BONUS SAHNE
facebook.com/KitapOburlari twitter.com/KitapOburlari www.kitapoburlari.org
UYARI Bu metin Ephesus Yayınları’ndan çıkan ve Süreyya Çalıkoğlu tarafından çevrilen Hiçliğin Kıyısında kitabının yazar tarafından hiçbir karşılık gözetmeksizin yayınlanmış bonus sahnesidir. Andrew’un Bakış Açısından Hastane Sahnesi, Kitap Oburları’nın Hiçliğin Kıyısında blog turu kapsamında Tuğçe Nida Sevin tarafından çevrilmiştir. Referans gösterilmeksizin yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hiçliğin Kıyısında kitabını okumayanlar için ağır spoiler içermektedir.
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
Andrew’un Bakış Açısından Hastane Sahnesi HİÇLİĞİN KIYISINDA - J.A. Redmerski
Gerçekten daha fazla zamanım olduğunu düşünmüştüm. Marsters kucağıma bombayı bırakalı bir yıldan az olmuştu; sonumun az çok babamınki gibi olacağını söylemişti. Yani, teknik olarak böyle söylemedi ama sarf ettiği az sayıdaki kelimeden benim çıkardığım buydu. Tam bir pislik gibi davrandığımın farkındaydım: Dr. Marsters ve tabii ki ailem, benim geri dönüp başka testler de yaptırmamı, durumun ne kadar ciddi olduğunu tespit etmeyi istemişlerdi ama bana, Marsters benim bilmediğim başka ne söylebilirdi ki? Babam için hiç umut yoktu. Tüm testleri yaptırmıştı. Tüm randevularına gitmişti. Ona verdikleri tüm ilaçları almış, gerekli tüm tedavileri görmüştü. Bir süre için. En azından öleceğini fark edene kadar, ondan sonra kaçınılmaz olanı geciktirmeyi reddetti. Banka hesabını ailesi hariç herkese dağıttı. Ama ben onun oğluyum, sanırım böyle şeyler kalıtsaldı. Bu nedenle ben Marsters’a tekrar gitmedim. Çünkü tıpkı babam gibi, ben de bu süreci uzatmak istemedim. Teşhis konulduktan altı ay kadar sonraydı, merakıma yenik düştüm ve araştırma yaptım. Beyin tümörleri düşünülenin aksine kalıtsal değilmiş; sadece %5′i bu sınıfa giriyormuş. Nadir görünen sendromlarla ilgili bir şeyler okudum. Ben de herhangi bir sendrom yok, babamda da yoktu. Ama bu araştırmaya başladığımda artık baş ağrılarım oldukça artmıştı. Fazlasıyla artmıştı ve kriz geçirmeye başlamıştım. Ödümü patlatıyorlardı. Artık çok geç kaldığımı biliyordum. Marsters’a gidip bana sunamayacağı sihirli bir çözüm aramak istemedim. Çünkü çok fazla beklemiştim. Neyse, bu kadarı yeter… Şu anda tek önemli olan Camryn. Ona bunları yaşattığım için pisliğin tekiyim, özellikle de… kahretsin, ne düşünüyordum?! Eski erkek arkadaşı ölmüştü ve ben de şimdi ona her şeyi yeniden yaşatıyordum. Bencillikten hiçbir şey kaybetmemişim. Çünkü onu seviyorum ve çünkü Kansas’ta, o otobüste benimle konuştuğu andan itibaren onun hayatımın aşkı olduğunu biliyordum. Ama kader zalim ve eğer şu anda Kader karşımda duruyor olsaydı, ona iyi bir sopa çekmiştim. Tek umudum Camryn’in beni affedebilmesi… Hastane odamın kapısı açıldı ve dün gece seviştiğimizden beri on u ilk kez gördüm. Bir an için bana baktı; yüz ifadesi hayal kırıklığı doluydu, işkence 2
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
çekiyormuş gibiydi… Kahretsin, bu beni öldürüyordu. Ve sonra bana doğru gelerek kendisini kollarıma attı. Ona sımsıkı sarıldım. Hiç bırakmak istemiyordum. Tanrım… Onu bırakmak istemiyordum… Yüzünü ellerim arasına aldım ve gözlerine giren saçlarını geriye iterek yanaklarından süzülen gözyaşlarını öptüm. Kendi gözyaşlarımı güçlükle tutuyordum, onları görmenin Camryn’e daha kötü hissettireceğini biliyordum. “Üzgünüm,” dedim acı ve umutsuzluk dolu bir sesle. “Sana söyleyemedim Camryn… Geçirdiğimiz zamanın daha farklı olmasını istemedim.” Gözlerinden daha fazla yaş süzüldü. “Umarım sen…” diyerek başladım. “Hayır, Andrew… Nedenini anlıyorum. Açıklamana gerek yok. Bana söylemediğine memnunum…” Şimdi kendimi daha da suçlu hissediyordum. Tokatlanmayı hak ediyordum! Lütfen bebeğim, tokatla beni! Bağır! Sorun değil demekten başka bir şey yap… Yüzünü nazikçe kendi yüzüme yaklaştırarak dudaklarını öptüm. “Haklısın,” dedi. “Eğer bana söylemiş olsaydın, birlikte geçirdiğimiz zaman daha karanlık olurdu ve… bilmiyorum ama farklı olurdu ve farklı olmasının düşüncesine bile tahammül edemem… Ama Andrew, tek bir nedenden ötürü bana söylemiş olmanı dilerdim: Seni hastaneye daha erken getirmek için her şeyi ama her şeyi yapardım.” Sesi titremeye başlamıştı. “Belki de sen…” Başımı iki yana salladım. “Bebeğim, zaten çok geçti.” “Öyle söyleme! Şu anda da geç değil! Hâlâ buradasın, hâlâ bir şans var.” Nazikçe gülümsedim ve ellerim yanaklarından kayarak üzerime örtülü beyaz hastane örtüsünün üstüne, bedenimin iki yanına düştü. Sinir bozucu bir tüp elimin üzerindeki yerinden çıkarak yılan gibi dolanıyordu. “Ben gerçekçiyim Camryn; şansımın pek fazla olmadığını zaten bana söylediler.” “Ama hâlâ bir şans var,” diye tekrarladı, acı içinde. “Küçücük bir şans bile, hiç olmamasından iyidir.” “Eğer ben operasyona izin verirsem.” Suratına bir tokat atmışım gibi görünüyordu. 3
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
“Ne demek, eğer?” Bakışlarımı başka tarafa çevirdim. Uzanarak çenemi tuttu, beni kendisine bakmaya zorladı. “‘Eğer’ diye bir şey yok Andrew… Ciddi olamazsın.” Yatağın bir tarafına doğru kaydıktan sonra yanıma uzanması için ona işaret ettim. Bana iyice sokulması için onu kendime doğru çektim. “Eğer seninle hiç tanışmamış olsaydım,” dedim, gözlerini içine bakarak, “asla bunu düşünmezdim bile. Eğer burada, şu anda benimle olmasaydın, bunu asla yapmazdım. Bunu boş yere para ve zaman kaybı olarak görürdüm ve aileme boş umutlar vermekten başka bir şey olmayacağını düşünür, kaçınılmazı ötelemekten başka bir şey değil derdim.” “Ama ameliyat etmelerine izin vereceksin,” dedi şüpheci bir şekilde. Başparmağımın ucuyla yanağına dokundum. “Senin için yapacağım Camryn Bennett. Bunun ne olduğu umurumda değil, ne olduğu umurumda değil… ben den istediğin her ne olursa olsun, onu yapacağım. Hiçbir istisna olmadan.” Hıçkırıklara boğuldu. Yanağını okşayarak saçlarını geriye ittim ve gözlerinin içine baktım, “Yapacağım.” Dudaklarını benimkilere bastırdı ve ateşli bir şekilde öpüştük. “Seni kaybedemem,” dedi. “Önümüzde kocaman bir yol var. Sen benim suç ortağımsın.” Gözyaşları arasından gülümsemeye çalışıyordu. Alnına bir öpücük kondurdum. Uzunca bir süre birlikte uzanarak yapılması gereken testlerden ve ameliyattan bahsettik. Yanımdan ayrılmayacağı ve ne kadar gerekirse gereksin burada olacağını söyledi. Ve görmek istediğimiz yerlerden konuştuk durduk; ondan öğrenmesini istediğim şarkıları sıraladım; böylece yola çıktığımızda birlikte söyleyebilecektik. Tabii ki The Civil Wars’a takıldı kaldı ve hiç umursamadım. “Tip of My Tongue’u öğrenmen gerekiyor Andrew,” dedi gözlerinde öyle bir heyecan vardı ki. “Çok keyifli bir şarkı ve birlikte söylediğimizi görebiliyorum. Kafamda her şeyi düşündüm!”
4
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
Olumsuz bir şey söyleyerek yüzündeki gülümsemeyi yok etmeye dayanamazdım. Yüreğimde asla o noktaya gelemeyeceğimizi hissediyordum; onunla yeniden şarkı söyleyemeden çoktan gitmiş olacağımı. Ama gülümsemeye devam ettim. İçimdeki yenilgiyi görmesine izin veremeyecektim. “Cover şarkılar yapan bir grup falan olacağız,” diyerek devam etti, gözleri parlıyordu. Yanakları da pembeleşmişti, sanki bu öneriler onu bir şekilde utandırıyordu. Bir an için düşündükten sonra başımla onaylayarak, “Bu hiç de fena bir fikir değil. Louisiana’dan buraya kadar bir sürü bar ve gece kulübünde çaldım. Sahiplerini tanıyorum. Ta Chicago’ya bile gidebilir ve Aidan’ın barında çalabiliriz.” Yüzü aydınlandı ve başını benim başımın yanına koydu. Yumuşak bir şekilde onu öptüm. “O zaman, yapacağımız bu,” dedi. “Sen ve ben, yollarda, sevdiğimiz şeyi yapacağız. Tam olarak çantamızı toplayıp yollara koyulmak değil ama bu…” duraksadı, bunun ne demek olacağını düşünüyordu ve sonra yeni bir heyecan dalgasıyla, “bu daha da iyisi,” dedi. Hafifçe güldüm ve parmak uçlarımı şakaklarından aşağıya yanaklarına doğru kaydırdım. Bunları söylediğini duymak içimi acıtıyordu, bu kadar güçlü olması ve tüm bunların olacağına kendini inandırması. Burada onunla birlikte olamayacak olmam çok canımı acıtıyordu. Birlikte olduğumuz sürece ne yaptığımız hiç fark etmezdi. Yatakta yattığımız süre içinde bir an için yoldaymışız gibi hissettim. Hastalıktan ya da ölümden konuşmadık. Sadece konuşup güldük ve parmaklarımı oraya buraya kaydırarak, onu taciz edip durdum. O kıkırdadı ve ellerimi uzaklaştırmaya çalıştı ama sonunda pes ederek ne istiyorsam yapmama izin verdi. Ve o da aynısını yaptı. Sonra sadece birlikte uzandık, bazen birbirimizin gözlerinin içine baktık, bazen birbirimizi bakıyor olmamıza rağmen, kendi düşüncelerimiz içinde boğulduk. Camryn yataktan kalktı. “Bebeğim, sorun nedir?” “Hiçbir sorun yok,” dedi sıcak bir şekilde. Tişörtünü ve pantolonunu çıkardı.
5
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
Küçük bir çocuk gibi sırıtıyordum. Bunu bir hastane yatağında hiç yapmamıştım. “Seninle her ne kadar bir hastane odasında sevişmek istiyor olsam da,” diyor yatağa yanıma tekrar girerken, “bu olmayacak; ameliyat için tüm gücüne ihtiyacın var.” Sadece külotu ve sutyeniyle yanıma geri yatarken merakla gözlerinin içine baktım. Göğsünü sıkıca benimkine yaslayarak bacaklarını benimkilerin arasına yerleştirdi. Bedenlerimiz inanılmaz bir uyum içindeydi, kalçalarımız birbirine değiyordu. “Ne yapıyorsun?” diye sordum meraklı bir gülümsemeyle. Bir an için kalbim durdu ve nefesim kesildi. Kız dudaklarıyla âdeta ruhumu okşuyordu. Ağlamak istiyordum ama ortaya çıkan yüzüme yerleşen koca bir sırıtıştı. “Diğer yarıya ulaşmaya çalışıyorum,” dedi dudaklarıma parmaklarıyla dokunarak. “Orpheus’un kaburgalarımın üzerinde olmasını ve onları yeniden buluşturmayı istiyorum.” Konuşabilmem için bir az zaman gerekti. “Ah, bebeğim, bebeğim bunu yapmana gerek yok; kaburgalar deli gibi acır.” “Ama istiyorum ve ne kadar acıdığı umurumda değil.” Gözlerimin sonunda yaşarmaya başladığını hissettim ve ona doğru uzanarak dudaklarımı onunkilerin üzerine kapadım. “Bu çok hoşuma giderdi,” diye fısıldadım dudaklarına karşı. Dudaklarımı hafifçe öptü ve fısıldadı. “Ameliyattan sonra, birlikte gidebileceğimiz kadar iyi olduğunda, o zaman gideriz.” Başımla onayladım. “Tamam, Gus, dövmelerimizin uyumlu olması için beni kesinlikle orada isteyecektir… Bunu kaburgalarımın üzerine yaptırmaya gittiğimde bana gülmüştü.” Gülümsedi. “Demek öyle ha?” “Evet,” diyerek kendi kendime güldüm. “Beni umutsuz bir romantik olmakla suçlamış ve arkadaşlarıma söylemekle tehdit etmişti. Ona babam gibi konuştuğunu ve çenesini kapamasını söylemiştim. Gus iyi bir adam ve lanet olası harika bir dövmecidir.” “Bunu görebiliyorum.” 6
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
Parmaklarımı saçlarının arasında gezdirerek başının üzerini okşuyordum. Ama sonra bir anda buz gibi, acı gerçek aramıza girdi ve beni rüyadan uyandırdı. Neredeyse kendimi bu yanılsamaya tamamen bırakacaktım. “Camryn, senin hazırlıklı olmanı istiyorum.” “Lütfen başlama-” “Hayır, bebeğim, bunu benim için yapmalısın,” dedim. “Bunu kesinlikle atlatacağıma kendini inandıramazsın. Bunu yapamazsın.” “Andrew lütfen. Sadece dur.” Parmaklarımı dudaklarına bastırarak onu susturdum. Yeniden ağlıyordu. Onun ağladığını görmek canımı acıtıyordu ama bu söylenmesi gereken bir şeydi. “Sadece bana söz ver; kendine benim ölme ihtimalimi de hatırlatmaya devam edeceksin.” “Böyle bir şey söylemem!” Ona daha sıkı sarıldım. “Bana söz ver.” Dişlerini sıktı. Sonunda pes ederek kendini bunu söylemeye zorladı. “…Söz veriyorum.” Bunu sadece benim için söylemişti. Böyle bir şey yapmayacağını biliyordum. “Ama bana, bunu atlatacağın konusunda söz vermelisin,” diye ekledi, başını çenemin altına yerleştirirken. “Sensiz olamam Andrew, bunu yapamayacağımı biliyor olmalısın.” “Biliyorum bebeğim… Biliyorum.” Aramızdaki boşluğu sessizlik dolduruyordu. “Bana tekrar şarkı söyler misin?” diye sordum. “Ne söylememi istiyorsun?” “Dust in the Wind,” diye yanıt verdim. “Hayır. O şarkıyı söylemem. Bunu benden bir daha asla isteme. Asla.” Bedenine sardığım kollarımı daha da sıktım.
7
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
“O zaman herhangi bir şey söyle,” diye fısıldadım. “Sadece sesini duymak istiyorum.” Ve böylece Poison & Wine’ı söylemeye başladı; New Orleans’ta o gece birbirimizin kolları arasında yatarken söylediğimiz şarkıyı. Birkaç yerde ben de ona eşlik ettim ama halim yoktu. Duygusal olarak zayıftım. Hastalıktan ve stresten ötürü zayıftım. Zayıftım, çünkü kalbim kırılmıştı. Kaçınılmazdan ötürü zayıftım. Birbirimizin kollarında uyuya kaldık. ~~~~~~ “Yapmamız gereken bazı testler var,” dedi yatağın başından bir ses. Kendime geldiğimde hemşirelerden birinin yatağımın başında durduğunu gördüm. Sersemlemiş, garip hissediyordum. Kendi evimde bayılmadan önceki dakikalardaki gibi hissediyordum. Bu yatakta uyandığımda tek hatırlayabildiğim, domuz pastırmasının kokusuydu. Saatler sonra hâlâ domuz pastırmasının kokusunu alabiliyordum. Kokuyu bu kadar yoğun duyduğum için hemşirelere uzun süre kafeteryanın yakında olup olmadığını sormuştum. “Giyinsen iyi olur,” dedi hemşire yüzünde bir gülümsemeyle. Camryn benim, yarı çıplak durumumuzu düşünürsek sanırım ziyaret ve uyumaktan fazlasını yaptığımızı fark etmişti. Hemşire benim değerlerimi kontrol ederken Camryn de yataktan kalmış ve giyinmişti. Yatağın ayakucunda bir tekerlekli sandalyeye duruyordu. “Ne gibi testler?” dedim zayıf bir sesle. Biraz sersemlemiş gibi hissediyorum. Kahretsin. Lütfen bana başka bir şey olmadan önce Camryn odadan çıkmış olsun… “Andrew?” Camryn yatağa doğru geri geldi. Bir şeylerin yanlış olduğunun farkında. Bir elimi kaldırıp sallayarak ona bir şeyim olmadığını anlatmaya çalıştım. “Bir şey yok bebeğim, ben iyiyim. Sadece biraz başım döndü. Uyanmaya çalışıyorum.” Hemşire yanıma gelerek oturmama yardımcı oldu ve serumun hortumunu yolumdan çekti. “Testler için bir ya da iki saatliğine gitmiş olacak, belki biraz daha uzun sürebilir,” dedi hemşire. “Bu arada bir şeyler yemeli ve biraz dolanmalıs ın, sonra geri gelirsin.” 8
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
“Ama o-onu yalnız bırakmak istemiyorum.” “Dediğini yap,” dedim, buyurgan bir tavırda söylemiş olmama rağmen, elimden gelen en nazik sesimi kullanmıştım. “Gidip bir şeyler yemeni istiyorum.” Bu defa başımı onu görebilmek için çevirdim. “Ama biftek olmasın,” dedim oyuncu bir ses tonuyla. “Bana hâlâ bir biftek borçlusun, unuttun mu? Buradan çıktığım zaman, ilk iş bunu halletmek olacak.” Ondan almaya çalıştığım gülücük nihayet kendini göstermişti, her ne kadar umduğum kadar parlak olmasa da… “Peki,” diyerek tereddütle de olsa kabul etti. “Birkaç saat içinde geri dönmüş ve seni bekliyor olacağım.” Yanıma geri gelip beni yumuşak bir şekilde öptü ve bir an için sessizce birbirimize baktık. Sonunda tekerlekli sandalyeye oturdum ve hemşire beni odadan iterek çıkardı. Bir kere arkama baktıktan sonra gözlerimi bakışlarımı ondan güçlükle kopardım. Çünkü bu onu son görüşümmüş gibi hissettim. Ben koridor boyunca itilirken beyaz parlak zemin sandalyemin altın tıpkı akan bir su gibi ilerliyordu. Bakışlarımı yukarı kaldıramadığım için yere sabitlemiştim ve parlak zeminde artık desenler görmeye başlamıştım. İlk başta bunun sadece irademle alakalı olduğunu düşünmüştüm ama sonra başka bir şey olduğunu fark etmeye başladım. Bir sonraki köşeden sağa döndük. Bize doğru gelen sesleri duyuyordum ama hiç yukarı bakmadım. Tekerlekli sandalye giderek hızlanıyormuş gibiydi ve oluşturduğu rüzgârı çıplak sırtımda hissedebiliyordum. Başım öyle ağır geliyordu ki, sanki omuzlarım arasında beton bir blok vardı. Camryn’in sesini duydum ve sanırım başımı onu görebilmek için kaldırıyordum ama gerçekte hiç kımıldamamıştım. Camryn’in sesi değildi. Konuşan hemşireydi. Bana, kaç parmağı olduğuyla ilgili bir şeyler… Her şey simsiyah olmadan önce son hatırladığım şey buydu. Ölüm. Ölüm, garip bir şeydi. Hiç böyle olacağını düşünmemiştim. Her şey hafifti. Bedenim, aklım. Yüzümün önünde sürekli hareket ettirmeye çalıştığım elim. Etrafımda sesler duyuyordum ama ne söylediklerini çıkaramıyordum. Gerçekten ölmüş müydüm? Neler olduğunu anlamıyordum. Ne kadar süredir bu haldeydim? Ve hangi cehennemdeydim? Sonsuza kadar uyumuşum gibi geliyordu. Ama en çok merak ettiğim, nasıl oluyor da hâlâ bunun bilincindeydim.
9
SPOILER UYARISI HİÇLİĞİN KIYISINDA (THE EDGE OF NEVER) KİTABINI OKUMADIYSANIZ BU SAHNEYİ KESİNLİKLE OKUMAYIN.
“Andrew? Lütfen uyan…” “Andrew…”
10