1
SUNUŞ : "Fotoğraf Yarışmaları" e-Panel
e-Panel Katılımcıları
Fotoritim e-Fotoğraf Dergisi olarak, bir fotoğraf dergisinin görevi olduğunu düşündüğümüz; fotoğraf üzerindeki konuları tartışmaya açmak, görüşleri almak ve ortaya bir fikir kaynakçası çıkararak, "fotoğraf" adına faydalı neticelere dönüştürmek amacıyla ikinci ePanel'imizi gerçekleştirdik.
Ali Rıza Akalın Adnan Polat Ahmet Gökhan Demirer Baybars Sağlamtimur Doğanay Sevindik Enver Şengül Funda Gönendik Gülser Günaydın Haluk Uygur İbrahim Zaman İdris Aydın Kazım Zaim Kerim Bora Mehmet Aslan Güven Murat Germen Özcan Yurdalan Reha Ülkü Sıtkı Fırat Tuğrul Çakar
e-Panel sayfalarımızda "Fotoğraf Yarışmaları" konusunda 19 panelistimizin yazılarını okuyabilirsiniz. Yaratmaya çalıştığımız tartışma ve paylaşma ortamına yapılacak tüm katılımlar şüphesiz çok değerlidir. Panel yazılarını inceleyerek değerlendirme yazısını hazırlayan Sayın Tekin Ertuğ'a ve bizi kırmayarak değerli görüşlerini paylaşan tüm panelistlerimize teşekkür ediyoruz. Sevgilerimizle, FOTORİTİM eFotoğraf Dergisi www.fotoritim.com e-Panel Tarihi: Aralık 2008
2
3
"Fotoğraf Yarışmaları" Değerlendirme Yazısı
e-Panel
Tekin Ertuğ “… yaratıcı fikir; diğerleriyle yarışma enerjisinden değil, tek başına olabilme cesaretinden beslenir…” Gülser Günaydın ( e-panel metninden) Diğer bütün boyutlarını ve ayrıntılarını yazımızın ilerleyen bölümlerine bırakır isek, ilk anda kabaca, bir fotograf yarışmasının; “Yarışmayı Düzenleyenler”, “Yarışmaya Katılanlar (Yarışanlar)” ve “Seçici Kurul Üyeleri (Jüri)” olmak üzere üç ana ayağı bulunduğunu söyleyebiliriz. Somut veriler bunlar. Ancak, yarışmaların görünen yüzünün gerisinde duran, soyut ve oldukça önemli şeyler var ki; işte bu panel (e-panel) den, (metin sunan / görüş bildiren kişilerden) beklenen, sözü edilen bu boyutu, yaptıkları analizlerle görünür kılmak olacaktır. Diğer yandan iki temel görüş farklılığının ortaya konacağını beklemek de yanlış olmayacaktır. Panelistlerin bir kısmı yarışmaları olumlu bulurken, bir kısmı olumsuz kabul edecektir, büyük olasılıkla. Yarım asrı aşan engin deneyimi ile şüphesiz en başarılı fotograf ustalarından biri olan İbrahim Zaman, insan için yarışmacı tutumun kaçınılmazlığını vurguladıktan sonra, bu bağlamda; "Uzun yıllar oldu; fakat tartışmalar hala sürüyor. Fotoğraf yarışmaları yapılsın mı, yapılmasın mı? Bu bana "fotoğraf çekilsin mi, çekilmesin mi?" diye bir soru sormak kadar aykırı geliyor.“ diyerek, bir bakıma yarışmalar konusunun tartışılıyor olmasını bile kabul edilemez bulduğunu ifade etse de, fotografın sosyal belgesel boyutunun (özellikle kuramsal bakımdan) önde gelen ustalarından Özcan Yurdalan, “fotoğraf ve yarışma gibi bir soruşturmaya ihtiyaç duyulduğuna göre, ortada anlamlı olması gereken, ya da anlam kulpu takılması gereken bir durum var zahir. Belli ki boşa değil mevzunun gündeme gelmesi, ben anlamıyorum demek.” şeklindeki sözleriyle kutbun diğer ucunu işaret ediyor, “yarışma” sözcüğünü dahi fotografla yan yana anlamlı bulmadığını su götürmez bir yazın ustalığıyla dillendirip, neredeyse fotograf yarışmalarına ilişkin ustaların görüşlerini öğrenme beklentisi içinde olanları, zihinleri hâlâ açık olmadığı için yadırgadığının altını çiziyor. İki ayrı eksen üzerinden ortaya konan görüşlerin tümüne bakıldığında, bu “e-panel” in hiç de boşa yapılmadığı sonucuna ulaşılabilir ve panelistlerin kendi yaklaşımları doğrultusunda ortaya koydukları oldukça
anlamlı tahliller ışığında, okuyucuların da kendilerine özgü değerlendirmeler yapabilecekleri düşünülebilir. Neredeyse çeyrek asırdır dönem dönem fotografçıların tartışma gündemine oturan bu ve benzeri konuların bir kez daha tartışmaya açılmış olması, fotograftaki uzun yolculukları boyunca aynı tartışmalara defalarca tanık olmanın yarattığı sıkıntı nedeniyle fotograf ustalarını rahatsız edebilir. Ancak, fotograf yaşamlarının emekleme döneminde bulunan genç fotografçılar için böyle tartışmaların çok yararlı olabileceğini de gözden uzak tutmamak gerekir. Daha önce yapılan “Fotograf Dernekleri” başlıklı epaneli, “Yarışmalar” konulu yeni bir e-panelin izlemesi, başka konu başlıkları altında yeni e-paneller yapılacağı izlenimi uyandırmaktadır ki, böyle olması hali hiç kuşkusuz fotograf dünyamıza çok olumlu katkı verecektir. Öte yandan, böyle çalışmalar, kısa süre sonra aynı yayında veya başka yayınlarda, bunlara benzer daha birçok konuda ve daha da geliştirilmiş yayın alt yapısıyla, fotograf - sanat dünyamızın en belirgin eksiği olan teorik bilgilenme gereksinimini giderecek nitelikli metinlere rastlamamızı kolaylaştırabilecektir. Panel yapılmasının sağladığı kazanımlara ilişkin görüşümüzü genel olarak özetledikten sonra; şimdi panelistlerin, fotograf yarışmalarının gerek yukarıda belirtilen üç temel ögesi (Yarışmaları Düzenleyenler, Yarışanlar ve Jüri) için, gerekse yarışmaların geri planında duran ögeler için ilettikleri görüşlerden hareketle, bir değerlendirme metni oluşturmaya çalışacağız. Daha doğru bir deyişle, beyan edilen görüşleri harmanlayarak, okuyucu için yalın, anlaşılabilir, özet bir sunum gerçekleştirmeye çalışacağız. Görüyoruz ki “Yarışma Yanlısı” ve “Yarışma Karşıtı” iki zıt görüşten başka, ikisinin neredeyse orta yerinde mevzi almış, her iki görüşü de hem dinlemeye, hem de konuşmaya değer bulan, bu görüş ve yaklaşımları yadsımayan, biri siyahta iken diğeri beyazda olan diğer iki görüşle kıyaslandığında, duruşu itibariyle orta gride olduğu kabul edilebilecek üçüncü bir yaklaşımdan da söz edilebilir. Diğer yandan, “Yarışma Yanlısı” yaklaşımı tavizsiz savunan görüşe karşılık, “Yarışma Yanlısı” yaklaşımın karşısında tavizsiz duran görüş var iken; bu birbirine zıt iki görüşün herbirinin yanında duruyor gibi görünseler de “daha esnek” tutum sergileyenler bulunmaktadır. Yani, tavizsiz görünen görüşlerden birini “siyah”, diğerini “beyaz” kabul edersek; orta gri ile siyah arasında gidip gelenler ve orta gri ile beyaz arasında gidip gelenler var diyebiliriz. Sayısal çoğunluğu oluşturanlar da bunlardır. Çok daha geniş bir fotografçı grubundan görüş alınabilseydi, yani panel metinlerinin sayısı birkaç misli 4
daha fazla olsa idi, birbirinden farklı yaklaşımlara, epanel katılımcılarının destekledikleri görüşe göre istatistik-matematik bir oran yapmak gerektiği akla gelebilirdi. Aynı şey mevcutlar üzerinden de yapılabilir. Ancak, bu haliyle ya da katılımcı sayısının çok yüksek olması durumunda bile saptanacak oran tutarlı olmayabilir ve dolayısıyla o an için elde edilmiş bu veri, okuyucuyu hem yanıltabilir, hem de yanlış yönlenmesine neden olabilir.
“Yaşam da bir yarışmadır, sürekli yarışırız... ciddi yarışmaları fotoğraftan ortaklaşa çaba adına destekliyorum.” (Adnan Polat)
Öyle olmayacağını varsaysak bile; bu metinler insan bağlamında olduğu ve her türlü gelişmeye / değişime göre insanların görüşleri, yaklaşımları günbegün değişebildiği, dahası, kabul görmesi bakımından en düşük oran içinde görünse de, bazı görüşlerin, çok daha hızlı ve yüksek seviyede kabul gören görüş ve yaklaşımlara oranla daha isabetli çıkabileceği olasılığını göz ardı edemeyiz. Bundan ötürü de yaşamın neredeyse tümünü ilgilendiren psiko-sosyal tabanlı değerlendirmelerde (özellikle de sanat bağlamında) herhangi bir oran hesabı yapmaktan kaçınırız. Çünkü elde edilecek veriler, o güne ilişkin olmakla aynı zamanda o gün için geçerli olacak, çok kısa aralıklarla ibre (ibreyi değiştirecek rüzgârlar estiğinde) sürekli yer değiştirebilecektir.
“Yarışmaların fotoğraf amatörlerini teşvik yönünden faydaları vardır.” (Sıtkı Fırat)
Bununla birlikte, sunumlardaki ayrıntıları irdelerken, mevcut görüşleri, ortak yanları veya örtüşmeyen yanlarıyla ele alıp sınıflamak ve bu yolla okuyucunun işini kolaylaştırmak mümkündür. Bu yöntemle aynı zamanda, önemli hususlar (herkes için ortak bağlamda önemli olduğuna çok güçlü şekilde kanaat hasıl olan hususlar) öne çıkacak ve üzerinde daha fazla durulacaktır. Ayıklanmış, sadeleşmiş, bir araya getirilip aynı potada eritilmiş ifadeler üzerinden yapılacak bir değerlendirme metnini okumayı herkesin yeğleyeceğine şüphe yoktur. O halde, genel bir değerlendirmeden özele doğru yola alabilmek ve tartışmanın özüne açıklık getirecek ayrıntıları irdelemek için, panelistlerin sunduğu metinlerinde bulunan güçlü ortak ifadeleri toparlamaya çalışalım. Yarışma Yanlısı Tutum: “Yarışmalar elbette yapılmalıdır. Yarışmalar insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanda adeta içgüdüsel bir kavramdır. Yarışmalar eğiticidir, sporda, resimde, edebiyatta, heykelde, mimaride, kürekte, yelkende… Neredeyse akla gelebilecek her dalda yarışmalar yapılagelmekte iken, fotoğraf yarışmalarını yersiz bulup hala bunu tartışma konusu yapmak bana çok garip geliyor.” (İbrahim Zaman) “Yarışma, hayatın her alanında yaşanan kaçınılmaz bir eylemdir. Söz konusu olan, sanat dalında bir yarışma ise, bu olgu dünya ölçekli bir olay olmaktadır ve doğal bir eylemdir.” (A. Rıza Akalın)
“Fotoğraf yarışmalarını olumlu bulan, destekleyen ve elden geldiğince de katılmaya çalışan birisiyim. Sadece fotoğraf değil tüm uğraşılar için motive edici etkenler olmadı mı o uğraşı bir yerde biter ve tükenir. En azından insanı üretime iten heyecan kaybolur.” (Enver Şengül )
“… Otuz yılı aşkın fotoğraf yaşamımda hiçbir zaman fotoğraf yarışmalarının karşısında olmadım. Aksine genç arkadaşlarımı ve öğrencilerimi katılmaları konusunda teşvik ettim… … Bunun nedenlerini bir başka yazımda şöyle açmaya çalışmıştım… …Sanat galerileri fotoğraf sergilerine burun kıvırıyorlar. Fotoğrafı ciddiye alan galeri sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Onlar da ülkemizin bir kentinde yerleşmiş durumdalar. Yayınevleri fotoğraf albümleri basmayı düşünmüyorlar. Ya yaptıklarından ağızları yanmış vazgeçmişler ya da maliyetler onları ürkütüyor… …. düşününüz ki, çok sayıda fotoğraf amatörü, severek, isteyerek fotoğraf üretiyor ve elbette paylaşmak istiyor. … Dünyanın en ünlü film yönetmenleri milyonlarca seyirciye ulaşmış filmlerini her yıl birbiri ile yarıştırırken, bir fotoğraf amatörü yarışmaya katılmak istedi diye kulağını mı çekeceğiz?... … Karşı düşüncelere rağmen fotoğraf yarışmaları gösterilen ilgiye bağlı olarak ve belki de artarak devam edecektir. Yarışmalar içinde yaşanan birtakım istenmeyen davranış biçimleri de artarak devam edecektir.” (Tuğrul Çakar) “Yarışmak, yarışmalar otoriter kültürler tarafından reddedilir. Çağdaş kültür, çağdaş insanlar yarışmaları destekler. Yaşam; doğumdan ölüme kadar bir yarıştır. …fotoğraf yarışmaları da fotoğrafçının dünyayla ve diğer insanlarla iletişim kurmasını sağlar, fotoğrafçı yarışmalarla kendini gösterir, sanat ve kültür ortamına ben de varım/ üretiyorum mesajı verir, ilgi alanında taşıdığı iddiayı gösterir….” (M. Aslan Güven) Bu açılımlardan ikisi üzerinde soru işareti belirmesi ihtimalini dikkate alarak, bunları kısaca irdelemek gerektiğini düşünmekteyiz. İlki, A. Rıza Akalın’ ın; “Söz konusu olan, sanat dalında bir yarışma ise, bu olgu dünya ölçekli bir olay olmaktadır ve doğal bir eylemdir.”, ifadesinde yer alan tespit, bir sanat yarışma ölçütüdür ki, bu cümle ile kastedilen asıl şeyin, sanat eserlerinin yarıştırılması olmadığı kanaatindeyiz. Öyle sanıyoruz ki; spor yarışması, bilgi yarışması, güzellik yarışması,... vb yarışmalardan ayrı tutabilmek ve sözlerini daha da anlaşılır kılabilmek için (bu tahminimizle ilgili yanılma hakkımızı saklı tutuyor ve eğer yanılıyor isek affımızı diliyoruz) böyle bir ifadeye başvurmuştur. Aşağıda da görüleceği üzere, 5
panele metin sunan hemen herkesin ortak görüşü, sanat ile yarışma kavramlarının yanyana bile düşünülemeyeceğidir. Bununla birlikte A. Rıza Akalın da yarışmaların sanata hiçbir katkı veremeyeceğini söyleyerek, varsayımımızı bir ölçüde teyit etmektedir. İkincisi, M. Aslan Güven’ in; “Yarışmak, yarışmalar otoriter kültürler tarafından reddedilir. Çağdaş kültür, çağdaş insanlar yarışmaları destekler.”, şeklindeki cümlesidir ki, bu cümlede ile kastedilen şeyin otoriter kültürler değil de “otoriter görüşler / otoriter fikirler” olduğunu (burada da yanılgıya düşme hakkımızı saklı tutmak ve şayet yanılıyor isek affımızı dilemek istiyoruz) zannetmekteyiz. Neden böyle düşündüğümüze gelince; çok gerilere gitmeksizin (çünkü tarihin her döneminde ve hemen her toplumda -tek istisna ilkel toplum olarak kabul edilebilir- bireyler arasında ve toplumlar arasında oluşum mantığı ve hayata geçirilme biçimi doğrudan ya da dolaylı “yarışma” ya tekabül eden bir dizi etkinliğe ve eyleme rastlamak mümkündür) geride bıraktığımız yüzyılı ve henüz başlarında bulunduğumuz yeni yüzyılı dikkate alarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, (bu gün bile avcı toplayıcı toplum karakteri gösteren ve çağın çok gerisinde yaşayan Avustralya, Amazon ve Afrika küçük yerli kabileleri hariç) ister otoriter olsun ister çağdaş, bütün ülkelerde (hemen her kültürde) spor etkinlikleri vardır ve farklı spor kulüplerinin mensupları birbirleriyle yarışırlar. Bütün bu ülkelerin sporcuları uluslararası arenada başka ülkelerin sporcularıyla da yarışırlar. Olimpiyat oyunları ve diğer çeşitli organizasyonlarda neredeyse her ülkenin sporcularını görürüz. Kaldı ki yarışmalar sporla da sınırlı değildir. Satranç turnuvalarından bilgi yarışmalarına, müzik yarışmalarından güzellik yarışmalarına, daha bir dizi etkinliğe hemen her ülkenin insanı katılmaktadır. Bu meyandaki bilgilerimiz, M. Aslan Güven’ in cümlesindeki kastın “otoriter fikirler, otoriter görüşler” olduğu sonucuna götürmüştür bizi. Ancak, insanların zihinlerinde oluşturdukları (teorik bazda kurup tasarladıkları) kimi insan tarafından ütopik kabul edilen, kimi insan tarafından gerçekleşmesi mümkün görülen (gelecek zamanlarda olacağı varsayılan) toplumsal yaşam biçimleri (dolayısıyla kültürler) için şayet böyle bir sav öne sürülüyorsa, ona bizim söyleyecek herhangi bir sözümüz olmaz. Olmaz çünkü, o denli iddialı tartışmalardan bütünüyle uzakta durmaktayız. Kaldı ki özetleyerek ortaya koymaya çalıştığımız e-panel sunumlarının da böyle polemiklerden hayli uzak olduğunu düşünmekteyiz. Yukarıya alıntılanan görüşlerin neredeyse tümü, ilk bakışta tavizsiz bir şekilde yarışma yanlısı gibi görünseler de; metnin giriş bölümünde üzerinde durmaya ve fotografik ögelerle (siyah-beyaz-gri) örnekleyerek açıklamaya çalıştığımız gibi, aynı
görüşteki panelistlerin bir bölümü ile o görüşü paylaşmayan panelistlerden bazıları, aslında daha geniş bir perspektiften değerlendirmekteler, “yarışmalar” konusunu. Her ne kadar yarışmaların kaçınılmaz ve/veya yararlı olduğunu düşünüyor, yarışmalara katılıyor veya yarışmalara mesafeli duruyor olsalar da; “Sanat” ile “Yarışma” kavramlarını birbirlerinden çok uzak görenlerin sayısının hayli kabarık olduğu söylenebilir. Yarışma – Sanat İlişkisi : Hazır M. Aslan Güven’ in sunumuyla önceki bölümü tamamlamışken, bu kez de O’ nun görüşlerine başvurarak yarışma-sanat bağlamını sürdürelim. “Fotoğraf yarışmalarının sanata katkısından pek söz edilemez. Sanat başka bir yerde durmaktadır, farklı bir yapılanmadır. …ısmarlanmış ve çerçeveleri çizilmiş, konu verilerek sipariş edilmiş çalışmaların / fotoğrafların sanat yapıtı olarak değerlendirildiği dünyada görülmemiştir.” (M. Aslan Güven) “… Sanat yarıştırılmaz. Sanatın oluşturulamaz,” (Adnan Polat)
jürisi
de
“… fotoğraf yarışmalarını, fotoğraflarınızın ve o nedenle de sizin akıllarda kalabilmenize olanak sağlayan bir ortam olarak görmekte ısrarcı iseniz geçmiş olsun. O kafa sizi hiçbir yere götürmez. Bir yandan yarışma formu fotoğrafçılığına devam edersiniz, bir yandan önünüze getirilen proje tabanlı, sanatsal kaygılar taşıyan, araştırılmış, emek verilmiş işlere aval aval bakmaya devam edersiniz. Tercih sizin. Karlı dağlar, sonbaharda ormanlar, kır çiçekleri, hayvanat bahçeleri, içinde yaşamayı göze alamayacağınız eski evler, balkonlardaki saksılar, gün batımları, yukarıdan akan sular, yaşlı ayakkabı tamircileri, semerciler, hepsi sizin. Ama unutmayın ki fotoğraf, orada olanı alıp buraya getirmek değildir. O işi üstlenmiş olanlar zaten var ve işlerini mükemmel yapıyorlar. Ancak fotoğrafla sanat yapmanın yolu, sanat ve fotoğraf kelimelerini yan yana getirebilmenin yolu, orada olanı alıp buraya getirmekten geçmiyor. Üslubunuzdan, birikiminizden, fotoğraflarınızın içinde var olabilmenizden, hissedilebilmenizden geçiyor.” (Tuğrul Çakar) “… Yarışmalar, fotoğrafı bir sanatsal bir ifade biçimi olarak ele alma niyetinde olan ciddi biri için asla sanatsal yetkinliğe ulaşmış olmanın, ölçüsü sayılmamalı, “ben artık oldum” vehmine kapılmaya kapı aralamamalıdır.” (A. Gökhan Demirer) “Kısa ve öz bir biçimde ifade etmek istiyorum ki; yarışmalar, hiçbir fotoğrafın "sanat" boyutuna bir (,) kadar katkı sağlayamaz.” (A. Rıza Akalın) “Sanat Yarıştırılamaz” diyen Adnan Polat ile “... ısmarlanmış ve çerçeveleri çizilmiş, konu verilerek sipariş edilmiş çalışmaların / fotoğrafların sanat yapıtı 6
olarak değerlendirildiği dünyada görülmemiştir.”, diyen M.Aslan Güven’in ve “yarışmaların, sanatsal yetkinliğin ölçüsü olarak kabul edilemeyeceğini” vurgulayan A.Gökhan Demirer’ in çok net bir şekilde ortaya koydukları saptamalar ve esnemeye müsait olmayacak kadar belirgin hatlarla ifade edilen görüşler, “sanat” ve “yarışma” kavramlarının birbirlerinden ne kadar uzak olduğunu yeter ölçüde anlatmaktadır. Panelistlerin sanat yapıtı ile yarışmalar arasına koydukları mesafeyi irdeledikten sonra, fotograf yarışmalarının, hangi mecrada yürütüldüğünde olumlu etkileri olabileceğine ilişkin görüşlere bakalım. Kıyaslama ve Paylaşım Olanağı : “… Fotoğraf yarışması önce bir paylaşımdır; ürettiklerinizi başkalarıyla paylaşır, heyecanınızı tazelersiniz. Kendinizi sınarsınız. Başkalarının ne yaptığını, kendinizin ne yaptığını mukayese edersiniz. Böylece eksilerinizi ve artılarınızı ortaya koymanıza olanak sağlarsınız. Sizin yapıtlarınız dünya güzeli de olsa, sandıkta, sepette saklarsanız bana göre hiçbir değeri yoktur. Hem kendinizi kanıtlamanızı engeller, hem de yaptığınız işlerden insanları mahrum etmiş olursunuz. Yarışmalara da katılmalı, sergiler de açmalısınız. Paylaşmak çok güzel bir duygudur. Paylaşmanın çok geniş bir fayda yelpazesi vardır." (İbrahim Zaman) İbrahim Zaman ustanın ayrıca açıklamaya gereksinim duyulmayacak kadar net bir şekilde ortaya koyduğu bu açılımın ardından şunları söylemek olasıdır; ancak yarışmalarda kazanan fotografların sergisi ve albümü yapıldığı takdirde (ki albümün baskı kalitesinin çok yüksek olmasını gerektirir) yarışma sonunda kaybeden/elenen eserlerin sahiplerine kendi eserlerini kazanan eserlerle kıyaslama olanağı sağlanmış olur. Ustamızın görüşü, “Fotoğraf yarışmaları; fotoğrafçıların işlerini / çalışmalarını göstermesi ve sergilemesi için önemli bir olanaktır” (Adnan Polat), ifadesiyle ve aşağıya kaydedilen başka görüşlerce de paylaşılmaktadır. “… fotoğrafa başladığım yıllarda neredeyse bulduğum her yarışmaya katılırdım (gerçi o yıllar yarışmalar çok değildi). Bu yarışmalarda kazandığım ödüller benim fotoğraflarımın kalitesini ne kadar etkiledi bilemem ama fotoğraf dünyasında tanınmamı ve bu yolla fotoğraflarımı paylaşabileceğim ortamlara girmemi sağladı.” (Haluk Uygur) Ne var ki, birçok yarışmanın sonunda sergi yapılmamakta ya da sergi yapıldı ise bile eser sahibi başka bir ilde yaşadığı takdirde kıyaslama şansı bulamamaktadır. O yüzdendir ki öne çıkan istem, bir serginin yapılmasından da daha fazla bir katalog yapılmasıdır. Ama yarışma katalogu yapan sadece
birkaç yarışma var. Onlarda da çok iyi bir katalog baskısına rastlamak ender bir durumdur. Bu iki koşulun ikisinin birden gerçekleşmesi durumunda bile kıyaslama yapabilmek hayli zorlaşmakta iken, böyle bir mukayesenin sadece aynı yarışmaya katılanlar arasında gerçekleşebileceğini, yarışmaya katılmayanlarla kıyaslama şansı bulunmadığını unutmamak gerekir. Oldukça önemli bir diğer problem de; yarışmayı kazanamayan birinin kazananlarla kendi fotografını mukayese ettiğinde, yanlış ya da doğru, her durumda kendi çalışmasını, kazananların çalışmalarına göre daha nitelikli bulabileceği ve çoğunlukla jürinin seçimine şüpheyle bakabileceği ihtimalidir. Fakat her tür olumsuz zemine ve itirazlara rağmen, yarışmalar neticesinde; yarışmacıların kendi aralarında ve yarışmacılarla jüri arasında ve eğer sergi gerçekleşirse / albüm yapılırsa başkalarıyla bir paylaşım gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Olumlayan bir değerlendirme ile bakıldığında, böyle bir sonuç yarışmaları anlamlı kılabilir. Ancak, “yarışmalar mıdır paylaşım, sergi ve albümler midir?” diye oldukça ciddi bir soru akla gelmektedir. Sergileri öne çıkartıp irdelediğimizde, görürüz ki; sergilerle ilgili hafife alınamayacak ciddi problemler konuşulur fotografçılar arasında. Fotograf satın alınmaz Türkiye’ de. Fotografçı her serginin sonunda koca çerçeveler içinde fotografların hepsini evine getirmek durumunda kaldığı için, birkaç sergiden sonra evde fotografları koyacak yer bulamaz hale gelir. Diğer yandan, albüm pahalı bir iştir. Yayınevleri, satmayacağını bildikleri için albüm yapmak istemezler. Alıcılar da (istisnalar hariç) neredeyse 10-15 kitap bedeli ödeyerek albüm satınalmak istemezler. Ustalar ve akademisyenler dışında (iyimser bir bakışla), pek az insanın kütüphanesinde hatırı sayılır miktarda fotograf albümü vardır. Çok az fotografçı Türkiye’ de albüm yapabilmiştir ve yapılanlar de sınırlı sayıda insana ulaşmıştır. Fotografçıların, “peki neden?“ diye sıklıkla tartıştıkları, açıklamaya gayret ettikleri veya ikna edici açıklamalara gereksinim duyduklar önemli bir problemdir bu. Türkiye’ de elle tutulur bir fotograf pazarı yoktur, ne yazık ki. Daha doğrusu “fotograf sanatına”, istisnaları olsa bile, belirgin bir istem (talep) yoktur. İyi de, sunum (arz) var mıdır peki? O da ayrı bir tartışma konusunu teşkil eder (bir e-panel konusu olarak bile düşünülebilir). Ancak, henüz talep konusundaki probleme ilişkin tartışmalar yeterince alevlenmemişken, sanat fotografı sunumuna ilişkin problemleri tartışmaya geçmemiş olmamız da anlaşılabilir bir durumdur.
7
Görünen o ki, özellikle amatörler (kısmen de profesyoneller) arasında fotograf kariyeri bütünüyle olmasa bile, belli ölçülerde yarışmalara endeksli olduğu için, fotograf dünyamızın tartışma konuları yeterince irtifa kazanamıyor, hatta kritik belli dönemlerde (internet olanaklarıyla oluşan yeni atmosferde olduğu gibi) irtifa kaybedebiliyor.
anlamlandırabilme ve dışavurumu, oyun ile yarışma ve kavgacı içgüdümüzü tatmin ederiz” (Gülser Günaydın)
Panelistlerden de böyle düşünenler olsa gerek ki, yarışmaların sadece, fotografa yeni başlayan amatörlere katkısı bulunabileceğinden söz etmektedirler.
“... Mücadele ve kazanma güdüsünü tatmin etme oyunları, çok erdemli olmasa da en azından içgüdüsel bir durumdur. Yarışmalar ... seçilmenin verdiği mutluluğu veya tatmini vaad eder. ( Gülser Günaydın )
Fotografa Yeni Başlayanlar İçin Yarışmaların Önemi :
Ne yarışma yanlısı ne de yarışma karşıtı bir tutum göstermeksizin, bilimsel bir tespitten yola çıkarak “yarışma” nın kaçınılmazlığı üzerinde duran ve ancak “kazanma güdüsü” nün (nihai olarak çağımızda ve hayatın her alanında) insanın kıran kırana rekabete tutuşmasının fitilini ateşlediğini, (üstü kapalı bir ifadeyle) varılan yerde ise kazanmak için girilecek her yolun mubah kabul edilebileceğini, bu haliyle de “erdemli” olamayacağını ileten cümleden sonra;
“Fotoğraf yarışmaları sadece ve sadece fotoğrafa yeni başlayanlar için çalışmaya teşvik edici olarak olumlu değerlendirilebilir…” (A.Gökhan Demirer) “… fotograf üzerine düzenlenen yarışmaların da sadece amatör olursa taraftarıyım.” (Kerim Bora) “Fotoğrafa yeni başlayanları motive eder, ödüller cesaretlendirir.” (Adnan Polat)
Yarışmalara ilişkin önemli bir vurgu; “Fotograf yarışmaları bu üçünden en çok oyuna benzer.” ( Gülser Günaydın ) Ve “oyun” için bir ekleme;
Demek ki, insanı yarışmalara iten “öz” le, başka faktörlerin varlığına rağmen, ağırlıklı olarak panelistler tarafından işaret edilen şey; yarışmaların daha çok fotografa yeni başlayanların sahasında kaldığı / kalması gerektiği, onlar için bir motivasyon aracı olabileceği, onun ötesinde bir şeyle, (özellikle sanatçı olmakla) sıkı sıkıya ilgilendirmenin doğru olmayacağıdır.
“… Yarışma gerçeğini göz ardı edemezsiniz. Önce kabul etmek ve gerekirse daha sonra üzerinde düşünmek zorundasınız.” ( Tuğrul Çakar )
Böyle düşünüldüğünde, amatör fotografçılara ilişkin en anlamlı etkinlik, Fotograf Derneklerinin hemen hepsinde yapıla gelen “ayın fotografı” seçimleri (değerlendirmeleri-okumaları,... hangi isimle yapılıyorsa) dir denebilir. Orada bile spekülatif değerlendirmeler - seçimler yapılmış mıdır,... yapılmakta mıdır,... yapılacak mıdır,... yapılabilir mi,...? gibi sorular belirebilir.
İletilen bu görüşler dahi pek çok fotografçı tarafından bilinmekte ve hatta dillendirilmektedir. İlginç olan ve belki de asıl yanıtı aranması gereken, “farkındalık sabitken bile, fotografçıların neden yarışmalara katıldığı”dır.
Yarışmaları insanın doğası ya da diğer bazı faktörlerin uygun koşulları hazırlaması ve insanları sevk etmesi ile ilişkilendirip, yadsımasalar da; “...Diğerlerini geçerek seçilme ya da elenme, doğanın en acımasız ve belki de olması gereken kuralı.” (Gülser Günaydın) Panelistler aynı zamanda doğal seleksiyonu (elemeyi) esas alan ilkel insan güdüleriyle, modern insanı bir arada ele alarak, bilimsel nitelikli başka bir perspektif de açabilmektedirler. Bu noktaya gelmişken, bir miktar bu açılıma ilişkin cümleler aktaralım. Öyle sanıyoruz ki “yarışma” kavramının şifreleri de bu minvaldeki cümlelerde saklıdır. İnsan Doğası – Yarışma İlişkisi : “Bireysel varoluşumuzu yansıtan üç temel deneyim; öğrenmek, sanat, oyun… Öğrenmek, yani bilmek arzusu ile doğaya hakim olma hissimizi, sanat ile
..., cümlesiyle ekleme yapan bir ustanın ifadesine de yer vererek, yarışmalara katılımı güdüleyen diğer faktörleri irdeleyen görüşlere geçelim. Diğer Güdüleyiciler :
Temel güdüleyici “başarılı olmak” tır, “başarılı olunduğunun onaylanması”dır tabii ki. Kimi insan başka alanlarda kendisini kanıtladığı için, kimi de kanıtlama gereksinimi duymadığı, böyle bir çabayı beyhude bulduğu için bunu önemsemeyebilir. Kiminin yarışı sadece doğayla ve kendisiyledir. Kiminin hiç kimseyle, hiçbir şeyle ve kendisiyle meselesi yoktur. Ama bazı insanların çölde susuz kalmış kadar buna gereksinimi vardır. Neden? Avusturya’lı yazar Elias Canetti’ nin “Kendini Beğenmişliğin Komedisi” adlı oyununun ilginç bir konusu vardır. Bir ülkede insanları kendini beğenmişlik gibi bir zaaftan kurtarabilmek için halkın oyuyla bütün aynaların yok edilmesine karar verilir. Bu kararın ardından ülkedeki bütün aynalar paramparça edilir…. Gelgelelim kısa süre sonra herkesi derinden bir tedirginlik alır. İnsanlar gizli gizli kendilerini yağmur birikintilerinde, nehir ve göllerdeki suyun yüzeyinde seyretmeye başlarlar….aynaların yok edilmesi sırasında bir köşede kalmış olan büyükçe bir ayna parçası, karaborsaya düşer. Sonunda ülkede bir halk 8
ihtilali gerçekleşir ve aynalar yeniden kullanılmaya başlanır. (1) Asıl dert kendini beğendirmek midir yoksa ?! Bazı insanların yarışmalara katılırken, nereden kaç puan aldıklarında hangi unvanı elde edeceklerine dair birçok hesap yaptıklarına, arzu ettikleri sonuçları alamayınca da jüri üyelerine veryansın ettiklerine, olmadı yarışmalara gizliden gizli katıldıklarına, en nihayet hiçbir şey elde edemeyince de yarışmaları kötülemeye başladıklarına tanık olmuştur birçok insan. Bu yolla başaramadığını dolaylı ya da direkt bir takım kulis faaliyetleri gerçekleştirerek elde etmeye çalışanların bulunduğu da inkâr edilemez. Onlarınki, görünürde yarışma karşıtı tutum içinde olmakla alenen ortaya koyamadıkları üstü örtük, gizli bir yarıştır. Ama bunların sayısı oldukça azdır, böyle bir tutum içinde olanlar hiçbir yerde çoğunluğu teşkil etmezler. Ne var ki bu tutum, kişinin kendisini aldatmasından öteye bir anlam ifade etmez. Bütün bunları öteleyip, en başından “yarışma” mantığını reddeden, bu bağlamda kafası açık olan, kendine özgü çalışmalar yapabilmenin yollarını araştıran, dolayısıyla bambaşka bir kulvarda yürüyen fotografçıların bulunmadığı da söylenemez. Yarışmalara sıcak bakan ve yarışmalardan elde edeceği başarı ile yaşam kalitesini maddi-manevi yükseltmek derdinde olan, olumsuz sonuçlar aldığında başkalarını karalamak yerine, daha iyi ya da o yarışmadaki seçicilerin sevdiği varsayılan türden fotograflar yaparak yeni, başka yarışmalara katılanların bulunduğu da bir gerçektir. Sadece anlamlı bulduğu, içeriği-amacı nedeniyle yararlı bulduğu yarışmalara katkı vermek amacıyla katılan, onun dışında yarışmalara pek itibar etmeyenler olduğu da söylenebilir. Yarışmaların sadece parasal ödülleriyle ilgilenenler olduğu da malûmdur. Bu eksende (para ödülü ekseninde) fotograf yaşamlarına ilgilerini şekillendirenler bulunduğuna ve bulunmaya devam edeceğine dair tespitlerden birisi şöyleydi; “Örneğin, fotoğraf yarışmalarını bir geçim kaynağı olarak gören fotoğraf sanatçılarımızın (!) varlığı devam edecektir. Yarışmaların son katılım tarihine üç gün kala, ‘Ne çeksem de yetiştirsem?’ diye düşünen fotoğrafçı sayısı azalmayacaktır. Katılım formunda sadece ödül miktarının olduğu bölümü okuyan fotoğrafçılarımız, seçici kurul toplantısı henüz bitmeden sonuç soran fotoğrafçılarımız eksilmeyecektir.” (Tuğrul Çakar) Kalıcı şeylere imza atma (ölümsüzleşme) veya süratle öne çıkma isteği ile çıkışın yarışmalarda aranmasına ilişkin bir başka tespit de aşağıdaki gibiydi.
“Bu kadar fazla sayıda insanın ilgilendiği bir sahada ön plana çıkmak da kolay değil elbette. Üretimin ve paylaşımın okyanus gibi olduğu bu sahada belirgin bir su damlası olabilmeyi kim, nasıl başaracak? İnsanların içinde “ben sizlerden farklıyım, özgünüm, uzun yıllar hatırlanacağım” diyebilmek hiç de kolay değil. Bu gibi etkenler ve hemen her fotoğrafçının gönlünde yatan, fotoğrafının bir şekilde birileri tarafından beğenilmesi olgusu bir araya geldiğinde, fotoğraf yarışmaları, birçok fotoğrafçı için, kestirme bir çıkış noktası olarak değerlendirilmektedir.” (Baybars Sağlamtimur) Çıkış burada arandığında, yeni bir fotografçı profili de ortaya çıkmaktadır. Bütün dikkatini yarışmalara teksif eden, zamanının önemli bir kısmını her yıl düzinelercesi yapılan yarışmalardan ödül alabilmek amacıyla, söz konusu yarışmaları düzenleyenlerce talep edilen fotografları yapmak üzere kullanan (kimine göre heba eden) fotografçılar olarak tarif edilmektedirler. Yarışmadan Yarışmaya Koşturma Eğilimi : “…, yarışma fotoğrafçılığı veya yarışma fotoğrafçısı” gibi kavramların fotoğraf yarışmalarının çoğalmasına paralel olarak artmakta olduğunu da gözlerden uzak tutamayız.” (Baybars Sağlamtimur) Aşağıdaki cümle ise neredeyse tamamlar ve güçlendirir niteliktedir.
bu
saptamayı
“…Bu fotoğrafçı tipi, yarışma için fotoğraf üretip, fotoğraf camiasında kabul görmenin yöntemi olarak mümkün olduğunca çok sayıda fotoğraf yarışmasında ödül alıp isminden bahsedilmesini müthiş önemsiyor…” (A.Gökhan Demirer) Sadece yarışmalara yönelik fotograf onaylamayanlar bulunmakla birlikte;
yapmayı
“… sadece yarışma takip eden yarışmacı fotoğrafçılar grubu var ki bunu da tasvip etmiyorum.” (Sıtkı Fırat) Kişinin dilediğini yapmakta özgür olduğunu, o nedenle bu durumu olumsuzlayamayacağını iletenler; “Yarışma fotoğrafçılığı maalesef var. Salt fotoğraf yarışmalarına katılmak için fotoğraf çekenler, yarışmalardan geçinenler, fotoğraf çekme takvimlerini yarışmalara göre yapanlar var. Ben kişisel olarak bu tür yaklaşımları olumsuz bulmuyorum… Herkes her istediğini yapabilir…” (Adnan Polat) “Her şeyde olduğu gibi yarışmalardan da menfaatlenmelerin olması doğaldır. Kimse kimseyi zorla yarışmalara sokmuyor. Bakarsınız; uygun görmediğiniz, jürisini yeterli görmediğiniz, koşullarını benimsemediğiniz yarışmalara katılmazsınız.” (Adnan Polat)
9
Bunun bir tercih sorunu olduğunu, hiç kimsenin, bir başkasına sırf yarışmalara katıldığı için sözü olamayacağını vurgulayanlar; “Bu fotoğrafçının tercihidir. Kimsenin bu konuda başka birini eleştirme hakkı yoktur. Hiç kimse başka birine sen niye doktor oldun diyebilir mi? Bu seçiminden para kazanacaksın diye onu yargılamaya hak sahibi midir? Öyleyse biz de bunu fotoğrafçı için söyleme hakkına sahip değiliz. Unutmayın ki fotoğraf bir meslektir aynı zamanda... bazılarımızın geçimini temin ettiği bir meslek...” (Haluk Uygur) Bu durumun sadece bize mahsus bir şey olmadığını, başka ülkelerde de durumun bizdekine benzediğini, bunun bir oyun olduğunu deneyimleriyle sabitleyenler; “Sık sık yurtdışında etkinliklere katılmış biri olarak söyleyebilirim ki, dışarının da bizden bir farkı yok… İster ulusal ister uluslararası olsun, yarışmalar fotoğrafçıların katıldığı ve eğlendiği bir oyun. Eğlenmek istiyorsan ve vaktin de varsa katılırsın.” ( Haluk Uygur ) ... bulunduğunu, ilgili metinlerden alınan bu son derece kayda değer cümlelerle aktardıktan sonra, panelistlerin “ödül” konusuna nasıl baktıklarına dair örneklere göz atalım şimdi de. Ödül Töreninin Dayanılmaz Çekiciliği : “… ödül avcıları her dönemde olduğu gibi varlıklarını sürdürecek (bir dönem benim yaptığım gibi, kaldı ki o dönemde bugünkü gibi cazip para ödülleri yoktu. Bir plaket uğruna cepten harcardık.) fotoğraf baskıları bir yarışmadan diğerine postalanmaktan yorulacak, çil çil paralar uğruna yarışılırken ilkeler bir kenara bırakılacak, yarışma düzenleyerek bedavadan arşiv sahibi olmak isteyen kuruluşların sayısında artış olacak. Tüm bunları önleyebilir misiniz? Elbette hayır. “ (Tuğrul Çakar) “Fotoğrafta diğer kültürel üretimler gibi hayatın ve insanın toplumsallaşmasında, hayatın tarihsel birikimlerinin kullanımında ve aktarılmasında birer araçtırlar… bu araçları bu amaçları gerçekleştirme yerine onları “ödüller”,”derecelendirmeler” ekseninde bir yarışma olgusuyla yüceltmeye ve amaç haline getirmeye başladığınızda, insani ve hayata dair yönü ortadan kaldırıp, pazara dair bencil- bireyci ego tatmini ve ticari çıkar amaçlı bir kullanım nesnesine dönüştürmüş olursunuz.” (İdris Aydın) “Fotoğrafçı için fotoğrafının yarışmada ödül almış olması onur verici bir olaysa da almamış olması da ne fotoğrafçının ne de fotoğrafının iyi olmadığını göstermez. Neticede her fotoğrafçı ve fotoğraf kendi değerini ifade eder başka bir değişle seçicilerin beğenisi veya beğenmemesi bu gerçeği değiştirmez. Bir yarışmada ödül almayan fotoğrafın çoğu kez yurt
dışında bile ödüller aldığını hatırlıyorum. Ha keza aynı durum yurt içinde de söz konusudur. Böyle olunca da her iki durum için fotoğraf yarışmaları bir nevi piyango çekilişidir de diyebilirim.” (Kazım Zaim) “Yarışmaların ödülleri de alma ve vermenin paylaşıldığı bir harekettir. Ödül hem alanın, hem verenin gelişmesine katkıda bulunur. Bir tanıtım / tanınma aracıdır ödüller.” (M.Aslan Güven ) “Ödül”ün bireyin gelişmesine katkı verdiğini düşünen, bir tanınma aracı olarak gören ve bu nedenle olumlayanlar yanında, önemli bir kültürel etkinliği pazar malzemesi haline getirmenin aracı olarak gördüğü için olumsuzlayanlar da bulunmaktadır. Bununla birlikte, kendisini de bir dönemin ödül avcıları arasında sayan, ancak oldukça samimi özeleştiri niteliğindeki ifadelerle, bugün artık aynı noktada bulunmadığına vurgu yapan, ödül uğruna ilkelerin hiçe sayılması gerçeğinden ötürü kendisi adına bugün artık yarışmaları olumsuzlayan ve ancak, “yarışma gerçeği” in önlenemeyeceğinin altını çizerek, analizlerin bu somut veri dahilinde yapılmasının, fikir ve söylemlerin bu gerçek üzerinden inşa edilmesinin önemini göstermeye çalışanlar olduğunu görmekteyiz. Tam olarak aynı görüşe tekabül etmese de, yarışma fotografçısı olmanın nihai olarak yarattığı olumsuzluğu kendi yaşamından örnekleyerek ortaya koyan; “...1998 yılında bir sergi açmak istedim (o güne kadar hiç sergi açmamıştım). İşimin çok kolay olduğunu zannediyordum. Çünkü en az 150 tane uluslararası sergilemem ve 50 ye yakın ödülüm vardı. Yedisi uluslararası olan ödüllü fotoğraflarımı bile sergilesem yeter diye düşünüyordum. Ödüllü 40 fotoğrafı bastırıp yanyana koyunca ne büyük gaflet içerisinde olduğumu anladım. Kusulacak kadar kötü olmuştu. İşte o zaman başka bir şeyin de farkına varmış oldum;... Fotoğraf bir düşüncenin ürünü olmalı ve art arda gelecek ürünler bu düşünceyi anlatabilecek kadar birbirini tamamlamalıydı. Halbuki yarışmalarda (bazılarını ayrı tutarsak) kendi düşüncenizi değil size ısmarlananı yapıyorsunuz... O günden sonra da benim yarışmalara katılma zamanımın geçtiğine karar vererek bir daha katılmadım.” (Haluk Uygur) ... özeleştiri niteliğinde başka açılımlara da rastladık. Bize göre, iletilen deneyimlerin tümü, özellikle yeni başlayan amatörler için altın değerinde önemli notlardır. Yarışmalara katılımın tek ve gerçek nedeni elbette ki ödül almaktır. Toplumsal yaşama katkı vereceği alenen belli olan yarışmaları (ki bunların sayısı bir ya da ikidir veya hiç yoktur) bunun dışında tutarsak, yarışmalara katılan kişi şüphesiz ödül almak amacındadır. Şu ya da bu, tatmin nedeni olarak gösterilebilir. Ancak hepsinin topyekün varacağı nokta “ödül”dür. “Başarılı insan” olma, “gıpta ile bakılan insan” olma, “beğenilme / 10
övgü alma, el üstünde tutulma” isteğidir,...sırtının sıvazlanması talebidir,... “önemli kişi” olma özlemidir,...vs. Dilerseniz tek cümle ile ifade edin, dilerseniz hakkında sayfalar dolusu yazın; ifadelerin tümü, kalıcı olma ihtimali neredeyse hiç bulunmayan, “popüler olma” hastalığının belirtilerine işaret edecektir. Aktarılan deneyimler de gösteriyor ki, fotografa yeni başlamış, fotografçılıklarının henüz emekleme döneminde bulunan ve bu itibarla, usta olabilmeleri için daha epeyce zamana, araştırma ve incelemeye, emeğe ve deneyime gereksinimi olan insanların, yaşamakta olan ustaların geçmişlerinde (çoğunun bugün artık hiç önemsemedikleri) çok miktarda ödül, sergi ve onlarca yılda edinilmiş deneyimleri bulunabileceği (yahut yarışmalara katılmayarak ödüle meyletmemiş olabilecekleri) ihtimalini gözden uzak tutmayarak, bu gün yarışmalara katılmadıklarına bakıp, kaba-avam bir yaklaşımla; “iyi güzel, biz onu bir usta, bir fotograf hocası (X kişisi ya da Y kişisi, kim olduğunun hiç önemi yok) gibi düşünüyoruz da, ödül alan tek bir fotografını görmedik daha...” şeklinde imalı, mesnetsiz, sığ ve zavallı sözler etmekten kaçınmaları gerekmektedir. Bireyi yarışma fotografçısı olma durumuna iten nedenleri, dağıtılan ödül ve unvanların doğurduğu menfi sonuçları özetleyerek irdeleyen; “Yarışma fotoğrafçılığının pek muteber olmasında; bir uluslararası amatör fotoğrafçılar örgütlenmesi olan FIAP’a ülkemizde yıllar yılı gereğinden fazla önem atfedilmesinin, sanatsal ve kültürel arka planı boş bir zanaatkârlığın “fotoğraf sanatçılığı” olarak hoyratça tanımlanmasının, fotoğrafta yetkinliğin çok sayıda yarışmaya katılıp, ödüllü, unvanlı sanatçı olmaktan geçiyor görülmesinin, çoğu zaman hiçbir sanatsal karakteri olmayan folklorik taşra “kültür” festivallerine kolay program doldurmak için eklenmiş fotoğraf yarışmalarında ödül almanın çok önemsenmesi ve önemsetilmesinin de olumsuz etkileri vardır.” (A.Gökhan Demirer ) ... cümlesinden itibaren, “yarışma karşıtı tutum” ileten görüşlere geçmekte yarar var. Yarışma Karşıtı Tutum : “… Profesyonel bir pazar aracı olan galeriler ve müzeler artık uluslararası birer ticaret merkezleri gibi işlev görmektedir. Bu pazar olgusunun bir diğer ayağını da günümüzde yarışmalar oluşturmaktadır. Artık hayat ve sanat ortak bir yaratma ve paylaşma olgusu yerine bir rekabet ve “başarı”, ”kazanma” hırsına yönelmiştir…” “ … ortak ve insani yanlarımızı çoğaltmak yerine bireyci egolarımızı ön plana çıkarma mantığı da bu yarışmacı zihniyetin ürünüdür.” (İdris Aydın)
“Bir sporcu ister rakiple, ister kendisiyle ya da doğayla yarışıyor olsun, bir ölçü üstünden değerlendirme yapma ihtiyacı hissedildiği için yarışmalar yapılır. Peki bir tanıklık, bir sanat olarak fotoğrafta ne amaçla neyi yarıştırırlar, neyi ölçmektir maksatları? Haydi benim aklımın kesmediği ölçülerle değerlendirdiler diyelim, ilan ettikleri sonuç, hangi saygın yargıya tekabül eder? Sonuçları ödül alanlar ve verenler dışında kim takar?” (Özcan Yurdalan) Yarışma karşıtı bu yaklaşımla, Nihat Behram’ın “Ömre Tanım” adlı şiirinin şu cümlelerinde ifadesini bulan başka tür bir yarışmanın sevdası duyumsanmakta belki de; “Yarıştım çağlayanla, köpüğün nazını duydum / Tutuştum ağlayanla, sızının tadını duydum.” (2) Ve “yarışmaların olmazsa olmazlığını, buna binaen bu gün hâlâ bunu tartışıyor olmanın anlamlı olmadığını” ifade edenlere; “...Ortada bunca yıldır bir garabet, anlamı da, faydası da pek meçhul bir durum sürüp gitmekte” (Özcan Yurdalan) ... şeklinde sert bir dille itiraz edilmekte,... sonrasında da; “Bir vakitler şiir yarışmalarıyla, şarkı yarışmalarıyla, resim yarışmalarıyla beslenen kültür-sanat ortamımızın ulaştığı evrensel seviye herkesin malumudur. Yarışmalar sayesinde ortaya çıkan eserlerin insanlık ufkunda ulaştığı katmanlar, göz kamaştıran süper mucizeler azımsanamaz.” (Özcan Yurdalan) ... alaycı cümleleriyle, bir adım önce ifade edilenin gerekçeleri ortaya konmakta, aynı zamanda sanat ile yarışma kavramlarının bir arada düşünülemeyeceğinin altını çizen diğer görüşler de paylaşılmaktadır bir bakıma. Anlamlı Tespit ve Uyarılar : “Yarışmalarda ödül alarak kimse bir yere gelmemiştir, gelemez.” (Adnan Polat) “Oysa birey bilmelidir ki, kazanılmış bir ödül insanı "vezir" yapmaz. Kazanılmamış bir ödül dolayısıyla da "rezil" olunmaz.” (A.Rıza Akalın) “Peki, fotoğraflarının o yarışma için toplanan seçici kurul tarafından beğenilmesi fotoğrafçıya gerçekten de çok büyük bir artı değer katar mı?... Bu kadar çok fotoğrafı incelemek zorunda kalan seçiciler de bir süre sonra zihinlerini seçime başladıkları andaki kadar sağlıklı kullanamayabilirler. Kaldı ki birçok seçici için sürenin 2 saati geçmesi çok bunaltıcı olabilir… Bir yarışmada sadece sergileme alan bir fotoğraf başka bir yarışmadan ödülle dönebilmektedir. Çünkü seçicilerin değişmesi, hatta seçim tarihinin veya seçimin yapıldığı mekânın değişmesi bile seçim sonuçları üzerinde etkili olabilir… fotoğrafçı, bu nedenle tüm bu faktörleri göz önünde bulundurarak, ne alacağı ödül neticesinde başı 11
göğe ermeli, ne de fotoğrafı sadece sergileme aldı veya elendi diye derin üzüntülere gömülmelidir.Tek başına yarışmaları başarının altın anahtarı olarak değerlendirmek, sanat anlamında bu uğraşıyla ilgilenenler için son derece hatalı bir bakış açısıdır.” (Baybars Sağlamtimur)
olmalıdır. “Onda ne var canım,... o fotografı ben de çekerim,... âlâsını çekerim,... ” gibi kendini bilmez yaklaşımlardan, fotografçılar ancak böyle örnekleri çoğaltarak, daha iyilerini hayata geçirerek ve yapılanları sürekli geliştirerek kurtulabilirler.
“Fotoğrafçının sadece yarışmalar için fotoğraf çekmesi durumunda yarışmaların yararından bahsedilemez, aksine zararlı olduğunu düşünüyorum.” (Doğanay Sevindik)
FIAP’ a ülkemizde gereğinden fazla önem verildiğini düşünen ve bunu sakıncalı bulan (“Ödül” başlığı altındaki son paragraf - A. Gökhan Demirer) görüşe karşılık, FIAP patronajlı yarışmaların daha ciddi olduğunu ve şikayetçi olunan diğer yarışmalara göre öncelenmesi gerektiğini düşünen ve o nedenle FIAP patronajlı yarışmaları öneren görüşler yer almaktadır;
“Şu uyarıyı da yapmamda yarar var, asla yarışmalar bir fotoğrafçı için amaç olmamalı.” (Enver Şengül ) "Şunu unutmamak gerekir ki, yarışmada kazanmak asla ustalığın, kazanamamak ise başarısızlığın işareti değildir. Böyle düşünenler bilin ki kısa bir müddet sonra fotoğrafı bırakacaktır." (Haluk Uygur) “Yurtdışında açılan sergilerin büyük bir bölümü yarışmalarda unvan almamış / isim yapmamış fotoğrafçılara aittir.” (Adnan Polat) “Tek bir yarışma gösterilebilir mi bilmiyorum, gerçekten saygıdeğer, genel kabul görmüş ve ödülleri verene de alana da onur kazandırıyor olsun.” (Özcan Yurdalan) Gözden Kaçan İncelikler : Fotograf yarışmalarına katılan hemen herkes, herbiri diğerinden tuhaf olumsuzluklar yaşamıştır. Dia çerçevesinin camlarının kırılması ve bunun sonucunda dianın çizilmesi, diaların lekeli geri dönmesi, fotografların üzerinde çok miktarda parmak izi bulunması, üzerlerine çay kahve dökülmesi, fotografların birbirine ataç ile tutturularak ve hatta zımbalanarak paketlenip iade edilmesi,... kimi zaman iade edilmemesi, ... ve akla gelmedik daha bir çok şey. Böyle problemler yaşayan fotografçıların çoğunlukla sessiz kaldıkları bilinmektedir. Ancak, sunulan metinlerden birinde, ulusal boyutlu bir yarışmada özensiz paketleme nedeniyle hasar gören fotografları için, o organizasyonu yapanların kusurlarıyla ilgili sessiz kalmadığını belirterek fotografçılara sessiz kalınmamasını öğütleyen, bununla birlikte fotografa hakettiği itibarın kazandırılması noktasında, yarışmalarda sunulan eserlere hangi ölçüde titizlikle yaklaşılması gerektiğine dair kendi öz deneyimini aktaran çok önemli örnek cümleler buluyoruz. “2000’lerin başında düzenlenen, ulusal bir fotoğraf yarışmasında, fotoğrafların paketlerinden çıkartılıp seçicilere sunulması esnasında baskılarda parmak izi kalmasın diye, ipek eldivenler alıp organizasyonu yapan arkadaşlarıma verdiğimde belki biraz abarttığımı düşünenler olmuştur,…” (Baybars Sağlamtimur) Olması gereken de bu işte. Yarışmaları düzenleyenlerden eser sahiplerinin beklentisi de bu
Öneriler :
“Yabancı yarışmalarda FIAP (Uluslar arası Fotoğraf Sanatı Federasyonu) onaylı fotoğraf yarışma ve etkinliklerine öncelik verin. FIAP, yarışma ve etkinliklerinde belli standart ve düzenlemeleri getirmek için ciddi çaba sarf etmekte. Ayrıca FIAP patronajlı etkinliklerin birçoğu ödül olarak para değil en fazla madalya veriyor...” (Baybars Sağlamtimur) Yine sunulan metinler arasında; bütün zamanını ekipman araştırmaya, teknolojik gelişmeleri takip etmeye ve gelirlerini ekipmanlarını yenilemeye ayıran fotografçıları bundan kaçınmaya çağıran, buna karşılık zamanlarını daha fazla bilgi, beceri ve deneyimlerle yoğrulmuş başka bir donanıma, entelektüel alt yapılarını güçlendirmeye, ayırmalarını öneren çok önemli cümleler bulduk. “… arada sırada girdiğim fotoğrafla ilgili sitelerin genelinde makinalar, objektifler v.s. gibi çok ikincil ve hatta üçüncül konular üzerine konuşuyor insanlar. … Oysa unutmayalım ki herhangi bir fotograf ile "fotograf" arasındaki farkın donanıma dökülen para ile en ufak bir alakası yok. Gerçekte "fotograf" sırtımızdaki çantalarımızın içinde taşıdıklarımızdan çok daha farklı donanımlar gerektiriyor.” (Kerim Bora) Jüri (Seçiciler) : “Ülkemizdeki fotoğraf yarışmalarında görev alan jüri üyelerinin genellikle aynı isimlerden oluştuğunu, yarışmacıların da bu isimlerin beğenilerine yönelik fotoğraf üretmelerinin de ülke fotoğrafındaki yaratıcılığı kısıtladığını, yeni yaklaşımların, tekniklerin ve tarzların kabul görmesini zorlaştırdığını düşünüyorum. Bugüne dair bir gözlemim olmamakla beraber, şöhretli jüri üyelerinin, çoğu yarışmada dönüşümlü! olarak jüri üyesi ve yarışmacı olmalarının bazı soru işaretleri yarattığı da camiamızın malumudur.” (A.Gökhan Demirer) Panelistlerden M.Aslan Güven’in sadece jüri kurumunu esas alan bir kitap yazma hazırlığında olduğunu iletmesi, bu ve benzeri spekülatif durumların üstündeki örtünün kalkmasını sağlayabileceğinin, daha bir çok sorunun yanıtını 12
verebileceğinin işaretidir. Belki o çapta bir metinle birlikte böyle spekülasyonlar geride kalacaktır. “Jüriler; her fotoğrafçı, her fotoğrafla uğraşan insan jüri üyesi olamaz. Her yarışmanın jüri üyesi de aynı olamaz. İnsanlar ancak bir konuda uzmanlaşabilirler.” (Adnan Polat) A.Rıza Akalın da, soyut - kavramsal fotograf beklentisini, ilan ettiği konu başlığıyla belli eden yarışmalara; böyle konuları değerlendirmekten uzak görünen, ustalık alanları bununla örtüşmeyen kimselerin jüri üyesi yapılmasının yaratacağı sorunları göstermeye çalışarak, bir bakıma Adnan Polat’ın değerlendirmesini desteklemektedir. Ve daha da ileriye gidilerek: “…, kanımca yarışma jürisinde yer alacak kişilerin çok iyi birer değerlendirici olması çok başarılı birer fotoğrafçı olmalarından daha önemlidir.” (Baybars Sağlamtimur) ... savı geliştirilmektedir. Üzerinde şu ana dek pek de durulmayan “jüri sorumluluğu” konusunda oldukça iddialı çıkışlara tanık oluyoruz; “Bence artık, hâlâ beylik konulara / kişilere / fotograflara ödül dağıtan ve her yarışma jürisinde / kadrosunda görmeye alıştığımız jüri üyeleri, itiraz edip kategorileşmenin önüne geçmeye çalışmalı, gerekiyorsa da tahttan inip jüriden istifa etmeliler.” (Murat Germen) Jüri üyelerinden beklentiyi daha da ileri bir noktaya taşımak mümkündür. Kurallara uygun bir salonda sergi yapılıp yapılmayacağından yarışma albümünün basılıp basılmayacağına, hukuka ve sanat eserinin önemine uygun bir şartnamenin olup olmadığından, eserlere gerekli ihtimamın gösterilip gösterilmemesine,... kadar bir çok konuda gördükleri yanlışların düzeltilmemesi veya eksiklerin giderilmemesi durumunda Murat Germen’in önerdiği reaksiyonu göstererek, çağdaş bir sanat insanının tutumunu takınıp jüriden çekilmelerini kim yadırgayabilir? “jürilerde genç fotografçıların her daim muhakkak olması gerektiğini ,...” (Murat Germen) “…yarışma seçicilerinin, tavrını seçim esnasında psikolojik tavırlarını da göz önünde bulundurarak fotoğraf gönderilmesi gerekir. Kimi seçici kendi fotoğraf tavrını destekler, kimi de güzel olan kendi tavrındaki fotoğrafları kıskanır, ödül vermeye yanaşmaz başka bir fotoğrafı destekler. Pek çok fotoğraf yarışmasında seçicilik yapmış önemli bir fotoğrafçımızın bir eserini kendi fotoğrafları arasına katıp eleştiri yapmasını isteyen şakacı bir arkadaşımızın kendi fotoğrafını tanımayıp, acımasızca eleştirmesi, aklımda kalan ironimsi bir olaydır.” (Kazım Zaim)
Bu çok ilginç yorum ve bir o kadar düşündürücü ilginç anıdan sonra, yıllarca hayli kabarık sayıda yarışmada jüri üyeliğinde bulunmuş bir ustanın aşağıdaki tespiti de yabana atılır türden değildir. “Öğrencilerinin işlerini koltuklarına sıkıştırıp toplantıya gelen seçici kurul üyeleri de varlıklarını sürdüreceklerdir.” (Tuğrul Çakar) “… Ülkemizde fotoğraf yarışmalarında jürilik yapacakların sayısı yirmiyi geçmez... ...“Biçimlenmemişler biçimlendiremezler”, objektif olamazlar.” (M.Aslan Güven) “ ‘Biçimlenmemişler biçimlendiremezler’, objektif olamazlar.”, sözüne; “Asıl, biçimlenmişler tarafsız olamazlar, objektif davranamazlar, çünkü girdikleri kalıba uygun bir değerlendirmede bulunabilirler. Belli bir kalıba girenler, o kalıbın dışına çıkamayabilirler, yansız düşünme yetilerini yitirmiş olabilirler,...” şeklinde bir itiraz gelebilir. Bütün metinlerde erozyona uğramamış bir incelik arayışında oluşumuz, yazılarımızda da buna özen göstermemizi gerektirmektedir. O nedenle, yukarıdaki öngörümüzün, karşı bir söylem olarak değil, sadece bir hatırlatma olarak ele alınmasını ve hoş karşılanmasını dilemekteyiz. Tek tek fotograflarla yapılan yarışmalar yerine, panelistlerce önemsenen ve önerilen proje bazlı çalışmalara ilişkin görüşlere geçelim. Proje Esaslı Yarışma : “Projeli yarışmalar çok önemlidir. Ortaya düşünce ürünü ilginç, kalıcı işler çıkar.” (M.Aslan Güven ) “Projeli fotoğraf yarışmaları daha önemlidir, çünkü; hiç olmazsa bir amaca hizmet ederler.” (Adnan Polat) “Proje yarışmalarına daha önem verilmelidir. … Bence artık yarışmaları tek fotoğrafın hegemonyasından kurtarmalıyız.” (Enver Şengül) “Proje yarışmaları daha eğiticidir.” (Funda Gönendik) “… … ödülün bir tek fotoğrafa değil, fotoğrafçıya verilmesinin daha doğru ve saygın olacağını ifade ettim.” (A.Rıza Akalın ) “Tekil fotografların ötesinde fotograf serilerinin de yarışmalara katılması gerektiğini, belki bu sayede fotografın naratif yapısının daha çok ön plana çıkabilme şansı bulabileceğini düşünüyorum...” (Murat Germen) “Proje ya da portföy yarışmalarının, tek bir fotoğrafın değerlendirildiği yarışmalara göre daha adil ve fotoğrafik olarak anlamlı olduğu söylenebilir.” (A.Gökhan Demirer) “Yazımın başında yarışmaların bazılarını ayrı tutmak gerekir demiştim. Zannederim proje yarışmalarını bu kategoride değerlendirmek gerekir. Çünkü yarışmacı 13
burada ısmarlanan konuyu değil, kendi görüşünü dile getirmektedir.” (Haluk Uygur) Bu noktada bir proje çalışmasının sadece “saha çalışması”yla sınırlı olmayacağını, düşünce esaslı, fikir ve yorum aktarmayı amaçlayan “kavramsal çalışmalar”ın da bu kapsamda değerlendirileceğini söylemek yerinde olacaktır. Uğur Okçu’ nun “Tinsel Küp”ü (diğer çalışmalarının da neredeyse tamamında aynı yaklaşım vardı) bu bağlam için tartışılabilecek en güzel örneklerden biri idi. “Örneğin küp, bir yandan bakıldığında görünmeyen yanlarının somut belirlenimi hakkında bilgi vermez, ama onu daha baştan “küp” olarak kavrar ; rengini, yontulmuş olup olmadığını…. daha sonra kavrarız.” (3) “Küp” şeklindeki bir nesneye bakıldığında görülemeyen taraflara ilişkin bir yorum, buradaki gizemin ortaya konması, karanlık olan tarafların varlığının hatırlatılması, “küp” ün açılıp içinin gösterilmesi / deşifre edilmesi ya da içinin boşaltılması anlamlarını içerecek şekilde kavramsal bir yaklaşım ile öteki boyutların (görülmeyenlerin) teknik olarak gösterilmesi amacını güden (Okçu’nun diğer çalışmalarında da teknik boyut zenginliği çok sesli bir müzik parçasının teknik seviyesi gibi sağlam ve güçlüdür),... gibi niyetlerle yola çıkılıp küpün “tin” selliği ile ilgilenilmediğini kim iddia edebilir? Böyle bir yola çıkış süreci gerçekten varsa, yahut bizim eleştirel bakışımızın (bir sanat eleştirisinin açması gereken pencerenin buna benzer bir pencere olduğunu teslim etmeli) ötesinde başka bir mecrada hayat bulmuşsa dahi, kayda değer sanat çabalarını bunun gibi özgün çalışmalarda aramak gerektiği fikrinden hareketle, proje oluşturmanın aynı zamanda böyle bir şey olabileceğinin de üzerinde düşünülmesini dileriz. Etkilendiğimiz benzer bir örnek de Orhan Cem Çetin’ in bir “elma”dan yararlanarak yaptığı çalışmadır (4); Dört fotograftan oluşan seri çalışmadır bu. Birinci Fotograf; tek elma fotografı (daha...), ikinci fotograf; soyulmuş elma fotografı (ne kadar daha çıplak), üçüncü fotograf; çekirdeklerinin olduğu göbeğe kadar yenmiş elma (daha ne kadar çıplak olunabilir) ve dördüncü fotograf; tek elma çekirdeği (insaf)... “… Ayağı yere basan projelere imza atmak yerine, her yarışmanın, her konunun üstüne atlayanları kastediyorum. Dünya fotoğraf tarihine bakınız. Yarışmalarla adını oraya yazdırmış fotoğrafçı yoktur. Yarışmalarla adınızı bir zaman dilimi içinde duyurabilmiş olsanız bile sanat gerçeği sizi yaşadığınız o kısa sürenin içine öyle bir gömer ki bir daha adınız bile anılmaz.” ( Tuğrul Çakar ) Görülüyor ki panelistlerin hemen tümü, fotografçıların tek tek fotograflarla yarışmalara katılmak yerine proje bazlı yarışmalara katılmaları, yahut projeler yapıp portfolyolar oluşturmaları; diğer bir açıdan bakıldığında ise, yarışma düzenleyenlerin tek tek fotografların değerlendirildiği yarışmalar düzenlemek
yerine, proje (portföy/portfolyo) talep eden yarışmalara yönelmeleri gerektiği konusunda hemfikirdir. Dolayısıyla, yarışmalarının düzeyinin yükseltilmesi kaygısı öne çıkmaktadır. Tek tek fotograflarla yapılagelen ve günümüzde artık neredeyse vasatı aşamaz durumda olan yarışma olgusu için umut verici yeni bir çıkış yolu belirmektedir, panelistlerin sunumlarında. Nitelik arayışının ulaştığı nokta ise, ağırlıklı olarak “proje” kavramını öne çıkartmıştır. Bunca yaygınlık içinde tek tek fotograflar göz dolduramamakta, bunlar vasat çaba olarak görülmektedir. Vasat çabalar ise sürekli zemin kaybetmektedir. Niteliği yüksek çabalar görmeyi arzu etmekte herkes. Daha yüksek ve daha yüksek nitelikli eserler. Beklenti bu yöndedir. Kalite : “Fotoğraf yarışmalarında kalite; yarışmaya katılımla, katılımcıların ve seçicilerin yarışmanın önemini kavradıkları zaman sağlanır.” (Adnan Polat) “… Herkes oraya kendi fotoğrafının seçilmesi gerektiğini düşünerek fotoğraf gönderiyor. Ancak seçilmeyince de, elin üstünde el olabileceği ve kendine dönerek nerede yanlışlık yaptığını sorgulaması gerektiği bilgeliğini göstermek yerine, yarışmanın kalitesizliği savunmasına sığınıyor. Yani bence bir yarışmaya gelen fotoğraflar kalitesiz ise, bu yarışmanın değil fotoğrafçının kalitesi ile ilgili olmalıdır.” (Haluk Uygur) “Fotoğraf yarışmalarının başından-sonuna, ciddiyet ve kaliteden ödün vermeden sürdürülmesi gereken uğraşılar olduğunu da savunuyorum… Fotoğraf yarışmalarını yerden yere vuran, insanların sanatsal ifade biçimlerini olumsuz etkilediğini öne süren, bu işin bir at yarışı havasına sokulmasına karşı çıkan herkesin yazdıklarında doğruluk payı mutlaka vardır. Ancak, fotoğraf yarışmaları geçmişte olduğu gibi gelecekte de fotoğrafçı camiasında en çok konuşulan konulardan birisi halinde kalmaya devam edecek ve şüphesiz ki bazı fotoğrafçıların motivasyonu anlamında itici bir güç olacaktır. Bu durumda biz amatör fotoğrafçılara düşen görev; bir sel gibi çoğalan fotoğraf yarışmalarına katılmadan önce ölçütlerimizi ve beklentilerimizi gözden geçirmek, kaliteli ile vasat yarışmaları ayırt etmek,…” (Baybars Sağlamtimur) Fotograf yarışmalarının yapılmasından yana olmakla birlikte yarışmaların seyrinde bir takım değişikler yapılması gerektiği üzerinde duran ve buna ilişkin kişisel önerilerinde ısrar eden (bunları çeşitli defalar ilgili kurumlara yazılı olarak ilettiğini ancak olumlu hiçbir gelişmeye tanık olmadığını ifade etmektedir), bu değişiklikler yapıldığında yarışmalarda kalitenin artacağını düşünen A. Rıza Akalın; “yarışmaların mutlaka belli bir konu başlığı altında yapılması, katılımcıların boyutları aynı olan beşer fotografla katılmaları, jürinin yarışma sonrası ilan edilmek üzere 14
gerekçeli rapor bulunmaktadır.
düzenlemesi,...
gibi“
önerilerde
Funda Gönendik gibi, “yarışmaları düzenleyen kurum ve kuruluşların kim olduğu, yarışma düzenlemekteki gerçek niyetlerinin ne olduğu,.... vb” hususların yarışmalarda belirleyici rolü bulunduğunu söyleyenler yanında, Murat Germen gibi, “kalitenin konu ve jüri üyeleri ile direkt ilgili olduğunu” düşünenler ve düşüncelerini ("karadeniz'de doğa", "istanbul'un tarihi" falan gibi aşırı jenerik başlıklardan kaçınılması, yarışma başlıklarının insanları görselliğin ötesinde içerik üzerinde düşünmeye itecek şekilde tasarlanması gerektiğini,...) örnekleyerek sunmanın yanında; “…, yarışmalarda insanlara dayatılan farklı kategoriler kimin eseri ve ne türlü bir kafa yapısıyla oluşturuluyorlar gerçekten çok merak ediyorum. Bu şartnameyi düzen (leyen)ler World Press Photo veya Communication Arts gibi uluslararası yarışmaların şartnamelerine bakmayı hiç akıl edemiyorlar mı acaba? Bu tarz dünya çapındaki fotograf yarışmalarında renkli / renksiz / rengi solmuş / siyahbeyaz / sarı lacivert / sarı kırmızı / bordo kırmızı / renk körü / dijital diye bir ayrım yoktur; sadece baskılarınızı, dergi sayfalarını, dijital dosyalarınızı nasıl teslim edeceğiniz söylenir. Çünkü insanlar fotografın nasıl üretildiği gibi boş bir işle uğraşmazlar, neden üretildiğine ve içeriği ne derece etkileyici bir şekilde yansıttığına bakarlar. Ayrışma ve kategorizasyon içeriğe göre yapılır (haber / spor / sanat / günlük yaşam vb.); …” şeklinde, üzerinde dikkatle durulması gereken önemli noktaları vurgulayanlar da bulunmaktadır. Diğer yandan Murat Germen’ in neredeyse tersi şekilde düşünen; “Fikrimce fotoğrafçılarımızın yararına olacak bir yarışmada şu şartların bulunmasını isterim. Bir kere siyah beyaz, renkli baskı ayrıca manüpüle, deneysel bölümler ayrı kulvarlar olarak yarışmada ödüllendirilmeli,...” (Kazım Zaim) ve ancak bununla birlikte çok önemli bir hususu dillendiren, “... Fotoğraf ödüllerinin yanında özendirme (mansiyon) satın alma ve sergilenecek ve yarışma kataloğuna basılacak fotoğrafların da telif bedeli fotoğrafçılarımıza ödenmelidir.” (Kazım Zaim) ustalarla birlikte; “Az ve öz yarışma da, yarışma enflasyonuna yeğdir. Ancak, gidişata etkimiz olabileceğini de sanmıyorum. Alternatif yarışma düzenlemek de, çekici görünmüyor.” (Reha Ülkü)... diyerek, yukarıda üzerinde epeyce durulan “proje” yarışmalarını da kayda değer görmeyenler, ve ; “… Sadece kendi üyeleri içinde yaptığı ama mükemmel organize ettiği bir yarışma fotoğraf düzeyleri yeni amatör seviyesinde diye kalitesiz midir sizce? veya prestij yarışması diye yola çıkılıp birçok ustanın katıldığı ancak fotoğrafların geri gönderilmediği bir
yarışma kaliteli midir?” (Haluk Uygur)... ifadesi ile “yarışmalarda kalite” konusuna başka bir pencere açan ustalar var. Yarışmacılığa koyduğu itirazla, e-panel’ e katkı sunan bir başka usta ise; “Böyle bir ortamda düzenlenen fotoğraf yarışmalarında herhangi bir kaliteden söz etmek kuşkusuz abes kaçar. Düzenleyenlerin de, seçicilerin de, katılımcıların da böyle bir kaygı taşımadıkları genel tabloya bakıldığında kendiliğinden ortaya çıkar... … ortalığı “en yarışmalı” ve en “yarışmacı” fotoğraf siteleri sarmıştır. Kaliteden kastedilen her neyse onlarınki de kendinden menkuldur. … zemin hareketlenmiş, ilgi odağı bilgisayar ekranındaki sıcağı sıcağına yarışmalara yönelmiştir. Kalite?” (Özcan Yurdalan) ... cümleleriyle, bu haliyle yarışmalarda “kalite” beklemenin beyhudeliğini vurgulamakta ve daha yumuşak bir üslup kullanarak; “Yarışma esaslı faaliyetlerin tamamı kendini yeniden gözden geçirmeli, ezber tekrarı yerine yaratıcı modeller icat etmek için zahmete girmelidir. …Yenilikler, değişiklikler ilerlemenin araçlarıdır.” (Özcan Yurdalan) ... sözleriyle yarışma yanlısı görüşlere oldukça samimi bir bakış açısı sunabilmektedir. “Derneklerimizin ana fikri olan ve tüzük maddelerinde bulunan şu yaygınlaştırma işini derneklerimizden önce teknoloji bir çırpıda çözüverdi. Artık herkes seviyor ve üretiyor(!). Bir arkadaşımız birlikte bulunduğumuz bir seyahatte on gün içinde benim otuz yıllık arşivim kadar fotoğraf çekti…. Görüntü kirliliğiymiş, kaliteymiş,…” (Tuğrul Çakar) Gelişmenin, ilerlemenin en önemli enstrümanlarını (yenilikleri ve değişiklikleri) hatırlatan cümle ile birlikte, kalite ile fotograf derneklerinin tüzük maddeleri içinde yer alan “fotografın yaygınlaştırması” konusu-teknoloji bağlantısını ironik bir şekilde irdeleyen cümleden sonra; “Fotografın Yaygınlaşması / Yaygınlaştırılması” konusunda iletilenlere bakalım. Fotografı Sevdirmek ve Yaygınlaştırmak : “Dilerseniz sanat anlamında ilgileniyorum deyin, dilerseniz boş vaktimi değerlendiriyorum, kaçınılmaz olarak birçok insan bu yeni ve dijital teknoloji sayesinde hızla yaygınlaşan uğraşıyla bir şekilde ilgilenmeye başladı.” (Baybars Sağlamtimur) Toprağa bağımlı olmayan bir yaşam; gelişmiş sanayi toplumlarında “hobi” nin insan hayatında son derece önemli olumlu katkıları bulunduğu genel kabul görmüş bir olgudur. Birey; olta balıkçılığı yapar, çiçek yetiştirir, müzik plakları-kasetleri-CD leri biriktirir, sahaf gezerek eski kitap toplar, çeşitli şeylerin koleksiyonlarını yapar, herhangi bir kuş (güvercin, horoz,... gibi) ya da memeli hayvan (kangal, av köpeği,... gibi) yetiştirme merakı vardır, resim-heykel-seramik yapar, kısa film yapar ya 15
da fotograf yapar. Bunların tümü; yaşam alanı iyice daralmış bireylerin hayatlarının bir miktar renklenmesi veya hayatın neredeyse tümünde hiçbir inisiyatifi kalmamış olan büyük kent insanının bir tür terapi etkisi elde ederek yaşamlarını biraz daha kolaylaştıran uğraşlardır. O anlamda “hobi” lerin olabildiğince yaygınlaşmasını çok olumlu kabul etmek gerektiğini düşünmekle, Baybars Sağlamtimur’ un ifadesini de desteklemekteyiz. “Fotoğrafı sevdirmek gibi bir misyon nereden çıktı anlamış değilim. Kimi fotoğraf kurumlarının amaçları arasında da bulunan bu hedef, sanki fotoğrafın sevilmesi toplumsal bir hizmetmiş gibi algılanarak vazife edinilmekte. Fotoğrafı neden sevmeli ve ne için sevdirmeliyiz acaba? … Ayrıca yaygınlaşması neden istenir? … Nedir fotoğraf? Neden sevilir, yaygınlaştırılmaya ve sevdirilmeye neden çalışılır?” (Özcan Yurdalan) Kimi fotograf kurumlarının hedefleri arasında yer aldığı iletilen “fotografı sevdirmek,...” ve bunun “toplumsal bir hizmet” miş gibi algılanması konusunu, sadece o kurumların kurucu üyelerinin açıklayabileceklerini varsaymak gerekir. Kuruluş aşamasında bu ifadelere yer verilmesinde gözetilen temel faktör, yukarıda irdelediğimiz “hobi”nin metropol insanının yaşamındaki olumlu etkileri olabilir. Bu bağlamda, keman-piyano-bağlama-gitarflüt,... gibi müzik aletlerinin öğrenilmesinin yaygınlaşmasını istemek kadar saf ve olumlu bir yaklaşımdır. Ancak, söz konusu kurumlar kurulurlarken, böyle bir yaklaşımdan yoksunluk var ise (öyle olmadığını düşünmek isteriz), yani hobinin insan yaşamındaki olumlu etkileri kaygısı ile yola çıkılmaksızın fotografın sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması hedef olarak konmuşsa, o taktirde buna ilişkin tatmin edici açıklamayı da kuruculardan beklemek en doğrusu olacaktır. Başka çerçeveden bakan A. Rıza Akalın ise; “Fotoğrafın yaygınlaştırılması, sevdirilmesi ve üretiminin arttırılması gibi kaygıların, bu dalın sanayicisinin… sorunu, kaygısı olması...” gerektiğinin altını çizmektedir adeta. “Yaygınlaşma” dendiğinde ciddi olarak akla “dijital teknoloji”, oradan da “internet olanakları” gelmektedir. Fotograf için en süratli yaygınlaşma bu iki olgu ile birlikte başlamıştır hiç şüphesiz. Fotografın yaygınlaşmasının ötesinde, fotograf yarışmaların yeni bir boyut kazanarak (fotografla ilgisi olsun olmasın, dileyen herkesin puan vererek fotografçıyı ödüllendirdiği, yeni bir jüri sistemi oluştu) yaygınlaşmasının, internet olanaklarıyla gerçekleştiğini de hiç kimse yadsıyamaz.
İnternet Olanakları : “Yarışmacı zihniyet, popüler kültür ve piyasayla birleşince ister istemez yaygınlaşma ihtiyacı hisseder. Yaygınlaştıkça ilkeler, beklentiler de irtifa kaybeder doğal olarak. Bu gidişin sonunda bugün muhteşem tıklanma sayılarına sahip “internette fotoğraf yarışmacılığı siteleri” doğar ki bu siteler aslına bakılırsa yarışmacı fotoğrafçılığın en kralını yapmaktadır. … … Televizyonlardaki şarkıcı yarışmalarının sanal ortamdaki çeşitlemesidir her biri. …, hemşeri şarkıcı tutar gibi tutulan fotoğrafçılar puan toplamakta, inip çıkarak gerçekten heyecanlı bir müsabaka ortamı sunmaktadırlar. Eğer mesele yarışmaksa hası budur,…” (Özcan Yurdalan) “Burada sanal fotoğraf paylaşım siteleri için bir olumsuz gözlemimi aktarmak isterim; bu ortamlar fotoğraf beğenisi ve kültürü pek gelişkin olmayan çok sayıda ortalama fotoğraf yükleyicileri marifetiyle kendi yıldızlarını yaratıyor ve sonra da hiçbir olumsuz eleştiri kabullenemeyen şöhretler ve onların üzerine toz kondurmayan taraftar koroları ortaya çıkıyor… “ (A.Gökhan Demirer) Kendi içinde oldukça tutarlı görünen, yukarıdaki karşı duruş ve tespitler, internet olanakları ile böyle etkinlikler gerçekleştirenler için gerçekten dikkate değerdir. “On-line yarışmaları, insanın yaptığı işe saygısızlık olarak algılıyorum.” (A. Rıza Akalın) Ve fakat, “olumsuz olan on-line yarışmalar mıdır, yoksa on-line yarışmalarda izlenen yöntemler midir?” sorusunun karşılık bulması gerekir. Yani, “on-line yarışmalarda da diğer yarışmalar için bu e-panelde önerilen jüri seçimi ve katılım koşulları sağlandığı taktirde, on-line yarışmalar hâlâ bu denli ağır ifadelerle mi değerlendirilecektir?”. Bununla birlikte; “Dijital fotoğrafçılık geliştikçe ve internet hayatımızın içine bu kadar girdikçe on-line yarışmaların sayısında gittikçe artışlar gözlenecektir. Ben kişisel olarak on-line yarışmalara karşı olmamakla birlikte, diğer yarışmalar kadar oturaklı ve amaca yönelik bulmuyorum. Gelecekte bu anlamdaki sorunlar da çözülecektir.”,... ifadesiyle Enver Şengül, bir ölçüde bu soruya verilecek yanıtın ip uçlarını iletmiştir. Ve Murat Germen, diğerlerinin aksine; “Çok daha fazla sayıda online yarışma ve bunların büyük çoğunluğunun uluslararası olması gerektiği...” ne ilişkin görüş bildirmiştir. “Dijital fotoğrafçılığın çıkması ile fotoğraf sanal alemde gezinir olmuştur. Yarınlara kalıp kalmayacağı da belli değildir.”,... cümlesiyle de Sıtkı Fırat, sistemin geleceğine ilişkin kaygısını dile getirmiştir.
16
Yarışmacılar : Fotograf yarışmalarının bir ayağının yarışmacılar olduğunu söylemiştik, yazımızın başlangıcında. Bir yarışmaya katılmaya insanı iten nedenlerden, dikkate değer bir yarışmacı figürü oluşmasına ve internet olanaklarıyla yeni yıldızlar yaratılmasına kadar pek çok bağlamda “yarışmacılar” irdelendi aslında, yazının bütününde. Gelin görün ki Özcan Yurdalan’ a; “…Anadolu’nun orasında burasında sık sık bulunan biri olarak bilmekteyim ki, yurt sathında az bir şey fotoğrafla uğraşıp da gözünü yarışmalara dikmemiş bir Allah'ın kulu bulamazsınız.”, ... dedirtecek kadar hayatın içine sinmiş bir olguyla karşı karşıyayız. Bu olguya ilişkin tavsiye niteliğinde görüşler var ki, bunların da irdelenmesi yerinde olacaktır. “… Biliyorsunuz her yarışmanın şartları önceden açıklanıyor. Beğenmediğinize katılmazsınız. Televizyonda biliyorsunuz birçok yarışma yapılıyor (Benimle dans edermisiniz, Bana bir şarkı söyle gibi) Ben hiç birini izlemiyorum bile... Belki de yakında "Benim Fotoğrafımı Çeker misiniz?" diye bir yarışma da çıkacak. Katılan katılır, izleyen izler... ...Her yarışmanın jürisi önceden açıklanıyor. Bu zaten o yarışmada hangi düzeyde ve hangi tarzda fotoğrafların seçileceğinin işaretidir. Yarışmayı düzenleyen bu işareti vermenin sorumluluğunda hareket etmelidir. Yarışmacı ise yarışmanın jürisini veya tarzını kendine uygun bulmuyorsa katılmaz. Katılmış ise yarışmanın jürisine ve şartlarına teslim olmuş demektir… ...Yarışmaların şartnamesi öncelikle açıklanıyor. Yarışmacı sömürüldüğünü düşünüyorsa katılmasın...” (Haluk Uygur) Oldukça iyi ifade edilen bu açılımda, “gözden kaçtığını” düşünebileceğimiz en önemli husus belki de, yarışmaların koşullarının (şartnamenin) bu gibi girdaplar içermemesi gerektiği olabilir. Yarışma formları imza altına alındığında fotografçı tek taraflı olarak şartnamedeki koşulları kabul ettiğini beyan etmektedir. “Böyle ön kabuller, şartnamede olabilecek eksikleri ve kusurları veya yarışma sonunda doğabilecek aksaklıkları haklı kılmamalıdır ya da başka bir deyişle, kusurlarını ve eksikliklerini gördüğü halde o yarışmaya katıldı diye, kusuru ve sorumluluğu yarışmacıda aramayı gerektirmemelidir.”... yolunda, bir başka düşünce belirebilir. Öte yandan, herhangi bir yarışmaya bütün olumsuz koşulları göre göre katılan fotografçılar için söylenebilecek en etkili sözleri usta fotografçı Haluk Uygur’ un ortaya koyduğunu da görmekteyiz. Usta, söyledikleriyle, fotograçıların en fazla da kendilerine ve ortaya koydukları eserlere saygı (seviyesi düşük kaprisler şeklinde değil elbette) göstermeleri gerektiğinin altını çizmektedir aynı zamanda.
“Konunun bir başka acı yönü daha var. O da, bazı arkadaşlarımızın yarışma kazanmakla iyi fotoğraf yaptıklarını zannetmeleri ya da yarışma kaybetmekle kötü fotoğraf yaptıklarını zannetmeleri. Düşülebilecek en derin açmaz da bu olsa gerek... ... Bir eğitim ortamı, fotoğraf dünyamızı izleyebilme ortamı, yayın arşivinizi güçlendirebilme ortamı, yaptığınız işe renk getiren bir nevi eğlence ortamı olarak görebildiğiniz zaman yarışmacı olmanızın ne sakıncası olabilir.” (Tuğrul Çakar)... diye başka bir şeye işaret eden başka bir usta ile sözü tamamlamanın yeridir. Yarışma Düzenleyenler : Panel konusunun ayaklarından birinin de “Yarışma Düzenleyenler” olduğunu söylemiştik başlarken. Alıntılarda ve diğer cümlelerde yarışma düzenleyenlere ilişkin bolca ifade ve nota yer verilmiş olmasına karşın; “… hemen hemen her türlü kurum / kuruluş ve oluşum farklı konularda, farklı kurallarla fotoğraf yarışması düzenlemektedir, düzenleyebilir. İsteyen istediği yaklaşımla düzenleyebilir…” , ifadesine yer veren ve; “Yerel yönetimler ve özel şirketler, en kolay kültür ve sanat etkinliği olduğundan ve yayınlarında kullanacağı fotoğrafları elde etmek, beldesini tanıtmak; kimileri de ciddi bir arşiv oluşturmak üzere yarışma düzenleyebilir. Ajandaları, broşürleri ve ajansları için fotoğraf alma amaçlı yarışmalar yapabilirler. … Bu tür girişimlere destek olmak gerekir. Sonuçta kimse zorla yarışmaya çağrılmıyor.”, eklemesinde bulunan M.Aslan Güven’ in sözlerini destekleyen veya itiraz eder görünen görüşleri de aktarmak, elzem görünüyor. “Hiç kimseye ‘yarışma yap’ ya da ‘yarışma yapma’ denemez. Para onların. Ulufe dağıtmak istiyorlarsa, onların bileceği iş.” (Reha Ülkü) “Türkiye’ de fotoğraf yarışmalarını düzenleyen kurumların pek çoğunun, bu yarışmaları kendi reklamları ve birazda ucuz yoldan fotoğraf elde etmelerine yönelik olduğunu düşünüyorum.” (Sıtkı Fırat) “… Hem reklamları yapılır, hem kültüre-sanata meraklıymış gibi görünmeleri sağlanır, hem sanata özveriyle hizmet ettikleri görüntüsü yaratılır, …” (Özcan Yurdalan) Profesyonel Fotografçıların Durumu : Amatörlerin, özellikle de yarışma meraklılarının pek de aklına gelmeyen ve bu panel aracılığıyla az da olsa sözü edilen çok önemli bir durum da, Sıtkı Fırat’ ın şu ifade ile özet olarak dile getirdiği; “İşin bir başka yönü fotoğraf yarışmaları ile elde edilen fotoğraflara, değerinin verilip verilmediği ve bu yolla elde edilen fotoğrafların profesyonel meslek sahiplerinin işlerine engel olup olmadığıdır.”,... şekilde, bütün bu hengameden profesyonel fotografçıların nasıl etkilendiğidir. 17
“Yarışmalarla elde edilen ve düzenlemeci kurum tarafından bol bol kullanılan fotoğraflar, amatörlerden, heveslilerden beleşe toplanmaktadır. Bu kadarla kalsa iyi, karnını fotoğraf çekerek doyuran, ödediği verginin, açtığı stüdyonun giderlerini fotoğraf çekerek karşılayan profesyonellerin yaşam koşulları ağırlaştırılmakta, hareket alanları daraltılmaktadır.” (Özcan Yurdalan) “Fotoğraf derneklerinin fotoğrafın yaygınlaşmasında ve sevilmesinde katkıları çoktur, fakat buralardan yetişen amatör fotoğrafçılar isimlerinin yazılması karşılığında müesseselere bedava fotoğraf vermektedirler bu da mesleki bakımdan profesyonel fotoğrafçıların işini engellemekte, fotoğrafın kolay ve herkesin yapabileceği bir iş olduğu kanısını uyandırarak meslek itibarını düşürmektedir.... … Derneklerin belediyelerle ilişkilerinde basit menfaatler karşılığında bedava fotoğraf edinmelerine son verilmelidir. Çünkü bu yapılan çalışmalar iş olarak geçimini bundan sağlayacak fotoğrafçılarında önünü kesmektedir.” (Sıtkı Fırat) Panelistlerin hemen hepsinin belli ölçüde, farklı dahi olsa fikir beyan ettikleri ortak konuları belirleyip, belli başlıklar altında toparlayıp aktardıktan sonra, daha az sayıda panelistin üzerinde durduğu diğer hususları irdeleyelim şimdi. Yarışmaları ve yarışmalardan alınan ödülleri olumlu bulup, çağdaş kültür ve çağdaş insanın yarışmaları desteklemesi gerektiğini, fotografçının yarışmalarda kendini göstereceğini, sanat ve kültür alanında taşıdığı bireysel iddiayı ortaya koyacağını vurguladıktan sonra; “... Ticari kaygılarla, profesyonel yaklaşımla yarışma düzenleyen kurumlar başka ülkelerde de vardır. İsmi bilinen ücretli katılınan bir yarışma organizasyonu, her katılımcıya / her derneğe ödül vermektedir. Ne gönderirseniz gönderin ödül ve yıldız kazanırsınız. Yarışmada ödül almayan ülke / dernek yoktur. Acı olan bizim derneklerimizin bu yarışmalara katılmaları için üyelerini teşvik etmeleridir. Yarışma sonuçları büyük bir başarı gibi duyurulur.” (M.Aslan Güven) ifadesi biraz şaşırtıcı gibi görünmekle beraber, “neden haklı olmasın?” sorusunu kendimize sormaya da yöneltmektedir. Eleştiri doğrudan “fotograf dernekleri”ne ilişkin olmakla birlikte; “ismi bilinen, ücretli katılınan (uluslararası yarışmalarda da ücret ödemeden katılımın olmadığı bir yarışma yok gibidir, varsa bile çok enderdir),... gönderilen her fotografın ödül aldığı“ böyle bir yarışma var ise, her yarışmanın sonunda yapılan kataloglarda (vardır muhakkak) yer alan ödüllü fotografları inceleyerek kişisel bir sonuç çıkartmak, okuyucu için daha uygun olabilir. “Yarışmanın katılım ücretine dikkat edin. Bazı yarışmalar çok yüksek katılım ücreti ile sanki bu işi kar
ortamı haline getirme çabasındadırlar.” (Baybars Sağlamtimur) ... “Katılım ücretleri”ne dair son derece dikkate değer olan bu görüşü, bir başka yönden de desteklemek gereği olduğunu düşünmekteyiz. Şayet yarışmacı, yarışmaya yolladığı fotografları birer sanat eseri olarak görüyorsa (ki herkes kendi fotografını böyle görmek eğilimindedir), neden katılabilmek için ayrıca bir ödeme yapıyor? Bu soruyu sormalılar fotografçılar kendilerine ve sanat eserleri dünyanın bir yerinden diğerine nakledildiğinde; hangi koşullarda korunarakel değemeden, ne miktarda sigorta-nakliye bedelleri ödenerek yer değiştirildiklerini, teşhir edildikleri salonların muhteşemliğini, onları izlemenin bile çok ciddi bir mesele, bir mucize olduğunu mutlaka hatırlamalılar. Belki o zaman, katılım ücreti ödeyerek fotograf yolladıkları yarışmalar için bir kez daha durur ve düşünürler. “Ülkemizde yarışma enflasyonu yaşanmakta…”, diyerek herkesin sıkça dile getirdiği bir konuya, “yarışma enflasyonu” konusuna vurgu yaptıktan sonra, “... bir fotoğraf yarışmasını ben düzenledim .... Kendi nikahımızda... ... Nikah Fotoğrafı Yarışmasını, 07.08.1994 tarihinde, FDÇK Destek No: 1994 / 17 (Doğanay Sevindik)... şeklinde hayli “çelişki”li imiş gibi görünen cümlelere rastlasak da; bunun gerisindeki gerçeğin, kişisel olarak düzenlenen böyle bir yarışmanın “özgün” olduğu açıklaması ve dolayısıyla belli bir kalite içerdiği noktasındaki düşünce olduğunu tahmin edebilmekteyiz. Sıklıkla, her yarışmada neredeyse hep aynı kişilerin, sayısı 10-15 i geçmeyen usta isimlerin jüri üyesi oldukları yolunda şikayetler dile getirilmiştir. “Sürekli aynı kişilerin jüri üyesi olması” halinin öncelikle, periyodik olarak (gelenekselleşmiş) yarışma düzenleyen kurumların, kendilerinin yıllar içinde oluşturmuş oldukları jüri listelerini gözden geçirerek gerçekçi bir değerlendirme yapmalarına ve buna ek olarak jüri listelerinde çok sık yer alan ustaların, arada bir bundan feragat edecek prensip kararı almalarına ve kendilerinden sonraki kuşaktan usta isimleri önermelerine bağlı olarak sağlıklı bir çözüme kavuşabileceğini düşünmekteyiz. “Fotografçıların maddi ödül kazanmasının dışında bu ülkenin fotografının ilerleme kaydetmesi amacı taşıması gerektiğini,... ... Dünyada "Türkiye Fotografı" diye bir kavramın oluşabilmesi için birbirlerine eklemlenebilecek yapıda olmaları, uluslararası kapsam ve nitelik taşımaları gerektiğini (...),” (Murat Germen)..., irdeleyen cümleler dışında “korsan” yayına olan ilgiyi anımsatan; “İşte "fotograf" 'ın da Türkiye de hikayesi böyle bir sey. …” (Kerim Bora) ... diye, ciddiye alınması gereken son derece haklı bir serzenişte bulunan ifadeler yer bulmuştur. 18
Öte yandan çok kez hemen her yerde rastladığımız türden, fotografın mutlaka insanda bir “duygu uyandırması” gerektiği yolundaki ifadelere katılamadığımızı ifade etmek isteriz. Böyle bir bakış açısıyla fotograftan beklenen asıl şeyin; heyecanlandırması, ürpertmesi, korkutup sindirmesi, coşturması, kışkırtması, neşelendirmesi, üzmesi, ağlatması,.... vb. olduğunu düşünmek gerekir ki, bu neden bu kadar önemlidir? Fotograf bunu da yapmıştır zaten. Gelecekte de duyguya hitap eden fotograflar hep olacaktır. Ancak bu değildir, onu bir sanat yapıtı olmaya aday kılacak şey. Picasso’ nun “Guernica” sı hakkında daha önce hiçbir fikri olmayan sıradan bir insan (elbette ki sanat eleştirmenlerini ayrı bir yere koymak gerektiğini düşünürüz), bu eserin karşısına geçtiğinde duygulanacağını kim söyleyebilir? “Sanatın her alanındaki kültür bürokrasisi ve entelejensiyası, iktidarı şehvetle elinde tutuyor... Onlara kızıyor muyum? Şimdi hayır, gençken duyduğum öfke ve nefret beni boğardı, yolumu kapattıkları için. 30 yıl sonra hala yazıyorum ve fotoğraf çekiyorum, demek ki sorun sabır ve sebat işi. Bir de keskin sirke küpüne zarar, gençler yaşlılara duydukları öfkeye harcadıkları enerjiyi yaratıcılığa kullansalar, daha iyi sonuç alırlar kanısındayım.” (Reha Ülkü) “Yarışmalar konusunda göz ardı edilen bu durum, dergi yayıncılığında da ayniyle vakidir. Sayıları zaten iki elin parmaklarını geçmeyen ve gezi konulu, küçük kent röportajları konulu, tematik veya hikâye esaslı fotoğraf yayınlayan dergiler bu çalışmaları profesyonellere para ödeyerek satın almak yerine, fotoğrafım basılsın, adım yazılsın yeter kaygısıyla ortalıkta dolaşan amatör fotoğrafçılardan edinirler.” (Özcan Yurdalan) “Her basılan fotoğrafın bir telif hakkı olacağını mutlaka yerleştirmek lazımdır.” (Sıtkı Fırat) Yazın dilini de fotograftaki kadar ustaca kullanan Tuğrul Çakar, herkes için ders içeren bir anısını aktarıyor; “Bir gün atölyeme bir iş yaptırmak için bir bayan gelmişti. Kısa bir tanışmanın ardından kahve yapmak üzere mutfağa gittim. Kahvelerle döndüğümde müşterim olacak bayan da oturduğu yerden kalkmış, dolaplara dizdiğim, duvarlara astığım plaketlere ve aferin kağıtlarına bakıyordu. Plaketlerin üstünü okumaya zaman bulamamış olacak ki birden bana dönerek, “Siz plaket de mi yapıyorsunuz?” diye sordu. İşte o günden sonra fotoğraf yarışmalarına katılmaya son vermiş biri olarak,…” TFSF (Türkiye Fotograf Sanatı Federasyonu) na ilişkin çok sayıda görüş bildirilmiş olmakla birlikte, bu yazının dışında tutmanın daha uygun olacağını düşündük. Dileyen her okuyucunun panelistlerin sundukları yazıları okuduklarında, buna ilişkin bütün görüşleri bulabilecekleri aşikârdır. Prensip olarak yazılarımızı
herhangi bir bireyi işaret edecek şekilde asla kişiselleştirmeyeceğimizi ve kurumlara ilişkin benzer şeylerden de fersah fersah uzak durduğumuzu ifade etmek isteriz. Bilgeleşmek demek, algılamakta ve yargılamakta kullandığımız o aletin düşebileceği yanlışları gittikçe daha çok tanımak demektir. Yargılamada sakınımlılık bu gün herkese, ama herkese tavsiye edilecek bir şeydir. Her felsefe yazarından on yılda bir sadece bir tek kesin doğru kazandıysak, hasadımız gene de yeterince zengin olurdu. (5) “Bütün bu olanların yanı sıra, fotoğrafımızın yarışmalar dışında başka bir meselesi yokmuş gibi bir yaklaşım bana hiç de doğru gelmiyor.” (Tuğrul Çakar) Matematikte rakamlarla, yazıda harflerle (hayatın farklı alanlarında başka semboller kullanılarak) sembolize edilmiş olduğu gibi, piyanonun (bütün enstrümanları temsilen piyanonun) her biri diğerinden farklı ana sesleri ile yarım sesleri ve değişik oktavlara çıkıldığında ya da inildiğinde ortaya çıkan ton farkları,... bir arada kullanılmak zorunluluğunda iken, bunların her biri uyum içinde kullanıldığında; ortaya kayda değer bir matematik işlem, kayda değer yazılı bir eser (roman-öykü-şiir), kayda değer bir müzik parçası çıkartılabilir. Aksi halde, insanı bezdirecek bir kakafoni (amaç kakafonik bir eser oluşturmaksa, o başka) kaçınılmaz olur. Fotografımızın bir çok meselesi vardır elbette ve “yarışmalar” da bu meselelerden biridir, üstelik önemlilerindendir. Bir süre önce e-panel konusu olarak seçilen “Fotograf Dernekleri” nin ardından “Fotograf Yarışmaları” nın irdelendiği ikinci bir e-panel yapılması, yenilerinin yapılacağı konusunda beklenti yaratmakla aslında bir kakafoni değil, tam tersine bir senfoni oluşturmak arzusunu ve müjdesini ortaya koymaktadır, diye düşünmek isteriz. Panel için sunulan metinlerde yer alan hemen bütün konuları (eksiklerimiz için bağışlanmayı dileriz) belli başlıklar altında toplamak suretiyle ve ortaya konmuş belirgin her görüşe mümkün olduğunca yer vererek, okuyucu için her bakımdan çok elverişli sayılabilecek bir metin oluşturmaktı amacımız. Bu amaca eriştiğimiz konusunda şüpheli olduğumuzu çekincesiz beyan etmekle birlikte, başkalarınca hazırlanmış metinler üzerinden bir değerlendirme yapmanın ne denli zor olduğunun da gözden uzak tutulmamasını dilemekteyiz. Naçizane değerlendirme metnini, Gülser Günaydın’ ın çok dikkate değer bulduğumuz bir açılımıyla (araya kendi cümlelerimizi çokça serpiştirmeksizin) sona doğru taşımak isteriz. “… fotograf yarışmaları çok daha temel ve basit faydalar üzerine organize edilmektedir. Sonuçta, fotograf sadece onu çok iyi bilenlerin tekelinde değil tüm sevenlerinindir ve asıl gücünü de buradan 19
almaktadır.”, “…bir sömürüden ziyade büyük bir alışveriş oyunudur.” “… İnternetten, dergilerden, gazetelerden, panolara kadar her taraf sürekli değişen seyirlik fotograflarla dolu ve bizler bu fotograflara meraktan, vakit geçirmek için, can sıkıntısından bakıp duruyoruz. Daha ilgili kişi ya da kurumlar kendi sitelerinde fotograf köşeleri oluşturuyorlar. Bitmek tükenmek bilmeyen fırsatlarla karşı karşıyayız; ‘bize fotograflarınızı gönderin’, ‘fotograflarınızı sitemizde yayınlayalım, değerlendirelim’, ‘siz de başkalarının fotograflarını değerlendirin’, ‘günün, haftanın, ayın fotograflarını seçelim’, ‘kaç kişi bu gün, bu hafta , bu ay, hatta şu an fotografınıza bakmış, ne demiş’….” “Sonunda, hem fotograflarımızı yarıştırabileceğimiz hem de diğer fotografları bir jüri gibi değerlendirebileceğiz olanaklara kavuştuk. Işte bu vaade kolayca ve gönüllü teslim olabiliriz.” “Bir itiraf: bu baş döndürücü gelişmeler bizi sersemletse de, iyi fotoğraf nedir? fotoğraf neyi anlatır? bize ne yapar? fotoğrafın dili ve kuramı gibi daha derin konular neyse ki çok daha yavaş değişmektedir.” Yarışmaları üçe ayırır; “Ciddi, Daha ciddi, Çok ciddi”. “Şimdi de, çeşitli nedenlerle fotograf çeken herkesi bir havuza koyalım. Bu havuzda fotograf çekmekten hoşlananlar, tatilde çekenler, mesleği fotografçılık olduğu için çekenler, ailesini-sevgilisini çekenler, derneklerde- üniversitelerde fotograf öğrenenler, basın fotografçıları, çekmeden duramayanlar, fotograftan başka bir şey yapmak istemeyenler ve de sanat yapmak isteyenler olsun.” “Havuzun büyük çoğunluğu… Bu gruba, en azından, yarışmalara katılmaya cesaret ettikleri için ‘ciddi’ diyelim.”... Bu havuzun içinde olan çok daha küçük bir ‘daha ciddi’ grubu yapalım. Bu kişiler yarışmalara katılımın yanında kendilerine fotografın dili, niçin fotograf çekiyorum, ne demek istiyorum gibi daha ciddi soruları sorup cevaplarını arayanlar olsun... Son grup en küçük gruptur. Bu gruba da ‘çok ciddi’ diyelim. Bu grubun insanları fotograf yarışmalarıyla fazla ilgilenmezler, iyi bir ödül olmadıkça formlara, katılım şartlarına bakmazlar. Fotograf ya meslekleridir ya da başlarının belası / mevla’sıdır. Daha çok kafaya takılan mevzu ile ilgilidirler.... Bu grubun -diğer iki grubun yanındaistatistiksel anlamı bazı yarışmalar için ihmal edilebilecek düzeyde olduğunu da söyleyelim.” “Bu gruplardan hangisine ait olursak olalım, hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Hepsi birer tercihdir...”
gereksinim duymayacakmış gibi görünen birinin) “Nobel Edebiyat Ödülü”nü alabilmeyi içten içe ne kadar istediğini anlatan yazılara bakalım. Alejandro Vaccaro ; Uzun yıllar Jorge Luis Borges’ in yaşamını inceledi ve 35 yılını Borges’ lerin evinde geçiren Fanny - Epifania Uveda de Robledo (hizmetçi) ile diğer dostlarının anlattıkları yardımıyla, bazı yönleriyle biyografi denemesi olarak da kabul edilebilecek bir kitap yazdı. Senyor Borges “Epifania Uveda de Robledo”. Yazımızda sizlere aktaracaklarımız bu kitaptan olacaktır (6) ; Nobel edebiyat ödülünü çok istemekle (bunu hiç gizleyemediği ve zaman zaman alenen dillendirdiği ifade edilir) birlikte (bütün Arjantin ve belki de Dünya ölçeğinde edebiyat ve sanat çevrelerinin beklentisi de bu idi) bir türlü verilmeyen ödüle ilişkin şunları söylemiştir; “Nobel Edebiyat Ödülü’ nü, en az Arjantin Edebiyat Akademisi kadar meçhul olan İsveç Akademisi’ nden bazı beyler veriyorlar. Kime verdikleriyse başka mesele. Bazen Hindu Rabindranath Tagore gibi bayağı şairlere ( şair olarak bayağı elbette, Hindu olarak değil) veriliyor.” Somos Dergisi, 20 Ekim 1978 (7) Bunu söylemekle birlikte, o kendine has ince üslubu ve mütevazı tutumuyla, kendisiyle alay etmeyi de ihmal etmemiştir.“Bir gün sokakta yürüyorum, biri yanıma gelip “Borges, siz bir blöfsünüz” dedi. Ben de cevap verdim : “Evet efendim, haklısınız, ama istemeden yapılmış bir blöf.” (8) Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarlar (Bernard Shaw, Thomas Mann, Hermann Hesse, Andre Gide, T.S.Eliot, William Faulkner, Bertrand Russel, Ernest Hemingway, Albert Camus, John Steinbeck, Mihail Solohov, Samuel Beckett, Pablo Neruda, Elias Canetti, Necip Mahfuz, Octavio Paz,…ve diğerleri) dikkate alındığında Borges’ in bir yanlışa düştüğü, ödül alanları kıskandığı sonucuna kolaylıkla varılabilir. Ancak, bu ödüle layık görülmeyenlere (Jorge Amado, Georges Bataille, Maurice Blanchot, Bertolt Brecht, Anton Çehov, Julio Cortazar, Jaques Derrida, Henrik İbsen, James Joyce, Nikos Kazancakis, D.H.Lawrence, Aldous Huxley, Arthur Miller, Yukio Mishima, Robert Musil, Vladimir Nabakov, George Orwell, Ezra Pound, Marcel Proust, Leo Tolstoy, Mark Twain,…ve diğerleri) göz atıldığında ise, bu kez Borges’ in siteminde çok büyük oranda haklılık payı olabileceği kanısı hakim olabilmektedir (*) insana. Yazımızı Goethe’ nin şu ünlü sözüyle tamamlayalım (9); Işık, biraz daha ışık. Tekin ERTUĞ
Ve son olarak; Bütün dünya yazın çevrelerince tanınmış, Güney Amerikalı yazar Jorge Luis Borges’ in (hiçbir ödüle 20
(*) Ülkemizden Nobel Edebiyat Ödülü alan veya çeşitli çevrelerce ödül alması beklentisi içinde bulunulduğu halde ödül verilmeyen yazarları, spekülasyondan uzak kalabilmek için bu sınıflandırmanın dışında tutmanın daha doğru olacağını düşündük. (1) Cemal Ahmet - Sanat Üzerine Denemeler, Can Yayınları, S. 25 (2) Şiir ( Şubat 2006 - Basel ) için Bkz. - Remzi Kitap Gazetesi, Kasım 2008, Sayı 35, S. 11 (3) Eco Umberto - Açık Yapıt ( Deneme ), Çev. Pınar Savaş, Can Yayınları, S.29 ( Edmund Husserl-Mediazione Cartesiane, F. Costa çevirisi, Milano, Bompieni, 1960 S. 91 den ) (4) Çetin Orhan Cem - Bedava Gergedan, Okuyan Us Yayıncılık, 2004 S. 214-219 (5) Lichtenberg Georg Christoph - Aforizmalar, Dost Kitabevi, Almancadan Çev. Tevfik Turan, S.15 (6) Vaccaro Alejandro – Senyor Borges “Epifania Uveda de Robledo”, İspanyolca aslından çev. Aylin Demirhan Can Yayınları 1757 Yaşam 119, I. Basım, Ağustos 2008, İstanbul (7) Vaccaro Alejandro – a.g.e. S.36 (8) Vaccaro Alejandro – a.g.e. S.120 (9) Doğan Yalçın - Dairelerimi Bozuyorsun Çekil Oradan, “Hürriyet Gazetesi” ndeki köşesi (24.08.2008), “…Meslekten doktor olan Hans Halter işini bırakıyor, gazeteciliğe başlıyor. Değişik konularda kitaplar yazıyor. Bunlardan biri "Ünlü Kadın ve Erkeklerin Son Sözleri". (Leben Und Letzte Worte Berühmter Frauen Und Maenner, Bloomsbury Berlin Yayını, 2007)… İşte onlardan seçtiklerim…. … Goethe’nin son sözü çok ünlü: "Işık, biraz daha ışık."
øøø
21
e-Panel Yazısı
2.Bu 5 fotoğrafın boyutunun aynı olması,
Ali Rıza Akalın
3. Yarışmanın bir konu başlığı altında yapılması,
Yarışma, hayatın her alanında yaşanan kaçınılmaz bir eylemdir. Söz konusu olan, sanat dalında bir yarışma ise, bu olgu dünya ölçekli bir olay olmaktadır ve doğal bir eylemdir. Yarışma, Türkiye'de yapılıyor ise, sonuçlarının tartışılması kaçınılmaz olan bir etkinlik gerçekleştirilmiş demektir. Son noktada; yarışma, fotoğraf dalında yapılıyor ise, katılmak adeta 11. emir olmaktadır. Zira yurdum fotoğrafçısı; kendini ancak bu şekilde ifade edebileceğini, şöhreti bu yolla yakalayabileceğini ve aynı yolla biraz para kazanabileceğini hesaplıyor. Aslında hiç de haksız sayılmaz. Zira içinde yaşadığı toplumun "başarıl" titrini verirken dayandığı tek kriter; yarışmalarda kazanılan ödüllerin niteliği değil sayısıdır. Oysa birey bilmelidir ki, kazanılmış bir ödül insanı "vezir" yapmaz. Kazanılmamış bir ödül dolayısıyla da "rezil" olunmaz. O zaman yapılması gereken, seçici olmaktır. Kısa ve öz bir biçimde ifade etmek istiyorum ki; yarışmalar, hiçbir fotoğrafın "sanat" boyutuna bir (,) kadar katkı sağlayamaz. Katkı sağladığı alanların ilki; kapitalidir. Ne kadar çok yarışma, o kadar çok katılım, ne kadar çok katılım, o kadar çok makine satışı. İkinci kazançlı, düzenleyen kurumdur. Ne kadar çok katılım, o kadar çok fotoğraf, o kadar çeşitli görsel malzeme. Fotoğrafın yaygınlaştırılması, sevdirilmesi ve üretiminin arttırılması gibi kaygıların, bu dalın sanayicisinin bir gerçek tanımı ile kapitalizminin sorunu, kaygısı olmasına karşın, ülkemizdeki tek bir yarışmanın, o çok bildik, tanıdık, ünlü markalar tarafından yapılmıyor olmasında bir gariplik yok mudur? Yüzlerce fotoğrafın gönderildiği bir yarışmada ödül kazanan çok üstün niteliklere sahip 3-5 adet fotoğraf ile sergilenen, kataloğa basılan 25-30 adet iyi fotoğrafın varlığı, o yarışmanın kaliteli olduğunu göstermez. Zira özellikle dijital teknolojinin katkısı ile biçimsel yanı düşünsel yanından ağır basan "birtek" fotoğrafın ödüllendirilmesinin bir kriteri olamaz. Bu düşüncem doğrultusunda, Kültür Bakanlığı'na bir yazı ile öneri sundum. Devletin büyük ve güçlü olduğu, devamlılık gösterdiği ve de verdiği ödülün manevi değerinin çok kıymetli olduğundan yola çıkarak;"Devlet fotoğraf yarışmasındaki ödülün bir tek fotoğrafa değil, fotoğrafçıya verilmesinin daha doğru ve saygın olacağını ifade ettim. Bu önerimin gerçekleşmesinin koşullarını; 1.Tüm katılımcıların katılmaları,
mutlaka
5'er
fotoğraf
ile
4.Jürinin gerçek rapor yazmasının zorunlu tutulması olarak belirleyip ifade ettim. Aynı görüşümü çeşitli konuşmalar ve sunumlarda da ifade ettim. Ancak gördüğüm o ki; başta devlet olmak üzere yarışma düzenleyen kuruluşlar ellerini taşın altına sokmak istemiyorlar. Elbette ki yukarıda ifade ettiğim koşullar değiştirilebilir, ilaveler yapılabilir, yeter ki "fotoğraf" değil "fotoğrafçı" değerlendirilsin. Bu biçimin yarışma kalitesini bir miktar arttıracağını düşünüyorum. Ancak bu uygulamadan elde edilecek kalitenin önemli bir bölümü de jüri oluşumunun niteliğinden geçtiğini söylemeliyim. Boyner yarışmasının konusu: "özgürlük". Bu yarışmaya gönderilecek fotoğrafları değerlendirecek olan jüri üyelerinin tümü "doğrudan" sözcüğü ile tanımlanan fotoğraf tarzında ürün veren ustalar. Oysa konu "düzenleme" ya da "sürreal" anlatımlara da açık. Jüriyi bu isimlerden oluşturduğunu da; peşin peşin düşünsel boyutunu göz ardı ediyorsunuz demektir. Böylece fotoğrafın "sanat" eylemi yerine; tesadüflere (uygun zamanda doğru yerde olma)nın üstünlüğüne!! bırakmış olur. Uzun yıllarda elde edilen "deneyim", "geniş görüş", "hoşgörü"; fotoğraf değerlendirme aşamasına gelindiğinde kemikleşmiş bir tutuculuğa dönüşüyor. Yapılması gereken 5 kişilik bir jürinin: 3 fotoğrafçı, 1 felsefeci, bir konu uzmanı (yarışma konulu ise) ya da bir sosyologtan oluşturulmasıdır. Öte yandan "jüri gerekçeli raporu" yazılması gerekmektedir. Raporda, o fotoğrafın hangi jüri üyelerinin oyları ile seçildiği ve de o fotoğrafın seçilmesindeki değerlerinin neler olduğu belirtilmelidir. Bu biçim, jüri üyesine ciddi sorumluluklar yüklediği gibi, diğer üyelerin kendisini koruma hakkını da sağlamış olur. Bu yöntem, açık oylama şekli ile hayata geçebilir. Oysa son dönemde gizli ve puanlama ile belirlenen ödülde sap ile saman karıştırılmaktadır. On-line yarışmaları, insanın yaptığı işe saygısızlık olarak algılıyorum. İlk tahlilde; çağdaş, kolay, ucuz gibi görünüyor ise de fotoğrafın özü olan fiziksel boyut özelliğini yok ediyor. Sizin ekran ayarlarınız ile seçiciler ekran ayarları farklı ise; değerlendirilecek fotoğraf mı sizindir yoksa seçicinin oluşturduğu mu? Salt dijital teknoloji ile üretilmiş fotoğrafların katılacağı yarışmalar düzenlemek daha doğru olabilir. Büyük hayallerle ve ideallerle ve çok uzun bir süreçte kurabilmiş olduğumuz federasyonumuz, ne yazık ki, bir tek fotoğraf yarışmalarını düzenli hale getirme konusunda bir şeyler yapabilmiştir. Bu patronajlı 22
yarışmaların büyük bir bölümünde olması gereken fotoğraf ve fotoğrafçı kazanımları, yerini sömürüye bırakmıştır. Ödül alanların dışında sergilenenlerde düzenleyici tarafından bir bedel ödemeksizin kullanılabileceğini hükme bağlayan yarışmalara patronaj(kabul/uygunluk) verilmiştir. Birçok yarışmada eskiden var olan "katalog yapma" şartından vazgeçilmiş yarışmalara patronaj verilmekte, sözüm ona bu boşluk "almanak" ile doldurulmaya çalışılmaktadır. Bütün bunlar ve bu gibi koşulların hiçbirini, resim ve heykel yarışmasında göremezsiniz. Bu nedenledir ki; fotoğraf basit, kolay elde edilebilir, sanat dışı bir ürün olarak değerlendirilmektedir. Federasyonumuzun patronaj verdiği yarışmaların dışındaki; Dask-Dogay, Fotomaraton ve Fotoğraf Buluşmaları'ndaki yarışmaların da ne fotoğrafımıza ne de fotoğrafçıya yararı yoktur. Hepsi de yarışma zembereği kurulmuş otomatik saatler gibidir.
gelişimin yöntemi olabilir. Ancak sonuç yine de olumlu ya da olumsuz, bir belirleyiciliğe sahip değildir. Alt tarafı bir yarışmadır. Ne yazık ki üst tarafı da bir ünvan! olabilmektedir. Önemli olan yarışma için fotoğraf çekmek/yapmak değil. Kendinizi tatmin eden bir ürün yaratmaktır. 2006'da 7 yarışmaya katılmışım. Değil ödül almak, bir tek "serileme" bile almamışım. Çok utanıyorum!!! A.Rıza AKALIN
øøø
En ünlüsü Dask-Dogay, insanları kibrit kutusu içinde akrep taşımaya teşvik ediyor gibi geliyor bana. Bu kadar çok katılıma karşın küçük bir kitapçığı dahi yapılmıyor. Fotoğraf Buluşmaları'da en büyüğünden dün başlayanın birlikte çayıra salındığı yöreler gibi. Oysa buralarda atölyeler kurulup workshoplar yapılabilir, "fotoğrafçı etiği" konusu işlenebilir, sanat akımlarından biri detaylı anlatılabilir vs. Fotomaraton; belli bir zaman diliminde, belli bölge içinde elde edilecek fotoğraf koşuşturmacası olmanın ötesinde hiçbir şeydir. Bu üç yapıda, fotoğrafçıyı bir avcıya dönüştürüyor. Her üçü de; "fotoğrafçılık; doğru zamanda, doğru yerde bulunma işidir" söylemini doğrulatmaya çalışan etkinliklerdir. Hiçbirinin sonucunda, kalıcı, sanatsal bir iz kalmamakta ve birlikte olmak, buluşmanın tek güzel ve olumlu yanını oluşturmaktadır. Uluslararası yarışmaların mantığı da pek farklı değil. Ancak eğilim; belgesel tarzdan daha ağırlıklı olarak fotoğraf yapmak anlayışının ödüllendirilmesi. Dijital teknolojinin olanakları, uluslararası yarışmaları giderek daha anlamsız öz'den kopuk hale getiriyor. Öte yandan, fotoğrafın hareketli ve statik görsel malzemeler ile olan yakınlığı, uluslararası yarışmalara katılım kategorilerini çeşitlendiriyor. Az sayıda olmakla birlikte bu yapıya ayak uyduran, davetler alan ve başarılı olan arkadaşlarımız var. Saygın katılım koşullarına sahip bir konu başlığı altında düzenlenen yarışmalara katılımı destekliyorum. Zira "konu", fotoğrafçı için eğitici olabilir. Algılama, araştırma, uygulama, sunma basamakları, kişisel 23
e-Panel Yazısı Adnan Polat Fotoğraf yarışmaları; fotoğrafçıların işlerini, çalışmalarını göstermesi ve sergilemesi için önemli bir olanaktır. Fotoğrafa yeni başlayanları motive eder, ödüller cesaretlendirir. Fotoğraf sanatı ile ilgisi vardır denilemez. Sanat yarıştırılmaz. Sanatın jürisi de oluşturulamaz, sanatın jürisi toplumdur, sanat zamanla yarışır, ancak yarışmaların üretime ve fotoğrafın sevdirilmesine, fotoğraf dilinin öğrenilmesine yararı olur… Fotoğraf yarışmalarında kalite; yarışmaya katılımla, katılımcıların ve seçicilerin yarışmanın önemini kavradıkları zaman sağlanır. Yaşam da bir yarışmadır, sürekli yarışırız. Yarışmayı düzenleyen kurum ve kuruluşun yaklaşımı da; yarışmanın önemini ve başarısını etkiler. TFSF onaylı yarışmalar; Sorunun içinde yanıtı da var. Onay deyince sanattan uzaklaşırız. Sanatta onay mercii olur mu? Sanatta katı disiplinli, kurallı yaklaşım olur mu? Sanatın doğasına aykırıdır. Kurallar, kontroller, duvarlar TFSF’nin yaklaşımı çok despottur. Zaten birçok prestij yarışmada; özellikle albümlü fotoğraf yarışmaları artık onay almamaktadır. Jüriler; her fotoğrafçı, her fotoğrafla uğraşan insan jüri üyesi olamaz. Her yarışmanın jüri üyesi de aynı olamaz. İnsanlar ancak bir konuda uzmanlaşabilirler. Yaşamında fotoğraf görmemiş insan fotoğraf yarışmasında içerik, estetik adına da olsa jüri üyeliği yapmamalıdır, ancak konulu yarışmalarda ön jüri olabilirler.
tatil etkinliğidir. Katılmadan, anlamadan ısmarlama fotoğraf çekenlere yönelik bu etkinlikler, fotoğrafa yeni başlayanlara önemli katkılar sağlarlar, ancak geliştirmezler. Yarışma fotoğrafçılığı maalesef var. Salt fotoğraf yarışmalarına katılmak için fotoğraf çekenler, yarışmalardan geçinenler, fotoğraf çekme takvimlerini yarışmalara göre yapanlar var. Ben kişisel olarak bu tür yaklaşımları olumsuz bulmuyorum çünkü onların varlığı fotoğraf dilini kavrayarak fotoğraf çekenleri, yapanları değerli kılar. Herkes her istediğini yapabilir. Yapanlar öyle anılacak ve tarihe öyle geçecektir. Ulusal yarışmaların büyük bir bölümü parasal tuzaktır, özel amaçlıdır. Örneğin bazı yarışmalarda; her katılımcı, her dernek, her ülke ödül alır. Her ülkeye farklı sonuçlar gönderilir. Üzülerek belirteyim ki dernekler bu tür yarışmaları destekleyerek ticari ağırlıklı organizasyonlara yardımcı olmaktadır. Yarışmalarda ödül olarak kimse bir yere gelmemiştir, gelemez. Dünya da bir yere gelmemiştir. Yurtdışında açılan sergilerin büyük bir bölümü yarışmalarda unvan almamış, isim yapmamış fotoğrafçılara aittir. Yine de ciddi yarışmaları fotoğraftan ortaklaşa çaba adına destekliyorum. Adnan POLAT
øøø
Projeli fotoğraf yarışmaları daha önemlidir, çünkü; hiç olmazsa bir amaca hizmet ederler. Sonuçlandırılmaları bir takvime daha kolay bağlanır. Ortaya bir sonuç çıkar. Oysa birçok fotoğraf yarışması sergiyi bile açmıyor, bırakın yarışmanın sergi albümünü basmayı. Her şeyde olduğu gibi yarışmalardan da menfaatlenmelerin olması doğaldır. Kimse kimseyi zorla yarışmalara sokmuyor. Bakarsınız; uygun görmediğiniz, jürisini yeterli görmediğiniz, koşullarını benimsemediğiniz yarışmalara katılmazsınız. Efendim; belediye kendine fotoğraf çektiriyor, tabii ki belediyenin bir amacı olacak. Ya fotoğraf arşivi ya da tanıtımı. Bunlarla uğraşmamak gerekir. Fotomaraton, Buluşma, DASK/DOGAY gibi farklı konseptli yarışmalar aynı kategoride değerlendirilemez. Fotomaratonlar, fark etmeye, görmeye yönelik etkinliklerdir. Fotoğraf buluşmaları da amatör alışverişlerin ötesine geçemez. DOGAY'a fotoğraf yarışması demek doğru değildir. Bir kültür ve 24
e-Panel Yazısı Ahmet Gökhan Demirer Bugün fotoğraf yarışmalarının fotoğrafçı için anlamını açıklamak üzere, maalesef çok yaygın olan bir fotoğrafçı profilinden bahsetmek gerekiyor. Bu fotoğrafçı tipi, yarışma için fotoğraf üretip, fotoğraf camiasında kabul görmenin yöntemi olarak mümkün olduğunca çok sayıda fotoğraf yarışmasında ödül alıp isminden bahsedilmesini müthiş önemsiyor; bu uğurda fotoğrafın etiği üzerine kafa yormak, hatta bizatihi yarışma kuralları “başarı”ya giden yolda onlarca pek de önemsenmiyor. Ülkemizde “fotoğraf sanatı” adına yapılan çoğu değerlendirmeler bu fotoğrafçı profilinin hakim olduğu ve sanatsal açıdan son derece dar ve demode bir mecrada yürüyor ve “iyi” fotoğrafın ölçütünü de maalesef bu çevre belirliyor. Fotoğraf dünyamızda yarışma için fotoğraf üretimi başat olunca, yarışmalık fotoğrafa yüz vermeyen ve kendi halinde bağımsız işler yapmaya çalışan fotoğrafçılara kendilerini gösterecek pek bir olanak kalmıyor. Yarışma fotoğrafçılığının pek muteber olmasında; bir uluslararası amatör fotoğrafçılar örgütlenmesi olan FIAP’a ülkemizde yıllar yılı gereğinden fazla önem atfedilmesinin, sanatsal ve kültürel arka planı boş bir zanaatkârlığın “fotoğraf sanatçılığı” olarak hoyratça tanımlanmasının, fotoğrafta yetkinliğin çok sayıda yarışmaya katılıp, ödüllü, unvanlı sanatçı olmaktan geçiyor görülmesinin, çoğu zaman hiçbir sanatsal karakteri olmayan folklorik taşra “kültür” festivallerine kolay program doldurmak için eklenmiş fotoğraf yarışmalarında ödül almanın çok önemsenmesi ve önemsetilmesinin de olumsuz etkileri vardır. Fotoğraf yarışmaları, sadece ve sadece fotoğrafa yeni başlayanlar için çalışmaya teşvik edici olarak olumlu değerlendirilebilir. Yarışmalar, fotoğrafı bir sanatsal bir ifade biçimi olarak ele alma niyetinde olan ciddi biri için asla sanatsal yetkinliğe ulaşmış olmanın, ölçüsü sayılmamalı, “ben artık oldum” vehmine kapılmaya kapı aralamamalıdır. Yine de fotoğrafın ülkemizde bir “sanat” olarak algılanmasında fotoğraf yarışmalarının bundan 25-30 yıl önce belki nispeten olumlu bir etkisinin olduğundan ve sorunuzda belirtilen fotoğraf sanatı ve fotoğrafın yaygınlaştırılması, sevdirilmesi, üretimin arttırılması gibi işlevleri olumlu olarak yerine getirdiğinden bahsedilebilir. Fotoğraf yarışmalarında kalite deyince önce düzenleyici organizasyonun fotoğrafa bakışının ciddiyetinden başlayarak, yarışma kurallarının ciddiyetine, yani gerek teknik, gerek biçim ve içerik açısından fotoğrafın çağdaş yorumuna imkân veren ve
muhafazakâr olmayan bir şartname ile jüri heyetinin oluşumu gibi hususlara azami özenin gösterilmesi anlaşılmalıdır. Dijital yarışmalar, online yarışmalar ayırt edilmeksizin pekala mümkündür ve olmalıdır da. Bugün hala 20-30 yıl öncesinin sunum tekniklerine, çerçevesine ve konseptine saplanıp kalmış eski yarışmaların da artık itibar yitirmeden kendilerini yenileme vaktinin geldiğine inanıyorum. Burada sanal fotoğraf paylaşım siteleri için bir olumsuz gözlemimi aktarmak isterim; bu ortamlar fotoğraf beğenisi ve kültürü pek gelişkin olmayan çok sayıda ortalama fotoğraf yükleyicileri marifetiyle kendi yıldızlarını yaratıyor ve sonra da hiçbir olumsuz eleştiri kabullenemeyen şöhretler ve onların üzerine toz kondurmayan taraftar koroları ortaya çıkıyor. Bu çevreler için bir fotoğrafçının “ödül kazanmış biri” olması suçlandığı bir adli vakada bile neredeyse temiz kâğıdı yerine geçiyor. Artık yarışmalara “inkjet baskı”ların, istenmemesinin, “dijital” ve “dijital olmayan” gibi ayrı kategorilerde yarışma düzenlenmesinin anlamlı ve doğru olmadığını düşünüyorum. Yakın geçmişte yaşanan bazı örnekler de göstermiştir ki, kimi zamane yarışmacısının hırsı ve meşrebi bu türden kısıtlamaları zaten reddediyor ve düzenleyiciler ile jürinin bir de nafile hafiyelik yapması gerekiyor! Ülkemizde fotoğraf yarışmaları yapıldığı gerçeğinden hareketle TFSF’nin bu yarışmalara bir çeki düzen getirme çabası ilk bakışta gerekli gibi görünse de değerli Federasyonumuzun neredeyse bütün enerjisini bu yarışmaların peşinde kullanması beni üzüyor. Ülkemizdeki fotoğraf yarışmalarında görev alan jüri üyelerinin genellikle aynı isimlerden oluştuğunu, yarışmacıların da bu isimlerin beğenilerine yönelik fotoğraf üretmelerinin de ülke fotoğrafındaki yaratıcılığı kısıtladığını, yeni yaklaşımların, tekniklerin ve tarzların kabul görmesini zorlaştırdığını düşünüyorum. Bugüne dair bir gözlemim olmamakla beraber, şöhretli jüri üyelerinin, çoğu yarışmada dönüşümlü! olarak jüri üyesi ve yarışmacı olmalarının bazı soru işaretleri yarattığı da camiamızın malumudur. Proje ya da portföy yarışmalarının, tek bir fotoğrafın değerlendirildiği yarışmalara göre daha adil ve fotoğrafik olarak anlamlı olduğu söylenebilir. A.Gökhan DEMİRER
øøø
25
e-Panel Yazısı Baybars Sağlamtimur Fotoğraf hiç şüphesiz çağımızın en popüler uğraşısı… Dilerseniz sanat anlamında ilgileniyorum deyin, dilerseniz boş vaktimi değerlendiriyorum, kaçınılmaz olarak birçok insan bu yeni ve dijital teknoloji sayesinde hızla yaygınlaşan uğraşıyla bir şekilde ilgilenmeye başladı. Bu kadar fazla sayıda insanın ilgilendiği bir sahada ön plana çıkmak da kolay değil elbette. Üretimin ve paylaşımın okyanus gibi olduğu bu sahada belirgin bir su damlası olabilmeyi kim, nasıl başaracak? İnsanların içinde “ben sizlerden farklıyım, özgünüm, uzun yıllar hatırlanacağım” diyebilmek hiç de kolay değil. Bu gibi etkenler ve hemen her fotoğrafçının gönlünde yatan, fotoğrafının bir şekilde birileri tarafından beğenilmesi olgusu bir araya geldiğinde, fotoğraf yarışmaları, birçok fotoğrafçı için, kestirme bir çıkış noktası olarak değerlendirilmektedir. Herhangi bir yarışmaya fotoğraflarını gönderen kişi, yarışma henüz sonuçlanmadan katılan fotoğrafları göremeyeceğinden, kendisini belirli bir yerlere oturtma çabasına girebilecek ve ister istemez bazı hayaller kurabilecektir. Benzeri bir durum yarışma sonuçları açıklandıktan sonra da devam edebilir. Bu defa da gördüğü ve dereceye giren diğer fotoğrafları kendisininkinden daha aşağıda görebilecektir. Peki, fotoğraflarının o yarışma için toplanan seçici kurul tarafından beğenilmesi fotoğrafçıya gerçekten de çok büyük bir artı değer katar mı? Bu sorunun cevabına, fotoğraf yarışmalarını organize edenlerin tarafından, hatta seçimin yapıldığı ortamdan bakarsak manzara biraz daha farklıdır… Fotoğraf yarışmalarında fotoğrafları eleyecek, ödül ve sergilemeleri seçecek olan bir seçici kurul vardır. Bu seçici kurul genellikle 3 ila 5 kişiden oluşur ve fotoğrafta belli bir yetkinliği olduğu düşünülen isimlerdir. Ancak, bahsedilen bu kişilerin her birinin ayrı zevkleri ve fotoğrafa farklı bakış açıları vardır. Fotoğraf alt yapıları farklı olan bu insanların seçimin yapılacağı gün veya öncesinde yaşadıkları olaylar nedeni ile ruhsal durumlarında farklılık olabilecektir. Bunlara yarışmada seçimin yapılacağı mekanın, fotoğrafların sunulduğu ortamın (perde, masaya yatırarak, monitörden, v.b.) farklılığı, ortam sıcaklığı, seçiciler arasındaki beğeni ifade eden diyaloglar veya uyuşmazlık-anlaşmazlıklar, vb. faktörler de eklenince, bir çok değişkene bağlı olan bir seçim ortamının ortaya çıkabileceğini düşünmek yanlış olmaz. İşte yarışmacı tüm bu koşullarda, bazen yüzlerce, kimi zaman da binlerce, hatta bazı, çok geniş katılımlı
uluslararası yarışmalarda on binlerce fotoğraf arasından kendini göstermek durumunda kalabilir. Bu kadar çok fotoğrafı incelemek zorunda kalan seçiciler de bir süre sonra zihinlerini seçime başladıkları andaki kadar sağlıklı kullanamayabilirler. Kaldı ki birçok seçici için sürenin 2 saati geçmesi çok bunaltıcı olabilir. Buna seçicilerin yaş ortalamasının ileri olabileceği de eklenirse yorgunluk belirtilerinin çok daha da kısa sürede ortaya çıkabileceği düşünülebilir. Bunların yanı sıra, seçime ilk başlandığı anda kıstaslar biraz geniş tutulduğu için ön elemeyi geçen birçok fotoğraf, ilerleyen aşamalarda izlenen ve kıyaslandıkları fotoğraf sayısı arttıkça beğenilmemeye başlayabilecektir. Sergilemeye veya ödül almaya hak kazanan kareler ve bu derecelere yakın aday fotoğraflarla ilgili tartışmalar, ilerleyen saatlerde, yorgunluk ve stresin de etkisi ile kızışabilecektir. Bazı zamanlar kendim de şahit olmuşumdur. Bir yarışmada sadece sergileme alan bir fotoğraf başka bir yarışmadan ödülle dönebilmektedir. Çünkü seçicilerin değişmesi, hatta seçim tarihinin veya seçimin yapıldığı mekanın değişmesi bile seçim sonuçları üzerinde etkili olabilir. Birden fazla sayıda yarışmaya aynı fotoğraflarla katılmak da ayrı bir tartışma konusudur. Yarışmalar ve seçiciler arasındaki farklılığı gözlemlemek adına bu tür bir girişimde bulunmak farklı bir fikir olabilir, ancak yeni fotoğrafların üretimi ve paylaşımı anlamında fotoğrafçıyı tembelleştiren, çoğu seçici tarafından hoş karşılanmayan ve yarışma kataloglarına bakan kişiler de de “aaa, ben bu fotoğrafı ……. yarışmasında da katalogda görmüştüm, her yere yolluyor demek ki” dedirten ve yarışma kataloglarını inceleyenler için zaman zaman can sıkan bir durumdur. Şayet, şartnamede aksi belirtilmedi ise başka bir yarışma veya yarışmalarda sergileme ve/veya ödül alan bir fotoğraf birden fazla sayıda yarışmaya gönderilebilir. Bu durumda, çok başarılı bir fotoğraf birden fazla sayıda yarışmaya yollandığında birçok defa derece veya sergileme alabilir. Ancak, bu tekil fotoğrafın aldığı derece ne düzeyde önemlidir? Fotoğrafçısına sanatçı ünvanını kazandırır mı? Veya böyle bir unvanı fotoğraf yarışmalarından alınan derecelerin sağladığını düşünmek mantıklımıdır ?! Fotoğraf yarışmalarına katılımı ve bu yarışmalardan elde edilen dereceleri ciddi biçimde kafaya takan insanlar arasında fotoğrafın sanat yönünü; insanı dinlendiren, zihin yorduran, konuşturan, düşündüren, kışkırtan yönlerini konuşmak, tartışmak nasıl mümkün olacaktır? İşte bir yarışmaya fotoğraf gönderen fotoğrafçı, bu nedenle tüm bu faktörleri göz önünde bulundurarak, ne alacağı ödül neticesinde başı göğe ermeli, ne de fotoğrafı sadece sergileme aldı veya elendi diye derin üzüntülere gömülmelidir. Tek başına yarışmaları 26
başarının altın anahtarı olarak değerlendirmek, sanat anlamında bu uğraşıyla ilgilenenler için son derece hatalı bir bakış açısıdır. Fotoğrafın yaygınlaşması ve fotoğrafçının motivasyonu anlamında yarışmaların önemsiz olduğunu söylemiyorum. Fotoğraf yarışmalarının başındansonuna, ciddiyet ve kaliteden ödün vermeden sürdürülmesi gereken uğraşılar olduğunu da savunuyorum. 2000’lerin başında düzenlenen, ulusal bir fotoğraf yarışmasında, fotoğrafların paketlerinden çıkartılıp seçicilere sunulması esnasında baskılarda parmak izi kalmasın diye, ipek eldivenler alıp organizasyonu yapan arkadaşlarıma verdiğimde belki biraz abarttığımı düşünenler olmuştur, ancak gerek baskıların tutulması ve onların paketlenmesinde, gerekse projeksiyonla sunulan fotoğrafların sunum ortamında ve sunum cihazında belli kalite şartları aranmalı, mümkünse sayısal sunumlar projeksiyon makinesi haricinde kaliteli bir monitörden de incelenmelidir. Bir ulusal yarışmada özensiz paketleme nedeni ile kargoda hasar gören fotoğraflarımla ilgili organizasyonu yapanları telefonla arayıp baskı ücretlerimin tamamını karşılattırdığım da anılarım arasındadır. Ancak, yurt dışında katıldığım hiçbir yarışma ve fotoğraf etkinliğinde bu tür aksaklıklarla karşılaşmamış olmam da düşündürücüdür. Yarışmalarda yer alacak olan seçicilerin fotoğraf değerlendirmeleri esnasında objektif davranmaları, tanıdıkları fotoğrafları değerlendirirken bile kıstaslarından ödün vermemeleri gereklidir. Ayrıca, kanımca yarışma jürisinde yer alacak kişilerin çok iyi birer değerlendirici olması çok başarılı birer fotoğrafçı olmalarından daha önemlidir. Bunlara ilaveten, “yarışma fotoğrafçılığı veya yarışma fotoğrafçısı” gibi kavramların fotoğraf yarışmalarının çoğalmasına paralel olarak artmakta olduğunu da gözlerden uzak tutamayız. Bazı zamanlar, bu sıfatın doğmasına neden olan kimi sohbetlere bizzat ben de tanık olmuşumdur: Abi, jüride ……… isimler var, onların beğeneceği türden şeyler yollayalım yarışmaya. …….. yarışmasında bu tip kareler iş yapmaz abi. Bu fotoğrafın baskısını biraz daha büyük yapsaydın daha gösterişli olurdu, ondan elenmiştir… …… yarışması için çekime gidiyoruz, ödül çok ciddi, gelirmisin bizimle? Baksana ……. (kişisi)12 puanda kalmış, sergilemeye bile girememiş, benim puanım ondan daha yüksek!
Tüh keşke 2 puan daha alabilseymişim, sergilemeye girecekmişim… Neyse toplam puanda yine de …….. dan (kişisinden) daha iyi durumdayım. Yukarıda yazdığım diyaloglar espri gibi okunabilir ama tamamı ve hatta fazlası gerçektir ve yaşanmış şeylerdir. Bu kısımda fotoğraf yarışmalarına yeni katılmaya başlayacak olan fotoğrafçılara da bazı naçizane önerilerim olacak: Fotoğraf yarışmalarının da fotoğraf üretimine paralel olarak çığ gibi arttığı günümüzde fotoğraf yarışmalarına seçerek katılın. Seçicilik kıstaslarınızı ciddi olarak belirleyin. Ulusal yarışmalarda TFSF onayı almış olanları tercih edin (her ne kadar bazı uygulamaları nedeni ile bazı insanlar tarafından eleştirilse de, TFSF yarışmalara belirli standartlar getirme çabasındadır). Ulusal veya uluslararası yarışmalarda güvenirliğe dikkat edin. İnternet üzerinden düzenlenen birçok yarışma var. Bunların telif hakları ile ilgili bölümlerini mutlaka okuyun. Bir kısmında fotoğrafı yolladığınız anda tüm kullanım hakları karşı tarafa geçebiliyor. Yabancı yarışmalarda FIAP (Uluslar arası Fotoğraf Sanatı Federasyonu) onaylı fotoğraf yarışma ve etkinliklerine öncelik verin. FIAP, yarışma ve etkinliklerinde belli standart ve düzenlemeleri getirmek için ciddi çaba sarf etmekte. Ayrıca FIAP patronajlı etkinliklerin birçoğu ödül olarak para değil en fazla madalya veriyor. Dolayısı ile bu etkinliklerin bir kısmına tipik birer yarışma gözüyle bakmak güç olur. Kaldı ki büyük bir kısmı da zaten yarışma adı altında değil, sergi, salon, bienal, v.b. isimler altında düzenleniyor. Bu etkinliklere ülkemi ve ismimi temsil ediyorum diyerek katılmakta fayda var. Yarışma sonrasında kaliteli bir kataloğa sahip olmak çok önemlidir. Dijital fotoğraf yarışmalarında da en azından katalog CD verenleri tercih edin. Bu kataloglar fotoğraf arşivinizi genişletip zenginleştirecek ve ödül/sergileme alan diğer katılımcıların eserlerini de izleme şansını sizlere sunacaktır. Yarışmanın katılım ücretine dikkat edin. Bazı yarışmalar çok yüksek katılım ücreti ile sanki bu işi kar ortamı haline getirme çabasındadırlar. Yarışmanın sonrasında fotoğraflarınızın hangi amaçlarla kullanılacağını ve telif hakkının kimde kalacağını dikkatlice okuyun. Katılım formunda bununla ilgili herhangi bir bilginin verilmediği yarışmaya kesinlikle katılmayın. 27
Katılım şartnamesi ne kadar ayrıntılı ve özenli hazırlanmışsa, seçiler ne kadar iyi tanınan ve saygı uyandıran fotoğrafçılardan oluşuyorsa, yarışma sonrasında bir katalog veya katalog CD veriliyorsa, bütün bu ayrıntılar o yarışma ile ilgili sizlere kalite ipuçlarını sunarlar. Mutlaka şartnameyi başından sonuna detaylı bir biçimde okuyun. Fotoğraflarınız değerlendirmeye alınırken, isminizin gizli tutulacağı bilgisi şartnamede mutlaka yer almalı veya en azından bunun bu şekilde uygulanacağına açıklamaları okuyarak emin olun. Yarışmanın seçici kurul toplantısı, sonuç bildirimi, katalog ve eserlerin iadesi ile ilgili tarihler mutlaka belirtilmiş olmalıdır, bu tarihlere uymayan yarışmanın düzenleyicilerini ve gerekirse onay aldıkları kuruluşu uyarın. Son olarak: Fotoğraf yarışmalarını yerden yere vuran, insanların sanatsal ifade biçimlerini olumsuz etkilediğini öne süren, bu işin bir at yarışı havasına sokulmasına karşı çıkan herkesin yazdıklarında doğruluk payı mutlaka vardır. Ancak, fotoğraf yarışmaları geçmişte olduğu gibi gelecekte de fotoğrafçı camiasında en çok konuşulan konulardan birisi halinde kalmaya devam edecek ve şüphesiz ki bazı fotoğrafçıların motivasyonu anlamında itici bir güç olacaktır. Bu durumda biz amatör fotoğrafçılara düşen görev; bir sel gibi çoğalan fotoğraf yarışmalarına katılmadan önce ölçütlerimizi ve beklentilerimizi gözden geçirmek, kaliteli ile vasat yarışmaları ayırt etmek, hangi türden olursa olsun, katıldığımız yarışma sonucunda elde edeceğimiz başarı veya başarısızlık neticesinde bildiğimiz doğruları değiştirmeden -yani yarışma fotoğrafçısı olmadanyolumuza devam etmektir. Sanat anlamında ilgileniyorum diyenlere yakışanı, kanımca budur. Baybars SAĞLAMTİMUR
øøø
28
e-Panel Yazısı Doğanay Sevindik Fotoğraf yarışmalarına iki yönlü olarak bakıyorum. Birincisi, bir "fotoğraf yarışması"nı ben düzenledim. Kendi nikahımızda "Nalan Yılmaz - Doğanay Sevindik" Nikah Fotoğrafı Yarışması"nı, 07.08.1994 tarihinde, FDÇK Destek No: 1994/17 destek no ile düzenledim. Ülkemizde düzenlenen "ilk" nikah fotoğraf yarışmasıydı ve amacımız, nikah törenimiz süresinde yaşananların belgelenmesiydi. Törene gelen davetliler hem açtığımız ortak fotoğraf sergimizi izlediler, hem de fotoğraf yarışmamıza ve nikahımıza tanık oldular. İkincisi, ben bir yarışmacıyım. Fotoğraf yarışmalarına değil ancak yarışmaların alışkanlık haline getirilmesine, sadece yarışma için fotoğraf üretilmesine karşıyım. Ülkemizde yarışma enflasyonu yaşanmakta. Kanaatimce yarışmalar, gerek katılımcı gerekse düzenleyici açısından hiç bir zaman amaç olarak görülmemeli. Bazı belediye, vakıf ve şirketlerin fotoğraf yarışması düzenlemesinin altında yatan nedenin de bir yandan kendi reklamlarını yapmak diğer yandan ucuz maliyetle fotoğraf elde etmek olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafçının sadece yarışmalar için fotoğraf çekmesi durumunda yarışmaların yararından bahsedilemez, aksine zararlı olduğunu düşünüyorum. Bir fotoğrafçı için yarışmalar her zaman ikinci planda kalmalıdır. Ayrıca fotoğraf yarışmalarından para ödülünün de kaldırılması gerektiği düşüncesindeyim. Fotoğraf yarışmalarının TFSF onaylı olmasını ve TFSF'nin yarışmalarına "temsilci" göndermesini de ilk günden beri destekliyorum. Fotoğrafçılar, TFSF onayı alınmamış yarışmalara katılmamalı, jüriler ise, onay alınmamış yarışmalarında jüri üyeliği yapmamalıdır. Tüm bahsettiklerimin ışığında; biz fotoğrafçıların, hepimizin, yarışmalar konusunda gereken hassasiyet göstermemiz gerektiği düşüncesindeyim. Doğanay SEVİNDİK
øøø
29
e-Panel Yazısı Enver Şengül Fotoğraf yarışmalarını olumlu bulan, destekleyen ve elden geldiğince de katılmaya çalışan birisiyim. Sadece fotoğraf değil tüm uğraşılar için motive edici etkenler olmadı mı o uğraşı bir yerde biter ve tükenir. En azından insanı üretime iten heyecan kaybolur. Fotoğraf yarışmalarının, sergiler, gösteriler ve yayınlar kadar fotoğrafçıyı motive eden bir etken olduğuna inanıyorum. Şu uyarıyı da yapmamda yarar var, asla yarışmalar bir fotoğrafçı için amaç olmamalı. Yarışmalar fotoğrafçıları motive ettikçe üretim artar. Üretimin artması da kalitenin artmasındaki etkenlerden biridir. Yarışmalardaki kalite Türkiye Fotoğraf Federasyonu sayesinde gittikçe artmakta ve uluslararası standartlara yaklaşmaktadır. Federasyon desteği alan tüm yarışmalar şartnamesinden tutun jüri toplantısı anına kadar tam bir denetim altındadır. Bu da kaliteyi beraberinde getirmektedir. Dijital fotoğrafçılık geliştikçe ve internet hayatımızın içine bu kadar girdikçe on-line yarışmaların sayısında gittikçe artışlar gözlenecektir. Ben kişisel olarak online yarışmalara karşı olmamakla birlikte, diğer yarışmalar kadar oturaklı ve amaca yönelik bulmuyorum. Gelecekte bu anlamdaki sorunlar da çözülecektir. Yukarıda da belirttiğim gibi TFSF onaylı yarışmalar, federasyonun bu amaçla kurulan birimlerince çok ciddi bir şekilde takip ediliyor. Federasyon yıllardan beridir yarışmalarla ilgili standartları oturtmaya çalışıyor. Federasyonun yarışmalar sorumlusu Serdar Akyay, bu işi çok ciddiye alan, tüm detaylarla çok yakından ilgilenen ve yarışmanın standarda uygun yapılabilmesi için sonuna kadar takip eden bir arkadaşımız. Ama şunu belirtmeliyim ki, federasyon kadar yarışmayı düzenleyen kurumun yaklaşımı da bir o kadar önemlidir. Jüri profilini maalesef standartların dışına çıkaramadık. Federasyonda çok geniş bir jüri listesi olmasına rağmen maalesef önemli yarışmaların jürileri belli isimlerin dışına çıkmıyor. Fotoğrafçılıkta tarzlar ve akımlar çok önemli ve değerlendirmelerde bu tarzların etkisi tartışılmaz. O nedenle yarışma jürilerini bilinen kişilerin dışına çıkarmalı ve geniş bir yelpazeye yaymalıyız. Bir de artık bu alanda akademisyenlerimiz çoğaldı. Bence jüri üyelerinden en az birinin akademisyen olması şartı konulmalıdır.
kalitesi artan fotoğrafı önemli projelere yöneltmemiz gerekir. Bence artık yarışmaları tek fotoğrafın hegemonyasından kurtarmalıyız. Değerlendirmeler en az 3 fotoğraflık serileri kapsamalı. Her olayın artıları kadar eksileri de vardır. Özellikle ticari kuruluşların yaptığı yarışmalara katılan fotoğrafların, yine ticari reklam ve yayınlarda kullanılması ciddi bir sömürü durumu ortaya çıkarıyor. Bu konuda federasyon daha ciddi tedbirler almalı. Fotoğrafın ticari anlamda kullanılması halinde ödül dışında ayrı bir telif şartı koymalıdır. Fotoğraf yarışması yapan fotoğraf dernekleri ve kurumların sayısı son derece az. Bunlar da bence yetersiz. Vakıf ve belediyelerin düzenlediği yarışmalarda federasyonun denetimi altındaysa sorun yok. Belediyelerin ve özel şirketlerin yarışmalarına bakışı konusuna tek tip cevap vermek zor. Belediyeden belediyeye değişiklik gösterir. Bence bu durum kurumsal anlayıştan çok bu yarışmaları takip eden kişilerin bilinç düzeyi ve sorumluluğu ile ilgilidir. Başta söylediğim gibi, yarışmalar fotoğrafçı için bir amaç olmamalıdır. Çevremde bu kavrama uyan fotoğrafçı arkadaşım olmadı ama başka kişilerden böylelerinin varlığını ve sadece yarışmalar için fotoğraf çektiklerini duyuyorum. Yarışma Fotoğrafçılığı terimini bile yanlış ve gereksiz buluyorum. Uluslararası yarışmalara Türkiye’de dil bilen çok az fotoğrafçı katılıyor. Çünkü duyurular ve şartnameler İngilizce. Dil bilme oranımız az olduğu için uluslararası yarışmalara da katılımımız az oluyor. Federasyon, sitesinde uluslararası yarışmalarının şartnamesinin çevirisini yaptırarak yayınlamalıdır. Bu yapıldığı takdirde yarışmalara katılım artacaktır. Ben Türk fotoğrafçılarının uluslar arası yarışmalarda oldukça başarılı olacağına inanıyorum. Enver ŞENGÜL
øøø
Proje yarışmalarına daha önem verilmelidir. Çünkü dijital fotoğrafçılığın gelişmesi ile her geçen gün 30
e-Panel Yazısı Funda Gönendik Fotoğrafçı öncelikle çektiği karelerin aldığı beğeniyi tartmak ister… Nasıl yorumlandığını merak eder… Hepimiz bizce güzel olan kareyi bu nasıl yorumlanıyor diye çevremizdekilerle paylaşma ihtiyacı duyarız… Onay almak ya da eleştirilmek isteriz… Bu nedenle fotoğraf yarışmaları bence bunun paylaşım yerlerinden biridir… Tabii bu koşulları bakımından adil ve güvenilir esas olmak kaydıyla… Sonuçta en az beş fotoğrafçı gözünden karesi değerlendirilir… Fotoğrafların yorumlanması kişiyi ayrıca eğitir de… Keşke fotoğraflar jüri üyeleri tarafından yorumlanırken ve okunurken yarışmacılara izletme imkânı sunulabilse… O zaman yarışmalar gerçekten eğitici olur… Zaman içinde bunun kendi yaptığımız organizasyon içinde düşündük fakat pratik olmadığı ve koşulları bakımından yarışma hızlı bir biçimde geliştiği için çözüm üretemedik… Yarışma sırasında yarışmacılar eğer aynı ortamda iseler kendi aralarında fotoğraf değerlendirmeleri yapar ve bunu paylaşırlar... Bu söylediklerim genelde Dogay ya da fotosafari türünde türünde yarışmalar için geçerli... Çünkü fotoğrafçılar aynı ortamda sadece fotoğraf çekmek için bir araya gelirler... Konuşulan konu sadece fotoğraf olur... Fotoğraf yarışmaları eğitici midir? diye bir soru geldiği için söylüyorum. Fotosafari türümdekilerin dışında diğer fotoğraf yarışmalarının hepsi eğitimden öte fotoğraf üretimi ve fotoğrafın gelişimini görmek için bir araçtır. Yarışmaya birçok kesimden fotoğraflar gelir. Sadece bilinen kişiler dışında fotoğraf üzerinde çalışan birçok farklı çalışmayı görme fırsatı buluruz. Fakat yarışmada sadece ödül almak amaç olmamalıdır... Bu nedenle Yarışmayı düzenleyen kurum bence çok önemli diye düşünüyorum... Kurumun amacı, fotoğraf adına yaptıkları yarışmanın düzeyini de belirliyor... Bu bir fotoğraf derneği ya da bir fotoğraf kurumu ya da fotoğrafla ilgili açılımları olan kurumlar ise daha güvenilir ve eğitici olduğuna inanıyorum... Genellikle tanıtımları için fotoğraf elde etmek için firmalar tarafından düzenlenen yarışmalar salt ödül eksenli yarışmalar haline gelmiştir... Bu yarışmada ödül almanın ne kadar başarı olduğu tartışılır... Fotoğrafların kalitesi anlamında söylemiyorum... Eğitici olmasına, sevdirilmesine yaygınlaştırılmasına etken değildir.
Proje yarışmaları bu nedenle daha eğiticidir. Yarışma için emek verilir, üretilir... Birlikte çalışılır, paylaşıma açıktır.Tartışılır..Proje bazında bir ürün çıkar... Bu nedenle bu tür yarışmalar hem fotoğrafın sevdirilmesine yaygınlaştırılmasına da olanak tanır. Fotoğraf yarışmalarında kaliteyi yine düzenleyen kurum belirliyor... Tabii jüri üyelerinin seçimi de etken... Günümüzde sadece fotoğraf adına yıllarca emek vermiş ve bu konuda sadece ismi duyulmuş sadece aynı kişilerin yarışmaların jürisinde olmalarının da doğru olmadığını düşünüyorum... Bu kişilerin yanı sıra yine fotoğrafa emek veren yeni insanlarında içlerinde olarak seçimde yer almasının da önemli olduğunu düşünüyorum. TFSF konusunda başta sadece jüri üyelerini denetleyen bir mekanizma olması bana ters geliyordu. İşlevinin salt bu olmadığını anlamak gerekiyordu. Bu nedenle karşı duruşlarımız olmuştur. Fakat kurumun yeni olması ve kendisini geliştirmesi ise sevindiricidir. Fotoğraf Sanatı Federasyonu yarışmanın kalitesini ve işlerliğini de denetleyen bir mekanizma kurmalıdır. Tüm yarışmaları yayın haline getirip ister on line ister basılı olsun herkesin ulaşabilmelerini de sağlaması gerekir. Yarışma fotoğrafçılığı kavramı başta kulağa hiç hoş gelmiyor... Neyle yarışıyorsunuz... Benim fotoğrafım senin fotoğrafından daha güzel mantığı... İyi tasarlanmış her fotoğrafın yeri ayrıdır. Fotoğraf hayatın içindedir. Sanatsal bir katkı ile tasarlanmış olması, sanatsal bir keyif almak ve sonucunda bir amaca hizmet etmesi gerekir. Benim bulunduğum dernek DASK (Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği) tarafından düzenlenen DOGAY Doğada Görüntü Avcılığı yarışmasının amacı ise her yıl ülkemiz fotoğrafçılarını farklı bir yöresinde bir araya getirmektedir. DASK DOGAY ortamı, fotoğrafçıların birbirleriyle tanışmalarına, bilgi ve deneyim aktarmalarına fotoğraf sanatının gelişmesine, olanak sağlamaktadır. Fotoğraf derneklerinin katılımını çokca sağlamaya özen gösteriyoruz. Yarışma boyunca fotoğraf gösterileri yer almaktadır. Yani bir paylaşım ortamı yaratmaya çalışmaktayız. Yarışmanın düzenlendiği yöredeki yerel kurum ve kuruluşların da aktif katılımı ve desteğinin sağlandığı yarışmada, yarışmanın yapıldığı yöre yaklaşık 30005000 kare ile yüzden fazla fotoğraf sanatçısı tarafından belgelenmektedir. Bugüne kadar düzenlenen DASK DOGAY’larda toplam 1000'in üzerinde yarışmacı 50.000'in üzerinde fotoğraf çekti ve bunların arasından seçtikleri karelerle yarıştılar. Düzenlenen 12 yarışmada 300'ün üzerinde fotoğraf derece aldı, 850'ye yakın fotoğraf sergilenmeye değer bulundu.
31
Düzenlendiği yöreye göre birkaç farklı kategoride yapılmaktadır.
Yani kısaca Yarışma fotoğraf üretimini yaygınlaşmasını desteklemek olmalıdır…
Ana kategoriler; Genel Doğa, Makro Doğa, Yerel Yaşam... Bu kategorilere yörenin özelliklerine göre bazı özel kategoriler de eklenmektedir. Kuşlar, Taş Doku, Tarihi eserler vb. ve Çocuk DOGAY...
Funda GÖNENDİK
Asıl amaç yok olan doğamızı, tarihimizi ve kültürümüzü belgelemektedir. Yarışma adı altında yüzlerce kişinin gözünden bu bölgeyi sanatsal bir katkı sunarak belgelenmeye yöneliktir. Ayrıca son iki yıldır koyduğumuz Çocuk Dogay kategorisi çocuklarımızı yarıştırma amacı taşımadan fotoğraf bilgisi vermeye yöneliktir. Artık ailece fotoğraf çekmeye gelen dostlarımız var...
ve
øøø
En önemli eksiğimiz ekonomik nedenlerden bunu yayın haline getirememekti. Bu konuda çalışmalar yapmaktayız. Bundan önceki tüm yarışmaların bir kataloğu için çalışıyoruz. Bundan sonraki yarışmalar için o yıla özgün katalog yapmak için çalışacağız. İşte amacınızın ne olduğu çok önemlidir. Bu nedenle Fotoğraf Yarışmaları salt ödül avcılığı olmamalıdır. Ödül tabii ki oluyor ama bizim organizasyonumuzda ödülleri önceden açıklamıyoruz. Kimsede bu güne kadar ne ödül veriyorsunuz diye bir soru yöneltmeden yarışmamıza geldiler. Hatta biz bunlara ödül adı bile vermiyoruz. Hediye olarak dağıtıyoruz. Bence verdiğimiz yarışmaya özgü kupalar en büyük ödül yarışmacılarımız için... Ayağı yere basan organizasyonlar her zaman çok kişi tarafından benimsenir ve fotoğrafın yaygınlaştırılmasını sağlar. İlk yarışmadan beri içinde bulunduğum organizasyonun fotoğraf adına gelişimini de izlemekteyim... İlk Yarışmaya katılım 30- 40 kişi iken bu gün yüzü aşkın fotoğraf sever her yıl Anadolu’nun bir yerinde birlikte fotoğraf çekimi için yola çıkıyoruz. Anadolu’yu belgeleme adına yapılan bu yarışmayı uluslararası bir yarışma haline getirmek en büyük hedefimiz... Son üç yıldır başka ülkelerden de yarışmacılarımız olmaya başladı. Bu da sevindirici bir gelişme… Bir gün bir yaşlı bir teyze ile sohbet ettiğimde taşlar kategorisi için evinin önündeki taşları çeken bir yarışmacıya sormuş bunu niye çekiyorsun diye... O da kamerasından çektiği kareyi göstermiş teyze bana ben bu taşların bu kadar güzel olduğunu daha önce görmemiştim... Şimdi her taşa bakıyorum dedi. Farkında olmak, birine daha önce hiç de önemli olmadığı bir şeyi farklı bir şekilde göstermek insanların yaşamlarında fark yaratır. Bunun için bile fotoğraf çekmeye ve paylaşmaya değer bir sanat dalıdır...
32
e-Panel Yazısı Gülser Günaydın Bireysel var oluşumuzu yansıtan üç temel deneyim; öğrenmek, sanat, oyun... Öğrenmek yani bilmek arzusu ile doğaya hakim olma hissimizi, sanat ile anlamlandırabilme ve dışavurumu, oyun ile yarışma ve kavgacı içgüdümüzü tatmin ederiz. Fotograf yarışmaları bu üçünden en çok oyuna benzer. Diyecek fazla bir şey yok, sonuçta bir yarışma.. Diğerlerini geçerek seçilme ya da elenme doğanın en acımasız ve belki de olması gereken kuralı. Yarışarak elde etmenin verdiği hissin kendi başına elde etme durumu ile kıyaslanamaz olduğunu hepimiz biliriz. Mücadele ve kazanma güdüsünü tatmin etme oyunları, çok erdemli olmasa da en azından içgüdüsel bir durum. Yarışmalar maddi ödülü olmasa bile (ki öyle ya da böyle hemen hepsinde bir şeyler var) seçilmenin verdiği mutluluğu veya tatmini vaat eder. İrili ufaklı, bölgesel, ulusal ve dünyasal sayılamayacak kadar çok fotograf yarışmaları düzenleniyor ve hepsi katılımı arttırmak için kendi olanaklarını kullanıyor. Kim ne diyebilir, arz-talep dengesini iyi kuran kazanıyor. Kazanç her iki tarafı da memnun ediyorsa tekrarlanıyor.. Öğrenme ve sanatla ilişkisi ise çok dolaylı ama bazen, burada da olduğu gibi, fotograf yarışmaları ile ilgili görüş ve argümanlarda bu faydaların da altı çizilmek isteniyor. Bu yapıldığında da eleştiriler doğal olarak beklentilerin artmasından dolayı daha acımasız oluyor. Hobileriniz nedir? kitap okumak, sinemaya gitmek, fotograf, seyahat, müzik, bilgisayar ve spor, bunlar bu çağın insanları tarafından en çok benimsenen faaliyetler ve fotograf çoğu zaman ilk üçe girmeyi başarmaktadır. Hal böyle olunca, fotograf yarışmalarının hedef kitlesi sadece profesyoneller, daha ciddi amatörler ve hatta ‘ben sanatçıyım’ diyenler değildir. Hedef çok daha geniş bir kitle olan tüm fotograf hobistleridir. Fotograf yarışmalarının faydaları ilk bahsettiğim dar küme için çok azdır ve hatta çıkardığı gürültüye değmez diyebiliriz. Çünkü burada kastedilen ve de elde edilemeyen fayda; sanatsal ya da en azından bireysel ifade etme biçimi olarak katılımcıya ve sonuçta izleyiciye ne kattığıdır ki beklenti bu olmamalıdır. Hepimiz biliriz ki; yaratıcı fikir diğerleriyle yarışma enerjisinden değil, tek başına olabilme cesaretinden beslenir. Zaten fotograf yarışmaları çok daha temel ve basit faydalar üzerine organize edilmektedir. Sonuçta, fotograf sadece onu çok iyi bilenlerin tekelinde değil tüm sevenlerinindir ve asıl gücünü de buradan almaktadır. Eskiden de bizim camia, yani fotograf meraklıları tartışıp dururduk; yarışmalar olmalı mı? Olmamalı mı?
Nasıl olmalı? Hangisine katılmalı? Hangisini protesto etmeli? Bunları bir hizaya sokmalı ya da top yekün protesto etmeli de derdik. Sebep olarak da; bu yarışmalar ufacık ödüllerle onlarca, yüzlerce, binlerce (yarışmanın büyüklüğüne göre) fotografçı ya da sanatçının emeğini sömürüyor, yarışmayı düzenleyen kurumlar öncelikle kendi çıkarlarını düşünüyor, seçtikleri konular ve katılma koşulları ile yaratıcılığı sınırlıyorlardı. Ayrıca birbirleri ile değil her bir fotograf kendi içinde, kendi başına değerlendirilmeliydi ve de biz bu küçük camiada jüri üyelerine nasıl güvenecektik. Beklentilerin yüksekliğinden kaynaklanan bu ‘iyi niyetli’ eleştiriler cephesine fazla diyecek bir şey yok. Ama olan biten daha başka bir sahadadır ve bir sömürüden ziyade büyük bir alış-veriş oyunudur. Fotograf makinesi dahil her tür makineye (bilgisayar, yazıcı, hafıza kartları, yansıtıcılar, tarayıcılar, cep telefonları, televizyonlar...) sahip olmanın ve tüketebilmenin kolaylaşması, teknoloji meraklılarını daha da cezbeden baş döndürücü, esasen sektörü ilgilendiren gelişim, tüketici grubunda da sayı ve ilgi artışına neden oluyor. Bu da arz ve talep dengesini canlı tutmak için yeni planları ve yarışmaları gerekli kılıyor. İnternetten, dergilerden, gazetelerden, panolara kadar her taraf sürekli değişen seyirlik fotograflarla dolu ve bizler bu fotograflara meraktan, vakit geçirmek için, can sıkıntısından bakıp duruyoruz. Daha ilgili kişi yada kurumlar kendi sitelerinde fotograf köşeleri oluşturuyorlar. Bitmek tükenmek bilmeyen fırsatlarla karşı karşıyayız; ‘bize fotograflarınızı gönderin’, ‘fotograflarınızı sitemizde yayınlayalım, değerlendirelim’, ‘siz de başkalarının fotograflarını değerlendirin’, ‘günün, haftanın, ayın fotograflarını seçelim’, ‘kaç kişi bu gün, bu hafta , bu ay, hatta şu an fotografınıza bakmış, ne demiş’…. Sonunda, hem fotograflarımızı yarıştırabileceğimiz hemde diğer fotografları bir jüri gibi değerlendirebileceğiz olanaklara kavuştuk. Işte bu vaade kolayca ve gönüllü teslim olabiliriz. Bir itiraf: bu baş döndürücü gelişmeler bizi sersemletse de, iyi fotoğraf nedir? Fotoğraf neyi anlatır? Bize ne yapar? Fotoğrafın dili ve kuramı gibi daha derin konular neyse ki çok daha yavaş değişmektedir. Bütün bunlardan sonra iyi niyetlerle acaba mevcut fotograf yarışmalarını gruplayabilir miyiz diye bir bakalım. Fotograf yarışmalarından örnekler: -Sony Ericsson cep telefonu fotograf yarışması (Tek şart fotografın cep telefonu ile çekilmesiydi ve belki de bu güne kadar yapılan fotograf yarışmaları içinde en çok katılım olanlarından biriydi)
33
-National Press Photographers Association –Best of Photojournalism Competition (Basın fotograflarının izleyicileri çok geniş ve ilgile takip ediliyor)
sayesinde takip edeninin artması ve işine yararsa kendi kullanabileceği bir fotograf havuzuna sahip olması (kurum açısından çok iyi)
-The WHO European Photo Competition (Dünya Sağlık Örgütü düzenliyor)
-Fotografçının veya fotografının camiada tanınması (çok iyi ama doğru soru hangi camia?)
-Ytong Ulusal Fotograf Yarışması (Konu küresel ısınma ve yarışma sonucunda 3. olan kişi ödülünü iade etmek zorunda kaldı. Sebep; başkalarına ait iki fotografı izinsiz birleştirerek yarışmaya kendi fotografı olarak katılmak )
-Çeke çeke, baka baka fotografik deneyimin artması (iyi)
-Doktor Objektif Fotograf Yarışması (Sadece doktorlar katılabiliyor) -Filli Boya Ulusal Fotograf Yarışması (Konu en güzel renk) -Fotogen Şinasi Barutçu Kupası (İleri amatörler ve profesyonelleri hedef alıyor) -Akkuş Belediyesi ‘4 mevsim Akkuş’ (Doğal olarak orada yaşamıyorsanız Akkuş’a gidip fotograf çekmeniz gerekiyor) -Fotokritik Web Sayfası ‘Günün Fotografları’ve ‘Günün Fotografçısı’ (site üyeleri fotografları değerlendiriyor, ayrıca web sayfası topluluk ve sosyal iletişim konusunda ‘Altın Örümcek’ sahibi) -Devlet Fotograf Yarışması (Seçilebilmek bir çok fotografçı tarafından prestij kabul ediliyor) -Les Rescontres D’Arles Photographie (Arles Fotograf Festivali ve Ödülleri dünyanın önemli fotograf olaylarından ve her seviyede ilgiliye hitab ediyor) -Milliyet Gazetesi Web Sayfası ‘Günün En Çok Tıklanan Fotografları’ ‘Fotogaleri’(en çok tıklanan fotograflar seçilmiş oluyor ve daha uzun süre sayfada kalıyor) -AFSAD Ulusal Fotograf Yarışması (Bir dönem jürinin değerlendirmesi izleyiciye açık yapıldı) -FIAP, AFIAP (Ülkemizde bir dönem ‘iyi fotografçıdır’ etiketi anlamında kullanıldı ve önemsendi) -Dask-Dogay Gezi Yarışmaları (Bu başarılı fikir ile hem gezildi hem de bir arada fotograf üretildi ve o anda yapılan değerlendirme ile organizasyona yarışma heyecanı da katılarak popüler hale getirildi) Bütün bu çeşitli yarışmaları hizaya sokmak çok zor gibi görünüyor, zaten bu işi yapan FIAP, ülkemizde de federasyonumuz (TFSF) var, gelin biz bu işten vazgeçelim. Fotograf yarışmaları ne işe yarar? Bu sorudan başlayalım! Benim sıralamama göre; -Para, fotograf makinası, bilgisayar gibi maddi kazanç (çok iyi) -Fotograf yarışmasını düzenleyen kurumun sosyal bir proje yapıyor olarak tanınması (yalan değil), bu reklam
-Boş zaman değerlendirme inancı (iyi) Yani... amaç bunlar ise hiç durmamalı seçip beğenip gönlümüze göre yarışmalıyız. Şimdi de, çeşitli nedenlerle fotograf çeken herkesi bir havuza koyalım. Bu havuzda fotograf çekmekten hoşlananlar, tatilde çekenler, mesleği fotografçılık olduğu için çekenler, ailesini, sevgilisini çekenler, derneklerde, üniversitelerde fotograf öğrenenler, basın fotografçıları, çekmeden duramayanlar, fotografdan başka bir şey yapmak istemeyenler ve de sanat yapmak isteyenler olsun. Havuzun büyük çoğunluğunun yarışmalara katılması biraz önce bahsettiğim faydalardan dolayı çok iyi olur. Bu gruba, en azından, yarışmalara katılmaya cesaret ettikleri için ‘ciddi’ diyelim. Ayrıca katılım artıkça kalite de artmalı diye de umut edebiliriz. Burada dikkat edilecek nokta yarışma yorgunu olmamak için iyi bir eleme yapmaktır. Bu havuzun içinde olan çok daha küçük bir ‘daha ciddi’ grubu yapalım. Bu kişiler yarışmalara katılımın yanında kendilerine fotografın dili, niçin fotograf çekiyorum, ne demek istiyorum gibi daha ciddi soruları sorup cevaplarını arayanlar olsun. Bu grup, yukarıda bahsedilen faydalar için yarışmalara katılmak istiyorsa, fotografa diğerlerine göre daha çok önem veren kurumların organize ettiği yarışmaları tercih etmelidir. Son grup en küçük gruptur. Bu gruba da ‘çok ciddi’ diyelim. Bu grubun insanları fotograf yarışmalarıyla fazla ilgilenmezler, iyi bir ödül olmadıkça formlara, katılım şartlarına bakmazlar. Fotograf ya meslekleridir ya da başlarının belası/mevla’sıdır. Daha çok kafaya takılan mevzu ile ilgilidirler. Konuya faydası olacaksa sosyoloji, psikoloji, tarih, coğrafya, sanat, tarih gibi üretmek istedikleri ana konu ile ilgili donanımlarını artırmaya çalışırlar. Bu grubun -diğer iki grubun yanında- istatistiksel anlamı bazı yarışmalar için ihmal edilebilecek düzeyde olduğunu da söyleyelim. Bu gruplardan hangisine ait olursak olalım, hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Hepsi birer tercihtir. Bol ödül sahibi olmak sadece çok yarışma kazanmak demektir. Buraya kadar sorun yok gibi görünüyor ama işin biraz daha karışık tarafları da var. Mevcut sistemde bildiğim kadarı ile Türkiye Fotograf Sanatı Federasyonu (TFSF) fotograf yarışmalarına (kendine başvuranlara) belli bir para karşılığında onay veriyor. Eğer yarışma 34
uluslararası ise federasyon aracılığı ile FIAP patronajı da alınabiliyor. Bütün bu onaylar bir standart sağlamak için yapılıyor. FIAP kendi sitesinde bu onayların bir hak değil onur olduğunu da söylüyor ama iş burada da kalmıyor. Uluslararası ve onaylı mevcut yarışmalardan alınan ödül veya sergilemelere göre de size artist (sanatçı), mükemmel artist gibi ünvanlar verilebiliyor.
hedefinde gösterilen mükemmel sanatçılık ödülü doğru yerde mi durmaktadır? Gülser GÜNAYDIN
øøø
Bir zamanlar, bu ödüllere sahip olsa da olmasa da zaten iyi fotografçı ve sanatçı birçok büyüğümüz önce yarışmalara sonrada da bu ünvanlara başvurdular. O zamanlar Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın küçük bir yansıması gibi fotograf camiasında bu organizasyon çok önemsendi. Bu ödülleri küçümsediğim sanılmasın (uluslararası büyük yarışmalardan sergileme ve ödül almayı başarmak zordur) ama yarışmalar kazanılarak sanatçı olunamayacağını en azından bu gün için söyleyebiliriz. Federasyon destek numaralarının olup olmamasının yarışmalara katılımı ne kadar etkilediğini bilemem ama onay daha çok şekil itibari ile yapılan bir iş gibi görünüyor. Yani formun düzenlenmesine ve belki jüri oluşumuna katkı veriliyor, organizasyon bir standart kalıba yerleştiriliyor ve değerlendirme sırasında da (bazı jüri üyeleri tarafından çok eleştirilen) gözetmen olarak bir kişi görevlendiriliyor. Açıkçası federasyonun verdiği bu destek numaralarının yarışmalara bir standart sağlasa da ayrıcalık veya prestij, yani onur kattığından şüpheliyım. Federasyondan onay almak için ödenen para bence, yapılan işe değil federasyon kanalı ile sağlanacak duyuru için gerekli gibi algılanıyor. Büyük şirketlerin (esasen fotografla ilgisi olmayan) reklam amaçlı düzenlediği yarışmalara federasyonun verdiği katkı zaten anlamlı değildir. Hedef kitlelerine göre (çoğunlukla havuzun tümünü istemektedirler) zaten kendi tanıtımlarını yapabilecek güçtedirler. Bana göre, TFSF bu işleri yaparken enerjisini büyük havuzla ilgilenerek bitirmemeli önceliği ‘daha ciddi’ ve ‘çok ciddi’ gruplara ayırmalıdır. Söylenmesi unutulmaması gereken ise; fotograf üretiminde kişisel gelişim ve üretim sağlamanın yolu öyle ya da böyle sonunda bireysel ifade biçimini bulma ve söyleyecek bir şeylerinin olduğuna inanmak ile olur. İşin bu tarafı ile ilgilenen kurumlara (Federasyon dahil) yarışma standartları düzenlemekten çok daha önemli görevler düşer. O zaman Federasyon ciddi şekilde düşünmelidir: Destek numaralarının veriliş şekli bir prestij kaybına yol açmakta mıdır? Daha doğru bir yol ve ödül/onur sistemi var mıdır? Fotograf alanında yapılan katkılar ve gerçek yetenekler nasıl taçlandırılmalıdır? Çok çeşitli ticari sebeplerden yapılan fotograf yarışmalarının
35
e-Panel Yazısı Haluk Uygur Fotoğraf yarışmalarının fotoğrafçı için anlamı Bu soruya yarışmaların benim için anlamını anlatmak suretiyle cevap vermek isterim. Ben fotoğrafa başladığım yıllarda neredeyse bulduğum her yarışmaya katılırdım (gerçi o yıllar yarışmalar çok değildi) Bu yarışmalarda kazandığım ödüller benim fotoğraflarımın kalitesini ne kadar etkiledi bilemem ama fotoğraf dünyasında tanınmamı ve bu yolla fotoğraflarımı paylaşabileceğim ortamlara girmemi sağladı. Ancak 1998 yılında bir sergi açmak istedim (o güne kadar hiç sergi açmamıştım). İşimin çok kolay olduğunu zannediyordum. Çünkü en az 150 tane uluslararası sergilemem ve 50 ye yakın ödülüm vardı. Yedisi uluslar arası olan ödüllü fotoğraflarımı bile sergilesem yeter diye düşünüyordum. Ödüllü 40 fotoğrafı bastırıp yan yana koyunca ne büyük gaflet içerisinde olduğumu anladım. Kusulacak kadar kötü olmuştu. İşte o zaman başka bir şeyin de farkına varmış oldum; Fotoğraf bir düşüncenin ürünü olmalı ve artarda gelecek ürünler bu düşünceyi anlatabilecek kadar birbirini tamamlamalıydı. Halbuki yarışmalarda (bazılarını ayrı tutarsak) kendi düşüncenizi değil size ısmarlananı yapıyorsunuz. O günden sonra da benim yarışmalara katılma zamanımın geçtiğine karar vererek bir daha katılmadım Fotoğraf sanatı ve fotoğrafın yaygınlaştırılması, sevdirilmesi, üretimin arttırılması gibi anlamı, yararı? Bu soruya da kendimden örnek vermek istiyorum. Ben fotoğrafa başladıktan kısa bir müddet sonra bir ödül alınca, fotoğrafı başarabileceğime kanaat getirip devam etmiştim. Halbuki daha önce resme başlayıp bırakmıştım. Sonradan ödüller devam edince de fotoğrafa ısındım. Ancak şunu da yazmalıyım ki şu gün ödüllü hiçbir fotoğrafımı kullanmıyorum desem gerçeğe yakın konuşmuş olurum. Fotoğraf yarışmalarında kalite Bana göre hiçbir şey mükemmel değildir. Her şey kendi içinde güzelliği de çirkinliği de barındırır. Ayrıca kalite değerlendirmesi, değerlendirenin kalitesine göre de değişebilir. Bence düzenleyici şartnamesinde verdiği sözlerini yerine getirmişse kalite yeterlidir. Yarışmanın kalitesini belirleyen şey de budur. Fotoğrafların kalitesine gelince bu çok göreceli bir şey. Herkes oraya kendi fotoğrafının seçilmesi gerektiğini düşünerek fotoğraf gönderiyor. Ancak seçilmeyince de, elin üstünde el olabileceği ve kendine dönerek nerede yanlışlık yaptığını sorgulaması gerektiği bilgeliğini göstermek yerine, yarışmanın kalitesizliği savunmasına sığınıyor. Yani bence bir yarışmaya gelen
fotoğraflar kalitesiz ise, bu yarışmanın fotoğrafçının kalitesi ile ilgili olmalıdır.
değil
TFSF ve onaylı yarışmaların durumu Yarışmanın biçimi ile ilgili bir tartışmaya girmek istemiyorum. Biliyorsunuz her yarışmanın şartları önceden açıklanıyor. Beğenmediğinize katılmazsınız. Televizyonda biliyorsunuz birçok yarışma yapılıyor (Benimle dans eder misin? Bana bir şarkı söyle, gibi) Ben hiç birini izlemiyorum bile... Belki de yakında "Benim Fotoğrafımı Çeker misiniz?" diye bir yarışma da çıkacak. Katılan katılır, izleyen izler. TFSF birçok fotoğraf çekerden farklı fotoğraf üretmek isteyen fotoğrafçıların bir araya geldiği bir kuruluş olma misyonuna sahip. O zaman onun onayı bir TSE veya CE gibi kalite işareti olmalı ve bu yarışmalar TFSF misyonunu gelişmesine katkı sağlayanlardan olmalıdır. Jüriler Her yarışmanın jürisi önceden açıklanıyor. Bu zaten o yarışmada hangi düzeyde ve hangi tarzda fotoğrafların seçileceğinin işaretidir. Yarışmayı düzenleyen bu işareti vermenin sorumluluğunda hareket etmelidir. Yarışmacı ise yarışmanın jürisini veya tarzını kendine uygun bulmuyorsa katılmaz. Katılmış ise yarışmanın jürisine ve şartlarına teslim olmuş demektir. Kazanamadığını öğrenince yaptığı itirazlar etik sorun içerir. Proje yarışmalarının durumu Yazımın başında yarışmaların bazılarını ayrı tutmak gerekir demiştim. Zannederim proje yarışmalarını bu kategoride değerlendirmek gerekir. Çünkü yarışmacı burada ısmarlanan konuyu değil, kendi görüşünü dile getirmektedir. Yarışmaların sömürümsel yanları Yarışmaların şartnamesi öncelikle açıklanıyor. Yarışmacı sömürüldüğünü düşünüyorsa katılmasın. Ama yarışmaları sömürülenler ve sömürenler diye ikiye ayıramayız. 80 öncesi biz o zamanın gençleri bu iki tabir nedeniyle çok dayak yedik. Fotoğraf dernekleri ve bu derneklerin dışında faaliyet gösteren dernek, vakıf ve belediyelerin düzenlediği yarışmaların düzeyi ve fotoğraf dünyasına getirileri, götürüleri Belediyelerin ve özel şirketlerin yarışmalarına bakış, nasıl karşılandığı Yarışmaların dernekler tarafından düzenleneni veya belediye tarafından düzenleneni gibi de ayrılması yanlış. Her ikisi de farklı düzeylerde veya farklı kişilere yönelik iyi veya kötü yarışmalar yapabilir. Dernek yerel düzeyde sadece üyelerini motive etmek için de yarışma yapabilir, prestij yarışma da... Bu belediyeler için de geçerlidir. Sadece kendi üyeleri içinde yaptığı ama mükemmel organize ettiği bir yarışma fotoğraf 36
düzeyleri yeni amatör seviyesinde diye kalitesiz midir sizce? Veya prestij yarışması diye yola çıkılıp birçok ustanın katıldığı ancak fotoğrafların geri gönderilmediği bir yarışma kaliteli midir? Yarışma fotoğrafçılığı kavramı Bu fotoğrafçının tercihidir. Kimsenin bu konuda başka birini eleştirme hakkı yoktur. Hiç kimse başka birine sen niye doktor oldun diyebilir mi? Bu seçiminden para kazanacaksın diye onu yargılamaya hak sahibi midir? Öyleyse biz de bunu fotoğrafçı için söyleme hakkına sahip değiliz. Unutmayın ki fotoğraf bir meslektir aynı zamanda... Bazılarımızın geçimini temin ettiği bir meslek... Uluslararası yarışmalar ve Türk fotoğrafçıları Sık sık yurtdışında etkinliklere katılmış biri olarak söyleyebilirim ki, dışarının da bizden bir farkı yok… İster ulusal ister uluslararası olsun, yarışmalar fotoğrafçıların katıldığı ve eğlendiği bir oyun. Eğlenmek istiyorsan ve vaktin de varsa katılırsın. Aynı kumar oynayan bir kişinin İstanbul kumarhanelerinde mi yoksa Las Vegas’da mı oynaması gibi bir şey, FOTOĞRAF YARIŞMALARININ ULUSAL VEYA ULUSLARARASI olması. "Şunu unutmamak gerekir ki, yarışmada kazanmak asla ustalığın, kazanamamak ise başarısızlığın işareti değildir. Böyle düşünenler bilin ki kısa bir müddet sonra fotoğrafı bırakacaktır." Teşekkür ederim… S.Haluk UYGUR
øøø
37
e-Panel Yazısı İbrahim Zaman "Uzun yıllar oldu; fakat tartışmalar hala sürüyor. Fotoğraf yarışmaları yapılsın mı, yapılmasın mı? Bu bana "fotoğraf çekilsin mi, çekilmesin mi?" diye bir soru sormak kadar aykırı geliyor. Yarışmalar elbette yapılmalıdır. Yarışmalar insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanda adeta içgüdüsel bir kavramdır. Yarışmalar eğiticidir, sporda, resimde, edebiyatta, heykelde, mimaride, kürekte, yelkende… Neredeyse akla gelebilecek her dalda yarışmalar yapıla gelmekte iken, fotoğraf yarışmalarını yersiz bulup hala bunu tartışma konusu yapmak bana çok garip geliyor. Fotoğraf yarışması önce bir paylaşımdır; ürettiklerinizi başkalarıyla paylaşır, heyecanınızı tazelersiniz. Kendinizi sınarsınız. Başkalarının ne yaptığını, kendinizin ne yaptığını mukayese edersiniz. Böylece eksilerinizi ve artılarınızı ortaya koymanıza olanak sağlarsınız. Sizin yapıtlarınız dünya güzeli de olsa, sandıkta, sepette saklarsanız bana göre hiçbir değeri yoktur. Hem kendinizi kanıtlamanızı engeller, hem de yaptığınız işlerden insanları mahrum etmiş olursunuz. Yarışmalara da katılmalı, sergiler de açmalısınız. Paylaşmak çok güzel bir duygudur. Paylaşmanın çok geniş bir fayda yelpazesi vardır. " İbrahim ZAMAN
øøø
38
e-Panel Yazısı İdris Aydın FOTOĞRAF, SANAT VE HAYATIN İÇİNDEDİR. Sanatın toplumsal bir gereksinim olduğu insanlık çağı boyunca, tüm üretimlerin bireysel yanı toplumsal bir zeminden beslenmiştir. Kültürel üretimlerin temeli her dönem toplumsal üretimlerle bütünleşmiştir. Sanatın hayatla bütünleşmediği alanlar ve çıktılar ise daha az bir süredeki popülerliğinde kaybolup gitmişlerdir. Bu girişi yaparken asıl olanın üretmek ve paylaşmak mantığını biraz açmak istedim. Çünkü günümüzde her üretim kapitalizmin doğası gereği pazara dönük alıpsatılan ve tüketilen bir meta halini almaktadır. Bunu artık sanatsal üretimlerde de sıkça görmekteyiz. Profesyonel bir Pazar aracı olan galeriler ve müzeler artık uluslar arası birer ticaret merkezleri gibi işlev görmektedir. Bu pazar olgusunun bir diğer ayağını da günümüzde yarışmalar oluşturmaktadır. Artık hayat ve sanat ortak bir yaratma ve paylaşma olgusu yerine bir rekabet ve “başarı”,”kazanma” hırsına yönelmiştir. Herkes bu sistem içinde diğerinin rakibi ve yarışçısı haline getirilmektedir. Bu yarışma kültürü özellikle 80 sonrası bireyci-bencil bir insan kültürü yaratma olgusunun da altyapısını oluşturmaktadır. Artık ortak ve insani yanlarımızı çoğaltmak yerine bireyci egolarımızı ön plana çıkarma mantığı da bu yarışmacı zihniyetin ürünüdür. Fotoğraf alanında da son 10 yılda hızla artan ve ticari bir zemine doğru kayan bir yarışma kültürü önümüzde durmaktadır. Artık her tür etkinlik adeta ilçelerdeki belediyelere kadar bir “fotoğraf tutkusu” içinde yarışmalar düzenlemekte ve ödüller verilmektedir. Yarışma kültürünün magazinsel boyutu bu yanıyla fotoğrafı da sarmış durumdadır. Bunun karşısında durması gereken ve bu “yarışma” mantığını birer kültürel yaratma ve paylaşma olgusuna dönüştürmesi gereken örgütlenmelerde (dernekler ve özellikle TFSF) bunun yol açıcı ve onay makamları olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Hatta” TFSF onayı olmayan yarışmalara katılmama” çağrıları yapmaktadırlar. TFSF onayı adeta noter onayı gibi bir mantığa büründürülmüştür. Fotoğrafta diğer kültürel üretimler gibi hayatın ve insanın toplumsallaşmasında, hayatın tarihsel birikimlerinin kullanımında ve aktarılmasında birer araçtırlar. Bu araçlar insanın kültürel anlamdaki kendini gerçekleştirmesinde birer yol açıcıdırlar. Siz bu araçları bu amaçları gerçekleştirme yerine onları “ödüller”,”derecelendirmeler” ekseninde bir yarışma olgusuyla yüceltmeye ve amaç haline getirmeye başladığınızda, insani ve hayata dair yönü ortadan kaldırıp, pazara dair bencil- bireyci ego tatmini ve
ticari çıkar amaçlı bir kullanım nesnesine dönüştürmüş olursunuz. Bütün bu nedenlerle yarışmalar tüm kültürel ürünlerin tüketilebilir birer nesne haline gelmesini sağlayan ve sanatı tekdüze ve yarışmalara endeksli “üretme” hedefine dönüştürmektedir. Büyük tekellerin kendi kültürel pazarlarına ucuz fotoğrafik kaynak sağlama ya da kültürel anlamda tüm gericiliğin yaptırımlarını uygulayan birçok belediye fotoğraf yarışmalarını birer araç olarak kullanarak kendilerini kültürel faaliyetler yapar konumda sunmaktadırlar. Bilinçli ya da bilinçsiz fotoğraf bu tür kurumlar ve kişilerin yarışma araçları olarak kendi hayata dair duruşunu kaybetmektedir. İlkesel düzeyde yarışma kültürünün dışında üretilen çalışmaların gerek internet ortamında, gerekse görsel mekânlarda sunumuyla çok geniş ve daha paylaşımcı bir üretmenin ve hayatı çoğaltmanın kapıları aralanabilir. Bu yarışma kültürüne karşı ortak bir tavrın ve fotoğrafın geçmiş yıllarda olduğu gibi paylaşmanın bir aracı olmasındaki en önemli kurumlar olan dernekler ve TFSF bu konuda ne yapmaktadır; TFSF örgütlenmesinin günümüzdeki işlevini (kendi internet sitesinden izlerseniz) sadece gelen sergi duyurularını yayınlama ve yarışma onayları ve sonuçları verme dışında bir işlevi olmadığını görürüsünüz. Zaten bu site dışında TFSF örgütlenmesi derneklerin bir üst örgütlenmesi olması nedeniyle nasıl bir üst misyon yüklenmektedir bu güne kadar anlayabilmiş değilim. Bir üst örgütlenme, bu federasyon ya da başka bir isimle de tanımlansa; öncelikle o alanda, özelde fotoğrafa dair ortak bir dil, ortak bir bakış, ortak etkinlikler ve ortak üretkenliklerin kapısını aralamalı ve sürüklemelidir. Bugün bünyesinde 20' ye yakın derneği üye yapmış bir “üst” örgütlenme ne bu dilin yaratıcısı, ne bu dernekler arası koordinasyonun sağlayıcısı ne de ortak fotoğraf etkinlikleri, şenlikler, festivaller, tartışma ortamları yaratabilmiştir. Daha çok bürokratik bir “üst örgütlenme” misyonuyla, yıllık toplantılar yapan, gelebilen sergi duyurularını sitesinde yayınlayan ve yarışmalara onay veren bir noter makamına dönüşmüştür (ama nedendir bilinmez 1300 fotoğrafçı imzalı tuzla işçileriyle dayanışmayı hedefleyen “tanık olmak istiyoruz” başlıklı bir metni ise kayda değer bulmayarak sitesinde bile yayınlamamıştır). TFSF bu niteliğiyle hem kendisini hem de dernekleri birer hobi derneği niteliğine dönüştürmek ve öyle bir şekillenme içerisinde görmek istemektedir. Toplumsal bir sorumluluğu almak istemeyen bir üst örgütlenme ancak bürokratik bir yapı niteliğinde, statükolar ve mevcut durumu sürdürme üzerinden işlev üstlenir. Birçok dernek bugün federasyonun daha üzerinde etkinlik ve ülke fotoğrafına dair üretimleri üstlenmektedirler. 39
Bu yapısıyla TFSF daha çok kendi içine kapanık bir durağanlık içindedir. TFSF bu yapıdan bir an önce kurtulmalı, kurtarılmalıdır. Ülke fotoğrafına dair kaygıları olan ve bu kaygıları da üye olduğu derneklerle birlikte ortak dil-tavır geliştirebilen bir yapıya TFSF taşınmak zorundadır. İsimlerin ya da yapıların içi doldurulduğunda ancak bir anlam kazanır ve bir misyon üstlenebilir. Bu konuda TFSF' nun aktif dernekler ve şehirlerden biri merkezli olarak yeniden şekillenmesi ve yarışma onay makamı yerine derneklere dair gerçek anlamda bir üst örgütlenme niteliğine bürünmesi acil bir görevdir. Ancak bu şekildeki yeniden yapılandırılacak bir federasyon örgütlenmesi, fotoğraf derneklerinin önünü açabilecek, üretimlerin yarışma yerine paylaşıma dönük yönünü çoğaltacak, dernekler arası iletişim ve paylaşımı çoğaltacak bir görev üstlenebilir. Merkezi olarak her yıl bir ilde yapılacak fotoğraf şenliklerinin, sempozyumların, panellerin ve de dayanışmanın sorumluluklarını üstlenecek bir federasyon ancak fotoğrafın ve derneklerin doğru perspektifte örgütlenmesini sağlayabilir. İdris AYDIN
øøø
40
e-Panel Yazısı Kazım Zaim Fotoğrafçı için fotoğrafının yarışmada ödül almış olması onur verici bir olaysa da almamış olması da ne fotoğrafçının ne de fotoğrafının iyi olmadığını göstermez. Neticede her fotoğrafçı ve fotoğraf kendi değerini ifade eder başka bir değişle seçicilerin beğenisi veya beğenmemesi bu gerçeği değiştirmez. Bir yarışmada ödül almayan fotoğrafın çoğu kez yurt dışında bile ödüller aldığını hatırlıyorum. Ha keza aynı durum yurt içinde de söz konusudur. Böyle olunca da her iki durum için fotoğraf yarışmaları bir nevi piyango çekilişidir de diyebilirim. Fotoğraf hayatımda pek çok ödül almış biri olarak fotoğraf yarışmalarına profesyonel bir anlayışla yaklaştığımı belirteyim. Konulu yarışmalarda konuyu kuvvetli kavrayan biri olarak özellik arz eden konuyu seçmek önemlidir diyorum. Bundan sonra çarpıcı tonlamalarla konuyu öne çıkarmak gelir. Ne var ki bu da yetmez yarışma seçicilerinin, tavrını seçim esnasında psikolojik tavırlarını da göz önünde bulundurarak fotoğraf gönderilmesi gerekir. Kimi seçici kendi fotoğraf tavrını destekler, kimi de güzel olan kendi tavrındaki fotoğrafları kıskanır, ödül vermeye yanaşmaz başka bir fotoğrafı destekler. Pek çok fotoğraf yarışmasında seçicilik yapmış önemli bir fotoğrafçımızın bir eserini kendi fotoğrafları arasına katıp eleştiri yapmasını isteyen şakacı bir arkadaşımızın kendi fotoğrafını tanımayıp, acımasızca eleştirmesi, aklımda kalan ironimsi bir olaydır.
fotoğrafçıların haksız rekabetle karşılaşması hem de telif hakları kanununa aykırıdır… Buna tevessül eden yarışmayı düzenleyen kurumlar 5846 Sayılı Telif hakları kanununu çiğnemiş olur… Telif hakları kanunumuzda fotoğrafçılarımızın aleyhine pek çok haksız madde ve uygulamalar olduğunu bunu yaşayan biri olarak bildiğimden fikri bir çalışmanın ürünü olarak fotoğraflarımızın izinsiz kullanılması BM İNSAN HAKLARI SUÇLARI KAPSAMINA giren suçlardan sayılmaktadır. TFSF ye düşen bir görev de yarışma düzenleyecek kurumların aklına esen en az para ödüllü ile işi bitirmelerinin önüne geçmek için ödül tutar ve telif hakkı bedellerini günün şartlarına göre tespit etmektir. Beni üzen artık Dünya çapında kaliteli işler üreten fotoğrafçılarımızın ne yazık ki yurdumuzda gerekli saygı ve ilgiyi görmemeleridir. Kâzım ZAİM
øøø
Çok şükür ki son yıllarda TFSF adı altında federasyon kuran amatör derneklerimiz düzenlenen çeşitli fotoğraf yarışmalarının büyük bölümünü kural olarak disipline etmiştir. Bu disipline ediş fotoğrafçılar yararına kalıplaşmış normlar getirmiş midir? Düzenlenen yarışmaların şartnamelerine göz attığımızda var olan çeşitlikler nedeniyle getirilmemiş olduğunu söyleyebiliriz. Fikrimce fotoğrafçılarımızın yararına olacak bir yarışmada şu şartların bulunmasını isterim. Bir kere Siyah beyaz, renkli baskı ayrıca manüpüle, deneysel bölümler ayrı kulvarlar olarak yarışmada ödüllendirilmeli, fotoğraf ödüllerinin yanında özendirme (mansiyon) satın alma ve sergilenecek ve yarışma kataloğuna basılacak fotoğrafların da telif bedeli fotoğrafçılarımıza ödenmelidir. Fotoğraf yarışmasında fotoğrafının ödül almaması durumunda sergilenmemesini isteyen fotoğrafçının bu isteği kendi seçimini belirleyeceği bir onay maddesi ile fotoğrafçının tercihine bırakılmalıdır… Yarışmada istem dışı sergileme ve katalog baskısına razı olmayan fotoğrafçının eserini kullanmak hem profesyonel 41
e-Panel Yazısı Kerim Bora Bu konularda çok uzun şeyler yazamayacağım ne yazık ki. Hiçbir derneğe üye değilim ve fotoğraf üzerine düzenlenen yarışmaların da sadece amatör olursa taraftarıyım. Profesyonel tarzda yarışmalara veya ödüllere bence ülkemizdeki son örnek Pamukbank Fotoğraf Ödülleriydi. Ama neredeyse on sene geçmiş olmasına rağmen ikinci bir şey ne yazık ki gelmedi.
İkincisi de üretmememiz. Toplum olarak çok konuşuyoruz ama az üretiyoruz. Aslında üretmediğimiz taktirde konuşacak bir şeyimizin de olması mümkün değil. Kerim BORA
øøø
Eğer amatör vizyonlu organizasyonlardan, yarışmalardan veya kurumlardan bahsediyorsak, evet, bu tip yapılanmalar "fotoğraf" 'a hobi olarak yaklaşanlar için gerçekten önemli olmalı diye düşünüyorum. Ama açıkçası gençlerin profesyonel anlamda bu işi öğrenmesi ve ülkemizden dünya kriterlerine uygun işler üreten fotoğrafçılar çıkması anlamında Türkiye'de hiçbir oluşum yok. Ve hatta yakinen bildiğim kadarıyla bu işi öğretmeye soyunan üniversiteler dahi çok yetersizler. Aslında en üstünde durulması gereken şey ülkede sanata talep olmaması. Talebin olmadığı bir yerde üretimin olması da ne yazık ki çok mümkün değil. Galiba bu anlamda hepimizin kendimizi sorgulamamız şart. Nuri Bilge Ceylan'ın veya Orhan Pamuk'un başarıları ile gururlanıyoruz ama bu gibi insanların ürettiklerini kaçak yollardan evimize sokuyoruz. Böylece Türkiye’de sanatla ilgili hiçbir sektör gelişmiyor. Sektörü ülkesinde "var" olmayan hiçbir sanat dalının da o ülke sınırları içinde yaşayabilmesine imkan yok. İste "fotoğraf" 'ın da Türkiye’de hikayesi böyle bir şey. Eğitim eksiklikleri olsun, telif hakları olsun, sponsorluklar olsun, olumsuz yaklaşımlar olsun, sektörel yokluklar olsun v.s. "fotoğraf" 'ın Türkiye serüvenini umutsuz bir çıkmaz sokağa sokmuş durumda ne yazık ki. Son olarak beni çok rahatsız eden iki şeyi amatör arkadaşlarla paylaşmak istiyorum. İlki arada sırada girdiğim fotoğrafla ilgili sitelerin genelinde makineler, objektifler v.s. gibi çok ikincil ve hatta üçüncül konular üzerine konuşuyor insanlar. Bana bu sosyolojik bir ezikliğimiz gibi geliyor..Sanki en iyi makine veya donanım kimdeyse o daha söz sahibi olabiliyor. Oysa unutmayalım ki herhangi bir fotoğraf ile "fotoğraf" arasındaki farkın donanıma dökülen para ile en ufak bir alakası yok. Gerçekte "fotoğraf" sırtımızdaki çantalarımızın içinde taşıdıklarımızdan çok daha farklı donanımlar gerektiriyor. 42
e-Panel Yazısı Mehmet Aslan Güven FOTOĞRAF YARIŞMALARI ! Yarışmak, yarışmalar otoriter kültürler tarafından reddedilir. Çağdaş kültür, çağdaş insanlar yarışmaları destekler. Yaşam; doğumdan ölüme kadar bir yarıştır. Günümüzün en önemli iletişim ve anlatım aracı olan fotoğraf yarışmaları da fotoğrafçının dünyayla ve diğer insanlarla iletişim kurmasını sağlar, fotoğrafçı yarışmalarla kendini gösterir, sanat ve kültür ortamına ben de varım/ üretiyorum mesajı verir, ilgi alanında taşıdığı iddiayı gösterir. Fotoğraflarını yayınlatır/sergiletir. Bilindiği gibi, yayınlanmamış, kullanılmamış fotoğraf yok değerindedir. Fotoğraf yarışmalarının sanata katkısından pek söz edilemez. Sanat başka bir yerde durmaktadır, farklı bir yapılanmadır. Her ne kadar bazı sanatçılar kendilerini anlatmak / mesajlarını vermek için fotoğrafik yöntemlere / fotoğrafik araç ve gereçlere başvursalar da ısmarlanmış ve çerçeveleri çizilmiş, konu verilerek sipariş edilmiş çalışmaların /fotoğrafların sanat yapıtı olarak değerlendirildiği dünyada görülmemiştir. Ancak fotoğraf odaklı yarışmaların “fotoğrafın” yaygınlaşmasına ve sevdirilmesine katkısı tartışılmaz. Amacına uygun ciddiyetle açılan yarışma sergilerinin ve titiz bir yaklaşımla bastırılan yarışma albümlerinin özendirici yanı vardır. Yarışmaların ödülleri de alma ve vermenin paylaşıldığı bir harekettir. Ödül hem alanın, hem verenin gelişmesine katkıda bulunur. Bir tanıtım / tanınma aracıdır ödüller. Fotoğraf yarışmalarını mercek altına aldığımız da görürüz ki; hemen hemen her türlü kurum / kuruluş ve oluşum farklı konularda, farklı kurallarla fotoğraf yarışması düzenlemektedir, düzenleyebilir. İsteyen istediği yaklaşımla düzenleyebilir. Amatör kuruluşlar bu yarışmaları disipline etmeye çalışmaktadır. Bazı kurallar/normlar ve şablonlar herkese uymayabilir. Katılmazsınız olur biter. Ancak yapamazsınız ya da giremezseniz gibi yaklaşımlar ve dayatmalar, yasaklamalar fotoğrafın yaygınlaşmasını engeller. Her şey yüksek kalitede olacak derseniz, öğrenmeyi ve bazı odakların fotoğrafla tanışmasını, fotoğrafa başlamasını da engellemiş olursunuz. Özengen yaklaşımlar, yaşamın farkında olmadığı için, özgürlük ve özgünlük kavramlarını görmemezlikten gelir, her şeyi kendine göre tanımlar. Kültür ve sanat üzerine birikimi söyleyecek sözü olmayanlar başka işlerle ve içerikten çok, görüntüleriyle uğraşır. İstedikleri fotoğrafı bile tanımlarlar. Bizim ülkemizde de demir perde ülkeleri döneminden kalma bir alışkanlık olarak fotoğraf yarışmaları denetlenmek isteniyor. Olabilir; herkes
yaptıklarıyla tartılır. Komiser olmak isteyenleri kültür ortamlarına çekmek hele hele sanatla ilişkilendirmek çok zordur. Çünkü bazı odak ve kişiler fotoğraf çalışma ortamının özgürleşmesini istemiyorlar. Çünkü ortam özgürleştikçe, gelişme başlar ve yenilikler devreye girdikçe yetersizlikleri ortaya çıkar. Başkaları devreye girer. Günümüz de Fotoğraf Sanatı Birlikteliği Kuruluşu iddiasındaki Federasyonumuzda ne yazık ki tek bir sanatçı yoktur. Sanatçı olamadığı basında çıkan bu konudaki makalelere / iddialara yanıt verecek kimse de yoktur. Hiç birini bir panelde konuşurken, sempozyumda bildiri sunarken göremezsiniz. Kendi çalıp kendi oynayanlar, birbirlerine paye verenlerle işler daha da amatörleştirilmekte, çıta git gide düşmektedir. Kuralar koyan, sanatçı haklarını arayan GESAM gibi gerçek kurumlar vardır. Fotoğraf Sanatı birliğinin işlevi başka olmalıdır. Bu güne kadar tek sanatsal duruş göstermeyenler ve tek bildiri/manifesto yayınlamayanlar, tek sunuşunu/sergisini/işini görmediklerimiz sanatçı ilan edilmektedir. Fotoğrafın bulunuşundan günümüze kadar fotoğrafik yöntemlerle /fotoğraf odaklı sanatsal kaygıyla üretenlerin sayısından (bütün dünyadaki) fazla ülkemizde “ fotoğraf sanatçısı” kartviziti taşınmakta, bu da diğer disiplinlerin yanında fotoğrafın çıtasının düşmesine neden olmaktadır. TFSB bazı kurallar uygulayarak başarılı olacağını ve birlikteliğin asıl işinin bu olduğunu zannetmekte ve bütün enerjisini bu yönde kullanmaktadır. Fark etmeseler de daha evrensel, daha çağdaş, daha donanımlı insanlardan başka bir fotoğraf ortamı oluşmaktadır. Farkında olmadan kendilerini yalnızlığa sürüklemektedirler. Artık İnternet ortamında insanlar dünyayı yakından izlemekte ve her türlü gelişmeyi anında öğrenmektedir... ”Onay” kelimesi sanatçılar tarafından onaylanmamaktadır. Uygun gördükleri jüriler; kendi yerini edinmemişlerden oluşturulmakta, derneklerine üye olanları jürilere önermekte, hatta yarışma düzenleyenleri zorlamaktadırlar. Olabilir mi? Olur ancak yarışma amacından uzaklaşır. Dergilerde reklam amaçlı yayınlanmış fotoğraflara ödül verir veya derneğini, öğrencisini, kursiyerlerini kollamaya kalkar bu da kaliteyi düşürür. Ülkemiz de fotoğraf yarışmalarında jürilik yapacakların sayısı yirmiyi geçmez. Hem değer atfedecek, hem değer yargısında bulunacak, hem de bilgesel olarak değerlendireceklerin belli bir birikim ve bilgiyle donanması ve bu bilinçte olması gerekir. Alanın da uzman veya yetkili kimseler içerikle ilgili jüri üyesi ya da danışman olabilirler. Jürileri genel olarak değerlendirmek yanlıştır, üyeleri tek tek değerlendirmek gerekir. Yarışma konusunu, fotoğrafın fotoğraflığını kavrayamayan, sıradanlığı aşamamış, yaşamın ve kendi varlığının farkında olmayanlar, 43
marijinaller ve bir düşüncenin aşırı militanları kesinlikle jüri üyesi yapılmamalıdır. “Biçimlenmemişler biçimlendiremezler”, objektif olamazlar. Türkiye’de en çok ve hemen hemen fotoğraf dünyasından birçok kişiyle jüri üyeliği yapan biri olarak bu konuda bir kitap yazmaktayım.
bazı meslek uygulayıcıları vardır. Bazı fotoğrafçılar yeni yeni batı da tanınmaya, batıya açılmaya başlamıştır.
Projeli yarışmalar çok önemlidir. Ortaya düşünce ürünü ilginç, kalıcı işler çıkar.
øøø
Mehmet Arslan GÜVEN
Yarışmalar; sömürülecektir. bazıları kendi amaçlarına uygun iş isteyecektir. İsteyen istediğini yapabilmelidir. Kötü, yetersiz örnekler olacaktır. Bütün bunlar dolaylı olarak kaliteli işleri ortaya çıkarır. Fotomaraton, DASK/DOGAY vb etkinlikler sosyal etkinlikler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Yarışmadan çok, görme / gezme / tatil / bilgilenme / tanışma organizasyonlarıdır, özengen yaklaşımlardır. İsimleri ve düzenleyenleri kadar etki sağlarlar veya verimli olurlar. Bu tür organizasyonlardan kalıcı bir iş / albüm çıktığı görülmemiştir... Basına / kamuya yansıyanlar da sosyal ilişkilerdir, turizm odaklı işlerdir, çevrecilik aşılamadan öteye geçemezler. Yerel yönetimler ve özel şirketler, en kolay kültür ve sanat etkinliği olduğundan ve yayınlarında kullanacağı fotoğrafları elde etmek, beldesini tanıtmak; kimileri de ciddi bir arşiv oluşturmak üzere yarışma düzenleyebilir. Ajandaları, broşürleri ve ajansları için fotoğraf alma amaçlı yarışmalar yapabilirler. Bunlar küçük de olsa özengen ortama bir maddi katkı koyarlar. Kötü amaçlılar, umduğunu bulamayanlar ya da aksaklıklar olacaktır. Bu tür girişimlere destek olmak gerekir. Sonuçta kimse zorla yarışmaya çağrılmıyor. Son zamanlarda kurumsallaşmış şirket ve yerel yönetimlere ait ciddi yarışmalarının artması güzel bir gelişmedir, desteklenmelidir. Salt yarışmaları izleyen/yarışmalara katılan/yarışma için fotoğraf çeken, hatta jüri üyelerine göre fotoğraf çekenler vardır ve olacaktır. Ancak bazı derneklerin / yayınların, bu kişileri sanatçı olarak değerlendirmesi yanlıştır. Zaten bütün yapay zorlamalara karşın bu kişiler kendine yer bulamaktadır. Uluslararası yarışmalarda kendini kanıtlamış birkaç festival ve akademik ortam yarışması hariç durum orada da aynıdır. Ticari kaygılarla, profesyonel yaklaşımla yarışma düzenleyen kurumlar başka ülkelerde de vardır. İsmi bilinen ücretli katılınan bir yarışma organizasyonu, her katılımcıya /her derneğe ödül vermektedir. Ne gönderirseniz gönderin ödül ve yıldız kazanırsınız. Yarışmada ödül almayan ülke / dernek yoktur. Acı olan bizim derneklerimizin bu yarışmalara katılmaları için üyelerini teşvik etmeleridir. Yarışma sonuçları büyük bir başarı gibi duyurulur. Avrupa’ya açıldığınız zaman Fotoğraf dünyasında başka şeylerin olduğunu görürsünüz. Dünya da Türk Fotoğrafçıları / Türk Fotoğrafçılığı diye bir kavram / olgu / değerlendirme yoktur. Bireysel çalışmalarıyla tanınan 44
e-Panel Yazısı Murat Germen Beni kategorize etme!!! (© Bülent Ortaçgil)
edilmemiş siyah-beyaz nasıl oluyorsa artık; e o zaman “niye yazdın arkadaş?” diyeceksiniz ama üstteki şartnamede öyle bir madde vardı ne yapayım, sonra önerilerim ciddiye alınmayabilir). 2.1.f. Beyaz-siyah 2.1.g. Siyah-gri 2.1.h. Ve sonunda sim-siyah bir karanlık…
Ben artık yarışmalara olabildiğince katılmama kararı aldım (zaten toplasanız 4-5 tane denedim bu kadar senedir, hatanın neresinden dönseniz kârdır). Ama, geçen gün konu ilginç olduğu için bir fotograf yarışmasının şartnamesini, “karşıma ne çıkacağını tahmin ediyorum ama gene de bir bakayım bari” kıvamında bir hisle okumaya başladım. Tabii “dakka bir, gol dört” minvalinde bir manzara vardı; teslim edilecek fotograflar 3 ana ve 2 alt, yani toplam dört kategoriye ayrılıyordu: 2.1. Siyah Beyaz Çekim (Konu uyarınca çekilecek siyah beyaz fotoğrafları içermektedir.) 2.2. Renkli Çekim (Konu uyarınca çekilecek renkli fotoğrafları içermektedir.) 2.3. Dijital Çekim (Konu uyarınca çekilecek dijital fotoğraflar, manipüle edilmiş veya edilmemiş olarak 2 ayrı bölümde incelenecektir. Tasarım&Grafik programları ile fotoğraflarda yapılacak değişiklikler, dijital olarak çekilmiş eserin "Manipüle edilmiş fotoğraf" olarak nitelendirilmesini gerektirecektir.) a) Manipüle Edilmiş b) Manipüle Edilmemiş Bu manzara beni güneydeki muhteşem koy/köy manzaraları kadar etkilemiş olmasa da, heyecan yapıp yeni kategoriler önerme isteği belirdi birden (bir nevi aşerme gibi bir şey işte). “Siyah-beyaz”ı daha da bölme önerileri ile başlayayım: 2.1.b. Ilford XP2 filmle çekilip köşe başındaki miniminilab'da C-41 banyoya maruz kalarak ve harcıalem renkli fotograf kağıdına basılarak elde edilmiş siyah-beyaz (evde karanlık odası olmayanlar için siyah-beyaz fotograf baskısı elde etme formülü; ne yani onların fotograf çekmeye ve daha da önemlisi yarışmaya katılma hakkı yok mu?). 2.1.c. “Normal” siyah-beyaz filme çekilip sadece banyo edilerek negatif halini alan, daha sonra negatiften taranma suretiyle bilgisayar ortamına aktarılan, bilgisayarda bir-iki kontrast ayarı sonrasında dijital dosyanın renkli fotograf kağıdına basılmasıyla elde edilen siyah-beyaz (ne yalan söyleyeyim ben bir kere denedim, hiç itiraz eden olmadı). 2.1.d. Karanlık odada manipüle edilmiş siyah-beyaz. 2.1.e. Karanlık odada manipüle edilmemiş siyah-beyaz (daha kağıt seçerken manipülasyon başlıyor, manipüle
Biraz da dijital kategorisini bulandırmayı deneyelim: 2.3.c. Daha çekerken siyah-beyaz modunda çekilmiş dijital fotograflar. 2.3.d. İlk renkli çekilip daha sonra “abi bu fotograf siyah-beyaz çok daha iyi olmaz mı bea!” süreci ile “fotoşop”ta siyah-beyaz yapılan “edilgen” dijital fotograflar. 2.3.e. İlk aşamada ham RAW modunda çekilip daha sonra JPEG veya TIFF olarak kayıt edilmiş dijital fotograflar. 2.3.f. Flaş kartta yer kalmadığı için “low-JPEG” modunda çekilip dijital bozulmaya (artifact) maruz kalan ve fotograf “güzel” olduğu halde pek de şansı olmayan, “ama gene de bir deneyelim yahu” rumuzuyla katılan dijital fotograflar. 2.3.g. Canon makinelerle çekilmiş dijital fotograflar. 2.3.h. Nikon makinelerle çekilmiş dijital fotograflar. 2.3.i. vb., vb., vb…. dijital fotograflar. 2.3.j. Çekildikten hemen sonra silinmeye aday olmuş, fakat çekenin cebi dolu bir hayali ihracatçı ve dolayısı ile 1GB ve üzeri flaş kart(lar)a sahip olması uyarınca “ya boş ver abi üşendim silmeye” düşüncesi ile hayatta kalmış; daha sonra “o” yarışmalardan biri peydahlandığında “abi benim şu silmediğim fotograf var ya, o bu yarışma için süpper olmaz mı yaaaaa!” ilkesiyle sahneye çıkmayı sonuna kadar hakkeden dijital fotograflar. 2.3.k. Aslında negatif olarak çekilip, “Renkli kategorisinde hem baskı hem de dia mı var acaba, yoksa renkli baskı artık kategorizasyon sürecinden çıkarıldı mı? Hay Allah, şimdi konudan hiçbir şey anlamayan yarışma sekretaryasını aramak da hiç canım çekmiyor… Gel en iyisi ben bunu iyi bir tarayıcı ile tarayayım, birkaç da fotoşop numarası yaparız, manipüle edilmiş dijital fotograf olarak yuttururuz evelallah, ehe….” motivasyonuyla çekilmiş “dijital” fotograflar. Şaka bir yana, yarışmalarda insanlara dayatılan farklı kategoriler kimin eseri ve ne türlü bir kafa yapısıyla oluşturuluyorlar gerçekten çok merak ediyorum. Bu şartnameyi düzen(leyen)ler World Press Photo veya Communication Arts gibi uluslararası yarışmaların şartnamelerine bakmayı hiç akıl edemiyorlar mı acaba? Bu tarz dünya çapındaki fotograf 45
yarışmalarında renkli / renksiz / rengi solmuş / siyahbeyaz / sarı lacivert / sarı kırmızı / bordo kırmızı / renk körü / dijital diye bir ayrım yoktur; sadece baskılarınızı, dergi sayfalarını, dijital dosyalarınızı nasıl teslim edeceğiniz söylenir. Çünkü insanlar fotografın nasıl üretildiği gibi boş bir işle uğraşmazlar, neden üretildiğine ve içeriği ne derece etkileyici bir şekilde yansıttığına bakarlar. Ayrışma ve kategorizasyon içeriğe göre yapılır (haber / spor / sanat / günlük yaşam vb.); kesinlikle fotografın nasıl çekildiğine göre değil. Bence artık, hâlâ beylik konulara / kişilere / fotograflara ödül dağıtan ve her yarışma jürisinde / kadrosunda görmeye alıştığımız jüri üyeleri, itiraz edip kategorileşmenin önüne geçmeye çalışmalı, gerekiyorsa da tahttan inip jüriden istifa etmeliler. Bir kere benim başıma böyle bir durum geldi ve direği sıyırarak az farkla auta çıktım neyse ki… Dijital görüntüleme (farkındaysanız dijital fotograf demiyorum) tekniklerine yakınlığım bilindiği için bir yarışmada “dijital fotograf” kategorisi jüri üyeliği teklifi geldi. Bana genellikle böyle teklifler gelmediği için ilk aşamada zayıf düştüm ve “olabilir, bir düşüneyim” dedim. Daha sonra çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir arkadaşım “yahu bi dakka, sen dijital fotograf diye ayrı bir kategori olmasını yanlış bulmuyor muydun, dijital veya konvansiyonel hangi yöntemle çekilmiş olursa olsun her türlü fotografın içerik benzer ise aynı kefeye koyulmasını istemiyor muydun, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!!!” dedi. Lahana turşusunu zaten çok sevmediğim için silkindim ve bana iyi niyetle teklifi getiren kişiye “ya kusura bakma ama, ben jüri üyesi olursam dediklerime ters düşmüş olacağım” diyerek üyelikten affımı istedim.
jürilerde genç fotografçıların her daim muhakkak olması gerektiğini, yarışmalara önemli sponsorları çekerek özendirmenin artırılması gerektiğini, herkesin yarışma düzenlememesi gerektiğini, yarışma düzenleyebilmek için güvenilir bir komitenin / komitelerin onayının alınması, başvuru sürecinin ve reddedilmenin mümkün olması gerektiğini, "karadeniz'de doğa", "istanbul'un tarihi" falan gibi aşırı jenerik başlıklardan kaçınılması, yarışma başlıklarının insanları görselliğin ötesinde içerik üzerinde düşünmeye itecek şekilde tasarlanması gerektiğini, tekil fotografların ötesinde fotograf serilerinin de yarışmalara katılması gerektiğini, belki bu sayede fotografın naratif yapısının daha çok ön plana çıkabilme şansı bulabileceğini düşünüyorum... Murat GERMEN
øøø
(Paralax kültür arşivinden alınmıştır). www.hezarfen.net/paralax/059murat.htm Bunların dışında yarışmaların; fotografçıların maddi ödül kazanmasının dışında bu ülkenin fotografının ilerleme kaydetmesi amacı taşıması gerektiğini, dünyada "türkiye fotografı" diye bir kavramın oluşabilmesi için birbirlerine eklemlenebilecek yapıda olmaları, uluslararası kapsam ve nitelik taşımaları gerektiğini (mesela aydın doğan karikatür yarışması gibi uluslararası ve adı önemli yer tutan, dünyanın ciddiye aldığı bir fotograf yarışmamız yok nedense), "dijital yarışma" diye bir kavramın kesinlikle olmaması gerektiğini, kalitenin konu ve jüri üyeleri ile direkt ilgili olduğunu, çok daha fazla sayıda online yarışma ve bunların büyük çoğunluğunun uluslararası olması gerektiğini, 46
e-Panel Yazısı Özcan Yurdalan Fotoğraf yarışmalarının fotoğrafçı için anlamı Fotoğraf yarışmaları bir fotoğrafçı için ne gibi bir anlam ifade edebilir, niye bir anlam ifade etmesi gerekir doğrusu bilemiyorum. Sanat mıdır değil midir anlayamadık ama asıl merakımız şu: “Fotoğraf bir spor mudur?” (Tanım için bakınız: Mehmet Kaçmaz) Sporcu fotoğrafçılar birbirleriyle karşılaşmakta ve derece, skor yapmaya mı çalışmaktadırlar? Yarışmalar ve yarışmacıları değerlendiren hakemler olduğuna göre durum böyle besbelli. Lakin durum böyle olsa bile ortada bir tuhaflık var. Her spor karşılaşmasının hayli ayrıntılı kuralları bulunmasına rağmen fotoğraf sporu herhangi bir nesnel şartnameye bağlı değil. Gerçi bu eksikliği gidermek için girişimler yapıldığını biliyoruz. Tek tip bir şartname ve jüri üyelerinin belirlenmesi için yöntemler içeren değerli çalışmalara tanık olduk. Pek bir sonuç çıkmadı, yarışmalar hâlâ karakucak güreş kaidelerinden daha az rafine kurallarla, Moğol Güreşi’ne hayli yakın biçimde, yani tüm sikletlerin er meydanında kapışması şeklinde sürüp gitmekte. Hakemlerin keyfi, tamamen öznel kararları karşılaşmanın sonucunu belirlerken yarışmacılar da “bir dahaki sefere” diye umutlanarak itiraz etmeden, tek bir açıklama beklemeden kaderlerine razı olmakta. Bu nedenle yarışmalarda ne bir adaletli olma halinden söz edilebilir ne de birbirine karşı yarışan fotoğrafçılardan herhangi biri neden kendisinin değil de ötekinin kazandığından haberdardır. Bir tuhaf durum. Gel gör ki ne hakem rolündeki zatların, ne de masumane beklentilerle yola çıkmış gibi görünseler bile kestirmeden yırtma gayretindeki köşe dönmeci zihniyetin yarışmalara soktuğu fotoğrafçıların ortaklaşa kabul ettikleri bu komik oyuna bir itirazları vardır. Bir sporcu ister rakiple, ister kendisiyle ya da doğayla yarışıyor olsun, bir ölçü üstünden değerlendirme yapma ihtiyacı hissedildiği için yarışmalar yapılır. Peki bir tanıklık, bir sanat olarak fotoğrafta ne amaçla neyi yarıştırırlar, neyi ölçmektir maksatları? Haydi benim aklımın kesmediği ölçülerle değerlendirdiler diyelim, ilan ettikleri sonuç, hangi saygın yargıya tekabül eder? Sonuçları ödül alanlar ve verenler dışında kim takar? Bu durumlar, bizim gibi “çocuk toplumlarda” (tanım için bakınız: Coşkun Aral), vesayet altında yaşamaya mahkûm edilmiş, dünyadan koparılarak kendinden menkul kurallarla yönetilmeye mecbur bırakılmış, bir acayip demokrasiye maruz toplumlarda, pek çok alanda olduğu gibi fotoğraf yarışmalarında da bir anlam aranmaz, aransa da bulunmaz, bulunsa da her
biri kendi telinden çalan kakofonidir ortaya çıkan, velhasıl “böyledir çelebim bizde fotoğraf dediğin.” Ortada bunca yıldır bir garabet, anlamı da, faydası da pek meçhul bir durum sürüp gitmekte. Faydası kendinden menkul bir kendi kendine eyleşme seyrediyoruz. “Fotoğrafçı için yarışmanın anlamı” ne ola ki diye sorulmuş bu soru, yaşanan garabetin ta kendisine işarettir aynı zamanda. Kocaman insanların hangi ölçüler üstünden nasıl bir değerlendirmeyle karar ürettiklerini bile açıklama zahmetine katlanmadan, kıymetleri kendilerinden menkul kararlar verebilmeleri ve hiç utanıp sıkılmadan kendi adlarıyla bu kararları ilan etmeleri de bir başka garabet olsa gerek. Bu tür haller bizim mahalleye, mahallenin ahalisine özgüdür. Bir vakitler şiir yarışmalarıyla, şarkı yarışmalarıyla, resim yarışmalarıyla beslenen kültürsanat ortamımızın ulaştığı evrensel seviye herkesin malumudur. Yarışmalar sayesinde ortaya çıkan eserlerin insanlık ufkunda ulaştığı katmanlar, göz kamaştıran süper mucizeler azımsanamaz. Şu küçük gezegenin bir yakasında ötekine yankılanıp duran sanat eserlerimiz yarışmalar sayesinde üretildiğini kimse inkâr edemez. “Fotoğraf ve yarışma” gibi bir soruşturmaya ihtiyaç duyulduğuna göre, ortada anlamlı olması gereken, ya da anlam kulpu takılması gereken bir durum var zahir. Belli ki boşa değil mevzunun gündeme gelmesi, ben anlamıyorum demek. Ancak, mesela bir bestekara veya bir kundura ustasına yaptığı işin yarışmalarla ilişkisini sormak eğer özel bir durum yoksa pek ender akla gelir. Halbuki fotoğrafta bu durumun tam tersi yaşanmaktadır. Anadolu’nun orasında burasında sık sık bulunan biri olarak bilmekteyim ki, yurt sathında az bir şey fotoğrafla uğraşıp da gözünü yarışmalara dikmemiş bir Allah'ın kulu bulamazsınız. Kuşkusuz dernekler, federasyon vs. de yarışmaların ve yarışmacıların çoğalması için gerekli hizmeti hakkıyla vermektedir. Bir şehirde övülecek bir fotoğrafçı söz konusuysa, referanslar direk yarışmalarda aldığı ödüllerden verilir. Nereden aldığı, kimin verdiği önem taşımaz. Bu ödülleri veren merciler arasına, bülbül ötüşlü kanarya derneklerinden, mahalle muhtarlıklarına kadar tanıtım ve marifet gösterme kaygısı güden nice kurum hızla katılmaktadır. Tek bir yarışma gösterilebilir mi bilmiyorum, gerçekten saygıdeğer, genel kabul görmüş ve ödülleri verene de alana da onur kazandırıyor olsun. Varsa konuşalım, görüşelim. Fotoğrafçı denildiği vakit akla sporcu ruhlu yarışmacı kişiliklerin gelmesi bir süre sonra normal karşılanacaktır. Fotoğraf denince de ortalığı sarmış yarışmalarda ödüllendirilmiş eserler anlaşılacaktır. 47
Kaç ödül aldığına dair sorulara muhatap olduğu zaman ağız dolusu cevap vermek arzusuyla yanıp tutuşan fotoğrafçılar için kuşkusuz yarışmaların büyük anlamı vardır, onların jürisinde olan yetişkin adamlar ve kadınlar için de öyle. Ötekileri sormayın gitsin… Fotoğraf sanatı ve fotoğrafın yaygınlaştırılması, sevdirilmesi, üretimin arttırılması gibi anlamı, yararı? Fotoğrafı sevdirmek gibi bir misyon nereden çıktı anlamış değilim. Kimi fotoğraf kurumlarının amaçları arasında da bulunan bu hedef, sanki fotoğrafın sevilmesi toplumsal bir hizmetmiş gibi algılanarak vazife edinilmekte. Fotoğrafı neden sevmeli ve ne için sevdirmeliyiz acaba? Sevgisizliğin zararlarından muzdarip bir duygular alanı mıdır fotoğrafçılık? Sevgiyle bakılıp beslenmezse yok olup gidecek bir nadide çiçek midir? Sevgi nedir bilmeyen hoyrat şahısların yok etmeye çalıştığı bir garip kuş mudur? Ayrıca yaygınlaşması neden istenir? Bu gayret içinde olan kişiler fotoğraf pazarına mal üreten dünya devlerinin kârına ortak mıdır? Nedir fotoğraf? Neden sevilir, yaygınlaştırılmaya ve sevdirilmeye neden çalışılır? Kimlerdir sevdirmeye çalıştığımız insanlar? Sevdirenler ile sevdirilenler arasındaki fark nedir? Fotoğrafı sevmek yerine sevmemek ya da nötr kalıp seyretmek mi daha dengeli bir ruh halinin göstergesidir? Fotoğraf üretimini artırmak kimi görevidir? Dünya pazarında küçücük bir nokta olan Türkiye’nin tüketim kapasitesini büyütmek, zihniyet ve vizyon bakımından kasaba esnafından hallice ithalatçıların, distribütörlerin, acentelerin vs. görevi midir yoksa fotoğraf yarışmalarının mı? Yoksa ne? Fotoğrafın yaygınlaştırılması alanında yıllardır cansiparane hizmet veren dernekler ve benzeri kurumlara karşı en ufak bir sorumluluk hissetmeyen, yaptığı küçücük katkıları bile olanca görgüsüzlüğüyle bağırıp çağırarak ilan eden sektör değil de neden üç beş hevesli kişi fotoğrafı yaygınlaştırmaya, sevdirmeye çalışmaktadır? Bu sorular cevap bekler. Fotoğraf yarışmaları, tabii ki hem düzenleyen kuruma, hem de elini taşın altına koymadan, en ufak üretim çabası göstermeden ithal edip sattıklarından gelen parayı gövdeye indirmekten başka derdi olmayan piyasaya hizmet etmektedir. Başka bir şeye değil. Fotoğraf yarışmalarında kalite, dijital yarışmalar, online yarışmalar ve TFSF ve onaylı yarışmaların durumu Böyle bir ortamda düzenlenen fotoğraf yarışmalarında herhangi bir kaliteden söz etmek kuşkusuz abes kaçar. Düzenleyenlerin de, seçicilerin de, katılımcıların da böyle bir kaygı taşımadıkları genel tabloya bakıldığında kendiliğinden ortaya çıkar.
Yarışmacı zihniyet, popüler kültür ve piyasayla birleşince ister istemez yaygınlaşma ihtiyacı hisseder. Yaygınlaştıkça ilkeler, beklentiler de irtifa kaybeder doğal olarak. Bu gidişin sonunda bugün muhteşem tıklanma sayılarına sahip “internette fotoğraf yarışmacılığı siteleri” doğar ki bu siteler aslına bakılırsa yarışmacı fotoğrafçılığın en kralını yapmaktadır. Sıcağı sıcağına, ardı ardına… Televizyonlardaki şarkıcı yarışmalarının sanal ortamdaki çeşitlemesidir her biri. Tıpkı takım taraftarlığı gibi, hemşeri şarkıcı tutar gibi tutulan fotoğrafçılar puan toplamakta, inip çıkarak gerçekten heyecanlı bir müsabaka ortamı sunmaktadırlar. Eğer mesele yarışmaksa hası budur, demode olanlar haddini bilip kenara çekilmelidir. Türkiye fotoğrafında yarışmacılık yılardır sürer. Başta AFSAD olmak üzere çeşitli kurum ve kişilerin yıllar önce yaptığı uyarıları dikkate almayan fotoğraf çevreleri, biraz zahmete girerek saygın, etiği estetiği yerli yerinde bir fotoğraf ortamı yaratmak yerine kolaycı yarışmacılığı teşvik edince ortalığı “en yarışmalı” ve en “yarışmacı” fotoğraf siteleri sarmıştır. Kaliteden kastedilen her neyse onlarınki de kendinden menkuldur. Kurum, kuruluş, şirket, holding, dergi, dernek, oda, belediye vs.’nin federasyon onaylı fotoğraf yarışmalarında eksen kaymış, zemin hareketlenmiş, ilgi odağı bilgisayar ekranındaki sıcağı sıcağına yarışmalara yönelmiştir. Kalite? Jüriler Hüzün vericidir. Proje yarışmalarının durumu Bunun nasıl bir şey olduğunu tam anlayamadım. Ancak şunu söyleyebilirim ki mesele yarışmanın içeriğinde, konusunda, amacında falan değil, yarışmacı zihniyetin kendisindedir. Bunu fark edebilmektedir asıl mesele. Bizim savunduğumuz doğal ilişkilenme biçimi ve yandaşı olduğumuz kültür, yarışarak ötekini alt etme, önüne geçme, ele geçirme, zafer kazanma, aferin alma, muktedirlerin tasdikiyle kimlik kazanma, göğsüne madalyalar takıp şıngırdatarak gezme… gibi durumlara hoş bakmaz. Biz yarışma yerine dayanışmayı, ele geçirme yerine paylaşmayı, birlikte eylemeyi, ortaklaşa keyif çatmayı falan önemseriz. Bu nedenle eğer bir seçim söz konusuysa, kaynak kısıtlı, zaman sınırlıysa, yani mecburen bir seçme yapmak gerekiyorsa bunu da kendi adabımızla yaparız. Bu güne kadar alternatif seçme yöntemlerinin sayısız örnekleri, içinde yer aldığımız türlü kurumlarda, kuruluşlarda, ortamlarda, irili ufaklı ortak faaliyetlerde kolayca bulunabilir. Ortaklaşa karar almak, birlikte eylemek, irade devretmeden seçim yapmak hiç de sanıldığı kadar imkansız, insan doğasına aykırı ve uygulanamaz 48
değildir. Merak eden gerçekten istiyorsa uygulamalı izahına bir yerlerde denk gelir. Yarışmaların sömürümsel yanları Belediyelerin ve özel şirketlerin yarışmalarına bakış, nasıl karşılandığı Fotoğraf yarışmaları, düzenleyen kurumun beleşe fotoğraf kapatma hevesinin sonucudur. Üstelik bir taşla kuş katliamı gerçekleştirirler. Hem reklamları yapılır, hem kültüre-sanata meraklıymış gibi görünmeleri sağlanır, hem sanata özveriyle hizmet ettikleri görüntüsü yaratılır, hem katılımcıların kendileri ve yakın çevreleri ile bir süre için duygusal ilişki köprüsü yaratılmış olur, hele ödül alanla…
Uzaktaymış gibi görünen dönemecin arkasında belki de hiç bilinmeyen nice zenginlikler vardır. Gitmekten, bakmaktan, sormaktan, aramaktan bir zarar gelmez, zihne küşayiş verir. Özcan YURDALAN
øøø
Dağıtılan para ödüllerinin vergiden düşme vs. durumlarını ben hiç bilmiyorum, ayrıca ele alınması gerekir. Ele alınması gereken bir başka konu da, yarışmaların memleket sathındaki dağılımı, kurumların kimlikleri, ödüllerin değerleri, katılan fotoğrafçı ve seçilen fotoğraf sayıları, yarışma sonrasında fotoğrafların kullanım biçimleridir. “Memleketimde fotograf yarışmaları” başlığı altında ele alınacak başka konular, onca okulun parlak eğitim almış genç elemanları tarafından araştırılmayı bekler. Bu çalışma yapılmadığı sürece benim gibi ağzı torba olmayanların lafları bitmez: Yarışmalarla elde edilen ve düzenlemeci kurum tarafından bol bol kullanılan fotoğraflar, amatörlerden, heveslilerden beleşe toplanmaktadır. Bu kadarla kalsa iyi, karnını fotoğraf çekerek doyuran, ödediği verginin, açtığı stüdyonun giderlerini fotoğraf çekerek karşılayan profesyonellerin yaşam koşulları ağırlaştırılmakta, hareket alanları daraltılmaktadır. Yarışmalar konusunda göz ardı edilen bu durum, dergi yayıncılığında da ayniyle vakidir. Sayıları zaten iki elin parmaklarını geçmeyen ve gezi konulu, küçük kent röportajları konulu, tematik veya hikâye esaslı fotoğraf yayınlayan dergiler bu çalışmaları profesyonellere para ödeyerek satın almak yerine, fotoğrafım basılsın, adım yazılsın yeter kaygısıyla ortalıkta dolaşan amatör fotoğrafçılardan edinirler. Bu sayede iri medyalar, yarışma bile yapmadan fotoğraf kapatır, sayfa doldurur, reklam kaparlar. Yarışmalar sayesinde, yarışma sahipleri tarafından sömürülen fotoğraf ortamı bir de yarışmasız ilansız, jürisiz bu sömürü ortamından, medyaya telif almadan fotoğraf veren heveslilerden muzdariptir. Fotomaraton, buluşma ve DASK/DOGAY gibi farklı yarışma etkinliklerinin durumu Yarışma esaslı faaliyetlerin tamamı kendini yeniden gözden geçirmeli, ezber tekrarı yerine yaratıcı modeller icat etmek için zahmete girmelidir. Bu iş tuttu, neden değiştirelim diye düşünmek fenadır. Yenilikler, değişiklikler ilerlemenin araçlarıdır. 49
üsleri durumunda. Aritmetik ortalamayla bile, bir yaşam boyunca ödül alma sırası gelmeyebilir.
e-Panel Yazısı Reha Ülkü
Fotoğraf yarışmalarının durumu nedir?
Konuyu önce soru-yanıt olarak ele alıp, sonunda bir toparlama bölümü koyalım. Fotoğraf yarışmalarına karşı mıyım? 25 yıldır yayınlanan bir yazar olarak yarışmalara karşıydım. Mehmet Fuat’ının ölümünün ardından birincisi düzenlenen eleştiri ve deneme yarışmasına katıldım. Kazanamadım. Şaşırdım, hiç olmazsa birini kazanacağımı gerçekten umuyordum. Hala da hak ettiğimi düşünüyorum. Br internet blog sitesinin aylık ödül yarışmasına katıldım. 3. ayda ödül kazandım ama o ay site kapatıldı.
Pür melal. Ancak, bu çok eğlendirici bir durum. Dikiş makinasıyla fotoğraf çekebilenler, beyniyle fotoğraf çekenleri ezebiliyorsa, birinciler yitirir, ikinciler değil. Gidene ağam, gelene paşam, diyor herkes. Ondan sonra da, öldükten 1 yıl sonra mezarına gelen olmaz. Onlara kızıyor muyum? Şimdi hayır, gençken duyduğum öfke ve nefret beni boğardı, yolumu kapattıkları için. 30 yıl sonra hala yazıyorum ve fotoğraf çekiyorum, demek ki sorun sabır ve sebat işi. Bir de keskin sirke küpüne zarar, gençler yaşlılara duydukları öfkeye harcadıkları enerjiyi yaratıcılığa kullansalar, daha iyi sonuç alırlar kanısındayım. Toparlama
Yani, yazında iddialıydım ve bu kanı resmi ideoloji tarafından doğrulanmadı.
Olmayana ergi yöntemi deneyelim:
Fotoğrafla daha uzun bir süredir, 30 yıla yakın süredir meşgulüm. Ancak, bu alanda hiç iddialı olmadım. Tek tek hiçbir fotoğrafım bana ödül alacak gibi gelmez. 2 portfolyo konu takınağım ise, ödül çekecek türden değil.
Pek bir şey değişmezdi. Bugün ödül kazanan yaşlılar, yarışmalar yokken de fotoğraf çekiyordu.
Yani, hiçbir fotoğraf yarışmasına katılmadım. Katılmayı da düşünmedim, kazanmayı da düşünmedim. Nuri Bilge Ceylan sinema yönetmeni olmadan önce, fotoğrafçı idi. Bir fotoğrafı bir uluslararası ödül kazandığında, o fotoğrafa o ödülü niye verdiklerini hiç anlayamadım.
Hiç fotoğraf yarışması yapılmasaydı, ne olurdu?
Hiç kimseye ‘yarışma yap’ ya da ‘yarışma yapma’ denemez. Para onların. Ulüfe dağıtmak istiyorlarsa, onların bileceği iş. Yine de bireysel ilkemiz minimalizmdir: Az fotoğraf çekmek. Az ve öz yarışma da, yarışma enflasyonuna yeğdir. Ancak, gidişata etkimiz olabileceğini de sanmıyorum. Alternatif yarışma düzenlemek de, çekici görünmüyor. Reha ÜLKÜ
Ancak, benim o portfolyaları niye çektiğimi anlayamayan ve bana çok yakın olan insanlar da var. Sanırım bu durumda, ‘fotoğraf yarışmalarına karşıyım’ değil de, ‘fotoğraf yarışmaları bana karşı’ demek daha uygun olacak.
øøø
Fotoğraf yarışmaları bir işe yarıyor mu? Jüri üyeleri ve ödül kazananlar epeyi para kazanıyor. Fotoğrafa katkıları oluyor mu? Bizimkilerin hayır ama yabancılarınkinin de neredeyse hayır. Sanatın her alanındaki kültür bürokrasisi ve entelejensiyası, iktidarı şehvetle elinde tutuyor. Fotoğraf yarışmaları kamuya yansıyor mu? Hemen hemen hiç. Özellikle istenen bir durum olmasa da, çok duyulmak da pek istenen bir durum değil gibi görünüyor. Gençlere fotoğraf diyebilirim?
yarışmaları
hakkında
ne
Katılsalar da, katılmasalar da, morallerini bozmamalarını. Her sanat dalında olduğu gibi, fotoğrafta da sanatçı 10 durumun 9’unda olumsuzluk yaşayacaktır. Zaten fotoğrafçı sayısı, yarışma sayısının 50
e-Panel Yazısı Sıtkı Fırat Türkiye de Fotoğrafın sorunları Türkiye’de fotoğraf yarışmalarını düzenleyen kurumların pek çoğunun, bu yarışmaları kendi reklamları ve birazda ucuz yoldan fotoğraf elde etmelerine yönelik olduğunu düşünüyorum. Yarışmaların fotoğraf amatörlerini teşvik yönünden faydaları vardır. Fotoğrafa daha çok zaman ayırarak çalışmalar yapacaklar kaliteli fotoğraf üretmeye çalışacaklar ve böylece kendilerini de geliştireceklerdir. İşin bir başka yönü fotoğraf yarışmaları ile elde edilen fotoğraflara, değerinin verilip verilmediği ve bu yolla elde edilen fotoğrafların profesyonel meslek sahiplerinin işlerine engel olup olmadığıdır. Avrupa ülkelerinde itibarlı bir meslek olan fotoğrafçılık bizde henüz yerini bulmamış üniversiteleri olan ama meslek okulları bulunmayan çırak, kalfa usta yöntemi ile devam etmektedir. Bundan dolayı bizdeki fotoğraf esnafının fotoğrafın sanat tarafı ile hiç ilgisi yoktur. Sadece zanaat olarak mesleklerini sürdürmektedirler. Fotoğraf derneklerinin fotoğrafın yaygınlaşmasında ve sevilmesinde katkıları çoktur, fakat buralardan yetişen amatör fotoğrafçılar isimlerinin yazılması karşılığında müesseselere bedava fotoğraf vermektedirler bu da mesleki bakımdan Profesyonel fotoğrafçıların işini engellemekte, fotoğrafın kolay ve herkesin yapabileceği bir iş olduğu kanısını uyandırarak meslek itibarını düşürmektedir. Her basılan fotoğrafın bir telif hakkı olacağını mutlaka yerleştirmek lazımdır. TFSF’nin yayınları usulüne uygun ve sanatçıların korunması bakımından temsilci bulundurulması yarışmaların kontrolü bakımından olumlu, henüz emekleme çağında olan federasyonun sesini duyurması için yayınlarının, olması uluslararası fotoğraf haftası düzenlenmesi, Ankara’ da bir fotoğraf müzesinin oluşturulması için çaba göstermesi yarışmalarda ödüllerin dışında sergilenenlerin de mutlaka değeri karşılığında satın alınması için çalışmalar yapması gerekmektedir.
hiçbir yarışmaya katılmamış koşulunu kaldırmak lazımdır.
ve
sergilenmemiş
Fotoğraf dernekleri de genelde kendi içinde kısır bir döngü içersinde çalışmaktadır. Fotoğraf ustaları ile daha çok söyleşiler yapılmalıdır. Fotoğraf jürileri genelde ahbap çavuş ilişkisi içersinde her çevre kendi tanıdık ve arkadaşlarını jüri üyesi yapmaktadır. Birkaç yarışma kazanan hemen kendisini sanatçı saymakta ve jüri üyesi olmaktadır. Bunların önüne geçilmeli kendini ispatlamış ortaya kitaplarıyla sergileriyle bir portfolyo koymuş kişilerden seçilmelidir ve jüri üyesi olan kişilere mutlak bir bedel ödenmelidir… Dijital fotoğrafçılığın çıkması ile fotoğraf sanal alemde gezinir olmuştur. Yarınlara kalıp kalmayacağı da belli değildir. Fotoğrafın mutlak bastırılması ve sergilenmesi ile ancak üretim artışı sağlanabilir ve topluma yayılabilir çünkü fotoğraf bir belgedir ortaya elle tutulur bir maddenin koyulması gerekir. Bu toplumun etkilenmesi bakımından kaçınılmazdır. Dünyanın birçok ülkesine gitmiş, sergiler açmış biri olarak diyebilirim ki Türkiye’deki fotoğrafçılar dünya fotoğrafçılığı açısından geri değildir. Fotoğrafın kitaplaşmaması ve yayın organlarının azlığı fotoğraf sanatı ile uğraşanların ürettikleri fotoğrafların medyada görünmemesi Türk fotoğrafçılarının tanınmamasına neden olmaktadır. Basılan ve baskı maliyeti oldukça pahalıya mal olan fotoğraf kitaplarının da satışlarının çok az oluşu maliyetlerini karşılayamaması sanatçıları sponsor aramaya sevk etmekte, buda çok zor olmaktadır. Devletin de maalesef 2 yılda bir yarışma yapmaktan başka bu işe hiçbir desteği ve katkısı yoktur. Devletin fotoğraf satın olarak bir müze oluşturması zamanı çoktan gelmiştir. Türkiye’de fotoğraf kolleksiyonerlerinin oluşmaması da fotoğrafın satılmamasını etkilemektedir… Sıtkı FIRAT
øøø
Derneklerin belediyelerle ilişkilerinde basit menfaatler karşılığında bedava fotoğraf edinmelerine son verilmelidir. Çünkü bu yapılan çalışmalar iş olarak geçimini bundan sağlayacak fotoğrafçılarında önünü kesmektedir. Yarışmaların teşvik edici yanında profesyonel fotoğrafçıların yarışmalara katılmaması kaliteyi doğal olarak düşürmektedir. Ayrıca birde üretmeyen sadece yarışma takip eden yarışmacı fotoğrafcılar grubu var ki bunu da tasvip etmiyorum. Yarışma metinlerindeki, 51
e-Panel Yazısı Tuğrul Çakar Daha önce yarışmalarla ilgili olarak yazdığım bir yazıda, yarışmalarda kazanılmış ödüllerin yarışmacılar tarafından bir ölçü olarak alınmaması gerektiğini yazmış, eski bir yarışmacı olarak da kendimden bir örnek vermiştim. Şöyle yazmışım; “….Örneğin benim fotoğraf yarışmalarında almış olduğum ödüllerin sayısı, tam olarak hatırlamasam da seksen civarındadır. Oysa geriye baktığımda işte oldu diyebileceğim, hep barışık kalabileceğim, akıllarda kalabileceğine inanabildiğim fotoğraflarımın sayısı çok daha az…” Kendi yaşamımdan verdiğim, yarışmalarla ilgili olarak yaptığım her söyleşide tekrarladığım bu örneği burada yeniden vermemin bir başka nedeni daha var. Geçtiğimiz günlerde bir fotoğraf insanımız yazdığım bu paragrafı, biraz da anlatım biçimini değiştirme gereği duyarak (adımı anmak istemediğinden olmalı) bir dernek bülteninde yayınlattı. Diyeceğim şu ki, yazdığım ve defalarca söylediğim bu düşünce hiç dahice bir buluş değildir. İşte o yüzden çalınması da gerekmez. Yazılarımı yeni okuyacak fotoğraf insanlarını düşünerek yaşadığım bir başka olayı da bu yazıya almak istiyorum. Daha önce okuyanlar beni bağışlasınlar. Yıllarca çalıştığım İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nden ayrıldığım, o şaşkınlıkla da ticari fotoğraf yapmaya cesaret ettiğim günlerdi. Yanılmıyorsam 1996 yılı olmalı. Bir gün atölyeme bir iş yaptırmak için bir bayan gelmişti. Kısa bir tanışmanın ardından kahve yapmak üzere mutfağa gittim. Kahvelerle döndüğümde müşterim olacak bayan da oturduğu yerden kalkmış, dolaplara dizdiğim, duvarlara astığım plaketlere ve aferin kağıtlarına bakıyordu. Plaketlerin üstünü okumaya zaman bulamamış olacak ki birden bana dönerek, “Siz plaket de mi yapıyorsunuz?” diye sordu. İşte o günden sonra fotoğraf yarışmalarına katılmaya son vermiş biri olarak, yıllar sonra bu konuda neler yazabilirim bilmiyorum. Söyleyebileceğim bir şeyler olmalı elbette. Şunu hatırlatarak başlamam doğru olur. Otuz yılı aşkın fotoğraf yaşamımda hiçbir zaman fotoğraf yarışmalarının karşısında olmadım. Aksine genç arkadaşlarımı ve öğrencilerimi katılmaları konusunda teşvik ettim. Bunun nedenlerini bir başka yazımda şöyle açmaya çalışmıştım. -… üretmenin doğal sonucu olan paylaşma isteğini reddetmezsek, karşımıza pek iç açıcı manzaralar çıkmıyor. Sanat galerileri fotoğraf sergilerine burun kıvırıyorlar. Fotoğrafı ciddiye alan galeri sayısı iki elin
parmaklarını geçmiyor. Onlar da ülkemizin bir kentinde yerleşmiş durumdalar. Yayınevleri fotoğraf albümleri basmayı düşünmüyorlar. Ya yaptıklarından ağızları yanmış vazgeçmişler ya da maliyetler onları ürkütüyor. Devletimizin konu ile ilgili ve görevli (!) bakanlığına göz attığımızda, yapılan yayınların genellikle kapı aşındırma yöntemi ile hayata geçirildiği bir gerçek. Yine basılan albümlere baktığımızda arkasındaki parasal gücü görebiliyoruz. Bütün bunlar ülkemizin diğer gerçeklerinden uzak ve kopuk değil aslında. Bunca çarpıklığın içinde fotoğraf sanatı da payını alacak elbette. Yine de ben, son yıllarda fotoğraf yayınlarının artmasından memnunum. Yayının kötüsü olmaz. En azından bir ibret değeri taşır. Ancak düşününüz ki, çok sayıda fotoğraf amatörü, severek, isteyerek fotoğraf üretiyor ve elbette paylaşmak istiyor. İşlerini bir yarışma sonucu çıkarılan bir katalogda görmek onları mutlu ediyor. Başka bir şey istedikleri de yok zaten. Şimdi oturup, ölçüp biçip, dudak ve burun kıvırıp, bu küçük paylaşabilme keyfini onlara çok mu görmeliyiz? Dünyanın en ünlü film yönetmenleri milyonlarca seyirciye ulaşmış filmlerini her yıl birbiri ile yarıştırırken, bir fotoğraf amatörü yarışmaya katılmak istedi diye kulağını mı çekeceğiz?...Karşı düşüncelere rağmen fotoğraf yarışmaları gösterilen ilgiye bağlı olarak ve belki de artarak devam edecektir. Yarışmalar içinde yaşanan birtakım istenmeyen davranış biçimleri de artarak devam edecektir. Örneğin, fotoğraf yarışmalarını bir geçim kaynağı olarak gören fotoğraf sanatçılarımızın (!) varlığı devam edecektir. Yarışmaların son katılım tarihine üç gün kala, ‘Ne çeksem de yetiştirsem?’ diye düşünen fotoğrafçı sayısı azalmayacaktır. Katılım formunda sadece ödül miktarının olduğu bölümü okuyan fotoğrafçılarımız, seçici kurul toplantısı henüz bitmeden sonuç soran fotoğrafçılarımız eksilmeyecektir. Öğrencilerinin işlerini koltuklarına sıkıştırıp toplantıya gelen seçici kurul üyeleri de varlıklarını sürdüreceklerdir. Daha da çoğaltabileceğim bu olumsuz örneklere karşın yarışmalar devam edecektir. Neyse ki, o kişilerin sayısı, içtenlikle fotoğraf üreten, ilkelerinin dışına çıkan yarışma biçimlerinden uzaklaşabilen fotoğrafçılarımızdan çok daha azdır. Konunun bir başka acı yönü daha var. O da, bazı arkadaşlarımızın yarışma kazanmakla iyi fotoğraf yaptıklarını zannetmeleri ya da yarışma kaybetmekle kötü fotoğraf yaptıklarını zannetmeleri. Düşülebilecek en derin açmaz da bu olsa gerek. Plaketleri kafalarının üstüne koyup daha uzun boylu görünmek isteyenleri kastediyorum. Arşivlerini güçlendirmek yerine plaket sayılarını güçlendirmek için çalışanları kastediyorum. Ayağı yere basan projelere imza atmak yerine, her yarışmanın, her konunun üstüne atlayanları kastediyorum. Dünya fotoğraf tarihine bakınız. Yarışmalarla adını oraya yazdırmış fotoğrafçı yoktur. 52
Yarışmalarla adınızı bir zaman dilimi içinde duyurabilmiş olsanız bile sanat gerçeği sizi yaşadığınız o kısa sürenin içine öyle bir gömer ki bir daha adınız bile anılmaz. Geriye gidin ve örneklerini görün lütfen. Çelişkili gibi algılanması olasılığına karşı yazdıklarımı şöyle özetleyebilirim sanıyorum. Bir eğitim ortamı, fotoğraf dünyamızı izleyebilme ortamı, yayın arşivinizi güçlendirebilme ortamı, yaptığınız işe renk getiren bir nevi eğlence ortamı olarak görebildiğiniz zaman yarışmacı olmanızın ne sakıncası olabilir. Tam tersine fotoğraf yarışmalarını, fotoğraflarınızın ve o nedenle de sizin akıllarda kalabilmenize olanak sağlayan bir ortam olarak görmekte ısrarcı iseniz geçmiş olsun. O kafa sizi hiçbir yere götürmez. Bir yandan yarışma formu fotoğrafçılığına devam edersiniz, bir yandan önünüze getirilen proje tabanlı, sanatsal kaygılar taşıyan, araştırılmış, emek verilmiş işlere aval aval bakmaya devam edersiniz. Tercih sizin. Karlı dağlar, sonbaharda ormanlar, kır çiçekleri, hayvanat bahçeleri, içinde yaşamayı göze alamayacağınız eski evler, balkonlardaki saksılar, gün batımları, yukarıdan akan sular, yaşlı ayakkabı tamircileri, semerciler, hepsi sizin. Ama unutmayın ki fotoğraf, orada olanı alıp buraya getirmek değildir. O işi üstlenmiş olanlar zaten var ve işlerini mükemmel yapıyorlar. Ancak fotoğrafla sanat yapmanın yolu, sanat ve fotoğraf kelimelerini yan yana getirebilmenin yolu, orada olanı alıp buraya getirmekten geçmiyor. Üslubunuzdan, birikiminizden, fotoğraflarınızın içinde var olabilmenizden, hissedilebilmenizden geçiyor. Fotoğraf yarışmaları, her ülkede olduğu gibi ülkemizde de varlığını sürdürecektir elbette. Fotoğraf amatörlerinin sahip olabileceği yararlı yayınlar çıkacak, fotoğraf tutkunları işlerini paylaşma olanağı bulacak, seçici kurullar için dedikodular bazen ayyuka çıkacak sonra unutulacak, ödül avcıları her dönemde olduğu gibi varlıklarını sürdürecek (bir dönem benim yaptığım gibi, kaldı ki o dönemde bugünkü gibi cazip para ödülleri yoktu. Bir plaket uğruna cepten harcardık.) fotoğraf baskıları bir yarışmadan diğerine postalanmaktan yorulacak, çil çil paralar uğruna yarışılırken ilkeler bir kenara bırakılacak, yarışma düzenleyerek bedavadan arşiv sahibi olmak isteyen kuruluşların sayısında artış olacak. Tüm bunları önleyebilir misiniz? Elbette hayır. Yarışma gerçeğini göz ardı edemezsiniz. Önce kabul etmek ve gerekirse daha sonra üzerinde düşünmek zorundasınız.
başladı. Federasyondan icazet almadan düzenlenen yarışmaları önlemek için yarışmacıları ve seçici kurul üyelerini baskı altına almaya çalıştı. Yarışmacılara yapılan baskının pek sonuç getirdiği söylenemese de, seçici kurullar üzerine yapılan baskı sonuç getirdi. Seçici kurul toplantılarına gözlemci (sonradan temsilci olarak değiştirildi) adı altında kişiler sokuldu. Hayatlarını fotoğrafa adamış fotoğraf büyüklerimiz, hiçbir çıkarları olmadan seve seve yaptıkları değerlendirme toplantılarını gözlem altında yapmaya başladılar. Onlardan sadece birkaçı tedirginliklerini belli etmeye çalıştı ki onlar hiçbir şekilde federasyon yönetiminin iyi niyetinden kuşku duymuyorlardı. Ancak olan olmuştu. Neyse ki, dört yıl gecikme ile olsa bile yüz yüze görüşmeler yapılabildi. İnsanlar birbirlerini dinleyebilmenin güzelliğini yaşayabildiler. Yine de açık konuşmak gerekiyor. Yarışma sonuçlarına gölge düşüren seçici kurul üyeleri yok mudur? Cumhuriyetimizin aydın, sorumluluk sahibi (!) fotoğraf insanları arasında gerici kuruluşların düzenlediği yarışmalara seçici kurul hizmeti götürenlerimiz yok mudur? Öyleyse onlara yapılan eleştiriler neden açığa dökülmez de, hep kulaktan kulağa yayılır? Bütün bu olanların yanı sıra, fotoğrafımızın yarışmalar dışında başka bir meselesi yokmuş gibi bir yaklaşım bana hiç de doğru gelmiyor. Derneklerimizin ana fikri olan ve tüzük maddelerinde bulunan şu yaygınlaştırma işini derneklerimizden önce teknoloji bir çırpıda çözüverdi. Artık herkes seviyor ve üretiyor(!). Bir arkadaşımız birlikte bulunduğumuz bir seyahatte on gün içinde benim otuz yıllık arşivim kadar fotoğraf çekti. Geçtiğimiz öğretim yılında bir kız öğrencim telefonunu kendisine doğrultmuş yüzünün fotoğrafını çekiyordu. Ne yapıyorsun? diye sorduğumda, “Hocam, makyajım akmış mı? diye bakıyorum,” yanıtını verdi. Görüldüğü gibi üretim artışı tamam, fotoğraf sevgisi, o da tamam, yaygınlaşma maşallah. Görüntü kirliliğiymiş, kaliteymiş, sömürüymüş, geç bunları, karıştırma. İşler tıkırında gidiyor işte. Düşünme. Sen de çek. Tuğrul ÇAKAR
øøø
Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun yönetim kadrosu da federasyon kurulur kurulmaz öyle yaptı zaten. Fotoğraf yarışmalarını ülkemiz fotoğrafının en önemli meselesi haline getirip, fotoğraf dünyamızın gündemine oturtuverdi. İlk iş olarak fotoğraf yarışmalarını disipline etmek için kolları sıvadı. Uzun zamandır uygulanan ve yasallığı bile tartışmalı olan paralar karşılığında yarışmalara patronaj vermekle işe 53
HER HAKKI SAKLIDIR © Bu yayında yer alan Yazılı ve Görsel Eserlerin Bütün Hakları ve Sorumluluğu Eser Sahiplerine Aittir. Eserlerin İzinsiz Olarak Kısmen veya Tamamen Kopyalanması ve Kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına Göre Suçtur.
54