facebook.com/KitapOburlari twitter.com/KitapOburlari
Doğum Lekesi Caragh M. O’Brien 1. Baskı: Mayıs 2013 ISBN: 978-605-348-127-0 Yayınevi Sertifika No: 12330 Copyright©CARAGH M. O’BRIEN Bu kitabın Türkçe yayın hakları William Morris Endeavor Ajansı aracılığıyla Martı Yayın Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Baskı Ezgi Mat. Teks. Pors. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Matbaa Sertifika No: 12142 Sanyi Cad. Altay Sok. No: 14 Çobançeşme-Yenibosna/İstanbul Tel: 0 212 452 23 02
MARTI YAYINCILIK Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mh. Davutpaşa Cd. Yılanlı Ayazma Sk. No: 8 Zeytinburnu/İstanbul Tel: 0 212 483 27 37 - 483 43 13 Faks: 0 212 483 27 38 www.martiyayinlari.com info@martiyayinlari.com
Orijinal adı : Birthmarked Yayın Yönetmeni : Şahin Güç Çeviren : Zeynep Yeşiltuna Editör : Rose Mary Samanoğlu Dizgi : Erkan Küçük Redaksiyon : Işıl Kocaoğlan Son Okuma : Ayhan Hınçal Kapak : Yasin Öksüz
.
1. BÖLÜM BEBEK KOTASI
Anne, loş ağılda bedenini son bir kere daha kasarak var gücüyle ıkındı ve bebek, Gaia’nın hazırda bekleyen ellerinin içine kaydı. “Aferin,” dedi Gaia. “Harika. Bir kız.” Bebek öfkeyle ağlıyordu. Gaia onun ayaklarını, parmaklarını, o kusursuz sırtını kontrol ederken rahat bir soluk verdi. Güzel bir bebekti, sağlıklıydı, biraz küçük olsa da vücudu düzgündü. Gaia çocuğu bir battaniyeye sarıp yorgun annenin görmesi için titrek ateşin ışığına doğru tuttu. Genç kız içinden, keşke annem de burada olsaydı, diye geçirdi. Keşke yanında olsaydı da doğum sonrası ve bebeğin bakımı için ona yardım etseydi. Normalde bebeği annenin kucağına vermemesi gerektiğini biliyordu, bir an için bile olsa bunu yapması yasaktı. Oysa şimdi anne ellerini uzatıyordu ve onun da her işe aynı anda yetişecek kadar eli yoktu.
5
Caragh M. O’Brien
Genç kadın, “Yalvarırım,” diye fısıldadı. Usulca parmaklarını kırpıştırdı. Bebeğin ağlaması kesildi ve Gaia, kızı annesine uzattı. Genç kadının bacaklarının arasını tıpkı annesinin ona öğrettiği gibi kibar ve seri bir şekilde temizlerken, annenin çıkardığı şefkat dolu sevgi sözcüklerini duymamaya çalıştı. Heyecanlı ve biraz da gururluydu. Bu onun ilk doğumuydu, hem de yalnız başınaydı. Annesine pek çok kez yardım etmiş ve ebe olacağına yıllar öncesinden karar vermişti ama şimdi nihayet hepsi gerçekti. İşi bitmek üzereydi. Heybesine dönerek annesinin sadece bir ay önce, on altıncı yaş günü için kendisine hediye ettiği çaydanlıkla iki fincanı çıkardı. Yanan korların ışığında çaydanlığa biraz su koydu. Sonra da ateşi biraz körükledi. Minik, sessiz kundağıyla uzanan annenin yüzüne vuran sarı ışığı gördü. “Aferin,” dedi Gaia. “Bu senin kaçıncı bebeğin? Dört mü demiştin?” “İlk bebeğim,” dedi kadın. Keyiften sesi kadife gibi yumuşamıştı. “Ne?” Gaia’ya bakarken kadının gözleri bir an için parladı ve gülümsedi. Utangaç, çekingen bir tavırla terden sırılsıklam olan saçını kulağının arkasına itti. “Sana daha önce söylemedim. Gidersin diye korktum.” Gaia yavaşça ateşin yanına oturup çaydanlığı metal çubuğun ucuna takıp ısıtmak için ateşin üzerinde çevirdi. 6
Doğum Lekesi
İlk doğumlar en zor, en riskli olanlarıydı ve bu seferki her ne kadar sorunsuz bir şekilde geçtiyse de Gaia, şanslarının yaver gittiğinin farkındaydı. Bu kadınla sadece deneyimli bir ebenin ilgilenmesi gerekirdi. Sırf anne ve bebeğin iyiliği için değil, aynı zamanda ileride yaşanacaklar için de böyle olması gerekirdi. Gaia usulca, “Kalırdım,” dedi. “Ama sadece gelecek başka biri olmadığı için. Annem çoktan başka bir doğuma gitmişti bile.” Anne, onun ağzından çıkanları dinlemiyordu bile. “Çok güzel değil mi?” diye mırıldandı. “Ve o benim. O bende kalacak.” Hayır, olamaz, diye düşündü Gaia. Keyfi, gururu bir anda buhar olup uçtu ve o ana kadar ilk defa annesinin de yanında olmasını diledi ya da Yaşlı Meg de olabilirdi. O an için artık kim olsa fark etmezdi. Gaia heybesini açtı ve içinden yeni bir iğneyle küçük, kahverengi bir mürekkep şişesi çıkardı. Çay tenekesini çaydanlığın üzerinde hafifçe sallayarak içine birkaç yaprak attı. Oda bir anda çayın mis gibi aromasıyla koktu ve anne yine bitkin, gevşemiş bir halde gülümsedi. “Daha önce hiç konuşmadığımızı biliyorum,” dedi anne. “Ama annenle seni avluya ve duvarın gerisine gidip gelirken çok gördüm. Herkes en az annen kadar harika bir ebe olacağını söylüyor ve artık ben de bunun doğru olduğunu söyleyebilirim.” “Kocan var mı ya da annen?” diye sordu Gaia. 7
Caragh M. O’Brien
“Hayır. Hayatta değiller.” “Bana haber yolladığın oğlan kimdi? Kardeşin mi?” “Hayır. Yoldan geçen çocuğun tekiydi.” “Yani kimsen yok.” “Artık yok. Bebeğim var, Priscilla’m var artık.” Ne kötü bir isim, diye içinden geçirdi Gaia. Daha beteri de, adının ne olduğunun bir önemi yoktu, çünkü bu çok uzun sürmeyecekti. Gaia, annenin çay fincanının içine bir tutam aslankulağı attı ve bunu en iyi nasıl yapabileceğini düşünerek sessizce fincanları çayla doldurdu. Hâlâ sıcak ve artık boş olan çaydanlığı heybesinin içine geri koyarken önüne düşerek yüzünün sol kenarını kapatan saçlarını düzeltti. “Al bakalım,” dedi, aslankulağıyla örtülü çayı yataktaki genç kadına uzatıp bebeği de usulca yanından alırken. “Ne yapıyorsun?” diye sordu anne. “Sen çayını iç. Acını dindirir.” Gaia örnek olsun diye kendi çayından bir yudum aldı. “Pek bir ağrım kalmadı. Sadece biraz uykum var.” Gaia, fincanı ocağın yanına koyarken, “Ne güzel,” dedi. Sessizce pılını pırtısını topladı ve gözkapakları giderek ağırlaşan anneyi seyretti. Bebeğin bacaklarını açarak usulca bir ayağını dışarı çıkardıktan sonra da onu şöminenin hemen yanındaki bir battaniyenin üzerine, yere bıraktı. Bebeğin gözleri açıldı ve şömine ateşine doğru kıpraştı. Kopkoyu, karanlık gözlerdi bunlar. Sonunda ne renk olacaklarını şimdiden anlamak imkânsızdı. Gaia, bir parça temiz bezi çay fincanına daldırdı ve sıcak sıvıyı sonuna kadar beze emdirdikten sonra 8
Doğum Lekesi
bebeğin bileğini silerek temizledi. İğneyi kahverengi mürekkebe batırıp, şöyle bir ışığa tuttu ve sonra da bebeğin bileğine annesinin rehberliğinde defalarca yaptığı gibi hızla dört iğne batırdı. Çocuk avazı çıktığı kadar bağırdı. “Ne yapıyorsun?” diye sordu anne, artık tamamen ayılmıştı. Gaia doğum lekeli bebeği yeniden sarıp sarmaladı ve tek koluyla özenle kucakladı. Çay fincanını, iğnesini ve mürekkebini heybesine attı. Sonra da ileri doğru bir adım atarak annenin yanında duran ikinci fincanı aldı. Anne heybesine tutundu. “Hayır!” diye bağırdı anne. “Yapamazsın! Nisanın yirmi biri bugün! Ay sonuna bu kadar yaklaşmışken kimsenin bebeği alınmaz ki!” “Önemli olan tarihin ne kadar ileri olduğu değil,” dedi Gaia sessizce. “Her ay ilk üç bebek.” Kadın, yattığı yerde doğrularak, “Ama şimdiye kadar yarım düzine doğurtmuş olmalısınız,” diye bağırdı ve bacaklarını yatağın yanından aşağı indirmeye çalıştı. Gaia, güçlü olma çabası içinde geriye doğru bir adım attı. “Onları annem doğurttu! Bu benim ilk bebeğim,” dedi. “Her ebenin ilk üç bebeği.” Anne ona baktı, şok ve korku ifadeleri yüzünde yer değiştiriyordu. “Yapamazsın,” diye fısıldadı. “Bebeğimi alamazsın. O benim.” “Mecburum,” dedi Gaia, gerileyerek. “Üzgünüm.” “Ama yapamazsın,” diye haykırdı kadın. 9
Caragh M. O’Brien
“Başka çocuklarım da olur. Bir kısmı sende kalır. Söz.” “Lütfen,” diye yalvardı kadın. “Bu seferki olmasın. Biriciğim olmasın. Ne yaptım ben?” “Üzgünüm,” diye tekrar etti Gaia. Artık kapıya ulaşmıştı. Çay kutusunu şöminenin yanında unuttuğunu gördü ama artık dönüp onu alması için çok geçti. “Bebeğin emin ellerde olacak,” dedi önceden öğrendiği sözleri kullanarak. “Anklav’a* büyük bir hizmette bulundun ve bunun karşılığını alacaksın.” “Hayır! Söyle onlara o pis ödüllerini istemiyorum. Ben bebeğimi istiyorum.” Anne odanın içinde birden öne fırladı, fakat Gaia böyle bir şeyin olacağını önceden tahmin ettiği için kendini hemen dışarı attı ve karanlık sokakta uzaklaşmaya başladı. Döndüğü ikinci köşede durmak zorunda kaldı çünkü öylesine titriyordu ki, elindeki her şeyi düşürmekten korktu. Bebekten hüzünlü, tedirgin bir ses çıktı ve Gaia, titreyen parmaklarıyla minik bebeğin sırtını daha rahat okşayabilmek için sağ omzundaki çantanın askısını iyice sağlamlaştırdı. “Şşşş,” diye mırıldandı. Arkasında bir kapının açıldığını duydu ve derken uzaktan vahşi bir çığlık yükseldi. “Lütfen! Gaia!” diye bağırdı ses ve kızın kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Burnunu çekip yüzünü tepeye döndü. Tahmin ettiğinden çok daha kötü olmuştu. Kulakları her an gecenin karanlığında yeni bir çığlığın yükselmesini beklerken her şeye rağmen -----------------------------------------------* Anklav: Belli bir coğrafyada, tamamen başka bir siyasi bölgenin sınırları dahilinde bulunan, içinde bulunduğu topraktan ayrılmış yaşam alanıdır. (ç.n.)
10
Doğum Lekesi
ilerlemeye devam etti ve Anklav’a doğru seri adımlarla tepeyi tırmandı. Ay, etrafını kuşatan koyu, ahşap ve taş binaların üzerini, ara sıra taşa basan ayaklarını masmavi bir ışıkla boyuyordu. Onu ilerlemeye zorlayan acelenin aksine havaya boş, mahmur bir sessizlik hâkimdi. Annesinin yanında aynı yolculuğu defalarca yapmıştı ama hiç bu gece olduğu kadar uzun bir yolculuk gibi görünmemişti gözüne. Bebeğin emin ellerde olacağını biliyordu, hem de çok emin ellerde olacaktı. Annenin de başka bebekleri olacağını biliyordu. En çok da bu bebeği kanunlar yüzünden götürmesi gerektiğini ve götürmediği takdirde hem kendi hem de annenin hayatını tehlikeye atacağını biliyordu. Bütün bunları çok iyi biliyordu ama bir an her şeyin tam tersi olmasını diledi. O güne kadar öğrendiği her şeyi ihlal etmek pahasına da olsa keşke bu bebeği annesine götürebilse ve ona, “İşte, al Priscilla’nı,” diyebilseydi. Terk edilmiş topraklarda kaybolsa, bir daha da geri dönmeseydi keşke… Son köşeyi de döndü. Güney girişinin kemerli kapılarının üstünde ışık vardı. Tek, çıplak bir ampulün ışığı, fenerin aynalı camlarından kapılara ve sert zemine yansıyordu. Dev ahşap kapının yanında siyah üniformalı iki gardiyan duruyordu. Gaia saçlarını hafifçe öne eğerek sol yanağını kapadı ve farkında olmadan kafasını çevirerek yüzünün o kısmını gölgede bıraktı. Uzun boylu gardiyan, “Ufak bir paket mi gelmiş bize?” diyerek geniş siperli şapkasını neşeyle başından çıkardı ve dirseğinin altına sıkıştırdı. “Yoksa bize annenin bebeklerin11
Caragh M. O’Brien
den birini mi getirdin?” Gaia yavaş adımlarla ilerledi, kalbi göğsünden fırlamak üzereydi. Nefes alabilmek için bir an duraksadı. Yaslı annenin feryatlarını neredeyse duyabiliyordu ve kadının kansız, güçsüz bacaklarıyla peşinden gelmesinden korkuyordu. Yüksekten, hızla kanatlarını çırpan bir kuş uçtu. Gaia ileri doğru bir adım daha atarak, fenerin güven verici ışığının altına girdi. “Benim,” dedi Gaia. “İlk bebeğim.” “Öyle mi?” dedi ikinci gardiyan, sesinden etkilendiği belliydi. “Hem de tek başıma,” dedi Gaia; kendiyle az da olsa gurur duymaması elinde değildi. Bir parmağıyla bebeğinin çenesinin altındaki battaniyeyi hafifçe çekerek yüzünün kusursuz hatlarını, dudağının üstündeki pürüzsüz, oyuk çöküntüyü süzdü. Büyük kapı açılıyordu ve başını kaldırdığında beyazlar giyen bir kadının onlara doğru geldiğini gördü. Kısa boyluydu, düzgün beslenen birinin çevikliğine sahipti. Yüzü olgun, yaman ve yanılmıyorsa biraz da tez canlıydı. Gaia kadını tanımıyordu fakat Kreş’te onun gibilerini çok görmüştü. Kadın öne gelirken, “Bebek kusursuz değil mi?” diye sordu. Gaia başıyla onaylayarak, “Onu temizleyecek vaktim olmadı,” diyerek özür diledi. “Önemli değil. Anne de sorun çıkarmadı, değil mi?” Bir an tereddüt etti. “Hayır,” dedi. “Anklav’a hizmet et12
Doğum Lekesi
mekten ötürü mutluydu.” “Doğum ne zamandı?” Gaia boynundaki zinciri çekip elbisesinin yakasından saatini çıkardı. “Kırk üç dakika önce.” “Mükemmel,” dedi kadın. “Yarın sabah avluya geldiğinde annenin adını ve adresini teyit edebilmen için bunların hepsini hatırlaman lazım ki, kadın hak ettiği mükâfatını alsın.” “Unutmam,” dedi Gaia, saatini yeniden elbisenin içine atarken. Kadın tam bebeği almak için elini uzatmıştı ki, gözü Gaia’ya takıldı ve durdu. “Bana yüzünü göster, çocuğum,” dedi kadın usulca. Gaia hafifçe çenesini kaldırdı ve çekinerek saçlarını sol kulağının arkasına itti. Büyük kapının tepesinde yanan lambanın ışığına döndü. Bakışları adeta incecik, görünmez birer oktan farksız olan altı göz bir anda yarasına odaklandı ve hepsi sessiz bir merak içinde bakakaldı. Gaia var gücüyle kıpırdamamaya ve onların bu meraklı bakışlarının ağırlığına katlanmaya çalıştı. Gardiyanlardan uzun boylu olanı genzini temizledi ve yumruğuyla ağzını kapatarak öksürdü. “Aferin, Gaia Stone,” dedi kadın sonunda bilge bir ifadeyle gülümseyerek. “Annen seninle gurur duyacak.” “Teşekkürler, Kardeş,” dedi Gaia. “Ben, Kardeş Khol. Annene benden selam söyle.” “Söylerim, Kardeş.” 13
Caragh M. O’Brien
Gaia, sol kulağının arkasındaki saçları yeniden yüzüne düşürdü. Anklav’daki kadının adını bilmesine şaşırmadı. Daha önceleri de ilk defa tanışıp da onu bilen insanlarla karşılaştığı olmuştu; Bonnie ve Jasper Stone’un kızı, yüzü yanık olan çocukları… İnsanların onu bu şekilde tanımasına artık şaşırmıyordu ama hoşlanmıyordu da. Kardeş Khol, beklenti içinde ellerini öne uzatmıştı ve Gaia, bebeği yavaşça kendi vücudunun sıcaklığından uzaklaştırarak kadına uzattı. Bir an elleri ona bomboş, buz gibi geldi. “Adı Priscilla,” dedi Gaia. Kardeş Khol merakla kıza baktı. “Teşekkürler. Bildiğimiz iyi oldu,” dedi. “Seni hayli yoğun bir gelecek bekliyor,” dedi uzun boylu asker. “Daha kaç yaşındasın, on yedi mi?” “On altı,” dedi Gaia. Birden midesi bulandı, kusacakmış gibi oldu. Çabucak gülümseyerek çantasını omzuna attı ve arkasına döndü. “Güle güle,” dedi Kardeş Khol. “Mükâfatını annenin Batı Üçüncü Bölge’deki yerine gönderirim, tamam mı?” “Tamam,” dedi Gaia. Çoktan tepe aşağı yürümeye başlamıştı bile, bacakları her an dengesini yitirebilirdi. Gözlerini bir an kapatıp açtı ve düşmemek için parmaklarıyla yanındaki koyu renkli binaya dayandı. Fenerin aydınlığının altına girdikten sonra ay ışığı artık eskisi kadar güçlü değildi ve onları ne kadar kırparsa kırpsın gözlerini bir türlü karanlığa alıştırmayı başaramadı. Fenerle aydınlatılan ana kapıdan uzaklaştıktan sonraki ilk köşede durup beklemek zorunda kaldı. 14
Doğum Lekesi
O sessizlikte, yakında bir yerlerden gelen uysal, hüzünlü bir ağlama sesi duydu. Kalbi duracak gibi oldu. Bir an için Priscilla’nın annesinin gölgelerin arasında yakında bir yerde olduğundan emindi, ona yalvarmak ya da onu suçlamak için fırsat kolluyordu belki. Ama kimse gelmedi ve bir süre sonra ağlama sesi kesildi, Gaia da duvardan uzaklaşıp evine doğru ilerleyerek, tepeden aşağı inmeye devam etti.
15