu satırlar fotograf dernekleri içerisinde kurulma amacını en yi özetlemiş derneklerden biri olan AFSAD’ın tüzüğündeki amaç ve faaliyetler bölümlerinden aynen alınmıştır. Tahmin edebileceğiniz gibi tüzüğün tamamı çok daha uzundur ve buraya yerleştirmem sadece yazımın uzun görünmesine hizmet eder (merak edenler AFSAD’ın web sayfasından okuyabilirler). Bu derneğe üye olduğumdan, 15 seneyi aşkın öğrencilik ve başkanlık dahil her aşamasında bulunduğumdan biliyorum, AFSAD bunları yapmaya çalışır. İltimas geçtiğim sanılmasın ama kurumsallaşma ve öncü (faaliyetlerden bahsetmiyorum) olma açısından diğer derneklerden de bana göre en az bir gömlek üstündür. Buna rağmen gene de sorun çoktur. Misal mi? Buyrun bakalım: Türlü türlü organizasyonlar (sempozyumlar, fotograf günleri, süreli yayınlar, albümler, yarışmalar, kataloglar, eğitimler...) hayal edilir, oluşması için ekipler meydana getirilir. İşler iyi başlar, nadiren tıkırında gider, çoğunlukla sonrasında sıkıntılar belirir. Ya yeterli eleman (gönüllü)yoktur, ya gönüllünün zamanı yoktur, ya gönüllünün gönlü işten vaz geçer, ya yeterince teknik donanım-para yoktur yada sponsor bulmak için artık vakit kalmamıştır. Şahsi problemleri mevzu bile etmiyorum etmemesine de zaten herkesin geçinmek için yapmak zorunda olduğu bir mesleği vardır (sınav dönemi olmayan öğrenciler, emekliler, bir de bu tür şeylerden muaf az sayıda belki şanslı kişi hariç). Bütün bunlara rağmen fotoğraf dernekleri, bakımı iyi yapılamadığından ve tam randımanda kullanılamadığından çok benzin yakan eski model araba gibi fazla yakıt harcayarak hedefinde ilerlemeye, bazen iyi bazen de vasat devam eder. Yönetimsel çekişmeler, idari işler, rutin organizasyonlar, alınganlıklar, hırs ve iktidar mücadeleleri gibi insanoğlunun toplu hale geldiğinde oynamaktan kendini alıkoyamadığı yetişkin oyunlarından hiç bahsetmeyelim, zira bunların olmadığı yeri ben şahsen bilmiyorum. 35


Bu toplu yapılan işleri bir kenara bırakacak olursak, asıl ve en önemli mesele derneklerin bireysel olarak insanlara ne verebildiğidir. Bu iddia esasen kaç tane potansiyel yaratıcı güce el verebildiği ve bu amaç için neler yapabildiğidir. Hem nitelik hem de nicelik olarak bunun hesabı kolaydır ve her dernek kendi adına bu hesaplaşmayı isterse yapabilir. Sonuç; bazı dernekler için listesi kabarık bazıların için ise temiz boş bir sayfa olacaktır. Bütün bunlara bir de son on yılın teknolojik gelişmeleri eklenince manzara biraz daha değişmiştir. Artık birçok bilgiye, dergiye, kitaba sanal ortamdan ulaşabilir, fotograf gruplarına üye olup evinizden veya iş yerinizden türlü türlü mevzulara ortak olup kritik bile yapabilirsiniz. Sorulara anında cevaplar alıp sanal arkadaşlarınızla buluşup fotograf gezilerine de gidebilirsiniz. Hatta üye bile olmadan derneklerin web sayfasından olan biteni takip de edebilirsiniz. Tabii ki bunların hepsi bildiğiniz şeyler. O zaman derneklere niye üye olalım? Hobimiz veya meraklarımız için bilgilenelim derken, içinde bulunduğumuz derneğe üye olmak akıntıya kapılmak gibi kendiliğinden mi gelişir? Derneklerin kurulma felsefelerinde olan yüce amaçlar için mi üye oluruz? Eski üyeler bunları bize çok mu güzel anlatarak ikna eder? Gerçek insan, gerçek ortam, gerçek sosyalleşme için mi? Benzer soruları daha değişik şekilde de sorabiliriz. Tüzüklerde yazan amaçlardan kastedilen; önce kendimizi, sonra çevremizi, belki de dünyayı değiştirebilme iddiasının en yasal şeklini gerçekleştirebilmek ihtimali için mi derneklerin kapısını çalarız? Bir arada olmanın ve önce o grupta kabul görmenin birey olarak var olma yolunda faydasını cebe koymak için mi? Ayrıca sivil toplum örgütleri zamanın önemli meseleleri konusunda kendi yapısına göre bilinçlenmeyi ve belki de harekete geçmeyi kolaylaştırdığından var olma ve değiştirebilme iddiasına tek bireye göre daha yakın olduğundan mı? ‘Haydi hep beraber bir proje arkadaşlar’ nereye kadar gitmeli? Kendi sesimizi çıkartmaya hazırlanana kadar, cesaretlenene kadar, hiç çıkmayacak sesimizi yurttan sesler korosu halinde söyleyebilmek için mi? Birilerini (konu ile alakadarları özellikle) seyretme ve en önemlisi seyredilme arzusundan mı? Bir arada olmanın faydalarını aldıktan sonra bir an evvel üye olunan dernek ile organik bağı ayırmak mı gerekir? Hepsinden biraz, yani ortaya karışık mı? Bunlar çok insani şeyler mi?

Bundan sonra fotograf dernekleri ne yapmalı? Yazdıklarımın içinde, derneklerin geçmiş ve bugün tahlillerinin yanında, bundan sonra yapacaklarına ait değerlendirmeler ve eleştiriler olmalı ki ilave bir faydası olsun. İtiraf etmeliyim ki istenen esas yazı tam da bu konu ile ilgiliydi ve gayr-i ihtiyari konu buralara kadar geldi. Ne yapmalı? 1-Hali hazırda derneklerin en önemli gelirleri üye aidatları değil seminer ücretleridir. Yani, seminerler zorunludur çünkü: hem para kazanarak mevcudiyetini devam ettirmek için, hem de tüzük amaçlarından bence en önemlisini yapabilmek için. Eğitim ihtiyaç ve de zorunlu ise sürekli geliştirilerek güncellenmesi ve profesyonel eğitim kadrosu oluşturulmaya çalışılması ana amaçlardan birisi olması gereği çok açıktır. Dolayısıyla enerjinin büyük kısmı buraya aktarılmalıdır. Üç-beş ay seminer veremeyip ücretini alamayan birçok derneğin maddi açıdan ciddi sarsıntı geçireceğini söylemek abartılı olmaz sanırım. 2-Sonra hep birlikte karar verilmelidir ki derneğin kimliği ne olmalıdır. Belgesel çalışmalarla adından söz ettiren bir dernek mi? Sempozyum, panel, fotograf günleri gibi faaliyetlerle bilinen bir dernek mi? Kuramsal çalışmalar ve bireysel üretimlerin desteklendiği sanat yapmaya-yaptımaya çalışan bir dernek mi? Projelerle para kazanmaya çalışan bir dernek mi? Eğitimin bir okul gibi çok iyi verildiği bir dernek mi? Veya benim aklıma gelmeyen diğer şekillerden biri mi? Bunlardan bir kaçı mı? Hepsi mi? Bizim dernek hangisini iyi yapabilir? İltimas geçmeden her dernek bu sorunun cevabını kendi selameti için bulmalıdır. Aslında derneklerin en hantal yanı da işte tam burasıdır. Çünkü derneklerin belli bir sahibi yoktur. Sahibi tüm üyeleridir. Doğal olarak üye profili de zaman içinde ağır da olsa değişmektedir. Yapılması gereken, değişimi tavandan tabana aktaracakdüşünecek-tartışacak-karar verecek mekanizmayı oluşturmaktır. Bu belki hızlı olmaya engel bir organizmadır ama kaplumbağa gibi uzun ömürlü olmaya yarayacak koruyucu bir mekanizmaya da dönüştürülebilir. Elindeki kaynaklarla her şeyi birden yapmaya gücü yetmeyecekse, profesyonel kadrosu eksikse, birkaç kişinin üzerinde işler toplanıyor ve yetişilemiyorsa, çözüm basittir. En iyi yapılabilineceğine inanılan ve sonuçları açısından daha özgün olanları seç ve diğerlerini ele… 3-Fotograf dernekleri sadece o dernek çatısında olan kişilerin fotograflarını birbirlerine gösterdikleri bir yer değildir. Fotograf dünyasının az sayıdaki çok meşhurları (kısmen) hariç, hemen bütün üretenler çalışmalarını veya işlerini mevcut dernek veya benzeri yapıda kurulmuş oluşumların binalarında yapmaktadırlar. Başka mekanlarda yapılan gösterimlerde de izleyici kitlesinin çoğunluğunu doğal 36


olarak bu derneklerin içini dolduran insanlar oluşturmaktadır. Üretenler için bir tanışma-buluşmakabul görme kanallarından biridir dernekler ve dernek insanları. Dernek üyeleri için bu durum daha da önemlidir. Çünkü tanıdığınız, merak ettiğiniz veya hiç bilmediğiniz insanların eserlerini görebilir, kendilerinden dinleyebilir ve tanışabilirsiniz. Bu her iki taraf için de kaçırılamayacak karşılaşmadır. Yani dernekler üyelerine, tabiri caizse bu hizmeti sunmalıdırlar. Özellikle İstanbul dışındaki dernekler için bu faaliyet çok önemlidir. Böylelikle fotograf dünyasının alaydan yetişecek yeteneklerine belki de yollar açılabilir. 4-Mevcut dernekleri bir arada toparlamaya çalışan bir de Federasyon örgütlenmesi vardır. Federasyonun farklı farklı yapılardaki dernekleri bir hizaya getirme amacı belki anlaşılabilir. Tek tek olmaktansa birleşince en az toplamı hatta toplamından fazla bir güce sahip olması gereken Federasyon, kimse alınmasın ama, bana göre istediklerini yapabilmekten çok uzaktır. Tabii ki tersinin çıkma ihtimalini de canı gönülden isteyerek söylüyorum bunları. Bürokratik işlemleri daha da artmış ama buna mukabil gücü artmamış hantal, büyük bir dernek yapısındadır ve derneklerin çektiği sıkıntıların hemen hepsini çekmektedir. Benim Federasyon’a naçizane önerim; yarışmalar, puanlar, üyeler, aidatlar gibi mevzularından daha önce bir Fotograf Derneği asgaride hangi şartları sağlamalıdır (yasalar nezdinde demiyorum) ki dernek olabilsin standartlarını oluşturmalı ve bu standartlarda olmayan derneklere yardım etmelidir. Bu özellikle küçük derneklere verilebilecek en önemli yardımdır. Yani Federasyon bir reçete verecekse olması gerekenlerin minimumu olmalıdır ve her dernek maksimumu için kendisi uğraş vermelidir.

üniversitelerle birlikte yürütülmelidir. Dernekler tek başına bu işi yapamazlar anlamında algılanmamalı ama güçlerin ve alakadarların birleştirilmesinde fayda sonsuzdur. Belki diğer akademik örgütlenmelerde olduğu gibi üniversite bünyesinde de bu tür faaliyetleri organize eden yan dernekler kurulabilir. Yapılması gereken hedef kitleyi belirleyip ona göre organizasyon yapmaktır. Fotograf Günleri, Saydam Günleri, Bienal gibi etkinlikleri bu kapsamın dışında bıraktığımı da söylemeliyim. 7- Bütün bu temel işleri yapabilen bir dernek sonrasında yaptığı işleri kendi sınırları içinde standardize edebilmek için mevcut kalite programlarından birini kullanmayı düşünmelidir… Artık kuyumcuların, kasapların, manavların, berberlerin belgeleri varken Fotograf Dernekleri’nde olması çok uzak bir hayal olmasa gerek. SONUÇ; Dernekler olmalıdır ama bugünkü anlamıyla değil. Hemen bütün derneklerin bana göre revizyona ihtiyacı vardır. İyi yapabileceklerini belirlemeli ve kadroları yetersiz ise daha küçülmelidir. Tüzüklerde yazılan her şeyi yapabilmek bugünkü görünümde imkansız ve manasızdır. Her dernek kendine bir kimlik bulmalıdır. Buna karar vermek o gruptaki insanlara aittir doğal olarak ama eleştirmek, kastımızı aşmadıktan sonra, hepimize aittir. Gülser GÜNAYDIN

øøø

5- Derneklerin üye kabul prosedürleri değişik değişiktir. Bazı derneklerde üyeler sadece aidat istendiğinde üye olduklarını hatırlar, bazı derneklerde de üye olmak bir hazırlık (aday üyelik) sürecini ve kabul edilip edilmeme endişelerinin yaşandığı dönemi kapsar. Her dernek üyelerini Fotografik açıdan titizlikle, bir takım elemelerden geçerek seçebilir veya tüm isteyenleri üye de yapabilir. Ama her üye kişi o organizmanın bir parçası olduğunu unutmamalı, faaliyetlerde ve karar vermede kendisine de sorumluluk düştüğünün bilincinde olmalıdır. Derneklerin idari kadroları da bu bilincin oluşmasını sağlamalıdır. Kabarık ama hayali üye listesinin kimseye faydası yoktur. 6-Fotograf Dernekler’i sempozyum, kongre, panel düzenlemeli mi? Üniversitelerde Fotograf Bölümleri kurulduğuna göre dernekler bu işleri tek başlarına yapmaya çalışmamalı, özellikle akademik olma iddiası olan faaliyetler 37


e-Panel Yazısı Gültekin Çizgen Fotoğraf dünyası için fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Ülkemizde fotoğraf sanatının kurumlaşması içinde dernek yapılanması vardır. Amatör kesimin dernekleri ve profesyonel kesimin dernekleri bu şemada yer alır. Dönem dönem yararlı çalışmalar yapıldığı açıktır. Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ve öncelikli aktiviteleri ne olmalıdır? Örn. üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir? Temelde bir olgunun varolmasını, olmamasından yeğ tutarım. Bugün ülkemizdeki Güzel Sanatlar Eğitimi yapılan 74 fakültenin 16’sında fotoğraf bölümü vardır. Ancak buradaki soru şu; Sanat ve meslek eğitimi yapılan bu kurumlaşmanın mezunlarına hangi ölçüde ülkenin ihtiyacı var? Acaba bu konuda bir enflasyon var mı, yok mu? Buradaki eğitim kalitesi nedir? Bence fotoğraf eğitiminde çok ciddi zaafiyet var. Biz bunları hiç konuşmuyoruz. Bu soruların cevaplarına eğildiğimiz zaman derneklerin farklı bir misyonunun oluşmasıyla karşı karşıya kalırız. Dernekler eğitimi, bir ekonomik kazanım için yapıyorlar. Bence derneklerin temel işlevi fotoğrafı sevdirmek ve yaygınlaştırmak olmalı. Bunun enstrümanları özendirici yaklaşımlar ve eğitim, eğitim, eğitim. Derneklerin eğitimi farklı bir yapıda düzenlenmelidir. Bilindiği gibi sanatı sanatçılar yapar ve temsil eder. Dünyada ve ülkemizdeki fotoğrafın sanatsal söyleminin baş figürlerinin deneyimlerinden öğrenilecek çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Portfolyolar düzeyinde eğinilecek fotoğraflarda ne denmiş? Nasıl denmiş? Bu fotoğrafın biçim dünyası nedir? Teknik ve sahilik? Temellerinde yapılacak analizler, okumalar fotoğrafa yaklaşımlarda olgun sonuçlara vardırabilir. Hele hele artık digital bilgi otoyolunda koşarken, fotoğraf “teknik” demek değildir. Tekniğin, fotoğrafın bütünlüğü içinde çok küçük ölçekte bir payı inkar edilemez ama temel olan felsefi ve kuramsal yaklaşımdır. Çünkü fotoğraf her şeyden önce f o t o ğ r a f ç a y l a ışıldayan, ürünleşen bir anlatım dilidir.

Bulunduğum jürilerde bu tür kadroları hemen nezaketle dışarıya gönderdim. Çünkü jürilere böyle peşin hükümlü yaklaşım, en azından çok rahatsız edici bir saygısızlıktır. Dernekler müfettiş göndereceklerine, yılsonunda yapılan yarışmaların toplu albümlerini, sergilerini yapsalar, fotoğraf çevresine daha ciddi bir yarar sağlarlar. Fotoğraf kültürü için dernekler, yarışma, sempozyum, panel gibi her türlü etkinliği, düzenleyebilir. Ancak bu çalışmaların omurgası ülkenin fotoğraf kültürünün yapılanması olmalıdır. Var olan fotoğraf kadrolarının geneline baktığımız zaman “pirinçsiz pilav” misali “kültürsüz bir fotoğraf ortamı” izlemekteyiz. Fotoğraf eğitiminde kariyer için görev yapanların bile kitapsız profesör olabildiği bir ülkede yaşanıyor. Sayıları 40’a varan derneklerin böyle bir ortamdan eksiğini nasıl tamamlayacağını doğrusu bilemiyorum. Bir fotoğraf derneğine neden ihtiyaç duyulur? Neden kurulur? TFSF ve ona bağlı derneklerin işlevselliğini tatmin edici buluyor musunuz? Değindiğim gibi bu tür yapılanmaların olması olmamasından kötü değildir. Ancak herşeyin içinin dolu olması yani eski deyimle mucibince - icabına göre yapılması gerekir. Bu standart için titizlik gösterildiğini düşünmüyorum. Sanıyorum stratejik temel bir eksiklik var. Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Bu stratejinin dernekler için başlıkları; A- Fotoğrafa olan ilginin geliştirilmesi ve yükseltilmesi B- Türk fotoğraf yapılanmasının bir kültür bütünlüğüne ulaşması olmalıdır. Türk fotoğrafının “yerlilik” kavramı içinde şekillenmesi gerekir. Tüm etkinliklerin mayası bu ortak paydalardan alınmalıdır. Bu da çok ciddi bir bilgi alışverişi ve dinamizm gerektiriyor. Gültekin ÇİZGEN

øøø

2000'li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır, Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir? Neden? Derneklere üyelik kriterleri ne olmalıdır? İzleyebildiğim kadar dernekler, federasyon yapısı içinde yapılan yarışmalara müfettiş – gözlemci göndermek şeklinde bir varlık belirlemişler. 38


e-Panel Yazısı Halil İbrahim Tutak Derneklere üyelik kriterleri ne olmalıdır, nasıl belirlenmelidir, üye portföyü nasıl olmalıdır? Bunun tek ölçütü olmadığı gibi, derneklere üye olmayı zorlaştırmayı da doğru bulmuyorum. Fotoğraf dernekleri genellikle amatörlerin (daha sonra profesyonelliğe geçse bile amatör ruhu koruyan insanların) bir araya geldiği, paylaşımın ön planda olduğu yapılanmalardır. Üyelik için bir derneğe başvuran kişi, fotoğrafa ilgi duyduğu için, dernekte yapılan çalışmaları beğendiği için, kişisel gelişimini sürdürmek için vb. herhangi bir nedenle bu başvuruyu yapmıştır. Belki ileride derneğe önemli katkıları olacak, belki de bir süre sonra şu ya da bu nedenle ilgisi kaybolacaktır ama bunu önceden belirleme olanağımız da yok. Madem ilgi duyup gelmiş, neden engel olalım ki? Bu konuda derneklerimizin farklı uygulamaları var ve şu yöntem çok doğru, öteki çok yanlış demek pek mümkün değil. Yıllar önce, İfsak başkanı olarak katıldığım bir toplantı sonrasında, Afsad’ı temsilen gelen sevgili İsmail Murşil ile bu konuda yaptığımız bir konuşmayı hatırlıyorum. Ben yukarıda belirttiğim görüşü savunmuş, değerli dostumuz Murşil ise şiddetle karşı çıkmıştı. (Okurlarımız arasında belki bilmeyenler vardır; İfsak’ın açılımı İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği, Afsad’ın açılımı Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’dir.) Ben, “biz amatörlerin derneğiyiz, üye olanlar için bir şey değişmiyor; Afsad’a üye olanlar ise sanatçı sıfatını kazanıyor, tabii ki üye olmak kolay olmayacak” deyince, tartışma kahkahalar arasında sona ermişti. Şaka bir yana, üyelik kriterlerini her dernek kendi koşullarını dikkate alarak belirlemelidir ama mümkün olduğunca da üye olmak için gelmiş insanları küstürmemelidir diye düşünüyorum. ‘Üye portföyü’ tanımlamasını ise dernekler açısından ilk kez duyuyorum desem yeridir. Bundan kastedilen, üyelerin meslekleri ise, –bir meslek örgütünden değil, amatör bir yapılanmadan söz ettiğimize göre- üyelerin farklı mesleklerden olması dernek için bir avantajdır. Yapılan etkinliklerde ve dernek işleyişinde üyelerin mesleki bilgi ve deneyimleri önemli katkılar sağlamaktadır. Özgün fotoğraf atölyeleri fotoğraf derneklerinin çatısı altında oluşturulup desteklenmeli midir? Ya da fotoğraf ustaları kendi atölyelerini kendilerine ait mekânlarda mı oluşturmalıdır? Her ikisi de fotoğraf derneklerince desteklenip gelişmelerine ön ayak mı olunmalıdır?

Fotoğraf atölyelerinin katılımcıları disiplinli çalışmaya sevk etmek, bir konu üzerine yoğunlaşarak proje üretmek, atölye katılımcılarının fotografik gelişimlerini sağlamak gibi yararları olduğu kuşkusuzdur. Dernek çatısı altında – ciddi bir özveri gerektiren- atölye çalışmalarını yürütecek üye var ise, elbette teşvik etmek ve mümkün olduğunca desteklemek gerekir. Fotoğraf ustalarının kendilerine ait mekânlarda atölye çalışmalarını sürdürmesi ise kendilerinin karar vereceği, dernekleri ilgilendirmemesi gereken bir durumdur. Bunu, iki karşıt kutup değil, iki farklı uygulamadır anlamında söylüyorum. Bu çalışmalar da fotoğrafa hizmet ettiğine göre, ‘düşman kardeşler’ gibi davranmayıp, gerektiğinde işbirliği de yapılmalıdır. Çağdaş bir yaşamda / dünyada fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; tam ortasıdır! İnsanların giderek yalnızlaştığı, düşünce ve davranışların toplumsaldan bireysele, daha doğrusu bireyciliğe dönüştüğü bir toplumda; bana göre derneklerin önemi daha da artmaktadır. Ortak ilgisi fotoğraf olan insanların bir araya geldiği dernekler; bilgi ve deneyimin paylaşıldığı, üyelerin fotoğraf alanındaki gelişimi ve üretimi için motivasyon sağlayan ortamlardır. Dernek sözcüğü bir örgütlenme modeli olmanın yanında, topluluk, yurt gibi anlamlara da gelmektedir. Bu anlamına uygun olarak dernekler; aynı zamanda sosyalleşmenin, yeni insanlar tanımanın da gerçekleştiği oluşumlardır. Çevrenize bir bakın, gerçek dostlarınızın birçoğunu fotoğraf camiasında tanıdığınızı göreceksiniz. Bugün internet ortamında on binlerce üyeye ulaşan çok sayıda fotoğraf paylaşım sitesi olmasına rağmen dernekler hâlâ varlığını sürdürüyorsa, derneklerin işlevi bitmemiş demektir. Bu sitelerde tanışan insanların bir araya gelerek dernek, topluluk, kulüp vb. organizasyonlar oluşturması da bunu gösteriyor. Sadece fotoğraf değil kültür, sanat, spor vb. uğraşlar, boğucu iş/kent yaşamında soluk aldığımız bir pencere gibidir. Fotoğraf dernekleri de hayatımıza renk ve anlam katan, algılarımızı değiştiren, ilgilerimiz doğrultusunda bilgilenmemizi sağlayan fotoğrafa ilk adımı atmamızı sağlayan kapılardan biridir. Kısacası insanların, özellikle genç kuşağın sanal bir dünyada kaybolduğu ‘çağdaş’ yaşamda dernekler asıl bundan sonra gerekecek diye düşünüyorum. Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ve öncelikli aktiviteleri ne olmalıdır? Örnek; üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir? 2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır? Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir, neden? 39


Bu iki soru birbirine çok bağlı olduğu için birlikte ele alalım. Derneklerin eskiden beri yaptığı birçok etkinlik, bunu yapacak kurumlar olmadığı ya da yapmadığı için başlamıştır. Eğitim, fotoğraf günleri, sempozyum, yarışma vb. Bu faaliyetlerin bir kısmı bugün de aynı nedenle devam etmektedir. Afsad fotoğraf sempozyumlarını düzenlemeseydi, başka hangi kurum düzenlerdi ki? Nitekim bugüne kadar –objektif ve samimi olmayan bir iki deneme dışında- düzenleyen de olmadı. Fotoğraf günleri gibi çapı ve mali yükü giderek büyüyen organizasyonlar, gelişmiş ülkelerde –Arles örneğinde olduğu gibikentlerin prestiji haline gelirken, bunu düzenlemek amatör derneklerin işi midir? Bienal gibi bir organizasyon derneklerin işi midir? Dernek olarak siz yapmazsanız kimsenin yapmadığı/yapmayacağı bu tür etkinlikler, ister istemez dernekler tarafından yapılmaktadır.

Kalıcı işler üretebilmek için ciddi bir kültürel birikim gerektiğine inanıyorum. Bunun oluşması için de derneklere önemli görevler düşüyor. Daha birçok şey söylenebilir ama okuyucuları da düşünerek burada bitiriyorum. Halil İbrahim TUTAK

øøø

Eğitim konusuna gelince; derneklerin eğitim vermesini çok gerekli ve yararlı bulduğumu belirteyim. Bugün sayısı epeyce artan fotoğraf bölümlerinin toplam kapasitesi ile derneklerde eğitim alanların sayısını (örneğin yıl veya dört yıl bazında) karşılaştırırsak, çok büyük bir fark görülecektir. Bir an, derneklerde eğitim alanların bunun yerine fotoğraf bölümlerinde eğitim aldığını düşünelim. Yüzde kaçı bu eğitimi alabilecektir? Diğerleri gidip işini yapsın, fotoğraf çekmesin mi diyeceğiz? Dört yıllık akademik bir eğitimle iki-üç aylık bir temel fotoğraf eğitimini elbette bir tutmuyorum. Ama derneklerde yapılan her etkinliğin, her seminerin de bu eğitimin bir parçası/devamı olduğunu ve bunların, almak isteyenlere çok şey kazandırdığını düşünüyorum. Kaldı ki dernekler ve benzeri kuruluşlar, aynı zamanda üniversitelerimizdeki fotoğraf bölümleri için insan kaynağıdır dersek, sanırım pek de abartmış olmayız. Fotoğrafa bu kuruluşlarda başlayıp, üniversitede eğitimini alan arkadaşlarımızın sayısı hiç de az değildir. Fotoğraf yarışmaları ise ülkemizde çokça tartışma konusu olan, zaman zaman da düzenleyen kuruluşlar tarafından istismar edilen bir durum. Derneklerin yarışma düzenlemek yerine bu enerjilerini başka uğraşlarda kullanması daha doğru olur diye düşünüyorum. Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Sanırım tüm derneklerimizin tüzüğünde yer alan amaç; bir cümle ile özetlenecek olursa fotoğraf sanatını sevdirmek, yaygınlaştırmak ve bu yönde çalışmalar yapmaktır. Bunu yaparken sadece fotoğraf değil, diğer disiplinleri de kapsayacak şekilde kültürel altyapısı oluşmuş bir üye topluluğu hedeflenmelidir. 40


e-Panel Yazısı Haluk Uygur FOTOĞRAF, EĞİTİM ve DERNEKLER Fotoğraf makinelerinin yeni teknolojisi nedeniyle, artık görüntü elde etmek çok kolaylaştı. Yapılan bir araştırma var mıdır bilmiyorum ama, bir şehir efsanesine göre dünyada bir saniye içinde 5 milyon kez deklanşöre basılıyormuş. Artık cep telefonları ile bile görüntü elde edildiğine göre, Ben bu sayının daha çok olduğunu düşünüyorum. Üstelik hiç hazırlık yapılmadan elde edilen bu görüntülere, bunu elde eden ezici çoğunluk hala fotoğraf diyor. Benim dilim varmasa da (bu çoğunluğun dil alışkanlığını değiştiremeyeceğimize göre) fotoğraf denmeye devam edilecektir. Haliyle böyle elde edilen fotoğraf ve böyle bir fotoğraf anlayışı için ne bir eğitime, ne atölyeye ihtiyaç vardır. Sadece gezmek yeter. Bazen ona bile ihtiyaç kalmaz. Yarışma da olabilir. Hani televizyonda "Benimle dans eder misin?" vb. gibi eğlenceye yönelik yarışmalar var ya, işte onun gibi bir şey. Hatta iyi fikir... "Fotoğrafımı Çeker misin?" diye bir yarışmayı ben önereyim. Böyle bir fotoğraf için derneğe ihtiyaç var mıdır? Niye olmasın? Beraber gezip, birbirimize göstermek için bir ortama ihtiyaç her zaman olur. Son zamanlarda ismi dernek olan kafeteryalar bu yüzden çoğaldı. Ancak ben başka bir fotoğraf anlayışından bahsedeceğim. O AN GÖRDÜĞÜNÜZ ŞEYİ TESBİT ETMEKTEN ÖTE, FOTOĞRAFÇININ DUYGU VE DÜŞÜNCESİNİ ANLATMAYA ÇALIŞTIĞI, TOPLUMU DEĞİŞTİRMEK KAYGISI OLAN, DÜŞÜNÜLMÜŞ, HAZIRLIĞI YAPILMIŞ BİR FOTOĞRAF ANLAYIŞI'dan bahsediyorum.

kısmımız sadece teknik bilgimizle bir farklılık(!) yaratabilmiştik(!). Şimdi ise farklılık, fotoğraf denilen malzemeye,"Fotoğraf"çının kendinden kattığı değerle yaratılabilir ancak. Bu yüzden eğitim ve atölyeler şarttır. Bazı dernekler de fotoğrafı değil de "Fotoğraf"ı kendilerine ilgi alanı olarak seçecektir elbet. O zaman bu anlayışta olan "Fotoğraf" dernekleri eğitim faaliyetleri yapmalıdır. Yapacaktır. Ben yaşadığımız şu geçiş sürecinden sonra derneklerin de,"Gezi yapanlar" ve "Fotoğraf yapanlar" olarak ayrışacaklarını zannediyorum. Yarışmaya gelince aynı ayrışma orada da olacaktır. Yalnız tüm bu yazdıklarımdan tırnaksız fotoğrafı küçümsediğim zannedilmesin O da bir hoş vakit geçirme (hobi) alanı olarak güzel bir şeydir. Ben de hobi olarak fotoğraf çekiyorum. Ama öbürü (para kazanmasam da) işim olmaya devam ediyor."Fotoğraf"a boş ve hoş vakitlerimi değil de, kendimi veriyorum. Bu iki tip faaliyetten hangisini seçeceği kişinin kendi tercihi... İkisi de güzel... Ama ikisinin artık birbiriyle ilgisi azalıyor. Birisi başka bir şey, diğeri başka... S.Haluk UYGUR

øøø

Bu anlayışla yapılmış "Fotoğraf"ı diğerinden ayırmak için de(madem öbürünün ismini değiştiremiyorum) "tırnak içinde fotoğraf" yani "Fotoğraf" diye isimlendirmek istiyorum. "Fotoğraf" vasıtasıyla duygu ve düşüncemizi anlatmak istiyorsak eğer, tabidir ki öncelikle duygu ve düşüncemiz olmalı. Yani entellektüel bir alt yapıdan bahsediyorum. Üstelik bu alt yapının sadece teknik konularda olması da yeterli değil. (ZATEN YENİ FOTOĞRAF MAKİNESİ TEKNOLOJİSİ BU KONUDA NEREDEYSE HERKESE OLANAK SAĞLIYOR) Üstelik artık tekniği iyi bilmek vasıtasıyla farklı olmak zorlaştı. Asıl gerekli olan felsefik alt yapı bence. Ayrıca sanat tarihi, temel sanat vb. İşte bu yüzden "Fotoğraf" için eğitim şarttır. Aslında bu her zaman böyle olmuştu. Ancak insanların teknolojiye ulaşmakta zorlandıkları eski günlerde bir 41


e-Panel Yazısı İbrahim Göğer Peşinen söylemeliyim, derneklerin eğitim faaliyetinde bulunması, yarışmalar ve sempozyumlar düzenlemesi hiç de yadırganacak bir durum değildir. Fotoğraf derneklerinin hepsinden de aynı performans beklenemez. Dernekler kadroları ve güçleri doğrultusunda faaliyetlerde bulunmalıdırlar. Bence asıl olan neyin yapıldığından çok nasıl yapıldığıdır. Gönüllü kuruluşlar zorunlu olmadıkları halde, bir etkinlik yapacaklarsa bu, ellerinden gelenin en iyisi olmak durumundadır. Aksi halde pek çok köy düğünü faaliyeti içerisinde bulunmak durumunda kalırız. Derneklerin yarışma düzenlemesine karşı değilim. Kültür fakiri ülkemizde, iyi niyetlerle kendilerini geliştirerek var olmaya çalışan fotoğrafçıların, fotoğrafları birbiriyle karşılaştırarak yarıştırılmasını fotoğraf derneklerine yakıştıramıyorum. Afsad sanırım iki kez açık jüri uygulamasını başarıyla yapmıştı. Bu çok başarılı ve yararlı bir modeldi. Şimdi uygulanmıyor, hangi gerekçeyle uygulanmadığını ise bilemiyoruz. Fotograf eğitimi, resmi kurumlarca üniversitelerin iletişim ve güzel sanatlar fakültelerine bağlı fotograf bölümleriyle, güzel sanatlar eğitimi veren liselerde yapılmaktadır. Dernekler dışında istinai olarak ders veren sivil kurumlar bulunmakla birlikte ağırlıklı olarak bu faaliyet, dernekler tarafından yürütülmektedir. Afsad’ın düzenlediği fotograf sempozyumlarının 6. sında ülkemizde fotograf eğitimi veren resmi kurumların birçoğunun katılımıyla eğitim konusu detaylı biçimde ele alınmıştı. Bence bu toplantıdan edinilen iki önemli sonuçtan ilki, fotograf eğitimi veren kurumlar arasında koordinasyon, paylaşım ve diyaloğun bulunmayışıydı. İkincisi, pek çoğu güzel sanatlar fakültelerine bağlı olan resmi kuruluşlardaki eğitim programlarının fotografı meslek edindirmeyi amaçlamasıydı. Fotograf eğitimi veren resmi kurumlarla sivil örgütlemeler arasındaki önemli bir fark da katılımcılardır. Okullarda öğrenci psikolojisi hakimken derneklere gelenler bu konuda kendilerini geliştirmeye karar vermiş kişilerdir. Farklı uzmanlık alanlarında eğitimlerini tamamlamış olan kişilerin kararlı ve istekli biçimde fotograf eğitimine katılmalarıyla diğeri arasında büyük farklar bulunmaktadır. Derneklerin eğitim çalışmalarını sürdürürken amaçları, sanatçı yetiştirmek değil, iyi ve kötü fotografı birbirinden ayırma potansiyeline sahip kişileri mümkünse üye olarak kazanmaktır. Derneklerdeki fotograf eğitiminden yararlananların bazıları, yaratıcı sanat potansiyeline sahip olarak sanatsal üretimde bulunmuşlardır ama onların bu birikimi sadece derneklerin fotograf eğitimi programından edindikleri söylenemez.

Türk fotograf sanatından ya da Türkiye’de fotograftan söz edilebiliyorsa bazı isimleri telaffuz etmemiz gerekir. Onların fotograf geçmişlerinde ise akademik eğitimden çok sivil örgütlerin eğitim ve öğretimlerinin yer aldığı söylenebilir. Bu durumun zamanla değişeceği düşünülebilir ama dernekler dışındaki kuruluşların mazileri henüz pek yenidir. Söz konu etkinlikler akademik kuruluşlar, bunlara bağlı dernek veya vakıflarca yerine getirildiğinde, mevcut dernekler ne eğitim ne de sempozyum düzenlemek gibi misyonları üstlenmeyebilirler. Aslında önemli olan bu faaliyetlerin kimler tarafından üstlenildiği değil, nasıl ve hangi düzeyde yapıldığı olmalıdır. Dünyada olduğu gibi yurdumuzda da fotografın örgütlü bir yapısı bulunmaktadır. Dernekler bir zorunluluğu olmadığı halde, tarihsel bilincin getirdiği görev anlayışıyla, kuruluş amaçlarına ve tüzüklerine fotografı yaygınlaştırma maddesini ekleyerek eğitim çalışmalarını yürütmektedirler. Bu faaliyetler derneklerin varlık nedenlerinden biriyken aynı zamanda dernekler, seminerlerden edindikleri gelirlerle varlıklarını sürdürmektedirler. Afsad’ da kuruluşundan beri fotograf eğitimi ve fotografa kuramsal katkı çalışmalarını sürdürmüş bu alanda yayınlar yapmış, seminerler düzenlemiş, sempozyumlar örgütlemiştir. Ülkemizde eğitim çalışmalarının modellemesi ve içerik düzenlemesi genellikle Afsad ve İfsak’ın, geniş ve deneyimli kadroları tarafından yapılmış diğer dernekler de bunu örnek almıştır. Eğitim çalışmalarından kısaca söz etmek gerekirse, kuruluşundan itibaren Afsad’da da uzunca bir süre, her konu başka bir kişi tarafından anlatıldı. Katılımcıların deneyimli dernek üyeleriyle tanışması açısından yararlı olan bu modelde aksayan taraf, programın hocaların insiyatiflerine bağlı olmasıydı. Farklı kurlara katılanlar eşit biçimde eğitim alamıyordu. Seminerlere olan ilgi de artınca hocalar derslere yetişemez oldular. Zaman ilerledikçe, kurumsallaşmanın gereği olarak bugünkü modele geçildi. Daha sonra, seminerlere katılanların önemli bir bölümünün dernek üyesi olarak faaliyetlere katılmak istemediğinin saptanması üzerine eğitim biçimi temel ve ileri düzey biçiminde ikiye ayrıldı. Dernekler eğitim için verdikleri uğraşın fotografla ilgili üyeler olarak geri dönmesini isterler. İleri düzey seminerler ve atölye çalışmaları bu amaçlara hizmet etmektedir. Usta çırak temeline dayanan atölye çalışmalarının başlangıcı ise daha eski tarihlere dayanmaktadır. ‘’Her birim bir atölye’’ biçiminde başlatılan çalışmalar, değişerek bugünkü biçimini aldı. Afsad üyelerine eğitim vermek istiyor ama üyelerinden de dernek faaliyetlerinde yararlanmak istiyordu. Yani üyeler eğitim faaliyetinden ücretsiz olarak yararlanmak istiyorlarsa, dernek faaliyetlerine birimlerde çalışarak 42


katkı vermeliydiler. Fotografta ortaklaşa çaba ve paylaşım ilkesi etrafında kurulan dernekler, dernek olma yapılarını zedelememeye özen gösterdikleri halde hızla değişen koşullar doğrultusunda kurumsallaşma çalışmalarını sürdürmüş ve çağın koşullarına göre örgütlenme biçimlerini değiştirmişlerdir. Kısaca özetlemeye çalıştığım bu süreç, Afsad’da yönetim ve danışma kurullarında tartışılarak yapılandırıldı. Bence asıl soru, artık Afsad’da danışma kurulu bulunmazken, değişen koşullarda ihtiyaçların saptanması, stratejileri oluşturularak politikaların belirlenmesi ve uygulamanın nasıl yapılacağı olmalıydı. Yakın zamana kadar dernekler, insanlığın en ilkel örgütlenme biçimi ve de aynı zamanda Marksist örgütlenmenin koşulu sayılan komün anlayışla, kapitalizmin ezici baskısı altında, çalışmalarını insan olma bilinci ve inancıyla, son romantikler olan üyeleri sayesinde sürdürdüler. Aynı zamanda birer sivil toplum kuruluşu olan dernekler, çağdaş örgütlenme yapısının gereği olarak kurumsallaşma çabalarından vazgeçmemelidirler. Bu konuda öncü olarak önemli gelişmeler yaratan Afsad’da, kurumsallaşma sürecinin askıya alındığını üzülerek görüyorum. Sorunuza yine sorularla karşılık verme durumundayım. Afsad’da kurumsallaşma süreci neden askıya alınmıştır? Bu süreci askıya alanlar, konunun bilincinde midirler? Bu durum üyelerle paylaşılmış mıdır? Üyelerin ortak kararı mıdır? Bu durum üyelerden gizlenmiş midir ya da üyeler bu konuyla ilgilenmemekte midirler? Kurumsallaşma sürecini askıya alanlar, bilgi biriminin nasıl sağlanacağı ve nasıl aktarılacağı soruna, önerdikleri alternatif politikayı açıklamamışlardır. Gerçekten saptanmış bir politikanın varlığından bile şüphe ederken Afsad’ı çağdaş yapılanmanın gerisinde pusulasını yitirmiş, açık denizde sürüklenen bir gemi gibi görüyorum. İbrahim GÖĞER

øøø

43


e-Panel Yazısı İdris Aydın FOTOĞRAFLARLA YAŞAMA DERNEKLERİN MİSYONU

GİDİLEN

YOLDA

En genel anlamda dernekler ya da örgütlenmeler esas olarak kolektif üretim-paylaşım ve dayanışmanın ve bütün bunların sonucu olarak sosyalleşmenin bir gereksinimi olarak doğmuşlardır. Bu oluşumlar bu görevlerini yerine getirirken de toplumsal yaşamın gündelik ve kişisel sorunları üzerinden hayata müdahale etmenin bir aracı olma misyonunu üstlenmişlerdir. Dernekleri yalnızca “iyi zaman geçirme”,”hobi” eksenli bir faaliyet alanı olarak gören anlayışlar ise özellikle ’80 sonrasında toplumsal bağını zayıflatan ve kendi içine kapanan, hayata ve yüklendikleri misyonlara yabancılaşan bir yere sürüklemektedirler. Dernekler, ister sanatsal ve sosyal alanda olsun isterse politik bir ad taşısın en genel anlamda yaşama müdahale etme yöntemleri farklı ama sonuçları aynı olan organizasyonlardır. Bir sanat derneği de, bir siyasal dernekte ağırlık merkezleri farklı olmakla beraber hayatta bir anlamlandırma ve karşılık bulma amaçlı olarak kurulmuşlardır. Hayatın ve sistemlerin karşısında yalnızlaşan birey, kendini var edebilmenin yollarını( adı dernek ya da başka bir biçimde anılabilir) benzerleriyle bir arada durarak kendini korumak ve güçlü bir karşı çıkışın aracı olarak kullanmaktadır. Özelde fotoğraf dernekleri de yukarıdaki amaçların oluşturduğu süreçler içinde oluşmuş ve hayata fotoğrafın karelerinden tanıklık etmek ve taraf olmak için bireysel bir ifadelenmenin sonucu oluşan ürünlerin kolektif paylaşıma dönük üretim alanları olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Bu hedefle yoluna devam eden dernekler uzun süreli ve kurumsal bir kimlikle yollarına devam ederken,”hobi derneği”,”iyi zaman geçirme ”faaliyeti olarak amaçlarını belirleyen fotoğraf dernekleriyse, daha çok bir arkadaş çevresi ve bir tabela derneğinin ötesine geçememektedir. Bütün bu tanımlamalar çerçevesinde fotoğraf derneklerinin olmazsa olmazları neler olabilir; bu konuda genel doğrular koymak yerine, bu yapıların sorumluluk ve tavır alışlarına dair bir şeyler söylemek daha anlamlıdır. Öncelikle fotoğraf derneklerinin en önemli işlevi tarihe her anlamda bir belge ile katılıyor olmalarıdır. Bu denli ağır bir sorumluluğu taşıyan fotoğraf dernekleri fotoğrafa müdahale ederken bu bilinçle müdahale etme misyonunu üyelerine verme sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar. Fotoğraf dernekleri üye ya da kursiyerlerine yalnızca teknik bilgi değil, bunun

yanında ve çok daha önemli olarak etik-tarihsel sorumluluk bilincini vermek zorundadır. Tarihsel sorumluluk ise; nesnel-bilimsel olmayı ve fotoğrafa ilişkin tanıklıkta taraf olma sorumluluğunu da taşımaktadır. Bu gün derneklerin yapısına baktığımızda ise; özellikle dijital teknolojinin fotoğraf üzerindeki hakimiyetiyle birlikte tekniği öne çıkaran “salt estetik” kaygılarla hareket eden bir anlayışın ağır bastığı görülmektedir. Yine bu anlayışın yarattığı fotoğrafa dönük aşırı “ben” duygusu da üretimdeki paylaşımcılığı azaltmakta daha çok “popüler olma” kaygılarını ya da yarışmacı bir mantığı ön plana çıkarmaktadır. Derneklerin kolektif çalışma ilkesi ise, bu yalnızlaşan üretim mantığı içerisinde daha çok “uğranılan mekanlara” dönüşmektedir. Bu duruma alternatif olabilecek bir proje ise AFSAD içerisinde motor bir güç olarak (eksikliklerine rağmen) yoluna devam eden atölyelerdir. Atölyelerin temel eğitim sonrasında, bir fotoğraf anlayışı oluşturma ve ortak üretim ve sergileme anlayışı ile paylaşımı ve dayanışmayı çoğaltan yapısı fotoğraftaki “yalnızlaşma” yı kırmanın en önemli ayaklarından biridir. Atölyeler dernekler içerisinde; hem üretimde geniş bir perspektif ve olgunluk yaratmaya dönük üretim alanları olarak işlev yüklenirken, hem de tek başına kotarılamayan birçok projenin çok daha başarılı ve derinlikli çalışmalarına olanak sağlamaktadır. Fotoğraf derneklerinin bir diğer özelliğini ise, akademik alandaki seçiciliğin yarattığı daralmayı, herkese açık bir eğitim ve sadelik olgusuyla aşan, fotoğrafın sürekliliğini sağlayan olgunlaşma mekânları olarak görmek gerekiyor. Bugün ülkemizde mevcut fotoğraf alanındaki akademik çalışmalarla derneklerin üretimlerini karşılaştırdığımızda, hala dernekler ülke fotoğrafında akademik alanın çok önünde bir üretkenlik ve hayata dair üretim içerisindedirler. Fotoğrafın kitlesel ayağını fotoğraf dernekleri oluşturmaktadır. Bu nedenle ülkemizde bulunan yaklaşık 30 fotoğraf derneğinin binlerle ifade edilen üye sayısı ve bunların değişik ortamlardaki üretimleri ülke fotoğrafına birikim anlamında ciddi katkılar sağlamaktadır. Akademik fotoğraf çalışmaları daha çok içe dönük ve sanatsal-estetik kaygının öne çıkarılmaya çalışıldığı bir anlayışla yoluna devam ediyor. Fotoğraf derneklerinin bugün için en büyük eksiği bence, önlerine bir hedef koyma ve gerek ülke gerekse uluslararası fotoğraf dünyasında yer alma hedefleri yerine, kendilerini daha çok kursiyer mekanları olarak tanımlamış olmalarıdır. Özelikle uzun yıllar önce kurulan ve kurumsal bir yapıya kavuşmuş derneklerin, gerek federasyon yapısının, gerekse de diğer Anadolu derneklerinin önünü açma konusunda ciddi çıkışlar yapmaları zorunludur. Bu kadar uzun yıllarda oluşan birikimlerini ülke fotoğrafının gelişmesi ve üretkenliğinin artırılması yolunda ufuk açıcı bir görevle, daha fazla çaba harcamaları ve daha fazla 44


sorumluluk almaları gerekmektedir. Sadece yarışmalara ve gezilere dönük faaliyet yürüten bir dernek yapısı, sanatın ve üretimin çok dışında bir yerlerdedir. Adı ise sadece tabela derneği olarak kalmaktadır. Derneklerin birlikte çoğalma görevleri; federasyonun bugünkü durağanlığının da kırılmasına büyük katkı yapacaktır. Geleneksel hale getirilecek dernekler arası fotoğraf şenlikleri, sempozyumlar, festivaller, paneller, ortak sergiler vb. çalışmalar dernekleri birer rekabet ortamı olmaktan çıkarıp ülke fotoğrafının çoğalmasında üretim merkezleri haline getirecektir. Fotoğrafın da diğer kültürel alanlar gibi hayata dönük yanı olmazsa olmazıdır. Bu temel felsefe ile derneklerin bugünkü kendini tekrar ve içe kapalı yapılardan kurtulmalarının yolu; fotoğraf üretimlerinde üyelerinin çabalarını hayatla bütünleştirmeleridir. Hayata dair her kare bir başka karenin önünü açacaktır. Çoğalmanın yolu ve paylaşmanın yolu da beraber üretmek ve beraber paylaşmaktır. İşte bu nedenle tüm dernekler birbirinin rakibi değil, yol arkadaşıdır. Bu yol arkadaşlığını ortak projeler etrafında çoğalttıkça, derneklerin hayatla bağları güçlendikçe üye profilleri ve üretkenlikleri de aynı oranda gelişecektir. Sonsöz olarak dernekler hayatın ortak üretim mekanları olarak, paylaşımcı ve dayanışma insan kültürüne dönük kaygılarını çoğaltmalı ve bunu başarmanın yollarını açmalıdır. Bu ülke kültüründe fotoğrafın taraflılığı ve tanıklığına dair çok fazla iyi karelere ihtiyacımız var. İdris AYDIN

øøø

45


e-Panel Yazısı

Atölye açma, sempozyum ve yarışma düzenleme;

İsa Özdemir

Atölyeler açılmalı çünkü bilgisel- görsel- sosyalmotivasyon açıdan etkileşimin en üst düzeyde yaşanıldığı ortamlardır ancak dernek genel yapısından soyutlanmamalarına dikkat edilmelidir.

Çağdaş bir yaşamda Derneklerinin yeri ;

/

dünyada

Fotograf

Fotograf dernekleri Avrupa'da olması gerektiği yerde ve olması gerektiği işlevde, yani devlet veya yerel yönetimlerin desteği ile fotoğraf amatörlerini bir araya getirmekte. Bir fotograf derneğinin bu günkü koşullarda işlevi; Fotoğraf derneklerinin işlevi, kendisini oluşturan kitlenin beklentileri ile örtüşmelidir. Bu kitle, fotoğraf amatörlerinden oluşmaktadır. Amatör, basitçe izah etmek gerekirse, bir konuyla profesyonelce uğraşmayan yani geçimini bundan sağlamayan, ancak hobi düzeyinde/sıradan bir ilginin üzerinde uğraş gösteren, bilgilenen, uğraşısı sanatsal üreten, ürettiklerini sergileyen kişidir. Bizde sanatçı ve amatör tanımlaması birbiriyle karıştırılıyor. Biraz daha açarsak, sanatla uğraşan amatörde sanat ürünleri verebilir ancak sanatçı bu ürünlerle yaşamını maddi olarak sürdürebilen kişidir. Ürün satar, dergilere yazı satar, atölye açar, katalog/kitap satar vs. sonuçta yaptığı şeyle geçimini temin eder. Bizler -ki ülkemizin tüm sanat fotoğrafçıları- birer amatörüz. Ben ülkemizde sadece fotoğraf sanatı üzerinden yaşamını sürdüren birini bilmiyorum - bu bir suç değil elbette, zaten ülke koşulları da buna olanak tanımıyor ne yazık ki-. Bu nedenlerle ülkemizde fotoğraf sanatçısı yok, fotoğraf amatörleri vardır ama sanatçılıkla amatörlük bizde beraberce harmanlandığından derneklerimiz de maalesef her iki yönde de hizmet verme karmaşasında kalmışlardır. Sorunuza dönersek, derneklerimizin işlevinin anlattıklarımdan dolayı amatörlere yönelik olmasından yanayım.

Sempozyumları da dernekler organize edebilir, nitekim AFSAD defalarca bu organizasyonu başarıyla gerçekleştirmiştir. Yarışmalara kökeninde karşıyım ama dernekleri tamamen amatör bir zihniyete kavuşturabilsek pek sakıncası olacağını düşünmüyorum. Fotoğraf derneklerinin hedefleri ne olmalı; Gerçek anlamda amatörleşmek... İsa ÖZDEMİR

øøø

Dernekler eğitim vermeli mi; Elbette vermeli ama amatörlere başlangıç ve hobi düzeyinde.

yönelik,

yani

Dernekler ne gibi etkinlikler yapmalı; Aslında yukarıdaki açıklamalarımla tüm sorularınıza yanıt vermiş oluyorum; dernekler amatörlere yönelik kuruluşlardır ve bu yönde etkinlikler düzenlemelidirler. Bunlar neler olabilir derseniz zaten bu yönde gayet başarılı şeyler yapılmakta; seminerler, söyleşiler, ortak sergiler, sosyal aktiviteler, yarışmalar vs… Üyelik kriterleri hakkında; Bir amatör fotoğraf derneğinde üyelik için oluşturulabilecek kriter, başvuran kişinin fotoğrafla uğraşıyor olması ve sosyal kişiliktir.

46


e-Panel Yazısı Mehmet Oğuz Fotoğrafın Kurumsal İlişkileri Üzerine… Temelde bireysel bir yaratım süreci olduğuna göre fotoğraf, neden bir örgütlenme gereği hissettiğini açıklamakta zorlanmaz aslında. En yalın biçimiyle, tek başına fotoğrafçının sesi cılızdır denilebilir örneğin. Değişimi zorlayabilmek için kişinin daha büyük bir dünyanın parçası olması gerekir diye de devam edilebilir. Çözüm arayışları birlikteliği gerekli kılar çünkü. Fotoğraf tarihine bakıldığında, fotoğrafla ilişkili kurumların çoğunlukla reformist örgütler olduğu görülür zaten. Bu şekilde, sanatın toplumun farklı katmanlarına sızabilmesini sağlayan ve onu ayrıcalık olmaktan kurtaran bir disiplin olarak, fotoğrafın evrensel değerlerinin farkındalığına hizmet ederek toplumsal bir işlev yüklenebilirler. Fotoğrafın toplum içinde bilgi alanı olarak konumu neyse, sonunda kurumsal sistemin içinde de buna koşut yer alacaktır. Aslında fotoğraf 1839 yılındaki duyurusuyla birlikte Osmanlı’da özellikle yabancıların etkisiyle şaşırtıcı biçimde hızlı benimsenmiş ve toplum yaşamına girmiştir. O dönemde başlayan çabalar yeni kurulan Cumhuriyet içinde de süreklilik yaratabilmiştir kendisine. Özellikle 1930 sonrası Halkevleri’nin işlevi büyüktür Türk fotoğrafında. Ancak, erken Cumhuriyet dönemindeki girişimleri göz ardı edersek, fotoğrafın kendine kurumsal kimlik etiketi yapıştırması için, Şinasi Barutçu önderliğinde 1950 yılında Ankara’da TAFK’ın (Türkiye Amatör Foto Kulübü) ve 1978 yılında da İDGSA Fotoğraf Enstitüsü’nün kurulmasını beklemek zorunda kalınacaktır. Aynı dönemde hızlı bir dernekleşme sürecine girilerek fotoğrafın kurumsal kimliği oluşturulmaya çalışılır. Fotoğrafın kendi kurumsallaşmasını gerçekleştirmeye başladığı ilk dönemlerde çok önemli bir işlevi karşılayan fotoğraf dernekleri, gerçekten de fotoğrafın toplumda ayırt edilmesini sağlarken, bir taraftan da, birey olmayı öğrenmeye başlayan insan tipini üretmekteydi. Özellikle akademik yapılanmada emekleme sürecindeki fotoğraf eğitimi, fotoğraf derneklerine adeta “okul” olma sorumluluğu yüklüyordu. Ancak 1980’de var olan antidemokratik kesinti, son derece geniş bir yabancılaşma ve iletişimsizlik sürecini getirdi. Bu dönemde fotoğraf dernekleri aracılığı ile üretilen düşünceler, derinlikli ve uygulamalarla desteklenmiş kuramlar biçimine dönüşemedi. Günümüze ulaşan süreçte sosyal, ekonomik ve politik koşulların dönüşümü sayesinde fotoğrafta niceliksel bir artış görülse de, fotoğraf derneklerinin bu ülkeye fotoğrafı gerçek tanımıyla henüz anlatamadığı görülür. Her türlü üretim ve yaşam biçiminin temelinde nedensizliğin yaşandığı

günümüzde, sunulan tek alternatif tüketim ideolojisi olmuştur. Bundan nasiplenen fotoğraf, daha çok kolay tüketilebilen, haz veren, yaşamı estetize eden imgeler bütünü olarak algılanıyorsa eğer, fotoğrafla ilişkilenen kurumların sorumluluğu yadsınabilecek eşikleri aşmış demektir. Gelinen noktada konserve çözüm önerilerinin geleneksel temsil biçimlerini bir anda değiştirmesini beklemek haksızlık. Bunun yerine düşlerimizi koyabilmek ortaya, daha gerçekçi… Öncelikle “bireyi” yaratan şeyin kültürel birikimi ve bu birikimi harekete geçiren kaygıları olduğunu, bunlar olmadan teknik cambazlıkların anlamsız kalacağını dışa vurarak işe başlanabilir. “Söz” üzerine kurulu bir toplumu, “yazı” ve “fotoğraf” ilişkisiyle uyararak aydınlanma sürecinde harç işlevi görebilir dernekler. Diğer sanat dalları ve bilimlerle ilişkiler kurarak, özellikle kavramsal altyapı içeren çabaları diğer sanat dalları verilerini de kullanarak evrensel bir terminolojiye dönüştürebilirler. Fotoğrafın kolay sanat olduğu yanlıştır, ama kolayca sanatçı olunuveren bir alan olduğu da acı bir gerçektir. Bu durum, içinde bolca sanatçı barındıran fotoğraf derneklerine, ürettikleri yapıtlarla ve söylemlerle, fotoğrafın kolay sanat olmadığını kanıtlama misyonunu da yüklemektedir. Fotoğraf derneklerinin görevi, kimlik arayışı içindeki insanların rehabilitasyonu veya sanatçı yetiştirmek değil, dünyayı izleyen nitelikli sanat algılayıcılarının oluşturduğu kitleler yaratmak olmalıdır. Hedef sadece “sokaktaki genci karanlık odaya girmeye veya photoshop öğrenmeye heveslendirmek” olmamalıdır. Bunun ekonomik getirisini gözardı etmek kolay olmasa da, “neden fotoğraf çekiyoruz?” sorusuna yaşamın içinde, sokakta yanıt bulabilmeye çalışmak, son kertede çok daha yarayışlıdır. Günümüzde ise görünen odur ki; fotoğrafik imajın popüler kullanımı, çok türlülüğü, çok boyutluluğu ve içiçe geçmişliği ile birlikte, sürekli gerilimlere ve çatlamalara maruz kalan bürokratik ve giderek popülerleşen yapılar çıkmaktadır ortaya. Bu süreci tersine çevirmek için fotoğraf dernekleri biçimle değil, daha çok özle ilgilenmenin yollarını gözetmelidirler. Ne anlatacağını ve kime anlatacağını bilen üye profilleri ile donatmalıdırlar kendilerini. Bu karar bilinçle yoğrulmalıdır ki, geçici heveslere kapılınıp sürüklenilmesin. Derneklerdeki süreklilik sağlanarak, verilen emekler, düşünsel ve deneysel birikimler tükenmesin. Fotoğraf dernekleri -kurumsal bazda- fotoğraf kimliğinin belirginleşmesini amaçlayan söylevleri sahiplenmelidir. Sergi ve gezi organizasyonları, neredeyse kadrolu yarışma jürisi yetiştiriciliği, fotoğraf zanaatkarı üreticiliği ve kalıcılığını sadece dernek içlerinde sürdürebilen büyük söylemler kadar, fotoğrafın görsel iletişim sistemi içinde çağdaş 47


toplumun gereksinimlerine yanıt verebilecek evrensel bir dil oluşturmasında ara durak olabilecek devinimleri de barındırmalıdırlar. Varlığını buldukları toplumun sorunlarına yabancılaşmayan, müdahil tavırlarını törpülemeyen, yaratıcı düzeneklerini güncel politik formları dışlamadan kuran omurgalı duruşlara ihtiyaç hiç bitmeyecek gibi. Bunun yerine her görüşe eşit mesafede durabilmeyi öğrenen yapılar, bireysel kurtuluş yollarına dalmaktan başkaca bir sonuç doğurmayacaklardır. Beri taraftan, ülkemizde fotoğrafın halen akademik düzeyde kendi özgün platformunu tamamlayamadığı düşünülürse, fotoğraf dernekleri salt bir hobi kuruluşu olarak tanımlama lüksüne de sahip değillerdir kendilerini. Ancak bu da derneklere fotoğrafın neredeyse her alanını temsil etme yükümlülüğü getirir ki, üstesinden gelinmesi gerçekten zor iştir. Burada da, şimdilerde fotoğraf adına söz söyleme yetisi bulanların, uzun zaman boyunca üzerinden tanımlandıkları derneklere, kendi konfor alanlarından çıkarak özverili bir katkı vermelerinin gerekliliğini görürüz. Sonuç olarak, fotoğrafın sınırsız anlatım olanakları içerisinde çağdaş-evrensel bir söylem oluşturma çabalarını sürdürmeye çalışan fotoğraf derneklerinin, fotoğraf sanatını temsil ettiklerini görmek rahatlatıcı olurdu… Belki de bizden yüklenmemizi istediği, böyle bir şeydir… Mehmet OĞUZ

øøø

48


e-Panel Yazısı Mine Hoşgün Soylu Bence fotoğraf dernekleri konuyu profesyonel olarak ele almamış, alamamış insanlar için fotoğrafa, bir zevk ve sanat dalının içinde yer almaya ulaşmanın en kolay yolu. Herkesin bu konuda eğitim alması olanaksız. Sivil toplum kuruluşlarının adı üstünde: topluma ulaşmak ve profesyonel olma koşulu aramamak onların görevi. Dünyada da sivil toplum kuruluşlarının yerini ve işlevini tartışmaya gerek var mı? Hiç bir sanat dalını da eğitimsiz diye onunla uğraşmak isteyen insanlardan uzak tutamayız. Fotoğraf, teknik yanıyla öğrenilmesi gereken bir uğraş. Felsefi, tarihi altyapısı ise, her sanat dalında olduğu gibi, yıllarca okunduğu halde “tamamladım” denilemeyecek kadar engin. Bence dernekler her iki konuda da ilgililere “giriş” olanağı sağlıyor. Seminerlerin biraz daha detaylıları, çeşitli alt alanlara özelleşmişleri ve atölyeler aracılığıyla da “geliştirme” şansı. Özellikle atölyelerin aynı konuya ilgi duyan kişilerle buluşma ve çalışmanız üzerinde konuşma olanağı sağlaması dernek yapısında önemli bir açılım oldu diye düşünüyorum.

Paylaşabileceğiniz yerde bulmalısınız. Belirli bir kişiyle çalışmak, bir usta çırak ilişkisi ayrıca geliştirilebilir ancak bu dernek üyesi olmanızı gerektirmez, Ve bence ulaşabileceğiniz geniş katılımdan da mahrum kalırsınız. Tabii ki bunun bir sosyal yapının sorunlarını, işlerini de paylaşmak ve biraz çalışmak, Emek vermek anlamına geldiğini biliyorum. Öznelliğin arttığı, ortak üretimin son derece azaldığı günümüz insanına böyle bir koşulun zor geldiğinin de farkındayım. Özellikle de sosyal yaşamın tekrar canlanması amacıyla bu bedelin ödenmesine alıştırmak için kişileri, derneklerin var olması gerektiğini düşünüyorum. Bir kez birlikte üretip, sonuca birlikte ulaşmanın (bir sergi, başarılmış özel bir teknik çalışma, bir araştırma, yayın, vb.) tadını alınca derneğin diğer işleri de hep birlikte kucaklanıyor. Tekil yaşam keyif vermez oluyor. Mine Hoşgün SOYLU

øøø

Bir uğraşı, hele de sanat gibi tek başına üreteceğiniz bir uğraşı birçok kişinin yer aldığı bir ortamda yapmak için en önemli neden bu sanırım: Size ayna olmaları, biraz da konuşan, bilgi ve yorum getiren aynalar. Elbette atölye hocasının (veya her dernekte ne isim veriliyorsa kurucu, yürütücü kişinin) sınırlarını iyi belirlemesi, Atölye elemanlarına yönlendirici değil destekleyici hizmet vermesi koşuluyla. Sonuçta yaratıcılığınızı ortaya çıkarmaktan söz ediyoruz. Kısıtlayıcı, hep tek ve net doğruları olan bir konu değil fotoğraf. Ve atölyelerden “özgün” diye söz etmek de doğru gelmedi bana: kişiler özgün olabilir ama atölye hocasının özgünlüğü kendine kalabilir, katılımcısına düşüncelerini yansıtacak ama dayatmayacaktır. Onun da özgünlüğü kendine kalsın diye. Sorularınıza baktım da atölyelerin dernek çatısı altından çıkmasından söz etmişsiniz. Bence dernek olmanın mantığına aykırı bu. Siz bir dernek içinde fotoğraf çalışmayı planlıyorsanız her tür gelişme olanağını da aynı ortamda, çok kişiye aynı anda ulaşabileceğiniz ve

49


e-Panel Yazısı Muzafffer Sütlüoğlu

Fotoğraf derneklerinin üyelik kriterleri üç aşamalı olmalı. Acemilik, Kalfalık ve Ustalık şeklinde ve zamana bağlı üyeler kademe atlamalı. Üye portföyleri nasıl oluşturulmalı?

Çağdaş bir yaşam içinde, fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Önce çağdaş yaşamın tarifini yapmak lazım. Çağdaş ülke, çağdaş dünya var mı? Onun cevabını aramak lazım. Bence ne çağdaş ülke ne de çağdaş dünya var. Çağdaş zaman içinde zamana göre gelişen çağa uygun modern bir ülke yok. Ülkemizin bugünkü durumuna bakın hiç modern bir tablo çiziyor mu? Gelecekte durum daha da kötü durum alacağı öngörülüyor.

Üye portföyleri Dermek içinde bulunan ustaların belirleyeceği konular üç aylık, 6 aylık veya yıllık programlar belirlenerek yapılan çalışmalar yönlendirilmeli ve konu bütünlüğü kadraj bütünlüğü her üye kendi karar vererek portelerini oluşturmalılar Ya da her dernek üyesi kendine bir konu seçerek o konu üzerine yoğunlaşarak kendine has bir stil yaratabilir buda çok kısa bir çalışma ile olmamalıdır. Her bir fotoğraf karesinde bir birleriyle ilgili olmalı

Dünyada çağdaşlık zihniyeti ise çok daha farklı. Orta çağ zihniyeti hakim. (Haçlı zihniyeti) Hala devam etmektedir. Hal böyle iken ülkeler bazı ülkeleri kendine bağlamak sömürgeleri altına almak için artık savaş yapmak gerekmiyor. O ülke içinde birçok fraksiyonlara destek ve bankaları satın alarak vakıflar kurarak ele geçirir. O ülkenin bütün kaynaklarını iliğine kadar sömürür. Bu tip modern bir ülke veya dünya da derneklerin yeri ise, sadece insanların bu kaos içinde bir çıkış için derneklerin büyük bir önemi var. Bu kotsan kurtuluşta derneklerin yeri küçümsenemez. Mutlaka dernekler var olmalıdır. İnsanların terapiye ihtiyaçları vardır. Bu terapide dernekler en etkili rehabilitasyon merkezi görevini yerine getirir.

Bugünkü işlevi ve hedefleri, öncelikleri ve aktiviteleri ne olmalıdır? Eğitim vermek, sempozyum düzenlemek yarışma yapmak görevleri olmalı mı?

Tabii dernek yöneticilerinin ve bu derneklerin bağlı bulunduğu Federasyon yönetiminde bulunan başkanların ve üyelerin üzerine büyük sorumluluk düşmektedir.

Fotoğraf derneklerinin yapılanmasında atölyeler kurularak desteklenmeli mi? Yoksa farklı bir modem mi oluşturulmalı?

Dernek yönetimi veya bağlı bulundukları Federasyon başkanı ve yönetim kurulu üyelerin samimi ve dürüst olmaları gerekir. Riyakar olmamalılar. Hele bu dernekler bir sanat kurumu veya federasyonu ise işlevleri çok daha fazla önem kazanmaktadır. Atatürk’ün vecizesini hatırlamak gerekir. ”Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözü hiç unutulmamalıdır. Sanatla ilgilenen kişiler sanatçılar daha fazla pozitif enerji yayarlar. Dolayısıyla derneklere bu konuda ilgili kişileri bir arada tutma işlevleri de bulunmaktadır. Ama bana sorarsanız bu işlevleri yerine getiren dernek çok fazla yok. Ülkemizde bulunan dernek sayısına bakarsanız (Fotoğraf Dernekleri) 25’i geçmez. Bu da ülke için hiç de iç açıcı değil. Az da olsa derneklerin varlığı devam ettirilmeli ve var olmalı. Bu var olan dernek yönetim üyeleri de samimi ve dürüst ve birleştirici olmalıdırlar.

Derneklerin işlevleri en başta fotoğrafı sevdirmek üye sayısını arttırtmak veya sayıyı sabit tutmak eski üyeleri yenilerle kaynaştırmak fotoğrafı topluma sevdirmek fotoğrafın toplumdaki işlevleri anlatılmalı diğer mesleklerle sanat dallarıyla ilişkileri anlatılmalı. Elbetteki sempozyumlar, sergiler, gösteriler yapmak derneklerin asli görevleri olmalıdır. Tartışmalar yapmak fotoğrafa ait gelişmeleri takip etmek, üyeleri bunlara kanalize ederek gelişmelerden haberdar etmek.

Fotoğraf derneklerinin yapılanmasında fotoğraf yaratmak için gerekli, birimler oluşturulmalı atölyeler kurulmalı bu atölyelerin başlarında deneyimli ustaların nezaretinde atölyeler kurulmalı kurulan birimler veya atölyeler yapılan çalışmaların sonunda yapacakları performans gösterileri ve sergileriyle alacakları mesajlarla atölye veya birimlere payeler verilmeli. Fotoğraf derneklerinde usta sınıfındaki üyelerin atölyeleri olmalı mı yoksa bu kişilerin özel mekanlar kurmaları mı teşvik edilmelidir? Bu soruya cevap vermem hem dernek içinde hem de dernek dışında özel mekanlarda atölyeler kurmaları teşvik edip etmemek derneklerin uhdesinde olması pek şık olmayabilir. Dernek içinde kurulan atölyeler için kendi dernek içindeki ustaları teşvik edip etmemeleri dernekleri bağlar dışında ise konuşmak yanlış olur diye düşünüyorum Muzaffer SÜTLÜOĞLU

Fotoğraf derneğinin üyelik kriterleri ne olmalı, nasıl belirlenmeli?

øøø 50


e-Panel Yazısı Ömer Yağlıdere İnsanları diğer canlılardan ayıran özelliklerinden biri de sosyal yaşantılarının olması ya da olması gerektiğidir. Yeme, içme, solunum gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarının yanında en azından yaptığında kendini iyi hissedebileceği bir uğraşısının olması ve bunu günlük yaşam ihtiyaçları arasında üst sıralarda tutması gerektiğini düşünüyorum. Ancak henüz günlük ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik rahatlığı olmayan insanların hem zaman hem de ekonomik sıkıntıları nedeniyle bunlara yeterince öncelik vermesinin de zor olacağının farkındayım. Bunu bir meslek olarak kabul edip, sayıları ve kaliteleri giderek artan üniversitelerden eğitimlerini alan, başlangıçta bu işin planlamasını profesyonel alan olarak belirlemiş kişilerin dışında; bizim gibi hobi amaçlı fotoğraf ile ilgilenenlerin buluştukları ortak nokta ise fotoğraf sanatı dernekleridir. Genelde başka meslekleri olan; ancak fotoğrafa olan ilgileri nedeniyle gerek üretim gerek paylaşım amaçlı olarak birçok kişi bu kurumlarda toplanmaktadır. Sayısal açıdan batı ülkelerindeki örnekler kadar çok olmasa da Türk fotoğrafında son yılarda giderek artan bir ivme vardır. Şu anda daha çok kişisel bazda olan bu ivmelerin, giderek kurumsal bazda da olması gerekmektedir. Bunun yolu ise bence fotoğraf dernekleri ve son yıllarda organizasyonunu gerçekleştiren ve giderek geliştiren TFSF’dir. Burada tabi ki akademik eğitim veren kurumların bilimselakademik açıdan da bu gelişimi sağlamaları dünyadaki diğer akademik kurumlarla olan ilişkileri ile gerçekleşecektir. Fotoğraf dernekleri çatısı altında toplanan insanların hepsinden fotoğrafı öğrenmeleri için akademik eğitim almaları istenemeyeceğine göre; eğitimlerini fotoğraf derneklerinde almaları kaçınılmazdır. Ayrıca gerek üye aidatlarının çok yetersiz oluşu, gerekse devlet desteği –sponsor katkıları gibi maddi katkıların bizim ülkemizde sokağa atılan para statüsünde olması nedeniyle de kurslar derneklerimizin ayakta kalabilmelerinin ana unsurlarındandır. Akademik yönleri olan birçok fotoğrafçı da tamamen amatör ruh ve fotoğraf sevgileri nedeniyle derneklerde bilgilerini paylaşarak buralardaki insanların gelişmelerine katkıda bulunmaktadır.

de olduğuna göre bence en azından bir temel eğitim alınmış olması şartı olmalı, hatta bazı derneklerde örneği olduğu gibi bir fotoğraf projesi içinde pişmiş olduktan sonra üye olunabilmesi derneklerin de saygınlığını artıracaktır. Ancak zaten fotoğraf sevenlerin sayısının az olduğu bir ülkede önlerine konulacak bu tür engeller insanları da ürkütecektir. O halde projeler olmamalı mıdır? Özelikle projeli konular üzerinde çalışan bir fotoğrafçı olarak. Projeli çalışmalarının gerekliliğine inanan bir kişi olarak: tabi ki hayır. Şu anda bazı istisnalar olsa da, genelde projeler tamamen kişisel projeler şeklinde gerçekleşmektedir. Derneklerin birçoğunda bunu sağlayacak maddi kaynak olmaması, fiziki şartların yetersiz oluşu gibi nedenlerle de ilgilidir bu. Aslında zaten projelerin dernek çatısı altında mı olsun? Ayrı bir atölyede mi olsun gibi bir ayrımda bulunulması bence çok anlamlı değil. Fotoğraf oluşsun da nerede oluşursa oluşsun. Fotoğrafın talep edilen bir ürün olmaması fotoğraf derneklerinin ve “sanat fotoğrafçılarının!” en büyük sorunu maddi kaynaktır. Hem fotoğrafın para etmeyişi, hem de fotoğraf üretmenin çok pahalı oluşu nedeniyle asıl sorun maddi kaynaktır. Bence bunu aşmanın bir yolu da dünya fotoğrafı içerisinde yer almaktır. Bence çok güzel işler çıkaran ustalar ve genç yeteneklere sahibiz. Ancak dünya fotoğrafında “Türk fotoğrafı” yok. Gerekli olan tek şey bunun için girişimlerde bulunmaktır. Kişisel girişimlerden ziyade bunun dernekler ve TFSF aracılığı ile olmasının daha etkili olacağını düşünüyorum. Ayrıca dünya fotoğrafına açılmanın belki de maddi açıdan sıkıntılar içinde olan fotoğrafçılara maddi kaynak teşkil edebileceğini (talep görerek) düşünüyorum, Derneklerin birçoğunun tüzüğünde olmayan bir konu da “telif hakları ve fotoğrafçıların sorumlulukları”dır. Bu konunun da önümüzdeki yıllarda fotoğraf derneklerinin gündeminde yer alması gerektiğine inanıyorum. Ömer YAĞLIDERE

øøø

Üye olma konusunda ise birçok derneğin bir ön şartı yoktur. Buradaki temel amaç yine maddi kaygılardır. Çok az da olsa gelecek aidatlara ihtiyaç olduğundan üye olmak isteyen hemen herkes kayıt edilmektedir. Derneklerin birçoğunun isimlerinde “sanat” kelimesi 51


e-Panel Yazısı Özcan Yurdalan DERNEKLER HAKKINDA DÜŞÜNCELER Buradaki soruları cevaplarken “fotoğraf” üst başlığına sadece “dernekler” çerçevesinden bakmaya çalışacağım. Yani fotoğrafın sanat olarak imkânları, mesleki uygulama problemleri, teknolojiyle ilişkisi ve olası mecraları vs. bu yazının ihmal ettiği konular olacak. Aynı biçimde uzun ya da kısa vadeli amaçlarla bir araya gelen fotoğraf gruplarını, son yıllarda bir iki örneğine rastladığımız, çoğalmasını ve uzun ömürlü olmasını umduğumuz haber-belgesel-röportaj alanında çalışan ilkeli profesyonel kapalı grupları dışarıda tutarak konuşacağım. Bu kapsamda “fotoğraf” dediğim zaman aksi belirtmedikçe ülkemizde dikkatle incelenmesi gereken hobi fotoğrafçılığını, “fotoğraf örgütü” dediğim zaman da bu alanı örgütleyen dernekleri kastettiğimi belirtmek isterim. Hobi fotoğrafçılığı dışında kalan örneğin basın-tanıtımakademi gibi alanlar, gerek seviyeleri, gerek etik ve örgütsel durumları açısından ayrı sözlerin konusu olmakla birlikte zaman zaman oralara da temas etmenin kaçınılmaz olduğunu belirtmeliyim. Tıpkı, sadece İstanbul’da kümelenen, derneklerle aynı tabana hitap etmekle birlikte gerek oluşumları gerek çalışma yöntemleri açısından farklı yapılara sahip “özel fotoğraf kurumları” ve üniversite kulüpleri gibi. Bu arada sanal ortamda sayıları her gün artan fotoğraf platformları ki oluşumları, işleyişleri, süreklilikleri, ilişkilenme biçimleri açısından dernekler başlığının dışında ele alınmaları gerekir, denk gelirse yazıya dâhil olurlar. Burada belirteceğim fikirler, eleştiriler, yorumlar, uzakta olsa bile hariçte olmayan bir AFSAD’lının düşünceleri olarak kabul edilmeli. Aynı zamanda bir iç tartışmanın başlangıcı için dağınık notlar diye okunmalı. NASIL BİLİRİM? Fotoğraf Dernekleri hakkındaki “nasıl olmalı” sorusuna cevap aramadan önce “nasıl oldukları” konusunda birkaç şey söylemek isterim. Tabii ki durduğum yerden ve genel bir bakışla. Fotoğraf dernekleri, kuruluş tarihleri itibariyle Türkiye’nin eski teşkilatları arasında yer alır. Fotoğrafla uğraşmak isteyenler, İstanbul başta olmak üzere memleket sathında yıllardır çalışan ve bir arada bulunmalarını sağlayan dernekler kurdular, kuruyorlar. Bu kuşkusuz olumlu bir durum. Hâlâ demokratik işleyişin yerleşmediği, darbelerden darbe beğenmek zorunda kalan bir toplumda örgütlü sosyal-kültürel

yapıların, hele muhalif duruşa sahiplerse ne gibi risk potansiyelleri taşıdığı bilinirken, fotoğraf derneklerinin yurt sathındaki sayısı ve dağılımı oldukça heyecan verici. Ancak bu etkileyici manzara, derneklerin kendi yaşam çevrelerine, memleket ve dünya genelindeki hayata hangi açıdan baktıkları ve ne kadar müdahil olma niyeti taşıdıkları sorusunu da beraberinde getiriyor. Bu soru, her derneğin kendi adına vereceği cevapla bağlıdır. Cevap ne olursa olsun fotoğraf dernekleri sahici bir ihtiyacın karşılığıdır. Peki bu ihtiyacın giderilmesi için harcanan toplam enerji neye tekabül eder, değer mi değmez mi o ayrı bir konu. Avara kasnak, boşa kürek diyen de çıkabilir, derneklerin Türkiye fotoğrafını teslim ettiğini düşünenler de. Benim gibi “kamusal alanda var olan örgütlenmelerin yapısal değişimi tartışmasının zamanıdır” diyenlerin sayısı nedir ne kadardır o şimdilik meçhul. Fotoğraf çekmek isteyenler-çekenler, neden bir araya gelmeye çalışıyorlar ve nasıl bir arada duruyorlar? Bu soruların cevabı Türkiye’de ve Dünya’da fotoğraf örgütlenmelerinin tarihinde gizli. 150 küsur yıl önce fizik ile kimyanın mucizevi birlikteliğiyle ortaya çıkan fotoğraf gerek bireysel gerek toplumsal hayatlarda giderek daha fazla yer alıyor. Ancak teknik görüntünün ortaya çıkmasını sağlayan ikilinin hayati unsurlarından biri olan kimya devre dışı kaldı. Optik fiziği marifetiyle duyarlı yüzeye intikal eden ışık, bir suret yaratabilmek için artık kimyaya muhtaç değil, başka ortamlara meyletti. Fizik ile kimya ayrıldılar. Bu ayrılık kesin bir terk ediş halinde yaşandı. Yıllar önce kullanılmış reklam sloganı “siz düğmeye basın gerisini biz hallederiz,” asıl şimdi gerçekliğe yaklaştı. Artık fotografik görüntü oluşturabilmek için gerekli zanaat bilgisi ve pratiği, neredeyse gereksiz. Ortalıkta dolaşıp duran ve giderek çoğalan fotografik görüntünün üretimi iyice kolaylaştı. Günümüzde fotoğraf meraklıları açısından belki de bütün zamanların en parlak dönemi yaşanıyor. Şimdi cevap yetiştirmeye çalıştığım, dernekler hakkındaki bu soruşturmaya neden olan etkenler arasında, değişen teknolojiyle başlayan yeni dönemin gündeme getirdiği/getireceği sorunların önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf endüstrisi sayısal teknikle birlikte yeni bir pazar yarattı. Fotoğraf makinesi farklı işlevli aletlerle, cep telefonlarıyla birleşebilir hale geldi. Görüntü, bir yerden başka yere ses gibi yollanmaya başladı. Artık her zamankinden daha fazla sayıda insan ve nesne fotoğrafa maruz kalıyor, haliyle bu durum dernekleri de tartışma düzlemine getiriyor.

52


FARKLI KOŞULLAR, ARTAN KURS İHTİYACI Derneklerin yapısal özellikleri, çalışma biçimleri, var oluş gerekçeleri, her birinde farklı özellikler gösterse bile sahip oldukları ortak bellek ve zihniyet acaba yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek durumda mı yoksa anambabam tarzı fotoğrafçılığın müzelik olması gibi o dönemin ürünü dernekler de kendini tarihin raflarında mı bulacak? Ne olacak? Günümüzde fotoğraf çekmeyi öğrenmek isteyenler kurs veren derneklerin ve benzeri kuruluşların kapısını çalıyor. Fotoğraf denilen uğraşın zanaat kanadı iyice zayıfladığı halde, boş vakte ve gerekli ekonomiye sahip kesimlerde fotoğraf öğrenme arzusu giderek artıyor. Teknik olarak bir görüntü ortaya çıkarmak kolaylaştı ancak kurslara duyulan ilgi eksilmedi. Tam tersine gittikçe daha çok sayıda insan kurslara ilgi duyuyor. Fotoğraf derneklerinin ve fotoğraf kurumlarının açtığı kurslar dolup taşıyor. İlgili ilgisiz birçok kuruluş da üyelerine fotoğraf kursları veriyor. Hatta denebilir ki, biraz da yeni çıkan gösterişli ve pahalı makineler sayesinde bir tür moda. Bu modanın eskiden olma ya da yeni yetme burjuvalar arasında hızla yaygınlaşması da vakıa. Derneklerin durumundan konuşurken sözün fotoğrafın yaygınlaşmasına ve artan kurs taleplerine gelmesi kaçınılmaz. Bilindiği gibi marifet iltifata tabi olduğu kadar müşterisiz mal da zayidir. Derneklerin var oluş nedenlerinden, velinimetlerinden başlıcası fotoğraf meraklıları, hobi fotoğrafçıları ve sosyalleşme ihtiyacı içindeki günümüz insanıdır dersem yalan olmaz. Bu kurslar hala önemli bir ihtiyaca cevap veriyor, aynı zamanda da derneklere potansiyel üye sağlıyor, “usta, yarı usta, çırak, yamak, her neyse diğerlerine kitle tabanı oluşturuyor. Ama hangi derinlikte ve ne kadar süreliğine meçhul. Özellikle büyük kentlerde son yıllarda iyice yapısallaşan “orta sınıftan kurs insanları” şeklinde tanımlayabileceğimiz kesimin geçici ilgisi bir yana, ilgisini sürekli kılmaya azmetmiş, derinleşme niyetini diri tutan çok sayıda fotoğraf meraklısı da derneklerde kendini var etmeye çalışıyor. Kısacası fotoğraf, tarihinin her döneminden daha kolay elde edilir hale gelmiş olsa bile, insanların “kurs görmüş fotoğrafçı olmak” arzusu azalmadı. Tıpkı fotoğrafçı olduktan sonra da “yarış kazanmış, ödül almış” tescilli sanatçı olma azminin azalmadığı gibi. Bu iki araca, yani kurslara ve yarış plaketlerine birer toplumsal var oluş kanıtı olarak ihtiyaç duyuluyor. Ayni zamanda sosyalleşmenin bir aracı. Kolay elde edilir olmaları günümüz insanının talebi ve tercihi kuşkusuz.

TÜKETİM TOPLUMUNDA DERNEKLER İLE SANAL ALEMLER Bu talepleri topyekun karşılayabilen derneklerin varlık nedenine göz atarken, Türkiye gibi tüketim ekonomisi kalıplarının içine gün geçtikçe daha fazla gömülen, kimlik arayışıyla birlikte hızlı bir değişim süreci yaşayan bir toplumdan söz ettiğimizi unutmamak gerek. Öte yandan tek kutuplu dünyanın hızla aşındırdığı moral değerlerin boşluğu giderek büyüyor. Yeni değerlere maruz bırakılan insanların mecbur oldukları yaşam biçimi ciddi iç sarsıntılar yaratıyor. İş ortamında ve sosyal hayatta alınmış ruhsal darbelerden muzdarip olanların sayısındaki artış biliniyor. Yaşadığı hayata, topluma ve giderek kendisine yabancılaşan günümüz insanı şahsi çıkış yolları arıyor. Çalışacak bir iş bulanların haline şükrettiği toplumda, az buçuk hayatını güvenceye almış olanlar ise bunun karşılığında ağır bedeller ödemek zorundalar. Ömürleri yaratıcılık dışı alanlarda, mecburi işlerde maaş karşılığı çalışmakla geçiyor. Farkında olmayanlar için bir sorun yok ancak içinde bulundukları kıstırılmışlığı fark edebilenler açısından durum bir hayli vahim. İnsan doğasının temel ihtiyacı olan özgür yaratıcılığın adı bile anılmayan günümüz toplumunda fotoğrafa duyulan ilgi, kolay yoldan kendini ifade edebilme ve yaratıcılık sergileme ihtiyacıyla da açıklanabilir. Dernekler bu yanıyla hâlâ işlevsel. İnsan ilişkileri, ileri kapitalist ütopyalardaki gibi sadece sanal ortamlara havale edilmediği sürece, karşılaşmalar ve temaslar hâlâ kıymet taşıdığı sürece bu işlev devam edecek. Etsin de. Günümüzde baş döndürücü bir heves halinde yayılmayı sürdüren internetteki sanal ortam hayatları, refah toplumlarının ciddi problemleri arasında. Fotoğrafta da kendisini derneklerin yerine koymaya niyetli sanal ortam varlıkları mevcut. Bir ya da birkaç kişi tarafından var edilen, işleyişi kendinden menkul, sürekliliği keyfe keder sanal ortamların, haberleşme ve tartışma işlevlerinin dışına çıkarak derneklerin yerine ikame olma niyeti taşımaları halinde ciddi bir hata yapacakları açık. İnsanların hâlâ yüz yüze ilişki kurabildiği, sesleri ve bedenleriyle anlaşabildiği, bakışlarının karşılaşabildiği doğal ortamlar hâlâ çok değerli. Hele iyi kötü, ortak karar alma mekanizmaları kurulmuş, seçme, uygulama, denetleme gibi birlikte yaşam organları yaratılmış, demokrasi kültürünün gelişmesi ve yerleşmesi için zemin yaratan toplumsal örgütlenmeler, dernekler her zamankinden daha önemli. Derneklerin günümüz koşullarında hangi kişisel ihtiyaçlara tekabül ettiğine ve varlıklarının toplumsal hayattaki önemine laf gelirse tekrar dönmek üzere sözü başka mecraya çevirelim. Derneklerin bugününü anlamak için fotoğraf örgütlenmelerinin geçmişine kısaca göz atmak gerektiğini düşünüyorum.

53


ÖRGÜTLENMENİN GEÇMİŞİ YENİ EĞİLİMLER Türkiye’de fotoğrafçılık alanının ilk örgütlenmelerine giden yolda birlikte davranan fotoğrafçılar ilk olarak genç Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Halkevlerinin içinde ortaya çıktı. Bugünkü derneklerin kimi faaliyet alanları, kurslar, sergiler ve geziler de dâhil olmak üzere ilk orada görüldü. Fotoğrafın örgütlü varoluşu, gerek Cumhuriyetin, gerekse Halkevlerinin kuruluş idealleriyle örtüşen özellikler taşıyordu. Nasıl bir toplumculuk olduğunu bir tarafa bırakarak kabaca adlandırırsak, “halkçıtoplumcu” bir öze sahipti. “Halk için, halk içinde, halkla birlikte” gibi yukardan, dışardan, bilinç taşıyıcıkurtarıcı bakışa sahip olan ve aydınlanmacı toplum inşasının ürünü oryantalist zihniyet, temel özelliklerini kaybetmeden evrim geçirerek günümüze iki yansımasıyla ulaştı. Fotoğrafçıların yan yana durma kararlılığı gibi, üstünden 12 Eylül faşizmi geçmiş olmasına rağmen “fotoğrafçılık ve toplumsal sorumluluk” diye özetlenecek tavır da tümüyle ortadan kaldırılamadı. Bu yanıyla olumlu. Dünya fotoğrafının toplumsal tarihinde açıkça ve etkili biçimde yer alan bu ikinci özellik, yani toplumsal sorumluluk meselesi, memlekette inişli çıkışlı çizgi izlemesine ve oldukça yüzeysel kalmasına rağmen varlığını korumayı sürdürüyor. Kuşkusuz fotoğrafın tarihçesi, dernekleri de içine alan ve almayan çok farklı açılardan, sanat, iletişim, değişen algılar, gelişen teknoloji gibi farklı perspektiflerden anlatılabilir. Her biri önemlidir. Dernek denilen bir sosyal yapılanmayı anlama çabası söz konusuysa eğer, toplum içinde çıkarları, beklentileri, yaşam biçimleri birbirine benzeyen, bir arada duruşları itibariyle ortak karaktere sahip, zevkleri, merakları ortak, aynı sınıfa mensup insanların fotoğrafla ilişkisine bakmayı da ihmal etmemek gerekir. Bu bakış açısından görünen odur ki, Türkiye’de fotoğraf kentli orta sınıfların bir uğraşı olarak Cumhuriyet ilk dönemde başlayan örgütlü amatör çabalarla yola çıktı. Bazı yapısal değişimlerle birlikte, seksenlere kadar süren ikinci dönemde “toplumcu belgeci fotoğraf” diye tanımlanan yaklaşım varlığını sürdürdü. Bu dönemde olduğu gibi daha sonra da dernekçilik, boş vakti olan orta sınıftan meraklıların bin bir zahmetle ayakta tuttukları yoğun emek gerektiren bir uğraş oldu. Seksenlerden iki bine kadar geçen dönemde, fotoğrafın kendi içine kapandığı, amaç haline geldiği, fotoğrafçının merkez alındığı biçimci eğilimlerin yükseldiği görüldü. Dernekler bu eğilimlerin üretildiği, çoğaltıldığı zemini yaratıyordu. Bu arada İstanbul’da derneklerle benzer işlevler yüklenen özel kurumlar belirmeye başladı. Şahıs şirketi statüsündeki bu kuruluşlar gibi, meslek kuruluşu olmayı amaçlayan, tanıtım fotoğrafçılarını

veya foto muhabirlerini örgütlemeyi hedefleyen yapılar da doğal olarak aynı sınıfsal karaktere sahipti. İlk fotoğraf derneği İFSAK’ın İstanbul’da kurulduğu, AFSAD’ın yıllar sonra onu izlediği düşünülürse, 90’larda İstanbul’da çok sayıda kurulan özel fotoğraf kurumlarının Ankara’ya henüz yansımamış olması anlaşılabilir. Ancak Ankara’daki fotoğraf çevrelerinin kimi problemler karşısında ürettikleri çözümlerin de İstanbul’dan yapısal farklılıklar taşıdığını belirtmek gerekir. İki kentte fotoğraf kurumları açısından gelişim farklı mecralarda görüldü. Nüfusu ve hacmiyle bir ülkeyi andıran, orta büyüklükteki ülkelerin sahip olduğu dinamiklere ve problemlere sahip İstanbul’da şaşırtıcı biçimde hâlâ etkin ve güçlü tek bir fotoğraf derneği varken, Ankara’da aynı alanda örgütlü ve aktif iki dernek mevcut. Bunun sebebi, belki de İstanbul’daki fotoğraf çevrelerinin İFSAK dışında farklı bir yapıda bir araya gelme ihtiyacı hissettiklerinde yeni dernekler kurmak yerine, özel girişimlerle ihtiyaç gidermeyi tercih etmeleridir. Kamuya açık ya da dar alanda örgütlü dışa kapalı fotoğraf kurumları yaratmış olmalarıdır. Derneklerden farklı konumlanan, yasal üyelikleri, çalışma organları, zorunlu periyodik toplantıları, seçimleri, aidat ödemeleri gibi zorunlulukları olmayan, katılımcılığın teşvik edilmesi, yeni yönetim kadroları yetiştirilmesi gibi bir kısmı bürokratik bir kısmı kamusal alanda demokratik işleyişlerle uğraşmayan özel kuruluşlar ticari sürdürülebilirlik elde etmiş halde çalışıyorlar. Birer yönetici tarafından çekip çevrilen bu profesyonel yapılar fotoğraf çevrelerinin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamayı sürdürüyor. Ankara’da ayrı bir oluşuma ihtiyaç duyulduğunda başvurulan yapılanma ise, bir öncekinin tekrarı, yeni bir dernek olarak belirdi. Bunları söylerken iki kentteki fotoğraf örgütlenmesinin kimi zaman paralel kimi zaman birbirini izler şekilde cereyan ettiğini ama kimi zaman da çok ayrı mecralarda geliştiğini tekrar vurgulamak istiyorum. Anadolu’nun pek çok şehrinde yaygın örgütlenme gerçekleştirmiş olan hobi fotoğrafçılığı örgütleri, bir üst teşkilata, federasyona sahip olmalarına rağmen kendi içlerindeki yapısal farklılıklar gibi işleyiş farklılıklarını da koruyorlar. Yıllardır Ankara ve İstanbul’daki büyük derneklerin organik ilişki kuramadığı, işbirliğinin inişli çıkışlı bir grafik izlediği biliniyor. Normal koşularda, kolaycı bir yaklaşımla iktidar alanlarının çatışmasıyla açıklanabilecek bu kopukluk, dikkatle bakıldığında uzun süredir dernek yönetimlerinde fiilen rotasyon gerçekleştiği düşünülürse kişisel olmaktan çıkar. Dernekler arasında yaratıcı işbirliğinin fotoğrafçılar açısından hayatı kolaylaştırması ve ortak aklın hayırlara vesile olması beklenirken kendi içine kapalı duruşlar tercih edilir. Kuşkusuz dernekler içindeki iktidarlı duruşların devri 54


nasıl geçtiyse, bu içe kapalılık da bir vakit aşılacaktır. Pek çok kurumun beceremediği ancak fotoğraf derneklerinde bir süredir başarıyla uygulanan “kazık kakmama, bıktırmama, vakitlice yerini bırakma” anlayışı kuşkusuz kendiliğinden oluşmadı. İyi kötü bir geçmişi, kötü örnekler üstünden alınmış dersleri mevcut. İstanbul’da son yıllarda ortaya çıkan çeşitli girişimler, fotoğraf kurumlarında yeni yapılanmaları işaret ediyor. Dernekler ve kişi kuruluşlarının dışında yeni oluşumlar ortaya çıkıyor. Var olana paralelmiş gibi görünmesine rağmen sanki bir başka dönem açılıyor. Bir taraftan toplumcu-belgeci-haberci fotoğraf anlayışı “sorumluluk duyan fotoğrafçılar” marifetiyle yeniden toparlanıyor, derneklerin içinde, küçük, kapalı veya açık oluşumlarda süreklilik sağlamaya çalışıyor. Öte yandan Başlangıcından itibaren orta sınıf kentlilerin kontrolündeki fotoğraf yapılanmalarının yanı sıra üst sınıftan burjuvaların kendi tanımladıkları ve kurguladıkları kurumsal yapılar oluşmaya başladı. Bu gelişmenin öncelikle sermayenin biriktiği yer olan İstanbul’da görülmesi doğal. Yeni oluşumların işlevsellik kazanıp kazanmayacağı, gerçek bir ihtiyaca cevap verip vermeyeceği gibi, yansımalarının belli bir vadede Anadolu’ya sirayet edip etmeyeceği de şimdiden kestirilemez. Ancak şu söylenebilir ki, eğer okul, müze, vakıf, merkez gibi oluşumlar yaratarak varlıklarını kalıcı hale getirebilirlerse eğer 80 sonrası Türkiye fotoğrafında yapısallaşan biçimci tavrın esas sürdürücüsü olacaklarını söylemek kehanet sayılmaz. Bir ayrışmanın vaktidir. Yan yana durabilen, adı konulmuş farklılıkların belirginleşmesi gerekir. 80’lerde tohumları atılan ve sonuçları bugün alınmaya başlanan ideolojik yönelimlerin alanımızdaki yansımaları bir yanda, öte yanda fotoğrafçılığı bir itirazın aracı olarak üretmeye devam eden anlayış, kendi eksenlerini kuramsal ve pratik alanda oluşturmalı. Bu farklı fotoğraf anlayışlarının derneklerdeki karşılığını önümüzdeki yıllarda daha fazla göreceğimizi düşünüyorum. ALTYAPISIZ ÜSTYAPI Bu ülkede fotoğraf uğraşı, iyi kötü bir sanayi altyapısının gerçek ihtiyacı olan pazar yaratmaya yönelik gayretlerin üstüne kurulmadı. Fotoğrafın endüstriyel altyapısı yoktu, pazarın çapı da yok denecek kadar küçüktü. Fotoğraf malzemeleri üreten güçlü bir sermayeye sahip bir sınıf olmadığı gibi, var olan sınırlı ticaret sermayesi de kentli kültürden yoksundu. Şimdilerde kendini gösteren kıpırtılar, yavaş yavaş bu eksiğin giderilmekte olduğunun işaret ediyor. Sermaye sahiplerinden bugüne kadar fotoğrafla uğraşan, hatta sanatsal alanda kendini fotoğrafla var eden, fotoğrafçı diye tanınan birkaç kişi vardı şimdi sayıları artıyor. Mevzi görünen bu durum son

zamanlarda hızlı bir seyir izliyor, kendi kurumlarını oluşturma çabaları da görünür hale geldi. Fotoğraf da fotoğrafçılık da, fotoğraf pazarı da bol tüketim üstüne kurulmuştur. Türkiye’de bu işin sanayi altyapısı olmadığı için gerek sanat boyutunda, gerek örgütlenme bakımından, gerekse toplumsal hayata sahici biçimde dahil olma açısından ne gibi arazlar ortaya çıkmıştır ayrıca tartışılması gerekir. Her ne kadar ressamların veya yazarların üretim hacimleri ile eserlerinde yansıttıkları düşünsel ve ruhsal derinlik sorgulanırken meseleye boya endüstrisi ve kalem sanayi açısından bakılmasa bile fotoğraf için böyle bir ihtiyaç olduğu açıktır. Türkiye’de sanayinin yerine ithalata dayalı ticaretin yarattığı bir pazar mevcut. Yakın zamana kadar bu pazarın dünyadaki muadilleri yanında çok küçük olduğu biliniyor. Fotoğraf örgütlerinin bu pazardaki yeri, ağırlığı, müşteri yaratma potansiyeli herhangi bir araştırmaya konu olmadı ancak iyimser bir bakışla pek de azımsanamayacağı söylenebilir. Fotoğraf kurumları, ithal fotoğraf pazarının hem tüketicisidir hem de genişlemesine katkıda bulunan bir unsurdur. Buna rağmen, fotoğraf üretim ve sarf malzemelerinden para kazanan orta ve büyük esnafın fotoğraf derneklerine doğrudan sürekli ve kalıcı bir desteği görülmez. (Bu konudaki ilk ve tek örnek, yaygın kullanılan bir filmin ithalatçısının ve bir kamera markasının İstanbul’daki iki özel fotoğraf kurumuyla oluşturduğu uzun süreli sponsorluk ilişkisidir ki bugün ikisi de kesilmiştir.) Sponsorluk ilişkileri her ne kadar memleket sermayesinin görgüsüzlüğüyle koşut olarak adını, markasını her neyini göstermeye çalışıyorsa onu, herkesin gözüne sokarak gösteriş yapma telaşıyla muzdarip olsa bile “bu da geçer yahu” diye avuntu bulmak mümkündür. Fotoğraf dernekleri bu güne kadar özveri ve kişisel çabayla gelmiştir. İyi kötü bir kültür yaratılmış tüm eleştirilerin karşılık bulabileceği sahici bir tartışma zemini olarak tanımlı bir alan inşa edilmiştir. Derneklerin bugüne intikal etmiş sahici varlığı, günümüz dünyasına ait olmayan, özveri, dayanışma, paylaşma, birlikte eyleme gibi değerler sayesindedir. Tiyatrocuların hiç değilse “iki kalas bir heves” gibi bir mottosu varken fotoğraf dernekçiliğinde o bile yoktur. Üstelik Türkiye’de fotoğraf dernekleri hâlâ “projeci STK’lar” arasında sayılmazlar. Bu çok önemli konumu sürdürmektedirler. “Projeci STK” olmamanın altını özellikle çizerken sürekli kılınmasını canı gönülden isterim. “Projecilik” ve “sponsorluk” durumlarının altını ısrarla çizmemin nedeni, kentte yaşayan orta sınıflarda hem örgütlenme hem de bir merak olarak yaygınlaşan fotoğrafın, teknolojide yeni bir döneme geçilirken bugün geldiği noktaya dair not düşmektir. 55


Bundan sonra belki, belirli bir doygunluğa ulaşan, sermayesini az çok güvende hisseder hale geldikten sonra hayatın başka alanlarını da fark etmeye başlayan kentli üst sınıflar, yeni merakları olan kendi adlarına müze kurma modasından da heveslerini alacaklar. Belki ondan sonra, kendilerine ait olmasa bile kökleri derinlere inen çeşitli kültür kurumlarını, yayınları, örgütleri, fikirleri, denemeleri falan, gösteriş yapmadan, adabıyla destekleme türünden girişimlerde bulunmaları da gündeme gelecek. GELMEKTE OLAN İstediği kadar yaygınmış gibi görünsün, Türkiye nüfusu düşünüldüğünde çok küçük bir kesimle doğrudan temas edebilen dernekler varlıklarını korurken, gelen dönemde kendilerini yeniden tanımlamalılar. Bugüne kadar etkin ve yaygın olan eğilim, derneklerin önlerine amaç olarak fotoğrafın kendisini koymuş olmalarıdır. Günümüzde “fotoğrafı sevdirmek ve yaygınlaştırmak” gibi amaçların, “fotoğraf dostu” gibi ne anlama geldiği belirsiz, belirgin anlamıyla da manasız tanımların dışına çıkarak bir var oluş örgütlemeliler. “Fotografik görüntünün kendisini amaç kılan anlayış, güzel görüntüyü mükemmel basabilme” hedefi, yüz yıl öncesinin zanaatli fotoğraf zamanlarının bugüne yansımasıdır. Burada zanaatı önemsizleştirdiğim düşünülmesin çünkü pek çok defalar çeşitli yerlerde ifade ettiğim gibi zanaatin indimdeki yeri gerçekten hayli yukarılardadır. Ancak topyekun fotoğraf için böyle bir söz kuramayacağımı üzülerek belirtmeliyim. Daha açık söyleyişle fotoğrafın teknik marifete indirgenmesine yakın durmuyorum. Alanımızın zanaatla eğer kalmışsa ilişkisi teknik yeterlilikle ölçülebilir. Zaten bu sayede fotoğraf önemli bir özgürleşme alanının eşiğinden geçmek üzeredir. Teknik görüntü ifadenin yeni sınırlarını keşfetmek üzere bağımsızlaşmıştır. Buradan itibaren yeni tartışma konuları gündeme gelir ki konumuzun dışındadır. Şimdi bu yazıda vardığımız yer, derneklerin bugün içinde bulunduğu durumu tanımlarken, çevrede olup bitenleri de görmek gerektiği üstünden biraz tarihsel, biraz da toplumsal açıdan bakarak geldiğimiz yerdir. Bundan sonra tartışma açılırsa eğer, derneklerin pratiği ve toplumsal konumlanışları hakkında konuşuruz, diyerek noktayı koyuyorum. Özcan YURDALAN

øøø

56


e-Panel Yazısı Reha Bilir Soruların yanıtlarına başlamadan önce, AKFİD, EFSAD, AFAD derneklerinin üyesi, Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği-FOTOSEL'in kurucu başkanı olarak, gözlemleyebildiğim kadarıyla, fotoğraf derneklerine üye olarak gelmek isteyen insanların psikolojik yapısına biraz değinmek istiyorum. Büyük topluluklar içinde yaşayan insanlar, günlük yaşam içinde, işsizlik, terör, enflasyon, gibi ülke sorunlarının yanında, iş yoğunluğu, yönetici baskısı, aile içi stress, ödeme sıkıntıları gibi kişisel sorunlar arasında bir bunalım hissedip, kendilerince bir çıkış yolu aramaktalar. Çıkış yolu arama nedeni bu sıkıntılardan kurtulmak olabileceği gibi, karşı cinsten bir partner arama gereksinimi de olabilir. Bunun için de, insanların yönlenebileceği ilk iş olarak ya resim kursları, ya da müzik kursları gelmekte. Ancak, müzik kursu için belli bir kulak yeteneği, notalara yatkınlık, enstrümana el alışkanlığı gibi ölçekler gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle, her aklına esen “ben de müzikte varım” diyerek, atak yapmaya cesaret edemiyor. Resim kursu derseniz, yaklaşık aynı durum sözkonusu. Eli fırça tutsa da, birazcık olsun fırça sürme yeteneği olsa bile, kursa başladığı zaman, kursu veren hocanın iş ciddiyeti, kara kalem çalışma süresini uzun tutması, yapılan çalışmaları beğenmemesi ve olumsuz eleştiriler yapması, kursa katılan kişide bir pişmanlık duygusu uyandırıp, kişiyi umutsuzluğa düşürmektedir. İşte tam bu sırada, yakın bir arkadaşının (muhtemelen iş arkadaşı olabilir) bir sergi daveti ile karşılaşır; fotoğraf sergisi. Arkadaşını kırmamak için ve arayışlarının karşılığını bulabilme fırsatı doğacağına inanarak fotoğraf sergisine gider. İzlediği sergi, bir fotoğraf kursunu bitiren kursiyerlerin ilk adım sergisidir. Genelde, çiçek, böcek, çocuk ve manzara fotoğraflarının yer aldığı bu karma sergiyi izlediğinde, duvarlarda asılan fotoğrafların (onun dilinde “resim” olarak adlandırılacaktır) çok da “aman aman” çekimler olmamasına karşın, sergiyi izlemeye gelenlerin, sergide fotoğrafı bulunan kişileri nasıl tebrik ettiğini, sergideki fotoğraflara nasıl övgüler yağdığını, biraz da kıskanarak izleyecektir. Hâl böyle olunca, “e nolacak ki, bunları ben de çekerim, hepsi bir deklanşöre basmak değil mi?” düşüncesi ile fotoğraf kursuna katılmaya karar verir. En yakın kurs ise, çevredeki fotoğraf derneğinde verilmektedir. Hemen kayıt yaptırılır ve kurs başlar. Daha ilk derste, kursu veren eğitimci kişi, önce fotoğraf tarihini anlatmaya başlar. (Buna ne gerek varsa?) Sonra, net alan derinliği, altın kesim, alt alta sıralanan başlıklarda kompozisyon kuralları gibi, ciddi ciddi ders anlatılmaktadır ve hâlâ fotoğraf çekmeye

başlanmamıştır. E tabii, sıkıcı bir durum. Okul öğrencisi gibi ders dinleniyor. (Hemen söylemek istiyorum, “hocam 10 saat ne anlatıyorsunuz fotoğraf derslerinde, bana benim makinemin özelliklerini anlatın, ben fotoğraf çekip getireyim, siz onlara bi bakın” diyenlerine çok çok fazla rastladım). Üstelik haftalar geçtikçe, emek zahmet çekilip getirilen fotoğrafları da eğitimci beğenmeyip, her fotoğraf üzerinde uzun uzun eleştiriler yapmaktadır. Çektiği fotoğraflar ruhsuz bulunmakta, getirdiği karenin her cm2'si uzun uzun konuşulmaktadır. Müzikten, resimden kaçıp, sadece bir deklanşörlük işi olan fotoğraflarında böylesi sıkıcı eleştiriler hayal kırıklığı yaratmaktadır. Büyük olasılıkla dernek yöneticisi de olan eğitimci, ev ya da iş çevresindeki kişilerin çok çok beğendiği, günbatımındaki kızıl bulut kümesi fotoğrafını hiç beğenmeyip, bir köşeye atıvermiştir. Bu durumda, dernek içinde tanışıp kaynaştığı kişiler de olduğuna göre ve yeni bir arayış içine girmesi de mümkün olmayacağına göre, savaşa bu çatı altında devam etmeye karar verir. Ancak çektiği fotoğraflar, kendini çok beğenmiş hoca tarafından beğenilmediği gibi, hocaya ders vermek amacıyla gönderdiği yarışmalarda da bir sergileme bile alamamıştır. Ama bir şekilde dikkati çekmesi ve “ben de varım” diyebilmesi gerekmektedir. Artık tek seçenek kalmıştır; dernek yönetiminde olmak. Kim bilir, belki de başkan... Böylece arzuladığı hedefe kısmen yaklaşmış olacaktır. Hele bir de federasyonda bir sekreterlik falan da kapabilirse, işlem tamam olacaktır. Sırada, “yönetim neden bu sorunu çözmüyor, yönetim neden daha çok etkinlik yapmıyor, bu dernek artık bize dar geliyor, neden daha geniş bir yer bulunmuyor” gibi muhalif söylemler olacaktır. Dernek içinde tanışıp, mesleki kariyerini de işin içine katarak sağladığı dostlukların desteği ile yönetime kapağı atmıştır. Şimdi hedef dernek başkanlığı... Sonra da ver elini federasyon... Kim tutar... İşte bu anlayış içinde derneklere üye olan çok sayıda kişiler olduğunu biliyorum. Ve bu kişilerin derneklere verdiği olumsuz etkileri de biliyorum. Bu uzun girişten sonra soruları yanıtlamaya geçmek istiyorum. Fotograf Dernekleri bugün artık nasıl olmalı, neler yapmalı, neleri terk etmelidir? Fotoğraf dernekleri, artık bir “fotoğraf gösteri merkezi” olma durumundan kurtulmalı ve “fotoğraf üretim merkezi” olma yolunda ciddi çalışmalar yapmalıdırlar. Bunun için de önce dernek içi fotoğraf eğitimleri, fotoğraf gezileri yapılmalıdır. Fotoğraf eğitimi verip, geziler düzenlerken de, derneğin ekonomik kaygıları ilk plânda tutulmalı, bir turizm şirketi anlayışından uzak kalınmalıdır. Derneklerin ekonomik sıkıntılarını hepimiz biliyoruz, bunun için başka ekonomik destekler aranmalı ve kira, elektrik, su gibi giderler için eğitimden ve gezilerden çare 57


aranmamalıdır. Belediyeler, büyük ticari şirketler, meslek birlikleri, tanıtıma gerek duyan oteller derneklerin çalışmalarına ekonomik destek sağlayabilirler.

kuvvetlendirecek ve derneğin bir aile ortamına dönüşmesine katkı sağlayacaktır.

Üye portföylerini nasıl oluşturmalı?

Fotoğraf sanatı eğitimi dışında, farklı dallarda da (ebru, seramik, heykel gibi) eğitimler de düzenlenerek, toplum içinde sosyal yaşamın güçlenmesine katkı sağlanabilir.

Yukarıda da yazdığım gibi eğitim ve geziler dışında, üye aidatları da bir kaynak olarak görünmemelidir. Açılan bir sokak sergisinde, yoldan geçen insanların derneğe yol üzerinde üye yapıldığını çok gördüm. Üye olacak kişiler, öncelikle fotoğraf sanatına yürekten değer veren kişiler olmalı, aday üyelik döneminden sonra, fotoğraf üretme istekleri, dernek içi etkinliklere katılımları, dernek üyeleri ile ilişkileri göz önüne alınarak, dernek yönetimi tarafından belirlenen bir komisyon tarafından üyeliğe kabul edilmelidir. Bunlar yapılmadığı takdirde, derneklerin uzun soluklu olması zor görünmektedir.

Ayrıca gruplar halinde düzenlenecek proje çalışmaları, üyelerin ortak sergi açmalarını sağlayacaktır.

Özgün fotograf atölyeleri fotograf derneklerinin çatısı altında oluşturulup desteklenmeli midir? Fotoğraf atölyelerinin oluşturulması için en uygun ortam dernek çatılarıdır. Fotoğraf temel eğitimi almış hazır bir katılımcı potansiyeli, derneklerde bulunmaktadır. Bunun için dernekler atölye çalışmalarına yer vermelidir ve bu çalışmalar desteklenmelidir.

Derneklere üyelik kriterleri ne olmalıdır? Nasıl belirlemelidir?

Ya da fotograf ustaları kendi atölyelerini kendilerine ait mekanlarda mı oluşturmalıdır?

Derneklere üye olacak kişilerin öncelikle iyi bir okul eğitimi almış olması ve zengin bir hayat görüşüne sahip olması gerekir. Çünkü gün gelecek, dernek içinde hayatı, çevremizdeki sosyal hayatı değerlendirip, ona göre projeler hazırlayıp, öyle fotoğraflar çekmek gerekebilecektir. Üye olacak kişilerden belli bir çalışma dosyası istenmelidir, ancak getireceği dosyada yer alan fotoğrafların mucize niteliğinde olması gerekmeyebilir. Kişiyi fotoğraf çekmeye yönlendirebilmek için bu gerekir. Mutlaka bir fotoğraf temel eğitimini tamamlamış olması gerekir. Üye alınacak kişinin, en az 3 ay dernek etkinliklerine katılımı gözlenip (belki 6 ay) yönetim tarafından üye olup olmayacağı kararlaştırılmalıdır.

Fotoğraf ustaları, elbette kendi atölyelerini, kendilerine ait mekânlarda profesyonelce açıp, bundan ekonomik kazanç bekleyebilirler. Bu, yıllarca verilen emeğin kazanca dönüştürülmesi için olağan bir yoldur. Ancak, aynı zamanda dernek yönetiminde bulunan atölye sahibi fotoğraf ustaları için çok hassas bir çizgi bulunmaktadır. Kişisel atölyesinde para kazanmak için, dernek üyelerini kendi atölyesine yönlendirmeye kalktığı durumlarda, ya da bu izlenimi verdiği durumlarda, dernek içinde huzursuzluklar başlayacak ve dernek üyeleri kendilerinin kullanıldığı düşüncesine kapılıp, dernekten uzaklaşabileceklerdir. Kişisel atölyesi olan usta fotoğrafçının, dernek yönetiminde olmasının bu açıdan sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Buradaki hassas çizgi tehlikeye dönüşebilir.

Üniversite öğrencilerinin dernek üyesi olarak alınması her zaman sıkıntılar getirmiştir. Okul tatil olur, haklı olarak memleketlerine giderler, dönem sonu gelir sınavlar nedeniyle etkinliklere katılamazlar, harçlıkları biter, aidatlarını ödeyemezler, okul biter, şehirden ayrılırlar. Bu nedenle, öğrencilerin üye alınmasından çok, konuk olarak derneklere gelmesi ve etkinliklere, dernek çalışmalarına katkıda bulunmaları taraftarıyım.

Her ikisi de fotograf derneklerince desteklenip gelişmelerine ön ayak mı olunmalıdır? vb. bir çok soru yanıt beklemekte. Bu noktada, bir paylaşımdan söz edilebilir. Katılımcılardan alınan ücret, dernek ve atölye sahibi usta arasında belirlenen oranlarda paylaşılabilir.

Örneğin, eğitim vermeli midir, ne gibi faaliyetlere öncelik vermelidir?

Çağdaş bir yaşamda / dünyada fotoğraf derneklerinin yeri nerededir?

Evet, derneklerde en azından fotoğraf temel eğitimi verilmelidir. Bu eğitim, fotoğrafa yeni başlayanlar için bir çıkış noktası olacaktır. Fotoğraf sanatına gerçek anlamda katılmak isteyen kişi, fotoğraf temel eğitimini bitirdikten sonra, kendi kendine araştırmalar yapacak, fotoğraf eğitimi üzerine yayınları takip edecek, fotoğraf albümlerini inceleyecek ve kendince farklı olabilecek bir yol bulacaktır. Yapılacak fotoğraf gezileri ile aldıkları eğitim pratik olarak desteklenmelidir. Bu tür geziler, dernek üyeleri arasında kaynaşmayı da

Fotoğraf sanatçısı yaşamı sorgulayan kişidir. Çevresinde olup bitene kayıtsız kalmadan, objektifi ile hayatı belgeleyen ve gelecek nesillere taşıyan kişidr. Fotoğraf sanatçısı, özellikle son yıllarda hızla ilerleyen teknolojiyi takip eden ve bu gelişmeye ayak uydurmaya çalışan kişidir. Fotoğraf sanatçısı, geleneksel değerlerini korumaya çalışarak, tarihine bağlı kalan kişidir. Fotoğraf sanatçısı, çok söze gerek bırakmadan, anlatabileceği konuyu en kısa yoldan öz olarak aktarabilen, öyle ki, tek kareye sığdırabilen kişidir. Bu kişilerle oluşturulan fotoğraf dernekleri, 58


çağdaş yaşamda/dünyada da bireysel yaşayamayacak ve eserlerini toplumun diğer bireyleriyle de paylaşarak, sosyal bir görevi yerine getirecektir. Ancak, günümüzde insanlarımızın geçim sıkıntısı içinde, eğitim düzeyleri bellidir. Sosyal sorunlar içinde sanata verilen değer de, hakettiği yerde değildir. Hele fotoğraf sanatı henüz yeni yeni yükselişte olan bir sanat dalı olarak, asıl olması gerektiği yere ulaşamamıştır. Günümüzde, resim, seramik, sinema, tiyatro gibi sanat dallarının satılabilir olmasının yanında, fotoğraf sanatının satılmasında gözlemlenen sıkıntılar fotoğraf sanatının ve fotoğraf derneklerinin toplum içinde yerini de bir ölçüde belirlemektedir. Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ve öncelikli aktiviteleri ne olmalıdır? Örnek; üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümü açılmışken dernekler fotoğraf eğitimi vermeli midir? Fotoğraf bölümünden mezun olan öğrenciler (yüksek bir oranda) hayatı kazanma kaygısı içinde, tanıtım fotoğrafçılığına yönelmekte ve bu konuda eğitim almaktadırlar. Tanıtım fotoğrafçılığı ve sanat fotoğrafı farklı değerlerdir. İyi bir tanıtım fotoğrafçısı, iyi bir sanat fotoğrafçısı olamayacağı gibi, iyi bir sanat fotoğrafçısı da iyi bir tanıtım fotoğrafçısı olamayabilir. Ayrıca, okul dönemini yıllar öncesinde bırakmış, iş yaşamını bitirmiş, ikinci baharında bir sanat dalı ile uğraşmak amacıyla fotoğraf derneklerine gelmiş onlarca kişi tanıyorum. Bu nedenle, fotoğraf derneklerinde fotoğraf eğitiminin verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Diğer bir konu da, fotoğraf bölümleri dışında, okullarımızda seçmeli ders olarak belirlenen fotoğrafçılık derslerinde, eğitimcilerin fotoğraf derslerine angarya olarak bakmaları ve öğrencilere fotoğrafçılığı sevdirmekten uzak, sadece ders saati dolsun anlayışı içinde değerlendirmeleri, öğrencileri de fotoğraf sanatının içine çekememektedir. Bu tür derslerde verilen dönem ödevlerinin, öğrenciler tarafından çekilmeyip, sırf sınıf geçebilmek için yeterli notu alabilmek amacıyla, dışarıdaki fotoğrafçılardan satın alındığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Bu durumu eğitimciler de bilmekte ve bu duruma göz yumarak öğrenciye yeterli geçer notu vermektedirler.

derneklerimizin kuruluş tüzüklerinde de yazdığı gibi “fotoğraf sanatını toplum içinde sevdirmek ve yayılmasını sağlamak” derneklerin görevidir. Dernekler ekonomik güçlerine bağlı olarak, sempozyumlar, paneller, fotoğraf günleri yapabilmeli ve fotoğraf sanatının daha geniş kitlelere ulaşmasına katkıda bulunmaya çalışmalıdır. Bence yarışmalar, fotoğraf sanatında insanları teşvik edici rol oynamaktadır. Bu nedenle yarışmalara ağırlık verilmelidir. Dernekler doğrudan kendileri yarışma düzenleyemiyorlarsa bile, yarışmaların doğru sonuçlanabilmesi adına, yarışmayı düzenleyen kuruma teknik destek sağlamalıdır. Ayrıca, günümüzde yaygınlaşmaya başlayan “fotoğrafçılar buluşması” organizasyonları ile ülke çapındaki fotoğrafçıların kaynaşmasına ortam hazırlanmalıdır. Bizim, Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği - FOTOSEL olarak yapmaya çalıştığımız organizasyon da bu yolda atılmış bir adımdır. Bundan sonrası için fotoğraf derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Derneklerimizin sağlam birliktelikler içerisinde güç birliği sağlaması ve daha aktif, daha üretken, dernekler arası ayrım yapmadan, dernekleri aynı değerde kucaklayan bir federasyona yönelmeleri gerekmektedir. 50 yıl önce kurulan dernekle, 50 gün önce kurulan dernek de bu ülkede fotoğraf sanatının gelişmesi için emek sağlıyorsa, her ikisi de federasyona aynı yakınlıkta olabilmelidir. Türk fotoğraf sanatı ancak bu şekilde dünya fotoğrafı sıralamasındaki yerini koruyabilir. Aksi takdirde, özellikle günümüzde dijital fotoğraf makinelerinin fotoğraf çekim kolaylığı sağladığı bir dönemde, ciddiyetten ve disiplinden uzak fotoğraflarla, çıtayı yükseltmek mümkün görünmemektedir Reha BİLİR

øøø

Bu durumda fotoğraf sanatını sevdirme görevi derneklere düşmektedir. (İstisnaları bu durumun dışında tutuyorum. Burada yazdıklarım tamamen kişisel gözlemlerime bağlı olarak yazılmış saptamalardır.) 2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır? Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir? Neden? Derneklerin her tür fotoğraf etkinliğine ev sahipliği yapması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü 59


e-Panel Yazısı Sami Türkay "Bugünkü koşullarda dernekler nasıl olmalıdır, neler yapmalıdır..." Fotoğraf en etkili evrensel iletişim aracıdır. Fotoğraf insan yaşamında artık vazgeçilmez unsurdur. Fotoğrafın kullanılmadığı bir disiplin kalmamıştır. Her şeyin çok hızlı üretilip aynı hızlarda tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu nedenle insan psikolojisine en hızlı etki eden bilgi görsel bilgidir. Bunun da en temel öğesi fotoğraftır. Fotoğraf, yazı ile anlatımın önüne geçmiştir. Bir fotoğrafı insan beyni en fazla beş saniyede algılıyor. Aynı fotoğrafın anlattıklarını ne kadar yazı ile anlatabilir ve o yazıyı insan beyni ne kadar sürede algılar. Burada fotoğrafın etkili ve hızlı anlatım gücü ortaya çıkıyor. İnsanlar doğru fotoğraf anlatım dilini öğrenmek zorundadır. Günümüzde insanlar geçmişe oranla bilgiye ulaşma bakımından çok daha şanslılar. Yaşamımızda artık internet denilen bir olgu var. Bütün dünya insanların iki parmakları arasındadır. Fotoğrafsız bir web sayfası düşünebilir misiniz? Fotoğrafın normal boyutu bu, ileri boyutu ise Fotoğrafın sanat boyutudur. Bu da insanların kendilerini ileri fotoğraf teknikleri ve temel sanat olgularıyla ne kadar besledikleri ile orantılıdır. İnsanın duygusal ve düşünsel zenginliği ile estetik görüş, anlayış gelişir ve ürettiklerine estetik kaygı olarak yansır. Sonuç psikolojik dışa vurumdur. Fotoğraf, insan yaşamına var olan ışığı, optik yöntemlerle kimyasal maddelerin özelliklerini kullanarak sabitleme (ana loğ) şimdilerde sayısal sabitleme ( dijital ) bilimidir. Çünkü içinde fizik, kimya, matematik, elektrik, elektronik bilimlerini barındırır. Fotoğraf bilimdir. Görüntü düzenleme insanın duygusal ve düşünsel boyutudur. Fotoğraf dernekleri aynı duygu ve düşüncede birleşen insanların paylaşım ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda buluştukları yaşama açılan penceresi olmuştur. Dernekler kendilerini çağın gelişimine uydurabilmeleri, üyelerinin yetenekleri ve birikimleriyle orantılıdır. İnsanların yeterlilikleri dernek gelişiminde en önemli unsurdur. Birçok sanat dalında olduğu gibi fotoğraf sanatı da önce alaylı olarak başlamış sonra bu alaylıların yer aldığı okullarda gelişmiştir. Dernekler olmasaydı bugün okullarımızda fotoğraf bölümleri daha geç oluşurdu. Bu anlamda

dernekler çok büyük katkı sağlamıştır. Meslek edinecekler okullardan yararlanmak zorunda, hobi olarak yürütmek isteyenler derneklerden yararlanmaya devam edecekler. Fotoğraf dernekleri ihtisas kulüpleri gibidir. Amatör ruhla profesyonel işler çıkartılabilir. Yeterli birikime ve kaynağa ulaştığında vakıflar gibi okul da açabilir üniversite de kurabilir, bilimsel anlamda yeterli vasıflara sahip insanların katılımı ile panel ve sempozyum da düzenleyebilir. Bu derneklerden yetişen ve şu anda fotoğraf bölümlerinde ders veren bazı ustalarımızın savunduğu gibi; bilim üniversitelerin işidir, derneklerin işi değildir. Panel ve sempozyum düzenleyemezler söylemi dünyaya at gözlüğü ile bakmaktır. Fotoğraf Dernekleri bugün artık nasıl olmalı, neler yapmalı, neleri terk etmelidir? Fotoğraf dernekleri bugün fotoğrafa gönül verenlerin aynı dili konuşmaları anlamında eğitimlerine devam etmeli. İlgilenen insanların büyük bir kesimi öğrencilerden oluşuyor. Hobisi olan insanlar daha mutlu ve başarılı oluyorlar. Özellikle beyin gücü ile çalışan insanların yaşamlarının bir penceresi durumundadır. Toplumun rehabilitasyon merkezleri gibidir. Dernekler bu yöneliş ve istekleri kamu yararına potansiyele dönüştürmeli, bunun zeminini oluşturmalıdır. Bunu oluşturamazsa fotoğraf dernekleri dışındaki dernekler bu işleri yapmaya yönelir, bu da yanlış gelişmelere neden olur. Amatör ruhtan uzaklaşılır. Fotoğraf dernekleri var olan hantal durumu süratle bırakmalı. İnsanlar bilgilerini kontrol unsuru olarak kullanmaktan vazgeçmeli. Bilgiyi paylaştıkça çoğalan önemli bir güç olduğunu kabul etmeliler. Dernekler doğal görsel veri bankalarıdır. Bunları değerlendirme yöntemleri geliştirmelidir. Ülke ve insanların yararına kullanmalılar. Ürettiklerinin bir işe yaradığını görmek insanları mutlu eder, güç verir. Dernekler üye portföylerini nasıl oluşturmalı? Derneklere üye olmak isteyenler portfolyolarını oluşturmalılar ya da projeler kapsamında bütünlük içeren çalışmalarını sunmalılar. Dernek faaliyetlerinde destek olmalı, zaman zaman yönetimlerde yer almaya gönüllü olmalılar. Derneklerse üyelerin hayata geçirdiği projelerin, proje kuralları çerçevesinde yürütülmesinde yardımcı olmalı, sonuç olarak mutlaka sergi, sunum, katalog, yayın gibi çıktıların oluşabilmesi için alt yapı oluşturmalıdırlar. Dernekler proje bağlamındaki portföylerini çeşitlendirmeli ve zenginleştirmelidir. Portföylerine katacakları konuları fotoğrafın dışındaki unsurları çok iyi araştırmalı ve bir bütünlük içerisinde sunuma hazırlamalılar. 60


Derneklere üyelik kıstasları ne olmalıdır? Nasıl belirlemelidir? Derneklerin yasal üyelik kıstası dışında Fotoğraf derneğine üye olmak için en az temel fotoğraf bilgilerine sahip olmalı, üye olacak kişilerin fotoğrafın yaşamlarındaki yerini, amaç ve hedeflerini sorgulayan kıstasların yanında fotoğraf geçmişlerini ortaya koymalarını istemelidir. Sivil toplum kuruluşları bilincine sahip ve gereklerini yerine getirebilecek kişileri belirlemek zorundadır. Örneğin, eğitim vermeli midir, ne gibi faaliyetlere öncelik vermelidir?

yapmaktadır. Bizde fotoğraf derneklerinin 70 yıllık geçmişi olmasına rağmen federasyonumuzun 3 yıllık geçmişi var. Dünyada ilişkiler dernek bazında olabildiği gibi daha çok federasyon düzeyinde gerçekleşiyor. Derneklerimiz ne kadar dinamik yapıda olursa federasyonumuz da o kadar güçlü ve etkili olur. Dünyada bireysel başarılarımızın yanında dernek başarılarımız da var ve bu hızla artırılmalıdır. Sami TÜRKAY

øøø

Eğitim vermelidir. Faaliyetlerini fotoğraf temel amaçlı hazırlamalıdır. Günümüzde fotoğraf paylaşımı sanal ortama yoğunlaşması kısa zaman diliminde çok şey paylaşımını sağlasa da insanları yalnızlaştıran bir tehlike içermektedir. Bu nedenle derneklerin duygunun, insan sıcaklığının, yüz yüze paylaşımın en önemli ortamlarıdır, bu misyonunu da sürdürmelidir. Dernekler, insanların mutlu oldukları, yaşam kalitelerini artıran sosyalleşme ortamlarıdır. Fotoğraf duygu ve iletişim işidir. Yüz yüze eğitimi gerektirir. Hobi için kısa süreli eğitimler yeterlidir. Bunu da dernekler verebilir. Özgün fotograf atölyeleri fotograf derneklerinin çatısı altında oluşturulup desteklenmeli midir? Desteklenmelidir. Çünkü bilgi birikimi ihtisaslaşmayı getirir. Bu da kişi ve ülke yararına önemli projelerin gerçekleşmesinin sağlam alt yapısını oluşturur. Ya da fotograf ustaları kendi atölyelerini kendilerine ait mekanlarda mı oluşturmalıdır? Fotoğraf ustalarımız da mutlaka kendi mekânlarında çalışmalar sürdürmelidir. Dernekle işbirliği hem kendilerine hem de çalışmayı birlikte yürüttüğü kişilere katkı sağlayacağı gibi yasal birtakım kapıların açılmasını sağlar. Sivil toplum örgütleri toplumun akciğer bronşları gibidir ne kadar çok oksijen alırsa toplum o kadar sağlıklı ve mutlu gelişir. Çağdaş bir yaşamda / dünyada fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Dünya fotoğraf derneklerinin ve federasyonlarının yaklaşık 150 yıllık geçmişleri var bu da ciddi bir birikim demektir. İnsanlarını mutlu ettikleri gibi yaşam kalitelerini artırıyor, toplumlarının kültür ve sanat yaşamlarına önemli katkılar sağlıyorlar. Ülkelerinin ve kültürlerinin tanıtımında önemli lokomotif görevi 61


değerler bakımından uğradığı yozlaşmanın önüne geçmede örgütlü bir yapının varlığı çok önemli, elbette nedenini ve nasılını çok iyi tanımlayarak...

e-Panel Yazısı Serpil Yıldız Çağdaş bir yaşamda / Derneklerinin yeri nerededir?

dünyada

Fotograf

Dünya’da fotoğrafçıların örgütlü olma istekleri hiç de yeni sayılmaz. Fotoğrafın ortaya çıkışından kısa bir süre sonra çeşitli topluluklar kurulmuş. İşte fotoğraf tarihinden bazı notlar: 1853’te İngiltere’de sanatsal fotoğraf çekmekle ilgilenen amatör ve profesyonel fotoğrafçılar için, sonraki yıllarda Büyük Britanya Kraliyet Fotoğraf Topluluğu (The Royal Photographic Society of Great Britain) adını almış olan Londra Fotoğraf Topluluğu (The Photographic Society of London) kurulmuş. (www.rps.org ) 1854’te Fransa’da, Fransız Fotoğraf Topluluğu (Societe Francaise de Photographie) kurulmuş. Abdullah Biraderler de 1870’te bu topluluğa üye olup ünlerini artırmışlar. Ancak bu topluluk 1892’de halk tarafından saygın bir yer olarak kabul görebilmiş. (www.sfp.photographie.com ) Resimsel fotoğrafçılığı Amerikan Resimselci akımını da başlatan Alfred Stieglitz, 1884’te kurduğu New York Kamera Klübü(The Camera Club of New York)’nü 1890’ların başında, tıpkı Avrupa’da olduğu gibi Amerika’da da fotoğrafı sanatsal yükselişe zorlayacak çalışmalar yapılmasını sağlamak üzere yeniden organize etmiş ve o yıl Başkan yardımcısı olmuş. (www.cameraclubofnewyork.org ) Ülkemizde 1959’da İFSAK, 1977’de AFSAD, fotoğraf sanatı başta olmak üzere fotoğrafı yaygınlaştırmak amacıyla kurulmuş iki önemli dernek. Özellikle yasaların izin vermesiyle 80’lerin ortalarından başlayarak, giderek artan sayılarla kurulmuş fotoğraf derneklerini de “kalite ve yaklaşım hariç tutulursa” fotoğraf örgütlenmesinin parçası olarak görmek gerekir. Tarihsel örneklerde değindiğim toplulukların günümüzde de süren varlıkları, aslında çağdaş yaşamın bir parçası olduklarının önemli bir kanıtı. Soruya yeniden dönersek! Hemen belirtmek gerekir ki, çağdaş bir yaşamın kalitesine olumlu yönde katkı yapan en önemli araçlardan biri de örgütlenme. Hangi alanda olursa olsun örgütsüzlük, büyük bir zaafiyet örneği. Elbette örgütlülük çok önemli; ama öte yandan da, içi boş bir örgütlenmenin de yararlı olduğuna inanmıyorum. Fotoğrafın gerçek bir çılgınlık ölçüsünde yaygınlaştığı, insanlığın ölçüsüzce ve futursüzca görüntü edinme ya da edindirme çabasıyla yanıp tutuştuğu bu günlerde, fotoğrafın “en azından” etik

Ülkemizdeki çok sayıdaki derneğin fotoğraf adına çok önemli bir misyonu yerine getirdiğine, doğrusunu isterseniz sorgusuz sualsiz inanmıyorum. Ancak bugünkü derneklerin yapısal sorunlarında, ülkenin genel sorunlarını görmekten de öte duramıyorum. Derneklerin yapısı, yasal zorunluluklar gereği, sık sık içinde bulunduğu insan kalitesine bağımlı olarak yönleniyor. Bir fotoğraf derneğinin bugünkü koşullarda işlevi ne olmalıdır? Örneğin üniversitelerde bu kadar fotograf bölümleri açılmışken dernekler eğitim vermeli midir? Fotoğraf derneklerinin geçmiştekinden farklı bir misyon üstlenmeleri ya da tariflediklerinden vazgeçmeleri için bir neden yok. Ama yeni bir yapı kurulması söz konusu olsaydı, onun tasarımı kesinlikle çok farklı olmalıydı. (Ne demek istiyorum? Örneğin TFSF adlı yapının yapısal ve işlevsel tasarımı tanımlandığı şekliyle olmamalıydı. Dernekler üstü bir yapı oluşturuyorsunuz, öyle ki neredeyse en önemli işi yarışma şartnamelerini izlemek... Gerçi, son üç yıldır orada yapılanlarla da pek ilgilenemiyorum, bu yüzden haksızlık da yapmak istemem!..) Zaman zaman aklımdan geçen, dernek olmayan bir model var, ama onun da ülkemiz koşullarında varlığını sürdürebilmesi en azından şimdilik olası görünmüyor, bu yüzden aytıntılara girmeyeceğim. Üniversitelerde açılan fotoğraf bölümleriyle dernekleri aynı kefeye koymak, sanırım yalnızca bizim ülkemizde söz konusu oluyor. Üniversitelerde hemen her konuda eğitim yapılıyor. Ben de bir fizik mühendisiyim, okulu bitirdiğimden beri de TMMOB Fizik Mühendisleri Odası(FMO)’nın ya da Türk Fizik Derneği(TFD)’nin de bir üyesiyim. Şimdiye dek, bu yapılar neden var diyen bir akademisyene rastlamadım. Hatta çoğu bu derneklerin üyesi. Hemen karşı tez olarak, ama bunlar fizik eğitimi vermeye çalışmıyorlar diyebilirsiniz, ki bu büyük yanılgı olur, çünkü hem meslek örgütleri hem de bu tür dernekler eğitim hizmetleri de yaparlar, ancak içerikleri elbette üniversitelerdekinden farklıdır. Nedeni basit! Çünkü ülkemizde, önce, söz konusu dernekler değil akademik yapılar kurulmuş, dernek yapılanmaları onları izlemiştir. Fotoğrafa gelince durum tam tersi işlemiş. Fotoğrafa dair akademik yapılar, daha kavramsal olarak bile, yokken, dernekler fotoğraf adına çeşitli görevleri üstlenmişler. Eğitim de bunların başında geliyor. Türkiye’de, üniversitelerde fotoğraf bölümlerinin açılıp eğitim vermeye başlamaları, ardından da yagınlaşmaları çok da uzak tarihlerde olmamış. Hatta bu bölümlerde görev alan bireylerin çoğu da dernek kökenli... Herkesin fotoğraf çektiği bir dünyada yaşıyoruz. Ama herkesin fotoğraf okumak istediğinde gidebileceği bir 62


üniversite eğitim süreci yok –ki olması da anlamsız olurdu. Derneklerin fotoğrafın teknik süreçleriyle ilgili, biraz ötesinde de, bireysel birikimin anlamına katkı yapacak ölçüde verdikleri temel, orta yada ileri düzey bir eğitimin akademik yapı içindeki bir eğitimle yanyana konup değerlendirilmesi size de tuhaf gelmiyor mu? Fotoğrafa merak salan birilerinin fotoğrafa dair basit ve temel bilgileri edinebilmesinin tek yolu üniversiteler mi olmalı, öyle olursa bu da size tuhaf gelmiyor mu? Daha üst bir soruyla, üniversitelerin fotoğraf bölümlerine alınan öğrenci sayılarındaki sınırlama kaldırıldı ya da eğitim süresi 4-5 yıldan yalnızca birkaç aya mı indi? Vs, vs... Dernekler eliyle yapılan fotoğraf eğitimlerinden ya da derneklerin verdikleri eğitimlerin içeriğinde giderek daha iyinin nasıl yapılacağına ilişkin gelişmelerden neden rahatsızlık duyulduğunu ve bu soruların neden bu kadar sık sorulduğunu anlamakta zorlanıyorum. Ancak yine de, derneklerden elbette şikayetçi akademik bir “kalın” tabaka olduğunun da farkındayım. Ancak bu kalın tabakanın öngördüğü ya da savunduğu şekilde, akademi misyonunun, işlevinin derneklerin misyon ve işleviyle aynı çizgide görülmesi büyük yanılgı. Bu karşılaştırma gerçekten yapılıyorsa ya da içinde bulunduğumuz durum/olgu herneyse o, bu tartışmaları haklı kılacak bir hale getirdiyse, akademiklerin şapkalarını önlerine koyup ciddi ciddi düşünmeleri gerekir... Bunları söylerken, aslında endişelerin kaynağında “sanatçı” nitelemesinin yattığını ve ortalığı çok karıştırdığını da biliyorum. Nasıl ki dernek eğitimlerine katılmış kişiler kendilerine bu sıfatı doğrudan yapıştıramazlarsa, akademi mezunu öğrenciler de yapıştıramazlar. Sanatsal gelişkinlikte elbette eğitim çok önemli ve akademiler bunu çok daha iyi yapıyorlarsa da hiçbir akademi her mezununun sanatçı olduğunu öne süremez, sürmemeli de. Klişe olmakla birlikte, sanatsal üretimin kişisel gelişkinlikle, birikimle, duygularla, edinimlerle ortaya çıkması da yadınamaz bir gerçeklik. Aksi halde üretilenler söylemsiz, anlamsız, derinliksiz, bağlamsız sıradan ürünler olmaktan öteye gidemezler, gidemiyorlar da! Büyük olasılıkla, kültürel evrim bakımından çok ileri, gelişmiş toplumların kaygıları da bu yönde değil. Bu tartışmaların dayandığı temeli kendi gelişkinliğimizin kısırlığında aramak gerekir. 2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır? 2000’li yıllarda dünyada ilerleyenin teknoloji olduğu varsayımıyla sorunuzu yanıtlamaya çalışacağım, çünkü onun dışında hızla ilerleyen başka hiçbir şey, özellikle de ülkemizde, yok ne yazık ki! Teknolojik gelişkinliği ülkemize indirgediğimizde de aşırılaşan bir tüketim ifade ediyor olacağım söylediklerimle.

Derneklerin 2000’li yıllarda yapabildikleri, bundan sonra yapabileceklerinin göstergesi olacaksa eğer, eh, pek de bir şey olmayacak gibi fotoğraf adına. Sayısal teknoloji -gelenekselden acaip farklıymış gibi sunulduğundan- geçici bir süreliğine de olsa hemen herkesi cahilleştirip panik yarattı. Bu panik, dernekleri sayısal devrimin peşinden koşmaya zorladı. Sanırım şu sıralarda derneklerin çoğundaki eğitim anlayışı bu temel üzerine oturuyor. Ne yapmalı sorusuna bir önerim yok. Ancak bazı saptamalarım var. Sayısal teknolojinin getirdiği yeni araçlarla, fotoğrafçının hayranlık uyandıran bilgi ve becerilerinin önemli ölçüde devre dışı bırakıldığı, ustayla acemi arasındaki farkı aza indiren, teknolojik bir yenilenme söz konusu oldu. Sayısal fotoğraf makineleri öylesine gelişkin olanaklar sunuyor ki, bakaçın ardından bakan kişinin fotoğraf eğitimi, fotoğrafla ilişkisi gibi sorular önemini yitiriyor. Yani demem şu ki, eline böyle bir fotoğraf makinesini alan kişi hâlâ teknik olarak kusurlu fotoğraf üretiyorsa, bu gerçekten onun kişisel beceriksizliğindendir. Başka bir deyişle, bir fotoğrafın üretim sürecindeki teknolojik olanaklar, en sıradan, hiçbir iddası olmayan bireylerin bile üretimlerindeki teknik kaliteyi artırdı. Artık herkes “iyi fotoğraf” üretebiliyor. Anca, bu gelişmeler, çok önemli bir eksikliği de yol açtı: Çekilen “iyi fotoğraf”ların artık ne söylediği pek önemli değil(!?) Görüntülerin çoğu, bir söylem ya da bağlamdan uzak. Fotoğraflar, yalnızca ve genellikle sanal birer görüntü yığınları olarak karşımıza çıkıyorlar. Çevre, ışık, ses gibi kirlenmelerin ardından şimdi de alabildiğine bir “görüntü kirliliği” yaşanıyor. Derneklerin kendilerine başvuran insanlara temel eğitimin yanı sıra, fotoğrafın temel kavramları, dili, sanatsal üretimdeki zenginliği vs konularda da eğitim vermesi, özellikle fotoğrafın karakterinden gelen gücün kullanımındaki etik değerleri aktarabilmesi, tam da bu noktada yeniden önem kazanıyor. Çünkü üniversitelerin asla ulaşamayacakları kadar sayıda insanlarla dernekler doğrudan iletişim içinde olabiliyorlar. Ama bu konuda yalnızca derneklere güvenmek de pek doğru değil, bir ya da iki yılda değişen dernek yönetimleri de kalıcı anlayışların sürdürülmesinde beceriksiz, ya da isteksiz olabiliyorlar. Üyelik kriterleri neler olmalıdır? Bir derneğe üye olabilmenin ölçütlerini, derneklerin kendisi değil, ne yazik ki, öteki tüm derneklerde olduğu gibi artık Dernekler Yasası belirliyor. Hatta öyle ki, Örneğin AFSAD’ın birkaç yıl öncesine dek titizlikle uyguladığı aday üyelik süreci ve üyelik ölçütleri de, söz konusu yasayla aşınmaya uğradı. Yasa’nın belirledikleri dışında bir yöntem uygulanması da söz konusu olamıyor. Bu nedenle ideal bir tanım yapılması gerekirse günün birinde, o zaman düşüncelerimi paylaşırım –lütfen bu tümcemi ukalalık olarak görmeyin, asıl niyetim okuyanların sıkılmaması. 63


Atölyeler açılmalı mıdır? Sempozyum yapmalı mıdır? Yarışma düzenlemeli midir? Neden? Derneklerin atölye açmasının ne sakıncası var? Bu da dernek eğitimlerinin bir parçası değil mi önünde sonunda? Dernek içi bir eğitim etkinliği olarak atölyeler, fotoğrafçı kimliğinin oluşmasında, fotoğrafa giden uzun yolda oldukça yardımcı ve önemli bir rol oynuyorlar. Birkaç aylık eğitim alan ve “iyi fotoğraf” çekmeye başlayan fotoğraf severler, kendilerini aniden gelmiş-geçmiş en iyi fotoğrafçılar olarak görme eğilimindeler –aslında bu öykünme, yani iyinin taklidi olma, toplumumuza özgü; yalnızca fotoğrafta değil her alanda tıpkı ya da aşırı benzerleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Birkaç yıl süren uzun soluklu atölyeler, bu mesajın fotoğraf severe aktarılmasında daha başarılı oluyorlar. Anlamlı, söylemli, bağlamlı bir fotoğraf üretimine giden yolun oldukça uzun, zahmetli ve emek gerektiren bir süreci olduğunu farkettiriyorlar. Sempozyumlar -TDK’da verildiği üzere “bilgi şöleni” anlam karşılığıyla- elbette dernekler tarafından da yapılabilir. Derneklerce yapılan sempozyumların sayısı dünyada da az değil. Fizik örneğinden yola çıkarsam yeniden, ülkemizdeki Fizik sempozyum ya da kongrelerinin hemen hepsi TFD ya da FMO tarafından yapıldı, yapılıyor. Ancak bu, üniversitelerin de sempozyum yapmayacağı anlamına gelmiyor. Fotoğraf alanında 6 sempozyum AFSAD tarafından yapılmış, yapıldı. Sempozyumun mutlaka akademiklerce yapılması zorunluluğu, sanırım ilk kez fotoğrafçılar arasında tartışma konusu oluyor. Sorun sempozyumun yapılıp yapılmaması mı yoksa sempozyumu bir derneğin yapması mı? Bir akademik olsaydım, dernek çatısı altında yapılan bir sempozyuma, bir üniversitede yapılandan daha çok katılmak isterdim. En azından bir dernek bütün üniversitelere eşit uzaklıkta durabilir. Akademiklerin sempozyum yapma eğiliminin altında akademik yükselme isteğine olan katkıya da bakmak gerekir elbette, gerçi sempozyum düzenlemekten değil de, orada bildiri sunmaktan puan almaları gerekir, en azından ben öyle biliyorum. Sempozyumu kimin yapacağından ziyade, kim yaparsa yapsın üreteceği yarara bakmanın, yapılacak bir sempozyumun daha iyi niteliklere kavuşturulabilmesine yönelik bir sorgulama ya da tartışmanın daha anlamlı olacağını düşünüyorum.

almak amacıyla derneklere gelip gidenlerin yarışmalara yöneltilmesinden de hoşlanmıyorum. Fotoğraf yarışmalarını bireysel gelişimin önünde büyük bir engel olarak görüyorum, kendi istediğini değil, istenen şablonlarda ürün koyma çabasının fotoğrafik bireysel gelişimin önünde büyük bir engel olduğunu düşünüyorum. Bütün özlemim, Ara Güler sadeliğinde, mütevazılığında dünyaca ünlenen fotoğrafçılarımızın sayıca çoğalması... Ne güzel olurdu, değil mi? Bundan sonrası için Fotograf Derneklerinin hedefleri neler olmalıdır? Fotoğraf dernekleri, her gün daha da büyüyen ekonomik güçlüklerin üstesinden gelerek, daha ne kadar süreyle var olabilirler, bilemiyorum? Ancak örgütlü yapıların varlıklarını her koşulda sürdürmeleri gerektiğine inanıyorum. Dernekler değişen süreçlerde farklı görünen yapılara bürünebiliyorlar. Ancak, bütün derneklerin birer sivil toplum örgütü olduğunu da hep anımsamak zorundayız. Bu yüzden fotoğraf derneği olsalar da, yalnızca fotoğraf konuşsalar da içinde bulundukları toplumdan soyutlanmış bir yapısallık içinde olamayacaklarını ya da olmamaları gerektiğini düşünüyorum. Özellikle fotoğraf derneklerinin toplumun pek çok sorununa doğrudan yaklaşabilecekleri inancındayım. Uygulama hedeflerini bilemem, ama hepsinin daha iyiye ulaşmayı istediğinden eminim. Yine de derneklerin gelecekleri, onları yöneten zihniyetlerin gelişkinliğiyle doğrudan ilgili... Örneğin, kurumsallık söz konusu olduğunda, sınıfta kalmayan dernek yoktur ülkemizde... Hedefler konusuna gelince!.. Derneklerin önüne ulaşılmaz hedefler dayatmayı anlamsız buluyorum. İki ya da üçü dışında derneklerin çoğu gerçek bir STK gücünde bile değiller. Belki de kendine dernek diyen yapıların ilk işi, bu gücü edinebilecek çabayı göstermek olmalıdır. Serpil YILDIZ

øøø

Ben fotoğraf yarışmalarını hiç benimseyemedim, hiç de katılmadım. Yarışmaların, genellikle, övgü bekleyen fotoğrafçının egosunu –belki biraz da ekonomik beklentisini- tatmin etmekten ya da beleş fotoğraf edinmeyi hedeflemiş tüccar şirketlerin sömürü aracı olmaktan başka bir yarar sağladığına inanmıyorum. Ne derneklerin ne de onların üstündeki TFSF’nin yarışmalar düzenlemesinden, bu işlere zaman harcamasından yana değilim. Üyelerin ya da eğitim 64


e-Panel Yazısı Şule Tüzül AMAN DİKKAT!... BULAŞMASIN!...

SİYASET

FOTOĞRAFA

“Sen politikaya karışmasan bile, politika sonunda sana bulaşır.” Gabriel Garcia Marquez, Anlatmak için Yaşamak Bir fotoğraf izleyicisi olarak kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki. Aslında bu yalnızlık hissi, bir parçası olduğum ülke, dünya, işim, sosyal ortamlar, dernekler ve oluşumlar içinde de geçerli. Ve aslında, şöyle hanım hanımcık bir fotoğraf izleyicisi olsam, sadece fotoğrafları izlesem, sussam, konuşmasam, sorgulamasam, ara sıra pek güzel olmuş sözcükleri ve yüzümdeki beğeni mimikleri ile gülümseyiversem, belki bir yalnızlık sorunu kalmayacak, ama olmuyor işte, suç fotoğraflarda, beni kendine baktıran her fotoğraf beni provoke ediyor, kışkırtıyor, içimde birşeyler susmuyor, sonunda olan oluyor… Ben bu hisler içindeyken, birisi bir soru sordu: “Fotoğraf dernekleri nasıl olmalı?” Bu soru üzerine düşünürken, aklımdan çağrışım üzerine çağrışım geçti ve fark ettim ki, benim yalnızlığım bu ülkedeki bir fotoğrafçının yalnızlığının yanında hiçbir şey. Fotoğrafçı dediysem, yeni nesil kitap okumamayı maharet sayan deklanşöre basıp Photoshop’a takla attırmakla övünen sihirbazlardan bahsetmiyorum, yaşamını fotoğrafa koyanlardan bahsediyorum. İşte o fotoğrafçılara sesleniyorum, ey fotoğrafçılar söyleyin bana, bu ülkedeki fotoğraf dernekleri sizin yanınızda mı? Bence değil. Bu soruya “evet” diyenlere ikinci sorum olacak: Hangi fotoğrafçının, dolayısıyla hangi fotoğrafın yanında? “Fotoğraf, adeta tek başına kimliksizdir. Ona kimlik kazandıran fotoğrafçının duruşudur, birikimidir. “(1) Fotoğraf benim için, her şeyden önce “Sen kimsin?” sorusuna verecek bir cevabı olan, verecek bir cevabı olmasa da bu soruya cevap vermek uğruna kendisi ve yaşamla kavgasını sürdüren fotoğrafçının ürettiği bir şey. Yaşamla ve kendisi ile kavgası olmayan, derdi olmayan biri fotoğraf çekebilir mi? Elbette çeker, ama çektiği şeye o fotoğraf diyebilir, ben diyemiyorum. Neden mi? Size uzun bir hikaye anlatmam gerekiyor. Fotoğraf mikrobunun henüz hücrelerime bulaşmadığı zamanlardı, yıllar önce birgün İstanbul Akmerkez’de Remzi Kitabevi’ndeyim bir arkadaşımla, yüksekçe bir yere kapağını herkesin görebileceği bir şekilde bir fotoğraf albümü koymuşlardı. Arkadaşım donakalmış

bir ifade ile bana kitabı gösterdi. Kapaktaki fotoğrafa baktığımda ben de donup kaldım. Coşkun Aral’ın Sözün Bittiği Yer isimli kitabı. Yaşamın gülümseyen yüzünden başka bir şey bilmeyen çocuklardık henüz ve ilk defa bir savaşın fotoğrafını görmüştük. Bir insanın, çocuk denecek yaşta yani bizim yaşlarımızda bir gencin, tüm varlığı ile silahla bütünleşmesini görmüştük. Silahtan çıkan kurşun değil çocuğun bütün varlığıydı; bizim sahip olduğumuz ama onun asla sahip olamadığı yok edilmiş sevdaları, düşleri, duyguları, tüm inancıydı silahtan boşalanlar. Yaptığı işten neredeyse haz alarak şiddeti temsil edişini görmüştük o fotoğrafta. Sarsılmıştık. Çevremizden insanlar gelip geçiyor, biz kıpırdayamıyorduk. Sonra fotoğraf mikrobu hücrelerimde dolaşmaya başladı ama ben uzun süre, karşıma çok çıkmasına rağmen, Sözün Bittiği Yer’in kapağını açıp içine bakmaya cesaret edemedim. Başka bir gün karşıma Nick Ut’un, Vietnam’da Napalm Saldırısı sonucu tüm vücudu yanıklar içinde kalan bir kız çocuğunun koşan fotoğrafı çıktı. Sonra gittim Sözün Bittiği Yer’in bütün fotoğraflarını inceledim. Yaşamla ilgili duruşumun ve düşüncelerimin şekillenmesinde etkisi büyük, çocukluğumun ruhunu ve yüreğini zedeleyen iki olay var: biri Sivas katliamı, diğeri Uğur Mumcu. İnsanın insana yapabileceği vahşetin ilk gördüğüm kanıtlarıydı bu olaylar. “Sözün Bittiği Yer” ile kesinkes karar vermiştim: insan dünyanın en acımasız, en vahşi yaratığıydı. Vahşi yaşamın canlılarının karınlarını doyurmak için diğer canlıları öldürme biçimleri belliydi. Yani eğer onlar vahşi ise, nasıl bir vahşilik bunu biliyorduk. Ama insanın vahşetinin sınırı yoktu. Coşkun Aral fotoğrafları bana bunu öğretti. Eğer bir fotoğraf, bende, herhangi birinde, bu kadar büyük bir sarsıntı yaratabiliyorsa, dünyanın daha güzel olacağına dair umutlar da yaratabilmeliydi. Ama nasıl? Öncelikle engelliler ve fotoğraf konusunda neler yapıldığını merak ettim. Türkiye’de bu konuda yapılan çalışmaları araştırdığımda karşıma tek çıkan Merih Akoğul’un Başarmak projesi oldu. Başarmak dışında ciddi bir proje bulamadım. Acaba yurtdışında neler yapılmışı sorguladığımda, kaşıma çıkan bambaşka konularda bambaşka projeler ve fotoğraflar beni şaşkınlığa, dehşete, hayranlığa ve coşkuya sürükledi. Bu süreçte, fotoğrafla dünyayı değiştirme düşüne katkı sağlayan Salgado, Capa, Bresson, Koudelka, Jakop Riis, Lewis Hine, Dorothea Lange gibi birçok fotoğrafçının çalışmaları ile karşılaştım. Diane Arbus’un çalışmaları ve yaptıkları beni o kadar etkiledi ki, neden Türkiye’de bu tür çalışmalar yok diye düşünürken, rastlantı eseri bu sefer karşıma Erdal Kınacı’nın o sıralar yeni başladığı Engelsiz Yaşam İçin Fotoğraflar Projesi’nin bir fotoğrafı çıktı. Sorumun cevabını, yani neden Türkiye’de bu gibi çalışmaların yapılamadığını, bu 65


projenin fotoğraflarından biri uluslararası bir yarışmada dünya birincisi olunca anladım. Çeşitli medya kuruluşları Erdal Kınacı’nın başarısını gururla haber yaparken, Türkiye’nin bazı fotoğrafçıları Kınacı’yı vatan haini ilan etti, fotoğraf ve tıp etiğine aykırı davranmakla suçladı. Aynı süreç, Kınacı’nın Bedeninden Vazgeçen Kadınlar projesi için de yaşanıyor ki proje bir türlü görücüye çıkamadı. Sonra Ali Öz’ün büyük bir özveri ile toplumsal olayların peşinde koşan yalnızlığına tanık oldum. Haksızlığa, sömürüye, adaletsizliğe, insanın insana eziyetine fotoğrafları ile itiraz eden Ali Öz’ü hep tek başına gördüm. Birgün Ali Öz’ü tanımayan biri ona “Mitinglere gidiyorsunuz da ne oluyor, değişen hiçbir şey yok ki!” dediğinde, ben utandım, ben öfkelendim, ama 25 yıllık Türkiye’nin Politik Belgesel projesine sahip, itirazın fotoğrafçısı hiç kızmadı, tüm sakinliği ve içtenliği ile şöyle dedi: “Haklısın, daha güzel bir dünyaya ben de inanmıyorum, ama ben kendimi bildim bileli insanın yanındayım, ezilen, sömürülen, haksızlığa uğrayan insanın yanında, başka türlü davranmayı bilmiyorum, bundan sonra da başka türlü davranamam, hep insanın yanında olacağım!”. Türkiye şaşılacak derecede bir hızla karanlığa doğru ilerlerken, sanat ve sanatçı kavramları paramparça edilirken, neredeyse herkes iktidarın sesi olmuşken, Altan Bal’ın “fotoroportaj.org” kanalı ile toplumun sesi olmaya çalışan yalnız çığlığını gördüm; o çığlığın “Bekar Odaları” ve “Kamyoncular”da nasıl dile geldiğini… Gazetede bir haberle karşılaşıyorum; Murat Yaykın “İmbroz, Burada Yalnız Ölüm Var” projesi ile “insan”a doğru bir şeyleri değiştirme çabasında iken, muhalefet başka bir fotoğrafçıdan geliyor; fotoğrafçı olduğu söylenen Kazım Zaim, Yeni Çağ gazetesine yazdığı yazıda 'Murat Yaykın Türk mü?' diye soruyor. (2) Örnekleri buyrun siz çoğaltın. Fotoğraf dernekleri elbette verdiğim örneklerdeki isimlerin yanında ve verdikleri destek de çok önemli, ama söylemek istediğim bugün var olan şekilde, projeler tamamlandıktan sonra sadece sergilerde boy göstermekle, alkış ve tebriklerden oluşan bir destek değil. Bu projeler gerçekleşirken fotoğrafçının projenin kendisine dair zorlukları büyük bir inançla göğüslediğine eminim, ama bu ülkede fotoğrafçıyı en çok zorlayanın, yaptığı işin karşısında yer alan zihniyetlerin çokluğu olduğunu düşünüyorum. Maalesef değişime, sorgulamaya, düşündürmeye kapalı bu zihniyetler bu projelere destek olması gereken fotoğraf çevrelerinden çıkıyor. İşte bu noktada, fotoğraf derneklerinin duruşu, çizgisi, temsil ettiği düşünceler ile sözünü ettiğim zihniyete karşı bir tavır alması gerekiyor. Fotoğraf dernekleri, temsil ettikleri düşünceye taraf olması gerekiyor. Fotoğraf derneklerinin fotoğrafa ve fotoğrafçıya bu şekilde bir

destek vermesinin, Türkiye fotoğrafının gelişiminde önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum. Türkiye’de değil de, dünyanın başka coğrafyalarında yaşanan açlık, yoksulluk, dinleri, ırkları düşünceleri nedeni ile ötekileştirilenlerin gördüğü toplumsal baskılar, engellilerin dramı, eşcinsellerin maruz kaldığı baskılar, aids hastalarının çaresizlikleri, işkence gören mahkumlar, tecavüze uğrayan kadınlar, çocuk istismarı, kadın ticareti, gibi dünyanın çirkin yüzüne ait fotoğrof projelerini alkışlıyoruz, takdir ediyoruz, hatta ve hatta Türkiye’den fotoğrafçılar bu uzak coğrafyalarda bu konuları çekip burda gururla bu işleri sunarken biz de gurur duyuyoruz. Ama iş, aynı konuların bizim topraklarımızda yaşanan gerçekliğine geldiğinde kimse yaraya dokunamıyor. Sanki bu ülke şiş kebaptan, lokumdan, harika tatil kıyılarından, zengin doğasından, turist kızların bayıldığı Türk erkeklerinden ibaret. Hele ki Balat’ın fotoğrafçılardan muzdarip sümüklü çocuklarını söylemeden geçemeyeceğim ve özellikle sümüklü olmaları gerekiyor! Türkiye’nin gerçeklerine fotoğraf makineleri ile tanıklık eden fotoğrafçılar elbette var, hem de sayıları hiç de azımsanacak gibi değil, ama yalnızlar, yaptıkları bize ulaşmıyor, bunu gerçekleştirecek imkanları ve ortamları yok, onları destekleyen bir fotoğraf çevresi de. Fotoğraf dernekleri neden var? Ana amaç, fotoğrafın varlığını sürdürmesi ve geliştirmesi, fotoğrafın yaygınlaşması değil mi? Peki hangi fotoğraf? Fotoğraf dernekleri, fotoğraf sevdalılarının biraraya gelebilmeleri, paylaşarak üretebilmeleri için değil mi? Fotoğraf dernekleri bu amacın üstüne kurulan varlıklarını, içinde yaşadıkları toplumun ve coğrafyanın gerçeklerinden uzak, suya sabuna dokunmadan, fotoğrafın nasıl çekildiğini anlatan eğitimleri ve “aman kimsenin yarasına dokunmasın”a uygun fotoğraf sergileri ile sürdürebilirler mi? Elbette sürdürebilirler, vicdanlarının ve fotoğrafçı kimliklerinin duyarlılığının çapı kadar bir varoluşla… Bugün maalesef, dijital fotoğraf tekniğinde usta olup Roland Barthes okumamakla övünen fotoğraf eğitmenlerinin fotoğraf derneklerinde fotoğraf eğitimi verdiği günlerde yaşıyoruz. Bu bana İbrahim Tatlıses’in kendisini okumadığı için eleştirenlere “Urfa’ya Oksford geldi de biz mi okumadık” cümlesini hatırlattı. İbrahim Tatlıses’lerin baş tacı edilip, Fazıl Say’ların yok sayıldığı bir toplum olmamızda fotoğraf derneklerini suçlayacak değilim, sadece birgün Photoshop harikalarıyla dolu bir dijital çöplükle baş başa kalmamayı diliyorum. İbrahim Tatlıses de bir değer ve elbette olacak, ama Fazıl Say’ların da en az İbo’lar kadar saygı gördüğü bir toplumda, dolayısıyla böyle bir toplumun fotoğraf dünyasında yaşamak istiyorum. Fotoğraf çekmeyen birinin, yani benim gibi bir fotoğraf izleyicisinin Türkiye’deki fotoğraf dernekleri üzerine 66


söz söylemesi zor, çünkü böyle bir araştırma yapmadım. Bildiğim tek şey, ne zaman fotoğraf ortamlarında, Türkiye’de yaşanan olaylara dair birileri bir şeyler söylese, oldukça kalabalık ve yetkili seslerin aman fotoğrafa siyaset karıştırmayın, aman derneğimizi yıpratmayın feryatları. Fotoğraf ve siyasetin birbirinden bağımsız olduğuna dair bu içi boş söylem kimler tarafından nasıl çıkarıldı akıl alır gibi değil, ama görünen o ki bu söylem de bir Türkiye gerçeği olmuş. “Fotoğraf Üzerine” ve “Camera Lucida”yı bile okumaya tenezzül etmeyen, sahip oldukları makinelerin fiyatlarının yüksekliği ve öğrendikleri Photoshop teknikleri kadar kimlik sahibi olan bir fotoğrafçı ordusundan çok şey bekliyorum sanırım.

geçiyor. “Sen kimsin?” sorusu ile haşır neşir, yaşamla ve kendi ile derdi olan fotoğrafçıların buluştuğu ve yine kendileri gibi fotoğrafçılar yetiştirmeyi başaran bir çatı kurmayı başardığımızda, bu çatıları Türkiye’nin her yanına yayabildiğimizde, Türkiye fotoğrafı diyebileceğimiz bir kavramı da yaratabileceğimize ve hak ettiği yere oturtabileceğimize inanıyorum.

“Bugün bir olay kesinlikle fotoğraflanmaya değer bir şey anlamına gelse de, hala o olayın nelerden oluştuğunu belirleyen tek şey (en geniş anlamıyla) ideolojidir. Bir olayın kendisi isimlendirilip tanımlanıncaya kadar, o olaya ait fotografik ya da başka tür bir kanıt bulunamaz. Ve olayları oluşturabilen – daha doğrusu tanımlayan – şey hiçbir zaman fotografik kanıt değildir; fotoğrafın katkısı her zaman olayın isimlendirilmesinden sonra gelir. Fotoğrafların ahlaki olarak etkili olup olamayacağı, ilgili bir siyasi görüşün var oluşuna bağlıdır. Ardında bir siyaset olmadan, tarihin kıyım fotoğraflarına herhalde yalnızca gerçekdışı ya da moral bozucu duygusallıklar olarak bakılacaktır.” (3)

Bir fotoğrafa baktığınızda yoksa sizin hiç gözleriniz yaşarmadı mı?...

Ey fotoğrafçı söylesene bana; en son ne zaman bir fotoğrafa baktığında gözlerin yaşardı? Bu soruyu kendime sık sık soruyorum. Eğer uzun süredir gözlerimi yaşartan bir fotoğrafla karşılaşmadıysam, gidip bende derin izleri olan fotoğraflara yeniden bakıyorum, ağlamayı unutmamak için. Utanmayı unutmamak için. Yaşama hakkını vererek gülümseyebilmenin kıymetini unutmamak için...

Şule TÜZÜL (1) Gültekin Çizgen, 101 Kompozisyon 101 Yorum (2) Radikal (3) Susan Sontag, Fotoğraf Üzerine

øøø

Fotoğraf derneklerinin bu ülkedeki varlıklarını çok önemsiyorum. Çünkü birlik olmanın, paylaşmanın, bir şeylere ortak imza atabilmenin sarsılmaz gücüne inanan bir insanım. Yukarıdaki eleştirilerim, fotoğraf derneklerine değil, bu ülkenin fotoğraf ortamını oluşturan fotoğrafçılarına. Çünkü fotoğraf dernekleri fotoğrafçılardan oluşuyor. Fotoğraf derneklerinden beklentilerimizi ve onlara yaptığımız eleştirileri, derneklerde büyük bir özveri ile çalışan, emek veren bir avuç insana yüklemek doğru değil. Farklı düşünceleri ve fotoğraf anlayışları ile bu ülke fotoğrafının renklerini oluşturan fotoğrafçıların, derneklerin çatısı altında birbirlerine destek olmaları gerektiğini düşünüyorum. Benim tanık olduğum kadarı ile durum hiç de öyle değil. Fotoğraf derneklerini, siyasetten ve içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerinden uzak tutarak yıpranmaktan koruyamayız. Farkında mısınız, dünya yıpranıyor, ülkemizde Atatürk’ün bıraktığı miras yıpranıyor, sahip olduğumuz değerler yıpranıyor, insanlık yıpranıyor. Diğer yandan, fotoğraf derneklerinin ülke gerçekleri ile yüzleşmesini de, derneklerde çalışan bir avuç insandan bekleyemeyiz, kimsenin buna hakkı yok, bu yüzleşme ancak herkes el ele verirse gerçekleşebilir. Sözün özü; “Nasıl bir fotoğraf derneği?”nin cevabı, öncelikle “fotoğraf” ve “fotoğrafçı” tanımlarından 67


e-Panel Yazısı Tanju Akdeniz 1. Fotoğraf derneklerinin vizyonu günümüz dünyasında önemleri daha fazla öne çıkan sivil toplum örgütlerinin vizyonundan farklı olamaz. Yani; a. Toplumsal bağların güçlendirilmesi b. Bireylerarası iletişimin arttırılması c. Toplumsal barışa hizmet, demokrasi uygulamalarının pekiştirilmesi, farklılıkların gözetilmesi d. Sosyal sorumluluğun arttırılması e. Toplumsal değerlere bağlılığın güçlendirilmesi 2. Fotoğraf dernekleri de yukarıda ana hatları ile sıraladığım vizyonlarını / misyonlarını gerçekleştirmek üzere kendi etki alanlarında çalışırlar. Misyon açısından bakıldığında bugünkü işlevlerinin düne göre farklılaştığını düşünmüyorum. Olsa olsa sorumlulukları artmış olabilir. 3. Üniversitelerin fotoğraf bölümlerinin vizyonu da misyonu da derneklerinkinden tamamen farklı olduğu için birbirlerinin alternatifi olamazlar. Zaten ne Türkiye’de ne de dünyada kulvarları hiç bir dönemde kesişmedi. Üniversite akademisyen ya da teknisyen yetiştirebilir. Üniversitelerin ana odağı birey ve (bilimsel) sonuçlar iken derneklerin ana odağı toplumdur. 4. Bir üniversitenin bir fotoğraf bölümü yılda ortalama 60 kişiyi mezun ederken, bir yılda söz gelimi Afsad’ın açtığı kurslara 200’ün üzerinde kişi katılıyor. İki aylık bir kurs ile 4 yıllık bir fotoğraf eğitimini bir tutmuyorum elbette ama ne Ara Güler, ne Ansel Adams ne de adını fotoğraf tarihine yazdırabilmiş binlerce fotoğrafçı fotoğraf üniversitelerinden mezun olmadılar. Bu durumu üniversite eğitimin yetersizliği ya da derneklerde verilen eğitimin gerekliliği / gereksizliği / yeterliliği / yetersizliği ile açıklamanın en hafif tanımla “yüzeysel” olduğunu düşünüyorum. Temel nedeni misyon ve vizyon farklılığında aramak gerekir. Öz cümle: Fotoğraf Dernekleri daha fazla kişiye fotoğrafı sevdirmenin ve öğretmenin yollarını araştırmalıdırlar.

Fotoğraf Derneği, Belgesel Fotoğraf Derneği, Deneysel Fotoğraf Derneği vb. Halen bu tür özel amaçlı gruplar aynı dernek çatısının altında yapılanıyor. Afsad benzeri “genel amaçlı” dernekler üye tabanlarını ya serbest bırakacaklar ya da yukarıda sözünü ettiğim mikrosegmentler doğrultusunda yeniden yapılanacaklar. 7. Üye olma kriteri: Başvuru formunu doldurmuş olmak fazlasıyla yeterli. 8. Üye kalma kriteri: Aidatlarını ödemek ve/veya derneğin stratejik hedeflerine anlamlı katkılar yapmak. (Onur üyeliği vb. tanımlar bu nedenle var) 9. Atölyeler daha da fazla (sayı+çeşitlilik) açılmalıdır. 10. Sempozyum tanımı gereği belirli bir konuda yapılan tartışmalı toplantılara verilen addır. Dolayısıyla kimsenin tekelinde değildir. Dernekler de, canı her dileyen de fotoğraf sempozyumu yapabilir, yapmalıdır. Bu sorunun kökeninde derneklerin sempozyum yapmaya “ehil” olup olmadıkları mı yoksa kaynak optimizasyonu mu var anlayamadım ama her iki durumda da yanıtım aynı: Yapmalıdırlar. 11. Yarışmaların üretimi ve kaliteyi arttırdığı gerçeği değişmediği sürece yarışmalar yapılmalıdır. Olimpiyatlar da, mahalle turnuvaları da özünde yarışmadır. Yanlışlığı “yarışma” kelimesinde aramak yerine yarışmanın “niteliğine” odaklanmak gereklidir. Tanju AKDENİZ

øøø

5. Dünya 1900’lü yıllarda da hızla ilerliyordu. Tek fark toplam bilginin kapsamının artmış olması. Bilginin ve yaşam temposunun artışına bağlı olarak derneklerin de sayısı artıyor. Dernekler de sergi, gösteri, gezi, toplantı, dökümantasyon, arşivleme, sempozyum, yayın vb. “klasik” etkinliklerine devam edecekler. 6. Yukarıda etkinliklerinin değişmeyeceğini söylerken organik değişimlerin olmayacağını söylemiyorum. Günümüzün alışılageldik “genel amaçlı” fotoğraf derneklerinin “özel amaçlı” bir anlamda butik derneklere doğru evrileceği görüşündeyim. Grafik 68


e-Panel Yazısı Tuğrul Çakar Çağdaş bir yaşamda / dünyada fotoğraf derneklerinin yeri nerededir? Bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkelerde fotoğraf derneklerinin sayısı hayli fazla. Hatta bir şehirde bile ülkemizdeki toplam dernek sayısından çok daha fazla dernek var. Bunun yararlı olduğuna inanıyorum. Böyle olduğunda üye sayısının belki azalmasına karşın dayanışma daha güçlü olabiliyor. Burada dernek çatısı yerine bir kulüp çatısı oluşturulmasının daha yararlı olabileceğini söylemek istiyorum. Böylelikle bir dernek üyesinin, sadece küçük bir aidat ödemekle kalabalığı artırmaktan başka bir işe yaramadığı daha net görülebilir. Ülkemizden bir örnek vermek gerekirse Ankara’da benimde kurucuları arasında yer aldığım (sonradan dışlandığım) ikinci bir derneğin kurulması hayli tartışılmış hatta karşı çıkılmıştı. Ben keşke on tane daha olsa diye düşünürdüm. Çünkü fotoğraf bireysel bir olaydır. Kırk kişilik otobüs kalabalıkları ile yapılmaz. Küçük grupları oluşturan bireylerin çalışmalarının daha verimli olacağına hep inanmışımdır. Yine bir dayanışma ortamı ama üretimin bireysel olduğu göz ardı edilmeden. Yanılmıyorsam kurduğumuz bu derneğin üye sayısı bir ara üç yüz kişiye ulaşmıştı. Sonuç ortadadır. Kapıdan giren her kişinin eline, giriş aidatı uğruna, üye kayıt formu sıkıştırırsanız bir daha işin içinden çıkamazsınız. Gelenin neden geldiğini, gidenin neden gittiğini anlayamaz hale gelirsiniz. Ve bir gün kuruluş bildirinizle, ortadaki bu manzarayı karşılaştırdığınızda, ne yaptık biz diye kara kara düşünürsünüz. Ama iş işten geçmiş olur. Gerçek fotoğraf sevdalılarını yavaş yavaş kaybetmeye başlarsınız. Derneğinizin adı, adının içindeki sanat kelimesi sadece dernek tabelanızda kalır. Burada gerçekten iyi niyetle, kişisel hırslarından uzak, bilinçle çalışan dernek yönetimlerimizi ayrı tuttuğumu belirtmek isterim. Bir fotoğraf derneğinin bu günkü koşullarda işlevi ne olmalıdır? Örneğin üniversitelerde bu kadar fotoğraf bölümleri açılmışken dernekler eğitim hizmeti vermeli midir? Fotoğraf derneklerimizin birçok yol bularak eğitim verme çabaları kurulduklarından bu yana sürüyor. Bu gerçeği eğitim verme zorunluluğu (isteği) olarak değil de, ayakta kalabilme, yaşam sürdürebilme zorunluluğu olarak değerlendirebilir miyiz? Başta devlet desteği olmak üzere, tüm desteklerden yoksun, yaşamaya çalışan derneklerimizi ayakta tutabilen o gelir payı olmasa, dernekler eğitim vermemelidir diyeceğim ama diyemiyorum. Bugün derneklerimizin verdiği A tipi

temel fotoğraf derslerinin cazibesi, günümüzde önemini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu tür bilgiye ulaşabilme yolu artık isteyen herkesin eli altındadır. 1980 yılında, her nasılsa elimize geçirdiğimiz bir yayının, elden ele gezdirildiği günleri hatırlıyorum. Bu benim için önemliydi ama artık, - bizim zamanımızda – diye başlayan anı aktarmaları günümüz insanı için bir şey ifade etmiyor. Bilgiye ulaşmanın böylesine çabuklaştığı bir çağda, insanları karşınıza oturtup, deklanşör şu düğmedir demenin artık bir anlamı yoktur. Eğitim almaya gelen – bir anlamda zorlanan – birinin zaten kolayca ulaşabileceği bilgi düzeyinin çok üstünde olmanız gerekir ki kurs düzenlemenin bir anlamı olsun. Ne var ki derneklerimizin bünyelerinde bunu başarabilecek eğitimci sayısı çok fazla değildir. Yanlış anlaşılmasın. Üniversitede eğitim veren biri olarak kendimi bu sözlerimin dışında tutmuyorum. Ama en azından, derneklerin benim için bir boy gösterme alanı, bir tatmin alanı olmaması gerektiğinin farkındayım. Üniversitelerde fotoğraf bölümlerinin fotoğrafa ilgi duyan herkese açık olamayacağı malum. O yüzden fotoğraf derneklerinin işlevini burada ayrı tutmak gerekir. Ancak bazı derneklerimizde olduğu gibi, yöneticilerin kişisel hırslarının, yetersizliklerinin fotoğrafa zarar verme noktasına geldiğini görmek de yine ayrı tartışılması gereken bir durumdur. İnsanların fotoğrafa yönelmelerinin başlıca nedenlerinden biri fotoğrafın sanat işlevi, sanat kelimesinin cazibesidir. Oysa sanat orada olanı alıp buraya getirmek değildir. Orada görüleni alıp buraya getirme aldatmacasının içinden önce dernek yöneticilerinin kurtulması gerekir. Programlarını yaparken (yapıyorlarsa) bunu düşünmeleri gerekir. Burada elbette, bu cuma kimin gösterisini koyalım biçiminde yapılan günü kurtarma programlarından bahsetmiyorum. Çalışma programı, politik duruşu, tavrı olmayan dernek ortamları olsa olsa bir takım kişilerin boy gösterme alanı, diğerlerininse hoşça vakit geçirme alanı olur ki, bu da fotoğraf sanatına zarar verir. 2000’li yıllarda hızla ilerlerken dernekler ne gibi etkinlikler yapmalıdır? Derneklerin yapacakları etkinliklerin, gerçekten etkili olabilmesinden söz ediyorsunuz sanırım. Bunun gerçekleşebilmesi için dernek yönetimlerinin ellerindeki malzemeyi yeniden gözden geçirmelerinde yarar var. Maddi gücümüz ne? Üyelerimiz içinde yayın takip eden, çağdaş fotoğrafı izleyen kaç kişi var? Üreten üyelerimiz fotoğraflarının içinde ne kadar hissedilebiliyor? Tarzları, duruşları, tavırları var mı? Yoksa her şeyin peşinde koşturup, anlamsız, değersiz arşiv yığınları mı yapıyorlar? Ceplerinde yarışma formları ile gezmemeyi beceren insanların sayısı kaç? Kaç kişi kaybettikleri zamanın yerine bir şeyler koyabiliyor. Kaç kişi ödül sayılarının arkasına 69


saklanmamayı becerebiliyor? Kaç kişi gerçek sanat tüketicisi olabilmek için sanat tarihinden nasiplenmiş? Kaç kişinin eli kalem tutuyor? Kaç kişi okuyor? Kaç kişi neyi alkışlaması gerektiğinin bilincinde? Kaç kişi fotoğrafını çektiği çiçeğin adını biliyor? Kaç kişi fotoğraf sanatçısı olmayı reddedip yalnızca sanatçı olarak anılmak istiyor? Sanırım dernek yöneticileri özetlemeye çalıştığım bu soruların yanıtlarını bulmak zorunda. Üyelerinizin sayısını belli edecek olan budur. Bunu sağlarsanız elinizdeki gücün farkına varmış olursunuz. O zaman nelerin yapılabileceği kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Yıllardır yaşanan sen, ben, birde bizim oğlan etkinlikleri, yerini dışa açılabilen, kitlelerin ilgisini sağlayabilen etkinlikler haline dönüşebilecektir. Takvim doldurma etkinlikleri yerini çok daha az sayıda yapılan ama yapıldığında da ses getirebilen etkinliklere bırakacaktır. Fotoğrafı sanata taşımak, magazinlere dia dizmekle olmuyor ne yazık ki. Sanat öyle güçlü bir olgu ki, onu deklanşöre basmak kadar hafife alırsanız o, sizi yaşadığınız zaman dilimine gömmesini çok iyi bilir. Fotoğraf çekmek kolaydır. Görüntü kirliliği içinde boğulup gittiğimiz bir yüzyılda, her gün milyarlarca karenin tüketildiği bir ortamda, lütfen öyle bir kare yapınız ki hem o, hem de siz akıllarda kalınız. İşte bu yüzden fotoğraf zordur. Kolay olduğu için zordur. Üyelik kriterleri ne olmalıdır? Bir önceki sorunuzu yanıtlarken bu soruya ait yanıtlar da büyük ölçüde ortaya çıktı sanıyorum. Üyelik zamanında aidat ödemekle ölçüldüğünde – ki çoğunlukla böyle yapılıyor – bunun zararlarını sıklıkla yaşıyoruz. Örnekleri çoktur. Hatırlardadır. Bir derneğimizde aidat ödemedikleri için derneğin kurucuları dernekten atılmışlardı. Oysa bırakın onur üyeliliğini, en azından fahri üyelik diye bir kavram vardı. Bunu bile düşünmediler. Burada gerçek nedenin aidat olduğunu düşünebilir misiniz? Yoksa bu vitrinde olabilmenin anlamsız bir yolu muydu? Oysa tüm hayatlarını fotoğrafa adamış insanların adları üye listelerinde bulunduğunda bu, bir derneğe üstünlük mü sağlardı? Yoksa zarar mı verirdi? Atılan isimlere bir göz attığınızda ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.

budur. Araştıran, hedef koyabilen, gerçek bir çalışma ortamı sağlayan deneyimli bir üye, etrafında gönül verenler. Daha güzel bir çaba olabilir mi? Sempozyumlara gelince; Bu düzenlemeler diğerinden de faydalıdır. İçinde bulunma şansını bulabildiğim için kesin konuşabiliyorum. Uzun da olsa zaman aralıkları ile fotoğraf insanlarını bir araya getirebilmek, bildirilerini, işlerini paylaşmalarını sağlamak, ülke fotoğrafının nabzını tutmak. Daha faydalı ne olabilir. Sempozyum kelimesi geçtiğinde parmakla gösteriliyor sanıyorsunuz?

Afsad

neden

Yarışmalara gelince; Hiçbir zaman yarışmaların karşısında olmadım. Onları işin tuzu, biberi, tatlandırıcısı olarak gördüm. Ama bunu hırs haline getirenleri gördükçe, seçici kurul toplantısı bitmeden sonuç soranları gördükçe, yarışma formunu okuduktan sonra fotoğraf çekmeye başlayanları gördükçe, ödüllerini ayakları altına koyup yükselmek yerine, başlarının üstüne koyup küçülenleri gördükçe, verilecek ödülün para olması halinde katılımın arttığını görünce, kafam karışıyor. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Fotoğraf tarihimize isimlerini yazdıran kişilere bir daha bakınız. Bunun yarışmalarla sağlanmadığını çok net görürsünüz. Tuğrul ÇAKAR

øøø

Yeniden üyelik kriterlerine dönecek olursak, örneğin bu kriterlerden birinin, illaki fotoğraf çekiyor olmak olmaması gerektiğini söyleyebilirim. Fotoğraf çekiyor olmak yeterli değildir. Kanıtlanmış olmak gerekir ki bunun yolu da sadece deklanşörden geçmiyor. Atölyeler açılmalı mıdır? Sempozyum yapılmalı mıdır? Yarışma düzenlenmeli midir? Neden? İşte burada duralım. Az sayıda derneğimizin başarabildiği etkinlikler bunlar. Atölyeleri ve sempozyumları kastediyorum. Afsad bülteninde fotoğrafın farklı alanları ile ilgili atölyelerin açıldığında sevinç duyuyorum. Doğruya gitmenin en etkili yolu 70


e-Panel Yazısı Tülay Çellek FOTOĞRAF DERNEKLERİNDE FOTOĞRAFIN YAŞAMI Fotoğrafı çok sevmem, İstanbul’a geldiğim yıllarda İFSAK’ı keşfetmeme neden olmuştu… Bu kocaman, yabancı kenti fotoğraf gezileriyle tanımıştım… Ve ilk tanışıklar İFSAK’dan olmuştu. İstanbul benim için yalnızlıkların kenti olmaktan çıkmıştı bir anda İstanbul… O nedenle fotoğrafın yeri hep başkadır… Resim – İş Bölümü mezunu olduğum için sergi hazırlıklarında hep yardım etmiştim. Her yerde olduğu gibi burada da sergi hazırlamaya hep aynı kişiler kalırdı…

yöntemlerine dayalı bilgi ve deneyimleri olmalı. Anımsadığım kadarıyla bir gözlemim de buna dairdi… Sevgili Faika Berat Pehlivan’ın ricası üzerine deneyimlerimi paylaştım… Üstelik dersimde gösterdiğim saydamların neredeyse yarısı fotoğraftır. Bu alanda emek veren herkesi kutluyor, başarılar diliyorum. Saygılar, sevgiler Tülay ÇELLEK

øøø

Saydam gösterileri, en aklımda kalanlar… Hala Sayın Nusret Nurdan EREN’in Miro’yu çağrıştıran saydamlarını unutamam. Sular, denizleri kamışlar… Ve yakın plan çiçekler… Şişhane yokuşunda bir sesti adeta küçük dernek odası… Yine aklımda kalan dernekteki yoğun yarışma furyası… Bazıları yarışma konularına göre fotoğraf çekiyordu, salt ödül için. Bunu çok garipsediğimi hala bu gün gibi anımsıyorum. İnsanın bir ilgi alanı olmalı öncelikle o alanın bilgisi ve ilgisiyle fotoğraf çekmeli düşüncesindeydim. Bugün de böyledir. Yine aynı düzlemde her şeyi çeken fotoğrafçılar kaldı aklımda… Ama belki başlangıçta öyleydi. Sonradan kişilikleri doğrultusunda konuları olmuştur belki… Ayın yarışmaları… Bence iyi bir etkinlik. Hem dernek için iyi bir arşiv oluşturur. Ulusal ve uluslararası etkinliklerin yapılması oldukça iyi ülkemiz adına. Ayrıca dernekçiliği de eğitim alanı olarak algılıyorum. İFSAK ile yaptığımız en değerli etkinlik varoş çocukları için olandır. Sokaktaki, varoşlardaki çocuklara “yaratıcılık” seminerleri veriyordum. Beyoğlu 75. Çocuk ve Gençlik Merkezinden fotoğraf kursu açılması için yardım rica ettiler. İFSAK’a başvurdum. Hemen kabul ettiler. Çocuklara yaz ve kış olmak üzere uzun soluklu fotoğraf dersleri verdiler. Tabii uygulamalı. Arada da benim yaratıcılık seminerim yapıldı. Yılsonunda güzel bir sergi ve saydam gösterisiyle nokta kondu bu nitelikli çalışmaya. . Aslında bu çalışmayı yurtdışına taşımak istedim. Çünkü insan düşünecekse büyük düşünmeli… Hele böyle anlamlı bir çalışma dünyaya taşınmalı… Henüz gerçekleştiremedik ne yazık ki… Hala aklımın bir köşesinde duruyor. Dernek yönetiminde yer almadım. Ancak dernekçiliğin kesinlikle eğitim yeri olduğuna inanıyorum. Bu nedenle orada verilen kurslar sonucu, aynı anlayışta fotoğraflar çıkmamalı diyorum. Kurs verenlerin tekniğe hakimiyetleri kadar çağdaş eğitim 71


e-Panel Yazısı Yalçın Çıdamlı Bugünkü Koşullarda Olmalıdır?

Fotoğraf

Dernekleri

Nasıl

Yukarıdaki sorunun yanıtını, 1990-2000 yılları arasındaki on yıllık süreçte, zaman zaman yanıtlamaya/yazmaya çalıştım. Bunun en temel nedeni, 1986 yılındaki kuruluşu ve öncesi süreç dahil, 1999 baharında ayrılıncaya değin, bir fotoğraf derneği içinde etkin olarak yer almam ve farklı bir yapıya evrilme aşamasına gelmesi yönünde irade gösterme, tartışma olanağı bulmamdır. 1980 yılını, birçok toplumsal olguyu anlamakta milad olarak alıyoruz. Bu bakışla fotoğraf derneklerinin sayısının, hemen 1980 öncesi iki-üçü geçmemesi, 1985-90 arasında onu, 1990-2000 yılları arasında ise yirmi beşi aşmasını göz önüne aldığımızda, buradan toplumsal örgütlenme ihtiyacını anlayabiliyoruz. Işte, başlıktaki ve gönderdiğiniz metinde yer alan soruların yanıtı da burada yatıyor, kanımca. Çünkü 1980 öncesi, derneklerin işlevlerini tanımlayan tüzük metinlerine baktığımızda; fotoğrafın sevdirilmesi/yaygınlaştırılması odağında bir örgütlenme yapısı ve program uygulamaları görebiliriz. Ki bu, 90’ların sonuna değin geçerli olabilecek bir yaklaşımdır. Aslolanın önce bir araya gelmek, bilgi paylaşımını üyelerin önce kendi arasında, sonra topluma açılarak sağlaması gibi bir izlek, deneyimsiz olduğumuz bu yıllarda kaçınılmaz ve ihtiyaçlara yanıt veren bir duruma işaret ediyor. Ancak, dernekler sayıca çoğalıp, ortaya üretmek-paylaşmak zemininde yeni ihtiyaçlar doğunca, bugün patinaj halinde seyreden derneklerimizle karşı karşıya kaldık. Tabii ki bu benim savım ve zaten bu nedenle 1992’de kendi derneğimde bir dönüşüm isteğim/iradem oldu.

yazıyorum. Ancak söz konusu sanat ise; üyelerinin yaşamını belirleyen bileşenlerin içinde fotoğrafı bir sanatsal söylem dili olarak kullanmak, fotoğrafın nesnesini ve/veya düşüncesini üretmek gibi bir rotanın olması farkı, ister istemez bu farka denk düşen bir sanat örgütü modelinin zorunluluğunu; dolayısıyla tüzüğünün, üye profilinin, etkinlik programlarının, topluma sunulan projelerin, vb. farklı içeriğe sahip olmasını getirmektedir. Ayrıca, özellikle vurgulamak isterim ki; dernekler yasasına tabi örgütler olarak, hukuki çerçevesi belirlenmiş yapıların, bir sanat örgütünün gereksinimlerini karşılayabilmesi pek olanaklı değildir. Seçimler, tutulacak defterler vb. yasaların zorunluluklarını yerine getirirken, bunları aşan, kendi iç hukukunu üyelerinin inisiyatifiyle belirleyen bir işleyiş (yürütüm biçimi, mekan kullanımı, vs.) asal bir durum gibi görünüyor. Eğitim vermek parasal bir zorunluluk olabilir, fakat eğitimini tamamlamış kişilerin neredeyse yatay geçişle dernek üyesi olması durumu, teşvik savıyla ayın fotoğrafını seçmek gibi etkinlikler sanat kurumunun hangi niteliğine denk düşer? Sorularda da yer alan etkinlik türlerinin hangilerinin derneklerin amaçları içindedir gibi konuları, yukarıda kısaca çizmeye çalıştığım çerçeve içinde baktığımızda belirginleştirebilirmişiz gibi geliyor. Asıl konu; görsel bir dil olarak fotoğrafın sürekli tartışıldığı, nesne ve düşünce olarak paylaşma zeminlerinin yaratıldığı, kendine uygun iç işleyiş dinamiğinin oluşturulduğu bir örgüt modeli (ve de üst örgüt) kurabilmektir. Yalçın Çıdamlı

øøø

Federasyon öncesi yapılan dernekler ortak çalışma grubu toplantılarını anımsar isek; federasyonun, “sanat dernekleri federasyonu” olması gereğiyle, o günlerde yapılacak genel kurullarımızda, “XXX Fotoğraf Sanatı Derneği” olarak isim ve tüzük değiştirme kararları almıştık. Bunun bir nitelik değişikliği olacağı, yapısal değişikliklere gerek olduğu, son kertede toplumla buluşmanın yeni bir içerik ve yaklaşımına işaret etmesi anlamında, durumun farkına varılması gerekiyordu. Ne yazık ki federasyonun hayatta olduğu bugün, böyle bir konumdan söz edemiyorum. Toplumun, fotoğrafın sevdirilmesi, yaygınlaştırılmasına çoktandır ihtiyacı yok. Fotoğraf çekmek, paylaşmak, bunun hoşluğu içinde bir arada olmak gibi gayet anlaşılır bir ihtiyacı karşılayan fotoğraf derneklerinin olması gerektiğini epeydir 72


HER HAKKI SAKLIDIR © Bu yayında yer alan Yazılı ve Görsel Eserlerin Bütün Hakları ve Sorumluluğu Eser Sahiplerine Aittir. Eserlerin İzinsiz Olarak Kısmen veya Tamamen Kopyalanması ve Kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına Göre Suçtur.

73


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.