M. Suat GÜLÞEN
Vurgun (Marmarisli süngercilerin öyküsü)
Denizin derinliklerinde vurgun yiyerek, Sakat kalan, yaþamlarýný kaybeden Marmarisli süngercilere ve Kayýn pederim Dalgýç Hüsein Tekin'e ithaf ediyorum. M.Suat GÜLÞEN
1
Bir zamanlar ilçemizin baþlýca geçim kaynaðý olan süngercilikte, vurgun yiyerek genç yaþta yaþamlarýna veda eden dalgýçlarýmýza Allah'tan rahmet diliyoruz. Ruhlarý þad olsun. Yine vurgun yiyerek sakat kalan dalgýçlarýmýzdan, ölenlere Allah'tan rahmet, hayatta olanlara da esenlikler diliyoruz. Sizleri unutmadýk, unutmayacaðýz… Marmaris Belediyesi
* Sünger dönüþü kordonda dalgýç karýlarý Döþlerinde beþibiryerdeler Çiðinlerinde çocuklarý Çýkmadý mý motordan kocalarý Dizlerinde yumruklarý çýðlýklarý Günlerce sürer aðýtlarý Sen de vurgun yemiþin belden yukarý…
*Erdoðan ÇOKDURU'nun Marmaris belediyesi yerel tarih bülteninin 4. sayýsýnda yayýnlanan þiirinden.
2
VURGUN Marmaris; Ege ve Akdeniz'in birleþtiði noktada eþsiz bir koya açýlan, yeþil ile mavinin buluþtuðu, orman ile denizin kucaklaþtýðý bir doða cenneti. Heredot'un: “Mermerisos halký, mavi göðün altýnda ne kadar da mutlu yaþýyorlar.” diyerek, “Dünyanýn en güzel göðüne sahip” olduðunu vurguladýðý modern bir turizm kenti. Rodos ve Ege adalarýna açýlan en önemli kapý. Yemyeþil ormanlarýndaki çam aðaçlarýndan arýlarýn bal topladýðý, masmavi denizinde her türden balýklarýn oynaþtýðý, güzel bir beldedir Marmaris. Doða harikasý koylarla süslüdür sahilleri. Yatlar dolaþýr mavi sularýnda bir kuðu gibi nazlý nazlý. Kumsallar uzayýp gider kýyý boyu, inceciktir kumu. Hiçbir turizm beldesinin þehir merkezinde denize girilmez Marmaris'teki gibi. Mavi bayraklarla taçlandýrýlmýþtýr denizi. Marmaris'ten Ýçmeler'e kadar uzayan sahil boyunca, rengarenk güneþ þemsiyelerinin altýnda, þezlonglara uzanmýþ özgürce, sereserpe güneþlenen onbinlerce yerli ve yabancý turisti görürsünüz günboyu. Ilýman geçer kýþ aylarý. Güneþ hiç eksik olmaz mavi gökyüzünde. Kýþ aylarýnda dahi, sahilde güneþlenmeler sürüp gider. Þirin ilçenin fahri hemþehrisi olan, rahmetli karikatürist Lütfi Küçük'ün çizdiði ve uluslararasý yarýþmada birincilik ödülü alan karikatüründeki bir “inci” dir Marmaris…
3
………………..…….. VURGUN ………………………
Marmaris'e bir simge olan bu karikatür, þehrin giriþindeki kavþaðýn tam ortasýnda anýtlaþtýrýlmýþtýr. Hemen göze çarpar ilk giriþte, gelenlere “Hoþgeldiniz” dercesine. Kocaman dünya þeklinde bir midye vardýr, midyenin kabuklarý arasýndan görünür içindeki nadide incisi. Bu Marmaris'tir. “Dünyanýn incisi”
4
………………..…….. VURGUN ………………………
Sahile geldiðinizde, Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ün heykelini görürsünüz, tüm heybetiyle durur karþýnýzda. Elini siper etmiþtir gözlerine. Bakar size doðru gururla, “Gözüm üzerinizde dercesine.” Mermer kaidesinde, günümüz dünyasýnýn ihtiyacý olan, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi yazýlýdýr. Arkasýnda Türk bayraklarýnýn dalgalandýðý bu güzel anýtýn sað tarafýndaki parkta bir balýkçý anýtý görürsünüz.
5
………………..…….. VURGUN ………………………
Yaþlý balýkçý onarmaktadýr yýpranan, kopan balýk aðlarýný, oya iþler gibi. Torunu da ona yardým etmektedir. Ekmek parasýný denizden kazananlarýn, bir sonraki balýk avýna hazýrlýðý içindir bunca uðraþ. Bu anýtýn hemen yanýnda, bir dalgýç anýtý sizi karþýlar, elinde süngerlerle. Alýp götürür sizi yýllar öncesine… Atatürk anýtýndan yat limanýna doðru sahil boyu yürürseniz, iskele meydanýnda bir baþka anýt görürsünüz.
6
………………..…….. VURGUN ………………………
Sahilde gezinen yüzlerce kiþi, her gün önünden geçerken, bu anýta merakla bakarlar. Karþýsýna geçip dakikalarca ilgiyle izlerler.
7
………………..…….. VURGUN ……………………… Marmaris'li bir kadýn; kundaktaki bebeðini kucaðýna almýþ, elinden tuttuðu diðer çocuðuyla birlikte gözü boðazda, süngerden dönecek kocasýný beklemektedir. Bu bekleyiþ yýllar öncesinin çileli yaþamýný yansýtýr. Aylar süren endiþeli bir bekleyiþtir bu. Acaba sað dönebilecek mi beklediði? Acaba vurgun mu yiyecek, sakat mý kalacak? Acabalar bir kurt gibi kemirir insanýn içini. Merak dolu gözler her gün Marmaris boðazýna çevrilir… Öyle bir bekleyiþtir ki bu, dönüþü uzadýkça, günler geçmek bilmez, özlemler büyüdükçe büyür dað gibi, endiþeler sarar insanýn benliðini, geceler karardýkca kararýr bir kabus gibi çöker dört duvar arasýna… Yýllar öncesinin tek geçim kaynaðý olan süngerciliðin ve süngercilerin anýsýna dikilmiþtir bu anýt. Marmaris'liler için çok anlamlýdýr. Onda kendisini bulur, onunla özdeþleþir. Kocasýnýn süngerden dönüþünü bekleyen anýttaki kadýn ta kendisidir…
8
………………..…….. VURGUN ……………………… ELLÝ YIL ÖNCESÝ MARMARÝS Marmaris'te turizm henüz baþlamamýþken, turist nedir bilinmezken, süngercilikti halkýn en önemli geçim kaynaðý. O zamanlar Marmaris'in en yoðun yerleþim yeri “Kýsayalý” diye adlandýrýlan kale çevresiydi. Þimdiki plajlarýn, otellerin, motellerin bulunduðu “Uzunyalý” sahili bomboþtu. Her taraf alabildiðine yemyeþil bað, bahçeydi. Marmaris'e ulaþým eskiden çok zordu. Þehirle baðlantýyý güçleþtirirdi Sakar Geçidi. Sakar'ýn tepelerinden, çok virajlý, dar ve toprak yollardan ovaya, denize inmek bir mesele idi, çýkmak daha da zordu. Dar virajlarda iki araç yan yana geçemezdi. Þimdi 45 dakikada ulaþýlabilen Muðla'ya gitmek için, burunlu Austin otobüsle sabah yola çýkýlýr, ilk mola Çetibeli köyünde verilirdi. Ýkinci mola Akçapýnar'da, üçüncü mola Sakar'ýn baþlangýcý olan Akyaka köyünde verilirdi. Her molada þehire gidecek birkaç köylü otobüse biner ve bu arada otobüs de uzunca bir süre dinlendirilirdi. Aksi takdirde bu otobüsün motoru çabuk ýsýnýr sýk sýk su kaynatýrdý. Güç belâ Sakar Geçidi aþýlýr, Ula yol ayrýmýndaki Tenekeli Kahve'de son mola verilir, bu þekilde ancak öðleden sonra Muðla'ya ulaþýlýrdý. Köy yollarý da öyleydi. Toprak yollarla ulaþýlýrdý en yakýndaki Gölenye (Ýçmeler), Beldibi ve Armutalan köylerine. Eþek sýrtýnda gidilirdi buralara genellikle. Turunç gibi bazý sahil köylerinin yolu bile yoktu, ancak teknelerle denizden ulaþým saðlanýrdý. Oysa þimdi buralarýn her biri, ayrý bir þehir, ayrý bir güzellik…
9
………………..…….. VURGUN ……………………… Burada, alabildiðince yemyeþil mandalina, portakal bahçeleri uzanýrdý taa yamaca, ormanlara kadar. Datça'nýn dar ve çok virajlý yolundan giderken, tepeden Marmaris düzlüðüne bakýldýðýnda, yeþil örtünün altýnda evler bile kaybolurdu. Yalnýzca iki renk hakimdi doðaya. Yeþil ile maviden baþka bir renk görülmezdi bu doyumsuz manzarada. Kasalar dolusu ürün alýnýrdý tarlalardan. Bahçelerde her çeþit sebze yetiþtirilirdi taptaze. Ama yeterince para etmez, evin geçimine yetmezdi. Balýkçýlýk da pek geliþmemiþti. Balýklarý Sakar'dan aþýrmak zor olduðundan ticareti bile yapýlamazdý. Oysa “Süngercilik”te iyi para vardý. Deniz çekerdi Marmaris'in gencecik insanlarýný kendine. Dalgýç formasýný giyen dalardý mavi sularýn derinliklerine. Süngerler öbek öbek… Olaðanüstü tehlikeli olan sünger dalgýçlýðýnýn getirisi çok iyi olduðundan, dalgýçlar zaman zaman hayatlarýný ikinci plana atarak dalarlardý derin sulara, birer kovan arýsý gibi. Daha fazla sünger çýkarabilmek için hem birbirileriyle, hem de zamanla yarýþýrlardý... Bazý yaþlýlar, süngerciliði; “Terlemeden para, solumadan ölüm” diye tarif ederler. Ne de doðru derler… Ünlü tarihçi Oppianus, Güney Ege Denizi dalgýçlarý için söylemiþ olduðu: “Hiç bir çile sünger avcýlarýnýnkinden daha korkunç, hiç bir çaba onlarýnkinden daha zor deðildir” sözüyle, süngerciliðin zorluðuna ve tehlikesine dikkat çekmiþtir.
10
………………..…….. VURGUN ……………………… KISKANÇ BÝR ZANAAT Marmarisli eski dalgýçlardan Günay Arslan Kartal “kýskanç bir zanaat” diye adlandýrýr süngerciliði. Süngercilerin kýskanç oluþlarýna dikkat çeker ve þöyle devam eder bir söyleþisinde: “Arkadaþým çýkardý diye sen de çýkarmaya mecbur kalýrsýn. Mecburen daha derinlere meyillenirsin. Çok hýrslý olur dalgýçlar. Onu da alayým bunu da alayým derken, tehlikelerin farkýna varamazsýn. Sünger sizi hep derinliklere çeker. Bir gün, Fethiye'de hýrsýmdan seksen metreye indim. O derinlikte insanýn dudaklarý sýzlamaya baþlýyor. Sünger beni çekiyor ama bittim ben. Hava alamamaya baþladým. Bir süre sonra aklým baþýma geldi. Su yüzeyine doðru yaklaþtým ve yarým saat aksuna da kaldým. Tekneye çýkmadým hemen. Arkadaþlarýmdan ölenler oldu bu hýrs yüzünden” diye anlatýr, o yýllarda yaþadýklarýný. Ali Arslan'da bu hýrsýn kurbaný olan Marmarisli dalgýçlardandýr. Bir dalmýþ ki Dalgýç Ali, dipte sünger bol. Topladýkca toplamýþ, indikçe inmiþ derinliklere. Zaman uzayýp, derinlik de artmaya baþlayýnca dalgýç teknesindekiler asýlmýþlar kýlavuz ipine, iþaret iþaret üstüne “Haydi çýk, yeter artýk” diyor, yukarý çekmek istiyorlar dalgýcý ama yukarýdakileri dinleyen kim! O daha da inmek istiyor. Ýyice hýrslanmýþ hepsini toplayayým diye. Dalgýç Ali çözerek kurtulmuþ kendisini rahatsýz eden, daha derinlere inmesini engelleyen kýlavuz ipinden. Yukarýdakiler boþ çekmiþler kýlavuz ipini. Dalgýç kayýðýndakiler gözlerine inanamamýþ, þaþýrmýþlar Ali nin bu hýrsýna. Dakikalar saat olmuþ kayýktakilere ama dalgýç geçen zamanýn farkýnda deðil.
11
………………..…….. VURGUN ……………………… Dalgýç Ali Arslan hala derin sularda, apoþisine sünger doldurmakta. Neden sonra yukarý çýkmýþ ama iþ iþten geçmiþ! Vurgun yememek mümkün mü? Ölmemek mümkün mü? Ölüm koparmýþ onu, ayrýlamadýðý mavi dünyadan. Bu deniz, verdiði süngerler karþýlýðýnda nice canlar almýþ, nice canlarý da felçli ve sakat býrakarak, aðýtlar yaktýrmýþtýr… Bu deniz, nice analarý gözü yaþlý, nice kadýnlarý kocasýz, nice çocuklarý da yetim býrakmýþtýr… Ekmek parasýný denizden kazanmaya baþladýysan hiç ayrýlamazsýn, kopamazsýn engin deryadan. Mavi sularýn derinlikleri çeker seni. Bir tutku gibi sarar benliðini, ne çare!..
12
………………..…….. VURGUN ……………………… SÜNGERCÝLÝK Süngercilik, balýkçýlýðýn aksine aylar süren bir serüvendir. Nisan-Mayýs aylarýnda Marmaris boðazýndan çýkýnca baþlayan bu serüven, taa Antalya' ya kadar sürükler süngercileri. Genelde 8-10 metrelik kayýklarla (teknelerle) çýkýlýr bu riskli yolculuða. Bir ana kayýk, bir de daha küçük dalgýç kayýðý vardýr. Ana kayýk evleridir süngercilerin. Dalýþ dýþýndaki zamanlarý hep burada geçer. Burada istirahat edip dinlenirler, yatýp kalkarlar. Aþçýlar yemek piþirir. Çýkarýlan süngerler burada iþlenir, aðartýlýr, kurutulur. Çuvallara doldurularak ambara istiflenir. Süngere çýkýldýktan birkaç hafta sonra, ev hasreti benliklerini sarmaya baþlar dalgýçlarýn. Ýþte o zaman anne, baba, kardeþ, eþ ve çocuklarýn özlemi kalplerine yerleþir. Kamaralarý onlarýn hayaliyle dolar. Rüyalarýna girer sevdikleri. Uyku tutmaz olur gözlerini. Uykularý kaçtýðýnda güvertesinde yanýk yanýk türkü söyledikleri sýrdaþlarýdýr bu ana kayýk. Diðer kayýk dalmak için kullanýlýr, hava kompresörü ve dalýþ takýmlarý burada bulunur. Bu dalgýç kayýðýnda dalgýçlarýn dýþýnda, dalgýçlara formalarýný giydirecek olan formacýlarla, hava pompasýný kullanacak olan hava verici ve kayýðý kullanacak kürekçiler bulunur. Sabah erkenden baþlardý dalýþlar. Birkaç zeytin, bir iki peksimet ve bir bardak çay içildi mi, gün boyu baþka bir þey yenmezdi. Dalýþlar tok mideyle yapýlmazdý. Formacýlar dalgýcýn formasýný özenle giydirir, bakýr omuzluðu göðsüne geçirip, lastik formadaki madeni çembere civatalarla sýkýþtýrarak tuttururdu. 13
………………..…….. VURGUN ……………………… Sonra koca bir bakýr kazana benzeyen miðfere hava borusunun marpucu vidalanýp dalgýçýn baþýna geçirilir, omuzluða sýký sýký vidalanýrdý. Miðferin önünde, yanlarýnda ve baþýnýn üzerinde dýþarýsýný görmeye yarayan üç lombozu, yani yuvarlak pencereleri bulunurdu. Ayrýca vücuduna yirmi kilo aðýrlýklar baðlanýrdý suya batmasýný saðlamak için. Genelde bele ve ayaklara baðlanýrdý bu kurþun aðýrlýklar. Haberleþmeyi saðlamak için de beline kýlavuz ipi baðlanýrdý. Hava pompasý çalýþtýrýlýp hava verilirdi. Dalgýç, kayýðýn kenarýndan, hava dolu bir tulum gibi yavaþça kendini býrakýrdý denize. Suya batabilmek için, miðferin iç yanýndaki mantar bir düðmeye (varvara) baþýný saða sallayarak dokunup havayý salýverirdi. Salýverilen hava kabarcýklarý yukarýya oynaþarak çýkarken, dalgýç berrak mavi sularýn derinliklerine inerdi. Dalgýçlar, miðferin tepesindeki lombozdan yukarýya doðru baktýklarýnda, kendisine takýlý olan iki baðýn yukarýya doðru uzadýðýný ve taa yukarýda kayýðýn altýný görürlerdi. Sanki bu iki ipe baðlý kocaman bir þamandýra gibi görülürdü kayýk. Ýplerden biri kýlavuz ipi, diðeri de marpuç denilen hava hortumuydu. Ýþte dipteki dalgýcý su üstündeki dünyaya baðlayan, bu iki baðdý, yaþam baðý! Akþama kadar devam ederdi dalmalar. Yasal olarak 16 kulaca kadar dalýnýr denmesine raðmen, dalgýçlar sýra ile dalarlardý denizin 30-35 kulaç derinliklerine. Her dalgýç günde üç kez dalýp, süngerin bulunma durumuna göre yaklaþýk bir saat kalýrdý derin sularda. Topladýklarý süngerleri 'apoþi'ye (büyük bir að torba) doldurup, apoþi tam dolunca kýlavuz ipini (can ipi) iki kez çekerek yukarýya haber verirlerdi. Kýlavuz ipini iki kez çekmek “Apoþi doldu yukarý çek” anlamýndaydý. 14
………………..…….. VURGUN ……………………… Dalgýç kayýðýndakiler apoþinin ipini çekerek yukarýya alýrlardý süngerleri. Apoþi boþalýnca bu kez, kayýktakiler ayný þekilde kýlavuz ipini iki kez çekerek “ Boþ Apoþi geliyor” diye haber verirlerdi. Kýlavuz ipiydi, deniz altýndaki dünya ile deniz üstündeki dünyayý birbirine baðlayan haberleþme aracý. Dipte tehlike mi var! O zaman uzunca asýlmak gerekirdi kýlavuz ipine. Akþam olunca tekrar ana kayýða dönülürdü. Aþçýlar yemeði hazýrlamýþ olur, hep birlikte sofraya oturulurdu. Tüm günü birkaç zeytin ve peksimetle geçiren dalgýçlar akþam yemeðini doyasýya yerdi. Bünyeleri alýþmýþtý günde bir öðün yemeye. Ana kayýkta kalanlar süngerleri güvertenin üzerine sererek, ayaklarý ile çiðner, gözeneklerdeki sütleri akýtýrdý. Kendine özgü çok deðiþik ýsýrýcý bir kokusu olan sünger sütü, güverteden punya deliklerine, oradan da þýrýl þýrýl denize akardý. Dalgýçlar uyurken, süngerleri akþam çiðneyenler, gece yarýsý kalkarak tekrar çiðner, temizleyip denize atarlardý. Sabah olunca denizden alýnan bu süngerler iplere dizilerek kurutulurdu. Bir baþka dünyadýr denizin derinlikleri. Uçurumlarý, ormanlarý, maðaralarý, kayalýklarý, kum tepecikleri, yosunlarý ve çiçekleriyle mavi-yeþil muhteþem bir tablodur, su üstündeki dünyadan daha güzel ve büyüleyici. Uçsuz bucaksýz bir saraydýr burasý. Koca koca orfozlarýn, karagözlerin, mercanlarýn, sakarozlarýn, kefallerin ve daha nice balýklarýn oynaþtýðý, sürüler halinde dolaþtýðý bir akvaryumdur manzarasýna doyum olmayan. Kayalýk ve yosunlu yerlerde sünger toplayan dalgýçlara eþlik eder rengarenk, çeþit çeþit balýklar. 15
………………..…….. VURGUN ……………………… SÜNGER Denizin siyah gülleri olan sünger, aslýnda sýradan bir bitki gibi görünse de mikroorganizmalardan oluþmuþ çok gizemli bir canlýdýr. Ceviz büyüklüðündeki bir sünger 2-3 yýlda, ancak üç kiloluk bir karpuz kadar büyüyebilir. Dalgýçlar bu küçük süngerleri büyüsünler diye koparmazlardý. Bazý aç gözlü süngercilerin sanki trol avý yapar gibi, bazen kökünü kazýdýklarý da olurdu bu minicik süngerlerin. Ýþte o zaman o bölge kýsýr kalýrdý yýllarca. Sünger, suyun içinde kömür karasý gibi gözükür, ancak deliklerinden ayýrdýna varýlýr. Fil kulaðý, melat, kabadika, deli sünger gibi çok çeþitleri vardýr. Fil kulaðý en kýymetlisidir süngerlerin. Deli sünger makbul deðildir, çok zor kopar yapýþtýðý kayadan. Marmarisli dalgýçlardan “Parça Kâmil” lakaplý çok güçlü kuvvetli, yiðit bir dalgýç olan Kamil Okan, tuttuðu bir deli süngeri uzun uðraþlarý sonunda yerinden koparamayýnca çok hýrslanmýþ. Kucakladýðý gibi kocaman kayayý, süngeriyle birlikte yukarýya çýkarmýþ. Bu yiðit dalgýcýn akibeti de, malesef bir çok dalgýç gibi, on sekiz yaþýnda vurgun yiyerek ölmek olmuþ! “Aksuna” da fayda etmemiþ.
16
………………..…….. VURGUN ……………………… VURGUN Vurgun, çok tehlikeli bir basýnç hastalýðýdýr. Vurgun yiyen kolay kolay kurtulamaz. Vurgun ya felçli, sakat býrakýr, ya da alýp götürür bu dünyadan… Dalgýçlar, denizin derinliklerinden yüzeye aniden çýktýklarýnda, vurgun denen çok aðrý verici ve öldürücü olan bir olayla karþýlaþýrlar. Denizin derinlerinde suyun uyguladýðý basýnç yüzeye göre çok daha fazladýr. Dalgýç, derinlerdeyken yüksek basýnçtan dolayý havadaki azot, vücuttaki kanda ve diðer sývýlarda daha fazla çözünür. Dalgýç yüzeye ani çýkýþ yaptýðýnda yüzeyde basýnç düþük olduðundan, dalgýcýn üzerindeki basýnç aniden düþer ve vücut sývýlarýndaki çözünmüþ azot, kabarcýklar oluþturarak uzaklaþýr. Bu da kan dolaþýmýný ve sinir sistemini etkiler, damar týkanmasýna neden olur ve vurgun denen olay gerçekleþir. Vurgun; baþ dönmesi, kulak uðultusu ve burun kanamasý gibi belirtilerle ortaya çýkar. Vücutta baþlayan k a r ý n c a l a n m a l a r, i ð n e l e n m e l e r v u rg u n u n i l k habercileridir. Ani olarak alçak basýnçlý bir ortama geçildiðinde ise beyinde gaz embolileri, felçler, iþitme bozukluðu, baþ dönmesi, deri altý amfizemi, kanamalar ve eklem aðrýlarý gibi rahatsýzlýklarla karþýlaþýlýr. Deniz dibinde dalgýçlar vurgun yediðinin pek farkýna varamaz, ancak su yüzeyine yaklaþtýkça anlarlar . Bu nedenle yavaþ yavaþ kademeli olarak belirli derinliklerde dinlenerek çýkýlmasý gerekir su yüzeyine. Bazen bu çýkýþ saatler sürebilir. 17
………………..…….. VURGUN ……………………… Dalýþtan çýkar çýkmaz dalgýçlara sigara içirilir, bir karýncalanma var mý, yok mu bir yerinde diye kontrol edilir. Karýncalanma, iðnelenme hissederse vücudunun bir yerinde, vurgun yediði anlaþýlýr.Vurgun yemiþse aksuna (ya da aksona ) yaptýrýlýr. Bunun için dalgýç tekrar vurgun yediði derinliðe indirilir. Bu sefer yavaþ yavaþ ve dinlendirilerek yukarýya çýkarýlýr. Birkaç kez tekrarlanýr, saatlerce sürebilir bu aksuna iþlemi. Þayet aksuna fayda etmezse, tedavi için hemen Ýstanbul'a basýnç odasýna götürmek gerekir. Bu denli risklidir dalgýçlýk. Birde buna o zamanýn henüz tam geliþmemiþ teknolojisi eklenince, “Kelle koltukta” toplanmaktadýr süngerler. Toplanan süngerler hemen ana kayýkta iþleme tabi tutulur. Sýkýlýr ve deniz suyuna býrakýlýr. Güneþte kurutulur. Ýþlem sonunda bu kapkara süngerler bembeyaz oluverirler. Çuvallara doldurulur, her çuvala o süngerleri toplayan dalgýcýn ismi yazýlýr ki karýþmasýn, kimin ne kadar topladýðý belli olsun ve dönüþte ona göre kendi payýna düþen parayý alsýn. Genelde, satýlan süngerlerden dalgýçlar %35 pay alýrlar. Kalaný, sünger kayýðý sahibinindir. Süngerin kullaným alanlarý çok çeþitlidir. Ýlaçtan günlük kullandýðýmýz eþyalara kadar pek çok yerde süngerlerden faydalanýlýr. Cömert denizin nimetlerinden biridir sünger. Mavi sularýn insanlara bahþettiði. Ah! Bir de verdiðinin karþýlýðýnda canlar yanmasa, vurgunlar olmasa, geride kalanlarý gözü yaþlý, dul, yetim býrakmasa!.. Öykümüz de; o yýllarda Parça Kâmil ile birlikte ayný kayýkta dalgýçlýk yapan, Marmaris li sünger dalgýcý Hüseyin Tekin ve ailesinin yaþamýný anlatýr. 18
………………..…….. VURGUN ……………………… SÜNGER SEZONU BAÞLIYOR Yýl 1956. Mevsim ilkbahar, aylardan mayýs. O güzelim tirandil kayýklar boyanmýþ, dalýþ sistemleri el verdiðince hazýrlanmýþ, dizilmiþlerdi iskeleye sýra sýra. Her yýl olduðu gibi, yine sünger sezonununa baþlamanýn heyecaný yaþanmaktaydý Marmaris'te. Þükrü Kaptan, kýyý haritasýný önüne sermiþ, teknesine aldýðý dalgýç Hüseyin ile hararetli hararetli konuþuyordu: -Herþey hazýr Hüseyin. Kýsmetse cumartesi açýlacaðýz denize. Parmaðýný harita üzerinde gezdirerek, konuþmasýna devam etti: -Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaþ, Finike, Kemer derken Antalya'ya kadar uzanacaðýz. Uzun bir yolculuk olacak. Kýsmetse döndükten sonra, bir de Bodrum tarafýna yöne-liriz, diyerek masanýn çekmecesinden çýkardýðý tek sayfalýk sözleþme kaðýdýný dalgýcýn önüne uzattý. -Atýver bakayým isminin altýna imzaný. Dalgýç Hüseyin her yýl olduðu gibi yine okumaya bile gerek görmeden hemen imzalayýverdi bir çýrpýda. Nasýl olsa hep aynýydý tek sayfalýk bu sözleþmeler. “6 ay süre ile bu teknede dalgýçlýk yapacaðý belirtiliyordu. 150 lira avans verildiði, sünger dönüþü çýkardýðý sünger miktarýna göre alacaðýnýn hesaplanacaðý ve süngerlerin satýþýndan sonra da, %35 hak ediþinin ödeneceðini yazýyordu” Diðer tüm maddeler kayýk sahiplerinin lehine yazýlmýþtý. Dalgýçlarýn hiçbir güvencesi yoktu. Ne yaþam sigor-tasýndan, ne de hastalanmasý durumunda tedavi yardý-mýndan söz edilmekteydi. 19
………………..…….. VURGUN ……………………… Ölmesi veya sakat kalmasý durumunda ödenmesi gereken tazminattan hiç bahsedilmiyordu! -Kaç dalgýç çýkacaðýz? Ekipte kimler var Þükrü Kaptan? Deniz üzerinde kalmaktan yüzü güneþten kavrulmuþ, yaðýz tenli, 40 yaþlarýndaki Þükrü Kaptan, baþýndaki kaptan þapkasýnýn siperini biraz yukarýya kaldýrýp, karþýsýndaki dalgýcýn gözlerinin içine bakarak: -Eniþten Kâmil Kaptan ve onun oðlu Cihat ile birlikte altý dalgýçsýnýz. Ama bilirsin, benim baþ dalgýcým sensin. Diðerleri iki üç çuval süngerle dönerken, sen her seferinde onlardan bir iki çuval fazla süngerle dönersin. Maþallah sen iki dalgýca bedelsin. Þükrü Kaptan'ýn bu övgü dolu sözleri, Dalgýç Hüseyinin haklý olarak gururunu okþamýþtý. Gerçekte de öyleydi. Kendini bildi bileli denizdeydi. Askere gitmeden önce baþlamýþtý dalmaya. Askerlik yaþý geldiðinde, bir askeri inzibat motoru, onunla birlikte beþ genci daha denizde bulmuþ ve askere alýndýklarýný onlara deniz üstünde teblið ederek, hepsini toplayýp Marmaris'e götürmüþtü. Gençler daha aileleriyle doðru dürüst vedalaþma fýrsatý bulamadan karargaha sevkedilmiþlerdi. Üç yýl süren askerlik görevi sýrasýnda denizden uzak kalan Dalgýç Hüseyin, terhis olup memleketine döndü-ðünde, Bozburun'da düzenlenen dalgýçlýk kursuna katýlarak profosyonel dalgýç olmuþtu. Kursu Yunanlý dalgýçlar vermiþti. Marmaris' ten, çevre köylerden kursa katýlan on beþ kadar kursiyer arasýnda üstün baþarý gösteren Ýbrahim Arslan ile birlikte H ü s e y i n Te k i n , b i r i n c i l i k l e k u r s u b i t i r m i þ , arkadaþlarýndan Mehmet Karadoðan (Çýtak Mehmet) ise baþarýlý olamayýp, hayalindeki dalgýçlýða veda etmiþti. 20
………………..…….. VURGUN ……………………… Þükrü Kaptan'ýn bu övgüsü boþuna deðildi elbet. Konuþmasýna devam etti: -Malum, bir dalgýç arkadaþýmýz geçen yaz aramýzdan ayrýldý. Kalanlar ise ekipteki ayný kiþiler. Yani geçen seneki kadromuzla aynen devam edeceðiz. Kýsa bir süre sessizlik girdi araya. Þükrü Kaptan'ýn “Aramýzdan ayrýldý” dediði kiþi; teknenin kaptaný olan Kâmil Kaptan'ýn kardeþi Þevket Güngör'dü. Dalgýç Hüseyin o günü anýmsadý. Baþýný boðaza doðru çevirerek mavi enginlere bir an dalýverdi. Onun ölümü gözlerinin önüne geldi. O gün, sanki kara bulutlar dolaþýyordu tekne üzerinde. Fýrtýna koptu kopacaktý, sinirler gergindi. Dalgýç Þevket bir arkadaþýnýn davranýþýna sinirlenmiþti. Kendisi hemen araya girip her ikisini de yatýþtýrmaya çalýþmýþtý. Çok geçmeden bu gergin ortama raðmen dalmak istemiþti Dalgýç Þevket. Dalgýç Hüseyin, bu durumda dalmasýný doðru bulmuyordu. “Senin yerine ben dalayým, sen biraz sakinleþ, yukarýda kal, daha sonra da sen dalarsýn” teklifini kabul etmeyip kendini derin sulara býrakmýþtý. Dalýþ o dalýþ. Bir süre sonra su yüzeyinde fokur fokur yoðun hava kabarcýklarý görülmeye baþlayýnca, Dalgýç Hüseyin hemen asýlýp ipe çekip çýkarmýþtý onu sudan. Ama nafile!.. Hava hortumu kopmuþ, dalgýca hava ulaþmaz olmuþtu. Havasýzlýktan moraran cansýz bedenini, çýkarýp almýþlardý tekneye. Ýmzalanan sözleþmelerin de bir iþlevi yoktu!.. Ölen öldüðüyle kalýyordu, vurgunu yiyen yediðiyle…
21
………………..…….. VURGUN ……………………… Kýsa süren bu sessizliði yine Þükrü Kaptan bozdu: -Ha, ne diyordum. Dalgýçlarýn dýþýnda, kompresörcümüz, aþçýmýz ve yardýmcý elemanlarla birlikte toplam 10 kiþi olacaðýz. -Peki, ben hazýrým. -Öyleyse al þu avansý, diyerek cebinden çýkardýðý paralarý uzattý. Dalgýç Hüseyin, parayý alýp sayarak cebine koydu. Bu sýrada sýrtlarýnda çuvallar, ellerinde tenekelerle üç kiþi tekneye gelmekteydi. Gelenlerden baþýnda kaptan þapkasý olan, sarýþýn pembe tenlisi, süngere çýkýlacak bu teknenin kaptanlarýndan Kâmil Güngör'dü. Teninden dolayý “Kýrmýzý” derlerdi ona. Deniz üstünün kavuran güneþine raðmen yanmamýþtý “Kýrmýzý Kâmil” in yüzü. Kaptanlýðýn yaný sýra dalgýçlýk da yapmaktaydý. Dalgýç Hüseyin'in eniþtesiydi. Üç kýz kardeþten en büyüðü olan Zehra Ablasýnýn beyi olurdu Kýrmýzý Kâmil. Zaten Marmaris küçücük bir ilçeydi, herkes birbirini tanýrdý. Ya akrabaydý, ya komþu, ya da samimi bir dost. Geçen sene süngerde ölen, dalgýç Þevket Güngör'de, Kâmil Kaptan'ýn kardeþiydi. Gelenlerden biri teknenin aþçýsý, diðeri de onun yar-dýmcýsýydý. -Selâmünaleyküm, diyerek tekneye yaklaþtýlar. Dalgýç Hüseyin, Þükrü Kaptan'la birlikte hemen onlarýn yardýmýna koþtu. Teknenin, iskeleye baðlý olduðu ipine asýlarak, tekneyi iyice kýyýya yanaþtýrdýlar. -Aleykümselâm. Gelin bakalým. Uzatýn bize erzaklarý. Yað ve zeytin tenekelerini, çuvallarý tekneye alarak ambara indirdikten sonra hep birlikte oturdular. 22
………………..…….. VURGUN ……………………… -Neler aldýnýz Aþçý Mehmet, her þey tamam mý? -Tamam sayýlýr Þükrü Kaptan. Yalnýz peksimetler kaldý alýnacak. Onu da çeþme meydanýndaki fýrýncý ile konuþtum, akþama kadar iki çuval hazýrlayacak. Bu arada su bidonlarýný da doldurdum mu tamam sayýlýr. Peksimet süngercilerin ekmeðiydi. Dilimlenen ekmekler kara fýrýnda geniþ tavalar içerisinde kýzartýlarak hazýrlanýrdý. Çýtýr çýtýr olurdu. Uzun süre hiç bozulmadan tazeliðini korur, aylarca karaya ayak basmayan süngercileri doyururdu. Bu çýtýr peksimetlerin çorbaya doðranarak yenmesi de nefis olurdu. -Öyleyse hazýrlýklarýmýz tamam, dedi Þükrü Kaptan. Kâmil Kaptan da onu onayladý: -Evet, herþey hazýr. Cumartesi günü sabah erkenden yelkenleri açabiliriz. -Peki öyleyse. Þimdi herkes daðýlabilir. Sizler de yol hazýrlýklarýnýzý yapýn. Yataðýnýzý yorganýnýzý, çantalarýnýzý hazýrlayýp, cumartesiye hazýr olun. -Dalgýcýn yataðý her zaman hazýrdýr kaptan, siz merak etmeyin, diyen Hüseyin tekneden bir zýplayýþta karaya çýktý. Dalgýç Hüseyin evine dönerken, þimdiden hasretliðin hüznü sarmýþtý onu. Ama ne yapsýn, ekmek parasý… Bir yandan eli cebindeki paralardaydý. Banknotlarýn sýcaklýðýný hissederken, diðer yandan evdekileri düþünüyordu. Her defasýnda olduðu gibi gene; “Gitme, çýkma süngere diyecekler” bu tehlikeli yolculuða göndermek istemeyeceklerdi. Kolay olmayacaktý onlarý iknâ etmek.
23
………………..…….. VURGUN ……………………… SOÐUK OLUR KOCAPINARIN SUYU
Çeþme meydana geldiðinde, Kocapýnar'ýn demir borusundan akan buz gibi sudan kana kana içti. Yüzünü yýkayýp ferahlandý biraz. Sonra meydandaki fýrýndan üç ekmek alýp Yeni Yol' dan Ýrim içine doðru yürüdü. Evleri, “Ýrim” denen dar bir çýkmaz sokaktaydý. Sokak, denize açýlan bir dere ile sonlanýrdý. Buradaki evler hep bahçe içerisinde ve genelde tek katlýydý. Kendi evleri de; büyükçe bir bahçe içerisinde, alt katta mutfak ile bir deposu, üst katta giriþte küçük bir hol ile iki odasý bulunan, taþ bir binaydý. Binbir zahmetle kendileri yapmýþlar ve yeni taþýnmýþlardý buraya. Taþ arabalarý, dar irime giremeyince, sokaðýn baþýna dökmüþlerdi kocaman taþlarý. Taþýnmasý günlerce sürmüþ, evin kadýný Þerife Haným'ýn sýrtýndan geçmiþti onca taþlar. 24
………………..…….. VURGUN ……………………… Evin bahçesinde mandalina, portakal aðaçlarý çoðunluktaydý. Bahçenin tam ortasýnda su kuyusu vardý. Kuyunun yanýna da tahtadan bir kerevet yapmýþlardý. Kerevetin üzerinden asma dallarý sarkmakta ve yaz sýcaðýnda gölgelik yapmaktaydý. Bahçenin kenarlarýnda birkaç erik ile nar aðacý sýralanmýþtý. Köþedeki kocaman karadut aðacýnýn hemen yanýna da tahtadan bir ahýr yapmýþlardý, “Sarý kýz” için. Boþ kalan alanlara da sebze fidanlarý dikilmiþti. Yemyeþil bir dünyaydý burasý onlar için. Dalgýç Hüseyin askerden geldikten sonra, Marmaris'in berberi olan, ayný zamanda diþ çekip, “hacamat”ile kan alan, sünnet yapan, Mustafa Çavuþ'un (Mustafa Ünlü) kýzlarýndan Þerife Haným ile evlenmiþti. Mustafa Ünlü, askerliðini çavuþ olarak yaptýðýndan ve askerliði hep düþmanla savaþmakla geçtiðinden, Marmaris'liler terhisinden sonra da ona hep Mustafa Çavuþ diye hitap ederlerdi. Saygýn bir kiþiliði vardý. Her fýrsatta anlatýrdý cephelerde düþmanla nasýl kahramanca savaþtýðýný. Þerife Haným, ismi gibi haným hanýmcýk bir kýzdý. Dalgýç Hüseyin, bu saygýn ailenin kýzýyla evlendiði için çok mutluydu. Bu mutlu birliktelikle yýllar geçmiþ, çocuklarý da ardý ardýna sýralamýþlardý. Ýki kýzý, bir oðlu vardý Dalgýç Hüseyin'in. Þükran, Atatürk Ýlkokulu'nun ikinci sýnýfýna, Keriman birinci sýnýfýna gitmekteydi. En küçükleri Ali ise beþ yaþýnda, küçük ama biraz yaramaz bir çocuktu. Çocuklar pek hoþnut olmamýþlardý bu yeni eve taþýndýklarýna. Bir türlü alýþamamýþlardý bu ortama. Onlar hâlâ, doðduklarýndan beri oturduklarý “Devedaþý” ndaki evlerini özlüyorlardý. Kalenin önündeki sahilde, deniz baþýndaki büyük, tek odalý evlerini. 25
………………..…….. VURGUN ……………………… Güneþin doðuþunu, günün ilk ýþýklarýnýn dalgalarla oynaþmasýný, martýlarýn kanat çýrpýþlarýný, akþam gün batýmýnda mavi denizin kýzýla dönüþünü, yakamozlarý pencereden izleyememek onlarý üzmüþtü. Dalgalarýn kocaman kayalarý yalarken çýkardaðý seslerden uzaklaþmanýn, denizin iyot kokusunu alamamanýn, yosun kokusundan uzaklaþmanýn, yalancý boðazý, sahildeki kayýklarý, balýkçý teknelerini, süngerden dönen kayýklarý görememenin üzüntüsü, çocuk yüreklerine iþlemiþti. Devadaþý'ndaki evin önünde tahta bir kerevet vardý. Kocaman kayalarýn üzerine yerleþtirilmiþti. Üç kardeþ günün büyük bir bölümünü burada geçirirlerdi. Kendilerince çeþitli oyunlar oynarlardý bu dar alanda. Ali, bazen mýzýkçýlýk yapýp kýzlarýn oyununu bozsa da, hoþça geçerdi günleri. Bazen lodos estiðinde denizden gelen kocaman dalgalar kayalarý döver, savrulan sular kerevetin tahtalarýný ýslatýr, oyunlarý yarým kalýrdý. Bir defasýnda, oyun oynarken nasýl olduysa Keriman dengesini kaybedip kayalarýn arasýndan suya düþmüþ, Þükran'ýn baðýrýþlarýný duyup gelen annesi, onu güçlükle kurtarmýþtý. Bu küçücük ev, bu kerevet onlarýn dünyasý olmuþtu. Elbette zor gelecekti buradan ayrýlmak.
26
………………..…….. VURGUN ………………………
Süngerden dönecek olan babalarýnýn yolunu, kayalarýn üzerindeki bu kerevette günlerce, aylarca gözlerlerdi. Boðazdan bir süngerci kayýðý girse umutlarý yeþerir, meraklý bekleyiþleri baþlardý… Gemiyi uzaktan görünce; “Gemim kalkar, sularý akar…” dizeleriyle baþlayan, kendilerince bir þarký söylerlerdi hep birlikte, alkýþlarýyla tempo tutarak. Gökyüzünde uçak gören çocuklarýn baðýrarak “Pilot amcaa babamý da getiir” dedikleri gibi…
27
………………..…….. VURGUN ……………………… Bahçe kapýsýnýn açýldýðýný duyan çocuklar, babalarýný merdivende karþýladýlar. -Babam geldii. -Yaþasýn, babam geldii. Þerife Haným da çýktý merdiven baþýna. -Buyur bey, hoþ geldin. -Hoþ bulduk. Þükran hemen, babasýnýn elinden ekmekleri alarak içeri götürdü. Hep birlikte geçtiler oturma odasýna. Oturdular divanlara karþýlýklý. Dalgýç Hüseyin biraz durgun, ürkek, eþinin gözlerine bakmaya çekiniyordu. Nasýl açacaktý konuyu? Konuþmakta zorlansa da: -Þükrü Kaptan'la görüþtük. Cumartesi günü süngere gidiyorum, diyebildi. -… Bir sessizlik baþladý, sanki ölüm sessizliði sardý her yaný. Gülen yüzler kayboldu, soldu bet beniz, çocuklarýn baþlarý öne eðildi. “Yine aylarca yalnýz kalacaðýz, baba hasretiyle yanacaðýz” diye düþünüyorlar, ama ses çýkaramýyorlardý. Bir süre sonra Þerife Haným bu sessizliði bozdu: -Bey, artýk süngere gitmesen, baþka bir iþ bulsan kendine. Her yaz ölenler, vurgun yiyip sakat kalanlar oluyor. Allah korusun, sana da bir þey olacak diye korkuyoruz. Çok tehlikeli bir meslek bu dalgýçlýk. Bunu sen de biliyorsun, sen de yaþýyorsun her an bu tehlikeyi. Daha geçen yaz, Necibe Ablamýn torunu Yaþar'ýn kayýnpederi Ali Kartal vurgun yiyip, belden aþaðýsý tutmaz olup, felçli kalmadý mý? Kamil Eniþte'nin kardeþi Þevket'i topraða vermedik mi? Her yýl kaç kiþinin caný yanmakta!.. Analar aðlamakta, kadýnlar dul, çocuklar yetim kalmakta… -Aðzýný hayýr aç haným. Ne yaparsýn? Süngercilik benim iþim, mesleðim. Ekmeðimizi denizden kazanýyorum. 28
………………..…….. VURGUN ……………………… Baþka yapacak iþ mi var Marmaris'te? Okuyup Þevket Abim gibi memur olamadým ki… Þükran ile Keriman annelerinin bu serzeniþinden biraz cesaret almýþ olacaklar ki, babalarýnýn yanýna sokulup sarýldýlar ona. -Babacýðým gidince de hemen geri gelmiyorsun ki! Aylar geçiyor. Karne sevincimizi bile seninle paylaþamýyoruz. Yaz tatili bitiyor, okullar açýlýyor. Anneler, babalar çocuklarýnýn elinden tutup neþeyle okula götürüyorlar, ama sen yine yoksun. Onlarý görünce üzülüyoruz. Bizim babamýz hiç elimizden tutmayacak mý diyoruz. Biliyorsun okula kaydýmýzý bile annem yaptýrdý. Seni çok özlüyoruz. -Evet babacýðým. Yine seni özleyeceðiz, günlerce yolunu gözleyeceðiz. Ha bugün, ha yarýn döner diye, yine haftalar aylar geçecek. Burada denizi de görmüyoruz. Nasýl, neyle avunacaðýz biz? Kýzlarýnýn saçýný okþayan Dalgýç Hüseyin gözlerini pencereden gökyüzüne çevirerek: -Benim için ayrýlýk kolay mý sanýyorsunuz? Siz yalnýz beni özlerken, ben hepinizin özlemini yaþýyorum ama elden baþka bir þey gelmiyor, ne çare. Çok özler de uykularýnýz kaçarsa veya rüyanýzda beni görüp uykunuz bölünürse, tekrar uyuyamazsanýz bir türlü, siz de benim gibi yapýn. Yýldýzlara bakýn!.. Kamaramda sýkýlýrým bazen. Bir saða dönerim, bir sola. Uykularým kaçar, uyuyamam. Sizleri düþünürüm. Gecenin bir vakti atarým kendimi güverteye. Saatlerce gökyüzündeki yýldýzlarý seyrederim. Deniz üzeri serindir, tekne yalpalar nazlý nazlý, bir salýncak gibi. Dalgalar ninnidir, Sünger sütü kokan güvertede dalarým hayallere. 29
………………..…….. VURGUN ……………………… Gökteki ay anneniz olur. O hep karþýmda durur gülümseyerek. Sonra seçerim en parlak üç yýldýzý. Bunlar da çocuklarým derim. Öyle parlak, öyle aydýnlýk ki yüzleri, iþte þu Þükran, þu da Keriman derim. Ali, tam ortalarýnda bana bakar cin gibi. Gülücüklerinizi görürüm ýþýl ýþýl, mutlu olurum…Bazen gün ýþýr, yýldýzlar ve ay kaybolur. Ben bir sonraki geceyi beklerim, tekrar buluþacaðýz diye. Çok özlerseniz, siz de benim gibi yapýn. O zaman benim hep karþýnýzda olup, sizlere gülümseyerek baktýðýmý göreceksiniz. Elinizi uzatsanýz belki de dokunacaksýnýz. Tüm gece yýldýzlarýn arasýnda olacaðým. Kýzlar, babalarýna daha bir sýký sarýldýlar. Çok duygulanmýþlardý bu konuþmadan. Babalarýnýn kendilerini ne kadar çok sevdiðini biliyorlardý ama ondan hiç bu kadar anlamlý sözlerle duymamýþlardý. Duygu yüklüydü hepsi. Þerife Haným'ýn gizleyemedi gözyaþlarýný, akan yaþlar süzüldü solan yanaklarýndan. Bunu gören kýzlarý da aðlaþmaya baþlayýnca öptü Dalgýç Hüseyin kýzlarýný yanaklarýndan. Sesi titremeye baþladý: -Benim, adý gibi “Haným” olan cefakâr eþim buna da katlanýr. Kýzlarým metanetlidir. Zor da olsa beklemek, sabýrlýdýrlar. Ben ister miyim hiç sizlerden uzakta olmayý? Bana, daha zor gelmez mi ayrýlýk? Ama ne çare!.. Bu sýrada karþý divanda annesinin yanýnda oturan Ali hemen atýldý: -Büyüyünce ben de süngere gideceðim, dalgýç olacaðým, hep denizlerde dolaþacaðým. Kocaman teknem olacak. -Sus, dedi annesi. Kaþlarýný çatarak devam etti: -Þimdiden denize heveslenme. Okuyup adam olmaya bak. Ýþ mi dalgýçlýk? Babanýn yolunu beklediðimiz yetmiyormuþ gibi, bir de senin yolunu mu bekleyeceðiz? Ali susmuþ, bir suçlu gibi baþýný önüne eðmiþti. 30
………………..…….. VURGUN ……………………… Cumartesi günü sabah erkenden kalktýlar. Kýzlar kahvaltý sofrasýný hazýrlarken, Hüseyin aldýðý tüm avansý eþine uzattý. -Buyur haným, bu sizin. Dönünceye kadar evin ihtiyaçlarýný karþýlarsýn. -Birazýný sen yanýna alsaydýn. Sana da lazým olur. -Benim içkim yok, sigaram yok. Cebimdeki yeter bana. Hem denizin ortasýnda ne yapacaðým parayý? Avansýn hepsi sende kalsýn. -Sað ol, diyerek Þerife Haným parayý komidinin çekmecesine býraktý. Kahvaltý hazýrlanmýþtý. Hemen oturdular yer sofrasýna. Kimsenin boðazýndan geçmiyordu ki. Lokmalar boðazda düðümlenmekteydi… -Beni merak etmeyin, dedi Dalgýç Hüseyin. Çayýndan bir yudum alarak devam etti. -Sünger parasý olmasa, bu evimizi nasýl yapardýk? Daha da tamamlanmasý gereken eksikleri var. Ýnþallah onlarý da sünger dönüþü tamamlarýz. Þükran, Keriman, sizler annenize hep yardýmcý oldunuz. Yine ayný þekilde süreceðine inanýyorum. Oðlum da söz dinler, usludur. Deðil mi Ali? -.. Ali'den yanýt yok. Þerife Haným hemen söze girdi. -Sen tasalanma Hüseyin. Biliyorsun benim kýzlarým çalýþkandýr, hamarattýr. Hep yardýmcý ve destek olmuþlardýr bana. -Evet biliyorum. Yine öyle devam edin. Derslerinize çalýþmayý da ihmal etmeyin. Geçen yýl olduðu gibi bu yýl da takdirname alacaðýnýza inanýyor ve size güveniyorum. Ali, sen de annenin ve ablalarýnýn sözünü dinle. Yaramazlýk yapýp onlarý üzme. Ben süngerdeyken evin erkeði sensin ona göre, uslu dur. 31
………………..…….. VURGUN ……………………… DAVUL SESLERÝ GELÝYORDU ÝSKELEDEN
Dalgýç Hüseyin'in sýrtýnda yatak balyasý, elinde giysi çantasý. Hep birlikte yola koyulmuþlardý. Önde çocuklar elele tutuþmuþ, arkada karý koca yürümüþlerdi omuz omuza. Ýskeleye yaklaþýnca, sahilden davul sesi gelmeye baþlamýþtý. Sabah sabah çalýnan bu davul, süngercilerin denize açýlacaðýnýn bir habercisiydi. Sanki delikanlýlarý askere gönderiyormuþ gibi törenle gönderirlerdi dalgýçlarý da süngere. Gidip de dönmemek var!...
32
………………..…….. VURGUN ……………………… Sahile geldiklerinde, iskele çok kalabalýktý. Dedeler, nineler, kadýnlar, çocuklar doldurmuþlardý alaný. Hepsi de tanýdýk yüzler. Çoðu birbiriyle akraba. Þerife Haným'ýn küçük kýz kardeþi Seniha da oradaydý. Elinden tuttuðu kýzlarý Melahat ve Zümral ile kocasý dalgýç Kemal Öner'i yolcu etmekteydi. Sondaki teknenin baþýnda bekleyen de, Necibe Ablasýnýn kýzý Zehra'ydý. O da, Soyadý Dalgýç olan kocasý Mestan'ý uðurlamanýn heyecaný içerisindeydi. Herkes ona “Mýstan” diye hitap eder, Mýstan diye tanýnýrdý. Dalgýç Hüseyin'in Zühre Ablasý da kalabalýk arasýndaydý. O da, kocasý Kâmil Kaptan için gelmiþti teknenin baþýna. Tanýdýklar saymakla bitmiyor ki… Süngerci Ýbrahim Sayar'ýn “Kayar” ve “Cenap” isimli teknelerinin baþýnda da Ýbrahim Sayar Kaptan'ýn eþi Beyza Haným, çocuklarý Memduh, Ýsmet ve Cenap'ýn ellerinden tutmuþ, babalarýný uðurlamak için beklemekteydi. Dalgýçlardan; Mehmet Ali Denizelli'nin (Yarasa Mehmet), Nuri Demircan'ýn (Adalý Nuri), Ýbrahim Arslan'ýn (Godi Ýbrahim), Abdi Arslan'ýn (Köylü Apti), Hamdi Eren'in (Ketenbaþý Hamdi), Bayram Uçar'ýn (Adalý Bayram) Ýsmail Bulucu'nun (Çamlý köyünden Kamalý Ýsmail) ve Mehmet Ayhan'ýn yakýnlarý, eþleri ve çocuklarý da teknelerin baþýndaydý. Altý sünger kayýðý ve dalgýç kayýklarý yan yana sýralanmýþlardý. Þükrü Kaptan'ýn teknesi ortalarda. Saðýnda Kaptan Ýbrahim Sayar'ýn iki kayýðý, solunda da Ýsmet Ayyýldýz, Mustafa Cengiz (Çýkýrýkcý) ile Süleyman Eroðlu' nun kayýðý duruyordu. Hepsi de uzun yolculuða çýkmaya, engin denizlere açýlmaya hazýrdý. Birlikte açýlacaklardý süngere. Teknelerde bir hareketlilik yaþanmakta. Son kontroller yapýlmaktaydý. 33
………………..…….. VURGUN ……………………… Davulcu gümbür gümbür çalmaktaydý davulu. Yer gök inlemekte…Sanki sünger bayramý kutlanmaktaydý… Biraz ötede kýnalý bir koç duruyordu. Kasap baþýnda beklemekte. Kurban edilecek az sonra. Kan akýtýlacak. Gidenler sað salim dönsünler diye. Dalgýç Hüseyin'in geldiðini gören Kâmil Kaptan tekneden seslenince: -Haydi Hüseyin tekneye gel. Seni bekliyoruz, diye. Ayrýlýk zamaný gelmiþti. Çocuklarýný tek tek kucaklayýp yanaklarýndan öperken, çocuklar býrakmak istemezcesine sýmsýký sarýlmýþlardý babalarýna. Ayrýlmak zordu, gözlerinden yaþlar boþalmaktaydý… -Haydi haným hoþçakalýn, diyerek eþiyle de ve dalaþ-tý. -Güle güle bey. Yolunuz açýk, deniziniz durgun, soluðunuz güçlü, þansýnýz bol olsun. Allah sizi korusun. Ýnþallah sað salim dönersiniz, sizi tekrar karþýlarýz burada. -Güle güle baba. -Güle güle git baba. Tez gel emi… Teknelerin halatlarýný çözmeye baþlayýnca, kaldýrýlan demirlerin zincirleri ardarda þýngýrdamaya baþlamýþtý. Önce Þükrü Kaptan hareket etmiþti. Sonra diðerleri… Davulcu tokmaðý daha bir hýzlý vurmaktaydý gidenlerin ardýndan. Kasap koçu yatýrmýþ yere, kurban etmekteydi, kan akmaktaydý denize doðru… Ýskelede kalanlarýn gözleri yaþlý, dualar okumaktaydýlar, el sallamaktaydýlar uzun uzun. Tekneler hýzla yol almýþlardý, boðaza doðru… Gözden kaybolunca tekneler, kalabalýk daðýlmýþtý. Hepsinin içleri buruk. Birbirlerine iyi dileklerde bulunarak ayrýlmýþlardý iskeleden. -Allah kavuþtursun. 34
………………..…….. VURGUN ……………………… -Sizi de Allah kavuþtursun. -Salimen dönerler inþallah. -Amin… Alan boþalmýþtý. Dalgalar daha hýzlý dövmekteydi kýyýyý. Martýlarýn sanki kanadý kýrýk, kuþlar suskun. Havada sis mi vardý ne! Bir garip durmaktaydý karþýki Cennet Adasý. Günnük aðaçlarýnýn baþý dumanlý. Boðazdaki fener sönük… Ýskele sessiz, Þehir sessiz, Þehir sensiz…
35
………………..…….. VURGUN ……………………… GÝTMEK MÝ ZOR, KALMAK MI ZOR Evin kapýsýndan içeri girerken, hepsinde bir hüzün vardý. Bir sessizlik kapladý dört bir yaný. Bugün hafta sonu, okullar da tatil. Bu sýkýcý durumdan kurtulmak gerek. -Haydi kýzlar, sýcak bastýrmadan siz bahçeyi bir güzel sulayýn. Aðaçlarýn dibine de bolca su dökün, dedi Þerife Haným. -Ben de ineðin yemini verip saðayým. Ali, sen de yanýmdan ayrýlma, bana yardým et, diyerek günlük iþlere koyuldular. Bahçe büyük, aðaç çoktu. Bir de sebze fidelerinin sulanmasý gerektiðinden bir hayli zaman alýyor, yorucu oluyordu kuyudan kova ile su çekip sulamak. Þükran ile Keriman bu iþte deneyimliydiler. Alýþmýþlardý üç dört günde bir yapýlan sulama iþine. Üstesinden geliyorlardý küçücük bedenleriyle. Asýldýlarmý seren kuyunun üzerindeki uzun aðacýn ucuna baðlanmýþ aðýrlýða, diðer ucundaki kova, kuyudan su ile dolu çýkardý. Sanki tahteravalli ile oynar gibiydi. Sýra ile çekiyorlardý suyu, biri dolduruyor diðeri bahçeye boþaltýyordu. Yorulan yer deðiþtiriyordu diðeriyle. Ýyi bakým, bol su, mandalina aðaçlarýný beslemekteydi. Hele bir de çiçekteyken aðaçlar, mis gibi kokardý tüm bahçe, ferahlatýrdý insaný. Karadut parmak parmak, narlar kafa gibi olurdu. Can eriði, cana can katardý. Mandalinasý ünlüdür Marmaris'in. Hemen hemen her evin bahçesinde mandalina aðaçlarý vardýr. Tatlý ve sulu olur, kokuludur. Kabuðunu soyarken daðýlýr güzelim bir koku.
36
………………..…….. VURGUN ……………………… Günler geçmekteydi bir bir. Dalgýç Hüseyin gideli bir ay oldu. Özlem kabarmakta, denizleri aþmaktaydý. Bugün karne günü, heyecan doruktaydý… Erkenden uyandý iki kýzkardeþ. Giyinip tarandýlar. Kahvaltýyý hemen hazýrladýlar. Aceleleri vardý. -Haydi, herkes sofraya… Biran önce okula gitmekti arzularý. “Acaba takdirname alacaklar mý?” bunun içindi tüm heyecanlarý. Koþa koþa okulun yolunu tuttu iki kardeþ el ele. Kýþ günleri o soðukta, sabahlarý erken kalkýp battaniyeye sarýlarak ders çalýþmalarý keþke boþa gitmese!..Þükran, sýnýfýnýn en çalýþkan öðrencisiydi. Kum havuzunda en güzel yazýyý o yazmaktaydý. Sýnýf öðretmeni Sebahat Selçuk'un göz bebeðiydi. O almayýp da takdirnameyi, kim alacaktý ki? Öðleyin, Atatürk Ýlkokulu'nun zili çaldýðýnda sevinçle dýþarý çýkmýþlardý çocuklar. Yüzler gülüyor, hepsinin aðzýndan mutluluk sözcükleri dökülüyordu. -Yaþasýn, okul tatil oldu!.. -Takdirle geçtim sýnýfý!.. -Heyy, Teþekkür aldým!.. -Ben de geçtim sýnýfýmý!.. Bahçede dizildiler öðrenciler sýnýf sýnýf, boy boy. Ýçleri kýpýr kýpýrdý. Ýstiklal Marþý'ný okudular hepbir aðýzdan, gür sesle. Þanlý bayraðýmýz çekildi göndere. -Haydi çocuklar, paydos… Okul, evlerine çok yakýndý. Hemencecik irimin baþýndaki Datça yol ayrýmýndaydý. Þükran ile Keriman ellerinde karneler ve takdir belgeleriyle bir koþuda geliverdiler evlerine. -Annee müjdee. Sýnýfýmýzý geçtik. -Keþke müjdeyi, babama da verebilseydik… 37
………………..…….. VURGUN ……………………… Þerife Haným kýzlarýný bahçe kapýsýnda karþýladý. Yanaklara kondu tatlý birer öpücük. Ýyi güzel ama, okullar tatil olunca günler de geçmiyorduki. Her gün evin iþleri aynýydý. Bahçeyi sula, evi temizle, ineðe ot topla, otlat, yemek piþir. Bir de Ali'nin yaramazlýklarýyla uðraþ. Ýyice bunalmýþtý Þükran. Abla olmak kolay mý? Ýki kýzkardeþ, seren kuyunun baþýnda yine bahçeyi sulama uðraþýndayken öðle ezaný çoktan okunmuþ, hala bitmemiþti sulama iþi. Acýktýklarýný duyumsadýlar. Keriman: -Abla ben acýktým, dedi. -Ben de. -Ne yiyeceðiz? -Evde ne varki, ne yiyelim? -Annem de izin vermez ki þuracýktaki derede balýk avlayalým, kendimize bir ziyafet çekelim. -Evet. Oysa dere balýk kaynýyordur þimdi. -Babam olsa çokça yakalayýp getirirdi. -Bir kez ben babamý balýk avlarken izledim. Derenin sýð bir yerine serpme að attý, tam yedi tane birden yakaladý. -Bir gece de beni yanýna aldý. Sandalla dereye panaza çýktýk. O gece de çok balýk yakalamýþtýk. -Biz ikiþer tane tutabilsek yeter. -Aç tavuk, kendini buðday ambarýnda düþlermiþ. Ama nerede… Annem kýyameti koparýr, derede iþiniz ne diye. -Yorulduk. Biraz ara verip dinlenelim. Dinlendikten sonra, öncelikle þu sulama iþini bitirelim. Sonra da behçeden soðan, biber, domates, salatalýk toplar güzel bir salata yaparýz. Biraz da goruk sýktýk mý, ekþisi de tamam. Taze somunla iyi gider… 38
………………..…….. VURGUN ……………………… Biraz dinlenmek için bahçeyi sulamaya ara verdiklerinde iki kýzkardeþ, asmanýn altýndaki çardaða oturdular. -Bu evde iþ çok. Ben devedaþýndaki tek odalý evimizi özlüyorum, dedi Þükran. -Ben de. -Eve, bahçeye kapandýk kaldýk. Annem bir yere de çýkarmýyor bizi. Hapiste gibiyiz. Oysa deniz kenarýndaki evimizde daha iyi vakit geçiriyorduk. Sokaða çýkmasakta balýkçý teknelerini izlemek, sünger teknelerinin yolunu gözlemek, avutuyordu bizi. -Babamý da çok özledim. -Ben de. Gideli iki ayý geçti. Ne zaman döner acaba? -Bilmem. Önceki yýllarda, gittikten 2-3 ay sonra dönerdi. 10-15 gün kalýp tekrar giderdi süngere. -Dönmesi yakýndýr belki. -Uff. Denizi de göremiyoruz ki, dönen teknelerden haber alalým. Tam bu sýrada Ali, bahçe kenarýndaki çitleri kendine siper alarak usulca arkalarýndan ablalarýna sokuldu. Eli de arkasýnda, birþey gizlediði belliydi. Kerevete yaklaþýp kýzlarýn kucaðýna býrakýverdi elindekini. Ýkisi birden sýçradýlar havaya. Nerdeyse baþlarý asmaya deðecekti. -Ayy! -Ayy!Ayy! Bu da nedir? -Yýlan! -Su yýlaný! -Yok,yok. Yýlan balýðý. Bir kovalamaca baþladý bahçede. Ali tazý gibi kaçmakta, kýzlar peþinde. -Þimdi yakalarsam, çekeceðim kulaðýný. -Ödümüzü patlattýn, hele bir yakalayayým seni… 39
………………..…….. VURGUN ……………………… Ali, bahçeden bahçeye atlayýp, dereye vardý bile. Yakalamak olasý deðil. Baðýrýþlarý duyan anne çýktý merdiven baþýna. -Ne var? Ne oldu? Nedir bu koþuþturma? -Görüyor musun oðlunun yaptýðýný? Korkuttu bizi. Yine haylazlýðý tuttu. -Dereden yakaladýðý yýlan balýðýný gizlice attý kucaðýmýza. Anne söylenmeye baþladý: -Ele avuca sýðmaz oldu. Olta elinde, akþama kadar derede. Balýk tutamayýnca yýlanla, çýyanla uðraþmakta. -Bazen tutuðu da olmuyor mu? Sanki usta bir balýkcý. -Tuttuðu balýðýn bize faydasý ne? 2-3 balýk tutacak olsa, hemen bahçedeki ocakta sana kýzarttýrýp gözümüzün içine baka baka kendisi yiyor. Oh ne ala… Kendin tut kendin ye. -Kokusu da cabasý. Kýzlarýn çok içerlediðini gören anne, bir bahçe ötedeki denize açýlan dereden duyulacak þekilde baðýrmaya baþladý: -Alii. Alii. Çabuk gel buraya. Bir gün bu çocuk derede boðulacak Allah korusun. Sonra kýzlarýna döndü: -Neyse, haydi siz iþinize bakýn. Balýk istediyse canýnýz ben alýrým. -Sen de babamýn býraktýðý parayla hemen altýn alýyorsun. Sonra da elde avuçta para kalmayýnca idareli olmamýz gerekiyor diyorsun. Canýmýzýn istediði þeyleri yiyemiyoruzki!.. -Altýn alýyorsam kötü mü ediyorum? Parayý çar-çur etmeyip biriktirmiþ oluyorum. Sizin kulaklarýnýza da küpe aldým karne hediyesi. Bak, ne güzel de duruyor! Iþýl ýþýl. 40
………………..…….. VURGUN ……………………… Ne güzel, beyaz taþlý küpeler. Boðaza versek kim görecek? Bitip tükenecek. Hem bahçemizde her çeþit sebze de var. -Babamýzý da özledik. Denize de uzak kaldýk. Bir haber alamaz olduk. -Babam ne zaman gelecek anne? -Yakýndýr herhalde. Akþam üzeri balýk almaya gidince sorarým balýkçýlara, süngercilerden haber var mý diye. Belki süngerden dönenler de olmuþtur. Onlardan da bir haber alýrým, merak etmeyin siz. -Anne. Çarþýdan biraz kýrýk leblebi ile þekerli leblebi de al, emi! -Tamam, tamam alýrým. Haydi siz iþinize bakýn. Sulama bitince ineðin altýný da temizleyin. Akþam, bir elde balýk, diger elde ekmek ile leblebiler, sanki koþarcasýna yürüyerek, sevinçle dönmüþtü çarþýdan Þerife Haným! Kýzlarý onu bahçe kapýsýnda karþýladýlar. Merak içerisindeydiler. -Babamdan haber var mý anne? -Ne zaman gelecekmiþ? -Durun, hele durun bakayým. Alýverin þu elimdekileri. Yukarý çýkalým. Biraz soluklanayým. Odaya çýktýlar. Anne etrafýna bakýndý: -Ali ortalýkta görünmüyor! Nerede o? -Merak etme anne, diðer odada. Akþama kadar koþuþturmaktan yorulmuþ. Beklerken uyuya kaldý. -Haydi anne söylesene, bir haber var mý babamdan? -Bodrumlu bir süngerci teknesi uðramýþ bugün limana. Kaþ tarafýndan dönüyormuþ. Bir saat kadar kalýp yiyecek alýp Bodrum'a gitmiþ. O teknenin kaptaný, “Bir Marmaris teknesi de arkamýzdan geliyordu. Yarýn akþama burada olur” demiþ. -Kimin teknesi acaba? -Þükrü Kaptanýn mý? Babam mý geliyor? 41
………………..…….. VURGUN ……………………… -Onu bilen yok. O kadar çok tekne gitti ki süngere, acaba gelen kimin teknesi? -Neyse, yarýn iskeleye gider beklerim. Babanýz gelmezse bile, süngercilerin birbirlerinden haberi olur. En azýndan nerede olduklarýyla ilgili, umarým bir haber alýrým. -Yaþasýýn! Ýnþallah babam gelir. -Evet abla. Ýnþallah gelen babamýn teknesidir. -Anneciðim, yarýn biz de seninle iskeleye gidelim mi? Hep beraber bekleriz. -Evet anne, nolursun birlikte gidelim. -Olur. Ancak evin tüm iþleri o saate kadar bitmeli. -Yaþasýýn, biz de gideceðiz… -Neyse, heyecanlanmayýn hemen. Yarýn ola hayrola. Haydi siz hemen þu balýklarý temizleyip kýzartýn. Bir de salata yapýn yanýna. Ben de þu ineðe bir bakýp, akþam saðýmýný da yapayým. Ýki hamarat kardeþ hemen iþe koyuldular. Yarým saat içinde salata da yapýlmýþ, balýk da kýzartýlmýþtý. Mis gibi bir balýk kokusu tüm bahçeye daðýldý… Günün yorgunluðundan olsa gerek, yemeðini yiyen bir köþeye çekildi. Kimsenin konuþacak hali bile yoktu. Akþam erkenden yattýlar. Yattýlar yatmasýna ama kimsenin gözünü uyku tutmuyordu. Yalnýzca Ali divana uzanmýþ iki büklüm uyumaktaydý. Herkesin kafasýndaki düþünceler aynýydý: -Acaba gelen Þükrü Kaptan'ýn teknesi mi? -Babam gelecek mi? Onu yarýn kucaklayabilecek miyiz? -Karnemizi, takdirnamemizi gösterebilecek miyiz? -Ýnþallah süngerden dönen ilk babam olur. Þerife Haným suskundu. Ýçinden dualar okuyarak, beyinin bu tekne ile dönmesini dilemekteydi… 42
………………..…….. VURGUN ……………………… ÝLK SÜNGER KAYIÐININ DÖNÜÞ HEYECANI Biran önce sahile gidebilmek için, yoðun bir gayretle evin iþlerini ikindi vakti bitiren aile bireyleri, dýþarý çýkma hazýrlýðý içindeydiler. Kýzlar saçlarýný tarýyor, günlük ev giysilerini çýkarýp en güzel giysilerini giyiyorlardý. Ali de þortunu çýkarýp kýsa pantolonunu giymiþ bahçede hazýr bekliyordu. Anneleri Þerife Haným da giyinip hazýrlanmýþ olarak odasýndan çýkýnca, hep birlikte yola koyuldular. Uzun zamandan beri ilk kez birlikte çýkýyorlardý. Þükran, kardeþi Keriman'ýn, annesi de oðlunun elinden tutmuþtu. Kýzlar önde, sanki uçarcasýna yürüyorlardý. Hepsinin içleri kýpýr kýpýr, umut yüklüydü… -Yavaþ gidin kýzlar. Çarþý içinden geçmeyelim, “taþardý”ndan gidelim diyince anne, kýzlar da irim çýkýþý o tarafa yöneldiler.
43
………………..…….. VURGUN ……………………… Genelde bayanlar ve yetiþkin kýzlar, erkeklerin yoðun olduðu çarþý içinden pek geçmezler, biraz yol uzayacak olsa da, yan yollarý kullanýrlardý. Yalnýz giden bayanlarda bir çekingenlik vardý. Erkeklerin bulunduðu ortamdan uzak gidilirdi her nedense. Öyle görmüþ, öyle yetiþmiþlerdi. Çocuklar için biraz zor da olsa, taþardý denilen kayalýk tepedeki patika yolu týrmanmanýn üstesinden gelirlerdi. Bu küçük tepeden sonra hemen sahil baþlamaktaydý. Sahile inip iskeleye doðru yürüdüler. Balýk avýndan dönen birkaç balýkçý teknesi, kasa kasa balýklarý teknelerinin önüne dizmiþ müþteri bekliyorlardý. Balýkçý teknelerinin önünden ilerleyerek iskeleye yaklaþtýklarýnda, kalabalýk bir grubun iskelede bekleþmek-te olduðunu görünce heyecanlarý bir kat daha arttý. Haber hemen yayýlmýþ, kalabalýk artmýþtý. Yaþlý birkaç erkek dýþýnda, bekleyenlerin hepsi de kadýnlardý. Çocuklar da iskelenin kenarýna sýralanarak oturmuþ, ayaklarýný suya sarkýtmýþlardý. Kendileri de iskelede yerlerini aldý. Ali, oturan çocuklarýn arasýnda kendine bir yer buldu. Az sonra, kalabalýk arasýndan bir haným yanlarýna yaklaþtý. Gelen Þerife Haným'ýn kardeþi Seniha Öner'di. O da beyini karþýlamaya gelmiþti.. -Abla, hoþ geldin. Nasýlsýn? -Oo! Seniha. Sen de mi buradaydýn? Göremedim!. -Ben de yeni geldim. Süngerden bir teknenin döneceðini þimdi öðrendim. Gülhaným yenge duymuþ, o haber verdi. Kýzlarý da evde yalnýz býrakýp koþup geldim. Acaba dönen kimin teknesi biliyor musun? -Hayýr ben de bilmiyorum. Dün Bodrum'lu bir süngerci haber vermiþ. 44
………………..…….. VURGUN ………………………
-Bekleyelim bakalým. Ýnþallah bizimkilerden biri gelir. -Ýnþallah. -Kýzlar siz nasýlsýnýz? Okullarýnýz tatil oldu ama hiç görüþemedik. Geçtiniz mi sýnýflarýnýzý? -Geçtik teyze. Hem de takdirle. -Aferin size. -Melahat ile Zümral de geçtiler mi? -Evet, onlar da sýnýflarýný geçtiler. Bekleyiþ uzadýkça, endiþeler de artmaya baþlamýþtý. Güneþ battý batacak… Acaba tekne gelmeyecek mi?..Boþuna mý bunca bekleyiþler?.. Nihayet, mavi sulara karanlýk çökmeden boðazda bir tekne göründü. Rüzgara yelken açmýþ, kuðu gibi süzülerek gelmekte idi. Bekleþenler arasýnda bir devinme baþladý. Teknenin uzaktan geldiðini gören çocuklar da heyecanlanmýþtý. Acaba kimin babasý gelecek? Hem alkýþlýyorlar, hem de baðýrýyorlardý avaz avaz. -Yaþasýýn, tekne geliyoor. -Süngerciler geliyoor. -Babam geliyoor. -Benim babaam. -Benim babaam. Tekne yaklaþtýkça heyecan katlanmakta, kalpler kanatlanmýþ bir kuþ gibi, pýr pýr atmaktaydý. Tekne biraz daha yakýnlaþýnca onu tanýyan yaþlýlardan biri baðýrdý: -Gelen Süleyman'ýn teknesi. Süleyman Eroðlu' nun teknesi. Yaþlý adamýn bu haberi ile yan taraftaki bir grup kadýn sevinçle iskelenin kenarýna doðru hareketlendi. Gelen 45
………………..…….. VURGUN ……………………… teknede eþlerinin olduðu hareketlerinden belli oluyordu, sabýrsýzlanýyorlardý. Býraksan kendilerini suya atacaklar, bir an önce kavuþmak için, yüzerek karþýlayacaklardý… Þerife Haným ve kardeþi Seniha adeta donakaldý. Bekledikleri tekne bu deðildi. Þükran, annesinin kolundan tutarak, aðlamaklý bir sesle: -Babam gelmiyor deðil mi anne? diye sordu. -Evet kýzým. Onun teknesi deðil. Dur bekleyelim bakalým. Ýskeleye yanaþsýnlar. Belki bir haber alýrýz. Bir süre daha beklediler. Nihayet tekne demir attý. Ýskeleye yanaþýnca, halatýný da sýkýca baðladýlar. Tekne baþýnda büyük bir coþku yaþanmaktaydý. Evli dalgýçlar kucaklaþýyorlardý eþleriyle, çocuklarýyla... Sevinç rüzgarlarý esiyordu dalga dalga…Bekâr dalgýçlar anne ve babalarýnýn ellerini öpüyor, sarmaþ dolaþ oluyorlardý… Þükran, Keriman ve Ali, gerilerden onlarý izlerken, babalarýna olan özlemleri bir kat daha artmýþtý. Gýpta ile izlediler babalarýna sarýlan çocuklarý. Onlarýn yerinde olmayý ne kadar da çok arzuladýklarý bakýþlarýndan belli oluyordu… Tekne baþýndaki kalabalýk biraz daðýlýnca Þerife Haným, kaptana yaklaþtý: -Hoþ geldiniz kaptan. -Hoþ bulduk. Buyur birþey mi diyeceksin? -Þükrü Kaptan'ýn teknesini soracaktým. Onlar da dö-nüyorlar mý? -Sen kimin hanýmýsýn? -Ben, dalgýç Hüseyin Tekin'in. Sonra, yanýndaki kardeþini göstererek. -Bu da kardeþim. Kemal Öner'in hanýmý. Kemal Eniþtem de Çýkrýkcý'nýn teknesiyle gitmiþti. 46
………………..…….. VURGUN ……………………… -Beylerinizi iyi tanýyorum. O teknelerle birlikte açýlmýþtýk süngere. Biz Kaþ'tan döndük. Onlar Finike'ye, oradan Kemer'e gideceklerdi. Belki Antalya'ya kadar da gidebilirler. Dönmeleri daha 15-20 gün, belki daha fazla sürebilir. Sünger iþi hiç belli olmaz. Ýki kadýnýn umutlarý iyice yýkýldý. Demek daha bekleyeceklerdi. Baþlarý öne düþtü. -Sað ol kaptan. Ýyi akþamlar. -Güle güle. Merak etmeyin, onlar da gelirler. Allah yola baktýrsýn da yere baktýrmasýn. Üzmeyin kendinizi. -Bunca yýl hep yola, denize baktýk be kaptan, yine bakarýz. Yeter ki sað salim dönsünler, dedi Þerife Haným. Ýki kadýn ve çocuklar, karanlýða kalmadan biran önce evlerine ulaþabilmek için hýzlý adýmlarla yola koyuldular. Süngerci eþlerinin çilesiydi bu, umutla bekleyiþler, hüsranla dönüþler… Ýrim içinde ayrýldý iki kardeþ birbirinden. Seniha Hanýmýn evi daha önceydi. Kapýnýn önünde sarýldýlar birbirilerini teselli ederek. -Ýnþallah sað salim dönerler abla. Beklemekten baþka çaremiz yok. -Evet, sað salim dönsünler de tek, varsýn geç olsun. Hadi hoþçakal. Sen de meraklanma. Çocuklar da teyzesinin elini öptü: -Hoþcakal teyze. -Melahat ile Zümral'e de selâm söyle. -Söylerim. Haydi kýzlar size de güle güle.
47
………………..…….. VURGUN ……………………… VURGUN HABERÝ Henüz aradan 10 gün geçmiþti. Evin bahçe kapýsýnýn tokmaðý “Tak,tak,tak” hýzla vuruluyordu. Bu sýrada, yýkanan çamaþýrlarý bahçedeki ipe asmaya çalýþan Þükran: -Geliyoruum, geliyoruum diyerek, elindeki çamaþýrý tekrar leðene býraktýðý gibi, koþarcasýna kapýyý açmaya gitti. Kimdi bu? Niçin eli hep tokmaktaydý? Çekmez mi insan elini bir süre? Beklemez mi? Devamlý tokmaðý vurmakta tak,tak? Neydi acelesi? Kapýyý açtýðýnda, Seniha Teyzesini ve kýzlarý Melahat ile Zümral'i karþýsýnda gördü. -Oo, hoþ geldiniz teyze. Buyurun içeri. -Hoþ bulduk. Annen evde mi? Ne yapýyor? -Çamaþýr yýkamýþtýk, ben onlarý seriyordum. Annem de içeride. Kapýnýn sesini duyan Þerife Haným da merdiven baþýna çýkmýþ, kim geldi diye merakla bekliyordu. Onun sesi duyuldu: -Gel Seniha, gel. Buradayým. Hoþ geldin. -Geliyorum abla. Hoþ bulduk. Hep birlikte yukarý çýkýp, oturma odasýna geçtiler. -Nasýlsýnýz? Ne var ne yok? -Ne olsun be abla. Bildiðin gibi, uðraþýp duruyoruz. -Siz nasýlsýnýz? -Biz de iyiyiz. Baðla, bahçeyle, inekle uðraþýp duruyoruz. Çamaþýr yýkamýþtým yeni bitirdim, yoruldum. Uzanmýþ biraz soluklanýyordum. -Gördüm. Ben geldiðimde Þükran bahçede çamaþýr seriyormuþ. Haydi kýzlar, siz hep beraber bahçeye gidin. Çamaþýr serme iþi yarýda kaldý. Þükran Ablanýza yardým edin, sonra 48
………………..…….. VURGUN ……………………… da bahçede oynayýn. Haydi Ali sen de git ama yaramazlýk yapýp kýzlarý üzme, tamam mý? Çocuklarýn hepsini dýþarý gönderince, Þerife Haným meraklandý. Sorgulayan gözlerle kardeþine bakýyordu. -Hayrola! Çocuklarý uzaklaþtýrdýn. Gizli bir þey mi söyleyecen? -Abla, çocuklar duymasýn dedim. Onlarýn yanýnda söylemek istemedim. Marmaris'li dalgýçlardan biri vurgun yemiþ! -Nee? Kimmiþ? Nereden duydun? Ölmüþ mü? -Telaþlanma hemen abla. Kim olduðunu bilen yok. Bozburun lu bir süngerci, sünger dönüþü, denizde karþýlaþtýklarý bir balýkçýya söylemiþ. Bozburun'lu da bir baþkasýn-dan duymuþ. Kim olduðunu bilmiyormuþ. Bilinen tek þey Marmaris'li olduðu. -Aman Allahým sen bizimkileri koru. Vurgun yiyen kim acaba? Ölmüþ mü? Yaþýyor mu? Nasýl öðrenebiliriz? -Yarýn, Sahil Korumaya'mý gitsek? Yoksa Liman Dairesi'ne mi? diyorum. Onlar belki biliyorlardýr. -Her ikisine de soralým. Belki onlara bir haber ulaþmýþtýr. -Tamam abla. Yarýn sabah geçerken bana uðra, birlikte gidip soruþturalým. -Olur. Ýneði saðar, yemini verir saat on gibi gelirim. -Ýnþallah bizimkilerin iyi haberlerini alýrýz. -Ýnþallah, inþallah. Süngerci eþi olmak meðer ne de zormuþ. Vurgun yiyenleri, ölenleri duydukça, her yýl yürek erintisi. -Evet abla, haklýsýn. Bir gün, vurgun haberi gelecek diye hep korkuyla geçiyor günlerimiz. -Allah korusun. -Amiin, inþallah. 49
………………..…….. VURGUN ……………………… -Ben, ineði yeni saðmýþtým. Sütü kaynatayým, hep birlikte içiverelim. Çocuklar da severler. -Öyleyse ben de bahçeye çocuklarýn yanýna ineyim. Sütü orada içeriz. Bahçe daha serin ve güzel. Maþallah, senin kýzlar bahçeye çok iyi bakýyorlar. Her taraf rengarenk çiçeklerle dolu. Ýnsana huzur veriyor. -Olur. Zaten ben de bahçedeki ocaðý yakacaktým. Haydi inelim. Þerife Haným merdivenden inerken kýzlarýna seslen-di: -Kýzlaar. Haydi bakalým, teyzenize biraz taze fasulye toplayýn. -Saðol abla. Býrak çocuklar oynasýn, hiç zahmet etmesinler. -Hiç zahmet mi olur Seniha? Domates de ister misin, toplasýnlar mý? -Yok, yok istemem. Bahçede bizim de domatesimiz var, sað ol.
50
………………..…….. VURGUN ……………………… AY BABA Gece, uyku tutmadý Þerife Haným'ý. Geceler yalnýzlýk, geceler hüzün, geceler uzun… Eþini düþünüp durdu saatlerce. Uzadýkça ayrýlýk, günler de geçmek bilmiyor, hasret dinmiyordu ki… Þimdi ne yapýyordu acaba? Nerelerde, hangi derin sulardaydý? Vurgun yiyen de kim? Nereden çýkmýþtý, kara bulut gibi Marmaris'in üzerine çöken, bu kötü haber? Herkes endiþede, herkes meraktaydý… Bir ara, diðer oda kapýsýnýn yavaþça açýldýðýný duyunca yataðýndan irkildi. Gecenin bu vakti kimdi uyanan? “Çocuklardan biri bahçeye tuvalete indi.” diye düþündü. Bir süre bekledi. Dönen olmayýnca meraklandý. Kalkýp dýþarý çýktý. O da ne? Þükran, merdiven baþýna oturmuþ, gökyüzüne baþýný kaldýrmýþ, aya, yýldýzlara bakýyordu uzun uzun. Öyle dalmýþtý ki annesinin yanýna geldiðinden bile habersizdi… -Ne o, hayrola? Niçin oturuyorsun bu karanlýkta yalnýz baþýna, uykun mu kaçtý? Birden irkildi bu sesle. Sonra kendini toparladý. Göz pýnarlarý dolu dolu, dokunsan aðlayacak gibiydi. -Bir rüya gördüm anneciðim. Kabus gibi, kötü bir rüya. -Hayýrdýr inþallah. -Bir sünger teknesi dönmüþ. Ýskele kalabalýk mý kalabalýk. Güya babam da o dönen teknedeymiþ. Herkeste bir koþuþturma. Herkes kendi eþlerini, babalarýný arýyor. Tekneye yaklaþmakta bile güçlük çekiyorum. Büyüklerin arasýnda ezileceðim. Telaþýn nedenini de anlayamýyorum.
51
………………..…….. VURGUN ……………………… -Ben de babamý arýyorum o karmaþada, ama bulamýyorum. Kalabalýðýn arasýnda sýkýþýp kalýyorum. O sýkýþýklýkta nefes almaya bile zorlanýyorum. Birden uyandým. Ýçim sýkýldý. Kendimi dýþarýya zor attým. Sen de mi uyuyamadýn? Anne de kýzýnýn yanýna oturdu. Kýzýnýn baþýný göðsüne yaslayarak ipek saçlarýný okþadý... -Evet ben de uyuyamadým. Zaten hangi gece uyku giriyorki gözüme…Babanýzý çok özlediðinizi biliyorum. Hepimiz çok özledik. Merak etme. Ýnþallah yakýnda döner. Biz de teyzenle dün konuþtuðumuzda; Liman Dairesi'ne, Sahil Güvenliðe gidip, süngercilerden bir habar var mý diye sormayý kararlaþtýrmýþtýk. Sabah ola hayrola. Ýnþallah iyi bir haber alýrýz. -Anne, hatýrlýyor musun? Babam bizleri çok özleyip de uykusu kaçtýðýnda, “Güverteye çýkýp aya, yýldýzlara bakýyor, orada sizleri görüyorum” demiþti. -Evet, hatýrlýyorum kýzým. -Ben de, biraz önce öyle yaptým. Aya baktým uzun uzun. Önünden bulutlar geçti bir süre. Peþlerine takýldým. Sonra birden onu gördüm. Ayýn yerini babam almýþtý, gülümsüyordu bana bakarak… Sýkýntýlarým daðýlýverdi birden. Sanki içime bir ferahlýk, mutluluk aktý ýlýk ýlýk… -Haydi anne sende bak, gözünü kýrpmadan uzun uzun. Sen de göreceksin babamý. Ýþte orada, yýldýzlar ortalarýna almýþ onu. Ýþte pýrýl pýrýl parýldýyor çocuklarýn ortasýnda, bize gülümseyerek bakýyor… Anne, baþýný göðe kaldýrýp, kýzýna daha bir sýký sarýldý. Saçlarýný okþamaya devam etti. Aya baktý uzun uzun, gözünden yaþlar süzülmeye baþladý yanaklarýna doðru… -Sen de gördün mü anne? 52
………………..…….. VURGUN ……………………… -Gördüm kýzým. Ben de görüyorum. O da bizi gördü, mutlu oldu. Bak ne de güzel gülümsüyor bize, sevinçten gözleri çakmak çakmak… -Anne, sen aðlýyorsun! -Ýnsan özlem duyduðu eþini, sevdiðini, birden karþýsýnda görünce sevinçten aðlayamaz mý? Sevinç gözyaþlarý bunlar kýzým, sevinç gözyaþlarý… -Dur! Ne oldu? Niçin hýçkýrýyorsun? Seninki de mi sevinç gözyaþlarý? -… Yanýt yoktu Þükran'dan. Baþý annesinin göðsünde, hýçkýrarak aðlamakta, anne ile kýzýnýn gözyaþlarý birbirine karýþmaktaydý… -Haydi aðlama artýk kýzým, sen de sil gözyaþlarýný… Sabah ola hayrola. Sabah iþlerini çabucak bitirip yola koyuldu Þerife Haným. Kardeþi Seniha da hazýr, onu beklemekteydi. Önce, Liman Müdürlüðü'nün kapýsýný çaldýlar. Sonra da Sahil Güvenliðin. Onlara da ulaþan resmi bir bilgi yoktu. Onlarýnki de duyumdan ibaretti. Öðrendikleri tek þey, Antalya tarafýndaki süngercilerin dönüþ yolunda olduðuydu. “2-3 güne kalmaz gelirler” diyorlardý. Yine de sevindirmiþti bu haber onlarý. Umutlandýrmýþtý. Kavuþma günü yakýndý. Ah bir de sað salim dönseler, dünyalar onlarýn olacaktý. Çocuklar da sevindiler süngercilerin dönüþ haberine. Vurgundan habersizdiler, içi içlerine sýðmaz oldu. Her gün iskelede bekleyeceklerdi babalarýnýn yolunu. Her gün öðleden sonra; -Hadi hazýrlan anne, iskeleye tekneleri karþýlamaya gidelim, babam dönüyor,diyorlardý. 53
………………..…….. VURGUN ……………………… FEDAKÂR OLUR DALGIÇ HANIMLARI Birinci gün, ikinci gün derken, geçen her gün daha da kalabalýk olmakta iskele. Vurgun haberi yayýlmýþ tüm Marmaris'e. Bekleyenlerde bir tedirginlik, bir korku, bir heyecan. Sevinç belirtisi yok hiçbirinde… Ýki gün böyle geçti. Üçüncü gün güneþ dalmadan engin sulara, iki tekne birden göründü boðazda.Yan yana geliyorlardý sularý yara yara, ardýnda beyaz köpükler býrakarak. Tekneler demir atýp iskeleye yan yana yanaþýnca, Þerife Haným'ýn tüm hayalleri yýkýldý. Þükrü Kaptan'ýn teknesi yoktu aralarýnda. Çýkrýkçý'nýn teknesinde Kemal Öner göründü. Seniha ok gibi fýrladý ablasýnýn yanýndan. Kýzlarý da annesinin peþinden koþuþturmaktalar. -Kemaal! Kemaal!.. -Babaa. -Babacýðýým. Diðer tekneden inen Mýstan da, Þerife Haným'ýn büyük ablasýnýn kýzý, Zehra ile kucaklaþtý. Kavuþmak güzeldi, sevinçler doruktaydý… Ýskele bayram yerine dönmüþ, sevinç çýðlýklarý havada uçuþuyordu. Ya kavuþamayanlara ne demeli!.. Bekledikleri gelmeyenlerin boyunlarý bükük, umutlarýný bir sonraki güne baðlayarak, sessizce uzaklaþýyorlardý oradan. Þükran ile Keriman, Ali'yi de aralarýna aldýlar. Üzgün, aðlamaklý bir halde annelerine sokuldular usulca. Kalabalýðýn taa gerilerine çekildiler. Uzaktan izlediler babalarýyla sarmaþ dolaþ kucaklaþan çocuklarý… -Belki yarýn akþam da sizin babanýz gelir çocuklar. Üzülmeyin sakýn, nasýl olsa dönüþler baþladý. Bugün olmazsa yarýn döner inþallah, dedi anne. 54
………………..…….. VURGUN ……………………… Çocuklardan hiç ses çýkmadý. Avuntu boþuna, dokunsan hýrslarýndan aðlayacaklar. Yaþlar göz pýnarlarýnda bekleþmekte… Çok geçmeden Dalgýç Kemal Eniþte, kendisini karþýlamaya gelen eþi ile birlikte, kýzlarý Melahat ve Zümral'in ellerinden tutmuþ, onlarýn yanýna geldi. Diðer tekneden inen Dalgýç Mýstan da onlarý görünce, eþi Zehra ile birlikte yanlarýna sokuldu. Etrafýný sardýlar Þerife Haným ile çocuklarýn. Dalgýçlarýn deminki gülen yüz ifadeleri deðiþmiþ, eþ ve çocuklarýna kavuþma sevinç ve mutluluðu sanki bir anda kaybolmuþtu. Onlardaki bu deðiþikliði sezen Þerife Haným'ýn benliðini bir korku sardý. Sanki bir alevin içine düþmüþ gibiydi. Ateþ bastý, eþini sormaya korkuyordu. Ya kötü bir haber verirlerse!.. -Hoþ geldin eniþte, diyebildi. -Hoþ bulduk baldýz. -Sende hoþ geldin Mýstan Eniþte. -Hoþ bulduk teyze. Nasýlsýn? -Nasýl olalým be Mýstan? Süngerci eþleri nasýl olur ki? Hele bir de beklediði gecikip gelmeyince!.. Bir sessizlik girdi araya. Kimse ne diyeceðini, söze nasýl baþlayacaðýný bilemiyordu. Dalgýç Kemal üzgün, baþý önde, zorla konuþmaya çalýþýyordu: -Baldýz. Hüseyin bacanaðým da yakýnda dönecek. Belki de 3-5 güne kalmaz burada olur. Yalnýz biraz rahatsýzlýðý var. Antalya'ya hastaneye götürdüler. -Nee. Aman Allahým. Yoksa Hüseyin mi vurgun yiyen? -Çok üzgünüm baldýz. Ýnþallah iyileþir. Buna da çok þükür, yaþýyor ya. Biliyorsun nice dalgýçlarý alýp götürdü bu vurgun belasý. Hiç olmazsa seninki yaþýyor, hayatta. 55
………………..…….. VURGUN ……………………… Çocuklar sarýldýlar annelerinin eteklerine, koptu bir feryat figan. Hýçkýrýklara boðuldular. -Babaa, babaa. -Babamý isterim… Þerife Haným'ýn birden dünyasý karardý. Ayakta duramýyor, devrildi devrilecek. Tutamadý zor zaptetmekte olduðu göz yaþlarýný. O da hýçkýrarak aðlamakta… Ýskeledekiler koþuþturdular onlara doðru, sardýlar etrafýný. -Ne oldu? Ne oldu? -Kocasý mý vurgun yemiþ? -Felç mi olmuþ? -Ölmüþ mü? -Vah zavallý. -Üç de çocuðu var… Çevredekilerin bu konuþmalarýndan rahatsýz oldular. Hemen uzaklaþtýrdýlar onlarý. -Bir an önce eve götürelim, diyerek Seniha ile Zehra girdiler koluna Þerife Haným'ýn. Çocuklarýn da ellerinden tutup yürüdüler. Aðlaþmalar yol boyu devam etti. Daracýk irimdeki evlerin taþ duvarlarýnda yankýlandý aðýtlar. Avunç çabalarý faydasýz. Hiç söner mi kalbe düþen bu ateþin alevleri, diner mi bu sýzý?.. Ev kalabalýktý. Dalgýç Kemal duyduklarýný anlatýyordu belki teselli olur diye: -En son Antalya-Kemer'de dalmýþ. Üçaðýzlarda, Yýlancýk Adasý' nýn üç mil açýðýnda. Ýnmiþ mavi sularýn derinliklerine. Her taraf sünger dolu, öbek öbek. Hem de en kalitelilerinden, birinci sýnýf. Kayalardan sarkmaktalar beni de al, beni de al diye. Onca dalgýçlýk yaþamýnda, hiç bu kadar süngeri bir arada görmemiþ Hüseyin bu güne kadar. 56
………………..…….. VURGUN ……………………… -Hiç durur mu? Baþlamýþ toplamaya bir bir. Apoþesi dolup dolup taþmakta. Zaman su gibi akýp gitmekte, farkýnda deðil su altýnda geçen zamanýn. -Yukarýdakilerin kýlavuz ipini sýk sýk çekerek verdikleri uyarýyý bile duyumsamaz olmuþ. Onca derinlikteki basýnç altýnda, zaman ilerledikçe bacanaðýn vücudunda “iðnelenme”ler baþlamýþ. -Çýkarmýþlar su üstüne ama nafile, anlamýþ vurgun yediðini…Aksuna yaptýrmýþlar. Tekrar daldýrmýþlar suyun derinliklerine. Her çýkarýþlarýnda soruyorlarmýþ teknedekiler: -Geçti mi iðnelenmeler, kendini nasýl hissediyor sun? diye. -Her defasýnda eliyle iþaret ediyormuþ dalgýç Hüseyin, geçmedi tekrar daldýrýn diye. Birkaç kez daha aksuna yaptýrmýþlar.Tekrar sorduklarýnda yine daldýrýn iþareti verince. Bu kez sinirlenmiþ kaptan Kýrmýzý Kâmil. -Bu kadar zaman geçti, çok oyalandýnýz. Vurgun çýkmýþtýr vücuttan. Yeter artýk, daha fazla oyalanmayýn, alýn onu tekneye, demiþ. Kýrmýzý Kamil'in hiddetine ses çýkaramamýþ kayýktakiler. Almýþlar dalgýcý tekneye çaresiz. Çýkarmýþlar baþýndan kazaný, formayý sýyýrmýþlar aþaðý, ama ne çare! Ayaða zor kalkmakta! Çok zor atmakta adýmlarýný!..Biz döndüðümüzde Antalya'ya hastaneye götürüyorlardý. Ýnþallah düzelir, yürür eskisi gibi. -Antalya'da basýnç odasý yok ki, orada tedavi edebil-sinler, dedi dalgýç Mýstan. -Dönerler gerisin geriye. Ýstanbul'a götürmek gerek. -Zaten Þükrü Kaptan da, Kýrmýzý Kâmil'e öyle demiþ. “Dönüþte kayýn biraderini Ýstanbula götür.” diye tembih etmiþ. 57
………………..…….. VURGUN ……………………… -Durum böyle baldýz. Dalgýçlarýn kaderi bu. Ne söylesek faydasýz. Ölmedi ya, buna da þükretmek gerek. Ýnþallah zamanla da yürür. Tekrar döner eski haline. Dalgýç Mýstan'da, onu onaylarcasýna: -Evet, evet. Þerife Haným teyze. Olan olmuþ bir kere, aðlamanýn sýzlamanýn bir faydasý yok. Çocuklar daha da üzülüyorlar seni böyle görünce. Onlarýn da gözyaþý dinmiyor. Üzülmemek elde deðil ama, zor da olsa dayanmak gerek. -Fedakâr olur, yiðit olur, sabýrlýdýr dalgýç hanýmlarý. Ýnþallah iyileþir, üzme kendini. Ýki-üç güne kadar onlar da gelir. Beklemekten baþka yok çaresi. Þerife Haným hiç konuþmuyor, belki de söylenenleri hiç duymuyordu. Sanki o da denizin derinliklerine dalmýþ gibiydi... Hanýmlar da teselli ediyorlardý ama Seniha'nýn, Zehra'nýn sözlerini duyan kim? Onlarýn avuntusu da boþuna. Biraz sonra gidince hepsi, kalakaldý çocuklarýyla baþ baþa. Evde bir sessizlik. Kimseden çýt çýkmýyordu. Arada bir iç çekmeler, kýzarmýþ gözlerde hüzün vardý… Zaten eþi süngerdeyken gözlerine uyku girmeyen Þerife Haným'a, olmuþtu artýk gündüzler de, geceler de zehir, uykular haram… Elinde gaz lambasý, dolaþýp dururdu sabahlara dek çaresiz. Eþinden gelecek iyi bir haberi beklerdi, kararan dünyasýný aydýnlatacak bir ýþýk gibi… Gece ilerliyordu. Ay çýktý, yýldýzlar etrafýnda yerlerini aldý pýrýl pýrýl. Aðaçlarýn tepesinden loþ bir aydýnlýk süzülüyordu seren kuyunun yanýndaki çardaðýn asma dallarý arasýndan.
58
………………..…….. VURGUN ……………………… Bütün gözler aya çevrilmiþti, babalarýný görmek istiyordu çocuklar. Merdiven baþýna dizilmiþlerdi sýra sýra, yüzleri solgun. Ayý da sarmýþtý bir hüzün. Niçin gülümsemiyordu? Niçin bakmýyordu kendilerine çakmak çakmak? O da mý kaderine küskündü? Neden solgun duruyordu, ýþýðý söndü sönecek… Yýldýzlar bazen kayar ama, ay da kayar mý ki?.. Sakýn kayma! Aman sakýn kayma! Evdekilerin sana çok ihtiyacý var, sensiz yapamazlar…
59
………………..…….. VURGUN ……………………… ÇOCUKLAR SARILDILAR BABASININ TÝTRE-YEN BACAKLARINA Her geçen gün, iskeledeki kalabalýk azalýyor, sünger tekneleri peþ peþe dönüyordu. Hatta bazýlarý ikinci sefere çýkma hazýrlýðýna baþlamýþtý bile. Anne ve çocuklar dört gündür iskelede, sabahtan akþama kadar bekleþiyorlardý. Nihayet dördüncü günün sonunda Þükrü Kaptanýn kayýðý görüldü uzaktan. Kayýkta vurgun yiyen dalgýcýn olduðunu belirten sarý bayrak yarýya indirilmiþ gelmekteydi sularý yara yara. Ýskeleye yanaþmasý yirmi dakika deðil sanki yirmi yýl gibi geldi. Þerife Haným çocuklarýnýn ellerinden sýkýca tutmuþ zor zaptetmekteydi onlarý. Bir býraksa, gerilmiþ yaydan çýkan ok gibi fýrlayacaklar, daha yanaþmadan kayýk, içerisine atlayacaklardý. Saatlerdir dualar mýrýldanmakta olan Þerife Haným'ýn tek dileði onun yürüdüðünü görmekti… Ah! Yürüyerek kayýktan indiðini bir görse, dünyalar onun olacaktý. Olur da, iki kiþinin kucaðýnda, tekneden indirilirken görürse beyini, bu kez yýkýlacak, dünyasý kararacaktý… Nihayet, Dalgýç Hüseyin göründü güvertede, ayakta. Ýki kiþi koluna girmiþ, yürümeye çalýþýyordu ama adým-larýný zor atmaktaydý. -Babaa! -Babaa! -Hüseyiin… Ýndirdiler tekneden. Çocuklar sarýldýlar babalarýnýn üzerinde zor durabildiði, titreyen bacaklarýna!.. Etrafýný sardý herkes. -Geçmiþ olsun. 60
………………..…….. VURGUN ……………………… -Geçmiþ olsun. Vah Vah! Ýlerlemek, yürümek, yarmak zordu bu kalabalýk çemberi. Dalgýç Ýbrahim Aslan, Bozburun'daki dalgýç kursunda kendisi ile birlikte birinciliði paylaþan Dalgýç Hüseyin'i sýrtladýðý gibi hýzlý adýmlarla koyuldu yola. Arkasýndaki kalabalýk onunla birlikte irimiçine yürümekteydi. Kalabalýðýn sesini duyan komþular kapýlara koþuþuyorlardý. -Vah Vah, Hüseyin komþuymuþ vurgun yiyen. -Sýrtta taþýyorlar, yürüyemiyor mu? -Herhalde tutmaz olmuþ bacaklarý? -Yazýk olmuþ babayiðite. -Evet, çok yazýk. Komþularýn üzgün ve acýma dolu konuþmalarý arasýnda girdiler kapýdan içeri. Yatýrdýlar odadaki divanýn üzerine boylu boyunca. -Geçmiþ olsun, deyip bir bir ayrýldý herkes. Kala kaldý üç çocuk ve bir eþ baþ baþa. Yalnýz, kimsesiz… Günler geçiyor, arayýp soran olmuyordu Dalgýç Hüseyin'i. Hani, Ýstanbul'a basýnç odasýna götürülecekti? Hani, orada tedavi edilecekti? Kimse umursamaz olmuþtu.. Yoktu dalgýçlarýn güvencesi. Herkes iþi görülene kadardý… Herkeste ikinci sefere çýkmanýn hazýrlýðý baþlamýþtý. Þerife Haným, hergün bahçedeki odun ocaðýnda su ýsýtýyordu kocaman kazanlarla. Topladýðý faydalý bitkileri de içine katýp, evin altýndaki depo odasýna hazýrladýðý kocaman varile dolduruyordu bu suyu, kaplýca niyetine, aksuna niyetine bir umut diye. Her gün sokuyordu kocasýný sýcak sulara. Saatlerce kalýyordu Dalgýç Hüseyin bu sýcak sularýn içinde, sadece baþý dýþarýda. Azimliydi. Bakacak, yürütecekti kocasýný. Hiç yiðidini býrakýrmýydý kendi baþýna çaresiz… 61
………………..…….. VURGUN ……………………… ÝLK ADIMLAR Günler haftalarý kovaladý. Okullarýn açýlýþ günü geldi, dersler baþlýyordu. Sabah erkenden kalktý kýzlar. Okul önlüklerini giyip, kolalý beyaz yakalýklarýný geçirdiler. Taradýlar birbirlerinin saçlarýný bir güzel. Sonra beyaz kurdelalarýný da taktýlar. Çantalarý akþamdan hazýrdý. Þükran ile Keriman bir üst sýnýfa baþlamanýn heyecaný içerisinde kahvaltýlarýný yaptýlar. Dalgýç Hüseyin dersen, o kýzlarýndan da heyecanlýydý. Ýlk kez, kapýdan dýþarý çýkacak, okula götürecekti kýzlarýný… Kýzlarý, bir elleriyle çantalarýný, diðer elleriyle babasýnýn ellerini tutmuþlardý sýkýca. Ayaklarýný yerde sürüyerek, kýsa adýmlar atarak, yavaþ yavaþ yürüyordu Dalgýç Hüseyin. Kýzlar, hiç acele etmeden yavaþ yavaþ yürüyorlardý babalarýyla birlikte. Aceleleri de yoktu zaten. Nasýl olsa okul yakýndý. Babalarý, ilk kez onlarý okula götürüyor ya, bu herþeye deðerdi… Keþke okul daha uzak olsaydý… Okulun kapýsýnda öptü kýzlarýnýn yanaklarýndan. Þükran ile Keriman çok mutluydu, sevinçle koþtular sýnýflarýna… Koca kýþ boyu, yürüdü dalgýç Hüseyin sahilde yalnýz baþýna, aðýr aðýr. Adýmlarýný yavaþ atsa da, biraz yerde sürükleniyor olsa da ayaðýnýn biri, yürüdükçe açýlacaktý ayaðý. Zamanla daha iyi yürüyebilecekti. Buna inanýyor, bu inançla atýyordu her adýmýný. Oturamýyordu evde, vakit geçmiyordu dört duvar arasýnda. Her fýrsatta kendini dýþarý atýyordu.Yaðmur yaðsa da yürümeliydi, þimþekler çaksa da. Yürüye yürüye açýla-caktý ayaklarý. 62
………………..…….. VURGUN ……………………… Bazen arkadaþlarý ona eþlik etmek isteseler de, balýkçýlar teknelerine davet etse de, o yalnýz kalmayý yeðliyordu. Yalnýz baþýna dolaþmak, özlemini duyduðu denizle olmak, denizle kucaklaþmak, onun tek istediðiydi… Yaþama hiç bir zaman küsmemiþti, küsmeyecekti. “Kadere boyun eðmeyeceðim,yürüyeceðim” diyordu. Yorulunca biraz dinlenmek için, bir kayaya oturup, köpüklü dalgalarýn kýyýya vuruþunu izliyordu bir süre. Dalgalarýn sesi kulaklarýný okþuyordu. Gözü, engin maviliklerin derinliklerinde, dalýyordu hemen düþlere… Deniz sanki “gel, gel” diye davet ediyordu onu. Öyle bir davet ki karþý koymasý imkansýzdý. Denizin siyah gülleri olan kömür karasý süngerler geliyordu gözünün önüne. Kayalardaki yosunlarýn arasýndan sarkmýþlar, uzatmýþlar baþlarýný öbek öbek, toplamakla bitmiyor ki… Rengarenk balýklar da etrafýný sarmýþ, eþlik ediyorlar dalgýca. Bir saða bir sola kaçýþarak adeta dans ediyorlar etrafýnda…
63
………………..…….. VURGUN ……………………… BÝR MÜJDEM VAR Bahar geldi, canlandý yeniden doða, gök masmavi, ormanlar yemyeþil. Marmaris'te bahar bir baþka güzeldi, bir baþka heyecanla yaþanmaktaydý… Aðaçlar çiçek açmakta, kuþlar daldan dala konmaktaydý cývýl cývýl. Ýpek kanatlý kelebekler, çiçekten çiçeðe uçuþuyor, böcekler, karýncalar kýpýr kýpýr dolaþýyordu. Arýlar hamarat mý hamarattý. Öðrenciler, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramý kutlamalarýna hazýrlýk yapýyorlardý. Sýnýflar süslenmiþ, bayraklar asýlmýþtý. Trampet takýmý hiç susmuyor, flütler de eþlik ediyordu onlara. Þükran ile Keriman “Yavrukurt” elbiselerini giymiþ, gün boyu rap rap yürüyorlardý okulun bahçesinde, diðer çocuklarla birlikte, bir asker gibi, Mustafa Çavuþ'un torunu olduklarý belli… Sünger kayýklarý kumsala alýnmýþ, “Kalafat” çekilip, temizlenip, yeniden boyanýyordu. Ýþi bitenler tekrar denize salýnýyordu. Balýkçýlar aðlarýný onarýyorlardý harýl harýl. Mayýs ayý yaklaþtýðýnda, süngercilerde bir telaþ baþlamýþtý. Yine denize açýlmanýn hazýrlýklarý sürüyordu tüm hýzýyla… Dalgýçlarý sorarsanýz, onlarýn da özlemleri bitecek, yakýnda kavuþacaklardý mavi gözlü sevgililerine… Bir sevgiliye kavuþmak güzeldi ama, diðer sevgililerden uzaklaþmak, ayrýlmak olmasa… Yine baþlayacaktý eþlerden, çocuklardan uzak günler yakýnda… Yine bir heyecanla açýlacaktý sünger tekneleri mavi sulara. Yine, iskeleden el sallamalar, davul sesleri. Yine, özlemler, kalplerde sýzý.
64
………………..…….. VURGUN ……………………… Yine, bekleyiþler, günlerce, aylarca süren. Yine, baþlayan dönüþler, kalplerde sevinç çýðlýðý. Yine, Çamlý köyünde, dalgýcýn salimen döndüðünün habercisi silah sesleri. Yine, kavuþmanýn o doyumsuz coþkusu. Yine, mutluluk gözyaþlarý. Yine, bazý tekneler sarý bayraklarý yarýda girecek limana. Yine, bazý aileler için hazan mevsimi, Yine, gencecik yapraklar kopacak dalýndan vakitsiz. Yine, vurgunlar… Yine, gözyaþý, feryat figan… Gitmek mi zor?..Kalmak mý zor?.. Onu sen, gel de süngercilere sor… Dalgýç Hüseyin bahçe kapýsýndan girdi içeri, merdivenlerden yavaþ yavaþ yukarý çýktý. Onun geldiðini duyan Þerife Haným kapýda karþýladý eþini. -Gel Hüseyin, hoþ geldin. -Hoþ bulduk. Þerife Haným'ýn gözlerinin içi gülmekteydi. Ýçindeki sevinci biran önce eþiyle paylaþmak istiyordu. Elinden tutup yardým etti, girdiler içeriye. Geçti divana oturan eþinin karþýsýna. Ellerinden tuttu sýmsýký. -Sana bir müjdem var!.. -Hayrola haným? -Çok güzel bir haberim var. -Söyle çabuk, meraklandým. -Bir bebeðimiz daha olacak! -Yaa! Çok sevindim bu haberine. Çok mutlu oldum. Demek çocuklarý dörtleyeceðiz… -Evet, evet. Dört tane yeter artýk. Hayýrlýsýyla bu son olsun. 65
………………..…….. VURGUN ……………………… Benim de sana söyleyeceðim var ama bu müjdenin üzerine nasýl söylesem bilmem ki? Bu kez meraklanma sýrasý Þerife Hanýmdaydý: -Hayrola! Nedir söylemek istediðin? -Gel otur þöyle yanýma. Usulca oturdu. Tedirgin olmuþtu birden. Meraklandý, sokuldu kocasýna. -Hadi söyle, seni dinliyorum. Dalgýç Hüseyin bir iki yutkunduktan sonra: -Süngere gidiyorum! demez mi? Dünyalar baþýna yýkýldý kadýnýn…Þimþekler çaktý beyninde. Ýnanmak istemiyordu bu habere, þaka olmalýydý. Ama þaka deðildi. Bazen gerçekler öylesine acýydý ki…
66
………………..…….. VURGUN ……………………… GÝDENLER DÖNMEZ OLDU Yine iskele çok kalabalýktý. Sünger tekneleri yine dizilmiþlerdi sýra sýra. Þerife Haným ile kardeþi Seniha yan yana durmuþ, kolkola girmiþlerdi. Üstelik ikisi de hamileydi! Çocuklar okuldalardý, kendileri yolcu ediyorlardý eþlerini. “Bebeklerin doðumunda yanýnda olacaðýz.” diye ikisi de söz vermiþti eþlerine. Dalgýç Hüseyin: “Durumum dalmama engel deðil, suda yürümüyorum ki, hem tekrar dalmak iyi de gelebilir.” demiþ, “Ben kopamam denizden, sudan çýkmýþ balýk gibi olurum, yaþayamam” demiþ, bin bir dil dökmüþtü eþine. Eþleri karþý durup “Artýk dalgýçlýk yok.” deseler de iknâ edememiþlerdi onlarý. Zaptetmek çok zordu. Çocuklar karnelerini yine gösteremeyecekler, sýnýf geçmelerinin sevincini, coþkusunu paylaþamayacaklardý babalarýyla… Hareket vakti geldi. Bu kez, her iki dalgýç da Süleyman Eroðlu'nun teknesine bindiler. Bu sene de, bu tekneyle anlaþmýþlardý. Halatlar çözüldü, zincir çekilip demir alýndý ve tekne salýndý… Gitti iki bacanak dalgýç, açýldýlar engin sulara, geride iki hamile eþi býrakarak. Eþleri ne yapsýn? Çaresizlik içindelerdi. Bir elleri karýnlarýnda, diðer elleri havada, el salladýlar uzaklaþan teknenin ardýndan, kollarý yoruluncaya dek… “Güle güle gidin. Yolunuz açýk, deniziniz durgun, soluðunuz güçlü, þansýnýz bol olsun. Allah sizleri korusun.”
67
………………..…….. VURGUN ……………………… Henüz daha ilk haftanýn sonunda, ulaþtý acý bir haber, çöktü Marmaris'in üzerine, kara bir bulut gibi. Denizin derinliklerinde vurgunla ölmek ne acýydý… Hoca selâ okumaktaydý minareden avazý çýktýðýnca. Herkes kulak kesilmiþ, dinlemekteydi hocayý. -Kimdi ölen? Kimin selâsý bu? Selânýn sonunda duyuldu hocanýn acý haberi: -Marmaris li dalgýçlarýmýzdan Kemal Öner vurgun yiyerek Hakkýn rahmetine kavuþmuþtur. Cenazesi gelmekte olan tekneden alýnarak, ikindi namazýný mütakip þehir mezarlýðýnda defnedilecektir. Allah rahmet eylesin… Haberi duyan iskeleye koþuþmaktaydý. Çok geçmeden mahþeri bir kalabalýk iskelede toplandý. Ne de çokmuþ seveni. Dalgýcýn hamile eþi Seniha, ayakta zor durmaktaydý. Kadýnlar koluna girmiþ, çevirmiþlerdi etrafýný. Aðýtlar yakýlmaktaydý… Derken, kayýk yanaþtý. Aldýlar kayýktan Dalgýç Kemal Öner'in yelken bezine sarýlý cansýz bedenini. Yeni Camii'de yýkanýp kefene sarýldý ve tabuta konuldu. Cenaze namazý kýlýnýp, eller üzerinde götürüldü son yolculuðuna. Geride kaldý gözü yaþlý gencecik bir eþ, güzelim iki çocuk, bir de yolda! Ya, ona ne demeli? Ne kötüymüþ bu yavrunun kaderi... *
*
*
Ýki ay sonra yine acý bir haber! “Dalgýç Mýstan vurgun yemiþ, belden aþaðýsý tutmamakta!” Bu yaz da, felaket felaket üstüne. Þerife Haným hangisine yansýn? Daha bir ateþin koru küllenmeden, ikinci bir ateþ düþmüþtü ailenin baðrýna. -Vah Zehram vah. Yiðidin yapýþtý yere… 68
………………..…….. VURGUN ……………………… DENÝZDEN KOPULUR MU? Dalgýç Hüseyin, bu yýl son olsun, bu yýl son olsun diye diye, iki yýlý daha geçirmiþti denizin derinliklerinde. Þerife Haným artýk isyan etmekteydi: -Bir daha gidersen süngere, atarým peþin sýra kendimi iskeleden denize, deyince dalgýçlýktan vazgeçmek zorunda kaldý Dalgýç Hüseyin. Ama o ayrý durabilir miydi hiç denizden? Sudan çýkmýþ balýða dönerdi sonra!.. “Denizin dibi olmazsa, üstü olsun.” diye çýkmadý tuzlu sudan. Ýnmedi hiç teknelerden. Dalgalarla boðuþup durdu yýllarca…Balýk tutmalar, Rodos'a yolcu götürüp getirmeler derken, ne de çabuk geçiverdi onca yýllar... Çocuklarý büyüdü, okudu. Þükran ile Keriman öðretmen oldu. Hepsi de evlendiler. Ali, deniz üstünde babasýnýn yerini aldý. Zerrin ev hanýmý oldu. Dalgýç Hüseyin'in dokuz torunu oldu. Bir de torunu-nun çocuðu.Yaþý 92 olsa da, vurgun yiyen ayaklarý artýk onu taþýmasa da, tekerlekli sandalyede olsa da, asla kopa-madý denizden. Ne denizin derinlikleri, ne de üstü. Artýk kýyýsýnda dolaþmakta maviliklerin. Dalgalarýn sesi avutmakta onu. Karanlýk gecelerde uykusu kaçtýðýnda, aya, yýldýza bir baþka bakmakta… Kýyýsýnda olsa da denizin, o hala derinliklerine hasret. Kimbilir ne kadar da çoðalmýþtýr þimdi kömür karasý süngerler. Kayalara yapýþmýþlardýr öbek öbek. Bekliyor-lardýr yalnýzlýklar içinde. Bekliyorlardýr hasretle, bir sevgiliyi bekler gibi…Yýllar geçti yoksunuz. Gelin, gelin artýk, nerede kaldýnýz, diye. Hani, nerede o eski sünger kayýklarý? Süngerciler nerede? Nerede o eski dalgýçlar? Süngerler nerede? Davulun sesi de duyulmaz oldu. Artýk el sallanmýyor iskeleden… 69
………………..…….. VURGUN ………………………
Tüm dalgýçlarýn anýsýna, Marmaris Belediyesi bir heykel diker sahile. Sýrtýnda dalgýç formasý, elindeki apoþesi sünger dolu olan bir dalgýç anýtýdýr bu. O da sýrtýný denize dönmüþ, adýmýný atmýþtýr artýk karaya. Bazen Dalgýç Hüseyin, bu anýtýn karþýsýna geçip oturur saatlerce. Anýttaki dalgýçýn bedeni demirden de olsa, sohbet eder onunla, yýllar öncesi birlikte daldýðý dalgýç arkadaþý gibi. Zaten günümüzde kaç dalgýç kalmýþtýr onunla arkadaþlýk edip, yýllar öncesini yad edecek… Bu anýttaki dalgýç; daha hayatlarýnýn baharýnda, gencecik yaþlarýnda, derin sularda dolaþýp bir apoþe sünger uðruna vurgun yiyip yaþamlarýna veda eden:
70
………………..…….. VURGUN ……………………… Kamil Okan'ýn (Parça Kamil) Kemal Öner'in Çil Hüseyin'in Þevket Güngör'ün Yaþar Gebeþ'in Salim Ayyýldýz'ýn Mehmet Ayyýldýz'ýn Osman Toksoy'un Ýbrahim Karaer'in Raþit'in Mustafa'nýn Mehmet Çakýrcan'ýn ……….. Ýsimlerini sayamadýðým daha nice yiðit dalgýçlarýn ta kendisidir… Bu anýttaki dalgýç; mavi sularýn derinliklerinde bir apoþe sünger uðruna vurgun yiyerek sakat kalan: Hüseyin Tekin'in Orhan Kaya'nýn Nazým'ýn Ali'nin Gacar Mustafa'nýn Hamdi Eren'in Bayram Uçar'ýn Yaþar Acarsoy'un Ali Kartal'ýn Celal Aksungur'un Mestan Dalgýç'ýn Kara Ýbrahim'in Mehmet Mutlu'nun Mehmet Pektaþ'ýn Ýsmet Bulucu'nun ………… 71
………………..…….. VURGUN ……………………… Ýsimlerini sayamadýðým daha nice yiðit dalgýçlarýn ta kendisidir. Marmaris liler bu anýtlara baktýklarýnda kendilerin-den birþeyler görüp buruk bir heyecan yaþarlar. Bu anýtlar onlarýn geçmiþleridir, daha dün gibi yaþanan, gözlerinde canlanan. Kucaðýnda bebeði ile dalgýç kocasýný bekleyen anne; kendi gençliðidir… Formalý dalgýç; babalarýdýr, aðabeyleridir, kocalarý-dýr, amcalarýdýr, dayýlarýdýr. Daha doðrusu, bu formalý dalgýç; vurgun yiyip hayata gözlerini yuman, vurgun yiyip sakat ve boynu bükük kalan, hayatý doyasýya yaþayamayan, koþamayan, yere yapýþan yiðitlerin, kendi gençlikleridir…
72
………………..…….. VURGUN ……………………… TAKVÝM SAYFASINDA YER ALDI DALGIÇ
Marmaris Belediyesi, 2006 yýlýnýn duvar takvimini hazýrlamýþtý. Her sayfasýnda cennet Marmaris'in güzel manzaralarý ve belediyenin etkinlikleri yer almaktaydý. 73
………………..…….. VURGUN ……………………… Ekim ayý sayfasýnýn alt köþesine de Dalgýç Hüseyin'in tekerlekli sandalyesinde “Caný pahasýna, vazgeçemediði sevgilisi” ile birlikte çektikleri güzel bir fotoðrafýna yer vermiþlerdi. Belediyenin insana olan saygýsýnýn güzel bir örneðiydi bu. Geçmiþi unutmayan, “Ýnsana ve çevreye saygýlý” vefakar bir davranýþ. Anýttaki dalgýç, sýrtýný denize dönmüþ olsa da, Dalgýç Hüseyin hiç çevirmemiþ yüzünü, hiç ayýrmamýþ engin deryadan gözlerini. Ah bir yürüyebilse, bir koþabilse, hiç kimseler tutamayacak onu, zaptedemeyecekler. Koþup kavuþacak sevgilisine, kucaklayacak onu yýllarýn özlemiyle, dalacak mavi sularýn derinliklerine…
74
………………..…….. VURGUN ………………………
Takvimin çýktýðýný haber alan damadý Suat, heyecanla koþtu belediyeye. Aldýðý takvimi ulaþtýrdý sahildeki kayýnpederine. Dalgýç Hüseyin, çevirdi takvimin sayfalarýný aðýr aðýr. Kendi resmini görünce duraksadý. Uzun uzun baktý resmine. Sonra, baþýný boðaza çevirdi. Sanki zaman tuneline girmiþ gibi, daldý engin maviliklere…Açýldý kayýkla süngere…Ýskeleden kendine el sallayanlara baktý uzun uzun… Bir anne ile dört çocuðunu gördü, gözleri yaþlý. Çocuklar, annenin eteðine yapýþmýþ, ona tutunmak istiyorlar sýmsýký, çaresiz… Çýktý boðazdan açýk denizlere… Gözden kayboldu sünger kayýðý… Mavi gözlü sevgilisiyle buluþtu yeniden. 50 yýl öncesi gibi… 75
………………..…….. VURGUN ………………………
Þerife Haným'ýn gözü boðazda, Gözlemekte kocasýnýn yolunu. Acaba, geri gelir mi Dalgýç Hüseyin? Kim bilir?..
*SON * 76