Aşağıdan Sosyalizm Aşağıdan sosyalizm üzerine 50 yazı
Kapitalizmde tüm zenginliği yaratan işçilerdir----------------------------------- ----------------------------2 İşçi sınıfının merkezi rolü ---------------------------------------------------------- ----------------------------3 Sosyalist devrim ne demektir?----------------------------------------------------- ----------------------------4 Sosyalizm işçi sınıfının kendi eseridir---------------------------------------------- ----------------------------5 İşçi demokrasisi: İnsanlığın gerçek tarihinin başlangıcı-------------------------- ----------------------------7 Sosyalizmde demokrasi herşeyin kalbidir----------------------------------------- ----------------------------9 Parlamento değil, gerilla savaşı değil, darbe değil, işçi sınıfının kendi eylemi --------------------------10 Bizim farkımız aşağıdan sosyalizm------------------------------------------------ --------------------------12 Sosyalizm çoğunluğun bilinçli eylemidir------------------------------------------ --------------------------15 Mekanik marksizme karşı: Walter Benjamin-------------------------------------- --------------------------17 İktidar Hakkında Klasik Felsefe Notları: Halil Berktay’a------------------------- --------------------------18 Parti iktidarı mı? İşçi iktidarı mı?--------------------------------------------------- --------------------------21 İşçi sınıfının dönüştürücü gücü, kitle grevi ve sosyalistler----------------------- --------------------------24 ABD'nin krizi ve devrimci olasılıklar----------------------------------------------- --------------------------25 Cantona’nın yolu, bizim yolumuz-------------------------------------------------- --------------------------26 Leon Troçki: İşçiler devrimi sürekli kılabilir--------------------------------------- --------------------------28 ‘İşçi devrimi’ derken neyi kastediyoruz?------------------------------------------ --------------------------30 Sosyalizmin stalinist tahribatıyla mücadele--------------------------------------- --------------------------31 Troçki: Geleceğin mücadeleleri için marksizmi muhafaza etmek--------------- --------------------------32 Tunus: İşçiler dünyayı değiştirebilir------------------------------------------------ --------------------------33 Devrim nasıl bir şeydir?------------------------------------------------------------- --------------------------34 Devrimler kitleseldir----------------------------------------------------------------- --------------------------36 Devrimlere öncülük edebilecek olan yalnızca işçiler midir?--------------------- --------------------------38 Öldürülmesinden 70 yıl sonra: Troçki ve aşağıdan sosyalizm------------------- --------------------------39 Stalinizmi tartışmak önemsiz mi?-------------------------------------------------- --------------------------41 1871 Paris Komünü: Sıradan insanların iktidarı---------------------------------- --------------------------43 Popülizm mi sosyalizm mi?--------------------------------------------------------- --------------------------44 Militarist bir sosyalizm olur mu?--------------------------------------------------- --------------------------45 Özgürlük işçilerle gelecek----------------------------------------------------------- --------------------------47 Elitizmin karşıtı aşağıdan sosyalizm----------------------------------------------- --------------------------49 Tony Cliff: Mücadele içinde geçen bir hayat-------------------------------------- --------------------------50 Sosyalizm yığınların mücadelesinin ürünüdür------------------------------------ --------------------------52 Stalin’in ulusal sosyalizmi---------------------------------------------------------- --------------------------55 Lenin ve tek ülkede sosyalizm------------------------------------------------------ --------------------------56 Arap Baharı ve sosyal medya: Sıradan insanları teknoloji mi özgürleştiriyor?- --------------------------57 Rosa Lüksemburg ve kitle grevi---------------------------------------------------- --------------------------60 Kapitalizmden sonra hayat: Piyasa diktatörlüğüne alternatifler---------------- --------------------------63 1917 Temmuz Günleri: Lenin’in darbeye karşı mücadelesi---------------------- --------------------------64 Yurtseverler katletmişti: Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht------------------ --------------------------66 Hangi Gramsci? Hangi konjonktür?------------------------------------------------ --------------------------68 Lenin’in uzlaşır tavrı----------------------------------------------------------------- --------------------------70 Marksizm dünyayı hâlâ açıklayabiliyor mu?-------------------------------------- --------------------------73 Emek ve mücadele------------------------------------------------------------------ --------------------------74 Marks'ın özgürlük anlayışı---------------------------------------------------------- --------------------------75 "Gezi Parkı Dershanesi" ------------------------------------------------------------ --------------------------77 Bir süreç olarak Gezi Parkı Direnişi------------------------------------------------ --------------------------78 Gezi dersleri: Her hareketin iki "düşmanı" vardır--------------------------------- --------------------------80 Özgürlük için sınıf mücadelesi----------------------------------------------------- --------------------------82 İşçi sınıfı ve ezilenler---------------------------------------------------------------- --------------------------84 Reform mu, devrim mi?------------------------------------------------------------- --------------------------89
Aşağıdan Sosyalizm
Kapitalizmde Tüm Zenginliği Yaratan İşçilerdir Bize dayatılmaya çalışılan bir efsane var: işadamlarının zenginliğin yaratıcıları oldukları. Onlar olmadan hiçbir yatırımın, iş olanağının olamayacağı, ekonominin çökeceği anlatılıyor. Eğer aynı mantığı kullanırsak, feodalizmde de lordlar olmadan toprak varolamazdı. Köylüler de açlıktan ölür giderlerdi.
alırlar. Çoğunluk-işçi sınıfısadece ücret karşılığında başkası için çalıştığında kendi geçimini sağlayabilir.
Zenginliğin asıl yaratıcısı işçi sınıfıdır. Toplumun ihtiyacı olan malların ve hizmetlerin çoğunu işçi sınıfı, hem sahibi olmadığı hem de hiçbir şekilde kontrol edemediği işyerlerinde üretir. Bugünkü toplumlar hakkındaki İlkesel olarak işçilerin özel gerçek ise, zenginliği yaratan şirketler için çalışıyor olmasıyla araçların küçük bir kapitalist devlet için çalışıyor olması sınıfın elinde olduğu. Bu kapital- arasında bir fark yoktur. Her iki ist sınıf temel üretim araçlarına- durumda da işçiler kendilerinin patronlar için fabrikalar, ofisler, yollar, tren seçmediği yolları, limanlar, havaalanları, çalışırlar ve sadece bir aydan vb.-sahip ve onları kontrol diğerine kadar ancak yetecek ediyor. Çoğu kez ve üstelik para kazanırlar. Her kölenin giderek artan bir oranda, bu bildiği gibi, zenginliğin yaratıcısı sınıf, üretim araçlarına olmak sizi zengin yapmaz. "özelleştirme" yoluyla sahip Işçilerin ürettiği mallar ve onlara değil, oluyor. Bazen de ulus devletler hizmetler bunlara sahip oluyorlar. Her iki patronlarına aittir. Malların ve durumda da nüfusun büyük hizmetlerin üretim sürecinde, çoğunluğu, bu üretim araçları işçiler ayrıca kapitalistlerin hakkında herhangi bir karar zenginliğini de üretirler. Miverme yetkisine ya da onlardan crosoft'ta çalışan işçiler sadece faydalanma hakkına sahip yazılım üretmezler, ayrıca Bill Gates'in muazzam zenginliğini değildir. ve Bill Gates'in kendileri üzerindeki gücünü de üretirler. Peki ya geri kalanımız? İşçilerin kapitalizmdeki günlük Küçük bir azınlık hala kendi faaliyeti egemen sınıfı, onun geçimini sağlayacak araçlara karını ve onun kontrolünü sahip-küçük çiftçiler, küçük yeniden üretir. "Sömürü" terimesnaf, serbest çalışanlar, inin anlamı budur. İşçiler, nihai bağımsız zanaatkarlar. Bunları olarak, hem ekonomide hem tanımlamak için kullanılan eski devlette kendilerini yönetenlerin terim "küçük burjuvazi"dir. Az ellerine geçen büyük üretim sayıda küçük burjuva iyi para fazlasını üretirler. İşçiler ne kadar kazanır, çoğu uzun saatler çok çalışırlarsa onları sömürençalışarak ve ortalama bir ücret lerin gücü ve zenginliği o kadar karşılığında ancak geçimlerini artar. Kapitalizm, her günün her sağlayacak kadar para dakikasında her bir iş yerinde kazanırlar. Bunlar, çoğu kez, işçi yapılan bu günlük hırsızlığa sınıfının bir içinde bir dışında yer bağımlı bir sistemdir. 2
Sistemin kalbinde işçi sınıfının etkinliği yatar. Bu anlamda, kapitalizm dünya çapında gelişirken işçi sınıfı da genişlemeye devam ediyor. Marks ve Engels'in Komünist Manifesto'yu yazdığı zamanda, yani 1848'de, işçi sınıfı hala dünya nüfusunun küçük bir parçasını oluşturuyordu ve aslolarak Batı Avrupa'daki birkaç ülkede yoğunlaşmıştı. Bugün ise Güney Kore gibi küçük bir ülkedeki işçi sınıfı bile, muhtemelen, dünyada 150 yıl önce varolan işçi sınıfından daha büyüktür. Bazen işçi sınıfının küçüldüğünden, çünkü "kol gücü ile yapılan işler"in azaldığından sözedildiğini duyarsınız. Ne garip bir iddia! "Kol gücüyle yapılan" demek "el ile yapılan" demektir-fakat bu iddiaya göre, nasıl oluyorsa, hemşirelerin, bilgisayar operatörlerinin, ofiste ve santrallerde çalışan insanların ele ihtiyacı yok. Tüketim şekilleri de sınıfı belirlemez. Eğer belirleseydi, işçi sınıfının yok olduğunu, çünkü ayakkabıların takunyalarla yer değiştirdiğini söyleyerek hayıflanan 19. yüzyıl Lancashire yorumcusuyla aynı fikirde olmak zorunda kalırdık. Kapitalizm tarihteki en dinamik üretim sistemidir ve kendi işgücünü oluşturma şeklini her zaman değiştirir. 19.yüzyıl İngilteresi'nde en büyük istihdam kaynakları tarım, tekstil ve kömürdü. Bu sektörler küçülürken, metal ticareti büyüdü. Ve ardından, bu sanayiler kısmen, yerlerini elektroniğe dayalı sanayilere bıraktılar. Fakat bu değişiklikler işçi sınıfının
küçüldüğü anlamına gelmiyorişçi sınıfı büyümeye devam ediyor. Kapitalizmde, asıl sömürülen sınıf olduğu için işçi sınıfı, sadece üretimi durdurmak için değil aynı zamanda toplumu değiştirmek için de büyük bir potansiyel güce sahip. Sosyalizmi olanaklı kılan en önemli güç işte bu.
İşçi Sınıfının Merkezi Rolü Bütün önceki ezilen sınıflarla karşılaştırıldığında, kapitalizmde işçiler büyük bir avantaja sahipler. Kapitalizm, kendi amaçları için işçileri büyük şehirlerde ve kasabalarda bir araya topluyor. Onları fabrikalarda ve ofislerde bir araya gelmeye zorluyor. Ve işçilere önceki egemen sınıfların ortalama kültür düzeyinin bile çok üzerinde bir eğitim veriyor. Bunun sonucunda kapitalizm işçileri, sendikalarda, partilerde, kooperatiflerde vs kendini kolayca örgütleyebilen bir güç haline getiriyor. Şimdiye kadar tarihte hiçbir sömürülen sınıf, toplumu ele geçirecek ve yönetecek böylesi bir kapasiteye sahip olmamıştı. Bu dönüşümün anahtarı, yaşamları, şu anda kapitalizmin gücünü ve zenginliğini ürettikleri gerçeğinin hakimiyeti altında olan insanların ta kendisidir. Sosyalizm, büyük çoğunluğun, zaten kendilerinin ürettiği zenginliğin kontrolünü ele geçirmeleri demektir. Aktif bir şekilde kendisini örgütleyen, üretim araçlarının kontrolünü kapitalist sınıfın elinden almış, insanların gerçek ihtiyaçlarına dayanarak toplumu yeniden şekillendirmek üzere yola çıkmış bir işçi sınıfını dışarıda bırakan
hiçbir "sosyalizm" görüşünün tek bir fasulye tanesi kadar bile değeri yoktur! Sosyalizme giden yol ve sosyalizmin amacı birbirlerinden ayrılamazlar. Bizler, bir grup akıllı insanın-entellektüeller, parti liderleri, milletvekilleri, gerilla ordusu güçleri vs.insanlığı kapitalizmden kurtarabileceğini varsayan, sosyalizmin "yukarıdan aşağıya" inşa edilebileceği yönündeki tüm görüşlere tamamen karşıyız. Sosyalizm, parlamentonun eylemleri yoluyla ya da herhangi bir diktatörlük ya da azınlık hareketi tarafından inşa edilemez. Bundan dolayı devrimci sosyalistler her zaman hem sosyal demokrat geleneğin hem de stalinizmin eşit oranda karşısında olmuştur. Her ikisi de "yukarıdan sosyalizm" politikasını savunur. Sosyalizm sadece çalışan milyonlarca sıradan insan-kadın ve erkek, eşcinsel ve heteroseksüel, siyah ve beyaz-kendisini demokratik bir şekilde "aşağıdan" örgütlediğinde ve karar almayı sağlayan bütün güç biçimlerini bizi bugün yöneten azınlığın elinden almak ve kendi kollektif gücünü sosyal yaşamın ve üretim yaşamının her yüzüne kabul ettirmek üzere yola çıktığında mümkün hale gelir. Sosyalist bir toplumun temel prensibi, bugünkü "parlamenter demokrasi"nin sınırlı prensiplerinin çok daha ötesine geçen, en geniş demokrasiyi oluşturmaktır. Demokrasiyi güvence altına almak ve onu genişletmek için, işçi sınıfı, şu anda kendi hayatlarını şekillendiren meseleler hakkındaki kararlardan dışlanan insan kitlelerinin aktif müdahalesine ihtiyaç duyar. Kapitalizm, her ikisi de sosyal, ekonomik ve politik yaşam üz-
erinde demokratik, yaygın bir kontrol kurmanın önünde doğrudan bir engel oluşturan iki unsurun bileşimidir. Bunlardan birincisi sömürü, ikincisi ise rekabettir. Sömürü-üretim fazlasının çoğunluğun emeğinden azınlık tarafından çıkarılıp alınmasıkaçınılmaz olarak hiyerarşiye ve demokrasinin olmayışına dayanır. Kârların küçük bir azınlığa akışını korumak için, özel mülkiyetin ve devlet mülkiyetinin bizim üzerimizdeki toplumsal gücü bütün bir şefler, ustabaşılar, yöneticiler, polis, gardiyanlar ve en nihayetinde ordu tarafından sağlanır. Aslında kapitalizm sadece sınıf sömürüsüyle tarif edilemez. Onun bir diğer temel unsuru "piyasa" ve rakip devletler ve şirketler arasındaki rekabetin gerekliliğidir. Gerçekte, bu rekabet kapitalist sınıfı sürekli olarak sömürü oranını artırmaya ve işçi sınıfı üzerindeki kontrolünü devam ettirmek için her türlü yeni yönteme başvurmaya zorlar. Aynı zamanda rekabet ve piyasa hiç kimsenin kontrol edemediği ve krizler yoluyla gelişen bir dünya üretir. Bu dünyaya kâr hakimdir ve genel çıkarlar geri plandadır-bunun sonucunda kapitalist sınıfın küresel ısınma gibi evrensel tehditlere verecek etkili bir cevabı olamaz. Rekabetçi birikim tarafından yönlendirilen kapitalist üretim varolan toplumların yaşam kaynaklarını yok ediyor ve bugün bu sistem gezegen üzerindeki yaşamı çok ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Kaynakların gelişimini ve makul bir kolektif yaşamı engelliyor. Anarşinin ve kapitalist rekabetin ve sömürünün yıkıcılığının gerçek pratik alternatifi, 3
Aşağıdan Sosyalizm
demokratik ve işbirliğine dayalı planlamanın yaygınlaşması ve gelişmesidir. Sonuçta, insanlar demokratik bir şeklide kendi ihtiyaçlarının, isteklerinin ve önceliklerinin ne olduklarını kendileri seçmedikleri sürece nasıl karar verebilirler? Çoğunluk tartışmalara katılamadıkça ve nasıl değişiklikler yapacağına karar veremedikçe, planlar mantıklı bir şekilde nasıl değerlendirilebilir ve değiştirilebilir? Böyle bir dünya, ancak işçilerin, dünyayı sömürücü yöneticilerinin elinden almak ve onu kendi kollektif güçleriyle kontrol etmek üzere kendilerini örgütlemeleriyle mümkün olur.
tika" sorunu değildir. Ekonomik yaşama ve dolayısıyla üretim a r a ç l a r ı n ı n toplumsallaştırılmasına kadar uzanır. Toplumun zenginliği çok az insan tarafından kontrol edildiğinde, gerçek bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Fakat, bu bölünmelerin temelinde yatan daha derin bir şey; yani kapitalizmde her günkü yaşam tarafından oluşturulan yoğun güçsüzlük duygusudur. Yaşamak için bir başkası için çalışmak, patronlar tarafından aşağılanmaya boyun eğmek zorundayız. Teoride "özgür" olduğumuz "pazar", Sosyalist devrim, işyerlerine aslında, çalışan insanlara çok az kadar uzanır. Bazı insanlar seçenek sunar. Günlük yaşam, diğerlerinin patronu olurken ve acı gerçek ile 'kendi yaşam ayrıcalık sahibi olmak için daha koşulları üzerinde demokratik fazla para kazanırken güçlerini kullanan sıradan insandemokrasinin hiçbir anlamı yok- lar' fikri arasındaki boşluğun en tur. Sosyalist devrim "yasa ve büyük olduğu yerdir. Birkaç yılda düzen" sorunlarıyla uğraşır. bir seçimlerde oy kullanmak bu Seçilmemiş yargıçlar, sulh boşluğu kapatmaz. Halk devrimi yargıçları ve polis şefleri hiçbir gereklidir, çünkü egemen sınıfı zaman suçun yarattığı problem- sırtımızdan atmanın başka bir Sosyalist devrim ne demektir? leri, ve kapitalizm altında yolu yoktur. Daha da önemli yabancılaşmış yaşamın ürünü olan, beraber mücadele ettikSosyalist devrim üzerine yapılan olan günlük şiddeti çözemezler. lerinde bu insanların yaşamında tartışmalar aslında, "şiddet" ile Sosyalist devrimde, çalışan in- meydana gelen değişimler, ve değil, toplum içerisinde halkın sanlar, sosyal yaşamın her bu mücadelenin onları harekete gerçek gücünü geliştirmekle, alanında kontrolü ele geçirirler geçirici etkisidir. Bir yüzyıl önce, demokrasiyi genişletmekle ilgi- ve neye ihtiyaç duyduklarını ve Rus devrimcisi Lenin, "her delidir. Sosyalist devrimin asıl bu ihtiyaçlarını karşılamanın en vrim ezilenlerin şölenidir" diye anlamı şudur: iyi yolunun ne olduğunu yazmıştı. Işte bu en önemli ve en tartışırlar. Yeni bir dünyayı değerli, şeydir. İnsanlar kendiİşçi sınıfı, kökleri günlük şekillendirmenin araçlarının lerini dönüştürürler. Biz, bu yaşamda olan, varolan kontrolünü ele geçirirler. Böyle dönüşümü, küçük ölçekte, otoritelere meydan okuyacak ve bir değişim, sadece kurumları grevlerde ve sosyal hareketlerde onların yerini alacak yeni ku- değiştirmenin ötesine geçer ve görürüz. İnsanların kendilerine rumlar geliştirir. Milyonların toplumun ve insan psikolojisinin olan güvenleri artar ve kendiiradesinin aracı olabilmeleri için, en derin düzeyinde gerçekleşir. lerini daha iyi hissederler. bu kurumların demokratik Kapitalizmde, çoğu zaman, yöolması zorunludur. Şimdiye neticilerimizin gücü, bizim kendi 1980'de Polonya'da, kitle grevkadar işçiler, farklı zamanlarda aramızda bölünmüş olmamız ve lerinin etkisi ve zaferi sadece ve farklı yerlerde, bu kurumlara, kendimizi güçsüz hissetmemiz işçilerin kendi arasında değil, komün, sovyet, işçi konseyi, koşuluna bağlıdır. işte, kapitalist bütün toplumda hissedildi. Hasözerk cumhuriyet gibi isimler toplumda cinsiyetçi, milliyetçi ve tanelerdeki hastalar daha çabuk verdiler. Büyük olasılıkla gele- ırkçı bölünmelerin önemi bu- iyileştiler ve taburcu oldular. cekte de yeni isimler bulacaklar. rada yatar. Hayatın oluşturduğu Birkaç hafta içinde hastane Sosyalist devrim, milyonların engellerin gerçek kaynaklarını koğuşları tekrar doldu; fakat bu aktif olarak katıldığı, "aşağıdan" saptırarak, bunların sefer kendini bir anda kötü bir süreç olmak zorundadır. sorumluluğunu "günah keçi- hisseden resmi görevliler ve yöSosyalist devrim boyunca leri"nin üzerine atarlar. Farklı za- neticilerle. Halk devrimleri, sıradan insanlar kendi manlarda, bu hedefler Katolikler, toplumun yaratıcılığını ve farklı yaşamlarını etkileyen bütün İrlandalılar, Yahudiler, siyah ve bir toplumun temeli için gerekli meselelerin kontrolünü ele Asyalı insanlar, eşcinseller ve olan kolektif gücü artırırlar. Devrim, kapitalizmde önü kapatılan alırlar. Bu, genel olarak bir "poli- diğerleri olmuştur. 4
bu potansiyelin önünün açılması sürecidir. Devrim kolektif ve ortak bir süreç olmak zorundadır. Yeni bir dünya yaratma kapasitemize olan güvenimiz, bütün güce sahipmiş gibi görünen egemenler karşısında zayıf düşürülmüş ve yeteneksizleştirilmiş, yalnız ve çaresiz bireyler olmadığımız duygusuna bağlıdır. Devrimlerin sadece egemen sınıflar için değil, aynı zamanda sıradan insanlar için de sürpriz olmasının nedeni budur. Her dürüst halk devrimi tarihçisi, insanların devrim sırasında duydukları mutlululuğu ve kendi güçlerini kazanmış olmalarını anlatmanın yanı sıra, her zaman, bu durumu da kayda geçmiştir. İnsanlar, devrimlerde, başka koşullarda olduklarından daha hızlı değişirler. Yeni olasılıklar kendilerini ortaya çıkarırlar. Bir anda insanlığın ufku genişler. Gri dünya yeni renkler almaya başlar. Sadece devrim deneyiminde güçsüzler kendi kapasitelerini görmeye, kendi güçlerini sınamaya ve artırmaya ve bilinçli bir şekilde yeni bir dünyayı yönetme yeteneğine sahip olmaya başlarlar. Bu hiçbir şekilde şiddetle değil, tamamen özgürlüğün genişletilmesiyle ilgilidir.
Sosyalizm işçi sınıfının kendi eseridir Milyonlarca insan, küresel bir mücadele içinde. Kapitalizm her gün sorgulanıyor. Gezegen çapında birlikte örgütlenen eylemler, dev şirketleri, bu şirketlerin sözcüsü olan hükümetleri ve savaş politikalarını yerden yere vuruyor. 2005 yılından beri çok sayıda
ülkede birden, küresel ısınmaya karşı eylemler gerçekleşti. Bir çok ülkede bu eylemler, petrol, enerji, ulaşım ve silah şirketlerini hedef aldılar. Eylemciler, küresel ısınmayla savaş arasındaki bağlantıyı kurmakla kalmadılar. Gezegenin ve yaşam türlerinin canına kasteden bütün gelişmelerin kapitalizmle bağlantısını da ortaya serdiler. İstanbul'daki eylemlerde, "Bush petrol satıyor, dünya batıyor" sloganı sık sık atıldı.
solun 1980'lerdeki yenilgiler nedeniyle ve Sovyet Bloğu'nun çökmesinin yarattığı kafa karışıklığı yüzünden zayıflamış olduğu bir ideolojik iklimde ortaya çıktı." Ve Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü'nü durdurduğu eylemden, Kasım 1999'dan bugüne kadar anti kapitalist hareket çarpıcı bir dizi adım attı. Önce savaş karşıtı harekete ilham verdi. Ardından kitlesel direnişler içinde şekillenen yeni bir sol odağın şekillenmesine ve çok önemli bir dizi ülkede seçim Milyonlarca insan, sosyalistlerin başarıları elde edilmesine daima savundukları politikalarla yardımcı oldu. aynı politikalara sahipler. IMF'ye, savaşa karşı olmayan yok. AB- Ama Sovyet Bloğu'nun D'nin savaş politikalarına karşı çökmesinin yarattığı kafa olmayan yok. karışıklığı içinde patlayan bir hareket olarak, sosyalist fikirlerle Fakat bu politik atmosfer, arasında her zaman bir güvensiinsanların hızla sosyalizmin zlik duygusu hakim oldu. bayrağı altına toplanmasına, devrimci örgütlerde örgütlen- Ne yazık ki bu durumun sorummelerine neden olmuyor. lusu antikapitalist hareketin akKapitalizm eleştirisi yoğun olsa tivistleri değil, sosyalistler. da sosyalizm kapitalizme alter- Kapitalizmi ceket diken bir terzi natif, onun yerini alması zorunlu hassasiyetiyle her yönden ve gerekli bir dünya olarak eleştiren ve mantıksız bir sistem algılanmıyor. olduğunu kanıtlayan geniş, radikal ve eylem halindeki bir Kapitalizm ve sosyalizm kuşak, sosyalist fikirlere yönelmiyorsa, sitem edilmesi Aralarında gençlerin en büyük gereken bu kuşak değildir. katılımla yer aldığı onbinlerce savaş karşıtının yürüdüğü korte- Hareket içinde sosyalist bir anti jlerde, "Biz anti kapitalistiz" kapitalizmin özgürlükçü, eşitlikçi sloganı büyük bir coşkuyla atılsa ve demokratik tüm özellikleri da bu, insanların sosyalizmi kanıtlanmak zorunda. hedeflediği anlamına gelmiyor. İşçi sınıfının kendi eylemi "Başka bir dünya mümkün!" diyenler, bu dünyadan, kapital- Sosyalizm, "öncü ve cesur" parti izmin her düzeydeki liderlerinin kafasından üreyen ilişkilerinden nefret ediyorlar ve parlak fikirlerin ürünü olmayabu sosyalist bir hareketin cak. Sosyalizm, lacivert takım elkitleselleşmesi için müthiş bir biseli kravat takan parti fırsat. Ama tek başına yeterli liderlerinin eylemiyle olmayacak. Sosyalizm, akıllı değil. politbüroların kararnameleriyle Sosyalizm, "Anti kapitalist bilinç, geleneksel kurulmayacak. 5
Aşağıdan Sosyalizm
hiyerarşik bir devlet iktidarı değildir. Sosyalizm tek partinin "komünizm adına" tüm bir devlet bürokrasisi üzerinden kurduğu tekelci hâkimiyet değildir. Sosyalizm, milli çıkarların dünyanın tüm ezilenlerinin çıkarlarının uğrunda feda edildiği yerel bir yönetim değildir. Sosyalizmde halklar baskı altına alınamaz. Kadınların, cinsel tercihlerin baskı altına alındığı bir sosyalizm olamaz. Sosyalizm zekâları kendilerinden menkul bazı insanların körü körüne izlendiği bir yönetim biçimi değildir.
işyerlerinde yenebilirse sosyal 1871 yılında, Avrupa'nın siyasal bir devrim gerçekleşebilir. çalkantıları içinde Paris'te patKolektif olarak üreten, kolektif layan işçi isyanı, Karl Marks olarak yaşayan, kolektif eylem Komünist Parti Manifestosu'nu yeteneği olan ve kolektif zekası yazdığı için değil, Paris işçilerinin olan tek toplumsal güç, işçi isyan etmekten başka bir şansı olmadığı için, kendiliğinden patsınıfıdır. lak verdi. Bir kez mücadeleye başlayan işçiler, talepleri ne kadar basit Marks gibi, Engels, Rosa Lükolursa olsun, eylem içinde semburg, Lenin ve Troçki gibi deneyim kazanarak kapitalizmi devrimciler işçi sınıfının müeleştirmeye başlar. İşçilerin her cadelelerinden dersler çıkarttılar. eylemlerini eylemi, sadece kapitalist sisteme İşçilerin darbe vurmakla kalmaz, kapital- yorumladılar. İşçilerin yaşam siyasal müist sisteme bir bütün olarak karşı koşullarını, çıkmanın potansiyellerini cadelelerini, bu mücadelelerin Kısacası sosyalizm bir parti barındırır. Sosyalizm, işte bu içine girerek değerlendirdiler. iktidarı değildir. eylemin, en basit taleplerle 1905 yılında Rusya'da işçiler başlayan her eylemin içinde kitle grevleriyle kocaman Çarlık Devrimci marksistlerle, diğer her potansiyel olarak yer alır. aygıtını sarstıkları için, Rosa Lüktürden sosyalizm yorumu semburg ve Lenin ve Troçki, dearasındaki temel fark sosyal- Mücadele eden işçiler, örgütlen- vrimin derslerini yazabildiler. izmin kimin eseri olacağı meye, daha yaygın ve daha tartışmasında belirginleşir. kesin bir biçimde organize ol- Rus işçileri 1905 yılında da, 1917 Sosyalizmi kendi partilerinin maya başlar. Mücadele yılında da grev komitelerini kueylemi olarak görenlerle mark- genelleştiğinde, işçilerin kolektif rarken, grev komitelerinden sistler 1800'lü yılların ortalarında örgütlenmesi de genelleşir. Ülke daha geniş kapsamlı siyasi taleayrıştılar. Sosyalizm, kalbi çapına yayılır. plerle hareket eden işçi meclisdemokrasi olan bir gelenektir. lerini kurarken, hiç kimseye Sadece sosyal bir devrimin Daha fazla ücret için greve sormadılar. Çünkü devrimler ürünü olarak kurulabilir. Sosyal başlayan işçiler, grevin yapılmaz, olur. bir devrim, milyonlarca ama mi- kazanması için grev grupları lyonlarca insanın kolektif eylemi kurar. Polisin saldırısına karşı Devrimci Marksizm, işçi sınıfının olduğu için, milyonlarca ama barikatlar sisteme karşı kurar. Grevler kapitalist milyonlarca insanın arzularının, yaygınlaşıp ülke çapında uluslararası arenada verdiği müsıkıntılarının, öfkelerinin ve örgütlenme ihtiyacı cadeleyi, genelleştirir, bu müdüşlerinin harekete geçmesinin doğduğunda ulusal çapta cadelenin en önemli anlarından ürünü olduğu için, önceden komiteler oluşur. İşçi sınıfı dersler çıkartır, bir sonraki döneplanlanamaz. kendiliğinden eyleme geçer ve min mücadelesinde bu deneyeylem içinde, kendisini imlerden yararlanmak için bir Polonyalı devrimci Rosa Lük- demokratik bir biçimde örgütler. hafıza rolü oynar. semburg'un dediği gibi, kapitalÇılgınca bir yöneticilik arzusu izm yenilecekse, üretildiği yerde, Marksizm ve işçi sınıfı yoktur. Zira işçi sınıfının müişçilerin sömürü çarkına bağlandıkları işyerlerinde ye- İşçi sınıfı, sanıldığının tersine, bir cadele tarihini izleyenler bilir ki, cahiller topluluğu değildir. işçi sınıfı yönetilemez. nilmelidir. Sadece birleşik eylemlere kitleŞenol Karakaş Kapitalizmi başka bir yerde ve sel güç katan bir kalabalık hiç başka bir sınıfın yenmesi değildir. İşçi sınıfı güçlü gelenekmümkün değildir. Kapitalizmi leri olan, tarihi yapan toplumsal ancak işçi sınıfı, ancak güçtür. 6
İŞÇİ DEMOKRASİSİ:
İnsanlığın Gerçek Tarihinin Başlangıcııcı Karşı karşıya olduğumuz belalar gerçekten çok büyük. 20.yüzyıl savaşlarla geçti. Milyonlarca insan öldü. 21. yüzyıla da savaşlarla girdik. Yüz binlerce insan yok oldu. Irak'tan sonra sıranın hangi ülkede olduğu tartışılıyor. Belalar savaşlarla sınırlı değil. Bu hafta İngiltere hükümeti küresel ısınmanın engellenemez boyutlara geldiğini sinirli bir tonla açıkladı. Gezegen üzerindeki tüm canlıların yaşamı büyük bir tehdit altında.
öylesine bir gelişme kaydetti ki, örneğin kuş gribinde olduğu gibi çok büyük bir felaketi, gerçekten büyük ve milyonlarca insan ve hayvanı yok edebilecek bir salgını önceden kestirebildi. Şimdi bu salgını, hayvanları da yok etmeden engellemenin yollarını bulmak aslında çok kolay. Tıpkı kanser hastalığının, HIV virüsünün çarelerini bulmanın kolay olması gibi. Sorun şu: bir milyardan fazla insana hala elektriğin ulaşmadığı, dünya nüfusunun neredeyse altıda birinin temiz suya ulaşamadığı bir dünya, bu felaketlere çare bulabilir mi? insanlığın ortak ve umut dolu bir geleceği olabilir mi?
tim araçları üzerinde özel mülkiyet devam ediyor. Kendi içinde acımasız bir rekabet içinde olan, gözleri daha fazla kardan başka bir şey görmeyen, dünya çapında küçük bir azınlık olan sermaye sınıfı, üretici güçler giderek daha kolektif bir biçime ulaşsa da tüm zenginliğin sahibi olmaya devam ediyor. Küresel kapitalist sistemin tüm tarihi, küçük bir egemen sınıfın sermaye birikimi güdüsünün insanlığa ödettiği maliyetlerin toplamından başka bir şey değil. Bir yandan önceki çağlarda düşünülemeyecek bilimsel ilerlemeler gerçekleşir, üretim tüm dünya çapında baş döndürücü bir hızla yaygınlaşır ve devasa bir dünya pazarı oluşurken, aynı anda bu hızlı küreselleşme, kanlı bir tarih de yarattı. Her ülkede azınlık olan, hatta nüfusun küçük bir kısmını oluşturan sermaye sınıfları, emekçi, büyük ve yoksul çoğunluğu, devlet adı verilen çeşitli biçimlerde baskı örgütlerinin toplamı olan bir mekanizmayla sermaye birikimine dayalı sistemi sürdürmeye zorladılar.
Ya yoksulluk! Milyonlarca insanın temiz suya ulaşamadığını, bir milyardan daha fazla insana elektrik ulaşmadığını, çeşitli kıtlarda yüz binlerce insanın açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya Kapitalizm varken asla olduğunu biliyoruz. Yetersiz beslenmeden her gün on bin- İnsanlığın üretici güçleri büyük lerce çocuk ölüyor. sıçramalarla gelişse de üretimin içinde gerçekleştiği toplumsal Irkçılık çağdaş dünyanın örgütlenme, bu gelişmelerin ayrılmaz bir parçası gibi. insanlığa yarar sağlamasının önünde engel. Apaçık bir kapiOrtaçağ hastalıkları ya da bu talist dünya sistemi içinde hastalıklara benzeyen salgınlar yaşıyoruz. Zenginin parası hala hayvanları ve insanları tehdit züğürdün çenesini yormaya ediyor. Azınlık demokrasisi devam ediyor. Dünyada 5 bin tanesi her an Geçtiğimiz dönemde İstanbul'a kullanılmaya hazır 30 binden gelen Microsoft'un her şeyi olan fazla nükleer silah mevcut. Bill Gates'in serveti, bir kaç ülkenin toplam servetinden Ortak gelecek umudu daha fazla. Bir yandan da insanlığın ulaştığı ilerleme aşaması, bütün bu çelişkilerin ne kadar saçma olduğunu gösteriyor.
Hangi yönetim biçimiyle çalışıyor olursa olsun, devlet, egemen sınıf adına çalışan bir komiteden başka bir şey değildir. Demokrasi de kapitalizm altında egemen sınıfın toplumun daha fazla iknasına dayalı baskı rejiminden başka bir şey değildir.
Üretim, her zaman olduğundan daha toplumsal, daha kolektif bir biçime ulaşmış olmasına, üretimin her bir departmanı hiç olmadığı kadar birbiriyle Küçük bir azınlığın, büyük bir İnsanın toplumsal üretici güçleri bağlantılı olmasına rağmen, üre- çoğunluğu, çalışmadan elde 7
Aşağıdan Sosyalizm
ettiği zenginliğinin devamına Alman devrimci Karl Marx, göz kapamaya, bu büyük z o r u n l u l u k l a r ı n çoğunluğun emeğinin karşılığını değişmeyeceğini, sadece içinde ödemediği kısmıyla ifade buldukları toplumsal egemenliğini devam et- örgütlenmenin değişeceğini tirmesinin olağan bir durum söylüyordu. olduğuna ikna etmesi mümkün değildir. Sosyalizmde de Kuş Gribi, sosyalizmde de depremler, Demokrasinin kapitalizm altında Tsunami felaketleri yaşanabilir, aynı zamanda baskı aygıtlarının hatta yaşanacaktır. Bu sorunların büyük çoğunluk üzerinde estir- yaşanıp yaşanmayacak olması ilen terörle atbaşı gitmesinin ne- değil önemli olan. Önemli olan, deni budur. bu tür sorunlara hangi reflekslerle yanıt verileceği. Burjuva sınıfının tarih sahnesine egemen bir olarak çıkmasıyla Kuş Gribi gibi küresel bir felaketi sürekli kan dökülmesi, sürekli önceden gören bir işçi savaşılması ve bu savaşlarda mi- demokrasisi, tüm işlerini bir kelyonlarca insanın öldürülmesi nara bırakarak, bu felaket tek bir arasında sıkı bir ilişki var. Hapis- insanı, tek bir canlıyı öldürmehaneler, hukuk sistemi, akıl has- den önce hangi önlemlerin taneleri, işkence teknolojisinin alınabileceğini küresel bir gelişmesi, kimyasal silahlar, tartışma halinde yapabilir. kitlesel ölümler, kapitalist üre- İşyerlerinde, mahallelerde, timin neden olduğu kitlesel fe- okullarda oluşmuş olan laketler ve bütün bu felaketlerin demokratik özyönetim karşısında burjuva sınıfının esas organlarında bu tartışma tüm olarak ceset torbası üreten ve derinliğiyle yaşanabilir, konuyla geliştiren teknolojide devrim daha yakından ilgilenen yaratması, "kapitalizm varken insanların açık bir tartışma asla" dememizin en büyük ne- ortamında önerileri dinlenebilir. denidir. Kapitalist sistem, tarihsel Alınacak önlemlere kolektif ve olarak ömrünü doldurdu. Artık şeffaf bir biçimde karar verilir. sadece bir sorun yumağıdır. Bur- Kuşlar katledilmeden hastalığın juva sınıfı, yüzyıllardır insanlığı nasıl yenilebileceği, bu kadar yönetmeye yeteneği olmadığını büyük bir salgın tehlikesine karşı kanıtlamıştır. Küresel sermaye hayvancılıkla uğraşan insanlara insanlık adına bir ölüm fermanı toplumun kopmaz bir parçası gibi çalışıyor. Bu yüzden kapital- olarak hangi yardımların izm varken asla! Bu yüzden Kuş yapılacağı belirlenebilir. Gribi'nin milyonlarca insanı ve Hastalığın aşılması için yapılacak canlıyı yok eden bir felakete yatırımım düzeyi ana hatlarıyla dönüşmesine ramak kaldı. Deli ölçülüp, fedakârlık yapılması dana hastalığı bu yüzden. Bur- gereken başka alanlarda yatırım juva sınıfının diktatörlüğüyle- kısıtlamasına gidilebilir. demokrasisiyle insanlığa bir armağanı bunlar. 2004 yılının sonlarında Uzak Asya'da yaşanan Tsunami feİşçi demokrasisi laketinin 400 bine yakın insanın ölümüyle sonuçlandığını biliyOysa başka bir dünya bu sorun- oruz. 400 bin insan. Gölcük delara bambaşka çareler bulabilir. prem sırasında ölenlerin 8
unutulması gibi unutulan 400 bin kişi. Başka bir dünyada da, sosyalist bir dünyada da depremler olacak kuşkusuz. Marks'ın dediği gibi, önemli olan bu doğal felaketlerle hangi toplumsal örgütlenmeyle karşılaşacağımız. Büyük tsunami dalgalarından sonra biliyoruz ki erken deprem uyarı sistemleri geliştirilebilir ve dev ve öldürücü dalgalar kıyıya vurmadan önce onbinlerce insan korunaklı bölgelere sığınabilirdi. İnsan yaşamını daha fazla kâr elde etmekten öncelikli gören bir sistemde yaşasaydık. Kapitalist uygarlığın zirvesi ABD'de 2005 yılında yaşanan Katrina felaketi de benzer bir sonuca işaret ediyor. Özel otobüs şirketleri, tayfunun araçlarına zara vermesini engellemek için bir hafta önceden otobüsleri bölgeden kaçırdılar. Zaten betonarme evlerde oturacak kadar parası olmayan onbinlerce yoksul, tayfundan kaçmak için de hiçbir şansa sahip olamadı. Ölümü beklemek zorunda kaldılar. New Orleans'ta büyük bir tayfunun yaşanması olasılığı çok uzun yıllardır biliniyordu. Kar güdüsü tarafından değil, yaşanabilir bir dünyada, eşitliğin ve özgürlüğün tüm toplum tarafından güvence altına alınış olduğu bir işçi demokrasisinde, kısacası kara değil, insanlığın ve, tüm ekosistemin korunmasını, standardının yükselmesini hedefleyen başka bir dünyada, Katrina felaketinin sonuçları bambaşka olurdu. Katrina felaketi, işçi demokrasisi ile kapitalist demokrasi, servet sahibi azınlığın demokrasisiyle
yoksul çoğunluğun demokrasisi arasındaki ayrımı net bir biçimde gösterdi. Katrina felaketinden sonra New Orleans'a giden ilk güç bir yardım ekibi miydi? Hayır! Sağlık ekipleri miydi? Hayır! Giden ilk ekip ABD'nin en üst düzey silahlı güçleriydi ve yaptıkları ilk iş felaketin ardından açlık da yaşayan insanların mağazaları yağmalamasını silahla engellemek, gerekirse bu insanları öldürmekti. Bir işçi demokrasisinde, her şeyden önce bu türden silahlı güçlerin olması olanaksızdır. İşçi demokrasisi, azınlığın çoğunluğu yönetmesinden bambaşka bir siyasal-toplumsal örgütlenmedir. Bir azınlığın büyük bir çoğunluğu yönetmesi için, bu çoğunluğun koşullara başkaldırmasını engellemek için kendisine bağlı silahlı insanlardan kurulu düzenli ordu ve polis örgütlenmesine ihtiyacı vardır. Çoğunluğun, doğrudan demokratik özyönetim mekanizmalarıyla, aşağıdan yukarıya örgütlenmesinde, ayrıcalıklı bir bürokrasi olamayacağı gibi, düzenli, bir baskı ve şiddet aracına da gereksinim yoktur. Sadece, halkın kendisini korumak amacıyla oluşturacağı örgütlenmelere gereksinim vardır. Bu tür bir örgütlenme, bir baskı aracı olarak değil, aynı zamanda bir yardım örgütlenmesi olarak da çalışmak zorundandır. Bunun en başarılı örneklerinden birisi 1917 yılında devrimci Rusya'da gerçekleşti. Çarlık rejimini deviren işçiler, düzenli ordudan bambaşka bir biçimde, işyerlerinde, mahallelerde ve hatta ordunun tabanında örgütlenerek, başka türden bir yapılanmaya gittiler. Irkçılığı
Çarlık'tan devralan güçler Yahudi mahallelerinde katliam yapmaya hazırladıklarında, karşılarında işçilerin kendilerini silahlandırarak oluşturdukları ve demokratik mekanizmalarla çalışan güçleri buldular. Kanlı bir soykırım işçilerin kendi örgütlenmesiyle engellendi. Mücadele etmeye değer Kapitalist sistemin bir manyaklık olduğu ortada. Bir alternatifimiz var. Kaynakların silahlanmaya, militarizme değil, doğayla uyumlu bir örgütlenme içinde olan insana odaklayan, dayanışmanın, uluslararası birleşik demokratik planlamanın, insanlığın ortak çıkarlarının ırkçılığa ve milliyetçiliğe galebe çaldığı bir demokrasi, işçi demokrasisi için mücadele etmeye değer. Rıfat Solmaz
Sosyalizmde demokrasi herşeyin kalbidir Bir insan öldüğünde yapılan otopsi ölüm nedenini ortaya koyar. Rusya ve Doğu Avrupa'da stalinist rejimlerin çöküşü bu ülkelerde ne türden rejimler olduğunu çok açık bir biçimde gösteriyor. Bu ülkelerdeki çöküşe karşı hiçbir direniş olmadı. Bu da gösteriyor ki bu ülkelerin halkları buralarda sosyalizm veya işçi iktidarı olmadığını biliyorlardı. Yöneticilerden de bir direniş gelmedi. Eğer rejimde köklü bir değişim olsaydı yöneticiler ayrıcalıklarını kaybetmemek için direnirlerdi. Gerçek şu ki fabrikaları eskiden yöneten
bürokratlar şimdi fabrikaların özel sahipleri olarak yönetiyorlar. Bu nedenlerle değişimde hiçbir türden direniş olmadı. Eğer yöneticiler çok farklı bir topluma doğru gidildiğini düşünselerdi direniş olurdu. 42 yıl önce ben Rusya'da devlet kapitalizmi olduğu sonucuna ulaşmıştım. Ekonomiye bakmış ve Stalin neyi başardı diye sormuştum. 1929'da 10 yılda sanayi devrimini tamamlayacağını söylemişti. 1928'de Rusya'nın sanayi üretim, küçücük Belçika'dan daha azdı. Yirmi yıl sonra Rusya Avrupa'daki ikinci büyük sanayi gücüydü. Bunu nasıl başardılar? Stalin'in ne dediğine değil ne yaptığına bakmak lazım. 1920'lerde ve 30'larda Rusya'da stalinist rejim bütünüyle hakim olduğunda durum bir insanın kuduz bir köpekle mücadelesine benzer bir durumdu. Bir kavgada kavgacılar arasında bir eşitlik olmalı. Eğer köpeği öldürürsem kavga biter, sorun çözülür. Eğer köpek beni öldürürse gene kavga biter ve sorun çözülür ama bu benim için hoş olmayan bir sonuçtur. Ama bir kuduz köpekle aynı odada yıllar boyu birlikte bırakılırsanız ve ne siz köpeği ne de köpek sizi öldüremezse ne olur? Giderek kimin kuduz köpek olduğunu anlamak mümkün olmaz. Giderek birbirimize benzeriz. Rusya'ya gelince, dev bir savaş makinesi inşa etmekte olan Nazi Almanyası'nın karşısında Rusya da aynı şeyi yapmaya başladı. Bunun için gerekli olan sermaye birikimini irade ile halledemezsiniz. Bir zamanlar birisi kap9
Aşağıdan Sosyalizm
italist birikimin tutumluluk olduğunu söylemişti. Marks buna "evet ama cümleyi bitirin demişti. Kapitalist birikim bir tutumluluktur, bir perhizdir ama azınlığın çoğunluğa zorla kabul ettirdiği bir perhizdir bu" diyerek devam etmişti. İngiltere sanayileşirken insanlar hadi sanayileşmek için kemerleri sıkalım demediler. Sonra demiryollarını yapmak için biraz daha sıkalım kemerleri, sonra orduyu inşa etmek için biraz daha. Hayır, böyle olmadı. Azınlık çoğunluğun kemerini kontrol ediyordu ve sanayileşmek için, demiryollarının ve ordunun inşası için habire kemeri sıktırdılar. Ve her seferinde bir delikte kendileri için kemeri sıktırdılar. Bunu yapabildiler çünkü kemeri onlar kontrol ediyordu. Rusya'da da egemenler birikimi sağladı. Büyük bir askeri yapı kurdular ve aynen eskiden İngiltere'de yapıldığı gibi bunu yaptılar. Ama çok daha acımasızca yaptılar. Çünkü geriden geldikleri için çok daha kısa zamanda yapmak zorundaydılar. İngiltere'de bu iş kanla, terle, acıyla dolu 100 yıl sürdü. Rusya'da aynı şey 20 yılda yapıldı. İngiltere'de köylüleri topraklarından sökmek 300 yıl sürdü. Stalin rejiminde Rusya'da 3 yılda bu iş yapıldı. İngiltere'ye köle ticareti yardımcı oldu. Bristol, Londra, Liverpool şehirlerinin duvarları kölelerin kanlarıyla boyandı. Rusya'da toplama kampları, Gulaklar vardı. Bu anlattıklarım devlet kapitalizmi teorisinin temelidir. 1989'da 10
olanlar bu teorinin doğruluğunu kanıtladı. Rusya'nın şu yada bu biçimde sosyalist olduğunu düşünen solculara göre biz stalinist rejimlerin çökmesiyle demoralize olmadık. Bize göre işçi sınıfının bağımsız eyleminden ayrı bir sosyalizm olamaz. Sosyalizm yukarıdan aşağıya kurulamaz. Demokrasi olmadan kapitalizm olabilir. Ama sosyalizm, işçileri kontrolü demek olduğu için demokrasi olmadan olamaz. Demokrasi herşeyin kalbidir sosyalizmde.
binlerce işçi birlikte çalışarak üretim yapar, bir lokomotifi veya konserveyi tek bir kişinin üretemeyeceğini öğrenir. Bizzat günlük yaşamın maddi koşulları bu sınıfı potansiyel olarak kolektif yaşayan ve çalışan, kolektif kararlar veren, kendi içinde rekabet etmeyen, sömürmeyen, eşitlikçi bir sınıf haline getirir. İşçi sınıfı maddi koşulları gereği bu özelliklere sahip tek sınıf olduğu için, sosyalizmi inşa edebilecek tek sınıftır. Kapitalizm "kendi mezar kazıcısını" böylece yaratır.
Durum sadece böyle olsa, dünya Tony Cliff işçi sınıfı egemen sınıflara karşı ezici bir çoğunluk oluşturduğuna göre, mezarı Parlamento değil, gerilla kazıp cesedi gömmek uzun savaşı değil, darbe değil, sürmezdi. Ama böyle değil; açık ki, sınıfın bilincini sadece maddi işçi sınıfının kendi eylemi koşullar, kolektif çalışma koşulları etkilemiyor. İşçi sınıfı, Sosyalizm işçi sınıfının kendi aynı zamanda, içinde yaşadığı eseri olacaktır. Sosyalizmi ancak ve kendini şekillendiren işçi sınıfının kendi kitlesel eylemi toplumun tüm çarpıklık ve yaratabilir. sakatlıklarını da taşıyor. Egemen sınıfın görüşlerini, mücadeleli Niye? Niye işçi sınıfı da, köylülük dönemlerde daha az, sessiz veya yoksullar veya halk değil? dönemlerde daha çok, şu veya Niye işçi sınıfının kendi eseri de, bu ölçüde kabul ediyor. Bu neişçi sınıfının çıkarları denle, yaşamın her alanını doğrultusunda hareket eden bir kolektifleştirme özelliğine, desosyal demokrat partinin veya vrimci özelliğine potansiyel özverili gerillaların veya ilerici olarak sahip, her an değil. "Desubayların eseri değil? vrim, sadece egemen sınıf başka türlü devrilemeyecek olduğu İşçi sınıfını kapitalizm yaratır. Ve için değil, aynı zamanda şu nekolektif üretim yapan bir sınıf denle de gereklidir: deviren sınıf olarak yaratır. Ticaret ser- ancak bir devrim sürecinde kenmayesinin üretim sermayesine dini geçmişin pisliğinden temidönüşme sürecinde milyonlarca zleyebilir ve toplumu yeniden köylü ve küçük zanaatkar yaratabilecek bir sınıf haline topraklarından ve küçük atö- gelebilir..." der Marks. lyelerinden koparılır, fabrikalara, büyük işyerlerine, madenlere İlerici bir darbe, gerillaların zaferi doluşturulur - bazen açıkça zor veya Kızıl Ordu tanklarının kullanarak, bazen karınlarını dışarıdan müdahalesi sonucu doyurmak için ellerinde başka kurulacak bir iktidar ne kadar bir imkan bırakılmayarak. Bu işçi sınıfından yana olursa olsun; işyerlerinde binlerce, hatta on işçi sınıfı kendini dönüştürme,
eski toplumun pisliğinden arınma, potansiyelini gerçekliğe çevirme sürecini yaşamadıkça (yani kendi kitlesel eylemiyle kendi devrimini yapmadıkça) sosyalizm kurulamaz. Nitekim, Mısır'da Nasır'ın ilerici cuntası, Kastro'nun veya Sandinistlerin zaferi, Sovyet ordularının Romanya veya Çekoslovakya'da yeni iktidarlar yaratması, eski rejimleri devirip yerlerine belki biraz daha olumlu, biraz daha "sosyal", biraz daha "halktan yana" rejimler oluşturmuştur, ama aynı sınıf, toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı, yaşamak için emeğini satmaktan başka çaresi olmayan, sömürülen, edilgen olan sınıf olarak kalmıştır. Bu ülkelerde yöneten değişmiş, ama yönetilen aynı kalmıştır; işçi sınıfı hem toplumu ve hem de bu arada kendini dönüştüren bir süreç yaşamamıştır. Dolayısıyla, kapitalizmin belki biraz daha "güleryüzlü" bir şekline (o da çok uzun süre gülümsememek kaydıyla) geçilmiştir, ama sosyalizm ile ilişkili bir süreç yaşanmamıştır. Çünkü sosyalizm, kapitalizme kıyasla koşulların biraz daha iyi, ücretlerin biraz daha yüksek, hakların biraz daha geniş, insanların biraz daha eşit olduğu bir düzen değildir. Bütün bunları içerir, ama toplumdaki bütün ilişkilerin değiştiği, sadece egemen sınıfın devrilmekle kalmayıp işçi sınıfının iktidar olduğu, kendini devlet olarak örgütlediği düzendir sosyalizm. İşçi sınıfının kendi iktidar organlarını kurması, kendini devlet olarak örgütlemesi, açık ki, bir başkasının işçi sınıfı adına yapabileceği birşey değil. İki soru gelebilir akla. Birincisi, sınıf
bunu ne zaman, nasıl yapacak, sarılıp devrim yapmaya kalkışır. niye hemen yapmıyor? İkincisi, madem bunu sınıf kendisi ya- Oysa, işyerlerindeki küçük müpacak, devrimcilerin işi ne o cadeleler olsun, Yugoslavya'da zaman? Miloseviç'i deviren işçilerin genel mücadelesi olsun, müHemen yapmıyor çünkü, dedim cadele hep vardır ve hep ya, çoğu zaman egemen sınıfın yayılma, genelleşme eğilimi fikirleri topluma egemen. gösterir. Devrimciler olsa da olİşçilerin bilinci egemen sınıfın masa da bu böyledir. İşçi sınıfı dünya görüşünden etkileniyor. hep mücadele eder, kendine Bu etkinin kırılması ise, ancak güvendiği ve örgütlü olduğu uzun mücadele dönemlerinde ölçüde mücadeleyi ilerletir, gerçekleşmeye başlar. Mü- genişletir. Tarihte hiçbir kitlesel cadeleler hep vardır. Her işçi eylemi, hiçbir devrim bir parişyerinde her zaman önemli tinin emirleriyle önemsiz, irili ufaklı mücadeleler gerçekleşmemiştir. Öte yandan, yaşanır. Bu mücadeleler zaman tarih, devrim veya genel grev zaman genişler, yaygınlaşır, çağrısı yapıp arkasından niye işçi siyasileşir. Hemen hemen her sınıfının tepki göstermediğine zaman ekonomik nedenlerle şaşan parti örnekleriyle doludur. patlak veren küçük bir grev, önceden tahmin edilmesi Devrimcilerin temel işi en önemhemen hemen her zaman çok sizinden en büyüğüne tüm müzor olan bir şekilde komşu fab- cadelelerin içinde yer almak, yer rikaya, komşu sendikaya, komşu alanların bir devrimci partide kente yayılır. Uzadıkça birleşmesini sağlamak ve bu örgütlülük düzeyi artar, devlet parti aracılığıyla her mücadeleyi güçleriyle çatışma keskinleştikçe yaymaya, genelleştirmeye talepler siyasileşir, mücadele çalışmaktır. sürdükçe egemen fikirlerin etkisi kırılmaya başlar, sınıfın kendine Uzayan, genelleşen mücadele güveni yükselir, kendi gücünün içinde, işçi sınıfı bizzat mücadebilincine varır. lenin doğurduğu ihtiyaçları karşılamak için kendi Tarihte bundan başka devrim kurumlarını, organlarını yaratsenaryosu yoktur. Türkiye'de ise maya başlar: fabrika komiteleri, pek çok mücadeleyi "ekonomik" grev komiteleri, işçi konseyleri, olduğu için küçük görenler çok sovyetler. İşçi sınıfının tüm yaygın. Sanki birden bire işçi ayaklanmalarında, İspanya'dan sınıfı sosyalizm için greve Macaristan'a, Rusya'dan Şili'ye, çıkacakmış gibi! böylesi organlar doğmuştur. Devrimi sosyalistler yapmadığı gibi, Bugün örneğin Mesut Yılmaz'a bu organları da tarihte sosyaoy veren bir işçi hemen yarın listler kurmamıştır, sovyet kurmaya kalkışacakmış kurdurtmamıştır. Bunlar sosyalgibi! Tam da bu anlayıştır ki, istlerin, devrimci partinin değil, yürüyen sınıfın işçileri ekonomik kaygılardan iktidara başka derdi olmayan bilinçsiz bir organlarıdır. Sosyalistlerin işi bu kitle olarak küçük görür ve organların içinde sosyalizm onların adına parlamentodan propagandası yapmak, devlet sosyalizmi getirmeye çabalar iktidarını hedef olarak gösterveya yine onların adına silaha mek, çoğunluğu bu fikirlere 11
Aşağıdan Sosyalizm
kazanmaya çalışmaktır. Bu organlar olmadan sosyalizm olamaz. Ve bu organları başkaları kurup işçi sınıfına hediye edemez. Roni Margulies
Bizim farkımız aşağıdan sosyalizm DSİP'i Türkiye solunun geri kalanından ayıran dört temel nokta var. Birincisi dayandığı gelenek. Bir başka deyişle sahip olduğu teorik bakış. İkincisi bu teorik arka plana dayalı olarak günlük politik gelişmelere getirdiği yorumlar ve tutum alış. Üçüncüsü örgütsel yaşam ve enternasyonalizm. Dördüncüsü hareketin inşası için yaptıkları. Bunları teker teker ele alalım. Aşağıdan sosyalizm
değildir, SSCB'de de işçi sınıfının iktidarı iç savaşın ardından, 1920'lerin ortasında yok olmuştur. 1920'lerden sonra bu ülkede Stalin'in liderliğinde bir karşı devrim yaşanmış ve Rusya'da bir devlet kapitalizmi kurulmuştur. ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise bu sınıflı ve sömürüye dayalı sistem kendisini işgal ettiği Doğu Avrupa'ya yaymıştır. Bu nedenle devrimci sosyalistler 1989-91 arasında yıkılan Doğu Bloku'nu sosyalizmin yıkılışı olarak değil, devlet kapitalisti bir sistemin kapitalizmin geri kalanı gibi piyasaya dayalı bir kapitalizme dönüşmesi olarak değerlendirir. Zaten eski SSCB ve Doğu Bloku ülkelerindeki değişime işçilerin ve emekçilerin karşı koymaması, tam tersine ayaklanmaları bizzat işçi ve emekçilerin gerçekleştirmesi, rejimlerin çok büyük bir hızla piyasa kapitalizmine ayak uydurabilmiş olması da bunun göstergesidir. DSİP'in geleneğinde işçi sınıfı ve onun hareketi merkezi bir yere sahiptir. Biz geleneğimizi bazı büyük devrimcilerin düşünceleri üzerinde değil, işçi sınıfı hareketinin mücadeleleri üzerinde şekillendiriyoruz. Marx, Engels, Lenin, Troçki, Rosa Luxemburg işçi sınıfı hareketinin belirli tarihi dönemeçlerdeki mücadelesini yönlendiren ve bu mücadeleleri teorileştiren devrimcilerdir.
DSİP'in teorik arka planını en kısaca aşağıdan sosyalizmi savunmak olarak özetleyebiliriz. Bize göre sosyalizm işçi sınıfının kendisini devlet olarak örgütlemesidir. Ayrıca sosyalizm işçi sınıfının kendi eseridir. Yani işçi sınıfının büyük yığınları yer almadan bir sosyal devrimden bahsedilemeyeceği gibi işçi sınıfının büyük yığınları, işçi konseyleri, sovyetler vs biçiminde devlet olarak örgütlenmeden Krize karşı DSİP sosyalizmden bahsedemeyiz.
Bu iki anlayış bizi pratik olarak Bugün dünya kapitalizminin solun geri kalanından ayırıyor ve girdiği krizin nedeni kapitalistyıkılan SSCB ve Doğu Bloku'nu, lerin kâr oranlarının 1970'lerin beri düşüyor şimdi ise Çin, Küba ve Kuzey Ko- ortasından re'yi değerlendirmemizi olmasıdır. Kapitalist sınıf daha farklılaştırıyor. Bize göre SSCB önce yeni liberalizmi bir çözüm hariç bu ülkelerin hiçbirinde işçi olarak ortaya çıkarmıştı. Ne var sınıfı iktidarından herhangi bir ki bugün işçi ve emekçilere 30 zaman için bahsetmek mümkün yıldır anlatılan neoliberalizm 12
çöpe gitmektedir. Dünyanın her tarafında devletler son derece büyük kamulaştırmalar gerçekleştirmektedir. 8-9 ayda 3-4 trilyon dolarlık kamulaştırma gerçekleşmiş durumda ve bunun daha da devam edeceği açık. Kriz dönemleri işçi sınıfı için iki olgunun öne çıkması anlamına geliyor. Birincisi işsizlik artıyor. Ve tabii kapitalist sınıf ve onun devleti işçi sınıfı örgütlerini zayıflatmak için saldırıyor. Bu durumda işçi sınıfı ikili bir tutum, ikili bir ruh hali içinde oluyor. Bir yandan işini kaybetme tehlikesi işçi yığınların tutumunu belirliyor, diğer yandan ise sisteme karşı duyulan öfke giderek kabarıyor ve bir şey yapma duygusu güçleniyor. İşte bu koşullarda işçi sınıfının bağımsız devrimci partisinin varlığının ve gücünün büyük bir önemi var. Krize karşı, krizin sonuçlarına karşı bir işçi hareketi toplumsal bir devrimle de sonuçlanabilir. Tam tersine gericilik, savaş vs de hakim olabilir. Devrimci parti bu iki seçenekten birincisi için elinden geleni yaparken ikinci olasılığın ortaya çıkmasına karşı da bütün olanakları ile mücadele eder işçi sınıfını uyarır. DSİP, her şeyden önce işçi sınıfının en geniş birliği için çalışır. Her konuda işçi sınıfının birliğini sağlamaya çalışır ve tersi bütün eğilimlerle mücadele eder. Sendikal hareket açısından da işçi sınıfının birliği DSİP'in çok temel bir ilkesidir. Hareketin bölünmüşlüğüne karşı sendikaların birleşmesi için mücadele etmek son derece önemlidir. Sendikaların güçlenmesi işçi hareketinin kendisine güvenini arttırır. Ve işçilerin birliklerinden başka silahları yoktur.
Darbeler ve Ergenekon davası Bugün Türkiye'de krizin sonuçları dışında çok ciddi bir özgürlük ve demokrasi süreci, mücadelesi var. Artık bütünüyle açığa çıktı ki son yıllarda birçok darbe girişimi ile karşı karşıya gelmişiz. Ordu içinde kimi kuvvet komutanları ve generaller sayısız kereler darbeye kalkışmışlar. Oluşturulan örgütlenme bir yandan darbeyi gerçekleştirmeye çalışırken bir yanda da Kürt hareketine ve toplumsal muhalefete saldırmış. Ergenekon örgütlenmesinin parçaları planladıkları darbeyi şeriat tehdidine karşı hazırladıklarını söylüyorlar. Yani AKP hükümeti şeriata doğru yürümekte ve önü seçimlerde kesilemediğine göre darbe ile kesilmeli. Çünkü 'Türkiye laiktir ve laik kalacak'tır. Darbe girişimlerini meşrulaştırmak için de bir dizi terör eylemi gerçekleştirmişler. Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar, Danıştay saldırısı gibi olaylarla şeriatçıların eylemler yaptığı anlatılmaya çalışılıyor ve bunlara karşı büyük devlet gösterileri düzenleniyordu. Danıştay saldırısından sonra ordu mensuplarının da yoğun katılımı ile gerçekleşen ve hükümet üyelerine saldırılan cenazeyi bu nedenle hatırlamak gerekir. DSİP koşulsuz bir biçimde darbelere karşıdır. DTP'nin yanı sıra AKP'nin de kapatılmak istenmesine karşı çıkar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ordu destekli Anayasa mahkemesi kararına, aynı mahkemenin türbana ilişkin Anayasa değişikliğini esasa ilişkin olarak bozmasına karşıdır.
Ergenekon Davası'nı ise gidebildiği son noktaya kadar gidebilmesi için destekler. Bu davanın Türkiye devletinin gizli örgütlenmelerini bütünüyle ortadan kaldırmayacağını elbette biliyoruz. Bu gizli örgütlenmenin yerine bir yenisi geçer. Gizli örgütlenmelerin ortadan kalkması ancak kapitalist sınıfın hizmetindeki devletin ortadan kalkması ile mümkündür. Ancak Ergenekon davası çok açık ki kemalist devlet aygıtına darbeler vurmaktadır ve sosyalistlerin görevi bu süreci sonuna kadar desteklemektir. DSİP darbe ve Ergenekon konusunda Türkiye solunun önemli bir kısmından çok farklı bir yere oturmaktadır.
görmüş ve koşulsuz olarak desteklemiştir. Öcalan yakalandığında bir yandan onun barış girişimini desteklemiş diğer yandan da açık bir biçimde idama karşı çıkmıştır.
Kürt sorunu
Irkçılık ve milliyetçilik
Artık devletin en yetkili ağızları da Kürt sorununun Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu kabul ediyor. Genel Kurmay Başkanı'nın konuşmasından sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çok daha açık ve net bir biçimde bunu söyledi. İçişleri Bakanı ise Hasan Cemal'in Kandil Dağı'nda konuştuğu Murat Karayılan'ın barış istediklerini ifade eden görüşlerini dikkatle izlediklerini ifade etti. Yani, devlet ilk kez birden çok ağzı ile Kürt sorununda çözümün gerekliliğini anlatıyor. Öte yandan bir önceki Genel Kurmay Başkanı "bütün TSK seferber edilse Kandil dağı ele geçirilemez" diyerek savaşın anlamsızlığını anlattı. Devrimci sosyalistler ulusal soruna iki temel ilkeden yola çıkarak bakıyorlar. Birincisi ulusların kendi kaderini tayin hakkı, ikincisi ise ulusal hareketi koşulsuz desteklemeleri. Bu iki temel ilke nedeni ile DSİP daima Kürt hareketini Türk işçi sınıfı hareketinin en önemli müttefiki olarak
Sosyalistler için ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele daima önde gelir. DSİP için bu mücadele daha da önemlidir. Bir yandan Kürt sorunu diğer yandan diğer azınlıklar ve Ermeni sorunu bu konuyu öne çıkarmaktadır. Milliyetçilik sol saflara da sızmıştır. Ermeni sorunundaki duyarsızlık ya da devletin resmi çizgisine çok benzer yaklaşımlar, Kürt sorununda benzer bir tutum solda güçlü eğilimlerdir. Bunun temel nedeni Kemalizmin sol içinde başından beri etkin olmasıdır. Türk solu daima kemalizmden ciddi bir biçimde etkilenmiştir. DSİP başka bir çok inisiyatifin yanı sıra Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Durde Girişimi içinde aktiftir. Her fırsatta ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele etmektedir. Bütün gücüyle Ermenilerden özür dileme kampanyasının arkasındadır.
Bugün, barış konusunda karşılıklı ciddi adımların atıldığı ortamda devrimci Marksistler gene Kürt hareketini desteklemekte ve barışı savunmaktadır ama bu noktada da Kürt hareketinden taleplerimiz yok. Barışa ulaşabilmek için önce devletin adım atması gerekir. Önce devletin bu ülkede yaşayan Kürtlerin kimliklerini tanımak doğrultusunda ciddi adımlar atması gerekir.,
13
Aşağıdan Sosyalizm
Savaşa karşı antiemperyalist mücadele DSİP Amerikan emperyalizminin hegemonya savaşlarına karşı da bütün olanaklarını seferber etti. Afganistan ve Irak savaşları öncesinde bu konuda harekete geçen tek siyasal örgütlenmeydi ve bu nedenle Türkiye'de savaş karşıtı hareketin inşasında önemli bir yere sahip oldu. Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu'nun kurulmasına önayak oldu. Daha sonra bu Koordinasyonun sekterleşmeye başlaması üzerine sendikalarla birlikte Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun kurulmasına katıldı ve onun başlıca sürükleyicilerinden birisi haline geldi. Savaş karşıtı hareket bugün de önemini koruyor. Savaş bütün hızıyla Afganistan'da sürüyor. Obama rejimi NATO ülkelerinden ve bu arada Türkiye'den de Afganistan'a yeni asker istiyor. Afganistan savaşı şimdi Pakistan'a da yayılmış durumda. Irak'ta ise işgal sürüyor ve Orta Doğu'nun Lübnan, Filistin gibi diğer sıcak bölgeleriyle birlikte sürekli kaynıyor. DSİP bütün bu savaşlara karşı sürekli kampanya halindedir. Cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı tutum DSİP'i diğer soldan ayıran bir başka konu ise cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı tutumudur. DSİP cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi hiçbir biçimde devrim sonuna ertelemez. Bugünden cinsiyetçiliğe karşı mücadele edilmedikçe devrim sonrasında kadınların özgürlüğü sadece güzel bir slogan olarak kalacaktır. Öte yandan cinsiyetçiliğe karşı mücadele mutlaka homofobiye 14
karşı mücadele ile tamamlanmalıdır. Kadınlara dönük şiddete karşı çıkarken eşcinsellere karşı şiddete de aynı biçimde karşı çıkmak gerekir.
bağlar. İki kriz bir çözüm. Yani şirketlerin kurtarılması için harcanan ve daha da harcanacak olan trilyonlarca dolar eğer iklim sorunu için, yenilenebilir enerji kaynakları için, yeni bir ulaşım Bu nedenle DSİP, LGBT örgüt- politikası için harcanacak olursa lerinin mücadelelerini daima hem iklim krizi çözülür hem de destekler, eylemlerinde yer alır, ekonomik kriz. yayınlarında bu mücadeleleri duyurur. DSİP örgütlenmesinde Enternasyonalizm, örgütsel kadın kotası yoktur. Kadın demokrasi ve hareketin inşası kotasının bir çok örgütlenmede yararlı olduğuna inanmamıza DSİP enternasyonalisttir. Enterrağmen kadın kotası yoktur. nasyonalizm devrimci markÇünkü kadınların DSİP örgütlen- sistler için ideolojik bir kavram mesinde önde gelen bir yeri değil fiili bir olgudur. DSİP vardır. Bütün sorumlu yerlerde daima Uluslar arası Sosyalizm bir parçasıdır. kadınlar çok zaman çoğunluktur. Akımı'nın Uluslararası Sosyalizm Akımı ile Küresel iklim değişimine karşı aynı geleneği paylaşmanın yanı sıra aynı sosyal pratik içindedir. mücadele DSİP aynı zamanda demokratik Solun geri kalanından DSİP'in bir örgüttür. Bütün politik farklı bir mücadele alanı da eğilimleri örgütün bütününün küresel iklim değişimine, küresel tartışması ile alınır. DSİP bağlı ısınmaya karşı aktif mücadele- olduğu Uluslar arası Sosyalizm sidir. Bu mücadelenin başlıca Akımı'nın diğer örgütlenmeleri aracı olan Küresel Eylem Grubu, ile aynı şekilde 1999'un sonunda KEG başka bazı dost güçlerle gerçekleşen Seattle eylemi ile birlikte DSİP'lilerin inisiyatifi ile birlikte antikapitalist hareketin kurulmuş ve birçok aktivisti inşası için mücadele etmektedir. içeren bir örgütlenmedir. KEG Savaşa karşı, küresel ısınmaya bugüne kadar 10'u aşkın gösteri karşı, ırkçılığa ve milliyetçiliğe ile küresel ısınmaya karşı karşı ve benzeri kampanyalarda harekete geçmiştir. Türkiye'nin bir araya gelen aktivistler yeni mücadeleci kuşağı Kyoto anlaşmasını bir imzalamasında önemli bir rol oluşturuyorlar ve DSİP bu yeni aktivistlerle bir çok alanda yan oynamıştır. yana geldi. DSİP küresel ısınmanın büyük bir kriz olduğunu saptar. Geze- Yeni bir sol parti gen üstündeki bütün canlılar bu gelişmeden etkilenmektedirler. Bugün siyasi iktidara karşı işçi Bu krize karşı çözüm bireysel sınıfının birliği gerekiyor. Bunun önlemler veya geriye dönüş ola- gerçekleşmesi ise ancak yeni akmaz. İnsanların fedakarlığı iklim tivist kuşaklarının harekete krizini çözemez. DSİP küresel geçirilmesi ile mümkündür. öncelikle yapmaya ısınmaya karşı mücadelenin Bizim kapitalizme, şirketlere karşı bir çalıştığımız budur. Yeni aktivistmücadele olarak sürdürülmesi leri harekete geçirmek ve bir dizi gerektiğine inanır ve bu nedenle kampanyada birleştirmek. Ne iklim mücadelesini kapitalizme var ki ihtiyaç bundan daha öt-
ededir. Bir siyasal oluşum bütün bu kampanyaların aktivistlerini bir araya getirmelidir. 2007 seçimlerinde Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyaları bunu sağladı. Bugün de ihtiyaç benzer bir adımın örülmesidir. Bu doğrultuda bir dizi adım atılmaktadır. Ama bu adımların hemen hepsi yeni aktivistleri değil var olan solu veya daha doğrusu bir kısmını birleştirmeye çalışmaktadır. Var olan solun birliğinin anlamsızlığı çeşitli seçimlerde defalarca kanıtlandı. Defalarca Türk solu Kürt hareketine eklemlenerek "birleşti" ve her defasında çok kötü sonuçlar aldı ve hatta her defasında bir öncekinden geriye düştü. Öyleyse bu tutumun bir anlamı yok. Bizim ihtiyacımız sokakta, mücadele içinde inşa olan bir yeni harekettir. Sadece örgütün kendisi değil, bütün unsurları, hareketin içinden gelen yeni aktivistler olmalıdır. DSİP böylesi yeni bir sol partinin kurulması için inisiyatif üstlenmiştir ve yol almaktadır. Doğan Tarkan
Sosyalizm, Çoğunluğun Bilinçli Eylemidir Devrimci bir parti işçi sınıfının ve halkın çoğunluğunun onayı olmadan iktidarı almalı mı? Günümüz Türkiye'sinde kendini bu kategoride göstermeye çalışanlara bakarsak bal gibi alır. Bir azınlığın iktidarı ele geçirmesi ancak bir darbeyle mümkündür. Sosyalizmi Marks gibi işçi sınıfının çoğunluğunun kendi eylemi olarak görmeyenler, sınıfın yerine kendini koyan partinin iktidarını sosyalizm olarak
ya da Türkçe karşılığıyla konsey, fabrikalardan seçilen temsilcilerden oluşuyordu. 1917 Şubat Devrimi'ne Çarlık ordusunun erleri de kitlesel olarak katılmıştı. Birçok kışla ve garnizonda işçilerinkine benzer Asker Sovyetleri kurulmuştu. Lenin'in partisi Bolşevikler kelime anlamı Zaten 1917 Ekim Devrimi de bir olarak "çoğunluk" adını taşısalar darbe değil miydi? 1917 da, 1917 Şubat'ında çok küçük Ekim'inde sosyalist devrim bir azınlıktılar. Bolşevik Partisi'nin kararı ile başlamış ve iktidar ele Lenin henüz sürgünde yaşarken, geçirilmiştir. Yani Ekim Devrimi Rusya içerisindeki parti örgütbir azınlığın eylemidir, darbedir. lerinin kendi aralarındaki ve Stalinist ve liberal görüş bu merkez komiteyle ilişkileri tespitte şaşırtıcı bir şekilde kopuktu. Ayaklanmaya hiçbir ortaklaşır. Biri kendi partisini işçi parti öncülük etmedi ya da sınıfının ve ezilenlerin devrimci planlamadı. Bolşevikler hemen eyleminin yerine koymaya ve ilk ayaklanmaya katıldılar ve diğer fırsatta iktidarı ele geçirmeye politik akımların aksine İşçi çalışırken, diğeri bu çabanın Sovyetleri'ne büyük önem yaratacağı tiranlığı baştan verdiler. Sovyetlerde çoğunluk göstererek devrimci fikirleri ise Rusya'nın henüz sosyalist bir zayıflatır. Lenin iki görüşün de devrim aşamasında olmadığını Menşevik Partisi karşısındaydı. Bundan dolayı savunan Bolşevik Partisi'nde azınlık duru- (Azınlık Partisi, günümüzdeki remuna düştü. Buna rağmen formist sol akımların benzeri) ile, çoğunluğa seslenmeye devam görüşleri toprak reformuyla etti. Lenin bir marksistti, ona sınırlı olan ve üretim araçlarının göre çoğunluk Bolşevik Par- kollektifleştirilmesine hiç de tisi'nin hükümet olmasına açıkça sıcak bakmayan Sosyalist Deonay vermeden parti asla vrimcilerin (köylülüğün mücadeiktidarı almaya çalışmamalıydı. lesini esas alan Üçüncü Dünya Temmuz Günleri olarak anılan milliyetçisi hareketlerin benzeri) 1917 Haziran ve Temmuz'unda elindeydi. Söz ve eylem büyük yaşananlar günümüzdeki darbe bir zıtlık taşıyordu. Ezilen yığınlar ve parti tartışmalarına ışık tutar. bir kez devrimin havasını solumuştu. Sovyetlerin Kendiliğinden devrim çoğunluğu, Bolşeviklerin savunduğu 'ekmek, barış, 1917 Şubat'ında sanayi merkezi toprak, özgürlük' taleplerine Petersburg'da grev yapıp sempati duymasına rağmen sokağa çıkan kadın işçilerin buna karşı çıkan partilere destek eylemi kendiliğinden bir devrimi vermeyi sürdürdü. başlattı. Lenin'in 'otokratik polis devleti' olarak nitelediği Çarlık Geçici hükümet kısa bir sürede grev hareketiyle devrilmişti. Petersburg ve bütün İkili iktidar durumu yaşanıyordu. sanayi merkezlerinde işçiler Bir yanda Sovyetler vardı, diğer Sovyet adı verilen kendi taraftan Sosyalist Devrimcilerle örgütlenmelerini kurdu. Sovyet Menşeviklerin Geçici Hükümeti.
gördüler. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Avrupa'da Kızıl Ordu işgaliyle, tek bir ayaklanma ve grev hareketi yaşanmadan sosyalizm kurulabiliyorsa, işçilerin, köylülerin, yoksulların çoğunluğunu kazanmak neden önemli olsun ki?
15
Aşağıdan Sosyalizm
İşçi sınıfı Çarlığı yıkmıştı, ama kendini egemen sınıf olarak örgütlemeye ve bunun yolu olarak Sovyetlerin iktidarını ilan etmeye hazır değildi. Burjuvazi, güçsüz düşmüş bir azınlık olsa da, Geçici Hükümeti bir kurtuluş umudu olarak görüyordu. Sovyetlerin çoğunluğunu oluşturan işçilerin, köylülerin, erlerin desteklediği partiler devrimi bir an önce bitirmek ve iktidarı burjuvaziye devretmek için çalışıyordu. Sosyalist-Devrimci Kerenski başkanlığındaki Geçici Hükümet 18 Haziran'da Almanya ve Avusturya'ya savaş açtı. Amaç devrimle dağılmış ulusu yeniden bütünleştirmek, milliyetçi bir dalga yaratarak devrimi boğmaktı.
Lenin'in tutumu
Lenin ise tüm bu gelişmeleri kaygıyla izliyordu. O, işçilerin, köylülerin ve yoksulların henüz ayaklanma ve devrim fikrine kazanılmadığını düşünüyordu. Ona göre çoğunluk, inatla ve sabırla sosyalist devrim ve Sovyet iktidarının tek alternatif olduğu fikrine ikna edilmeliydi. "Bir provokasyonun içine sürüklenmemek için özellikle uyanık ve dikkatli olmalıyız. Atacağımız yanlış bir adım her şeyi bozabilir. Eğer şu an iktidarı ele geçirmeye yetenekliysek, iktidarı almış olduğumuz için onu elde tutmaya da yetenekli olduğumuzu düşünmemiz saflık olur. Fraksiyonumuzun [Bolşevik Partisi] 19 Haziran'da saldırı kararı de- Sovyet içindeki gerçek ağırlığı vrimin kalbi olan Petersburg'da nedir? açıklandı ve askeri birliklere saldırıya katılmak için iki gün Diğerlerini boş verelim, iki içinde hazır olmaları emri verildi. büyük şehirdeki Sovyetlerde bile Devrime katılan askerler bunu kayda değer olmayan küçük bir şiddetle reddetti. Makinalı tüfek azınlık durumundayız. Bu gerçek alayının askerleri 'Alman neyi gösteriyor? Bu gerçeği yok proletaryasına karşı savaşmak sayıp bir kenara itemeyiz. Görüüzere Alman cephesine git- nen gerçek şu ki, kitlenin meyip bunun yerine kendi kapi- çoğunluğu kararsızlık gösterip talist bakanlarına karşı savaşma' duraksamakla birlikte hâlâ kararı aldıklarını açıkladı. Sosyalist Devrimcilere ve Menşeviklere inanıyor." 21 Haziran'a gelindiğinde Bolşevik Askeri Örgütü üyeleri Lenin'in fikri partisinin Petersşehirdeki ve çevredeki askeri bir- burg Komitesi'nde azınlıkta liklerin çoğunluğunu cepheye kaldı. Bolşevik Partisi'nin asker gitmemeye ve hükümeti de- liderleri 'hükümeti hemen devirmek için ayaklanmaya ikna virelim' diyordu. Diğer bir grup etmişti. Buna ek olarak, Kron- ise biraz bekleyelim diyordu. stad'da 10 bin denizci ve de- Geçici Hükümet, 30 Haziran'da vrimin üssü olan Putilov ikinci bir bildiri yayınlayarak birFabrikası'nda çalışan 30 bin işçi likleri savaşa katılmaya çağırdı. onların yanındaydı. Bolşevik Par- Buna karşılık Bolşevikler büyük tisi asker üyeleri ve sıradan parti bir gösteri ve grev çağrısı yaptı. üyelerinin çoğunluğu Kerenski 2 Temmuz 1917 günü PetersHükümetini devirmek ve iktidarı burg'da on binlerce işçi ve asker Sovyetlere vermek için bir an yürüdü. 4 Temmuz'da yarım milönce darbe yapılmasından yon işçi ve asker 'Geçici yanaydı. hükümeti devirin', 'Kapitalist 10 16
bakanı indirin' ve 'Tüm İktidar Sovyetlere' yazılı pankartlarla yürüyordu. Kaldığı Finlandiya'dan Merkez Komitesi tarafından çağrılan Lenin aynı gün Petersburg'a geldi. Onu karşılayan işçiler büyük bir hayal kırıklığı içindeydi, onlar hükümeti hemen devirmek için Lenin'den silahlı ayaklanma çağrısı duymak istiyordu. Lenin ise 'sabır, temkinlilik, soğukkanlılık' çağrısında bulundu. Bolşevik Parti kolayca Kerenski iktidarını devirip yerini alabilecek durumdaydı ve ayaklanmayı Bolşevikler yönetiyordu. Ancak Sovyetlerin çoğunluğu onları desteklemiyordu. Lenin'e göre gerçekleşen bir erken ayaklanmaydı, kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacak ve devrimi tehlikeye atacaktı. Ayaklanmanın ardından büyük bir terör dalgası gelebilirdi. 5 Temmuz'da Geçici Hükümet, Lenin'i 'Alman ajanı' ilan etti. Ateşli ayaklanma taraftarları, temkinli tutumu yüzünden Bolşevik Partisi liderliğine soğuktu. Buna rağmen Lenin çoğunluğa seslendi, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi gösteriye son verme çağrısında bulundu: "Yoldaşlar! Mevcut politik bunalım göz önüne alındığında amacımıza ulaşmış bulunuyoruz. Bu yüzden gösteriyi bitirmeye karar verdik. Bıkarın herkes greve ve gösteriye barışçıl bir biçimde son versin. Gelin bunalımın daha da derinleşmesini bekleyelim. Gelin güçlerimizi hazırlamayı sürdürelim. Hayat bizden yana; olayların gidişatı sloganlarımızın doğruluğunu gösteriyor."
Çoğunluğu kazanmak Bolşevikler iktidarı almadılar, geri dönmeyi bildiler. İktidarı Sovyetlerin Yürütme Komitesi'ne bıraktılar. Lenin hiçbir zaman partiyi işçi sınıfının kendi eyleminin yerine koymadı. Sabırla ve inatla Sovyet çoğunluğunu kazanmaya çalıştı. Ancak 31 Ağustos 1917'de Bolşevikler Petersburg Sovyet'inde çoğunluk konumuna ulaştı. Takvim Ekim ayını gösterdiğinde Rusya çapındaki İşçi, Köylü ve Asker Sovyetlerinde Bolşevikler çoğunluktu. Partisi içerisinde Temmuz günlerinde ve 1917 yılı boyunca birçok kez azınlıkta kalan Lenin haklı çıkmıştı. Ona göre ayaklanma bir sanattı, ne erken davranılmalıydı ne de geç kalınmalıydı. 1917 Ekim Devrimi'ni bir azınlık eylemi ya da darbe olarak gören stalinist ve liberal iddiaların aksine, sosyalist devrim milyonlarca işçi ve köylünün kendi eseri olmuştur. Lenin ve Bolşevikler çoğunluğun desteğini kazanmadan iktidarı almayı reddetmiştir. Ekim 1917, bu yüzden darbe değil, devrimdir. Sosyalistler partinin iktidarını değil, işçi sınıfının taban örgütlerinin iktidarını savunur. Azınlık hareketlerine ve darbelere karşı çıkar. Sosyalist devrimin çoğunluğun bilinçli eylemi olduğunu düşünerek inatla çoğunluğun desteğini kazanmaya çalışır. 1917'de olduğu gibi, 2009'da da devrimci olan bu tutumdur. Volkan Akyıldırım
Mekanik marksizme karşı: Walter Benjamin 1940 Eylül'ünde işgal altındaki Fransa'dan İspanya'ya kaçan Alman Yahudisi bir göçmen, kendisine Hitler Gestapo'suna teslim edileceği söylendikten sonra intihar etti. Walter Benjamin, Naziler tarafından Alman vatandaşlığından çıkarılmıştı. Bir Yahudi, bir solcu ve Bertolt Brecht gibi komünistlerin arkadaşı olarak, Nazilerin eline düşerse kaderinin ne olabileceğinin gayet iyi farkındaydı. Tarih konusunda son yazdıklarıyla hatırlanmazsa, en çok kültür üzerine yazdıklarıyla hatırlanacaktır. Hitler'in zaferi onu komünist parti ve Sovyetler Birliği hakkında eleştirel olmaya itti. Arkadaşı Brecht'in aksine o, eleştirilerini dile getirecek cesarete sahipti. Bunu yapmak, çoğu kişinin Sovyetler Birliği'ni faşizm karşısındaki tek engel olarak gördüğü günlerde hiç de kolay değildi. Benjamin, son yazılarında hem Alman sosyalistlerinin, hem de komünistlerinin Nazi tehdidini yeteri kadar ciddiye almama hataları üzerine yoğunlaştı. Bu durumun kısmen tarihin mutlaka sosyalizmin-ya da Stalin Rusya'sında sosyalizm olduğu iddia edilen durumun- zaferini getireceği inancından kaynaklandığını öne sürdü. Böyle bir "mekanik marksizm" anlayışı, işçileri sosyalizmin uğrunda mücadele verilecek ve kazanılacak bir şey değil, kaçınılmaz olarak gerçekleşecek bir durum olduğu inancıyla uyuşturur.
fimize doğru götüren treninde oturuyoruz." diye yazdığında bu akımdan etkilendiğini belli ediyordu. Benjamin şöyle cevap veriyor; "Marks, devrimlerin dünya tarihinin lokomotifi olduğunu söyler. Ama belki de durum biraz daha farklı. Belki de devrimler trende yolculuk eden insan ırkının imdat frenini çekmesidir." Benjamin, Marks'ın işaret ettiği kapitalizmin temel çelişkisine geri dönüyor. Verimlilikteki devasa artış dönemleri arasında insanlığı ve gezegeni tehdit eden yıkıcı güçlerde de muazzam bir yükseliş olur. Devrim, ekonomik gelişmenin nihai çıktısı olmayabilir. Bunun yerine felakete doğru giden bir sistemden tarihi bir kopuşu gerektirebilir. Tehlike Faşizm; işçi sınıfının o güne kadar karşılaştığı en büyük tehlikeydi. "Mekanik marksistler" için ise faşizm tarihsel "ilerleme" sürecinde bir istisnaydı. Bu yüzden sosyalistler, faşizmin Almanya gibi gelişmiş bir ülkede zafere ulaşamayacağını öne sürerken, komünistler Hitler'in kazanabileceği bir zaferin kısa ömürlü olacağını iddia ettiler. Benjamin'e göre faşizm sınıf baskısının değişmez gerçekliğinden çıkıyordu. Faşizm; korkunç sosyal gerilemelerle, "ilerleme"nin ürünü olan teknolojiyi birleştiriyordu. Bu teknoloji ölüm kamplarında ve savaş alanında yıkıcı etkiler yaratmak için kullanılıyordu.
Benjamin Marx'ı onun mirasına Plekhanov, 'Rus Marksizmi'nin göz koyanlardan kurtarmaya babası', "Biz, elbette, yolumuzu çalıştı. Şöyle yazıyordu; "Her biliyor, tarihin bizi son hız hede- çağda, gelenek ona boyun 17
Aşağıdan Sosyalizm
eğdirmeye çalışan konformizme karşı savunulmalıdır." Marks'ın belirttiği gibi kendi seçtikleri koşullar altında olmasa bile tarihi insanlar yapar. Tarih, bizi kendi akışı içinde ileriye doğru taşıyan bağımsız bir süreç değil." "Mekanik marksistler"in iddiasına göre feodalizm köleliğin yerini almıştır, kapitalizm feodalizmin yerini almıştır ve kaçınılmaz bir şekilde sosyalizm de kapitalizmin yerini alacaktır. Ancak hiçbir şey kaçınılmaz değildir. Tarih, insanlar tarafından yapılıyorsa hatalar olması mümkündür. 20'nci yüzyılda gerçekleşen devrimler bize bunu gösterdi.
İktidar Hakkında Klasik Felsefe Notları Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı ve Felsefelogos dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Sinan Özbek, Halil Berktay'ın DSİP ve marksist gelenekle yaptığı tartışmaya yanıt veriyor. Platon, Hobbes, Locke, Rousseau, Marks, Lenin, Troçki, Gramsci ve Foucault'un iktidar kavramına dair görüşlerini ele alan Sinan Özbek, Paris Komünü ve Rusya'daki Sovyet deneyimini anlatıyor. Halil Berktay 21 Ocak 2010'da gazetedeki köşesinde, sosyalist siyaset ve teori açısından kavramakta zorlandığı bir durumu dile getiriyor. Berktay'ı sıkıntıya sokan; teorik görüşlerine asla katılmadığı bir Troçkist partinin, DSİP'in, "solun ahlak ve basiret enkazından kendini nasıl sıyırabilmiş" olması. Troçkizmin "tam bir illüzyon" olan teorisine rağmen doğru siyaset yapabilmesi. Berktay için bu sorunun cevaplanması, solun tarihi ve bugünü açısından önemli. Sorulara iki tespitle cevap vermeyi deniyor: İlk olarak benim pek de anlamadığım "Troçkizmin etik değer"inden bahsediyor. "Troçkizmin etik değeri" kavramını şöyle dolduruyor: Troçki'nin iktidar paylaşımı 1927'de son buluyor, kendisi ve taraftarları her yerde muhalefette kalıyor, sürekli devrim değilse de sürekli muhalefet Troçkizme belirli bir devlet pisliğine bulaşmamışlık hali getiriyor. Berktay'ın burada söylediklerinden çıkacak sonuçlardan biri; iktidar olmanın bedelinin, kirlenmeyi göze almak olduğu.
Benjamin açıkça önemli bir noktaya dikkat çekiyor "Bizim kuşağımızın edindiği tecrübeler şunu gösteriyor ki, kapitalizm kendiliğinden yok olmayacak." Marks'ın dediği gibi kapitalizm sınıf mücadelesini yaratır. Ama Benjamin, bu mücadelenin devamlı bir gerilla savaşı halini aldığı durumlarda işçi sınıfı devrime kazanılmadan sistemin devrilemeyeceğini ekler. İşçi sınıfı "yaptığı devrimin tarihsel bir dönüm noktası olduğu bilincini" kazanmak zorundadır. İşçi sınıfı, tarih boyunca tüm ezilenlerin, baskı görenlerin "öcünü almalıdır". Ezilenlerin geçmişteki mücadelelerinden ilham alarak gelecek kuşakları felaketten kurtarmalıdır. Benjamin için devrim uzak bir hayal değil, bir gerekliliktir."Devrimin başarısı garanti değildir" der. Bu kazanma ihtimali az bir kumarama bu riske girilmeli. Yıkım ve insanın kurtuluşu arasında bir karar vermek zorundayız. Evet, başarısızlık tehlikesi var ama Nitekim daha sonraki bir yazısında açıkça "iktidar kirletir" başarı umudu da var. Chris Bambery tezini dile getiriyor. "Sürekli muhalefet" olmanın, ahlaki bir 18
temizlik verebileceği ironik bir ifadeye dönüşüyor. Yine bu ifadeler; günah işlememişlerin imanın da yarım olacağını söylemek olduğundan, iktidar olmayı başaranlara da en azından bir gülücük göndermek anlamına geliyor. Berktay'ın, "etik değer" kavramını yanlış kullanmasını, bir kenara bırakıyorum. Bence Berktay'ın yapmaya çalıştığı çözümlemenin arkasında duran ve asıl tartışılması gereken kavram iktidar. Platon ve Hobbes İktidarın baskılayan, ezen bir güc olduğu, onu kullananların en basit ahlak kurallarını dahi çiğneyebildiği ilkçağlardan beri üzerinde düşünülen bir konudur. Daha Tevrat, Davut'un Günahı anlatısıyla iktidarın bu yönünü sorun haline getiriyor. Davut, ordusunun önemli kumandanlarından Hititli Uriya'yı, karısını elde etmek için ölüme gönderiyor. Tevrat'ın bu trajik hikâyesi ile başlatabileceğimiz bir felsefe sorusu ortaya çıkıyor: İktidarın bu baskıcı, kötüye de kullanılan (kirleten!) tarafı nasıl sınırlanabilir? Bu soruyu takip etmek başlı başına bir felsefe tarihi okuması gerektiriyor. Ana hatlarını aktarmayı deniyorum: İlk olarak Platon'da bir cevap denemesi söz konusu. Platon, devlet idare etmenin bir bilim olduğunu ve bilimlerin de en zoru olduğunu söylüyor. Bu bilime, son derece sınırlı sayıda insan sahip olabilir. İşte bu bilme sahip olanlar yani filozoflar devleti yönetirse, yönetimleri bir bilimin uygulaması olacağından yanlışlar, haksızlıklar ve kötülükler de ortadan kalkar. Ancak Platon'un bu doğrultuda süren
düşüncesi hakikat zeminini kaybeder. Hakikatle bağları kopmuş bir çözüm, gerçek çözüm olamaz. İktidarın zorunlu oluşunun mutlak onaylanmasına ilişkin görüşler belki de en saf haliyle Hobbes'ta karşımıza çıkıyor. Hobbes, sivil durumu bir devletin denetimi altında yaşamak olarak tanımlıyor. Bunun tersi olan, barbarlık durumudur ve orada "herkesin herkese karşı savaşı" vardır. Burada Hobbes'un, insanın doğuştan kötü olduğunu düşündüğü de hatırlanmalı. Hobbes, tarihe ve insana bu bakışının sonucu, "Kılıcın zoru olmadan ahitler sözden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez" (Hobbes, 2004, 129) diyor. Hobbes'un iktidarın yol açabileceği kötülüklere işarete edilmesine cevabı da son derece nettir: Bu büyük iktidar gücünden kötü sonuçlar çıkabileceği düşünülse de iktidarın yokluğunun sonuçları çok daha berbattır. Buna rağmen insanlar, iktidardan yakınabilir onu sınırlamak isteyebilirler. Hobbes'un bu durum hakkındaki düşüncesi son derece çarpıcıdır: "Her kim ki egemen gücün aşırı büyük olduğunu düşünerek onu azaltmayı isterse, kendini, onu sınırlayabilecek başka bir güce; yani, daha büyük bir güce tabi kılmak zorundadır" (Hobbes, 2004, 154). Hiç kuşku yok bu düşünce çizgisinde baskı (kirlenme!), meşru bir zemine radikal bir şekilde yerleşir. Locke: Kuvvetler Seçim ve Azletme
Ayrımı,
Locke ve Rousseau'da iktidarı gerekli gören ama onu sınırlamayı, denetlemeyi isteyen
görüşlerle karşılaşıyoruz. Locke, mutlak monarşilerde yöneticilerin haksızlık edebilmeyi, sanki bir hak olarak görüldüğünü söylüyor. En güçlü olanın vereceği zarardan, nasıl korunabileceğini sormanın bile, nifak ve ayaklanma olarak algılandığını ekliyor. Ona göre insanların bir toplum içinde yaşamalarının asıl nedeni, özel mülklerinin korunmasıdır. Locke, devletin yasama ya da egemen iktidarına sahip olan kimselerin, yayımlanmış ve halk tarafından bilinen yasalarla yönetme yükümlüğünde olduğunu söylüyor. İktidarı kullanan kişilerin, bu yasalara uymadıkları durumda ise "tarafsız ve dürüst" yargıçların karar vereceğini ekliyor. Burada "tarafsızlığın ve dürüstlüğün" nasıl sağlanacağı sorusu boşlukta kalıyor. Locke yasaların, ancak toplumun onayıyla yasa olabileceğini ileri sürüyor. Yasalarla yönetmenin, görev sınırları içinde kalmayı sağlayacağını ve iktidarın amaç dışında kullanılmasını engelleyeceğini düşünüyor. Yasanın çıkar sağlamak için kullanılmasını engellemenin yolu olarak da yasamanın farklı ellere dağıtılmasını öneriyor. Yasamanın halkın güvenine karşı hareket etmesi durumunda ise yasamayı azletme ya da değiştirme halkın elindedir. Locke, bütün önlemlere rağmen iktidarı elinde tutanların yine de tam olarak denetlenemeyeceğini sezmiş gibidir. Bu durum yeryüzünde insanlar arasındaki uzlaşmazlıkları halledecek bir yargıç yoksa iş, öte dünyaya, Tanrının yargıçlığına havale ediliyor. Kuşkusuz kuvvetler ayrımı fikri iktidarın denetlenmesi, sınırlanması doğrultusunda geliştirilmiş önemli bir düşüncedir. Ama yine
de ayrılmış kuvvetlerin, birbirine girmesi engellenemiyor. Rousseau; Halkın kurultay halinde toplanması Rousseau'nun iktidardan kaynaklanan ezici gücün nasıl sınırlanabileceği konusundaki verimli görüşü, kurultay fikridir. Yüzlerce yıl önce Roma halkı, egemenlik haklarının ve yönetim haklarının bir bölümünü kullandığı toplantılar yapıyor. Rousseau da bu toplantıların benzerlerinin yasa gereği yapılmasını öneriyor. Önerdiği bu toplantıları, yasaların onaylanması, anayasanın saptanması ve yöneticilerin seçilmesiyle sınırlamıyor. Beklenmedik durumlarda da olağanüstü toplantılar öneriyor. Ülkenin büyüklüğünden dolayı bu tür toplantıların yapılamayacağını söyleyenlere; "başkent dönüşümlü olmalıdır, hükümet burada bulunmalıdır ve toplantılar dönüşümlü yapılmalıdır" diyor. Bu toplantılarla hükümetlerin her çeşit yargı hakkı ortadan kalkar, yürütme gücü işlemez, her bir yurttaşın varlığı yöneticininki kadar dokunulmaz olur. Rousseau, dünyanın her yerinde hükümetin kamu gücünü ele geçirdikten sonra, egemen gücü de ele geçirmeye kalkıştığını belirliyor. İşte bu halk toplantıları, kötülükleri engellemeye ya da geciktirmeye yarar. İktidarın sınırlanması ve çıkar için kullanılmasını engellemenin Rousseaucu çözümü halkın kurultay halinde toplanmasıdır. Yukarda oldukça özet aktardığım görüşler, iktidarın baskıcı, boğan yanından nasıl kurtulacağı sorusuna bir cevap arayışıdır. Kuşkusuz genel seçim, kuvvetler ayırımı geri çağırma 19
Aşağıdan Sosyalizm
gibi düşünceler sorunun çözümü için önemli adımlardır ve bunların hayata geçirilebilmesi son derece önemli demokratik kazanımdır. Çağdaş demokrasiler bu gelenekten süzülerek bir siyasal yapı oluşturmuştur. Bu süreçte Lockecu kuvvetler ayrımı fikri daha noksansız hale gelirken, geri çağırma mekanizması tamamen unutulmuştur. Bunun gibi Rousseau'nun "halkın kurultay halinde toplanması" önerisine hiç itibar edilmemiştir. Denilebilir ki iktidarı eline geçiren sınıf bu görüşleri, iktidarına zarar vermeyecek şekilde düzenleyerek kullanmıştır. Ortaya çıkan sonuçu da öyle sanıldığı gibi Marksistler bir hiç olarak görmez. Nitekim Lenin da, "Demokratik cumhuriyet, kapitalizmin mümkün en iyi siyasi kabuğudur" (Lenin 1978, 21) diyor. Bu Locke ile ifade bulan çizginin, kapitalizmin siyasi en yetkin anlatımı olarak onaylanmasıdır. Lenin bununla yetinmiyor ve devam ediyor: "Biz, kapitalist düzende proletarya için en iyi devlet biçimi olarak demokratik cumhuriyetten yanayız; ama en demokratik burjuva cumhuriyetinde bile halkın payına düşenin ücretli kölelikten başka bir şey olmadığını unutmaya da asla hakkımız yoktur" (Lenin, 1987, 28-29). Denen o ki diğerlerine yeğlenen demokratik cumhuriyet de emekçi sınıflar için bir diktatörlüktür. Öyleyse asıl hedef, bunun da ötesine geçen en iyi olana yönelmektir. Ama kapitalizm mümkün en iyi siyasi ifadesini demokratik cumhuriyette bulmuştur ve bu onun sınırıdır. Bu noktada tekrar Marx'ı hatırlamak gerekir: Marx devleti, uygar topluma yapışmış bir parazit olarak betimliyor. Bu parazitin, uygar toplumun ideal 20
biçiminde bir devlet örgütlenmesi olarak tanımlıyor. Serbestçe seçilmiş olan bu sovyetler halkın büyük çoğunluğunun gerçek örgütleri konumunda ve oradaki işçiler tıpkı Paris Komünü'nde olduğu gibi silahlı. Aslında Rusya'daki Komün sovyetler, Paris Komünü'ndeki örgütlenmenin daha incelmiş Paris Komün'ü Marx tarafından biçimidir. Lenin, "komün, prole"imparatorluğun doğrudan tarya devriminin, burjuva devlet karşıtı" olarak tanımlanıyor. Ne aygıtını parçalamak için giriştiği demektir bu? Komün, iktidarın ilk adımdır.; parçalanan devlet bizzat kendisini ortadan aygıtı yerine konulabilecek ve kaldırmaya yöneliyor. İlk karar- konulması zorunlu olan, 'en sonamesi, düzenli ordunun nunda keşfedilmiş' siyasi bir kaldırılması ve bunun yerini biçimdir" diyor. Yine Lenin'e silahlı halk milislerinin alması. göre sovyetler, devlet iktidarını Komün, küçük birimlerden üstlenebilir ve üstlenmelidir. İşte gelen genel oy hakkıyla seçilmiş meşhur "Bütün iktidar ve her an geri çağrılabilen üyel- Sovyetlere!" sloganı bu zemine erden oluşuyor. Parlamenter bir dayanıyor. İkinci savaş organ değil, yasamacı ve yürüt- öncesinde İtalyan Marksist meci hareketli bir organ olarak Gramsci de fabrika konseylerinin çalışıyor. Polis, siyasi nitelik- proleter devletinin modeli lerinden arındırılıyor. Diğer olduğun söylüyor. İmdi Rusya'da bütün kamu görevlileri gibi olanın bu şekilde kavranabilmesi yargıçlar da seçimle işbaşına için araya giren ve rengini temel geliyor. Bütün öğretim kurumları olarak Stalin'den alan düşünme parasız olarak halka açılıyor. biçimlerinin temizlenmesi ve Komün'ün her görevlisi için geri Marksist klasiklerin bu gözle çağırma ilkesi işletiliyor. Her yeniden okunması gerekiyor. mevki için aynı maaş ödeniyor. Marksist bir perspektifle Daha sonra kilisenin maddi tartışınca Berktay'ın "Troçki'nin kaynakları kesiliyor. Marx, devlet alta düşmesi "ifadesiyle aygıtının yerini alan bu yapıyı denediği ironi kırıntısı, boşluğa "devlet olmayan devlet" ve daha düşüyor. Rusya'da yenilgiye sonra da Engels komünite uğrayanın, konseyler olduğunu (Gemeinwessen) kavramıyla görmek gerekiyor. anlatıyor. Çünkü devlet aygıtı ele geçirilmemiş, "iktidar" Sonuç olarak olunmamış", parçalanıp atılmıştır. Peki Komün neden ye- Foucault, tarihin derinlikniliyor? Marx, Varsaille'de lerindeki siyasal yapıyı "pastoral toplanan karşı devrim güçlerinin iktidar" kavramıyla anlatıyor. nasıl bir tehlike yaratacağının Pastoral iktidar, sürü olarak halk kavranmamasını ve bertaraf ve onun çobanı olarak kral edilmemesini asıl neden olarak şeklindeki özetleniyor Buradan başlayıp tiranlıklardan, gösteriyor. oligarşilerden, monarşilerden Lenin de Rusya'daki işçi konsey- vb. geçip, demokratik parlalerini (sovyet), Paris Komünü menter sisteme uzanıldığında, karşılığı olarak görüldüğünü söylüyor. Ve ekliyor: "Bütün devrimlerin sonucu sadece bu öldürücü kâbusu kaldırıp atacağı yerde, devlet aygıtını daha da yetkinleştirmek oldu" (Marx, 1968, 539).
yeğlenecek olan hiç kuşkusuz sonuncudur. Ama Marksistler burada kalmaz yeni bir toplum önerisiyle ortaya çıkar. Kuşkusuz Berktay, Marksistlerin komünü tercih edilmesi gereken en son siyasi biçim olarak kavramasına karşı çıkabilir. Bunun bir hayal olduğunu da savunabilir. Bunda bir beis yoktur. Ama "eski komünistim" ifadesinde ciddi bir sorun var. Burada şaşırtan, sorun olan "eski" sıfatını kullanması değil, ona itiraz edilemez. Sorun kendini "komünist" görebilmiş olması. İşte o eskide düşündüklerini Marksizm sanmış olması ve sanmakta olmasıdır ki anlamasını zorlaştırıyor, kendini anlaşılmaz bir düşünce karmaşasına yuvarlıyor. Yine soruna böyle bakınca "iktidar kirletir" ifadesinin tam manasıyla süslü boş bir söz olduğu görülüyor. Politikayla uğraşan insanların, ana sütü saflığında olduğunu düşünebilmek ve iktidarda kirlendiğini söylemek nasıl bir klişe tekrarıdır, nasıl bir sıradanlıktır! Asıl sorun Berktay'ın iktidarı ele geçirilecek bir şey olarak kavrıyor olması. Çarpıcı olansa bugün söylediklerinin, içinde şekillendiği geleneğin sınırlarını bir nebze dahi aşmıyor olması. Berktay sosyalizmi, iktidar aygıtını ele geçirme olarak kavradığı için, güçler arasında ittifak arayışlarını meşru görmesi kaçınılmaz oluyor. Daha da korkunç olan insanların bunu görmediğini sanması. Eski arkadaşlarını Silivri'ye götüren nedenin tam da bu olduğunu asla kavramıyor. Marksistler umursamaz ama eski arkadaşlarına haksızlık ediyor. İktidarsız bir Perinçek; konuşuyor, konuşuyor,
konuşuyor... Sinan Özbek Kaynakça Foucault, Michael, Seçme Yazılar: 2; Özne ve İktidar, Çev. Osman Akınay, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2005. Hobbes, Thomas, Leviathan. Çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004. Gramsci, Antonio, İtalya'da İşçi Konseyleri Deneyimi, Çev. Yusuf Alp, Belge Yayınları, İstanbul, 1989. Locke, John, Hükümet Üzerine İkinci İnceleme. Çev. Fahri Bakırcı, Babil Yayınları, Ankara 2004. Lenin, V.I, Devlet ve Devrim. Çev. M. Halim Spatar- Celal Üster, Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1978. Lenin, V.I, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Çev. M. Ardos, Sol Yayınları, Ankara, 1975. Lenin, V.I, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, Çev. M. Ardos, Sol Yayınları, Ankara, 1977. Marx, Karl, Bürgerkrige in Frankreich, MEW Band 17. Dietz Verlag, Barlin 1968. Marx, Karl, Erster Entwurf zum "Bürgerkrieg in Frankreich, MEW Band 17. Dietz Verlag, Berlin, 1968. Platon, Devlet Adamı, Çev. Behice Boran-Mehmet Karasan, Sosyal Yayınları, İstanbul, 2001. Platon, Devlet, Çev. Sebahattin Eyüpoğlu-M. Ali Cimcoz, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1995. Rousseau, J.J, Toplum Sözleşmesi, Çev. Vedat Günyol, Adam Yayınları, İstanbul, 1984.
Parti iktidarı mı? İşçi iktidarı mı? Kapitalizmden sosyalizme geçişin parlamenter ve barışçıl yollarla olacağını savunan reformist-sosyal demokrat görüş ile, bir dönemin Rus devlet aygıtının çıkarlarının ifadesi olan ikameci-stalinist anlayış, parti ile sınıf arasındaki ilişkinin kavranışı noktasında şaşırtıcı bir ortaklığa sahiptir. Bu yüzden, sosyalistler sık sık, bir yandan “İşçiler partiye, parti iktidara!” sloganı atan stalinistlerle, bir yandan da parlamento seçimlerinden galip ayrılması durumunda “işçilerin, ezilenlerin iktidarını” kuracağını vadeden sosyal demokratlarla karşılaşırlar. Sınıfı temsil eden partiler Sosyal demokrasinin klasik teorisi, partinin üye sayısı ve seçimlerde aldığı oy oranındaki artışı, yani sosyal demokrat partinin kitleselleşmesini, işçilerin sınıf bilincinin yükselmesinin doğrudan bir işareti olarak görür; bu yüzden de, sosyalizme geçişi, yani işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesini, bu partinin rakiplerine sayısal üstünlük sağlaması olarak açıklar. Bir yüzyıl önce, Avrupa sosyal demokrasisinin en güçlü ve örgütlü partisi olan Alman SPD’sinin teorik önderi Karl Kautsky, bu görüşü “İşçi partisi, temsil ettiği sınıfın (y.n.: vurgu bana ait) çıkarları için hükümeti ele geçirmeyi amaçlamalıdır” diyerek ifade ediyordu. Ekim Devrimi sonrasında, Avrupa’daki devrimlerin yenilgisiyle yalnızlaşan Rusya’daki işçi iktidarı içinde yükselen ve Ekim Devrimi’nin tüm kazanımlarına saldırarak kendisini yeni ege21
Aşağıdan Sosyalizm
Paris Komünü, 1871 men sınıf olarak örgütleyen bürokrası ise, sınıf ile parti arasındaki ilişkiyi Marksist anlayışla çelişkiye düşüren aynı “temsil” iddiasını, Bolşeviklerin teorik temellerinden devraldığı bir dille, “stalinizm” adı altında şekillendirdi. Rus devlet aygıtı, kendi ihtiyaçlarını, Komintern aracılığıyla tüm dünyadaki komünist partilere uzun süre dayattı. Bu siyasi geleneğin etrafında gelişen stalinist partiler de, sosyalizmi, işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirdikten (yani, stalinist parti iktidarı alacak güce eriştikten) sonra tepeden aşağı kurulacak bir sistem olarak tanımlar. Ancak, devrimci işçi sınıfının mücadele deneyimlerinden elde ettiğimiz veriler, bu iki görüşle de çelişiyor. Bir yandan, sosyalist olduğunu iddia eden stalinist Rusya’da, bir yandan da bu ülkenin etkisi altında Doğu Avrupa’da kurulan diğer devlet kapitalisti rejimlerde, işçi sınıfının yönetim organları değil, “komünist” partiler iktidardaydı. Ve bu rejimlerin hiçbir özelliği, işçi sınıfının eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde elde ettiği kazanımlarla uyuşmuyordu. Partinin sınıfın yerine ikame edildiği örneklerde, herhangi bir tür işçi iktidarından bahsetmek mümkün değil. Öte yandan, işçi sınıfının iktidar organlarının eski devlet mekanizmasını parçalayıp kendisini devlet olarak 22
örgütlediği örneklerde ise, bu organlar içerisinde birden fazla siyasi partinin faaliyet yürütebildiği biliniyor. Rusya’da Ekim Devrimi’nin ilk yıllarında, açıkça silahlı karşı devrimci faaliyetlere girişene kadar, gelişmekte olan burjuva sınıfının temsilciliğini yapan liberal Kadet Partisi dahi yasaklanmamıştı. Marks’ın görüşleri “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” diyerek kendisinden önceki tüm sosyalist geleneklerden ayrışan Karl Marks, kapitalizmin mezar kazıcısı olarak tespit ettiği işçi sınıfının, üretim ilişkilerinin doğasından kaynaklanan özellikleri nedeniyle, kolektif davranabilme yeteneğiyle mevcut egemen sınıfı devirecek ve sınıfsız toplumu kurabilecek yegane güç olduğunu söylüyordu. Bu sürecin yaşanması, üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılabilmesi için “proletarya diktatörlüğü” dediği özel bir süreç tanımlıyordu. Ancak, yaşadığı dönemdeki mücadele deneyimleri yeterli olmadığından (“Komünistlerin kuramsal ifadeleri asla şu ya da bu dünya düzelticisinin icat ettiği ya da keşfettiği fikirlere, ilkelere dayanmaz. Onların söyledikleri yalnızca, mevcut bir sınıf mücadelesinin, gözler önünde cereyan eden bir tarihsel hareketin somut ifadeleridir.” ~Komünist Manifesto) bu diktatörya döneminin karakterine ilişkin net tespitlerde bulunamıyordu. İşçi sınıfının, mevcut devlet aygıtını ele geçirip kendi yararına kullanamayacağı, burjuva devleti parçalayıp kendi iktidar organlarını yaratması gerektiği sonucuna Paris Komünü’nün derslerinden yola çıkarak
ulaşmıştı. Fakat Marks, buna rağmen, sınıf ile sınıfın örgütleri arasındaki farkı açıkça vurguluyordu. Ömrü boyunca, Avrupa’daki tüm mücadeleci işçilerin bir araya gelip ortak siyasi mücadele yürütebileceği uluslararası örgütlerin inşası için çabaladı. Bir yandan da, bu sürecin toplumsal mücadelelerden yalıtılmış bir biçimde sürdürülemeyeceğini; komünistlerin kendi siyasi örgütlerini var olan en geniş demokrasi mücadelesinin içinde inşa etmeleri gerektiğini savundu (“Komünizm, bize göre, kurulması gereken bir koşullar bütünü veya gerçeklerin kendilerini uydurmaları gereken bir ideal değil. Biz, mevcut koşulları ortadan kaldıran gerçek harekete komünizm diyoruz” ~Alman İdeolojisi). Marks, komünistlerin örgütüyle işçi sınıfı arasındaki ilişkiyi Komünist Manifesto’da şöyle tarif ediyordu: “Komünistlerin proleterlerle ilişkisinin aslı nedir? Öteki işçi partileri karşısında komünistler özel bir parti değildir. Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur. Proletarya hareketini biçimlemek üzere özel ilkeler koymazlar. Komünistlerin öteki proletarya partilerinden tek ayrıldıkları nokta, bir yandan proleterlerin çeşitli ulusal mücadeleleri içinde, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını öne getirerek geçerli kılmaları, öbür yandan da burju-
vazi ile proletarya arasında yürüyen mücadelede her zaman hareketin bütününün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır. Demek ki komünistler pratikte, bütün ülkelerin işçi partilerinin en kararlı, hep ileriye götüren kesimleridir; kuramsal olarak komünistler, proletaryanın öteki kitleleri önünde, proleter hareketin koşullarını, gidişini ve genel sonuçlarını gören bir öncüllüğe sahiptir. Tüm öteki proletarya partileri gibi komünistlerin de ilk amacı: proletaryanın sınıf düzeyinde oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması ve proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesi.” Açıkça görüldüğü gibi, Marks, komünist örgütü, işçi sınıfının en mücadeleci ve militan kesimlerinin bir araya geldiği bir parti olarak tanımlıyor; ancak siyasal iktidarı işçi sınıfının ele geçireceğini ısrarla vurguluyor; komünist partininse, işçi sınıfının birliğini sağlayacak politikaları savunup sınıf hareketi içinde sosyalizm propagandası yapmasını öngörüyordu. Lenin ve Bolşevikler Paris Komünü, işçilerin toplumun işleyişini nasıl düzenleyeceği konusunda ipuçları vermesine (ortalama işçi ücreti alan kamu görevlilerinin varlığı, kamu işlerinin herkes tarafından dönüşümlü olarak yapılması, komünün siyasi temsilcilerinin her an geri çağrılabiliyor olmaları vb.) ve bu yüzden Marks tarafından proletarya diktatörlüğünün somutlaşmış hâli olarak tanımlanmasına rağmen, kısacık ömrü ve aldığı ağır yenilgi nedeniyle, bu diktatörlüğünün
siyasal biçimi hakkında komünistlere fazlaca bir fikir vermiyordu. Rusya’daki 1905 devrimi, işçi sınıfının mücadele tarihinde, bu açıdan bir dönüm noktası oldu. Çarlık rejimi koşullarında basit talepler üzerinden yükselen işçi hareketi, kısa sürede kitle grevleriyle devleti tehdit eder konuma gelmişti. Tarihin böyle dönemlerinde, sınıf mücadelesinin böylesine keskinleştiği anlarda ortaya çıkan iktidar sorunu, Rusya’daki mücadele içinde yeni organların doğuşunu sağladı: ilk başlarda yalnızca grevleri örgütlemek için kurulan komitelerin genelleşmesiyle, işçilerin tüm ekonomik ve politik sorunlarını tartıştıkları işyeri tabanlı örgütlenmeler hâline gelen ve daha sonra ulusal ölçeğe sıçrayan işçi konseyleri; Rusya’daki adıyla Sovyetler. Fakat 1905 devriminde, Çarlık rejimiyle işçi sovyetleri arasındaki kısa süreli ikili iktidar durumu, Rus işçilerinin ağır ve kanlı bir yenilgi almasıyla son bulunca, Rusya’daki sosyalistler dahi işçi sınıfının kurduğu bu organların gelecekteki bir işçi devletinin nüveleri olacağını kolayca kavrayamadılar. Ancak İtalyan Marksist Antonio Gramsci’nin belirttiği gibi, “O zamana kadar gölgede kalmış olan ve yüzeysel gözlemcilerin sık sık küçümsediği, ancak devrim zamanlarında aktif savaşçılar olarak siyaset sahnesine çıkan kitlelerin uğradıkları yenilgi ne denli büyük, verilen kurbanlar ve akan kan ne denli acı olursa olsun, kitlelerle sınıfların devrim mücadelesinin içinde edindikleri dolaysız tecrübe her şeyden büyük bir öneme sahiptir”. Rusya’da da
Petrograd sovyeti, 1917 durum bundan ibaretti. İşçi sınıfının özyönetim organları, bir sonraki devrimci dalgada tekrar gün yüzüne çıktı. Bolşevik önderlerden Vladimir Lenin, Ekim Devrimi’nden iki ay önce yazdığı “Devlet ve Devrim” adlı eserinde, iktidar sorununu ortaya koyarken partiden hemen hemen hiç bahsetmiyordu. “Her işçi yönetimde söz sahibi olmalıdır” diyen Lenin, işçi devletinin işçi konseyleri, Sovyetler üzerinde yükseleceğini görüyordu. Nitekim, Ekim Devrimi için ayaklanma çağrısının Sovyetler adına mı, parti adına mı yapılacağı, Bolşevikler arasında bir tartışma konusuydu. Kazanan fikir, iktidarın parti adına değil, sovyetler tarafından ele geçirilmesi yönündeydi. İşçi sınıfıyla devrimci partinin ilişkisi Marksist geleneği, partiyle sınıfın ilişkisini kavrama açısından diğer reformist ve ikameci geleneklerden ayıran temel nokta, sınıf içindeki çeşitli unsurların bilinçlerinin, en devrimci dönemlerde dahi farklı olacağının kabulüdür. İşçilerin özyönetim organları (Sovyetler, Şuralar, Konseyler vs.), proletarya iktidarı almadan önce de, aldıktan sonra da, sınıfın bilincindeki bütün heterojenliği yansıtmak zorundadır. 23
Aşağıdan Sosyalizm
Devrimci parti ise, mücadele içinde sınıfın en ileri unsurlarını saflarına katarak, sınıf hareketi içinde sosyalizm propagandası yapmayı, sınıfın tüm geri unsurlarını devrimci fikirlere ikna ederek işçilerin bilinçleri arasındaki farklılıkları gidermeyi hedefler. Parti ve Sınıf’ta, Chris Harman, bu ilişkiyi şöyle açıklar:
İşçi sınıfının dönüştürücü gücü, kitle grevi ve sosyalistler Son zamanlarda Avrupa'da işçi eylemleri artıyor; grevler, genel grevler, kitle eylemleri ve gösteriler... Patronlar krizin faturasını işçilere ödetmek için 'tasarruf önlemleri' alıyorlar ve işçiler de yoksullaştırma politikalarına karşı direniyorlar. Önce Yunanistan, sonra Fransa ve şimdi de İspanya grevlerle sarsılıyor. İspanya'daki genel greve 10 milyon işçi katıldı. Bu ülkede sekiz yıldır ilk kez genel grev oluyor. Grevin toplumsal etkisi ve katılımın büyüklüğü, '68 hareketinden bu yana yaşanmış en büyük işçi eylemliliğine işaret ediyor. Avrupa Sendikalar Birliği (ETUC) sosyal haklarda kısıtlama ve tasarruf tedbirlerine karşı tüm çalışanları gösteriye çağırıyor. Tüm bu gelişmeler Komünist Manifesto'nun giriş cümlesini bir kez daha hatırlamamıza neden oluyor: "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - Komünizm hayaleti."
“[Devrimci parti] önderliğini ancak ikna yoluyla kabul ettirir, zor yoluyla değil. Kapitalizmin işçi sınıfı tarafından devrimci yıkımında yer almayı amaçlayan bir örgüt, sınıfın dolaysız iktidar organlarının yerine kendini ikame etmeyi düşünmez. Böylesi bir perspektif sosyal demokrat veya stalinist partide görülür. Kapitalist koşullar altındaki devrimci örgüt, kapitalizmin devrilmesi sürecinde ortaya çıkacak işçi devletinden kaçınılmaz olarak oldukça farklı bir yapıya sahiptir. Devrimci parti kendi ilkeleri için, işçi devletinin kurumları içerisinde karşı ilkeleri savunan diğer partilerle mücadele edecektir. Bu Marksistler, işçiler grev ancak, onun kendisi işçi devleti yaptığında neden olmadığı için mümkündür.” heyecanlanırlar? İşçiler grev yaptığında, toplumsal örgütlenOzan Tekin menin işlemesini sağlayan pek çok alanda hasar oluşur. Eğitim durur, ulaşım yapılamaz hâle gelir, çöpler sokaklarda kalır,
üretim yapılamaz ve pazarda ürün açığı oluşur. Hatta, yaz aylarında yapılan Dünya Kupası maçları, Yunanistan'da olduğu gibi, spikersiz yayınlanır. Bütün bunlar heyecan yaratacak şeyler gibi görünmüyor. Marksistlerin kitle grevi karşısındaki heyecanı, "Oh, ne iyi oldu! Her gün aynı şeyleri yaşıyoruz, sıkıcı hayatımıza biraz renk geldi" kabilinden bir argümanla açıklanamaz. Kitle grevi, işçi sınıfının kolektif bir değiştirme gücünün olduğunun ispatıdır. Kapitalizm, Marks'a göre, 'emeğin sermaye altında gerçek sınıflandırılması'na doğru gider. Bu aşamada sömürü, üretim sürecindeki dönüşümün mümkün kıldığı emek üretkenliğindeki artışlar sayesinde, görece artık-değerin elde edilmesi biçimini alır. Bu süreç 'kolektif işçi'nin yaratılmasını, tekil ücretli emekçilerin eşgüdümlü ve toplumsallaşmış bir üretim sürecine dahil edilmelerini getirir. Böylelikle, işçiler kolektif olarak sömürülürler. Sömürülerine karşı herhangi bir direniş, işi kırma ve sabotaj gibi görece gelişmemiş biçimlerin ötesine geçecekse, kolektif olmak zorundadır. Bu kolektif davranma özelliği, işçilere geniş bir iktisadi süreçler yelpazesini felç etme gücünü verir. İşçilerin sömürüye karşı kolektif olarak örgütlenebilme yeteneği, sömürünün aldığı biçimden kaynaklanır. İşçilerin sahip olduğu bu yetenek, onları sınıflı toplum yapısını, kapitalizmi yıkabilecek tek güç hâline getirir.
İşçi sınıfının kendiliğinden eylemi Marksistler için büyük önem taşır. Kitle grevi, tarihsel gelişimi içinde işçi sınıfının en etkili silahı olarak ortaya çıkar ve bu eylem, devrimciler böyle istediği için değil, işçiler harekete geçtiği için yaşanır. Bunu tarihte pek çok kez yaşadık. 1905'te Rusya'da büyük oranda kendiliğinden bir devrim olmuştu. Barışçıl bir yürüyüş düzenleyen işçilerin üzerine Çarlık birlikleri tarafından ateş açılmış ve bu bir kitle hareketinin kıvılcımını çakmıştı. 1917 Şubat Devrimi de işçi sınıfının kendiliğinden eylemi sonucunda yaşanmıştı. Kitle grevi, işçi sınıfını devrime hazırlayan en iyi okuldur. Ekonomik bir kitle grevi hızla siyasallaşabilir ve devrimci bir duruma evrilebilir, aynı zamanda politik bir grev de hızla ekonomik talepleri de içerebilir. Ekonomi ve politikanın kopmaz bağları kitle grevinde vücut bulur. Genel grev için sokağa çıkan işçiler, bu siyasallaşma sürecinde hızla kendi öz örgütlenmelerini, işçi konseylerini yaratabilirler. Bunu da tarihte pek çok kez gördük: 1871 Paris'te komün, 1905 ve 1917 Rusya'da sovyet olarak karşımıza çıkan örgütlenmeyi, 1919-23 Alman Devrimi'nde, 1956 Macaristan, 1979 İran devrimlerinde ve daha bir dizi devrimde gördük. İşçi sınıfının kendiliğinden eylemi sahne aldığında, Marksist teori ve bu teoriyi bünyesinde cisimleştirmiş bir devrimci partinin önemi de bir o kadar artar. Partinin buradaki rolü, kitle grevinin politik öncülüğünü üstlenmektir. Bu ilişkinin klasik örneği, 1917'de Bolşevikler ile Rus işçi sınıfı arasında olandır.
Bolşevikler, Rus işçi sınıfıyla ilişki içinde olarak, işçilerin mücadelelerinin mantığını ortaya çıkarmaya, onları tamamen bilinçli kılmaya ve onları devlet iktidarının ele geçirilmesine doğru yöneltmeye yardımcı olmaktaydılar. Troçki, devrimci parti ile işçi sınıfı ilişkisini şöyle tarif eder: "Kılavuzluk eden örgüt olmaksızın yığınların enerjisi bir piston kutusuna kapatılmamış buhar gibi dağılacaktır. Ama yine de, şeyleri hareket ettiren piston veya kutu değil, buhardır."
"Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor, ve insanlar nihayet kendi gerçek yaşam koşulları ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor."
İşte tüm bu nedenlerle, kapitalizmi yok edecek tek güç olan işçilerin kitle grevi karşısında, işçi sınıfının gücünü bilen, bu güce güvenen ve işçilerin çıkarlarından başka çıkarları olmayan Marksistler, heyecanlarını gizleyemezler.
Hızla buharlaşan bir isim Obama. Değişim sloganıyla iktidara gelen, ABD işçi sınıfı ve yoksulları tarafından da desteklenen Barack Obama, daha iki yıl bile dolmadan değişime yanıt veremediği için eskidi.
Mehmet Demiröz
ABD'nin krizi ve devrimci olasılıklar
Komünist Manifesto'nun bu tasviri, 21. yüzyılın geç kapitalizminde yaşayanlar için fazlasıyla açıklayıcı.
ABD, küresel kapitalizm piramidinin üst noktasında duran temel güç. Dünya kapitalizmi uzun süredir ABD'nin Avrupa üzerindeki hegemonyası aracılığıyla varlığını sürdürüyor. Dünyaya yön veren G-8, ABD'nin liderliği ve jandarmalığıyla dünyanın geri kalanına hükmediyor. ABD'nin üstünlüğü 1990'lardan bu yana, ekonomik değil, askeri yollarla sürdürülüyor. Irak'ın işgalinin direnişle uğradığı yenilgi, bugün ABD liderliğindeki emperyalist ittifakın Afganistan'da yenilgisine bağlanıyor. Dışarıda bozguna uğrayan ABD, içeride borç krizini yaşıyor. Bu, sistemin kendi kendine yarattığı bir kriz ve ABD'den Avrupa'ya hızla yayıldı. Obama ise, vadettiği gibi yoksulları değil, şirketleri kurtardı. Bush'un savaş arabasını deviren ABD halkı Obama ile yeniden savaş 25
Aşağıdan Sosyalizm
politikalarını karşısında bulurken, ülkede işsizlik ve yoksulluk yayılıyordu. Milyonlar gerçek bir değişim beklerken, Obama'da sadece hayal kırıklığı buldu. Obama'nın başına gelenler, dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye'de yaşanan sarsıntılara benziyor. ABD toplumu, tıpkı Türkiye toplumu gibi politize. Bu yüzden radikal gidiş gelişler yaşanıyor. Borç krizinin çözümsüzlüğü ve derinleşecek olması, Obama hükümetini Amerikan işçi sınıfına daha fazla saldırmaya itecek. Amerika'da işçi sınıfının ve değişim isteyenlerin sesi olan devrimci bir kitle partisi yok. Buna karşılık, 1999 Seattle hareketinden bu yana ülkeyi saran yaygın aktivist ağları var. ABD'de savaş karşıtı hareket gücünü korurken, mücadeleci bir sendikal hareket de var. Bu hareket krize karşı milyonları birleştirip kendi siyasal alternatifini yaratırsa, ABD'de dengeler tamamen değişebilir. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olarak sermaye sınıfının iki partisi tarafından yönlendirilen siyasal model, aşağıdan bir hareketle parçalanabilir. Obama'nın yenilgisi, bu koşulların oluştuğunu gösteriyor.
dünyada peşi sıra çok daha büyük bir değişim dalgasını getirebilir. Tek kutuplu değil, çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada at koşturan yalnızca ABD değil. Çin, Avrupa ekonomileri, Hindistan ve Brezilya gibi büyüyen ekonomiler, bölgesel ortaklıklar etrafında rekabetin hem ekonomik hem de askeri yollarla yürütüldüğü bir dünya bu. ABD emperyalizminin Irak ve Afganistan'da yenilmesinin ardından, arka bahçe Güney Amerika'da sol iktidarların başa gelmesi, Lübnan'da Hizbullah'ın İsrail'i yenmesi, Ortadoğu'da ve Afrika'da ABD liderliğindeki güçlere karşı İslamcı hareketin yürüttüğü direniş ve son bir yılda Avrupa'yı sarsan grev hareketi, dünyada radikal seçeneklerin geçerli olduğunu söylüyor. ABD'de işsizliğe, savaşa, şirketlerin kurtarılmasına karşı işçi sınıfının taleplerini savunan bir siyasal liderlik, radikal bir değişimi başlatabilir. Bu, dünyanın bütün ülkeleri için böyledir. Kapitalizm artık çalışmıyor. Ya istikrar paketleri, savaş ve faşizmle krizin faturası işçi sınıfına ödetilecek, ki bu iklim değişikliğiyle birlikte barbarlığı geçiş demektir; ya da işçi sınıfının birleşik cephesini örmeyi ve ezilenlerin desteğini kazanmayı başaran bir devrimci parti, geçiş talepleri ile yeni bir toplumun önünü açacak.
ABD'de olanlar dünyayı yakından ilgilendiriyor. ABD'den çok uzakta, çok çok kötü koşullarda yaşasalar da, dünyanın dört bir yanındaki Troçki, 1938 Geçiş Programı'nda yoksullar Obama'nın gelişine "İnsanlığın tarihsel bunalımı, deverdikleri tepki ile durumun vrimci önderliğin bunalımına farkında olduklarını göstermişti. indirgenmiştir" diyordu. Borç ve ABD'deki gerçek bir değişim, iklim krizlerinin yarattığı ikili 26
krizin şiddetlendirdiği tarihsel bunalıma devrimci çözüm, her yerde işçi sınıfını geçiş talepleri etrafında birleştirecek ve radikal bir değişimin başlatıcısı olan devrimci partilerin yaratılmasından geçiyor. Volkan Akyıldırım
Cantona’nın yolu, bizim yolumuz Bir dönemin efsanevi futbolcusu Eric Cantona, Sarkozy'nin emeklilik reformuna karşı direnen milyonlarca Fransız işçiye, gösteri yapmak yerine bankalara gidip paralarını çekmeyi "gerçek bir devrim" olarak tavsiye etti. Ancak 7 Aralık için yapılan çağrı beklenen ilgiyi görmedi. Peki, krizin faturasını sıradan insanlara ödetmeye çalışan egemenlere karşı mücadelenin yolu gerçekten bu olabilir miydi? Sosyalistler, Cantona'dan farklı düşünüyor... Kapitalizm, 2008 yılında başlayan finansal krizden bir türlü çıkamıyor. Pek çok yerde, egemen sınıflar, krizin faturasını çalışanlara çıkartmak için kesinti programlarını hayata geçirmeye çalışıyor. Bu saldırı paketleri, Avrupa'nın bazı ülkelerinde örgütlü işçi sınıfının direnişiyle karşılaştı. Kısa bir süre önce, Fransa'da 1.5 ay içinde tam 7 kez birer günlük genel grev oldu. Protesto gösterilerine 3.5 milyon insan katıldı. Fransız emekçiler, hükümetin, krizden çıkış işin emeklilik yaşını iki yıl ileriye çeken "reform" paketini engellemek istiyorlardı. Tam da bu dönemde, efsanevi Fransız futbolcu Eric Cantona'dan, gösteri yapan öğrencilere
ve işçilere bir çağrı geldi: "Gerçek bir devrim için, bankalardan paralarınızı çekin". Cantona, görüşlerini özetliyordu:
şöyle
"Bunca yoksulluk varken mutlu olabileceğimizi sanmıyorum. Ama yapacak birşeyler var. Bugünlerde sokaklarda olmak ne anlama geliyor? Protesto etmek mi? Kendinizi kandırmayın. Bu işe yaramaz. Devrimi başlatmak için ellerimize silah almıyoruz, bugünlerde devrim yapmak gerçekten kolay. Sistem bankaların gücü üzerine kurulu, bankaların çökertilmesi gerekir." Muhalif kimliğiyle tanınan futbol adamı, milyonlarca insanı, sokaklarda gösteri yapmayı bırakıp bankalardan paralarını çekmeye çağırıyordu: "Üç milyon, 10 milyon insan... Ve bankalar çöker, gerçek bir tehdit de yok. Bu gerçek devrim. Zor değil, sokaklara çıkmak ve otomobilinizle kilometrelerce yol gitmek yerine yakınınızdaki bankaya gidin, paranızı çekin. Çok sayıda insan bunu yaparsa sistem çöker. Silahsız, kansız..." Burjuva iktisatçıların yanıtı: Sistem bu şekilde çökmez Bu iddiaya ilk yanıt, İngiltere Mali İşler Enstitüsü yöneticilerinden Richard Wellings'den geldi. Wellings'e göre, bu plan geniş kitleler tarafından uygulandığı takdirde, bankalar kısa süreli bir nakit krizine girebilirler. Ancak bunu, Merkez Bankası'ndan yardım alma veya bazı mülklerini satma yoluyla aşabilirler. Ayrıca, bu krizin bir protesto sebebiyle ortaya çıktığının bilinmesi, finans
piyasalarında bankara yönelik bir güvensizliğin oluşmasını da engeller. Bazı bankalar için oluşabilecek güvensizlik sonucu patlak verebilecek bir kriz de, 2008 resesyonunda olduğu gibi, devlet müdahalesiyle engellenebilir. Welllings, bu protesto nedeniyle oluşacak geçici nakit krizinin, bankacılık sistemini çöküşüne sebep olmasının mümkün olmadığını söylüyor. Sosyalistler, elbette ki, Cantona'nın önerisini "bankacılık sisteminin bekası" açısından değil, krizin yıkıcı etkilerine karşı işçilerin, yoksulların ve ezilenlerin direnişinin yöntemleri açısından tartışırlar. Peki, medyada ve kamuoyunda yoğun ilgi gören bu "devrim stratejisi", kesintilere ve işten çıkarmalara karşı egemen sınıfla mücadele eden geniş kitleler için gerçekçi bir çözüm müydü? Ekonomik krizin nedenini anlamak Cantona'nın "gösteri yapmak yerine bankalardan paralarını çekme" önerisi yaptığı milyonlarca işçi, Fransız hükümetinin, 2008 yılında başlayan borç krizinden çıkış yolu olarak sıradan insanların haklarına saldırmasına direniyorlardı. Evet, bu kriz finans piyasalarında, bankacılık sektöründe patlak vermişti. Ancak bu krizi kapitalizmin dinamiklerinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Dolayısıyla, çözüm yolları üretmeden önce kapitalizmin işleyiş yasalarını anlamak; bunun için de kapitalist üretim ilişkilerinin en detaylı tahlilini yapan Marks'a dönmek gerekiyor. Alman devrimci Karl Marks'a göre, kapitalist üretim, artı-
değer sömürüsüne bağlı bir birikim rejimiydi. Sermaye sahipleri, çalışanların ürettiği değerin bir kısmına el koyarak kâr ediyor; elde ettikleri bu kârı tekrar üretim sürecine katarak daha çok üretiyor ve diğer sermaye sahipleriyle bu yolla rekabet ediyorlardı. Kapitalist üretim ilişkilerini, bu hâliyle, kan emdikçe büyüyen ve büyüdükçe daha çok kana ihtiyaç duyan bir vampire benzeten Marks, üretim sürecindeki bu anarşi sonucu, aşırı üretimin, işsizliğin ve ekonomik krizlerin kapitalizmin doğasında var olduğunu söylüyordu. Krizler, yönetenlerin "kötü" tercihlerinin veya açgözlülüklerinin sonucu değil; var olan çelişkilerin geçici ve şiddet içeren çözümleriydi. Ayrıca, her kriz, sermayenin daha az elde toplanmasına, bazı firmaların rekabet hâlinde oldukları diğer şirketleri safdışı bırakmalarına, yani sermayenin tekelleşmesine neden oluyordu. Marks bir yandan da, kapitalizmde kâr oranlarının düşmesinin, yani üretim sürecine dahil edilen değer başına elde edilen artı-değerin azalmasının, belli şartlarda karşıt faktörleri de bulunmasına rağmen, yapısal bir eğilim olduğunu ortaya koyuyordu. Sermaye sahipleri, maliyeti düşürüp üretkenliği ve satışları arttırmak için ölü emeğe (sabit sermaye: makineler, hammadde vs.) yatırımı arttırırlar. Ancak rekabet gereği, tüm sermaye sahipleri bu yatırımı arttırdıklarında, sabit sermayenin değişken sermayeye (canlı emek: işçinin emek gücü) oranı giderek artmaya başlar. Artı değerin kaynağı işçinin emek gücü olduğundan, sabit sermayenin, yani makineleşmeni artması, satışları arttırsa dahi, sermaye 27
Aşağıdan Sosyalizm
sahiplerinin kâr oranlarının düşmesine neden olur.
ekonominin kısa vadede toparlanmasını sağladı. Ancak verilen bu krediler, geri ödenKapitalizmin erken gelişme mesi mümkün olmayan balonlar aşaması tamamlandığında, ser- yarattı. 2008'de başlayan mayenin merkezileşme eğilimi ekonomik resesyon, neo-liberal nedeniyle tekeller oluşmuş, mali dönemde yaşanan borç krizsermayeyle üretim sermayesi iç lerinin sonuncusu ve en içe geçerek finans-kapitali büyüğüydü. Burjuva iktisatçılar, oluşturmuş, finans-kapital ile 2008 krizini kapitalizmin 1929 ulus devlet yapıları iyiden iyiye Buhranı'ndan beri gördüğü en iç içe geçmişti. Ulus içi rekabet- büyük kriz olarak lerin yerini farklı ulusların ser- tanımlıyorlardı. mayesi arasındaki rekabet almış; bu, iki büyük emperyalist Fransa işçi sınıfı doğru olanı paylaşım savaşına neden yapıyor! olmuştu. Sosyalistler, egemen sınıfın, 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki sıradan insanların harcamaları çift kutuplu dünyada, iki büyük üzerinden acımasızca kâr eden sermaye bloğunun sahipleri bir bölümüne karşı duyulan yoğun bir silahlanma yarışına öfkeyi paylaşırlar. Fakat kapitalgirince, üretim sürecine yatırım izmin sorunlarını bankacılık sisolarak geri döndürülemeyen temine veya finans sektörüne sermayenin birikmesi, kâr bağlamak, bu sistemin oranlarının düşme eğilimine gelişiminin kapitalizmin gelişim karşıt bir faktör oluşturarak 20 süreciyle bağını görmeyi engelyıl kadar kapitalizmin krize liyor. 2008 krizini inceleyen girmesini engellemişti. 1945- "Zombi Kapitalizm" adlı 1965 arası bu dönem, kapital- kitabında İngiliz Marksist Chris izmin birkaç yüzyıllık tarihindeki Harman'ın ısrarla vurguladığı en büyük "refah" dönemi oldu. gibi, "finans, bir parazitin Ancak 1960'ların sonundan sırtındaki parazittir, kapitalizmin itibaren tekrar kriz patlak verdi, bütününden yalıtılmış bir sorun kâr oranları yeniden düşmeye gibi ele alınamaz". Bankacılık başladı. sisteminin yeniden düzenlenmesi veya tamamen ortadan 1970'lerin sonlarından itibaren kaldırılması, kapitalizmin krizkârlılığın arttırılması için neo-lib- lerinin biteceği anlamına eral politikaların uygulanmaya gelmiyor. Borçlanma krizi, ortaya başlaması, bir yandan sosyal çıktığı andan itibaren hızla üreharcamaların ve işçi ücretlerinin tim sektörüne de sıçrayarak, budanmasına neden olurken, bir kapitalizmin bir bütün olarak yandan da bankalar ve diğer fi- işlemez hâle gelmesine neden nans kurumları üzerindeki de- oldu. vlet kısıtlamalarının kaldırılmasına yol açtı. Böylelikle, Dolayısıyla, bankacılık sistesermaye finans sektörüne ak- minde başlayan bu krize karşı maya başladı. Düşük faizlerle direnişin yolu da, kapitalist bireylere ve şirketlere verilen çarkların dönmesini sağlayan krediler metalara talebin değeri üretenlerin, emekçilerin oluşmasını, talebin artması üre- birleşik mücadelesinden geçiyor. timinin artmasını ve bu da 28
Toplumda egemen olan fikirler, egemen sınıfın fikirleri. Eric Cantona'nın çağrısı beklenen ilgiyi görmedi, milyonlar bankalara gidip paralarını çekmedi. Çünkü toplumun değişmesi için, bireylerin de kolektif mücadele içinde değişmesi gerekiyor. Kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı bir krizin bedelini, sıradan insanların, çalışanların değil, krizin sorumlusu olan egemen sınıfın ödemesi için geçerli olan yol Fransız işçilerin kitlesel mücadelesi. Sistemi bir bütün olarak kavrayamayan Eric Cantona ise yanılıyor. Ozan Tekin
Leon Troçki:
İşçiler hhklş devrimi sürekli kılabilir İngiltere'de yayınlanan Socialist
Worker (Sosyalist İşçi) gazetesi yazarlarından John Molyneux, Rus devriminin önderlerinden Leon Troçki'nin devrimci marksizme katkılarını ele aldı. 70 yıl önce Rus diktatör Joseph Stalin'in bir ajanı tarafından öldürülen Leon Trotsky (18791940), 20. yüzyılın en önemli devrimcilerinden birisiydi. Marks'ın ölümünden sonra Marksist fikirlerin geliştirilmesine en büyük katkıyı, Vladimir Lenin ile birlikte Troçki yaptı. Troçki'nin pratikteki devrimci başarıları da muazzamdı. 26 yaşında St. Petersburg İşçi Sovyeti'nin başkanı seçilerek 1905 Devrimi'nin lideri olarak ortaya çıktı. 1917'de, Sovyet başkanı olarak, Rusya'da işçilerin iktidarını kuran Ekim ayaklanmasını örgü-
tledi. Sonrasında ise, Batı emperyalizmi tarafından desteklenen karşı devrimci orduları mağlup edecek olan 5 milyon kişilik Kızıl Ordu'nun baş örgütleyicisi oldu.
karşısında toplumun azınlığını oluşturduğundan, Rusya'nın sosyalizme geçmek için ekonomik olarak fazla geri kalmış olduğu yönündeki görüşü kabul ediyorlardı.
kendi eline aldı.
Ve son olarak, her ne kadar başarısız da olsa, Stalin'in yükselişine direnmeye ve işçilerin demokrasisini ve devrimin açamlarını savunmaya çalışan Sol Muhalefet'in lideri oldu.
Troçki, devrimi işçi sınıfının yapacağı konusunda Lenin'le anlaşıyordu. Ancak bunu yaptığında, mücadelenin mantığının, kapitalizmden kopuşa ve bütünüyle bir işçi iktidarının kuruluşuna götüreceğini tartışıyordu. Ona göre, işçiler yeterince güçlü bir önderlik sunduğunda, köylü çoğunluk da kentli işçi sınıfını destekleyecekti.
Troçki, devrime öncülük eden Bolşevikler'e katıldı. Devrimi uluslararası alanda yayma amacıyla Komünist Enternasyonal'i kurdular.
Troçki, eylem hâlindeyken yol gösterici oldu. Lenin'le birlikte, 1917 devrimine politik olarak yön veren iki ana düşünürden biriydi. 1905 gibi erken bir zamanda, devrimin rotasını en net şekilde öngören kişi Troçki'ydi. O dönemde, Rus sosyalistleri ve radikaller, Çarlık Rusya'sının devrime doğru gittiğini düşünüyorlardı. Ancak bu devrimin, 1789 Fransa Devrimi gibi bir "burjuva demokratik devrim" olmasını bekliyorlardı. Onlara göre, bu devrim Çar'ı devirerek kapitalist demokrasiyi kuracak, işçi sınıfı sosyalizm için mücadele etmeye ancak bundan sonra başlayabilecekti. Daha ılımlı sosyalistler, Menşevikler, devrimin önderliğini orta sınıfın yapacağını düşünüyorlardı ve onlara göre işçi sınıfı kendisini orta sınıfı desteklemekle sınırlamalıydı.
Kimileri, Rusya'nın ekonomik olarak sosyalizme geçilecek kadar gelişmiş olmadığını söylüyordu. Troçki, bunun yalıtılmış bir Rusya için doğru olduğunu söyledi; ancak o, devrimi, uluslararası bir devrim dalgasına doğru ilk adım olarak görüyordu. Troçki, Rusya'daki bir devrimin, Almanya'da ve Avrupa'nın sosyalizme geçişin sağlanabileceği kadar sanayileşmiş diğer ülkelerindeki devrimleri tetikleyeceğini tartışıyordu. Bu fikri, "Sürekli Devrim Teorisi" olarak bilinmeye başlandı.
Bu, sonu olmayan bir devrim anlamına değil; nihai hedefi olan sosyalist dünya devrimini başarma yolunda, kapitalist demokratik devrim gibi bir orta Devrimci sosyalistler, Lenin aşamada durmayan bir devrim önderliğindeki Bolşevikler ise, anlamına geliyordu. orta sınıfın muhafazakâr 1917'deki gelişmeler Troçki'yi olduğunu ve devrimi işçi haklı çıkardı. sınıfının yapabileceğini tartışıyorlardı. Ancak onlar da, İşçi sınıfı şubat ayında Çar'ı deişçi sınıfı geniş köylü kitleler virdi; ekim ayında ise iktidarı
Lenin, Troçki'nin bu görüşüne yakınlaştı ve nisan ayında Bolşevik Parti'yi de bu görüşlere kazandı.
Sürekli devrim teorisi, Rusya'nın ötesinde bir öneme sahip. Bu teoriye göre, işçiler, sömürge veya üçüncü dünya ülkeleri gibi azınlıkta oldukları yerlerde, arkalarına yaslanıp Avrupa'da sosyalizme geçilmesini beklemek zorunda değillerdi. Bunun yerine, kendi işçi devrimleri için mücadelenin önderliğini alabilirlerdi. Modern kapitalizmin gezegenin çoğu yerine yayıldığı günümüzde dahi, sürekli devrim hâlâ Mısır gibi diktatörlüklerde veya Filistin gibi ezilen ülkelerde çok önemli. Bu teori, hareketlerin amaçlarını demokrasi veya ulusal özgürlükle sınırlamamaları gerektiğini, ya da yalnızca orta sınıfa uygun mücadele biçimlerini benimsememelerini söylüyor. Bunun yerine, işçi sınıfının, devrimci sosyalistlerin, içinde bulundukları mücadelelerin önderliğini alıp, bunları uluslararası işçi devrimi için mücadeleler hâline getirmeleri gerektiğini tartışıyor.
29
Aşağıdan Sosyalizm
‘İşçi devrimi’ derken neyi kastediyoruz? ‘Kesintilere karşı direniş büyürken, daha fazla sayıda insan, kendilerini tamamen farklı bir toplumsal yapılanmaya ihtiyacımız olduğu fikrine açık hâle getiren eylem ve tecrübelerle içli dışı oldu. Ancak devrim fikri çoğu insanın gözünü korkutabilir. Sonuç olarak, devrimler bir kaç liderin 'sürü'leri kandırmasıyla ortaya çıkan kanlı vakalar değil midir? Egemen sınıf, devrimler hakkında bu korkutucu imajı yaratmaya çalışıyor. Ancak bunun doğrulukla uzaktan yakından alakası yok. Sosyalist bir devrim, ilk ve öncelikli olarak bir demokrasi patlamasıdır. Sosyalizm, ekonomik gücün küçük ve açgözlü bir elitin yerine çoğunluğun, yani işçi sınıfının demokratik kontrolüne geçmesi ile ilgilidir. Devrimler kendi geleceklerini belirlemek isteyen sıradan insanların, büyük kitleler hâlinde siyasi alana girmeleri demektir. İçlerinde daha önce ne bir protestoya katılmış ne de bir seçimde oy kullanmış pek çok kişinin de olduğu milyonlarca ve milyonlarca insan sokaklara çıkar, işyerlerini işgal eder ve toplumun nasıl örgütlenmesi gerektiğine dair tartışmalar yürütür. Bu insanlar, Ukrayna'da 2004'te yaşanan 'turuncu devrim'den ve sanki birer devrimmiş gibi se30
lamlanan çeşitli demokratik reform hareketlerini oluşturan diğer 'renkli' devrimlerden çok daha ötesini gerçekleştirirler. Gücün bir sınıfın elinden başka bir sınıfın eline geçtiği devrimlerse çok daha farklı görünür. Böylesi devrimlerde, devrimin geleceğini belirleyecek olan, işyeri delegelerinin oluşturduğu seçilmiş konseyler gibi kitlelerin yeni demokratik güçlerini tanımlayacak yeni kurumlar oluşturulur.
delegelerini seçip yöneticileri sorgulayabilirler. Devrimler, Rus devrimci Lenin'in de dediği gibi 'ezilenlerin şölenidir'. Bugün, geçmişte kapitalizm altında bizi bölmeye yarayan ırkçılıktan engellilere karşı önyargıya kadar pek çok fikir sorgulanıyor ve ortadan kaldırılıyor. Hayat artık dar bir iş ve yoksulluk döngüsüne sıkışmış bir angaryadan ibaret görülmedikçe, insanların entelektüel ufukları gittikçe genişliyor.
Dikkate değer bir şekilde, benzer yapılar her seferinde farklı bir isim altında tekrar ve tekrar ortaya çıkar. 1905 ve 1917 Rus Ama şüphesiz biraz 'şiddet' devrimlerinde bunların adı kaçınılmaz? 'Sovyet'lerdi, 1918-1923 Almanyası'nda 'rate'ler, 1972-73 Güç Şilisi'ndeyse 'cordone'lar. Her devrimde, gerçek şiddet, Bu kurumlar kapitalist parla- sahip olduğu gücü kaybetmemmentolardan çok daha eye çalışırken umutsuzca bütün demokratiktir. Sıradan insanların silahlarını kullanan eski düzenbirkaç yılda bir sandığa gidip, den gelir. geri kalan zamanlarda bütün işi politikacılara bıraktıkları bir sis- Bu yüzden, bizler pasifist değiliz. temin yerine, bu sistemde Kendimizi ve devrimimizi karşı delegeler işçileri temsil eder ve devrimcilere karşı savunmak için şiddet kullanmaya hazır olmak her an geri çağırılabilirler. gerekir. Delegeler işçilerden daha fazla maaş almazlar ve devrim Devrimler, yeni demokratik kugeliştikçe fabrikanın ya da ofisin rumlar oluşturmaktan öteye gitgörüşlerini daha iyi melidirler. Demokrasinin bu yeni yansıtabilecek başka bir temsil- formları kapitalizmle yan yana ciyle kolayca yer değiştirebilirler. var olamazlar. Devrimciler devleti alaşağı edip parçalamalıdır, Sıradan insanlar bu yolla yeni bir aksi takdirde egemen sınıf en güven ve güç duygusu edinirler. sonunda bu devleti devrime Kendilerini devrimle karşı kullanacaktır. özdeşleştiren öğrenciler, köylüler vs. de kendi temsilci- Kulağa imkânsız gibi geliyor, ancak bu olabilir. Devrimden lerini seçerler. önce sadece küçük bir sosyalist Bu hava, ordu içindeki rütbe ve azınlık tarafından savunulan milyonlarca insan kayıtları da etkileyebilir; ordu fikirler, mensupları da kendi tarafından kabul edilir olur.
Ancak bu bir anda gerçekleşemez, bir süreç işidir. Karl Marx'ın da dediği gibi: "Devrim, sadece egemen sınıf başka türlü devrilemeyecek olduğu için değil, aynı zamanda şu nedenle de gereklidir: deviren sınıf ancak bir devrim sürecinde kendini geçmişin pisliğinden temizleyebilir ve toplumu yeniden yaratabilecek bir sınıf haline gelebilir..." İçinde yetiştirildiğimiz kapitalist toplum, devrim yönündeki herhangi bir tartışmayı kazanmayı zor kılıyor. Sadece nefret edilen bir patronu ortadan kaldıracağımız değil, aynı zamanda sıradan insanların iktidarı ele geçirip toplumu yöneteceği fikri, baskın ideolojiyle taban tabana zıt düşüyor. Bu yüzden, devrimi ilerletme ihtiyacı hakkında net olan sosyalistler, tartışmaları kazanıp, eski düzenin kalıntıları kendilerini yeniden üretmeden bu kalıntıları tamamen ortadan kaldırabilmek için örgütlenmelidir. Bunu etkili bir şekilde gerçekleştirebilmek için o azınlığın şimdi, devrimci bir partide örgütlenmesi gerekiyor.
Sosyalizmin stalinist tahribatıyla mücadele İngiltere'deki Socialist Worker (Sosyalist İşçi) gazetesi yazarlarından John Molyneux, "Troçki'nin mirası" başlıklı yazı dizisinin ikinci bölümünde, Rusya'da 1920'lerde başlayan karşı devrim sürecine direnişi inceliyor...
Troçki, Joseph Stalin'in karşı devrimine karşı verilen mücadeleye önderlik etti. Bu savaş, 1923'te, Rusya'daki devrimden 6 yıl sonra başladı. 1927'deyse, Stalin kesin bir zafer kazandı ve Troçki, Komünist Parti'den ihraç edildi. Önce 1928'de ülke içinde sürgüne yollanıp Çin sınırının yakınındaki Alma Ata'ya gönderildi, 1929'daysa Rusya'dan çıkarıldı. Stalinizme karşı mücadelede 3 ana konu vardı. Bunlardan ilki işçi demokrasisiydi. Troçki ve taraftarlarından oluşan Sol Muhalefet, hem Komünist Parti içinde hem de Sovyet devletinde işçi sınıfı demokrasisini savunmaya çalıştılar. Stalin, tam tersine, kendisinin başında bulunduğu ve büyümekte olan bürokrasinin gücünün sağlamlaştırılması için elinden geleni yapıyordu. İkinci konu ekonomik planlamaydı. Troçki, işçi sınıfının sosyal ve politik gücünü artırmak için bir sanayileşme programını savundu. Bu güç, devrimi savunmak için gerçekleşen kanlı iç savaş sırasında yok edilmişti. Stalin başlangıçta sanayileşmeye engel oldu. Daha sonra, 1928'de Sol Muhalefet'i yenilgiye uğrattıktan sonra, işçilerin toplu hâlde sömürüsüne dayanan akıl almaz hızda bir sanayileşmeye girişti. Üçüncü konuysa "tek ülkede sosyalizm" tartışmasıydı. Hem Karl Marks hem de Frederick Engels, sosyalizm mücadelesinin doğası gereği uluslararası olduğunu söylemişlerdi. Rus'daki devrime Bolşevik Parti öncülük etmişti. Parti, yapılan
devrimin, devrim ancak diğer ülkelere, özellikle de Almanya'ya sıçrarsa yaşayabileceğini ileri sürüyodu. Stalin, 1924'te, sosyalizmin sadece tek bir ülkede de, Rusya'da inşa edilebileceğini söyleyerek bu fikri terk etti. Troçki ve Sol Muhalefet, tek ülkede sosyalizm fikrinin marksizme ve enternasyonalizme ihanet olduğunu söylüyor ve buna karşı çıkıyorlardı. Geleneksel tarih kitapları, Troçki ve Stalin arasındaki mücadeleyi kişisel bir iktidar mücadelesi, ya da farklı kişilik ve fikirdeki insanların arasındaki basit bir sorun olarak gösterir. Gerçekte ise mücadele farklı toplumsal güçler arasındadır. Troçki, 1917'de oluşturulan işçi iktidarından geriye kalanı temsil ediyordu. Stalin'se, kendilerini egemen sınıf olarak örgütlemekle meşgul olan bir bürokratlar tabakasının somutlaşmış hâliydi. Stalin'in kazanan taraf olması, kişisel bir üstünlükten ya da basit bir kurnazlıktan kaynaklanmıyordu. Rus işçi sınıfının bitkin olduğu özel bir dönemde, o, daha güçlü bir toplumsal sınıfı temsil ediyordu. Yenilgiye uğramış olmasına rağmen, Troçki'nin direnişi tarihsel olarak büyük öneme sahiptir. Çünkü bu mücadele, marksizmin onurunu kurtarmıştır. Sosyalizmin, bürokratik bir tiranlık ve totaliter bir diktatörlük değil; demokrasi, özgürlük ve eşitliği amaçlayan bir toplumsal düzen olarak var olmaya devam etmesini sağlamıştır. 31
Aşağıdan Sosyalizm
1930'larda diktatörlük korkunç boyutlara ulaştı. Milyonlarca sıradan işçi ve köylü, Sibirya'daki toplama kamplarında ölüme yollandı. Stalin, Moskova'da kanlı duruşmarla bir gösteri sahneledi. Stalin'in rejimiyle ters düşen birçok eski Bolşevik, bu mahkemelerde, aslında faşist ajan oldukları, fabrikalara sabotajlar düzenledikleri gibi saçma suçlamaları kabullenmeye zorlandı. 1917'nin devrimci kadrolarının neredeyse tamamı böylece ortadan kaldırıldı.
katkıydı.
görmelerine sebep oluyordu.
Bu tartışma güncelliğini bugün de koruyor, çünkü egemenler hâlâ, Rusya'da olanların, sosyalizmin mümkün olmadığının ve ancak bir tiranlıkla sonuçlanabileceğinin kanıtı olduğunu ileri sürüyorlar.
Bu liderlerin temel işlevleri, özellikle kapitalistler ve sendika bürokratları arasından, Rusya'ya dışarıdan gelebilecek herhangi bir saldırıyı önlemeye yardımı dokunabilecek "dostlar" kazanmak hâline gelmişti. Bu tutum doğrudan, Britanya ve Çin'de Troçki, sürgündeyken dahi, 1920'lerin iki büyük işçi sınıfı uluslararası işçi devriminin mücadelesine ihanet etmeye yol insanlığın geleceğini açtı. kurtarmanın tek yolu olarak var olduğunu savunmaya devam Britanya'da 1926'daki genel etti. grev sendika liderleri tarafından sonlandırıldı. Başlamasından 9 Troçki: gün sonra, direnç kazanılıyor Geleceğin mücadeleleri olmasına rağmen, taviz vermekiçin marksizmi muhafaza sizin grevi durdurdular.
1936'da Troçki, stalinizmin yıkıcı bir eleştirisi olan "İhanete uğrayan devrim" adlı eserini tamamladı. Stalin'in, özel mülkiyetin değil devlet etmek mülkiyetinin var olduğu fakat Britanya Komünist Partisi, bu işçilerin sömürüsüne dayanan ihanete karşı uyarıda bulunmayı rejimi yeni bir olguydu ve bence, Socialist Worker (Sosyalist İşçi) veya örgütlenmeyi başaramadı. Troçki bunu incelemede tama- yazarı John Molyneux'nün Bu olay tamamen, Rusya'daki men başarılı olamadı. "Troçki'nin mirası" yazı dizisi, liderlerle ittifak içinde olan İnTroçki'nin sosyalizmin ışığının giliz sendika liderlerini eleştirme Troçki, bu devletin, yozlaşmış sönmemesi için gösterdiği konusundaki isteksizlikten (dejenere) olsa da hâlen bir işçi çabayı anlattığı bölümle kaynaklanıyordu. devleti olduğunu düşünüyordu. sonlanıyor. Oysa gerçekte, oluşmakta olan 1925-27 tarihleri arasında kapitalizmin yeni bir türüydü: Stalinizme karşı mücadele Rusya Çin'de, Çin Komünist Partisi devlet kapitalizmi. ile sınırlı değildi. Stalinizmin önderliğinde devrimci bir işçi karşı devrimci bir yapıya sahip sınıfı hareketi gelişmişti. Stalin, Yine de, Troçki bu devleti sosyal- olduğu düşüncesi, en ni- Çin'in işçilerin iktidarına değil, ist olarak nitelemeyi reddetti. hayetinde Leon Troçki'yi, aynı kaptalist bir devrime ihtiyacı Stalinizmin, leninizmin ya da etkinin enternasyonal olarak da olduğu gerekçesiyle, Komünist bolşevizmin devamı olmadığını devam ettirilebileceğini Parti'ye hareketin milliyetçi gösterdi ve onun karşı devrimci düşünmeye itti. Stalin kon- Kuomintang Partisi'ne tabi niteliğini ortaya koydu. trolündeki Komünist Enternasy- kılınmasını emretti. onal'in ilkelerini eleştirdi ve Troçki, stalinizmle Bolşevizm Dördüncü Enternasyonal adı Bu olay bir felakete, Nisan arasında bir 'kan nehri'nin altında yeni bir devrimci alter- 1927'de Kuomintang'ın olduğunu söylüyordu. Stalinizm, natifin inşası için mücadele ortaklarına sırtını dönmesine, marksizmin ya da devrimin verdi. Komünist Parti üyelerini ve işçi mantıklı ya da kaçınılmaz bir sınıfının en militan kesimlerini sonucu değildi. Bundan daha Troçki'ye göre "tek ülkede katletmesine yol açtı. ziyade, Rus devriminin izolasy- sosyalizm" kavramı, Rusya'daki onunun, başka ülkelere liderlerin, başka ülkelerdeki Troçki, bu iki olayın da ayrıntılı sıçrayamayışının ve Rusya işçi Komünist Partileri kendi bir şekilde eleştirisini yaptı. sınıfının zayıflığının sonucuydu. ülkelerindeki devrimin temsilcileri olarak değil, Sovyet Daha da korkunç olan, StalinistBu, gelecek için devasa bir Birliği'nin "sınır bekçileri" gibi lerin faşizme karşı politikalarıydı. 32
1920'lerin sonlarında Adolf Hitler Almanya'da zemin kazanmaya başlıyorken, Stalin, Rusya'da mecburi sanayileşme ve tarım kolektivizasyonuna girişti. Bu, milyonlarca işçi ve köylünün yaşamına mal oldu. Bu vahşi politikaları örtmek için, tam bir sosyalizme derhal geçiş anlamına gelen aşırı bir sol retorik kullandı. Stalin ayrıca, sözde "sol" bir strateji benimseyerek, komünistlerin dikkatlerini sosyal demokratlara karşı yoğunlaştırmalarını sağladı. Onun emirleriyle, Almanya Komünist Partisi, sosyal demokratları "sosyal faşist" olarak nitelendirdi. Büyüyen Nazi tehdidine karşı sosyal demokratlarla işbirliği yapmayı reddettiler. Sonuç olarak, Almanya'da işçi sınıfı bölündü ve etkili bir mücadeleyi inşa edemeyecek hâle geldi. Adolf Hitler, 1933'te kayda değer bir direniş gerçekleşmeksizin iktidara geldi. Almanya'da var olan bütün işçi örgütleri bozguna uğradı ve bedelini tüm insanlık ödedi.
partilere "halk cepheleri" oluşturmalarını ve işçi hareketlerini kapitalistlerce kabul edilebilecek metot ve taktiklerle sınırlamalarını önerdi. Bu durum, 1936'da İspanya'da General Franco'nun öncülük ettiği faşist darbeye karşı işçilerin ayaklanmasıyla daha büyük bir felakete yol açtı. Komünistler, nüfuzlarını devrimi bastırmak, hatta devimcileri katletmek için kullandılar. İşçilerin cesaretinin kırılması ve köylülerin topraklara el koymaları için seferber edilmelerindeki başarısızlık, faşistlerin zaferini hazırladı. Bu periyot boyunca Troçki ve ailesi, çirkin iftiralara, Stalinistlerin işkencelerine ve Batılı seçkinler tarafından tecrite maruz bırakıldı. Buna rağmen, hiçbir zaman gerçek marksist fikirlerin devamlılığını sağlamak ve devrimci bir hareketin inşası için mücadele vermekten vazgeçmedi.
Tunus: İşçiler dünyayı değiştirebilir Devrimlerin çoğunlukla nereden geldiği belli değilmiş gibi görünür. Acımasız bir rejim altında yaşayan ve nesillerdir günlük yaşantılarını sürdürmekle meşgul olan, yaşam mücadelesi veren, çalışan insanlar ansızın ayaklanırlar. Tunus'ta gerçekleşen mücadelenin ne yönde gelişeceğini kimse öngöremez. Devrim, bir seferde gerçekleşen bir olay değil; haftalar, aylar, hatta yıllarca devam eden bir süreçtir. Bu süreçte muazzam ilerlemeler kaydedilebileceği gibi, dramatik gerilemeler de yaşanabilir.
Karl Marks'ın dediği gibi, "Devrim, zafere sadece yönetilenlerin artık eskisi gibi yönetilmek istemediği, yönetenlerin de eskisi gibi yönetemediği durumlarda ulaşabilir. Bu, ulusal çapta Troçki, 1930'lardaki bir kriz olmadan imkansızdır". çalışmalarının yaptığı en iyi iş olduğunu, çünkü gerçek mark- Toplum dışarıdan bakıldığında sizmin bayrağını gelecek ne- huzurlu görünebilir, ama bu, her Türkiye'deki sürgünü esnasında sillere devrettiğini yazıyordu. zaman insanların mutlu olduğu yazdığı parlak makalelerde, anlamına gelmez. Troçki, bu korkuynç tehlike Bütün zorluklarına rağmen bunu konusunda uyarıda bulunmuş başardı. Ve bugün, kapitalizme Yöneticiler, genellikle popülarve faşizme karşı birleşik bir işçi karşı direndiğimiz, gerçek itelerine ve dokunulmazmış gibi cephesi oluşturulması çağrısını sosyalizm mücadelesini görünen mevkilerine kendileri yapmıştı. Ayrıca bu süreçte, kap- sürdürdüğümüz her yerde dahi aldanırlar. Şişirilmiş bir italist krizin bir sonucu olarak Troçki'nin omuzlarında yükseliy- zenginlik ve imtiyaz içinde, onele aldığı faşizmin, bugün hâlâ oruz. lara yalnızca duymak istedikgeçerliliğini koruyan marksist bir lerini söyleyen hizmetçileri ve analizini yaptı. danışmanlarıyla kuşatılmış bir hayat yaşarlar. 1933'ten sonra Stalin, Nazilerin bir tehdit olduğunun farkına Fakat "normal" zamanlarda yıllar alabilecek değişimler, büyü vardı. U-dönüşü yaparak, Bribozulduğunda ve direniş patlak tanya ve Fransa'daki verdiğinde birkaç saat içinde hükümetlerle ittifak dahi gerçekleşebilir. oluşturmaya çalıştı. Komünist 33
Aşağıdan Sosyalizm
Mücadele dünyayı değiştirebilir, acılar patlak verdiğinde, ama bizi de değiştirir. gidişatın nasıl hızla değişebileceğini bize gösterdi. Diğer işçilerle ve aktivistlerle yan Küresel ekonomik kriz, dünyanın yana mücadele verdikçe, büyük her yerinde sıradan insanların bir sistem içerisinde çarkların bir aynı zorlukları yaşaması ve geledişlisi olmanın yalıtılmışlığından cekle ilgili aynı kaygıları taşıması daha fazlasını hissederiz. anlamına geliyor. Ağır silahlı polis güçlerine ve orduya duyulan korku, kitleler politik olarak aktif hâle geldiğinde eriyebilir.
Kendi hayatlarımızın kontrolünü elimize almaya başladığımızda, toplum hakkındaki varsayımlar da itirazlarla karşılaşır.
Dünyanın dört bir yanındaki Polis tarafsız mıdır? işçiler ve öğrenciler, son Okul veya hastaneler için yaşananlardan ilham alıyorlar. gerçekten de para yok mudur? İran'da iki sene önce gerçekleşen kitlesel gösterilerin Önemli kararların alınmasını en ardından, Tunus'ta yaşananlar üstteki bir avuç insana bırakmak da "Twitter devrimi" olarak en iyi yol mudur? adlandırılıyor. Tunus'ta bu sürecin nasıl Ülke çapında anında gelişeceğini, önümüzdeki haftaörgütlenebilme becerisi, son za- larda ve aylarda hareketi manlardaki mücadeleler içinde şekillendirecek olan politikalar çok değerli bir hâl almış du- ve örgütlülük düzeyi belirleyecek. rumda. Ancak mücadelenin bir aracını, mücadelenin kendisiyle karıştırma hatasına düşmemeliyiz.
Örneğin, toplumu Bin Ali destekçisi milislerden korumak amacıyla kurulan yerel savunma komiteleri; daha geniş öz yönetim organlarına dönüşecek mi?
Twitter, Bin Ali'yi 23 yıldır yönettiği ülkeden kaçırma Bu tür komiteler, bağımsız bir örgütlenmenin konusunda, 1917'de Rusya'da siyasi tohumlarını atabilirler. Çar'ı deviren duvar yazılarından ya da el ilanlarından daha etkili Geçmişte, muhalefet içinden değildi. bazı kesimlerin hükümete ve mücadeleyi Her devrimci durumda asıl olan katılması bırakmasıyla yenilgiye uğrayan ve işleri değiştiren, sokağa çıkan, polise meydan okuyan, cesaret devrimci hareketler olmuştu. ve yaratıcılıkla mücadele eden Devrilmekte olan rejimler, her insanların gerçek eylemidir. zaman, gerçekte çok az Tarih boyunca, bizim tarafımız, değişiklik içeren bazı imtiyazlar işçi sınıfı, sadece bu tarz mü- vererek iktidara tutunmaya cadeleler aracılığıyla bir şeyler çalışırlar. elde edebildi. Fakat Tunus, yıllarca bastırılmış 34
Tunus'taki devrimci hareket, ayaklanmak ve kendilerini yönetenlere karşı mücadele etmek isteyen milyonlar için bir yol gösterici oldu. Bu mücadelelerin potansiyelinin herhangi bir hükümet değişikliğinden öteye geçebilmesi için koşullar olgun durumda. Sıradan insanlar, kapitalizme en temelden meydan okuyabilecek ve herkesin ihtiyacını karşılayabilen sosyalist bir dünyanın inşasını gerçekleştirecek güce sahipler. 26 Ocak 2011 Özge Pehlivan, Socialist Worker'dan çevirdi
Devrim nasıl bir şeydir? Mısır'da milyonları Mübarek'e karşı sokağa çıkaran ayaklanmanın tetikleyicisi olan Tunus Devrimi'nden yola çıkan Roni Margulies, devrimin nasıl bir şey olduğunu ele alıyor... Devrimin nasıl bir şey olmadığını anlatmak çok kolay. Parti'nin Merkez Komitesi toplanır, kısa bir tartışma sonrasında haftaya salı günü devrim yapılacağı kararını verir, salı günü devrim yapılır. Bu senaryoda, devrim günü
sokakta görülen işçilerin hepsi Şubat'ı izleyen aylarda çok mavi tulumlu, çok kahraman, küçük olan bir azınlık. çok güçlü kuvvetli, çok özverili devrimcilerdir. Hepsi Stalin Ya Tunus? Rusya'sının afişlerinden inip sokağa çıkmışlardır adeta. Gerçek devrimler, tarihteki bütün devrimler, Tunus'taki deVe salı akşamüzeri devrim vrim gibi başlar. tamamdır, Parti iktidardadır, Parti Genel Sekreteri ülkenin Kimse karar veya emir filan vermutlak hakimidir. mez; kimse genç bir adamın kendini yakmasının 23 yıllık bir Bu devrim, Stalinist bir düşten diktatörlüğün yıkılmasına yol ibarettir. açacağını tahmin bile edemez. Dünya tarihinde böyle bir de- Kitlelerin sokaklara dökülmesini vrim yoktur. sağlayan o "Yetti artık!" anının ne zaman, nasıl geleceğini Böyle gerçekleşen şeylere de- kimse bilemez. vrim değil, darbe denir. O zaman da zaten sokaklarda işçiler değil, Ve o kitlenin %99'u tek bir askerler olur. amaçla dökülmüştür sokaklara: Diktatörden kurtulmak. Bunun ötesinde ortak bir amaç yoktur. Sovyet devrimi
döküldükten sonra, diktatör devrildikten sonra düşünmeye başlar. Ve her kafadan bir ses çıkar.
Daha düne kadar diktatöre kuzu kuzu boyun eğen insanlar, bir anda komünist oluvermez. Birileri diktatörün yerine yeni bir cumhurbaşkanı gelmesini yeterli bulur. Kimileri bulmaz, yepyeni bir hükümet kurulmasını ister. Kimileri daha da ileri talepler ileri sürer. Ve devrim sürecinde her gösteride, her işyerinde, her kahvede hiç durmadan hep bunlar tartışılır. Hangi görüşün daha büyük kalabalıkları etkileyeceğinin, devrimin ne yönde devam edeceğinin hiçbir garantisi yoktur.
Diktatör devrildikten sonra sosyalizme doğru adım atmak, işçi sınıfının iktidarını kurmak, üretim araçlarının kamulaştırılması gibi amaçlar Oysa Ekim, devrimin başlangıcı sadece sosyalistlerin kafasında Partinin işlevi değil, sonudur. Şubat ayında vardır; sosyalistler de kitlenin başlayan devrim, uzun, karmaşık içinde çok küçük bir azınlığı Örgütlü bir sosyalist partinin ve hareketli bir süreç sonu- oluşturur. işlevi tam da bu noktadadır. Her cunda, istikrarsız bir 'ikili iktidar' kafadan bir ses çıkar ve bin bir döneminin sonrasında, Ekim Çok büyük çoğunluk, sokaklara türlü fikir ortaya atılırken, ayında Sovyet'lerin (yani işçi döküldüğü ana kadar, diktatör- sosyalistler biraz daha iyi bir konseylerinin) iktidarı almasına den nefret etmek dışında belki cumhurbaşkanıyla yetinmemek de hiç siyaset düşünmemiştir. gerektiğini, örgütlü davranmak yol açmıştır. Nasıl bir toplum istediği gerektiğini, kitlenin kendi temiktidara taşıması Şubat ayında devrimin patlak konusunda, özgür olma isteği silcilerini vermesi, herkes gibi Bolşevik dışında belki de hiç kafa gerektiğini anlatır, taktikler, yönyormamıştır. Yol gösterici olarak temler önerir. Partisi'ni de şaşırtmıştır. Marx'ı veya Lenin'i değil, dikEkim ayında iktidara Bolşevik tatöre zaman zaman kafa Bu anlattıklarına yeterince Partisi değil, Sovyet'ler gelmiştir. tutmuş ama kendisi de çok taraftar bulurlarsa, devrim süreci Nitekim, Bolşeviklerin sloganı muhafazakâr olan bir adamı ilerler. "Tüm iktidar Sovyetlere" idi, düşünüyordur. Bulamazlarsa, egemen sınıfın "Tüm iktidar Parti'ye" değil. Ve bu sloganı öne sürdüklerinde, Kısacası, kitlenin çok büyük dayatmaya çalıştığı kişi ve Bolşevikler Sovyet delegeleri çoğunluğu bu tür sorunları, ne hükümetlerden biri, eninde soarasında azınlıktaydı. Devrim yapmak ve nasıl ilerlemek nunda, belki kitleler yorulmaya süreci boyunca çoğalan, ama gerektiğini ancak sokaklara ve eve çekilmeye başladığında,
Bazen, 1917 Ekim Sovyet devriminin böyle gerçekleşmiş olduğu, devrim değil darbe olduğu iddia edilir.
35
Aşağıdan Sosyalizm
kabul görür, devrim kazanımlarla sona erer.
sınırlı
Ermemesini sağlamanın yolu, devrim öncesinde kitleselleşmeye başlamış, kalabalıkların güvenini kazanmış bir devrimci partinin yaratılmasıdır. Roni Margulies
Devrimler kitleseldir İlk kez 1989-1991 yılları arasında Doğu Bloku ülkelerinde yaşanan ayaklanmalar, garip bir tartışmayı da başlattı. Halk ayaklanmalarının devirdiği rejimleri içine sindirememiş olsa da ayaklanmanın apaçık sosyalist liderlikler tarafından yönetilmiyor oluşunu, "iyi de yerine ne gelecek?" sorusuyla karşılayan bir yaklaşım söz konusu olan. Devrimleri günü birlik bir hadise olarak kavraması bu yaklaşımın aceleciliğinin kanıtı ama tek sorun acelecilikte değil. Sorun, entelektüel kibre bulaşmış olan kesif sağcılıkta. Sorun, halkların, yoksul, ezilen, diktatörlere karşı on yıllarca işkence altında yaşamış olan ve en temel insan haklarından yoksun yaşayan milyonlarca insanın eylemine duyulan güvensizlikte. Devrimler yapılmaz, olur 1989 yılında Doğu Almanya'da rejim birkaç günde çöktü. Bu, Doğu Almanya'da gerçekleşen ilk kitlesel patlama da değildi üstelik. 1953 yılında, İkinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre sonra, Doğu Almanya'da kitlesel 36
bir işçi direnişi rejime baş kaldırdı. 1957'de Macaristan'da, 1968'de Çekoslovakya'da kitlesel işçi direnişleri rejimleri sarstı.
sınıfı saflarında milliyetçilik tırmanmıştı. Cephede milyonlarca insan açlık, hastalık ve sefalet içinde yaşamını yitirmişti. Rusya'dan çok uzakta olan ve Bu ayaklanmalar şiddetle tüm yaşamını işçi sınıfı devrimbastırılsa da öfke yıllarca birikm- lerine adamış olan Lenin, kendi eye devam etti. kuşağının bir devrim görmesinden umudunu kestiğini Milyonlarca insanın içinde söylemişti. yaşamak istemedikleri rejimlerden çeşitli yöntemlerle kurtul- Düşünsenize, bir başkası değil, maya çalıştı. Binlerce Doğu Lenin! Kendi kuşağının bir deAlmanyalı, Doğu Berlin, vrimi görebilecek kadar uzun Çekoslovakya ve Macaristan'da süre yaşayabileceğini sığınma amacıyla Batı Alman düşünmediğini söylüyordu. diplomatik temsilciliklerine Zaman zaman ismi bile burjubaşvurdu. valarda ürperti yaratan Lenin bu sözleri 1916 yılında söylemişti. 11 Eylül tarihinde Macaristan batı ile sınırlarını açtı ve binlerce Ama 1917 yılının Şubat ayında Doğu Almanyalı mülteci çıkış Rus işçileri devrim yaptı! yaptı. Kasım ayının başında bir milyon kişi Doğu Berlin'in Hiç kimse beklemezken, hiçbir merkezi meydanlarında parti böyle bir gelişmeye hazır demokrasi için miting düzenledi. değilken, kadın, erkek, yoksul, Üç gün sonra hükümet istifa etti, yaşlı ve farklı farklı uluslardan hükümetin istifa etmesinden yüz binlerce işçi beş günlük hemen sonra binlerce insan eylemlerin sonunda Çarlık rejiDoğu Bloku'nun duvarlarını yıktı. mini, yüz yılların karabasanını, Marks'ın deyimiyle Avrupa Yıktı, zira bu duvarlar insanların gericiliğinin merkezi devlet özgürlüğünü gasp eden dev bir aygıtını yıkmıştı. hapishanenin simgesi haline gelmişti. Bir parti bu eylemlerin Lenin yanılmış mıydı? önderliğini yapmadı. Devrim planlanmadı. Devrim yapılmadı, Evet, Lenin yanılmıştı! Bir anlık devrim oldu! karamsarlık, kendi yaptığı şu vurguyu görmesine engel Doğu Bloku'na bürokratik rejim- olmuştu: "...çünkü, en iyi öncüler bile en fazla on binlerin sınıf billerin çöküşü böylece başladı. incini, iradesini, arzularını ve Ama bu devrimlerden çok daha beklentilerini ifade ederler." önce yaşanan başka bir devrim, Oysa bir devrim milyonlarca sonunda zafere ulaşan Rus de- insanın çeşitliliğinin ve öfkesinin vrimi de benzer bir gelişim seyri ürünüdür. göstermişti. 1917 yılında Rusya Şubat devrimi krizin ve savaşın içinde debe- Lenin leniyordu. Rus işçi sınıfının gerçekleştiğinde, hemen demerkezine koştu. örgütlenmeleri zayıflamış, vrimin savaşın başlaması ve İkinci En- Kendiliğinden başlayan ve Çarlık ternasyonal'in savaşı zorbalığını yıkan devrimin destekleyen politikalarıyla işçi sosyalist bir devrime dönüşmesi,
yani işçi sınıfının iktidarı kendi ellerinde toparlaması için sınıf hareketinin en ileri, mücadele deneyi en yüksek olan unsularının politik birliğinin sağlanması gerekiyordu. Lenin ve Bolşevik Partisi bu görevi yerine getirmek için yıllardır örgütleniyordu. Ama bu görevi yerine getirmek için en önemli koşula da sahiplerdi: İşçi sınıfına, toplumun ezilen büyük çoğunluğuna, yoksulların kendi eylemine güven! Bugünlerde Tunus'ta başlayan, Mısır'a yayılan ve tüm Ortadoğu'yu sarma ihtimali olan ayaklanmalar, kibir sahibi elitistler tarafından, şüpheyle karşılanıyor. Saf bir devrim mi? Devrim, ama hiçbir devrim, kitabi bir karakter taşımaz, taşımayacak. Bir devrim hiçbir yazılı eserle gerçekte olduğu gibi anlatılamaz. Devrimin en önemli özelliği, politik olarak sert ama aynı zamanda çeşitliliklerle dolu olmasıdır. Bu çeşitliliğe sertliği veren ve devrimin hem başlayıp başlamayacağını hem de devam edip etmeyeceğini belirleyen şey, ayaklananların ölümü göze alıp almadıkları olmuştur hep. Devrim oyuncak değildir, ocakta pişen yemek de değildir, yarısında ateşi söndürüp bırakıp gidilemez. Devrim olmaya başladığında, örneğin Paris Komünü'nde olduğu gibi, ne "Gidenin yerine ne gelecek?" diye saçma sapan bir soru sorulabilir, ne de hareketin liderliği hakkındaki şüpheler nedeniyle koskoca hareket görmezden gelebilir. Hareket bir kez başladığında, hareketin içinde yer alanlar kim-
seye sormazlar. Devrimciler ise hareketin liderliği şundan ya da bundan diyerek devrimci eylemin genişliğini damgalayıp hareketten uzak duramazlar. Karl Marks, 1871 yılında Paris'te başlayan işçi ayaklanmasının erken olduğunu biliyordu. Erken bir ayaklanmanın tehlikeli olduğunu da biliyordu. Ayaklananlar arasında Marksist denilebileceklerin bir avuç olduğu ve işçi sınıfının büyük çoğunluk olmadığı ortada olmasına, başka siyasi eğilimler Komün hareketinin liderliğini yapmasına rağmen, Paris işçileri ayaklanmasının bir parçası oldu Karl Marks. Rosa Luksemburg da 1918 yılında ayaklanmanın erken olacağını, Alman işçilerinin ve devrimci hareketin erken ayaklanmasının ezilme ihtimalinin kuvvetli olduğunu bilmesine, işçileri bu nedenle uyarmasına rağmen, ayaklanma başladığında tüm gücü ve etkisiyle ayaklanmanın kazanması için mücadele etti. Tarihe stalinizmin, kemalizmin ve bilcümle burjuva aydınlatmacı dünya görüşünün karmaşık elitist penceresinden bakanlar dipten, ama en dipten gelip yükselen yoksulların ayak seslerinde devrimin kitlesel şekillenişini değil, şüpheli bir durumu görürler. Bu şüphenin tarihi ise devrimler tarihi kadar eskidir ve henüz ilacı bulunamamıştır. Devrimcilerin tek tesellisi, devrimci kitlelerin bu şüphecilere fazlaca aldırış etmemesidir.
Proleter tehlike! "Efendimiz! Biz işçiler, çocuklarımız ve karılarımız, aciz yaşlı ebeveynlerimiz size geldik Efendimiz, adalet ve himaye aramak için. Büyük bir yoksulluk içindeyiz, baskı altındayız ve gücümüzün ötesinde işlere koşuluyoruz; hakarete uğruyor, insan olarak kabul görmüyoruz, bize kaderine sessizce katlanması gereken köleler olarak davranılıyor. Ve biz buna katlandık, ama hiç olmadığı kadar derin bir sefalet, kanunsuzluk ve cehalet içine sürülüyoruz. Efendimiz, gücümüz sonuna geldi! Sabrımızın son sınırına geldik; bizim için, ölmenin dayanılmaz işkenceye katlanmayı sürdürmekten daha iyi olduğu korkunç an geldi." (9 Ocak 1905'te Rus çarına kitlesel bir şekilde sunulan dilekçeden bir bölüm) Troçki, "Petersburg işçilerinin ünlü dilekçesi böyle başlıyordu. Bu sözlerde sadık tebaanın yalvarmasından çok proleter tehlike çınlamaktadır." diyerek yorumluyordu dilekçenin girişini. Neredeyse yalvaran giriş bölümünün devamında bir dizi talep ve hak isteği net bir biçimde yer alsa da Troçki giriş bölümündeki proleter tehlikeye dikkat çekiyor. Mısır ve Tunus devrimlerini beğenmeyenleri düşününce... *** Milyonların arzu ve iradesi
"Genel olarak tarih ve özel olarak devrimler tarihi, en iyi partilerin, en ileri sınıfların en bilinçli öncülerinin Şenol Karakaş sınıf düşleyebileceklerinden bile daha zengin, daha çeşitli ve çok biçimlidir. Bunu görebilmek 37
Aşağıdan Sosyalizm
oldukça kolay, çünkü en iyi öncüler bile en fazla on binlerin sınıf bilincini, iradesini, arzularını ve beklentilerini ifade ederler; oysa, büyük altüst oluşların yaşandığı, insanın tüm yeteneklerinin doruğa çıktığı anlarda, devrimler sınıflar arasındaki keskin mücadelenin kışkırtmasıyla harekete geçen on milyonlarca insanın sınıf bilinci, iradesi, arzusu ve beklentileriyle gerçekleşir. Bundan iki önemli pratik sonuç çıkar: Birincisi, devrimci sınıf, görevini yerine getirebilmek için, toplumsal faaliyetin istisnasız her biçimi ve görünümü üzerinde hakim olmalıdır... İkincisi, devrimci sınıf bir biçimin diğeriyle en ani ve en sert şekilde değişimine karşı hazırlıklı olmalıdır." (Lenin) *** Halep oradaysa, arşın burada!
karşısında zaman zaman irkilip geri çekilirler, ta ki bütün geri dönüşlerin olanaksız olduğu bir durum yaratılıncaya, ve bizzat koşullar bağırıncaya kadar: Hic Rhodus, Hic Salta!" (Karl Marks) Devrimlere öncülük edebilecek olan yalnızca işçiler midir? İngiltere'de yayınlanan Socialist Worker gazetesinin yazarlarından Esme Choonara, işçilerin öncülük etmediği ve diğer grupların da kendi gündemlerini takip ettiği bir döneme bakıyor. Marksizm, gerçeklerin kendini ona uydurması gereken bir değişmez kurallar bütünü değildir. Dünyayı anlayabilmek ve değiştirmek için bir araçtır. Gerçekler, her zaman beklenmedik sürprizler ve yeni görevler doğurur. İkinci Dünya Savaşı yılları sonrasında, sürekli devrim teorisinin başına da bu gelmiştir.
"Burjuva devrimleri...hızla başarıdan başarıya koşarlar; bunların dramatik etkileri birbirini aşar; insanlar ve şeyler adeta ışıl ışıl parlarlar; vecd hali gündelik ruh halidir; ama bu de- Troçki, işçi sınıfının tek gerçek vrimler kısa ömürlüdürler; kısa devrimci sınıf olduğunun sürede kendi doruklarına göstergesi olarak, 1905 ve 1917 bardılar ve toplum fırtına ve devrimlerinde edindiği deneybuhran döneminin sonuçlarını imleri yazmıştı. Yalnızca işçi soğukkanlılıkla sindirmeyi sınıfının demokratik değişimler öğrenmeden, uzun bir mide için mücadele edebilecek ve eski fesadına yakalandı. Diğer düzeni ortadan kaldırabilecek taraftan, proletarya yeteneğe ve kolektif güce sahip devrimleri...durmadan kendi- olduğunu savundu. İşçiler, bunu lerini eleştirirler, sürekli olarak yaparken de kapitalizmin kendi akışlarını kesintiye sınırlarıyla karşı karşıya gelecek uğratırlar, görünüşte işi bitirilmiş ve kendilerini enternasyonal olana tekrar başlamak üzere geri sosyalizm için mücadele ettikleri dönerler, ilk girişimlerinin yeter- bir "sürekli" -devam eden- desizlikleri, zayıflıkları ve küçüklük- vrimin içinde bulacaklardı. leriyle zalimce bir itinayla alay ederler, hasımlarını, salt, yerden Fakat her şey tam olarak bu yeniden güç alabilsin diye yere şekilde gelişmedi. Bunun yerine, sermiş görünürler, kendi 1940'larda başlayıp devam amaçlarının belirsiz muazzamlığı eden, yine eski düzenin 38
devrildiği, ama işçilerin daha az rol oynadığı bir dizi devrim ve ulusal özgürlük mücadelesi gerçekleşti. 1949'da Mao Zedong'un Çin'de öncülük ettiği başarılı devrim, aslında kırsal bölgelerdeki köylülere dayanıyordu. Komünist etiketi taşıyan Mao'nun tüm gücüne rağmen, bu, sınıf ve sömürünün ortadan kaldırıldığı sosyalist bir devrim değildi. Yine 1959'da, Küba'da Fidel Castro ve Che Guevera öncülüğünde gerçekleşen devrim de büyük ölçüde işçi sınıfını bertaraf etti. İşçiler devrimi desteklemiş olabilirler, ancak kesinlikle belirleyici bir rol oynamadılar. Bunun yerine, devrim, çoğunluğu orta sınıf kökenli küçük bir gerilla grubu tarafından yürütüldü. İkinci Dünya Savaşı yılları sonrasında da aydınlar, öğrenciler, avukatlar ve benzerleri önderliğinde gerçekleşen bir dizi ulusal kurtuluş mücadelesi verildi. Peki ne oldu, Troçki'nin teorisi yanlış mıydı? Sosyalist İşçi Partisi'nin kurucusu Tony Cliff, Troçki'nin teorisinin büyük bir kısmının hâlâ doğru olduğunu savunuyordu. Kapitalist sınıfın bütünü, kuşkusuz, gerçek bir değişimden -mücadeleye öncülük edemeyecek kadar- çok
Çalıştığınız işi ve bir kısım makineyi öylece kendi üzerinize alamazsınız. Yani işçi iktidarı, sosyalizmin temel ilkesi, kolektif mülkiyete dayanır. korkuyordu. İşçiler, hâlâ sosyalizmi getirebilecek tek sınıftı. Fakat devrimcilerin tutumları değişti. Kararlılık Ulusal mücadelelerin liderleri kendilerini Marksist olarak görüyorlardı ve bir şekilde bağımsızlık için mücadele edecek -kapitalist sınıfın yoksun olduğu- kararlılığa sahiplerdi. Fakat, Lenin ve Troçki'nin işçi enternasyonalizmini çarpıtarak tepeden inmeci bir ulusal kalkınma yöntemi haline getirmiş olan Stalinist geleneğe bakıyorlardı. Cliff, bu süreci "aksayan sürekli devrim" olarak tarif etti. Yıllar sonra, Stalin'in etkisi henüz azaldığında, Marks ve Troçki'nin teorisinin temel unsurları aynı kalmıştı: Devrimci mücadeleye önderlik edebilecek bağımsız bir siyasi güç olarak işçi sınıfı mücadelesinin önemi. Bu durum bugün için de önemini korumaktadır, çünkü hâlâ işçiler sosyalizmi kurabilecek ve sınıflı toplumu tümüyle kaldıracak güce sahip olan tek gruptur. İşçiler için, herhangi bir değişim kolektif olmalıdır. Eğer bir grup köylü, toprağa el koyacaklarsa, bunu kendi aralarında bölüşerek yapabilirler. Ancak işçiler çalıştıkları fabrikayı ele geçirirlerse, yine burada çalışmak zorunda kalacaklardır.
Sol için yolun sonu açıktır. Dünyanın her yerinde, değişimin gerçekleşmesi için işçiler mücadelenin merkezinde olmalıdır. Bu durum daha gelişmiş ülkelerde olduğu kadar, gelişmemiş ülkeler için de geçerlidir. Mücadele içindeki işçiler, harekete küçük esnafları, köylüleri ve ezilen gruıpları katabilir. Diğer mücadelelere ekonomik ve politik ağırlığını verebilir. Bu, bugünkü "sürekli devrim" teorisinin bir yüzüdür. Diğer yüzü ise enternasyonalizmdir. Kapitalizm küresel bir sistemdir ve bir ülkede yaşanan gelişme veya mücadele dünya kapsamında görülmelidir.
Öldürülmesinden 70 yıl sonra:
Troçki ve aşağıdan sosyalizm "Komünistlerin kuramsal ifadeleri asla şu ya da bu dünya düzelticisinin icat ettiği ya da keşfettiği fikirlere, ilkelere dayanmaz. Onların söyledikleri yalnızca, mevcut bir sınıf mücadelesinin, gözler önünde cereyan eden bir tarihsel hareketin somut ifadeleridir." 20. yüzyılın en önemli marksist teorisyenlerinden Lev Troçki'yi tanımlamak için, Karl Marks ve Friedrich Engels'in 1848 yılında işçi sınıfının ilk uluslararası siyasal örgütü olan Komünist Birlik için yazdıkları Komünist Parti Manifestosu'ndaki bu ifadelerden daha iyisi bulunamazdı. 1879'da Ukrayna'da küçük toprak sahibi bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Troçki, öğrencilik yıllarında Rusya'da Çarlık'a karşı mücadele eden devrimci gruplarla tanıştı, marksist oldu. İlk kez 19 yaşındayken illegal örgüt üyeliğinden hapse atıldı. Bundan sonra, hayatının tümü işçi sınıfının devrimci mücadelesinin içinde geçti.
Bir örnek olarak, Filistinlilerin kurtuluşu, Ortadoğu'daki tüm işçilerin mücadelesine bağlıdır. Herhangi bir devrimin hayatta kalması, tüm dünya geneline yayılmasına ve "sürekli" olmasına bağlıdır. Bugün dünyada, kendilerini sömüren ve yoksullaştıran bu sistemden kurtulma isteğini paylaşan milyonlarca işçi var. Hapse atıldı, sürgüne gönderildi, kaçtı. 1905 ve 1917 devrimAma, işçilerin kapitalizmden lerinde işçi sınıfının kalbi olan kurtulma isteği tek başına, Petersburg'da sovyet otomatik olarak radikal bir başkanıydı, Ekim Devrimi'nde değişimi mümkün ve hatta çe- Bolşevik Parti'nin önde gelen biri ve kici dahi kılmayacaktır. Ne üyelerinden yapılması gerektiği konusunda ayaklanmanın örgütleyicisiydi, her zaman bir tartışma vardır ve devrimden sonra işçi iktidarını bu tartışma siyaset, mücadele ve 14 emperyalist devletin ve örgüt hakkındaki sorulara in- Rusya'daki karşı-devrimci güçlerin askeri saldırısına karşı kodirgenir. rumak için Kızıl Ordu'yu kurdu, Esme Choonara iç savaşın kazanılmasını sağladı.
39
Aşağıdan Sosyalizm
Rusya'da devrimin yenilgisi Rusya'da Çarlık'ı yıkıp kendi özyönetim organlarını devlet olarak örgütleyen, 1905 ve 1917'nin muazzam deneyimlerine sahip, İtalyan Marksist Antonio Gramsci'nin ifadesiyle "iktidar olma sanatında kendi kendisini eğiten" işçi sınıfının büyük bölümü, devrimi korumak için girişilen iç savaşta fiziki olarak yok olmuştu. Lenin'in deyimiyle, Bolşevik Parti'nin tepesinde bir avuç komünist kalmış, ancak işçi iktidarının temelini oluşturan toplumsal güç kaybolmuştu. İç savaştan çıkıldığında, 5 milyon 900 bin devlet görevlisine karşı 1 milyon 250 bin üretken işçi kalmıştı. Açlık kol geziyor, şehirlerden köylere göçler oluyor; hiçbir zaman bağımsız bir politik güç olamayan köylülüğün, proletaryanın iktidarına desteği zayıflıyordu. 1917'den sonra Avrupa'da büyük siyasal krizler yaşanmasına, ayaklanmalar olmasına; İtalya, Almanya, Macaristan ve daha bir dizi yerde işçi sınıfı kendi iktidar organlarını kurmaya başlamasına rağmen, bu ülkelerin hiçbirinde devrimin zafere ulaşamaması, Rusya'daki rejimin izole olmasına neden oldu. Bir yandan da, iç savaşın disiplinli ve askeri olarak güçlü bir orduyla yürütülmesi için Kızıl Ordu'ya çağrılan Çarlık subayları, tekrar önemli pozisyonlara getirilmişlerdi. Devrilen Çarlık rejiminin ve burjuvazinin gerici unsurları, artık komünist partinin üyeleriydi.
Bütün bu maddi koşullar, parti içinde karşı devrimci bürokratik bir sınıfın yükselişine ve Stalin önderliğinde iktidarı ele geçirmesine neden oldu. Bürokrasinin temel görevi, 1917'nin tüm kazanımlarına saldırmak ve bunu yaparken de uygulamalarını "sosyalizm" adı altında teorize etmekti. Bolşevik Parti'nin tüm önde gelen isimleri, dünya devrimi başlamadığı sürece ayakta kalamayacaklarını, kapitalizmle sosyalizmin "barış içinde birlikte yaşayamayacağını" ifade etmelerine rağmen, 1924'te Stalin "tek ülkede sosyalizm"in inşa edilebileceğini öne sürdü. İşçilerin üretim süreci üzerindeki kontrol mekanizmaları yok edildi. Korkunç bir baskı ve terör ortamı yaratıldı. Rusya'nın Batı ile mücadele edebilmesi için, Batı'nın 100 yılda ulaştığı sermaye birikimine 10 yılda ulaşması gerekiyordu. Emek sömürüsü hat safhaya ulaştı, işe gitmeyen işçiler idam edilmeye başlandı. Milyonlarca insan çalışma kamplarına dolduruldu, milyonlarcası açlıkla boğuşmaya başladı. Yine Komünist Manifesto'da ifade edildiği üzere, komünistlerin, tüm proletaryanın çıkarlarından ayrı bir çıkarları yoktur. Troçki, bu süreci en başından itibaren fark edip, yükselen bürokrasiye karşı mücadele etmeye başladı.
Milliyetçiliğe karşı enternasyonalizmi ve işçi sınıfının uluslararası birliğini, "tek ülkede sosyalizm" ve "aşamalı devrim" teorilerine karşı "sürekli devrim"i, partinin iktidarı yerine işçi sınıfının Kaderi işçi sınıfının kaderine iktidarını savundu. Sol Muhalebağlı olan bir devrimci fet'in önderi olarak 1929'da sürgüne gönderildi. Yoğun baskı 40
koşullarunda yaşadığı bu 11 yılda dahi işçi sınıfının mücadele deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmak, burjuvaziyle savaşımı güçlendirmek için örgütlendi. 1940'ın 20 Ağustos'unda Meksika'da bir Stalin ajanı tarafından buz baltasıyla öldürüldü. Ancak Çarlık yıllarını, iki emperyalist paylaşım savaşını, 1915 ve 1917 devrimlerini, iç savaşı ve faşizmin yükselişini görmüş biri olarak, bütün bu dönemlerde sınıf mücadelesinin içinde yer almış biri olarak, onun fikirlerini savunmak bugün hâlâ tüm sosyalist aktivistler açısından çok önemli. Sürekli devrim 20. yüzyılın başında Rusya marksistlerinin büyük çoğunluğu, sosyalist devrim sloganını öne sürmenin yersiz olduğunu, öncelikle burjuvazinin iktidara gelerek kapitalizm öncesi sorunları çözmesi gerektiğini; ancak modern burjuva ilişkileri güçlendikten ve işçi sınıfı büyük bir toplumsal güç hâline geldikten sonra sosyalist devrimin gerçekleşebileceğini düşünüyordu. 1905 devriminin deneyimlerine sahip olan Troçki, bu "aşamacı devrimcilik" anlayışına karşı "sürekli devrim" teorisini öne sürdü. Rusya'da kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişimini ortaya koyan Troçki'ye göre, işçi sınıfı, azınlıkta olduğu bir toplumda dahi devrime öncülük etmeliydi ve bunu savunmak bir zorunluluktu. Marks'ın, 1848 devrimlerinden sonra, burjuvazi gericileştiği; işçi sınıfının gücünden korktuğu, bu yüzden eski egemen sınıflarla anlaştığı ve devrimin kazanımlarına sahip
çıkmadığı için ileri sürdüğü "Sloganımız sürekli devrim olmalıdır" talebini Troçki geliştiriyordu.
devam ediyor.
Yıllarca geniş kitleler tarafından "sosyalizm" olarak görülen SSCB ve Doğu Bloku ülkeleri, işçi Faşizme karşı mücadele ve sınıfının aşağıdan mücadeleleri birleşik cephe sonucu yıkıldılar. Bu rejimlerin tüm günahlarını "sosyalizm" Kurulmasında Troçki'nin büyük hanesine yazmaya çalışan liberal payı olan Komünist Enternasy- görüşe ve bir başka gücün onal, Avrupa'da komünist parti- iktidarını işçi sınıfının yerine lerin işçi sınıfının çoğunluğunu ikame eden stalinizme karşı, saflarına kazanamamaları üzer- Troçki'nin Marksizm'i aşağıdan ine, reformist işçilerle birlikte sosyalizmi, işçi sınıfının merkezi mücadele etmenin koşullarını rolünü ve uluslararası birliğini sağlamak için "birleşik cephe" savunmaya devam ediyor. taktiği benimsenmişti. Troçki'nin Ozan Tekin birleşik cephe taktiğine katkıları, devrimcilerin hem somut talepler üzerinden geniş kitlelerle Stalinizmi tartışmak önemsiz mi? birlikte mücadele edebilmesinin hem de bu mücadele içinde bağımsız propagandasıyla de- Bundan 20 yıl önce, Doğu Alvrimci olmayan işçileri kazan- manya, SSCB ve diğer devlet abilmesinin olanaklarını ortaya kapitalisti rejimler arka arkaya koyuyor. yıkılırken, bu rejimleri "sosyalist" olarak görenler duvarın altında Troçki, sürgünde olduğu yıllarda kalmış, tüm solda bu devletlerin Avrupa'da yükselen faşizm karakterine ilişkin önemli tehlikesini görmüş, buna karşı tartışmalar yaşanmıştı. İşçi komünist işçilerle sosyal sınıfının iktidarda olmadığı redemokrat işçilerin birleşik ceph- jimleri sosyalizm adına tarif etesini önermişti. Ancak Al- menin yarattığı yanılgılardan manya'da stalinist parti, asıl kurtulamamak, bugün hâlâ tehlike olarak faşistleri değil sosyalizme ilgi duyanların sosyal demokratları görmüş ve dünyada olup bitenleri onlarla mücadele etmiş; bu anlamasını zorlaştırıyor. ölümcül hata Hitler'in iktidara gelişinin yolunu açmıştı. Libya'da başlayan ayaklanmaya dünyanın dört bir yanından Aşağıdan sosyalizm ve enter- gelen tepkiler, bu tartışmanın nasyonalizm güncelliğini niçin koruduğunu ortaya koyuyor. İngiltere'de kenMarksizm'i, yazılı metinleri değil, disini "troçkist" 4. Enternasyontoplumsal ilişkileri çözümleme al'in devamcısı sayan küçük bir yöntemi olarak gören Lev Troçk- grup, "Kuzey Afrika Birleşik i'nin geleneği, dönemin Sosyalist Cumhuriyetleri"nin Rusya'sıyla ilgili yaptığı sınıfsal kurulması yolunda, Libya'da analizin sonucunda bu rejimi kitleleri "devrimin kazanımlarını" "devlet kapitalizmi" olarak korumak için Kaddafi'den yana adlandıran Tony Cliff ve saf tutmaya çağırdı. Küba'nın Uluslararası Sosyalizm Akımı eski lideri Fidel Castro, Libya'da üyeleri tarafından yaşatılmaya olanların ülkeyi ABD ve NATO'-
nun müdahalesine açık hâle getireceğini söyleyerek devrime karşı çıktı. Türkiye'de ise kimi sol çevreler Libya'da olanların "Arap devriminde bir sapma" olduğunu öne sürerek, ayaklanmanın "henüz bir sınıf karakteri taşımadığı" gerekçesiyle, meseleyi –Türkiye'de Ergenekon operasyonu sürecinde kullanılan popüler bir tabirden esinlenerek- "hakim sınıflar arası bir iç çatışma" olarak yorumluyorlar. Kaddafi'nin Libya'sı, tıpkı Castro'nun Küba'sı gibi, SSCB henüz ayaktayken onun müttefiki olan ülkelerden birisiydi. Bu yüzden, kimi sosyalistler için Kaddafi'nin bir askeri darbe sonucunda kurduğu rejim "ilerici" bir nitelik taşıyordu. Eğer SSCB ve onun uyduları "sosyalist" veya "dejenere işçi devleti"ydiyse, Libya'nın da böyle olmaması için bir neden yoktu. Bu durum, bizim savunduğumuz "aşağıdan sosyalizm" geleneği ile diğer sol anlayışlar arasındaki farkı netçe ortaya koyuyor. Ve bu, sadece geçmişe ait önemsiz bir tartışma değil; bugün de dünyaya nasıl baktığımızı, dünyayı değiştirmek için neler yaptığımızı belirliyor. Devrimlere iki farklı bakış Ortadoğu'da arka arkaya gelen kitlesel protesto ve isyan dalgaları, toplumsal mücadelelere "aşağıdan" ve "yukarıdan" bakışlar arasındaki farkı bir kez daha belirginleştirdi. Milyonlarca kişinin kanlı diktatörlüklere karşı sokağa çıktığı devrimler, kimileri tarafından tamamen "emperyalizmin planları" açısından ele alınıyor. Bu anlayış, dünyadaki bütün siyasal gelişmelerin yalnızca 41
Aşağıdan Sosyalizm
"yukarıdakiler", yani büyük güçler tarafından yönetildiğini düşünüyor. Bunu, tuhaf bir antiempeyalizm maskesi altına gizleyerek, geniş kitlelerin mücadelesine şüpheyle yaklaşıyor. Üstelik, bu durum yeni de değil. 1956'da Sovyet tankları Macaristan'a girdiğinde, 1968'de Prag Baharı yine Sovyet tankları tarafından bastırıldığında, 1979'un son günlerinde Afganistan SSCB tarafından işgal edildiğinde, bütün bu olaylar tam da yukarıda değindiğimiz bakış açılarını farklılaştırmış, ayrı sosyalizm anlayışları ayrı yerlerde saf tutmuşlardı. Bu farklılık, önemsiz bir detay değil, işçi sınıfının mücadelesi içindeki keskin bir tarihsel dönemece bakışlar arasındaki zıtlığın sonucuydu. Tony Cliff'in marksizmi: Rusya'da devlet kapitalizmi Stalin önderliğindeki bürokrasi, 1920'lerin ortasında kendisini egemen sınıf olarak örgütleyip 1917 Ekim Devrimi'nin bütün kazanımlarını yok etmeye başladığında, bu durum herkes tarafından sosyalizmin işleyişi açısından bir sorun olarak görüldü. Troçki, kendisinin de örgütlenmesine katkıda bulunduğu işçi iktidarının yavaş yavaş erimesine karşı muhalefet etti. Ancak Troçki, her şeye rağmen, bu devletin hâlâ, dejenere de olsa bir "işçi devleti" olduğunu düşünüyordu. Ona göre, SSCB'de işçi sınıfının ekonomik kazanımları korunuyordu; politik iktidar ise parti içinden çıkan bir bürokrasi tarafından gaspedilmişti. Ortodoks troçkistler, Troçki'nin 42
"hayatın teoriye değil, teorinin hayata uyması gerektiği" yönündeki uyarılarına –ve kendisinin 2. Dünya Savaşı sonrası dünyayla ilgili tüm tahminleri yanlışlanmasına- rağmen, SSCB ve onun uydusu olan ülkelerin "dejenere işçi devleti" olduğu konusunda ısrar ettiler. Uluslararası Sosyalist Akım'ın (IST) kurucularından Tony Cliff ise, Rusya üzerine yaptığı incelemeler sonucunda, bu ülkede ve tüm uydularında sınıf çelişkilerinin olduğunu, sömürücü bir azınlık sınıfın geniş emekçi kitlelerin artı değerine el koyduğunu ve sermaye biriktirdiğini tespit etti. Cliff, Batı kapitalizminin bir varyantı olan bu rejimlere "devlet kapitalisti" diyordu. SSCB'yi "sosyalist" olarak gören stalinistler için de, "dejenere işçi devleti" olarak gören ortodoks troçkistler için de sorun netti: Eğer sosyalizm SSCB tanklarının işgaliyle kurulabiliyor ise, işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olmasına ne gerek vardı? Bu, Marks'ın en temel tezinin bütünüyle reddiydi. Gerek 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda, gerekse sonrasında, sosyalizme bu gözlüklerle bakanlar hep SSCB'nin ve diğer devlet kapitalisti rejimlerin çıkarlarını savunmayı seçtiler. Bu, bazen onları kanlı diktatörlükleri koruma çağrısı yapmaya, bazen de nükleer silahlanmayı desteklemeye itti. Aşağıdan sosyalizm: Sıradan insanların kendi eylemi Troçkizmi, Stalin ile Troçki arasındaki parti içi basit bir iktidar mücadelesinin ürünü olarak gören kimi entelektüellere göre, stalinizmi tartışmak bugün yersiz. Ancak Ortadoğu'daki devrimlere bakıldığında, böyle
düşünmek kolay değil. Çünkü böyle düşünmek, Kaddafi'nin 42 yıllık diktatörlüğüne karşı ayaklananları, bu mücadelede hayatını kaybedenleri, "hakim sınıflar arası savaşım"ın bir parçası olarak görmeyi gerektiriyor. Devrime "yukarıdan" bakanlar, kimi zaman Kaddafi'nin diktatörlüğünü savunmak gerektiğini anlatıyor; kimi zamansa, İslamcıların iktidara gelebileceğini söyleyerek, islamofobi nedeniyle milyonlarca insanın ayaklanmasına destek vermekten çekiniyor. Marks, Engels ve Troçki'nin geleneğini takip eden devrimci sosyalistler ise, onyıllardır hüküm süren kanlı diktatörlükleri herhangi bir mekanik tarih anlayışıyla "ilerici" görmedikleri gibi, bunlara karşı başlayan halk ayaklanmalarını koşulsuz olarak destekliyorlar. Tarihte işçi sınıfının kazanımlarıyla sonuçlanan tüm ayaklanmalar, tam da Tunus, Mısır, Bahreyn ve Libya'da olanlar gibi, bir dizi toplumsal faktörün bir araya gelmesiyle "kendiliğinden" başlayan isyanlardı. Bütün devrimler sıradan insanların sokaklara çıkmasıyla, çalıştıkları işyerlerinde greve gitmesiyle başladı. Bu kitlesel protestoların nereye varacağı, hareketin nerede geri çekileceği ayrı bir sorun. Ancak hareketin başlangıcından itibaren ona şüpheyle bakanların, ona karşı çıkanların, devrime "aşağıdan" bakmadıkları kesin. Ozan Tekin
1871 Paris Komünü: Sıradan insanların iktidarı İnsanlık tarihi, yalnızca savaşların, baskının ve ölümlerin değil; aynı zamanda çalışan sınıfların, yoksulların, tüm ezilenlerin kendi hayatlarının kaderini ellerine almak için giriştikleri mücadelelerin tarihidir. Bunların arasında işçi sınıfının en önemli deneyimlerinden biri, 140 yıl önce bugün, 18 Mart 1871'de kurulan Paris Komünü'ydü...
şehirlerde insanlık dışı koşullarda yaşam demek olan kapitalizm, uluslararası devrim dalgasıyla karşılandı. 1810-1848 yılları arasında, başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde ayaklanmalar yaşandı. Ancak vakit erkendi, tarih sahnesine çıkmış yeni güçler çözümü bilmiyorlardı henüz.
savunan Ulusal Muhafızlar Örgütü (ordu) buna şiddetle karşı çıktı. Paris'in yirmi iki ilçesinde yaşayanlar ayrı ayrı toplandılar. Uluslararası İşçi Derneği (I. Enternasyonal) Fransa Şubesi sosyalist devrim çağrısı yaptı. Thiers, yurtseverlik çığlıkları atarak askerlere isyancıları vurma emri verdi. Paris halkı askerlerin etrafını çiçeklerle sardı, kardeşleşme yaşandı, askerler ateş açmayı reddetti. Bir günde çoğunluk kan dökmeden iktidarı alacak, giyotinlerle anılan burjuva devrimi yerine bambaşka bir devrim kendiliğinden gerçekleşecekti.
23 yıllık bir geri çekilme, hazırlık, olgunlaşma ve örgütlenme döneminin sonunda Fransa'da hava değişecekti. 19 yıldır 21. yüzyıl, toplumun üzerinde hüküm süren Louis Bonaparte asılı duran devletlere, seçmen- iktidarı, yönetemez hâle leri yerine özel şirketlere hizmet gelmişti. Çalışan sınıflar kendi eden parlamentolara, yeni-lib- örgütlerini kurmaya başlamıştı. eral saldırının basit birer aracı İki iktidar yan yanaydı. Komün: Doğrudan demokrasi haline dönüşmüş egemen sınıf partilerine karşı çalışan sınıfların Devrimi engellemek için savaşa 18 Mart'tan 18 Mayıs 1871'e öfkesiyle başladı. başvurdular. III. Napolyon, 19 kadar iki ay gibi kısa bir süre ikkalmayı başaran Temmuz 1870'te Bismarck tidarda Son 25 yılda dünyanın değişik liderliğindeki Prusya'ya (ilerde Komün'ün farkı neydi? yerlerindeki birçok ülkede genel Almanya olacak) savaş açtı. Bu, grevler, kitlesel yürüyüşler nefretle karşılandı. Ancak boz- Kapitalist devlet ve kurumları sonucu bir çok hükümet de- gun gecikmedi. 2 ay sonra ye- ezilenler için araç olamaz. vrildi. Bugün Ortadoğu'da nilen ve düşmana esir düşen III. Toplumun özgürleşmesi için onyıllardır hüküm süren baskıcı Napolyon'un temsil ettiği kapi- askeri ve bürokratik makine rejimlerin diktatörleri birer birer talistlere karşı, çalışan sınıflar yıkılmalıdır. devriliyor. kendi iktidarlarını kurmak için harekete geçtiler. Fransız kapi- Yıkılanın yerine ne gelmelidir? Onları indirdik, yerine ne talistlerini kurtarmak bu kez Biskoyacağız? marck'a düşecekti, Prusya Komünün ilk kararı, düzenli orordusu gelişen devrimi ezmek dunun kaldırılması ve onun yer136 yıl önce, Parisli işçiler ve için Paris'i kuşattı. Çalışan sınıflar ine tüm halkın ezilenler, gerçekleştirdikleri silahlandı ve Paris'i savunmaya silahlandırılmasıdır. Herkesin Komün Devrimi'yle bu soruya başladı. "ordusu", böylece hiç kimseye baskı uygulayamayacaktır. gerçek bir yanıt üretmekte gecikmediler. Yiyecek stoklarının erimesi, bombardıman ve zengin-fakir Komün şehrin çeşitli ilçelerinden Savaş ve devrim arasındaki uçurum kadar, bur- dolaysız seçimle gelen temsilciljuva hükümetleri de Parislileri erden oluşur. Bu üyeler, seçildikgibi hemen geri 1840'lar ve 1870'ler, kökleri 16. kızdırmıştı. Fransız hükümetinin leri Ezilenler yüzyıla dayanan kapitalizmin başbakanı Louis-Adolphe çağırılabilirler. yaygınlaştığı ve egemen üretim Thiers, alternatif hükümet doğrudan iktidarı denetler. tarzı hâline geldiği dönemdi. tehlikesini görmüştü. Hemen Günde 16-18 saat boğaz koşup Prusyalılarla ateşkes Komündeki temsilciler ortalama tokluğuna çalışma, kadın ve imzaladı ve dönüp Parislilerden bir işçi kadar maaş alır. Böylece çocuk emeğinin sömürüsü, ellerindeki silahları istedi. Paris'i ayrıcalıklara son verilir ve iktidar 43
Aşağıdan Sosyalizm
kendini toplumun üzerindeki bir Devrimciler, kapitalizmin baskı gücü değil, basit bir yöne- çözümsüzlüğüne karşı tim aracına dönüşür. Komün'ün çözümünü her fırsatta hatırlatmalı. Yıkılanın yerine gelen doğrudan Volkan AKYILDIRIM demokrasidir. Komün, iktidarı korumak, pekiştirmek yerine dağıtarak önemsizleştirir ve Popülizm mi sönümlenmesinin de önünü sosyalizm mi? açar. Kendi küllerinden doğan devrim 136 yıl önce tarihin ilk sosyalist devriminin ürettiği çözümler 21. yüzyılda da güncel.
Sosyalizm mücadelesi, ezilenlerin hareketi içindeki bir dizi farklı geleneğin de mücadelesidir. Popülist akım bu geleneklerin önde gelenlerindendir.
Bir dakikada oy verip dört beş yıl Popülizm marksizme karşı boyunca denetlenemeyen meclislere karşı çözüm "Halk", "halkın kutsal değerleri", Komün'dür! "halka gitmek", "köylülüğün gücü", "az gelişmiş kapitalizm"," Dışarıda askeri maceralara Afrika türü sosyalizm", "vatan atılan, asıl amacı 'içerdekileri' cephesi", "çarpık kapitalizm", ezmek olan bürokrasilere ve or- "halk cephesi", "emperyalizme dulara karşı çözüm Komün'dür! karşı kurtuluş cephesi", "faşizme karşı halk cephesi" gibi sayısız Savaşı durdurmanın yolu birbirine benzeyen tespit ve müKomün'dür! cadele önerisi, popülist geleneğin vazgeçilmez özellikPiyasa ekonomisinin yıkıcılığına leri arasında ilk sıradadır. karşı çözüm Komün'dür! Popülizmin ilk sorunu, kapitalist Ekolojik olarak sürdürülebilir in- sistemin nasıl işlediği konusunsanca bir yaşam Komün'le daki kavrayış yetersizliği nemümkündür! deniyle, kapitalizme karşı romantik bir tepkisel hareket Komün dün yenildi; Paris dışına olmasıdır. Kapitalizm, küresel bir çıkamadığı ve tüm dünyaya sistem olarak doğar ve tüm yayılamadığı için. 30 bin kişi dünya üzerinde egemenliğini Paris barikatlarında katledildi. 20 kurarken, hem birleşik hem de bin kişi idam edildi. 7 bin kişi eşitsiz bir gelişim seyri izledi. sürgün edildi, on binlerce devrimci hapse atıldı. Bu, farklı ülkelerde kapitalizmin farklı gelişim seyri izlemesi deKomün devrimcilerinin çoğu mekti. 19. yüzyılın sonunda kapgençler ve kadınlardı. italizmin İngiltere'deki gelişimiyle Rusya'daki gelişimi Komün Devrimi, 21. yüzyılda birbirinden çok farklı yanlara kendi küllerinden diriliyor. sahipti. İngiltere'de kapitalizmin Sıradan insanlar ulus-devletler- iki temel sınıfı, patronlar ve den, burjuva parlamentolardan, işçiler arasındaki çelişki çok düzenli ordulardan yaka silkiyor. daha açık ve keskinken, 44
Rusya'da Çarlık otokrasisi altında burjuvazi kendine güvensiz bir sınıf olarak şekillendi. İşçi sınıfı ise milyonlarca köylünün yanında sayıca daha küçük bir toplumsal sınıf olarak şekillenmeye başladı. Rusya'da acılara, yoksulluğa karşı öfkeyle başlayan ilk devrimci mücadeleler, bu yüzden önce Çarlık rejimine ama aynı zamanda kapitalizme de bir tepki hareketi olarak doğdu. Bu tepkide bir dizi sorun vardı. Bu, kapitalizmin Rusya'da gelişmediğini, daha da önemlisi gelişmemesi gerektiğini iddia eden ve toplumsal kurtuluşu köylülüğün hareketinde gören bir tepkisellikti. Popülist hareketler, bu yüzden ortaya çıktıkları andan itibaren, kapitalizme tepki duyan romantik bir hareket olmanın yanı sıra, en başından itibaren ülkesini, köylülüğünü, halkını yücelten milliyetçi bir öze de sahiptir. Yabancı, halkın değerlerini yozlaştıran, dışarıdan gelen sermaye ve onun yarattığı ilişkiler egemenliğini kurmadan, hızla yıkılmalıdır. Bu hıza uyum sağlamak için, toplumsal özgürlük mücadelesi de köylülerin eyleminin ürünü olarak görüldüğü için, popülistler Rusya'da, daha sonra benzeri geleneklerin hemen her ülkede sırasıyla ve değişik biçimler altında tekrarlayacakları bir adım attılar. Okumuş gençler, aydınlar ve devrimciler, köylüleri bilinçlendirmek üzere köylere akın ettiler. Köylülerle karşılaşan şehirliler, ilk büyük karamsarlığı köylerde bekledikleri ilgiyi göremediklerinde yaşadılar. Köylüler tarafından karakollara şikâyet edildiler. Köylülerin, en yakında açılan fabrikalarda işe
girmek için can attığını gördüler. yerine kahramanların ve Anlattıkları fikirlerle ilgilen- örgütün eylemini ikame edmediklerini anladıklarında ise, erken, sadece kapitalizme karşı Rusya'da 1800'lerin sonunda bir tepkiyi değil, aynı zamanda halkına yardım etmek için marksizme karşı bir tepkiyi de köylere akın eden binlerce ifade ediyordu. şehirli aydını büyük bir umutsuzluk duygusu kapladı. İşçi sınıfının eylemi Halkın kurtuluşundan halkı kurtarmaya Bu umutsuzluk, "halkı, köylülüğü bilinçlendirme" hamlesinin başarısızlığı, hızla, popülistlerin, köylülerin hareketi yerine, kendilerinin köylülüğün yerine harekete geçmesi, köylüleri içinde bulundukları gaflet uykusundan kurtaracak keskin, bireysel, belki kahramanca ama yığınların uzaktan ve korkarak izledikleri devletle devrimcilerin düellosu şeklinde sürüp giden bir mücadele anlayışına bıraktı. Popülist hareketin kopmaz bir parçası, ulusal değerlerin korunması, halkın masum değerlerinin savunulması maskesi altında gizlenen milliyetçilikse, bir diğer kopmaz özelliği de kitle hareketleri yerine kurtarıcıların, devrimci örgütlerin, liderlerin, kahramanların eylemlerinin ikame edilmesidir. Oysa Rusya'da, kapitalizm eşitsiz de olsa aynı zamanda birleşik bir karakterle gelişmekteydi ve dünya kapitalizminin önüne geçilemez bir eğilimi olarak Rusya'da da 1800'lerin ortalarından itibaren sanayi, sanayiye bağlı olarak da bir işçi sınıfı şekillenmekteydi. Dünyada kapitalizm egemen bir üretim biçimi olarak yaygınlaşırken, Rusya'da kapitalizm egemen üretim biçimi olmuştu. Bu nedenle popülizm ikamecilik biçimini alırken, kitlelerin eylemi
Marksizm, "Batının", tüm yaldızlarıyla gelişen kapitalizmin beşiğinde doğan bir gelenek olarak görülüyordu. Üstelik marksizm, sosyalizmi işçi sınıfının kendi eylemi olarak görüyordu. Karl Marks daha ilk yazılarında, işçi sınıfının kurtarıcılardan kurtarılması gerektiğini, emekçi sınıfların kurtuluşunun emekçi sınıfların kendi eseri olacağını anlatıyordu. Bu yaklaşım, mücadele ettiği ülkede işçi sınıfını görmekten yoksun olan devrimciler açısından kabul edilemezdi. Popülist gelenek Rusya'da, 1917 yılında gerçekleşen sosyalist Ekim Devrimi'ne kadar varlığını çeşitli şekillerde sürdürdü. Ekim Devrimi, popülist geleneğin de sönümlenmesine yol açtı. Ama bu, nihai bir son olmadı. 1900'lerin başından itibaren, marksizmin bir diğer önemli vurgusu, tarihin sürükleyici gücünün sınıflar mücadelesi olduğu tezi, Rusya'da da doğrulandı. Rus işçi sınıfı şekillenmesini, mücadele düzeyini her düzeyde güçlendirdi. İşyeri direnişleri, kitlesel grevler, genel grevlerle, kitlesel devrimci hareketlenmelerle, 1905 devriminde olduğu gibi Çarlık rejimine ve patronlara karşı sokak mücadeleleriyle tarihin motoru olduğunu kanıtladı.
larca işçinin kendi eylemi olduğunu gösterdi. İşçi hareketi, işçi sınıfının kendisine özgü mücadele yöntemleri, toplumsal özgürlük mücadelesinin öncülüğünü yapacak bir toplumsal güç olduğunu kanıtlarken, toplumun ezilen diğer tüm kesimlerinin de sözcülüğünü yaparak, milyonlarca köylünün ezilmişliğine son verecek yanıtları üreterek, ezilen ulusların haklarını savunabileceğini göstererek, bireylerin, dinlerin, kimliklerin her düzeydeki özgürlüğünü savunabilecek ve garanti altına alabilecek bir toplumsal örgütlenmeyi kurabilecek tek toplumsal güç olduğunu da doğrulamış oldu. Sosyalist İşçi'nin 1 Mayıs 2009 tarihli 360. sayısından alınmıştır.
Militarist bir sosyalizm olur mu? 14 Ağustos 1953 günü, ajanslar, SSCB'nin hidrojen bombası yaptığına dair açıklamasını dünyaya duyurdu. "Kontrolsüz termonükleer enerji sağlayabilen yıkıcı nükleer silah" olarak tanımlanan bu şeyin sosyalizmle ne gibi bir ilgisi vardı? SSCB'nin "yanılmaz" lideri Stalin, 1946'da tek ülkede komünizme geçilebileceğini söylemişti. Nükleer silahların, tankların, topların, tüfeklerin gölgesindeki, dünyanın en büyük askeri güçlerinden birine sahip olan bir rejim, eşitliğe, özgürlüğe ve adalete dayalı olan yeni bir toplum olarak nasıl sunulabilir?
Bireysel kahramanlık destanları yerine, polisle devrimcilerin Militarist bir sosyalizm olabilir düellosu yerine, en büyük mi? kahramanlığın sıradan milyon45
Aşağıdan Sosyalizm
Kuracağımız yeni toplumda güçlü bir devlet ve askeri bürokrasi mi olacak?
kardeşleşmelerine tanık oluyordu. 1917 Ekim Devrimi ile Sovyetler iktidara geldi. Kansız bir devrimdi. Devrimin kalbi PeDevrim ve ordu tersburg'a hiç kimsenin burnu kanamadan hâkim olunmuştu. Lenin'e göre, devlet, tüm Moskova'da küçük çatışmalar şatafatına rağmen asıl olarak olmuşsa da sadece birkaç kişi bürokrasi ve eli silahlı adamlar- ölmüştü. dan oluşuyordu. Bir sınıfın diğerine karşı egemenlik aracı İç Savaş olan devletin sopası asker, polis, gizli istihbarat örgütleriydi. Devrimin ilk kararları arasında Modern toplumda, sermaye Çarlık Ordusu'nun dağıtılması, sınıfının çıkarlarını korumak için rütbelerin ve hiyerarşinin kapitalist devlet baştan aşağı yasaklanması vardı. Lenin ve silahlanmış ve emekçi sınıflara Bolşevikler, dünya devrimini karşı bir savaş örgütü olarak bekliyorlardı. Eğer gelişmiş bir kurgulanmıştı. kapitalist ülkede (beklenen: Almanya) devrim olursa, bunun Lenin, tam da devrimin Rusya'daki geçişi kolaylaştıracaortasında, 1917 Ağustos'unda ğını düşünüyorlardı. Ancak yazdığı Devlet ve Devrim'de, işçi Alman Devrimi yenildi. Devrimsınıfının iktidarı alır almaz den sadece bir yıl sonra ilk düzenli orduları lağvetmesinden tokadın sersemliğini üzerinden ve tüm halkın silahlanmasından atan Rus egemen sınıfı bahseder. 1905 ve Şubat 1917 toparlanmış, dünyadaki 13 emRus Devrimleri'nin deneyini peryalist ülkenin desteğini tartışır. alarak devrimi boğmak için Beyaz Ordu'yu ileri sürmüş, iç Her düzenli ordu gibi, Rus or- savaş başlamıştı. dusunun da çoğunluğunu emekçi sınıflardan gelenler Tüm halkın silahlandırıldığı, özel (genellikle köylüler) oluşturur. silahlı güç ortadan kaldırılarak 1905 ve 1917 Devrimleri'nde bu görevin herkese dağıtılıp Rus Ordusu bölünmüştür. anlamsızlaştırıldığı politika, Çoğunluk, kendi kardeşlerine yerini savaşın gerçekliğine kurşun atmayı reddedip karşı bıraktı. Beyaz Ordu'ya karşı Kızıl tarafa geçmiş, işçilerle birlikte Ordu kuruldu. 1919-1921 silah depolarını ele geçirmiş ve arasındaki iç savaş döneminden devrimi savunmak için tüm halk Sovyet iktidarı zaferle çıktı. Bu, silahlanmıştı. Subaylar ise yenenin mağlup olduğu bir Çarlık'ın çıkarları için savaşmaya zaferdi. 1917 Ekim Devrimi'ne çalıştılar. Ama onlar küçücük bir katılan işçi, köylü ve askerlerin azınlıktı. yüzde 95'i iç savaşta yaşamını yitirmişti. Tüm ekonomi savaş İşçiler Sovyet adlı doğrudan için örgütlenmişti, şehirlerde ise demokrasi örgütlenmelerini ku- açlık kol geziyordu. Devrimi rarken, askerler de subaylara yapan sınıf yok olurken, yeni bir isyan etmiş ve kendi sovyetlerini sınıfın iktidarı doğuyordu. kurmuştu. I. Dünya Savaşı'nın kanlı cepheleri, birbirlerini Eski rejimin bürokratları, devrimi öldürmeyi reddeden askerlerin selamlayarak partiye üye olu46
yordu. Çünkü Bolşevik Partisi artık değişmiş, kocaman bir ülkeyi elindeki silahlı güçle yönetmeye çalışan ve kendini devlet olarak örgütleyen bir aygıta dönüşmüştü. Kızıl Ordu devasa bir güçtü. Çarlık Ordusu'nun bazı subayları saf değiştirerek Kızıl Ordu'ya katılmış ve komuta kademesinde yer almıştı. Stalin, 1926'da tek bir ülkede sosyalizmin mümkün olduğunu yazdı. 1929 yılında "I. Beş Yıllık Ekonomik Plan" yürürlüğe girdi. Stalin bir hedef koymuştu. Sovyet Rusya, Batı'nın 200 yılda yaptığını 20 yılda yapmalı ve sanayileşmeliydi. 20 yıl demişti. 1917 Ekim Devrimi 1. Dünya Savaşı'na son vermişti. Ancak emperyalist güçlerin arasındaki dünyanın yeniden paylaşımı meselesi sonuçlanmamıştı. 1929'daki Büyük Bunalım'la birlikte tüm devletler yeniden savaş için tepeden tırnağa silahlanmaya başlamıştı. Ordu içinde rütbeler hızla geri geldi. Ast-üst ayrımı yürürlüğe sokuldu. Devrim, sıradan bir askerle subayın aynı ücreti almasını şart koşmuştu. Stalinizmin hâkimiyeti ile birlikte bu ortadan kaldırıldı. Ordunun komuta kademesi aynı zamanda egemen sınıfın ta kendisiydi. Rus ekonomisinin temel güdüsü, toplumun tüketimi için üretim değil, daha fazla silahla için üretim oldu. Rus ekonomisi bir sürekli savaş ekonomisine
dönüşmüştü.* 1939 yılında Rusya ile Japonya sınır anlaşmazlıkları yaşayıp çatıştı. Stalin, dünyayı paylaşmak için Hitler'le zaten anlaşmıştı. 23 Ağustos 1939'da Nazi Almanya'sı ve SSCB arasında imzalanan Molotov-Ribentrop Anlaşması doğrultusunda Avrupa'yı ikiye bölmek için harekete geçti. Polonya ve Besarabya'yı işgal etti. 1 Eylül 1939 günü ise milyonlarca insanın ölümüne neden olan 2. Dünya Savaşı başlamıştı. Bu, emperyalist bir savaştı ve temel neden Batı gibi SSCB'nin de emperyal bir güce dönüşme isteğiydi. Savaşta kazanan taraf Stalin'in SSCB'si ve ABD olmuştu. Stalinist Rusya, Doğu Avrupa'yı işgal ederek dünyanın üçte birini siyasi egemenliği altına almıştı. Dünya, 70 milyondan fazla insanın ölümü pahasına paylaşmıştı. SSCB, Soğuk Savaş boyunca dünyada nükleer gerilimi artıran ve bölgesel çatışmaları kışkırtan bir politika izledi. Yıkılan sosyalizm değil Bütün bu hikâyenin sosyalizmle bir ilgisi yok. Ordulu, generalli, nükleer silahlı, gizli polisli bir rejim sosyalist olamaz. Militarizmin olduğu yerde yeni bir toplumun ya da bu topluma dönük bir girişimin varlığından söz edilemez. SSCB'yi sosyalist, 'reel sosyalist' ya da kapitalizmden daha ileri bir toplum olarak görenler ise tam tersini düşünüyor. Eğer sosyalizmde güçlü ordular ve askeri hiyerarşi olacaksa, neden darbe yapmak isteyen kendi ordunu desteklemeyesin ki?
yıkılanın ne olduğu tartışmasından bu yüzden kaçınılamaz. Eğer yıkılanın sosyalizm değil bürokratik devlet kapitalizmi olduğunu, işçi sınıfının sömürüldüğünü ve eskisi gibi baskı altında tutulduğunu teslim etmezseniz, aynı yere düşersiniz. Bu yerin de artık emekçi sınıfların gözünde herhangi bir değeri yok. Yeni bir toplum militarizm, baskı, yayılmacılık üzerine kurulamaz. Kim bunu yapmak istiyorsa, sosyalistler onların daima karşısında olacaktır. Volkan Akyıldırım * Michael Kidron'un Sürekli Savaş Ekonomisi adlı broşürü iyi bir kaynak. Tony Cliff'in Rusya'da Devlet Kapitalizmi ise Kızıl Ordu'nun dönüşümü ve stalinist diktatörlükteki rolüne dair detaylı bir açıklama getiriyor.
Özgürlük işçilerle gelecek Sosyalizm, kahramanların eyleminin ürünü değildir. Sosyalizm, 'akıllı insanlardan' oluşan sosyalist partilerin kararlarının sonucu da değildir. Sosyalizm, kurtarıcılarla, önderlerle, akıllı öznelerin, aklı belirsiz nesne olan kitlelerin önünde gerçekleştirdiği iradi müdahalelerle ilişkili değildir. Sosyalizm, tek bir açıklamayla, kadın ve erkek işçilerin kendi eyleminin ürünüdür.
Sınıf mücadelesi, kendisini hangi araçlarla siyasi alanda ifade ed1989-1991'de Doğu Bloku'nda erse etsin, belirleyicidir. Sınıf
mücadelesi, yani bir sınıfın bir başka sınıfa karşı tüm düzeylerde; ekonomik, siyasi, ideolojik tüm alanlarda verdiği mücadele, partilerin, siyasi, ekonomik ve ideolojik yapıların durumunu belirler. Troçki'nin söylediği gibi, "Yönetici bir örgüt olmazsa, kitlelerin enerjisi pistonlu bir silindir içinde sıkışmayan buhar misali uçup gider. Bununla birlikte, hareket silindir ya da piston değil, buhardan ileri gelir". Bu nedenle de sosyalizm, kitlelerin toplumsal bir enerji yaratan hareketlerinin ürünü olacaktır. Sosyalizmi, kitlelerin kendi eyleminin ürünü değil de, 'kitleler adına harekete geçen örgütlü güçlerin eyleminin ürünü' olarak gören yaklaşım, tüm sol görünümüne rağmen 'sağcı' bir yaklaşımdır. Zira, kitleler bir kez bilinçsiz, kendi eylemiyle kendisini kurtarma kapasitesine sahip devrimci bir özne olarak görülmediğinde, devreye, kurtarma, bilinçlendirme, adına davranma, aydınlatma gibi, esas olarak birbirinin aynısı olan örgütlenme ve mücadele stratejileri girer. Kurtarıcılardan kurtulmak 'Öncü eylem' stratejisi sağcıdır; çünkü kitleler adına silahlı eylem yaparak o kitleleri kurtarma eğilimiyle kitlelerden oy isteyerek, parlamentoda çoğunluk sağlayarak kitleleri kurtarma eğilimi arasında esasa dair hiçbir fark yoktur. Bu eğilimler, işçi sınıfını, kurtarılması gereken bir güç olarak görmekten bir milim daha farklı bir siyasi müdahale zemini sunmaz. Bu yüzden, sonu her zaman karamsar politik analizlere dayanmak zorunda olan ikameci bir geleneğin ürünü olan bu yaklaşım, sınıflar 47
Aşağıdan Sosyalizm
mücadelesi tarihinde çeşitli biçimleriyle boy gösterdi. 'Ütopyacı sosyalizm'den 'parlamenterist sosyalizm'e, oradan 'gerilla mücadelesi'ne ve 'darbe destekçiliği'ne, milliyetçi burjuvaziyle ittifak kurmaya, oradan kendi egemen sınıfıyla birlikte dünya savaşını destekleyen 'sosyal şovenist sosyalizm' savunusuna kadar bir dizi sosyalizm anlayışı, aşağıdan sosyalizm geleneğinin tartışmak, mücadele etmek ve yenmek zorunda olduğu 'sol geleneği' oluşturdu. Bu geleneğin tutarlı sağcılığı kadar bariz olan karamsarlığının nedeni, devrimciliği kendi iradesinin toplamından ibaret görmesidir. İşçi sınıfının devrimciliği İşçi sınıfını ve ezilenleri şekilsiz bir güç, "gerici" partileri izleyen bir 'koyun' gibi gören ikameci sol yaklaşım, işçi sınıfından her an bir devrim beklemek, işçi sınıfının her an kendisini izlemesini beklemek gibi, sonucu moral bozucu olan yanlış bir işçi sınıfı analizi üzerinden yükselir. İşçi sınıfı devrimcidir ama her an, her saniye değil! İşçi sınıfı kapitalist üretim ilişkilerini yıkma yeteneğine sahip tek toplumsal güçtür, ama bu güç her an, her gün kendisini ifade edemez. Karl Marks'ın 48
dediği gibi, üretim araçlarına sahip olan egemen sınıflar entelektüel üretim araçlarına da sahip oldukları için, egemen fikirler egemen sınıfın fikirleridir. Bu yüzden işçi sınıfı da egemen fikirlerin etkisi altındadır. Üstelik, bu fikri hegemonya sadece eğitim, okul, medya gibi kurumların yukardan aşağı günlük propagandasının ürünü değildir. Daha zor olanı, günlük yaşamda, toplumsal ve doğal görünen örgütlenmelerin de egemen sınıfın fikirlerini ve normlarını hakim normlar ve alışkanlıklar olarak, normal olan olarak ilan etmesidir.
kurtuluşu işçi sınıfının kendi eseri olacaktır". İşçilerin eylemi, sınıf mücadelesinin ulusal ve giderek enternasyonal bir karakter kazandığı her bir evresi, bu mücadeleye katılan işçilerin üzerinde etki eden egemen fikirlerin kırılmasına da yardımcı olur. Aşağıdan sosyalizm
Burada anahtar kavram mücadeledir. Bir partinin ve kahramanların mücadelesi değil ama, işçilerin kendi mücadelesi, kendi eylemi. İçinde egemen sınıfın, devletin baskı aygıtlarının, medyanın, ahlakın, önyargıların ve ayrımcılığın Egemen sınıf ve sadece işçilerin aleyhine işleyen egemen fikirler ve hareketi bölmeye yaran olduğunun açığa İşte, kendisini 'elektrik ampulü' yapılar sanan aydınlatmacı sol gelenek, çıkacağı mücadele! yaşam alanını bu çelişkide bulur. Milliyetçi, zaman zaman ırkçı, Bu yüzden aşağıdan sosyalizm cinsiyetçi, yine zaman zaman geleneğinin en önemli sözcüdevleti kutsayan fikirlere de lerinden olan Rosa Lüksemburg, sahip olan işçi sınıfının topyekûn ısrarla sosyalizm mücadelesinin bir özgürlük isyanının motor kitleselliği üzerinde durur: gücü olması için gerekli yeteneklere kendi başına sahip "Sosyalizm mücadelesi kitleler olması imkan dâhilinde tarafından verilmelidir; kapitalizmle göğüs göğse, her fabgörülmez. rikada, her proleterin işverenine Bu durumda, bu zorlu görev de- karşı vereceği bir mücadele vrimciye düşer! Aydınlatma olmalıdır. Sosyalizm ne yasalarla çabaları başlar, bu çabalar bir ne de, ne kadar sosyalist olursa süre sonra, ister istemez, ken- olsun, bir hükümet tarafından disini işçi sınıfının eyleminin yer- kurulabilir. Sosyalizm kitleler ine ikame etme sonucuna ulaşır. tarafından, her bir proleter tarafından yaratılmak Aşağıdan sosyalizm geleneği zorundadır. Sosyalizm ancak bu ise, sosyalistlerin, herhangi bir şekilde kurulabilir." partinin kendisini işçi sınıfının yerine ikame etmesi hatasından, Şenol Karakaş Karl Marks'ın yaptığı başka bir (Sosyalist İşçi'nin 4 Ocak 2011 vurgu sayesinde kurtarma tarihli 404. sayısından alınmıştır.) yeteneğine sahiptir. Marks, egemen sınıfını fikirlerinin egemen fikirler olduğunu söylerken, aynı anda bir başka önemli açıklama daha yapıyordu: "İşçi sınıfının
Elitizmin karşıtı aşağıdan sosyalizm Sınıflı toplumların tarihi boyunca üst sınıflar, alt sınıfları hor görüp; onları kendi başlarına hareket edemeyecek, karar vermekten aciz bir sürü olarak yaftaladılar. Ancak toplumun en alt kesimleri her zaman direnişe geçmiş ve aşağıdan eylemiyle neler yapabileceğini göstermiştir. Farklı biçimler alsalar da tarihin her döneminde aşağıdakiler isyanlar, devrimler gibi direniş biçimleri geliştirmişlerdir. Toplumun henüz burjuvazi ve proletarya arasında değil de, soylular ve köleler arasında bölündüğü zamanlarda tarih yazımında bu direnişlerden bahsedilmiyordu çünkü tarih yazıcıları ve toplumsal analiz yapanlar hep toplumun küçük bir azınlığına mensup olan elitler arasından çıkıyordu. Elbette, bu elitlerin tarihi algılayış biçimleri sınıflarının bakış açısının dışına taşamıyordu. Tarih yazan elitler için "aşağıdakilerin" eylemleri doğal afetlere benzerdi. Direnenlerin insan oldukları pek düşünülmezdi. Onlar görevleri elitler için çalışmak olan barbarlardı. Tarihte onlar hep "sürü", "ayaktakımı" gibi sözcüklerle anıldılar. Burjuvazi ikitidarı ele geçirdikten sonra elitizm farklı biçimlere büründü ancak varlığını korumaya devam etti. İşçilerin her ayaklanması, kapitalistler açısından bir felaket görüntüsü olmayı sürdürdü. Burjuvazi her ülkede kendine özgü bir elitizm anlayışı yarattı. Aşağıdakilerin kültürünün, yaşam tarzının, yaptıkları işlerin, taleplerinin aşağılanmasına dayalı bir kültür
üretti. Bunu yapması kaçınılmazdı çünkü sınıflı toplumun özü elitizmdir. Onlara göre geniş kitleler, küçük bir azınlığın daha iyi bir hayat yaşaması için çalışır, gerekirse savaşır ve ölürler. Sol elitizm Burjuvazinin ayrılmaz düşüncesi olan elitizm, solun bir kısmını da etkiledi. İşçi hareketi veya sosyalist hareket içinde her dönem, işçi sınıfını sürü olarak gören anlayışlar oldu. Bu elitist anlayışlar kendilerini pek çok farklı biçimde gösterdi. Bir darbe yoluyla iktidarı halk adına ele geçirmeyi savunanlardan, parlamentoda işçilerin çıkarlarını dillendirerek, seçim yoluyla iktidarı ele almayı savunanlara kadar pek çok anlayış vardı. Bunların ortak noktası işçi sınıfının kendi eylemine güvenmiyor olmalarıydı. Bu düşünceler her ne kadar kendilerini sosyalist olarak ifade etseler de asıl olarak burjuva düşüncesiydiler. Bu noktada hemen bir not düşmek gerekiyor: Elitizmin karşıtı popülizm (halkçılık) gibi gözükse de popülizm de özünde elitist bir düşünce tarzıdır. Tepeden inmeci pek çok burjuva ideolojisinin içinde popülist öğeler görmek mümkündür. Türkiye egemen sınıfının ideolojisini yani kemalizmi düşünecek olursak bunu görmek kolay olur. Kemalizm bir yandan batı burjuvazisinin modernizm ideolojisi temelinde toplumu yukarıdan aşağı şekillendiren askeri-sivil bürokrasinin iktidarını sağlamlaştırırken, toplumu şekillendirmek adına halkçılık söylemini öne çıkarıyordu.
Günümüzde hâlen geçerli olan popülist söylemler bazı durumlarda bu tür burjuva ideolojilerinin solculukla karıştırılmasını da beraberinde getiriyor. Aslında burjuvazi her dönem toplumun en alt kesimlerine yaslanarak ayakta kalmıştır. Burjuvazinin, aristokrasiye karşı iktidarı ele geçirmesini sağlayan 1789 Fransız Devrimi'nin en kararlı unsurları, devrimin temel sloganı olan "eşitlik, özgürlük, adalet"i sahiplenmek için canlarını ortaya koyan alt sınıflardı. Soyluların ve burjuvaların giydiği pantolonları giymedikleri için isimleri "sans culottes" (baldırıçıplaklar) olarak anılıyordu. Elbette iktidarı ele geçiren burjuvazi için eşitliğin, özgürlüğün, adaletin bir sınırı vardı. Alt sınıfların iktidara ortak olması burjuvazi için kabul edilemez bir durumdu. İktidarı ele geçirmek için baldırıçıplaklara ihtiyaç duyan burjuvazi, ilk ihanetini de onlara karşı gerçekleştirdi. "Halk için, halka rağmen" politikasını benimseyen Jakobenlerin ilk katlettikleri kendi adlarına düşünemeyecek olan baldırıçıplaklardı. Elbette geniş halk kitleleri kenara çekilmedi, burjuvazinin ihanetinin ardından devrimin ideallerini savunmak için ayaklananlar gene ezilenlerdi. Ezilenlerin direniş geleneğinin Fransız Devrimi'nin ardından vardığı en üst nokta 1871 Paris Komünü oldu. Paris'i ele geçiren işçiler o güne kadar kurulmuş olan en demokratik yönetimi kurdular. İktidar artık sürü olarak görülen kitlelerdeydi. Burjuvazi kitlelerin kendi adlarına kendilerini yönetmelerini hazmedemezdi. Paris Komünü kanla bastırıldı ancak baldırıçıplakların 49
Aşağıdan Sosyalizm
kendilerini yönetebilecekleri geri dönülmez biçimde anlaşılmıştı. Karl Marx: "İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır" Sosyalistler içinde dünyayı ancak kitlelerin kendi eyleminin değiştirebileceğini ilk fark eden Karl Marx oldu. İşçilerin direnişini gören Marx, kendisinden önceki bütün elitist anlayışlarla sert bir biçimde hesaplaştı. Marx'a göre toplumun dönüşümünü sağlayabilecek tek şey sıradan insanların, işçi sınıfının kendi kaderini ellerine alması olabilirdi. Marx, bunu işçi sınıfının kendi yaşam koşullarından çıkarıyordu. Bu, dünyayı değiştirmenin saf kendiliğinden bir eylem olduğu anlamına da gelmiyordu. Marx, egemen sınıfın fikri üretim araçlarını da elinde tuttuğunu ve normal koşullarda egemen fikirlerin, egemen sınıfın fikirleri olduğunu kabul ediyordu. Ancak kapitalizmin yapısı bu fikri egemenliği her daim sürdürmeye uygun değildi. Kitleler basit talepler etrafında harekete geçtikleri anda hareket bir anda devrimci bir nitelik alabiliyor ve sisteme dönük bir tehdide dönüşebiliyordu. Üstelik sıradan insanların eylemi yaratıcı bir eylemdi, çağlar boyunca zihinlerine işlemiş olan egemen fikirleri kırmanın tek yolu, bu fikirlerin bizzat mücadele içinde yanlışlanmasıydı. Marx, bir devrimin sadece sistemi yıkmanın tek yolu olduğu için değil kitlelerin zihnindeki egemen fikirlerin temizlenmesi için de gerekli olduğunu söyler.
elitist anlayışlarla hiçbir ilgisi Tony Cliff: yoktur. Bu gelenek aşağıdan Mücadele içinde geçen sosyalizm geleneğidir ve değişmez bir ilkeye dayanır: "İşçi bir hayat sınıfının kurtuluşu kendi eseri İngiltere'deki Socialist Workers olacaktır." Party'nin (SWP) kurucusu Tony Cliff, sosyalizm mücadelesinin Sıradan insanlar iktidarı alabilir ve yönetebilir yorulmaz bir savaşçısıydı. Cliff'in yeni bir biyografisini kaleme Rusya'da yaşanan 1905 ve 1917 alan Ian Birchall, onun hikâyesini devrimleri sıradan insanların anlatıyor: iktidarı alabileceğini ve kendi öz iktidar organlarını yaratabilecek- Tony Cliff, İngiliz solunun 20. lerini bir kere daha kanıtladı. Mi- yüzyılın sonlarındaki en önemli lyonlarca sıradan insan, basit isimlerinden birisiydi. Yahudi bir talepler etrafında bir araya devrimci olarak işgal altındaki geçirdiği ilk geldiler ve hareket dünyanın ilk Filistin'de işçi iktidarı ile sonuçlandı. İşçiler, yıllarından, İngiltere'ye gelip sovyet adı verilen konseyler kur- sonradan Socialist Workers dular, kendi temsilcilerini seçtiler Party adını alacak olan grubu ve iktidara doğrudan katıldılar. kurduğu yıllara kadar, Cliff'in Lenin, işçi iktidarının mümkün bütün hayatı mücadele içinde olmadığın söyleyenlere "Bir geçti. aşçıya bile devleti yönetmeyi öğreteceğiz" diye cevap veriy- Cliff her daim, sosyalist fikirler için savaştı. ordu. Sıradan insanların iktidarı alabileceği düşüncesini 1917 devrimini boğan Stalinizm bile başaramadı. Bugün aşağıdan sosyalizm geleneğini savunanlar attıkları her adımda elitizmle hesaplaşıyorlar. Kitleleri sürü olarak gören anlayışlar sosyalist olamaz. Toplumsal devrimleri, elitistlerin beğenmediği geniş kitleler yapar.
Socialist Worker'ın eski okuyucuları Cliff'i sevgiyle hatırlarlar, eğer vaktiyle onla fikir ayrılığına düşmüşlerse muhtemelen Cliff'in garip azarlamalarını da anımsarlar. SWP'deki genç insanlar ya da bizimle mücadelede birleşen aktivistler içinse Cliff sadece bir isim olabilir.
Gerçek adı Ygael Gluckstein olan Can Irmak Özinanır Cliff, bir Yahudi olarak 1917'de Filistin'de dünyaya geldi. Anne(Bu yazı Sosyalist İşçi'nin 17 babası esasında Siyonist bir Eylül 2010 tarihli 399. sayısından topluluğun parçasıydılar. alınmıştır.) Çocukluğunda dahi, Ygael, eşitlik tutkusuna sahipti. Okulda hiç Arap öğrenci olmadığını gördüğünde çok şaşırmıştı. Bu şok, onun için devrimciliğe uzanacak bir yolun başlangıcı Marx, sıradan insanların eylemoldu. Cliff, Siyonizmle bağlarını ini formüle etti ve bir eylem hemen koparamadı. Önce sol kılavuzu bıraktı. Bu kılavuzun 50
tandanslı Siyonist bir örgüte katıldı; bir yandan da Stalin Rusyası'nın korkunç politikalarını sorgulamaya başlamıştı. Bu dönemde, Rus devrimci Leon Troçki'nin birkaç yazısını okudu. Cliff, 18 yaşında kaleme aldığı ilk yazısında, Troçki'nin sürekli devrim teorisini Mısır'a uygulamaya çalışıyordu.
onun merkezinde savaşmak üzere Londra'ya taşındı. Ancak İngiliz otoriteler Cliff'i pek de iyi karşılamadı. Cliff 4 yıl boyunca eşi Chanie ve ilk çocuklarından ayrı olarak İrlanda'da sürgünde yaşadı.
Cliff daha sonra İngiliz troçkist örgüt Devrimci Komünist Parti'ye katıldı. Ancak bu dönemde troçkizm, dünya çapında bir kriz yaşamaktaydı. Troçki'nin, 1938'de birkaç yoldaşıyla be- ölümünden önce kaleme aldığı raber Devrimci Komünist Birlik'i analizler, savaş sonrası dünyaya kurmaya girişti. Bu grup hiçbir uymuyordu. Vaktiyle Cliff'in de zaman 20 kişiden fazla üyeye söylediği gibi, bu analizleri kulsahip olmadı. Ancak içinde hem lanmak, elinizde Londra metroArapları hem de Yahudileri sunun haritasıyla Paris barındıran bu grup, Siyonizme metrosunda yolunuzu bulmaya karşı, enternasyonal sosyalist bir çalışmak gibiydi. alternatif sunmaya çalışıyordu. Cliff, özel olarak Stalin yönetiCliff, 1939'da İngiliz otoritelerce mindeki Rus toplumuna ilişkin hapse atıldı. Salıverilmesinin tartışmalarla ilgiliydi. ardından, grup -iyi kötü- illegal olarak çalışmalarına devam etti. Rusya -dejenere de olsa- bir işçi Grup, aynı anda hem siyon- devleti miydi, yoksa 1917'nin istlere, hem stalinistlere hem de mirası imha mı edilmişti? Cliff, İngiliz otoritelerine karşı mü- Rusya'nın devlet kapitalisti cadele etmek zorunda olmasına olduğu sonucuna vardı ve bunu rağmen, gazete ve broşürler kanıtlamak üzere, sonradan bir basmayı başardı. kitap hâlini alacak uzun bir yazı kaleme aldı. Cliff üretmeye devam ediyor Cliff'in bu kitabı, marksist Bunların dışında, Cliff bir de teorisyenlere referanslarla dolu Ortadoğu'daki devrimci olan ve Rus toplumu üzerine olasılıklar üzerine -hiç derinlemesine bir araştırmayı basılmamış- bir kitap da yazdı. içeren akademik bir eserdi. Uzun süre bilinmeyen bu kitaba artık internet üzerinden ulaşmak Ancak kitaptaki temel argüman mümkün: http://bit.ly/probme oldukça basitti: "Eğer işçi sınıfının kurtuluşu işçi sınıfının Cliff bu dönemde, 50 yıldan kendi eylemiyse, işçilerin fazla süre boyunca kendisine toplumda neyin nasıl olacağını yoldaşlık edecek olan sosyalist kontrol edecek şekilde iktidarda Chanie Rosenberg'le evlendi. olmadığı bir işçi devletinden söz Rosenberg hâlen SWP içinde edemezsiniz." aktif olarak mücadeleyi sürdürüyor. Cliff'e göre, Rus bir işçi, İngiltere'deki bir işçiyle aynı sisİkili, 1946'da emperyalizmle temin kurbanı pozisyonundaydı.
1950'de Cliff ve takipçileri 4. Enternasyonal'den kovuldular. Bazıları kısa süre sonra mücadeleden düşecek olan 33 kişi, Socialist Review Group adlı yeni bir örgüt kurdular. Grup, 1950'ler boyunca yalnızca hayatta kalmayı başarabildi; bu süre içinde İşçi Partisi bünyesinde çalışıyor ve küçük bir de gazete çıkarıyolardı. 1953'te Cliff'in kayınbiraderi Mike Kidron İngiltere'ye geldi. İkili, 10 yıldan fazla bir süre boyunca güçlü bir entelektüel bileşim olarak, değişen bir dünya üzerine bir anlayış geliştirdiler. Cliff'in asıl derdi her zaman marksizmin esaslarına sadık kalmak, ancak bunları içinde yaşadığı dünyanın koşullarına uyarlamaktı. Yıllar sonra söylediği gibi: "Marks'ın omuzlarına oturursanız çok uzağı görebilirsiniz, ancak Marks'ın omuzlarında oturur ve gözlerinizi kapatırsanız pek de bir şey göremezsiniz." 1960'lara gelindiğinde işler değişmeye başladı. Nükleer Silahsızlanma Kampanyası ve İşçi Partisi'ne bağlı yeni kurulan Genç Sosyalistler, 1930'ların ve 1940'ların yenilgilerini ve hayal kırıklıklarını yaşamamış olan yeni bir nesli politika sahnesine çıkarıyordu. Cliff, bu yeni nesilden gençleri kazanmak için amansız bir mücadele verdi. Kitabım hakkında araştırma yaparken, Cliff'ten ilham alan ve SWP ya da başka örgütler içinde aktif sosyalistler olarak bugüne değin mücadeleyi sürdüren pek çok insanla tanıştım. Devam etmek gerekirse, 1964'te 51
Aşağıdan Sosyalizm
İşçi Partisi hükümete geldiğinde, Cliff gelir politikası ve sendikayla mücadele kanunları üzerien kısa bir kitap yazdı; bu kitap militan işçiler arasında oldukça popülerleşti. Coşku Fransa'daki öğrenci isyanları ve genel grevler başta olmak üzere, 1968 olayları Cliff'i son derece heyecanlandırdı. 20 yıldan fazla süredir devrimciler izole edilmişlerdi. Şimdiyse, yeni adıyla Enternasyonel Sosyalistler'i açık şekilde örgütlenen bir devrimci partiye dönüştürme şansı ortaya çıkmıştı. 1970'lerin başı heyecan verici zamanlardı. 1972'deki kitlesel hareket, maden işçilerinin grevinin kazanmasını sağladı ve ortaya çıkan genel grev tehdidi sonucu Tory (Muhafazakâr Parti) kanunlarıyla hapse atılan 5 liman işçisinin serbest bırakılmasının önü açıldı. 1974'teyse, maden işçilerinin öncülüğündeki sanayi işçileri arasındaki hareket, Tory hükümetini devirdi. Bu İngiltere tarihinde bir ilkti –tabii ki o zamana kadar! Cliff bu sırada bitmez tükenmez bir enerjiyle mücadele ediyordu. Bütün ülkeyi geziyor, küçüklü büyüklü işçi gruplarına sesleniyordu. Bu dönemde, verimlilik paylarıyla ilgili bir broşür yazan Cliff, Enternasyonal Sosyalistler'in fabrika kollarının da oluşmasına katkıda bulundu. Nihayet 1977'de, Enternasyonal Sosyalistler, Sosyalist İşçi Partisi (Socialist Workers Party–SWP) adıyla partileşti. 52
SWP, ırkçı sağa karşı mücadelede ve onu geri püskürtmede büyük etkiye sahip olmuş Anti Nazi Birliği'nin örülmesinde kilit rol oynadı. Bu dönemde sanayi işçileri arasındaki militanlıksa düşüşe geçmişti. Cliff, son derece üzgün bir şekilde kendi yoldaşlarına dönüp, artık her şeyin daha zorlaşacağını ve fazla iyimserliğin örgüte zarar vereceğini tartışmak zorunda kaldı. Cliff, 1984-85 yıllarındaki maden işçilerinin grevi boyunca, bu grevlere destek veren toplantılarda konuştu. Bu grevler yenildiğinde, hayattayken bir devrim görme ihtimalinin son derece az olduğunu hissetmiş olmalı. Ancak yine de, konuşmalar yapmaya, makaleler yazmaya ve hepsinin ötesinde genç yoldaşlarını cesaretlendirmeye devam etti. Cliff, 2000 yılındaki ölümünden birkaç hafta öncesinde dahi, hâlâ konuşmalar yapmaya devam ediyordu. 7 yıldan fazla süre boyunca Cliff'in hayatını araştırdım, onu değişik zamanlarda tanımış 100'den fazla insanla röportaj yaptım, çok daha fazlasıyla görüştüm. Bazıları bugün Cliff ve SWP'den büyük ölçülerde ayrılmış olanlar dahi, herkes, Cliff'in olumlu yanlarını teslim etmekte ortaklaştı.
hataları vardı. Fikirlerini oldukça sert savunması, kimi zamanlar yoldaşlarıyla çok şiddetli tartışmalara girmesine yol açtı. Kitapta eleştirel bir duruşu korumaya ve tartışmaların iki tarafını da yansıtmaya özen gösterdim. Bazı insanlar, neden bu kadar uzun zaman boyunca geçmişi araştırdığımı merak edebilir. Ben (tıpkı Cliff gibi) tarihten öğreneceğimiz çok fazla şey olduğuna inanıyorum. Üniversitelerin tarih bölümlerini kapattıkları böylesi bir zamanda, sosyalistler de kendi tarihlerine ilişkin sorumluluk altına girmelidir. Umarım kitabım, buna küçük de olsa bir katkı sağlayabilir. Ian Birchall (Socialist Worker'dan Melih Mol çevirdi)
Sosyalizm yığınların mücadelesinin ürünüdür Sosyalizm, demokratik ve eşitlikçi fikirlere sahip aydınlanmış bir grup azınlığın kurabileceği bir şey midir? Çoğu zaman eğitimsiz olmakla, geri fikirlere sahip olmakla, kandırılmış olmakla suçlanan kitleler, tarihin gidişatını özgürlükçü ve demokratik bir toplumun inşası yönünde değiştirebilirler mi?
Sıradan insanların siyaset sahnesine çıkmasından ölesiye korkan, bu yüzden onları bir grup akıllı Cliff'in (ve SWP'nin) her zaman azınlığın yönetmesi gerektiğini haklı olduğunu ileri sürecek bir savunan egemen sınıf ideolojihagiografi yazmak, doğrusu lerine göre, şu ana kadar sosyalkolay olurdu. Ama Cliff bundan izm adına ortaya konan her şey daha iyisini hak ediyor. Hepimiz küçük bir azınlığın geniş kesimgibi Cliff'in de zayıf noktaları ve leri baskı altında tutmalarıyla il-
gilidir. Bu tarihsel çarpıtma, kitlelerin kendi kaderlerini tayin etmesi ihtimalini, toplumsal bir devrim fikrini ortadan kaldırma amacını taşır. Ancak şaşırtıcı bir şekilde, benzer fikirler sol saflarda da görülür. Baskıcı SSCB diktatörlüğünün tarihini sosyalizmin inşası olarak gören stalinistlere göre, sosyalizm mücadelesi, bir grup komünist "öncü"nün, kitleler adına kapitalist egemen sınıfı devirdiği ve yeni bir toplumu yukarıdan aşağıya örgütlediği bir süreçtir. İşçi sınıfının kendi eylemini savunan aşağıdan sosyalizm geleneğinin temsilcileri, bu iki görüşe de şiddetle karşı çıkarlar. Devrimler, tek tipleşmiş, "partinin askeri" hâline gelmiş robota benzer bir grup militanın kahramanca eylemlerinin doğrusal olarak artmasının ürünü değil; son derece karmaşık özellikleri olan bireylerden oluşan geniş yığınların, mevcut düzene olan öfkelerinin patlamasının sonucu olarak gerçekleşir.
Marks'a göre, komünizm, bir idealler bütünü değil; sömürülen ve baskıya uğrayan toplumun büyük çoğunluğunun, işçi sınıfının mevcut sistemi alaşağı etmek için giriştiği gerçek harekete verilen isimdi. Lev Troçki ise Rus Devrimi'nin tarihini anlatırken şöyle diyordu:
organlar, işçilerin hem mevcut grev ve direnişleri örgütlemelerine hem de atacakları adımları birlikte tartışarak karara bağlamalarına yarıyordu. Bolşevik Parti kadrolarının bir kısmı, işçi sınıfının yarattığı bu organlara kuşkuyla yaklaşıyordu. Gerekçeleri, halkın büyük çoğunluğunu "bidon kafalı" ilan eden Kemalistlerinkine benziyordu: Rusya gibi geri kalmış bir ülkede, kısa bir süre önce oldukça muhafazakâr olan işçiler, bir anda Çarlık rejimine karşı verilen mücadelenin itici gücü olamazlardı. Lenin, bu görüşle tartışırken, "Birkaç aylık bir devrim, bazen yurttaşları onyıllar süren politik durgunluk döneminden çok daha çabuk ve eksiksiz eğitir" diyordu.
"Bize göre, bir devrimin tarihi her şeyden önce, kitlelerin kendi kaderlerinin tayin edildiği alana güçlü bir şekilde girmelerinin tarihidir. Kitleler devrime hazırlanmış bir toplumsal dönüşüm planıyla değil, artık eski rejime tahammül edemeyeBüyük çoğunluğun kendi ceklerini gösteren ham bir çıkarları için giriştiği hareket duyguyla girişirler. Yalnızca sınıfların önder çevreleri siyasal Tarihin motor gücünün sınıflar bir programa sahiptir, ama o da mücadelesi olduğunu düşünen gelişmeler tarafından Çoğunluğu kazanmanın ve kapitalizmi yıkacak tek doğrulanmaya ve kitlelerce on- önemi toplumsal gücün emekçi kitleler aylanmaya muhtaçtır." olduğunu ortaya koyan Karl Benzer bir sorun, Bolşevikler'in Marks, Komünist Parti Mani- Rusya'da 1917'de Çarlık rejimini karşısına 1917 yılındaki Şubat ve festosu'nda şöyle diyordu: deviren işçi sınıfının mücadele Ekim devrimleri arasında da deneyimleri de çoğunluğu çıkmıştı. Şubat ayında kadın "Şimdiye kadarki tüm hareketler, kazanmanın önemine dair işçilerin başlattığı kitlesel grev azınlıktakilerin hareketiydi veya muazzam örnekler sunuyor. dalgası, kısa bir süre içerisinde azınlıktakilerin çıkarına yüzyılların Çarlık rejimini hareketlerdi. Proleter hareket 1905 Devrimi'nde, Rus işçiler, devirmişti. İşçiler bir kez daha ise, son derece büyük bir Çarlık rejimine karşı verdikleri Sovyet denilen organları çoğunluğun, son derece büyük mücadelenin içerisinde, kurmuşlardı. Ancak iktidar olan, bir çoğunluk çıkarı adına giriştiği Sovyetler adı verilen işçi burjuva liberal ve merkez sol özerk harekettir." kurduğu Geçici komitelerini örgütlemişlerdi. Bu partilerin 53
Aşağıdan Sosyalizm
Hükümet'ti. Rusya'da ikili iktidar durumu yaşanıyordu. Doğrudan burjuvazinin çıkarlarını savunan liberallerle, Rusya'nın henüz bir sosyalist devrime hazır olmadığını, bu yüzden iktidarın burjuvaziye teslim edilmesi gerektiğini düşünen solcuların oluşturduğu Geçici Hükümet, çarlığı tarihin çöplüğüne yollayan devrimin temel sloganları olan barış, ekmek ve toprak taleplerine yanıt vermiyordu. Şubat Devrimi sırasında Bolşevikler'in 10 bin kadar üyesi vardı; parti örgütleri arasında iletişim eksikliği yaşanıyordu, kadrolar moralsiz ve yılgındı. Sovyetlerde küçük bir azınlığı temsil ediyorlardı. Ancak 7 ay içinde izledikleri politikalarla, işçi sınıfının çoğunluğunu saflarına kazandılar. Sovyetler'de çoğunluk partisi oldular. Ekim Devrimi de zaten böyle gerçekleşti. Bolşevikler'in emekçi kitleler içinde çoğunluğu kazanmaları, Şubat devriminin dinamiklerini iyi kavramalarıyla, radikalleşmiş işçi kitlelerinin çıkarlarını, devrimi bastırmak ve bir burjuva demokrasisi tesis etmek isteyen Geçici Hükümet'e karşı savunmalarıyla ilgiliydi. Bolşevikler "barış" talebine 1. Dünya Savaşı'ndan koşulsuz çekilmeyi savunarak; "ekmek" talebine iktidarın üretimi yapan işçilerin, yani Sovyetlerin eline geçmesini savunarak; "toprak" talebine toprakların yoksul köylülere dağıtılmasını öne sürerek yanıt veriyorlardı. Bu, Şubat'tan Ekim'e partinin işçi yığınlarını örgütlemesini sağladı.
arkaya mağlubiyetler alması, 1917 Haziran'ının sonlarında savaştan yorgun düşen işçiler arasında büyük bir öfkeye neden olmuştu. Makinalı tüfek alayındaki askerler, Alman işçilere karşı savaşmak yerine kendi hükümetlerini devirme kararı aldılar. Huzursuzluk kısa sürede fabrikalara sıçradı, temmuz ayında başkent Petrograd'da büyük gösteriler patlak verdi. Bolşevik Parti, tabanındaki işçilerin basıncıyla ayaklanmaya katıldı. Yarım milyon işçi, Petrograd'da Bolşeviklerin talebi olan "Tüm iktidar Sovyetlere!" sloganını atıyordu. İşçiler kapitalist hükümeti derhal devirmeyi savunuyorlardı. Bolşevik Parti içindeki bir kanat da bu gösterilerden etkilenerek, iktidarı bir askeri darbeyle almaktan yanaydı. Parti liderliğinde Lenin ve Troçki önderliğindeki bir grup ise, Petrograd'daki fırtınanın ülkenin diğer kesimlerinde yaşanmadığını, Bolşevikler'in hâlâ Sovyetler içinde küçük bir azınlık olduğunu, işçi sınıfının ve yoksul köylülerin iktidarı alma kararı almadıklarını öne sürerek ayaklanmaya son verilmesini istiyorlardı. Lenin'e göre ayaklanma bir sanattı, ne vaktinden erken olmalı, ne de geç kalınmalıydı. Erken bir girişim mağlubiyetle sonuçlandığında, bunun sonucunda hükümetin yaratacağı baskı ve terör ortamı devrimi boğabilirdi.
trol ediyor olmalarına rağmen, milyonlarca işçi ve köylünün desteği olmadığı için Petrograd'da iktidarı almayı reddettiler. Ayaklanmanın geri çekilmesinin ardından yüzlerce Bolşevik işçi tutuklandı. İşçi sınıfının kendi özgürlüğü için mücadelesi Bolşevik Partisi, Geçici Hükümet'e karşı Şubat Devrimi'nin taleplerini ısrarla savunarak, sabırla propaganda yaptı ve geniş emekçi kitleleri kazandı. Ağustos ayının sonuna gelindiğinde, aynı ay içinde Kornilov'un darbesine karşı direnişin başını çeken Bolşevikler, Sovyetler'de çoğunluğu temsil ediyorlardı. Ayrıca, köylülüğü de işçi sınıfının ittifakı yapmayı başardılar. Böylelikle, işçi, köylü ve asker yığınlarının partisi olarak, Ekim Devrimi'ne öncülük etmeyi başardılar. Bu devrim, iktidarı Bolşevikler'e değil, işçi sınıfının özyönetim organı olan Sovyetler'e veriyordu. Sosyalizm mücadelesi, elit bir azınlığın kafasındaki parlak fikirlerle değil, milyarlarca sıradan insanın kendi eylemiyle ilgilidir. Hiçbir azınlık, büyük çoğunluğun adına hareket ederek, onların çıkarlarına yeni bir toplumsal düzen kuramaz. Kapitalizm, ancak geniş yığınları siyaset mücadelesi içine çeken, işçilerin birliğini sağlayan, insanların süreç içerisinde hem eski toplumun pisliğinden arınıp hem de kendi kendilerini özgürleştirdikleri bir mücadeleyle yıkılabilir. Marks'ın dediği gibi, işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.
"Gelin bunalımın daha da derinleşmesini bekleyelim. Gelin güçlerimizi hazırlamayı sürdürelim. Hayat bizden yana; olayların gidişatı sloganlarımızın doğruluğunu gösteriyor" diyen Lenin, yoldaşlarının çoğunu bu Geçici Hükümet'in savaşa son görüşlere kazandı. Bolşevikler, Ozan Tekin vermemesi ve cephede arka ayaklanmayı askeri olarak kon54
(Sosyalist İşçi'nin 15 Haziran vrimi dalgası bitmişti. 2011 tarihli 418. sayısından alınmıştır.) Devrim süreçtir
Stalin’in ulusal sosyalizmi Sosyalizmin zaferinin ancak dünya devrimiyle mümkün olabileceğini görüşü marksizmin abece'sidir.
Stalin'in saptaması tarihsel olarak bütünüyle yanlıştı. İki Alman Devrimi yenilse de, 1917 Ekim Devrimi'nin başlattığı devrimci dalga 1936 yılına kadar sürdü. 1926'da İngiltere'yi sosyal devrimin eşiğine yaklaştıran genel grev, 1927'de Çin'de sovyetlerin kurulması, 1936'da Fransa'daki devrimci işçi hareketi ve İspanya, devrimci reaksiyonun sürdürdüğünün açık göstergeleriydi.
1) Kapitalizmi aşacak bir toplumsal düzen ancak dünya çapında inşa edilebilir; çünkü kapitalizm küresel bir sistemdir, her bir ülke piyasa aracılığıyla Stalin ve bürokrasinin derdi tek bir dünya ekonomisine başkaydı. Rusya'da işçi sınıfı devrimi yaptıktan sonra iç savaşta bağlanmıştır. imha olmuş, konseyler ve 2) Sınıfsız toplum, devletin komiteler toplumsal temellerini sönümlenmesi ve özgürlük için yitirmiş, Bolşevik Partisi ile degereken bolluk, tek bir ülkenin vlet iç içe geçmişti. İktidar artık sınırları içinde üretimin işçilerde değil, Kızıl Ordu'nun ve örgütlenmesiyle yaratılamaz. gizli polis örgütünün gücünü Hem devrimlerin zaferi hem de elinde tutan parti yönetisosyalist toplumun inşası için mindeydi. işçilerin dünya ölçeğinde birlikte çalışması ve örgütlenmesi Bürokratik egemen sınıfın amacı, Rusya'da ulus-devleti gereklidir. güçlendirmek, Batı emperyalBu iki gerçek enternasyonalizmi, izmi ile ekonomik ve askeri yani uluslararası işçi hareketinin düzeyde rekabet edebilecek bir dünya devrimi için birlikte mü- hâle getirmekti. Bu ise, ancak Rus işçi sınıfının emek cadelesini zorunlu kılar. sömürüsüne maruz bırakılması Stalin, 1924'te sosyalizmin tek ve toplumsal düzeni bozacak girişimin şiddetle bir ülkede, milyonlarca köylünün her ortasında işçi sınıfının azınlıkta bastırılmasıyla mümkündü. olduğu Rusya'da inşa edilebileceğini, bunun için diğer Komünist Enternasyonal'in ülkelerdeki devrimlere gerek kullanılması olmadığını savunmaya başladı. Tek ülkede sosyalizmin mümkün O yıl, devrim tek bir ülkeye olduğu fikri ile Rusya'da sıkışıp kalmış, Lenin'in 'uğruna bürokratik devlet kapitalizminin Rusya'daki iktidarı feda ederiz' inşası meşrulaştırıldı. dediği Alman Devrimi 1919 ve 1923'te iki kez yenilmişti. Stalin Stalin'in ulusal sosyalizmi, 3. Enve temsilcisi olduğu Rus ternasyonal aracılığıyla dünya bürokrasisine göre, dünya de- komünist hareketinin devrim
teorisinin merkezine konuldu. 1928'de toplanan 3. Enternasyonal'de şu yaklaşım hakim olacaktı: "Sovyetler Birliği proletaryanın gerçek anavatanı, kazanımlarının en kuvvetli dayanağı ve dünya çapındaki kurtuluşunun ana faktörüdür. Bu, uluslararası proletaryayı, Sovyetler Birliği'nde sosyalist inşanın başarısını ilerletmek ve her yolla kapitalist güçlerin saldırılarına karşı savunmakla yükümlendirir." Stalinizm, dünya komünistlerine, kendi burjuvalarına karşı devrim yapmayı değil, SSCB'yi savunmayı öneriyordu. Bu fikir dünya komünist hareketi tarafından benimsendi. Marksizmin temel fikri olan enternasyonalizm reddedildi. 1935'te son kez toplanan 3. Enternasyonal'in kapısına kilit vuruldu; dünya devrimi gerekli değilse, dünya devrimci partisine de gerek yoktu. Tek ülkede sosyalizmin mümkün olduğu fikri gerici bir ütopyadır. Sosyalizmin zaferi bir dünya devriminden geçiyor. Tek ülkede sosyalizm fikri, Rus egemen sınıfının fikridir. Sosyalist bir dünya kurmak isteyenlere yol gösteremez. 28 Temmuz 2011
55
Aşağıdan Sosyalizm
gresinin açılış konuşmasını şu sözlerle bitirmişti:
Dünya devrimi hayal mi? Stalinistler, biz troçkistlere genellikle şu yanıtı verir: "Farklı ülkelerde, farklı koşulları yaşayan işçilerin aynı anda devrim yapmasını istiyorsunuz, bu hayaldir, çünkü kapitalizmi eşitsiz gelişen bir sistemdir, aynı anda devrim olmaz." Devrim bir an değil, bir süreçtir. İşçi sınıfı tek bir ülkede devrim yapabilir, iktidarı da alabilir, ancak sosyalizmin zaferi için devrimin süreklileşmesi, dünyaya yayılması gerekir. Tek ülkede sosyalizmin zaferi imkansızdır derken, aynı anda aynı saatte gerçekleşecek bir devrimden bahsetmiyoruz. Önce Tunus, ardından Mısır devrimlerinin art arda gelişmeleri ve bugün Ortadoğu'yu saran devrim dalgası, sürecin nasıl işleyeceğini gösteriyor. 1917 Ekim Devrimi'nin ardından gelişen devrimci dalga da aynı yolu izlemişti.
"Tek ülkede sosyalizm"in trajik sonuçları "Tek ülkede sosyalizm" adı altında Rusya'da uygulanan politikalar, trajik sonuçlara yol açtı. 1928'de kabul edilen 1. Beş Yıllık Ekonomik Plan ile köylülerin topraklarına el konuldu. Direnen yüzbinlerce kişi katledildi. Köylüler zorla mülksüzleştirilirken, işçi sınıfı vahşi sömürüye tabi tutuldu. İşçi komiteleri fabrika müdürlerinin icra organı hâline getirilirken, işe geç kalanlar "sabotajcı" olarak suçlanıp ağır cezalar aldı. Grev yapmaya kalkanlar ise idam edildi. Stalin, 1931'de Batı'yı "10 yılda yakalamaktan" söz ediyordu. Batı kapitalizmin 200 yıllık sermaye birikimi, 10 yılda ağır diktatörlük koşullarında gerçekleştirildi. 2. Dünya Savaşı'ndan dünyanın bir emperyalist dev olarak çıkan SSCB egemen sınıfının çıkarları için milyonlarca insan ölmüştü. olabileceğini, aksi takdirde yalnız kalarak mutlaka yenileceğini dile getirmişti. Lenin ve tek ülkede sosyalizm
Oysa Lenin, yaşamının birçok döneminde 'tek ülkede sosyalizm'in imkansız olduğunu, Rus Devrimi'nin ancak Avrupa Devrimi'nin bir parçası 56
25 Ekim 1917'de işçiler sosyalist devrimle iktidara gelmişken, Lenin'in devrimin kalbi olan Petrograd Sovyeti'ne sunduğu 'Sovyet İktidarı'nın Görevleri' adlı rapor, "Her şeyin üstesinden gelecek ve proletaryayı dünya devrimine götürecek olan kitle örgütünün gücüne sahibiz. Şimdi Rusya'da bir proleter sosyalist devletin inşasına başlamalıyız. Yaşasın dünya sosyalist devrimi!" sözleriyle biter. Mart 1918'de toplanan Rus Komünist Partisi-Bolşevik kongresine Lenin'in sunduğu rapor, sosyalizmin inşası ile ekonomik gelişme ve Rusya'da sosyalizmin nihai zaferi hakkındaki görüşlerini açıklar:
"Avrupa'da sosyalist devrimin ön-gereklilikleri üzerine dikkatlice düşünmüş olan Rusya'da 1905 Devrimi patlak herkes, Avrupa'da başlangıcın verdiğinde, Lenin, "Rus siyasal ölçülemez derecede zor olacağı devrimini Avrupa'daki sosyalist konusunda açık olmalı, halbuki devrimin başlangıcı yapacağız" bizde ise başlangıç ölçülemeyedeğerlendirmesini yapmıştı. cek kadar kolay oldu; fakat, devrimi devam ettirmek orada 1917 Şubat'ında işçiler, Çarlık olduğundan daha zor olacak. Bu devletini devrimle yıktı. Bütün nesnel durumu yaşamak, tarihin iktidarın Rusya'da işçi sınıfının yaptığı olağanüstü keskin ve zor doğrudan demokrasi organları dönüş tarafından bizlere olan Sovyetlerde olmasını savu- dayatıldı... Tarih bizi olağanüstü nan Lenin, 1917 Nisan'ında zor bir konuma soktu; benzeri toplanan Bolşevik Partisi kon- görülmemiş zorluktaki bir Rus devrimi bir başlangıç
Stalinistler, 'tek ülkede sosyalizm'in mümkün olduğunu Lenin'e dayandırmaya çalışır. Lenin'den yaptıkları bağlamından koparılmış alıntılarla, Stalin'in Lenin'in sürdürücüsü olduğunu iddia ederler.
"Devrimi başlatmanın büyük onuru Rus proletaryasına düştü. Fakat Rus proletaryası unutmamalı ki, onun hareketi ve devrimi sadece, örneğin Almanya'da her geçen gün ivme kazanmakta olan, bir dünya devrimci proletarya hareketinin parçasıdır. Görevlerimizi yalnızca bu açıdan tanımlayabiliriz."
örgütlenme işinin ortasında bir ve samimiyetle kabullenmeliyiz; dizi acı yenilgiler yaşayacağız. çünkü illüzyonlardan (ve baş Dünya-tarihsel bakış açısından dönmesinden, özellikle yüksek ele alındığında, eğer diğer ülkel- mevkilerde) daha tehlikeli bir erdeki devrimci hareketler ol- şey yoktur. Ve bu doğruyu kabul mazsa, eğer yalnız kalırsak, etmekte, en hafifinden bile olsa devrimimizin nihai zaferinin yeise kapılmaya meşru sebepler şansının olmadığına hiç şüphe kazandırmaktan daha korkunç yoktur... Tekrar ediyorum, bütün olan bir şey yoktur. Çünkü biz bu zorluklardan kurtuluşumuz marksizmin elementer bütün Avrupa devrimindedir... doğrusunu her zaman ileri Mutlak doğru odur ki, bir Alman sürdük ve tekrarladık: sosyaldevrimi gelmezse, hakkımızdaki izmin zaferi için birkaç ileri hüküm verilmiş demektir... Eğer ülkenin işçilerinin ortak çabası Alman devrimi gelmezse, her gerekir." halükârda, akla gelebilecek bütün koşullar altında hük- Lenin'in son mücadelesi mümüz verilmiştir." 1924'te yaşamını kaybeden Alman devriminin yenilgisine Lenin'in son mücadelesi, "yüksek mevkilere" gelip, Rusya'da rağmen ulusal bir sosyalizmi inşa etmeye bürokrasiye karşı 1919'da Alman Devrimi ayağa çalışan kalkmış, ancak yenilmiştir. Buna gerçekleşti. rağmen Lenin, dünya devriminin gerekliliği fikrinden vazgeçmedi. Rus Komünist Partisi liderliği, 1920'de Moskova Sovyeti, Gürcistan Komünist Partisi Bolşevik Partisi Moskova liderliğinin "özerklik" talebine Komitesi ve Moskova Şehri karşı savaş açar. 30 Aralık Sendika Konseyi toplantısında 1922'de, Ulusal Sorun Üzerine adlı makalesinde Lenin, Gürcisyine açıkça konuştu: tan Olayı ile ilgili olarak Feliks "Enternasyonal bir bakış açımız Dzerjinski, Grigori Ordjonikidze olduğunu ve sosyalist devrim ve Stalin'i eleştirerek "Büyük Rus gibi bir davaya bir tek ülkede milliyetçiliği" ile itham etmiştir: ulaşılamayacağını daima "Bu konuyla ilgili Stalin'in yönetsel olarak aceleciliği ve sosyal vurguladık." milliyetçiliğe olan meşhur En son makalelerinden biri olan sevdası yüzünden ölümcül bir ve 1922 Şubat'ında yazılan Bir hata işlenmiştir. Siyasette bu tür Yayıncıya Notlar'da Lenin, bağlılık genellikle en kötü Avrupa devriminin imdadına sonuçlara yol açar." yetişmediği Rus devriminden beş yıl sonra, tek bir ülkede Vasiyetname olarak adlandırılan sosyalizmin inşasının mümkün notlarında Lenin, ulus-devleti inşa etmek için diriltilen büyük olmadığını anlatır: Rus şovenizmini lanetlemiş ve "Fakat biz henüz sosyalist Josef Stalin'in Sovyetler Birliği ekonominin temellerini inşa et- Komünist Partisi Genel Sekreteri meyi bile bitiremedik ve çürüyen görevinden alınmasını istemişti. kapitalizmin düşman güçleri bizi hâlâ burada alıkoymaktadır. Bunu açıklıkla değerlendirmeli
Arap Baharı ve sosyal medya: Sıradan insanları teknoloji mi özgürleştiriyor? Heyecanlı günlerden geçiyoruz. Ezilenlerin soluğu, egemenlerin ensesinde gün geçtikçe daha fazla hissediliyor. 2010 yılının sonlarında Kuzey Afrika'da yanan isyan ateşi, 2011 yılının başında Tunus ve Mısır devrimlerinin müjdesini verdi bizlere. İsyan ateşi Libya, Bahreyn, Yemen, Suriye gibi sayısız ülkeyi sardı. Mısır 'da diktatör Hüsnü Mübarek'i devirmek için milyonlarca insanın Tahrir Meydanı'nı doldurduğu, karşı devrimci çetelere karşı canlarını ortaya koyarak direndiği günlerde; ABD'nin Wisconsin eyaletinde işçiler 1968'den beri görülmeyen eylemlere imza atıyorlardı. Britanya'da okul işgalleri, Yunanistan'daki genel grevler, Prag'da on binlerce insanın hükümetin reform tasarısına karşı sokaklara dökülmesi gibi pek çok "korkutucu" eylem eklenebilir bu listeye... Bu satırların yazıldığı günlerde ise İspanya'nın Puerta del Sol isimli meydanında yeni bir Tahrir vakası yaşanmaktaydı. Başını işsizlerin çektiği on binlerce genç, meydanı terk etmeyeceklerini haykırıyorlardı. Tunuslu bir devrimcinin dediği gibi, "Bu sefer önce Tunus'ta, sonra Mısır'da korkular yer değiştirdi. 30 yıldır insanlar rejimlerden korkuyorlardı, şimdi rejimler insanlardan korkmaya başladı."1 Elbette bu esnada egemen sınıfın korkudan donup kaldığı gibi bir safdilliğe düşmemek gerekir. Nitekim Arap devrimlerinin başlangıcından kısa bir süre sonra Libya'ya emperyalistler 57
Aşağıdan Sosyalizm
21. yüzyılın Che Guevara'sı mı? Tunus ve Mısır devrimleri, enformasyon toplumu miti üzerinden üretilen pek çok iyimser yorumun yeniden canlanmasına yol açtı. Bunlar içinde belki en ilginci ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un danışmanları Alec Ross ve Ben Scott'un sosyal medyanın politikaya etkisini tarafından yapılan "insani müdahale" ege- değerlendirme biçimleri. Ross ve men sınıfların kolay teslim Scott'a göre internet 21. yüzyılın olmayacağını, devrimleri kendi Che Guevera'sı! yörüngesine çekmek isteyeceğini, çekemediği nok- Elbette danışmanlar da Kuzey tada ise askeri güce Afrika'daki devrimlerin internet başvurmaktan çekinmeyeceğini yüzünden olmadığının farkında gösterir nitelikte. ABD Başkanı ancak internet ile ilgili ütopyalar illüzyonlarını Obama kısa bir süre önce ABD kuranların tekrarlıyorlar: "Güç, merkezi iktiiktidarına bir tepki olarak ortaya çıkan devrimler hakkında "tarih- darlar ve ulus-devletlerin elinden çıkarak, küçük kurumlara ve sel bir fırsat" dedi. bireylere geçiyor".2 Bu arada küçük kurumlara Uzun yıllardır devrimler çağının iktidarın geçtiğini anlatan bu makalenin, sona erdiğini anlatmakta olan egemen sınıfın sadece askeri dünyanın en büyük savaş örgütü yöntemlerle devrimleri ezmeye olan NATO'nun dergisinde çalışacağını düşünmek yanlış. yayımlanması, bu tezin ne kadar Tunus ve Mısır devrimlerinin ilk ciddiye alınabilir olduğu da orgünlerinden itibaren medyada taya koyar nitelikte. sıklıkla olan bitenin bir sosyal medya devrimi olup olmadığı Şaşıracak bir şey yok. Etki tartışılıyor. "Ne var ki bunda?" tartışmaları özellikle ABD'de diye sorabilirsiniz ancak sıradan anaakım medya teorilerinin her insanların eylemini –üstelik de zaman belkemiği olmuştur. kapitalist devlerin fink attığı- bir Ancak aynı illüzyonlar muhalif teknolojiye indirgemek devrimin saflarda da tekrarlanabiliyor. İnkendisine karşı en önemli ide- ternetin özellikle de Web 2.0 olojik dayanaklardan birini olarak anılan ve kullanıcıların kendi içeriklerini üreterek oluşturuyor aslında... dolaşıma sokabildikleri ikinci Sokakta insanların Facebook, nesil web hizmetlerinin merkezTwitter dövizleri taşıdığı; ak- siz, yatay ağlar oluşturduğu ve tivistlerin sosyal medyadan aktif toplumları demokratikleştirdiği biçimde yararlandığı bir or- hatta örgütlerin yerini aldığı gibi uzun zamandır tamda bu teknolojiler üzerine tezler tekrarlanıyor. Bu türden bir tartışma yürütmek elbette görmezden anlamlı ancak teknolojik deter- yaklaşımların minist bakış açısına karşı dur- geldiği kocaman bir gerçek var: kapitalizm. mak koşuluyla. 58
Pazar yeri olarak sosyal medya Facebook, Twitter gibi sosyal medya siteleri insanların örgütlenmeleri için tasarlanmış siteler değil, kâr etmek üzerine kurulu şirketler. ABD'de askeri bir teknoloji olarak ortaya çıkan internetin, sıradan insanların kullanımına açılması da bu teknolojinin ticarileştirilebilecek bir alan olarak görülmesiydi. Bu sebeple 1990'ların başında bugün hepimizin kullandığı World Wide Web (www) hayata geçti ve bu sektöre inanılmaz yatırımlar yapılmaya başlandı. Düşen kâr oranlarını engelleyeceği düşüncesi pompalanan bu alana o kadar çok yatırım yapıldı ki 1990'ların sonunda dot.com çöküşü olarak adlandırılan süreç ortaya çıktı. Web 2.0 olarak anılan ikinci kuşak internet hizmetleri de farklı değil. Ufak bir örnek yeterli olacaktır. Bugün devrimin neredeyse motoru sayılan Facebook'un %0,8 hissesi (bu 500 milyon dolar üzerinde bir yatırım demek) Goldman Sachs Bankası'na aitken ana hisse olan %24 ise geçtiğimiz günlerde Arap devrimleri için sosyal medyanın ne gerekli, ne de yeterli olduğunu açıklayan Mark Zuckerberg'e ait. Facebook'un stok değerlendirmesi Ocak ve Mart ayları arasında 50 milyar dolardan, 75 milyar dolara yükselmiş durumda.3 Yani kapitalist üretim tarzında her alanın olduğu gibi sosyal medya da bir sermaye birikimi alanı. Sınıf mücadelesinin olarak sosyal medya
alanı
Sosyal medyanın bir sermaye birikim alanı olması, kapitalist üretim ilişkilerinin geçerli olduğu bir alan olarak sınıf
çelişkilerinden muzdarip olması anlamına geliyor. Sosyal medya hem bir araç hem bir ortam; internet doğası gereği tek yönlü bir akış ortaya koymuyor. Kâr sağlaması gereken şirketler, her sınıftan gerçek insanlara ihtiyaç duyuyor. Sosyal medyanın etkileşim özelliğinden dolayı, kullanıcılar hem reklam veren şirketlere pazarlanan birer meta, hem alışveriş yapan birer tüketici, hem de içerik üreticisi olarak yer alıyorlar. Tam da bu sebeple, internet 21. yüzyılın Che Guevara'sı değil ve yine bu sebeple Che'yi öldürmek için çok uğraşmış olan ABD, interneti öldürmeyecek. Elbette bu, dünyanın herhangi bir yerinde egemen sınıfın, interneti tamamen kontrol altına almak istemeyeceği anlamına gelmiyor. Son günlerdeki sansür tartışmalarından tutun da, Mısır devriminde Mübarek'in interneti kesmesine kadar önümüzde pek çok örnek var. Daha doğrudan, piyasanın "görünür" eli tarafından engellenen örnekler de mevcut. Örneğin; Mısır devrimi sırasında oldukça etkili olan "We are all Khaled Said" (Hepimiz Halit Sait'iz) sayfası kullanım ihlali sebebiyle Facebook tarafından kısa bir süre yayından kaldırıldı. Oldukça ses getiren Wikileaks'in servis sağlayıcılığını üstlenen Amazon.com bu hizmeti vermekten vazgeçti.4 Tüm bu örneklere rağmen kapitalizmin internetten sağladığı kârlardan bugünden yarına vazgeçemeyeceği çok açık.
Bu hâliyle, sosyal medya kapitalizme bir alternatif oluşturmaktan uzak ancak bu durum sosyal medyanın kapitalizme bir alternatif oluşturmak isteyen aktivistler tarafından kullanılamayacağı anlamına gelmiyor. Üstelik sosyal medya kapitalizm karşıtı aktivistler tarafından sıkça kullanılıyor da.
ise Irak Savaşı sırasında bu coğrafyada kimi zaman ölümlerle sonuçlanan büyük direnişler yaşandı. 2007-2008 yıllarındaki gıda krizi ise halk ayaklanmalarına özellikle Mısır'da büyük bir grev dalgasına yol açtı. Kapitalizmin krizi ile perçinlenen devrimlerin sebepleri, kapitalizmin kendi içsel çelişkilerine, rejimlerin baskıcı niteliğine ve elbette bu hareketlerin önderliğini yapmış örgütlenmelere yaslanıyordu. İşte bu sebeple bugün Tunus'ta da Mısır'da da devrime katılan çeşitli sınıflar arasında bir farklılık var.
Bu bağlamda sosyal medya, Gramsci'nin terimleriyle konuşacak olursak antikapitalist bir mücadele için hegemonya oluşturmakta yararlanılabilecek bir mevzi yani sınıf mücadelesinin alanlarından biri olarak görülebilir. Sosyal medya ve sınıf İşçi sınıfından gelen unsurlar deçatışması vrimin ilerlemesini savunurken, orta sınıfın bir bölümü ve burjuTunus ve Mısır devrimleri vazi bugünkü durumu yeterli toplumun çeşitli sınıflarından görüyor. Mısır Devrimi'nde tüm diktatörlük karşıtlarının sosyal medyada öne çıkan iki katıldığı hareketler oldu. Dikta aktivistin durumları sınıfları rejimleri tarafından ezilen geniş bakımından buna örnek gösterkesimlerin katıldığı hareketler ilebilir: Mısır devriminin öne medyada çoğunlukla sosyal çıkan ismi, Google'ın üst düzey medya üzerinden örgütlenip, bir yöneticilerinden ve Newsweek anda ortaya dökülen insanların tarafından "Facebook özgürlük eylemi olarak sunuldu. Evet, tüm savaşçısı" olarak sunulan Wael devrim hareketlerindeki gibi, bu Ghonim ve Devrimci Sosyalistler hareketler de büyük oranda örgütünün üyesi blogger Hoskendiliğinden hareketlerdi sam el-Hamalawy. Ghonim, ancak Gramsci'nin mevcut durumu yeterli gören kendiliğindenlik üzerine uyarısı orta sınıf bir aktivist. Devrimi, unutmamak gerek: "Tarihte saf Wikipedia'ya benzetiyor. kendiliğindenlik yoktur. En kendiliğinden harekette bile 'bil- Şimdiden "Devrim 2.0" isimli bir inçli liderlik' yapan unsurlar bu- kitap için anlaşma yapmış dulunur". Gerek Mısır'da gerek rumda.5 Hamalawy ise sıkı bir Tunus'taki harekette son blogger olmasına rağmen deyıllardaki işçi hareketleri, de- vrimin bir sosyal medya devrimi vrimlerin yaygınlaşmasında olarak sunulmasına karşı, "görev diyen Ghonim'i ciddi rol oynadı. Başta Mısır tamam" olmak üzere Arap coğrafyasının eleştirerek şöyle diyor: "Deneredeyse tamamında son on vrimin ana unsuru, o ülkenin yılda bir radikalleşme dalgası vatandaşlarının sosyo-ekonomik olmalı. Eğer var. 2001'de Filistin'de İkinci kurtuluşu İntifada'nın başlaması bu yolsuzluğu ve oy satın almayı radikalleşmenin başlangıç önlemek istiyorsanız, insanlara noktasını oluşturuyor, ardından iyi ücretler ödemeli, haklarından 59
Aşağıdan Sosyalizm
haberdar olmalarını sağlamalı ve onları ekonomik yoksunluk içinde bırakmamalısınız. Bir orta sınıf aktivisti, devrimin bittğini düşündüğünde yönetici pozisyonundaki işine geri dönebilir, ama eğer söz konusu 20 yıldır kamu ulaşım işçisi olarak çalışan ve ayda sadece 189 Mısır poundu kazanan bir kişiyse durum değişir."6 Tahrir'de sıradan insanlar tarih yaptılar. İşçilerden, işsizlere, LGBTT örgütlerinden, Müslümanlara geniş bir koalisyon günler boyunca yaşamı organize etti tıpkı Paris Komünü gibi. Meydandan atılan tweetler ve Facebook iletileri ve elbette ElCezire'nin olağanüstü yayını olanları tüm dünyaya duyurdu. LGBTT bireyler gibi daha önceden açıkça örgütlenmekte zorlanan gruplar da sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanarak mobilize oldular. GayEgypt.com sitesi Mübarek'in devrildiği güne kadar şu çağrıyı yayınlıyordu: "Mısır'ın gey ve lezbiyen toplumu olarak yıllar boyunca polis şiddeti ve işkencesi altında yaşadık. GayEgypt.com tüm lezbiyen ve geyleri, değişimi hemen talep etmek üzere kardeşlerine katılmaya çağırıyor". Bu ve bunun gibi çağrılar sonucunda, muhazafakar bir toplum olarak tanınan Mısır'da LGBTT hareketi devrimin aktif bir bileşeni olarak Tahrir Meydanı'nda yer aldı. Binlerce LGBTT aktivisti günler boyu süren harekete katıldılar. GayEgypt.com bugün devrimin devamından veya sona ermesinden yana olan aktivistlerinin fikirlerine saygı duyduğunu ancak ordunun barışçıl gösterilere saldırmasına karşı duruyor ve devrime katılan binlerce 60
LGBTT bireyin yeni bir demokratik toplumun aktif bileşeni olabileceği propagandasını yürütüyor. Tahrir Meydanı'nda internetin merkezsizleştirici etkisindense, iletişim araçlarının aşağıdan bir merkezileşme aracı olarak kullanıldığını gördük. Ezilenler, farklı hareketleri tek bir hedef doğrultusunda Tahrir Meydanı'nda birleştirmeyi başardılar. Tahrir, devrimin merkezi oldu. Buradan yola çıkarak sorulacak doğru sorunun "sosyal medyanın etkisi nedir?" değil de "sosyal medya dünyayı değiştirme mücadelesine nasıl entegre edilebilir?" sorusu olduğu söylenebilir.7 Sosyal medyaya ilişkin tartışacak çok şey var kuşkusuz ancak gerçek demokrasiyi sosyal medya ağlarında değil, devrimi yapan kanlı canlı insanların dayanışma ağlarının kurulduğu Tahrir Meydanı'nda aramak gerekir. Can Irmak Özinanır (Kaos GL'nin Temmuz-Ağustos 2011 tarihli 119. sayısından alıntıdır.) (1) http://arsiv.marksist.org/roportajlar/3188-judith-orr-eskiden-insanlarrejimlerden-korkardi-artik-rejimler-ins anlardan-korkuyor (2) 21. yüzyılın Che Guevara'sı: İnternet http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx ?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=10 44903&CategoryID=81 (3) Bahadır Atasoy, Facebook'un ortakları kimler? http://sosyalmedya.co/facebook-ortaklar/ (4) Jillian C. York, Online free speech vs private ownership http://english.aljazeera.net/indepth/opinion/2011/05/2011529171717195157.h tml (5) Kitabın gelirlerini devrim sırasında hayatını kaybedenlerin ailelerine
bağışlayacak. (6) Hossam el-Amhawy, Şimdi işyerindeki Mübarekleri devirmenin zamanı, http://arsiv.marksist.org/dunya/afrika /3739-hossam-el-hamalawy-simdiisyerlerindeki-mubarekleri-devirmenin-zamani (7) Jonny Jones, Social Media and Social Movements http://isj.org.uk/index.php4?id=722&i ssue=130
Rosa Lüksemburg ve kitle grevi Rosa Lüksemburg, kitle grevleri hakkındaki yazılarıyla marksizme önemli katkılarda bulunmuş bir devrimci sosyalistti. Lüksemburg, kitle grevlerini ekonomik ve politik talepleri birleştiren, işçi mücadelesini dünyanın dönüşümünün merkezine koyan çok önemli eylemler olarak görüyordu. Rosa, kitle grevleri hakkındaki fikirlerini oluştururken, özellikle Rus İmparatorluğu'nu 1905'te silip süpüren mücadeleler gibi gerçek mücadelelerden ilham almıştı. Bu fikirler, aynı zamanda, Alman işçi sınıfı hareketinin reform ve devrimin doğası hakkındaki tartışmalarının bir parçasıydı. Bu tartışma bugün de kulaklarımızda yankılanmaya devam ediyor. 1905 olayları, Avrupa işçi sınıfı hareketi için bir dönüm noktasıydı. 1905'de, Rus İmparatorluğu Çar II. Nicholas tarafından yönetilen korkunç bir diktatörlüktü. Demokrasi yoktu. Polonya gibi ülkelerdeki insanlar Rusça konuşmak zorundaydı. Hızla gelişen endüstriyel merkezlerde işçiler çok acımasız koşullarda çalışıyordu.
Ocak ayında, bir papaz olan Gapon'un önderlik ettiği yurttaşlık hakları gösterisinde eylemciler başkent St Petersburg'da çarın sarayına yürüdüler. Göstericiler parlamento, oy hakkı, özgür eğitim ve sekiz saatlik iş günü talep ediyorlardı. "Kanlı Pazar" olarak adlandırılan bu olayda Çar'ın askerleri göstericilere ateş açtı ve yüzlerce kişi öldü. Bu olay, Rus İmparatorluğu'nun her yerinde yoğun bir mücadele döneminin başlamasına neden oldu. Büyük şehirlerde grevler ve kırsal kesimlerde köylü ayaklanmaları gerçekleşti. Kanlı Pazar'dan on beş gün sonra Rus Devrimi St Petersburg'dan Polonya'ya, Ukrayna'dan Baltık Devletleri'ne kadar çok geniş bir alana yayılmıştı.
anlamışlardı. Böylece bu zincirler devrim, 1905 sonbaharında bazı kendiliğinden sarsılmaya reformlar kazandı. başladı." Devrim, Aralık ayında Moskova'Ayaklanma çok sayıda küçük daki işçilerin sekiz gün sürecek mücadelenin üzerine geldi. 1896 bir ayaklanma başlatmasıyla ve 1897'de on binlerce St Pe- doruk noktasına ulaştı. Fakat bu tersburg tekstil işçisi greve gitti. ayaklanma yalnız kaldı ve Çar'ın birlikleri tarafından bastırıldı. 1902'de Kafkasya'daki petrol Devrimci dalga geri çekildi. işçileri bir kitle grevi düzenlediler ve 1903'de Rusya'nın Fakat 1905 ayaklanması bütün büyük şehirlerinde genel sırasında edinilen deneyimler, grevler oldu. Japonya ile savaşın devrimcilerin modern işçi sınıfı sona erdiği 1905 Eylül ayında devriminin nasıl gerçekleşeceği grevler ve mücadelenin düzeyi konusundaki fikirlerinde daha da arttı. dönüşümlere yol açtı. Lüksemburg, 1905 Rus Devrimini'ni tanımlayan en önemli özelliklerden biri olan kitle grevlerinin nasıl eski mücadelelerin hayaletlerini içinde barındırdığını şöyle anlatıyor:
Lüksemburg'un yazdığı gibi, "Kitle grevi, proletaryanın bütün büyük devrimci mücadelelerinin doğal ve teşvik edici ilk biçimidir." Bu, marksist gelenekte önemli bir gelişmeydi. 1789 Fransız Devrimi gibi önceki devrimler, devlet gücü sorunu üzerine gelişmiş ve bu gücü aristokrasinin elinden almıştı.
Ayaklanma
"Modern proletaryanın sayısız bütün acıları onlara eski kanayan yaraları hatırlattı. Uğruna mücadele edilen sekiz saatlik iş günü, karşı çıkılan parça başı iş modeli, bir el arabasının içine konup kapı dışarı edilen acımasız ustabaşı, elde etmek için çaba harcanan daha iyi ücretler ve ev işinin lağvedilmesi."
Lüksemburg, St Petersburg ayaklanmasının etkisini, 1906'da yayınladığı Kitle Grevleri, Politik Parti ve Sendikalar broşüründe şöyle anlatıyor:
İşçiler kendilerini Çar'ın devleti – polis ve ordu - ile karşı karşıya buldular ve protesto etme hakkı için verdikleri politik mücadeleye devam ettiler.
"Sınıf duygusu ve sınıf bilinci sanki ilk kez bir elektrik şokuyla uyanmış gibiydi... Milyonlardan oluşan işçi sınıfı kitleleri, aniden ve çok net bir şekilde, on yıllardır kapitalizmin zincirleri içinde sabırla katlanmak zorunda kaldıkları toplumsal ve ekonomik varoluşun aslında ne kadar dayanılmaz olduğunu
Çar'ın, sınırlı oy hakkı ile bir par- İnsanlar, sendikaların önderlik lamento (duma) oluşturmasıyla ettiği ücret mücadelesi ile politik
Lüksemburg o zamanlar Almanya'da yaşıyordu. Kendisi, Rusya'daki, özellikle memleketi Polonya'daki olayları büyük bir heyecanla izledi.
Fakat kapitalizm ekonomik ve politik gücü birbirine daha da yakınlaştırdı. Kapitalist sınıf, işçi sınıfına devleti kullanarak politik olarak ve sömürüyü kullanarak da ekonomik olarak hâkim olur. Lüksemburg, kitle grevinin bu yeni gerçekten doğduğunu söyler.
Bu anlayış önemlidir, çünkü o Onların verdiği mücadele, diğer güne kadar sosyalist hareket işçileri de ücretlerini ve çalışma içinde yaygın olan varsayım mükoşullarını iyileştirmek için mü- cadelenin bu iki dayanağının ayrı olduğu cadele etmeye teşvik etti. Bu birbirinden mücadeleler, politik mü- yönündeydi. cadelelerin kendine olan Mücadeleler güveninin artmasını sağladı.
61
Aşağıdan Sosyalizm
partilerin öncülük ettiği politik mücadeleler arasında bir ayırım olduğunu düşünüyordu. O zaman, dünyanın en büyük ve en örgütlü sosyalist partisi Alman Sosyal Demokrat Partisi'ydi (SPD) ve Lüksemburg bu partinin üyesiydi. SPD, retorik olarak, kendisini devrime adamış marksist bir partiydi. Fakat pratikte seçim çalışmasına ve sistemin reformlar yoluyla adım adım değiştirilmesine odaklanmıştı. Parti, "ekonomik mücadele"yi sendikalara bırakmıştı. Rus Devrimi Almanya'da büyük bir etki yarattı. 1905'de, 507,964 işçi greve gitti – bu sayı 18481917 arasındaki yılların herhangi birinde greve çıkan işçi sayısından fazlaydı. Ruhr bölgesindeki kömür madencilerinin grevi, diğer örgütlü işçiler arasında bir kıvılcım gibi yayıldı. Fakat grev, sendika liderlerinin grevin yayılmasını engellemesiyle daha fazla büyüyemedi. Patronlardan çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen talepler hükümetten işçi haklarını güvence altına almasını isteyen taleplere dönüştü. Politik ve ekonomik unsurlar aynı mücadele içinde var oldular.
SPD liderleri, işçilerin ilk başta sendika bilincine sahip olduklarını, dolayısıyla sendikalara üye olacaklarını, ücretler ve çalışma koşulları ile ilgili mücadele edeceklerini düşünüyordu. Ancak bu mücadeleler sırasında örgüt gücü, işçi sınıfının gücü ve sosyalist fikirler hakkında bir şeyler öğrendikten sonra politik bir bilince sahip olabilirler, sosyalist bir partiye katılabilirler ve dünyayı değiştirmek için mücadele edebilirlerdi.
Marx'ın bu fikirleri SPD liderliği tarafından yok edilmişti. Marksizmin "revizyonu", liderliğin, kontrolsüz grevlerin seçim stratejilerini tehdit etmesinden korkması anlamına geliyordu. SPD içindeki önde gelen revizyonistlerden olan Eduard David, Lüksemburg, bu mekanik Rus Devrimi'nin yenilmesinin yaklaşımı küçümseyerek şöyle ardından şöyle dedi, "Neyse ki, dedi: yeni devrimciliğin kısa Mayıs baharı mutlu sonla bitti. "Fakat hareket bir bütün olarak sadece bir yönde, yani "Parti, yeniden kendisini, parlaekonomik olandan politik olana menter gücünün büyümesine ve doğru ilerlemez, aynı zamanda pozitif sömürüsüne adayabilir." tersi de geçerlidir... Fakat Lüksemburg için 1905, devrimci marksizm ihtiyacını ve işçi "Politik mücadeledeki her hamle sınıfının kendisini özgürleştirme ve zafer, ekonomik mücadele potansiyelini çok açık bir hale için güçlü bir güdüye dönüşür." getirdi. Onun, işçi mücadelesinin med ceziri anlayışı, 20. yüzyıl'da Dolayısıyla ekonomik ve politik marksizme yapılmış en önemli mücadeleler birbirlerini besler- katkılardan biridir. ler. Aynı sınıf mücadelesinin iki yüzü vardır. Böylece, kitle grevi, Sally Campbell işçi sınıfını bir mücadele gücü haline getirir. İşçi sınıfının (Socialist Worker, Çeviren: Arife kendine olan güveninde ve sınıf Köse) bilincinde büyük bir dönüşüme yol açar: "Devrimci dalgaların med cezirinde en değerli şey proletaryanın manevi gelişimidir, çünkü kalıcıdır.
Fakat sendika liderleri, bu mücadelenin kendi kontrolleri dışına çıkmasından hoşlanmadı. SPD, bu grevin "ekonomik" Atılımlar olduğunu, dolayısıyla kendi "İşçi sınıfının entelektüel alanı içine girmediğini söyledi. çapındaki atılım ve sıçramalar, kaçınılmaz Lüksemburg, Kitle Grevi'ni bu gelecekteki "iki dayanak"lı yaklaşımı ele ekonomik ve politik mücadelelerdeki gelişimini garanti altına almak için yazdı. alır." 62
Lüksemburg, Rus işçilerinin canlı deneyini teorize etti. Rosa bu teorisini, Karl Marks'ın 50 yıl önce belirttiği fikir üzerine inşa etti – işçiler pratik olarak kendilerini nasıl yeni toplumu yönetmeye uygun hale getirir.
Kapitalizmden sonra hayat: Piyasa diktatörlüğüne alternatifler Dünyada pek çok insan hayatlarını devam ettirmek için daha iyi bir yol arıyor. Marksist yazar Alex Callinicos, kapitalizmden sonra yaşamın neye benzeyebileceğini anlattı. Ne üreteceğimize, nasıl üreteceğimize ve üretilenlerin nasıl bölüşüleceğine piyasanın karar verdiği bir dünyada yaşıyoruz. Eğer piyasa yoluyla değilse, bu konuları başka nasıl çözebiliriz?
başarısız oluyor. Demokratik olarak planlanan bir ekonomide, bölüşüm ve kaynakların kullanımı konusundaki kararlar, bu kararlardan doğrudan etkilenecek olan insanlar tarafından tartışma ve oylama esasına göre belirlenecektir. Bugün ekonomik süreçler, sanki sadece bir avuç "uzmanın" anlayabildiği doğa yasaları tarafından belirleniyormuş gibi ele alınıyor. Bunun yerine biz onları kolektif demokratik tartışma ve karara tabi kılacağız. Modern bir ekonomiyi demokratik olarak planlamak mümkün mü? Sistem, her kararın oylamaya sunulması için fazla karmaşık değil mi?
yaşanmasını bekleyebiliriz. Planlı ekonomiler verimsiz değil mi? Doğu Avrupa'daki ekonomiler bu yüzden başarısız olmadı mı?
Aslında kapitalizm altında zaten epeyce planlama yapılır. Piyasanın, kaynakları ve malları Karmaşık, birbiriyle bağlantılı oldukça kötü bir şekilde ekonomiler, koordinasyon için bölüştürdüğünü vurgulamak Demokratik olarak planlanan bir epeyce çaba gösterilmeden ve önem taşıyor. Az sayıda insan, ekonomi, kararların, o kararlarileriyi düşünmeden işleyemez. toplumun üretim araçları üz- dan doğrudan etkilenenler Sorun, bu tür planlamaların hiç erinde kontrole sahip. Bu kötü tarafından alınması prensibine de demokratik olmamasıdır. Bu şöhretli "Yüzde 1", büyük dayanacaktır. Bu, iktidarın çok rekabet eden ölçüde planlama, şirketleri, bankaları ve devletleri büyük şirketlerin ve devletlerin öncelikegemenliği altında tutuyor. Kap- merkezsizleştirilmesini gereklerini yansıtır. Doğu Avrupa ve italist sistemin farklı birimleri tirir; kapitalizmin hakkından Sovyetler Birliği'nin sözde birbirleriyle kâr ve güç için reka- gelecek devrimci süreç içinde bu "sosyalist" toplumları bunun bir bet eder. Sonunda, üretim önce- zaten gerçekleşecektir. Mümkün örneğiydiler. 1917 Rus Devrimlikleri, bu şuursuz rekabet olduğu ölçüde kararlar yerel i'nin yenilgisi, devrimi yapan işçi sürecinin bir ürünü olarak ortaya düzeyde, işyeri ve mahalle konseylerinin ortadan çıkar. Bu süreçte muazzam mik- meclislerinde ya da bu meclisler kalkmasıyla kendini gösterdi. tarda kaynak boşa harcanır. tarafından seçilen delegelerin Parti-devlet bürokrasisi iktidarı Örneğin, şu an yaşadığımız konseylerinde alınacaktır. Daha gasp etti. Bu yeni egemen sınıf, küresel ekonomik krizde zarar karmaşık ve büyük ölçekli kararBatılı emperyalist güçlerle rekagören mali değeri düşünün. Bu lar, daha farklı teknikler gerekbet etmek zorundaydı. Bu yüzKaynakların nasıl rekabet sürecini fiyatlardaki dal- tirecek. den kaynaklar, Batı'nın galanma yönlendirir. Ancak her- dağıtılacağı konusundaki daha silahlarıyla boy ölçüşebilecek hangi bir gerçek değerleme geniş stratejik kararları almak silahların üretimi için gerekli sisteminin bakış açısından için kentsel, bölgesel, ulusal ve olan ağır sanayinin inşası için ulaşılan sonuçlar absürttür. Ko- küresel ölçekte oluşacak delege yoğunlaştırıldı. SSCB'de ruma fonu yöneticileri gibi sistemi kurulabilir. Ana akım planlamanın özü buydu. değersiz bireylere, hemşireler ve politika, insanların çoğunun İktidarın devasa ölçüde öğretmenler gibi faydalı olanlar- pasif bir şekilde, tartışılan konumerkezileşmesine neden olan dan çok daha fazla ödeniyor. lara ilgi göstermekten uzak bu sürece yön veren, sıradan Ayrıca değer sistemi, durması temeline dayanır. Ancak kendi günlük çalışan insanların ihtiyaçları endüstüriyel kapitalizm insanlar değil, askerî rekabetin ekonomik tarafından gezegenin harap hayatlarının akışı üzerinde güç zorunluluklarıydı. Bu, edilmesinde olduğu gibi, birçok sahibi olurlarsa, demokratik demokratik planlamanın bedeli hesaba katmakta katılımda devasa bir artış 63
Aşağıdan Sosyalizm
işleyemeyeceği anlamına gelmiyor. Bu durumun kanıtladığı tek şeyi, Marks uzun zaman önce öne sürmüştü: sosyalizm sadece uluslararası ölçüde inşa edilebilir. Kapitalist sistem var olduğu sürece, şu ya da bu şekilde kendisiyle bağlarını koparmış her izole topluma kendi rekabet ve birikim mantığını yeniden dayatacaktır. Kapitalizmin yeni bir toplumda da yararlı olabilecek parçaları var mı? Yoksa her şeye sıfırdan başlamak zorunda mıyız? Marks, kapitalizmin, insanlığın üretici güçlerini olağanüstü ölçüde geliştirerek "uygarlaştırıcı" bir rol üstlendiğini savundu. Ancak bunu sömürücü ve yok edici bir şekilde yaptığını dikkatlice eklemeyi ihmal etmedi. Sosyalist devrimin görevi, son tahlilde, erkek ve kadınların yetenekleri olan bu üretici güçleri serbest bırakmaktır. Bu yeteneklerimizi geri alacak ve kolektif demokratik kontrol altında tutacağız. Yani sosyalist bir toplum, kapitalizmin üretimdeki başarılarının üstüne inşa edilecektir. Onun teknolojileri arasında seçim yapacak, bazılarını reddederken bazılarını sürdürecektir. Dahası, işçi hareketinin insan ihtiyaçlarına öncelik verilmesi talebini kısmen yansıtan, kapitalizmin çerçevesi içinde gelişmiş kurumlar var. Sağlık hizmetleri bunun bir örneğidir. Onun bürokratik yapısını korumak istemeyeceğiz, fakat NHS'nin* değerli olmaya devam edecek pek çok yönü var.
Sosyalist devrim, sadece küresel bir süreçte başarılı olabilir. Ancak bu Küresel Güney'de** de başlayabilir. 21.yüzyılın en ileri mücadeleleri, şu ana kadar Mısır ve Bolivya gibi ülkelerde yaşandı. Yani işçilerin, köylülerin ve Küresel Güney'in diğer yoksul insanlarının, toplumun olası bir dönüşümüne liderlik etmeleri muhtemeldir. Bu ne ölçüde gerçekleşirse, kapitalist toplumdaki eşitsizliklerin yeniden üretilmesi riski de o kadar düşecektir. Yeni bir toplumun önemli önceliklerinden biri hızla düşük karbon ekonomisine doğru ilerlemektir. Bu, sadece kaotik bir iklim değişimini engellemek açısından değil; aynı zamanda şu anda berbat bir sefalet içinde yaşayan milyarlarca insana insani bir yaşam sağlayabilmek için de önem taşıyor. Küresel ısınma konusu, planlamanın önemini ortaya koyuyor. Durban'da yapılan iklim konferansı, büyük kapitalist devletlerin karbon salımlarını kısmak için ciddi olarak çaba göstermekten vazgeçtiklerini gösteriyor. Çünkü salımları kısmak için kaynakların uluslararası olarak paylaştırılması gerekiyor, bu ise bütün kapitalist rekabet sisteminin altını oyar. Sonuçta gezegeni kurtarmak için demokratik planlamaya ihtiyacımız var. Daha geniş bir düzeyde, sosyalist bir toplum genel olarak insanoğlunun ihtiyaçlarını temel alacaktır. Bu yüzden, nasıl bir refah standardı hedeflerse hedeflesin, bu evrensel olmak zorunda.
"Gelişmekte olan ülkeler" diye anılan ülkeler Küresel Güney'e dâhil edilir. Fotoğraf: Wall Street işgalinden "Biz %99'uz" (Socialist Worker, çeviri: Onur Devrim Üçbaş)
1917 Temmuz Günleri: Lenin’in darbeye karşı mücadelesi Ekim devrimi ile ilgili olarak liberal çevrelerden gelen "Bolşevikler darbe yapmıştı, bu bir devrim değildi" iddiasına ve stalinistlerin "parti iktidarı" teorilerine yanıt vermenin en iyi yolu, 1917 Temmuz ayında yaşanan olaylara bakmak olacaktır. Lenin'in, iktidarı askeri birliklerle çok rahat bir biçimde alabilecekken böyle bir darbe girişime karşı duruşu, onun ne bir darbe ile ne de Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi ile ilgilendiğini, aksine aşağıdan bir mücadele ile işçi sınıfının kendi yönetim organları olan Sovyet iktidarını tek devrimci seçenek olarak gördüğünü anlayabiliriz.
1917 Şubat devrimi ile Rusya'da ikili iktidar oluşmuştu. Bir yanda Kerenski'nin başkanlık ettiği geçici hükümet, diğer yanda ise işçilerin oluşturduğu Sovyetler. Haziran'de Kerenski hükümeti, 1. Dünya Savaşı'ndan çıkmadığı gibi, Almanya'ya karşı yeni bir saldırı düzenleme kararı almıştı. Bu karar Şubat devriminde yer * Ulusal Sağlık Sistemi: İn- alan devrimci garnizonları Kapitalizm dünyada muazzam giltere'deki kamusal sağlık rahatsız etti, çünkü devrim miktarda eşitsizlik üretiyor. Yeni sigortası sonrası kurulan geçici hükümet, bir dünyada da aynısının ** Dünyayı politik ve sosyo-poli- bu garnizonların olmayacağı nasıl garantiye tik durumuna göre kuzey ve silahsızlandırılmayacağını ve alınabilir? güney diye ayıran terim. Petrograd'dan bir başka yere 64
gönderilmeyeceklerini söylemişti. Oysa şimdi, Alman işçi sınıfı ve köylülerinden oluşan Alman askerlerini öldürmek üzere görevlendirilmişlerdi. Askerler bunu reddetti. Makineli tüfek alayının askerleri 'Alman proletaryasına karşı savaşmak üzere Alman cephesine gitmeyip bunun yerine kendi kapitalist bakanlarına karşı savaşma' kararı aldıklarını açıkladı. Kerenski hükümetinin ise saldırı konusunda yeni emirler göndermeye devam etmesi, askerler arasındaki huzursuzluğu arttırdı. 3 Temmuz'da Petrograd'daki Birinci Makineli Tüfek Alayı'nda yapılan bir toplantıda, Bolşevik askeri örgütü üyeleri, derhal hükümet darbesine girişilmesi gerektiğine dair konuşmalar yapıyordu. Kronstad'da 10 bin denizci ve devrimin üssü olan Putilov Fabrikası'nda çalışan 30 bin işçi onların yanındaydı. Ancak bu durum, devrimcilerin Sovyet çoğunluğunun desteğini aldıkları anlamına gelmiyordu.
kitlenin çoğunluğu kararsızlık gösterip duraksamakla birlikte hâlâ Sosyalist Devrimcilere ve Menşeviklere inanıyor. Proletarya partisi, iktidarı ciddi bir biçimde (Blankici yöntemlerle değil) elde edebilmek için sabırla, sağa sola yalpalamadan, kitlelere her gün sahip oldukları küçük burjuva yanılsamaların yanlışlığını gösterip açıklayarak Sovyet içinde nüfuzunu arttırmak için mücadele etmek zorundadır. " Aynı gün toplanan partinin Petersburg Komitesi ise Lenin'i desteklemediği gibi çok sert eleştiriler getirdi. Parti üyesi Naumov, partiyi liderlikten yoksun olmakla suçladı. Diğer Bolşevikler, bir an önce ayaklanmazlarsa politik olarak iflas etmiş olacaklarını iddia ediyordu.
Ayaklanma yanlısı Bolşevikler, Petersburg Komitesi ve Askeri Örgüt'te çoğunlukta iken; Merkez Komitesi, Lenin'in uyarıları ile ihtiyatlı davranıyordu. On beş binin üzLenin maceracılığa karşı erinde makineli tüfek askerin fiili komutanı durumunda olan Lenin, 20 Haziran'da Semaşko, Merkez Komitesi'ni gerçekleşen Bolşevik askeri partinin gücünü 'net olarak konferansında şunları söylüy- kavrayamamakla' suçluyordu. ordu: Bir tek, eski Bolşevik Lasheviç, Merkez Komitesi'ni destekleyen "Eğer şu an iktidarı ele geçirm- bir konuşma yapmıştı: eye yetenekliysek, iktidarı almış "Bolşevizmin nerede bitip olduğumuz için onu elde tut- anarşizmin nerede başladığını maya da yetenekli olduğumuzu tespit etmek çoğu zaman düşünmemiz saflık olur. Fraksiy- imkansız görünüyor." onumuzun [Bolşevik Partisi] Sovyet içindeki gerçek ağırlığı Bu iki farklı eğilim kendini nedir? Diğerlerini boş verelim, gazetelerde de gösteriyordu. iki büyük şehirdeki Sovyetlerde Merkez Komitesi'nin Pravda'sı, bile kayda değer olmayan küçük Sovyetlerde çoğunluğu elde bir azınlık durumundayız. Bu etmek için bir yayın politikası gerçek neyi gösteriyor? Bu izlerken, Askeri Örgütün yayın gerçeği yok sayıp bir kenara ite- organı Soldatskaia Pravda ise meyiz. Görünen gerçek şu ki, sosyalizm ve devrim için derhal
ayaklanma çağrısı yapıyordu. 4 Temmuz günü Petrograd'da yarım milyon işçi ve askerin katıldığı 'Geçici Hükümeti devirin', 'On kapitalist bakanı indirin', 'Tüm iktidar İşçi ve Asker Vekilleri Sovyetleri'ne' gibi sloganların yazılı olduğu pankartların açıldığı büyük bir gösteri yapıldı. O sırada Finlandiya'da bulunan Lenin, Merkez Komitesi'nin isteği üzerine Petrograd'a gelerek kalabalığa seslendi. Hemen herkes ateşli bir konuşma beklerken, Lenin kısa bir konuşma yaparak daha çok temkinli ve sabırlı olunması gerektiğini söyledi. Aslında bu kadar büyük bir kalabalık sokakta iken ve askeri birliklerin de desteği alınmış iken çok kolay bir hamle ile geçici hükümet devrilebilirdi. Ama Lenin için esas sorun iktidarı ele geçirmek değil, onu elde tutmaktı ve Sovyetlerde çoğunluğun desteği alınmadan yapılacak bir girişim, Bolşevikleri darbeci olarak gösterecek, henüz kendisine destek vermeyen işçi ve köylü sınıflarıyla karşı karşıya kalınacaktı. Üstelik bu yaşananlar sadece tek bir şehir için geçerliydi. Moskova'da da ayaklanma isteyen Bolşevikler gösteri çağrısı yapmıştı ama katılım çok az olmuştu. Partisini, Sovyetlerdeki işçilerin nasıl düşündüklerini ve Rusya toplumunun gerçeklerini çok iyi analiz eden Lenin, bu gösterilerin erken bir ayaklanma ile sonuçlanmaması için bitirilmesini gerektiğini düşünüyordu. Bu nedenle 5 Temmuz'da Bolşevik Parti Merkez Komitesi gösterilere son verme çağrısı yaptı. 65
Aşağıdan Sosyalizm
Komünistler kitlelerin yanında Azınlıktan çoğunluğa olmaya devam ediyor Yaşanan bu erken ayaklanma, Ayaklanma, Lenin ve Merkez karşı devrimcilere aradıkları Komite'nin kararına rağmen fırsatı verdi ve Rus Çarlığına başladığında, Bolşevikler ayak- bağlı General Kornilov lanma içerisinde yer almaktan önderliğinde bir darbe girişimi geri durmadı. Zamansız yaşandı. Bolşevikler, darbeye olduğunu düşünseler de karşı mücadelede en önde yer gelişmekte olan olaylara mü- aldı. Azınlıkta oldukları Sovyetdahil olmanın tek yolu onun leri korudular ve ancak ondan içerisinde yer almaktı. Bu sayede sonra, ilk kez 31 Ağustos'ta düzenli bir geri çekilişi organize Sovyetlerde çoğunluk olmayı edebildiler. Benzer bir erken başardılar. ayaklanma Alman devrimi sırasında da gerçekleşmişti. Lenin, 1917 Temmuz günlerinde, Rosa Lüksemburg, ayaklanmaya silahlı müfrezelerdeki desteğine karşı olsa da ayaklanmanın güvenen yoldaşlarının ayakiçerisinde yer almış ve lanma çağrılarına karşı ısrarla katledilmişti. Lenin'in müda- Sovyetlerdeki işçileri kazanmak halesi, Bolşeviklerin, Alman de- gerektiğini savunuyordu. Onun vrimcilerin yaşadığı yenilgiyi bu tavrı, Türkiye'de de hâlâ bazı yaşamasının önüne geçmişti. sol çevrelerde etkili olan, bir Lenin, 1919'da Temmuz günleri silahlı azınlığın kendini işçi ile ilgili olarak şunları söylemişti: sınıfının yerine ikame ederek iktidarı devralması üzerine ku"Kitleler savaşa giriştiklerinde rulu teorilerinden tamamen yanlışların yapılması farklıdır. Eğer 1917 Temkaçınılmazdır; ancak muz'unda iktidar silahlı Bolşevik komünistler kitlelerin yanında askeri birliklerin eline geçseydi, kalmayı sürdürürler, bu yanlışları çoğunluğu ayaklanmaya destek görürler, bunları kitlelere açıklar vermeyen işçilerle bir çatışma ve anlatırlar, yanlışları düzeltm- söz konusu olabileceği gibi, eye çalışırlar ve büyük bir azimle grevleri ve işgalleri sürdüren sınıf bilincinin kendiliğindenlik işçileri de silah zoruyla iş başı üzerine galebe çalması için ça- yapmalarına zorlamak gibi hiç balarlar." de sosyalist olmayan uygulamalar yaşanacaktı. Lenin, TemTemmuz Günleri, parti içerisinde muz'daki erken ayaklanma de işçi ve askerler arasında farklı havasını fırsat bilen karşı-debilinç düzeyinin olduğu ve vrimcilere karşı her fırsatta yerbunun geçici hükümete yönelik den yere vurduğu Kerenski öfkeyle birleştiği anlarda nasıl hükümetini savundu. Devrim karşıt tutumlarla sürecinde yaşanan bu iki bekkarşılaşabileceğini gösterdi. Her lenmedik gelişmede de, Lenin, devrimde yaşandığı gibi tutarlı bir şekilde Sovyetleri, yani Rusya'da da devrimin inişli çıkışlı işçi sınıfının kitlesel doğrudan bir süreç izlediği ve bu ayak- demokrasi örgütlenmelerini lanma anlarında net tutum savundu. Bu süreçten muazzam alamayanların kitlelerin bir deneyimle çıkan Rusya işçi gözünde itibar kaybederek mü- sınıfı, böylece Ekim Devrimi'ni cadeleden elendiği görülmüş gerçekleştirdi. oldu. Özdeş Özbay/ 22 Temmuz 2012 66
Yurtseverler katletmişti: Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht Alman devrimciler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, 94 yıl önce bugün katledilmişlerdi. Onları, savaşa ve şovenizme karşı seslerini yükselttikleri için, Almanya'nın yurtsever "solcu"ları öldürmüştü. 15 Ocak 1919'da işçi sınıfının iki büyük önderi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht dipçik darbeleriyle öldürüldüler. Rosa ve Karl'ın tüm hayatları devrimle özdeşleşmişti. Alman Devrimi erken bir ayaklanma gerçekleştirip yenilgi yaşarken, bu iki devrimci gözlerini kırpmadan proletaryanın kaderiyle aynı kaderi paylaştılar. Katilleri ise milliyetçilerden oluşan Freikorps birlikleri ve onlarla işbirliği yapan yurtsever solculardı. Maalesef Türkiye'de sol içinde sosyal-şovenizm hâlâ kuvvetli. 15 Ocak 1919 bize sol içindeki milliyetçi –veya yurtsever- eğilimin varabileceği noktayı göstermesi bakımından çok önemli. Sosyal demokrasinin yurtsever dönüşü: 1914 Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Almanya'da bulunan Sosyal Demokrat Parti (SPD)'nin üyeleriydiler. SPD, dünyadaki en büyük işçi partisiydi. Kuruluşu 1860'lı yıllara dek uzanıyordu. Parti o dönemki işçi sınıfı partilerinin uluslararası örgütü II. Enternasyonal'in en belirleyici gücüydü. Hem reformist hem de devrimci kadrolar II. Enternasyonal içinde bulunuyordu. Polonya'daki sosyalist hareket-
başlangıcıydı.
ten gelen Rosa Luxemburg, parti içindeki reformist fikirlere karşı mücadele ediyor ve işçi sınıfının kendi hareketini öne çıkarıyordu. Tam bir işçi önderi olan Liebknecht ise SPD'nin parlamentodaki milletvekillerinden birisiydi. Kapitalizmi ve militarizmi parlamento kürsüsünden yerden yere vuruyordu. 1914 yılında sosyal demokrasi ile devrimcilerin yolu uluslararası çapta kesin olarak ayrıldı. I. Dünya Savaşı'nda parlamentodaki SPD grubu kendi egemen sınıfı yanında tavır aldı ve savaş kredilerinin lehine oy verdi. SPD'dekiler anavatanlarını yalnız bırakamayacaklarını anlatıyorlardı. Parlamentoda savaş karşıtlığını, anti-militarizmi son derece net ve sert bir biçimde seslendiren tek bir kişi vardı: Karl Liebknecht. Avrupa'daki II. Enternasyonal üyesi partilerin çoğu SPD'yi izledi. Hepsi savaşta kendi devletinin, kendi egemen sınıflarının galip gelmesini savundular. 1915 yılında Lenin, Luxemburg, Liebknecht'in de aralarında bulunduğu bir grup enternasyonalist devrimci, İsviçre'nin Zimmerwald kentinde bir araya gelerek yurtsever II. Enternasyonal'e karşı bir muhalefet örgütlediler. Bu, sosyal-şovenizme veya Lenin'in deyimiyle sosyal-yurtseverliğin alçaklığına karşı mücadelenin
Bugün Türkiye'de kendisini solda tanımlayanlar içinde kenKaybedilen devrim disine yurtsever veya ulusalcı Rosa ve Karl, Spartakistler Birliği diyenler var. Daha da kötüsü adında bir grup oluşturarak kendisini böyle tanımlamasa da yurtseverliğe ve savaşa karşı "cumhuriyetin kazanımları" gibi isyan bayrağı açtılar. 1 Mayıs burjuva kavramlar etrafında 1916'da "Kahrolsun savaş! muhalefetin bütününü AKP'ye Türkiye'nin Kahrolsun hükümet!" yöneltip, sloganlarıyla bir miting düzen- Freikorps'larını görmezden gelediler. Bu mitingin ardından lenler var. Üstelik kendilerini deLiebknecht tutuklandı. Ancak vrimci olarak tanımlıyorlar. hareket grevlerle yükselmeye Aynen 1914'te olduğu gibi, devam etti. bugün de enternasyonalistler ve sosyal-şovenler 1917'de işçiler Rusya'da iktidarı yurtseverler, ele geçirdiğinde devrimci dalga arasında bir ayrışma var. Bir tüm Avrupa'yı kapladı. Ocak tarafta referandumda "evet" oyu 1918'de Almanya'nın başkenti veren %58'i "sağcı" olarak Berlin'de de işçi konseyleri ku- görüp, ezici çoğunluğu milruldu. Kasım ayında devrimci liyetçilikle karakterize olmuş dalga artık durdurulamaz bir hâl içinde MHP oylarının da almıştı. Almanya'da kraliyet bulunduğu %42'iyi "hayır" oyu yıkıldı. Sosyal demokrat lider sayanlar var... Scheidemann, Weimar Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan Kürt sorununda ulusların kendi etti, Karl Liebknecht ise proleter kaderini tayin hakkını tanımayıp, devrimin başladığını duyuruy- bir de Kürt hareketini emperyalişbirliği yapmakla ordu. Ancak Spartakistlerin ön- izmle derlik düzeyi devrim için yeterli suçlayanlar sosyal-şovenizmin açık örneklerini değildi. Aralık ayında Spartak- en istler, Komünist Partisi'ni kurdu- oluşturuyorlar. Ermeni soykırımı lar. Sosyal demokratların da anması hakkında "liberal eylem" içinde yer aldığı hükümet, de- yazan "komünistler" gibi... vrimi ezmek için harekete Darbe girişimlerine karşı ses geçmişti bile... çıkarmayıp, Ergenekon davasını Ocak ayında erken bir ayak- küçümseyenler; bunu sola karşı lanma başladı. İçişleri bakanı bir operasyon olarak görenler sosyal demokrat Gustav de milliyetçiliğin değirmenine su "Liberal" diye Noske'ydi. Rosa ve Karl'ın ölüm taşıyorlar. devrimcilere emirleri bizzat Noske tarafından yaftaladıkları verildi. Sadece ordu değil, ileride saldırıyorlar. Emperyalizme karşı pek çoğu Naziler arasında yer misak-ı milli severlik anlamına alacak olan faşist paramiliter gelen yurtseverliği savunuyorlar. güçler olan Freikorps da devreye sokuldu. Rosa ve Karl Yıllar yılı orta sınıfların üzerine yakalandıklarında, bu şeriat ve bölünme korkusu paramiliter güçler tarafından ka- püskürterek resmî ideolojiye sarılmış kemik bir kitle yarattledildiler. maya çalışan CHP'den "sol" çıkarmaya çalışanlar da sosyalYurtseverliğin sonu nedir? 67
Aşağıdan Sosyalizm
şovenizmden muzdaripler. Üstelik CHP, Rosa'ları katleden SPD'den farklı. SPD, örgütlü işçi sınıfının büyük çoğunluğunun desteğine sahip bir partiydi. SPD ile karşılaştırıldığında CHP ancak Freikorps avukatlığı yapabilir. Enternasyonalistler ise darbelere karşı sokakta ses çıkarıyor, Kürt halkının taleplerini batıda dile getiriyorlar, emperyalizme karşı kendi egemen sınıflarının yenilgisini savunuyorlar, neoliberal politikalara karşı milliyetçilikle değil, işçi sınıfını birleştiren, tüm ezilenlerin taleplerini savunan bir hatta mücadele veriyorlar. Lenin'nin, Troçki'nin, Luxemburg'un, Liebknecht'in yolundan yürüyorlar. Kendini bir kere yurtsever olarak tanımlayanlar, milliyetçiliğin yanına düşerler. Devrimciler ise Rosa ve Karl gibi uzlaşmaz enternasyonalistlerdir.
zaman "koşulsal"dır; koşullar yeniden uzlaşmazlık üretecek bir yönde evrilebilir." Bence Murat Belge, hem Gramsci'yle hem de konjonktürle ilgili ciddi yanılgılara sahip.
bir mevzi savaşı stratejisi öneriyordu, yani devrimcilerin sivil toplum içinde uzun süreli bir mücadele sürdürmesini ve geniş kitleleri sosyalizme kazanmasını savunuyordu.
Öncelikle Belge, Gramsci'nin pek çok akademik ve reformist yorumunun yaptığı gibi yanlış bir Gramsci imgesi öne sürüyor. Belge'ye göre Gramsci'nin öne sürdüğü "mevzi savaşı" stratejisi1 "sivil toplumun gelişkin olduğu daha demokratik toplumlarda, örneğin İtalya'da" antagonist çelişkilerin ortadan kalktığı bir düzlemi anlatmak için kullanılıyordu. Yani İtalya'da biennio rosso (iki kızıl yıl) olarak anılan fabrika konseyleri döneminin liderlerinden Antonio Gramsci, hapishanede yazdığı defterlerde bir reformist stratejiste dönüşüyor.
Bu, bir uzlaşma çağrısı değildir. Gramsci için mevzi savaşı işçi sınıfının, madunları2 kendi mücadelesi etrafında birleştirmenin bir yoludur. Yani burjuvaziyle proletarya arasındaki bir uzlaşmadan değil, madunlar arasındaki bir birlikten bahsetmektedir. Bu strateji büyük oranda 3. Enternasyonal'in (Lenin tarafından geliştirilen) birleşik işçi cephesi taktiğine benzer. Üstelik Doğu/Batı arasında yapılan ayrım klasik "demokratik Batı/otoriter Doğu" gibi bir ayrım değil, kapitalizmin kitleleri ne kadar rızaya dayalı yönettiği ile ilgili bir ayrımdı.
Mevzi savaşı uzlaşma mıdır?
Konjonktürel olan / organik olan
Can Irmak Özinanır (Sosyalist Öncelikle Gramsci'nin "mevzi İşçi, Ocak 2011) savaşı" stratejisinin bir uzlaşma stratejisi olup olmadığına bakalım. Gramsci, Hapishane Defterleri'nde İtalya ve daha genel olarak Avrupa için bir deHangi Gramsci? vrim stratejisi geliştirmeye Hangi konjonktür? çalışıyor, bunu yaparken Ekim Devrimi'ni izleyen yıllarda Avrupa'daki devrimlerin neden Murat Belge, "Antagonist yenildiğini sorguluyordu. GramÇelişki" başlıklı yazısında İtalyan sci'ye göre Rusya'da doğrudan devrimci Marksist Antonio iktidarı hedef alan bir strateji savaşı) başarılı Gramsci'den yola çıkarak artık (manevra tarihin çarklarının antagonizm olabilmişti, çünkü orada sivil yönünde çalışmadığını ve toplum henüz gelişkin değildi; giderek uzlaşmanın hâkim hâle yani sistem hegemonyasını degeldiğini söylüyor. Belge aslında vletin etrafını bir siper sistemi "reform mu, devrim mi" gibi bir gibi çevirmiş bulunan bir alanda tartışmanın güncel olmadığını, yaymamıştı. Batıda ise sivil devrim gibi bir ihtimalin yakın toplum, devletin gücünün daha zamanda mümkün olmadığını ötesine yayılıyordu, dolayısıyla anlatmaya çalışıyor ve ekliyor: kapitalizm kitleleri ideolojik "Bu ilelebet böyle gitmeyebilir. olarak da ele geçirebiliyordu. Dediğim gibi, bu gelişmeler her Gramsci, bu nedenle Avrupa'da 68
Murat Belge, politikanın "koşulsal" olduğunu söylemekte haklı, elbette politika somut koşulların, somut tahlili olmadan yapılabilir bir şey değil. Ancak bu, sosyalist politikanın bütünüyle "koşulsal" (ya da konjonktürel) olduğu anlamına gelmez, politikada başvurulan taktikler bütünü genel olarak bir stratejiye, strateji ise daha büyük bir hedefe (Gramsci söz konusu olduğunda devrime) bağlıdır. Aslında Belge, Gramsci'nin önemini vurguladığı hatalardan birini çok net bir şekilde sergiliyor. Şöyle diyor Gramsci: "Tarihsel-politik analizde sıkça düşülen yanılgılardan biri organik olanla konjonktürel olan arasındaki doğru ilişkiyi bulamamaktan kaynaklanmaktadır. Bu
da gerçekte dolaylı etkiyen nedenleri, doğrudan doğruya etkiyen nedenlerin biricik etkili nedenler olduğunu ileri sürmeye yol açar. Birinci durumda bir 'ekonomizm' aşırılığı ya da örgütsel çokbilmişlik, ikinci durumda ise 'ideolojizm' aşırılığı vardır."3
lerinde gördük. Egemen sınıf her yerde krizin faturasını emekçilerin sırtına yüklemeye çalışıyor ve bunu yapmaya çalıştığı her yerde de direnişle karşılaşıyor. Başka türlüsü de beklenemez zaten. Sermaye, krizini hiçbir zaman artık değer sömürüsünü arttırmak için işçilerin sırtına yüklenmeden Yani Marksistler salt konjonk- aşamaz. Bu sebeple tüm türel olana bakmazlar, aynı za- dünyada 30 yıldır manda kapitalizmin organik piyasalaştırılamamış bütün alanhareketini de hesaba katarlar. lar piyasaya açılıyor, kamu tamaMarksistlerin bahsettikleri men tasfiye ediliyor, güvencesiz uzlaşmaz çelişkiler bizzat kapi- çalışma bir norm hâline getirtalizmin kendi işleyişi yüzünden iliyor. vardır. Bu çelişkiler kapitalizmin İşte bugünlerde Avrupa'dan "konjonktürel" değil, organik giderek daha sık gelmeye parçalarıdır. başlayan genel grev haberleri, bu "uzlaşmaz çelişki"nin bir Konjonktür uzlaşmaya doğru dışavurumu. Avrupa krizin etkimu? lerine karşı direnmeye çalışırken, kapitalizmin adeta bir savaş Belge, organik olanı hesaba alanına çevirdiği Ortadoğu ise katmadığı için konjonktürel devrimlerle sarsılıyor. Tunuslu bir olanı da doğru okuyamıyor. Bel- işsizin kendisini yakması ile ge'ye göre dünyada "İtalya'lar" başlayan alev sadece çoğalıyor. Bilmiyorum Gram- Ortadoğu'yu değil tüm dünyayı sci'nin "İtalya" derken anlattığı sarıyor. ülkenin Mussolini iktidarı altındaki faşist İtalya olduğunu, Murat Belge'nin hangi uzlaşma zaten kendisinin de bu satırları konjonktüründen bahsettiğini faşistlerce atıldığı hapishanel- anlamak mümkün değil. erde yazdığını hatırlatmaya gerek var mı? Ancak Belge'nin Gramsci okuma zamanı dünyaya bakınca "uzlaşmaya doğru" ilerleyen bir dünya Gerçekten de içinde yaşadığımız görmesinde de ciddi bir sıkıntı konjonktür, dünyayı değiştirmek olduğu açık. isteyenleri daha fazla Gramsci okumaya zorlayabilir. Gramsci Dünyada konjonktür ser- bize somut bir dünyada ve farklı mayenin krizi ile karakterize toplumsal formasyonlardaki güç oluyor. 2008'den bu yana kapi- ilişkilerini çözümleyebilmenin talizmin istikrara ve bir tür sınıf anahtarlarını sunar. Aynı zauzlaşmasına gittiğini manda sistemin salt baskıya söyleyebileceğimiz tek bir dayalı basit bir yapı olmadığını, gösterge yok. Tersine geniş kitleleri hegemonyası "demokratik" Batı'nın kârı tehlik- altına aldığını gösterir. Ancak eye düştüğünde neler Gramsci bundan ibaret değildir. yapabileceğini Yunanistan'da bir Gramsci leninisttir. Onun bütün teknokratlar hükümetini adeta kavramsal çerçevesi kapitalizmin bir darbeyle iktidara getirdik- yıkımına, uluslararası bir işçi de-
vrimine dönüktür. Bu düşünce devrimcilere uzun, sabırlı bir faaliyet önerirken, ekonomizmden ve ideolojizmden de uzak durmalarını, egemen fikirlerin gerilemesi için uğraşırken tüm ezilenleri birleştirmek için uğraşmalarını, önerir. Kısacası bir reform teorisyeni olarak Gramsci, sadece bazı akademisyenlerin zihninde var. Bizim bakmamız gereken Gramsci, devrimci bir Marksist olan Gramsci. Son zamanlarda Türkçe'ye çevrilen Gramsci Çağı kitabının yazarı Peter Thomas'ın Ankara'da yaptığı bir konuşmada söylediği gibi: "Nerede özgürleşim için bir mücadele varsa, orada Gramscici moment vardır" Can Irmak Özinanır 1. Belge, "siper savaşı" olarak yazmış ama bu yazıda Türkçe Gramsci kaynaklarında daha sık kullanıldığı için "mevzi savaşı" terimi tercih ettim. 2. Madun (subordinate) askeri terminolojide ast ilişkisinde olanları tanımlar. Gramsci için ise kendini bağımsız bir şekilde ifade edemeyen alt sınıfları tanımlar. Bu sınıflar, temel toplumsal sınıflardan olan proletaryadan farklı bir kategoriyi ifade eder. 3. David Forgacs (der) (2010). Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar 1916-1935. Çev. İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları (Ankara). Sayfa 246
69
Aşağıdan Sosyalizm
Lenin’in uzlaşır tavrı Lenin 1920'de Uzlaşma Üzerine başlıklı kısa bir makale yazıyor. Bu, tamamlanmamış bir makale ve ilk olarak 1936'da yayımlanıyor (Lenin, Werke, Cilt 30, sayfa 484-486). Makalede tartıştığı asıl soru şu: Sosyalistler kapitalist ülkelerle uzlaşmaya varabilir mi, varamaz mı? Lenin, teorik argümanlar geliştirme yerine olgudan hareketle soruya cevap üretme yöntemini tercih ediyor, çok bilinen arabanın önünü kesen haydut örneğini veriyor. Böyle bir durumda canınızı kurtarmak için belinizdeki silah dahil, her şeyi teslim edebilirsiniz.
hatırlatıyor. Bu kadar eski bir savaş kuralını, sınıf mücadelesinde vurgulu bir şekilde neden tekrar ediyor? Şüphesiz Lenin'i buna zorlayan siyasî muhataplarının katılığı ve en büyük solculuk sandıkları keskinlikleri. Grev ve uzlaşma Lenin, yukarıda anılan kitabında uzlaşma üzerine tekrar ve daha uzun bir makale yayımlıyor. Burada günlük işçi mücadelesine bakarak söyledikleri var. Her proleterin grevden geçmiş olduğunu ve her proleterin grevle istediklerinin hiçbirini elde edemeden, bazen de bir kısmını elde ettikten sonra işbaşı yapmak zorunda kaldığını hatırlatıyor. Bu, işçilerin nefret duydukları ezen ve onları sömürenlerle uzlaşma yapmak zorunda kalmalarıdır. Nesnel koşulların zorladığı bir uzlaşmadır bu ve işçilerin mücadele azmini kaybetmeleri sonucunu da doğurmaz.
Lenin bu noktada etik bir sorunun da oluştuğunun farkında: Sizden zorla alınan silah, bir üçüncüye karşı kullanılırsa bunda sorumluluğunuz var mıdır? Lenin, soruyu tartışmıyor, bir cevap gibi kuruyor. Ancak bu soruyu arkasına almış siyasî düşünce, bir pratik sonuç da Ama bir grev durumunda iki türlü anlaşma olabilir: İşçi yaratıyor. sınıfının mücadelesinde sınırsız Namluların gölgesinde uzlaşma örneği olduğu üzere, grev satılarak da uzlaşmaya varılabilir. Bu pratik sonucu yine 1920'de Lenin, grevde varılan uzlaşmanın yazdığı "Sol Radikalizm" meşru mu yoksa ihanet eden bir Komünizmin Çocukluk Hastalığı sendika önderinin, bir grev adlı kitapta en net şekliyle ifade kırıcısının eseri mi olduğunun ediyor: "Savaşın düşman için saptanmasının da zor olduğunu elverişli olduğu apaçıkken, ekliyor. Bu durumda bir grevde savaşın bizim için elverişsiz varılan uzlaşmanın meşru mu olduğu besbelli iken, savaşı yoksa ihanet mi olduğu nasıl kabul etmek bir cinayettir ve saptanacak? bizim için elverişsiz bir savaştan kaçınmak için 'dolambaçlı yol- Lenin devam ediyor. "Her dulara, anlaşmalara ve uzlaşmalara' ruma uyan bir reçete ya da başvurmayı bilmeyen devrimci ("Asla uzlaşılmayacak"!) biçisınıf siyasîleri beş para etmez" minde bir genel kural üretmeye (Werke, Cilt 31, sayfa 63). Lenin kalkışmak saçmadır". Öyleyse ne burada Sun-Tzu'dan beri çok iyi yapılacak? Yapılacak şey, her bir bilinen basit bir savaş kuralını tekil durumu kendi özgünlüğü 70
içinde değerlendirmektir. Peki bu değerlendirmenin doğru olmasını nasıl umacağız, bekleyeceğiz? Karmaşık siyasî sorunların çözümünde; gerekli bilgi, gerekli tecrübe ve gerekli siyasî seziye sahip parti önderlerin inisiyatifine güvenmekten başka çıkar yol kalmıyor. Ancak burada ifade edilen "önderler bilir" sığlığında bir saptama değil. Sınıf adına karar verecek bir önderlik tespit etme hiç değil. Partili önderlerin doğru çözümleme yapabilmesinin koşulu, sınıfın düşünen bütün temsilcileriyle birlikte ve uzun erimli çalışmalar yapmaktır. Devrimci marksist siyaset ve uzlaşma Devrimci marksistlerin iktidara yönelmiş politik eyleminde uzlaşma olgusunu nasıl gördüğünü anlamaya yardım edecek önemli metin Lenin'in yukarıda anılan kitabıdır. Lenin, "Hiç Uzlaşma Olmayacak mı?" başlığında Engels'in 1874'te Blankici Komüncüleri nasıl eleştirdiğini hatırlatarak başlıyor. Blankicilerin gözlerini sadece zafer gününe dikmiş olmalarını eleştiriyor. Blankiciler, sınıfların kaldırılmasını, üretim araçlarının ve toprağın özel mülkiyetine son veren toplumsal düzeni hemen şimdi istiyor. Hiçbir ara aşamadan geçmeye tahammül etmeyen, hiçbir uzlaşma düşünmeyen bir siyasî çizgi savunuyorlar. Uzlaşmaların, ara aşamaların sadece kölelik durumunu uzattığını dile getiriyorlar. Engels bu hattı "Kendi sabırsızlığını teori olarak ileri sürme çocukça saflığı" olarak yorumluyor. Lenin, bu arka planı hatırlatarak devrimci marksizmin uzlaşma hakkında nasıl bir çizgi izlediğini ortaya koymaya hazırlanıyor.
Siyasî tecrübeden yoksun naif kimseler, oportünizmle devrimci Marksizm arasındaki sınırların genel olarak uzlaşmayı kabul edip etmemekte olduğunu sanar. Her türlü uzlaşmanın oportünizm ve her türlü uzlaşmaz sert tavrın devrimci marksizm olduğunu düşünür. Bu kişilere Lenin şöyle sesleniyor: "Tarihin her özel ya da özgül anında, karşımıza dikilen pratik siyasal sorunlarda kabul edilmesi mümkün olmayan uzlaşmaları, oportünizmi temsil eden uzlaşmaları, devrimci sınıfa ihanet niteliğindeki uzlaşmaları ayırt etmeyi bilmeli." Lenin burada kullandığı "bilmeli" ifadesinde, nasıl bilineceğini teorik olarak doldurmuyor. Birinci Dünya Savaşı'nda, "ulusal savunmanın" desteklenmesini oportünizmin temel biçimi olarak örnekleyerek sorunu açıklama yolunu seçiyor. Hatırlanacağı üzere Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in bütün çabasına rağmen Alman Sosyal Demokratları savaş bütçesini desteklemişti. Lenin bunu, kendi burjuvazisinin çıkarlarını savunma düzeyinde bir uzlaşma örneği olarak yargılıyor. Kendi ülkesinin burjuvazisiyle yapılan bu dolaylı ya da dolaysız uzlaşma, proletaryaya ve "konsey" hareketine karşıt bir sonuç yaratıyor. Burjuva demokrasisi ve parlamentarizminden yana olan bu tutum "konsey iktidarı"na karşı olmak anlamına geliyor. Lenin, "anavatanın savunulması" şeklinde ifade bulan bu sosyal şoven politikayı, oportünist bir uzlaşma olarak değerlendiriyor. "Yalnız öncüyle imkânsızdır"
Öte yandan birtakım Alman solcuları da diğer partilerle her türlü uzlaşmayı reddeden bir siyasî çizgi izliyor. Bolşevikleri nefret tonu yüksek bir dille eleştiriyor. Lenin bu tür solcuların, Bolşeviklere karşı olmasının siyasî düşüncelerinin doğal bir sonucu olduğunu yazıyor. Çünkü: "Almanya sollarının hem Ekim Devrimi'nden önce hem de sonra, Bolşevizm'in tarihinin dolambaçlı yollara başvurmalarla ve burjuva partileri dahil öteki partilerle anlaşmalarla ve uzlaşmalarla dolu olduğunu bilmemeleri mümkün değildir!" Bolşevikler bu uzlaşmalara neden yanaşır, bu uzlaşmalar oportünist bir siyasî hat izlemek midir? Lenin, burjuvaziye karşı verilen savaşın, iki devlet arasında çıkan bir savaştan çok daha zor olduğunu yazıyor. Böylesine zorlu bir savaşa kalkışmak, karmaşık yollara başvurmayı ve düşmanları bölen farklı çıkarlardan kaynaklanan çelişkilerden yararlanmayı gerektiriyor. Peki "düşmanları bölen çelişkilerden" nasıl yaralanılabilir?
Ayrı ayrı ülkelerin burjuvazisinin ya da bir ülkenin burjuvazisinin kendi arasında, farklı çıkarlardan dolayı çatlaklar oluşur. İşte bu çıkar farkının yarattığı çatlak, siyasî ittifaklar oluşturmanın söz konusu olacağı noktadır. Burada kurulacak ittifaklardan sallantılı ve geçici müttefiklikler çıksa da, bu ittifak fırsatı hızla değerlendirilmelidir. Çünkü sizden çok daha güçlü olan bir siyasî hasım, ancak akıllıca kurulmuş ve sayıca kalabalık zafer güçlerin safınıza çekilmesiyle mümkündür.
Lenin, kendi örgütünden daha kalabalık güçleri kendi safına kazanacağını nasıl oluyor da düşünebiliyor? Lenin'i bu özgüvenle konuşturan nedir? Kuşkusuz kendi siyasî örgütünün ve hattının yapacağı siyasal çözümlemelerinin doğru olacağına duyduğu inanç. Bu, uzlaşmalara gidebilmenin kendine güvenmek anlamına geldiğini de gösterir. İttifaklardan kaçınmaksa içine kapalı, hayata dokunamayan dar ve sekter grupların ortaya çıkmasını sağlar. Sosyalistlerin siyasî uzlaşmayı, işçi sınıfının çeşitli parti ve örgütleri arasındaki bir ilişki olarak ele alması da sınırlı bir düşüncedir. Yine Lenin hatırlatıyor: "Çarlığın iktidardan düşmesine kadar, Rusya'nın devrimci sosyal demokratları çok kez liberallerin yardımına başvurmuşlardır, yani bunlarla birçok pratik uzlaşmalar yapmışlardır." Bu ittifak, burjuva liberalizminin işçi sınıfın içindeki etkilerine karşı ideolojik mücadele verilmediği anlamına da gelmez. Bolşevikler 1905'te de işçi sınıfı ve köylülüğün liberal burjuvalar ve Çarlığa karşı ittifakını savunuyor. Ama buna rağmen burjuvaziyi, Çarlığa karşı desteklemekten bir an olsun geri durmuyor. Bolşevikler 1907'de bu kez burjuva demokratı "sosyalist devrimciler"le seçim ittifakı yapıyor. Örnekleri arttırmak mümkün. Ama daha çarpıcı bir ittifakı burada anmak verimli olacak: Ekim Devrimi günlerinde Bolşevikler, sosyalist devrimcilerin tarım programını bir virgülüne dahi dokunmadan kabul ediyor ve küçük burjuva köylülükle önemli bir siyasal blok oluşturuyor. Lenin'in bu ittifakı değerlendirişi 71
Aşağıdan Sosyalizm
son derece öğretici: Bu, köylülere zorla Bolşevik programı kabul ettirme derdinin taşınmadığını kanıtlamak için varılmış açık bir anlaşmadır. Lenin'in buradaki tutumunu anlamak için Devlet ve Devrim adlı kitabını hatırlamakta fayda var: Lenin orada "Demokratik cumhuriyetin kapitalizmin mümkün en iyi siyasî kabuğu" olduğunu söylüyor. Ve ekliyor: "Biz, kapitalist düzende proletarya için en iyi devlet biçimi olarak demokratik cumhuriyetten yanayız". Öte yandan yapılan ittifakların ömür boyu sürecek mutlu evlilikler olarak düşünülmesi de saflıktır. Bitmiş ittifaklardan sonra süren siyasî mücadelelere bakarak eski ittifakları eleştirmeye kalkışmak da bu saflığın başka bir tezahürüdür. Çarpıcı örneği yine Bolşeviklerden seçiyorum: Bolşeviklerin bir zamanlar siyasî blok oluşturduğu sol sosyalist devrimciler, 1918'de Bolşeviklere karşı silahlı mücadeleye başlıyor. Ama bu Bolşeviklerin bir tarihte onlarla ittifak yapmakla hata ettikleri anlamına gelmiyor. Lenin'in uzlaşmaların neden gerekli olduğunu açıklayışı, bir marksizm dersi gibidir. Kapitalizmi kapitalizm yapan emekçi sınıfların bölünmüşlüğüdür: Proletarya, proleterden yarı proletere, yarı proleterden küçük köylüye, küçük köylüden orta köylüye ve diğer toplumsal gruplarla çevrilidir. Bunun gibi proletaryanın kendisi de meslek grupları ve bazen mezhepsel gruplar gibi tabakalara bölünmüştür. Egemen sınıflar da bölünmüş, parçalı bir yapıdadır. Bu, kapitalizmi kapitalizm yapan bir özelliktir. Lenin şöyle sürdürüyor: "Bütün bunlar; 72
proletaryanın öncüsü için, onun bilinçli bölümü için, komünist partisi için, zikzaklı, dolambaçlı yoldan yürümenin, ayrı ayrı proleter gruplarla, ayrı ayrı işçi partileriyle ve küçük mülk sahipleriyle anlaşmalar yapmanın, uzlaşmalara varmanın kesin, mutlak gerekliliğini doğurmaktadır". Sonsöz Lenin her bir grevde varılan uzlaşmanın meşru mu yoksa ihanet mi olduğunu seçecek kesin bir ölçütün olmadığını söylüyor. Kuşkusuz haklı. Ama devrimci marksist siyasî mücadele söz konusu olduğunda; yapılan uzlaşmalar, ittifaklar için kullanılacak hiçbir ölçüt yok mudur? Lenin, ittifak hakkındaki düşüncelerini örneklerle açıklamayı tercih ediyor. Uzlaşma konusundaki düşüncesini genellikle marksist literatüre doğrudan başvurmadan açıklıyor. Böyle olmakla birlikte onun uzlaşma politikası marksizmin kusursuz bir uygulanışı. Lenin'in yazdıklarına ruhunu veren bizzat Komünist Manifesto'dur: "Komünistler öteki işçi partileri karşısında özel bir parti değildir. Proletaryanın çıkarlarından ayrı çıkarları yoktur. Proletarya hareketini kalıba sokmak üzere apayrı ilkeler ortaya atmazlar. Komünistler geri kalan proletarya partilerinden yalnızca bir yandan proleterlerin ayrı ayrı ulusal savaşımlarından tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını vurgulayıp öne sürmeleriyle, bir yandan da proletarya ile burjuvazi arasındaki savaşımın geçtiği başka başka gelişim aşamalarında hep genel olan hareketin çıkarlarını savunmakla ayrılırlar".
Lenin, vardığı her uzlaşmada işçi sınıfı çıkarlarını her türlü ulusal çıkarın, örgüt çıkarının üstünde tutuyor. Proleter harekete partinin yarattığı ilkeleri dayatmıyor. İşte tam da bu yüzden Lenin 1907'de burjuva demokratlarının tarım programlarını virgülüne dahi dokunmadan kabul ediyor. Bu ölçüt, hangi uzlaşmanın olamayacağını da söylüyor: Uluslararası bir sınıf olan proletaryanın çıkarına ters düşen hiçbir uzlaşma onaylanamaz. *** "Sol Radikalizm" Komünizmin Çocukluk Hastalığı Bu kitap, Lenin'in son eseri, 1920'de Nisan-Mayıs aylarında yazılmış. Aynı yılın 12 Haziran'ında Rusça olarak basılıyor. Bir ay sonra Almanca, Fransızca ve İngilizce olarak basılıyor. Bunu takip eden günlerde İtalyanca baskı izliyor. Lenin, kitabın baskıya hazırlanmasının her aşamasıyla bizzat ilgileniyor. Komünist Enternasyonal'in II. Kongresi'ne yetiştirmek için çabalıyor, baskı yetiştiriliyor ve orada dağıtılıyor. Kitabın önemli tezleri ve sonuçları, Komintern'in II. Kongresi'nin verdiği kararların temelini oluşturuyor. "Sol Radikalizm" Komünizmin Çocukluk Hastalığı ifadesi Marksist Strateji ve Taktiğin Bir Popüler Sunum Denemesi ara başlığıyla yazılan bölümde geçiyor. Bu ara başlıklı bölüm, Lenin'in yaşadığı yıllarda yapılan bütün yeni basımlardan çıkarılıyor. Kitabın Rusça ismi: Detskaya bolezm "levizy"v kommunizm.
Türkçe'ye "Solculuk" Komünizmin Çocukluk Hastalığı şeklinde çevirmek sanırım en uygunu.
Lenin tarafından "sol komünizmin" bütün belirtilerini Marksizm dünyayı hâlâ taşımakla eleştiriliyor. Türkiye'de açıklayabiliyor mu? kendini "Sol Komünist" kavramıyla tanımlayan gruplar Almancası: Der "Linke Radikalis- hiç olmadı. Sol içindeki polemik- Komünist Manifesto'nun kaleme mus" Die Kinderkrankheit im lerde de "sol komünist" olma bir alındığı 1848 yılından beri Kommunismus. Türkçe'ye, "Sol eleştiri niteliği kazanmadı. hemen her yıl, Marksizm'in Radikalizm" Komünizmin Goşizm ifadesi bir siyasî tutumu, gününün geçtiği, analizlerinin Çocukluk Hastalığı şeklinde tarzı tanımlamak açısından yanlış olduğu anlatılır. çevrilmesi uygun olur. yerleşmiş bir kavramdır ve siyasî çağrışımları nettir. Almanca Her on yılda bir çürüdüğü, İtalyanca: L'estremismo, malattia kitabın başlığındaki "Sol aşıldığı ilan edilir. infantile del comunismo. Radikalizm" ifadesi Türkçe Türkçe'ye, Ekstermizm açısından çok daha anlamlı bir 165 yıl, bir geleneğin aşıldığını Komünizmin Çocukluk Hastalığı vurguya sahiptir. Türkiye solu ve günü açıklamaktan uzak şeklinde çevrilebilir. açısından "radikal solculuk" içi olduğunu kanıtlamaya dolu bir kavramdır ve uğraşmak için çok uzun bir süre. Fransızcası: La maladie infantile kullanıldığında neyi anlattığı, Bu sürenin uzunluğu, Markdu communisme "le imlediği ayan beyandır. "Sol sizm'in eskidiğini ilan edenlerin gauchisme". Türkçe'ye, "Goşizm" Komünizm" ifadesi bu çağrışım tuhaf bir uğraş içinde olduğunu Komünizmin Çocukluk Hastalığı gücünden noksandır. Dahası gösteriyor. şeklinde çevirmek uygun olur. Lenin'in sanki bizde olmayan bir grubu, çizgiyi eleştirdiği Marksizm canlı, dinamik bir İngilizce: "Left-wing" Commu- görüşünün oluşmasına da yol dünya görüşü, önermelerinin nism, an Infantile Disorder. açmaktadır. eskiyen, günümüzü Türkçe'ye, "Solcu" Komünizm, Bir açıklamaktan uzak olan yanları Çocukluk Hastalığı şeklinde Bundan dolayı Lenin'in bu olduğu doğru. Ama aynı şekilde, çevrilmesi uygun olur. önemli kitabı Türkiye'deki sol sürekli gelişen ve tarihin testinaçısından nerdeyse adressiz den haklılığını kanıtlayarak Türkçe'de ilk baskı 1970 yılında kalmıştır. Orada yapılan çıkmasını sağlayan devrimci bir ve Sol Yayınları tarafından eleştirileri Türkiye solunda hiç öze sahip bir dünya görüşü yapılmış. Çeviri Muzaffer Er- kimse üzerine almamış ve ken- olduğu da doğru. dost'un. Yayınevi, çevirinin İn- dini gözden geçirmeyi gilizce ve Fransızca baskılar düşünmemiştir. Dolayısıyla Marksizm bir dogma değil, önkarşılaştırılarak yapıldığını belir- kitabın etkisi olması gereken ermelerinin yanlışlanması tiyor. Ancak kitaba yakıştırılan güce varmamıştır. potansiyelini de içerdiği için bilbaşlık İngilizce başlıktan etkimsel olan bir bakış açısı. ilenerek seçilmiş. İnter Yayınları Oysa kitapta Lenin son derece da 1996 yılında yayımladığı sarih bir şekilde "keskin Bu bakış açısının temeli, sanıldığı kitabı Almanca'dan çeviriyor. solculuğu" eleştirmektedir. Bu gibi tarihin motorunun sınıflar Başlığını benim de yukarıda eleştiri, Türkiye solunun tarihi arasındaki mücadele olduğu tezi yaptığım şekilde kullanıyor. açısından olduğu kadar bugün değil. Toplumun doğal ve de son derece yakıcıdır, ekonomik evriminin kapitalİnter Yayınları, ilk Türkçe çeviriyi günceldir. istlerle işçiler arasında modern de haklı olarak eleştiriyor. "Sol çağa özgü keskin bir sınıf Komünizm" kavramı Türkiye'deki Sinan Özbek farklılaşmasını ürettiği de değil. sol literatürde dolu dolu bir karşılık bulmuyor. Rusya'daki (Altüst, 8. sayı) Marksizm, Marks'ın da özellikle vurguladığı gibi, kapitalizmin ilk kimi komünistler bu kavramla kez sınıf farklılıklarını ortadan adlandırılıyor. Almanya'da ise kaldırabilecek bir toplumsal "İlke Muhalefeti" grubu "sol sınıfı, işçi sınıfını tarih sahnesine komünist" sıfatını kullanmasa da 73
Aşağıdan Sosyalizm
ittiğini ve işçi sınıfının kapitalist devlet aygıtını yıkarak, iktidarı kendi demokratik öz yönetim organlarında toparlayan bir siyasal ve sosyal eylemle, sınıfsız bir topluma giden yolun taşlarını döşeyebileceğini anlatır. Marks ve Engels'in kapitalist üretim sürecini tahlil ederek vardıkları sonuç budur. 2008 yılında şok edici etkileriyle yaşanan küresel kriz; Marksizm eleştirmenlerine "acaba Marks haklı mıydı?" dedirtebilir. Bize düşen, bu sorunun burjuvazinin akademisyenlerince ilk kez sorulmadığını, kapitalizmin büyüme dönemlerinde Marksizm'in ölümünü ilan edenlerin, krizin iyice göze battığı dönemlerde ""yok öyle değilmiş" demelerinin anlamsız olduğunu, Marksizm'in güncelliğinin sosyal devrimin güncelliğiyle birlikte anlaşılabileceğini anlatmaktır. Yıldız Önen (Sosyalist İşçi - 458. sayı)
Emek ve mücadele BBC'nin yaptığı bir ankette "Size göre geçtiğimiz bin yılın en büyük düşünürü kimdi?" diye soruldu. Listenin en üst sırasını Karl Marx aldı. Başka bir araştırma ise dünyanın en büyük kütüphanesi olan ABD Kongre Kütüphanesinde yapıldı ve araştırmaya göre Marx yaklaşık 4000 yayın ile tüm zamanlarda hakkında en çok yazı yazılan altıncı kişi. Mezarının yanı başında yaptığı konuşmada Engels onu "en nefret edilen kişi" olarak anmıştı. Kimilerine göre Marx hala bir 74
tespit etmesi canavar, ötekilere göreyse bir yarattığını olmuştu. Gezegenimizdeki dahi. insanların çok büyük bir kısmı Ondan geriye ne kaldı sorusu yetişkin yaşamları boyunca güntam bir bilmece: Orwell lük rutin içerisinde çalışmak romanlarındaki gibi kabusvari zorundalar. bir dünya mı, yoksa sömürünün ve baskının olmadığı bir dünya Okuyucularımızın büyük bir mı? Fikirleri artık iflas mı etti kısmı şu monoton döngünün yoksa bu günü açıklamak için farkındadırlar: uyu, işe git, çalış! Kim olduğumuz, nasıl muhakkak gerekliler mi? algılandığımız, paketimizin ne tüm bunlar Marx'a ne açıdan bakarlarsa olacağı... baksınlar çoğu kabul edecektir harcadığımız emek ile belirlenki, pek çok büyük tarihçi ken- mektedir. Emek, insanlık taridisini Marksist olarak hinin DNA'sı gibidir, bugün de ettirmeden toplumu tanımlamıştır, Marx tarih ve fark sosyal bilimler alanında önemli değiştirir ve dönüştürür. bir etkiye sahiptir. İnsanlık tarihinin büyük bir emek demek Şüphesiz ki Marx akademi döneminde topluluklarda dünyasında da en nefret edilen eşitlikçi düşünür olmayı başarmıştır. toplayıcılık, avcılık yapma ya da Hatta Max Weber gibi bazı yemek üzere ölü hayvanlar teorisyenler Marx-karşıtı olarak bulma gibi eylemlerdi. Tarihin tanımlanırlar. Eric Hobsbawn belli bir noktasından itibaren bu "Tarih yazımının değişti. Yerleşik hayata geçilme'modernleşmesinde' ana etken siyle beraber bitki ve hayvanlar evcilleştirildi ve emek daha verMarx olmuştur" der. imli hale geldi, böylece topluMarx'a giriş kitaplarında ilk luklar o anki ihtiyaçlarının izlenim önemlidir; çoğunlukla üzerinde ürünler üretebilecek öğrenciler karanlık ve kötücül duruma geldiler, ayrıca artık tek bir labirentin içinde gereksinimleri beslenme değildi, kayboluyormuş gibi hissederler. barınmak ve giyinmek için de Gölgelerin arasında tanıdık üretiyorlardı. olmadıkları bir terminoloji, kötü çeviriler ve zalim insanlar gizlen- O andan sonra artık herkesin çalışmasına gerek kalmadı, artık mektedir. bazıları diğerlerinin ürettikleriyle Her ne kadar böylesi karmaşık yaşayabilir duruma geldiler. ve teknik bir izlenim verse de, Bunun keşfedilmesiyle beraber Marksizm aslında gayet sürük- insan topluluklarında bireyler leyicidir ve tartışıldığında bizim yöneten ve yönetilenler, ezenler günlük hayat deneyimimizle ve ezilenler olarak ayrıldılar, yani hiçbir düşünce ekolünün sınıflı toplumlar ortaya çıktı. olamayacağı kadar ilişkilidir. Sınıflı toplum öylesine hayatımızın parçası olmuştur ki Tarihin DNA'sı çoğunlukla üzerinde Marx'ın en önemli izlenimi düşünmeyiz bile; hatta 'insanın emeğin insanlarla hayvanlar doğası budur' bile deriz! alemi arasındaki ayrımı
İşyerlerimizdeki patronlar, fakirlerle zenginler arasındaki o aşılmaz uçurum, sosyal düzenlemeler, hatta polisin ya da okul müdürünün üzerimizdeki otoritesi- tüm bunlar sınıflara bölünmüş bir toplumun bugünkü yansımalarıdır. Bizim sıkıcı günlük çalışma hayatımızın arkasında yatan, diğer sınıfın emeğimiz üzerinden kazandığı kar, hisse payları ve yönetici bonuslarıdır. Şu "sömürü" kelimesi dahi genel olarak istisnai derecede düşük maaş alan aşırı yoksullara özel bir kelime gibi görülür. Oysa Marx'a göre, sömürü, yasal olarak izin verilen bir hırsızlıktır ve her bir maaşlı çalışan ya da lordun her bir kölesi bu hırsızlığın mağdurudur. Neyse ki sömürü tartışmasızca sürüp giden bir şey değildir, sınıflar çatışan taleplere sahiptirler. Tarih boyunca egemen sınıflar daima ücretleri düşürmek, çalışma saatlerini arttırmak ve daha fazla hürmet görmek istemiştirler, elbette sömürülenler de tam tersini... İşte bu yüzden sınıflar arası mücadele sınıflı toplumun değişmez bir parçasıdır, hatta Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'daki meşhur açılış cümleleri şöyledir: "Gelmiş geçmiş tüm toplumların tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir" Üretim tarzları Her şeyin her zaman aynı gittiğini söylemek yanlış olur. Hatta tam tersi söylenmeli; bugünkü çağdaş küresel kapitalizm antik Roma'dan ya da ortaçağ Fransa'sından elbette çok farklıdır.
İnsan teknolojisi, bilgisi, becerileri çok gelişti ve toplumlar da büyük değişimler yaşadı. Bu büyük değişimleri anlamak için Marx yine emeğe, sömürüye ve üretime dönüp bakmanın gerekli olduğunu söyler. Antik Roma'da sömürü köle emeği üzerindeydi. Ortaçağ Fransa'sında feodal lordlar köylüleri sömürüyorlardı. Modern kapitalizmde ise büyük kapitalist işverenler bireysel özgürlükleri olan ancak yaşamak için birilerinden maaş almaya muhtaç olan insanları sömürürler. Her bir sınıf ayrımı, çatışmanın biçimi, üretimin seviyesi ve tarihi olasılıklar, sosyal ve ekonomik gelişimin farklı farklı noktalarına denk düşerler. Tarihi üretim tarzlarına göre bazı bölümlere ayırabiliriz- antik kölelik dönemi, feodal dönem, kapitalist dönem vs. Uzun bir insanlık macerasında, pek çok yoldan geçtikten ve gelişimin her bir aşamasını başarıyla tamamladıktan sonra nihayetinde modern kapitalist toplumu kurmayı başardık. Kapitalizmin yaratığı refah ortamında, Marx ve Engels, yeni bir üretim tarzının ve sınıfsız toplumun -yani sosyalizminartık mümkün hale geldiğini söylerler. Hayatları boyunca bu fikri yaymak ve gerçekleştirmek için çaba gösterdiler. Marksizmde tarihin önemini küçümsemek hata olur, Marx ve Engels tarihi düşüncelerinin bir alt kategorisi olarak görmüyorlardı, aksine dünya görüşleri tarih üzerine inşa edilmişti. Tüm bir insanlık deneyimini tarihsel bir mantıkla
açıklamaya çalıştılar. Mesela, her ikisi de maymundan insana geçişte emeğin rolünü açıklamak için Darwin ve antropologların çalışmalarını heyecanla izliyorlardı. Marx ve Engels tarih üzerine soyut çalışmalar yapmak yerine, teorilerini tarihsel yazılar ve çalışmalar üzerine kuruyorlardı ki zaten bu iki alan el ele gelişiyordu. Marx ve Engels tarihi geçmişte kalmış olaylar olarak değil, bugünkü gelişim sürecinin bir parçası olarak görüyorlardı. "Yaşayanların zihinlerine bir kabus gibi tutunmuş" geçmişin ve o günlerden kalan tekinsiz mirasın, bugünün devrimci değişimi için gerekli olduğunu söylüyorlardı. Matt Perry (Berk Efe Altınal çevirdi - Sosyalist İşçi, 373. sayı) 4 Mayıs 2013
Marks'ın özgürlük anlayışı Kapitalizme göre özgürlük için emekçinin yasal bir sistem içinde ücretli-emek ilişkisine onay veriyor olması yeterlidir. Ancak Marks'a göre bu onay sadece biçimseldir, çünkü üretim araçları burjuvazinin özel mülkiyeti altında olduğu için emekçinin bu ilişkiye onay vermenin dışında gerçekçi hiç bir alternatifi yoktur. Ayrıca bir toplumda emekçi sınıfından birilerinin önünde ücretli-emek ilişkisine alternatif bir seçim olsa bile bu, bir bütün olarak sınıfın da bir alternatif sahibi olduğu anlamına gelmez. Oysa sosyalizm için gerçek insan 75
Aşağıdan Sosyalizm
ihtiyaçlar ile kapasitelerin gelişimi arasında kaba ihtiyaçlardan daha ince ihtiyaçlara doğru götüren diyalektik bir ilişki vardır. Bu yüzden yine Marks'a göre kapasitelerin çok yönlü olarak geliştirilmesi gerekir. Başka bir deyişle belli bir alandaki etkinlik, başka alanlardaki özgürlük eksikliğini ikame ediyorsa ya da takıntı şeklini almışsa ve çok yönlü gelişimi engelliyorsa tam anlamıyla özgür olamaz. Özgürlük, insanın temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra gerçekleştirdiği etkinliktir. Dolayısıyla özgür etkinlik başka özgürlüğünün kolektif olması kendi varlığını maddi dünyada gerekir. Kolektif özgürlük ise belirleme (ve dolayısıyla maddi bir şey (örneğin dışsal maddi ancak sınıflı toplumun geride dünyanın koşullarını belirleme), zorunluluklara cevap vermek) bırakılmasıyla mümkündür. yani nesnel bir pratik olarak için araç değil, kendi içinde bir değil, sadece iradenin kendini amaçtır. Öte yandan özgür Modern Batı felsefe geleneğinin belirlemesi anlamında soyut ve eylemin kendi içinde bir amaç söylemek, önemli bir damarı olan liberal- öznel bir etkinlik olarak olduğunu özgürlüğün ihtiyaç, güç ve kapizm, özgürlüğü negatif bir anlamıştır. asitelerin geliştirilmesi için biçimde, yani mümkün insan eyleminin önündeki engellerin Marks'ın materyalizmi ise gerçekleştirilen bir etkinlik yokluğu olarak tanımlar. somut, nesnel insan etkinliğini olduğunu söylemekle çelişmez. Ekonomik etkinlikten düşünme ve insanın maddi dünyadaki öz- İhtiyaç, güç ve kapasiteleri pratiklerine kadar çok geniş bir belirlenimini öne çıkartır. Bu an- geliştirmek elbette temel bir alanda talep getiren bu özgür- lamda özgürlük belli bir güç ve amaç teşkil eder, ama özgürlük lük anlayışı öncelikli olarak de- belli kapasiteler sahibi olmayı bu amaç için ölesiye çalışmak vletin topluma müdahelesine ve gerektirir ve özgür eylem anlamına gelmez. Bu yüzden ingetirdiği engellere karşı insanın güç ve kapasiteleri üz- sani güç ve kapasitelerin geliştirilmiştir. Marks'ın ise poz- erindeki hâkimiyetinden kay- gelişimi ile güç ve kapasitelerin itif bir özgürlük anlayışı vardır, naklanan eylemdir. Ancak bu, insani gelişimi arasında bir yani Marks'a göre özgürlük önceden verilmiş ve sabit bir ka- ayrım yapmak gerekir. Gerçek sadece engellerin yokluğu değil, pasitenin kullanımı değildir, anlamda özgür etkinlik güç ve insani olarak bu engellerin olmadığı yerde çünkü özgür etkinlik kullandığı kapasiteleri gerçekleştirilen bir pratiktir. kapasiteleri aynı zamanda geliştiren bir pratiktir. Bu da "Feuerbach Üzerine Tezler"in geliştiren bir etkinliktir. Bu an- ancak dışsal zorunlulukların hemen başında Marks, lamda ihtiyaçlar, kapasitelerin aşıldığı, eylemin içsel yani gerçekliği sadece bir nesne biçi- kullanımı ve geliştirilmesi ile denetleyebildiğimiz ihtiyaçlarminde anladığı ve insan bundan haz alma arasında içkin dan kaynaklandığı ve insanın etkinliğinin bu gerçekliğin bir ilişki vardır. Marks'a göre emeğini ve kendini ürettiği kurulmasındaki rolünü, yani ihtiyaçlarımıza çalışarak cevap şeyde tanıyabildiği durumda öznelliği dışarıda bıraktığı için veririz ve eğer kapasitelerin mümkündür. Tam da bu yüzden kendisinden önceki materyal- kullanımı özgür bir etkinlik yabancılaşmış emek özgür olaizmi eleştirir. Öte yandan ideal- şeklinde gerçekleşiyorsa bu maz, çünkü bu tür emek ne içsel izm doğru bir biçimde insanın kullanım, ihtiyaçları sadece tat- ihtiyaçlardan kaynaklanır ne de özetkinliğini ve özbelirlenimi min etmekle kalmamalı, aynı za- emekçi kendini ürettiği şeyde vurgulamış, ama bu etkinliği manda onları geliştirmelidir. Yani tanıyabilir. Aynı nedenle Marks 76
için aslında medeniyet, dışsal ve lidir. Marks'ın tanımladığı özgür dolaysız ihtiyaçlardan kay- eylem tarihin bittiği değil, naklanan insan etkinliğinden gerçek anlamda insani tarihin içsel ve dolayımlanmış başladığı noktayı tarif eder. (dolayısıyla nitelik olarak daha gelişmiş) ihtiyaçlara cevap veren Ferda Keskin bir etkinlik türüne geçiş süre(Sosyalist İşçi 427. sayı - Fotoğraf: cidir. Bu süreçte üretici güçlerin gelişmesi ile genel anlamda güçlerin gelişmesi aynı şey değildir. Marks üretici güçlerin gelişmesinin tek başına yeterli olmadığını vurgular, çünkü bu gelişim 'boş' zaman da yaratmalı ve bu zamanın daha iyi bir yaşam için kullanımını mümkün kılmalıdır. İnsan ancak bu şartlar altında gerçekleştirdiği ileri etkinliklerle farklı bir özneye dönüşebilecek ve yeni bir siyasi etkinlik ufkuna girebilecektir. Oysa emek sürecinde tekdüze bir işin her gün mekanik olarak tekrarlandığı ve bunun denetlenemeyen dışsal ihtiyaçlara cevap vermek üzere yapıldığı kapitalist sistemde ne ihtiyaçlar ve kapasiteler insani ve çok yönlü olarak gelişebilir ne de insan kendini ve emeğini ürettiği şeyde tanıyabilir. Yani özgürlüğün nihai biçimine ulaşmak için üretim etkinliğinin yeniden düzenlenmesi, artıkdeğerin burjuvazi tarafından temellük edildiği ve 'boş' zamanın bir hayalden ibaret olduğu kapitalist üretim biçiminin aşılması zorunludur.
Mısır, Tahrir Meydanı, Ocak 2011 - En çok atılan sloganlardan biri "Özgürlük!") 04 Mayıs 2013
"Gezi Parkı Dershanesi" Gezi Parkı'ndan başlayıp önce İstanbul'un sonra da memleketin her yanına yayılan direniş, hem direnenler için hem egemenler için derslerle dolu. Bırakalım, egemenler kendi derslerini çıkarsın. Onların kitlesel olaylardan çıkardığı ders genellikle "Ah daha çok polis olsaydı!" şeklini alır. Sonra, kendileri de inanmasa bile, "Küçük bir azınlığın yaptıkları... İdeolojik maksatlı... Anarşistler..." gibi zırvalıklara ricat ederler. Etsinler. Böyle zamanlarda zaten onları dinleyen pek kalmaz. Biz kendi işimize bakalım, kendi derslerimizi çıkaralım.
1) Kitlesel halk hareketleri kimsenin beklemediği bir anda, kimsenin öngöremediği bir anda patlak verir. Ve "patlak" verir. Kimsenin emriyle, talimatıyla, Dolayısıyla kapitalizme karşı ver- örgütlemesiyle olmaz, tarihte ilmesi gereken mücadele bir hiç olmamıştır. özgürlük mücadelesidir. Bu özgürlük ise bir durağanlık hali Ve bu tür hareketler, çok zaman, olarak değil, insanın maddi önemsiz gibi görünen bir nezorunlulukları aştığı yerde ve za- denle patlak verir. Tunus'ta bir manda kendini ihtiyaç ve kapa- delikanlının kendini yakması. İssiteleriyle insan olarak tanbul'da birkaç ağacı korumak gerçekleştirdiği bir etkinlik için eylem yapanlara polisin süreci olarak tahayyül edilme- hayvanca saldırısı. Hatırlayalım,
1 Mayıs'ta polis yine vahşet uygulamıştı, hiçbir şey olmamıştı. Yine hatırlayalım, Taksim metrosunun önünde aylarca Taksim projesiyle ilgili bildiri dağıtıldı, bana mısın diyen olmadı, tık çıkmadı. Ağaç meselesi nedeniyle tüm İstanbul halkının sokaklara döküleceğini bizzat Marx ve Engels bile tahmin edemezdi! Ve zaten mesele ağaç meselesi değil. Mesele, halkın itiraz, eleştiri ve memnunsuzluğunun kritik bir eşiğe bir anda ulaşıvermesi. Bir anda "Yetti artık!" duygusunun ağır basması. Bu eşiğin ne zaman nasıl aşılıverileceğini önceden tahmin etmek mümkün değildir. Önemli olan, önceden tahmin etmek değil, eşiğin aşıldığı an için hazır olmaktır. 2) Gerçek halk hareketleri "saf", "pak", düzgün ve düzenli değildir. Her türlü insan, her türlü düşünce ve fikir, her türlü dünya görüşü ve görüşsüzlüğü, her türlü örgüt ve her türlü örgütsüz, sokaklara ve meydanlara dökülür. "Halk" böyle bir şeydir zaten! Sosyalistlerden oluşmaz, mavi tulumlu öncü işçilerden oluşmaz. İçinde sosyalistler de, mavi tulumlu öncü işçiler de vardır; ama gericisi, milliyetçisi, futbolcusu ve kaz kafalısı da vardır. Bütün bu insanlar hükümete kendi farklı nedenleriyle karşı çıkmaktadır. Bazıları ağaç kestiği ve AVM yapmayı planladığı için, bazıları Müslüman olduğu için, bazıları yeterince Müslüman olmadığı için, bazıları burjuva bir hükümet olduğu için. Ve bütün bu insanlar hükümete alternatif olarak farklı farklı şeyleri arzu etmektedir. Bazıları 77
Aşağıdan Sosyalizm
nedeniyle her kafadan bir ses çıkar, hareketin ne tarafa gideceği, hatta herhangi bir tarafa gidip gidemeyeceği belli değildir. Yoğun ve sıcak tartışmalar yaşanır. Bu tartışmalarda düzeni biraz düzeltmek isteyenlerin mi, toptan değiştirmek isteyenlerin mi kitlenin çoğunluğunu ikna edeceği önceden belli değildir. Olaylar hızla gelişir, güçler dengesi sık sık değişir, kitle bazen bir işçi sınıfı iktidarını, bazıları yorulur, bazen yine öfkelenip daha yumuşak bir AKP iktidarını, ileri atılır, mücadele inişli ve bazıları CHP iktidarını, bazıları çıkışlıdır. Bütün bunlar Mısır'da da Türk'ün gücünü dünyaya yaşandı ve hâlâ yaşanıyor. yaşanıp kanıtlayacak bir iktidarı istemek- Türkiye'de yaşanmayacağını henüz bilmiytedir. Pek çoğu ise zaten alternatif bir iktidar meselesini aklına oruz. Göreceğiz. bile getirmemiştir, sadece Taksim Meydanı'nı veya hatta Ama kesinlikle bilebildiğimiz sadece Gezi Parkı'ndaki ağaçları bazı şeyler var. kurtarmak için sokağa çıkmıştır. Birincisi, hem Mısır'da hem buKitle hareketinin sosyalizm için rada, yarın her şey bitse ve sokaklara dökülen işçilerden hareket tümüyle evine çekilse oluşacağını beklemek, garip bir de, artık hiçbir şey eskisi gibi olStalinist hayal dünyasında mayacak. Bir dostumun sözyaşamaktır. Kitle hareketinin leriyle: "Taksim Direnişi iktidara halka yenmeyi temiz mavi tulumlu sosyalist yenilmeyi, öğretti. Bundan sonra bütün işçilerden ibaret olmasını beklemek, gerçek dünyayı Stalinist iktidarların işi zor". afişlerle karıştırmak demektir. İkincisi, toplumu aşağıdan yük3) Türkiye'de beş altı gündür selen bir kitle hareketiyle kökünolanlar, Mısır Devrimi'nin ilk den değiştirmeyi isteyenlerin işi, günlerini andırıyor. Hayır, hayal bizim işimiz, "Ay Türk bayrağı görmüyorum, uçmuyorum, AKP taşıyorlar!" diye şikâyet etmek hükümetinin 18 günde değil, hem taşıyanlarla hem devrileceğini düşünmüyorum. taşıyanların çevresindekilerle ve mümkün Ama direniş hareketinin tartışmak yukarıda anlatmaya çalıştığım olduğunca çoğunu miliyetçiliğin özellikleri Mısır'da ve burada hareketi böleceğine ikna etmekaynı. Zaten Mısır'da olanları de- tir. Milliyetçilerin meydana vrim olarak görmeyenler, tam da gelmesini engellemek mümkün kitle hareketlerinin bu özellik- değildir, ama milliyetçilerin alt etmek lerini anlayamadıkları için gör- tartışmalarını mümkündür. müyorlar.
yenilgiler yaşayacaktır. Bizim işimiz, gelişmelere uzun vadeli bakmak, moraller bozulduğunda herkese moral vermek, hareketin ileri adım atabilmesi için en iyi önerileri bulup önermektir. Önce askerî vesayet geriletildi. Sonra barış süreci başladı. Bu tarihsel adımların ikisi de Türkiye nüfusu bunları istediği için gerçekleşti. Bunları AKP hükümeti bize bahşetmedi, biz kazandık. Şimdi Türkiye nüfusu polis şiddeti istemediğini, tepeden inme kentsel dönüşüm istemediğini, demokrasi istediğini gösteriyor. Heyecanlanmayan, mırın kırın eden, halk kitlelerini ve kitlelerin davranışlarını beğenmeyen varsa... Yoktur. Eminim, yoktur. Roni Margulies 02 Haziran 2013
Bir süreç olarak Gezi Parkı Direnişi
Gezi Parkı Direnişi ve isyanın bir anda pek çok şehre sıçraması pek çok toplumsal özne açısından derslerle dolu ancak gündelik mücadele içindeki heyecanımız bazen dersleri geri plana itebiliyor. Bu doğal, Türkiye'de daha önce de çok büyük toplumsal mücadeleler yaşandı ancak bu türden bir hareketi daha önce zannediyorum ki hiçbir kuşak görmedi. Bu sebeple bir şeyi mutlaka akılda tutmak gerekiyor: Bu hareket yeni. Yeni derken artık hiç de Mısır'da, burada ve her yerde, Üçüncüsü, hareket geri çek- yeni olmayan postmodernizmin kitle hareketi başladığı zaman, ilmeyip devam etse bile, zaman her şeye toplumsallıktan uzak yukarıda anlattığım özellikler zaman gerileyecek, belki bazı bir yenilik payesi atfeden tavrına 78
benzer bir tespit yapmaya çalışmıyorum. Bu hareket daha önceki toplumsal hareketlerin bir tekrarı değil, onlara benzeyen ve benzemeyen yönleri var. Can Yücel'in çok sevdiğim lafıyla "Dünya denen bu kürenin, Türkiye denen sapağında" 2013 yılında yaşanmakta olan ve kendine özgü özellikler taşıyan bir hareket. Pek çok farklı toplumsal dinamiğe sahip, kendisinden önceki toplumsal hareketleri içinde barındırıyor ancak hem nitel hem de nicel olarak onlardan farklı. Sadece kendisinden önceki hareketlerden farklı değil, aynı zamanda tüm birlik retoriğine rağmen kendi içinde de pek çok gerilim taşıyor. Semboller, farklı politik eğilimler, farklı liderlikler ve hiç öngörülemez kendiliğindenlik arasında bir gerilim mevcut. Bu gerilimler hareketi şimdilik güçsüz kılmıyor, kılması da gerekmiyor. Politikanın harekete zarar vereceği argümanının kendisi politik. Sokaklarda ise muazzam boyutlarda politika konuşuluyor. Bir hareket sürmekte iken yapılan politik değerlendirmeler ve önerilerin her daim yanılgı riski var elbette ancak buna cüret etmek gerekiyor.
isminden bağımsız bir antikapitalist potansiyel kazandırıyor. Bazı yazarların da belirttiği gibi sokaklara taşan öfke asıl olarak neoliberalizmin otoriter bir şekilde uygulanıyor olmasına dönük ve bu öfke kendisini farklı görünümlerle ifade ediyor.
Marx'a atfedilen (muhtemelen ona ait olmayan) "Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser" sözünün direnişin ilk günlerine damgasını vurmuştu. Gezi Parkı'nda sabahlamaya başlayan insanlar sermayenin Gezi Parkı'nı talanına karşı sokağa çıktı. Polisin parka çıplak bir şiddetle saldırısı, sermayenin de çıplak olduğunu gösteriyor yeter ki "kral çıplak" diyebilmenin kanallarını yaratabilelim. Sadece AKP hükümetini değil, Ermenilerden gasp edilmiş toprakların üzerine kurulu park ile Türkiye kapitalizm tarihinin bütününü ve sistemi teşhir etme şansımız var. Uluslararası dayanışmanın boyutlarını gösterebilmek ve tüm farklılıklarına rağmen Taksim, Tahrir ve Syntagma meydanlarının aynı mücadelenin parçası olduğunu anlatabilmek hayati bir önem taşıyor. Bunu yapabilmek ise sosyalistlerin bu hareketle ilişkilenmek Antikapitalist potansiyeli adına ciddi bir çaba sarf değerlendirebilmek etmesini ve bugüne kadarki ezberlerin terk edilmesini gerekHer hareketin başlangıç noktası tiriyor. Ne ezberlenmiş miting önemli bir potansiyel içerir. Bu havaları, ne hareketi tümüyle mücadelenin kentsel dönüşüme, kontrol altına almak üzere sermayenin kenti zaptına karşı geliştirilen taktikler, ne örgüt bir grup aktivistin harekete bayraklarının yarışırcasına geçmesiyle başlaması harekete alanları kaplaması ne de altı
doldurulamayan devrim ve grev çağrıları bu hareket ile gerçek bir ilişkilenmeyi sağlamıyor hatta bazı eylemlerde kitlenin enerjisini çekip alıyor. Hareketin farklı illerde farklı şekiller alması da sürekliliği olan taktikler geliştirme olanağını ortadan kaldırma riski taşıyor. Gezi Parkı ile Ankara sokakları bir değil örneğin. Gezi Parkı'ndaki atmosfer sosyalistler için ciddi bir etkinlik alanı sağlıyor, Ankara ve pek çok şehirde ise sokaklarda barikatlar kuruluyor, sert polis saldırıları yaşanmaya devam ediyor. Barikatlarda ise genel havayı belirleyen kaçınılmaz olarak anın sıcaklığı oluyor, politik ayrımlar silikleşiyor. Bunun böyle devam etmeyeceği ise ortada dolayısıyla sosyalistlerin şimdiden harekete "akıl vermek" üzere değil, hareketin bir parçası olarak tartışma yürütebilme yeteneğini kazanabilmesi gerekiyor. Gerek sosyal medya stratejileri, gerekse farklı durumlarda alanda hareket edebilme pratikleri edinme konusunda kendilerini donatmaları sosyalistler açısından hayati bir önem taşıyor. Tali görünen bu konular alanlardaki antikapitalist potansiyeli harekete geçirebilmek açısından temel bir konum teşkil ediyor. Taktiklerin belirlenebilmesi ise yukarıda da belirtildiği gibi hareketi hareket hâlindeyken çözümlemeye çalışmak için bir cüret gerektiriyor çünkü taktikler asıl olarak stratejiye tabidir. Anın büyüsüne kapılmadan, ancak heyecanı da yitirmeden bunu yapabilmek gerekiyor. Politika: geri çekilişler ve sıçramalar Tüm "anti politik" argümanlara 79
Aşağıdan Sosyalizm
rağmen yaşanmakta olanların tamamen politik ve politika bu süreçteki faaliyetin tam kalbinde yer almak zorunda. Gezi Parkı Direnişi elden kaçmakta olan bir fırsat, bir an, devrimin öngünü değil; yeni bir sürecin ilk kıvılcımı. Direnişi bir süreç olarak kavramamak pek çok risk barındırıyor. Hareketi bir an olarak kavramak Bülent Somay'ın yerinde uyarısıyla yumurtaların hepsini aynı sepete koymaya ve sepetin dibinin delinmesine yol açabilir.1 Hazır kitleler harekete geçmişken tüm taleplerimizi kazanmaya çalışalım diyen anlayış harekete zarar verir. "Hükümet istifa" talebi sokakta çok yaygın olabilir ancak hareketi buraya kilitlemek muazzam bir moral bozukluğuna yol açabilir. DSİP'in sürece ilişkin ilk açıklamasında da söylendiği gibi bu AKP için sonun başlangıcı olabilir2 ancak bir başlangıçtır. Geniş kitleler en yükseği vaat edip kazanamadıklarında değil, somut kazanımlar elde ettiklerinde mücadele için daha istekli olacaklardır. Gezi Parkı Direnişi bir süreçtir. Şimdiden kazanımlara sahiptir, pek çok insan gelecek kaygısıyla yalıtık yaşamlarını bir kenara bırakıp sokaklarda dayanışmanın göz dolduran örneklerini hayata geçirmiştir. Hükümet politik olarak yenilgi almıştır, almaya devam etmektedir. Polis şiddeti nüfusun büyük çoğunluğuna teşhir olmuştur, medya kendini gözden geçirmek zorunda kalmıştır. En önemlisi ise insanlar kolektif bir özne olabilme yolunda adım atmıştır. Ancak sokaktaki hareketin geri çekildiği, hatta yenilgiler aldığı zamanlar ola80
bilir, muhtemelen olacaktır. Hareket içindeki gerilimlerin su yüzüne çıktığı uğraklar olacaktır, hareketin sıçrama anları olacaktır. İşte bütün bu uğraklarda politika sosyalistlerin temel müdahale aracı olacaktır. Daniel Bensaïd'in dediği gibi: "Bir aracılık sanatı olan politika aynı zamanda uygun ve uygunsuz anı saptamanın sanatıdır".3 Henüz örgütlü işçi sınıfını ve nüfusun belli bir bölümünü kazanmamış bir hareketten devrim beklemek gerçekçi değil. Bu, hareketin önemini azaltmaz. Tersine Gezi Parkı Direnişi yeni bir sürecin başlangıcıdır. Kolektif eylemin, dayanışmanın ve bir hegemonya mücadelesinin koşullarını yaratmıştır. Eğer sosyalistler süreci doğru okumak ve kitlelerin güvenini yükseltecek bir adım atmak istiyorlarsa İstanbul dışındaki illerin direnişini görmezden gelmeden, Gezi Parkı Direnişi'nin temel beş talebi etrafında bir araya gelmeli ve bir kazanımı zorlamalıdır. Bu mücadele içinde politik deneyim kazanmak, yeni direnişlerin yolunu açmak ve ezilenlerin tarihsel bloğunu oluşturmak mümkündür. Devrimcilik hep "en fazla"yı istemek değildir, kazanmak için gerekli politik araçları geliştirebilme sanatıdır. Bizleri bekleyen bu süreç içinde bir hegemonya mücadelesidir. 9 Haziran 2013 Can Irmak Özinanır 1) Bülent Somay, http://arsiv.marksist.org/haberler/11709-bulentsomay-gercek-toplumsal-donusum-s abir-kararlilik-ve-orgutluluk-ister 2) DSİP: "AKP'nin ilk büyük yenilgisi", http://arsiv.marksist.org/haberler/1166 1-dsip-akpnin-ilk-buyuk-yenilgisi 3) Daniel Bensaïd (2011), Marx Kullanım Kılavuzu, çev. Volkan Yalçıntoklu, Habitus Yayıncılık.
Gezi dersleri:
Her hareketin iki "düşmanı" vardır Her muhalif hareketin iki düşmanı vardır. Biriyle baş etmek nispeten kolaydır, biriyle daha zor. Bir grevde, örneğin, birinci düşman patrondur. Bu kolaydır, herkes böyle olduğunu bilir. Herkes ne yapmak gerektiğini de aşağı yukarı bilir: Üretim durdurulmalı, patron gelir kaybına dayanamayacak hâle getirilmeli, kaybettiği para işçilerin taleplerini karşılamanın maliyetinden daha pahalı olacak diye korkmaya başlamalı. Tek sorun sağlam durmak, dayanmaktır. İkinci düşman, içerde olduğu için, baş etmesi daha zor bir sorundur. İşçilerin bir kısmı, "Yahu, bizim patron kötü adam değil" der, "Grev yapmasak da gidip bir daha rica etsek" der, patronla siyasî bir görüş paylaşıyor olabilir, patronun hemşerisi, köylüsü filan olabilir. Bu işçiler greve katılmayı reddederse, grevin üretimi durdurması da, sağlam durması da çok zorlaşır. Bir yandan patronla uğraşırken, bir yandan da iş bırakmayan işçileri ikna etmek, onları greve fikrine kazanmak mücadelesi verilir. İkna edilemezlerse, üretim devam eder, patronu yenmek iyice zorlaşır, grevin başarı ihtimali azalır. Greve çıkmaya ikna olmayan, grev kıran işçiler ille de gerici, patron yandaşı filan da değildir. İşlerini kaybetmekten korkuyor olabilirler, grevin kazanacağına akılları yatmıyor olabilir, grev
sırasında kaybedecekleri para onlara çok ağır geliyor olabilir. Ama sonuç olarak yenilgiye uğrayan çoğu grev, patronun yaptıkları nedeniyle değil, greve katılmayan işçiler yüzünden yenilgiye uğrar. İngiltere kömür madencileri
Yenilginin bir nedeni, hükümetin kararlılığı, bir buçuk yıl boyunca göz kırpmadan grevin yarattığı karmaşaya direnmesi, madencilere karşı tüm polis gücünü seferber etmesiydi. Ama daha önemli nedeni, başta Nottingham olmak üzere, bazı kömür havzalarında işçilerin greve katılmaması, kömür üretimini sürdürmesiydi. Bir yandan bu üretim, bir yandan hükümetin Polonya'dan pahalı kömür ithal etmesi nedeniyle, ülkede kömür sıkıntısı yaşanmadı, ekonomi etkilenmedi ve grev kaybedildi.
temel sorunu polis değildir. Polis nispeten kolay bir sorundur. Zor olan, "geri" kesimlerin hareketi bölmesini, zayıflatmasını, yavaşlatıp daraltmasını engelleyebilmektir. Kalpaklı Kemaller
Türkiye'de bu sorunu yaşamama ihtimalimiz hiç yok! Toplumun yüzde 20-25'i CHP'ye oy verdiğine göre, vermeyenler bile millî müfredattan, milliyetçilikten, askercilikten şu veya bu ölçüde etkilendiğine göre, içinde Kemalistlerin de bulunmadığı bir kitlesel hareket, Oysa, kömür madencileri en azından benim ömrümde, 1974'te grev yaptıklarında mümkün olamayacak. katılım yüzde 100 olmuş, kömür üretimi durmuştu. Elektrik kesin- Kemalistlerin varlığının ne antileri nedeniyle sanayi haftada lama geldiğini Gezi direnişinde üç gün çalışabilir duruma gördük. geldiğinde, sadece kömür patronları değil tüm patronlar Gezi Parkı'nda değil, ama birçok etkilenmiş, Ted Heath hükümeti mahallede, birçok şehirde teslim olup seçime gitmiş ve protestolar Türk bayraklarının, kalpaklı Kemallerin ve "Mustafa seçimleri kaybetmişti. Kemal'in askerleriyiz" yazılı gösterisine Düşünce çeşitliliği ve bilinç bandanaların dönüştü. eşitsizliği
Bunun kendi hayatımda yaşadığım en açık seçik örneği 1984-85 İngiltere kömür madencileri greviydi. Mücadelenin kazanabilecekleri ve kaybedebilecekleri normal bir grevin çok ötesindeydi. Başbakan Thatcher, sosyal devleti ortadan kaldırmak, reel ücretleri %20 oranında düşürmek, İngiliz sermayesinin kârlılığını yükseltmek istiyordu. Bunu yapabilmek için işçi sınıfının örgütlülüğünü dağıtmak, direnme gücünü kırmak zorundaydı. İktidara geldiğinden beri sınıfın en örgütlü kesimlerini tek tek karşısına alıyor ve yeniyordu. Nihayet sıra en militan kesimlerden biri olan madencilere, en eski ve radikal sendikalardan biri olan Madenciler Sendikası'na geldi. İster genel grev, ister ayaklanma, ister Gezi Parkı olsun, hiçbir Grev bir buçuk yıl sürdü. kitlesel hareketin içinde tüm Toplumun bütününü içine çeken kesimler, tüm bireyler aynı siyasî gerçekten epik bir mücadele bilinç düzeyinde olmayacaktır. yaşandı. Hareket gerçekten kitleselse, toplumun genelindeki düşünce Mücadele Thatcher hükümetine çeşitliliği ve bilinç eşitsizliği karşıydı. Elbette. Savaş gibiydi harekette de yansımasını adeta. Ölen bile oldu. Ama bulacaktır. hükümetten çok öte bir anlamı vardı: Sınıf mücadelesinin Hareketin bazı kesimleri "geri", geleceğini belirleyecek bir kararsız, çekingen ve hatta grevdi bu. Ve yenilgiyle olumsuz davranırken, bazıları sonuçlandı. Thatcher, 11 yıllık daha kararlı ve atılgan olacak, başbakanlığının en önemli hareketi ileri çekmek için elinzaferini kazandı, İngiltere işçi den geleni yapacaktır. Hareketin sınıfı belki de bugün bile etki- ilerlemesini, genişlemesini, lerinden tam olarak sıyrılamamış genelleşmesini isteyen bu daha olduğu bir darbe yedi. "ileri", daha "bilinçli" kesimin
"Ne önemi "Onlar da denebilir.
var?" öyle
denebilir, yürüsün"
Önemi şu: Mustafa Kemal'in askerleri hareketi pek çok açıdan böldü, zayıflattı, genişlemesinin önünü kesti. En önemlisi, kalpaklı Kemaller yüzünden, toplumun AK Parti'ye oy veren çok büyük kesimine hareketin ulaşma, konuşma, ikna etme ihtimali kalmadı. Başbakan'ın hareketi "darbeci", "Ergenekoncu", "28 Şubatçı" olarak karalama girişimi Kemalistler yüzünden başarılı olma şansı kazandı. 81
Aşağıdan Sosyalizm
İkincisi, Kemalistlerin Müslüman düşmanlığı, Kürt düşmanlığı ve Ermeni düşmanlığı, toplumun bu kesimlerini de hareketten soğuttu. Müslümanların ve Kürtlerin soğuk baktığı bir hareketin Türkiye'de ne şansı olabilir? Evet, hükümet bin türlü yalan, iftira ve palavra attı ortaya. Camide içki içilmesi, seks alemleri, başörtülü kadınlara saldırılar... İçki ve seks olmadığını biliyoruz. Ama başörtülü kadınlara saldırılar olduğunu da biliyoruz. Bu saldırıların doğru olduğunu bilenler, hükümetin diğer dediklerine de inandı, doğal olarak. Ve Gezi, Kemalistler yüzünden, Müslümanların, Anadolu'nun desteğini kaybetti.
Özgürlük için Sınıf Mücadelesi Sosyalist İşçi'de "Antikapitalist bir sol için temeller" başlıklı yazı dizisinde bu hafta, Erkin Erdoğan, kalıcı bir toplumsal dönüşüm için mücadelede işçi sınıfının merkezi rolünü yazdı:
dolayısıyla üretim ilişkilerini ve bunlarla birlikte bütün toplumsal ilişkileri durmaksızın devrimcileştirmeden var olamaz... Üretimin sürekli devrimcileştirilmesi, tüm toplumsal koşulların durmaksızın sarsılışı, sonu gelmeyen belirsizlik ve ajitasyon, burjuva çağını bütün öncekilerden ayırır. Bütün sabitleşmiş, donmuş ilişkiler, onları izleyen eski saygıdeğer önyargılar ve kanaatlerle birlikte süpürülüp atılır; tüm yeni oluşanlar ise daha kemikleşmeden antika haline gelir. Katı olan her ey buharlaşır, kutsal olan her şey kirletilir ve insanlar sonunda hayatın gerçekleriyle ve türleriyle olan ilişkileriyle soğukkanlı bir şekilde yüzleşmek zorunda kalırlar."
Sosyalizm fikrinin temelinde, içinde yaşadığımız kapitalist toplumun ürettiği ezme ezilme pratiklerini sona erdirme çabası yatar. Bu nedenle Marksist teori, üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkiye odaklanmış, insanlığı sınıfsız topluma götürecek olan dönüşümün Kemalizm'i, Türk milliyetçiliğini, hangi dinamikler üzerinde askerden medet umanları yükseleceğini ortaya çıkarmaya eleştirmek, deşifre etmek, onları çalışmıştır. kitlenin önünde suçlayıp azınlık durumuna düşürmek hareketi Marks ve Engels, bugüne kadar bölmek anlamına gelmez. Ak- var olmuş tüm toplumların tarisine, bölünmesini önlemenin tek hini sınıf mücadeleleri tarihi olarak tanımlamış ve kapitalist yoludur. üretim ilişkileri içerisinde mülk Sınıf mücadelesi Buna alışalım, ustalaşalım. Ke- sahibi olmayan işçi sınıfının deİşçilerin yaşamını sürdüremalistlerin olmayacağı günler vrimci rolüne vurgu yapmıştır. bilmesi, kendi emeklerini parça henüz yakın değil çünkü. Günümüz toplumunda burjuva parça satabilmelerine bağlıdır. Ücretli emek, kapitalizm altında Roni Margulies "eşitlik", bir sınıfın diğer sınıfın ürettiği artı değere el koyma diğer ticaret maddeleri gibi bir mücadelesidir. Ancak kapitalizm, metadır ve rekabet, piyasa önceki sınıflı toplumlardan farklı koşulları, ekonomik kriz gibi faketkisine tabidir. olarak topluma muhafazakârlığı törlerin empoze ederek varlığını Dolayısıyla, kapitalizm geliştikçe sürdüremez. Daha fazla artı işçiler sadece sayı olarak artmaz, değere el koymak için, kendi aynı zamanda bir araya gelip etme yeteneği mezar kazıcısı durumunda olan mücadele Küreselleşen ve işçi sınıfını sürekli olarak kazanır. dünyanın dört bir yanına yayılan geliştirmek durumundadır. kapitalist üretim ilişkilerini Marks ve Engels, kapitalizmi gördüğümüz tüm toplumlarda önceki sınıflı toplumlardan bu süreç yaşanmış; işçiler kendi ayıran bu önemli faktörü çıkarları etrafında birlikler, Komünist Manifesto'da şöyle sendikalar ve siyasi partiler gibi örgütler kurmuşlardır. ifade ediyor: "Burjuvazi, üretim araçlarını ve 82
İşçi sınıfının mücadeleye atılması, kendi halinde bir sınıf olan işçileri, kendisi için bir sınıf haline getirirken, yeni bir çelişkiyi de ortaya çıkarır. Normal koşullarda, var olan "kurumsal yapının kendi kendini kavrayış şekli olan" egemen ideoloji çerçevesinde hareket eden bireyler, mücadele içerisinde kendi deneyimlerinden ve yaşadıkları karşılaşmalardan öğrenir; hegemonik üstyapı kurumlarıyla çatışmaya girer. Bu nedenle sınıf mücadelesinin birer aracı olarak ifade edebileceğimiz sendikaların ve işçi sınıfı partilerinin yürüttüğü mücadele, aynı zamanda egemen ideolojiyi ve onun günlük politik uygulamalarını hedef almak durumundadır. Doğrudan sınıf mücadelesiyle ilgili gibi görünmeyen başörtüsü, azınlık hakları gibi konular da işçi hareketinin tutum alması gereken başlıklardır. İşçi sınıfın birliği ancak bu politik mücadelelerin bir sonucu olarak sağlanabilir.
haricindeki tüm katmanlar, altüst oluş dönemlerini, toplumu kendi mülkiyet ilişkileri bağlamında yeniden düzenlemek için bir fırsat olarak kullanmaya çalışır. Reform mu, devrim mi sorusu mücadele süreci içinde tekrar tekrar gündeme gelir.
sınıfının iktidarı ele geçirmesine yardımcı olabilir.
İşçi sınıfının merkezi bir rol oynamadığı ve sosyalist partilerin cılız olduğu politik devrimler, geçmiş on yıllarda defalarca tanık olduğumuz gibi, ya eski kapitalist rejimlerin kendini yeni biçimlerde restore etmesi ya da Böylesi dönemlerde işçiler, diğer karşı devrimci müdahaleler toplumsal güçlerden bağımsız sonucunu verir. olarak kendi örgütlenmelerini oluşturur. İşçi konseyleri Burjuva ideolojisinin diyebileceğimiz, çeşitli toplum- hegemonyasını kırmak ve işçi larda farklı adlar almış yönetim sınıfını bölmeye dönük organları ikili iktidar durumu girişimleri sonuçsuz bırakmak yaratır ve aynen 1917 Şubat ve açısından da bir işçi sınıfı partisi Ekim devrimleri arasında oluşturmak zorunludur. Birinci yaşandığı gibi, işçi sınıfı, Enternasyonal'in Londra toplumu ikna edip, var olan al- Konferansı'nda (1871) ifade tüst oluşu sosyal bir devrime çe- edildiği gibi "proletarya ancak virmeye çalışır. ayrı bir siyasal parti kurarak bir sınıf olarak hareket edebilir". İşçi sınıfı, üretim araçları karşısındaki konumu gereği, Erkin Erdoğan kapitalist mülkiyet ilişkilerini or23 Haziran 2014 tadan kaldırma ve sömürüye dayanmayan yeni bir toplum inşa etme potansiyeline sahip tek toplumsal katmandır. İşçiler, İşçi sınıfı ve toplumun ezilen ezme ezilme pratiklerini ortadan kesimleri kaldırılmak için gerekli olan toplumsal bilinci, ancak böylesi Kapitalizm altında işçi sınıfı, ser- altüst oluş süreçlerinin sonumaye sahiplerinin sömürüsü cunda kazanabilir. altındadır. Rekabet ve piyasa koşulları nedeniyle patronlar Parti giderek daha fazla artı ürüne el süreçlerinin nasıl koymak ister. Dolayısıyla işçilerin Devrim görece olarak üretimden sonuçlanacağını belirleyen bir aldıkları pay azalır. Özellikle kriz başka önemli faktör ise işçi sınıfı zamanlarında bu sömürü iyice ile organik bir bağı olan deçıplak bir hale gelir. İşçilerin en vrimci partinin varlığıdır. İşçi küçük talepleri bile büyük mü- sınıfının günlük mücadeleleri cadeleleri ateşler. Böylesi içerisinde yer alan, farklı süreçler büyük siyasi altüst toplumsal mücadeleler arasında oluşları, yani devrimleri gün- köprüler kuran, geçmiş mücadelelerin deneyimlerini deme getirir. bugünün koşullarına uyarlama Devrim süreçlerinde işçi sınıfının becerisini gösterebilen bir merkezi önemi bir kere daha or- sosyalist parti, sınıf mücadeletaya çıkar. Çünkü işçi sınıfı sine önderlik edebilir ve işçi 83
Aşağıdan Sosyalizm
İşçi sınıfı ve ezilenler Karl Marks neden vurguyu işçi sınıfına yapmıştır? Bunun nedeni işçilerin sayısının çok olması mıydı? Marks, Komünist Manifesto'yu yazarken sadece iki ülke sanayi devrimini tamamlamıştı: İngiltere ve Belçika. Uluslararası düzeyde işçi sınıfı minicikti. Bugün sadece Güney Kore'deki işçi sayısı Marks'ın zamanında tüm dünyada varolan işçi sayısından daha fazla. Bugün bile işçi sınıfı insanlığın çoğunluğunu oluşturmuyor. Dünya nüfusunun çoğunluğu köylüler. Marks işçi sınıfını seçti, çünkü işçi sınıfı tarihin öznesidir; çünkü kolektif bir pozisyondadır. İnsanlardan oluşan bir topluluk değil, insanların oluşturduğu bir kolektiftir. Bu ikisi arasında çok büyük fark var. Rusya'da, örneğin 1917 öncesi en fazla acı çeken insanlar işçiler değildi. Petrograd'daki Putilov silah fabrikasında çalışan 40.000 işçi en yüksek ücreti alıyorlardı, ancak Bolşevizmin kalesini oluşturdular. İşçiler köylülerden daha kültürlüydüler. İşçilerin neredeyse % 80'i okuma yazma biliyordu. Öyleyse asıl olan çekilen acının derecesi veya mahrumiyet değil, işçi sınıfının bir kolektif olmasıydı. İşte bu nedenle Marks, işçi sınıfından kolektif bir sınıf, evrensel bir sınıf olarak bahsediyordu. Kendisini özgürleştirirken insanlığı da özgürleştiren bir sınıf. Çünkü kapitalizmin zincirleri üretildiği 84
yerde kırılmak zorundadır. Ezilenlere baktığımızda bir problem görüyoruz. Dünyada işçilerden çok daha fazla ezilen insan var. Milyonlarca ezilen kadın ve eşcinsel, çok fazla sayıda ezilen siyah ve Asyalı, ezilen milyonlarca Yahudi var. Sayılar tam anlamıyla kocaman.
Çünkü birey olarak o kadınlar çok acı çekiyor. Çok katlı apartmanlarda oturuyorlar, belki yeterince paraları yok, belki bebek sabaha kadar uyutmamış, belki de uyku ilacı almalarına rağmen uyuyamamışlar, bu nedenle de hırslarını siyah biletçiden çıkartıyorlar.
Onlar kolektif mi? Hayır. Ezilenler otomatik olarak güçlerini birleştirmezler. Ezilenlerin gökkuşağı ittifakı beş dakikalık mücadele testi karşısında çözülür.
Bazıları bu duruma inanamıyor. Şöyle diyorlar: "O kadın eziliyor, o siyah adam da eziliyor öyleyse güçlerini birleştirirler." Hiç de böyle değil. Güçlerin birleşmesinde hiçbir şey otomatik değil.
Eşcinsel olmanız otomatik olarak siyahları destekleyeceğiniz, siyahsanız otomatik olarak eşcinselleri destekleyeceğiniz ya da eşcinselseniz otomatik olarak Yahudileri destekleyeceğiniz anlamına gelmiyor. Bu konuda kimsenin herhangi bir şüphesi varsa, gerçeklere şöyle bir bakalım. Örneğin Nazi Almanyası'nda Yahudiler sadece heteroseksüeller tarafından saldırıya uğramadılar. En belalı anti- Semitistler arasında Nazi gayler (erkek eşcinseller) vardı. Neden? Çünkü, Nazi şartlarına göre eşcinselseniz aşağısınız. Ama üzerinizde deri bir ceket, deri botlar ve bir Nazi arması (swastika) varsa bir Yahudi'ye veya bir kadına göre kendini hiç de aşağı hissetmezsin, hatta üstün hissedersin. Yine kadınlar ve siyahlar arasındaki ilişki konusunda bir şüpheniz varsa bir otobüs kuyruğunda durun. Eğer otobüs 40 dakika geç geldiyse, biletçi de bir siyahsa o kadınların ağzından çok çirkin ırkçı yorumlar duyacaksınız.
Aynı şekilde ezilenlerin bile güçlerini birleştireceği doğru değil. Eğer doğru olsaydı Marks, "Tüm dünyanın işçileri birleşin!" diye yazmazdı. "Tüm dünyanın ezilenleri birleşin!" diye yazardı. O işçi sınıfı için hiçbir zaman "ezilenler" sözcüğünü kullanmadı. Çünkü ezilen farklı grupların bir araya gelmediğini ve aynı ezilen grup içinde de birlik oluşturmadıklarını biliyordu. Kadınlar binlerce yıldır eziliyorlar. Ama kadınlar arasında ortak bir bağ olduğunu düşünüyorsanız rüya görüyorsunuz. Kölelik tarihi gösteriyor ki kadınlar da köle sahibidir ve kadın kölelere işkence ederler. Tarih kadınların farklı sınıflara ait olmaları nedeniyle sürekli bölündüklerini gösteriyor. Paris Komünü'ne bakın. Komünarlar müthiş savaşçılardı. Times'ın Paris muhabiri Komün hakkında "eğer Paris sadece kadınlardan oluşsaydı, kazanırlardı" diye yazıyordu. Bu bir abartma ama kadın komünarların mücadelesi hayranlık uyandırıcıydı. Çok görkemliydiler.
Zengin kadınlar ise zafer kazanan Versaille ordularının kente girişini kadın Komünarların gözlerine şemsiyelerinin uçlarını sokarak kutladılar. Ezilenler öylece bir araya gelmezler, çünkü ezilenlerin kendileri farklı sınıflara ayrılmışlardır. Kapitalist kadınlar kapitalist erkeklerle eşit değiller, bu doğru. İngiltere'de kadınlar nüfusun % 40'ından fazlasını oluşturmalarına rağmen İngiliz şirket hisselerinin sadece % 40'ına sahipler. Ancak hisse sahibi erkeklerle kadınlar arasındaki mesafe, hisse sahibi kadınlar ile hiçbir şeyi olmayan milyonlarca kadın arasındaki mesafeyle hiçbir şekilde karşılaştırılabilir durumda değil. Mücadelede anahtar unsur güç sorunudur. Bilinç, insanlar arkalarına yaslanıp "bilincimizi nasıl değiştirebiliriz?" diye düşündüğü için yükselmiyor. İnsanlar güvenli hissettikleri için, kendilerini mücadeleye uygun hissettikleri için değişirler. İşte böyle bilinç değişir. 1917 öncesi Rusya'da Yahudilere karşı korkunç bir baskı vardı. 1881'de yüzlerce şehir ve köyde Yahudilere karşı bir katliam yaşandı. Yahudilerin Petrograd ve Moskova'da yaşamalarına izin verilmiyordu. 1917'de tüm bunlar değişti. Petrograd Sovyeti'nin başkanı, Troçki, bir Yahudi'ydi. Moskova Sovyeti'nin başkanı, Kamanev, bir Yahudi'ydi. Sovyet Cumhuriyeti'nin başkanı, Sverdlov, bir Yahudi'ydi.
Troçki Kızıl Ordu'nun başına mek için Yahudi işçileri seçti. geçtiğinde Petrograd Yahudi işçilerin Ruslardan farklı Sovyeti'nin başkanlığını bir olduğunu tartışıyordu. Rus başka Yahudi Zinoviev'e de- işçileri anti-Semitiktiler. (Yahudi vretti. karşıtı) Yahudi işçiler yalnız örgütlenmek zorundaydılar. Onları seçen milyonlarca insan Yahudi katliamlarının bir parçası Yahudi işçiler bu çağrıya olumlu olan insanların oğulları ve yanıt verdi çünkü Rus işçilerine kızlarıydılar. Komünist Manifesto güvenmiyorlardı. Ancak yalnız okuyarak fikirlerini ayakta kalabilecek kadar da değiştirmediler. Mücadele güçlü değillerdi. Tek başlarına sırasında kendileriyle öylesine hem Rus işçilerine hem de Çarlık gurur duydular ki artık rejimine karşı mücadele başkalarını günah keçisi yap- edemedikleri için bu durum remaya ihtiyaçları kalmadı. Öylesi jimle işbirliği yapmalarıyla koşullarda Troçki'yi seçmek çok sonuçlandı. doğaldı. Rus tarafında işbirlikçilerin lideri Güç anahtardır. Güven hissi o dönemde İçişleri Bakanlığı anahtardır. Lord Acton, "Güç yapan Plevhe isimli bir adamdı. yozlaştırır ve mutlak güç tam 1881'de Yahudilere karşı anlamıyla yozlaştırır"diyor, bu katliamları örgütlerken de aynı söz şöyle olmalıydı: "Güç makamdaydı. yozlaştırır ve güçsüzlük tam anlamıyla yozlaştırır." Yahudilerin hepsi katliamlar sırasında korkunç acılar çektikBoyun eğmekten daha kötüsü leri için çarlık karşıtı olmadı. Tam yoktur. Bir mücadeleden daha tersine, güçsüzlükleri nedeniyle iyisi, bir savaşım vermekten bazıları Çar'la işbirliği yaptı. daha iyisi yoktur. Bir savaşım güven kazandırır. Kötü olan şu Bir başka örnek de 1960'larda ki, ezilenler bir bireyler toplamı ABD'deki Kara Panterlerdir. olduğu müddetçe güç hissine Ancak basit bir problemleri sahip olamazlar. Bu nedenle en- vardı. Siyah insanlar ABD nütelektüel ve duygusal olarak fusunun yaklaşık %10'unu büyüyemezler. oluşturuyor. Amerikan kapitalizmini nüfusun yüzde onu ile Rus Devrimi'nin en büyük yıkman mümkün değil. başarısı, kitlesel grevler hatta sovyetler değildi. En büyük ve Kara Panterler müthiş yürekli en muhteşem kazanım, Rus savaşçılardı. Birçoğu öldürüldü, işçilerinin ruhsal gelişimiydi. devlet tarafından katledildiler. Güçsüzlük böylesi bir gelişime Hayatta kalanlar güçsüzlükleri nedeniyle sisteme eklemlendiler. olanak vermez. İki örnek bunu gösteriyor. Moskova'da Okhrana'nın başı (Çar'ın gizli polisi) olan Sregei Zubatov çarı desteklemek için sendika örgütlemeye karar verdi. Zubatov çok akıllı bir adamdı. Bu sendikaları örgütle-
Bunun etkileri bugün de görülebilir. Yaklaşık 200 şehrin Belediye Başkanı siyah. Eğer Starsky ve Hutch gibi programları izleseniz bile polis şefi rolünün bir siyah tarafından oynandığını görürsünüz. Beya85
Aşağıdan Sosyalizm
süreç müthişti. 68'de Ford'da çalışan kadın işçiler greve çıktı ve bütün Dagenham fabrikasında üretimi durdurdular.
zlar bir kısım siyahlara bazı tavizler verdi. Ancak büyük siyah çoğunluk için bunun hiçbir anlamı yoktu. Bugünün en üzücü resimlerinden birini bir zamanlar kendisini Marksist olarak gören Panterler'in teorisyeni Eldridge Cleaver oluşturuyor. Londra'da televizyona çıktığında bir soruyu yanıtlarken, eşi ona bir çocuk sunduğunda tanrının varlığını anladığını ve Marksist olmaktan vazgeçtiğini açıklıyordu. Neden Leninist olmaktan vazgeçtiğine dair bir soruya ise şöyle cevap veriyordu: "Bir gün bulutlara baktım ve Lenin'in görüntüsünü gördüm, sonra bulut dağıldı ve ben Leninizm'in gelip geçici bir şey olduğunu anladım." Bu durumun asıl açıklaması tabii ki güçsüzlüktü. Statükoya adapte olursun. Gücü olmayan her hareketin başına aynı şey geldi. Sosyalistler için anahtar problem çok basit: Ezilenler ancak işçi sınıfının anahtar gücü ile birleştiğinde güç sahibi olabilirler. Marks, toplumların tarihinin sınıflar mücadelesi tarihi olduğunu söyler. Burada ifade ettiği şey, bir stratejik pozisyonun varlığıdır ve her şey bu stratejik pozisyon tarafından belirlenir. İngiltere'de kadınlar arasındaki en büyük güven, işçi sınıfının hareketinin yüksek olduğu dönemde yaşandı. 1968'den 1974'e kadar olan 86
1969'da çoğunluğu kadınlardan oluşan öğretmenlerin grevleri yaşandı. Hemşirelerin ilk grevi, büyük bir ulusal grevdi. Kadınlar o zaman çok müthiş gelişmeler kaydetti. Aynı zamanda erkekler de gelişti. 1972'de liman işçileri grevi ve 72 ile 74 arası madenciler grevi yaşanıyordu. Kadınlar ve erkekler büyük bir ordu gibi birlikte yürüyorlardı. Ordu yenilmeye başlayınca herkes yenildi. Dahası, kadınlar erkeklerden daha hızlı geri çekildiler. Çünkü daha az güçleri olduğu için yalnız ayakta kalamadılar. Savaş, sadece bir kesim tarafından yürütülemez. Hepimizin bir bütünün parçası olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Sosyalistler insanlar farklı olduğu için ayrı olmaları gerektiği fikrini reddetmeliler. Marksizm, Etiyopya'da açlıktan ölen bir insanla, İngiltere'de yaşlı bir emeklinin, yine İngiltere'de bir işsizin arasında farklılık olduğu basit gerçeğini kabul etmeyi başlangıç noktası olarak kabul eder. Eğer bir reformistsen, Etiyopya halkı için bir çözüm, yaşlı bir emekli için başka bir çözüm ve işsiz içinse ayrı bir çözüm olduğunu düşünürsün. Ancak işsizliğin, yaşlı insanın soğuktan donmasının, Etiyopya'daki açlığın nedeni kapitalizmdir. Oysa işsizliğin nedeni bellidir: Kapitalizm! Yaşlı adamın bunamasının nedeni de kapitalizmdir.
Hepimiz aynı gemide olduğumuz için (her ne kadar gemideki oturduğumuz bölge ve koşullar farklı olsa da) ayrı çözümlere sahip değiliz. Roma'ya yüzlerce yol gider, fakat sadece bir Roma vardır. İnsanların sosyalist olmaları için yüzlerce neden vardır, ancak bir sosyalizm vardır. Bu nedenle ayrılık fikri yıkıcıdır. Ayrılığın temelleri çok basittir. Birbirimiz arasında çıkar çatışmaları olduğu fikri üzerine yükselir. Yüzeysel bakınca bu çok doğru görünüyor. 30'larda babam bana "Almanlar ve Yahudiler arasında bir çıkar çatışması var ve ben bu nedenle Siyonistim" demişti. Yüzeysel bakınca haklıydı. Almanlar Yahudileri öldürdü. Almanlar Yahudileri öldürmedi. Bir çıkar çatışması vardı. Almanların çoğunluğu, çıkar çatışması olduğuna inandılar çünkü toplumdaki egemen fikirler, yönetici sınıfın fikirleridir. Yahudilerin çoğunluğu bir çıkar çatışması olduğuna inanıyor. Çünkü, eğer Almanlar tarafından öldürülüyorsanız, onlar sizin düşmanınızdır. Bu çok açık. Böyle bakınca, Siyonizm, doğal bir olgu. Rusya'daki bağımsız Yahudi sosyalist örgüt, BUND, Ruslardan nefret etmediklerini, fakat Rusların kendilerini anlamadıklarını söylerdi. Lenin'in bunun yanıtını verdi: "Eğer Rus işçiler size katılmazsa, sosyalizm diye bir umut yoktur." 1903'te BUND, Yahudi işçiler için otonomi fikrini öne sürdüğünde Lenin, anti-Semitizm suçlaması ile karşı karşıya kalacağını bilmesine rağmen, otonomiye
karşı lider devrimcilerden olan 10 Yahudi'nin otonomiye karşı bir deklarasyon yayınlamasını sağladı. BUND, nereye gideceği belli olmayan bir gemideki Siyonistlere benziyordu. Siyonizmin, Yahudiler ve yerliler arasında bir çıkar çatışması olduğu tezini kabul ettiler. Yüzeysel bakınca doğru görünüyor. Bir kadın, gece yarısı 2'de kalkıp çocuğu besliyorsa, erkeğin bundan çıkarı olduğu açık değil mi? Kahredici bir biçimde açık görünüyor. Tam da Alman ve Yahudiler gibi. Ancak, bu teze daha yakından bakınca ne kadar temelsiz olduğunu görebiliriz. Kuzey İrlanda'da Protestan işçiler, Katolikleri dövmenin kendileri için iyi olacağını düşünüyorlar, yoksa yapmazlardı. Böylece Protestan işçilerin iş sahibi olma olasılığı artacak ve Katoliklerden daha iyi yaşama olanağı elde edecekler. Ancak aynı işçiler, İngiltere'deki Birmingham veya Glasgow şehirlerindeki işçilerden daha az ücret almaya devam edecekler. Irkçılığın daha yaygın olduğu ABD'nin güney eyaletlerinde siyah bir işçiyi tekmeleyen beyaz bir işçi bundan çıkarı olduğunu düşünür çünkü, siyahlardan daha fazla kazanıyordur. Ancak kuzeyde beyaz işçiler çok daha fazla kazanıyor. Aslında kuzeyde siyahlar güneydeki beyazlardan daha fazla kazanıyor. Siyah işçilerin ücretleri, ne kadar düşükse, orantılı olarak beyaz işçilerin ücretleri de o kadar düşük olacaktır. Hem mutlak, hem de oransal olarak siyah ve beyaz işçilerden biri iyi ücret alıyorsa, diğeri de iyi ücret alacaktır. Aynı şey, erkek ve
kadın işçiler için de doğrudur. Sorun, bunun böyle görünmemesi. Yüzeysel olarak işçiler arasında bir çıkar çatışması var gibi görünüyor. Marks, haklı olarak her zaman sağduyudan nefret etti çünkü, aslında sağduyu toplumumuzda egemen olan fikirlerdir. Bazı işçiler şöyle der: "Kapitalistin çok kâr etmesi, az kâr etmesinden iyidir." Tabii herkes bu durumda işinin daha güvende olduğunu bilir. Bu sağduyudur. Bu nedenle işçi işverenle çok kâr etmek için güçlerini birleştirmek zorundadır. Bu mantıklı. George Bernard Shaw'un, St. John isimli kitabında, karakterlerden biri şöyle der: "Güneşin dünyanın etrafında döndüğü açık, gözlerini kullan yeterli." Güneşin dünyanın etrafında döndüğünü gören kimse var mı? Güneşin dünyanın etrafında döndüğü fikri sağduyudur. Bu durum, sağduyunun ne kadar aptalca olduğunu gösteriyor. Aynı temelde kadının ezilmesinden erkeğin çıkarı vardır. Bu çok açık görülmektedir. Eğer sadece bireyler arasındaki ilişkilere bakarsan kaybolursun. Bu, liberallerin toplumu kavrayışıdır. Kapitalist fikirleri kabul ettikleri için liberaller topluma, bir birey, diğer bir birey, bireyler toplamı olarak bakar. Marksistler, bunun tam tersini söyler. Bir birey, bir sınıfın içine doğar. Bir birey bir toplumun içine doğar. Liberal analiz tam bir felakettir. Çünkü, birbirine yakın olan bireyler arasına kıskançlık girer. Yönetici sınıf gelir politikaları fikrini nasıl satıyor? Şöyle diyor-
lar: Şu gruptan işçiler, haftada 300 Pound kazanıyorlar. Sen, 80 pound kazanıyorsun. Onların yerine senin daha fazla kazanman adil olmaz mı? Bu durumda devrimci der ki: Kapitalist, senin ürettiğin kekin %60'ını alıyor. Sonra kırıntıları aramızda paylaştırıyor. Ve aramızda kavga etmemizi teşvik ediyor. Bu nedenle işçi sınıfı hareketi içindeki kadın ve erkek arasındaki ilişki şöyledir: Her ikisi de kapitalizmden muzdariptir. Her ikisi de berbat koşullara sahiptir. Kadınlar erkeklerden daha kötü koşullara sahiptir. Kapitalizm kadını erkekten daha güçlü bir biçimde aşağı doğru iter. Kadınların çocuklara bakması doğal bir süreç değildir. Bu durum kapitalizmle ilişkilidir. Eğer toplum tarafından kreşler, lokantalar, çamaşırhane hizmetleri sunuluyor olsa, çocuklar farklı yetiştirilebilirler. Bugün bunlara sahip değiliz. Nedeni insan doğası değil, kapitalistlere olan maliyetidir. Kapitalist, maliyeti düşürüp, daha fazla kâr etmek istiyor. Bunun için, kadının yerinin mutfak, erkeğin ise fabrika olduğunu talep etmekten daha iyi yol var mı? Bu durum, birey olarak erkeği, mahkum eden olarak gösteriyor. Ancak, mahkum eden, erkek değil, kapitalizm. Eğer, kapitalizm altında beyaz bir erkek olarak kirli bir trende seyahat ediyorsam, cam kenarında bir koltukta oturuyorumdur. Kadın, siyah veya başka birisi, benden daha kötü koşullarda, camdan uzakta bir koltukta oturacaktır. Ancak asıl mesele trendir. Hepimiz aynı treni çekmek zorundayız. Hepimizi belirsizliğe 87
Aşağıdan Sosyalizm
doğru götüren makinist üzerinde hiçbir kontrolümüz yok. Kapitalist sınıf, neden sürekli bizlere bu farklılıkları hatırlatıyor? Çünkü, dikkatimizi anahtar sorundan başka bir yere çekmek istiyor: Sınıf ilişkileri. Bir kesimle diğeri arasındaki tartışmalarda sürekli bireysel ilişkilere bakmamız söyleniyor. Bu nedenle sosyalistler, kalifiye işçinin düşmanının kalifiye olmayan, erkeğin düşmanının kadın ya da tersi gibi gören anlayışlardan tamamen uzak durmalı.
saldırıdır. Sonra Gillick ve Powell'ın gebelik önleyicilere karşı saldırılarını gördük. 1975'te NAC'nin bir gösterisinde 40 bin kadın ve erkek vardı. 1979'da 80 bin kişi gösteriye katıldı. 1985'e geldiğimizde Gillick karşıtı gösteriye sadece 3 bin kişi geldi. Mücadelenin ilk dönemi, kürtaj ya da eşit ücret gibi kolektif talepler etrafında yükseldi. Bundan sonraki 8-9 yıl ise mücadele, kolektif talepler yerine farklılaştırılmış talepler etrafında döndü.
Giderek daha fazla bireysel Ezilenlerin hareketinin böyle bir ilişkilere, bilinç yükseltmeye, düşüşün içinde olmasına kişisel ilişkilere bakılmaya şaşırmamak gerekir. ABD'de başlandı: "İnsanlar doğuştan kadın ve siyah hareketi 60'ların kötü mü", "cinsiyetçi mi" gibi. sonunda bir roket gibi çıktı ve Sanki sorun buymuş gibi. Bireybir sopa gibi düştü. Bunu sel çözümlere yönelen hareket, açıklamanın tek yolu böylesi bunun sonucunda çözüldü. hareketlerin sınıf mücadelesinin Farklı kadın grupları arasındaki düzeyi ile olan ilişkisini anlamak- husumet, korkutucu düzeylere tan geçiyor. vardı. Politik lezbiyenlere karşı heteroseksüeller vs. Bir 60'ların sonu ve 70'lerin başında Amerikan feminist durumu İngiltere'de sanayi sektöründe şöyle özetliyordu: "Kız kardeşlik önemli kazanımlar elde edildi. güçlüdür. Kız kardeşleri öldürür." Aynı zamanda 67'de kürtaj Marks'ın kapitalistler arasındaki yasası, 73'te ücretsiz doğum rekabet ve bireysellik üzerine kontrolü ve 74'te 16 yaşın yazdıkları, feminist hareketin altındakiler için gebelik önleyi- kalıntıları için de geçerli. Marks, ciler ücretsiz hale getirildi. kapitalistleri bir "düşman kardeşler çetesi" olarak tanımlar. Sonra, işçi hareketinin düşüşü İşçilere karşı birleşirler ancak birbaşladı. 1975'te James White, birlerinden nefret ederler. 1977'de William Benyon, Bugün feministler, bir düşman 1979'da John Corrie kürtaj kız kardeşler çetesidir. haklarına saldırdılar. Kolektif eylemden Ücret komisyonu ortadan bahsettiğimizde asıl anahtar, kaldırıldı. Bu, asıl olarak sınıftır. Sınıf, düşmanın içerde kadınlara bir saldırıydı. Çünkü olduğunu söyleme lüksüne düşük ücret alanların sahip değildir. çoğunluğunu oluşturuyorlardı. Ulusal sağlık sistemine karşı Genellikle insanlar SWP'nin büyük bir saldırı yaşadık ve bu "erkek işçilerin kadınların da asıl olarak kadınlara bir ezilmesinden çıkarı var mıdır?" 88
sorusuna neden bu kadar taktığını merak ediyorlar. Eğer erkeklerin kadınların ezilmesinden çıkarı varsa, erkek ve kadınlar arasında asla birliğin mümkün olmayacağına inanıyorum. Eğer, beyazların siyahların ezilmesinden çıkarı varsa, siyah ve beyazlar arasındaki birliğin asla mümkün olamayacağını düşünüyorum. Tabii eğer, hayırseverlik fikrine inanmıyorsanız. Bu fikre göre, sahip olanlar olmayanlara ahlaki ve duygusal nedenlerle yardım etmeliler. Marks, "dünya işçileri birleşin" derken, İngiliz ve Hintli işçilerinin kazanmaları için ortak çıkarları olduğunu ifade ediyordu. Hintli işçilerin ve İngiliz işçilerin çıkarları olan şey, kazanmaktır. Bir kez, erkeklerin çıkarı var veya beyazların çıkarı var söylemini kabul edersek, sınıfın birliğini tamamen parçalıyoruz. Kapitalist sınıf, işçileri hem birleştirir, hem de böler. Yaşayabilmesini sağlayan şey de budur. Bu bölünmüşlükle her türlü uzlaşma yıkım getirir. En çok nefret ettiğim insan tipi bilinmezcilerdir. Ateistleri anlarım (ben de bir ateistim). Dine inanan birini de anlarım. Bilinmezcilik iddiasında bulunan ise baş belası bir ikiyüzlüdür. Çıkarlar meselesinin üstü kesinlikle örtülmemelidir. İnsanların "belki evet, belki hayır" demelerindense, yanlış olmalarını tercih ederim. Devrimcilerin ezilenlerle kendilerini ifade etmeleri çok önemlidir. Ama bunu nasıl yapacağız? Lenin, yoksul köylüler üzerine yazdığı küçük kitapçıkta çok güzel ifade ediyor. Söze şöyle
başlıyor: "Belki sen şehre inmişsindir, belki sen değil, baban şehre inmiştir, amcan şehre inmiştir, kardeşin şehre inmiştir (Lenin çok sabırlıydı, tüm nüfusu sayacak kadar) arkadaşın, şehre inmiştir. Ve şehirde ne buldun? İşçiler grevdeydi." Başka bir şekilde ifade edersek, Lenin kolektif eylemi vurguluyor. Rusya'da Yahudi katliamları yaşanırken Bolşeviklerin vurgusu neydi? Katliamları durdurmak için büyük fabrikaların kolektif gücüne ihtiyacımız var. Kolektif güce ihtiyacımız var. Buradan çıkan sonuç, devrimci parti, sınıfın genelleştirilmesidir. Çünkü bizler, sınıfın birliğine, eşitsiz olduğuna ve bölünmüş olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle devrimci parti içinde eğer eşcinsel isen tabii ki eşcinselleri savunursun. Eşcinsel değil isen, yine eşcinselleri savunursun. İngiltere'deki faşist parti National Front, 1977'de bir bildiri yayınlayarak SWP'nin lideri Tony Cliff'in bir Yahudi olduğunu yazdı. Bizler, karşı bir bildiri yazıp bildiride 'evet Cliff bir Yahudidir' demedik. Merkez Komitesinin tümü Yahudi değildi, ancak 'hepimiz Yahudiyiz' dedik. Eğer siyahlara saldırılıyorsa, hepimiz siyahız, eğer kadınlara saldırılıyorsa hepimiz kadınız, eğer eşcinsellere saldırılıyorsa hepimiz eşcinseliz. Biz, örgütlenme biçimimizde asla ayrılıkçılıkla uzlaşmayacağız. Bunun ne anlama geldiğini söyleyeyim. Bolşevik Partisinin bir kadın gazetesi vardı. Umarım bir gün
bizim de bir kadın gazetemiz olacak. Bu kadın gazetesinin yazı kurulunda: Armand; bir kadın, Krupskaya; bir kadın ve Bukharin; bir erkek vardı. 1916'da Berne'deki kadın konferansında Lenin, Bolşevik liderliği temsil ediyordu.
menin, ayrılıkçılığın da üstesinden gelmeyi sağlayacağı vardır. Ve bu eğilim her zaman olacaktır. Ezilenlerin kurtuluşunun tek yolu, işçi sınıfının liderliğinden geçiyor. Ne Marks, ne de Lenin ezilenlerin birliğinden bahsetti. Onlar, dünya işçileri birleşin, tüm ezilenlerin liderliği sizsiniz dediler.
Troçki, işçi sovyetlerindeki Bolşevik liderdi. Sovyetler, fabrikalardan gelen delegeler tarafından oluşturuluyordu. Tony Cliff Troçki, hayatında hiç fabrikada çalışmadı. Ancak o bir (Cliff'in 1987 yılı Marksizm etkinliğinde delegeydi. Niçin, çünkü biz bir yaptığı bu sunuş Eylül 1987'de Socialist Worker Review'da yayımlanmıştır.) sınıfı temsil ediyoruz. Bir de bunu 1918'deki Berlin'deki korkunç sovyetle karşılaştırın. Rosa Lüksemburg, bir işçi olmadığı için sovyetlere giremedi. Karl Liebknecht'in sovyete girmesine izin verilmedi. Bu insanlar yıllarını hapishanelerde feda ettiler. Yıllarca mücadele eden bu insanlara dönüp "sen işçi değilsin, giremezsin" dediler. Biz, sınıfın birliğine inanıyoruz ve kim olduğu hiç fark etmez.
Reform mu, devrim mi?
Rosa Luxemburg 1900 yılında yazdığı broşürün başlığında bugün hâlen devam etmekte olan bir tartışmayı en basit şekliyle ifade etmişti: Reform mu, Devrim mi? Luxemburg'un bu metni yazmasının üzerinden 100 yılı aşkın bir zaman geçmiş olsa da tartışma hâlen güncel. 2008'den bu yana kapitalizmin krizinin açığa çıktığı bir atmosBir gün, tabii ki İngiltere'de Pen- ferde yaşıyoruz, ardı ardına pek capca, Urduca, Bengalce basılan çok toplumsal kalkışma gazetelerimiz olacak. Tabii ki bir gerçekleşiyor: kadın gazetemiz olacak. Arap Baharı, İspanya'daki ÖfkeBüyük bir hareket yükseldiğinde liler, Wall Street İşgali, Brezilya'yeni durumun ihtiyaçlarına yanıt daki hareket, Yunanistan'da arka verebilecek farklı dillerde arkaya gelen genel grevler, gazeteler çıkması mutlaka bir Ukrayna, Latin Amerika deneyimleri, Gezi Parkı gibi hareketler ihtiyaç olacak. içinde reform mu, devrim mi Bu, ayrılıkçılık anlamına tartışması çoğu zaman bu gelmiyor. Bu durum, emeğin şekilde ifade edilmese de alttan bölünmüşlüğünden ortaya alta devam ediyor. Daha çıkıyor. Ancak, bir politika, bir doğrusu bu hareketlere ilişkin liderlik ve bir örgüt var. Asıl olan, politik konumlanışların çoğu aslında bu soruya verilen cevap demokratik merkeziyetçilik. üzerinden şekilleniyor. Sadece Demokratik merkeziyetçilik sokağa çıkma anları değil, bu fikrinin temelinde, birliği bozan hareketlerin akacakları politik eğilimlerin üstesinden gel- kanalı yaratmak isteyenler 89
Aşağıdan Sosyalizm
açısından da bu soru temel bir tartışma olarak karşımıza çıkıyor. Çeşitli ülkelerde kurulan yeni sol partiler hem kendi içlerinde, hem de dışlarında kalan solla çeşitli yönleriyle bu sorunu tartışıyorlar.
eye çağırıyor, eylemlerinin sistem sınırları dışına çıkmasına karşı çıkıyorlar. Ultra-solcular ise işçi sınıfının gündelik hayatını düzeltmek için verdiği mücadeleyi –ki bu aslında sınıf mücadelesinin temelidir- önemsiz görüyor ve kararlı bir grup deİki yanlış bakış vrimcinin eylemini sınıfın kendi eyleminden daha önemli görüyBu konuda hem dünyada hem orlar. de Türkiye'de sol hareketler içinde temel olarak iki yanlış Marx, Engels, Lenin, Troçki, Luxbakıştan söz etmek mümkün. emburg, Gramsci gibi devrimci Bunlardan ilki işçi hareketi içinde sosyalistlerin geleneğine köklü bir geçmişe sahip olan re- yaslanan DSİP, dünyanın reformformist bakış açısı. Bu bakış açısı lar yoluyla değişemeyeceğini, toplumsal bir devrimin kapitalizmin ancak bir toplumsal gerçekleşmesini mümkün gör- devrim sonucu bütünüyle müyor, en klasik hâliyle işçi yerinden edilebileceğini sınıfını daha iyi hâle getirebile- savunuyor. Çünkü sosyalizm cek reformlar yoluyla kapitalizmi ancak işçi sınıfının kendi eseri tasfiye etmeyi, daha yaygın ver- olabilir, yüzyıllarca zihinlerde yer siyonunda ise kapitalizmi etmiş egemen fikirler mücadele "insancıl" hâle getirecek içinde yerini devrimci fikirlere reformları hayata geçirmeyi bırakmadan başka bir dünya savunuyor. İkinci yanlış anlayış inşa edilemez. ise reformlar için verilen mücadeleyi bütünüyle Bunu savunmak ise reformlar önemsizleştiren ultra-solcu tavır. için mücadele etmemek Bu yaklaşım, işçilerin ve ezilen- anlamına gelmiyor. Tersine lerin siyasal veya ekonomik her sosyalistler açısından devrimci tür reform talebini devrimden bir mücadelenin en temel bir sapma olarak görüyor, ayaklarından biri reformlar için dolayısıyla ne sendikaların zam, verilen mücadelenin en kararlı güvence gibi taleplerini önem- savunucuları olmalıdır. siyor ne de kapitalizm altında siyasal özgürlüklerin Sosyalist harekette reform genişlemesi yönündeki talepleri tartışması ciddiye alıyor. Reformizm, sosyalist hareket Bu iki anlayış da aslında ortak içinde temel olarak 1900'lerin bir tutumdan besleniyor: başlarında II. Enternasyonal kitlelerin kendi eylemine güven- içinde başgöstermişti. memek, işçi sınıfının eylemi yer- Avrupa'nın en büyük sosyalist ine kendi eylemini ikame etmek partisi olan Sosyal Demokrat veya Lenin'in sözleriyle "kitlelere Parti (SPD)'nin teorisyenlerinden kendi doktrinerliğini dayatmak". biri olan Eduard Bernstein, kapReformistler, işçi sınıfı "adına" ve italizmin krizinin bir işçi devrimonların yerine parlamentoda ine yol açacağı fikrine meydan çeşitli iyileştirmeler yapabilecek- okudu. Bernstein'a göre ekonolerini savunuyorlar, dolayısıyla minin büyümesiyle işçiler işçi sınıfını kendilerine oy verm- giderek orta sınıf hâline gelmek90
teydi, odaklanılması gereken o anda kazanılacak reformlar olmalıydı, devrim artık mümkün değildi. Parti içindeki tartışmaya Rosa Luxemburg da katıldı ve kapitalizmin uzun süre istikrarlı bir büyüme yaşayamayacağını gösterdi. Luxemburg, kapitalizmin krizlere mahkûm olduğunu ve krizin savaşlarla aşılmaya çalışılacağını öngörmüştü. Burjuvazi egemen sınıf olarak kaldığı sürece ne kadar reform yapılırsa yapılsın sosyalizmden bahsetmek mümkün değildi. Tarih Luxemburg'u haklı çıkardı. Kısa bir süre sonra I. Dünya Savaşı başladı, iyiden iyiye reformist bir hattı benimsemiş olan SPD savaşta kendi devletinin ve egemen sınıfının yanında tutum aldı. Luxemburg ve Lenin gibi enternasyonalist devrimciler II. Enternasyonal'den koptular. 1917'de işçiler Rusya'da iktidarı ele geçirmeyi başardı. Bunu Avrupa genelinde bir devrimler dalgası izledi ancak reformizmin çok güçlü olduğu Avrupa'da devrim dalgası yenilgiyle sonuçlandı, bunun ardından ise Almanya ve İtalya'da faşizm iktidara geldi, ikinci bir kanlı savaş dalgası ile kapitalizm kendini restore etmeyi başardı. Kapitalizmin krizlere mahkûm olduğu ve reforme edilemeyeceği açığa çıktığı gibi, reformizmin işçi sınıfı açısından yarattığı bedel çok ağır oldu. Reformlar için antikapitalist mücadele Reformlar için verilen mücadele sosyalizm açısından yeterli değildir ancak reform mücadelesi olmadan sosyalizm için verilen bir mücadeleden bahsetmek de mümkün değildir. İşçi sınıfı reformlar için mücadele ederken başka bir
dünyanın nüvelerini inşa etmeye başlar. Ancak sınıfın mücadelesi kapitalizmin kendisiyle bir hesaplaşmaya dönüşmediği, kapitalist devlet mekanizmasını dağıtmaya yönelmediği sürece elde edilen kazanımlar her zaman kaybedilebilir. Örneğin Mısır'da 2011 yılındaki işçi grevleri Mübarek'in devrilmesinde önemli bir rol oynadı. Ardından iktidara Müslüman Kardeşler kaldı, gerek MK gerek liberaller ve solun çeşitli kesimleri ayaklanmanın sistem sınırları içinde kalmasını savunuyorlardı. Mevcut devlet m e k a n i z m a s ı y l a hesaplaşılmamasının sonucunda kitlelerin MK'ye gösterdiği tepki ordunun iktidara el koymasıyla sonuçlandı. Bugün liberaller ve reformistler darbeden yana tutum alırken, MK üyeleri idam cezalarıyla karşı karşıya, işçilerin ise grev ve gösteri hakları yasaklanıyor. DSİP'te örgütlü kadrolar uzun bir zamandır kitlesel antikapitalist yeni bir sol partinin gerekliliğini savunuyorlar. Bu parti reform mücadelesinin en kararlı savunucusu olmak ama aynı zamanda kapitalizmi bir bütün olarak yerinden edecek antikapitalist bir hattı inşa etmek zorunda. Can Irmak Özinanır
91