2010 Ekim- II / Sayı:4
İçindekiler 3. Sayı Hakkında Duyuru Serbest Kürsü.............................................................2 Sözüm Şeriatçı Ve Laik Yobazlara Ufuk Kocakaplan……………………………………..3 Biricik Meselem: Ölürken yaşamı tatmak! Eyüp Aktuğ……………………………...5 Neden? Ufuk Kocakaplan…………………………………………………………………………..6 Emanet kime emanet? Eyüp Aktuğ…………………………………………………………..7 Sizin hayatınız yalan! Ufuk Kocakaplan……………………………………………………….9 Hâla aynı manzume: Eşitlik Eyüp Aktuğ…………………………………………………10 CHP Kimin Partisi? Ufuk Kocakaplan………………………………………………………. 12 Hem Kemalist hem Nazımcı olmak (!) Eyüp Aktuğ…………………………………..13 Neyleyim (Şiir) Ufuk Kocakaplan………………………………………………………………15 Eyvah! Avrupa Birliği yanılgım Eyüp Aktuğ……………………………………………. 16 Bizde Var Bir Süngü Bir de Yürek (Şiir) Ufuk Kocakaplan………………………..….17 Zuhur (Şiir) Eyüp Aktuğ………………………………………………………………………..18 Yalan Gerçek (Şiir) Eyüp Aktuğ………………………………………………………………19
Bu dergi içerisindeki yazıların telif hakkı MyFreeCopyright servisi ile korunmaktadır. Dergimizi hayatvekalem.blogspot.com ve www.e-aktug.com adreslerinden temin edebilirsiniz.
3. Sayı Hakkında Duyuru
Değerli “Serbest Kürsü” takipçileri dergimizi amatör olarak hazırlayıp yayına aldığımızdan ve günlük işlerimizin yoğunluğu dolayısı ile 3. sayımız çıkmamıştır. Bu vasıta ile sizlerden özür diliyor bu türlü aksaklıkları yaşamamak için elimizden geleni yapacağımızı bildiriyoruz.
“Serbest Kürsü” Yönetimi
2
Sözüm Şeriatçı Ve Laik Yobazlara Türkiye öyle bir ülke ki yok yok maşallah.Şöyle bir Türkiye'ye baksam;kendini Türkiye öyle bir ülke ki yok yok maşallah.Şöyle bir Türkiye'ye baksam;kendini Atatürk'çü gösterip yemediği halt kalmamış,din konusunda sözde çok hassas ülkemin aydınlarını pardon "ülkemin sözde aydınlarını" görüyorum.Birde yatıp kalkıp din elden gidiyor,gece gündüz Allah,Peygamberden bahseden zat-ı muhteremler var.Bu muhterem kişiler sözde dini vecibelerini layıkıyla yerine getirdiklerine inanıyorlar,etraftaki kişileride kendilerine bağlıyorlar. Ey Laik Yobaz Ve Şeriatçı Yobazlar: "Yukarıdaki resime bir bakın.Atatürk din düşmanımıydı veya dinden uzak birimiydi?Niçin akla,mantığa uygun hareketler yapmıyorsunuz?Süreki Hakk'a tapan halkımın hakkı hep istismar ediliyor.Bu mu aydın kişik,bu mu dinimin güzel insanı? Bu ülke Allah'a çok şükür hem Kemalist, hemde müslüman.Ama siz kalkıp Atatürk'ü savunayım derken dine,Kur'ana,Ezana laf ederseniz ben sizin Atatürkçülüğünüzden ve müslümanlığınızdan şüphe duyarım.Aynı şey bizim meşhur çakma fetva veren kişiler içinde geçerli.Sen dinini yanlış öğreteceksin,dinini hep istismar edeceksin kalkıp bana müslümanlıktan bahsedeceksin.Hadi ordan hoca efendi. Bu ülkenin %99'u müslüman ise kimse böyle edepsizce davranmasın."Yok ben Kemalistim;işte din benden ve toplumdan uzak olsun"dersen ben ve benim gibi düşünenler sana "HOŞT,HOŞT" der.Kusura bakmayın ağır bir kelime söyledim ama bunları Atatürk bile istemez.Çünkü bana göre Atamız dinimizi en güzel yaşadı.Ve kimseye de ben öldükten sonra böyle saçma sapan konuşan aydınlar olsun demedi. Gelelim bizim dincilere.Aslında bunları yazmak istemiyorum.Çünkü bu dünyada yapıyorlar ama diğer dünya da Allah'ın karşısında bunları yapacaklar mı çok merak ediyorum.Dini istismar etmek,dinimizi yanlış aksetmek.Bunlar çok hassas konular.Bunların en iyi cezasını yaradan verecek. Atatürk'çü gösterip yemediği halt kalmamış,din konusunda sözde çok hassas ülkemin aydınlarını pardon "ülkemin sözde aydınlarını" görüyorum.Birde yatıp kalkıp din elden gidiyor,gece gündüz Allah,Peygamberden bahseden zat-ı muhteremler var.Bu muhterem kişiler sözde dini vecibelerini layıkıyla yerine getirdiklerine inanıyorlar,etraftaki kişileride kendilerine bağlıyorlar. Ey Laik Yobaz Ve Şeriatçı Yobazlar: "Yukarıdaki resime bir bakın.Atatürk din düşmanımıydı veya dinden uzak birimiydi?Niçin akla,mantığa uygun hareketler yapmıyorsunuz?Süreki Hakk'a tapan halkımın hakkı hep istismar ediliyor.Bu mu aydın kişik,bu mu dinimin güzel insanı? Bu ülke Allah'a çok şükür hem Kemalist, hemde müslüman.Ama siz kalkıp Atatürk'ü savunayım derken dine,Kur'ana,Ezana laf ederseniz ben sizin Atatürkçülüğünüzden ve müslümanlığınızdan şüphe duyarım.Aynı şey bizim meşhur çakma fetva veren kişiler içinde geçerli.Sen dinini yanlış öğreteceksin,dinini hep istismar edeceksin kalkıp bana müslümanlıktan bahsedeceksin.Hadi ordan hoca efendi. Bu ülkenin %99'u müslüman ise kimse böyle edepsizce davranmasın."Yok ben Kemalistim;işte din benden ve toplumdan uzak olsun"dersen ben ve benim gibi düşünenler sana "HOŞT,HOŞT" der.Kusura bakmayın ağır bir kelime söyledim ama
3
bunları Atatürk bile istemez.Çünkü bana göre Atamız dinimizi en güzel yaşadı.Ve kimseye de ben öldükten sonra böyle saçma sapan konuşan aydınlar olsun demedi. Gelelim bizim dincilere.Aslında bunları yazmak istemiyorum.Çünkü bu dünyada yapıyorlar ama diğer dünya da Allah'ın karşısında bunları yapacaklar mı çok merak ediyorum.Dini istismar etmek,dinimizi yanlış aksetmek.Bunlar çok hassas konular.Bunların en iyi cezasını yaradan verecek. UFUK KOCAKAPLAN “Serbest Kürsü” hayatvekalem.blogspot.com
4
Biricik Meselem: Ölürken yaşamı tatmak! Zuhur adlı şiirimde bir mısrada geçiyordu. "Mana ne? Ölürken yaşamı tatmak." Beni sonsuzluk aleminde gezdiren ve bir ara kaybedip sonra elimden tutarak asıl hedefi gösteren bir mana. Bir emperyalist gözüyle hayat denen kavram insanın yok olmadan önce boşlukta mekan işgal etmesi ve biyolojik fonksiyonlarının yeterli düzeyde işlemesidir. Onlara göre madem yok olacağız madem bu yolun sonu bir uçurum ve biz heran ve her saniye bu uçuruma bir adım daha yaklaşıyor yani her saat başı yokluğu soluyoruz, o halde anın lezzetini çıkarmak asli vazifemizdir(bir dinsiz gözü ile). Aman Allah'ım! Ne büyük bir yanılgı yanılgıdan ziyade küfür, şirk... O zaman yaşamanın bir manası bir gayesi olmalı. Peki nedir o tek gaye. Madem öleceğiz diyerek hazcılık prensibini esas alıp ateşe mi yürümek yoksa hakikate yani İslam'a sarılıp kendimizi Allah'a teslim ederek gerçek özgürlüğü elde mi etmek. Cevap açık ve nettir. Tek geçerli din olan İslam'ı hayatın merkezine yerleştirip, İslam'a göre yaşayıp kurtuluşa ermek. İşte bu hakikate ulaşıp ulaştıktan sonrada elden çıkarmaz isek ölüm esnasında dahi yaşamdaki hakiki lezzeti tadabiliriz. Dikkat ettiyseniz "Yaşarken ölümü tatmak." demiyorum. Bunu yalnız sığınacak bir haliki olmayanların hazcılıklarından gelen bir gayesidir. Onlar "Yaşarken ölümü tatmak." diyor yani herşeyden biraz lezzet almışlar en son ölüm denen hadise kalmış ve intihar denen olay ile yaşarken yavaş yavaş ölümü tatmışlar. Biz ise "Ölürken yaşamı tatmak." diyoruz. Ölümü bir yokoluş olarak görmüyor sevgililerin en sevgilisine ve gerçek sahibimize ulaşmada bir pasaport olarak görüyoruz. Ölüm hadisesine bu noktadan bakarak gerçek selamete ulaşıyoruz. Esen kalın... Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
5
Neden? Neden bu ülke de 'ben cumhuriyetçiyim' diyenler ben Müslüman’ım demeye çekiniyor? Ve yahut ta neden bu ülkede 'ben Müslüman' diyenler ben cumhuriyetçiyim demeye çekiniyorlar? Oysaki ikisini birden söylemek bir devrimdir.Neden mi?Çünkü bir Müslüman ülkesiyiz.Elhamdülillah Müslüman’ız.Biz eğer cumhuriyeti savunuyorsak dinimizde İslam ise o zaman başkaları ne diyecek 'vay be Türkiye önemli bir devrime adım atmış.Hem Müslümanlığı dolu dolu yaşıyor hem de cumhuriyeti.Hiç birini birbirleriyle karıştırmıyor,hepsine ayrı bir değer veriyor.'derlerdi.Asıl problem işte bu iki değeri bazı kesimler istismar ediyor.Ne zaman 'Allah,İslam,peygamber' sözü geçse özellikle cumhuriyetçiler tarafından 'şeriatla,yobazlıkla,gericilikle' karşılanıyor.Aynı şey İslam için de geçerli.Ne zaman cumhuriyet dense 'eyvah din elden gider,her şey Allah’ındır' gibilerinden sözlerle karşılaşıyoruz.Elbette her şey Allah’ındır.Bu dünyanın tek sahibi Allah’tır .Ona hiç kimse bir şey diyemez.Aksini de iddia edemez.Ben Cumhuriyet çocuğuyum,ben Müslüman çocuğuyum' niye diyemeyelim. Bir engel mi var? Yoksa böyle bir engel yokta, engel varmış gibi mi gösteriyorlar söylüyorlar bizlere? Kardeşim kim ne derse desin. İster cumhuriyetçiliğin yanında İslam’ı istemesinler,isterlerse İslam’ın yanında cumhuriyetçiliği istemesinler.Benim tek inancım, ALLAH'TIR,İSLAMDIR,MÜSLÜMANLIKTIR.Benim tek yönetim şeklim de CUMHURİYETTİR,ATATÜRK'TÜR. UFUK KOCAKAPLAN “Serbest Kürsü” hayatvekalem.blogspot.com
6
Emanet kime emanet? Atamızın bıraktığı yerden taşıyalım bu emaneti Ara sıra sorarım bu esrarlı soruyu kendime. Biz gerçekten kurtulabildik mi? Hala bu topraklar üzerinde akbabalar Türk'ün zayıf bir anını kollarken ve hala ne yazık ki dışa bağımlı bir ülke iken milli kurtuluşu gerçekleştirebildik mi? Bu soruların cevabı hem evet hem hayır. Aslında olaya iki ayrı pencereden bakmak daha doğru olacak. Bu pencerelerin birisi madde penceresi birisi ise muhtaç olduğumuz ve bir türlü bulamadığımız mana penceresi... Bu soruyu ilk önce madde penceresinde değerlendirelim. Madde penceresindede iki açıdan bakmak gerekir. Birincisi 1900'lü yılların başında vatanın içerisinde bulunduğu ve her karış toprağı düşmanlar tarafından tecavüze uğramış bir devir açısından bir ikincisi ise belki ömrümüzün o günleri görmeye yetmeyeceği bu gökkubbe altında esasen bizim olan toprakları tekrar geri kazanıp 700000 km(kare)'den en aşağı 10000000 km(kare)ye ulaşmayı kurtuluş olarak görme açısından. İlk pencrenin birinci açısı bakımından gerçek anlamda kurtuluşa ermiş bulunuyoruz. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kazanılan emsalsiz savaşlar ile Türk hem madde hemde mana planında kurtuluşa ermiştir. Bu kurtuluştan sonra bize düşen esas vazife ise birinci pencerenin ikinci açısını gerçekleştirebilmek. Yani Ata'mızın bıraktığı yerden tekrar o tarihin belkide bir daha göremeyeceği Osmanlı Devleti'nin koruyuculuğunu yaptığı toprakları tekrar kazanabilmek. Önce kendimizi muassır medeniyetler seviyesine yani Türk'ü hem madde planında doyurup hem mana planında doyurduktan sonra gerekli hamleleri yapıp milli kurtuluşumuzu esas manası ile gerçekleştirmek. İlk pencereden bakıp görevimizi tamamladıktan sonra diğer pencereye yani mana penceresinden bakıp eksiğimizi iyice görmek bunları düzeltmek için gerekli hamleleri yapma görevidir. Bu noktada kendimizi madde yönünden doyurduktan sonra maddeyi esir altına almak için kendimizi İslam'a yani gerçek manaya teslim etmeliyiz. Bu teslimiyet bizi gerçek kurtuluşa erdirecek, bizi maddenin tesiri altından kurtarıp bizim maddeye hakimiyetimizi mutlak kılacaktır. İşte iki penceredende bakıldığında milli kurtuluş savaşımız henüz bitmemiştir. Eğer ki bu mukaddes emaneti ziyan etmeden gerçek sahibine ulaştırmak istiyorsak yüreğimizdeki vatan ve millet sevgisi bununla beraber Türk milletinde ki imanla 7
birlikte ne Avrupa bize emir verecek nede Amerika denen kapitalist. Milli selamete erdikten sonra onlar bizi Avrupa Birliğine çağıracaklar siz ve biz kardeşiz diyecekler ancak hakikati onların arsız suratına bir tokat gibi çarapacağız. Emin olun o günler gelecektir. Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
8
Sizin hayatınız yalan!
Daha önceleri 'TÜRKİYE'DEKİ MOLLALAR İRAN'A GİTSİN' gibi cümleler kullanan CHP; Şimdi ise İran ile Türkiye'yi özdeşletiriyor.Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Ke-MAL Amcaları CHP'lileri şaşırtmaya devam ediyor.Ve kendini de Türkiye'ye güldürmeye devam ediyor.Yazık. Peki Allah'tan korkmaz,kuldan utanmaz adamlar.Siz kim oluyorsunuz da benim anamın,bacımın örtüsünü İran'daki örtünme şekliyle kıyaslıyorsunuz?Daha düne kadar Türkiye'deki islama yakın kişileri İran'a gönderme,orada yaşamalarını söylemediniz mi?Şimdi nasıl olur da başörtüsü konusunu İran'dan örnek gösteriyorsunuz anlamak mümkün değil. Siz samimi değilsiniz.CHP samimi değil.Eğer samimi olsaydınız şuan bu millet sizi iktidar yapar idi. Çıkmışsınız boş boş konuşuyorsunuz.Hele CHP'liler din konusunda hiç konuşmasın.Çünkü onların hayat tarzlarında 'Kuranı Kerim değil Evrim teorisi kitapları' yer alıyor.Kalkıp bize CHP fetva vermesin din konusunda.İlk önce gidip güzel bir temizlensinler öyle bizim karşımıza geçsinler. Daha sonra da düşüncelerini bize aktarsınlar. UFUK KOCAKAPLAN “Serbest Kürsü” hayatvekalem.blogspot.com
9
Hâla aynı manzume: Eşitlik Bir kız öğrenciyi başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek;İstiklal savaşı başlarında ve Maraş'ta,düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir ! (Necip Fazıl Kısakürek) Mevzunun vehametini büyük Üstad açıklamış. Bu sözlerden sonra birşeyler söylemek lazım olur mu bilmiyorum. Ancak yinede birkaç kelam edeceğim. Yazıya farklı bir noktadan bakarak başlayacağım. Türkiye'de ki tezat tabaka yani dün siyah dediğine bugün beyaz diyen kesim(velhasıl demagojik aydınlar)... Bu kesimin özellikle bayan grubuna değinmek istiyorum. Sözde hepsi feminist(bunların başında Türkan Saylan denilen kişi gelmekte). Kadın hakları savunucusu, içlerinde birkaç tanede erkek var ki lafını edip konuyu dağıtmak istemem. Esas mevzumuza gelirsek işte bu kesim her fırsatta feminist duyguları(mı acaba) şahlanıp konu kadın-erkek eşitliğine geldiği zaman mangalda kül bırakmıyorlar. Ancak hala fark edemedi bu demagojik aydınlar. Neyi mi fark edemedi? Meselenin kadın-erkek eşitsizliği olmadığını. Meselenin kadın-kadın eşitsizliği olduğunu. Zira bunlar gerçek kadın hakları savunucuları olsalardı üniversite kapıları önlerinde dayak yiyen genç kızları tebessümle izlemek yerine masaya yumruğunu vurup, bu feminizmden ziyade bir insan hakları ihlalidir. Sizin böyle bir uygulamaya hakkınız yok diyerek gerçek insan hakları veya kadın hakları(işte ne haltsa) savunuculuğunu gösterirdi. Evet işte mesele bu. Daha ziyade bunların iki yüzlülüğü ve ruhlarını esir alan faşist zihniyetteki kırılması zor olan tabaka. Dün başörtüsünü anayasa mahkemesine taşıyan adamlar bugün hangi cürretle başörtüsünü ben çözerim diyerek Türkiye'ye İran veya Pakistan modelini gösteriyor. Meseleyi perçem veya kahküle kadar indirgeyebiliyor. Yanlış anlaşılmasın İran'ı veya Pakistan'ı kötülemek niyetinde değilim. Vatandaşına mollalar irana derken bugünleri göstererek mi dedi sadece onu merak etmekteyim. Bir diğer nokta ise halkının en aşağı %96 sı müslüman olan bir devlette dininin bir gereği olarak başörtüsü kullanmasını Cumhuriyete bir tehdit unsuru olarak görmek aslında onların körlüğünün ispatından başka birşey değildir. Benim annemin cennet kokulu başörtüsünü laikliğe tehdit unsuru olduğunu ilan etmek aslında istiklal savaşında cepheye cephane taşıyan ninelerimize hakaret etmektir. Yazımı sonlandırırken ifade etmek isterim ki, Türkiye'de başörtüsü sorunundan ziyade laikliğin uygulanamaması sorunu vardır. Çünkü laiklik özgürlüğü eşitliği ve dine saygı duymayı emreder. Yani devleti vatandaşın dinini özgürce
10
yaşayabileceği eşitlik temelleri üzerine bina edilmiş bir sahada yaşamasını emreder. Ancak günümüzde laikliğin sözde laik kesim tarafından çarpıtılıp uygulatılamaması en temel sorundur. Esen kalın... Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
11
CHP Kimin Partisi? Yaşım 22. 22 yıldır Allah ömür verdikçe yaşıyor, yaşadıklarımdan ders alıyorum.Çok şey öğreniyor ve öğretiyorum. Ben 22 yıldır hep şu soruyu hemen herkese sorarım. — CHP kimin partisidir diye? Çünkü bunun cevabını ben bulamadım bulamıyorum da. Şöyle bir tarihe baktığımda CHP Atatürk'ün kurmuş olduğu ve Türkiye'nin ilk partisidir. Aynı zamanda da Türkiye'nin partisi özelliğini taşımaktaydı. Nereye kadar Atatürk'ün ölümüne kadar. Zaten Türkiye'de CHP'nin bitmesi Atatürk'ün ölümüyle sona ermiştir.Yani Atatürk öldü CHP'de onunla birlikte öldü. Atatürk'ten sonra CHP'nin başına geçenler kendi affedersiniz kıçlarını korumak, ülke yararına işlerden kaçarak kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmektedirler etmeye de devam ediyorlar. CHP bu yönüyle de halktan uzak, Atatürk'ün çizgisinden uzak bir parti haline gelmiştir. Söyleyin Allah aşkına Atatürk'ün partisine KILIÇDAROĞLU, ANADOL, BAYKAL, ARITMAN, ÖYMEN,KAVAK,SAV,TEKİN,SELVİ,GENÇ gibi şakşakçılar mı yakışır? Her defasında biz Atatürk'ten icazet alırız diyen CHP'liler neden ÖNDER SAV denen şakşakçıdan icazet alıyor? Neden ÖNDER SAV denen milletin peygamberiyle diniyle dalga geçen kişiden icazet alıyor? Anlamak ve anlatmak mümkün değil. Kimse bana şuan "CHP'nin Atatürk'ün ve Türkiye'nin partisidir" demesin. Çünkü CHP dediğim gibi Atatürk'le birlikte 1938 yılında ölmüştür. Daha sonraki CHP ise Türkiye'nin yüz karası ve belası olma özelliğini taşımakta burada siyaset yapanlar ise Atatürk'e en büyük ihaneti yapmaktadırlar. Yani böyle şanlı bir parti 1938 yılından sonra nasıl değiştiğini bizler çok iyi biliyoruz. 1938 yılından sonra CHP'de samimiyet yoktur,hoş görü yoktur,inanç yoktur,Türk milletini düşünmek yoktur.Sadece koltuğu korumak,'maaşım gelsin yeter' mantığı vardır. İşte bu yüzden CHP şuan Türkiye'nin nifak tohumu saçan bir partisi haline gelmiştir. Şimdiki CHP'liler kurban olsun Atatürk'e ve Atatürk'ün kurmuş olduğu CHP'ye. UFUK KOCAKAPLAN “Serbest Kürsü” hayatvekalem.blogspot.com
12
Hem Kemalist hem Nazımcı olmak (!) Günümüzde Nazım Hikmet'e büyük bir hayranlık duyarak zamanında Nazım Hikmet'e yapılan haksızlıkları her platformda dile getiren gerçek manada Atatürkçülük'ün "A"sından dahi anlamayanlara ithafen...
Nazım Hikmet'e Türkçenin sürgün şairide dediler, komünist şairde, vatan hainide... Bazılarında ona romantik devrimci dedi. Nazım Hikmet bilindiği gibi yıllarca düşüncelerinden dolayı yıllarca sürgün hayatı yaşadı, vatandaşlıktan men edildi. 3 Haziran 1963'te hayata gözlerini yuman Nazım Hikmet'e yıllar sonra Kemalistler tarafından büyük bir sempati duyuldu. Her yıl Nazım Hikmeti anma etkinlikleri düzenleyen bu Kemalistler arasında Atatürk’le aralarındaki benzerliklerden, birbirlerine ne kadar yakıştıklarından, ikisinin ideallerinin örtüşmesinden dem vuran ve onları sahiden dinleyenler var. Bunlar gibi daha niceleri maalesef Atatürk ile Nazım Hikmet'in ideallerinin aynı olduğunu sanıyorlar. Nazım Hikmet'in Lenin sevgisi Lenin öldüğünde Nazım Hikmet Rusya’da idi. Arkadaşı Vâlâ Nureddin’le birlikte onun mezarında nöbet tutar. 1923 yılında Bolşevik Partisi’ne üye olur. Ardından 1924′te Moskova’da, Türkiye Komünist Partisi üyesi olur. 1925 yılı başında Moskova’daki Doğu Emekçileri Komünist Üniversite’ni bitirir ve parti işleri için Türkiye’ye gelir. Suçlanma ve yargılanmalar bu dönemde başlar. Nazım Hikmet'in davalarının görüldüğü tarihler ve Türkiye'den kaçışı Nazım Hikmet'in davaları Atatürk ve İsmet İnönü döneminde görülmüştür. 1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası 1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası 1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
Tarihlerden de anlaşıldığı üzerine Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına geliyor bütün davaları. 1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. Bu dönemde büyük sıkıntılar çekti. İleri sürdüğü fikir ve görüşleri dönemin devlet adamlarınca tehlikeli bulundu. Gelelim sualin ikinci kısmına. Sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında 13
yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. İkinci kaçış adres: Sovyet Rusya 1951′de Sovyetler Birliği’ne ikinci kaçışında, daha havaalanındayken Stalin’e övgüler düzer. Her şeyini Stalin’e borçlu olduğunu söyler. “Beni o yarattı, beni o yaşatıyor.” der. 30 Haziran 1951 tarihli Cumhuriyet gazetesinde açıkça kınanır ve kendisinden “Kızıl Şair” olarak söz edilir. Hatta ve hatta dönemin Kore savaşında Türk Askerinin savaşı bırakarak Rusyaya teslim olması ister. İşte hadiseler bu şekilde cereyan etmiştir. Nazım Hikmet’in Türkiye’ye karşı Sovyetler’i, Atatürk’e karşı Lenin ve Stalin’i, Kemalizm’e karşı komünizmi tercih ettiği açıktır ve bu, son çözümlemede son derece bilinçli bir tercihtir. ve Hal böyleyken Kemalistlerde ki bu Nazım Hikmet aşkı nereden geliyor. Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
14
Neyleyim (Şiir) Sağlığımda yanıma gelmediysen, Zor durumumda bana destek vermediysen, Beni hiç arayıp sormadıysan, Mezarıma gelmişsin neyleyim. Çıkar peşinde koşmuş isen, Fakir fukara nedir bilmemişsen, Ondan bundan çalıp yemişsen, Arkamdan ağlamışsın neyleyim. Ufuk der; artık hatır bil, Dost kazan, dost kaybetme, Hayat dediğin arsız bir canidir, UNUTMA EY YOLCU, dünya fani, ölüm anidir. UFUK KOCAKAPLAN “Serbest Kürsü” hayatvekalem.blogspot.com
15
Eyvah! Avrupa Birliği yanılgım Beni az çok tanıdıysanız ve daha önceki yazılarımdanda takip ediyorsanız Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olmasını daima destekleyici mesajlar vermişimdir. Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olması halinde kazanımlarımızdan bahsetmişimdir. İşte kendime bir özeleştiri yapmanın vaktinin geldiğini anladım ve şunu idrak ettim ki; biz Avrupa Birliği'ne tam üyelik yolunda olduğumuzu sanıyoruz. Aslında batılı adam bizi koşu bandında koşturmakta ve kumanda elinde bizi hedefe varacağımız konusunda teselli etmektedir. Ve bundanda büyük bir keyif almaktadır. Şimdi sana ne olduda daha dün Avrupa Birliği tam üyeliğine destek veren Eyüp bugün bana bunları söylüyor diyecek olursanız, akan zaman içerisinde şunun farkına vardım. Bizim bizden başkta dostumuz yok olmayacakta. Kimileri İran'ı kimileri ABD'yi kimileri'de Avrupa denen insanı bize dost olarak göstersede artık inanmıyorum. Üstad'ın bir Hitabesindede dediği gibi bizim elimize cam bir kavanoz içerisinde bal vermişler, biz camı yaladıkça balı yiyoruz sanıyoruz oysaki camada zehir sürmüşler haberimiz yok. Önceleri daha liberal olan çizgimin Gelenekçi diyebileceğimiz bir akıma doğru yol almakta. İçerisinde bulunduğumuz vaziyet eskiye oranla kat ve kat iyi ancak halen gerçek kurtuluşa varabilmiş değiliz. Kurtuluş çaresini toprağı delip petrol aramakta görenler bu bereketli topraklardaki kurtuluş iksirini farketselerdi şimdi ne Avrupa'nın bizi kendinden görmesi için yıllar boyu kapısında bekliyor olurduk, nede enerji kaynakları bakımından İrana, Rusyaya ve asyaya muhtaç halde olurduk. Ancak hiçbirşey için geç değil. Benim her fırsatta eleştiride bulunduğum Devlet Bahçeli dün o kadar doğru bir adım attı ki, 946 yıldır ezan sesinden mahrum olan Kars’ta Ani Harebeleri'nde cuma namazı kıldı. Buna bir gösteri diyenlerinizde olacaktır gayet samimi bir durumdu diyenlerinizde. İster gösteri olsun ister samimi olsun dün yaşanan bu hadise artık Ayasofya'nın kapılarının namaz için açılacağının ve Türk'ün öz ruhuna döneceği günün geldiğinin bir habercisidir. Burada o veya bu parti sempatizanlığından ziyade artık bu uykunun bir kabusa dönmeden önce titreyerek kendimize gelmenin vaktinin geldiğini anlatmya çalıştım. Allah'a emanet olunuz. Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
16
Bizde Var Bir Süngü Bir de Yürek (Şiir) Şu bayrak, şu ecdat ve de şu cumhuriyet Onları oluşturuyor bak bu millet. Vatanı için ölüme gidiyor Hey hat! Kahramanlıkları tarihe yazılıyor. Yeter artık! Kahrol düşman, Sana hüsran, bana destan, Yoktur sana toprak! Direnme? Dökülüyorsun bak yaprak yaprak Bir Mehmet gider bin Mehmet gelir Size gece gündüz içtirir zehir. Siz de var para, top, tüfek Bizde var bir süngü bir de yürek UFUK KOCAKAPLAN “Serbest Kürsü” hayatvekalem.blogspot.com
17
Zuhur (Şiir) Aklım almadı nedir sonsuzluk? Parıldadı güneş, geldi susuzluk. Mana ne? Ölürken yaşamı tatmak. Belki de yatak diye tabuta yatmak. Anlattı bir bir aklım yetmedi. Haykırdım! Sözüm sözü kesmedi. Dedi: Yol bir, işte sana hakikat. Devam etti birazda sadakat. Kesildi sesim hava kalmadı, Açık pencereler bir bir kapandı. İşte şimdi özgür, etsiz kemik. Dönemezsin geri, istediğin mistik. Açıldı kilitlerim toprakla dolunca. Konuştu bülbül güller solunca. Aşk cana değil toprağa düşmekmiş. Dervişe sarık değil hak gerekmiş. Işık göründü aralandı bütün kapılar. Sur çaldı uçuştu bütün kitaplar. Gösterdiler herkese ateş sıcak, Ceza imiş sönüp tekrar yanmak. Öyle bir ateş ki bu su söndürmez. Yanmaktadır, ona hava gerekmez. Denk değil bir yıla bir saniye. Öyle ya, ben arkadaştım kabile. Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
18
Yalan Gerçek (Şiir) Işık göründü geldi birisi, Haktır, kimsesizlerin kimsesi. Hakikat imiş ruhun perisi. Vücut yalan gölge gerçek. Derin uyku imiş uyandığım. Aşk değilmiş benim susadığım. Bak sonsuzluk penceresi kapandığım. Uyku yalan düş gerçek. Açıldı birden hakikat kapısı, Anlamadım, bu hak yapısı. Beyaz rengi, olmazmış yakası. Ölüm yalan, kabir gerçek. Yokmuş aslında var sandığım, Dolu artık içi boş sandığım. Ateş değil ki benim yandığım. Korku yalan cehennem gerçek. Eyüp AKTUĞ “Serbest Kürsü” www.e-aktug.com
19