İçel Sanayisini Geliştirme Sempozyumu - MERSİN

Page 1


/

İÇEL SANAYİSİNİN GELİŞTİRME SEMPOZYUMU

24-25 HAZİRAN 1999 - MERSİN


İÇEL SANAYİSİNİ GELİŞTİRME SEMPOZYUMU AÇILIŞ KONUŞMALARI

Hamit HAYFAVİ Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Macit ÖZCAN Mersin Büy~ kşehir Belediye Başkanı Şenol

ENGiN

İçel Valisi

Prof. Dr. Ömer. L. GEBİZLİOGLU T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü B aşkanı

Rüştü Kazım YÜCELEN Devlet Bakanı

Nurgül ÖGÜT DİE Başk. Yard. tstatistikj Çalı~meların Kapsam, Yöntem ve Metodl arı

Omer GUCEUOGLU CODTÜ-MTSO Danışmanı) Projenin Amaçları

DİE İÇEL İLİ BULGULARI Prof. Dr. Ömer L GEBİZLİOGLU (DİE) Toplantı Başkanı

Emine KOÇBERBER (DİE) İçel İlinin Ekonomik ve Sosyal Göstergelerle Genel Değerlendirilmesi

Selmin ALTIN (DİE)

İçel, Denizli ve Gaziantep İllerinin İmalat Sanayii İşyerlerinin Finansmanı, Pazarlaması, Yatırımı ve Üretimi ·

Ahmet PALAS (DİE)

İçel, Denizli ve Gaziantep İllerinin Sanayi Yapılarının Karşılaştırılmalası

Erdal YILDIRIM (DİE)

İçel, Denizli ve Gaziant ep İlleri Girişimcilik Yapısı

YEREL SEKTÖR TEMSİLCİ SUNUŞLARI Prof. Dr. Yusuf ZEREN Toplantı Başkanı

Prof. Dr. Ercan UYGUR (A.Ü.-SBF)

Üretkenli k Ölçütlerine Göre İçel, Türkiye ve Sektör Karşılaştırmaları


Zafer ARAL İçel İli Gıda Sanayii

Selami GEDİK

İçel İli Tekstil ve Konfeksiyon Sanayii

Serdar YÜREKLİ

İçel İli Madeni Eşya ve Makina Sanayii Şerafettin AŞUT

İçel İli Kimya Sanayii

Mehmet Ali GÜLDAG İçel İli Ahşap ve Mobilya Sanayii

İÇEL İLİNİN SANAYİ YAPISI Prof. Dr. Orhan MORGİL Toplantı Başkanı

Prof. Dr. Sencer AYATA (ODTÜ)

İçel'de Kent Dokusu, Kent Ekonomisi, Kent Kimliği

Prof. Dr. Ayda ERAYDIN (ODTÜ) İçel Sanayi Gelişiminin Önündeki Olanaklar ve Darboğazlar; Dinamikler, Gelişme Ortamı ve Destekleme Mekanizmaları

Doç. Dr. Celal KÜÇÜKER (H.Ü.) Kentsel Gelişim ve Yakınsama Süreci

İÇEL SANAYİSİNDE GİRİŞİMCİLİK VERİMLİLİK VE TEKNİK ETKİNLİK

Prof. Dr. İlhan YÜCEL (Çağ Üni.) Top lantı Başkanı

Prof. Dr. Erol TAYMAZ (ODTÜ) Yerel Gelişme ve Teknik Etkinlik

Dr. Adil TEMEL (DPT) İçel İlinin Sanayi Yapısı ve Gelişme Olanakları

Prof. Dr. Ahmet ACAR (ODTÜ) İmalat Sanayiinde Rekabet ve İşletme Stratej isi: İçel Örneği

GENEL DEGERLENDİRME: İÇEL İLİNDE NASIL BİR SANAYİLEŞME? Prof. Dr. Ercan UYGUR Forum

Baş kanı


AÇILIŞ KONUŞMALARI

Hamit HAYFAVİ (MTSO Yönetim Kurulu Başkanı) Sayın Bakanım, Sayın Valim, Büyükşehir Belediye Başkanım, Belediye Başkanlarım, Oda Başkanları, Yazılı ve görsel basının değerli temsilcileri, Odamız ve Devlet İstatistik Enstitüsünün ortaklaşa düzenlediği İçel Sanayisini Geliştirme Sempozyumuna hoş geldiniz. Ülkemizde bir odanın öncülüğünde, Devlet İstatistik Enstitüsünün katkısı ile ilk kez gerçekleşen böyle bir sempozyuma ev sahipliği yapmanın mutluluğu ve coş­ kusuyla saygı ve sevgilerimi sunarım. Değerli konuklar, Bugün ve yarın; Türkiye'nin en fazla göç alan, nüfusu en fazla artan, çarpık kentleşmenin, işsizliğin ve kriminalite oranının en yükseklerde olduğu; ama her şeye rağmen hemşehrisi olmaktan büyük onur duyduğum İçel ilinin sanayişini tartışacağız. 80'li yılların ·sonlarından itibaren tüm olumsuz siyasal ve ekonomik gelişmeden en . şiddetli şekilde etkilenen İçel ilinin bu kötüye gidişine dur demek için buradayız. Bu çalışmayı 1997 yılının sonlarında başlattık. Amacımız; İçel'in sosyal ve ekonomik dinamiğini oluşturan imalat sanayi sektöründe meydana gelen gelişmeleri incelemek, böylece İçel'in hem ekonomik, hem de sosyal açı­ dan değerlendirmekti. Bu çerçevede İçel'de; • Girişimciliğin ekonomik, sosyal ve tarihsel özellikleri, • Girişimciliğin kökenleri, • Firmaların finansman biçimleri ve önemi, • Devlet desteklerinin önemi, • Firmaların rekabet gücü, • İhracata ve ithalata bağımlılık dereceleri gibi ekonomik ve sosyal özellikler; 2211 orta ve büyük ölçekli olmak üzere toplam 4.065 işyerinde yapılan anketle Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından araştırıldı . Ortaya bugün ve yarın detaylarını tartışacağımız enteresan sonuçlar çıktı . Bu sempozyumun bölgemize ve özellikle İÇEL'in sanayileşmesine ve kalkınmasına büyük katkı yapacağına inancım sonsuzdur. Değerli konuklar, İçel 'de başlattığımız bu projenin bir benzeri bundan birkaç yıl önce Denizli ve Gaziantep illeri kapsamında uygulanmıştır. Ancak bizim projemizin bir ayrıcalığı ve bir "ilk olma" özelliği va rdır. Denizli ve Gaziantep


projeleri, belirli ölçüde yurt dışından finansman sağlanarak, devlet kuruluşları tarafından önerilmiş ve uygulanmış bir projedir. Oysa bizim projemizde talep bizim sanayicilerimizden, bizim odamızdan gelmiştir. Finansal kaynak ise yine büyük ölçüde bizim odamız tarafından sağlan­ m ıştır. Ayrıca bizim projemiz, birkaç aşamada ve birkaç yıl içerisinde yapılıp tamamlanan bir projede değildir. Bu projenin süresi Cumhuriyetimizin 100.cü yıl dönümünü kutlayacağımız 2023 yılına kadar uzamaktadır. Projemizin nihai amacı Mersin sanayisinin geliştirilmesi ile tüm sektörleri kapsayan sosyo-ekonomik gelişimin sağlanmasıdır. Bil indiği gibi bu proje değişik aşamaları kapsayan bir süreç içerisinde yürütülmüştür. Birinci aşamada "İçel ili sanayi envanterinin çıkarılması" için anket uygulanmış­ tır. Bu çalışmanın başladığı tarihte İçel'de hangi sektörde kaç işyeri var, çalışanları ne kadar, hangi bölge ve yörede faaliyet gösteriyorlar gibi çok temel soruların bile yanıtları bilinmiyordu. Var olan birkaç veri ise güncel değildi. Bu veriler güncelleştirilerek Odamız tarafından kitap halinde basılmış, kamuoyunun ve üyelerimizin kullanımına sunulmuştur. İkinci aşamada "İmalat sanayi işyerleri ve girişimcilik anketleri" uygulanmış ve sonuçlar Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından değerlendirilip çoğaltılarak basına ve bu sonuçları bilimsel ortamda değerlendirecek olan değişik üniversitelerimizin saygı değer hocalarına sunulmuştur. İşte bu sempozyumda, elde edilen ilk iki aşama sonuçları değişik bakış açılarıyla değer­ lendirilecek, ve İçel'in sanayileşme süreci, başka bir ifade ile sanayileş­ mede geri kalmasının nedenleri, bunu etkileyen faktörler, eğilimler ve hedeflere ulaşmanın yolları tartışılacaktır. Değerli Konuklar, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 1997 yılı verilerine göre milli geliri en yüksek 7. il olan İçel, kişi başına gelir itibariyle 16. sıradadır. Ancak dikkatli bir analiz, İçel'in önünde yer alan tüm illerin Türkiye koşullarında sanayileşmiş iller olduklarını tespit edecektir. İçel, 150 yıllık mütevazı geçmişi ile her zaman bir ticaret şehri olarak algılanmış, devlet tarafından sanayileşmesi adeta istennıemiş bir ildir. Bunun en güzel kanıtı da, İçel ilinde Seka dışında bir tane bile üretime yönelik KİT olmamasıdır. Oysa kalkın­ ~anın yolu sanayileşmekten, sanayileşmede Türkiye koşullarında KIT'lerden ve devlet desteklerinden geçmektedir. 1930'1u ve 40'1 ı yıllarda Türkiye'nin sanayi kentleri arasında sayılırken, 1960'11 yıllarda fabrikalar caddesi diye bilinen bir . caddeye sahipken, İçel'in bugünkü konumunu içimize sindiremiyoruz. Içel bir sanayi kenti idi, önümüzdeki en yakın dönemde de yine sanayi kenti olmalıdır. Doğrusu Mersin'in sanayileşmesi yaklaşımımız, hatta inadımız Sizlere bir çılgınlık gibi gelebilir. Mersin'de sanayileşme için gerekli girişimcilik dina2


miklerinin mevcudiyetine kesinlikle inanıyorum. Sanayicilerimizin bu konulardaki inanç, çalışma, azim, işbirliği ve dayanışmaları sonucu gerekli sosyal motivasyon oluşmuştur. Bu azimdeki insanları hiç kimse, ama hiç kimse durduramaz. Ancak unutmamak gerekir ki İçel ekonomisi ve sana.:. yileşmesi, ülke ekonomisinden ve ülke şartlarından soyutlanamaz. Buna karşı İÇEL'in ekonomik olarak kalkınması ve gelişmesi için ülkemizdeki ekonomik şartların iyileşmesini beklemeye tahammülü yoktur. Bunun için İÇEL'e özgü, altını çizerek söylüyorum, İçel'e özgü ekonomik sosyal şartla rın iyi analiz edilmesi, ekonomide itici faktörlerin ortaya çıkarılması ve gelişmedeki fırsat üstünlüklerinin yakalanması ve kullanılması gerekmektedir. Değerli konuklar, Odamızın, Mersinli sanayicilerin öncülüğünde; Devlet İstatistik Enstitüsünün önemli katkılarıyla gerçekleşen bu sempozyuma katıldığınız için hepinize bir kez daha "hoş geldiniz" demek isterim. Bu sempozyumu düzenleyen arkadaşlarıma, oturum başkanlarına, bu sempozyuma bilimsel çalışmaları ile katkıda bulunan seçkin üniversitelerimizin değerli hocalarına, mensup oldukları sektörlerin sorunlarını dile getirecek olan yerel sanayi sektör temsilcilerine, özellikle de iktisadi gelişme politikaları ve data analizi otoriteleri olan Devlet İstatistik Enstitüsünün değerli bürokratlarına çok teşekkür ederim. Temennim çok kısa bir zamanda dünya ile, Avrupa ve Asya ile bütünleş­ miş, Ortadoğu'nu en önemli merkezi haline gelmiş İçel'de tekrar buluşuruz.

Sorunlarını çözüme kavuşturmuş, alt yapısı tamamlanmış, Dünya Kenti Mersin'de bu günleri tatlı birer anı olarak yad etmek ümidiyle saygılar sunarım.

Zafer ÇAGLAYAN (ASO Yönetim Kurulu Başkanı) Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, Devlet İstatistik Enstitüsünün değerli Başkanı, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası

değerli meclis Başkanı, Yönetim Kurulu Başkanı, değerli başkanlar, de-

ğerli katılımcılar basınımızın değerli temsilcileri hepinizi ben de saygıyla selamlıyorum.

Böyle bir toplantının davetini sayın Başkanım bana yaptığı zaman zevkle, onurla, memnuniyetle geleceğimi kendisine ifade etmiştim. Türkiye'de başkalarının başka başka g.ündemlerinin olduğu bir ortamda Mersin Ticaret ve Sanayi Odasının Türkiye'nin kal~ınmasını temin edecek sanayileşmeye yön tutacak bir gündem belirlemesinden dolayı hem Mer3


sin Başkanıma hem de bu toplantıyı yapanlara cani gönülden teşekkür ediyorum. Şöyle bir 76 yıl geriye gittiğimiz zaman 50 milyon dolarlık tarım ürünlerinden müteşekkil ihracat yapan, 80 milyon dolar civarında, ithalatı olan kişi başına milli gelirin 45 dolar olduğu bir Türkiye'den; yaklaşık 50 milyar dolar civarında ithalatı olan bir Türkiye ve yine yaklaşık 3250 dolar seviyesinde milli geliri olan bir Türkiye'ye dönüyoruz. Elbette ki 76 yılda Türkiye'nin gelmiş olduğu nokta sevindirici nokta. Yeter mi? Elbette ki yetmez. Türkiye'nin mevcut teşebbüs ruhu, dinamizmi, alt yapısı üç kıta­ nın tam ortasında olması ve her şeye rağmen devletine, milletine bu kadar bağlı üretmekten başka düşüncesi olmayan müteşebbislerin olduğu bir Türkiye içinde yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye'nin içinde olduğu bu şartların ve biraz ewel saydığım zenginlikler dolayısıyla aslında olması gereken seviyeye gelmesi lazım. Bunun da yolu hepimizin bildiği gibi sanayileşmekten geçiyor, üretmekten geçiyor, yatı­ rımdan geçiyor, istihdamdan geçiyor. Türkiye her sene yaklaşık 1 milyon 1,5 milyon insanına iş ve aş sağlamak mecburiyetinde. Tü-rkiye'nin yine belli görevleri var. Biraz ewel bahsettiğim sebeplerden dolayı, Türkiye yeni şekillerin dünya düzeni içinde bir görev üstlenmektedir. Burada Türkiye'nin görevi türbinde seyirci olmak değil, Türkiye bizzat bu yeni şekil­ lerde dünya düzeni şekilleri içinde bizzat oyun kurucu ve bizzat oyuncu olmak mecburiyetinde. Bunun yolu da yine biraz ewel belirttiğim gibi planlı, düzenli, istikrarlı sürdürülebilir bir kalkınmadan geçiyor. Tabi zaman zaman müteşebbisi bu dinamizmle beraber devletin maalesef buna ayak uydurmakta zorluk çektiğini, güçlük çektiğini hepimiz biliyoruz. Gündemde geliştirilmiş olan bazı tasarılar, bazı uygulamalar bu gelişmeyi dört ayda engelliyor. Masa başında oturarak Türkiye'nin politikalarını yönlendirmek, sanayi politikası üretmek elbette ki mümkün değildir. Bu çerçevede mutlaka bu tür kuruluşların çalışmalarına, bu tür kuruluşların feryatlarına kulak tıkamak mümkün değildir. Bunları şunun için söylüyorum . Türkiye'de hepimizin bildiği gibi olmayan teşviklerden bahsedilir. Sanayinin çok büyük teşviklerle desteklendiğinden bahsedilir, ama Türkiye'de sadece sözde kalan ama özde asla verilmeyen teşvikler vardır. Bugün teşvik uygulama genel müdürlüğümüz maalesef ülke gerçeklerine, sanayi ve üretim gerçeklerine ve her ilin, her yörenin gerçeklerini bilmeden masa başında yanlış politikalar üretir ve bunun neticesinde düşünün ki bir ülkede yatırım yapan insanlar yatırım yaptığı için cezalandırılır. Tekstil sektörü bugün Türkiye'nin hem istihdam konusunda hem ihracat konusunda en öncü sektörlerden biri ama maalesef gelin görün ki bizim ülkemizde tekstil sektörüne yatırım yapanlar bu sektöre yatırım yaptığı 4


ıçın

tu kaka insanlar haline gelmiştir. Acaba ülkesine yatırım yapan insanlar mı kötü insanlar, yoksa bu politikaları tespit edemeyen insanlar mı, onun için benim burada bir önerim var; bu vesileyle özellikle onu dile getirmek istiyorum. Bugün bana kalsa Teşvik Uygulamaları Genel Müdürlüğü'nü yarım saat sonra kapatırım. Teşvik Uygulamalar Genel Müdürlüğünün bugün yapmış olduğu çalışma, işte Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile Devlet İstatistik Enstitüsü beraber yapıyorlar. Her ilin kendi sanayi envanterinin çıkartılması ve o ilin o envantere göre rolünün ne olduğunun belirlenmesi lazım . Onun için bugün ya pı lan bu çalışmanın Mersin'in rolünün ne olarak tespit edileceği ve Mersin'de hangi sektörlerin nasıl tespit edi l eceğinin ortaya konması gerekir. Muzu Anamur'da desteklersiniz, ama Kars'da muzu desteklemenin bir anlamı yoktur ve maalesef bakın yanlış ve hatal ı teşvik po li tikaları, maalesef Türkiye'de yerli sanayiin birbirine aşırı rekabet eder hale getirmiştir, haksız rekabet haline getirmiştir. Bunun şunun için söylüyorum, Yozgat'la Niğde, aklım­ da kaldığı için bu iki ilden bahsediyorum. Birbirine bitişik iki ildir, İki ilde farklı teşvik uygulamasından dolayı her iki ilde aynı konuda aynı ekip ve ekipmanla, aynı makine ve teçhizatla, aynı işçiyle üretim yapan iki fabrika, aynı sektördeki iki fabrika, iki yer arasındaki birbirinden farklı teşvik­ lerden dolayı birinin üzerindeki yüklerin, bazı sübvansiyonların a l ınması diğerinin alınmamasından dolayı aynı ürünü çok daha farklı fiyatlara mal ederler. Onun için burada Devletin asıl yapması gereken teşvik politikalarını belirlerken bir kere çok değerli kuruluşumuz olan Devlet Planlama Teşkilatının mutlak surette dikkate alınması lazım . Burada uzun vadeli ve Türkiye'nin gerçek rolünün, Türkiye'nin 2000'1i yıllarda hangi sektörlere uluslararası alanda nasıl rekabet edeceğinin belirtilmesi lazım. Ve teknoloji yeniliğe açık kendi teknolojisini yaratacak sistemlere önünü açması lazım. Teşvik politikalarının bu şekilde belirtilmesi gerekir. Bundan dolayıdır diyorum ki, Teşvik Uygulama Genel Müdürümüz oturduğu masa başından bu işi yapamaz. Bunu ancak Odalar vasıtasıyla; bu tür çalış­ malar neticesinde makro alanda belirlemesi lazım . Çünkü bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu 14 katrilyon vergi geliri varken, 10 katrilyon bütçe açığı vermesi, 10 katrilyon faiz ödemesi maalesef hiç birimiz içimize sindiremiyoruz. Bu ülkede %50-%60 reel faizlerle yatırım yapmak aslında çılgınlıktır. Ama bizde bu ülkeyi çok sevdiğimiz için bu çılgınlığa devam ediyoruz, devam edeceğiz. Bakın %60 reel faizlerin olduğu bir ortamda Mersin Oda Başkanımız, Mersin Odamız Mersin'in sanayi gelişi­ miyle ilgili sempozyum düzenliyor. Bizler de; çok rahat bir şekilde, bu kazandığımız paralarla daha değişik rantlar elde etmeyi de düşünebilir­ dik. Ama biz biliyoruz ki, bu ülkede üretmek, yatırım yapmak ve istih5


dam yapmak zorundayız ve biliyoruz ki Türkiye'de sanayi, finans sektörüne rehin edilmiştir. Türkiye maalesef reel sektörle bankacılık sektörünün mali sektörünün hasım haline geldiği bir sisteme gelmiştir. Türkiye'nin mutlak surette bir an önce önünü tıkayan engellerin kaldırılması ve sanayinin bu performansının, bu gelişiminin mutlak surette önünün açılması gerekiyor. Bu konuda bizim Devletimizden beklentimiz bir an önce ekonominin ve sanayinin önünü tıkayan takozların ortadan kaldı­ rılması, bir an önce yolunun açılmasıdır. Yoksa bizde böyle çoğunun sandığı gibi maddi yeşil teşvikleri devletten bekleyen, her şeyi devletten bekleyen insanlar değiliz. Bunun örneklerini Türk sanayicisi 1994'de 5 Nisan Krizinde vermiştir. 5 Nisan krizinde %400 faizlere rağmen, Türk sanayicisi yaptığı yatırımla, oluşturduğu istihdamla, yapmış olduğ u ihracatla, Türkiye'yi o kalp krizinden çok kısa bir sürede kurtarmıştır . Onun için bu vesile ile ben tekraren yapılacak olan politikaların ve desteklerin mutlak surette gündemden kopmadan ve bizim gibi meslek kuruluşlarla görüş ve desteklerle yapılmasında büyük fayda mülahaza ediyorum. Evet vakti aslında çok fazla almak istemiyorum. Bu toplantıyı düzenleyen 'Mersin Odamıza, Devlet İstatistik Enstitümüze ve bu toplantının neticesinde oluşacak bilgilerin; hem Mersin İlimize hem Türk sanayicisi ve ekonomisine getireceği faydaya olan inancımla hepimizi kutluyor ve sözlerimi bitiriyorum.

Macit ÖZCAN (Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı) Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın Başkanlarım, Değerli Katılım ­

cılar ve Basınımızın Kıymetli Temsilcileri, İçel Sanayisini Geliştirme Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz. Değerli misafirler, Mersin'de en büyük sıkıntıyı çeken insanlardan biriyim. Sayın Bakanımla aynı uçakta geldik, biraz sohbet ettik. Mersin1n şu anda bir kimliği olmamasından dolayı, kimlik derken şunu söylemek istiyorum. Mersin bir turizm kenti midir? Sanayi kenti midir? Hiç bir konuda bir şey söyleyemiyoruz. Şu anda Büyükşehir Belediye Başkanı olarak çok büyük sıkıntı çekmekteyim. Sıkıntım nedir? Mersin'in en büyük sorunu bana göre işsizliktir. Günde bana 500 tane müracaat geliyor ve herkes Büyükşehir Belediyesini bu sorunları çözecek bir kurum olarak görüyor. Çok büyük sıkıntı çekiyorum. Mersin1n dörtte bir oranının işsiz olduğunu düşünürseniz, Mersin'de bir yanlışlık var demektir. İşte bu yanlışlığı düzeltmek hepimizin görevi. Mersin'de öncelikle sanayide ondan sonra da turizmde büyük hamleler yapmak zorundayız. Biz ikinci organize sanayi bölgesinde; sayın Vali ve Ticaret Odası Başkanımın da bulun6


duğu toplantıda, İkinci Organize Sanayi Bölgesinin arsa alımında tahminen 136 milyar. Bana dediler ki, Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sen de buna katıl. Ben dedim ki benim param yok. Büyükşehir Belediyesi olarak ben şu anda 20 trilyon borçta olan bir belediyeyim. Benim param yok dedim. Ben şu anda bir haftadır Ankara'dayım, ben ödenek, kaynak bulmaya gittim ama bu işsizlik sorununu gördükten sonra Mersin'de birinci olarak sanayiye önem vermek gerektiğini ben zaten aday olduğum zaman da söyledim, ş imdi de söylüyorum. Mersin'de sanayiye çok büyük ağırlık vermek zorundayız ve benim param olmadığı halde bu arsanın alımına ortak oldum. Söz verdim üçte birini ben ödeyeceğim dedim. Daha önce toplantılara mütevelli heyette genellikle Büyükşehir Belediyesinden bir temsilci gidiyordu . Toplantılara kendim gidiyorum. Çünkü gerçekten organize sanayi bölgeleri bizim için çok önemli, çok önem veriyorum, çok değer veriyorum. İşsizliği çözebilecek kurum olarak organize sanayi bölgelerini görüyorum. Birinci Organize Sanayi Bölgesi zaten bitmek üzere, İkinci Organize Sanayi Bölgesinin de arsası alındı. Çalışmaları yapılıyor. Silifke'de; Üçüncü Organize Sanayi Bölgesinin harita çalışmaları yapılıyor . Bu şunu gösteriyor. Eğer Birinci Organize Sanayi Bölgesi 15 bin kişi çalıştırırsa, üç tane organize sanayi bölgemiz de faaliyete girerse bu 5-6 senelik dönem içerisinde bunu başarabilirsek, demek ki bu 45 bin kişilik istihdam demektir. Bu da beni büyük bir yükten kurtarır. Çünkü, ben artık, sizi işe alamam demekten bıktım usandım. Ve bana şu anda Mersin'de 10 binin üzerinde iş müracaatı var. Yani burada bir yanlışlık var. Dediğim konu şu, merkezi hükümetin de buna el atması gerekir. Mersin'de de herkese görev düşmektedir. Bu konuda, ben her zaman söyledim, birinci hedefim kent konseyi idi. Aday olduğum sıralarda, kent konseyinin ilk toplantısını ayın 28'inde yapıyoruz. İkinci hedefim de güç birliği holding. Güç birliği holdinge çok büyük önem veriyorum. Genellikle güç birliği holdinge katılacak olan Odalarımız, Birliklerimiz, Derneklerimiz, Büyükşehir Belediyesi, Yeni şehir, Akdeniz ve katılmak isteyen halkımızın büyük çoğunluğu ve parası olan her kes katılabilecek buna. Orda toplanan paralarla Mersin sanayisini geliştirmek için büyük hamleler yapacağımıza inanıyorum. Güç Birliği Holding çalışmalarına da başladık. Sayın MESİAD temsilcileri, Ticaret Odası, Büyükşehir olarak biz bu öncülüğü yaptık başlattık, İnşallah onu da bir 15-20 gün bir süre içinde kurarız, onu da faaliyete geçirirsek, Mersin'de işsizliği çözebilecek sorunlara da el atmış oluruz. Hepinize teşekkür ediyorum. Bu toplantıyı düzenleyen Ticaret Odası Başkanımıza. da teşekkür ediyorum. Saygı ve sevgilerimle, Teşekkür ederim. 7


Prof.Dr. Ömer GEBİZLİOGLU {Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı) Sayın Bakanım, Sayın Valim, Değerli Başkanlar, Değerli Konuklar; Devlet İstatistik Enstitüsü ve Mersin Sanayi ve llcaret Odasının müştere­ ken yaptığı ve kısa bir sürede pek çok sonucun ortaya konulduğu çalış­ maların bir önemli safhasını daha yaşamak üzere sizlerle beraber olmaktan büyük mutluluk duyuyorum ve kurumumu, yerel çalışmalar yapan ve yöresini kalkındırmak için çok büyük bir heyecanla ve özveriyle bilime, bilgiye dayalı gelişme stratejileri ortaya koyma yolundaki gayretlerinden dolayı Mersin Sanayi ve llcaret Odasına şahsım ve kurumum adına takdirlerimi ifade etmek istiyorum. Değerli konuklar, bu içinde yaşadığımız çağın bilgi çağı olduğu söylenir. Aslında bu çağın en büyük niteliklerinden bir tanesi hız çağıdır. Bilgi, hızlı, doğru karar vermek için gerekli bir unsurdur. Olmazsa olmaz unsurlarından bir tanesidir ve küreselleşme olguları içerisindeki dil, yöre, ülke ve dünyanın bölgeleri arasındaki acımasız rekabet karşısında doğru kararı hızla almanın gerekliliği gerçekten doğru bilgiyi kullanmanın gerekliliğini ortaya koymuştur. Bunun bilincinde olan bir yöre devinimini ve bunun içerisinde bizim katkımızı huzurlarınızda sizlere, sizler için takdir ediyor olmak benim için, kurumum için siz ve ülkem adına büyük bir onurdur. Değerli konuklar, bilgi çeşitli türlerde sınıflandırılabilir. Bilimsel bilgi, rakamsal bilgi ve diğer tür, ama genellikle karar sistemlerinin ihtiyaçlarına yönelik olmak üzere iki tür bilgiden bahsetmek mümkündür. Durum tespitine yönelik bilgi, eylem planına ve eyleme yöneliktir. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar durum tespitine yönelik bilginin ortaya çıkarılmasıyla mümkündür. Ancak, bugüne kadar yaptığımız çalışmalar bundan sonraki yapacağımız çalışmalar için zemin oluşturmuştur ve yörenin değerli yöneticileri ve müteşebbisleri kuwetle üzerine basarak tekrar tekrar şunu söylemektedirler. Bu bir başlangıçtır, bu başlangıç önümüzdeki onlarca yılda büyüyerek ürünlerini yöre için ve ülke için, ülkemiz insanı için vermek durumundadır. Dolayısıyla bu başı ve sonu, bitiş tarihi belirli bir proje değildir. Bu sürekli bir projedir. Bu İçel için ve tabii ki geniş anlamda; Türkiye için hayati önemi olan bir projedir. Bugün firma düzeyinde bakılacak olursa, bilgi ve hızlı karar vermenin sadece kar getirmek amaçlı olmadığını, çok daha kesin olarak yaşamak için olduğunu vurgulamak gerekir. Yaşamak refah düzeyini giderek yükseltmek ve de rekabetçi bir ortamda rekabeti pozitif bir rekabet halinde görmek ve etkin ve verimli üretimi ve talebe yönelik üretimi sağlamak ve 8


üretimin yaratmış olduğu katma değeri de tüm insanlara yaymak, dolayı­ sıyla toplumsal gelişmeyi de desteklemek. Projenin asıl itibariyle temel fikri ve felsefesi budur. Değerli konuklar, aslında, bugün sunulacak olan sonuçlar giderek İçel için bir kent bilgi sistemine yönelişin ifadesi olacaktır. Kent bilgi sistemi aslında daha büyük amaçlara yönelik bir sistem için kurulmaktadır. Yine altını çizerek ifade etmek gerekirse, bu yöre insanı­ nın mutluluğu için, refahı için ve Türkiye ve dünyayla bütünleşik bir yapı içerisinde gelişmesi için gereklidir. Devlet İstatistik Enstitüsü gerçekten 73 yıll ı k çok başarılı çalışması içerisinde Mersin Sanayi Ticaret Odasının önderliğinde, İçel ile ilgili olarak yaptığı bu çalışmanın Türkiye için ilk örneklerden birisi olarak sunulmasından büyük mutluluk duymaktadır. Bilgi sistemi merkezi bir anlamda ve tek bir kuruluşun sorumluluğunda yahut da tek bir kuruluşun görevi olarak kesinlikle görülemez. Bilgi sistemi; verinin ve bilginin kaynağından onu en üst düzey bilgilere kadar getiren, geliştiren tüm bileşenlerden kurumlardan oluşur. Bu anlamda Türkiye'nin bilgi sistemi; daha da spesifik, daha da belirgin olmak gerekirse Türkiye'nin istatistik alt yapısı sadece İstatistik Enstitüsünün çabalarıyla mümkün değildir, en mütekamil hale gelmesi, kullanıcının ve veri ve bilginin kaynağının bu sistem içerisinde olması gerekir. Bu anlayış içerisinde DİE'nin yerel projeler olarak ortaya koyduğu projeler bu hedefin gerçekleşmesi için kurumumuza verilmiş görevler dahilinde bizim enerjimizi ortaya koyduğumuz ve bu çalışmalar dolayısıyla da inanıyorum ki Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınması için hep beraber çalışması; insanlarımızın, kurumlarımızın ve kuruluşlarımızın ve bir büyük sinerjinin yaratı lması nı sağlayacaktır. Bu çok önemli bir olgudur kanaatimce. Enerji, etkinliğini yaratılan sinerji ve omuz omuza çalışmakla verir. Bunu sağla­ mış olmak, yerel projelerimizle bizim açımızdan görevlerimiz kapsamında çok büyük önem arz etmektedir ve Denizli'de, Gaziantep'te, şimdi İçel'de ve geçenlerde başlatmış olduk Ankara'da . Hedefimiz bütün illerde bu tür çalışmaları başlatmak. Ama bir kere başladıktan sonra, hiç bitmeyecek şekilde projeleri zincirleme projeler halinde ileriye ve geleceğe, Türkiye için Türk insanı için yönlendirmek ve uzatmak. İçel ilimizin gerçekten büyük bir kararlılığı var. Yöneticisiyle müteşebbisiyle ve tanıdığım bildiğim kadarıyla yörenin insanıyla, köylüsüyle, kentlisiyle "Biz dünyada layık olduğumuz yeri ve sahip olmamız gereken refah düzeyini mutlaka elde edeceğiz" demektedirler. Değerli konuklar, bu kararlılık sonuca gitmek için yolun %60'ını geçmiş olmak demektir. Ben naçizane şahsım adına ve kurumum adıma bu kararlılığı görmekten dolayı çok mutluyum. Yapılan çalışmalar bundan sonraki safhalarıyla İçel ilimizin küresel boyutta, küresel anlamda pozitif 9


rekabet boyutuyla kendisine eylem planları çizmek şeklinde geçecektir. Amacımız; durum tespiti bilgisinin, eylem tespiti ve eylem gerçekleştirm e bilgisine dönüştürülmesidir. İçel ilinin geliştirilmesi ve kalkınması için; ama tüm kesimleriyle, kadınıyla, çocuğuyla , iş ad a mıyla, fabrikasıyl a, turizmiyle, deniziyle, dağla rıyla ve arazi ku ll anımı şu andaki durumuyla çevre bilinciyle, eylem plan la rı oluşturmakta, yine bu projenin d evamı niteliğinde gidecektir. Eylem planının ortaya konulması ; İçel ilimizin pozitif rekabet anlamında karşılaştırmalı olarak sektöre! bazda avantajl a rının giderilmesi gerekmektedir. Rekabetin karşısında ve içinde tehditler vardır. Bugüne kadar elde edilenlerin kazandırmış olduğu güç vardır ve de dünyanın küresel ge l işme kapsamında, dünyanın geleceğini hissetmek vardır. Bu anlamda; bundan sonraki aşamada, İçel ili için durum değer­ lendirmesinin ötesinde, İçel ili için eylem değerlendirmesi yapmak üzere yolumuza devam ediyoruz. Bu çalışmayı sizlerle beraber omuz omuza, bu projeyi sizin projeniz değil hepimizin projesi olarak götürmenin gururu içerisinde ve bugün sizlerle beraber olmanın da mutluluğuyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum .

Şenol Engin (İçel Valisi} Sayın Devlet Bakanım, Devlet İstatistik Enstitümüzün çok değerli Başkanı, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız, Ankara Sanayi Odamızın

Başkanı. Ticaret ve Sanayi Odamızın düzenlediği bu İçel İli Sanayi Bul-

guları Devlet İstatistik Enstitümüzle yaptıkları iki seneyi aşkın bir süredir devam eden çalışmanın sonuçlarını bizlere ve kamuoyuna anlatacak olan bu sempozyumu düzenleyen Ticaret ve Sanayi Odamızın çok değerli mensup ları, değerli konuklarımız, basın ve yaygın organlarımızın ve televizyonlarımızın seçkin temşilcileri ni sevgi ve saygıyla selamlıyorum; Sayın Devlet Bakanım, değerli konuklarımız, aşağı yukarı bu çalışma iki seneyi aşkın bir zamandan beri devam ediyor. Devlet İstatistik Enstitümüzün çok değerli uzmanları ile Ticaret ve Sanayi Odamızın çok değerli yöneticileri ve bu projede görev alan diğer elemanları ile birlikte güzel bir çalışma ortaya çıktı. Baştan beri ifade ettiğim şeyi burada söylemek, tekrarlamak istiyorum. Bütün bu çalışmalar neticesinde sanayi master planının ortaya çıkması gerektiğidir. Az önce; Ankara Sanayi Odası Başkanımız çok güzel noktalara temas ettiler. Artık sanayileşen Türkiye'de, sanayileşecek Türkiye'de, kalkınmasını sürdürülebilir kalkınma ilkeleri içinde sanayileşerek sürdürecek, atılımları gerçekleştirecek olan Türkiye'de, artık her bölgenin, her ilin üstleneceği işlemler belli olmalıdır. Yapacağı işlemler belli olmalıdır ve Türkiye Devlet Planlama Teşkilatı ile 10


ve planlama organizasyonları ile birlikte alacağı kararlarla, gelecekte hangi yörede nasıl bir sanayi, gelecekte hangi kentte hangi sanayi veya turizm, gelecekte hangi bölgelerde, hangi kentlerde, yörelerde tarımsal gelişme ne şeki l de şekil!enecektir, olacakt ır artık bunların planlamasının yapı l ması gerekiyor ve hatta zaman geçiyor. Bunu bir an ewel yap malı­ y ız. Neden yapmalıyız? Çünkü artık devletçi zihniyeti n bir noktada, özellikle 1980'1erden sonra iflas ettiğini görüyoruz; Dünyanın gelişmesi karşıs ınd a, dünya şartlarının değişmesi, iletişim, ulaşma imkanlarının artması neticesinde ve diyoruz ki devlet artık işletmeci liği bıraksın, devlet ekonomik gelişimciliği bıraksın. Ne yapsın? Kural koysun ve denetlesin, alt yapıyı yapsın ve alt yapıyı yaparken engelleri ortadan kaldırsın; insanların içinde esasen var olan yaratıcılık ve müteşebbis ruhunun gelişmesine katkıda bulunsun ve dolayıs ı yla ülke kalkınmasında baz olarak insan alın­ sın, insanın teşebbüs gücü alınsın, organizasyon gücü alınsın, sermaye gücü alınsın. Devletimiz ve devleti yönetenler, siyasi karar mekanizmaları, artık Türkiye'nin gelecekte ulaşacağı hedefleri ve dünyada alacağı rolü belirlerken; hangi yörede, hangi kentte, hangi ilde ne tür yatırım yapıl­ ması gerektiğini ortaya koymalıdır diyoruz. Sanayileşme; her ülke için, yalnız bizim ülke için değil, son derece gerekli olan, son derece lüzumlu olan ve son derece faydalı olan bir sektördür ve süreçtir. Sanayileşme dediğimiz zaman, niçin sanayileşiyoruz dediğiniz zaman hepimiz biliyoruz ki, sanayi istihdam yaratır, sanayi katma değer yaratır, sanayi toplumsal gelişmeyi ve sosyal gelişmeyi sağlar. O bakımdan hiç bir ülke sanayiden vazgeçemez . Eğer, ben sanayiden vazgeçiyorum diyen bir ülke çıkarsa; o da başka ülkelerin sömürgesi durumunda olur ve bağımsızlığını yitirir. Halbuki bizim ulusumuzun, Atatürk'ümüzün ifadeleriyle en büyük özelliği hür ve bağımsız yaşamış ve yaşayacak kararlılığa ve özelliğine sahip olmasıdır. Hür ve bağımsız yaşayacaktır. Eğer hür ve bağımsız yaşayacak­ sa ve yine büyük Atatürk'ümüzün ifadeleriyle ilelebet payidar olacaksa, sonsuza dek var olacaksa, yaşayacaksa ve çağdaş uygarlığı yakalayı p onu aşacaksa; sanayileşecektir. Sanayileşmeden vazgeçmek mümkün değildir. Sanayileşmeyi hafife almak mümkün değildir. Sanayileşmeyi savsaklamak mümkün değildir. Zaten son yıllarda özellikle gördüğümüz gibi siyasi karar mekanizmaları da ve DPT'de ve şimdi gördüğümüz gibi yerel güçleri olan Ticaret ve Sanayi Odaları olsun, Sanayi Odaları olsun ve diğer meslek kuruluşları olsun bu konuda ellerinden geleni yapıyorlar. Sanayileşme konusunda gerekli kararların alınmasına katkıda bulunuyorlar. Kararları alırken sağlam esaslara ve sağlam desteklere sahip olmamız lazım . Ayağımız yere sağlam basması lazım. Bu bakımdan bu çalışmanın yapılması gerekliydi. Şarttı. Yani Mersin sanayileşecektir, İçel sanayi 11


kenti olacaktır., İçel işsizliği önleyecektir derken; nasıl sanayileşecektir, hangi sanayileri kendi içinde barındıracaktır derken, neler yapmamız lazımdır diye arayışa girerken önce neyimiz var, neyimiz yok ve onun özellikleri nelerdir bilmemiz gerekir. Sayın Bakanım; zatıallerinize ve burada hazır bulunan değerli davetlilerimizin huzurunda bazı şeyleri, bazı sevinçlerimi ifade etmek istiyorum . 1996 yılında Tekirdağ vilayetinden buraya gelirken, zatı aliniz beni aram ıştı ve Sayın Vali Mersin'de hiç bir iş yapmayacaksınız, hiç bir iş yapmayacaksınız İçel'de. Sadece Organize Sanayi Bölgesini geliştirecek­ siniz, sadece Organize Sanayi Bölgelerinde sanayileşmeyi sağlayacaksı­ nız . Hatta bir tanesi yetmeyecek, bunun ikincisini üçüncüsünü kuracaksı­ nız şeklinde benden bir ricada, bir istekte bulunmuştunuz. Bugün bahtiyarım ki, sizin o tarihteki ileri görüşlülüğünüzü bugün artık bu toplantı­ larla tescil etmiş oldum ve sayın Bakanım Mersin'e geldikten sonra, Mersin'de göreve başladıktan sonra, Organize Sanayi Bölgesinin durumunu gördükten sonra, ta 1976'1arda Bakanlar Kurulu Kararı çıkmış, sene 1991 olmuş ortada bir şey yok. 199l'de bir önemli gelişme olmuş, Sayın Rüştü Kazım YÜCELEN, Bakanımız. O tarihte Sanayi ve Ticaret Bakanımız olmuş, hadi bakalım demiş. Sayın Bakanımızın o teşvikiyle Sanayi Bölgesinin kurulmasına geçiliyor ve bugün aşağı yukarı 7-8 senelik, demin arkadaşlarımızın, Büyükşehir Belediye Başkanım ı zın ifade ettiği, o sevindirici tabloya ulaşıyoruz. Birinci Sanayi Organize Bölgesini bitiriyoruz. İkinci Organize Sanayi Bölgesinin yer seçimi bitiyor, Müteşebbis Teşekkül ü oluşuyor, imar planları bitiyor ve arazi alacak duruma geliyoruz ve alı­ yoruz. Büyükşehir Belediyesi, Özel İdaresi, Ticaret ve Sanayi Odası bir araya geliyor. İçimizde en zengin kuruluş Ticaret Sanayi Odası olduğu için hadi ilk taksitini sen yatır diyoruz ve ikinci Organize Sanayi Bölgesi alt yapı projelerine başlıyor ve Silifke Organize Sanayi Bölgesinin kuruluş çalışmaları tamamlanıyor. Bu bize bahtiyarlık veriyor, bu bize sevinç veriyor, mutluluk veriyor ve sayın Bakanım bu hadiseyi siz başlattığınız için; bu mutlulukların en büyüğünü sizin duymanız lazım ve bizim ticaret ve sanayicimizin sizinle. i~ihar etmesi lazım. Ben, bütün arkadaşlarımızın huzurunda, Sizlere Içel Valisi olarak şükranlarımı arz etmek istiyorum. Sağ olun efendim . Sayın Bakanım; Bunun yanında sanayileşme ile ilgili bir kaç konuya temas etmek istiyorum Mersin'le ilgili olarak. Devlet İstatistik Enstitüsünün bundan ewel belirtilen; yapılan iki aşamalı çalışmasında ortaya çıkan bazı sonuçlar vardı. Bu sonuçlardan bir tanesi yatırımcı, zannediyorum rakam 1000-1100 civarında idi, 1100 yatırımcı yatırım yapmak istiyor ama ne yapacağını bilemiyor, hangi konuda yatırım yapacağını 12


bilemiyor. Bu önemli bir hadise tabii. Bunun arkasından, bizim her an sanayi mastır planını getirmemiz lazım, yine hep birlikte çalışmamız lazım, Sanayi-mastır planında hangi tür sanayilerin nerede kurulabileceğini belirlememiz lazım . İkincisi bu sanayiciler kendi yatırımlarını yapabilmek için arsa bulmakta. sıkıntı çekiyorlar, yer bulmakta sıkıntı çekiyorlar, o bulgu ortaya çıktı. Işte Organize Sanayi Bölgelerimizle biz bunu aşacağız ve zannediyorum, bu sanayicilerimiz biraz zaman geçtikten sonra, yeterli alt yapısı götürülmüş sanayi parsellerine kavuşacaklar. Üçüncü ortaya çıkan bir nokta vardı bu araştırmada. Bu sanayi yatırımını kuracak olan, sanayi yatırımını yapacak olan yatırımcılar kendi dalları ile ilgili eğitim almamışlar, çok önemli bir hadise. Demek ki bizim bundan sonra sanayi eğitimine daha fazla ağırlık vermemiz lazım. Endüstri Meslek Liselerimize daha çok eğilmemiz lazım ve teknik liselerimizi geliştirmemiz lazım. Çok programlı liselerimize ağırlık vermemiz lazım diye değerlendiriyoruz. Bu da sanayi-master planının ve bu Devlet İstatistik Enstitüsµ Başkanlığı ile Ticaret ve Sanayi Odamızın beraber yapmış olduğu çalışrfıanın güzel sonuçlarından bir tanesi oluyor. Biz DİE'nin yakalarından kopmayacağız; hemen bunun arkasın­ dan sanayi-mastır planı ve hemen bunun arkasından bu planların ve bu yapılan çalışmaların somut bir örneğinin ortaya konması; Ticaret ve Sanayi Odasının önderliğinde halkımızın katılımıyla bir A.Ş. kuruluşuyla hemen bir sanayi yatırımını ve bunun ilk ürünü olarak; girmekte ümidimi muhafaza ettiğimi ifade etmek istiyorum ve DİE Başkanlığımızı yürekten kutluyorum. Onlara da teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum. Böyle güzel sağlıklı bilgileri bulup ve değerlendirerek faydalanmak üzere bizlere takdim ettiği için, sanayicilere takdim ettiği için ve böylesine güzel bir katılımla sanayileşme yolundaki gerçek isteklerini ve arzularını ortaya koymuş olan siz değerli davetlilerimizi de kutluyorum. Mersin Ticaret ve Sanayi Odamızın bütün mensuplarını kutluyorum. Bu işe gönül verdikleri için ve Sayın Bakanıma da, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı zamanındaki büyük katkılarıyla eskiden olduğu gibi, bundan böyle de sanayileşme konusunda her türlü çabayı en büyük desteği sağlayacağı inancıyla şükranla­ rımı sunuyorum ve beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinizi en derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum, sağ olun, varolun. Rüştü Kazım Yücelen (Devlet Bakanı)

Sayın Vali, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı, Sayın Devlet istatistik Enstitüsü Başkanı ve yakın mesai arkadaşlarım. Değerli mesai arkadaşlarım, ortaklarım, sevgili hemşehrilerim, basınımızın değerli temsilI3


cileri, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Mersin Ticaret ve Sanayi Odasının müşterek tertipledikleri Mersin Sanayi Geliştirme Sempozyumunda sizlerle beraber olmaktan, sizlere hitap edebilmekten duyduğum mutluluğu ifade eder, hepinize sevgiler, saygılar sunarak sözlerime başlamak istiyorum. Ewela sözlerimin başında hemen belirtmek istiyorum ki, bu sabah benimle beraber gelmek istediği halde son anda belki, Bütçe ve Plan Komisyonu Başkanına da ihtiyaç olabilir diye milletvekili arkadaşım Ali Er 'de sizlere sevgilerini saygılarını sunuyorum. Bilindiği gibi; ilimiz Türkiye'mizin 7.büyük kenti. Ama en çok nüfus artışı olan da beş ilimizden biri. Türkiye'de en çok nüfusu artan 5 ilden birisi Mersin. Nüfus artış hızının bu derece fazla olması ve bunun da göçe dayalı bir nüfus artış hızı olması Mersin'in sorununu arttırmakta. Mersin; Güney Doğudan en fazla göç alan şehirlerimizin başında gelmektedir. Bu nedenle; c;prpık kentleşmenin, işsizliğin, sosyal barışın, toplumsal kaynaşmanın en önemli sorunları bugün yapacağınız sempozyumda, bu şartlar çerçevesinde de tartışırız diye düşünüyorum. İçel; bütün bu sorunların yanında da 21. Yüzyıla bana göre çok güzel bir çeşitlemeyle girmekte; bu bakış açınıza göre değişir, isterse kalkar. Burada şikayet edersiniz, Mersin bir sanayi şehri mi, tarım şehri mi, turizm şehri mi, isterseniz bunu bir çeşitleme ola rak ele alırsınız. Bana göre bu bir avantajdır. Mersin; hem sanayi şehri olması özelliğiyle, hem tarıma dayalı olmasıyla, hem uluslararası ticaret merkezi olabilme özelliği ile, hem de turizm sektöründe aynı zamanda kullanabilmesi açısından bir çeşitle­ meyle 21. Yüzyıla girmektedir. Bu çeşitlemeyi, bu avantajı iyi kullanmak gerektiği kanısındayım. Tabi bu çeşitleme bize Mersin'in, Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı olarak, aynı zamanda Doğu ve Güney Doğu Anadolu'nun, GAP Projesinin şu anda tek kapısı olarak da bakmamızı sağlar; ama bunu Türkiye'nin de kapısı olarak mütalaa edip, burada geçmişte transit nakliyatçılıktan düştüğümüz, bugün geldiğimiz noktayı göz önüne alarak bir transit nakliyat merkezi olma durumunu göz önüne getirirseniz; bu çeşitlemeyi arttırarak devam ettirirsiniz. İçel bir dünya kenti olma özelliğini korumakta, ama ben İçel'de sanayinin geliştirilmesi sempozyumuna geçmezden önce, bu sempozyumu neyin doğurduğunu da bir kaç cümleyle belirtmek istiyorum. Yani bugün Mersin'de hiç bir derdimiz olmasaydı; ben şimdi buraya sadece Bakan sıfatıyla katılmadım, hatta ben buraya önce bölgenin milletvekili sıfatıyla katıldım, ben önce bu bölgenin derdini dile getirmem lazım . Bizim her halde Mersin'de işimiz çok. Her şey çok iyi olsaydı, böyle bir sempozyum yapmazdık. O zaman iyi değerlendirmemiz lazım Herkesin iyi değerlendirmesi lazım. Bu bir feryat. 14


Buradan yükselen bir feryat sadece Mersin'in feryadı mı, eğer sadece Mersin'in feryadı olsaydı, Ankara'nın Sanayi Odası Başkanı burada gelip o güzel konuşmasını yapmazdı, belki şahsi dostluğundan ötürü de birazcık, belki hükümetten fazla beklenti olur diye de birazcık, çok alt seviyeden konuşmasını sürdürdü . Bu sadece Mersin'in feryadı değil, bütün Türkiye'nin feryadıdır. Türkiye'de bazı şeylerin derhal hiç vakit geçirmeden müdahale edilip, bazı şeylerin yönünün değiştiri lmesi lazım geldiğini ikaz eden bir feryattır . Şimdi burada Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer arkadaşım bir kaç küçük küçük cümlelerle değindi, eğer bugün vergi kanununu değiş­ tiremezsek, aksayan yönlerini düzeltemezsek biz burada ne kadar sempozyum yaparsak yapalım, ne kadar sanayii geliştirmek için burada formül üretirsek üretelim, hiç bir yere varamayız. Neticesi olmaz. Biz o zaman buradan Türkiye'nin yapması gerekenleri mi konuşmalıyız, Mersin'de yapılması gerekenleri mi konuşmalıyız. Tabii ki öncelikle Mersin'de olması gerekenleri konuşmalıyız. Mersin'den başlamalıyız. Bu toplantının bir amacı da o, ama bizim buradaki feryadımıza da iyi kulak verilmesi lazım. Eğer bizim burada dile getirdiğimiz sorunlar herkesçe dinlenirse; herkes burada kendine vazife çıkarmaya kalkışırsa; bu aynı zamanda Türkiye'nin de sorunlarının da çözümü demektir. Çünkü artık görüyoruz ki, biz bir kere ülke olarak sanayileşmede gecikmişiz. Biz sanayileşme sürecine geç girmişi z; bu geçmişi kötülemek filan değil, benim üslubum da zaten bu yoktur. Bu geçmiş yakın geçmiş değildir. Eskiden Türkiye'nin şartlarının içerisinden alıp gelmek lazım. Ben bunu sadece bir meseleyi ortaya koymak için bir tehlikeyi ortaya koymak için söylüyorum. Bugün bir sanayii geliştirmekten söz ediyoruz. Sanayi, tabi devamlı gelişen gelişme sürecinde olan bir sektördür, ama dikkat edin gelişen ülkeler sanayileşme sürecini tamamladılar, gelişmelerini bitirdiler ve bilgi çağına geçtiler, dünya bilgi çağına girdi. Bilgi çağını da sanayileşmede kullanıyor, ama bizim demek ki bu son günleri iyi değerlendirip sanayileşme sürecini iyi tamamlamamız lazım; o zaman da Mersin'in sadece sanayileşme olarak değil, biraz sonra başlıklar halinde de açıklamaya çalışacağım bakış açı­ mı. Sadece Mersin'de yapılabilecek, Mersin'in şu andaki durumuna uygun olan sanayileşmenin geliştirilmesine bakmamız lazım. Ewela ben hemen şunu tekraren söyleyeyim. Hiç bir zaman Mersin'in menfaatlerinde, Türkiye'nin menfaatlerinde de politik kimliğini ortaya koymayan bir kardeşi­ niz olarak, bu konuda bir Mersinli olarak, kardeşiniz olarak, arkadaşınız olarak, bütün dertlere sorunlara elimden geldiği kadar bütün gücümle katılacağımı ve buna omuz vereceğimi bilmenizi istiyorum. Bu şartlar altında Macit arkadaşım da göreve yeni başladı. Bir eksikliğimi dile geıs


tirmek istiyorum, gerçi Mersin'e çok gelmedim bir tatil günü geldim, kendisine gidemedim ama ilk fırsatta Büyükşehir Belediyemize de gideceğiz, Büyükşehir Belediyemizin sorunları neyse beraberce onu da çözmeye çalışacağız. Ama hakikaten bugün uçakta beraber geldik, bak bana da söylemedi bir haftad ı r Ankara'dayım diye, eğer bir haftadır Ankara'da olduğunu bilseydik, biz de beraber giderdik sayın Başbakana. Ben de giderdim. Yani ben Mersin için her partiye gönül verebilirim . Her partiyle beraber olabilirim, ka l dı ki bundan sonra ortak olduk; o zaman biz Mersin'de gene konuşmamızın sonunda değineceğim, ama elimizdeki şartları iyi kullanmamız lazım . Ben hemen sözlerimin başında burada önemli olan, bu sempozyumda, benim bu bölgenin milletvekili olarak onları nasıl yönlendirmek istediğim açısından bir kaç cümle ile değinip değerli basın mensubu arkadaşlarımızın en azından haberlerine yardımcı olsun, sonuna kadar takip etmek zorunda kalmasınlar diye, neticeyi en başında söylemek istiyorum. Bu sempozyumda gelinmesi gereken neticeyi veya bu sempozyumun sonunda benim beklediklerimi en başında söylemek istiyorum. Mersin yarım kalan projeleri hemen tamamlamalı; hem Türkiye, hem de Dünya ekonomisine entegre olması sağlanmalıdır. Bunu bir geçiş cümlesi olarak kullandıktan sonra, süratle Birinci Organize Sanayi Bölgesinde tahsisi yapılan sanayi tesislerinin tümünün tamamlanması ve üretime geçmesi, İkinci Organize Sanayi Bölgesinin arazi ve proje çalışmala­ rının bir an önce tamamlanarak inşaatının başlaması, Silifke için düşün­ düğümüz Üçüncü Organize Sanayi Bölgesinin kısa sürede hayata geçirilmesi. Bunları aştıkları halde, gene açıklayacağım, tabi bunların hepsi başlanan işlerdir ve bunun için yoğun çalışma yapılarak şu ana kadar programa giren, programa teklif edilen, inşaatı başlamayan Küçük Sanayi Sitelerinin bir an önce devreye sokulması, inşaatı biten Küçük Sanayi Sitelerinin sorunlarının çözülmesi, bunlara da biraz sonra değineceğim. Özellikle burada Sanayi Sitesi mensuplarını görmedim, çok şükür bir tane gelmiş, biraz sonra serzenişlerim olacak; hep Siz yapmayacaksınız, ben de yapacağım. Serbest Bölgemizin büyütülmesi veya gene biraz sonra değineceğim, büyütülmediği taktirde; Serbest Bölgesinin işleticisi şirket olan MESBAŞ'ın özelleştirilerek burada etkin konuma getirilmesi ve bugün Serbest Bölgede gerçek sahipleri tarafından kullanılmayan ve sadece depo olarak kiraya verilen işyerlerinin süratle müşterici şirketlerin devrinin sağlanması ve söyleye geldiğim, bir hedef olarak belirttiğim; çünkü Türkiye'de Serbest Bölgeler örneğinin en iyisidir Mersin Serbest Bölgesi, Mersin'de ikinci bir Serbest Bölgenin kurulması için faaliyete geçilmesi, bunun için yeri de belirtiyorum. Silifke'dir diyorum. Silifke'de bir Serbest 16


Bölgenin daha kurulması ve özellikle bilgi teknolojilerine dayalı bir Serbest Bölgenin olması ve off-shore bankacılığının, kıyı bankacılığının yapı­ labileceği bir Serbest Bölgenin olması; sanıyorum bundan sonra Türkiye'nin hedefleri, programı içerisinde olmalıdır diye düşünüyorum. Burada çok önemli bir konuda; Mersin Limanında hizmetlerin özelleşti rilmesi ve teknolojinin yenilenmesi ve Mersin Uluslararası Havaal anının acilen devreye girmesi, bacasız sanayi olarak niteleyeceğimiz turizm projelerinin bir an önce devreye sokulması, bu anlamda da Tarsus kıyı kesimi turizm merkezi, yat limanları ve gene uluslararası ticareti destekleyecek ve bu kadar sanayileşmenin gelişmesinin sonucunda burada bize çok elzem olacak Uluslararası Kongre Merkezi ve Uluslararası Ticaret ve Sanayi Fuarı. Acilen ihtiyacımız olan bir fuar alanının ve fuarın Mersin'de kurulması, Alata turizm merkezi gibi projelerin hayata geçirilmesi; bütün bu saydığım turizm merkezlerinin teşvik kapsamına alınması ve her zaman söyleye geldiğimiz; Mersin-Antalya Karayolunun ve Silifke Karavan Karayolunun derhal, hiç vakit geçirmeden, hiç ödenek yoktur filan denmeden, Mersin Limanının Antalya Limanının birbirine bağlayacak olması sebebiyle, Mersin Serbest Bölgesiyle Antalya Serbest Bölgesini birbirine bağlayacak olması sebebiyle süratle tamamlanması ve ilk defa gene belki burada söyleyeceğim; ama artık yeni bir hükümet kuruldu; bütün seçim kavgaları, seçim gayeleri geride kaldı, söyleyeceğim sözlerin hiç bir seçimden, geçmişten ilgisi yok ama, Yeni Hükümet olarak bazı projelere daha sıcak bakıyoruz Mesela bunun içerisinde en sıcak bakı­ lanlardan bir tanesi Demiryolu Ulaşımıdır. Ulaştırma Bakanımız da Mersin'lidir. Ben Silifke-Mersin-Karaman Demiryolunun bir hedef olarak belirlenmesinden yanayım. Hem şu anda kör bir merkez olan Mersin Demiryolu işletmesinin kör bir merkez olmaktan kurtaracak, hem de Türkiye'yi İç Anadolu'yu çok rahatlatarak; büyük bir kargo taşımacılığını, doğrudan doğruya Karaman'a kadar gelmiş olan demiryolu Mersin'e kadar gelen demiryolunun, Silifke'deki hattının da müsait olduğunu araştır­ dım. Bu isteklerimiz arasında olursa ve bizim Orta Anadolu'nun yükünü Seka Limanıyla çekebileceğimizi de buradan gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Eğer bütün bu ulaşım projelerini tamamlayabilirsek; herhalde biz Mersin'de sanayileşme, Mersin'in sanayi gelişimine en büyük katkıyı sağ­ lamış oluruz. Birinci Organize Sanayi Bölgesinin çok fazla sorunu kalmadığını hep beraber biliyoruz. İkinci Organize Sanayi Bölgesinin de hemen hemen bütün işlemlerinin bittiğini, Hazine arazisinin satın alma işlemlerinin tamamlandığını; sadece şahıs arazilerinin il özel idaresi için kamulaştırıl­ ması gerektiğini biliyoruz. Sayın Vali sözlerinin başında söyledi; bizim 17


pazarlığımız böyleydi, biz 1991 yılında Sanayi Bakanlığımız döneminde;

hem Mersin Birinci Organize Sanayi Bölgesine başlarken, Beni bu yönde yönlendiren, 1983'den beri milletvekilli yaptığım süreçte bize hep doğru bilgileri veren, Ahmet Uyar arkadaşımızı unutmamak lazım. Çünkü o günlerde bu projeyi beraber yaptık; Kendisine teşekkür ediyorum, ama Sayın Valinin özellikle 1991'de İkitelli Projesinde, ben Sanayi Bakanı olarak, o Vali yardımcısı olarak çalıştığı zaman ve daha sonra buraya gelişinde başka hiç bir hizmet yapma, sadece bunlara bak dediğim de doğ­ ru. Onun için; Birinci Organize Sanayi Bölgesinin tamamen bitirildiği kanaatindeyim. İkinci Organize Sanayi Bölgesinin de bittiği kanaatindeyim . Sadece Silifke Organize Sanayi Bölgesi için Mut yolu üzerinde 100 hektar bir alan seçildi. Bunların çalışmaları devam etmekte, Müteşebbis Teşek­ külü kuruldu. O zaman, Bana göre Üçüncü Organize Sanayi Bölgesi de bir yerde yoluna girdi. Nihayet; çok çok Birinci Organize Sanayi Bölgesinde olduğu gibi; belki 10 sene 15 sene gecikir ama, muhakkak birisi gelip bunu bitirir. Onun için ben Organize Sanayi Bölgesiyle ilgili işlemle­ rin bittiğini düşünüyorum. Sadece burada arkadaşlarımın bir beklentisi var. Sayın Vali bir bölümüne değindi; bunlardan bir tanesi Organize Sanayi Bölgesine fabrika kuranlar için Kent Raporu ve İşletme Ruhsatı alı­ mında kolaylıklar getirilmesi; bir tanesi de bizim arkadaşlarımızın devamlı söyleyip durduğu; efendim kalkınmada öncelikli il olur muyuz talebinden, Organize Sanayi Bölgelerine teşvik gelir mi noktasına gelişimizdir. Tabii Mersin'i kalkınmada öncelikli il statüsüne sokalım gibi bir istekle Ankara'ya gelirseniz; bizi diğer dengelerden vururlar. Öyle bir şey söylemeyin, gündeme de getirmeyin; ama sadece Mersin için değil, tüm Türkiye için, Organize Sanayi Bölgeleri yasasının bir an önce çıkması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda Sanayi Bakanlığım döneminden beri yaptığım çalışmalar var, Gene bu hükümetin üyesi olarak ve bu bölgeden aldığım isteklerle; organize sanayi bölgeleri yasasının bir an önce çıkması, orada bazı organize sanayi bölgelerine belli teşvik verilmesi. Organize sanayi bölgeleri; dengeli bölgesel kalkınma amacını oluşturmada en büyük araçlardan birisidir ve bu aracı kullanırken sektöre! bazda; belli bölgelerde, belli sektörlerde, belki belli teşviklerin getirilmesi de sağlanabilir. Ben bu arada organize sanayi bölgeleriyle ilgili en son söylemek istediğim de şudur: Bir Organize Sanayi Bölgesi için aşağı yukarı 5-10 trilyonluk bir masraf edildiğini düşünürseniz; 5-10 trilyona yapılan bir tesiste 200 ile 400 arasında kişi çalışır. Ve burada göçten dolayı işsizliğin çok olduğunu hep beraber söyledik, ama 5-10 trilyona biten bir organize sanayi bölgesinde 10-15 bin kişi istihdam edilir. 10-15 bin kişiye iş bulunur. Tabii devletin tekrar burada öncü olarak fabrika kurmayacağını herkes söyleye 18


geldi,

doğrudur.

Bir taraftan

özelleştirirken,

bir taraftan fabrika

kurması

yanlıştır. Ama başlangıçta İçel'in zengin bir çeşitlemesi olduğunu söyle-

dim, bunlardan birini de tarım olarak gösterdim. Tarsus'ta büyük bir kesim bağcılıktan geçimini temin etmekte, üzüm ekimi yapmakta ve bu zaten devam eden bir süreç ve burada toplanan üzümler de ya Karaman Suma Fabrikasına veya Kilis Şarap fabrikas ı na gönderilerek değerlendirilmekte. Sayın Valimizin herhalde söylediği husus budur. Ben 1991 yılında da burada üzümün değerlendirilebileceği bir tesisin kurulması için faaliyete başladım. Ama ömrümüz vefa etmedi, siyasi ömrümüz; daha sonra bu çalışma durdu. 55. Hükümette görev aldığım zaman, son iki ay Tekel bana bağlanmıştı; bu konuda bir çalış­ mayı başlatmıştık ama şimdi tekrar Tekelin bana bağlı olmasından ötürü 1999 yılı yatırım programına 2,5 trilyon yatırım bedelinin 15 bin ton kapasiteli Tarsus Suma Şarap fabrikası inşaatını teklif ettik. İnşallah bir aya kadar, çıkarsa temelini hep beraber atarız, buranın üzümünü de böylece değerlendirmiş oluruz. Burada hemen ben Organize Sanayi Bölgelerinden Küçük Sanayi Sitelerine geçmek istiyorum. Şu anda Tarsus, Mersin, Anamur Küçük Sanayi Siteleri bitmiş durumda. Erdemli başladı, problemleri var, bitmek üzere. Mut'un, Silifke'nin devam ettiğini düşünürsek; Tarsus -Yenice Sanayi Sitesinin devam ettiğini düşünürsek, bunların bir yerde biteceğini, bitmesi gerektiğini burada gene, bugün konuşmacıların buna değinece­ ğini biliyorum; ama asıl daha hiç bir işlem yapılmayan beş tane Küçük Sanayi Sitesi isteği ve programa teklif edilmesi gereken işler var. Serbest Bölgeyle ilgili hemen hemen bütün arkadaşlarımızın hem fikir olduğunu biliyorum. Buradan aldığım destek; arkadaşlarımızın gözlerinde gördüğümüz ışıltıdan, bu konuda farklı düşünmediğimizi göstermektedir. Bugün hakikaten Serbest Bölgenin aşağı yukarı 7 bin kişi istihdam edebilecek durumda iken, 4 bin kişiye istihdam imkanı yaratması, her ne kadar Türkiye'nin en iyi çalışan serbest bölgesi ve dünyada da örnek serbest bölgelerden birisi olmasına rağmen, bu konunun şu veya bu şekilde işletici olmayan, depo olarak kullanılan işyerlerinin derhal boşaltılması, oranın gerçek işletmecilere verilmesi ve burada acil hemen girmek isteyenler içinde, galibe zaten karar da çıktı, bir büyümenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunda da ters düşünen hiç kimse yok. Eğer bütün bunlar yapılırsa, İkinci Serbest Bölge kurulması bile, burada bir Off-shore Bankacılık, kıyı bankacılık da gene bir hizmet sektörü Serbest Bölgelerinde görevine devam edebilir. Benim sQn olarak, ana başlık olarak değineceğim son husus Mersin Limanıyla ilgilidir. Mersin Limanı, bugün Türkiye'nin en işlek ve en 19


büyük limanlarından birisi durumundadır. Ülkemizin en önemli çıkış kapılarından birisi olan Mersin Limanı da sadece ilimiz için değil, bütün Türkiye için de hayati bir önem taşımaktadır. Bugün 1998'i bile alsak, sadece bütün olumsuzluklara rağmen dünyanın 5 kıtasından 244 limanla ilgili olarak 13,5 milyon ton yük, 3820 gemi de giriş çıkış yapmıştır burada. Ben sadece bunu, büyüklüğü göstermek için söyledim. Bunun için; bölgemizin en büyük yatırımları olan GAP Projesinin de gelmiş olduğu durumu düşünerek, Mersin Limanındaki hizmetlerin özelleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için de; hem özelleştirmeden sorumlu Bakan arkadaşımıza, hem de gene ilimizin Milletvekili olan Ulaştırma Bakanımıza durumu arz ediyoruz. Burada; bu sempozyumda görüşülecek konular arasında bununda eğer işlenmesi ve nihayet netice bölümünde, bununda yer almasını özellikle arzu ediyorum. Çünkü bizler; sizin burada bize vereceğiniz, netice bölümünde vereceğiniz sonuç kısmıyla, bir yerde Ankara'da işlerimizi takip edeceğiz. Onun için ben özellikle liman konusunun çok üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu özelleştirme­ nin sonunda Türkiye-Irak sınır kapılarının ilerde açıldığını düşünürsek, açılması sonucu liman bağlantılı transit taşımacılığın gene Mersin'in 1980 öncesi transit nakliyatta gelebileceği güzel yere geleceğine inanıyorum. Son olarak; şu anda Adana-Şakirpaşa havalimanının %50 yolcu kapasitesini Mersin'den sağladığını ve bunun için artık Tarsus'da kurulması düşü­ nülen havaalanımızın bir an önce kurulması gerektiği kanaatindeyiz. Bu arada gene Erdemli tarafında Kumkuyu'da, Özel İdarenin girişimiyle yapılacak olan stok havaalanının bir an önce ihalesinin yapılıp başlanması gerekiyor. Herhalde bu havaalanına da hemen bu senede başlanılması gerektiğini ve bütün bunlar başlarsa ben inanıyorum ki, Mersin sanayiinin gelişmesi için, tarımın gelişmesi için, uluslararası ticaretimizin olması için her türlü altyapıyı sağlamış oluruz. Bu altyapıyı sağladıktan sonra, geliş­ meyi engelleyecek önümüze kimsenin hali kalmaz. O zaman buraya özel sektörümüz, iş adamlarımız, yabancı yatırımcılar bile hücum eder ve bu sanayileşme sürecini tamamlamış oluruz. Bunu herhalde hükümetimizin personeli olar~k iki ya da üç bakanlığın kurulması, bir bakanımızın da İçel Valisi olması Içel'imiz için bir büyük şans olduğuna inanıyorum. İlimiz için, burada yaşayan güzel insanlar için, herkesin parti menfaatlerini bir tarafa bırakarak el ele vermesi gerektiği kanaatindeyim. Her zaman söylediğim gibi, biz siyasi olarak el ele vermeyi sağlayacağız; ama bütün vatandaşlarıma, hemşehrilerimden özellikle rica ediyorum; Eğer hemşehrilerimiz de birliği beraberliği korurlarsa, eğer aralarındaki dayanış­ mayı arttırarak devam ettirirlerse, idarecilerimiz zaten hemşehrilerimizin yanındadır. O zaman Mersin hakikaten bir dünya kenti olur. Mersin Tür20


kiye'de sanayi l eşmenin de örnek kenti olarak alınacağı, turizminde örnek ~ent olarak alınacağı, tarımında örnek olarak alınacağı bir kent olsun. Inşallah böyle bir kenti bizim sağ salim görebilmemiz dileğiyle, hepinize tekrar sevgi ve saygılar sunuyorum. Bu sempozyumu tertip edenlere, katılanlara burada kıymetli bilgilerini söyleyecek olanlara ve bunu duyuracak olan değerli basın mensuplarına minnet duygularımı iletiyorum, hepinize iyi bir gün, iyi bir hafta dileğiyle saygılar sunuyorum.

SANAYİ

İSTATİSTİK ÇALIŞMALARININ

KAPSAM, YÖNTEM ve METODLARI Nurgül ÖGÜT (DİE Başkan Yardımcısı} Sayın Bakanım, Sayın

Valim,

Sayın Başkanlarım

ve

Sayın

Konuklar. Ben bundan sonraki oturumlarımızda sunacağımız tebliğlere ait veri setlerini nasıl, hangi yöntemle derledik ve bu veri setlerinin kapsamı nedir; teknik ayrıntılara girmeden çok kısa bir şekilde sizlere sunmaya çalı­ şacağım.

Devlet İstatistik Enstitüsü kurulduğu 1926 yılından bu yana ülkemizin istatistik alt yapısından sorumlu kuruluş olma bilinci içinde, ülkenin bilgi sistemini derlemeye çal ışmaktadır. Bu bilgi sistemini ise sayımlar ve anketler aracılığı ile derlenmektedir. Hepinizin bildiği gibi DİE'nin belirli aralıklarla gerçekleştirdiği üç sayımı vardır. Nüfus sayımı, Tarım sayımı, Sanayi ve İşyerleri sayımı. Daha kısa dönemdeki verileri ise; yıllık, aylık ve üç ayda olan veri setlerimizi ise anketler aracılığı ile derlemekteyiz. Anket uygulamalarımız ülke geneline yönelik olmakta bazı özel çalışmalar ve bazı büyüklükler itibariyle bölgeler ve iller kapsama alınmak­ tadır. Günümüzde bu sistemlere olan yoğun talep sonucu, Devlet İstatis­ tik Enstitüsü; illerle ilgili olan çalışmalarının kapsamını artan talep doğ­ rultusunda fazlalaştırmış ve bu çalışmalara son yıllarda ağırlık vererek, öncelikle Denizli ve Gaziantep illerinde başlamış ve daha sonra da 1997 yılının sonundan itibaren, İçel ilinde ki çalışmaları kapsama dahil etmiştir. Projenin amacını çok kısa bir şekilde ben sunmak istiyorum. Bu çalışmalarımızı hepinizin bildiği gibi Mersin Tıcaret ve Sanayi Odası Başkanlığı ile birlikte yürütmeye başladık. Projemizin amacını 4 ana başlık itibariyle özetleyecek olursam; • İçel ilinde imalat sanayi sektöründe meydana gelen değişim ve gelişimlerin izlenmesi, • Sanayileşmenin gelişimindeki sürecin izlenmesi, 21


• •

Gelişmeyi etkileyen faktörlerin ve sanayideki darboğazların tespiti, Sanayileşmeye ivme kazandırmak için alınması gerekli tedbirlerin

belirlenmesi. Bu projede İçel ili imalat sanayi işyerlerini derledik, diğer sektörlerimizdeki işyerleriyle ilgili bu proje kapsamında bir çalışmamız olmadı. Projeyi iki aşamada ele aldık. Birinci aşamamız 1998 yılı Ocak-Şubat aylarında başladı ve bu çalış­ manın temeli, İçel ilindeki tüm imalat sanayi işyerlerine ait adr~s çerçevesinin oluşturulmasıydı ve bu çerçeveyi oluşturabilmek için DIE bölge teşkilatı elemanlarımız; İçel'in tüm sokak ve caddelerini özel bir anket aracılığıyla dolaştılar ve daha sonraki çalışmalarımıza temel olacak adres çerçevesiyle birlikte, diğer temel bilgileri ki bunlar istihdam, çalışma şekli, hukuki durum ve kuruluş yılları olarak özetlenebilir, bu bilgileri almak için bir çalışma yaptılar. Bu çalışma sonunda elde edilen adres çerçevelerini kullanarak ikinci aşamaya geçtik. İkinci aşamada ise özellikle İçel1n sanayi yapısı, girişimcilik ve istihdam yapısı araştırıldı. Bu çalışmayı da biz Ekim ve Kasım 1998 aylarında gerçekleştirdik ve kapsam olarak da özel sektörde yıllık çalışanlarının ortalaması 10 ve üzerinde olan iş yerleri ile devlet sektöründeki tüm iş yerlerinde bire bir görüşme yapılarak tam sayımı ele alındı. Daha önce de belirtildiği gibi imalat sanayi işyerleri 4 binin üzerinde şu anda 1998 yılı sonuçlarına göre İçel'de ve bu küçük kesim dediğimiz 1-9 kişi çalıştıran işyerlerinin de örnekleme yöntemiyle seçim yapılarak sonuçlar; İçel ilinin şu andaki sanayi yapısı, girişimcilik ve istihdam yapısıyla ilgili durum tespit edilmeye çalışıldı . İkinci aşama de\ temel olarak bu konuları aldık. Çünkü bundan sonraki bütün tebliğlerimiz bu temel konulara ait isteklere dayanmakta, öncelikle İçel ilinde girişimciliğin kökeni ve özellikleri, tarihsel olarak ser_maye birikiminin önemi, gelişimi, firmaların finansman biçimleri, firmaların rekabet gücü, gümrük birliğinin etkileri, firmaların ihracata bağımlılıkları, istihdam yapıları ve kullandıkları teknoloji ve üretim yöntemleri olmak üzere temelde İçel ilinin kendine özgü koşulları geçmiş ve birikim ve başarıları elde edilmeye çalışıldı. Biz ikinci aşamadaki anketlerimizi temelde iki format üzerinde aldık. İş yerlerimizi lO'un üzerinde kişi çalıştıranları bir grup ve 1-9 kişi çalıştı­ ranları da iki grup olarak ele aldık ve 10+ büyüklük grubunda üç anket, 1-9 büyüklük grubunda ise iki anket uyguladık. Bu anketlerden yıllık imalat sanayi anketi, imalat sanayi işyeri anketi ve küçük ölçekli imalat sanayi anketi ve işyerlerinin muhasebe müdürleri ile imalat sanayi ve küçük ölçekli sanayi işyerleri girişimcilik ve eğilim anketleri ise, işyerinin kurucusu veya işyerinin sermayesinde en büyük hisseye sahip girişimci 22


ile görüşülerek elde edildi.' Alan uygulamalarımızı da çok kısa olarak tekrar vurgulayacak olursam; öncelikle çerçeve anketimiz, soı:ıra 5 tane temel anketimiz ve onun dışında da özel!ikle de akademisyenlerin yaptığı özel bir anket türümüz vardı. Girişimcilerle görüşmeler. Ben çok kısa olarak anlatacağımı belirtmiştim. Teknik ayrıntılara girmek istemeden, sadece anket bölümlerini sizlere aktarmak istiyorum, daha sonraki sunacağımız verilerin hangi setten geldiği ni daha yakından takip edebilmeniz amacıyla. Çerçeve anketi ki, bu adres çerçevesi temel anketimiz ve 1998 yılının başında yapılan 6 tane temel değişkenden işyerinin imalatı, faaliyet konusu, niteliği, istihdam, ödemeler, satışlar olmak üzere 6 tane temel değişkenden oluştu. Diğer esas anketlerimiz; temel anketlerimiz bu birinci anketten elde ettiğimiz sisteme göre oluşturulan temel anketlerimiz ve veri setimizin yer aldığı temel anketlerimizde ise yıllık imalat sanayi anketimizde daha çok işyerlerinin sayısal verilerine yönelik olarak; örneğin çalışanların sayısı, yapılan ödemeler, satın, alınan mallar, satışlar, amortismanlar, sermaye dağılımı, katma değer gibi sayısal niteliklerine yönelik verilerin alındığı imalat sanayi anket uygulaması. Diğer anketimiz; yine diğer büyük işyerlerine uyguladığımız imalat sanayi işyeri anketimiz ise sayısal verilerden çok, işyerlerinin nitel özelliklerini almaya çalıştığımız bir anket oldu. Bunda da özellikle üretim ve kapasite kullanımları, makine parkı ve teknolojileri, kredi · kullanım ve yatırım finansmanları, alt yapı ve çevre olanakları, Avrupa Birliği ve Gümrük Birliğinden firmaların etkileşi mleriyle ilgili olmak üzere temel 7 bölümde verilerimiz elde· edilmeye çalışıldı . İmalat sanayi girişimcilik ve eğilim anketi ise tamamen girişimcinin nitel yapılarını elde etmek için yapılmış olan bir çalışmaydı ve buradan girişimcinin özellikle tanıtım bilgileri, iş yerinin kuruluş yeri ve yapısı, g'irişimcinin çalışma hayatı ve geçmişi, büyüme ve değişme isteği, yatırımları, ihracat yapıları ve özellikle de sorunları ve yerel yönetimden beklentileri olmak üzere 7 temel değişken itibariyle sorularımız sor:uldu. Bu 1997 küçük ölçekli imalat sanayi anketi ve arkasından gelen 5. Anketimiz Küçük Ölçekli Girişimcilik Anketlerimiz ise, iş­ yerlerine paralel olarak hazırlandı. Yalnız küçük işletmeler olmaları nedeniyle, bazı bölümlerimizde uyum sağlamak için küçük işletmelerin yapısı­ na bir iki küçük değişiklik var. Bunun dışında karşılaştırmalara olanak sağlamak üzere; büyük işletmelerim izde aynı soru setini komp~ze etmeye çalıştık ve size öğleden sonra sunacağımız, tanıtacağımız DIE'nin bulguları tamamen bu veri setlerimize dayanmakta, yalnız bu aşamada kalmayacak. Veri setimiz, projemizin devamı kapsamında ihtiyaç duyulan her türlü veri setleri ile Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile birlikte yürüt23


mek üzere burada bugün bulunuyoruz. Hepinize dikkatinizden ötürü teediyorum ve saygılar sunuyorum.

şekkür

PROJENİN AMAÇLARI Ömer GÜCELİOGLU (ODTÜ - MTSO Danışmanı)

Çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın baş­ kanlarım, sayın konuklar vaktin çok geçtiğini biliyorum. Onun için mümkün olduğu derece size çokça ilginizi çekecek konularda bilgi sunmak istiyorum. Bu projenin başlaması değil, başlamasından çok öncesinden beri bunun içerisindeyim Mersinli arkadaşlarımla beraber özellikle sanayici, girişimci ve Ticaret ve Sanayi Odası ve sayın yönetimi ve üyeleriyle beraber .... Hiç bir ilde olmayan bir tek hususu belirtmek istiyorum. O da şu; herkes birlik ve beraber olmuş Mersin'i kalkındırmak için, Mersin'in ekonomisini geliştirmek için, sanayisini geliştirmek için, canla başla çalı­ şıyorlar. Kendi özel işlerini zaman zaman bırakıp toplantılara ayırıyorlar, tartışmalara ayırıyorlar, ihtiyaçlarına ayırıyorlar, neler yapılabileceğini araştırmaya çalışıyorlar ve bunun sonucunda da tabi pek çok beklentileri var. Kısa olarak onları ifade etmeye çalışacağım. Benden önce Nurgül Hanım kısaca projenin amacından bahsetti. Üç dört aşamada toparladı. Aşama sadece o kadarla kalmamaktadır. Bu projede asıl olan hedeflerin belirlenmesidir, beklentilerin belirlenmesidir tabi ki. Bu hedefler beklentilere göre belirlenecektir. Proje tek aşamalı yapılmamaktadır. İlk iki aşama yapıldı. Bu kadarla da kalmıyor. Sabahki oturumda Sayın Oda Baş­ kanının belirttiği gibi projenin süresi Cumhuriyetimizin 100. Yıl kuruluş dönemi olan 1923'den 2023 yılına kadar olan şimdiki dönemden itibaren 24 yılı 23 yılı kapsayacak olan bir dönemi kapsamaktadır. Bunun için özellikle ikinci aşama sonuçları ile sempozyum sonuçlarını sanayicimizin okuyup, kısa sürede okuyup, kısa sürede anlayabileceği ş~kliyle özetlenecek bir hale getirilmesi gerekmektedir. Bunun için d~ küçük bir komite oluşturularak bunun değerlendirilmesi, özetlenmesi taôi ki isteyen bütün kullanıcılara alt detaylarına inerek verilecektir. Ancak belirli sektörler •çin, belirli sanayi kesimleri için bunların kısaca özetlendirilmesi ve ne amaca yöneliktir, ne olması isteniyor, hangi mesajlar veriliyor; belirlemek gerekiyor. Bundan sonra; bu ikinci aşamanın amaçlarından bir tanesi de daha küçük alt çalışmalar, alt anketler yöntemiyle 24


yapılacak çalışmalar. Bunlardan bir tanesi büyük ve küçük sanayi entegrasyonunu sağlamak ve bunların işbirliğini görmeye çalışmak. Bu nedir?

Mersin'de bulunan büyük sanayilerin, çok büyük sanayilerin acaba alt yardımcı maddelerini, hammaddelerini ve benzerlerini nereden almakta, bunları kim temin etmekte, Mersin dışından mı gelmekte, yıllık olarak ne kadar ihtiyacı vardır, hangi kalitede istiyor bunu, Mersin'de yapabilecek hangi KOBİ'ler vardır, yapabilmesi için neler gerekmektedir. Beklentiler nedir, kalite nedir ve benzerleri nedir, bunların araştırılması bir diğer araştırma şu anda Mersin'de faaliyette bulunan ister küçük ve orta ölçekli işletmeler olsun, ister büyük işletmeler olsun, bütün bunların girdi-çıktı analizlerinin yani input-output analizlerinin yapılması, hangi maddeyi üretiyor, bu maddeyi üretmek için hangi malzemeyi alıyor, ... Bunu Mersin'den ne kadar alıyor, Mersin dışından ne kadar alıyor, bunların ne kadarı Mersin'de kullanılıyor, ne kadarı Mersin dışına ihraç ediliyor. Dolayısıyla Mersin'in yurtiçi GSMH'ya katkısı ne kadar oluyor. Bütün bu çalışmalarda Mersin1n sanayisinin güçlü yönü nedir, alt yapısı nedir, ulaşımı nedir, ticarete ve işgücü potansiyeli ve buna katkısı nedir, buna bakmak gerekiyor. Bir diğer önemli konu Mersin'de işsizlik çok. İşsiz geldiği zaman işçi ücretleri azalır; öyleyse yatırım artar, ancak gelen işçi vasıfsız ise bu taktirde onlara iş bulma olanağı da oldukça zordur. Öyleyse önemli olan iş bulmak değil; o işsizlerin kaliteli işçiler haline getirilmesi ve ondan sonra iş bulunmasıdır. Aksi taktirde vasıfsız işçiler, vasıfsız olarak kalmaya mahkumdur. Eğitilmediği sürece de sanayileşmeye maalesef katkısı olamayacaktır. Öyleyse yapılacak olan; bu orta vadeli çalışmada bu tür eğitim faaliyetleri dikkate alınması gerekir. Bir diğer çalışma; işçilerin verimliliği artırılırken sanayileşmenin yollarından bir tanesi de; bir taraftan sanayi sektöründeki işyerlerini arttırırken, diğer taraftan işçi verimliliğini arttırmak zorunda olmaktadır. Öyleyse bunu arttırmanın yolları Mersin'de nedir, hangi seviyededir, ne olması lazımdır. Bundan sonraki orta aşamadaki çalışmaları proje amacı­ nın belirli bir konuya oturtmak istiyorum; bu da şu mevcut olanın fotoğ­ rafını çekmek değil; bunun içerisinde bunun tıpkı bir film gibi sürekli olarak gelişmesini izlemek. Öyleyse orta aşamadaki amaçlardan bir tanesi yapılan bu tedbirler sonucu; acaba Mersin'deki ekonomi, Mersin'deki sanayi nereden nereye geliyor. Öyleyse bunların periyodik olarak; yıllık olarak, iki yıllık olarak, beş yıllık olarak takibi gerekiyor; belirli konularda aksamalar varsa bu aksamaların düzeltilmesi zorunlu olmaktadır. Mersin'deki sanayileşme sadece sanayi sektörünü değil diğer sektörleri de etkilemektedir. Öyleyse diğer sektörlerle de hem fikir olmasını mutlak 25


surette incelemek görmek gerekmektedir. Bu nedir ticaret. İmal edilen üretilen malların satılması, tüketiciye ulaştırılması, onun yanında hizmet sektörü, onun yanında sanayileşme ve zenginleşme başladığı zaman kültür gelişmesi, eğitim gelişmesi, sosyal gelişme artı yerleşme, çevre sorunları tüm bunların hepsi bir arada bakılması ve halk oyuna, kamu oyuna bu yapılan sanayideki gelişmenin diğer sektörleri nasıl etkilediğini, ne kadar etkilediğini göstermek. Bu çok büyük bir çalışma şekliyle değil; küçük küçük özel anketler, özel derinlemesine mülakat yöntemiyle bu seçilmiş olan örneklerde; gerektiğinde kamuoyu yoklamaları, kamuoyu araştırmaları yapılarak vurgulanması yapılması. Bu bize neyi sağlar? Uygulanan önerilen metotların yeterli olup olmadığını araştırma yönünün olup olmadığını sağlar art.ı kamuoyunun olayı benimsemesini daha çok benimsemesini sağlar. Artı politikacılarımıza belirli bir destek sağlar. İşte halkın beklentisi budur. Bir üçüncüsü yapılacak uygulamada; uzun vadeli amaçta ana amaç işsizliğin ortadan kaldırılması, sanayinin geliştirilmesi, çok yönlü olacak sanayileşme mi gerekir, yoksa bir başka konuda mı uzmanlaşması gerekir sorusunun cevabıdır. Sayın Bakanımızın konuşmasında belirttikleri gibi; çok yönlü, çok amaçlı olduğu sürece ilerde doğabilecek ekonomik sıkıntıları azaltması muhtemeldir ... (Kasetin Sonu)

26


DİE İÇEL İLİ BULGULARI Prof.Dr.Ömer L. GEBİZLİOGLU (Oturum Başkanı) Değerli konuklar, İçel Sanayisini Geliştirme Sempozyumunun ikinci oturumunu açıyorum. Bu oturumda DİE'nin yapmış olduğu çalışmaların bulguları sizlere sunulacaktır. Toplantımızda bu oturumda konuşmacı olarak yer alan arkadaşlarımızı zannediyorum, hep beraber burada olacağız, buraya davet edeceğim. Sayın Emine Koçberber Devlet İstatistik Enstitüsü Tarım ve Sanayi İstatistikleri Dairesi Başkanı; ve Şube Müdürlerimiz Sermin Altın, Ahmet Palas ve Erdal Yıldırım. Değerli konuklar, bu oturumda bugüne kadar yapılmış olan çalış­ maların bulguları size rakamlarla takdim edilecektir. Arkadaşlarımız rakamları sunarken mümkün olduğu ölçüde çok fazla rakamlara boğma­ dan, kendilerine özgü yorumlarını da yaparak size takdim edecekler. Ortaya çıkan sonuçları ve bu sonuçların rakamlarla ifade edilen sonuçların daha önce de ifade edilmiş olduğu gibi bu çalışmada çok büyük önemi var. Çünkü ikinci aşamadan sonraki bütün çalışmalar yorumsal çalışmalar ve bir strateji önerisine yönelik olan bütün analitik çalışmalar, sentezci çalışmalar bu rakamlara ve bu bulgulara dayandırılacaktır. Büyük ölçüde bu rakamlar ve bulguları besleyecek, destekleyecek diğer parametreler rakamlar kullanılacaktır. İkinci safhanın sonrasında, ancak bu rakamların bu toplantıda iyice özümsenmesi ve özellikle de İçel iline ilişkin bulguların tartışılması; bu oturum vasıtasıyla sizlere tartışma imkanı sağlayacaktır. İlk konuşmacımız Emine Koçberber. İçel ilinin ekonomik ve sosyal göstergelerle genel bir değerlendirmesi sayın Emine Koçberber tarafından yapılacaktır. Sayın Koçberber buyurun.

İçel İlinin Ekonomik ve Sosyal Göstergelerle

Genel Değerlendirilmesi Emine KOÇBERBER (DİE)

Teşekkür ederim sayın başkanım. Sayın Başkanım, Sayın Mersin ve Sanayi Ticaret Odası yetkilileri, Sayın Ankara Ticaret Odası Başkanı, sayın konuklar. Ben de sizlere 1990'dan sonra İçel ilinin ekonomik ve sosyal göstergelerle genel değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. Burada ele aldığımız göstergelerin çoğu; DİE tarafından hesaplanmakta ve yayınlanmaktadır. Bu göstergelere genel olarak bakacak olursak; nüfus göstergeleri, eğitim ve kültür göstergeleri şeklinde sayabiliriz. 14 grupta ete aldık. Tabii ki bu göstergeler bu kadar sınırlı sayıda değil, ancak ça27


lışmayı genel bir çerçevede tutabilmek için seçilmiş göstergeleri alarak, genel bir değerlendirme yapmaya çalışacağız sizlere. Nüfus göstergelerine bakacak olursak, İçel ili sayımlar arası nüfus artış hızı 1940-1960 yılları arasında sürekli bir artma göstermektedir. 1960 yılından sonra düşme eğilimi gösterse de, 1980 yı lından itibaren yüksek bir artış hızı gözlenmektedir. Sayımlar arası nüfus artış hızı son yıllarda Türkiye artış hızının yaklaşık iki katı seviyesindedir. Akdeniz bölgesindeki artış hızı da Türkiye'nin üzerindedir. Yani bölgesel olarak karşılaştırma yaptığımızda da, Akdeniz bölgesinin yüksek bir nüfus artış hı­ zına sahip olduğunu görmekteyiz. Yine Türkiye; Akdeniz Bölgesi ve İçel ilinde yaş gruplarına göre nüfusa baktığımızda, en fazla nüfusun 10 ve 19 yaş grubunda olduğunu görmekteyiz. Daha sonra ise yine O ve 29 yaş grupları arasında en fazla nüfusun olduğu görülmektedir. Akdeniz Bölgesinde ve İçel ilinde çocuk ve genç nüfusun toplamı; toplam nüfus içinde yüksek bir oranda sahiptir diyebiliriz, bizdeki verilere göre. Yine nüfus göstergelerine devam edecek olursak, 1990 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre tarım sektörünün Türkiye'de %53, Akdeniz bölgesinde 57, !çel ilinde 55 ile birinci sırada yer aldığını görmekteyiz. Türkiye'de %14, Akdeniz bölgesinde 13, İçel ilinde 13 ile hizmet sektörünün ikinci sırada yer aldığını görüyoruz. Üçüncü sırada imalat sanayi sektörü yer almaktadır. Hem Akdeniz bölgesinde hem İçel ilinde. Eğitim ve kültür göstergesi olarak sadece okul gruplarına göre okullaşma oranlarını inceledik. Okul gruplarına göre okullaşma oranlarına baktığımızda 1995 ve 1996 öğretim yılında; ilk okullar için bu oranın Türkiye genelinde %90, Akdeniz bölgesinde %91, İçel ilinde %87 olduğunu görmekteyiz. Ortaokul ve liseler için okullaşma oranı ise %52 ile İçel ilinde, %37 ile Türkiye ve Akdeniz Bölgesinde yine ikinci sırada yer aldı­ ğını görüyoruz. Ancak İçel ilinde yükseköğretim için okullaşma oranını %4 ile Türkiye geneli ve Akdeniz Bölgesinin altında olduğunu görmekteyiz. Yani yükseköğretim okullaşma oranı İçel ilinde düşük olarak tespit edilmiştir. Kültür göstergesi olarak sadece İçel iline geren ziyaretçi sayı­ larını inceleyebildik. 1997 yılına genel olarak bakıldığında Türkiye'de müze yerlerini ziyaret edenlerin %111 Akdeniz Bölgesinde, %11 ise İçel ilinde yer almaktadır. Sağlık göstergeleri olarak toplam sağlık personeli başına düşen kişi sayısı incelendiğinde; İçel ilinde Türkiye ve Akdeniz Bölgesine göre daha yüksek oranda kişi düştüğünü görmekteyiz. Sağlık person~li başına, 1996 yılında toplam sağlık personeli başına düşen kişi sayısı_ Içel'de 421 iken Türkiye'de 283, Akdeniz Bölgesinde ise 346'dır. Yani Içel ilinde daha fazla kişi sağlık personeli başına düşmektedir. Dolayısıyla sağlık personeli azdır diyebiliriz. Sigortalı nüfusun genel nüfus 28


içindeki oranı incelendiğinde 93 ve 97 döneminde bir paralellik gözlenmektedir. Türkiye'de 1993 yılında %35 olan oran; 97'de 48'e, Akdeniz Bölgesinde ise 27'den 37'ye, İçel ilinde 26'dan 43'e yükselmiştir. Yani sigortalı nüfusta her karşılaştırmada bir artış gözlenmektedir. Ulaştırma göstergeleri olarak sadece Akdeniz Bölgesi ve İçel ilindeki motorlu kara taşıt sayılarını inceledik ve motorlu kara taşıt sayılarının Akdeniz Bölgesindeki payının %15, İçel ilinde %2 seviyesinde olduğunu gördük. Bu motorlu kara taşıtlarının cinsleri nelerdir dediğimizde; birinci sırada otomobil yer alırken, İçel ve Akdeniz Bölgesinde de motosiklet yer almaktadır; yani büyük bir oranda motosiklet kullanımı olduğu görülmektedir. Ekonomik göstergelerden tabii ki en önemli gösterge olan GSYİH'yı incelemek mutlaka gerekliydi. Bu göstergeye baktığımızda illerin Türkiye içi yüzde payları açısından sabahta söylendi; İçel ilinin 1987 yılının fiyatlarıyla GSYİH'da ilk 10 il içerisinde yer aldığı görülmektedir. 1987 yılından 1997 yılına kadar olan periyotta Türkiye için payı %2.6 seviyelerinde seyretmiştir İçel ilinin. 1993 yılında en yüksek payı almıştır. GSYİH'dan %3 oranına ulaşmıştır. Bildiğimiz gibi diğer en büyük paya sahip en büyük iç ilimiz İstanbul, Ankara ve İzmir'dir. Akdeniz Bölgesi olarak GSYİH'dan Akdeniz Bölgesi ne kadar pay alıyor diye düşündüğü­ müzde; yani bölgesel inceleme yaptığımızda Marmara Bölgesinin en büyük paya sahip olduğunu yine rakamlarla ekranda görmekteyiz. İkinci sırada,,ise Ege Bölgesi ve İç Anadolu bölgesi değişen sıralamalarla yer alriıaWdır. Akdeniz Bölgesi dördüncü sırada yer almaktadır. Yani bölgesel olarak GSYİH'da dördüncü sırada Akdeniz bölgesi yer almaktadır. Yine, GSYİH'nın faaliyet kollarına göre sektör payları nedir, ki bu bizim sempozyumumuzun da konusunu oluşturmaktadır. Baktığımızda İçel ili ile Türkiye toplamının sanayi sektörü açısından ters bir görüntü çizdiğini görmekteyiz. Türkiye toplamında sanayi sektörünün payı giderek artmış, 1997 yılında 29'a ulaşmıştır. Buna karşılık İçel ilinde sanayi sektörünün payı 1990 yılında %27 iken, 1997 yılında %25'e gerilemiştir. Akdeniz Bölgesinde ise fazla bir sapma olmamış ve genellikle %211er seviyesinde kalmıştır. Tarım sektörü ise Türkiye ve Akdeniz Bölgesinde giderek azalan bir trend göstermektedir. İçel ilinde tarım sektörünün payı ise iniş ve çıkışlar göstermektedir ve 1997 yılında %18 olarak hesaplanmıştır. 1997 yılında Akdeniz Bölgesinde tarım sektörünün payı %19, Içel ilinden yüksek olmasına karşılık Türkiye toplamında %13 düzeyine kadar gerilemiştir. Diğer yandan Türkiye, Akdeniz Bölgesi ve İçel ilinde de ticaret sektörünün yükselen bir paya sahip olduğunu görmekteyiz. Yine ekonomik göstergelerden imalat sanayii iş yeri sayısı, istihdam ve katma değer incelenmiştir. Ancak sempozyumda iki gün boyunca imalat sanayi çok 29


ayrıntılı tartışılacağından burada sadece 1985 ve 1996 yıllarındaki oranlarını vereceğiz fazla ayrıntıya girmeyeceğiz. 1985 yılında Türkiye:nin işyeri sayısı açısından Akdeniz'deki payı %6, 1996'da ise %5'tir. Yine Içel ili de binde 7 ve %1 gibi küçük oranlarla yer almaktadır. Diğer göstergelere fazla değinmiyoruz.

İnşaat sektörüne bakacak olursak kullanma amaçlarına göre yapılacak yapıların yüzölçümlerinin toplam yüzölçüm içindeki paylarına ba-

kıldığında, Türkiye toplamında apartman kullanım amaçlı bina tipinin %60'lar seviyesinde oldukça yüksek bir paya sahip olduğunu görmekteyiz. İkinci sırayı ise %15 oranda ev kullanım amaçlı yapı tipi, üçüncü sırayı ise %131er civarında ticari yapılar almakta, %8'1er civarında ise sınai yapılar dördüncü sırada yer almaktadır. Akdeniz Bölgesi ve İçel ilinde bu kullanım amaçlı yüzölçümleri Türkiye genel yapısına paralel bir yapı oluşturmaktadır. Ancak 1980-1998 yılları arasında Türkiye Akdeniz Bölgesi ve İçel ilinde %10'1ar seviyesi altında olan sınai yapılar, İçel ilinde 1998 yılında artış göstermiş ve %13 seviyelerine çıkmıştır. Yani son yıllarda sınai yapılarda İçel ilinde bir artış gözlenmektedir. İçel ili yapı sahipliği yüzölçümlerinin toplam yüzölçüm içerisindeki payına bakıldığın­ da; İçel ilinde en yüksek paya sahip olan özel sektör yatırımlarıdır. 1995 yılında yapı kooperatiflerinin payı %37'ye çıkmıştır. Yani son yıllarda yapı kooperatifleri ön plana çıkmış bulunmaktadır. 1998 yılında yapı kooperatifleri %24 oranında inşaat gerçekleştirmişler, devlet sektörü ise binde beşlik bir paya sahip olmuştur; tabii bütün bu rakamların çok ayrıntılı DİE'de mevcuttur. Genel göstergelerle biz genel bir değerlendirme yapmaya çalışıyoruz. Elektrik göstergesine baktığımızda yıllara göre Akdeniz Bölgesi ve İçel ilinin Türkiye toplamı içindeki payları, toplam elektrik tüketiminin Akdeniz Bölgesinde %12-14 arasında yer almaktadır. İçel ilinde ise %21er düzeyindedir. Sanayi işletmelerinin elektrik tüketimine bakıldığın­ da ise, genel olarak toplam elektrik tüketiminin üzerinde olduğunu görmekteyiz. 1993 yılında Akdeniz Bölgesi elektrik tüketiminin Türkiye toplamı içindeki payı sanayi işletmeleri için %15 iken, toplam elektrik tüketimi %14 düzeylerinde kalmıştır.. Yani ortalamanın üzerinde sanayide bir elektrik tüketimi sözkonusudur. Yine enerji göstergelerine devam edecek olursak, 1993-1997 yıllarında Türkiye Akdeniz Bölgesi ve İçel ilindeki şebekesindeki enerji kayıp oranları incelendiğinde İçel ilinin Akdeniz Bölgesi ve Türkiye geneline göre çok daha büyük oranlara sahip olduğu görülmektedir. Şebeke kayıp oranının İçel ilinde %35 ile en büyük payına sahip olduğu yıl 1997 yılında Akdeniz Bölgesi ve Türkiye genelinde bu oran %18'dir. Yani, iki katı fazla bir şebeke kayıp oranı söz konusudur

30


İçel ilinde. Yani enerjide bir sorun olduğu diğer anketlerle de tespit edilmişti. Rakamlarla da bu ortaya çıkmaktadır. Tarım göstergelerine kısaca bakacak olur isek, Türkiye'de bitkisel üretim değeri içinde tarla ürünleri birinci sırada yer alırken, yine rakamlar açıkça ortaya koymakta, Akdeniz Bölgesinde sebzeler ve meyvelerin tarla

ürünleriyle sebzelerin birinci sırada yer aldığını görmekteyiz. Yine görüldüğü gibi tarla ürünleri %37, sebze ürünleri ise %36 ile Akdeniz Bölgesinde birinci sırada yer almakta, İçel ilinde ise meyve üretiminin payı %43 yani meyve üretim değeri birinci sırada yer almaktadır. Bu şekilde üretim açısından genel olarak incelendikten sonra dış ticaretine bakacak olur isek; Akdeniz Bölgesi gümrüklerinden yapılan ihracatın Türkiye gümrüklerinden yapılan ihracat içindeki payına bakıldı­ ğında 1990-1998 döneminde azalan bir yapı göstermektedir. 1990 yılın­ da %16'1ar düzeyinde olan bu pay, 1998 yılında %101ar seviyesine düş­ müştür. Yine ithalat açısından da aynı benzer bir trend sözkonusudur. 1990 yılında %11 olan ithalatın payı 1998 yılında %101ar düzeyine düş­ müştür. Fiyatlar açısından İçel iline baktığımızda bu göstergede çok geri yıllara inemiyoruz. 1994 temel yıllı olarak oluşturulan Tüketici Fiyatları İndeksi hesaplamalarında İçel ili kapsanmıştır. Dolayısıyla 1994'den sonraki değerlendirmelere bakmak durumundayız. 12 aylık ortalamalara göre İçel ili Türkiye ortalamasının yaklaşık %5 üzerinde fiyat gerçekleş­ miş iken, daha sonraki yıllarda Türkiye ortalamasının 3 veya 6 puan altında kalmıştır. 1998 yılı Türkiye ortalamasında %851ik bir fiyat artışı gerçekleşirken, Akdeniz Bölgesinde %80, İçel ilinde 811ik bir fiyat deği­ şimi sözkonusu olmuştur. Yani Türkiye ortalamasının altında bir fiyat artışı 1998'de gözlenmiştir. Tüm bu göstergelere genel olarak baktıktan sonra, Devlet Planlama Teşkilatının bir çalışmasına yer vermek zorunda kaldık. Çünkü Devlet Planlama Teşkilatı tüm bu göstergeleri de içine alan 58 gösterge ile temel bileşenler analizi yöntemiyle illerin sosyo ve ekonomik gelişmişlik sıralamasını yapmıştır. Yani bütün bu değerlendirmele­ rin yapıldığı bu çalışmada İçel ili ikinci derecede gelişmişlik düzeyi grubuna girmektedir. Bu gruba giren diğer iller ise Adana, Antalya, Aydın, Eskişehir, Denizli, Muğla, Balıkesir, Kayseri, Kırklareli ve Tekirdağ illeridir. Biz burada genel bir bakış getirmek istedik. Yani bir durum tespiti yaptık 1990 sonrası için, yapılan protokol kapsamında bütün bu değişkenler göstergeler her yıl bölge müdürlüğümüz aracılığıyla sanayi ve ticaret odasına aktarılacaktır. Dolayısıyla her yıl bu değerlendirmeleri kendileri de en kısa zamanda yaparak kamuoyuna· sunmalarını amaçlıyoruz. Ben çok teşekkür ederim. Saygılar sunarım. 31


Prof. Dr. Ömer Gebizlioğlu Sayın Koçberber'e teşekkür ediyoruz. İçel, Denizli, Gaziantep illerinin imalat sanayi işyerlerinin finansmanı, pazarlaması, yabrımı ve üretimi ile ilgili olarak sunumu sayın Selmin Altın yapacaklar. İçel1e ilgili bilgileri sunarken, Denizli ve Gaziantep illeri için de vurgulamaları yapmanın bir karşılaştırma anlamında bir önemi olduğunu düşündük. Ancak bunlar tabiiki statik karşılaştırmalar olacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi dinamik yapı içerisindeki karşılaştırmalara olanak sağlayacak bilgi ve tecrübe birikimini bizim projemiz içerisinde ileri ki yıllarda gerçekleştire­ ceğiz. Sayın Altın buyurun.

İçel, Denizli, Gaziantep İllerinin İmalat Sanayi İşyerlerinin Finansmanı, Pazarlaması, Yatırımı ve Üretimi

Selmin ALTIN (DİE) Teşekkür ederim sayın başkanım. Değerli konuklar. Bu çalışmada üç büyük il dışında yöresel çalışmala r kapsamında gelişme potansiyeli olduğu düşünülen Gaziantep ve Denizli illerinde 1996 yıllarında uygulanan, İçel ilinde de 1997 yılında uygulanan imalat sanayi işyerleri anketi sonuçları değerlendirilmiştir. Uygulama yılları farklı olmasına rağmen, anket nitel verileri içerdiğinden İçel ilinin sonuçlarını Gaziantep ve Denizli illeri ile de karşılaştırmalı olarak sunulmasına da imkan vermektedir. Çalışma beş bölüm altında ele alınmıştır. Üretim bölümünde üretim yapısı, kapasite kullanım oranları, tam kapasite çalışamama nedenleri, ikinci bölüm piyasa yapısında dış piyasa ve iç piyasa ayrımında ihracat yoğun­ luğu, ihracat yapılan ülkeler, yurtiçi satış yapılan iller, yurtiçi satış yapılan sektörler ve satış şekli incelenmiştir. Yatırım bölümünde işyerlerinin yatı­ rım konusundaki görüşleri, yakın gelecekte yatırım yapıp yapmayı düşü­ nüp düşünmedikleri, düşünmüyorlarsa nedenleri, teknoloji bölümünde son yıllarda makine alıp almadıkları, kullandıkları teknolojileri, araştırma geliştirme faaliyetleri, üretim ile ilgili yaptıkları yenilik ve gelişmeler, finansman bölümünde kullanılan kaynaklar, kredi kullanımı ve sağlandığı yerler, krediyi yeterli bulup bulmadıkları, teşvik kredisi alıp almadıkları sorgulanmıştır. İllere göre özel sektörde 10 ve daha fazla kişi çalıştıran imalat sanayi işyerlerinin kapasite kullanım oranları şöyledir. İçel ilinde kapasite kullanım oranı %81, Denizli'de %82, Gaziantep'te de %77'dir. İçel ilinde de en yüksek kapasite kullanım oranı taş ve toprağa dayalı sanayide %98 ile olmaktadır. Bundan sonra %96 ile tekstil sanayi gelmektedir. Tam kapasite ile çalışmama nedenleri de İçel ili tek bir nedene bağlanmakta, %85 ile iç pazardaki talep yetersizliğine bağlanmaktadır.

32


Diğer illerde ise nedenler homojen olarak dağılmaktadır. Fason üretim

yapan iş yerlerinin oranlarına baktığımızda da İçel'de küçük ölçekli iş yeri dediğimiz özel sektörde 1-9 kişi çalışan iş yerlerinin %22'si 10 ve daha fazla kişi çalışan imalat sanayi işyerlerinin ise %26'sı fason üretim yapmaktadır. Fason üretim makine sanayinde %24 ile gıda sanayinde %23 ile, tekstilde de %19 ile İçel'de yoğundur. Denizli'de ise 1-9'daki işyerle­ rinin yarısı fason üretim yapıyor. Bu 10 ve daha fazla kişi çalışan imalat sanayi işyerlerinde de %52 ile hemen hemen aynı, yalnız bu işyerlerinin fason üretim değerine baktığımızda şöyle bir durum ortaya çıkıyor. İ­ çel'de 10 artı büyüklük grubundaki işyerlerinin sayısı düşük olmasına rağmen üretim değerlerinin yansını fason üretim oluşturmakta, üretim değerinin %53'ü fason üretimdir. Denizli'deki ise işyerlerinin yarısı fason üretim yapıyor ama bu işyerlerinin üretim değeri içinde fason üretim içindeki payı %28 oldukça düşük. İşyerlerinin dış piyasa açısından bakarsak işyerlerine burada 10 artı grubundaki işyerlerinin İçel'deki işyerlerinin ihracatının toplam sabşlan içindeki oranı %29'dur. Toplam ihracatın %611ni kimya sanayi, %151ni tekstil sanayi, %12'sini taş ve toprağa dayalı sanayi, %10'u da gıda sanayi işyerleri yapmaktadır. Denizli'deki 10 artı grubunda ihracat yapan işyerlerinin toptan sabşları içindeki ihracat payı ise %60'tır. Bu Denizli ihracatı içinde tekstil sektörünün payı oldukça yüksek %74'dür. İhracat yapan işyerleri oranlarına bakarsak, İçel'de 1-9 grubundaki oran %0.4, 10 artı grubunda ise %26'dır. Bu grupta alt sektörlere baktığımızda %33 ile ilk sırada gıda sanayi gelmekte satışlarının %73'ünü ihraç etmektedir. Bu işyerlerinin ihracat yapma şekillerine bakbğımızda 10+ grubundaki işyerlerinde ihracat yapma yollan arasında her üç ilde de en yaygın yolun kendisi tarafından yapılan ihracat olduğunu görmekteyiz. Gaziantep ve İçel ilinde tercih edilen ikinci yol yurtiçinde başka bir firma aracılığıyla ihracat yapmaktır. İhracat yapma şeklinin başka bir yolu sektöre! dış ticaret aracılığı ile yapılan ihracat oranlarına baktığımızda da 10+ grubunda da İçel ve Gaziantep'te bu oran düşük­ ken, Denizli ilinde tercih edilen ikinci yol olarak karşımıza çıkmaktadır. 10+ grubundaki işyerlerinin ihracat yaptığı ülkelere baktığımızda İçel ilinde ihracatın büyük bir kısmının Avrupa ülkelerine yapıldığı görülmekte ve ülke sayısı fazla, fakat ihracatın büyük bir bölümünü tek bir ülkeye %42 ile İtalya'ya yapmakta bu da ihracat pazarının riskli olduğunu göstermektedir. Denizli iline baktığımızda, Denizli ili de ihracatını Avrupa ülkelerine yapıyor fakat ülke sayısı daha az ihracat pazarı daha dar kapsamlı bir kaç ülkede yoğunlaşmış durumda burada da bu ülkelerde yaşa­ nacak sorunlardan etkilenme riski var. Gaziantep'te Türkiye Cum·huriyetlerine ve Orta Doğu ülkelerine daha çok ihracat yapıyor daha geniş bir 33


pazarı var. İç piyasaya baktığımızda yurtiçi satış şekillerinden üç ilde de ve her iki büyüklük grubunda da işyerlerinin ürünlerini kendisinin sattığı görülmektedir. Toptancılar yolu ile satış 10+ grubunda en yüksek İçel ilinde görülmekte. Üç ilde de işyerleri yurtiçi satışlarının büyük bir bölümünü kendi illerine yapmakta, İçel ilinde diğer illerden farklı bir şekilde satışların %84'ü ticaret sektörüne yapılmakta, bunun nedeni de ATAŞ'ın petrol satışlarından kaynaklanmaktadır. Yatırım bölümümüzde İçel'deki işyerlerimiz maalesef karamsar bir tablo çizmektedirler. Diğer illere göre en düşük %57 ile en düşük oran İçel ilinde en yüksek %78 ile Denizli'de görülmektedir. İçel'deki işyerlerimiz tesis modernizasyon yapmayı tercih etmektedirler. 5 yılla yatırım yapmayı düşünmeme nedenleri arasında şartların belirsizliği ;İçel'de %54 ile birinci sırada yer almaktadır. İçel'deki işyerleri bunu da enflasyon oranı ve hükümet politikalarındaki değişmeler olarak açıklamıştır. Diğer iki ilde de durum aynıdır. Dördüncü bölümümüz teknoloji bölümünde üç ilde de son yedi yılda yeni makine satın alınan işyerlerinin oranı yüksektir. Bu da üç ilin de genç makinalarla üretim yaptığını göstermektedir. Kullanılan teknoloji standartlar ve araçlara baktığımızda ise İçel'de TSE Belgeli üretim yapan işyeri oranı diğer illere göre yüksektir. Denizli'de bilgisayar destekli tasarım ve üretim teknolojisi diğer illere göre en yüksek orana sahiptir. AR-GE birimi olan işyerleri oranlarına baktığımızda İçel ve Denizli'de %8 ile aynı orandayken Gaziantep'te bu oran %12'dir. AR-GE hizmetini İçel ve Gaziantep kendi birimlerinden sağlarken, Denizli'deki işyerleri özel kuruluşlardan bu hizmeti sağlamaktadırlar. Üç ilde de AR-GE harcamalarının katma değer içindeki oranları düşüktür ve üç ilde üretim ile ilgili yenilik ve gelişmeleri takip eden işyeri sayısı oldukça yüksek ve bu işyerleri ülke içindeki fuarları takip ederek ürünler ile ilgili yayın ve katalogları takip ederek bunları yaptıklarını belirtmişlerdir. Ve üç ildeki işyerlerinin büyük bir bölümü son . yıllarda mevcut ürün geliştirme, iyileştirme ve kalite arttırma ve ürün çeşitlendirme konularında yenilik çalışmaları yapmışlardır. İşyerlerinin finansman kaynağı olarak neyi kullandıklarını incelediğimizde her iki büyüklük grubunda da İçel'de ilk yatırımlar için kendi kaynaklarını kullanan işyeri oranı yüksektir. 10+ işyerleri daha sonraki yatırımlarında kendi kaynaklarının dışındaki kaynaklara yönelmektedir. Kamu kredilerine baktığımızda ise, İçel ilinde diğer illere göre kamu bankalarının daha fazla önem taşıdığı görülmektedir. İçel ilinde özel banka kredileri daha çok 10+ büyüklük grubundaki işyerleri tarafından kullanılmaktadır. İlk yatı­ rımlar için %16, sonraki yatırımlar için %29'u özel banka kredisi kullanmıştır ve bu işyerlerinin %74'0 işletme kredisi, %33'0 yatırım kredisi, % 12'si ihracat kredisi almıştır. İşyerlerinin daha fazla kredi kullanmasına 34


veya hiç kullanmamasını neden olarak söyledikleri gösterdikleri kredi maliyetlerinin yüksek oluşudur. Bu üç il için de aynıdır. Teşvik kredisini sorguladığımızda İçel'de 10+ grubundaki işyerlerinin sadece %26'sının teşvik kredisi aldığı görülmüştür. En fazla teşvik kredisi Denizli ilinde görülmektedir. Teşvik alamayanların %27'si bilgim yok, %29'(u aranan koşulları sağlayamıyorum, %27'si bürokratik işlemlerin çokluğundan %9'u koşulları sağlıyorum ama alamıyorum diye cevap vermiştir. Ve teş­ vik alanların %63'ü yatırım kredilerini ve %26'sı da ihracat kredilerini yeterli bulmaktadır. Tüm bu çalışmalardan sonuç olarak çıkardığımız İçel ili olarak yorumladığımız maddeler de şunlardır: İçel ilinde kapasite kullanım oranı %81, bunun tek nedeni de iş talep yetersizliğine bağlan­ maktadır. İçel ilinde ihracat yapan işyeri oranı diğer illere göre düşüktür. İçel ilinde ihracatın yarısına yakın bir kısmı tek ülkeye yapılmakta bu da riskli bir dış Pazar doğurmaktadır. İçel ilinde yurtiçi satışlarının büyük bir kısmı gene kendi ivme içinde ticaret sektörüne yapılmaktadır. 5 yıl içinde yatırım yapmayı planlayan işyeri oranı diğer illere göre düşüktür. Yatırım yapmayı düşünmeme nedeni şartların belirsizliğine bağlanmaktadır. Bu da enflasyon oranı ve hükümet politikasındaki değişmeler olarak açık­ lanmaktadır. Yatırım yapmayı düşünenler tesis ve modernizasyon yapmayı düşünmektedirler. Makinalar gençtir. Genç makinalarla üretim yapılmaktadır. İçel ilinde diğer illere göre TSE belgeli üretim yapan işyeri oranı yüksektir. AR-GE birimi olan işyeri oranı düşüktür. AR-GE harcamalarının katma değer içindeki oranı diğer illere göre düşüktür ve İçel ilinde AR-GE hizmeti kendi işyerindeki AR-GE biriminden elde edilmektedir. Üretim ile ilgili yenilik ve gelişmeleri takip eden işyeri oranı yüksektir. Ülke içi fuarlar ve yayın ve kataloglarla yenilik ve gelişmeler takip edilmektedir ve mevcut ürün geliştirme, iyileştirme, kalite arttırma ve ürün çeşitlendirme konularında yapılmıştır. İşyerlerinin %90'dan fazlası ilk yatırım için kendi kaynaklarını kullanmaktadır ve İçel ili için diğer illere göre kamu bankaları önemlidir. İçel ilinde kredi kullanmama nede~i maliyetin yüksek oluşudur ve diğer illere göre teşvik alan işyeri oranı Içel'de düşüktür. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Ömer Gebizlioğlu İçel ilinin imalat sanayi için yapısal olarak durum nedir? Ne tür zorluklar ve sıkıntılar İçel ilimizde mevcuttur? Bunun yanısıra imalat sanayiinde bunun yanı sıra İçel ilimizin özellikle teknoloji kullanımı ve girişimcisinin yatırıma ve üretime yönelik yaklaşımı açısından ileride avantaj olarak kullanabilecek bazı hususlar da gayet net bir biçimde ve özet ola35


rak ifade edilmiş durumda. Bundan sonraki konuşmacımız sayın Ahmet Palas şimdi sadece imalat sanayine değil, çok geniş anlamda bu üç ilin karşılaştırmalı olarak sanayilerinin genel yapısına bir bakış getirecektir. Sayın Pa"las.

İçel, Denizli ve Gaziantep İllerinin Sanayi Yapılarının Karşılaştırılması

Ahmet PALAS (DİE) Sayın Başkanım, Sayın oda başkanlarım, değerli hocalarım, de-

ğerli konuklar. 198011 yılların başından bu yana Türk ekonomisi hızlı bir büyüme ve hızlı bir ekonomik değişim içerisindedir. Bu değişim imalat ve hizmet sektörleri payında büyüme ve tarım sektörü payında küçülme olarak kendini göstermiştir. Bu değişimde en önemli faktör, Türkiye ekonomisinin dışa açılması olabilir. İhracatın GSMHY'ya oranı 1980 yılında %4.3'ten 1997 yılında %23.97'ye ithalatın GSMH'ya oranı ise aynı yıllar­ da %11.7'den %29.S'e yükselmiştir. Ayrıca 1996 tarihinde tamamlanan Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği süreci bu yapıyı hızlandırmıştır. Ben çalışmamda yıllık imalat sanayi anketleri sonuçlarını kullanacağım. Bu yıllık imalat sanayi anketleri 1927'den bugüne uygulanmakta ve çalışmamda periyot olarak 1987-1995 dönemini ele aldım. Bunun yanısıra Denizli ve Gaziantep illerinin benzer sonuçları olduğundan dolayı çalışmaya kattım. Çalışmamda temel olarak beş tane indeks hesapladım. 1987 ve 1997 arasında ama son iki yılı değerlendirmeye katmadım ve bir de illerin uzmanlaşma oranını hesapladım. Bu indeks değişim hızları ile birlikte uzmanlaşmayı da dikkate alan bir il değerlendirmesi ve Türkiye karşılaştır­ ması yapmaya çalışacağım. Tanımları vermeyelim, doğrudan ben sonuçlara geçmek istiyorum Öncelikle durum tespiti yapmak istiyorum. İçel, denizli ve Gaziantep'te ve Türkiye'de işyerlerinin sektöre! dağılımına bakmak istiyorum. Birinci grafikte 1-9 kesimine ilişkin sektöre! dağılım gözükmekte. Buradan görüleceği üzere Denizli ve Gaziantep'te tekstil sektörü İçel'de ise 33 sektörü dediğimiz ağaç ve mobilya sanayii en önemli sektör olarak gözükmekte, Türkiye açısından ise duruma bakıldığında 1-9 kesimi için makine sanayi işyeri sayısı açısından söylüyorum en önemli paya sahiptir. Sıra­ lama olarak bakıldığında ilk üç sıraya baktığımızda Türkiye'de makine, tekstil ve mobilya, Denizli'de tekstil, makine, mobilya, Gaziantep'te tekstil, gıda, mobilya, İçel'de ise mobilya ikinci sırada makine sanayi ve üçüncü sırada gıda sanayi gelmektedir. Benzer gözlemi 10 ve daha fazla kişi çalışan imalat sanayi işyerleri için baktığımızda yine 32 sektörün yani 36


tekstil sektörünün Denizli ve Gaziantep'te en önemli paya sahip olduğu­ nu görüyoruz. 38 sektörün ise yani makine sanayiinin Türkiye ve İçel'de en önemli paya sahip olduğunu görmek mümkün. 39 sektörü içe diğer imalat sanayii olarak tanımlanmakta ve her üç ilde de gözükmemekte tabii ki Türkiye'de bu sektörde çalışan işyerleri var. Bu 31, 32,33 dediğim aslında sektörlerin tanımlandır. Uluslararası standart sanayi sınıfla­ masının ilk iki ... oluşmakta, ikinci bulgu olarak işyerleri sektöre! dağılı­ mında 32 sektörü her iki büyüklük grubunda da Denizli ve Gaziantep illerinde önemli bir paya sahip İçel ilinde aynı oranda bu pay temsil edilmiyor. Küçük ve orta boy işletmeler açısından durum bakıldığında her üç ilde de işyerlerinin %99'unu yaklaşık KOBİ olarak tanımlamak olası ve 19'u ayn değerlendirdiğinizde ise yine yaklaşık olarak her üç ilimizde de işyerlerinin %951er civarında 1/9 kesimi ile temsil edildiği gözükmektedir. İkinci olarak ben sektörlerin illerimizin Türkiye'den almış olduğu paya bakmak istiyorum. Yine bu paya işyeri sayısı çalışanlar ortaJaması ve katma değer açısından yapacağız. İşyeri sayısı açısından baktığımızda Denizli'nin zaman içerisindeki özel sektör olarak bakıldığında Denizli ilindeki işyerlerinin gelişimi Gaziantep ve İçel illerine göre daha fazla olduğunu grafikten tespit edebiliyoruz. Çalışanlar sayısı olarak yine almış olduğu payı değerlendirdiğimizde yine Denizli ve Gaziantep illeri için özellikle 1990 sonrası bir payda artış söz konusu iken İçel'de bu payın zaman içerisinde giderek azaldığını tespit ediyoruz. İllerin Türkiye içerisindeki katma değer payını incelediğimizde, ATAŞ rafinerisinin payını daha iyi anlamak için özel sektör verilerinden ATEŞ rafinerileri bilgileri çıkarıldı­ ğında, üsteki line'de kırmızı olanda ATAŞ bilgisi dahil alttaki şeyde ATAŞ bilgileri çıkartılmış durumda, grafikten de anlaşılacağı üzere ATAŞ'ın katma değer önemli bir paya sahip olduğunu görmekteyiz. İçel1n Türkiye içindeki payı 1995 rakamlanna baktığımızda %3.57 ATAŞ dahil iken aynı yıl ATAŞ hariç almış olduğu pay %1.31 olarak gözükmektedir. İçel'deki özel sektör işyerleri 1997 yılında Türkiye'de yaratılan katma değerden almış oldukları pay 2.311ik payı zaman içerisinde 1995'e kadar geldiği­ mizde koruyamadıklannı yine buradan söylemek mümkündür. Zaman içinde bu payı koruyamayan bir başka ilimiz Gaziantep. O da maalesef koruyamamış fakat bu iki ilin aksine Denizli zaman içerisindeki hem işyeri sayısı, hem çalışanlar, hem de katma değer olarak baktığımızda Türkiye'de yaratılan paylardan almış oldukları payı düzenli olarak arttırdıklarını ifade edebiliriz. Bundan sonraki bölümde hesaplanan indeksler var. Bunlardan bir tanesi işyeri başına yaratılan katma değer indeksi. Katma değer 1987 bazlı ve 1987 bazlı TEFE indeksine göre deflate edilmişti. Bu indekslerin değişim oranlarına bakıldığında İçel ve Gaziantep illerinde ' 37


zaman içerisinde dalgalanmalar olmakla birlikte işyeri başına yaratılan katma değerde 1987 yılına göre düşüşler söz konusu iken Denizli ve Türkiye verilerinde işyeri başına yaratılan katma değerlerde pozitif yönde bir değişimin olduğunu ifade etmek mümkündür. Genelde yaratılan işyeri başına yaratılan katma değer indeks değişim oranlanna bakıldığında 1994 yılı hariç Türkiye'nin yaratmış olduğu işyeri başına katma değer oranı Denizli'de de düşük çıkmıştır. İşgücü verimliliği olarak tanımlayabileceğimiz indekse yani yine üstte katma değer altta bu sefer işçi saati olarak hesaplanan bir indekstir bu da. Buradan da görüleceği üzere Denizli İçel ve Türkiye'de işgücü verimlilik indeksinde zaman içerisinde bir pozitif yönde değişim sözkonusu. Gaziantep'te ise bir düşüş sözkonusudur. Denizli ve Türkiye'den 1990-1993 yıllan işgücü verimlilik indeksi bakımından İçel, denizli ve Türkiye'den yüksek iken son iki yılda Türkiye'nin işgücü verimlilik indeksinden küçük olduğunu görebilmekteyiz. Benzer indeks çalışmasını bu sefer girdi indeksi olarak kişisel indeksi yerine ücretli çalışanlar indeksini koyduğumuzda aynı şeyleri söylemek mümkün. Burada da aynı durum sözkonusu çıkmakta. Yani Gaziantep'te işgücü verimlilik indeksi diğerleri­ ne göre kötü bir seyir göstermekte, izlemekte. Sermaye verimliliği indeksi olarak tanımlayabileceğimiz bir indeks hesapladık. Burada yine sermaye olarak çevirici güç alındı. Yani çevirici güç başına yaratılan katma değerin zaman içindeki değişimi Denizli'de sürekli artan bir performans gösteriyor ve Türkiye'de Türkiye için 1993 sonrası bir düşüş gözlenmekte. Benzer durum yine İçel ve G. Antep illeri için gözükmektedir. Yıllar itibariyle illerin işyeri başına çalışanlar indeksi incelendiğinde tüm illerde bir düşüş gözlenmektedir. 1987 yılında İçel'de işyeri başına ortalama çalışan işçi sayısı 188 iken, bu sayı 1995 yılında 85'e inmiştir. Genel olarak hesaplanan indeksler bakımından İçel ilinde sadece işgücü verimliliği indeksinde zaman içerisinde bir artış sözkonusu iken Denizli ilinde işyeri başına çalışanlar ortalaması indeksi halindeki indekslerde bir artış sözkonusu ve Türkiye verilerinde ise hesaplanan indeksler bakımın­ dan illere göre daha iyi bir performans söz konusudur. Sadece Gaziantep ili hesaplanan göstergelerin tümü için bir olumsuzluk göstermekte, indeks hesaplamalarında ele alınan düzey verileri incelendiğinde ise aslın­ da tüm göstergeler itibariyle İçel ilinin göstergelerinin Türkiye dahil diğer illerden büyük olduğunu belirtmekte fayda var. Yani burada indeks deği­ şim hızlarını görüyoruz ama gerçekten sabit ve o düzey verilerine baktı­ ğınızda İçel1n verilerinin aslında diğerlerine göre daha iyi olduğunu, daha büyük olduğunu en azından söylemek mümkün olabiliyor. Örneğin, işyeri

,8


başına yaratılan

katma değerdeki Denizli ilinde 1987 yılında 873 bin iken, 1995'de 1 milyar 225 milyona çıkmakta. Bu rakam İçel'e baktığımızda 1987'de 3 milyar olan indeks değeri 1995 yılında 2 milyar 354 milyona düşmekte. Yani aslında değişim azalmalar artmalar sözkonusu olmakla birlikte söylemeye çalıştığım şey, İçel'de yaratılan verilerin ya da işletme başına yaratılan katma değer, kişi başına yaratılan katma değer düzey verilerinin diğer illerden yüksek olduğu. Uzmanlaşma oranı işyeri sayısı çalışanlar ortalaması ve katma değer değişkenleri için hesaplanmıştır. Uzmanlaşmayı şöyle tarif edebiliriz. Her hangi bir sektörün payının toplam sektöre oranının karesi olarak alındı ve bu oran sıfır ile bir arasında değişmekte, bire yaklaştıkça uzmanlaşmanın var olduğunu, sıfıra yaklaş­ tıkça uzmanlaşmanın olmadığını söylemek mümkün. İşyeri sayısı açısın­ dan hesaplanan uzmanlaşma oranını Denizli ve Gaziantep'te bir uzmanlaşmanın varlığından bahsedebiliriz ama İçel'de ve Türkiye verilerinde bir uzmanlaşma sözkonusu değil. Benzer durum çalışanlar açısından da öyle, yine Denizli ve Gaziantep'te uzmanlaşmadan bahsetmek mümkün ama İçel ili için söylemek mümkün değil. Katma değer uzmanlaşma oranlana göre ise bakıldığında yine Denizli ve Gaziantep'te uzmanlaşma varken İçel ve Türkiye'de uzmanlaşma yoktur. Katma değer uzmanlaşma oranlarına göre en yüksek uzmanlaşma oranı 1987 yılında .63 ile Gaziantep'te iken 1995 yılında nokta 33'e çıkmıştır bu oran. Denizli'de ise bu oran nokta 34'den nokta 40'a çıkmıştır. İçel ilinde zaman içerisinde aslında üretkenliğin arttığını söyleyebiliriz. Ama uzmanlaşma artmıyor. İçel ilinin uzmanlaşma oranları bakıldığında aslında Türkiye'nin uzmanlaşma oranlarına çok yakın, böyle olması İçel için daha uygun olabilir çünkü bir anlamda uzmanlaşma ne kadar fazla ise risk çok fazla olabilir. Uzmanlaş­ manın olduğu sektörlerde bir krizin yaşanması durumunda kent ekonomisinin sıkıntılı anlar yaşamasına sebep olabilir. Bilemiyorum belki bunun aksini de söylemek mümkün olabilir ama belki Türkiye verilerine ya da Türkiye göstergelerine yakın çıkması bir olumlu işaret olarak algılanabilir. Bundan sonraki bölümde yine anket sonuçlarından elde ettiğimiz bazı bulgularla anlatmamı sürdürmek istiyorum. İllerdeki girişimcilerin gelecek yıllarda planladıkları yatırımlar ve bu yatırımların da hangi sektörlerde ve nerede olacağı konusunda benzerlikler ve farklılı~lar sözkonusu. Genelde tüm illerdeki girişimciler yapacakları yatırımları büyük bir çoğunlukla kendi illerinde düşünüyorlar bu oranlar hemen hemen üç il içinde yakın birbirine yakın çıkmakta ve bir farklılık Denizli ilindeki planlanan yatırımların %23'ü 10 ve daha fazla kişi çalışan grupta iken, Gaziantep ve İçel'de bu oranların aynı olduğunu söyleyebiliriz. Bu planlanan yatırımların sektöre! dağılımına bakıldığında her üç il için küçük giri39


şimciler 1-9 olarak tanımlayalım bunları. Küçük girişimciler tarafından planlanan yatırımların sektöre! dağılımını incelediğimizde, Gaziantep ve

Denizli'de 32 tekstil sektörü en önemli sektör iken, İçel için 33 sektörü ve daha sonra 31 yani gıda ve makine sektörü yer almakta bu sektörler ise İçel ilinde küçük işyerleri bakımından ilk üç sırayı oluşturduğunu daha önce tespit etmiştik. Benzer durum diğer iller için de sözkonusudur. Yani yoğun olarak çalışılan sektörlerde yabrımın planlandığını söyleyebiliriz. Büyük girişimciler açısından yine aynı yapıyı değerlendirdiğimizde yine Denizli ve Gaziantep'te tekstil sektörünün en önemli sektör iken, İçel için en önemli sektör bu sefer makine sanayi 38 sektörüdür. İçel'de yatırımı planlanan diğer sektörler sırasıyla 33 ve 31 gıda sektörleri olduğunu tespit edebilmekteyiz. Genelde girişimciler faaliyet yapacakları yatırımları faaliyet gösterdikleri sektörlere göre tespit ediyorlar. 31, 32, 33 ve 34 sektörlerini çalışıp da yabrım planlayanların yine aynı sektörde yatırım planlama oranları verilere göre çok yüksek. Diğer sektörlerde faaliyet gösteren yatırımcıların diğer sektörlere kayma oranları daha yüksek olarak tespit edilmiştir. İçel'de yatırımı planlanan sektörler zaman açısından incelendiğinde ve 1987-1995 dönemi içerisindeki değişime bakıldığında en önemli sektörler olarak 16 için 31, 32, 33 yani gıda, tekstil, orman ve makine sektörleridir. Bundan sonraki değerlendirmelerde bu dört sektörün karşılaştırmasını yapmaya çalışacağım . Fakat ondan önce buraya kadar anlattıklarımın bir genel bulgusunu vermek istiyorum. İşgücü verimliliği zaman içerisinde bir artış vardır içeride ortalama ölçek büyüklüğü küçülmekte bu hem İçel için hem diğer iller için geçerlidir. Sanayi verimliliği düşmekte, işletme başına yaratılan katma değer bir düşüş eğilimi içerisinde, ATAŞ'ın il ekonomisine çok büyük bir katkısı var. Çünkü aldığı paylar çok fazla. Özel sektörün zaman içerisinde Türkiye katma değerinin almış olduğu pay düşmüştür. İçel'de uzmanlaşma gözükmemiştir. Uzmanlaşma oranları Türkiye'nin uzmanlaşma oranlarına çok yakın tespit edilmiştir. 1-9 büyüklük grubunda en fazla yatırım düşünülen sektörler; orman, gıda ve makine sektörleri sıralama olarak öyle söylüyorum ama 10+ da da aslında var aynı sektörler. Bu sefer makine, orman. Gıda fakat sonuçta fark etmiyor her üç sektörde hem 1-9 hem 10+ büyüklük grubunda yatırımı en fazla planlanan sektörler olarak tespit edilmiştir. Gıda sanayiinin diğer şeylerini göstermeden ben doğrudan sonuçlarını söylemek istiyorum. Ortala~a ölçek büyüklüğü İçel'de çok büyük değiş­ kenlik göstermekle birlikte Içel'deki işyerlerinin ortalama ölçek büyüklüğü diğer illerden yüksek bulunmuştur. İşgücü verimliliği bakımından İçel diğer illerden ve Türkiye'den düşüktür. İş gücü verimliliği bakımından en önemli il Denizli gözükmektedir. Sektörün il içindeki payları açısından 40


İçel'de işyeri sayısı ve çalışanlar ortalaması payları 1993 yılına kadar artmış, 1993 sonrası düşmeye başlamıştır. Katma değer payı ise, çok az artmakla birlikte alınan paylar açısından en düşük durumdadır. 31 sektörünün katma değerden en çok pay aldığı il Gaziantep ili olarak gözükmektedir. Tekstil sektörü için bakıldığında yine ortalama ölçek büyüklüğü düşmekte, 32 sektörünün üretkenliği Gaziantep'te düşüş göstermekte, Denizli, İçel ve Türkiye'de artmaktadır. 32 sektörü işyeri açısından Denizli, Gaziantep'te artış gösterirken, katma değerden alınan paylar açısından Denizli'de artmakta, Gaziantep'te düşmektedir. 32 sektörünün üretkenliği 1993 yılına kadar İçel'de artarken, 1993 sonrası düşmeye başlamıştır. Buna karşın 32 sektörünün il içerisinde almış olduğu pay artmaya başla­ mıştır. Orman ürünleri ve mobilya sanayi açısından bakıldığında işyeri sayısı bakımından alınan pay Türkiye hariç diğer illerde büyük bir değiş­ kenlik göstermekte bu 19987-1995 dönemleri içerisinde değişkenlerin en fazla gözüktüğü il yine İçel olarak karşımıza çıktı. İçel ilinde 1991 sonrası hem istihdam hem de katma değer payları artarken, ortalama iş yeri büyüklüğü küçülmekte üretkenliği bu sektörde artış göstermekte, Gaziantep ili içinde çok istikrarlı olmamakla birlikte orman ürünleri, mobilya sanayi sektörünün üretkenliği 1990 sonrası bir artış eğilimi içerisinde gözükmekte, 38 sektörü yani makine sanayi kısaca söyleyecek olursak Denizli ve Gaziantep illerinde işyeri sayısının il içerisinden almış olduğu pay düşmektedir. İşyeri sayısından alınan paydaki düşüş nedeni bu illerde yaratılan istihdam ve katma değerde gerçekten çok büyük düşüşler görülmektedir. 38 sektörünün İçel ildeki almış olduğu pay zaman içerisinde artmıştır. Ortalama işyeri büyüklüğü Türkiye hariç küçülmüştür,. Üretkenlik indeksi tüm iller ve Türkiye için bir artma eğilimindedir. Gaziantep ilinde üretkenlik artışı fazla olmakla birlikte saat başına yaratılan katma değer diğer illerde yaratılandan oldukça düşüktür bu düzey verileri açısından bunu söylüyorum. Genel olarak tüm hepsini toparladığı­ mızda şunları söylemek mümkündür. Her üç ilde de kamu sektö~ünün payı oldukça azdır. Her üç ilde de büyük işletmeler az olup KOBI1erin payı yüksektir. Denizli ilinde işyeri artışı diğer illere göre çok fazladır. İçel'de ATAŞ'ın payı çok yüksektir. İçel'de özel sektör imalat sanayinin Türkiye imalat sanayiinden almış olduğu pay zaman içerisinde düşmüş­ tür. Bu durum Denizli'de aksine olmuştur, artmıştır. Genelde sektörlerde küçülmeler tespit edilmiştir. Küçülmelerden kastım işyeri başına ortalama çalışan sayısı. İçel'de sadece işgücü verimlilik indeksi değişim hızı pozitif yönde iken, diğer indekslerde değişim hızları negatif .yönde olmu~ur. İndeks göstergelerine göre en üretken ilimiz Denizli'dir. Gaziantep ili Içel ilinden daha kötü durumdadır. Yani İçel Denizli'den sonra gelmekte, De41


nizli ve Gaziantep'te uzmanlaşma varken, İçel ilinde uzmanlaşma yoktur. İçel'deki uzmanlaşma oranları Türkiye'deki uzmanlaşma oranlarına yakındır. İçel ilinde 31 yani gıda, orman ve makine sektörüne yatırım yapma eğilimi vardır. 31 sektörünün İçel ilindeki üretkenliği diğer illerden ve Türkiye'den küçüktür 31 sektörünün iller itibariyle aldığı pay en fazla Gaziantep'tir. İçel ilinde 31 sektörünün ölçek büyüklüğü diğer illerden ve Türkiye'den büyüktür. 32 sektöründeki işyerleri küçülme eğilimindedirler. 32 sektörünün üretkenliği Gaziantep ilinde düşük, diğer illerde yüksektir. 33 sektörünün 1991 yılı sonrası il içinde almış olduğu paylar artarken, işyeri büyüklüğü düşmekte, üretkenliği artmaktadır. 38 sektörünün il içerisinde almış olduğu paylar Denizli ve Gaziantep illerinde zaman içerisinde düşüş göstermiştir. 38 sektörünün zaman içerisindeki payı İçel'de artmıştır. 38 sektörünün işyeri büyüklüğü tüm illerde düşerken, Türkiye'de artmıştır. 38 makine sanayi ve 1-9 olarak yine bu uzmanlaşmalara bakıldığında, Yine Denizli ve Gaziantep'te uzmanlaşmanın var olduğu, İçel ilinde uzmanlaşmanın olmadığını tespit ettik. Benim anlatacaklarım bu kadar. Teşekkür ediyorum.

Prof.Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Sayın Palas'a biz teşekkür ediyoruz. Değerli katılımcılar genel sanayiinin yapısı açısından bir bakış elde ettik. İçel çok fazla üretmeyen katma değeri çok fazla karşılaştırmalı olarak bakıldığında büyük olmayan daha küçük, daha temkinli, ihtisaslaşmaya ve derinlemesine girmekten biraz uzaklaşan bir yapıda. Ben soru işaretiyle bunu noktalayıp bir diğer konuşmacıya geçmek istiyorum. Acaba bu avçntaj mı tehdit mi? Bakışa göre değişir diyeceksiniz ama bunları tespit etmek hepimizin görevi olacak. Değerli katılımcılar ve izleyiciler şimdi girişimcilik yapısı açısından girişimciliği ölçme noktasında konusunda evrensel olarak kabul edilmiş bir takım göstergeleri biz de Türkiye için uyguluyoruz. Tabii ki bunu İçel için de uyguladık. Yine karşılaştırmalı olarak bu verilecektir. İçel, Denizli ve Gaziantep illerinin girişimcilik yapısını Sayın Erdal Yıldırım yapacaklar. Buyurun Sayın Yıldırım.

İçel, Denizli ve Gaziantep İlleri Girişimcilik Yapısı Erdal YILDIRIM {DİE) . Sayın Başkanım, değerli konuklar. Anket çalışması sonuçlarına göre ~çel'deki girişimcilik profilinin sonuçlarını kısaca vermeye çalışaca­ ğım. Oncelikle girişimci tanımından başlamak istiyorum. Girişimci tanımı anket uygulamasında girişimci işyerinin kurucusudur. Bu alanda faaliyet 42


gösterme ve belli bir ürünü üretme düşüncesinin sahibi, bu amaçla finansman imkanlan sağlayan, emeğini ortaya koyan ve risk üstlenen kişi­ dir. Anket uygulamasında kurucu, işyeri sözleşmesinde ticaret şirketle­ rinde, kollektif, komandit, anonim, limitet ve kooperatif şirketlerinde şir­ ket mukavelesinde kurucu olarak ismi geçen kişilerden en fazla paya sahip ol~n, pay oranı eşit ise, aktif olarak iş yerinin yönetiminde yer alan kişidir. Işyerinin kurucusunun şu an işyeri ile bir bağı kalmamış ise, bu işyerini kurucudan devralan en fazla paya sahip olan ve yönetimde aktif olarak bulunan kişi girişimci olarak ankete cevap vermiştir. Ferdi mülkiyete sahip işyerlerinde girişimci işyerinin sahibidir. Alan uygulamalarına bakacak olursak, işyerlerini iki gruba ayırmıştır. Yıllık çalışanlar ortalaması 10 ve daha fazla kişi olan işyerleriydi bir tanesi . Bunların İçel ilinde tam sayım yöntemiyle anket uygulanmıştı. Bir de 1-9 kişi çalışan imalat sanayi işyerlerini uygulamıştık; bu da örnekleme yöntemiyle uygulanmış­ tı . Bundan sonraki bölümlerde 1-9 büyüklük grubundaki girişimciler; küçük girişimci, ve işletmeler de küçük işletme, 10+ büyüklük grubundaki girişimciler; büyük girişimci, dolayısıyla işletmeler de büyük işletme olarak adlandırılacaktır. Grafiklerimiz 1-9 ve 10+ ayrımında, yani küçük ve büyük işletme ve girişimci dağılımında gelecektir. İllere göre işyerlerinin yaş dağılımına bakıldığında, her üç ilde de hem küçük hem büyük ölçekli işyerlerinin yarıya yakını 6 ve daha fazla yaştadır. İçel'deki küçük ölçekli işyerlerinin %511 büyük ölçekli işyerlerinin %49'u 6 ve daha fazla yaştadır. Girişim­ cilerin yaş dağılımına bakacak olursak, her üç ilde de yine küçük girişim­ cilerin 31-40, büyük girişimcilerin 41-50 yaşlan arasında; diğer gruplara göre daha fazla yoğunlaştıkları görülmüştür. İşyerlerinin kurucularının dağılımına bakıldığında; İçel'deki küçük işyerlerinin diğer illerden fazla olarak, yani %861ık bir oranına şu anki sahibi tarafından kurulduğu görülmüştür. Büyük işyerlerinde ise Denizli ilinin diğer illerden fazla oranda şu anki sahibi tarafından kurulduğu görülmüştür. Girişimcilerin eğitim düzeyine bakacak olursak, küçük girişimcilerin Denizli'de %76,. Antep'te %72 ve İçel'de %66'sının ilkokul mezunu oldukları görülmüştür. Büyük girişimcilerin Denizli'de %29, Antep'te %25 ve İçel'de %3?'sının yüksekokul mezunu olduklan görülmüştür. Bu kuruluşlara göre Içel ilinin üretim düzeyinin diğer illere göre daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Girişimcilerin şu anki işyerini kurmak için daha önceki birikimlerini kullananlardan; bu birikimi elde ettiği faaliyete baktığımızda küçük girişimcilerin her üç ilde de birinci sırada imalat sektörü olduğu görülmüştür. İkinci sırada tarım sektöründen bu birikimlerini sağladıkları tespit edilmiştir. Yine üç ilde de büyük girişimciler yine ilk sırada birikimlerini imalat sek43


törü olarak belirtirken, ikinci sırada diğer büyüklük grubundan farklı olarak ticaret sektöründen elde ettiklerini ifade etmişlerdir. Girişimcilerin işyerlerini bu illerde kurma nedenlerine baktığımızda, küçük girişimcilerin işyerlerini bu illerde kurmalarına etki eden faktörlerin başında da kendi yörelerine yatırım yapma arzulan ön plana çıkmaktadır. Buna mukabil büyük girişimcilerde kendi yörelerine yatı rım yapma arzusu yanında; hammadde temini, pazara yakınlık ve işgücü temini de yatırımlarını bu illerde yapmalarına önemli yer tutmaktadır. Girişimcilerin tahsilini gördüğü işi yapıp yapmadıklarının dağılımına bakıldığında; İçel'deki girişimcile­

rin diğer illere göre daha az oranda tahsilini gördükleri işi yaptıktan görülürken, yine İçel'deki büyük girişimcilerin diğer illere göre daha fazla oranda tahsilini gördükleri işi yaptıktan tespit edilmiştir. İçel'de büyük girişimcilerin %23.51 tahsilini gördüğü işi yapmaktadır. İçel'de tahsilini gördüğü işi yapanların sektöre! dağılımına bakıldığında; küçük girişimci­ lerden ilk sırayı kimya sektöründen yararlananlar alırken, metal ana sanayinde olan girişimciler yer almıştır. Büyük girişimcilerde ise ilk sırayı metal eşya, makine, tesisat, _ ulaşım aracı ilmi ve mesleki ölçme aletleri sanayiinde faaliyet gösteren girişimciler alırken; ikinci sırayı kimya sanayiinde faaliyet gösteren girişimciler almıştır. Kursa katılım oranlarına bakacak olursak, işiyle ilgili bir kursa katılanların dağılımına baktığımızda, kursa katılımın en fazla İçel ilinde olduğu görülmüştür. İçel'deki küçük girişimcilerin %32'si büyük girişimcilerin %24'ü işiyle ilgili bir kursa katılmışlardır. Bunun yanında daha önce şu an faaliyette bulunduğu işle ilgili olarak bir çalışma durumu; her üç ilde de küçük girişimcilerde; girişimcilerin yapmayı düşünen yatırımcıların il dağılımına bakıldığında İ­ çel'deki küçük girişimcilerin %84.4'ü kendi ilinde, %15.6'sı diğer illerde. Büyük girişimcilerin %811 kendi ilinde, %18.9'u diğer illerde yatırım yapmayı düşündüklerini ifade etmişlerdir. Denizli ve Antep'te ki girişim­ cilerin büyük bir kısmının yatırımlarını kendi illerine yapmayı yeğledikleri görülürken, İçel ilindeki girişimcilerin diğer illere göre daha fazla oranla yatırımlarını kendi illerinin dışına taşıma arzusunda oldukları görülmektedir. Yani diğer illere oranda daha fazla gözükmektedir. Bu kısa sunumdan sonra genel bulgulardan bahsetmek istiyorum. Her üç ilde de işyerlerinin yaklaşık olarak yansı 6 ve daha yukarı yaşta­ dır. Yine üç ilde de küçük girişimciler 31-40, büyük girişimciler 41-50 yaşl_arı arasında daha fazla görülmektedir. Eğitim düzeylerine bakıldığın­ da Içel .ilindeki girişimcilerin eğitim düzeyleri diğer illere göre daha yüksektir. Işyerini kurmak için daha önceki birikimlerini imalat sanayinden elde edenlerin oran! en düşük olarak İçel'de görülmektedir. İçel'de küçük girişimciler yatırım yaparken kendi yörelerine yatırım yapma arzusuyla 44


hareket ederken; büyük girişimciler işgücü teminini daha önemli bulmaktadırlar. İçel'de büyük girişimcilerde kimya ve metal eşya. Makine, tesisat sektöründe İçel'de küçük girişimcilerde metal eşya, makine, kimya ve metal ana sektöründe tahsili görülen iş en fazla yapılmaktadır. İşiyle ilgili bir kursa katılım en fazla İçel ilinde olmuştur. İçel'deki girişim­ cilerin kendi illeri dışındaki illere yatırım yapma istekleri Denizli ve Gaziantep'teki girişimcilere göre daha fazla olduğu görülmüştür. Girişimcilerin fason çalışma durumları incelendiğinde ilk sırayı Denizli alırken,ikinci sı­ rayı İçel ili almıştır. Teşekkür ediyorum.

TARTIŞMALAR

Prof.Dr. Ömer L.GEBİZLİOGLU Bütün konuşmacılara ben de teşekkür ediyorum. Değerli katılım­ cılar şimdi sorular ve cevaplar için huzurunuzdayız. Buyurun efendim Sayın Kayhan BORO.

Kayhan BORO Şimdi benim sorum Ahmet Beye olacak efendim. Ahmet Bey dedi ki ATAŞ'ın İl ekonomisinde çok büyük katkısı var dedi. Şimdi bu katkı bize göre rakamlar üzerinde, fiili olarak ATAŞ'ın İl ekonomisine her hangi bir katkısı olmadığını düşünüyoruz. Acaba bu düşüncemizde doğru muyuz, yanlış mıyız; onu öğrenmek istiyorum. Çünkü ATAŞ'ın Mersin'e fiili olarak bir katkısı yok ama rakamları belki yükseltiyor. Onu da biz aleyhte görüyoruz. Yani kağıt üzerinde yüksek gelirli bir il olarak görünüyorsak da, hattızatında öyle değil. Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU Sayın BORO şöyle açabilir miyiz? Yaratılan katma değer açısından bakıldığında, İl sınırları içerisinde tabiki bir üretim birimi olarak oradaki katma değeri arkadaşlarımız, daha doğrusu istatistikler dikkate alırlar. Ama siz ekonomik ve sosyal kalkınma açısından bir katkısı yok anlamında çok genel bakıyorsunuz değil mi olaya? Ahmet PALAS Ben yapmış olduğum değerlendirmede her üç ilde de kamu ve özel sektör ayrımını yaptım. Kamu ve özel sektör ayrımını yaparken de üç farklı işlem kullandım. İşyeri sayısı, çalışanlar ve katma değer. Katma değer açısından bakıldığında katkıdan kastım şu. aslında ilden almış ol45


duğu pay çok fazla. Yani toplam katma değerde sadece ATAŞ'ın payına baktığımızda sanıyorum %601ar civarında. Bu sebeple ben yaptığım bütün değerlendirmelerde ATAŞ'ı bir kenara koydum, kalan 220 büyük iş­ letme ile çalıştım. Örneğin şunu söylemek istiyorum. ATAŞ'ın payı 3,57. 1987 yılında da yine reel olarak 1996'ya geldiğimizde 3,91; ATAŞ dahil. Bu, İçel1n Türkiye'de imalat sanayinde yaratılan katma değerden almış olduğu pay. ATAŞ'la birlikte değerlendirdiğimizde payda asl~~da az da olsa bir artış sözkonusu ya da durumu koruma sözkonusu. Ozel sektör olarak bakıldığında 1987'de 2.31 olan pay 1.29'a düşmüş; ben bu anlamda ATAŞ'ın payının yüksek olduğunu ifade ettim. Bunu söylemeye çalıştım.

Kayhan BORO Bir sorum daha var hocam müsaade ederseniz. Siz İçel'de uzmanlaşmanın düşük olduğunu ve Türkiye geneline yakın olmasını da bir şans olarak kabul ettiniz değil mi? Yani siz uzmanlaşmayı bir yerde pek iyi karşılamıyorsunuz, Gaziantep ve Denizli uzmanlaşmada oldukça iyi diyorsunuz. İçel uzmanlaşmada gerilerde ve onu da bir şans olarak kabul ettiğiniz. Çünkü rekabetin az olduğunu ileri sürdünüz. Rekabetin çok olduğu veya uzmanlaşmanın çok olduğu yerlerde bazı krizlerin doğacağı­ nı ifade ettiniz. Şimdi biz bir işadamı olarak rekabet ne kadar fazla olursa fiyatlar o kadar çok düşer ve fiyatların aşağı düşmesinden dolayı halkımız o kadar çok istifade eder; diyoruz. Ve uzmanlaşma bir yerde bizim arzu ettiğimiz bir alan diye düşünüyorum. Halbuki siz uzmanlaşmayı bir yerde ters ifade ettiniz gibi geldi bana; doğru mu acaba? Teşekkür ederim. Ahmet PALAS Şimdi ilk başta şunu belirteyim. Ben ekonomist değilim, burada çok değerli hocalarımız var, ama bir kaç hocama bu durumu nasıl karşılı­ yorsunuz diye sordum; birisi olumlu olarak niteledi, bir tanesi olumsuz olarak niteledi. Ben de bir tercih yapmak durumunda kaldım, kendi gözlemlerimi ve deneyimJerimi de koyarak öyle bir eğilim içerisinde oldum. Şimdi uzmanlaşma Gaziantep'te Denizli'de var gözüküyor. Ama Gaziantep'e baktığınızda; işte üretkenlik artmıyor ama uzmanlaşma artıyor. Bu çok olumsuz bir sinyal bana göre. Denizli'de farklı bir durum var, hem üretkenlik artıyor, hem uzmanlaşma artıyor, fakat uzmanlaşmaya baktı­ ğımızda sektör olarak bunu çıkarmak da mümkün. Aslında uzmanlaşma, Denizli'de 32 sektöründe, yani tekstil sektöründe. Benim söylemeye çalıştığım şey, genel anlamda Türkiye'de 32 sektöründe, yani tekstil sektöründe bir krizin yaşanması durumunda, Denizli1erin çok büyük bir sı46


kıntı

içerisine girebileceğidir. Bilemiyorum, yani kesin söylemeyim ama, böyle bir değerlendirme yapılabilir. Prof.Dr.Orhan MORGİL Şimdi anladığım kadarıyla burada sizin söylediğiniz, uzmanlaşma­ dan ziyade tek bir dalda odaklanma oluyor. Temerküz olayı tabi, Denizli'de bir seminer yapmıştık. Orada bu konu tartışıldı ve şu söylendi. Sizin söylediğiniz gibi tekstil ve özellikle tekstilde, havlu- bornozda uzmanlaş­ mış, ihracat yapıyor, tabi bunun çok büyük bir riski var dediğiniz gibi; her hangi bir şekilde o sanayi dalında bir sıkıntı olduğu zaman, o ekonomide büyük sıkıntılar yaratır. Denizli ekonomisinde, hatta biz onlara giderek, biraz makine imalat sanayide olduğunu gözönüne alarak, savunma sanayini geliştirmelerini ve çeşitlendirmeleri ni önerdik. Yani buradaki uzmanlaşmadaki kasıt aslında, uzmanlaşma değil de bir sanayi dalında konsantrasyon, temerküz olayı, yoksa uzmanlaşma ve işbölümü, iktisatçı olarak bizim önerdiğimiz verimliliği arttıran o değişik bir olay. Uzmanlaş­ ma ve iş bölümü burada belki terim yanlış kullanılmış temerküz olarak kullanmak veya o sanayi dalında ağırlaşmak şeklinde kullanmak gerekiyor. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU

Biz teşekkür ederiz, Zannediyorum soru var. Buyurun Yusuf Bey. Prof.Dr.Yusuf ZEREN

Efendim ben soruyu anket çalışmasının geneli üzerinde şöyle bir düşünce aklıma geldi. Şimdi anket soruları aynı olsa da, biz üç farklı ilde yürütüyoruz bu anketi. Dolayısıyla üç ayrı ekip, yani Mersin'de bu anketi yapan ekip ayrı, Denizli'deki ayrı, Gaziantep'teki ayrı, sorular aynı. Denizli'deki işyeri sahiplerinin sorulara bakış açısı farklı, Mersin'de farklı, Gaziantep'te farklı. Dolayısıyla bu farklılıklar acaba bu değerlendirmelerde ne derece etkili; yani ihmal edebilir miyiz bu olayları? Çünkü Gaziantep1n bazı değerlerine baktığımız zaman, Denizli'yi çok iyi tanımıyorum ama Gaziantep1 biliyorum, sanki oradaki göstergelerin daha iyi çıkması gerekir gibi bir izlenim içerisindeyim. Bakıyorum, Gaziantep'teki bazı göstergeler aşağı doğru gidiyor. Dolayısıyla bu anketin yürütülme biçiminde bir takım negatif faktörler, kümülatif etki yapabilir mi, yoksa böyle bir etki olmaz mı, lütfen bu konuda görüşünüzü açıklarsanız sevinirim. Teşekkür ederim.

47


Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU

Ben teknik boyutta

arkadaşlarımın görüşlerini

vermelerini isteye-

ceğim. Yalnız genel olarak şunu söyleyeyim. Sistematik bir yanlılık görüldüğü taktirde, bu anket sonuçları filan bütün masrafına rağmen bir ta-

rafa konulur ve verilmez. Dolayısıyla sistematik anlamda bir yanlılık yok. Tamamiyle rastgele, belki tolere edilebilecek bir pay olur. Yapılan çalış­ maların kalite kontrolü, yanı cevapların güvenilirliği hususunda da bir çalışma yaparız genellikle. Dolaylısıyla güvenilirliliği, yani belirli bir kabul edilebilirlik hata payı cevapsızlık ta dahil olmak üzere, tabiki bütün istatistiklerde olduğu gibi burada da var. Fakat kabul edilebilir ve belirli bir önem düzeyinde güvenilirliği kabul edilebilir bir sonuç olarak değerlen­ direbiliyorum. Arkadaşlarımın ilave edebileceği bir şey varsa onu kendilerine bırakıyım bunun ötesinde. Prof.Dr.Yusuf ZEREN

Mesela Gaziantep'teki işçilerin ankete cevap vermeleri, içtenlikle cevap vermeleri ile İçel'dekilerin bu ankete cevap vermeleri, içtenlikle cevap vermeleri arasında bir fark olabilir mi; özellikle sorum bu. Emine KOÇBERBER

Anketi cevaplama açısından farklılık yoktur diyebiliriz. Çünkü ankete çıkmadan önce bir eğitim yapıyoruz. Sizlerle de yakın çalıştık biliyorsunuz. Kullandığımız tanımlar standart sınıflamalar standart. Bu, eğitimle anketörlere veriliyor, yani uygulama açısından bir farklılık olamaz. Kişile­ rin ceyap vermesinde de bir yanlılık biz gözlemiyoruz. Arkadaşlarım da bahsetti, randevuyla gidiliyor. Dolayısıyla uygulamadan çok yanlı bir farklılık olabileceğini sanmıyorum. Bir de sayısal rakamlar da doğruluyor bunu. Tek kaynaktan gelmiyor bilgiler. Bizim her yıl derlediğimiz anketler var biliyorsunuz. Sayılarla da baktığımızda aynı sonuçları aldık. Örneğin enerjide sorun var diyor işyerleri, hakikaten rakamlara baktığımızda sorun var. Dolayısıyla büyük bir hata payı olduğunu kabul etmiyorum. Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU

Evet Celal bey buyurun, Doç.Dr.Celal KÜÇÜKER Sayın Başkan, ben deminki, o çok önemli bir tartışmaya, Kayhan Beyin açtığı ve Ahmet Bey de, ben bu konuyu iktisatçı veya bir iktisadi analize terk etmek istiyorum demişti; o konuya açıklama getirebilir mi-

yim? 48


Şimdi bu konu gerçekten çok önemli. Yani iki tane soru var. Diğer sorular içerisinde bu ikisi önemli. Şi mdi birinci soruyu bir kere daha hatırlayalım veya bunu genelleştirelim. Bir kentin gelişmesinde kamu sektörünün varlığının bu kentin ekonomik gelişmesine, bu kentin büyümesine olan katkısını nasıl değerlendirebiliriz? Şimdi yapılan araştırmalarda gerek ülkemizde, gerek dünyada, genelde büyük ölçekli olarak kurulan kamu iktisadi kuruluşlarının, kentlerin kendi il sınırları içerisindeki iktisadi kalkınma sürecine, ekonomik kalkınma sürecine genelde katkılarının olmadığı gözleniyor. Bir başka deyimle bana göre genelleme yapabiliriz; diyebiliriz ki, bir tez olarak, bir hipotez olarak bir ilde kamu varlığı ile o ilin büyümesi arasında negatif bir ilişki vardır diyebiliriz. Nitekim çok ilginçtir; Denizli'de ve Gaziantep'te kamu kesiminin varlığı çok düşüktür. Şimdi şöyle örnekleyelim. Bir büyük KİT ki, ATAŞ'da olduğu gibi. Bu bizde de böyle, Meksika'da da böyle, Denizli'de de böyle. Buralarda çalı­ şanlar kendi lojmanlarında kalıyor, kendi ekonomisinde alış veriş yapı­ yorlar ve burada üretilen ürünün büyük bir kısmı kent dışına ihraç ediliyor. Bu ya ülke içerisindeki diğer kentlere veya yurtdışına gönderiliyor. Dolayısıyla bu sektördeki faaliyette bulunan üretim kuruluşu ile kentin diğer ekonomik sektörleri arasında girdi-çıktı ilişkisi hemen hemen hiç olmuyor veya çok az oluyor. Dolayısıyla böyle bir sektörün varlığı, ekonominin gelişmesini bu anlamda çok fazla etkilemediği gibi, tersine bir görüş daha var, yani bunu destekleyen bir görüş; kamu yatırımları kentin içerisindeki, kentteki girişimcilik ruhunu öldürüyor. Çünkü kentin içerisindeki ne kadar girişimci kişi varsa bunlar o KİT'e, o kamu kuruluşuna memur olarak giriyorlar, kentteki toplam işgücünün büyük bir kısmı burada istihdam ediliyor. Bu birincisi görüş. Bunu daha da açabiliriz. İkinci konuya geldiğimiz zaman, tarım konusunda, yarınki tebliğimde ben bunları biraz açacağım, yani cevabın büyük bir kısmını yarına saklayarak şunu söyleyebiliriz; uzmanlaşma konusu veya uzmanlaşma indeksi konusunda şunu söyleyebiliriz; genelde bu konuda kategorik olarak iki tane uzmanlaşma, bu terim yanlış ama, iki tane uzmanlaşma indeksi veya serisi var. Bunlardan bir tanesi, ben yarın açacağım, yerelleşme veya lokalizasyon, yani bir ürünün, bir üretimin veya o sektördeki çalışanların ülkeye göre ne kadarı o kentin içerisinde coğrafi olarak lokalize olmuş­ tur? öte yandan Ahmet Beyin bahsettiği uzmanlaşma ise, bir kentin ekonomik yapısı içerisinde çeşitli sektörler arasındaki, belki Orhan Beyin bahsettiği temerküzü gösteriyor, bunun bir indeksi var. Bu Hirchman indeksin tersi, bununla da yapılıyor. Lokalizasyorı indeksi, yani bir kentteki veya bir ülkedeki herhangi bir sektördeki ürünlerin yüzde ne kadarı bir kentte coğrafi olarak yoğunlaşmış konusu değil de, kentin kendi e-

49


konomik yapısı içerisindeki uzmanlaşmadan söz ediyorum. Şimdi efendim bu konu iki türlü; bir tanesi çok önemli, çünkü eğer bir kentin içerisinde, kentin ekonomik yapısında bir yoğunlaşma var ise, ki bu konuda çok hesaplar yapılmış, çok araştırmalar yapılmış ve halen devam ediyor, yarın biz de de bu sonuç çıkacak ekonomik kalkınmayı statik anlamda ve dinamik anlamda ikiye ayırmamız lazım. Statik anlamda bazı sektörler, özellikle olgun sektörler, mesela tekstil, yeni gelişenler değil, olgunlaşmış olan sektörlerde bu uzmanlaşmanın etkisi var. Ama yeni gelişenler için bu yok. Yeni gelişenler daha çok büyük kentlerde olmak istiyor. İstanbul gibi, Ankara gibi veya dünyadaki diğer büyük kentler gibi. Şimdi bu konuya dinamik olarak baktığımız zaman, bir örnek vereyim, bir kentin içerisindeki çeşitli ekonomik sektörler içerisinde bir sektör ne kadar çok uzmanlaşırsa, o kentteki yapılan tartışmaların veya ünlü iktisatçılardan Marshall'ın deyimiyle, o kentin havasında, atmosferinde, o sektörün bilgisi dolaşmaktadır. O sektördeki üretimin sırları dolaşmaktadır. O sektördeki ticaretin sırları dolaşmaktadır. O sektördeki know-how dolaşmakta­ dır. Bunun, bilginin yayılması anlamında, AR-GE'deki bilginin yayılması anlamında nesilden nesile aktarılması, sektörün geliştirilmesi anlamında büyük katkısının olduğu söylenmektedir. Bu bir zar ekonomidir ve bunun hesaplanması gerekir. Ben burada bırakıp yarınki konuşmamda tekrar buluşmak ümidiyle teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU Sağolun Sayın KÜÇÜKER.Efendim buyurun. İzleyici

Ben Fikri Bilgin. Mersin Üniversitesi'nde öğretim görevlisiyim. içel'de turizm modelleri konusunu irdelediğimiz zaman Antalya modelini gözden geçirmiştik ve şöyle bir durumla karşılaştık. Antalya modelinde, büyük turizm işletmelerinin sahipleri hep İstanbul'dan veyahut ta daha büyük alanlardan, büyük yatırımcılar olarak geliyorlardı. Bu yatırımlardan elde edilen gelirlerin çoğu sonuçta yine Antalya'dan dışarıya akıyordu. Vergilerini başka yerlerde ödüyorlar. Buna mukabil, işletmeler küçüldükçe, yerel yatırımcılar tabloya giriyorlardı . Bunlar gelirlerini orada kazanıp orada harcıyorlar. Genişletmek gerektiği zaman başka sahalara da aktarıyorlardı. Mersin için böyle bir model düşündüğümüz zaman, acaba dı­ şarıdan büyük yatırımcılar mı getirelim, paramızı götürecek şekilde, veyahut ta küçük küçük işletmeler mi açalım, paramızı içerde tutacak, içerde gelişmesini sağlayacak şekilde. Sizin yapmış olduğunuz çalışmalarda bu ayırıma dikkat edildi mi? 50


Ahmet PALAS

Ankette, bu ayrımda bir soru yoktu. Girişimcilere sorduğumuz sorularda yatırımlarını ilin içinde girişimcilere sorduğunuz sorularda, yatırımlarınızı kendi ilinize mi yoksa kendi iliniz dışındaki yerlere mi yapmak istersiniz, ayrımında sormuştuk. Dikkat ederseniz İçel'de çok büyük oran olmamakla birlikte, diğer illere göre, yatırım larını dışarıya kaydırma eğilimi olduğu görülmüştü. Ama diğer illere göre toplama bakacak olursanız, yine kendi illerine yatırım yapma arzusu büyüktür. Ama dışarıdaki büyük girişimcileri, yatırımcıları çekmek gibi bir soru sormadık ankette. Böyle cevap verebilirim size. Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU Bazen ben şöyle diyorum; Türkiye'de bir çok il istanbul'un kolonisi durumundadır. Yatırımcılar, büyük yatırımcılar İstanbul'dan gelirler, yatırım yaparlar, karlarını, gelirlerini İstanbul'da harcarlar, orda deklare

ederler. Adanalı1arla da bazen dalga geçerken, Adana Kayseri'nin kolonisidir diye takılırım. Aslında bu konunun irdelenmesi gerekiyor. Yani bu yatırımların gelirleri ne tarafa akıyor. Planlama yaparken de bu gelirin içerde kalıp kalmaması hususlarının irdelenmesi gerekiyor. İzleyici

Tabiki bu yatırımı yaparken belki söylediğiniz şekilde gelirlerini tekrar bulundukları büyük illere aktarmamaları konusunda bir eğilim sergilenebilir. Prof.Dr.Ömer L.GEBİZLİOGLU

Efendim, arkadaşlarımız grafikte de gösterdiler ben konunun daha da belirginleşmesi açısından, ölçek küçüldükçe ilde yatırım yapma isteği büyüyor. Mersin içinde geçerli bu. Dolayısıyla sizin örneğinizde de benzer bir yapı zannediyorum var. Ama turizm sektörü açısından çok da derinlemesine bir çalışma olmadı. Sayın Ayata, buyurun efendim. Prof.Dr.Sencer AYATA

Bu yapılan son tartışma üzerinde iki kısa not sunmak istiyorum. Birincisi, karşılaştırmaların hepsini tabi il bazında yapıyoruz, ne kadar önemlidir bilmiyorum, Gaziantep diyoruz, Gaziantep dediğimiz zaman, kentin kendisini düşünüyoruz. Ama karşılaştırmaları il bazında yapıyoruz. Bu·zannedersem az önce farklılaşma konusundaki bazı sorulara, bir ölçüde yanıt getirir diye düşünüyorum. Örneğin Denizli'ye baktığınız zaman, 51


Denizli'de kasabaların hatta köylerin ciddi sanayileşmesi var. Oysa Antep1n çevresinde ve Araban'da, Oğuzeli'nde ilçelerinde Nizip'te hatta bu alanda ciddi bir sanayileşme yoktur. Bu çok fark ediyor. Yani ilden mi söz ediyoruz yoksa kent merkezinden mi söz ediyoruz? Bunun dikkate alınması gerekir diye düşünüyorum. İkincisi kamu yatınmlan ile ilgili yapılan değerlendirmelere ben de katılıyorum. Yalnız kamu yatınmlarına ilişkin şöyle bir durumu pek de göz ardı etmemek gerekir. Büyük kamu teşebbüslerine ilişkin. Birincisi; bu teşebbüslerde çalışan, işletme ve yönetim deneyimini orada kazanan kimselerin daha sonra başarılı girişimci olduklarını görüyoruz. Özellikle yüksekokul mezunu ve bu kamu teşeb­ büslerinde çalışan, adeta orada bir staj gibi, bir pratik gibi, bir okul dönemi gibi bir dönem geçiren kimselerin oldukça başarılı yönetici olduklarını görüyoruz. Bunun örneklerini biz Mersin'de de çok gördük, rastladık. İkinci bir konu da kamu yatırımının niteliğinin çok önemli olması. Mesela ATAŞ'ta. Aynı şekilde, mum dibini fazla aydınlatmayabilir bir şekilde ama ben Türkiye'nin başka yerlerinde bazı kamu yatırımlan biliyorum. Belli dönemlerde çok önemli sıçrama noktası teşkil etmiş. Nasıl etmiş? Örneğin, sanat okulu mezunlarına, hatta vasıfsız işçilere özel bir beceri kazandırmış. O beceriyi kazananlar gitmişler daha sonra küçük atölyeler açmışlar ve küçük atölyelerden yepyeni, mesela bir döküm gibi özellikle makine, madeni eşya, torna gibi alanlarda yepyeni sanayiler sıçramış. Bunu Eskişehir'de görebiliriz, bunu Kayseri'de görebiliriz. İkinci bir soru da hangi tür kamu yatırımı doğrudan doğruya vasıflı işçi, işçi kökenli müteşebbis yetiştirmek suretiyle etkili olabiliyor diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Orada bir soru var. Ben bu arada tekrar bir belirtme yapmak istiyorum. Yapılan çalışma İçel iline yöneliktir, Mersin kentine değil. İçel il olarak. Buyrun efendim,

İzleyici Efendim ben Kadir Tağolu, Atlantik Sanayi ve Tıcaret Limitet Şir­ ketinin sahibiyim. Benim branş daha çok sanayi montajıyla ilgili. Beyefendinin deminki bir suali dikkatimi çekti. Kamu yatırımında ATAŞ örneğini ver~!· Ben tamamiyle beyefendiye katılmıyorum. Ben şu açıdan alı­ yorum. Omeğin ATAŞ şu anda senede 4,5 milyon ton hampetrol üreterek Türkiye ekonomisi ihtiyacının beşte birini sağlamaktadır. Burada yaklaşık 375 işçi çalışıyor. Bir milyon ton üreten Batman rafinerisinde ise yaklaşık bin işçi çalışmaktadır. Yani bir kamu yatırımıyla bir özel sektörün 52


yatırımı arasında bariz bir fark gözüküyor burada. 4,5 milyon ton üreten ATAŞ'ta yaklaşık efendim 370 kişi çalışıyor. Batmanda yaklaşık bin kişi

çalışıyor.375 kişinin Mersin ekonomisine yaptığı katkıları söyleyeyim. Bunların çoğu mühendis, çoğu yüksek maaşla çalışan kişiler hepsi araba,

buradan ev alarak ve devamlı alış veriş yaparak burada Mersin pazarını belki de en fazla canlı tutan kişilerdir. Ayrıca rafineride çalışan yaklaşık 400 kişi, 400'ü bulan eleman grubu vardır. Onlarda müteahhit grubu. Ben tesadüftür, yeni geldim ama kulak misafiri oldum olaya. Ben yaklaşık 5 senedir rafineride iş yapıyorum, müteahhitlik yapıyorum. Yaklaşık 80'e yakın işçim var benim orda. Bugün ben 80 işçiyi 5 senedir orada besliyorum. Bugün 51e çarpsanız, ben 400 boğaz besliyorum orada. Benim işçilerimin hepsi kalitelidir. Kalifiye derken çoğu sanat okulu mezunu, sanat okulu mezunu olmasa dahi kaynakçı sertifikasını alaraktan burada. Türkiye'nin her yerinde, dünyanın her yerinde çalışabiliyor. Rafineriden aldığı eğitimle bugün en büyük termik santrallerde, yurtdışında kapış kapış gidiyor. Deminki beyefendinin dediğine katılıyorum. Rafineri gibileri, bu gibi yerleri de bir okul gibi görmek lazım ve bunların ekonomiye katkılarını da gözardı etmemek lazım. Teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Efendim biz teşekkür ediyoruz verdiğiniz bilgiler için.

İzleyici Melih Pınarcıoğlu; ben iki küçük not eklemek istiyorum. Birincisi yoğunlaşma ile ilgili olarak. Şimdi Türkiye'de Anadolu kaplanları diye gördüğümüz, işte Anadolu'nun içinde eskiden gelişmemiş yerlerin 19801erden sonra müthiş gelişmesi bir şekilde yoğunlaşmaya dayanan bir şey. Geçmiş dönemde daha geleneksel olarak geliştirdiği bir bilgi türü bir şekilde 19801erden sonra dünya ekonomisi içerisinde ön plana çıkınca bu -en çok gördüğümüz de tekstil ve konfeksiyon oluyor- firmaların ya da girişimcilerin geçmiş bilgilerini kullanarak o alana girmesi bir yoğun­ laşma getiriyor. Bu başarının sırrı. Elbette bunun sorunları var. Celal bey dedi. Aslında sorundan önce şunu koyalım. Faydaları bilginin yayılması. O bilgi türü üzerinde fason ilişkilerin artması, ufak ufak da olsa belli teknolojik yenileşmelerin sağlanması. Bunlar çok büyük faydalar ama elbette bu, krize de açık. Son iki yıldır o krizi de görüyoruz. Çünkü bir yoğunlaşma olduğu zaman dünya ekonomisindeki dengelerde ufak bir sarsılış, sizin pazarda çok fazla yer bulamamanız kriz getiriyor. Bütün bunlarda sorun şu; bunun nasıl yönetileceği, nasıl strateji geliştirileceği. Yani yoğunlaşma olan yerlerde yoğunlaşma elbette desteklenebilir ama yo53


ğunlaşmanın da sorunları var. Eğer yoğunlaşma olmuyorsa onun farklı sorunları

var, ona göre strateji

geliştirmesi

gerekiyor. Sizin burada

yaptı­

ğınız o çalışmanın bize getirdiği çok büyük bir bulgu; o sorunları görerek onun faydası ya da avantajları, sorunları. O şekilde bakmak gerekiyor.

İkinci sorun bu kamu sektörü, ATAŞ meselesi. Olayın kamu sektörüyle filan alakalı olduğunu sanmıyorum, büyük bir firma sorunu. Herhangi bir büyük firma herhangi bir yerelliğe gittiği andan itibaren herhangi bir krizde kalkıp mesela kapandı fabrika yada farklı bir yer buldu. Tabi çok büyük bir zararı oluyor yani. Dünyada örnekleri var. Glaskov'da işte demir çelik firmaları, çok büyük firmalar tamam girişimciliği öldürüyor ama bu kamu filan değil. Büyük firma zaten girişimciliği öldüren bir şey. Yani insanlar işçileşiyorlar, orada çalışmayı yeğliyorlar ve herhangi bir sorun olduğunda daha uygun bir yer bulunduğunda o firma kalkıyor başka bir yere gidiyor. Ama burada temel _sorun büyük firmanın yerel ekonomiyle kurduğu ilişki tarzı. Yani büyük firma kötüdür diye bir şey yok. Türkiye örneğine baktığımızda Bursa'nın tekstilindeki gelişmenin en büyük pay sahibi Merinos ve Gemlik fabrikalarıdır. Burada yaratılan bir hammadde yaratmıştır, girdiği il işkide şu vardır. Bursa'da bir tekstil altyapısı vardır, bir geleneksel birikim tarzı vardır Bununla bir ilişkiye geçmiştir. Bu ilişkiye geçtiği taktirde bu büyük firmayla yerel girişimciler arasında çok güzel örnekler sağlanabiliyor. Artı işte orada yetişen mühendisler yani, beyefendi daha farklı bir şeyler dedi. Tüketime olan etkileri. Yani o ak veya kara şeklinde bir şeyler görmek yerine, biz eğer konumuz strateji ise olan şeyleri avantajlarımızı, dezavantajlarımızı değerlendirmemiz gerekir. Eğer firma büyük firmaysa kamu firması olup olmaması fark etmiyor. Büyük firmanın yerellikle kurduğu ilişkiler bizim için önemli ve strateji geliştireceksek ~emel noktalarımız da bunlar olacak. Teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Evet bu arada arkadaşlarım bana bir not ilettiler. ATAŞ bir KİT değildir, özel sektörde faaliyet gösteriyor şeklinde.

İzleyici İsmet _Yurteri, Benim sorum şu. Konu Mersin, Mersin1n ticareti ve sanayii. Mersin1n ekonomisi hakikaten dar, Mersin'e hiç kimse şimdiye kadar öz evlat gibi bakmadı. Mersin'de çalışan, kendi imkanlarıyla katma değer yaratmaya çalışan bir insanım . Mersin'de gözden kaçan bir şey var. Merkezi ya dışarıda veya dış ülkede veya istanbul'da, Ankara'da olan 4 tane 5 tane kuruluş var. Örneğin, Continent gibi, Migros gibi, Çetinkaya gibi. Bir de Beğendik açılacak. Bu açılan büyük mağazaların 54


merkezi başka şehirlerde. Ben sizden, Enstitü olarak bu büyük kuruluşla­ rın Mersin'in ekonomisinden ayda kaç lira götürdüğünü, yılda ne kadar para götürdüğünü hesaplamanızı istiyorum. Mersin'den temel maddelerin alınmadığını, bu büyük kuruluşların her birinin 40 tane, 50 tane esnafın dükkanına kepenk kapattırdığını birer birer görüyoruz. Buna ek olarak bu büyük kuruluşların vergileri de buraya verilmiyor aynı zamanda. Bu firmalar Mersin ekonomisinden ne kadar para götürüyor, bu dar ekonomiden, kısıtlı imkanlardan. Bir de çok işçi de çalıştırmıyorlar bunlar, çalıştır­ dıkları işçileri başka şehirlerden getiriyorlar. Bence Mersin'in büyük problemlerinden bir tanesi bu. Eğer bu konuda bir yardım eder de bir istatistik çıkarırsanız memnun olurum. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Efendim teşekkür ederim. Firmaların yerelle ilişkileri, tabiki kapsamı bu konuyla ilgili. Elimizde done varsa arkadaşlarım yorum yapsınlar ama zannetmiyorum. Fakat not aldık. Efendim eğer böyle bir çalışma yapma imkanımız olursa tabiki yapacağız. Beyefendi buyurun efendim.

İzleyici Ben İbrahim Değer; Yaptığınız istatistikleri dinledik. Sağolun, teşekkür ederiz. İstatistiğe baktığımız zaman Mersin'de hiç korkunç bir durum yok. Bazı kalemlerde biz çok iyiyiz ama bir yay çarkımız var ki Mersin'de ekonomi çökmüş durumda. Burada bir terslik görünüyor. Yaş haddıyla istatistik arasında fark var. Benim görüşüm; Mersin'de evet büyük ku ruluşlar var, çok büyük cirolar yapıyorlar. Ama bunların merkezleri, genel merkezleri İstanbul'da. Siz kağıt üzerinde Mersin'e çok para girmiş görüyorsunuz fakat bu paralar hiç bir zaman Mersin'de kalmıyor.

İstanbul'daki merkezlerine gidiyor ve rakam büyüyor, icraata geçtiği vakit sarf ettiğiniz zaman Mersin'de hiç bir şey yok. İstatistiği aldatan noktanın bu olduğu kanaatindeyim. İkincisi hepimiz Mersin'de büyük kuruluşların olmasını istiyoruz. Ama kuruluşlar bize yan sanayii getirecek, yan kuruluşlar üretecek kuruluşlar olsun. Mersin'e gelenlere bakarsanız hiç de yan sanayi üreten büyük kurutuş yok. Çimento sanayi entegre bir tesis, ATAŞ entegre bir tesis, Soda Sanayi entegre bir tesis, efendim Krom San böyle ve bu insanlar, bu kuruluşlar alışverişlerini de Mersin'den yapmazlar. Bu kuruluşlar yıllık ne kadar malzeme ihtiyaçları var, bu!llapn hesabını yapar, toptan ya toptancıdan fabrikasından alır, yahut Istanbul'dan alır, veyahut da ithal eder. Demek ki bunun Mersin'e de ticari bakımdan bir faydası yok. Sadece Mersin'de, burada olabilecek nakliyecilik olabilir. Ürettiğini nakletmek. Bugün nakliyeciliği de Mersin'in elinden 55


almış durumdalar. Yan komşularımız bunları da rahatlıkla yapıyor ve dolayısıyla Mersin'e pek bir fayda sağlamıyor. Ama düşünün ki, bir beyaz eşya yapan veyahut da bir otomotiv sanayi gibi bir kuruluş Mersin'e gelmiş olsa; bu ürettiği parçaların, üretimini yaptığı ürünün yan sanayii olarak yapılacak bir çok faydaları var ve bunun için Mersin'de mecbur bir yan sanayi doğuruyor. Ona hem maddi hem de teknolojik bir yardım yapıyor ve böylelikle buranın hem ihtisaslaşmasına hem de burada paranın kalarak memleket içerisinde dönmesine katkıda bulunuyorlar. Biz eğer burada bir yatırım düşünüyorsak, herhangi bir gelişmeyi arzu ediyorsak bu tip bir üretim yapan kuruluşların Mersin'e gelmesini sağlama­ mız lazım. Teşekkür

ederim.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU ediyorum. Şimdi hatırladım, eskiden tanış­ mıştık. Değerli büyüğümüz gerçekten tecrübeleriyle güzel şeyler söylediler. Yalnız herhalde yanlış anlamadıysam şöyle söylüyorsunuz. Rakamları eğer istediğiniz gibi yorumlamazsanız o rakamlar size yarar. Onda haklısınız. Yani istatistikler yanlış yorumlarla hakikaten yanıltır. Ben buna katılıyorum ama şunu da vurgulamak istiyorum. İstatistikler kesinlikle eğer arkasındaki matematiği, tanımı ve alandaki kalitesine güven duyuluyorsa kesinlikle yalan söylemez efendim. Dolayısıyla bizim rakamlarımız güvenlidir. Ben bu konuda, kesinlikle inanılması gerekir diye düşünüyo­ rum. Arkadaşlarımız sunumlarında şunları da söyle~füer. Örneğin bir ATAŞ'tan bahsettiler, ATAŞ'ı dışarıya çıkarınca nedir durum, verimlilik nedir vs. bunları söylediler. Ben bunu tekrar vurgulamak istiyorum. Ben bir istatistik hocasıyım hasbelkader. Aslında doğma büyüme istatistikçiyim. İstatistik, bir matematik biliminin uzantısıdır efendim. Ben bunu naçizane huzurlarınızda tekrar vurgulamak istiyorum. İstatistik kesinlikle yalan söylemez. İstatistik rakamlarını eline alan kişi yalan söyler efendim. O kişinin yalanıdır. Ve hep şu örneği veririm. Eğer bir uçak düşüyor­ sa, baraj yıkılıyorsa fizik yalan söyler dememiz gerekir. Öyle bir şey yok efendim. Ben affınıza sığınarak bunu belirtmek istiyorum. Rakamlarımız gayet doğru ve güvenilirdir. Ama yorum yaparken ATAŞ içinde, yahut ATAŞ dışında vurgulamalarımızı arkadaşlarımız yaptılar zannediyorum. Hani onu daha belirgin şekilde, o bilinçle değerlendirirse kullanıcılar zannediyorum çok yerinde olacak sayın büyüğüm . Böyle anlıyoruz, sizin de böyle anladığınızı zannediyorum. Ama ben burada bir istatistik hocasıyım ve şu anda şurada onlarca istatistikçi var. İstatistiğe güveniniz efendim. Gerçekten. Efendim ben

teşekkür

56


İzleyici Hocam benim

konuşmam yanlış anlaşıldı

herhalde. Ben sizin ra-

kamlarınıza inanmıyor değilim. İstatistiklerinize de güveniyorum. Büyük kuruluşlar, Merkezleri İstanbul'da olduğu için bu yaptıklan iki rol. Mer-

sin1n içerisinde dönüş yapan bir para olmadığından bu ciro burada kazanılıyor ama para burada bırakılmıyor. Bu para İstanbul'a gidiyor, vergisi orada veriliyor. O bakımdan sizin yaptığınız istatistiklerde bu ciro Mersin1nmiş gibi düşündüğünüz vakit bir aldanma olabilir. Ama bu parayı siz çıkarıp İstanbul'da, vergisi verilen yere işleyecek olursanız o zaman deği­ şik bir durumdur. Yoksa sizin rakamlannıza güvenmediğimden değil. Düşünce farkını öğrenmek istiyorum.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Bu konuda

açıklama

yapmak isteyen

arkadaşlar

buyurun efen-

dim. Ahmet PALAS (DİE) Bu tartışmaya katılıyorum çünkü biz bunu zaman zaman ... yapı­ yoruz. Burada tanım önemli oluyor. Ekonomik faaliyetlerin uluslararası sınıflamasına göre, işyeri fiziki olarak üretimini nerede yaptı ise coğrafi olarak biz oraya koymak durumundayız. Dolayısıyla ATAŞ'ın üretimi burada olduğu için İçel ilinde

İzleyici O para Mersin'de değil ki, Ahmet PALAS Ama paranın nereye gittiği o istatistik açısından bizi ilgilendirmiyor. Tanımımız o şekilde. Eğer sizin dediğiniz gibi yapsak işin içinden çıkamazdık. Örneğin elektrik üretiliyor, dağıtımı üretildiği yerde değil mesela, bu da çok tartışılıyor. O nedenle işyerleri nerede üretim yapıyor­ sa o coğrafi yerleşim biriminde alınmak durumunda.

İzleyici

ATAŞ'ın

. vergisi nedir diye bir soru soruldu mu?

Ahmet PALAS O ayrı, vergi istatistiklerinin konusu. Ama üretim istatistikleri sından ATAŞ burada olmak durumunda. 57

açı­


Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Buyurun

Sayın

Morgil,

Prof. Dr. Orhan MORG İL Şimdi tabi istatistikler gerçekten doğrudur da burada belli ekonomik, teorik modellere göre bu istatistiklerin yorumlanması lazım. Tabi arkadaşlarımız istatistikleri sundu. Zannediyorum yarın bildiriler takdim edilince biraz bunların ekonomik anlamda yorumlanmasına gireceğiz. Şu anda bir bilgi edindik gerek Mersin daha doğrusu İçel gerekse diğer iki ille. Tabi büyük yatırımlar açısından da bir kaç şeyler söylemek istiyorum. Şimdi bunları çok negatif yönde arkadaşlarımız değerlendirdi, ama bir de onların pozitif yönleri var. Bir yatırım yapılırken buraya bir sermaye girişi oluyor. Nasıl biz yabancı sermayeyi Türkiye'ye getirmek istiyorsak, bir nevi yabancı sermayenin içeriye gelip yatırım yapması, yeni yönetim metotlarını buraya getirmesi, yeni teknolojileri buraya getirmesi yönünde bir katkı var. Artı istihdam ettiği kişilerin elde ettiği gelirler de burada harcanıyor, onun getirdiği katma değer vergisi, gelir vergisi burada yaratılıyor. Dolayısıyla o yatırımları değerlendirirken tabiatıyla bütün bu yönlerine bakarak değerlendirmek lazım. Tabi sadece kar şeklinde elde edilenler de değil. Çünkü yatırımdan bir tek kar şeklinde gelir elde edilmiyor, özellikle ücret şeklinde gelir de elde ediliyor. Burada tabi çok önemli olan nokta yan sanayi veya buradaki üretimin değerlendirilmesi. Mesela Gaziantep'te de bu tip mağazalar açıldı. Alman firması açtı, oradaki toplantıya bizi çağırdılar. Şimdi zaman içinde Gaziantep'te, oradaki üretimin o mağazalarda satılmaya başlandığını, standardizasyon ve giderek artan bir kalitede üretimi teşvik ettiğini söylediler. O açıdan baktı­ ğımızda bu tip yatırımları pozitif yönleri artı negatif yönleriyle değerlen­ dirmek lazım. Yoksa sadece karı götürüyor başka yere yatırıyor diye düşünerek bunlara kapalı davranmanın çok faydalı olduğu kanaatinde deği­ lim. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. Ömer GEBİZLİOGLU Efendim biz kahve arasından epeyce çaldık. Ancak konuşmalar çok hararetli ve verimliydi, zannediyorum çok da ilginç. Bu oturuma katkıda bulunan bütün arkadaşlarıma ve sizlere, bulunduğunuz yerden katkıda bulunarak değer kattınız, çok teşekkür ediyorum.

58


YEREL SEKTÖR TEMSİLCİ SUNUŞLARI Prof.Dr.Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Mersin1 geliştirme sempozyumunun öğleden sonraki ikinci oturumunu açıyorum. Bu oturumda konuşacak konuşmacıları size takdim etmek istiyorum. Sayın Prof.Dr.Ercan Uygur bey, biraz sonra kürsüden konuşacaklar. Sunacakları konu, üretkenlik ölçütlerine göre İçel- Türkiye sektör karşılaştırmalarını yapacaklar ve bu arada Devlet İstatistik Enstitümüzün yapmış olduğu ilk anket çerçevesinde İçel ilimizde ağırlıkla kendini gösteren alt sektör temsilcileri aramızdalar. Şimdiye kadar Devlet istatistik Enstitüsü uzmanları toplamış oldukları, derlemiş oldukları rakamları bize sundular ve biraz da bize hazırlık yaptılar. Bakalım eli taşın altında olanlar bu konuda ne söylüyorlar. Onların bakışları nasıl, sorunlarını, dertlerini, beklentilerini bize iletecekler. Ben öncelikle Sayın Prof.Dr.Ercan Uygur beyi kürsüden konuşmak üzere yerine çağırıyorum ve kendilerini size tanıtmak istiyorum. Prof.Dr.Ercan Uygur bey, Ortadoğu Teknik Üniversitesi mezunu, İngiltere'de yapmışlar mastır ve doktoralarını ve İngiltere'de bir süre öğretim üyeliği yaptıktan sonra 1977 yı­ lında Türkiye'ye dönmüşler ve halen bildiğim kadarıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde görev yapıyorlar. Üçü İngilizce yazılmış olmak üzere 5 kitabın müellifleri. Yurtdışında ve yurtiçinde yayınlanmış Ercan Uygur beyin çok sayıda makaleleri var. T.C. Merkez Bankası, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve DİE'de danışmanlık yapmışlar ve bu danışmanlık görevleri devam ediyor. Altı konuşmacı arkadaşımız var ve yaklaşık olarak da saat şu anda onaltıyı on geçiyor. 100 dakikaya yakın süremiz var. Sayın Ercan Uygur'a 20 dakikalık bir konuşma süresi tanıya­ bileceğiz. Diğer arkadaşlarımız da yaklaşık 15 dakika konuşacaklar ve daha sonra da konuyu tartışmaya açacağız. Buyurun efendim.

Üretkenlik Ölçütlerine Göre İçel, Türkiye ve Sektör Karşılaştırmaları Prof. Dr. Ercan UYGUR Teşekkür ederim sayın Başkan. Ben, istatistik ile iktisadı yoğur­ maya çalışacağım. Günün bu saatinde biraz uykularımızın geldiği bu sa.atte bu işi nasıl yaparım diye düşünürken, aklıma geçmişte yaşadığım bir olay geldi istatistikle ilgili olarak. Onu aktararak başlayayım istiyorsanız. istatistik dersi ben de verdim ve ders verdiğim sınıfa gittim ve şöyle bir yazı vardı. İstatistikçiler karanlık bir odada var olmayan siyah bir kediyi arayan kör kişilerdir. Şimdi yabancı bir ülkede ders verdiğim için doğrusu 59


bir hayli moralim bozuldu. Yani öğrenciler beni kötü bir pozisyona soktular diye düşündüm ve bu halimi bir öğrenci fark etti ve dedi ki üzülmeyin bunu her ders için yazıyoruz dedi. Fakat sözün aslı ünlü filozof Bertrand Russell'a ait im iş ve bunu filozoflar için söylemiş . Filozoflar karanlık bir odada var olmayan siyah bir kediyi arayan kör kişilerdir dem iş. Bunu bizim öğrenciler istatistik dahil diğer konulara uyarlamışlar. Şimdi, şöyle bir şey ile gözlem ile başlayayım. İçel büyümek istiyor. Kalkınmak istiyor ama daha iktisadi bir terim kullanırsak büyümek istiyor. Nasıl büyüsün? Bunu konuşmak istiyoruz. Aslında İçel'de büyüyen bir şeyler var. Nüfus hızlı büyüyor örneğin, apartmanları da çok hızlı büyümüş görüyorum. Ama tabi istenen büyüme bu değil. Nedir istenen büyüme? Ekonomik büyüme, nedir ekonomik büyüme? Katma değerin daha hızlı artması . Katma değerin daha hızlı artmasının çarelerini bulmak istiyoruz. Bu büyüme isteği "büyümeyi acaba neler etkiler?" sorusunu akla getiriyor hemen. Büyümeyi kabaca, başlıca üç şekilde sağlamak mümkün. Bunları önce bir söyledikten sonra İçel için, Mersin için neler yapılabilir sorusuna ve özellikle sektöre! değerlendirmelerle birlikte sektöre! tercihler yapılabi­ lir mi sorusuna ben kısaca girmek istiyorum. Büyümenin başlıca üç kaynağı var. Birisi üretim faktörlerinin artışı, yani yatırımın artması ve o yatırım için gerekli eğitimli işgücünün artması. Ben önce kısaca İçel'de bu var mı? Yahut özellikle Türkiye ile karşılaştırıldığında ne kadar var, geri mi kalmış, ileri mi gitmiş buna bakmak istiyorum. Büyümenin ikinci kaynağı üretkenlik artışı, yani, aynı miktar sermaye stokuyla ve aynı miktar istihdamla daha fazla katma değer yaratmak. Nasıl olur bu? Özellikle teknolojik gelişmeyle o faktörleri daha etkin kullanarak olur. Bu var mı diye kısaca bakacağım. Üçüncü büyüme kaynağı da aslında dikkat ediyorum buradaki tartışmalarda hep gündeme geliyor sektör seçimi filan deyince. Şudur; daha yüksek katma değerli sektörlere doğru geçiş. Örneğin, tarımdan sanayiye geçiş aynı miktar girdi ile daha yüksek katma değer sağlamak demektir böyle de büyümek mümkündür. Yahut sanayinin içinde daha düşük katma değerli sektörlerden örneğin çırçır gibi, daha yüksek katma değerli sektörlere doğru geçiş. Buna ben kısaca sektöre! ilerleme diyorum. Sektöre! ilerleme yoluyla büyüme diyorum. Böyle de büyüme olabilir. Acaba İçel'de böyle bir şey var mı? Cevaba göre sektör seçimi konusunda neler söyleyebiliriz ve böylece sektör temsilcisi sayın konuşmacılara da böyle giriş yapmış olur umudundayım. Kısaca birinci b9yüme unsuruyla başlayalım . Yani faktör artışı içel'de ne kadar var? Uretkenlik artışını ve sektör ilerlemesini şimdilik unutalım, bir kenarda bırakalım. Acaba ne kadar faktör artışı var? Bunu uzun boylu karşılaştırmak yerine Türkiye ile karşılaştırarak önce bir konu60


şalım

tabloya bakalım . Ben kısaca iki sütuna bakarak bu konudaki ve iktisadi bir değerlendirmeyi ifade edeyim. Ne demiştik, faktör büyümesi yatırımla ve onun için gerekli işgücü artışıyla olur. Sabit sermaye yatırımı eğer artıyorsa bu faktör büyümesi için ortam var demektir. Bakıyoruz şurada, şu sütunda İçel'deki sabit sermaye yatırımları­ nın Türkiye içindeki payı bir hayli dalgalı. Bu arada İstatistik Enstitüsü sayın yetkililerine de söyleyeyim. Orada negatif bir sayı da var. O tabi mümkün, sattıkları sabit sermaye yatırımı mallarının aldıklarından daha fazla olduğu anlamına gelir. Buna dikkatinizi çekerim. 1980'de böyle bir olay var. Şunu da hemen söyleyeyim değerlendirmelerim hemen tümüyle özel sektör içindir. Çünkü İçel'de iki tane şu anda (KİT), kamuya ait kuruluş var birisi Kağıt fabrikası Silifke'de, birisi de boya fabrikası ve onun için onlardan çok da beklentimiz olmadığına göre özel sektör kuruluşları ile ilgili değerlendirmeler yapmak istiyorum. Yatırımda dikkatimizi çeken birisi çok dalgalı bir seyir, bazen negatif olmuş, bazen sıfıra kadar inmiş Türkiye içindeki payı bu yalnız onu da unutmayalım. Bazen de yükselmiş en yüksek %7,S'a ulaşmış 1983 yılında. Şunu da söyleyeyim 1980'1erin başları daha sonra konuşacağımız bir çok konuda gözlediğimiz bir olay var hemen söyleyeyim. 19801erin başlarında İçel'de hemen hemen bir çok değişkende yükselme var. Sonra tekrar aşağıya iniş var. Bu şeyin ilk söylediği bu, eğer peki bu dalgalanma var da payı yüksek mi düşük mü bunu şöyle bir kritere göre yapmak mümkün. Nüfusun payı, İçel1n nüfusunun payı Türkiye nüfusu içinde % 2,5-3 arasında değişmiş. Şunun ortalamasına bakacak olursak 2,S'un biraz altında yani yatırım-sermaye birikimi Türkiye ortalamasının birazcık altında kalmış. İstihdam ne olmuş o da dördüncü sütunda görülüyor toplam istihdam ve ücretli istihdamı yan yana orada ortalama %1'e yakın, %11n biraz üstünde %1.2 dolayında, yani nüfus artışına göre istihdam artışı bir hayli düşük kalmış içel'de, Demek ki, şöyle bir şey söylemek mümkün. Türkiye ortalaması ile karşılaştırdığımızda son 20 yıl ki gelişmelere baktığımızda İçel'de zaman zaman Türkiye ortalamasının üstünde bir faktör birikimi olmasına rağ­ men, 1980'1erin başları buna güzel bir örnek, sonraki dönemlerde genellikle Türkiye ortalamasının altında kalmış. Bu nedenle faktör artışı yoluyla özellikle sermaye birikimi yoluyla büyüme kolay görülmüyor. Evet a_ma büyümenin mutlaka faktör birikimi yoluyla olması gerekmez. Belki Içel üretkenlik artışında çok hızlı bir artış ilerleme gösteriyor veya şöyle üçüncü bir faktör de hemen unutmadan ekleyelim. Sektöre! ilerleme ile yani daha yüksek katma değerli sektörlere geçerek büyümesini sağlıyor olabilir. Yüzlerdeki müstehzi ifadeden de görüyorum ki bu sorunun cevabı da aşağı yukarı belli, onlar da aslında pek yok. Bunu göreceğiz. Şimdi, fakve

şu

düşüncelerimi

61


tör birikimi yoluyla büyüme biraz zor görünüyor. Daha doğrusu Türkiye ortalamasına göre faktör birikimi sınırlı kalmış onun için şu anda Türkiye'nin ortalamasının da altında bir performansla büyüme hızını arttırması için yapabileceği şeylerden birisi yatırımı arttırmak ve eğitimli işgücünü arttırmak. Burada en azından Türkiye ortalamasına çıkabilecek bir mesafe var. Bir kere onu belirtelim. Peki gelelim büyümenin diğer önemli kaynağına, şunu da söyleyeyim özellikle gelişmiş ülkelerde ve hızlı büyüyen Uzak Doğu Asya ülkelerinde büyümenin asıl kaynağı üretkenlik artışı, teknolojik gelişmeyle birlikte özellikle sağlanan üretkenlik artışı. Burada iki faktörün üretkenliğinin artışına bakabiliriz. Bir işgücü üretkenliğinin artışı, ne demek işgücü üretkenliğinin artışı, aynı miktarda işgücüyle daha fazla üretim yapmak demek, yani işgücünü daha etkin kullanmak demek, ikinci bir üretkenlik diğer faktör ile olabilir o da sermayenin üretkenliğinin artışı, o ne demek? Aynı sermaye stokuyla daha fazla üretim yapmak demek, bunun bir yolu örneğin kapasite kullanımını arttırmak olabilir, ama daha çok daha kalıcı olanı teknolojik birikim ile teknolojik gelişme ile üretimi arttırmak olabilir. Yani aynı miktarda örneğin yatırım harcamasıyla yahut aynı sayıda makinayla daha çok üretim yapabilmek anlamında üretkenlik artışıyla sağlanabilir üretim artışı. Bu var mı diye ben sektörler itibariyle bakmak istiyorum. Yalnız burada şu noktayı da belirtmek istiyorum. Uzun dönemli büyüme için üretkenlik artışı mutlaka gereklidir bu gerekli koşuldur. Artı şunu da söyleyelim uzun dönemli üretkenlik artışı rekabetçi ortamın artışı içinde gerekli koşuldur. Yani rekabeti sürekli fiyat kırarak örneğin arttıramazsınız. Rekabeti uzun dönemde arttırmanın yolu üretkenliği arttırmaktır. Onun için üretkenlik artışını ve üretim artışını ve büyümeyi aslında uzun dönemde rekabet gücünün derecesini arttırmak olarak da ifade etmek mümkündür. Onun için İçel eğer, daha hızlı büyümek istiyorsa sürdürülebilir büyüme dediğimiz uzun dönemli büyümeyi yakalamak istiyorsa daha rekabetçi de olmak zorundadır. Tanım gereği. Peki bu var mı? Özellikle Türkiye ortalamalarıyla karşılaşbrarak sektörler itibariyle bakalım. Burada beş sektör düzeyinde karşılaştırma yapabiliyorum, nedeni şu. Bu beş sektörde, gıda, tekstil, kimya, çimento ve taş toprak sanayi ve makine sanayi bu beş sanayi ile ilgili karşılaştırmalar yapabileceği~. Çünkü, örneğin mobilya örneğin matbaacılık, kağıt ürünleri, orman ürünleri gibi sektörlerde istatistik Enstitüsü gizlilik kaydı ile bilgi vermiyor. Bize bile vermiyor. Aslında burada şu konuyu da belirtmek lazım. Tabii İstatistik Enstitüsünün yasası gereğidir bu ama, firma düzeyinde firmanın ismi olmadıktan sonra bilgi almanın artık bir sakınca~ı da olmaması lazım bu çağda. Bunu da bu arada belirtmiş olmalıyım. ilk baktığımız sektör gıda sektörü ve özel gıda sektöründe 62


işgücü üretkenliği. Yukarıda Türkiye üretkenliği var, aşağıda İçel üretkenliği var. Görüyorsunuz İçel üretkenliği, işgücü üretkenliği genellikle

son yılda, 97'de var. Belki DİE'deki uzman arkadaşlar bir açıklamasını yapabilir veya yerel uzmanlar bir açıklamasını yapabilir. Acaba büyük bir fabrika veya fabrikalar işlet­ meye mi açıldı o yılda bilmiyorum ama son yılda bir sıçrama olmuş, nedenini bilmiyoruz. Şimdi ama ortalama olarak düşünecek olursak, Türkiye'nin Türkiye ortalamasının altında şöyle son 20 yıla bakarak bir çizgi çizelim. Şöyle ikisi de yukan doğru hafif eğim var ama İçel'deki üretkenlik artışı çok daha az. Onun için gıda sektörü bu açıdan baktığımız da çok da tercih edilebilecek bir sektör gibi görünmüyor. Halbuki aslında şöyle bir doğal tercih edilen sektör gibi görünebilir. Bu bölge tarım bakımından da gelişmiş sayılır bir bölge tarımsal üretimi de yüksek, öyleyse tarımsal ürünleri kullanarak gıda sanayiinin daha hızlı büyümesi, hatta daha rekabetçi ol ması, üretkenlik artışı daha çok göstermesi beklenirdi ama öyle bir şey yok, nedense, bunun nedenlerini belki tartışmak lazım ama, ilk izlenime bakacak olursak gıda sektörü İçel'de tercih edilmesi gereken bir sektör gibi görünmüyor. Tarihi gelişme çizgisine bakacak olursak. Diğer grafiğe bakalım, aynı şeyi tekstil sektörü için yapıyoruz. Yukarıda mavi çizgi İçel, aşağıda Türkiye var. Şimdi aslında ;İçel üretkenliği daha yüksek gibi görünüyor fakat bir çizgi çizecek olursanız Türkiye ortalaması daha hızlı artıyor. Bunun hesaplarını yaptım ama burada yansıtmak anlamlı değil, İçel'deki üretkenlik artışı tekstil sektöründe daha az, yani, geçmişte daha yüksek noktadan başlamış ama şimdi aşağı yukarı aynı noktaya gelmişler hatta aynı noktaya gelmişler 1997'de. Bu da neden? Bunun araştırılması gerekir. Lütfen diğer grafiğe geçelim. Şimdi bu sektör ATAŞ'ın çok büyük üstünlüğünün, hakimiyetinin olduğu petrolkimya sektörü. İçel1n tabi ATAŞ nedeniyle çok büyük bir üstünlüğü var. ATAŞ'ı çıkarı rsanız yalnız Türkiye ortalamasına filan geliyor. Görüyorsunuz bir tek işletme tabloyu çok büyük ölçüde değiştiriyor ama şimdi sektör tercihi bakımından şöyle düşünelim mi? Biz İçel'e ATAŞ'lar mı yapalım? Yapılabilir mi bu? Düşünülebilir belki öyle büyük ölçekli şeyler yapılabilir mi diye ama, şu resim aldatmasın o ATAŞ'ın getirdiği bir sonuç. Diğerine geçelim lütfen. Bir sonraki sektör bütün bu benim baktığım verilerde, yaptığım hesaplarda öne çıkan sektör ne? İnşaat malzemeleri, çimento üreten özellikle çimento üreten ve inşaat malzemeleri üreten toprağa dayalı sanayi. İçel1n bütün karşılaştırmalarda daha sonra diğer tablolarda da bu ortaya çıkacak. Üretkenlik artışının en fazla görüldüğü sektör bu. Neden ve nasıl böyledir ve dolayısıyla bu sektör İçel için tercih edilebilecek bir

Türkiye

ortalamasının altında.

Bir

sıçrama

63


sektör olabilir mi? Bunun tartışılması yapılmaya değer, özellikle yerel uzmanların da verdiği bilgiler ışığında. Ve sonuncu sektörümüze geçelim. Sonuncu sektörümüz makine sektörü. Burada da maalesef pek olumlu olmayan bir tablo var. Üretkenlik artışı, işgücü üretkenlik artışı var fakat Türkiye ortalamasının bir hayli altında kalıyor. Makine sektörünün üretkenlik düzeyinin düşük olması artışının da Türkiye artışından daha az olması, özellikle son yıllarda dikkat edin 1997'ye kadar geliyor. Son yıllarda bu üretkenlik artışının durması herhalde yine tartışılmaya değer bir nokta. Şimdi diğer şeye geçersek lütfen. Peki İçel'de işgücü üretkenlik artışı böyle, ama acaba İçel'de sermaye daha verimli kullanılıyor olabilir mi, öyle de çünkü bir üretim artışı kullanılabilir. Yine aynı sektörlere bu defa sermaye üretkenliği açısından bakıyoruz. Bu gıda sektörü, son yılda 1997'de sermaye üretkenliğinde bir sıçrama var nedeni benim için meçhul gene ama eğer ortalama olarak bakarsanız bütün dönem, son yirmi yıl Türkiye ortalamasının altında. Yani gıda sektörü biraz önce söylemiş­ tik, sadece işgücü üretkenlik düzeyi ve artışı olarak değil, sermaye üretkenlik düzeyi ve artışı olarak da geride kalıyor ve bu nedenle biraz ewel gıda sektörü acaba tercih edilen bir sektör olur mu sorusuna ikinci defa olumsuz cevap veriyoruz bu grafiğe bakarak. Tekstilde durum nedir? Tekstilde sermaye üretkenliği aslında geçmişte 1970'1erde falan bir hayli yüksekmiş İçel'de. Bakın grafiğin mavisi İçel1 gösteriyor ve daha önceki yıllara da bakarsanız o yükseklik devam ediyor ama 1980'1erin başında bir hızlı düşüş var. Bu anladığım kadarıyla buradaki büyük tekstil işletmelerinin diğer illerde modernizasyona giderken burada gidilmemesiyle ilgili bir sonuç gibi geliyor bana ve sonra bir miktar artış var ama son 15 yılı filan alırsak Türkiye ortalamasıyla birlikte gidiyor. Fakat hatırlayalım işgücü üretkenlik artışı Türkiye ortalamasının altında. Diğerine bakalım lütfen. Kimya sektöründe de yine ATAŞ'ın üstünlüğü burada karşımıza çıkıyor. Aynen işgücü üretkenliğinde olduğu gibi sermaye üretkenliğinde de ATAŞ nedeniyle üretkenlik yüksek görünüyor. Ama Türkiye'de de şöyle bir şey gözlem de yapalım. Artış olarak bakarsanız İçel'de de Türkiye'de de üretkenlik fazla artmıyor. Kimya sektörünün bu nedenle böyle bir özelliği var bence tartışılmaya değer. Taş-toprak, çimento sanayii, Türkiye'ye benzer bir şekilde gidiyor ama bakın yine 19801erin başında yüksek bir noktadan başlıyor sonra Türkiye'ye yakın gidiyor son yılda yine bir sıçrama var yine bir büyük kuruluşun veya kuruluşların hizmete girmesi midir bilmiyorum. Ama iş64


gücü üretkenliğinde çok bariz bir üstünlük olduğuna göre taş toprak, çimento sanayiinde bir genel üstünlük var diyebiliriz. Makine sektörüne bakıyoruz son olarak. Aynen işgücü üretkenliğinde ve artışında olduğu gibi sermaye üretkenliğinde de Türkiye ortalamasının altında bir durum var. Bu da araştırılması, üzerinde durulması gereken bir konu. Çünkü makine sektörü içinde daha teknoloji yoğun sektörler var. Bilgisayar da bunun içinde, buzdolabı da bunun içinde araba da bunun içinde. Yani teknolojiye daha açık sektörler makine sektörü içinde ama İçel bu sektör bakımından Türkiye ortalamasının bir hayli altında görünüyor. Şimdi vaktimi belki de bitirdim mi sayın başkan, bir kaç dakika daha vaktinizi alayım, acaba sektöre! ilerleme yoluyla bir büyüme olabilir mi, yani daha düşük katma değerli sektörlerden daha yüksek katma değerli sektörlere doğru geçişi bir büyüme aracı olarak düşü­ nebilir miyiz İçel için. Bir sonraki grafiğe bakarsak, lütfen. Şimdi burada beş sektörü birden görüyoruz. En üstteki kırmızı gene kimya sektörü yani ATAŞ, ben ona ATAŞ diyorum. Diğerleri sırasıyla şu ikinci mor görünen taş-toprak sanayi. Burada katma değer oranı olarak da yüksek görünüyor, doğrusu benim için çok beklenen bir şey değil ama üretkenlik artışının etkisiyle de böyle bir sonuç var. En aşağıdak.i ikisini söyleyeyim. Yine gıda sektörü ile makine sektörü var. Acaba şimdi buradan bir seçim yapacak olsak, hani katma değeri yüksek sektörlere doğru geçişi tercih ediyoruz ya, sektör tercihi yaparken, acaba İçel bu grafiğe bakarak kimya sektörüne veya daha önce de söylediğimiz gibi oradaki ATAŞ etkisini dikkate alırsak, Taş-Toprak Sanayiine mi yönelmelidir gibi gene bir sonuç çıkıyor. Peki bu bilgiler böyle iken bir sonraki grafikte acaba sektör tercihleri gerçekte ne olmuş. Ona bakıyoruz. Sektör payları şöyle, rasyonel bir seçim gibi görünüyor, en üstte en yüksek katma değer payı olan kimya sanayi yani ATAŞ gene. Ama bu biraz totolojik bir sonuç. Sonucunu önceden biliyorduk. Yani ama ikinci sırada çimento taş toprak sanayii var. Yani İçel'de aslında katma değer payı ikinci en yüksek sektör yine, çimento ve taş toprak sanayii çıkıyor daha önce söylediğimiz kriterlere göre oldukça rasyonel bir sektör seçimi yapı lmış gibi görünüyor. Bu ilginç bir sonuç fakat diğer bir sektör yani üçüncü sektör ise tekstil sektörü orada ise payın giderek azaldığını görüyoruz. Yani aslında belki daha fazla artış olabilecek gibi görünürken payın giderek azaldığını görüyoruz ve son iki sektör makine ve gıda burada da en alttalar. Yani olumsuz açıdan bakılacak olursa, İçel için geçmiş tarihsel dinamik içinde baktığı­ mızda gıda sektörü ile makine sektörü çok da umut var görünmüyor. Ama bunlar tabi geçmiştir. Gelecekte farklı şeyler olabilir ve hatta özellikle şu söylenebilir. Özellikle makine sanayi için, madem makine sanayi 65


böyle verimliliği düşük kalmış, payı da düşük kalmış, tersine öyleyse ufuk orada daha açık olduğu için o sektörde daha çok teşvik sağlansın o sektörde daha çok üretkenlik artışı ve büyüme artışı sağlansın ona göre önlemler alınsın sonucu da tabi çıkarılabilir bu bilgilerden. Ben şunu da söylemek istiyorum. Elbette ki bunlar, hem beyana dayalı bilgilerle türetilmiştir, Türkiye'de bir çok istatistiğin olduğu gibi, hem de geçmişe yönelik bilgilerdir. Gelecek bizim yönlendirmek istediğimiz gelecek çok da farklı olabilir. Ancak şunu unutmayalım. Gelecek genellikle geçmişe bağlı olarak da şekilleniyor. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Ercan Bey çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten sektör temsilcisi arkadaşlarımızın konuşmalarını açacak çok güzel bir giriş oldu. Ayrıca İsta­ tistik Enstitüsü'nün rakamlarının da ne derece sağlıklı olduğunu ortaya koyan bir yaklaşım. Çünkü arkadaşlarla biraz görüştük. Ulaştığınız bütün sonuçlara gerçekten elimizde rakam olmamasına rağmen katılıyoruz. Bölgemizde toprağa dayalı sanayi sektörünün bir özelliği şu; sayı olarak belki toplasak lO'u geçmeyen kuruluş bölgemizde. Hepsi büyük kuruluş­ lar ve hepsi gerçekten yüksek teknolojiyle çalışıyor. İşte Çimsa, Soda, Trakya Cam Sanayii, Anadolu Cam Sanayii, Şişe Cam, Kromsan. Bunlar gerçekten yüksek sermayeleri olan, fazla işçi çalıştıran, hem sermayenin verimliUği hem de işgücü verimliliğinin yüksek olduğu sektörler. Ama bunların sayısını gerçekten bölgemizde arttırabilir miyiz arttıramaz mıyız bilemiyorum. Düşünülmesi gereken bir olay, hammadde olarak da doğa­ ya dayanan bir olay, buna bağlı olarak yöremizde inşaat sektörü de gerçekten son derece canlı. Bu sektör üretimlerinin büyük bir kısmını gayet tabiki bu bölgede bırakıyor, tüketiyor. Gıda sektörü konusunda bölgemizde gerçekten daha iyi şeyler ümit ediyorduk ama gıda sektörü işyeri sayısı olarak çok fazla. Bölgemizde bazı kuruluşlar da var ama genellikle küçük imalatçılar şeklinde düşük teknolojiyle çalışıyorlar. İşgücü verimliliği son derece düşük, dolayısıyla sizin bulgularınızı bizim gözlemlerimiz de son derece doğruluyor. Zannediyorum şimdi sektör temsilcisi arkadaşlarımız bu konuda daha rahat konuşabilecekler. Ayrıca gıda sektöründe 1997 yılı için söylediniz galiba işgücü verimliliğinde ciddi bir artış var. Bunun nedenini gıda sektörü temsilcisi arkadaşımız Zafer bey konuşması içerisinde açıklayabilir. Zaten ilk söz sırası programa göre Zafer bey'de. Hemen sözü Zafer beye vereceğim için ben kendilerini tanıtmak istiyorum. Sayın Zafer Aral, 1954 Kayseri doğumlu, TED Kayseri ve İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi 1978 yılı mezunu. İş hayatına Kayseri'de Meysu ve Meybuz A.Ş.'de başlamış, meyve suyu ve dondurulmuş 66


gıda konularında tesis kurma, çalıştırma ve işletme görevlerini üstlenmiş,

1983 yılının başında Aral Endüstri Ürünleri Sanayii Ticaret A.Ş. Şirketini kurmuş. Kuru gıda ve bakliyat işleri ve ambalajl~ma ve kesme şeker üretiminde Kiler ve Prenses markalarıyla tanınıyor.. Yaklaşık olarak 25 bin tonluk üretimin üçte birini de yurt dışına ihraç ediyorlar. Şimdi söz sırası sayın

Zafer Aral'da. Buyurun.

İçel İli Gıda Sanayii zafer ARAL (Sektör Temsilcisi) Teşekkür ederim. Sevgili başkanım, değerli başkanlar, misafirler. Ben İçel ili ile ilgili sunuşuma başlarken, önce istatistiki değerlerin bizim için önemli olan verilerinden bazılarını size hatırlatmak açısından girmek istiyorum konuya. DİE'nin bu konuda yaptığı araşbrmaların neticeleri burada sizlere detaylı bir şekilde zaten sunulacaktır veya sunulmaya da başlanmıştı. Önemli bir kaç konu şu şekilde. Gıda kuruluşlarının Mersin'de %82'si 1-9 büyüklükteki ufak işletmelerdir. Geriye kalan çok az bir miktar var. Kalanların yarısı limitet şirket ki bu da gene ufak şirket grubuna sokmak lazım. Ancak% 6'sı yüksek sermayeli veya çok ortaklı kuruluşlardır. Gene verilere devam ediyoruz. Gıda sanayi konusunda çalı­ şan işletmelerden ihracat yapabilen gene bu son grup içerisindeki firmalardır. Burada 50 işyeri mevcut. O % 61ık içinde 16'sı, bu 50 firmadan 16'sı ihracat yapabilmekte ve gıda sektörünün Mersin'deki ihracatının da % 681ni gerçekleştirmektedir bu 16 firma. Yalnız bu son % 61ık grubu Türkiye geneliyle karşılaştırırsak hem sermaye, hem istihdam miktarı ve dolayısıyla ciro açısından fazla büyük olmadıkları görülüyor. İlimizde gıda üretimi yapıp da Türkiye genelinde marka oluşturmuş iki veya üç firma vardır. Netice olarak şehrimiz hak ettiği miktarda bir büyüklükte gıda sanayi tesislerine sahip değildir. Bu zaten deminki sayın hocamın verdiği değerlerle tamamen uyuşan bir olaydır. Mersin'deki gıda sektöründe 1997'deki işgücü verimliliği açısından sıçramayı anlatacağım ama maalesef gıdadaki katma değeri yüksek üretimlere yönelik bir yapılanma yoktur Mersin'de. Üretimin çok büyük bir miktarı, % 701 çok az bir katma değer yaratılarak burada üretiliyor. Türkiye piyasasına veya dünya piyasasına sunuluyor. Bir pasta üretirsiniz hammaddesi undur, ama % 300 bir değer artışı yaratırsınız. Ama Mersin'deki üretimlerde, maalesef narenciye de olsun bakliyatta olsun esas gıda sanayiinin ana konuları bunlardır. Yaratıian katma değerler% 15-201er civarındadır. Yani alışla satış arasındaki farkla. Böyle olunca tabi verimlilik rakamları çok aşağılarda görünüyor. Hacim olarak çok yüksek ama verimlilik olarak çok düşük.

67


İşgücü verimliliği, işgücü başına düşen herhalde verimlilik artışından

bahsediyorsunuz. 1997'deki sıçramanın tek sebebi, ücretlerde bir sıçra­ ma oldu 1997'de. Yani çok fazla işgücü daha doğrusu işsiz sayısı çok fazla çok rahat işçi bulabiliyorsunuz, çalıştırabiliyorsunuz ama 1997'de bir dirençle karşılaştı şehir, gıda sektörü bilhassa ve 1997'de biz ücretleri arttırmak yani normalin üstünde bir ücret vermeye başlandı. Böyle olunca da tabi çalıştığınız insan sayısını düşürdünüz dolayısıyla . Bu sefer iş­ gücü başına düşen verimlilik 1997'de büyük bir sıçrama yapmış olabilir. Diğer taraftan tabi sermaye verimliliğindeki artışın az olması gayet normal, çünkü dediğim gibi katma değer fazla yaratılmıyor şehirde. Ama şehirdeki sanayi, maalesef gıda sektörü yüksek katma değer yaratan sanayi yok Mersin'de. Bir kaç firmayız çok az, onların yarattığı katma değerler de çok çok yüksek rakamlar değil. Söz konusu kuruluşlann teknolojik yapıları ve pazarlanna bakarsak yüksek teknolojiyi kullanan gıda sektöründeki firmalann miktarı bir elin beş parmağını geçmez. Teknolojik gelişmelerden kesinlikle haberdarlar onu ben söyleyebilirim ama dediğim gibi üretimlerde fazla katma değerli mal üretilmediğinden dolayı artık sermaye birikimi yeteri kadar oluşturulamadı. Dolayısıyla arzu edilse bile teknoloji yenilemede veya yüksek teknolojiyi taşımada zorluk çekiliyor. Ülkenin son yıllardaki istikrarsız durumuna ve yüksek finansman giderlerine bakarak ancak bir kısmı tevzi veya modernizasyon yatırımına gitmeyi düşünebiliyor ama yeni yatırıma hevesli kimseyi göremiyorsunuz şehirde. Bunun başlıca nedeni; yukarıda belirttiğim gibi uzun senelerdir süregelen finansman eksikliğini kapamanın çok pahalı olması, diğeri ise son bir senedir daha fazla hissedilen talep yetersizliğidir. Fazla kapasite doğ­ maktadır ülkede ve şehrimizde de. Müesseseler yüksek enflasyon karşı­ sında sermayelerini koruyabilmenin telaşına kapılmışlardır. Yeni yatırım­ lar yapma düşüncesinde değillerdir. İşverenin eğitim durumu ve örgütlenmesine kısaca bakarsak; iş­ verenler % 6'1ık çok ortaklı büyük sermayeli kuruluşlar çıkarılırsa onun haricindeki firmalarda genellikle aile şirketleri ve başında da aile reisleri vardır. 1980'1erde başlayan ilin gıda sanayi konusundaki gelişiminde ancak ikinci ve üçüncü jenerasyon gerekli eğitimi alarak işbaşına geçmeye başlamıştır. O da son zamanlarda oluyor. Son yıllarda gelişen bu görev değişimi veya işin bir parçası olma durumu gıda kuruluşlannı şehrimizde güçlendirmekte, daha sağlam temellere oturtmaktadır. Bu yeni neslin ilimizde ağırlığı arttıkça hantal ve statik uçlu sektör örgütleri globalleşen dünyaya uyum sağlamak için harekete geçeceklerdir. Çünkü biz aynı hantallığı buradaki sektör örgütlerinde de rahatlıkla hissedebiliyoruz. Nitelikli işgücü ihtiyacına bakarsak, maalesef nüfusu hızla artan şehire 68


göç eden insanların her yaş grubu cahil ve eğitimsizdir. Gelen gençlerin tek özellikleri yaşlarıdır. Yani genç olmalarından başka hiç bir özellikleri yokt~r. Bilgi, eğitim ve kültür açısından yaşlılardan hiç bir farkları yoktur. Ilimizdeki gıda kuruluşları için acil ara eleman yetiştiren teknik liseler açılmalı ki ben bugün sayın Valimizin bu konuyu da gündeme getirmesine çok memnun oldum. Üniversitede gıda ve elektrik konusunda bütün bölümlerin eğitime başlaması sağlanmalıdır. Çarpık şehirleşme ve farklı kültür yapısı dışarıdan yani Mersin dışındaki şehirlerden gerekli ara elemanlann Mersin'e gelmesini de engellemektedir. Yani Mersin'deki yaşam ortamı, kültür farklılığı, çatışmalar, diğer şehirlerden ara elemanların Mersin'e gelme isteğini kırmaktadır. Eleman yetiştirmede teknik okullar ve üniversite ile sanayi kuruluşlarının da kesinlikle iş birliği sağlaması gerekir. Bu Mersin için çok önemlidir. Üniversitemiz çok yenidir. Kendi eğitim sistemini kurarken gıda bölümlerinde eğitim sistemini kurarken şehrin ihtiyacını gözönüne alarak sanayi ile işbirliği yaparsa işin başında doğru noktadan hareket etmiş olabilir ve esas geleceğimiz bütün tahmin ediyorum Türkiye'nin problemi. Haksız rekabet konusu. Yalnız ilimizin değil, şu anda Türkiye'nin teknolojik gelişiminin ve sanayileşmenin önündeki en büyük engeldir haksız rekabet. Her sektörü etkileyen bu konunun en büyük mağduru gıda sanayidir. Bu hem Mersin'de öyledir, hem Türkiye'de öyledir. Küçük ve rantabl olmayan işlet­ melerde veya merdiven altında araba, beyaz eşya, kahverengi eşya vs. üretemezsiniz ama bir iki ufak makine ile şekerleme, bisküvi, çikolata, bakliyat ve hatta sebze ve meyve bile işleyip satabilirsiniz her türlü kontrolden uzak belge ve kayıt sorunu olmaksızın. Çocuk yaşında sigortasız işçi çalıştırarak ürettiğiniz ürünleri gene kendiniz belgesiz olarak dağıtabilirsiniz. Mersin'de olduğu gibi bütün illerde yüzlerce kuruluş bulabilirsiniz. Gıda sektöründe böyle bir yapılanma varken, siz özverilerle kurduğunuz tesiste öngörülen asgari kalite şartlarına uyarak her şeyi kayıtlı ve belgeli üretimi bordrolu ve sigortalı işçi ve teknik elemanlarla geliştirip satarken ve kazancının vergisini de tahsil etmeden öderken nasıl artı sermaye yaratacaksınız. İşte Türkiye'nin bütün problemi, esasen istatistikler de onu gösteriyor. Türkiye genelinde haksız rekabetin % 50 gibi bir oranda olduğu bulunmuş istatistiklerde. Çok doğrudur. Amortisman ve enflasyon muhasebesi kavramlarından uzak ve hatta bihaber rakiplerinizle hem pazardan pay alma mücadelesi vereceksiniz, para kazanacaksınız, bu kazancınızın vergisini ödeyeceksiniz, ondan sonra da teknoİoji yenileme veya tevzi yatırımına gireceksiniz. Dünyada böyle bir sanayileşme örneği yok. Yaşanmamış. Ama Türkiye'de gene de kendini ülkesine vakfetmiş kişi ve ailelerle bütün bu gelişme ve sanayileşme ya69 -


pılabilmektedir. Türk Gıda Kodeksi, haksız rekabeti üretim ve pazarlama konusunda engelleyen büyük bir adımdır. Şu günlerde yürürlüğe girmektedir. Bizim gıda sanayiini çok yakından ilgilendiren konu Türk Gıda Kodeksi, inşallah yürütme hakkıyla yapılır ve yazıldığı gibi uygulanır, gıda sanayinin üretim ve pazarlamada karşılaştığı haksız rekabet ortadan kalkar. Tabi bununla beraber belge kontrolü ve kayıt dışı ticareti de engelleyecek mali tedbirlerin yürürlüğe konulması gerekir. Bunun için önerimiz ise, malın takibi yerine .........(Kaset Değişimi) Gıda sanayiinde de her sermaye ve her sermayedarın amacı kardır. Müesseseler kazandıkça yatırım yaparlar. Yatırım deyince yukarıdaki olmazsa olmazlardan sonraki en önemli faktör finansman ve teşviklerdir. Son on yıldır istikrarsız bir ülkede yüksek maliyetli fınansmanlarla her sektör gibi Mersin ve gıda müesseseleri de ayakta kalabilme mücadelesi vermektedirler. Bir çokları kapanmış bir kısmı ise el değiştirmiştir. Rantla kazanmanın bu kadar kolay olduğu bir ülkede yeni tesisler kurmak veya yatırımı büyütmek mümkün değildir. Bankalar yıllarca önce ülkenin sanayileşmesine destek olmuş, orta ve uzun vadeli yatırım kredilerini unutmuş ve devlet de bu krediler için verdiği destekleri tozlu raflara kaldır­ mıştır. Bankalar , fonlarını geri ödeme garantisi olan ve yüksek faiz veren Hazine dururken, bir yatırıma kullandırmayı hiç ama hiç düşünmemekte­ dirler. Bir de bankaların borçlarının Devlet garantisi altında olduğu düşü­ nülürse Türkiye'de, Mersin'de gelişmenin, teknolojiyi yenilemenin ve yatırım yapmanın neden durduğu çok rahatlıkla görülür. Bu yüksek finansman maliyeti hakkında çözüm önerimiz, Devletin iç borçlarını TEFE +10 gibi makul bir faizle ve altışar aylık faiz ödemeli, üç sene ana para ödemesiz beş sene gibi bir süreye yaymaktır. Bu önerimizi biz uzun zamandır yapıyoruz ama nihayet Cumhurbaşkanımızın dünkü gazetelerde makul bir süreye yayılmalıdır sözleriyle gündeme gelmeye başladı. Böylece borçlanma ihtiyacını büyük ölçüde uzun vadeye yayarak devlet imkanlarının ve banka kaynaklarının üretimde ve yatırımda kullanılması sağlanır. Bir anda 6 ay gibi bir sürede bu yapılırsa % 30'1ara inen enflasyon 1,5-2 yılda da % lO'lara iner. Bütün üretim ve bankacılık sektörlerinden çekilmiş bir devlet, gücünü yönlendirme ve denetleme şeklinde kullanarak Türkiye'nin önünü açar. Mersin ilinin beklentilerine gelince DİE tarafın­ dan yapılan araştırmalar problemleri ve beklentileri bütün çıplaklığıyla ortaya sermiştir. Türkiye'nin önündeki dört sorun şöyledir; istatistik neticeleri, 1.Haksız rekabet, 2. Nitelikli işgücü, 3. Pazar yetersizliği, 4. Bürokrasi. Mersin ilinin beş sorunu ise, 1. Bürokrasi, 2. Nitelikli işgücü, 3. Pazar yetersizliği, 4. Haksız rekabet, 5. Mesleki eğitimdir. Bu sorunların çözümü dışında özellikle Mersin ilindeki biz sanayicilerin beklentilerinden

70


sıralarsak; 1.bürokrasinin azalblması, 2. Temel hizmetlerin iyi1.eştirilmesi, 3. Çevre düzeni ve temizlik, 4. Organize sanayiye destek. ilimizdeki gıda sanayiinin sorunlarını ve çözümlerini önerilerimizle sunmaya çalıştım. Yalnız bunu ben dün akşama kadar hazırlamıştım. Bugün sabahki açılış konuşmalarını dinledikten sonra bir sayfalık ilave ihtiyacı

dördünü

duydum. Sayın

çok ortaklı ve çoğunluğunu kamu ku~uluşlarının oluşturacağı bir ortaklık olan Güç Birliği Holdingden bahsetti. istihdam yaratmak için üretim tesisi kuracaklarını söyledi. Sayın Valimiz ve değerli Bakanımız Belediye Reisimizi teyit eden yatırımlardan bahsettiler. Yatırım konularında sebze-meyve işleme tesisleri ve şarap fabrikası olarak da belirttiler. Sabahleyin bunları belirttiler. Çok özür dileyerek söylemek istiyorum. Bu sözleri büyük bir üzüntüyle dinledim. Biz gıda sanayicilerinin devletten ve belediyelerden beklentilerimizin neler olduğunu yukarıda belirtmiştik ve bütün bunlara burada değerli büyüklerimiz tarafından değinildi. Bunlar ne idi: 1. Küçük sanayi sitelerinin çoğaltılması ve altyapı yatırımlarının bitirilmesi, 2. Organize sanayi bölgelerinin hızla alt yapı yatırımlarının bitirilerek faaliyete geçirilmeleri, 3. Mersin limanının rantabl çalıştırılabilmesi için işletmenin özelleştirilmesi, 4. Serbest bölgenin gerçek işlevine kavuşturulması, 5. Ulaşım ağının tamamlanması, şeh­ rin · kuzeye ve Babya bağlantılarının tamamlanması, demiryolu ağının geliştirilmesi, yat limanının bitirilmesi. Enerji darboğazının aşılması, meslek okullarının arttınlması, üniversitenin bütün birimleriyle destek verilmesinin sağlanması, vasıfsız işçiler ve işsizler için meslek kurslarının açılması gibi uzayan listelerdir. Zaten kaynak yokluğu çeken Devlet ve Belediyeden üretim tesisi kurmak için sağlanacak sermayeler bu konularda kullanılmalıdır. Yoksa yörede gelişmeye ve yaşamaya çalışan gıda tesislerine rakip olacak tesisler kurmak hata olur. Bizler karşımıza rakip çıkacak diye bir korku içinde değiliz. Rekabet bizim ekmeğimizdir, suyumuzdur. Rekabetten biz zevk alırız, fakat, bir çeşit KİT olacak veya gerçek manada BİT olacak BİR işletme yaratmak doğrumudur? Devlet tarafından; ister yaş sebze-meyve, ister üzüm işleyen tesisler kurulması yeni dünya düzenine de terstir. Şu anda özelleştirmeler için çaba sarf eden hükümetlerin ileride satacakları yeni tesisleri kurmaları doğru değildir. Mersinli gıda sanayicileri olarak nedenlerimiz ise; 1. Gerçek bir fizibiliteye bağlı katmaksızın pahalı ve hantal yatırım yapılacakbr. Yatınmda başta israf sözkonusu olacaktır. Dolayısıyla yıllık amortisman miktarı çok yüksek olacaktır. 2. İstihdam gerçek ihtiyaçların dışında oluşacakbr ve sadece maaş ödeyen bir kuruluş olarak görülecektir. 3. Zarar mefhumu olmayan bu KİT veya BİT'lerde üretim programı, toplam kalite gibi bir anBelediye

başkanımız

71


!ayış olmayacaktır. İşte bütün bunlar bu bölgede üretim yapmaya çalışan aynı konudaki gıda tesislerimizi çok şikayetçi olduğumuz haksız rekabet ortamına sokacaktır. Bu tesislerin kapanmasına veya çok düşük kapasite

ile çalışmasına sebep olacaktır. Üretim tesisleri için kaynak harcayıp yöre sanayicisine rakip olacağına bu miktarlarla altyapı tesislerini tamamlayın, yukarıda yapılmasını istediğimiz konularda enerji sarf edin. İşte o zaman göreceksiniz ki şehrin müteşebbisleri eğer bir ihtiyaçsa ve rantabl ise çok daha mükemmelini yaparlar ve sadece Türkiye için değil dünya ile de rekabet ederler. Teşekkür. ederim sayın başkanım.

Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Gıda sektörünün sorunlarını dinledik. Zannediyorum benzer sorunlar tekstil sektöründe de var. Bu sektörün temsilcisi olarak Sayın Selami Gedik size hitap edecekler. Ben Sayın Selami Gedik'i size biraz tanıtmak istiyorum. 1951 Mersin doğumlu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü 1976 yılı mezunu. 1977'den beri tekstil ve konfeksiyon sanayi içerisinde çalışıyor ve bölgede bu sanayi dalının gelişmesi için projeler üretiyor. Rosteks A.Ş . Yönetim Kurulu Başkanı ve genel müdürlüğünü yapıyor. Adı geçen firma İn­ giltere ve Amerika'ya örgü dış giyim ihracatı yapıyor ve ihracatları beş yıldır devam ediyor. Selami Gedik, aynı zamanda Mersin Tıcaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Vekili. Selami Bey, söz sizin buyurun.

İçel İli Tekstil ve Konfeksiyon Sanayii Selami GEDİK (Sektör Temsilcisi) Sayın başkan, değerli konuklar, günün bu ilerleyen saatinde ben sunuşumu biraz hikaye biraz anekdotlar katarak yapacağım ki kampanaları çalayım. Çünkü öğleden sonraki oturumda DİE'nin çok değerli uzmanları analitik ve rakamsal verileri çok çarpıcı bir şekilde gündeme getirdiler. Gözümüzün önüne serdiler. Daha sonra sayın Prof.Dr.Ercan Uygur bu hadiseyi biraz daha yorum katarak biraz daha belleklerimizi açarak ve bizim gibi akademisyenlikten uzak kişilerin anlayacağı bir tarzda ve gayet anlaşılır bir şekilde anlattı. Sağ olsun sayın Morgül, bizden gelen galeyana yaklaşık atakları Gebizlioğlu'nun ekibini bir omuz pasıyla savuşturdu. Sıra geldi bana. Ben bölgedeki tekstil ve konfeksiyon sanayiinin gelişimini biraz tarihsel süreçle biraz da güncel durumuyla vermeye çalışacağım. Sevgili dinleyiciler Çukurova bölgesinde Mersin'in tekstilinde Amerikan emperyalizmi yatıyor. Diyeceksiniz ki bu devrimci ifadeyi nereden çıkardın? Nasıl söylüyorsun? Efendim hadisenin hikayesi şu. Amerika 72


Birleşik Devletleri'nde, tabiki o zaman birleşik devlet değilken yapılan büyük iç savaşta pamuk arazileri güneyde kalıyor, Kuzey birliklerinin komutanları ve akıldaneleri -ki bir çoğı.J .musevi işadamları ve komutanlardiyorlar ki Teksas'taki hava şartları bizim Sion'da var. Biz Sion'a gidelim diyorlar. Sion; Rlistin. Geliyorlar Sion'a. Tabi ki Sion Osmanlı arazisi. 18001erin ikinci çeyreği ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısır'da hükümran. Derken oğlu İbrahim Paşa müdahale ediyor. Diyor ki; buralardan başka bir de Çukurova var, bir de oraya bakalım diyor. Geliyorlar pamuğu burada yetiştirmeye başlıyorlar. Mısır'daki, Rlistinde'ki ve Çukurova'daki pamuğun yetişmesi Amerika'dan gelen kapitalistler vasıtasıyla burada başlıyor. Daha önce burada pamuk üretimi yok ve aşağı yukarı çukurova pamuğunu üretiyor, çırçırsız vaziyette Avrupa'ya, özellikle Manchester, Liverpool ve Kuzey Amerika'ya ihraç ediyor. Pamuğun dünyadaki bir numaralı piyasası biliyorsunuz ki Liverpool'da oluşmuş vaziyette. Liverpool'da pamuk değil bitki zor yetişiyor. Yetişiyor da yani bu tür subtropikal bitkiler yetişmiyor sebep bu. Buradan oraya gidiyor. İngiliz kolonicileri orada bu ticareti geliştiriyor. 18901ara gelindiğinde bir Kay- . serili Rum aile Çukurova'ya yerleşiyor. İsmini de söyleyeceğim biraz sonra size. Tarsus'da ilk çırçır fabrikasını kuruyorlar. Fakat çırçır için büyük kasnakların dönmesi lazım. Enerji yok. Berdan nehrinden bir o zamanki deyimle bir ark alıyorlar, şimdiki deyimle kanal getiriyorlar arazinin içine bir eğimle. Bir dinamo getiriyorlar Avusturya'dan. Başlıyorlar elektrik üretmeye ve çırçırlamaya . Mavromati ailesi; 1890'dan 19301ara kadar bu hadiseyi aşağı yukarı kendi aile gücüyle ve kapitalleriyle götürüyorlar. İlk tekstil fabrikası, Nazilli basma fabrikasından çok çok önce Çukurova'da, Tarsus'da 189011 yıllarda başlıyor. Daha sonra Ekenler ailesi geliyor. Eken ailesi ile Kara Mahmet ailesindeki rekabetle birer fabrika sahibi oluyorlar. Mavromati ailesi fabrikayı Karamehmet ailesine devrediyor, Ekenler de 19501i yıllarda ikinci fabrikayı kuruyor. Ve hadise bu şekilde maya lanıyor. İşin hikaye tarafı bu. Tabi en son o zamanın teknolojik ürünleriyle, makinalarıyla yapıyorlar. Makinaların büyük bir çoğunluğu İngiltere'den geliyor, bir kısmı Almanya ve İsviçre'den geliyor. Efendim tekstil sanayi 19801ere kadar biraz önce Sayın Uygur'un rakamlarında da gördüğünüz şekilde ülke ekonomisinde aşağı yukarı % 9 gibi önemli bir pay alıyor. Sebebi; bölgede iki tane üç tane devasa firma var. Bir tanesi Berdan firması, bir tanesi Çukurova Sanayi İşletmeleri Arması. Hala ayaktalar devam ediyorlar. 1980'1erden sonra, daha doğrusu 19501erden sonra Adana çok ilerliyor hadisede. Sümerbankla beraber, Hacı Ömer Sabancı Holding1ri orada kurduğu Bossa fabrikasıyla beraber daha doğ­ rusu. Sabancı ailesinin kurduğu fabrikayla beraber, Adana durumu den-

73


geliyor ve Adana Kayseri'den gelen sermaye birikimleriyle beraber atağa geçiyor. Tarsus atıl kalıyor. 1980'1erden sonra bölgenin tekstil ve tekstil grubundaki düşüşü başlıyor. Ancak bu esnada bir kıpırdanma başlıyor konfeksiyon konusunda. İşte tam o sırada durumu size anlatmaya çalı­ şan bendeniz Çukurova Sanayi İşletmelerinde Konfeksiyon Şefi olarak işe başlıyorum 1980-1981 yıllarında ve bölgenin ilk konfeksiyon ihracatını 1983 yılında Adana'dan Almanya'ya yapıyoruz. Yıl 1983. Daha sonra hadise süratle konfeksiyona doğru kayıyor. Ancak bundan önce başka bir hikaye daha var. Türkiye'nin ilk entegre daha doğrusu en büyük konfeksiyon fabrikasının Mersin'de kurulduğunu sizlere hatırlatmak istiyorum. Yıl 1975, bölgedeki sermayedarlar 6-7 kişi aralanna rahmetli eski Dışişleri Bakanı Turan Güneş1 de almak suretiyle Mersin'de Gisan Fabrikasını kuruyorlar. Kurt Selmen denen dünyaca meşhur bir Amerikan firmasına bunun projelerini yaptırıyorlar. Ben de okuldan yeni mezunum. Geldim burada dediler ki burada bir iş teklifi var çalışır mısın? Çalışırım dedim. 1976'da Mersin1n çıkışında, şu anda benim fabrikamın olduğu yerde ben ticaret şefi olarak ilk konfeksiyon fabrikasında işe başladım. Bu fabrika Türkiye'deki en büyük organize iş elbiseleri imalatını yapıyordu. Hemen bizden bir sene sonra Adana'da şu anda Lee Coper adı altında imalat yapan Coniteks firması işe başlamıştı . Dikkatinizi çekiyorum, sanayicilerin ve sanayi tarihçilerinin dikkatini çekiyorum. Bu devrede İstanbul'da Vakko bile atölye tipi imalat yapıyordu. Bir tek İGS vardı . Yıl 1976. Daha sonra İstanbul çok büyük bir atak yaptı. İşin başlangıcı Mersin'dir. 1975 hatta 1974. Ondan sonra Çukurova Sanayi İşletmeleri 1983'de konfeksiyon ihracatına başlamıştır. Şimdi oradan, bu hikayeyi böyle anlattıktan sonra bir anımla konfeksiyonu biraz daha size anlatmak istiyorum. Yıl 1988 olması lazım. Bundan 10-12 sene önce. Tarsus1a Adana arasında 12000 tane işçi çalıştıran bir devasa firmaya gittim. Firmanın sahibi de kolejden sınıf arkadaşım. Kapıda, arabamda oturuyorum ve gayet şık ve pür ciddiyet. Bekçi yaklaştı. Kimi göreceksiniz? dedi. Patronun adını söyledim. Bekçi kulübesine girdi. Patronun sekreteriyle konuşuyor herhalde, misafir var diyor. Tahmin ediyorum; oradan soruyorlar kim geldi diye. Adam sordu bana. Bekçi: Kimsiniz? Ben sizin fabrikanızın iş elbiselerini imal eden fabrikanın sahibiyim dedim. Kimsiniz deyince bu cevabı verdim. O da içeriye soruyor. Misafir var. Herhalde soruyorlar: Kim geldi? Adam bana bakıyor yan gözle. Arabanın camı hafif açık. Terzi geldi diyor. Şimdi beni aldı bir gülme. Ailede terzi yok. Yani ölçü almasını da bilmem. Şimdi adama kızayım mı, kızmayayım mı? Tuttum kendimi. Aranızda ailesinde terzi olanlar, eşi-dostu, flörtü, sevgilisi terzi olanlar, kardeşi terzi olanlar sakın alınmasın. Terzilik bir sanattır. Keşke yapabilseydik. Yani 74


onu yapmak da bir yetenek işidir, bir eğitimdir. Ama ben terzi değilim, ben girişimciyim. Ben o işi yapıyorum. Neyse patronun yanına gittim. Ne oldu dedi. Çok suratın asık dedi. Yahu dedim senin bekçi içeriye bağırı­ yor, terzi geldi alalım mı? Biraz da karikatürize edelim. Yahu dedi tabi bugüne kadar elbiselerimizi hep terzi dikti dedi. Yani konfeksiyon sanayii yoktu ki, adam haklı. Sonradan düşündüm . Terzi geldi diyor, tamam bundan önce benden önce hep terzi gelmiş, elinde mezro ölçüleri almış almış yapmış. Sendikal hak gereği senede iki defa elbise veriliyor. Adam 6 ay önce geliyor, siparişini alıyor. Bir tek makinasında günde 3 tane, 4 tane, 5 tane imal ediyor, biriktiriyor. 6 ay sonra günü gelince veriyor. Benim 2000 tane işi yapmam, planlamam, kesmem, dikmem, finişe getirmem maksimum 5 gün. Adamın aklı almıyor ki. O, arabada kravatlı bir adam oturuyor, terzi bu diyor. Tamam kabul. Yani şimdi biraz sonra anlattıktan sonra konfeksiyon sanayi nereye geldi onu söyleyeceğim size. Efendim bu tip firmalar Mersin'de ve İçel ilinde aile şirketleri, limitet şir­ ketler ve anonim şirketler olarak iş yapıyorlar. Teknolojik düzeyleri, konfeksiyon sanayinde teknoloji tabi kurulurken son makinaları aldığın için orta ve büyük ölçeklileri kastediyorum, küçük ölçeklileri değil- son teknolojiyi alıyorsun ama iş o kadar süratle gelişiyor ki. Hele Japonların eline geçti. Dünyanın en büyük konfeksiyon sanayisi Amerika'daydı ve firmanın adı Uneses Special idi. Unesses Special'ı bundan altı sene önce Juki satın altı. Juki anlaşma gereği kendi ismini yazmıyor makinalarına. Belli bir süre Unesse Special'ın adını yazacak. Juki yazısı belli yıllarda büyüyecek, Uneses Special yazısı bitecek ve Juki yazısı çıkacak artık. Uneses Special imal .edilmeyecek. Japon'un eline geçince çok satsın diye ikide bir teknolojiyi yeniliyor ve çok da araştırma yapıyorlar. Ben 6-7 sene önce kurdum fabrikamı. Şimdi demode fabrika, büyük bir teknoloji yok. Elektronik makinalar çıktı, elektronik makinaların tanesi 1,5 milyar lira. 10 tane makine alırsanız 15 milyar lira. Artık yatırım gücünü de geçmeye başladı hadise. Üretim çeşitleri, bölgedeki, esasında biraz önce bir konuşmacı entegre tesisler bunlar çevreye yardımları yok diyorlar. Tekstil sanayi öyle değildk. Tekstil sanayi entegre olsun olmasın son derivativ son ürün konfeksiyondur. Bir çok devasa fabrika, tekstil fabrikası, konfeksiyon yapmak istemiyor. Çünkü iş geliyor orada, işçi yoğun bir sanayi dalına dönüşüyor. Ondan öncesi teknoloji yoğun bir sektör, tezgah 40 milyar lira 6-7 tane suzer tezgaha bir adam yetiyor. Çünkü, o teknisyen onları götürebiliyor ama konfeksiyon sanayiinde çarpan bire 1,5'tur. Evrensel dünya çarpanı yani bir makinası olan 1,5 işçi çalıştıracak demektir. Bu dünya çarpanı Türkiye'de bir'e dörttür, bire üçtür, iyi yerlerde üç ama iyi 75


yerlerde üç hatta Güney Doğu Anadolu'daki tesislerde bire dört, beş. Dolaylısıyla konfeksiyon sanayii -kuzguna yavrusu zümrütü anka kuşu gelirmiş- bize parlak yapma diyeceksiniz ama en iyi işsizliği sömüren iş dalıdır. Yani 10 makine koyacaksın, 40 tane adam çalıştıracaksın. Böyle bir sanayi dalı bir de turizmde var, hocam beni kabul edecek. Yani barmenin yerine robot koyamazsın, yani housekeeper yerine robot koyamazsınız. 18 saat çalışacak, görev yapacak bir de o iş dalı işsizliği sömürebilir. Konfeksiyon o halde bana göre --tüm verilerin karşısındayım benimle ilgili- bu bölgede yapılması gereken bir yatırımdır. Bir takım hendikapları var, bir takım dezavantajları var onları söyleyeceğim sizlere. Efendim Sayın Aral o kadar güzel notlar almış, hazırlamış ki benim üstüne ilave edeceğim fazla bir şey yok, sorunlarımız aynı. Bir kere eğitilmiş iş gücü yok ama biz ondan biraz daha ilerideyiz. Benim sektörüm biraz daha ileride, benim sektörümün biraz daha şansı var. Ben Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'nda görev yapıyorum, arkadaşlarımın da. Bir tane vakıf kurduk İSGEV vakfı diye, burada adam yetiştiriyoruz. Yani lise mezunları üç ayda çok güzel makine operatörü olabiliyorlar. Niye? İSGEV Vakfında eğitiyoruz, ondan sonra piyasaya hemen çıkardığımız anda kapışılıyor. Birinci faktör bu sevgili Aral, yani sizde yok gıda sektöründe. İkinci faktör; Mersin üniversitesi hızır gibi imdada yetişti, Tarsus'da bir meslek yüksekokulu var, onun konfeksiyon bölümü var. Moda ve konfeksiyon bölümü. Bu sene ikinci mezunları verdik. Ben orada teknik İngilizce dersleri veriyorum. Sadece teknik İngilizce dersi vermiyorum, bir de çocuklarımı pazarlıyorum. Çünkü Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bizi pazarladılar. Ben gördüğümü satıyorum ve çocuklarım yok satıyor. Niye? Lisenin üstünde lisan bilir, bilgisayar bilgisine haiz, moda ve konfeksiyon nosyonunu almış, İngilizce terminolojiyi aşağı yukarı su gibi içmiş orta ölçekli teknisyenler yetişmeye başladı. Bu sene 23 mezun verdik. Hepsi kapıda, iki tane firma bölüşüverdiler. Bana da kalmadı. Böyle de bir bizim avantajımız var. Bir de İSGEV Vakfımız var. Demek ki konfeksiyon alt yapısının önemli harcı olan işçiyi önümüzdeki yıllarda Mersin Ticaret ve Sanayi Odası marifetiyle ve Üniversite marifetiyle biraz daha ilerleteceğiz. Efendim eğitim durumu bu. Yerleşim, maalesef yerleşimde de yine diyeceksiniz ki kuzguna yavrusu zümrütü anka kuşu gibi görünürmüş, yine odanın önderliğinde, bayraktarlığında çok dağınık olan yerleşimi Organize Sanayi Bölgesine taşımaya başladık. Birinci Organizenin içinde bir de orta ölçekli organize işimiz var, sevgili İbrahim Değer buradaysa bilecek, Sayın Şaman bilecek. Biner metrekarelik yerler yapmak üzereyiz. Bizim orta ölçekli iş adamına ikibin metrekare, üçbin metrekare veremezsiniz. Verdiğiniz za76


man onun kapital akümülasyonu olmamış ki alsın. ister, gönlü ister konfeksiyonun ama biner metrakarelik yerlerle hadiseyi belli bir noktada organize bir şekilde yapmayı düşünüyoruz. Şimdi kimisi Tarsus yolunda, kimisi bilmem Yumuktepe mahallesinde, kimisi organize sanayi bölgesinde, kimisi Tarsus'ta. Biraz önce Mut Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı diyor ki başkan yardımcı ol Mut'ta da bir kaç atölye yapalım. Yani gönlü istiyor adamın, siz bunu engelleyemezsiniz ama işin organize olması lazım. Yerleşim çok dağınık, onun için Organize Sanayi Bölgeleri çok önemli. Organize Sanayi Bölgelerindeki yer tahsisleri de çok önemli. Bizim Birinci Organize Sanayi Bölgesinde, adama bin metrekare tahsis yapamazsınız. Kurallar buna el vermiyor ama orta ölçekli Organize Sanayi birimini çıkardığımız zaman verebileceğiz. Efendim Mersin1n alternatif diğer bölgelere göre konfeksiyondaki avantajı şu. Adana havaalanı nedeniyle havuz pazarı olan İstanbul'a ulaşım kolay. Her gün dört tane, beş tane bazı günler 6 tane uçak var. Ama müşteriyi oradan buraya getiremiyorsunuz. Yabancı müşteriyi getirmek zor. istanbul'un cazibesine kapılıyorlar ve orası Kostantinopol, her türlü eğlence var, her türlü iş var orada. Adam gelmiyor ama, adam Urfa'ya gitmektense Nevşehir'e gitmektense Mersin'e gelmeyi tercih ediyor. Çünkü uçak var, çok sık bir şekilde gidip gelebiliyor. Başka bir avantaj daha var şimdi. Marmara bölgesi doldu, Çorlusu doldu, istanbul'u doldu, Gebze'si doldu, Bursa burnuna kadar doldu. Ondan sonra müşteri taştı izmir'e, Eskişehir, Ankara eksenini de doldurdu. Büyük firmalar, başta Hugo Boss, şu takım elbiseleri imal eden fabrika firma imalatının %451ni Türkiye'de yapmaya başladı. Eskişehir ve Ankara'da yapıyor. O eksen de doldu taştı. Nereye gideceksiniz ondan sonra? Çukurova var, Güney var. Burayı tam doldurmaya başladık, Güney Doğu Anadolu dediler. Güney Doğu Anadolu'daki stabilitenin sağlanması belki bir müddet zaman alacak, o esnada Çukurova, Mersin ve İçel ili bu sanayi dalındaki avantajını yakalamak durumunda. Başka bir avantajı daha var; işin hammaddesi burada. Yani İstanbul piyasasına hatta Avrupa piyasasına en büyük miktarda kumaşı satan Bossa, Mensa, Güney Sanayi, Çukurova, Berdan, Özbucak, Çukobirlik, hepsi burada. Ben 7-8 sene önce gömleklik almaya Berdan'a gittim, bizden alamazsınız dediler. Sultanhamama gideceksin oradan alacaksın. Niye? Anlaşmalarımız var, biz anlaşmalarımızı kırama­ yız, oradan alacaksın. Ben buradan bin kilometre gittir'!l, Sultanhamam'dan, Berdan'ın acentasından gömleklik kumaş aldım. ikinci neden; hadi anlaşması yoksa bile patronuna dostluğundan dolayı alabilirsin ama bin metre istiyorsun, adam diyor ki bin metre çözgü çekemem kardeşim diyor. Ben orta ölçekli bir imalat yapan adamım. 10 bin metre alamam, 77


şimdi o da kınldı. Şimdi burunları kırıldı, bin metreye de buyurun diyorlar. Başka bir avantaj da var Maraş patladı örgü işinde. Ben nasıl yapacağım, Çorlu'dan malı nasıl getireceğim derken bir baktık ki Maraş'ın kalitesi Çorluyu geçti. Şimdi Maraş İzmir'e sevkiyat yapıyor, şimdi Maraş Selanik'e 9önderiyor malı, şimdi Maraş Bari'ye İtalya'ya gönderiyor, Şim­ di Maraş Israil'e malı gönderiyor, ben de sıraya giriyor ben de alıyorum. Dördüncü avantaj da bu Maraş. Antep1 kastetmiyorum. Ama Maraş hem fiyatları uygun hem de gayet güzel.. ... Teşekkür ederim. Hemen bağlıyorum efendim, diğer konulara geliyorum hemen. Çevre ile barışık bir sanayi dalı bu, hiç kirliliğimiz yok bizim, bacamız yok. Bir tek buhar üretiriz, onu da buhar jeneratörlerinde yapıyoruz, ya elektrikle yapıyoruz. Fuel oil kullanan çok az. Çevre şeyimiz yok, turizme alternatif bir kardeş yan sanayidir bu ve 1980 yılında 30 tane olan orta ölçekli olan konfeksiyon sanayi bugüne geldiğimizde 212'ye gelmiştir. Sorunlarımızı Zafer anlatb, ben biraz çözümlerini söyledim. Şimdi artık o arkadaşımın fabrikasına gittiğim zaman bekçi bana terzi demiyor, konfeksiyon fabrikasının sahibi geldi diyor. Epeyce yol katettik, hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.

Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Efendim Selami Beye çok teşekkür ediyoruz. Selami Beyin konuşmaları içerisinde yer alan İSGEV Vakfından birazcık söz etmek istiyorum. Bu İçel Sanayisini Geliştirme ve Eğitim Vakfı. Bir yanlış anlaşılmayı da böylece engellemiş oluruz. Bu Vakıf sadece tekstilcilere eğitim yaptı­ ran bir vakıf değil, bütün sanayicilere açık ama başlangıçta tekstille, konfeksiyonla başladı. Eğer gıda sanayinin ihtiyaçları varsa, Odamızın da desteğiyle gıda sanayicilerinin de desteğiyle gıda konusunda da, madeni eşya makine konusunda da bu vakfımız eğitim yaptırabilir. Ama başlan­ gıç bildiğim kadarıyla tekstilde oldu. Değerli izleyiciler şimdi diğer bir sektörümüze geçiyoruz. İçel ili Madeni Eşya ve Makine Sanayi üzerinde konuşacağız. Sektör temsilcisi olarak Sayın Serdar Yürekli konuşacaklar. Sayın Yürekli'yi size tanıtmak istiyorum, 1962 Mersin doğumlu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinalan Bölümünden 1984 yılında mezun oldu. Kendi aile işletmelerinde 15 yıldır personel yöneticisi ve mühendis olarak görev yapıyor. Otomotiv Sanayiinde çalışan Yürekli Makine İmalat ve Sert Metal Firmalarının Genel Müdürü pozisyonundalar ve aynı zamanda TOSÖV Mersin Destekleme Derneğinin de Genel Sekreteri. Sayın Ercan Uygur hocam konuşmalarında dikkat ettiyseniz Mersin'de ya da İçel'de madeni eşya ve makine imalat sanayinin gerek sermaye verimliliği gerekse işgücü verimliliği yönünden en alt sıralarda bir sektör 78


oluyor ve eğer bu sektörlere bir destek gerekirse, özellikle desteklemenin bu sektörden yapılması gerektiğini söyledi. Katılıyorum, gerçekten bu sektör istihdam yönünden çok geniş bir istihdam yaratan bir sektör, lokomotif bir sektör, ama bölgemizde hak ettiği yeri alamadı gerçekten. Şimdi bu sektörü Sayın Yürekli bize tanıtacak ve sorunlarını anlatacak. Sayın Yürekli buyurun.

İçel İli Madeni Eşya ve Makine Sanayii Serdar YÜREKLİ (Sektör Temsilcisi) Teşekkür ediyorum hocam, değerli konuklar burada çok değerli uzmanları, çok değerli değerleri, çok değerli parametreleri izledik. Özür diliyorum ben de nostalji duygusu uyandırdı. Bütün parametreleri ve değerleri 1999 yılının ilk üç ayı için %50'ye %50 civarında aşağı çekmenizi isteyeceğim. İstihdam, sermaye, makine ve teknoloji. 1998 yılının son iki ayında başlayan kriz dediğimiz kavram 1999 yılının üçüncü ayında özellikle sektörümüzde çok yoğun bir şekilde özellikle üzerimize gelmektedir. Bütün işletmelerimiz küçülerek, sorundan uzaklaşarak yıkılmadan ayakta kalmaya çalışmaktadır. Keşke rakamlarımız oradakiler gibi 1997 yılındaki gibi devam etseydi de biz yine alt sıralarda olsaydık. Sektörümüzün durumu şu aşamada çok kötüdür. 1999'un ikinci, üç aylık döneminde hafif bir kıpırdanma var gibi ama değerler derli toplu olarak karşımıza çıkamıyor, rakam veremiyoruz. Çünkü burada incelenen, taranan rakamlar 1997 ağırlıklı, 19981 biraz kapsıyor, 1999 rakamları olmadığı için sadece global çok kötüyüz, yandık, bittik şeklinde yaklaşıyoruz. Sayın konuklarımız; sektörümüz DİE tarafından 38. Grup olarak anılmakta ve tam adı Metal Eşya-Makine ve Teçhizat, Ulaşım Aracı, İlmi Mesleki Ölçü Aletleri Sanayi olarak geçmektedir. Sektörümüzü İçel'de şu kaba boyutlarıyla incelemek istiyorum. Önce var olan firmalarımızın niteliklerine bakmak istiyorum arkadaşlar. İlimizde toplam 4065 iş yeri var imalat yapan. Bunların 889 adeti bizim sektörümüzde yer alıyor. Bu 889 firmada doğrudan 2889 kişi istihdam ediliyor. Bu 889 firmanın 386 tanesi 1-9 arası eleman çalıştırıyor. Daha sonraki 45 tanesi 10 ve 49 arası çalış­ tırıyor ve büyüdük sıra işletme sayıları düşüyor. Bir farklı durum var; 10+ işçi çalıştıran yerler arasında sektörümüz bölgemizde en önemli sektörler arasında yer alıyor. Firmalarımızın tamamı küçük ölçekli işletmelerden oluşuyor. Büyük ölçekli işletmelerimiz dünya bazına baktığımızda yok. Bölgemizde yok. Küçük işletmelerin çoğu şahsi şirket, büyük işletmeleri­ miz limitet şirket ve az sayıda anonim şirketimiz mevcut ve işletmelerimi­ zin tamamına yakını aile işletmesi olarak görev yapmakta. Teknolojileri79


mizi bir gözden geçirirsek, teknolojik yatırımlar ve AR-GE çalışmaları büyük işletmelerde görülüyor. Yeniliğe ve teknolojiliğe ilgi hemen her iş­ letmemizde çok yoğun var ama yüksek maliyetler bu imkanı işletmeleri­ mize tanımıyor. Firmalarımızın tamamı çok yoğun olarak fason üretime çalışıyor, bu çalışma türü firmalarımızda AR-GE çalışmalarını zayıf kılıyor. Fakat son dönemlerde AR-GE çalışmalarını sürdüren, marka yaratan, ciddi teknolojik yeniliklere yatırım yapan firmalarımız da bulunmaktadır. Üretim çeşitlerimizi ve Pazar durumumuzu kabaca incelersek, sektörümüzde hemen hemen her konuda üretim yapılıyor. Lokomotif işletmele­ rimiz sektörümüzde yok. Kaba hatlarıyla üretim konuları şöyle sıralanabi­ lir. Madeni eşya üretimi, endüstri tesisleri ve makinaları üretimi, otomotiv yan sanayi üretimi, tarım makinaları üretimi, spesifik konularda üretimler. Pazarımız çok dar,ulusal ve dünya pazarlarına ulaşmada zorluk çekiyoruz. Bu yüzden sektörümüz geri kalıyor. Genel olarak pazarımız, ilimizde bulunan büyük endüstri kuruluşlarına, tamir, bakım, fason üretim şeklinde belirginleşiyor. Son beş yıllık dönemde ilimiz dışındaki büyük fabrikalara da fason imalat dönemi başladı. İlimizde bulunan bazı işlet­ melerimiz ulusal bazda aldıkları işleri fason olarak ilimizdeki diğer işlet­ melere aktarmaktadır. Şimdi bu çok fazla fason lafını kullanıyorum. Çünkü ana sanayi, yan sanayi fasonculuk veya taşeron sistem olarak adlandıracağımız model, bölgemizde diğer sektörlerde olduğu gibi bizim sektörümüzde de başarıyla uygulanacak bir model olarak görülüyor. Bu sistemin getirileri ve götürüleri var. Teknolojiyi tabana yayıyor, üretim yöntemlerini geliştiriyor, tam zamanında üretim, esnek üretim modeli, malzeme ihtiyaç planlaması gibi kavramları geliştiriyor. İşletmelerimizi istikrarda tutuyor fakat kar marjımız düşük, AR-GE'yi engelliyor, marka yaratmaya engel bir yapı kuruyor. Üniversitemizin yada bilgili kurumların bu konuda bölgemizde çalışmalar yapmasının yararlı olacağı kanaatindeyim. İşçi-İşveren ilişkilerine bir bakarsak eğftimle birlikte, sektörümüzde işletmelerimizin % 94'ü küçük işletme, bu işletmelerde işçi işveren ilişkisi ya da çalışma şekli usta-çırak şeklinde oluyor. İşletmeler büyüdükçe sistem öne çıkıyor, departmanlaşma ve uzmanlaşma artıyor. Sektörümüzde işçi-işveren arasında huzurlu bir çalışma ortamı vardır. 1999'un ikinci yarısında ne olur bilemiyorum. Sektörümüzde insan kaynağı köylerden ve kent çevresindeki oturma kuşağından sağlanıyor. Genellikle okuyamayan, ekonomik durumu bozuk insanlar bu sektöre geliyor. Sektörümüzde eğitim, Üniversitelerimize bağlı Fakülte ve meslek yüksekokullarıyla Milli Eğitime bağlı Endüstri Meslek Liseleri, Çıraklık Eğitim Merkezi, MEKSA vakfı, özel sektör firmalarının eğitim birimleri ve en önemlisi İSGEV Vakfı tarafından karşılanıyor. İSGEV Vakfı büyük bir heyecanımız ve çalışma80


mızdır. Üretimde eğitim modelinin başarılı olacağını sanıyorum. Bölge-

mizde 150 9000 çalışmaları bir yıldır başlamış ve tabana yayılmıştır. Bu eğitimi alan arkadaşlarımız ilimizde Akdeniz Kalite Grubunu oluşturmuş­ lardır. Sektörümüzdeki örgütlenmeye bir bakarsak, en büyük örgütlenme birimimiz 16 bin üyesiyle Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'dır. Küçük iş­ letmelerimiz Madeni Eşya Sanatkarları Odasına bağlıdır ve 2500 üyesi bulunmaktadır. Mersin Küçük Sanayi Sitesi Yönetim Kurulumuz vardır, 609 üyeye sahiptir. Tarsus Küçük Sanayi Sitesi Yönetim Kurulu vardır, ayrıca diğer ilçelerimizde küçük sanayi sitelerinin yönetim kurulları vardır. Gönüllü kuruluşlarımızdan KOBİ'lerin örgütlendiği TOSYÖV vardır. Hem Türkiye'de olduğu gibi ilimizde ve sektörümüzde örgütlenme duygusu ve duyarlılık, ortak hareket etme güdüsü çok zayıf ve maalesef çok zayıf gelişiyor. İlimizde sektörümüzün şöyle kabaca bir dağılımına bakarsak, Birinci Organize Sanayi Bölgesinde, Mersin Küçük Sanayi Sitesinde, sitenin Kuzeyinde ve Batısında kendisine göre gelişen bölgeler, Meram Sanayi Sitesi, Tırmıl Sanayi Sitesi, kentin Doğusu Çay Mahallesi civarı, Mezitli Sanayi Sitesi, diğer ilçelerin küçük sanayi siteleri şeklinde karşımı­ za çıkmaktadır. Sektörümüzün kabaca bir tanımlanmasından sonra yerel ve genel nitelikli sorunlarımıza baktığımız zaman, DİE'nin yapmış olduğu bir çalış­ mada işletmelere soruyorlar, en çok korktuğunuz şey nedir? 1. Talebin azalması, 2. Finans maliyetinin artması şeklinde bütün işletmelerimiz sıralamışlar ve maalesef o olmuş ve şimdi onun adına da kriz diyoruz. Bölgemizde sektörümüze ait talep maalesef çok hızlı gelişmiyor. Bunun temelinde sektörümüzü sürükleyip götürecek, taşıyacak lokomotif sektörler yada lokomotif fabrikalar maalesef bölgemizde yok ya da çok küçük ve zayıf. Ana sanayi-yan sanayi ilişkisi istenilen düzeyde değil, büyük işletmeler, tesisler ihtiyaçlarını başka illerden sağlıyorlar. Yeni yeni bu ilişki türü bölgemizde gelişmeye başladı. Teknoloji çok yoğun olmadığın­ dan sektörümüzde kalifiye eleman açığı çok yoğun değil. Bir yeni sorun gündeme geliyor; genç mühendis arkadaşlarla işletme sahipleri arasında bazı problemler yaşanıyor. Bunun bir temele dayandığını sanıyorum. Mühendis kullanma konusunda firmalarımızda bir anlayışın tam olarak oturmadığını gözlemliyorum. Bu konuda mutlaka bir inceleme yapılması gerektiğine inanıyorum. Hammadde konusu spesifik ürünler konusunda sorun değil, bölgemizde hammadde satan kuruluşlar İstanbul bölgesine göre ikinci el olduğundan ortalama % 6-10 civarında daha pahalı mal temin ediyoruz. Özelliği olan spesifik ürünleri bölgemizde bulamıyoruz. İthal yada İstanbul Bölgesinden getirtmek gerekiyor burada da karşımıza ciddi sorunlar çıkıyor. Sayın Valimiz bölgemizin nüfusunun % 70 oranın81


da Doğudan göç aldığını iletti son 15 yılda, sanırım artık bir Güney Doğu iliyiz. İlimiz teşvik kapsamı dışındadır. Kalkınmada öncelikli il kapsamında olmadığından teşviklerimiz yeterli değildir. Bu % 701ik göçle bir Güneydoğu illeri kapsamında, sanırım teşvik açısından bir öncelikli il haline gelmemiz gerekiyor gibi. Sektörümüzde yatırım maliyetleri çok yüksek, dünya rekabet ortamında yer alabilmenin koşulu, yatırım yapmaktan geçiyor. Fakat kredi faiz sistemi değil yatırım yapmak, ayakta durmayı bile zor hale getiriyor. Yerel yönetimlerle ilişkimize kabaca baktığımızda yerel yönetimlerle iliş­ kimiz yok. Böyle bir şey yok. Yerel yönetimler sadece yasal görevlerini • yerlerine getiriyorlar, bunun dışında bünyelerinde KOBİ'leri ilgilendiren bir bölüm dahi yoktur. Seçimlerden önce 12 Martta, yine bu mekanda sorunlarımızı detaylı olarak seçilecek başkan adayı arkadaşlarımızla tartıştık. Sorunlarımızı çok iyi biliyorlar. Şimdi seçildiler Şimdi bekliyoruz ne yapacaklar. Enflasyon firmalarımızı bunalttı. Fiyat oluşturmada, ticaret yapmada hesaplarımızı devamlı güncel tutmada zorlanıyoruz. Stok maliyetleri işletmelerimizi zora sokuyor. Stok ve enflasyon ilişkisi ile kazanmadığımız paranın vergisini ödüyoruz. Bütün sektörlerde olduğu gibi bizim sektörümüzde de kredi, faiz, rant, enflasyon kavramları gelişme­ mizi, büyümemizi hatta ayakta kalmamızı engelliyor. Sektörümüzde ciddi bir kapasite kullanma sorunu görülüyor. Küçük işletmelerde %61, büyük işletmelerde %81 kapasite kullanımı var. Yatırım yaparken planlı hareket edemediğimizi gözlemliyorum. Örneğin ilimizde giyotin, makas ve torna tezgahı fazlalığı vardır, buna karşılık kalıpçılık ve sıvama konusunda hiç bir şey yoktur. İşletmelerimizin haksız rekabet ile ilgili bir sorunu da sigortasız işçi çalıştırmak veya sigortayı eksik göstermektir. İşçinin tazminat yükünü azaltmak için girişler çıkışlar çok yoğun olarak yapılmaktadır. Son olarak bölgemizde insanlar yatırım yapmakta, çalışmakta, üretmekte çok hevesli değiller. Bu çok bilimsel bir tespit olmamakla beraber sanı­ rım yöremizin karakteristik bir özelliği. İçel'de bu sektörümüzün ne gibi bir beklentileri olabilir. Bu konuları özetleyerek sıralarsak; ilimize gelebilecek büyük lokomotif fabrikalar sektörümüzü canlandırabilir. Büyük işletmeler, büyük fabrikalar ya da herhangi bir lokomotif sektör. Yabancı şirket evlilikleri ve ihracat çalış­ maları sektörümüzü uluslararası düzeye taşıyacaktır. Çok büyük oranda göç alan ilimiz teşvikte öncelikli iller kapsamına alınmalıdır. Devlet yeniden değerlendirme konusunu .... (Kaset Değişimi) .. şirketleri kurumsallaşma, dışarı açılma ve ihracat randıman hesaplamaları konularında kendileri dışarıdan destek alarak eğitmelidirler. Ortak üretim konularında sektöre! dış ticaret şirketleri oluşturup, birlikte 82


ve güçlü hareket etmek zorunluluğumuz vardır. Ben tekrarlıyorum ana sanayi ve yan sanayi ilişkisi ve taşeron sistemi tüm firmalarım tarafından gözden geçirilmelidir. Bu sistem işletmelerimizi bir çizgiye getirip ulusal firma olma özelliği verecek gibi görünüyor. Teşekkür ederim efendim.

Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Serdar beye teşekkür ediyoruz. İki sektör temsilcisi arkadaşımız kaldı. Onlarda birazdan konuşmalarını tamamlayacaklar. Şimdi ATAŞ ve SEKA dışarıda kalmak üzere kimya sektörünün sorunlarını sayın Şerafettin Aşut bey sizlere sunacaklar. Uzun bir özgeçmişi var elimde, ben özetleyerek size Şerafettin beyi tanıtmak istiyorum. 1960 Eskişehir

doğumlu. Lise eğitimini endüstri meslek lisesinde yapmışlar. Yükseköğ­ retimleri için İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstriyel Tasarımlar Bölümünde başlamışlar ama eğitimlerini tamamlayamamışlar. İş hayatına 1978 yılında Fiberglas deniz araçları imalatı yaparak başlamışlar babası ve kardeşi ile birlikte. Şu anda işletmeleri Organize Sanayi Bölgesinde. Gerçekten çok büyük ve modern bir işletme. Cam elyafı destekli polyester çeşitli tip borular, armatürler ve sanayi tesisleri için çeşitli reaktörler üretiyorlar. Türkiye'de bu sektörde sayılı isimlerden bir tanesi. Sayın Şerafettin Aşut kendisini şöyle tanıtıyor. Türkiye, Mersin, sanayi, insan adına verilecek her türlü -takım çalışması mantığı içerisinde- görevi yapmaya hazırım diyorlar ve kendileri yine TOSYÖV Mersin Destekleme Derneği destekleme kurulu üyesi bildiğim kadarıyla ve sözünü çok ettiğimiz İSGEV1n kurucuları arasında. Şimdi ben sözü kendilerine bırakıyo­ rum.

İçel İli Kimya Sanayii Şerafettin AŞUT (Sektör Temsilcisi) Sayın hocam, başkanlarım ve konuklar. Ben İçel kimya sanayinin genel durumunu ve yapısını incelemek istiyorum sizlerle birlikte. Benim bulgularıma sanırım katılırsınız. Öncelikle İçel'deki kimya sanayini istatistiki bilgilere göre hareket edeceğimiz için ikiye ayırıyoruz. 1-9 ve 9+ olarak hareket ediyoruz. Öncelikle İçel'de faaliyet gösteren küçük sanayi işletmelerini incelemek istiyorum. Toplam imalat sanayi işletmele­ rinin %11ni oluşturuyorlar küçük kimya sanayi işletmeleri. 1985 yılında 167 firma iken ve 424 personel istihdam ederken,1992 yılında 42 firmaya düşmüş sayı ve istihdam da 137'ye düşmüş bununla birlikte. Buna binaen 1997 yılında firma sayısı 49'a yükselmiş ve 206 personel istihdam etmişler, küçükler bunlar. Büyükleri incelersek, toplam imalat sanayi iş83


!etmeleri içinde % 9'unu oluşturuyorlar, yani büyük bir grup. 1985 yılın­ da 12 firmada 3240 personel istihdam edilirken 1992 yılında firma sayısı 7'ye personel sayısı ise 2164'e düşmüş. Buna binaen gene 1997 yılında firma sayısı 20'ye yükselmiş ve personel sayısı ise 2127'ye düşmüştür. Firma sayısı yükseliyor, personel sayısı düşüyor. Burada irdelememiz gereken bir konu var. Fırmalann sayısı artarken istihdam ettikleri personel sayısı o oranda artmayıp tersine düşmüş. Bunun cevabını gene envanter sonuçlarından alıyoruz. 1990 ve 97 yıllan arasında büyüklerin % 951 yenileme ve teknoloji transferi yaparak yüksek teknolojiyi ülkemize taşımışlar. Bunun karşılığı olarak da üretimlerinin kalitesini dünya standartlarına getirmişler. Bu da onlara dünya pastasındaki Pazar paylarının artmasını sağlamış. Büyükler, üretimlerinin % 30'unu ihra'ç ediyorlar, geri kalanını ise -burası çok önemli bir konu- kendi grupları içinde diğer fabrikalara aktarıyorlar. % 30'unu ihraç ediyor, geri kalanını (% 701ni) kendi gruplarındaki fabrikalara işlemek üzere ana girdi malzeme olarak transfer ediyorlar. İçel kimya sanayinin çıkmazı da burada başlıyor zaten bence. Çünkü İçel'deki büyük kimya işletmelerinin ürünleri küçük işletmelerce ikinci bir defa işlenemiyor. En büyük problem burada. İkinci bir işleme tabi tutularak piyasa arzı mümkün olmuyor. Yani İçel'deki büyük kimya sanayi yatırımları lokomotif sektör olamamaktadır. Küçük işletmeler ise genelde plastik ve kauçuk üzerine çalışmakta, küçük küçük deterjan üretim tesisleri bulunmakta. İçel'de büyük kimya işletmeleri yedek parça, bakım girdileri, yatırım girdileri, taşımacılık ve tabiatın yarattıkları haricinde bölgeden başka bir girdi almıyorlar. Küçük kimya sanayi işletmeleri az da olsa kalıpçılık, ambalajlama ve buna benzer konularda bölgeden girdi almakta ve satmaktalar. 1997 senesi istatistiki bilgilerine göre İ­ çel'de personel başına -burası çok önemli- personel başına en verimli ve en çok katma değer oluşturan sektör kimya sanayi olarak belirlenmiş. Zaten hocam da bu konuya değindi. ATAŞ'ı dışarıya attık ama gene de ben ATAŞ'ı dışarı attıktan sonra yapmış olduğum incelemede, en verimli ve en çok katma değer oluşturan bir sektör. Personel yapısı olarak işletmeleri ikiye ayırıyorum gene, iki şekilde inceliyorum. Büyükler zaten kendi bünyeleri gereği, büyüklükleri gereği kalifiye personel zaten çalıştırıyorlar. Küçüklerin öyle bir şansı yok ve babadan görme sistemlerle üretimi gerçekleştiriyorlar. Şimdi kimya iş­ letmelerinin yerleşim yerleri, çevre sorunlan ve desteklemelerini incelemek istiyorum. İçel'de kimya işletmeleri çok canlı yerlerde üretimlerini gerçekleştirmektedirler. Kimya sanayi çevreyi kirleten, bunu kabul ediyoruz, kimya sanayi çevreyi kirleten atıkları olan işletmelerdir. Ülke gelişmesinin kaynağında mutlaka üretmek ama ana girdi üretmek vardır. 84


Biraz sonra bu konuyu daha çok inceleyeceğiz, sanırım bu konuda bana hak verirsiniz. Üretmekten vazgeçemeyeceğimize göre mümkün oldukça önlemlerini alarak çevreyi kirletmeden üretmeye çalışmalıyız ve çalışıyo­ ruz şu anda. Sanayi bölgelerinin atıklarının nasıl ve ne şekilde deşarj edileceği konusunun net bir şekilde açıklığa kavuşmamış olduğu bir ülkede kimya sanayii atıklarının nasıl bertaraf edileceği konusunun da daha çok su götürür olduğu açıktır. Bu konuların açıklığa kavuşması ve gerçekleştirilebilmesi için ise mutlaka kimya sanayi devlet tarafından desteklenmelidir. Desteklenirken tröstler oluşturulmadan desteklenmelidir diyorum. Bir kimya sanayi yatırımı nedir, nasıl yapılır, kriterler nasıl belirlenir? Bir de bu konuyu incelemek istiyorum. Kimya sanayi yatırımı yapabilmek için çok gerçekçi fizibilite çalışması yapılabilmelidir. Bunun ardından finansmanın hazır olması gerekmektedir. Çünkü fizibilite üzerine teknoloji satın alacaksınız. Çünkü teknolojiyi siz üretemiyorsunuz öyle bir şansınız yok. Bununla birlikte makine ve ekipmanları da kesinlikle dünya standartlarında üretim yapabilecek konumda seçecek, satın alacak veya Türkiye'de yaptırma olanaklarını arayacaksınız. Kimya sanayi yatı­ rımları ana girdi ve nihai ürünler üretecekleri için ürettiğinizi kesinlikle satacak bir pazarın sizin kontrolünüzde olması ya da ürününüzün tercih edilebilir olması gerekmektedir. Tercih edilebilir sebepler nelerdir acaba? Ürün en az dünya standartlarında ve dünyanın kabul edebileceği bir kalitede olmalı ve bunun yanında da ekonomik olmalıdır. Dünya standartlarında ve kalitesinde üretim yapmayan küçük büyük hangi işletme olursa olsun global dünyada ayakta duramıyor. Dünya durmuyor zaten, dönüyor gün 24 saat, sene 365 gün. Rakipleriniz devamlı AR-GE yapıyorlar, yatırım yapıyorlar ve ayakta durabilmek için bunları gerçekleştiriyorlar. Bir ürünün kalitesini ve standardını yakaladınız. Peki ekonomik değilse satabilir misiniz tabiki ki hayır. İçel1n bu konuda artıları var ama yeteri kadar değerlendiremiyoruz diyoruz. Akdeniz1n büyükleri arasında olan limanımız, serbest bölgemiz, Anadolu ve Orta Doğuya ulaşımı sağlayan karayolu ve demiryolumuz var ama yeteri kadar yatırımımız ve yerel yatırımcımız yok. Peki bu artılar İçel'e kimya sanayi yatırımı yapmak için yeterli mi diyoruz. Hayır, nelerimiz eksik? Yöresel oturmuş bir sanayi kültürü olmadığı için sermaye birikimi olmamış, yatırımı engelleyen unsurlardan ve önemli olanlardan biri sermaye, bu konuyu ben kimya sanayi olarak ele aldım ama tüm sektörler olarak bu böyle. Neden oturmuş bir sanayi kültürümüz yok? incelerseniz karşınıza sanayi yatırımı yapanların dışarıdan gelen aileler olduğunu görürsünüz. Bu kozmopolit yapı içinde de rant sevdasına düşen yerli halk, sanayi geleneğini ve kültürünü oturtturamamış. Bir sanayi kültürü ve geleneği olmazsa zaten bir yatırım 85


yaptıramazsınız hiç kimseye. Demin, Selami bey bir konuya değindi. O-

nun üzerine devam etmek istiyorum. Cumhuriyet öncesinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında İçel1n ekonomisini ellerinde tutan gayri Müslim ~alk sanayiye bizlerin yaptığından daha fazla yatırım yapmışlar ama bu Içel halkına bir şey vermemiş. İskelenin olması o zamanlarda İçel1 ticaret şehri haline getirmiş ve aynı şekilde bugünlere gelinmiş. Bu sebeplerdendir ki, İçel'e kimya sanayi yatırımı büyük gruplar tarafından gerçekleştiriliyor. Başka bir bilgi var elimde. Türkiye ve Almanya arasındaki karşılaştırmalı kimya üretimleri ve yatırımlan. Diyeceksiniz ki, niye Almanya? Almanya gelişmeyi zaten kimya sanayiinde yakalamış oradan ben Almanya'yı aldım. Şimdi 1997 yılında Türkiye'de 7 milyar dolarlık kimya üretimi yapılırken aynı dönemde Almanya'da 125 milyar dolarlık kimya üretimi yapılmış. Bizde 7 milyar, Almanya'da 125 milyar. Türkiye'de aynı dönemde 200 milyon dolarlık kimya yatırımı yapılırken, aynı dönemde Almanya'da 8 milyar dolarlık kimya yatırımı yapılmış. Aynı dönemde kimya yatırımı için İspanya'ya da 190 milyar dolar dış sermaye girdisi olmuş. Buradan bakarak, son olarak diyorum; "kimya sanayinin gelişmiş olması bir ülke için gelişmişliğin ölçüsüdür" tezini işlemek istiyorum. Kimyasal ürünler tüm yaşamımız ve dünyamız için de her alanda kullanılmakta. Çarpıcı bir örnek verm~k gerekirse yediğimiz yoğurdun içinde kullanım ömrünü uzatmak ve sulanmasını önlemek için dağın taşın toprağından elde edilen bir kimyasal malzeme bizim yoğurdun içinde yoğurdun dayanımını sağlıyor, uzun ömürlü kullanımını sağlıyor. Nereye baksanız mutlaka bir kimyasal madde ile karşılaşırsınız. Bu çerçeveden bakarsanız kimyasal ürünlerin kullanılmadığı hiç bir şey ve yer yok gibidir. Üretilmesi için dağın taşın toprağı, tabiatın ağacı, denizin suyu ve buna benzer malzemeler kullanılarak çeşitli reaksiyonlardan geçirilerek ürünler elde ediliyor. Kimyasal ürünler elde ediliyor. Bu örneklere bakılarak gerçekten bir ülkede kimya sanayinin gelişmiş olması o ülkenin gelişmişliğinin ölçüsüdür tezini doğruluyor sanırım. Zaten hocam da bu konuya değindi. Kimya sanayi katma değeri yüksek bir sektör. Haddim olmayarak bir çağrı yapmak istiyorum. Misyona çağrı diyoruz. Birliğe çağrı. Çünkü bizim fabrikalar caddemiz var, bir sanayi şehriymişiz biz ama bu hale gelmişiz. Mersinli sanayicilerin vazgeçemeyecekleri bir misyonu vardır diyoruz. Mersin1 sanayileştirmek. Çünkü 40 yıl önce sanayileşme trendini yakalayan Türkiye'de bir başka il yokken bugün geldiğimiz durumu hazmetmek kolay değildir. Bugün Anadolu bir sanayi devrimi yaşamaktadır. Edirne'den Adıyaman'a Türkiye'nin dört bir yanından yatırımlar yükselmekte, yeni iş imkanları yaratılmaktadır. Sayısız sanayi tesisinin işletmeye alın­ ması, bu illerimizde kişi başına milli geliri arttırmakta, zenginlik getir86


mekte, işsizliği azaltmaktadır. Hele bu illerde bir de gelişmekte olan bir Üniversite varsa, üniversiteli gençlerin sayısı hızla artıyorsa, artık o şehrin ihtiyaç yelpazesi değişmekte, sosyal ve kültürel bazda eksiklikler ortaya çıkmakta, bu da yeni yatırımları, sanayi dışı yatırımları gündeme getirmektedir. Nedir bunlar; turistik tesisler, hiper marketler, süper marketler, özel hastaneler, özel yurtlar, kültür merkezleri ve sinemalar . Ve böylece ticaret ve hizmet sektörü de kat kat daha canlanmaktadır. Yani üretmekle, sanayileşmekle olmaktadır bunlar. Evet neden söylüyoruz bunları, neden yıllardır sanayileşmek diye bağırıyoruz, neden çırpınıyoruz? Çünkü üretimin olmadığı yerde ticaret olmaz, hizmet olmaz, zenginlik olmaz, gelir dağılımı düzelmez, işsizlik azalmaz. Tek çözüm lokal ve ulusal bazda sanayileşmektir. Sanayileşmek, ülke gelirlerini arttırmak, zenginlik yaratmak, istihdam yaratmak, özgür düşüncenin, insan haklarının gelişme­ sine, sosyal barışın teminine katkıda bulunmaktır. Evet, demokrasi diyorsak, gerçekten istiyorsak fert başına milli geliri en az 20 bin dolar yapmak zorundayız. Zira, bu sınırın altında demokrasinin oturduğu ülke yok. Evet beyler, bu işler sanayileşmeyle olacak, kim yapacak sanayileşmeyi? Cevap hazır. Sanayici ve girişimci. Teşekkür ederim.

Prof.Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Şerafettin Bey'e çok teşekkür ediyoruz. Değerli izleyiciler saat 18.00 oldu, 18.30'da normal olarak biz tartışma bölümüyle programa göre bitirmemiz gerekirdi ama devam edeceğiz. Şimdi Sayın Mehmet Ali Güldağ bize, ağaç işleri mobilya-sektörü temsilcisi olarak konuşacaklar. Kendilerini size tanıtmak istiyorum. 1969 Mersin doğumlu, lise öğrenimini Endüstri Meslek Lisesi Mobilya ve Dekorasyon Bölümünde tamamlamışlar ve daha sonra Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Bölümünden mezun olmuşlar, halen baba mesleği olan mobilyacılık ve iç mimariyle uğraşıyorlar. Sözü Sayın Mehmet Ali Güldağ'a veriyorum. Buyurun efendim.

İçel İli Ahşap ve Mobilya Sanayii Mehmet Ali GÜLDAG (Sektör Temsilcisi) Sayın Başkanım, değerli konuşmacı büyüklerim, sayın misafirler hepinize merhaba. Bir sektör temsilcisi olarak, genç oluşumu yani hayretle karşılıyorum. Niye hayretle karşılıyorum? Şimdi ben burada bu kadar büyük beyin, bu kadar büyük mesleğinde misyonunu tamamlamış, kariyerini tamamlamış insan kitlelerinin arasında hakikaten büyük şevk 87


ve onur duydum. Ben de kendi konum olan ahşap sektörü ve mobilya konusunda sizleri ilimiz bazında biraz bilgilendirmeye çalışacağım elimden geldiği kadar. Ahşap bilindiği gibi yaşamın var oluşundan bu güne kadar, öncelikle teknoloji ve teknik kullanımının en az olduğu bir sektör olarak tanımlayabilirim. Niçin zamanında işte ahşaptan balta yapmışlar, avlanmışlar veya yaşam mekanlarında kullanmışlar. Günümüzde bu yaşam mekanlarımızın her kesitinde ahşap detaylarla karşılaşıyoruz. Bu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de ilimiz bazında çok büyük bir sektör oluşturmuş, sektör oluşturmakla beraber bir takım sıkıntıları beraberinde getirmiş, özellikle İlimizde de bu çok fazla. Sayın Zafer hocamızın gıda sektörü ile ilgili olarak bize verrniş olduğu tüm çözümler, buradaki diğer sektörlerle olduğu kadar direk olarak bizim sektörümüzle de ilgili. Ancak ben bizim sektörümüzle ilgili olarak bir takım hem veriler verip, hem de o çözümleri küçük küçük ilaveler yaparak konuşmamı fazla da uzun tutmadan, sıkmadan bitirmek istiyorum. Sektörümüzle ilgili olarak İçel ilinde 1106 adet kayıtlı işyeri bulunmakta, bu kayıtlı işyerlerinde 2217 adet işçi istihdam edilmekte, bunların içinde 1078 adet işyeri 1-9 grubunda eleman çalıştırmakta. 1 ila 9 grubu bu sektörün % 90 gibi büyük bir oranını kapsamakta ve %90'1ık kesimin aşağı yukarı % 851 global olarak konuşuyorum % 851 19701i yılların Türkiye'sinde, 19701i yılların zihniyetiyle, teknolojisiyle üretilmiş makinalarla imalat yapmaktadırlar. Günümüz teknolojisi maalesef İçel'de çok sık kullanılmıyor. Kullanılmıyor. Niye kullanılmıyor? Çarpık kentleş­ menin ve son yıllarda özellikle Mersin'de yaşanan mozayiği geniş bir halk kitlesine sahip oluşun verdiği çok büyük etmenler var bunun içinde. Mesela geçen yıllarda benim çok kızdığım bir olay var. Kızdığım diyeceğim, özür diliyorum hepinizden. Mesela hükümetimiz genç girişimci kredisi adı altında 2 milyara kadar bir kredi verme imkanı tanıdılar genç girişimcile­ re. Bir takım bilgiler edinmek için bir takım yerlere başvurdum. Şimdi genç girişimci kredisi deniyor ama, karşımızdaki vatandaşlar bir banka memuru, genç girişimci vasfıyla beni sınıflandırmıyor. Ya ne yapacaksın? Genç mobilyacıların hali zaten aşikar diyor, hepsi diyor batmış, sistemli çalışan, bir tane sözünün eri insan kalmamış, şimdi sinirlenip tabi hayıf­ lanmamak mümkün değil, neye değineceğim; asıl konu 2 milyar gibi bir kredi verilecek. Bu 2 milyarla ne yapılacak, en basit terimle Sandık Odasından makine teminine gidilecek, çok düşük teknolojilerle yüksek teknolojilerin kullanılarak üretildiği mobilyalar üreti:meye çalışılacak. Bizim sektörümüzü şurada sözü edilen bütün sektörlerden ayıran en önemli nokta bu. Niye bu? Çünkü hakikaten çok düşük teknolojiler kullanılarak 88


yüksek teknolojilerin kullanıldığı üretimleri yapmak mümkün. Bu noktada işte haksız rekabetten tutunda kalite gibi bir sürü sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz ve tatminkar üretimler elde edilemiyor. Günümüzde özellikle ~on 10 yılda ahşap tüketiminin azaltılmasına ilişkin çalışmalar, özellikle Italya'nın başını çektiği çalışmalar kimya sektörüyle alakalı olarak gelişti ­ rilen bir takım çözüm önerileri ön plana çıkmaktadır. Maalesef Türkiye'de tüketilecek bir orman veya tüketilecek bir ahşap kalmadı. Son yıllarda Rusya'dan savaş alanlarından getirilen ahşaplar vs. ağaç ürünleri var. Onlardan da en bariz, en çarpıcı örneği ben şöyle söylemek istiyorum. Bolu'daki ORÜS fabrikası geçen sene 6 trilyona yakın, Rusya'dan bir orman satın aldılar. Gemilerle buralara geldi, taşındı, fabrikaya gitti. Fakat inanılmaz derecede hüsranla karşılandı olay. Hüsranın sebebi de şarap­ nel parçaları ağaçların içinden çıktı. Kurşunlar, mermiler. insanlar tüketecekleri orman bulamadıkları sürece kimyayla özellikle kimyasal maddelerle bizim mobilya sektörünün alaşımı her geçen gün artmaya başladı. İtalya bugün ahşabı neredeyse ahşap kullanımını %301ara indirgedi. Metal artı kimyayı çok ön plana çıkardı. Bizim İçel ili için, özellikle Türkiye'nin aslında genel sorunu bu sektör için. Türkiye bu sektörde dışarıya ihracat yapamıyor. Bunun en büyük sebebi eğitimsizliğin yanı sıra branşlaşmanın çok eksik olduğu sektör. Branşlaşma derken, ahşap ve mobilya ürünleri çok geniş bir alanı kapsayan çok geniş bir çerçeveyi kapsayan bir sektör. Branşlaşma çok nadir firmalar tarafından yapılıyor ve bu firmalar kesinlikle ve kesinlikle çok yanlış politikalar uygulanmadı­ ğı sürece ileriye dönük atılımlar yapıp, yeni teknolojileri kendi firmalarına oturtmakta hiç zorlanmıyorlar ve ihracata da yönelebiliyorlar. Bizim Mersin'de zannediyorum ihracat yapan firma sayısı hiç yok, branşlaşmış firma sayısının da beşi geçeceğini zannetmiyorum. Çünkü mobilyayı baz alırsak, yaşam mekanlarından şöyle bir göz önüne getirin, ofis, ev, banyo, mutfak, vs. bunların aslında her biri farklı farklı mühendislik mimarlık gerektiren alanlar. Bu konularda bir branşlaşma söz konusu değil. Bu da nedir? Üretimin kalitesizliği, üretimin düşüklüğü artı fizibıl bir üretkenliğin olmayışı gibi bir sürü sebebi ortaya çıkarıyor. Bizim sektörde görebildiğim en büyük eksiklik branşlaşma, onun haricinde yüksek teknoloji bizim artık eskisi gibi değil. Bizim sektörümüzde yüksek teknolojiler, CNC tezgahlar çok ön plana çıkar hale geldi. Eskiden elle yapılan kalem oymacılı­ ğı bile bugün yüksek fiyatlı fakat çok güzel CNC tezgahlarla hatasız yapılabilir hale geldi. İtalya özellikle makine üretimi konusunda İtalya, Almanya, Amerika sırasıyla sektörümüzdeki makine konusunda çok büyük atılımlar yaptılar. Bizim aslında onlardan elde ettiğimiz bir kazanç var. Şöyle bir kazanç var, İtalya'dan ithal edilen makinede yapılan üretim 89


Türkiye'deki yerli makinalarla kesinlikle elde edilemiyor. Burada bir dengesizlik ortaya çıktı. Nasıl bir dengesizlik, bizim sektörle ilgili yerli makine imalatçıları doğal olarak kalite düzeyinin artırımına uygun, yani kalite düzeyini arttıracak düzeyde makinalar yapma gereğini hissettiler. Daha yüksek düzeyli, daha fizibl makinalar yapma ihtiyacı duydular, bir takım bir kesim becerildi. Aslında becerildi diye bakıyorum, çünkü ben de konunun mühendisiyim, bende seri üretim hatları mühendisiyim. Türkiye makine konusunda bizim sektörle ilgili makine konusunda aslında bayağı ileri gitti, ileri gidince bu sefer sıkıntı ikincil olan hammadde, yani ik)ncil olan hammadde dediğim, aksesuar olarak Türkiye'ye giren özellikle Italyan, Alman, Amerikan menşeli yarı mamul malzemeler ön plana çıktı . Makine olayı aşağı yukarı %35 ila %40 düzeyinde halledildi, ancak o hammadde girdisinin, Türkiye'deki imalatının eksikliği, dolayısıyla aynı oranda bölgemize yansıdı. Bizim bölgemizdeki en büyük eksiklik nedir bizim sektörle ilgili olarak? Fuar organizasyonu, eğitim, havaalanı gibi kriterler. Bizim mesleğimiz, bizim sektörümüz özellikle görselliğe dayalı bir sektör olduğu için ve her ne kadar araştırmacı ruhumuz olmasa da millet olarak duyarlı bir görsellik sahibiyiz. Bir fuar organizasyonu ilimizde, büyük bir fuar organizasyonu enternasyonal bir fuar organizasyonu ilimizde oluşturulacak olur ise, tahmin ediyorum bu sektörün şu anki bulunduğu durumdan en az 3 katı kadar Mersin'de ilimizde ilerleyeceği kanısındayım. Görsellik ilimizde çok az, üretim çok az, eğitim çok az, buna bağlı işte bir takım sebepler var. Nasıl bir takım sebepler var. Bizim buraya sadece enternasyonal bir fuar organizasyonu kurmamız yeterli değil. Buna bağlı şeyleri de harekete geçirmemiz gerekiyor. İşte havaalanı özellikle kentimizin diğer bütün sektörlerini de direkt olarak ilgilendiren, turizmi özellikle direkt olarak ilgilendiren bir konu. Onun gerekliliği aynı oranda bizim sektörümüze de yansıyacaktır. Ben firmaların branşlaşmalarının dışında özellikle bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum. Bu ihracat konusunda gerek dış pazarlara açı­ labilmek, gerek yarı mamul, gerekse ürünlerini dış pazarlara ihraç edebilmek dedik branşlaşmayla ilgili. Branşlaşma şöyle ı ila 9 arası eleman çalıştıran 1078 iş yerinden 5 tanesi yani %0,46'sı branşlaşmış. Yani çok komik bir rakam, bizim en büyük eksikliğimiz sektör olarak aslında direkt olarak branşlaşma. Bu Türkiye'nin genel sorunu. Şimdi diğer sektörlerde de konuşuldu. Finansmanlar bazı talep yetersizliği, teknolojik eksiklik, imalat yeri seçimi, dış rekabet, hammadde temininde güçlük, ekonomik politikalardaki istikrarsızlık, ortaklar arası anlaşmazlık, yönetim hatası, aşırı yanlış büyüme, yanlış borçlanma gibi sorunların oluşturduğu bir çerçeve bir portre var önümüzde. Bu portrenin içinde imalat yapmaya 90


çalışıyoruz. Bizim sektörümüzle ilgili benim bunlara ilave etmek istediğim en önemli husus: Dediğim gibi, birincisi ihtisaslaşma, branşlaşma, ikincisi eğitim. Bölgemizde bu konuyla ilgili eğitim çok zayıf kaldı ki, ben kendi mezun olduğum bölümden size örnek vereyim. Türkiye'de tek, dünyada 4 ülkede Wood Working lndustry Engineering adı altında sadece ağaç işleri endüstri mühendisliği dünyada 4 ülkede var. Eşittir dünyada böyle bir problem var demekki, Türkiye'de 3 tane bu bölümle ilgili Hacettepe, Gazi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi. Düşünebiliyor musunuz? yüzlerce bölüm var, yüzlerce üniversite var, eğitim yapan bir sürü birim var. Mersin'de geldi. Mersin'de iç mimarlık mesela özellikle açılmayacak­ mış. Ben özellikle master yapmak istedim doğal olarak mesleğimle alakalı diye. Eğitim Türkiye genelinde çok düşük düzeyde. Türkiye genelinde müthiş bir sıkıntı var. Sayın Serdar Beyin söylediği gibi bizim sektörün en büyük sıkıntılarından bir tanesi de aslında sektör içinde mühendis, mimar çalıştırmayı bilmiyoruz. Gerek imalatçı bazında bakar, gerekse müşteri bazıda bakarsak bu böyle. Bizim sektörümüzün mühendisliği kısmı genellikle hep seri üretim konusunda birleşiyor. Seri üretimin olduğu yerlerde mühendislik genellikle telaffuz ediliyor. Atlamayı istemediğim bir konu da sektörlerle ilgili yayın eksikliği demişim. Sektörle ilgili yayın eksikliği, sektörümüzün görsellikten bahsettik, görsellikle çok alakalı olduğunu söyledik. Sektörümüzle ilgili olan yayınlar çok eksik, nasıl eksik mesela, siz mobilyayla ilgili, ahşapla ilgili klasik bir takım şeylere haizsinizdir, bir takım dergiler aldığınız zaman bir takım şeyleri görürsünüz. Ama işe sektör bazında bizim cephemizden bakıldığı zaman bizim yayı­ nımız negatiftir. Yani sizler bir şeyler yaptırmak istediğiniz zaman ufak tefek dergilerden istifade edebilir, fikir sahibi olabilirsiniz ama bizim sektörümüzde, bizim cephemizde yayın eksikliği çok büyüktür. Yayın olayı hiç yoktur, gerek makine parkları, gerek materyaller olarak nedir? nalburiye, hırdavat dergisi çıkar. Klasik, bizim bütün aşağı y~karı sektörleri ilgilendiren ahşap kısmı çok azdır. Teşekkür ediyorum. iyi akşamlar diliyorum.

91


TARTIŞMALAR Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Efendim sektör temsilcisi arkadaşlarımız konuştular, belki eksikliğimiz toprağa dayalı sektör. Ercan hocamız açıkladı, İçel için son derece önemli, belki o sektör temsilcisi arkadaşımızı da davet edip, sorunlarını bizlere iletmiş olsaydı bir bütünlük sağlayabilecektik. Ama onun dışındaki bütün sektör temsilcisi arkadaşlarımız dertlerini, sıkıntılarını anlattılar. Zannediyorum yarın sunulacak bir takım bildirilere de bir hayli konuş­ malardan konu çıktı, malzeme çıktığını zannediyorum. Şimdi arkadaşlar, katkıda bulunmak isteyen arkadaşlarımız varsa, önce katkıda bulunmak isteyen arkadaşlarımıza hemen bir kaç dakika içerisinde özetlemek üzere söz vereceğim, daha sonra da soru sormak isteyen arkadaşlarımız varsa, izninizle. de 18.30'da da programa göre kapatacak şekilde bu oturumu tamamlamak istiyorum. İbrahim bey buyurun lütfen. İzleyici İbrahim Değer, sanayi sitemizde 150'nin üzerinde marangoz bölümü var, bunların hepsi Mehmet Ali Bey de dahil bu işleri en iyi bilen ve bu hususta yüksek eğitim yapmış ve sanayide önder olacak birer arkadaşımız. Bu 150 tane işyeri aynı işleri yaparlar, aynı tezgahları kullanırlar ama hiç biri bir araya gelip birlikte bir iş yapmayı, yeni teknolojiyi kullanmayı hiç düşünmezler. Kendileri iyi hatırlarlar ben bunun bir önderliğini yapmak istedim, bu arkadaşları bir araya getirip bir ortak atölye anonim şirket kurmak istedim. Bunun tüzüğünü hazırladım. KOSGEB biz ne kadar yatırım yapacaksak bu şirkete onun %49'unu KOSGEB verecek, sıfır faiz, 5 sene içerisinde ödeyecek. Bu arkadaşlara bu böyle bir şirketin içine girmeleri için zorlama yaptık, bana verecekleri ayda 50 dolardı, 50 dolarla bu şirketin başlangıcı yapabilecekti. Kendilerinden 50 doların dı­ şında eğer para ödeyemeyeceklerse bahsettikleri gibi hepsinde eski teknoloji olan ve aynı tezgahlar var. Bu tezgahları bana verin bu tezgahları satalım, yeteri kadarını burada kullanalım sattığımız para ve sizin katkı­ nızla yeni teknolojiyi getirerek bu atölyelerde bu tezgahı kullanın, dolayı­ sıyla da sizin iş yerinizde de bir boşluk olacak, çünkü bunlar iş yerleri dar, sığamıyorlar, hepsi büyük tezgahlar. O tezgahlardan iki tanesini koymakla işyerleri tıkanıyor ve mecburen önlerindeki açık alanı ve dış sahayı kullanmaya başladılar. Böylelikle hem işyerleri de genişleyecek ve ortak çalışmaya alışacaklardı. Böyle bir atölye kurduğumuz zaman uzman kişiler çalıştıracağız, uzman insanlar olacak ve bir kelebek mobilyanın 92


yaptığı imalatı yapabilecek ve ihracata açık olacaktık. Kendileri bu atölyeye iş verebilir miyiz diye bana bir soru sordular. Kendilerine şu soruyu

sordum. 150 kişisiniz haftada iki saatlik bu tezgahta işiniz çıkmaz mı, çıkar dediler, ikiyle ben 150'yi çarptığım zaman 300 saat yapıyor, 5 iş gününe böldüğünüz zaman düşünün 60 saat yapıyor. Demek ki biz bu atölyeyi günde 3 vardiya çalıştırmış olsak sadece kendi işlerini yetiştir­ meye yetmeyecekti. Ama ne yazık ki Mehmet Aliyi ben burada biraz inciteceğim, benim toplantıma iki kere katıldı. Çok güzel istifadeler ettik fikirlerinden, tezgahları gayet iyi tanıyan, hakikaten bu işte önderlik yapan arkadaşımızdı o iki toplantının sonunda hiç kendisini göremedim. Acaba bu hususta ne düşünüyor? Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Siz bütün işleri bitirdiniz. Lütfen bu işi bırakmayın takip edin, belki de KOSGEB'den vaadedilen kredi konusunda yeşil ışık çıkmadığı için geri kalmış olabilirler. İzleyici (İbrahim Değer) Hayır, biz bu marangozları hiç bir zaman bir araya getiremedik. Ama ben Mehmet Ali Bey'den rica ediyorum, kendisi bu kültüre sahiptir, önderlik yapabilecek arkadaştır. Bunun önderliğini gene ben çalışayım beraber yapalım.

Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Mehmet Ali Bey mesajı aldınız.

Mehmet Ali GÜLDAG Aslında benim İbrahim beye de kısa bir mesajım olacak. O ortamın içinde insanlara işte bir takım şeyleri söyleyemiyorsunuz. Aslında ben prensip olarak babamı yanıma almadım, yani ben babamdan devraldığım tezgahta dahi babamı yanıma almadım. Niye yanına almadın diyeceksiniz. Şimdi benim o sistemin içine girmemekteki en büyük sebebim de; ben şu an Mersin'de hakikaten sayılı tezgahın sahibiyim. Yani şu an orta ölçekli bir fabrikayım. Sizin sözünü ettiğiniz, oraya almaya çalıştığı­ nız sistemin hepsi zaten bende oluşmuş, o zaman KOSGEB'ten gidip o sistemi almayalım, KOSGEB yerine ben size kiralayım onları. İnsanlar gelip bende fason çalışsınlar. Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Fikri Bey buyurun efendim. 93


İzleyici

Fikri Bilgin, konuşmak istediğim konu biraz bulandırıcı, biliyorsunuz bu daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Fakat çevre sorunu endüstrileşme­ nin karşısına bir duvar gibi dikiliyor ve geçmişte bu konuya hiç dikkat edilmediğinin en güzel örneklerini Mersin'de görebilirsiniz. Mersin1n doğusundaki sahillerimizi, çevremizi sürekli kirleten fabrikalarla doldurmuşuz. Avrupa'da artık çevresini kirleten fabrikaların mallarını satın almama eğilimi, hatta bir ortak politika olarak gelişiyor. Dolayısıyla Mersin1n endüstriyel gelişmesi dikkate alındığında bu gelişmenin şartları içinde çevreye gerekli ilginin gösterilmesi gerekeceği de anlaşılmalıdır. Hatta dilerim, bu toplantının sonucunda bugün Mersin1mizin doğusundaki fabrikaların Organize Sanayi Bölgelerine taşınması gerektiği hususu da anlaşıl­ malıdır. ister istemez önümüzdeki yıllarda ben bir turizmci olarak ortaya çıkan tablodan bayağı ürküyorum. Bu fabrikaların Organize Sanayi Bölgelerine nakledilmesi için büyük baskılar oluşturacağız, büyük organizasyonlar yapacağız. Onun için burada endüstrileri bugün ve yann konuşur­ ken çevre sorunlarına da arkadaşlarımızın dikkatle eğilmeleri ve bu konuyu gündeme getirmelerini diliyorum. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Teşekkür ederiz Fikri bey, sağolun. Orhan Bey buyurun hocam, Prof.Dr.Orhan MORGİL Teşekkür ederim, şimdi tabi İçel ekonomisinin özellikle sanayisinin geliştirilmesini, büyümesini tartışıyoruz. Bu tabi Türkiye'de uygulanan sanayi stratejisinden bağımsız değil,o çerçevede hangi sektörlere ağırlık veya öncelik verilirse bu gelişme sağlanır ona bakmak gerekiyor. Ben bu açıdan iki şey söylemek istiyorum, daha doğrusu sormak istiyorum. Birincisi tabi Türkiye'de uygulanan sanayi stratejisi biliyorsunuz, dış rekabete açık ve ihracata dönük bir sanayi stratejisi, dolayısıyla sektörlerin gelişme potansiyelini bu çerçevede düşünmemiz lazım. Tabi belli teşvik­ ler verilebilir ama, temelde rekabet gücü olan sanayi sektörlerine doğru kaymak lazım. Bu çerçevede benim sormak istediğim bu Gümrük Birliği ~elli sektörleri ne şekilde etkilemiştir? Epey bir zaman geçti. İkincisi de Içel'deki bu sanayi sektörlerinin ihracat durumu nedir? yani ihracat yapı­ yor musunuz? Son konuşmacı Sayın M.ehmet Ali Bey buna biraz değindi. Ama genelde hangi sektörde ihracat potansiyeli var veya şu ana kadar ne kadar ihracata dönük bir gelişme gösterdiniz? Bu konularda biraz bilgi almak istiyorum. Teşekkür ederim. 94


Prof.Dr.Yusuf ZEREN (Oturum

Başkanı)

Hocam hatırlarsanız, DİE'den arkadaşlarımız sunuşlarında belli ölçülerde bu konulara değindiler, tabi tek tek sektör bazına inmediler ama, gerek gümrük birliğine girmenin etkisini, gerekse ihracata yönelik sektörlerimiz konusunda 1-9 ve 10+ grubundan, ama yine de arkadaşla­ rımızdan çok kısa olarak cevap vermek isteyenler var ise, lütfen, Zafer bey sizden başlayalım.

Zafer ARAL Gıda sektörü ve tarım konusu gümrük birliğinden muaf yani gümrük birliğinde değil, onun için Avrupa ile bir o konuda birlik sözkonusu olmadığı için bir problem yok ama biz de istiyoruz, yani gümrük birliğinde giriyor tabi, birincil tarım ürünleri girmiyor işlendiği zaman giriyor. Evet, işlenmiş derken tabi yüksek katma değere ulaşma­ nız lazım. Yani bizimki şu anki üretilen Mersin'de üretilen yaş sebze meyvede de, bakliyatta da yani ihracat, ne kadar işlerseniz işleyin bunlar gümrük birliğinde değil, dışında tutuluyor tamamen. Dolayısıyla o yönde bir etkileşim pozitif veya negatif yok ama biz taraftarız, istiyoruz ki gümrük birliği kalksın, yani Avrupa'nın engelidir o. Yani Türkiye tarafın­ dan talep edilmiş değil, Avrupa tarafından o engel konmuş durumda, ihracatta ise bir problem yok, yani gıdada üretilen hem yaş sebze meyvede hem bakliyatta ihracat bayağı yüksektir.

Prof. Dr. Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Evet Teşekkürler. Selami bey,

Selami GEDİK

Şimdi efendim ben tamamen ihracat yapan bir müessesenin sahibiyim. Benim ihracatım 1- 1-5 milyon dolar arası oynuyor. Yıllık da hedeflediğimiz rakam %10 artıştır. İhracata başlayabilmemiz yani son beş yıl içinde gerçekleşti ve ortak pazara daha doğrusu gümrük birliğine girildikten sonra hadise biraz daha ivme kazandı. Biz Portekiz'den artan işleri yapıyoruz. Yani Portekiz artık konfeksiyon grubundan ...... (Kaset Değişimi)

Serdar YÜREKLİ

.... . Ürünlerimizin büyük bir kısmını Ereğli Demir-Çelik'ten saç mamul olarak alıyoruz fakat Ereğli Demir Çelik Fabrikası 1999 için sipariş kabul etmediğini ilan etti. Şu an Türkiye'de ham malzememiz yok. Yurtdışından ham malzemeyi getiriyorsunuz ki bunlar spesifik ürünlerdir ki üretip tek95


rar adamlara sattığınız zaman rekabetin arkasında kalıyoruz. Kendi kendinin kuyruğunu koparan bir yapıya büründük. Hem önümüzde büyük bir şans var, hem büyük bir handikap var. Teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Evet başka sorusu ve katkıda bulunacak söz sizde buyurun lütfen.

arkadaşımız.

Evet son

İzleyici Ben Diyalog Gazetesinden Ünal Kayseri, Sayın Zeren'e sormak istiyorum. Bu sempozyum oluşturulmadan önce sektör temsilcileri ile birlikte bir ortak stratejik nokta belirlediniz mi kent sanayinin kalkınabil­ mesi için asgari düzeyde şu ölçekte, şu perspektifte şeyler yapılmalıdır diye bir görüş ortaya çıktımı ki, sektör temsilcilerini o görüş çerçevesinde tespit ederek davet etmiş olabilirdiniz. Yoksa hiç böyle bir ön hazırlık yapılmadan mı bu sempozyum gerçekleştirildi? Sabahtan bu saate kadar bir uyum içerisinde aktarılan görüşler, eğer yanlış anlamadıysam biraz önce sayın Mehmet Ali Güldağ'ın sektöründe çok ciddi bir yara aldı gibi geldi eğer yanlış anladıysam tenzih ederim. Lütfen bu konuyu biraz daha açsınlar. 150 firmanın bir araya gelerek %49 devlet desteğiyle oluştura­ cağı bir kompleksi reddedip, gelin benim firmamda bu işleri yapalım demesini biraz açmasını rica ediyorum. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Yusuf ZEREN (Oturum Başkanı) Şimdi bu bir tartışmaya girecek onun için ben araya girmek istiyorum. Sistem Türkiye'de çalışmaz. Kelebekle rekabet etmek istiyorsunuz bir patronu var, bir sahibi var. Siz 150 kişiyi bir araya getireceksiniz 150 tane patron olacak, 150 tane sahibi olacak. Türkiye'de bireyselcilik ön plana çıkmıştır, kollektif.... Oradaki sistem farklı Bakın KOMBASSAN'ı örnek vermek başka menfaatleri birleştirdiğiniz zaman olur. Ama, ...... Rekabet keşke yapabilseniz de çıkabilseniz, bakın ben çok açık söylüyorum. Keşke çalışabilseniz ama patronu belli olmayan şirketler KİTier gibi olur BİT1er gibi olur, yarın bugün başınıza problem olarak sizin gene kucağınızda kalır.

İzleyici (İbrahim DEGER) Beyefendi şu anda ben 25 ortaklı şirketin yönetim kurulu başka­ nıyım, bugün genel kuruldan çıktım geldim. Ve bir tek çıt yok, ben sermaye kar dağıtımı da yapmıyorum. Bu şirket dört senedir kendisini bü96


yütmeye çalışıyor, maya alışalım .

karşısında

bir tek de rakip yok. Lütfen kollektif

çalış­

-Bakın

kollektif çalışmak başka, bu şekildeki 150 ortaklı başı belli olmayan herkesin eşit paylara -Hayır efendim eşit paylara sahip 150 ortaktan bahsediyorsunuz -Yönetim kurulunun kendi -Hayır efendim herkesin eşit paylara sahip olduğu bir ortaklıkta bu iş yürümez bir işin başı olması lazım. 25 ortaklı şirketin yüksek kar etmiyorsa ve zarar da etmiyorsa devam eder; ama o 25 kişilik ortaklık şirketiniz fazla kar etmeye başlasın veya zarar etmeye başlasın dağılır o şirket, bütün Türkiye'de bu olmuştur. -Kooperatifler nasıl çalışıyor -Kooperatiflerin bakın sistemi bam başka, hepsini devlet çalıştırıyor, açıklarını kapatıyor

-Zafer bey izin verirmisiniz. Sayın yarın Ercan Hocamın yöneteceği bir forum olacak, bu kürsüde tek kişi oturacak Ercan bey ve herkesin konuşma yetkisi olacak, sözü olacak. Dolayısıyla biz bu karşılıklı konuşma­ larla İbrahim bey sorunu çözemeyiz farklı görüş açıları olabilir, siz bu konuda farklı düşünüyorsunuz, Zafer bey farklı düşünüyor olabilir. Farklı farklı sektörlerden söz ediyorsunuz.

Prof.Dr.Yusf ZEREN (Oturum Başkanı) Evet sorunuzun bana yönelttiğiniz kısmına da cevap vermeye çalışacağım. Şimdi bu çalışmalar yaklaşık olarak 2 yıldan beri devam ediyor. Envanter çalışmasıyla başladı . DİE'nin ikinci aşama çalışmalarıyla başladı ve bu çalışmaları bugün size bir sempozyum şeklinde sunduk. Zaman zaman biz bir araya gelip tartışıyoruz ama hiç bir şekilde henüz İçel1n sanayileşmesi konusunda kafamızda oluşmuş bir takım planları­ mız, projelerimiz yok. Bir arayış içerisindeyiz. Öncelikle envanter çalışma­ sıyla hangi noktada bulunduğumuzu elimizde sağlam verilerin olması gerektiğini tespit ettik. Dolayısıyla biz sektör temsilcilerini seçerken arkadaşlarımızı hiç bir şeyimiz yoktu. Sadece bu sektörlerde isim yapmış arkadaşlarımızı, düşüncesi olan arkadaşlarımızı davet ettik. Herhangi bir şekilde onlara konuşmaları konusunda bir çerçevede sunmadık. Herkes gönlünden geçtiği gibi burada görüşlerini gelip sundular. Yarın da bu konular tartışılacak ve daha sonra da DİE'nin, Odamızın önderliğinde bütün bu konuşmalar planlama, stratejik plan çerçevesine dönüştürül­ meye çalışılacak ve kullanıma sunulmaya çalışılacak ve kullanıma sunulacak. Yani hiç kimsenin bu konuda bir ön fikri yok. Sadece bir arayış içe97


risindeylz, Mersin için en iyi çıkış yolu ne olabilir? ve yatınm yapmak isteyen insanlara bir yeşil ışık yakacak bir bilgi derlemesi yaptığımız bu çalışma. Arkadaşlar, Evet Rıza bey, son söz demiştim ama son söz sizin olsun.

İzleyici (Rıza DURDU) Rıza Durdu, teşekkür ediyorum çünkü yann ben yokum hocam.

Onu dediniz ama ben de bir iki düşüncemi eklemek istiyorum. Öncelikle bütün sektör temsilcisi arkadaşlanmız sorunlarını anlattılar, işte makine teknoloji, diğer finans sorunları bütün bunların hepsini anlatblar ama bence bir önemli konuyu atladık. Arbk dünyada gelişmiş çok büyük şir­ ketlere baktığımızda; işte hangi noktada hangi stratejiyle kendilerini büyütecekler var olacaklar, mevcut durumu koruyacaklar; buna baktığı­ mızda arbk demin konuşulan bir çok konunun gündemden kalktığını görüyoruz. İşte, artık ne bileyim belki yıllar öncesinde 15 yıl 20 yıl ya da 50 yıl önce bir firmanın gidip işte İtalya'da, Amerika'da, Japonya'da bir makinayı bulup getirip üretiminde kullanması çok büyük bir sorundu ama şimdi sizin aramanıza gerek yok. Onlar gelip size diyor ki, sizin makinanıza bu lazım diyor zaten, cebinizde paranız da varsa onu alıyor­ sunuz. Yani bunlar arbk bir teknolojiyi getirmek ya da finans bulmak o kadar da büyük sorun olmaktan çıktı. Yani bunları bir şekilde dünyadaki şirketler, organize büyük şirketler bunları sağlıyorlar. Başka şeyler ön plana çıkıyor, bunlardan en önemlisi pazarlama. Şu anda ben, Mersin'deki yerel ölçekli işletmelerin yani bölgemizde, Mersin'de, Çukurova'da var olmaya çalışan, üretim yapmaya çalışan firmaların en önemli eksikliklerinin bence pazarlama olduğunu görüyorum. Yani öncelikle o firmaların üretimlerini bölgelerinin dışına taşımaları gerekiyor yani yalnız ürününü Mersin'e, Adana'ya, Çukurova'ya değil Türkiye'nin her yerine, dünyanın bir çok yerine pazarlamaya başlama noktasına geldikten sonra kendiliğinden zaten bu sıkıntılarımız ortadan kalkacak, finansını da çözmüş olacak. İhracatını geliştirecek, istediği makinayı da alıp üretimine katacak, bu çok önemli. Ha!!! bu neye bağlı? firmaların pazarlamadaki etkinliğini, dağıtım kanallarını güçlendirebilmesinin bir başka çözüm yolu insan kaynaklarına önem vermesi. Bu konuda da işte bütün dinlenen arkadaşlardan benzeri sıkıntıların olduğunu görüyorum, hemen hepsi sorunlarını işte bilmem yüzde kaçının aile işletmesi olduğunu, aile işlet­ melerinde karşılaştığımız sorunlar bellidir. İşte bir patron var, büyümek istemiyor, kurumsallaşmak istemiyor, ondan sonra bünyesine profesyonelleri katamıyor, o zaman o işletme kendi ölçeğinde. İşte Mersin'de var olup, büyümeyecektir öyle de kalacaktır. Belki şu anda kısmen rekabet 98


etmeye çalışıyor olacaktır ama 3 yıl ya da 5 yıl sonra o rekabetini de sürdüreceği de şüpheli bana göre. Yani o zaman oturup herkesin çok ciddi bir şekilde geleceği için düşünmesi gerekiyor. Ben ne yapmalıyım, nasıl pazarımı büyüteceğim, daha fazla nasıl mal satacağım? Çünkü, yani şu anda rekabet etmeye çalıştığımız artık dünya devi diyebileceğimiz firmalar işte gümrük birliği ile birlikte daha fazla ülkemize girmeye başladılar. Yani işte bundan 20 yıl önce bir TOFAŞ için gidiyordunuz parasını yatırı­ yordunuz, 6 ay da sıra bekliyordunuz, aldığınız araba da ortadaydı. Ama bugün kaç tane ithal otomobil girdi Türkiye'ye ya da elektronikte ya da en basiti herkesin çok yakın zamanda tanık olduğu cep telefonunda. Yani bir cihaz geliyor önce bir pazarda ciddi bir pay alıyor ondan sonra diğer­ leri geliyor. Yani bu artık bütün ülkelerde olmazsa olmazı bu iş, rekabet olacak, firmalar gelip ürünlerini satmak isteyecekler, buna da bütün firmalar hazırlıklı olacak, üretimlerini de ona göre planlayacaklar, insan kaynaklarına da önem verecekler. Herşeyden önce geleceği planlayarak hazırlıklı olacaklar. Yani biz bunları yaptığımız an Mersin'deki firmalar olarak, dünyaya açıldığımız an, ufkumuzu daha uzaklara doğru diktiğimiz an her şey daha iyi olacaktır. Aksi taktirde buradaki sorunlarımızla boğuşmaya devam edeceğiz. Teşekkürler. Prof. Dr. Yusf ZEREN (Oturum Başkanı) Evet yeni tasarımlara, yeni Pazarlara ihtiyacımız var, katılıyoruz, katkılarınız için çok teşekkür ediyoruz. Değerli arkadaşlar izin verirseniz bu oturumu burada kapatmak istiyorum ama yarın sempozyumumuz devam ediyor. Yarın 09.30'da İçel ilinin sanayi yapısı tartışılacak, öğleden sonraki oturumda İçel sanayisinde girişimcilik, verimlilik ve teknik etkinlik başlığı altında konular tartışılacak ve genel değerlendirme bir forum şek­ linde yapılacak. Herkes burada görüşünü, düşüncesini söyleyebilecek, açıklayabilecek. Dolayısıyla bu iki günlük çalışmanın özetlenmesi yarın en son oturumda yapılacak. Dikkatleriniz için çok teşekkür ediyorum. Sayın sektör temsilcisi arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Yarın saat 09.30'da buluşmak üzere bu oturumu kapatıyorum.

99


İÇEL İLİNİN SANAYİ YAPISI Prof. Dr. Orhan MORGİL {Toplantı Başkanı)

Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen İçel Sanayisini

Geliştirme Sempozyumunun ikinci gününün ilk oturumunu açıyorum.

Dünkü oturumda İçel ilinin sanayisinin gelişmesiyle ilgili istatistiksel bulgulan inceledik. Daha sonra sektöre! bazdaki gelişme ve potansiyelleri tartışbk. Bugün daha çok kent ekonomisi, kent ekonomisinin gel işmesi konularını bu oturumda kapsayacağız . Oturumda üç konuşmacımız var ancak bir konuşmacımız katıla­ madı, dolayısıyla bu oturumda iki tebliğ sunulacak. İlk tebliği Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Sencer AYATA sunacaklar, konusu İçel'de kent dokusu, kent ekonomisi ve kent kimliği . Buyurun Sayın Ayata,

İçel'de Kent Dokusu Prof. Dr. Sencer AYATA Teşekkür ederim, ayrıca hem bize sundukları zengin veriler için

DİE mensuplarına hem de burada gördüğümüz ve daima gördüğümüz konukseverlik için Sanayi ve Ticaret Odası yetkililerine de çok teşekkür etmek istiyorum. Onunla başlamak istiyorum. Şimdi ben daha çok konuşmamda kent ekonomisinin dün biraz daha ayrıntılı olarak sektörler bazında analizler yapıldı, hem benim konum değil, hem de belki bugün biraz daha konuyu gerek kent gerekse il bazına çekebilmek için daha geniş kapsamlı bakmaya çalışacağım ve bu arada bunu yaparken Mersin'de gördüğüm, İçel'de gördüğüm açılımlara, potansiyellere dikkat çekmeye çalıştığım kadar bazı dar boğazlara, tıkanıklıklara da dikkati çekip onların da altını çizmeye çalışacağım . Ama ben önceden söyleyeyim . İçel'de Mersin'de ben oldukça olumlu bir tablo görüyorum. Bilmem yani bu neyi gördüğümden mi? gördüğüm de her defasında Hilton'da bizi misafir ediyorlar, lütfediyorlar, Hilton'dan baktığınız zamanda hep böyle güzel deniz, palmiyeler görünüyor. İngilizlerin bir sözü vardır....... yani palmiyeli günler. Biz de her gelişimizde, her ayrıldıktan sonra Mersin'de böyle palmiyeli günler hatırlıyoruz. Belki bunun da getirdiği bir yanlılık olabilir. Şimdi efendim önce ben bu tarih ile ilgili bazı saptamalar yapmak istiyorum. Amacım, ciddi olarak Mersin tarihine girmek değil, İçel tarihine 100


girmek değil, onun uzmanı da değilim. Ama zannedersem tarihe kuşba­ kışı olarak bir göz atarsak önemli bir kaç öğeyi çıkarmamız, türetmemiz mümkün gibi. Çünkü geçmiş aslında yarını tamamiyle düğümlemez. Tarih, kalıtım bunlar gelecekte bizim ne yaptığımızı tamamiyle anlatmazlar ama önemli ölçüde de ip uçları sağlayabilirler. Bu açıdan böyle kuşbakışı, panoramik bir bakış geliştirmeye çalışacağım tarihe. Şimdi şunun altını çizelim önce; 1850'de Mersin diye bir yer yok. Çok antik çağlarda olabilir ama o yok. Köy olarak da yok, yani 1850 tarihinden sonra, Mersin 1850'den sonra birden bire oluşan bir yerleşim birimi. Şimdi o hemen bize önemli bir noktayı getiriyor. Mersin, başından itibaren altını çizmek istediğim nokta; global dinamiklerle var olan bir kent. Yani Türkiye'de bu anlamda ikinci bir kenti kolay kolay rastlayamazsınız ve bulamazsınız diye düşünüyorum . 1860 sonrasında, dün Selami bey de değindi, esprili olarak değindi, Çukurova'da pamuk üretimi, aynı dönemde Mısır'a kereste ihracatıyla birlikte hızlı bir dışa açılma ve dışa açılan ekonomi, hemen bir liman; o zamanki bir deyimle iskelenin oluşması ve daha sonraki dönemlerde de dış ticarete bağımlı bir gelişme. Yani burada şu var; Mersin1 Mersin yapan, Mersin1n var oluş nedeni ticaret, ama biraz özgün bir ticaret. Öyle bir tarımsal hinterland'ın ticaret merkezi anlamında ticaret değil, çok küresel- bölgesel bir ticaret. En azından bakın 1889 yılında 310 buharlı gemi gelmiş çoğu ·yabancı 590'da yelkenli gemi gelmiş bir yıl içerisinde. Veya hemen bir yüzyıl ileriye gidelim 3 milyar 746 milyar dolara ulaşan bir dış ticaret hacmi var, bu serbest bölge dahil olmak üzere. Buna ikisinin rakamlarını topladım . Şimdi 19. Yüzyıldan bu yana da Mersin1 anlamak için bu küresel ticaret boyutunun altını çizmemiz ve ona uygun bir kültür ve ona uygun iş kültürü ve ona uygun bir kurumsallaşmanın da olduğunun altını da çizmemiz gerekiyor. Bunun içerisinde Avrupa devletlerinin konsolosluklar kurması var, bunun içerisinde gemicilik şirketi ve sigortalar, acentaların kurulması var, nakliye şirketleri, finans kurumları var, yabancı bankalar,borsanın kurulması var ve daha sonra giderek önce Avrupa'dan mamul ürün ithalatı, sonra, daha sonra Avrupa'ya veya daha başka yerlere sanayi ürün ihracatı ve bu arada da Türkiye'den tarımsal ürün ihracatı var. Mersin licaret Odasına bakıyoruz. 1886'da kurulmuş. Hemen hemen Türkiye'nin ilk ticaret odalarından birisi. Nakliyeciler derneğinin, yine örnek vermek için bunları getiriyorum, nakliyeciler derneğinin 730 üyesinden 69'unun merkezi Mersin'de. Şimdi, Türkiye buna daha genel planda bakacak olursak, Türkiye'de geniş bir bölge var. Akdeniz kendisi olmak üzere, Orta Anadolu, Güney Doğu ve Doğu Anadolu'nun Doğu Akdenizle, hatta dünya ile arasındaki köprü Mersin. Şimdi · de belki bu bölgenin ve Türkiye'nin, onu tam ben bilemiyorum ama belki 101


de en büyük limanı burada. Ben Mersin'den öğrendiğim, Mersinli1erden öğrendiğim bir benzetmeyi bir kaç kere kullanacağım, onu isterseniz söyleyeyim "Huninin ağzı". Belki Mersin1 bu şekilde gözümüzün önüne bu şekilde daha iyi getirebiliriz, ben bulmadım Mersinliler bana söylediler bunu. Şimdi o zaman kimlik diye dünden beri konuşuyoruz, nasıl bir kimlik? Bir kere şunu görmemiz lazım, öyle Mersin çok kolay bir şekilde bir küçük anahtar alt sektörle sanayinin alt sektörüyle tanımlanacak bir kent değil. Global bir dinamikle var olan bir şehir. Nitekim daha sonraki gelişmesine bakarsanız, parlak dönemine, ikinci parlak dönemi yine global dinamiklerin, büyük ticaretin, yani Anadolu ile kendisinin hinterlandıyla dış dünya arasında ticari transaksiyonların, liman traksansiyonlarının maksimuma, azamiye ulaştığı dönem yine Mersin1n ikinci büyük gelişme ve parlaklık dönemi. Şimdi bu kimliğin bir başka yönü var dikkati çeken. Dış göçle var olan bir şehir. Dış göç Mersin'de sadece 1970-19801erde değil, 19601ardan sonra önceden de dış göç çok önemli. Yine bunu tarihten getirmemiz, tarihten bunu kurmamız mümkün. Nasıl mı? şimdi bakın 19. Yüzyılda baktığım zaman şunları görüyorum. Suriye, Lübnan ve Mısır'dan gelen ciddi bir nüfus var Mersin'de, Mersin 19. Yüzyılda bu nüfusla kuruluyor. Laskiye'den, Halep'ten, Şam'dan ciddi göç var. Dış yörelerden yani bir anlamda bir dış göçle büyüme boyutu var Mersin1n. Hemen kendi yakın çevresinden göç alan bir il değil. Bu, Yukarıda söylediğim karakteristikle çok yakından ilgili. Şimdi bunu 1960 sonrası dönemde de tekrar görüyoruz. Şimdi bakıyorsunuz bu son göç döneminde ben, 1990-1997 arasındaki sayılara baktım. Bölgeden göç var ama dün de değinildi %23.8 Güney Doğu'dan Mersin başta görünüyor, %32.2'de Doğudan, %9.4'de İç Anadolu'dan. Yani oldukça geniş bir bölgeden göç alıyor ve ilginçtir burada, ben bunu tam teyit etmedim ama neden bu kadar büyük ilgi olduğu dendiği zaman serbest bölge büyük bir cazibe yarattı,. büyük bir ilgi yarattı deniyor. Yine bakın bir dış dinamikle ilgili bir göç hareketi görüyoruz. Türkiye ortalamasından hızlı büyüyen bir şehir şimdi.

Üçüncü bir özelliğini söyleyeceğim . Bugünlerde kaybolmuş gibi görünebilir ama zannederim yine orada duran ve tarihten bugüne taşı­ nan üçüncü temel özellik; o da kozmopolit kent. Şimdi bunu kozmopolit kenti kalkıp bazı Avrupa, Amerikan şehirleriyle karşılaştırırsak o kadar kozmopolitik görmeyebiliriz ama Türkiye'nin yapısı içerisinde karşılaştır­ dığımız zaman gerçekten Mersin kozmopolit kent kültürü özelliklerine sahip. Türkiye'de bu çok az. Bir kaç büyük şehir var, dün hiç değinilmedi. Ben İzmin telaffuz edeceğim burada bir kaç kere. Antalya dahi böyle değil bugünkü bütün canlılığına rağmen, Antalya'da bu tarihsel özelliği 102


taşımıyor.

19. Yüzyıldan erken 20. Yüzyıla kadar oluşan bir özellik bu. Şimdi o zamanki nüfus kompozisyonuna baktığımız zaman tespit edebildiğim yine Arap, Ortodoks, Katolik, ermeni, musevi ve müslüman yani çok dinli, çok etnik gruplu bir yapı var. O geçmiş yüzyılda ve bu yüzyılın başında aynı anda camii var, Latin, Ortodoks Kilisesi var, Yahudi havrası var ve farklı gelenekler var. Bunlara bağlı olarak dini gelenekler var. Hemen onun yanı sıra, bu çok önemli, Fransız, İngiliz, İtalyan, Alman 14 ayrı ticaret konsolosluğu var. kendi başına bu kozmopolitlik açısından ve kozmopolit kent kültürü oluşması açısından önemli bir öğe şimdi ve buna bağlı kültürün 1920-1930-19401arda da devamını görüyoruz, mesela hala veya şunu örnek vereyim Tüccar Klubünün kuruluş amaçlarını okuduk orada içtimai inkılaptan söz ediliyor. Bu da bu kültürün önemli bir parçası . Aynı dönemde Türkçe, Arapça, Fransızca konuşan bir nüfus var, üç dil birden konuşuluyor. İşte bunun mimaride yansımasını görüyorsunuz. Paledo Krisman Tramvayın Türkiye'deki diğer şehirlere göre erken gelmiş olması, tenis kortları, sinemalar, danslı toplantılar, balolar, garden partiler, bana yine Mersin1ilerin anlattıkları aynı anda çok sayıda yabancı okul, Katolik okulu, Amerikan okulu, Rum Ortokodoks okulları. Yani böyle bir kozmopolitlik var. Şimdi aslında biz kaldı diyoruz ama belki başka bir anlamda, aynı anlamda olmasa bile bir kozmopolitlik şimdi de kanımca kurulmakta Türkiye'nin yeni harmanının, yeni nüfus harmanının aslında en tipik özelliğini göreceğimiz kentlerden yine birisi Mersin, bunun da altını çizmemiz gerekir. Bakın ben bunun için rica ettim, sağolsunlar ayrı ayrı buldular ve 220 büyük girişimcinin kökenlerine baktım. Sanayi odasının da desteğinin sonucu olarak %44 Mersin1iyim diyor. Yani bu baş­ ka şehirlerde zor rastlanır. Büyük girişimcilerin %56'sı aslen Mersinli deği l, yerli olmayanlar yerli olanlardan daha çok. Şimdi bu aslında neye benziyor? büyük şehirlere benziyor, bu yapı ancak büyükşehirlerde olan bir yapıdır. Küçük şehirlerde, kapalı şehirlerde bunu pek göremezsiniz. Bir girişimci kompozisyonu olarak İç Anadolu'nun büyük önemi var. Kayseri tek başına %101a ikinci büyük bir kent bu açıdan. Ama giderek Güney Doğu'nun da öneminin arttığını görüyoruz burada. Şimdi o zaman bu tarih konumunu şöyle özetleyelim, nasıl bir kent kimliği? nasıl bir tarihten gelen özellik? ticaret merkezi, güçlü bir ticaret merkezi, global dinamiklerle var olan bir şehir. Onun için çok dar, anahtar sektör cevabı aramayalım Mersin'e. Bununla düşünmeye çalışalım. Global dinamiklerle ve ona da tam uygun olarak, bununla uyumlu olarak, uzun daha doğrusu geniş ve farklı kültürlerden göç alan, onunla büyüyen bir şehir ve bununla birlikte oluşmuş olan bir kent için büyük bir avantaj olan kozmopolit bir kent kültürü. Şimdi özellikle yalnız ben hem olumlu hem olumsuz yönlere 103


değineceğim dedim. Aynı zamanda, yine sanayi açısından baktığımız zaman iki de olumsuz özelliğin altını çizmek mümkün, dün de değinildi buna. Ben biraz hızlı geçeceğim, birincisi bu kültürün içerisinde sanayinin göreli önemi çok olmamış, yani sanayi bir anlamda hep var ama ikinci planda kalmış. Ticaret ağırlıklı, özellikle de az önce sözünü ettiğim gayri Müslim nüfus yani kent ekonomisinin uzun bir süre daha onu oluşturan, kuran, getiren gayri Müslim nüfus esas olarak fabrika da kurmuş tek tek baktım ama ticarete esas ağırlık vermiş, acentalıklar vs. gibi onun için tüccar ağırlıklı, ticaret kültürü ağırlıklı bir şehir. İkincisi; yalnız başka bir şey var, dün de söylendi. Önemli ölçüde sırtını tarıma dayamış olan bir şehir Mersin. Yani tarımın da zenginliği var, cazibesi var. Gaziantep'te gördüğümüz hırslı, mücadeleci, sanayici tipini görmüyoruz olabilir mi? Rastladık, ama daha az görüyoruz. Yani Gaziantep'e oranla bu aslında yeni bir şey değil, yeni bir bulgu değil. İngiliz ekonomi tarihçilerinin çok güzel bir araştırmaları var, orada bir ilginç tez de vardır. İngiltere için bile diyorlar ki, hangi şehir çevresi şöyle biraz zayıfsa yani tarımsal olanaklar güçlü değilse mecburen o yörenin insanları geçimini- biraz ekmeğini taştan çıkarma deriz başka alanlarda ararlar ve İngiltere'de dahi, Avrupa'nın çeşitli yörelerinde dahi ilk böyle kuwetli sanayileşme ivmesi kazanan şehirler önemli ölçüde de nasıl şehirler? tarımı zayıf olan şehirler. Bu anlamda Mersin1n arkasında önemli bir güvence var. Şimdi bugünkü duruma baktığımız zaman tarihten getirdiklerimize ekleyeceklerimiz olarak bir kere tek bir vurguyu yapıp da Mersin şudur demek çok zor. Bir çok şehire bugün bakıp Anadolu'da, burası tarımsal hinterlandın ticaret merkezidir diyebilirsiniz. O hinterlanda hizmet veren bir ticaret merkezi. Bazı kentlere bakıp sanayi şehri diyebilirsiniz, Gaziantep gibi, Kayseri gibi, Eskişehir gibi. Şimdi Mersin'de bu yok, biraz sonra söyleyeceğim, öğelerin hepsi tam teşekkül etmemiş tam gelişmemiş ama en önemli özelliği çok odaklı şehir olması. Şimdi ikincisi ben bunun altını çizmek istiyorum. Çok odaklı; şehir hepimiz duyduk hepimiz biliyoruz hızlı geçeceğim, liman, ihracat, ithalat, dış ticaret bir önemli eksen. İkinci önemli bir eksen tarım, yani ne kadar bugün gerilemiş olursa olsun önemli, ihracata yönelik ve hatta yine Türkiye standartlarına göre oldukça çeşitlen­ miş bir yapı da var. Üçüncüsü serbest bölge, yine açmaya çalışacağım dün çok az değindik buna, bir önemli bir yazlık diyoruz, önemli bir yazlık dokusu, turizmden ayrı bir olay bu. Bunu da yok diye varsaymak da doğru değil. Bir yazlık dokusu ve turizm potansiyeli var. Tabii bütün sanayi kültürü çok gelişmemiş zayıf dememize rağmen yine Anadolu'nun çok şehrine kıyasla önemli bir sanayi birikimi de var. Yani bu yönüyle de bir sanayi şehri. Şimdi bunların hepsi var, Mersin bu anlamda da çok 104


odaklı bir şehir. Bu çok odaktan vazgeçmesi de pek yapısı da el vermez

zaten kolay kolay yani ben bu kimliklerden ikisini üçünü bırakıyım dese bu mümkün de değil. Yani bu çok odaklılık Mersin1e birlikte devam edecek. Şimdi burada ben şuna özellikle şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Türkiye'de neresi benzer diye düşündüm: İzmir. Yani bütün bu özelliklere en çok yaklaşan yer İzmir ve bu anlamda Mersin İzmir değil, İçel İzmir değil onun çok iyi farkındayım ekonomik yapı ve gelişmişlik düzeyi açısından ama en çok benzediği bu özellikler açısından İzmir. Şimdi o nedenle şunun farkında olarak, İzmir konumu, coğrafi konumu, ekonomik- coğrafi olarak bölgesinin merkezinde de Mersin bu anlamda bölgenin merkezi değil. Ama az önce söylediğim gibi huninin ucu, bu huninin ucu akılda tutularak Mersin1n İzmirleşmemesi için, İzmir çapında düşünülmemesi için ben bir sebep görmüyorum. Yalnız dediğim gibi bu coğrafyanın ve ekonomik coğrafyanın merkezi olmadığını aklında tutarak, ama dışa açılma açısından, hinterland açısından İzmir'den daha büyük potansiyele sahip olduğu dahi düşünülebilir. Yani hem hitap ettiği hinterland hem de dışa açılma potansiyeli açısından İzmir'den ben, önemli bir farkını görmüyorum. Şimdi bir yandan da önemli bu açılımların yanı sıra önemli sorunlar da var hızlı hızlı onların altını çizeceğim. Birine değindim, sanayi kültürü biraz zayıf, onun güçlendirilmesi gerekir. Dün bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi yani üretmek yörenin en önemli karakteristik özelliği değil­ dir. Bu bir açıdan doğru. Şimdi ikinci bir konu, ona bizim değinmemiz lazım benim meslek olarak en çok çalıştığım konu ama burada onu çok tartışmıyoruz, şimdi tek tek kelimeler söyleyeceğim onları bir araya getirelim sonra: Göç, hızlı göç, alt yapı, fiziki alt yapı yetersizliği, çok vasıf­ sız bir işgücü, yaygın işsizlik ve yoksulluk, ayrışma, doğrumu? dediğimiz yani kümelenme ve bu yoksul nüfusun daha çok bir arada toplanması, kı smen dün duydum, elimde resmi istatistikler yok ama suç, toplumsal gerilim. Şimdi dün beni ciddi düşündüren bir cümle oldu, ne kadar doğru bilmiyorum. Bu yüzden nitelikli işgücü Mersin'e gelmeyebilir dedi bir arkadaşımız. Mersinli İçel1i bir arkadaşımız böyle dedi. Bu üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu. Dün Sayın Başkan da konuşmasında ifade etti. Önemli bir kaynaşma sorunu Mersin'de. Bu ciddi bir olgu. Çünkü biraz sonra sözünü edeceğim, örneğin sermaye çekme için yarı­ şan Amerikan şehirleri. Orada da önemli sosyal çalkantılar ve suç olduğu için bu yarışmada en çok öne getirdikleri konulardan bir tanesi burası huzurlu bir şehirdir. Çünkü tam tersine çatışmanın olduğu şehir yatırımı kaçıran şehir olabiliyor. Tıpkı uluslararası düzeyde ülkelerin yarışmasında siyasi istikrarı zayıf olan ülkeye ekonomik yatırımların az yönelmesi gibi. 105


Bu çok önemli bir konu Mersin açısından, üzerinde dikkatle durulması gerekir. Yani fırsatlar büyük olduğu kadar Mersin'de meydan okumalar da önemli, bunun altını çizmemiz gerekir. Üçüncü bir Mersin1n bu açıdan sorunu Doğu'daki, Güney Doğu ve Doğu'daki istikrarsızlık. Şimdi bu Mersin'de görünmüyor,dün de dile getirilmedi pek ama bir hinterland küçülmesi yaratıyor. Yani 20 sene Güney Doğu'nun, Doğunun ekonomik durumu farklı olsaydı Mersin1n hinterlandı da çok farklı olurdu. Bunun bu açıdan altının çizilmesi lazım. Keza dış pazarın daralması var o da yine Mersin1n tamamen kontrolu dışında olan bir olay. Körfez Savaşı, Körfez Savaşı özellikle bakın kamyon taşımacılığının gerilemesinden liman transankisonlarının düşme­ sinden hep söz edildi, bir dış Pazar daralması sorununu yaşıyor Mersin bu anlamda. Bu da çok önemli bir konu. Bir de tabi ben ona hiç girmeyeceğim, iktisatçı arkadaşlarımız hem üzerinde durdular, hem daha çok duracaklar da bir de olumsuz ekonomik konjonktür var, beşinci nokta olarak. Dün yine bir konuşmacımız ne değerleri istatistiki olarak söylüyorsanız hepsinden %50 düşün dedi. Bütün Türkiye'ye özgü bir olay bu, bir de olumsuz ekonomik konjonktür var. Yani bir açıdan da baktığımız zaman hep bunları, olumsuzları alt alta yazıp olumsuzlar penceresinden de bakmak mümkün ama bunların da her zaman çok kalıcı olduğunu düşünmememiz gerekiyor. Ben biraz daha sanayi üzerinde durmak istiyorum, bir kaç cümle. Şimdi güçlü bir sanayi merkezi değil dedik. Sanayi 1980 öncesinde bir ivme yakalamış ama bakın yine orada ben başka bir şeyin altını çizmek istiyorum. Büyük sanayi o zaman o ivmenin motoru gibi görünüyor. Büyük sanayi o da yine aslında yöreden bir sermaye birikimi olsa bile böyle Mersin'den basamak basamak yükselenden çok o sanayi daha yeni oluşuyor Mersin'de. O da yine dış dinamiklerle gelen bir sanayi. Yakın dönem performansını dün Ercan bey çok güzel anlattı, benim ekleyeceğim hiç bir şey yok, üretim faktörleri verimlilik açısından ve sektöre! değişimlerle, katma değer artışı performansı yönünden çok güzel özetledi. Bu açıdan Mersin1n performansının Türkiye'nin biraz altında kaldığını işaret etti. Benim ekleyeceğim bir şey yok. Yine dile getirilen konular aile işletmesinin egemenliği, Antep'te aynı tabloyu gördük, çok bir fark yok. Mersin'de yalnız dağınıklık, yerleşim birimlerinin dağınıklığı ve toplulaşmaya gidilememiş olması ve toplulaşmanın yararlarından henüz yeterince bunun değerlendirilmemiş olması Antep'e oranla Mersin1n daha bir eksiği gibi göründü dünkü konuşmalardan . Daha atomlaşmış bir yapı var bu anlamda Mersin? sanayiinde onun içinde haklı olarak Organize Sanayi Bölgelerinin önemine hep dikkat çekiliyor ve profesyonellerin yeterince kullanılmıyor olması, şimdi ben iş adamlarıyla ve sanayicilerle 106


konuştuğum

zaman nasıl görüyorsunuz Mersin1 iş dünyası açısından diye sorduğumda çok özel avantajları olan bir yer değil, özel dezavantajları olan bir yer de değil. Marmara Bölgesiyle kıyaslama yapıp şunu söylüyorlardı bizim Ahmet beyle yaptığımız görüşmelerde. İç pazar nitelikli işgücü açısından bakarsanız Marmara Bölgesi değil, ilişkiler, temas kurma, d ış dünya açısından bakarsanız Marmara Bölgesi değil ama özel dezavantajları da yok dediler. Şimdi bunu biraz daha açalım. Şimdi bazı olanaklar da var, aynı paralelde üzerinde durduğumuz zaman bölgenin nüfusu hızla artıyor fakat nüfus artışı her zaman kötü değil, niteliksiz işgücü de olsa ucuz işgücünün yanısıra bu ne olursa olsun bu çok önemli bir yöresel talep kaynağıdır. Sadece ilin nüfusu 1,5 milyon ve burada bir bölge oluşuyor, sadece il nüfusu düzeyinde düşünmemek lazım. Yine huninin merkezi olarak Mersin1n merkezi dayanağı ticaret. Bakın burada kısıtlamaların yanısıra önemli gelişmelerin de altını çizmekte yarar var. İsrail'e en yakın liman, Türkiye'nin geçen sene bütün durgunluğa rağmen Türkiye'nin İsrail1e dış ticaret hacmi %33 büyüdü ve buna en yakın olan fiziki olarak Mersin. Burada ABD'ye ihracat olanağından, İsrail1n yüksek teknolojisinden yararlanma, AR-GE'den yararlanmaya kadar çok önemli bir açılım alanı var İsrail1e olan ticarette. Yine Türkiye'nin Kuzey Afrika ülkeleriyle ticareti 1998 yılında bildiğim kadarıyla epey bir sıçrama gösterdi. Mısır'da ve başka ülkelerle Mısır1a yakında bir serbest ticaret anlaşması imzalanacak yine Avrupa Birliğiyle olan anlaşmalar gereği . Bu başka Kuzey Afrika ülkeleriyle de tekrarlanacak. Onun için önemli açı­ lımlar da var. Buradan kalkıp yine bir başka önemli Pazar, Mersin'den kalkıp kanallar vasıtasıyla, nehirler vasıtasıyla Rusya'nın içine kadar gitmek mümkün. Yine çok önemli bir olanak. O nedenle Mersin1n olanağı gerek nüfus, gerekse hinterland açısından, dış Pazar açısından hiç de karanlık değil. Şimdi sanayi açısından baktığımız zaman da yine ben bu çeşitlenmede ve çok odaklılık üzerinde duracağım. Dün zaten bunun analizi gayet güzel bir şekilde yapıldı. Uzmanlaşma düzeyinin çok yüksek olmad ı ğı vurgulandı. Yalnız bir şey dikkatimi çekti. Firma davranışlarına dahi yansıyor bu çeşitlenme, onun için çeşitlenme konusunda gerçekçi olmak lazım. Çıkardığımız bazı firma profilleri arasında bakın firma ismi vermeyeceğim belki bazı arkadaşlarımız burada görüyorum. Mesela petrol istasyonu, lazer kesme, oto ticareti, narenciye bahçesi aynı firma . Yani bunu başka bir kentte, bu kadar böyle çeşitli sektörlere yayılmayı göremeyebiliriz. Bitkisel yağlar, oto galeri, gemi onarımı. Mesela tekne üretimi, kaportacılık, fıberglass, dış ticaret, bunu çoğaltabilirim. Mesela bakın, saç ve profil, boru firması, seracılık, sera oluğu, peyzaj mimari, ... imalatı, sera malzemesi yani bunların hepsi aynı firmada. Onun için bu 107


birleşimlere firma düzeyinde dahi dikkat etmek lazım bu çok yönlülük ve

kültürlük üzerinde. Şimdi sektör konusunda belki bir kaç şeyi ben dünkü sektörler bazında değil, potansiyeli göstermek için başka bir açıdan söylemeye, belirtmeye çalışacağım. Bir kere Mersin, tarımla ilgili sanayileşmeden kolay vazgeçemez, tarım sanayi demiyorum. Tarımla ilgili sanayileşme­ den, bunu bir kaç ana maddede belki şöyle toparlayabiliriz. Şimdi narenciye ve Mersin1n bazı klasik tarımsal ürünleri önemli bir kalite sorunu taşıyor bunu biliyoruz. Ama Adana'da da çok önemli kıpırdanmalar var. Yani çok yakın bir dönemde Mersin'de tanm yeni bir modernizasyon hamlesiyle, en azından bunun bir meydan okumasıyla karşı karşıya kalacak. Bunun anlamı ne? Yani bölgede belli kentler ve sanayiler daha ağır­ lıklı olarak bu yeni ihtiyaca cevap vermeye çalışacaklar. Yani tanm durağan değil burada, tarım sürekli talep yaratan bir tarım. Kaldı ki tarımın ikinci önemli bir boyutu yeni alanların açılması, yeni faaliyetler, seracılık örneğin. Şimdi bazıları sera malzemeleri üretiminin başlı başına büyük bir olanak olacağını söylüyorlar Mersin için Aynı şekilde belki Şanlıurfa kadar değil, Gaziantep kadar değil. Adana kadar da olmayabilir ama yine gelişen GAP1a birlikte, gelişen gıda sanayiinin belli noktalan ve belli çevresi Mersin1 doğrudan ilgilendiriyor. Ambalajlama, şoklama, dondurma vs. gibi yani zengin, değişen ve çeşitlenmiş bir tarımsal çevre var. Bu, ister istemez sanayi için bir çekim merkezidir. Turizm, az önce değinmeye çalıştım. Şimdi kıyı şeridini dün burada duydum. Bu çok önemli bir potansiyel başlı başına. O alanda hizmet sektörüne önemli bir ivme kazandırabilir ama Mersin1n çok uzun bir kıyı şeridi var. Muğla'dan sonra zannedersem ikinci, şimdi bu kadar kıyı şeridi olunca ister istemez denizle çok değişik biçimlerde iç içesiniz demektir. Şimdi bakın yazlık nüfus ne kadardır bilmiyorum, ama mevsim uzun , 3-4 ay kalıyor. Bu çok önemli bir cazibe merkezi şimdi, hepimiz biliyoruz bu yazlık nüfusun henüz ticari, eğlence, ticari harcama düzeyi çok düşük ama çok önemli tüketim patenleri de var. Mesela alış veriş merkezleri şimdi bizim yazlık nüfusun çok önemli bir eğlence türü, akşama kadar yaz olmasına rağmen vaktini alış veriş merkezleri neredeyse oralarda geçirmek. Bunun lokalizasyonunu, konumlandırılmasını düşünerek bu anlamda çok şey yapılabilir yani. Sağlık, tıp hizmetlerinden, çok orijinal eğlence türlerine kadar uzanan çok önemli bir alan var. Peyzaj mimari ile uğraşan firma sayısı 6'ya çıkmış. Çünkü kooperatifçilik yeni moda, yani yeni eğilim. Şimdi herkes çevresinin düzenlenmesini istiyor. Yani bu anlamda bu yazlık nüfusa illa olumsuz yönünden değil. Bunların burada kaldıkları sürece ticarileşme oranı nasıl arttırılır? onun üzerinde düşünmek gerekir. Ben sadece bir 108


örnek vereyim, zannedersem Bodrum'a yapılıyor o bakımdan Amerikalı­ lann akvaryum dedikleri büyük deniz ürünleri, büyük deniz hayatını canlandıran iyi yerde seçilmiş bir merkez onun etrafındaki alış veriş merkezleri şimdi bunlar büyük canlılık yaratabilen faaliyetler. Onun için yazlık nüfus, kıyı kapandı bitti Mersin o öyle düşünmekten çok onun üzerinde ne yapılabilir fikri bence çok önemli o da önemli bir çekim merkezi. Şimdi çok iyi bilindiği için ama en önemli gördüğüm için tekrarlıyorum çok kısa olarak. Tabiki liman ve ticaret. Limanın modernizasyonu, işletilmesi, bütün bölgenin dünyaya açılan kapısı, bu çok önemli bir avantaj. Buna bağlı olarak bankacılık, sigortacılık, Mersin1n şu ana kadar İçel1n gemi bakım ve onarımından çok az yararlandığını görüyoruz. Başlı başına önemli bir konu. Ve buna bağlı olarak yine serbest bölge ve konumundan dolayı montaj, dışa açılmaya yönelik sanayilerin özellikle de dış ortaklıklar bularak geliştirilmesi son derece önemli Mersin'de. Şimdi nasıl bir teşvik veyahut ta nasıl bir sektöre! bakış dediğimiz zaman benim burada orijinal söyleyeceğim bir şey yok ama şunlar dün çok bariz bir şekilde ortaya çıktı. Sanayinin dağınık olan yerleşim yapısı­ nın hızla toplulaştırılması, yani sektör teşvikinden çok bazı genel teşvikler Mersin'de daha önemli. İşgücünün eğitimi, bu çok ciddi olarak dile getirildi. En temel konuların başında geliyor hızla işgücünün eğitimi ve yine dünkü eğilimlerden her türlü sanayi yatırımının çekilmesi, ama mümkün olduğu kadar yan sanayii geliştirecek olan sanayilerin geliştirilmesi, çeşit­ liliğin veri alınması, çeşitliliğin azaltılması, hızlı konsantrasyona gitmek değil bunun veri alınması mevcut ekonomik faaliyetlerin bütününe bakabilmek. Şimdi dünya şehri diye şu arkamda asılı dünya şehri dünyaya açılan şehir demek değil. Teknik anlamda, hatta bazılarına göre dünya şehri, dünyada üç tanedir. Londra, Paris ve Tokyo'dur ama bu açıdan bakacak olursak dünya şehrinin en önemli özelliği şu; ekonomik faaliyetler içerisinde hizmet faaliyetlerinin en yükseğe çıktığı şehir. Onun içinde de bilgi sektörünün en yükseğe çıktığı şehir. Bu demektir dünya şehri yani başka özellikleri de var ama en önemli özelliklerinden birisi bu. O nedenle Mersin bir dünyaya açılan bir dünya şehri ise en temel yapması gereken hizmet bilgi ve bunun etrafındaki finans, bankacılık, borsa vs. Bu alana alabildiğine yüklenmesi Ben onun üzerine bir kaç şeyi sonuç bölümünde kısa olarak söylemeye çalışacağım. Şimdi aslında dün çok küçümsememek lazım her sektörde önemli birikimlerin olduğunu ve oralarda dinamik girişimcilerin toplandığını gördük. Yine üzerine gidilmesi gereken ciddi bir sanayi yapı da var bütün ticaret potansiyeline rağmen. Burada dün Kayhan bey de konuşurken o bir noktaya çekti dikkati. Bunu unutmamamız gerekir. Turizm ve ticaret çok önemli olduğu için hizmet, 109


Mersin kendisini kirletecek sanayiden kaçınmalı. Ben bunu böyle çok moda çevrecilik diye söylemiyorum. Mersin'de bu ekonomik olarak öncelikli bir konu bu gerçekten çok önemli. Son belki şunun üzerinde duracağım. Araştırma yapılırsa anahtar sektörler konusunda; kanımca o çok odaklı kentin çeşitli ekonomik faaliyetlerinin kesişme noktaları vardır. Bence onlara bakmak yararlı olabilir. Yani hangi bir kaç sektörün ortak ilgi alanları var, sanayileşmede bu kesişme alanları üzerinde düşünebiliriz gibi geliyor bana. Bu daha çok geleceğin konusu . Son iki şey olarak şunun üzerinde durmak istiyorum. Yani bu sadece Mersin~ başta da söylediğim gibi ekonomik sektörler olarak düşün­ memek lazım . Ciddi bir kültür boyutu var, Mersin'de alışveriş geliştirilebi­ lir. Ama iyi, yeni mağazalar ve kadınlı erkekli mekanlar çok bol başka şehirlere oranla. Özellikle Anadolu'ya oranla, bu çok önemli bir avantaj. Yeme içme bir açıdan çok iyi, bir açıdan çok yetersiz. izmir'le karşılaştır­ mak lazım . En önemli yani bakın dünya şehrinin, yine altını çiziyorum en önemli sektörlerinden birisi Restaurant-kafe sektörüdür ve bunun geliş­ me sınırı yoktur. Yani burada daha sonra söyleyeceğim ama belki bir vurgu olarak getirmek istiyorum. Şimdi Mersin'e en çok açılan Niğde, Kayseri, Konya, Karaman, daha uzağa gidin Doğu Anadolu Güney Doğu Anadolu şehirleri. Şimdi oraların hiç birisinde bu anlamda, Mersin'de az önce benim Palma olabilirim dediğim bir ortam yok. Bu çok büyük bir avantaj yani geldiği zaman Mersin farklı bir yer diyebilmesi için ve bunun en önemli alt yapısı da gerçekten lokanta ve kafedir. Bunun için çok orijinal çok yeni şeylerin düşünülmesi gerekir. Bunu şöyle toparlayayım. Zaman kısıtlı .... (Kaset Değişimi) Yaşam kalitesi; yaşam kalitesi özellikle yüksek gelirli, yüksek eği­ timli nüfusa hitap eden bir olgu, ne anlamda? tabiki fiziksel altyapı, yol, kanalizasyon, otobüs, sağlık ocağı, park ama bu değil, bir yanıyla az önce söylemeye çalıştığım zengin bir eğlence ortamı, alış veriş ortamı diğer yanıyla da yine iddialı olacak bu türdeki şehir için vazgeçilmez "yüksek kültür" dediğimiz yani hangi dizi; opera, konser salonları, tiyatro, sinema. Bir de bu çok önemli, yani eğer bunu Gaziantep'te de ben defaten söylemeye çalıştım ve çok önem veriyor Gaziantepli1er şimdi. Üçüncü kuşak, yurtdışında eğitilmiş olan ve asıl sanayide büyük hamleyi yapmasını beklediğimiz kimseleri Mersin'de tutmak, onların sermayesini başka yerlere göndermemek istiyorsak veyahut ta nitelikli, iyi yetişmiş, yüksek eğitim görmüş profesyoneli Mersin'de tutmak istiyorsak kafe, içki, rakı kültürü kadar opera, bale, vs. artı spor, işte dağcılık bilmem ne, vazgeçilmez. Yani yaşam kalitesi bu anlamda toplam kalite gibi bir nosyon. Her yönünü ilgilendiriyor yaşamın. Onun için Mersin burada özel bir duyarlılık 110


içinde olmalı. Çünkü bütün saydığım illere göre çok büyük bir avantajı var. Şimdi efendim, son ben şunun üzerinde de durmak istiyorum. Mersin bir bölge içinde kendini düşünmeli, yanı bu bölge sadece Çukurova değil, bu bölge Çukurova artı GAP. Türkiye'de farkında değiliz ama özellikle otoyolla yeni bir bölge oluşuyor, GAP ve otoyolla birlikte art.ık Güney Doğu Anadolu bence bitiyor. Çukurova'da değil bir Güney Anadolu oluşuyor ve Güney Anadolu'ya açılımlarıyla birlikte yani Orta Anadolu Uzak Güney Doğuyla birlikte bakarsak bu yeni bölge Marmara'dan sonra ikinci bölge olmaya aday Türkiye'de. Bakın üçüncü demiyorum. İzmir dahil ikinci bölge olmaya aday. Bütün bu bölgenin özelliklerine baktığımız zaman Türkiye'nin ikinci büyük bölgesi burada oluşuyor. Tabii bu bir kıvıl­ cımla da sıçrayabilir hemen. Hangi durumda? Irak ve Suriye ile ve Orta Doğu ile ticaretin normalleşmesi durumunda hemen bir sıçrama yapıp İzmir Bölgesi düzeyine ulaşabilir. Şimdi orada Mersin1n ben özel bir önemine dikkat çekmek istiyorum. Ne yapabilir Mersin bu konuda? bunun ortasındaki İzmir gibi merkez olamaz, bu gerçekçi bir beklenti değil, ama ilişki ağlarının merkezi olmaya soyunabilir. Bu da sermayeyi çekebilir. Yani şimdiden başlayarak Avrupa Birliğinin kuruluşunu örnek alacak olursak, işte çelik kömür üzerine gibi spesifik alanlar seçip, kısa dönem hiç bir getirisi olmasa da çeşitli konferansları örneğin Karaman Kayseri bir yanda Şanlıurfa, Diyarbakır vb. bir yanda o toplantıları Mersin'de yapmak, ortak konuları tespit etmek. Şimdi bu konferans hemen bir sonuç doğuracak diye değil, ilişki ağlarını kurabilmek için. O anlamda Mersin bu yeni bölgede tabii ki huninin ucu olduğu için büyük bir avantaja sahip. Bu bölgenin görüşme, fikir teatisi, tartışma, konferans, seminer merkezi olma. Çünkü turizm avantajı var. Başka denize açılan böyle bir kent yok. İşte palmiyeye tekrar dönüyorum. O nedenle bu avantajın çok iyi kullanılması gerekir diye düşünüyorum . Şimdi bir de şu var; Türkiye'nin kalkınma biçimi değişiyor. Son sözlerim bununla ilgili, yani dün de sık sık dile getirildi. Devlet güdümlü, devlet kaynaklı, devlet destekli teşvikli kalkınma önümüzdeki dönemde önemi hem geçmiş dönemini kaybettiönümüzdeki dönemde de önemini kaybedecek. Ben buradan bugün Mersin1n 3 artı bir bakanı olduğunu öğrendim dün. Bu lobicilik faaliyetine Mersin1n son vermesi anlamına gelmiyor, tam tersine devlet düzeyinde lobiciliğin maksimuma çıkarılması gereken bir dönem. Bu realist olarak tabiki böyle ama artık devletin yapacağı büyük yatırımlarla pek hiç bir kentin bir yere gideceği yok. Birinci varsayım bu. İkinci önemli varsayım da şu; şimdi Türkiye'nin önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde çok dengeli bir kalkınmaya bunu söylemek hoş değil ama çok dengeli bütün büyüme merkezlerinin bütün Türkiye'ye eşitçe dağıldığı bir yapılanmaya gideceği lll


de pek yok. Yani büyüme odakları olacaktır. Onun için kentler aralarında hangi büyüme odakları hangi kentler odağı olma fırsatını yakalayacak onun için Türkiye'ye biraz böyle bakmak lazım O nedenle de kentler arası yarış gündeme gelecek. Sabah değerli meslektaşım Oğuz Bey'e sordum, ben bir şehir sosyolojisi konusunda ders veren bir kimse olarak yıllardır hep anlatırım derslerimde ama Türkiye'de görmezdim. Amerikalı1arın bir kavramı vardır, 1960'1arda çıkma yeni falan bir şey değil. Growt ..... Machine, büyüme makinası mı diyelim, büyüme aygıtımı diyelim, kalkındırma aygıtımı diyelim sabah Oğuz beyle de düşünemedik. Böyle bir kavram var. Şimdi nedir büyüme aygıtı? sözlerime bununla son vermek istiyorum. Büyüme aygıtı şu. Bir kentin büyüme kutupları arasın­ da yer alabilmesi için bir kararlılık göstermesi ama özellikle de o şehirde, o kentte bazı öncü kesimlerin bu konuda kararlılık göstermesi, o konuda derin ve yaygın bir bilinçlenmeye gitmesi ve ona bağlı olarak örgütlenmeleri ve bu şekilde bir kaynak mobilizasyonu yaratmaları ve yatınmları kente çekmeleri. Bu Amerikan literatüründe çok önemli bir olaydır, bu büyüme aygıtları, şimdi ben Türkiye'de çok çeşitli şehirlere baktığım zaman onların öncü olan kimseleri ile görüştüğüm zaman böyle bir havayı Türkiye'de görmezdim. Yavaş yavaş bu kıpırdanmayı görüyordum fakat bunu Mersin'de bunu net olarak gördüm. Bu çok önemli, yani bu büyüme aygıtına doğru bir gidiş var. Büyüme aygıtı nedir? büyüme aygıtı en başta dün de değinildiği gibi bir olumlu rekabet atmosferi içerisinde kenti iyi bir şekilde tanıtmak ve dış dünyayı iyi anlamak, dolayısıyla kentin ekonomik potansiyelini maksimize etmek için örgütlenmek. Yani yerel güçleri maksimum düzeyde kentin kalkınması için harekete geçirebilmek. Şimdi burada öncü kesimlerin altını çizdim. Bir örgütlenme meselesi bu. Dün güç birliğinden söz edildi, kalkınma ajansından söz edildi, kent konseyinden söz edildi. Hep bunlar arasındaki koordinasyon söz edildi. En önemli ayağı bunun zannedersem budur. Şimdi bu konuda iradenin ortaya konması ve buna bağlı olarak da girişimlerin hızlandırılması. Şimdi diyebilirsiniz ki dünyanın en büyük güçleri Irak gibi bir yerde bir yapılan­ ma kurmaya çalışıyor, yıllardır bir şey başaramıyor, Mersin ne yapacak? tabiki önemli yapısal sınırlılıklar var, yani böylesine bir irade oldu diye siz önemli, olumlu-olumsuz yapısal olanakları sıfırlayamazsınız, bu mümkün değil veyahut ta çevrenizi istediğiniz gibi kontrol edemezsiniz, bu mümkün değil ama olumsuzluklar içerisinde bile kararlı bir büyüme makinası kendisi için en uygun olan ortamı Fas'tan, İsrail'den bilmem Orta Doğu'nun, Rusya'nın çeşitli merkezlerine kadar başka kentlere göre bilgiyi daha çok toplayarak, bilgiyi daha iyi değerlendirmek suretiyle yakalayabilir. Aynı şekilde sadece bilgi değil, konferans bizim Türkiye'de çok yanyarışacaklar,

112


lış anlaşılıyor. Konferans, atölye çalışmaları bunlar bilgi değişimi değildir. Bunlar daha çok ilişki kurmadır. Bunun üzerinde yine aynı şekilde durmak gerekir. Ben galiba konuyu da uzattım . Son olarak şununla noktalamak istiyorum. Peş peşe beş tane olumsuz nokta sıralamıştım. Olumsuzları bir an olumlular açısından düşünelim, sadece üst üste koyalım. Şayet sözünü ettiğim bu irade, bu birlikte davranma arzusu, gerekli örgütlenmeyi yapabilirse Mersin'de gerek girişimcilik gücü açısından, gerekse Mersin1n tarihi ve güncel olanakları açısından büyük sıçrama hamlesi yapabilmek için gerekli koşullar var. Öyle bir nokta olabilir ki, senelerce sessiz sessiz olarak giden bir birikim çok önemli bir konjonktürde patlamaya da yol açabilir. Mersin bu çok yönlü kimliğini kozmopolit kültürünü, liberal kültürünü daha geliştirip o fırsatları hem huninin ucunda, iki tarafında çok iyi kollayıp, ilişki ağlarının merkezi olma iddiasını sürdürmeli ve bununla ben belki üç beş sene değil ama Mersin1n çok iddialı bir İçel1n çok iddialı bir konuma geleceğini düşünüyorum. Uzattım belki, teşekkür ederim.

Prof. Dr. Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Sayın

Sencer Ayata'ya teşekkür ediyoruz. Gerçekten Mersin1n potansiyellerini ortaya koymuş oldu, yani Mersin bir sanayi şehri değil, sanayinin yanında ticaret, kültür, finansman merkezi olma, ulaşım merkezi olma ve burada çok önemli vurgulanan bir nokta Güney Anadolu'nun bir merkezi yani GAP bölgesiyle Çukurova bölgesinin birleşmesi, belki burada şunu da söylemek lazım. Karadeniz Bölgesi ile ilgili bir kalkınma kongresi yapılmıştı, toplantısı, orada da Karadeniz1n GAP'la birleş­ tirilmesi, aslında Diyarbakır, Şanlı Urfa gibi merkezlerin otoyolla Karadeniz'e bağlanması ki mesafe aşağı yukarı Mersin-Şanlı Urfa mesafesi oluyor hatta demiryoluyla bu projeler hazırlanıyor, dolayısıyla o çerçevede Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesine gidilmesi, yani o noktadan bakarsak, Mersin1n potansiyelini bu hizmet sektörü, finansman merkezi olma çok daha uzun dönemli düşünürsek çok önemli potansiyeller var. Demek ki geniş bir strateji çerçevesinde daha geniş veya uzun dönemli düşün­ mek gerekiyor. Şimdi tabi bu konularda zannediyorum değişik yaklaşım getirecek, kentsel gelişimi tartışacak bir tebliğimiz var, sayın Celal Küçüker, kentsel gelişim konusunda bize bir sunuş yapacak. Buyurun Sayın Küçüker,

113


Kentsel Gelişim ve Yakınsama Süreci Doç. Dr. Celal KÜÇÜKER

.

Teşekkür ederim. Ben de konuşmama başlamadan önce, DIE'nün

değerli çalışanlarına, özellikle bu biraz sonra anlatacağım verilerin hesaplanmasında ve verilerin derlenmesinde özellikle yardım eden arkadaşlarımıza ve bunların yöneticilerine izin veren yöneticilerine içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Şimdi ben de benden önceki konuşmacının sayın Ayata'nın bırak­ tığı yerden devam etmek istiyorum. Tam da son söylenenleri ben ilk söyleyeceklerim olarak alarak konuşmama şöyle başlamak istiyorum.

Gerçekten Mersin de ki, biz daha önce Denizli'de, hatta kısmen Kahraman Maraşta'da görmüştük, burada bir büyüme makinası veya bir başka deyimle yine Amerikalıların deyimiyle büyüme koalisyonu adı verilen bir koalisyonu görüyoruz. Ve bu bir irade ortaya çıkmış, . özellikle yerel odakların, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel örgütlerin bu konudaki inisiyatifiyle ortaya çıkan bu konu uluslararası bir başka konjonktürle de uyuşuyor, örtüşüyor. Çünkü son özellikle hızlanan biçimde son yıllarda son 4-5 yıldır artık ulusal ekonomilerin yanısıra, kentsel ekonomilerin önemi gittikçe artmaya başlamış durumda ve hatta acaba ulusal ekonomilerin yerini bu globalizasyon süreci sonucunda kent ekonomileri mi alacak diye de yoğun tartışmalar var. Ve bunun odaklandığı en önemli mekanlardan birisi Avrupa. Buradaki bu bütünleşme sürecinde geri kalmış kentlerin zaman içerisinde bir harmonik bir yapı göstererek birbirlerine benzeşmesinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusu, kentlerin önemini ön plana çıkartmış durumda. Bu uluslararası konjonktür diğer ülkelerde ve ülkemizde de oldukça yoğun bir biçimde yaşanmaya başladı. Şimdi isterseniz şöyle bir soru soralım. Bu soruda bir kent ekonomisinin geliş­ mesinin altında yatan temel faktörler nelerdir? böyle pozitif bir soru soralım. İkincisinin arkasından daha normatif bir soru soralım. Acaba kentler şu günkü tartışılan anlamıyla dünden beri tartışılan veya bence daraltılmış kapsamıyla kentler endüstrileşmeli midir? daha somutuyla Mersin sanayileşmeli midir? Ben bu birinci sorudan başlayarak konuyu şöyle açmak istiyorum. Ülkemizdeki kentleri ki bu kent ekonomilerinin aynen ulusal ekonomilerde olduğu gibi, bunların gelişmişlik derecesinin en önemli toplu göstergesi, nasıl ki uluslararası ekonomiler için kişi başına GSYİH diyorsak, kentler içinde gayrisafi il içi Hasıla diyebiliriz. Bir başka deyimle, ulusal ekonomiler bir anlamda açık ekonomiler gibi çeşitli kent ekonomilerinden oluşmuş açık ekonomilerdir. Bu kent ekonomilerinin içerisindeki 114


kişi başı gayri safı

hasılasına baktığımız zaman iki önemli noktayı görüyoruz. Bunlardan bir tanesi reel, kişi başına düşen gayri safı il hasılası; bu zenginliğin, bu gelişmişliğin en toplu göstergesi. Birinci özellik bu düzey sürekli olarak yükseliyor, zaten de amaç bu değil mi? çünkü insa-

il

noğlu nihayetinde, bizim ünlü iktisatçı Keynes1n deyimiyle tüketimi maksimize etmek isteyecektir son analizde, birincisi bu. Yani, rakamlara da baktığımız zaman, İstanbul'dan diğer illere kadar sıraladığımız taktirde; bu kişi başına illerin il ekonomilerini gösteren bu rakamlar sürekli yükseliyor. Bugün dünyanın gelişen bölgeleri var gelişmeyen bölgeleri var. Türkiye'de de buna benzer bir olgu var, belki Türkiye'de de ama genelde bir artış sözkonusu. İkincisi bu kentlerin kişi başına gelir sıralamasına baktığı mız zamanda bunda bir değişme gözleniyor, bunda bir kaynaşma gözüküyor yani ben sizi ilgilendirdiği için söylemek istiyorum. Mersin 1987 yılında iken kişi başına reel gayri safı il hasılasında Türkiye'de 8. Sırada, oysa kişi başına rakam, 1997 itibariyle 1987 sabit fiyatlarıyla reel anlamda, Mersin 19'uncu sıraya düşmüş, şimdi bazıları da düşüyor, bazıları da yükseliyor ama genelde bir artış eğilimi var. O halde baştan sorduğumuz soruyu tekrarlayalım. Bu ekonomik performansın altında yatan faktörler nelerdir? Tıpik bir büyüme sorusu, bunu aslında dün Sayın Ercan Uygur çok güzel platformu açtı, oradan devam edelim, evet kişi başına gelirin ki, bu bir anlamda verimlilik, adam başı verimlilik yani adam başı düşen miktar demek, o toplam geliri çalışan sayısına böldüğümüz zaman bu veyahut ta toplam nüfusa böldüğümüz zaman da kişi başına diyebiliriz. Birinci neden, birinci faktör ben aslında Ercan bey1n söylediklerini belki üçünü beraber toplayabiliriz. Geleneksel faktörler diyebiliriz. Bugün ilave etmek istediklerim bu geleneksel faktörlere ek olarak coğrafi faktörler, üç diğer faktörler veya tarihin önemi, şimdi birincisini bununla aslında demek istiyoruz. Dünkü getirilen geleneksel faktörler olarak yani faktör artışı sonucunda, iki teknolojik ilerleme sonucunda kişi başına artan bu gelirin bu iki tane büyüme kaynağının altında neler var acaba, yani bu verimlilik neden art.ıyor? bu sermaye neden artıyor bu kişi başı gelir neden artıyor bunlar? bunlara baktığınız zaman, burada ben konuyu üçe ayıracağım; Bunlardan birincisi, teori şunu söylüyor, bizim model egemen iktisat teorisi, egemen iktisat veya yaygın iktisat diyelim daha basit. Bütün yollar Roma'ya çıkar diyor. Evet bütün yollar Roma'ya çıkar diyor. Yani dünya çapında baktığımız zaman fakir ülkeler, yani kişi başı gayri safı hasılası küçük olanlar hiç önemsemesinler bu durumu, sonuçta herkes bir gün şey olacak, herkes tabi bu varsayımlar altında bütün bunlar herkes kendi durağan durum gelir seviyesine gelecek, yani kişi başına gelir seviyesi bir başka deyimle bunun altında olan kişi başına 115


sermaye miktarı düşük olan ülkeler, fakir olan ülkeler, bu geçiş dönemi sonucunda yani o ideal noktaya gelene kadar ki dönem içerisinde daha hızlı büyüyecekler, bu ideal noktaya yakın olan ülkeler ise, artık büyüme tempolarını yavaşlatarak bu ideal noktaya yaklaşacaklardır. Dolayısıyla biz bunun adına isterseniz gelin yakınsama süreci diyelim. Yani teori diyor ki bütün yollar Roma'ya çıkar, üzülmeye gerek yok, iktisat politikalarına gerek yok çünkü bunların büyüme dinamiği vardır. Bu böyle midir? bu çok tabi ne olacak memleketin hali konusuna getirecek olan önemli bir açıklama. Acaba bu hakikaten bu kadar doğru mu? belki diyebiliriz ki evet Japonya'da çok hızlı başladı, yarışa geç başlamıştı, çok hızlı büyüdü, bugün aynen Çin1n olduğu yüksek büyüme temposu %10-121erde olduğu gibi fakat daha sonra Japonya'nın büyüme temposu gittikçe azaldı ve sıfıra doğru yaklaştı. Zaten de onlar da Avrupa, Batı Kulübüne veya OECD Kulübüne zengin ülkeler kategorisine girdi. Buna diyebiliriz ki, bu çok mutlak bir öngörü. Tabii ki her ülkenin kendi özel koşulları vardır diyebiliriz, bu taktirde de bu özel koşulları işin içerisine soktuğumuz zaman bu anlamda da belki diyebiliriz ki hayır efendim tek bir tane Roma yoktur, bütün ülkeler, bütün yollar Roma'ya çıkmaz, nereye çıkar her ülkenin veya belli ülkelerin kendi Roma'sı vardır. Yani her ülkenin veya belli ülkeler gruplarının daha bir ara kademede söyleyebiliriz Bütün ülkeler içinde birinci lig ülkelerin gidebileceği bir Roma vardır, ikinci lig ülkelerin gidebileceği kendi Roma'sı vardır. Üçüncü ligde olan ülkelerin gidebileceği kendi Roma'sı vardır. Dolayısıyla da biz bu yakınsamayı bu yakınsama hipotezini diyebiliriz ki, her ülke her kategori içerisinde yer alan ülkeler ne kadar kendi idealinin gerisinde ise o derece hızlı büyüme performansı göstererek kendi Roma'sına doğru yaklaşacaktır. Yakın olanlar ise temposunu yavaşlatır, yani bir yakalama olgusu sözkonusu olacaktı r. Burada bu anlamda koşulsal yakınsama diyebiliriz. Doğru mu bunlar? Bu konuda yapılan analizler, milyonlarca kere yapılan analizler aynen öyle söyleniyor. Ünlü bir iktisatçının deyimiyle %21ik bir sihirli sayı gözüküyor, yani bu yakınsama sürecinde bu geri kalmış olan fakir ülkeler %21ik bir hızla aralarındaki farkı kapatıyorlar. Bu milyonlarca kere deneniyor, bu %2 gibi bir sayı var ortada. Bu kez, bu uygulama bu sihirli sayı için ülke işleri de deniliyor, hani demiştik ya ülke ekonomileri de kent ekonomilerinde oluşan bir bütündür. O halde kent ekonomilerinde biz gelir sırala­ ması yaptığımız zaman acaba geri kalmış yörelerdeki veya fakir ekonomilerdeki gelir düzeyi küçük olan düşük olan kent ekonomileri de zaman içerisinde hızlı büyüyecekler midir? eğer böyle bir olay varsa o zaman bölgesel planlamaya, teşviklere bir başka yerden kaynağı alıp, zaten böyle bir dinamiği olan illere vermeye gerek yok. Eğer böyle bir içsel 116


dinamik yoksa ancak bu taktirde teşvikin anlamı olabilir deniliyor. Bu makul geliyor mu? Rakamlara bakıldığı zaman, Amerika'daki eyaletler için yapıldığı taktirde, yüz yıllık rakamlar kullanıldığı zaman, Almanya'daki kentlerin 50 yıllık 60 yıllık tarihlerine bakıldığı zaman yani eskiden ne kadar fakir olan kent varsa, bugün itibariyle bunlar üç aşağı beş yukarı yakınlaşmışlardır. Geri olan şehirler daha hızlı büyüyerek zengin olan şehirleri sürecin belli bir noktasında yakalamışlardır sonlarına doğru yakalamışlardır. Ve bu özellikle ülke ekonomilerinde faktör mobilitesi çok olduğu için yani işgücü hareketliliği, sermaye hareketliliği, uluslararası ekonomideki faktör hareketine göre daha kolay olduğu için yani buraya gi riş, olabildiği için yani buraya işgücü girip çıkabildiği için, sermayesini Kayseri'den alıp Mersin'e yatırabildiğiniz için, bu kolay olduğu için ve tek bir tane fiyat olduğu için, mal fiyatları tek olduğu için dolayısıyla bu sürecin burada daha hızlı olduğu söyleniyor. Demek ki, bu kentlerin bazı kentlerin hızlı gelişmesi, bazı kentlerin yavaş gelişmesinin altında böyle bir %21ik sihirli mekanizma mı vardır diye merak ediyoruz. Buna Türkiye için baktığımız zaman mutlak anlamda,. Birinci şeye bir bakalım, burada değişkenlerimiz şöyle, değişkenimiz kişi başına düşen reel katma değerimiz. Uluslararası kullanılan değişken bu. Ya bu ya da illerin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası bununla ilgili olarak açıklayıcı faktörlerden bir tanesi demiştik ki, bir il eskilerde tarihi olarak yarışa ne kadar geriden başlamışsa geç olmanın avantajını kullanacaktır. Buradaki kişi başına reel katma değer 87, maalesef benim bulabildiğim en son rakam bu olduğu için aslında çok daha gerilere belki daha ilerleyen süre içerisinde bunu yapabiliriz, son on yılı gördük. Bu son on yılın çok kısıtlı olduğunu biliyorum. Ama milli gelir serilerinde Erdoğan'ın bir serisi var. İs­ tanbul Sanayi Odasından çıkan, DİE'den çıkan ... bunlarda DİE'nin yaptı­ ğı rakamlar arasında metodolojik farklılık var. Bl,J konuların çözümlenebilmesi gerektiği için, hemen ilk defa merakımız gitsin diye. Ve öngörümüz şu, bir kere her şeyden önce bu negatif ilişkinin olması lazım. Yani bir ülke ne kadar fakirse, bir kent ekonomisi ne kadar düşük bir yarışa geriden başlıyorsa daha hızlı büyümesi lazım. Bu bir dinamik veriyor. Bu dinamizm ... işaretine bakalım, eksi deniyoruz bunu, işaretten yakalıyo­ ruz bir şeyler ama, başka açılardan onun haricinde girmek istemiyorum çok güçlü bir ilişki gözükmüyor. Şimdi soruya şu şekilde devam edelim o zaman. Bunu bu ilişkiyi bu kadar karmaşık bir tablo içerisinde çünkü çok büyük şoklar yaşanıyor Güney Doğu Anadolu'daki kentlerde son 10 yıldır büyük değişiklikler var bunlar normal prosedürü bozan şoklar bunlar eğer biz kalkınmada öncelikli yöredeki illeri çıkarttığımız zaman bir anlamda zenginler kulübü üyeleri olan kentlerimize bir baktığımız zaman kısıtlı 117


bir kısmına baktığımız zaman tamamına değil şu anda ... baktığımız zaman bunların kendi tarihinde kendi geçmişinde çok geride olan kentler, daha hızlı bir performans göstererek %2 değil ama bizim bulduğumuz rakamlara göre %2 değil %1 civannda bir yakınlaşma görülüyor bu bir koşullu yakınsama yani koşullu yakınsamayı şu anki verilerle görebiliyoruz. Şimdi bu birincisi. İkinci açmak istediğim bugünkü ikinci olarak açmak istediğim konu ki asıl ağırlığı bu noktaya getirmek istiyorum. Coğ­ rafi nedenler dedik. Yani acaba bu merkezkaç veya merkeze çekim anlamındaki bu yersel boyutlanyla yani firmalar bir noktada yaşamıyor hane halkları bir noktada yaşamıyor, bunlar bir alanda yaşıyor. Acaba alan faktörünü biz bu işin içerisine soktuğumuz zaman, alan coğrafya uzak kavramını soktuğumuz zaman işin içerisinde acaba bazı mekanlarda, bazı mekanlar avantaj veya dezavantaj sağlıyor mu diye sorabiliriz. Şimdi bu konu son derece önemli bir konu, bu konu şunu söylüyor. Evet verimlilik artışının, dün Ercan Uygur'un ifade etmek istediği acaba faktör artışının ötesinde bir de bunlann dışında bir başka faktör mü vardır kategorisinde veya o kulvara girdiğimiz zaman şunlar gözüküyor. Bunlardan en önemlilerinden birisi olarak gündeme gelen nokta, dışsal ekonomiler adı verilen yani bir iktisadi faaliyetin yürütülmesinin sonunda bunun türü olarak bunun yanında buna geri olarak, buna ileri olarak bağlanmış olan, ileri geri bağlantılar içerisinde olan bir gelişmenin yaratmış olduğu ek faydalar var mıdır? Bu literatürde bu bizim konumuzda bu Mersin konusunda, bu Türkiye'deki Denizli konusunda, Gaziantep konusunda veya büyüme odakları konusunda son derece önemli çıkıyor. Bunu ikiye ayırabiliriz diyebiliriz ki bu konu, bu dışsal ekonomiler konusu bir başka deyimle yı­ ğılma, yığılmanın yarattığı avantajları biz iki düzeyde inceleyebiliriz. Bunlardan bir tanesini endüstri bazında inceleyebiliriz, bir tanesini kent bazında inceleyebiliriz. Endüstri bazında demek, yani bir endüstride bir endüstri dalında, bir faaliyet kolunda acaba neden bir takım firmalar yan yana geliyorlar? size soruyu isterseniz şöyle sorayım. Ben bir simitçi olsaydım, şurada bir simitçi tezgahım olsaydı, yanıma bir tane simitçi gelseydi ben ve içimizden herhangi birisi ilk aklımıza gelen yani bizim şura­ daki ekmek tahtamıza göz mü diktin kardeşim yani şurada ben simit satıyordum denilebilir. Peki simit örneğinden veya bakkal örneğinden vazgeçelim değiştirelim . Otomobil galerine bakalım. Otomobil galerilerine yan yana, yan yana bulunuyor veya mobilya mağazalarına bakalım. Ankara'da~~ mobilyacılara bakalım; tüketici de oradan alış veriş yapmak istiyor. Uretici de bir bu sektörde üretim yapmak istiyor gidiyor orada açıyor. Demek ki, veya ilginizi çeksin diye şöyle söyleyeyim, biraz havayı yumuşatmak için Mersin uygun bir örnek, ne deyim bir tane plaj olsun, 118


boyu 100 metre, veya 1000 metre, ve her bir metrede de birer tane plajda güneşlenen bir turist olsun veya plaj müşterisi olsun. Ben bir tane dondurmacı olarak geldiğim zaman tezgahı nereye kurmam gerekiyor,. en orta noktaya kurmam gerekiyor, sağdaki 100 kişi ve soldaki 50 kişi benim Pazar alanım olacaktır. İdeal açıdan baktığımız zaman ikinci bir dondurmacı geldiği zaman nereye kurması gerekir, 25. ve 75. Metrelere. Ben 25. Metreye kurarsam tezgahımı birden 50'ye kadar olanlar sağdaki, soldaki 25 müşteri benim müşterim, 751n bu 50 ile 100 arasındakiler onun olacaktır. Fakat diyelim ki öbürü biraz daha cin fikirli 75'den 74'e yaklaştığı zaman benim 50 numaralı müşterim ona kayacak, 73'e geldiği zaman benim 49'uncu müşterim de onun müşterisi olacak. Bu böylece merkeze doğru yaklaştıkça benim Pazar alanımı daraltmış olacak. Ben de eğer en az onun kadar akıllıysam benim de yapmam gereken 25. Metreden 26'ncı metreye doğru gelmek, sonra 27'ye doğru gelmek, sonra en sonra limitte ikimiz yan yana geleceğiz, ikimiz de 50'ye kuracağız birimiz 50'den 100 tarafına diğeri de 50'den bir numaralı olan müşteriye sattı. 100. Müşteri mecburen o kadar mesafeyi yürüyüp bundan almak zorunda öbürü de benden almak zorunda, bir araya geldiler bu anlayışı çok değişik alanlarda bu analizi götürebiliriz politikaya da uzatabiliriz. Şimdi buradan bu basit örneklerden de anlaşıldığı kadarıyla demek ki bir endüstri dalında bir araya gelmenin yaratmış olduğu avantajlar var. Bu avantajlara biz lokalizasyon ekonomileri veya yerelleşme ekonomileri diyoruz. Ve bunu şöyle açabiliriz, burada diye bir şey görünüyor. Çalı­ şanların lokalize olması bunu değişik açıdan açabiliriz bu endüstri için çalışanlarda gösterge diyebiliriz ki lokalizasyonu acaba çeşitli endüstrilerin kentlere göre dağılımını incelediğimiz zaman, toplam bu endüstride çalışanların acaba dağılımı kentlere göre dağılımda bir yığılma oluyor mu? Eğer yığılma oluyorsa buradaki, diyelim ki ne olsun tekstil üretimi Türkiye'deki toplam tekstil üretimin ne kadarı Mersin'de ne kadarı Gaziantep'te ne kadarı Kahramanmaraş'ta ne kadarı Hakkari'de gerçekleşi­ yor? Bu lokalizasyon ekonomisi konusunda kullanılan ölçüt. En ünlü ölçütlerden bir tanesi bu , bunun için ben %5 ve daha yukarısına sahip olanları bu yerelleşme ekonomisi adı altında analize kalktım ve bunun sonucuna baktığımız zaman, bu rakamlar, işaretleri beklenen yönde ama küçük değerleri küçük ve başka problemleri de var. Bu çok güçlü gözükmüyor Türkiye'de. Öbürüne geldiğimiz zaman ikin_ci coğrafi neden olarak geldiğimiz zaman bu ise şu ünlü soruyu gündeme getiriyor. Dün de buna başlamıştık tartışmaya, bu kez acaba bir kent uzmanlaştığı taktirde mi daha hızlı büyümektedir? yoksa bir ekonomik çeşitliliğe sahip olan kentler mi daha hızlı büyümektedir. Yani bu sefer bir kentin ekono119


mik yapısını alıyoruz, bir endüstrinin kentler arasındaki dağılımını değil, bu sefer bir kenti alıyoruz diyelim ki Mersin, diyelim ki Denizli. Bu kentin içerisinde çeşitli ekonomik faaliyet dalları ki ben burada 3 numarayı aldım, imalat sanayii aldım, 31. 32. 33. sektörü, 39. sektörü bunların, bu kentin içinde dağılımı nasıl bir dağılım göstermektedir. Şimdi bu konularda kullanılan indeks var. Herfındal Hirchman indeksi, bunun tersini alı­ yoruz ve bu indeks şunu gösteriyor. Bunun en büyük değeri 1, en küçük değeri 1/m. Yani sayı, bu tersinden aldığımız için bu oran ne kadar yükselirse yani bir sektörde çalışanların o kentteki toplam istihdama oranının karesini alıyoruz ve topluyoruz bütün kentler için bu oran eğer bütün sektörler eşit ve dengeli dağılmışsa sektör sayısının tersine eşit 1/n. eğer çok sivri dağılım varsa hepsi birinde yığılsın öbürleri hiç olmazsa bu 1, 1 ile n arasındaki bir sayı. Bir başka deyimle biz şöyle düşünürsek bu sayı ne kadar büyürse teori şunu söylüyor ne kadar büyürse acaba kentteki ekonomik gelişme veya katma değer büyümesi ne kadar olur diye soruyu soruyoruz. Şimdi bu çok ünlü bir tartışma, Ben dünyadan örneklerini genel daha doğrusu sonuçlarını vereyim Türkiye'nin de sonuçlarını vereceğim. Şimdi bazı endüstriyel dallar için bu geçerli oluyor,. Bazıları için geçerli olmuyor ve ülkemizdeki rakamlara baktığımız zaman oldukça enteresan bir durum gözüküyor. Yani bu indeks bu hhı diye gözüken indeks görüyoruz. Bu indeksin değeri pozitif ve oldukça da güçlü bir sayı değere sahip anlamlı bir sayı bu. Pozitif olması şunu gösteriyor. Bu indeksin değeri arttıkça yani bir kentteki, Türkiye'deki kentlerdeki, bu kentin ekonomik yapısında uzmanlaşma arttıkça büyüme hızı artıyor. Evet evet öyle oluyor. Çeşitlilik değil. Bir kentte uzmanlaşmanın derecesi arttıkça o kentte ekonomik büyüme daha hızlı oluyor. Bu bir önemli sonuç bu dünyada da öyle gözüküyor. Bu hep mi böyledir? Hayır böyle olmuyor, bu başlangıç döneminde bunun etkisi var, fakat daha sonra belli bir kritik noktadan sonra bunun etkisi azalmaya başlıyor dolayısıyla her zaman için bu şekile getirmek gerekiyor. Bunun basit bir ekonomik mantığını size şöyle söyleyebilirim. Hani ne demiştik kent ekonomilerinden oluşan bir bütündür ulusal ekonomi demiştik. Ulusal ekonomiler çeşitlenmeye daha çok gitmek durumundadırlar. Çünkü uluslararası politik krizlerden, başka faktörlerden dolayı o ülke mukayese olarak avantajı olmasa dahi bazı sektörlerini zorunlu olarak kurmak ve yaşatmak zorundadır. Ama kentler için bu değil, kentlerde bu uzmanlaşmayı daha çok ... çünkü kentler arası savaş hemen hemen pek yok ülke içerisinde. Açık ekonomiler bunlar. Dolayısıyla kentler, her kent kendi uzmanlık alanında daha fazla bir uzmanlaşmaya gidebilir ve bu dünyada ve Türkiye'de böyle çıkıyor. Bunu da söyledikten sonra, üçüncü faktör olarak diğer faktörler; bu diğer fak120


törlerden bir tanesi tarih, şimdi dün sayın Oda yetkililerinden Selami bey ilginç bir örnek verdi. Burada 100 yıl önce Amerikan etkisiyle başlamıştır pamuk ekimleri dedi. Yani tarihte bir olay şöyle veya böyle· başlatıldığı zaman o olay devam ettiği taktirde kendi dinamiğini yaratarak bir dengeye geliyor. O halde sorabiliriz. Acaba bu denge tek bir tane dengemidir yoksa, ikinci bir denge vardı, daha iyi bir denge vardı biz bu iki dengeden biz kötü olandayız, iyi olana bir türlü geçemiyoruz bu kötü dengenin içerisindeki tuzakta biz debelenip durmakta mıyız Bu bize tarihin getirmiş olduğu bu miras, bundan çıkamıyor muyuz? Bu da önemli bir tartışma konusu. Ben şimdi detaya girmek istemiyorum. Önemli sonuçları olan bir nokta. O halde bu kötü dengeden iyi dengeye geçmek veya bugünkü deyimle işte her geçen gün fakirleşen, her geçen gün gerileyen 8. Sıra­ dan 19. Sıraya inen İçel1 bu durumdan nasıl kurtarabiliriz? daha iyi bir dengeye nasıl geçebiliriz? ve on yıldan beri de daha ewelden beri de böyle devamlı gitmekte. O halde bunun için sayın Ayata'nın demek istediği bir bu dengeyi kurmak gerekiyor bir tarafından bu koalisyon belki bunu yapmak istiyor. Bunu ya büyük atılım denilen kalkınma literatüründe olduğu gibi büyük atılım diyeceğiz, yani kendileriyle içsel ileri geri bağlantıları olan biçimde bir takım sektörleri yan yana getirerek, kendi aralarında sinerji yaratarak, kendi aralarında yığılma ekonomileri yaratarak böyle bir yapılanmaya girip bunu biz kıracağız, ya da dengesiz bir biçimde bir tarafa yüklenip oradan burayı kıracağız. Şimdi sonuç kısmına geliyoruz. Son tabloya bir bakalım. Konunun üçüncü kısmına geliyoruz. Şimdi bu tablo, burada şunu demek istiyoruz, acaba bu bütün bu söylenenlerin sonucunda, son on yılda nasıl bir performansı ortaya çıktı bu Mersin ekonomisinin ve Mersin bu kentsel ekonomik yapısının rekabetçi durumu nasıl bir gelişim nasıl bir performans göstermiştir? Bu ünlü bir analiz, kayma, pay diyebiliriz tam kuru bir tercüme yapmak istersek ama mantığı şu, bir kentin ekonomik büyümesini biz üç tane faktöre ayırabiliriz. Diyebiliriz ki ekonomik büyümeden dolayı, bir dalgadan dolayı burası büyümüştür. Yani ulusal ekonomiden dolayı 2. kentin ekonomisi büyümüştür. Dolayısıyla bizim kentin ekonomisi içerisinde yer alan çeşitli sektörler hızlı büyümüş olabilirler, 3. Sektör büyümüştür Türkiye'de ulusal ekonomi içerisinde bu sektör büyümüştür. Sektörün büyümesinden dolayı sektörün büyüme dalgasından dolayı bir takım şehirlerde o sektördeki büyüme hızı olmuştur. Şimdi dolayısıyla burada bu faktörleri arındırdığımız zaman, yani ulusal ekonominin büyüme faktörünü, kentin ekonomik büyüme faktörünü ve endüstrinin büyüme faktörünü izole ettiğimiz zaman sanki bir anlamda şöyle düşünelim. Bizim parasal gelirimiz artıyor da acaba reel olarak artıyor mu 121


anlamındaki

bu enflasyonu anndırma mantığımıza benzeyen biçimde bunu yaparsak, buna adına isterseniz bakiye diyelim. Bütün bunları çı­ karttık yeni bir bakiye kaldı. Buna bu bakiyeye büyüme kalıntısı diyelim ve yüzde olarak bunu söyleyelim. Bu uzun hesaptan sonuca çıktı bu, 2,5 günümüzü aldı bu. Bu durum şunu gösteriyor eğer Mersin parametreler olarak Türkiye'deki her bir sektör imalat sanayi içerisindeki 31. 32. 34. sektör Türkiye'deki bu sektörlerin büyüme hızı oranında büyüseydi, kentin ekonomik büyümesinde toplam açısından bunu alıyor inceliyoruz. Bunu da dikkate aldığımız zaman sonuç, sağdaki sonuç sıfır çıkarsa bu demektir ki Türkiye ile aynı olmuş, yani kendi rekabetçilik pozisyonunda dengesinde her hangi bir artış veya azalış olmamış. Yani on sene ewelki Mersin1n durumu değişmemiş. Artı olmuş ise artı bir değer ise, 0.2, 0,3, 0.15 gibi ne kadar artarsa o kadar iyi bu, kentin toplulaştırılmış biçimindeki bu ifadesi bunun rekabetçilik pozisyonu artmış demektir. Negatif olmuşsa, bu ise o kentteki bu imalat sanayi için konuşuyoruz rekabetçilik dengesi azalmış demektir. Şimdi burada rakamlara bakarsak enteresan sonuçlar gözüküyor. Bunlardan önce Mersin'e bakalım. Mersin1 merak ediyoruz. Mersin, İçel karşısında eksi 0.56 gözüküyor. Yani Mersin rekabetçiliğini %56 civarında kaybetmiş. Tüm imalat sanayi için iki sektörlü bazda konuşursak tabiki bunu açarsak, 3 numaraya indiğimiz zaman 4'e indiğimiz zaman belki buralardaki ayrıntılarda değişebilir ama bu toplulaştırma düzeyinde gözüken rakam bu. Diğer kentlere baktığımız zaman hakikaten mesela Adana'ya bakalım, O, -0.49 civarında yani beklentilerimize oldukça yakın ve bunun ikisi arasındaki korelasyon oldukça yüksek. İlk baştaki rakamlar ise gerçek fiili oran de ... bakalım hani ... demiştik, bir tanesini seçelim bir tanesine bakalım . Denizli'ye bakalım, bizim geçen sene yaptığımız Denizli'ye bakalım kendisi gerçekte 0.-4 olmasına rağmen aslında bunun rekabetçiliği +57. Ve gerçekten bu rakam sonucunda ben kendi şimdi şu sorumuza gelelim. Acaba bir kent büyümeli mi? yani bu rekabetçi imalat sanayi için konuşursak, bu rekabetçi pozisyonumuzu gösteren bu rakamlar ki literatürde kentlerin veya eyaletlerin hedef sektörlerin seçilmesinde, hedef endüstrilerin seçilmesinde kullanı­ lan yöntem bu yöntemdir en çok kullanılan yöntem. Şimdi bu yönteme göre baktığımız zaman Mersin için imalat sanayinde rekabetçiliğimiz olmadığı için o gözüktüğü için, daha doğrusu bunu biz reddedemediğimiz için bu biraz riskli bir alan olarak gözüküyor. Belki ayrıntısı da olabilir ama genelde bu böyle gözüküyor ama tabii ki gayri safı il hasılası sadece imalat sanayi katma değer için oluşmuyor tarım var, imalat sanayi var, bir de hizmetler var. Ben Data olmadığı, yani veri olmadığı için hizmetler kısmını inceleyemedim. Kullanan alt dallar da olabilir, örneğin tekstil için 122


bu gözükmeyebilir ama tekstil içindeki alt dallarda gözükebilir. İsterseniz ben sizin de kafalarınızda soruları böylece uyandırmış olmakla, zamanımı da fazla aşmamak kaydıyla burada bırakayım ve sorularınızla isterseniz konuyu daha detaylandıralım. Teşekkür ederim.

TARTIŞMALAR

Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Sayın Küçüker'e teşekkür ederim, Evet şimdi arkadaşlarımızın

tebliği ile kısa yorum yapmak isteyen ve soru sormak isteyen arkadaşı­ mız varsa onlara söz vereceğim. Bu tartışma bölümünü bu şekilde bitireceğiz. Söz almak isteyen, kısa yorum yapmak veya soru sormak isteyen arkadaşımız var mı? Buyurun.

İzleyici Efendim ben, açıklayayım; şimdi İçel1n sanayisinin gelişmesini büyük ölçüde etkileyecek bir olay vuku bulmaktadır. Elimde şuanda, İçel­ Tarsus Kıyı Kesimi Turizm Merkezi'nin 1/25.000 ölçekli planı var. Daha yeni elime geçti. Burada 20.000 nüfuslu bir şehir kuruluyor, turizm şehri Belek modelinde, Mersin'e 20 km . Tarsus'a 15 km. Seyhan Nehri'nin 5 km. batısından sahil boyunda 10 km. uzunluğunda bir şeritte vuku bulacak. Şimdi ister istemez bu turizm olayı buraya büyük bir potansiyel getiriyor; gerek Mersin'e, gerekse Tarsus'a, ki İçel'deki sanayileşmenin merkezi durumunda olan bu yerde çok büyük bir faaliyet olarak ortaya çıkacaktır. Bizim yapmış olduğumuz hesaplara göre, buradaki şehrin zamanla çok kısa bir sürede 50.000 yatak kapasitesine kadar çıkması bahis mevzudur. Şu anda Devlet, Turizm Bakanlığı'nın yaptırmış olduğu ilk çalışmalarda öngörülen yatak sayısı 12.580. Bunu şunun için söylüyorum, ister istemez bu olay, İçel'deki sanayinin gelişmesini etkileyecek boyutlardadır. Demin sayın Ayata'nın söylemek istediği, dünya kenti Mersin1n dünyaya açılan yapısını da hızlandırmaya sebep olacak bir olaydır. üstelik doğrudan doğruya Tarsus Şehrine bağlı gibi görünen fakat, Mersin'e de çok yakın olan bu olayın pazarlanmasında yöre pazarlanması, yani kollektif pazarlanma sistemine gidileceği düşünül­ mektedir. Bu yüzden Mersin1n herhangi bir şekilde dışlanması bahis mevzu değildir. Konunun bu şekilde bilinmesinde, sanayi gelişmesini nasıl etkileyeceği hususunun da gözönünde tutulması bakımından faydalı olacağı düşüncesiyle bilgi arz etmek istedim efendim.

123


Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Teşekkür ederim. Tabii geleceğe dönük bu tip planlamalar, özellikle turizm, tabi en az 38 sektöre hitap ettiği için, oradan girdi aldığı için, onun etkileşimi olacak. Tabi bu planlamaların ne kadarı gerçekleşir, nasıl gerçekleşir, bunları da ayrıca tartışmak gerekiyor. Ama bu, bir noktada burada açıklandığı gibi sadece sanayi değil, hizmet sektörlerinin de Mersin1n gelişiminde ağırlıklı olabileceği konusunda yeni bir kanıt olarak düşünülebilir. Evet başka soru sormak veya katkıda bulunmak isteyen arkadaşımız var mı? Buyurun. İzleyici Ben Sencer Bey'e bir soru yöneltmek istiyorum. Şimdi sanıyorum sanayileşmeyi düşünürken Mersin'de yaşayan insanların mutluluğu bağ­ lamında bakıyoruz olaya. Yani sanayi de onun için istiyoruz zaten. Birinci sorum sanayinin Mersin1n mutluluğu için gerçekten gerekli mi, değil mi? Bu konuda ne düşünüyor? Çünkü Celal Bey'de biraz önce ona ilişkin bir soru oluşturdu. İkincisi bir istatistiki bilgi verildi. Mersin'deki sanayi sektöründe %56 dışarıdan gelen kişilerin yaptığı yatırım, %44 yerel dinamiklerin yaptığı yatırımdan bahsedildi. Şimdi Mersin1n sanayileşmesi için dışarıdan para mı gelmesi gerekir, yani dışarıdan yatırım yapılması mı gerekir, yoksa yerel dinamiklerin harekete geçmesi mi daha çok önemlidir? Yani biraz da tarıma dayalı bir sektör, insanlar tarıma dayalı olarak geçim sağlıyorlar, bir sanayileşme, yatırım yapma korkusu var. Bunun yanında şunu da söylemek istiyorum, rant olayı var Mersin'de ve toplumsal bir gerilim de gözlemliyorum. Ben uzun zamandır Mersin'de değilim, ama buralıyım ve yeni geldim buraya, son bir senedir buradayım. Toplumsal bir gerilim, bir güvensizlik, yani serbest iş yapmaya karşı bir alerji var gibi geliyor. Bu konularda yorumunu ve konuyu biraz daha açmasını diliyorum. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Başka soru veya yorum yapmak isteyen arkadaşımız. İzleyici Benim Celal Bey'e bir sorum olacak. Bilmiyorum yanlış mı anladım, konuşmada kaçırdığım bölümler mi vardı? Uzmanlaşma ve çeşitli­ likten bahsedildi. Uzmanlaşmanın hakim olduğu bölgelerde hızlı büyümenin, Türkiye'de de, dünya genelinde de böyle olduğu ileri sürüldü. Böyle bir genelleme bana çok iddialı geldi gerçekten. Doğru mu, aşırı 124


uzmanlaşma ile hızlı büyüme arasında böyle bir denklem kurmak, bilemiyorum. İlk çözümlemeyle de çelişiyor gibi de geldi bana.

Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Teşekkür ederim, başka soru veya yorum. Buyurun. İzleyici Ben Mustafa NAR, Celal Bey'e birşey sormak istiyorum. Türkiye teknolojiyi zor transfer eden bir ülke. Fakat kolaylıkla dışarıya transfer ediyor. Örneğin benim merakımı çeken bir kaç örnek var, örneğin Türkiye'de bir traktör fabrikası kuruldu. Türkiye bundan bir sene sonra hemen bir benzerini İran'da kurdu. Bir zırhlı personel taşıyıcı fabrikası kuruldu. Bir sene sonra hemen Malezya'da aynısını kurduk. Bir Malezya motosiklet fabrikası teknolojisini tamamen elde ettik, şu veya bu şekilde bir firma elde etti. Hemen Mısır'da, Çekoslovakya ve Küba'da benzerleri kuruldu. Yani başka ülkeler bu kadar kolay teknoloji transfer edemiyorken biz yanıbaşımızda , sizin o simitçi örneğinizde olduğu gibi, tezgahımızın yanı başında pazar olacak olan ülkelerde aynı şeyleri satması için üretmesini sağlıyoruz. İkinci bir sorum daha olacak Japonca'da kriz ve fırsat kelimeleri aynı şekilde yazılıyormuş. Rüzgar kötü kötü eserken, duvar örmektense, yel değirmeni kurmayı tercih etmek, İçel'de ne tür yel değir­ meni kurabiliriz, konusundaki önerilerinizi merak ediyorum.

Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Teşekkür ederim sorularınıza başka buyurun. İzleyici Ben de Sencer Bey'e bir soru sormak istiyorum. Ben konuya daha değ işik bir açıdan bakıyorum. Türkiye'nin gelişmekte olan şehirlerinin önünde en büyük engel bence, Türkiye'nin zamanında boşluğunu yakalayarak köşeleri tutmuş olan büyük kartellerdir diyorum. Bunlar çok büyük bilgi birikimine ve kapitale sahip oldular, aşağıdaki insanlara, sanayicilere fı rsat vermiyorlar. Diyebilirim ki, bunların Türkiye'nin bütçesinden de büyük bütçeleri var. Yeni teknolojileri, yeni bilgi birikimlerini de satın alarak aşağıdaki insanlara fırsatlar vermiyorlar. Biz artanları paylaşmak zorundayız. Bunlar aslan payını köşeleri tutarak almışlar. Zannediyorum bizler bu oyunun biraz daha, piyonları olmaya devam edeceğiz. Bu karteller Anti-tekel Yasası , Tüketiciyi Koruma Kanunu sadece sözde kalıyor. Bu kartellerin elinden bazı şeyleri nası l alabiliriz. Yani buna katılmayan insan olduğunu zannetmiyorum. Teşekkür ederim. 125


Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Başka soru veya yorum. Buyurun. İzleyici Benim sorum sayın Küçüker'e. Burada kafamıza çarpar gibi güzel tabloları gösterdi ve şehrin rekabet gücünün çok önemli ölçüde kaybolduğunu da vurguladı. Dilinin altındaki bakla nedir onu söylesin, ben onu istiyorum. Çünkü rekabet gücü kaybolan bir şehirde ne yapmamız lazım? Biz bilim adamlarına da bunu sormak istiyoruz. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Başka sorusu olan, buyurun. İzleyici Teşekkür ediyorum. Öncelikle sayın Selami Gedik'e rahatlatıcı bir söylemek istiyorum. Şu anda kullanılan istatistikler, o istatistikleri öyle yorumlarsanız tabi ki o çıkar. Oradaki Gayri Safi Milli Hasılanın içinde sadece tarım sanayii ve hizmet kesimi yoktur, içerisinde ulaştırmadan, bankacılıktan, ticaretten, toptan ticaretten diğerlerine kadar herşey yer alır. Artı sadece Mersin1 değil İçel İlini kapsar, diğerlerini kapsar. Artı unutmayalım ki burası hala göç alan bir yerdir ve oradaki verilen rakamlar kişi başına olan GSYİH'dır. Dolayısıyla buraya fazla nüfus gelirse, fazla göç gelirse, ki bunların üretime fazla bir katkısı yoktur, o taktirde belirli bir hasılayı az nüfusa bölme yerine, çok nüfusa bölerseniz tabiki rakam gittikçe azalacaktır, düşecektir. Birinci şeyimiz bu. İkinci başka bir olaya parmak basmak istiyorum. Sadece dikkatleri çekmek için. O da şu Yakın­ sama, kentler birbirlerine yakınlaşır belirli bir süre sonunda Teoriye göre oysa size çok ilginç bir sonuç. Bir tane il düşününüz ki, GSYİH'sı 10 bin, bir diğeri 2 bin, ikibin bir süre sonra hızla kalkınacak, 10 bin yavaşlaya­ cak ve ona yakınlaşacak. 10 bin olan şehrimiz var sayalım ki, %3 kalkın­ sın yılda, küçük. Geri kalmış olan öteki 2 bin olan yer bunun üç katı kalkınsın, %9. Birincisi gelir seviyesi 10, ötekisi, 2 bin, aradaki fark 8 bin. Bir sene sonra birisi %3 kalkınıyor, bunun geliri 10.300 bütün şartlar sabit kaldığı zaman nüfus ve benzeri, ikincisi %9 kalkınıyor 8 bin 120 bırakınız yerleşmeyi tamamen ayrılıyor. Üçüncü seneye girdiğiniz zaman fark 8 bin 203, dördüncü seneye baktığınız zaman fark gittikçe artar, öyleyse bunun da kendisine göre belirli bir istatistik kuralı vardır bütün bu yakınsama teorisinde bunların dikkate alınması gerekiyor. Teşekkür ederim. şey

126


Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Teşekkür ediyorum. Böylece soruları aldık, şimdi ben konuşmacı­

lara söz vereceğim bu sorulara cevap vermek üzere, yine aynı sırayı takip edelim. Sayın Ayata'ya söz veriyorum.

Prof.Dr.Sencer AYATA Teşekkür ederim sayın başkan. Şimdi Belek modelini burada ilk

defa işittim. Aynı şekilde, Anamur yolunun da önemini burada kavradım, daha önceden bilmiyordum. Yani Mersin1n henüz daha kullanılmamış ciddi bir turizm potansiyeli var. Bu çok önemli ve sayın başkan da çok güzel bir noktaya değindiler, 38 sektöre hitap eder turizm diye. Bunun da altını çizmekte yarar var. Bu da bütün konuşma boyunca sürüklediği­ miz bir iddiayı doğrulamakta, önemli olan Mersin için çeşitlenmiş bir ekonomik yapı, çok odaklı bir kent ve bu farklı odakların birbirini nasıl tamamlaması gerektiği. Ben hatta orada küçük bir ilave yapmıştım. Bu ekonomik faaliyetler arasındaki kesişme noktalan üzerinde ayrıca düşünmek, yani belki de klasik sektör ayırım ve duvarlarından bakmayıp, kesişme alanlan üzerinden düşünmeye başlamak Mersin için daha önemli ve yararlı olur. Katkınız için teşekkür ederim. Şimdi ikinci bir değerlen­ dirme: Mersin'deki sosyal yönle Mersin1n refah düzeyini, arzulanan refah düzeyini yakalaması ile ilgili. Sanayileşme gerekli mi, değil mi tartışması yapılmakta. Burada söylediğim bir şeyi bir kere daha tekrarlamak isterim; Mersin'de Anadolu Kaplanları diye değinilen 7,8,10 il kadar sanayileşme olmamış olabilir ama, Mersin1n epeyce gelişmiş bir sanayi yapısı da var zaten. Yani Mersin tamamen sanayisiz bir şehir değil, o konumdan başlamak çok doğru olmaz. İkincisi bütün konuşmacılar dünden beri dikkatimi çekti; sanayileşmenin ekonomik büyüme için olduğu kadar, sosyal açıdan da gerekli olduğunu vurguladılar, hatta neden sanayileşme arzusu bu kadar kuwetlidir Mersin'de diye kendi kendime sorarken, cevabını daha çok dün buldum bunun. Dediğim gibi ekonomik büyüme kadar sanayiyi bu hızlı göç, onun sonunda meydana gelen işsizlik ve yoksulluğa da en önemli çözüm olarak düşünme var ve bence bu haklı ve yerinde bir endişedir. Çünkü bakın şöyle söyleyeyim; asgari ücretin çok düşük olduğu doğrudur, özellikle işçi açısından düşük olduğu doğrudur ama, dünyadaki bütün çalışmalar hizmet sektörünün ikili bir yapısı olduğunu gösterir. Hizmet sektörünün bir yüksek eğitimli bölümü vardır işte finansta, hukuk alanında, AR-GE'de, sırayı uzatmak istemiyorum yani yüksek vasıflı hizmette çok yüksek gelir elde edenler vardır, ama hizmetin ikinci bir bölümü vardır ki, gelirler orada sanayiden de düşüktür. 0121


nun için hizmet sektörü, mesela daha önce sözünü ettiğimiz alanlarda olduğu gibi o nedenle sanayileşme daha eşitlikçi bir yapıya gitmek açı­ sından da önemli bir değerdir diye düşünmek gerekir. Sorunuzun bir de ikinci bölümü var, fakat ben burada şunu vurgulamak istedim. Mersin'de sanayileşmeyi düşünürken vazgeçmek değil de, öbür sektörlerin önemini, çok yönlülüğü atlamadan, onu ihmal etmeden sanayileşmeyi düşünmek, öbür kesimlerdeki iddiadan vazgeçmeden ve kanımca daha önemlisi, yaratıcı olanı, Mersin1n sanayileşmesini diğer kesimlerdeki odaklardaki değerlere, avantajlara göre düşünmek; bir de bu var. Yani esas bence mühim olan Mersin1n konumu da o. Yoksa sanayileşmeden vazgeçmek değil. Şimdi öbür konuya gelelim, sermaye konusu. Doğrusu içerdeki sermaye birikimi daha önceki çalışmalarımda daha çok baktığım bir konu. En küçükten başlayıp, çok marjinal dediğimiz kesimden başlayıp, oradan basamak, basamak giden sanayiler. Mersin'de aslında bunu görüyoruz. Altı firmayla falan sınırlı bir büyük sanayi var, bir de aslında bugün çok değerli girişimcilerin hikayelerini dinledik, öğleden sonra eminim, Ahmet Acar arkadaşımız bu konuda çok daha değerli bilgiler verecek firma bazında . Şimdi orada da görüyoruz bu basamak basamak çık­ mayı. Mersin'de basamak basamak çıkmış, çok dinamik bir yapıya kavuşmuş olan bir kesim de var. Bence artık o kesim daha bir üst sıraya sıçramaya doğru gidiyor. Şimdi şunu da ilave edelim yalnız, içerden gelen dışarıdan gelen ayırımı; Mersin son dönemde büyük bir göç aldı. Uluslararası literatürde etnik müteşebbislik, girişimcilik diye bir kavram var. Bunu çok fazla kullanmak istemiyorum ama, şunu unutmamak lazım. Yoksul gruplar, yoksulluk hisseden, dışarıdan gelmiş, bir ölçüde dışlandığını hisseden gruplar arasından çok hırslı insanlar çıkar ve bu hırsın olumlu yönü de teşebbüs gücüne dönüştürülmesidir. Yani ileride ben bu anlamda da, niteliksiz gibi görünen bu işgücünün, orta ve uzun dönemde ciddi olarak, bu kesimden müteşebbislik hırsının da çıkacağını ve çok önemli konumlara gelen girişimcilerin ortaya çıkacağını düşünü­ yorum. Onun için içeriden olan sermaye birikimine de büyük önem vermek lazım. Yoksulluk bazen dezavantaj olabildiği gibi, yoksulluk avantaj da olabilir. Bunu hep düşünmek lazım. Şimdi bir başka soru, belki bununla doğrudan olmasa bile, dolaylı ilintili. Köşeleri tutmuş olmak. İktisatçı arkadaşlarımız bu kartelleşme üzerine konuşacaklardır. Burada daha ciddi bir konu da, reel sektörün boğulması. Dünden beri dile getirilen hatta bir konuşmacı, galiba Ankara Sanayi Odası Başkanıydı, reel sektörün neredeyse rehin alınmış olduğunu vurguladı. Çok çarpıcı ve önemli bir ifadeydi. Bu büyük bir problem. İzin verirseniz bu konuda ben sayın iktisatçı arkadaşımın daha çok yanıt ver128


mesini rica edeyim. Onlar benden çok daha iyi bilirler. Bununla birlikte yalnız şunu atlamamak gerekir, şunu unutmamak gerekir, bir kente gelen her türlü sanayi yatırımı önemlidir, tabi belli endişeleri saklı tutmak kaydıyla. Eğer Mersin daha çok, büyük sanayi yatırımı alırsa, bundan

zarar görmez. Hazırlanan bir raporda çok beğendiğim bir cümleyi söyleyeyim . Keşke o araştırma tamamlansa ve iyi bir şekilde yapılabilse. "Türkiye'deki büyük sanayi kuruluşlarının yatırım hedeflerinin araştırılması" diye bir cümle var. Bu çok güzel bir şey, yani Türkiye'nin büyük holdingleri ne alanlara yatırım yapmak istiyorlar, nereye yatırım yapmak istiyorlar, bunu bu raporda gördüm ve öğrendim. Keşke bu araştırma tamamlansa da, Mersin'e artık büyük devlet yatırımı gelmeyeceğine göre, büyük özel sektör yatırımını çekmek mümkün olsa. Büyük özel sektör yatırımı işletme açısından, yönetim açısından büyük tecrübedir, bırakın başka şeyi . Dün de konuştuk, ben belki dünkü konuşmamda bir küçük hata da yapmışım. Kamu kamu dedim. Evet doğru, bir arkadaşımız uyardı. Büyük işletme işçi için okul olduğu kadar yönetim, yönetici, girişimci için de okuldur. Burada çok değerli bir tekstil sanayicisiyle konuştuk mesela çok ilginç bir kariyeri vardı. Berdan Tekstil'de çalışmış, dışarı gitmiş gelmiş ama artık tekstil işletmeciliğini avucunun içi gibi öğrenmiş büyük işlet­ mede. Bu okuldur. Yani keşke büyük sermaye, büyük sanayi yatırımı gelse. Bu konuyu çok uzatmak istemiyorum, ama şunun da altını çizmek isterim. Büyük sanayinin satın alma gücü de kent ekonomisine büyük bir dopingdir, büyük bir enjeksiyondur işçinin satın alma gücü, bırakın işlet­ menin yan bağlantıları olsun, olmasın. Onun için yine iktisatçı arkadaş­ lara bırakıyorum bu konuyu. Ben son olarak şuna değinmek isterim. Şimdi Mersin ekonomisi, pardon küçük bir not, gerçi buna değinildi ama, i ktisatçı arkadaşlarımız yine sayın Küçüker'de bunun üzerinde değerlen­ dirme yapacaktır ama, tabi iki şey birden gidiyor; bir yandan kişi başına gelir düşük, ama onun yanında da 8. Ekonomi olma özelliğini koruyor Mersin. Onun için de sorun dış göçle gelen, biraz önce Ömer bey'in de buyurduğu gibi dış göçle gelen hızlı bir göç. Bakıyorsunuz Türkiye'nin iki katı. Tabiki o gelir dağılımında ortalamaları aşağı doğru çekmekte. Bu Mersin ekonomisinin dinamik olmadığını çok göstermiyor, bu açıdan baktığımızda dinamik sektörler var. Fakat bir yandan da 8. ekonomi olma niteliği ni sürdürüyor. Son olarak da şu; şimdi efendim Mersin1n yeri ve konumuna iliş­ kin ben bir kavramı, dün de kullanılan bir kavramı tekrarladım. Pozitif rekabet diye. Şimdi Mersin1n bir büyüme odağı haline gelebilmesi, vurgulamaya çalıştığımız gibi bir bölge bilincine çok bağlı; o çok hoşuma gitti. Daima yerel söylemden çok şey öğrenmek mümkün. Huninin ağzı. 129


O doldurulan şeyin zeytinyağı olduğunu düşünün. Akdeniz uygarlığının temeli yani, huniden zeytinyağı akıyor bu çok önemli bir şey, şimdi böyle bir ortamda Mersin, Avrupa'da, Amerika'dan çok Avrupa'da yaygın olan bir kavram var. "Kentsel İlişki Ağları", yani bir bakıyorsunuz bir ekonomik coğrafya içerisinde birbirine yakın olan 5-6 kent bir çok kurumuyla birlikte ilişki içerisindeler. Mesela aşırı uç bir örnek olabilir ama, Üniversitelere bakıyorsunuz; Fransa'da Almanya'da sınır bölgesinde, Fransa'da bir sene okuyan öğrenci hiç bir kaydı olmadan Almanya'da öbür üniversitede okuyabilir. Üniversitelerarası ilişki ağlan oluşturuyor, kentler anlaşırlar; bu örnekleri çoğaltabiliriz . Kentsel ilişki ağları kurmak bu bölge için çok önemli, burası tabiri caizse aslında birbiri ile yarışacak dört, beş iddialı şehirden oluşan bir yer, Gaziantep, Şanlıurfa, Adana, Mersin; belki buna başkası katılacak. Onun için daha çok Almanya'nın Batısına, Ruhr bölgesine benziyor; yani İstanbul gibi tek bir dev değil, birden çok kent merkezi çıkacak. Onun için bence burada daha bilinçli davranacak olan kent, bu yapıyı görüp, orada ilişki ağları merkezi olmaya soyunan kenttir. İşte turizm burada önemli Mersin için ve Mersinli için. Ben aynı şeyi tekrarlayarak bitireceğim, tamamlayacağım sözlerimi; Mersin için burada önemli olan konu, o ilişki ağlarını ama, en yüksek nitelikteki bilgi üretme, bilgiyi değerlendirme ilişki ağlarının merkezini Mersin'e çekip, yatırımı oraya kaydırmak. Hiç bir düşünce atölyesi ve konferans boş çıkmaz. Bilgi akı­ şından önemli şeyler çıkar; bir daha bunu tekrarlamak istiyorum. İlişki çıkar, İlişki ileride yatırım demektir. Mersin eğer bu ilişki ağlarıyla yaşa­ mayı cazip hale getirebilirse, bizim Anadolu'daki tabirle yaşanacak yer canım derler ya, yaşanacak yer dedirtebilirlerse böyle bir coğrafyaya, Mersin çok büyük bir avantaj kazanır, 3 sene 5 sene, 7 sene yazlığa gelir, ondan sonra derki, Mersin'de iş kurayım. Bu tür bir göçü ben çok muhtemel görüyorum Mersin'de. Onun için de kafe, restoran sektörünün öbür sektörler kadar önemli olduğunu söylemeye çalıştım. Bunun için de sayın Küçüker çok güzel bir ifade kullandı; büyüme makinasından çok büyüme koalisyonudur. Mersin'de büyüme koalisyonu iradesini gördük burada. Bu çok çarpıcı, belki de Türkiye'de ilk, benim bildiğim çerçevede Türkiye'de ilk. Bu büyüme koalisyonu üniversiteyi, basını, yerel yönetimleri, odaları, sivil toplum kuruluşlarını daha fazla saymak istemiyorum, etken bir şekilde bir araya getirirse ve bir tek şeyi de atlamadan, aşırı yoksulluk olduğu yerde bazen büyüme koalisyonu dışlanma olarak da algılanabilir, onun için büyüme koalisyonu dediğimiz grubun yapması gereken bir olgu da, kent kimliğini mümkün olduğu kadar tabana yayabilmesidir. Yani festivaller bunun için önemlidir, spor faaliyetleri bunun için önemlidir. Biz bir refah yaratmaya çalışıyoruz onu da herkesle pay130


laşmak

için çaba sarfetmeliyiz. Aksi halde çok önemli girişimler, konferanslar paranın çar çur edilmesi, d ışlan ma gibi algılanabilir. Herkesle paylaşacak şekilde büyüme koalisyonunun bu işi götürmesi gerekir, ben bu açılardan çok büyük potansiyel görüyorum. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Teşekkür ederim, şimdi sözü sayın Küçüker'e veriyorum. Doç.Dr.Celal KÜÇÜKER Teşekkür ederim. Ben soruları gruplandırarak cevaplamak istiyorum. Önce sayın Ömer Güceloğlu'ndan başlayalım. Buradaki yakınsama sürecinin veya yakınsama hipotezinin altındaki en önemli temel, ekonomik motif, azalan getirilerdir. Azalan getiriler olduğu için, sermaye/işgücü oranı arttıkça sermayenin verimliliği azalacağı için, büyümeye katkısı gittikçe azalacakbr. Bir başka deyişle büyüme oranı sabit değildir, lineer değildir, doğrusal değildir; büyüme oranı azalacaktır. Dolayısıyla aradaki fark gittikçe ıraksak olmayacak, fark kapanacaktır. Bir de buradaki rakamlar, imalat sektöründeki katma değerle ilgili yani Gayri Safı Yurt İçi Hasılanın tamamını değ i l, sadece bir kısmını inceledim. Ama bir gösterge tabiki; bunun test edilmesi katma değ er yöntemiyle de yapılabiliyor, tüm verileri değerlendirerek te yapılabiliyor. Şimdi bir başka soru, sayın Ayata'nın bana devrettiği soru; kartel, tekel konusu, iktisatta bizim 64 somut konuyla ilgili olarak ilginç izdüşümler var. Bu yığılma ekonomileri, dinamik anlamda yığılma ekonomilerinden söz ettiğimiz zaman, yani gerek yerelleşme ekonomileri, gerekse kentleşme ekonomileri dediğimiz zaman, bunu iki ayrı düzeyde inceleyebiliriz. Bunların bir tanesi acaba bu yığılma ekonomileri konusunun hangi piyasa yapılarında daha etkili olduğu, yani bir ikili analiz yaparsak dört tane özel durum çıkabiliyor. ı. Rekabetçi yerelleşme ekonomileri, rekabetçi piyasa ortamında bulunan, 2. Rekabetçi piyasa ortamındaki kentleşme ekonomileri, 3. Tekelci piyasa yapılanmasında yerelleşme ekonomileri, 4. Tekelci piyasa yapılanmasında kentleşme ekonomileri yani, ikiye iki dersek, hem yerelleşme ekonomileri, hem kentleşme, öbür tarafta da rekabet ve tekel dersek, 4 tane özel durum çıkıyor. Şimdi bu konu tabiki çok önemli bir konu hemen söyleyeyim. Kesin bir cevabı yok. Üç tane cevabı var; bu dört tanesinin içinden bir kutu boş. Dört tanesinin cevabı: Birincisi şunu söylüyor, dinamik anlamdaki bu konuyu, parantez içinde hemen şunu söyleyeyim dünden beri bir yanlış 131


anlaşılma var bu statik-dinamik kavramını bir açalım hemen bir cümle ile: Bir değişkenin, bir uygulamanın 1) düzey etkisi olabilir, 2) sürekli büyüme etkisi olabilir. Şimdi tabiki buraya iç göç geldiği zaman, burada bir

harcama yapıldığı zaman herkesin de gayet yakından bilebileceği gibi bu, tüketimdir. Tüketim harcamalan olacaktır. Tüketim çarpanı çalışarak bir düzey etkisi yaratacaktır. Ama bu bir büyüme etkisi yaratacak mıdır? Biz bunu söylemek istiyoruz. Büyüme etkisi anlamında olduğu zaman içine dinamik ekonomiler giriyor. Şimdi yerelleşme ekonomilerinin rekabetçi piyasa ortamında daha iyi olduğunu söyleyen tez, Marshall Arol Romer tezi diye iktisatta bilinen bir tez, bu bir görüş, bu yapılan araştırmalarda özellikle silikon vadisi için buna benzer bazı endüstriyel bölgelerde bu etki çalışıyor. Yani rekabetçi ortamda teknik ilerlemeyi sağlayan yerelleşme ekonomileri etkili oluyor. Büyüme etkisi var, yani bir düzey değişik olduğu zaman bu gittikçe hızlanan biçimde büyümeyi sürekli olarak arttı­ rıyor. Buna karşı olarak veya bunu tamamlayan bir başka etki var. O da kentleşme ekonomileri, yani bir kentin nüfusu arttıkça, bir kentin ölçeği büyüdükçe bu kent, bu sefer kent ölçeğinden dolayı burada kurulmuş olan sektörlere değil, ekonominin tamamında sadece bir sektör değil, sektörlerin çoğunda, bütününde verimlilik artışı daha çok olabiliyor. Bu konuda da deniliyor ki, işte bir özel isim var Jacops dışsallıkları deniliyor. Bu Jacops dışsallıklannda ise rekabetçi ortamda kentleşme ekonomileri daha hızlı oluyor, örnek olarak verdiği şehir New York'tur. New York gibi büyük kentlerde ancak moda, kreasyon, dizayn gelişebilir. New York sanat şehri olduğu müddetçe, New York'ta estetik değerler geliştikçe, New York'ta kültür sermayesi olarak, bizim sermaye kavramımızda kültür sermayesi olarak adlandırılırsa, insan sermayesinin güçlü olduğu bu kentte bu tür dinamik anlamda kentleşme ekonomisinden yararlanan bir büyüme etkisi ortaya çıkabilir. Tersi de var tabi bunların, bir üçüncüsünü de söyleyeyim. Schumpeter'ci anlamda tekelci bir yapı teknik ilerlemeyi hızlandırabilir. Şimdi bu konuyu bu şekilde kapattıktan sonra gelelim bir arkadaşımızın sorduğu uzmanlaşma, çeşitlenme konusuna. Şimdi bu konu son derece önemli. Yani bu konunun altında da şöylece söyleyebiliriz. Büyümenin, kentsel ekonomideki büyümenin motoru yığılma ekonomileridir diye bir tez söyleyebiliriz ve bu tezle ilgili de şu anda dünyada büyük bir tartışma var, büyük bir araştırma var. Ve bu çok açık bir biçimde gözüküyor. Konuşmam içerisinde söylemiştim ki, yerelleşme ekonomileri, yani lokalize olması, bir endüstrinin bir coğrafi alana lokalize olmasının büyümeye yaratmış olduğu büyüme sürecine vermiş olduğu etki. Bu belli bir süre çalışıyor daha sonra bu yığılma, yani bu dışsal ekonomiler, negatif dışsal ekonomiler olmaya başlıyor. Dolayısıyla bu büküm noktasın132


dan itibaren, yani merkezci güçler, merkeze çeken güçlerin yanında bu sefer merkez-kaç kuwetler ortaya çıkmaya başlıyor. Buna örnek olarak büyük kentlerdeki sanayinin relokasyon dediğimiz sanayinin başka kentlere gitme eğilimine girmesi bununla ilgilidir. Bugün dünyada da kuzey bandı denilen Amerika'daki, Güney Bandına geçmesinin en önemli nedeni budur. Bu tüketici için de geçerlidir, halk için de geçerlidir, trafik, cinayet sayısı, problematik yaşantı bütün bunlar da gerek merkez iş alanın­ dan, gerekse etraftaki yaşam bölgelerine doğru gitmesi veya başka bölgelere gitmesi. Şimdi krizin fırsat olması konusunu ben Selami beyin sorusuyla birleştiriyorum. Tabiki kriz, yine laf Schumpeter'den açılmışken her krizin kendi içerisinde krizi aşmanın tohumlarını da yaratır veya bir başka ünlü deyimle, yaratıcı çöküş diyebiliriz, yaratıcı yıkılış diyebiliriz. Şimdi benim konuyu getirmek istediğim nokta şu. İmalat sanayiinde, ikili sektör bazında baktığımız zaman, dilimin altındaki bakla şu; Mersin kentinin kentler hiyerarşisi içerisindeki yerine baktığımız zaman, Türkiye'deki kentler hiyerarşisi içerisindeki yerine baktığımız zaman, bir kere bunları sayın Ayata ile ben aynı şekilde düşünüyoruz; bir kentler hiyerarşisi var. İstan­ bul ulusal bir kent, İstanbul'un pazarı tüm Türkiye, İstanbul gibi bir kaç kent var. Daha sonra kademelendirebiliriz. Bu konudaki kriterler tartışıl­ madı ama bu dışsal ekonomilerin varlığından dolayı zaten kentlerin de eşit bir dağılımı ortaya çıkmıyor. bu hiyerarşik yapılanmanın altında yatan sebepte bu. Neden en azından ekonomik. Şimdi bu şekilde baktığımız zaman Mersin1n kendi hinterlandından veya etrafından bağımsız düşü­ nemeyiz. Dikey ve yatay bağlantısında, üstteki kentlerle alttaki kentler arasındaki ilişkiyi kopuk düşünemeyiz. Şimdi Mersin1e ilgili olarak bir kere imalat sanayindeki ikili sektörlere baktığımızda değil ama, bunun altına indiğimiz zaman, burada rekabetçi avantajların çıktığı yerler olabilir. Ben şöyle bir örnekle başlayayım. Singapur ile Hong Kong; tabi ki bir kent ekonomisi açısından çok uç bir örnek veriyorum ama, değişik düşü­ nebilelim diye. Bunlar hem ulusal devlet, hem kent ekonomisi açısından önemli örnekler; Singapur ve Hong-Kong. Önce tekstilden başlandı. 1960'1ı yıllarda, tekstil derken kendi içerisindeki iplik dokuma, daha sonra da konfeksiyondaki aşamalar, ondan sonra elektronik üçüncü aşama. Şu anda yaşanan aşama uluslararası finans, bankacılık konularındaki uzmanlaşmaya doğru gidiliyor. Şimdi tabiki Mersin1 Hong-Hong ve Singapur'un geçtiği aşamadan geçsin demiyorum. Tarihteki medeniyetin de taşları bu şekilde değil. Yani lineer bir tarih bakış açısına sahip değiliz ama şu gözüküyor; katma değerin içerisinde ileri teknolojiye sahip olan, ihracata yönelik olan, ağırlık kazanan ürünler veya dışarıdan gelen ham133


madde içinde ağırlık kaybeden dersek bunların merkezi olabilir. Ne demek istiyorum, şunları demek istiyorum. Coca-Cola gittikçe ağırlık kazanan bir üründür. Yani Coca-Cola şişelenip daha sonra su katılarak taşın­ maz. Yer seçimi teorisi yasasına baktığımız zaman, bir takım ürünler, yani ağırlık kazanan ürünler, pazara yakın yerlerde kurulurlar. Tersi ise hammadde kaynaklarına yakın yerlerde kurulur. Mesela demir-çelikte olduğu gibi. Şimdi hinterlandında Kahramanmaraş, GAP Bölgesi, Konya, Kayseri, Gaziantep ve Yeni Çukurova'nın diğer kesimleri açısından, ihracata yönelik olarak çalışan sektörlerin ihracatla ilgili her türlü hizmet açı­ sından iktisadi faaliyetlerin yoğunlaşrrl!sı gerekir. Çünkü kentin nüfusu oldukça büyük olduğu için, yüksek olduğu için kentleşme ekonomileri bunu kaldırabilir. İki insan sermayesi ve kültür sermayesi açısından Mersin yabana atılır bir kent değil. Elimdeki rakamlara göre Türkiye ortalaması 6 yaşın üzerindeki bir Türk kaç yıl okuyor dediğimiz zaman, bu rakam 4,9. Bunun standart sapması 0,6 iken Mersin 5,3'tür. Demek ki Mersin, ortalamanın 4.9'un hemen hemen bir standart sapma sağ tarafında gözüküyor. Yani insan sermayesinin en önemli ölçütlerinden birisi olarak bu böyle gözüküyor. Bu ölçüyü biraz daha rafine hale getirebiliriz, bu rakamın içerisinde kadınlar yok, bir de bunu 25+ diye düşünmek lazım. O zaman bu rakam 3,5 - 3,4 civarındaki Dünya Bankası rakamı böyle düşecek, ama düşse de Mersin orantılı olarak düşecektir. Yani özet olarak Mersin1n ortalama eğitim, formel eğitim düzeyi Türkiye ortalamasının üzerinde. Bu avantajdır, kentleşme konusunda önemli bir avantajdır, bunu kullanması gerekiyor. O halde Mersin için ihracata yönelik olarak çalışan, ileri teknolojiyi kullanan, gerek alt sektörlerde, ama esas olarak demin Hong-Kong, Singapur örneğinde vermek istediğim nokta, yani elektronik, onun alt dallarındaki ileri teknolojiler ile ihracata yönelik olarak yatırımları gerçekleştirmelidir ve bankacılıkla ilgilenmelidir. Burada bir örnek vermek istiyorum. Larnaka, Kı brıs'ın öbür tarafındaki Larnaka Kenti 1975'1i yıllardan sonra kişi başına gelir seviyesi çok düşük olan bu kent, artı Malta; Malta yine 1980'1i yıllarda çok büyük bir kalkınma performansı göstermiştir ve en hızlı gelişenlerden birisidir. Bu liman kenti olmanın avantajını kullanmak durumundadır ve bugün Larnaka'daki gerek kıyı bankacılığı, gerek uluslararası finans ve bununla ilgili bütün yan faaliyetleri düşündüğünüz zaman, burada çok büyük ölçüde ekonomik avantajlar sağlanmaktadır. Neden Mersin'de olmasın. Mersin1n de aynı şekilde olması için her türlü gerekçe, her türlü faktör var. Ben özetle bunları söylemek istiyorum. Teşekkür ediyorum.

134


Prof.Dr.Orhan MORGİL (Oturum Başkanı) Teşekkür ederim. Bu oturumu bu şekilde son noktasına getirdik. Ben de bir kaç yorum yapmak istiyorum. Tabi burada İçel Sanayisini Geliştirilmesi Sempozyumu deniliyor ama oldukça uzun dönemli bir süreç ele alınmış, 2023 deniliyor. Ama bu sanayinin geliştirilmesi değil, İçel'in kalkınma stratejisinin belirlenmesi noktasına getirilmesi lazım. Buradaki tartışmalar da bunu gösteriyor. Yani bir tek sanayi sektörüne bağlı değil Mersin. Buradaki veriler gerek kültür yönünden, gerek nüfusun yapısı yönünden, gerek konumu açısından çok önemli ölçüde hizmet sektörü yoluyla da kalkınmasına katkı yapabileceğini gösteriyor. Şunu da vurgulamak istiyorum. Aslında Mersin çok fazla göç aldığı için bunun getirdiği sosyal sorunlar var. Bunu bir tek sanayileşmeyle çözemezsiniz. Niye çözemezsiniz, çünkü artık Türkiye dışa açık, ihracata dönük bir sanayileşme gerçekleştiri­ yor, bunu Mersin de yapmak zorunda. O zaman çok daha modern teknolojileri kullanmak zorunda kalıyorsunuz, bu işsizlik sorununu çözmüyor, sosyal sorunları çözmüyor. Halbuki hizmet sektörü oldukça emek-yoğun bir sektördür. Özellikle turizm gibi noktalarda, dolayısıyla buranın 2023'e kadar bu sorunların çözümünde çok daha dengeli bir kalkınma stratejisinin ku llanılmasını gösteriyor. Bu potansiyeli de var, yani turizm potansiyeli de var. Konumu itibariyle finans merkezi olma potansiyeli de var. Dolayısıyla burada hizmet sektörlerinin kurulması için gerekli nüfus yapısı burada var. Bu çerçevede belki, bu çalışmayı geliştirmek lazım. Yani bu çalışmayı sadece sanayiyle sınırlı tutmak, Mersin'in bütünüyle gelişme potansiyelinin ne olduğunu göstermez. Nitekim buradaki tartışmalar bizi bir noktada kalkınma stratejisine getirdi. Burada da, turizm, kültür, restoranın­ dan tutun da, finans merkezi olması, ama bunun yanında belki sanayi sektöründe uzm anlaşma olabilir, ama bunu destekleyen hizmet sektörü ve dönüşüm yapan sanayileşmeye paralel olarak, dönü şüm yapan bir tarım sektörünü birlikte d ü şünürsek özellikle ulaştırma vs gibi hizmet sektörlerini zannediyorum bu çerçevede çok potansiyeli var Mersin1n. Dolayısıyla madem uzun dönemli düşünü­ yoruz, o zaman bu çalışmayı biraz daha genişleterek Mersin'in kalkınma stratejisi olarak meseleye bakıp o yönleri itibariyle çalışmayı geliştirmekte ben büyük fayda görüyorum. Zaten biz Odalar ve Borsala Birliği olarak Şanlıurfa, Diyarbakır, vs. gibi illerde bu tip çalışmaları yaptırdık ve o illerin kalkınma stratejisi şek­ linde bunu yaptık ve yayınladık. Ama Mersin'in bu potansiyelini gözönüne aldı­ ğı mda, zannediyorum burada sadece sanayinin geliştirilmesi şeklinde bir sınır­ landırma fevkalade yanlış olur, bu katkı ortaya çıkmış oldu . Buna göre çalışma­ nın boyutunun biraz daha büyütülerek zaman içinde, hele hele uzun dönem düşün ül üyorsa, Mersin'in kalkınma stratejisinin belirlenmesinde çok büyük fayda görüyorum. Ben bu şekilde bu oturumu kapatırken hepinize tekrar saygılar sunuyor katkılarınız için teşekkür ediyorum .

135


İÇEL SANAYİSİNDE GİRİŞİMCİLİK, VERİMLİLİK VE TEKNİK ETKİNLİK Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı)

Değerli Katılımcılar İçel Sanayisini Geliştirme Sempozyumu'nun bu oturumunda İçel Sanayisinde Girişimcilik, Verimlilik ve Teknik Etkinlik konularında sayın mestektaşlarım, sayın konuşmacılar değerli bilgiler vereceklerdir. Sözü konuşmacılara vermeden önce birkaç şey söylemek istiyorum. Mersin licaret ve Sanayi Odası'nın büyük bir sıçrama arayışı içinde olduğunu görüyoruz. Gerçekten bizim en büyük sıkıntımız AR-GE harcamaları diyoruz ama işte oda harcıyor AR-GE'ye. Bu büyük bir AR-GE ve Odamız ve sayın Odamızın Yönetim Kurulu Başkanı ve başkan vekillerine bu tür faaliyetler için bütçelerinden önemli pay ayırdıkları için teşek­ kür ediyorum. Mersin licaret ve Sanayi Odası'nın diğer odalar arasındaki mümtaz farkını da burada ifade etmek istiyorum. Çünkü herkes AR-GE'ye bu kadar cömert davranmıyor. Ben sayın Başkana ve Odasına teşekkür ettikten sonra bu oturumun girişimcilik, verimlilik ve teknik etkinlik olarak olması bakımından da bir kaç şeyi söylemek istiyorum. Sonra da değerli arkadaşlarımız konuyu açacaklar. Girişimcilik belki de Mersin1n en fazla ihtiyaç duyduğu bir konudur. Çünkü Mersin1n doğası itibariyle, faktörler itibariyle Mersin'de her şey var ama her halde girişimcilik az. Çünkü Mersin, ölçeğinin, potansiyel ölçeğinin altında büyüyor; Türkiye ortalamasına yakın büyüyor. Halbuki faktörler itibariyle, doğası itibariyle çok daha az fakir illerimizin, Mersin'in üstünde büyüdüğüne göre, demek ki burada bir şey eksik. Ki bu eksik, tartışılması lazım. Ev ödevinin ana konusu bu olması lazım. Bence en büyük eksik girişimciliktir. Şimdi benim üniversitemde Japon Kürsüsü var ve bu kürsüde Japonlarla konuşuyoruz. Ve tabi bir yıldan beri konuşa konuşa teorik olarak bir şeyler biliyoruz ama Japonlarla konuştuğunuzda, adamlar diyorlar ki, siz kendi kendinize yeten dünyada 7 ülkeden biri olduğunuzu filan söylüyorsunuz, hatta Cumhurbaşkanınız söylüyor, herkes söylüyor. Biz kedi kendimize hiçbir zaman yetmeyiz diyorlar. Bizim kendi kendimize yettiğimiz bir şey var, o da balık. Balıktan başka da hiç bir şeyimiz yok. Yani her taraf kapansa Japonya'da bir tek balık var. Balık da şöyle var işte 70, 80 tane adada oturuyoruz, etraf da bütün deniz olduğu için balık var onu yeriz, eğer her şey kapansa yosun var, ama 136


öyle bir girişimcilik var ki hem bireysel, hem kurumsal. Japonya kendilerine yetmiyor, dünyaya ihraç ediyorlar, dünyaya taşıyor ve kendi mucizelerinin de arkasındaki en büyük gücün girişimcilik olduğunu söylüyorlar. Şimdi demek ki, biz girişimciliği önce çok iyi tanımamız lazım. Girişimci neden yok onu iyi bulmamız lazım. Üzerinde durmamız gereken noktanın bu olması lazım. Şimdi ben bakıyorum, aşağı yukarı hem kariyerdeyim, hem de uluslararası danışmanlık yapıyorum. Yani 30 yıldan beri yatırım danışmanlığı yapıyorum Türkiye'de ve dünyada. Pazartesi günü de Kore'ye davetliyim, uluslararası yatırım danışmanlığına gidiyorum. Şimdi ben baktığım zaman daima Türkiye'de başka şeylerin konuşulduğu ve onların az olduğu, sanki girişimcinin yeterli olduğu kanaati var. Demek ki girişimciliği çok derinden bilmemiz lazım. Adana'daki yatı ­ rımlara bakıyorum, Adana'daki yatırımların %60'1 karizmatik insanlardan geliyor, iki-üç insan çıkmış, dört aile çıkmış bu dört aile karizmalarıyla yatırım yapmışlar. Onlar şehri terketmişler yatırım durmuş, onlar gelmiş­ ler yatırımlar hızlanmış. Tarsus'a bakıyorum, Tarsus'un %751 iki aile, karizmatik iki aileden gelmiş. Peki biz o zaman nasıl yapacağız, böyle karizmatik yatırımcılar mı arayacağız diye aklımıza böyle sorular geliyor. Şimdi böyle baktığımız zaman biz karizmanın, yatırım karizması olan insanları bir taraftan bulup çıkarma, bir taraftan da bu karizmatiği olan insanlara ilgi göstermek durumundayız. Ben yatırım danışmanlığı yaparken bu insanların farkına vardım. Gerçekten ender insanlar, yakından tanıdığınız zaman gerçekten farklı insanlar. Herkes bu insanlar gibi olamıyor. O halde bu insanları bulup çıkarıp ta yatırıma yönlendirmek, ilgi göstermek gibi bir doktrin var, Schiller Doktrini. Bunu Almanya yaptı, yıllarca yapıyor, bizim rahmetli Özal'da yaptı. Böyle bazı insanları ilgiyle yatırıma yönlendirdi, hatta turizm sektörünün doğuşunda bu etki vardı ve Özal'da bu doktrini tanıyordu . Şimdi biz bu yatırım karizması olan insanlarla yüksek düzeyde, bakanlık düzeyinde olarak bunlarla ilgilenmek ve bunların yatırıma ilgilerini arttırmak, yönlendirmek konusunda büyük bir sorunumuz olduğuna inanıyorum. Yatırım yaparken böyle insanlar nereden çıkıyor, nasıl çıkıyor diye baktığımız zaman, örneğin Kayseri'den çıkıyor. Peki Kayseri'den nasıl çıkıyor, yani Kayseri neden Adana'dan farklı. Farklı, çok farklı o zaman Kayseri'nin yatırımla ilgili sosyolojik yapısını, daha doğrusu yatırımın, bir bilim dalı olarak yatırım sosyolojisini çok iyi incelemek lazım. Yatırım sosyolojisi daha Türkiye'de konuşulmamış bir konudur. Nasıl oluyor da o illerden çıkan insanların yatırıma olan ilgileri bu kadar bilimsel olabiliyor. Her şeyleri bilimsel. Bizim yörelerde, Çukurova yöresinde de böyle bir mantalite yok, teamül yok, o zaman oraları incelemek lazım bunu dünya 137


yaptı mı? Yaptı. Alman üniversitelerine ders olarak girdi, yatırım oralardan başlıyor, yatınm öyle doğuyor. Size bir örnek vereyim. Adana'da Mensa diye bir fabrika satılıyordu. Bu fabrika satılırken 80 milyon mark

paraya ihtiyacı vardı. İş Bankası satıyordu. 80 milyonda bunu yeni alan insanın yatırım yapması gerekiyordu, toplam 160 milyona gelecektir. Adana'dan 160 milyon çıkmadı. Yatırım son derece fızibl idi, yani alan çok para kazanacaktı ki, bugün çok güzel para kazanıyor, dışa açık bir işletmeydi. Adana'dan çıkmadı, Kayseri1iler geldiler aldılar. Kayseri'den de dört kişi aynı zamanda birden geldi bir kişi aldı. Şimdi ben bazı şey­ leri burada teyit etmek için söylüyorum. Görülüyor ki bizim yatırım yapmak için en önemli faktör olan girişimcilik konusunda ne sosyolojik temele inmiş bir teorimiz veyahutta böyle konferanslarımızda bir bölüm yoktur. 30 yıldan beri böyle bir bölüm yok ama işin özünde, anasında bu vardır. Bunun bence Türkiye'nin genelinde girişimci doğuran temelleri, girişimci doğuran sosyolojik yapıyı her tarafa yaymamız lazım, nerede olursa oralara yaymamız lazım, onlara öğretmemiz lazım. Nasıl öğreti­ yorlar dışarıdaki ülkelerde, çok güzel öğretiyorlar. Bizim de öğretmemiz lazım. Bence Türk toplumunun içinde doğal yapısı itibariyle bazı illerin dışında, kendi sosyolojik yapısı doğası ve kendi genetiği itibariyle yatı­ rımcı çıkmıyor. İç Anadolu'dan çıkıyor o zaman bu sosyolojik yapının Türkiye genelinde nasıl olduğuna dair, nasıl geliştiğine dair yaygın hale getirmemiz lazım. Şimdi bizde veya dünyada tabi artık geliştikten sonra karizma, modern çağda tek başına yatırım yapan veya yatırımın yapılma­ sında tek başına ona bağlanma işi zordur. Yani yatırımı dehaya bağlama, dehasız yatırım olmama şeyi dünyada yön değiştirmiştir ve şöyle değiş­ tirmiştir. Risk sermayesi haline dönüşti.)rülmüştür. Yani yatırım zevki karizması, dehası olan insanlara anında para, istediği kadar para; adı risk sermayesi şimdi bizim dün arkadaşlardan meslek komitesinden ağaç işleri ve mobilya sanayisindeki arkadaşımız dedi ki, risk sermayesi bizde var ama 2 milyar lira var. Yani iki milyar liranın üzerindeki projeyi düşünmeyin diyor Türkiye. İki milyara kadar dondurma satarsınız, mısır gevreği satarsınız, bunlarla ilgili şeyler var ama üstü yok diyor. Bütün dünya en son teknolojik yatırımcı yaratma felsefesinde, böyle yatırım karizması olan ve yatırım isteği olan insanları derhal parayla destekliyor. Yani karizmanın modern çağda kapitalle birleştiği, yatırımların çoğaldığı muhteşem bir enstrümandır risk sermayesi. Daha bizde henüz konuşul­ muyor bile pek çok yerlerde. Şimdi ben böylece bu girişi yaptıktan sonra değerli arkadaşlarıma oturumları açmaları için kendilerine söz veriyorum ve buradaki sıraya göre sayın Erol Taymaz hocamıza, hem de kendilerini bir miktar tanıtmak üzere Yerel Gelişme ve Teknik Etkinlik konusunda 138


bize açıklamalar yapmak üzere kendilerine söz veriyorum. Buyurun efendim.

Yerel

Gelişme

ve Teknik Etkinlik

Prof.Dr.Erol TAYMAZ İyi günler, şimdi ben bugün sunacağım tebliğde Yerel Gelişme ve Teknik Etkinlik konusunda yoğunlaşacağım. Çalışmalar temel olarak belli sektörler için Mersin'deki işletmelerin teknik etkinliğini, Türkiye'deki diğer işletmelerle karşılaştırmasını yapacağım. Bu anlamda benim sunduğum tebliğ dün Ercan Hocamızın sunduğu tebliğle bir paralellik, bir tamamlayıcılık gösteriyor. Ercan Hocamız sektör düzeyinde, belli sektörler için karşılaştırmalar yapmıştı; Mersin ve Türkiye. Ben de daha farklı bir yöntem kullanarak firma düzeyinde, işletme düzeyinde bir karşılaştırma yapacağım. Hemen şimdiden söyleyeyim, sonuçlarımız aslında büyük ölçüde paralel çıkıyor, yani sektör düzeyinde yapılan ve firma düzeyinde yapılan çalışmada sonuçlar paralellik gösteriyor. Bu çalışmayı DİE'den İlhami Mintil arkadaşımızla beraber yaptık. Onun için kendisine de burada teşekkür ediyorum. Niçin teknik etkinlik, bildiğiniz gibi rekabet gücünü belirleyen en önemli etkenlerden bir tanesi üretkenlik. Yani bir firmanın belli girdiler karşılığında ürettiği üretim miktarı o firmanın rekabet gücünü belirleyen en önemli değişkendir. Üretkenliği belirleyen iki temel değişken var. Bir tanesi ölçeğe göre getiri dediğimiz bir değişken. Üretim ölçeği arttıkça, yani firma üretim miktarını arttırdıkça maliyetlerde bir düşüş sağlayabilir, bunun tespit edilmesinde fayda var. İkinci olarak teknik etkinlik ya da verimlilik önemli bir değişkendir. Yani bir firma girdileri ne kadar verimli kullanıyorsa, üretkenliğini de o kadar arttırmış olacaktır. Sektör düzeyinde söyleyebileceğimiz bir başka değişken de teknolojik değişme hızı. Teknolojik değişme hızının yüksek olduğu sektörlerde ebetteki rekabet gücü de daha yüksek olacaktır. Bu çalışmada Türkiye için yaptığ ı mız için ilk iki değişkeni, yani ölçeğe göre getiri ve teknik etkinlik düzeylerine bakacağız ve bu değişkenleri her işletme için tek tek inceleyeceğiz. Tabi çok sayıda firma olduğu için her bir işletmenin verilerini burada anlatmak mümkün değil. Bu nedenle Mersin ortalaması ile Türkiye ortalaması karşılaştırmasını yapacağız büyük ölçüde. Kullandığımız veriler, DİE'nin yıllık imalat sanayi verileri. 1987-1996 yılları arasında 10 yıllık bir döneme ilişkin işletme düzeyinde veriler kullanarak ve Stokastik Üretim Sistemi yöntemi kullanarak bu analizi gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Temel değişkenimiz teknik etkinlik olduğu için onu çık kısaca tanım­ lamak istiyorum. Diyelim ki firma tek bir girdi kullansın. Sadece işgücü 139


kullanarak üretim yapan bir firma olsun. Bildiğimiz gibi teknolojik nedenlerle belli bir işgücü düzeyinde firmanın üretebileceği bir üretim miktarı vardır. Bu teknolojik olarak belli olan bir düzey, bu düzey bize üretim sınırını vermektedir. Örneğin bu şekilde belli bir işgücü düzeyinde potansiyel üretim sınırını veriyor. Yani o girdi düzeyinde, o işgücü düzeyinde ancak o kadar miktarda üretim yapabilirsiniz. Fakat firmalar değişik nedenlerle bu sınırın altında üretim yapabilirler. Teknik olarak etkin değillerse bu sınırın altında üretim yapacaklardır. Bu şekilde gördüğümüz küçük kareler değişik işletmeleri temsil etmektedir. Firmalar bu sınıra ne kadar yaklaşırlarsa, teknik etkinlik de o kadar yüksek olacaktır. Sınırın üzerinde faaliyet gösteren firmaların teknik etkinlik oranı da %100 olacaktır. Yani tam etkinliği yakalamış olacaklar. Bu anlamda teknik etkinliği firmanın gerçekleşen üretiminin potansiyel üretimine oranı olarak tanımlayabiliriz. Kısaca tanımımız bu olacak. Bu potansiyel bir üretim sınırı­ nın tahmin edilmesine dayanıyor. Demin şekilde gösterdiğimiz üretim sınırını ekonomik yöntemler kullanarak tahmin ediyoruz. Bu çalışmada kullandığımız yöntem fonksiyon üretim fonksiyonu, dört girdi var. Bu girdilere daha sonra tekrar değineceğim. Bu üretim sınırında bir tek teknik etkinliği belirleyen bu formülde son terim V terimi, bir değişken var. Yani firmanın teknik etkinliğini ölçen bir değişken. Bu sıfırla %100 arasında değişen bir değişken, en alt formüllerde de görüldüğü gibi, bu değişken de başka değişik değişkenler tarafından belirleniyor. Şimdi bu değişkenler neler, kısaca onları da özetlemek istiyorum. Modelde iki ayrı fonksiyonu aynı anda tahmin ediyoruz. Bir tanesi, üretim sınırı dediğimiz fonksiyon. Bu üretim sınırında belli bir çıktımız var, bu çıktıyı biz 1987 fiyatlarıyla firmanın üretimi olarak tanımlıyoruz. Bu çıktıyı üretebilmek için işletmelerin dört çeşit girdi kullandığını varsayıyoruz. Bir tanesi sabit sermaye, makine ve ekipmanı, bunu 1987 fiyatlarıyla amortisman düzeyi olarak kullandık, çünkü elimizde başka değişken yok. İkinci olarak firma çıktıyı üretmek için belli hammaddeler kullanıyor. Üçüncü değişken enerji girdisi. Bu yakıt ve elektrik şeklinde olabilir. Dördüncü girdimiz de işgü­ cü/çalışılan saat cinsinden ölçtüğümüz işgücü girdisi. Firma bu dört girdiyi kullanarak belli bir çıktıya dönüştürmüş oluyor. Son olarak fonksiyonda bir de zaman değişkenimiz var. Zaman değişkeni de teknolojik değişmeyi yakalamak için kullandığımız bir değişken. Zaman içinde teknolojik değişmeden dolayı, firma daha fazla üretim yapabilir. Aynı girdi düzeyindeki zaman değişkeni de onu yakalamak için kullanılıyor. ikinci fonksiyon tahmin ettiğimiz teknik etkinliğin ölçülmesi ve teknik etkinliği belirleyen değişkenlerin saptanması. Bu modelde de şu aşağıdaki listede kullandı­ ğımız değişkenleri kullanıyoruz. İlk değişkenimiz Mersin değişkeni. Yani, 140


işyerinin Mersin'de olup olmamasını gösteren değişken . Bu değişkeni kullanmamızın amacı Mersin'deki işletmelerin Mersin1n coğrafi özelliklerinden dolayı daha etkin çalışıp çalışmadığını kontrol etmek. Bu değişke­ nin katsayısı diyelim ki pozitif çıkarsa Mersin'deki işletmeler daha etkin çalışıyor demektir, negatif çıkarsa da Mersin'deki işletmelerin bilmediği­

miz nedenlerden ötürü verimlilik düzeyleri daha düşük demektir. İkinci değişkenimiz zaman değişkeni. Bu da teknik etkinlikte zaman içinde bağımsız bir kayma olup olmadığını ölçmek için kullanıyoruz. Üçüncü değiş­ kenimiz Mersin değişkeni ile zaman değişkeninin çarpımı. Bu da Mersin'deki işletmelerin Türkiye ortalamasına göre zaman içerisindeki etkinliğinin artıp artmadığını görmek için kullandığımız bir değişken. Bu değiş­ kenin katsayısı pozitif çıkarsa Mersin'deki işletmelerin zaman içinde Türkiye ortalamasına göre etkinlikleri artıyor demektir, negatif çıkarsa da tam tersi. Dördüncü değişken işyeri büyüklüğü. Büyük işyerlerinin küçüklerden daha etkin çalışıp çalışmadığını test etmek için bu değişkeni kullanıyoruz. Büyük işletmelerin etkinlik düzeyi daha yüksekse buna iliş­ kin katsayısı da pozitif olacak. Beşinci değişken bölgesel çıktı değişkeni. Bu, bugün ve dün tartışılan uzmanlaşma ile ilgili konulara ışık tutabilecek bir değişken. O işletmenin faaliyet gösterdiği sektörde ve o ildeki üretim düzeyini ölçen bir değişken. Diyelim ki tekstil sektöründe Mersin'deki üretim miktarı bu değişkene yansıyor, bu nedenle yığılma ekonomileri varsa, yani işletmelerin belirli bir bölgede olmasından dolayı verimlilikleri artıyor mu sorusuna bu değişkenimiz cevap veriyor. Bu değişkenin katsayısı pozitif ise bir bölgede yoğunlaşmanın verimliliğini arttırdığını söyleyebiliriz. Negatif çıkarsa da tam tersini, belli bir bölgede yoğunlaşmanın verimlilik üzerinde negatif etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Diğer değişkenleri hızlıca geçmek istiyorum. Çünkü epey bir değ i şken var. Bu tebliğde de daha detaylı olarak yazılmıştı. Şirketin statüsüne ilişkin değişkenlerimiz var, yani adi şirket olup olmaması, anonim şirket olup olmamasının şirket statüsüne etkisini görmek için kullanıyo­ ruz. Fason girdi ve fason çıktı değişkenlerimiz var, bu da işletmeler arasındaki ilişkilerin verimliliğe etkisini görmek için kullanıyoruz, yani daha çok fason girdi kullananlar daha etkin çalışıyorlar mı, çalışmıyorlar mı onu görmek için. Daha sonra reklam yoğunluğu ve telekomünikasyon yoğunluğu değişkenlerimiz var. Reklam yoğunluğu, daha çok ürün farklılaşması olan firmalarda daha yüksek oluyor. Bu nedenle ürün farklılaş­ masının etkisini görebiliyoruz. Daha sonra özel sermeye ve yabancı sermaye paylarına ilişkin değişkenlerimiz var. Bu değişkenler de kamu kuruluşlarına oranla özel kuruluşların ya da yabancı kuruluşların daha verimli çalışıp çalışmadığını görmek için kullandığımız değişkenler. Teknoloji 141


transferi değişkenimiz, o işletme lisans anlaşması ya da benzer anlaş­ malar yapmışsa, teknoloji transfer etmişse bunun etkisini görmek için kullandığımız bir değişken. Ücret değişkeni, ücretlerin verimlilik üzerine etkisini kullanmak üzere ölçtüğümüz bir değişken . Daha fazla ücret ödeyen işletmelerin daha verimli çalışıp çalışmadığını yakalıyor. Daha sonra işgücünün kompozisyonuna ilişkin değişkenlerimiz var, kadın işçi oranı, teknik eleman oranı ve idari personel oranı gibi. Şimdi bu analizi 7 sektör üzerinde yaptık. Bu sektörleri seçerken, bu sektörlerin İçel için önemli olmasına ve İçel'de bu sektörlerde belli sayılarda firmanın faaliyet göstermesine bakarak sektörleri seçtik. Doğal olarak diğer sektörler için de benzer bir çalışmayı yapmamız mümkün. Seçtiğimiz sektörler 3211 sektörü, iplik sektörü, 3222 konfeksiyon, 3315 kereste ve orman ürünleri, 3511 ana kimyasal maddeler, 3560 diğer plastik, 3699 diğer taş ve toprağa dayalı sanayiler yani çimento, kireç, alçı dışındaki sanayiler, 3824'de özel sanayi makinaları . İlk sıradaki değişken, ölçeğe göre getirinin düzeyini gösteriyor. Bu değişken l'den büyükse, firmalar üretim ölçeğini arttırdıkları zaman, üretkenliklerini de arttırıyorlar demektir. Burada da görüldüğü gibi, 3511, 3311, 3560 ve 3824 sektörlerinde ölçeğe göre getiri var. Yani bu sektörlerde üretim ölçeği arttıkça işletme daha verimli çalışıyor ya da üretkenliğini arttırıyor. İkinci sırada teknik değişme hızı var. O sektör için teknik değişme hızla­ rını gösteriyor. Burada da görüldüğü gibi ve tahmin edebileceğimiz gibi, geleneksel sektörlerde, yani tekstil gibi sektörlerde teknolojik değişme hızı düşük, sıfıra çok yakın. Diğer sektörlerde daha yüksek %5, %10. civarında . Diğer sıralarda da gözlem sayıları gösteriliyor. O, şu anda bizim için çok önemli değil. Bu tablo, teknik etkinliği belirleyen değişkenleri özetleyen bir tablo. Bazı değişkenler daha önemli olduğu için onlar üzerinden gideceğim. Bütün değişkenleri tek tek tartışmaya yeterli vaktimiz olmayacak gibi. İlk değişken zaman değişkeni, zaman içinde teknik etkinliğin artıp artmadığını gösteriyor. İki sektörde Türkiye için tabi bunlar, geçerli teknik etkinlik artıyor, diğerlerinde azalıyor. Bizim için önemli olan Mersin değişkeni var. Yani Mersin'deki işletmelerin teknik etkinliğinin Türkiye ortalamasına göre konumunu gösteren bir değişken . Yani diğer bütün değişkenler kontrol edildiği zaman coğrafi konumun etkisi var mı, yok mu sorusunu cevaplandıran değişken. Burada görüldüğü gibi iplik ve dokuma sektöründe, 3211 sektöründe Mersin'deki işletmelerin teknik etkinliği daha yüksek, Türkiye ortalamasına göre daha yüksek, fakat 3311 ve 3824 sektörlerinde daha düşük, diğer sektörler için Mersin ve Türkiye arasında ciddi bir farklılaşma yok. Mersin'deki işletmelerin teknik 142


etkinliğinin Türkiye ortalamasına göre nasıl değiştirdiğine göre baktığı­

mızda, gördüğümüz iplik dokuma, kereste, parke ve diğer plastik sektörlerinde Mersin'deki işletmelerin performansının zaman içinde daha iyileştiğini görüyoruz. Ama buna karşılık Türkiye ortalamasında konfeksiyon sektöründe bir gerileme görülüyor, yani Türkiye ortalamasına göre Mersin'deki işletmeler geride kalıyorlar. Diğer değişkenlerden bazılarına kısaca bakarsak, büyüklük değişkeni üç sektörde önemli görülüyor, yani üç sektörde daha büyük işletmeler, daha verimli çalışıyorlar, teknik etkinlik düzeyleri daha yüksek, bölgesel çıktı değişkeni üç sektör için anlamlı ve üçünde de pozitif. Yani dokuma, konfeksiyon ve diğer taş ve toprağa dayalı sektörlerde pozitif etkisi var. Bu da şunu gösteriyor; tekstil sektöründe bölgesel yoğunlaşma, üretkenliği arttıran bir özelliğe sahip, yani tekstil sektöründe büyük yığınlaşma ekonomilerinden bahsetmemiz mümkün. Bu sektördeki uzmanlaşma o işletmelerin verimliliğini arttıran bir etkiye sahip, ama diğer sektörlerde, örneğin kimya sektöründe ya da makine sektöründe böyle bir etki görmüyoruz. Yani kimya ve makine sektöründe bölgesel yoğunlaşmanın pozitif bir etkisi yok gibi görünüyor. En önemli değişkenlerden bir tanesi ücret değişkeni. Bu alttan 5. sıradaki değişkenimiz, ücret değişkeni. Hemen hemen bütün sektörlerde pozitif bir etkiye sahip. Bunu Türkiye için yaptığımız başka çalışmalarda diğer sektör için de gördük. Yani, daha yüksek ücret ödeyen işyerlerinde verimlilik daha yüksek. Bunun iki nedeni olabilir; bir tanesi motivasyon argümanı, daha fazla ücret ödediğiniz zaman motivasyon daha yüksek oluyor, bu da o işyerinin verimliliğinin artmasına neden olabiliyor. İkinci neden de şu olabilir; işyerinde kalifıkasyon düzeyi daha yüksekse ücretler daha yüksek, kalifıkasyon düzeyi daha yüksek olan işyerleri nin verimliliği de daha yüksek, böyle bir ilişki de olması sözkonusu. Fakat kalifıkasyon düzeyini kontrol eden diğer değişkenleri­ miz var. Örneğin teknik eleman oranı değişkenimiz bu da bekleneceği gibi. sektörlerin çoğunda pozitif bir etkiye sahip, yani teknik eleman sayısı yüksek olan işyerlerinde verimlilik daha yüksek. Fakat idari personel ve kadın işçi oranına baktığımız zaman çok net bir etki göremiyoruz. Yani idari personelin oranının yüksek olması, verimliliği pozitif ya da negatif fazla etkilemiyor. Aynı şekilde personelin cinsiyeti de verimlilik üzerinde belirgin bir etkiye sahip değil, yani kadın da olsa erkek de olsa işçiler aynı üretkenlik düzeyinde çalışıyorlar. Şimdi bu sonuçları görselleştirmek amacıyla Türkiye ve Mersin ortalamalarını belli sektörler için çizdik. Bu şekilde iplik ve dokuma sektöründe Türkiye ve Mersin ortalamaları var, üstteki eğri Türkiye ortalaması, alttaki eğri de Mersin ortalaması . Görüldüğü gibi Mersin ortalaması 143


Türkiye ortalamasından bir miktar aşağıda, fakat zaman i.çinde fark kapanıyor. Fakat daha önce söylediğim gibi bunlar ortalamalar. Firma düzeyinde de aynı grafikleri çizmek mümkün. Örneğin bu bir önceki şeklin aynısı, kalın çizgi Türkiye ortalaması, kesikli çizgi di Mersin ortalamasını gösteriyor. Diğer üç çizgi de Mersin'deki bu sektörde faaliyet gösteren üç büyük firmanın teknik etkinlik düzeyi. Şimdi burada da gördüğümüz gibi firma A ve firma C tanımladığımız iki firma, en üstteki iki çizgi. Bu iki firmanın teknik etkinlik düzeyi Türkiye ortalamasının da çok üzerinde Mersin ortalamasının da haydi haydi çok üzerinde. Ve zaman içinde çok istikrarlı bir şekilde bu düzeni korumuşlar. Yani zaman içinde 1987'den 1996'ya kadar 10 yıllık bir sürede çok iyi bir performans göstermişler. Fakat B firması, dalgalanan şekil, görüldüğü gibi zaman içerisinde büyük dalgalanmalar gösteriyor. 1989, 1990, 1992 ve 1993'de performansında bir düşüş var, daha sonra son iki-üç yıl içinde ortalamasını yükseltmişler. Bu şekilde göstermediğimiz Mersin'deki diğer firmaların teknik etkinlik düzeyi bu üç firmanın çok altında, o yüzden de Mersin ortalaması, Türkiye ortalamasının altında çıkıyor. Burada demek istediğimiz, ortalamalara baktığımız zaman, her zaman çok sağlıklı bir görüntü elde edemeyebiliriz. Çünkü sektörler ve firmalar çok heterojen yapılara sahip, belli firmaların etkinlik düzeyi, verimlilik düzeyi çok yüksek olabilirken, başka firmaların düzeyi çok düşük olabilir. Bundan sonraki şekilleri hızlıca geçeceğim. Diğer sektörler için, bu dokuma sektörü için, yine Türkiye ortalaması Mersin'den daha yukarıda ve Mersin'de dalgalanma daha fazla. Bir önceki şekilde olduğu gibi, bu dalgalanmanın fazla olmasının bir nedeni, tabi Mersin'deki işletme sayısı Türkiye'dekinden az olduğu için, her bir işletmedeki etkiler, dalgalanmalar ortalamaya da yansıyor. Fakat zaman içinde bu sektör için bir iyileşme görülmüyor. 3311 sektörüne bakarsak, kereste ve parke, Mersin'in ortalaması düşük, fakat zaman içinde Türkiye'ye göre daha büyük iyileşme var, yani Türkiye ortalamasına yaklaşı­ yor. 3511'de ilk yıl hariç Türkiye ve Mersin paralel gidiyor, fakat Mersin her zaman için Türkiye'nin 20 puan aşağısında ve bu fark da kapanma eğilimi göstermiyor. 3560, diğer plastik sektöründe de benzer bir durum var; Mersin ortalaması Türkiye ortalamasının altında. Aynı şeyi biz 3699 ve 3824 sektörlerinde görebiliyoruz. Sonuç olarak şöyle özetleyebiliriz. Belli sektörlerde Mersinli olmanın avantajı var gibi görünüyor, özellikle bizim incelediğimiz sektörler için iplik ve dokuma sektöründe. Fakat bölge avantajı, yani Mersinli olmanın avantajı ya da dezavantajı genel olarak yok gibi. Yani bizim incelediğimiz 7 sektörün 5 tanesinde böyle bir etki yok, bir tanesinde pozitif bir tanesinde negatif etki var. Fakat bölgesel çıktının etkisi iki sektör için önemli, iplik, dokuma ve konfeksiyon 144


sektörlerinde, yani bir yığınlaşma ekonomileri bu sektörlerde var gibi ve bu nedenle bu sektörlerde uzmanlaşma olmayacaksa, geri kalan diğer işletmelerin verimliliği bundan olumsuz yönde etkileniyor. En önemli değişkenlerimizden iki tanesi ücret ve teknik personel oranı değişkenleri. Tahmin edebileceğimiz gibi daha yüksek ücret ödeyen işyerlerinin üretkenlik düzeyi, verimlilik düzeyi daha yüksek. Teknik eleman oranı yüksek olan işyerlerinin de verimlilik düzeyi daha yüksek. Bu da gerçekten işgü­ cü niteliğinin çok önemli olduğunu gösteriyor, özellikle işgücünün eğitil­ mesinin ve işgücüne motivasyon sağlanmasının verimlilik açısından çok önemli olduğunu, incelediğimiz hemen hemen bütün sektörler için söylememiz mümkün. Teşekkür ederim. Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Meslektaşımın açıkladığı bulgular gayet güzel bir interaktif görüşme şekline dönüşecektir. Şimdi ben sayın Dr. Adil Temel'e, Devlet Planlama Teşkilatında Genel Müdür Yardımcımız. Sözü kendilerine bırakı­ yorum.

İçel'in Sanayi Yapısı ve Gelişme Olanakları Dr.Adil TEMEL Sayın başkanım, değerli

konuklar, konuşmaya başlamadan önce böyle bir çalışmayı başlatıp, bu noktaya getiren Devlet istatistik Enstitümüzle Mersin licaret ve Sanayi Odası'nı taktirle karşıladığımı, kendilerine teşekkür ettiğimi belirtmek istiyorum. Her ne kadar sonucu iki gün gibi dar bir kapsamda tartışıyor da olsak, bu çalışmanın 2 seneyi aşkın bir süredir saha çalışmasını yapan geniş bir kadronun emeği söz konusu. Bu çalışma her türlü taktirin üzerindedir diye düşünüyorum. Efendim çalışmamın konusunu İçel İlinin Sanayi Yapısı ve Geliş­ tirme Olanakları olarak isimlendirdim. Fakat konuyu anlatırken de, tartı­ şırken de, bazı konularda Prof.Dr. Kaymaz'ın tebliğiyle, yine bazı konularda Sayın Prof.Dr.Uygur'un tebliğiyle örtüşebilir, bazı yorum farklılıkla­ rına da gidebiliriz diye düşünüyorum . Bu kullandığımız data'dan kaynaklanıyor olabilir, veyahut bakışımızın farklılığından kaynaklanıyor olabilir diye düşünüyorum. Efendim son dönemlerde sanayileşme olayındaki gelişmelere bakacak olur isek, işte sabahleyin de bir şekilde tartışılmaya çalışıldı, karteller denildi, büyük fabrikalar denildi. Bir tarafta büyük iş­ letmeler var, büyük gruplar var, fakat bunun yanında bizdeki esnek üretim teknolojisinin gelişmesi nedeniyle, yani KOBİ1erin de önem kazandı­ ğını ve bunların da nihai mal üretimlerine yöneldiklerini görüyoruz. Yani 145


bir ikinci gördüğümüz olay, sanayide atılımın yapılabilmesi için illaki yüksek katma değerle, ne denmişti elektirkte, elektronikte, yok işte makine tesisatın yüksek teknolojili sektörlere yönelmenin yanında, klasik sektörlerde kalınarak ta, geleneksel sektörlerde kalınarak ta, yani sürekli verimlilik artışıyla belirli bir noktaya gelinebileceğini düşünüyoruz. Yine sabahleyin tartışılmaya çalışıldı. Sınai hizmetler olayı, bu konuda gene bizim kişisel kanımız odur ki, hizmetlere geçebilmek için asgari bir sanayi yapısının da, alt yapısının da oluşturulması gerekir diye düşünüyoruz . Yani bu özellikle işgücünün yetiştirilmesi açısından, disipline edilmesi açısından önemlidir diye düşünüyoruz. Eğer bu çerçeveden Türkiye'deki gelişmelere bakar isek, 1) Türkiye'nin geneli için bazı genel yorumlar yapabilmek mümkün, 2) yerel belirli odaklar için, belirli yorumlar yapabilmek mümkün gibi gözüküyor. Yerel sanayi odakları olarak meseleye bakar isek, bugünkü tartıştığımız konu, daha doğrusu dün ve bugün yerel sanayi odaklarının gelişmesinde dinamik dışsal ekonomik etkilerin önemli olduğunu görüyoruz. Artı sosyal kültürel faktörlerin önemli olduğunu görüyoruz ve tarihsel faktörlerin önemli olduğunu görüyoruz. Rastlantısal belirli unsurla da olabilir, fakat bunun çok fazla önemli olmad ığını görüyoruz. Bunun açıklanmasına yönelik değişik teoriler var, işte neo-klasik yaklaşım, yani içsel büyümecilerin yaklaşımları , veya ürün yaşam devreleri, yani uzun dalgalar esnek üretim ve uzmanlaşma, yenilikçi çevre vb gibi değişik yaklaşımlar var. Fakat bunlar daha önceden tartışıld ığı için bunların ayrıntısına girmek istemiyorum. Fakat tüm bu yaklaşımlardan gördüğümüz, bir payda varken, o payda da öğ renmen i n işçiler açısından, müteşebbisler açısından çok önemli o lduğunu görüyoruz. Dolayısıyla öğrenmenin getirdiği belirli bir dışsallık var, bu dışsallık geniş ölçüde belirli bir mekanda yoğunlaşmaya neden oluyor diye düşü­ nüyoruz. Yine, dünyada başarılı örnekler var denildi. Bu başarılı örneklerin yine ortak paydalarına baktığımız zaman şu hususları görüyoruz. Her şeyden önce esnek üretimin bu odaklarda geçerli olduğunu görüyoruz, yaratıcılığın bu odaklarda geçerli olduğunu görüyoruz. Sektöre! uzmanlaşma çok önemli, işte sabahleyin Küçüker Hocamız bu olaydan bahsetti, bunun önemli olduğunu görüyoruz. Firmalararası dayanışma ağları, işte koalisyon denildi, bunun önemli olduğunu görüyoruz. Burada merkezi idareden öte yerel katkılarının çok önemli olduğunu görüyoruz. Belki bir zamanlar merkezi yönetimin tavrı çok önemli idi, fakat geldiğimiz noktada yerel yönetimlerin, mahalli idarelerin katkılarının çok daha önemli olduğunu görüyoruz. İşte yine rekabette kalitenin belirleyici olduğu, ücret bastırılmasına dayanarak rekabet gücü kazanma gibi bir eğilimin olmadığı, lsalite arttırılarak rekabet gücünün arttırıldığını ve kalıcı kılındığını 146


görüyoruz. Fason ilişkilerin yaygın olduğunu görüyoruz ki, bu bir ölçüde esnekleşmeyi de sağlıyor. Esnek üretim yapısını da sağlıyor. Yine ürünlerde kalite arttırımı var ve yüksek katma değerli, tamamlayıcı sektörlere, sanayilere geçiş söz konusu. İtalya örneğine bakacak olursak, tekstil üretirken, tekstil makinalannın yapımı gibi. Eğer bu çerçevede Türkiye olayına bakar isek bizde temayül etmiş şu aşamada iki tane odak noktası var; birisi Denizli öbürü de Gaziantep. Buralarda faktörün daha çok kullanımına yönelik belirli bilgilendirme olayının olduğunu görüyoruz. Fakat verimlilik artışına da bakacak olur isek, her iki odağımızda da çok fazla geçerli olmadığını görüyoruz. Eğer Türkiye imalat sanayi olarak bakacak olur isek, verimlilik artışının katkısı Türkiye toplam imalat sanayindeki büyümeye kabaca %40 civarındadır. Fakat bu iki ilde verimliliğe katkısı­ na bakacak olursak %21er civarında çıkıyor ki, bu, gerçekten bu illerin performansını değerlendirirken hep aklımızda bulundurulması gereken bir faktör olarak göze çarpıyor. Eğer İçel olayını bu çerçevede değerlen­ dirmeye kalkar isek, bir kere İçel1n sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi nedir diye bakmak gerekir diye düşünüyoruz; bir çerçeve çizebilmek bakımından. Teşkilatımızın son olarak 1996 yılında hazırladığı illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması endeksi var. Burada 76 il yer alıyor. İ­ çel1n yeri 0.69 puanla 10. sırada. Burada ekonomik faktörler de etkili. Sosyal yan unsurları da, faktörleri de dikkate alıyoruz. Bu grupta başka hangi il var diye bakacak olursak, ilk akla gelen Eskişehir, Kayseri, Kırk­ lareli var Aydın var yine bu bölgeden Adana ve Antalya illerinin de bu kategoride yer aldığını görüyoruz. Bu grubun ortak özelliği, tarımsal üretiminin ön plana çıkmasıdır. Tarıma dayalı sanayinin de gelişmiş olması­ dır. Yine İçel, emek bakımından önemlidir diye arz etmek istiyorum, daha önce de konuşuldu. Türkiye nüfus artış hızının yaklaşık bir puan üzerinde. Bunda da binde 65'1ere varan iç göçün etkili olduğunu görüyoruz. Eğitim ile ilgili göstergelere bakar isek, gerek İçel'de gerek Adana'da bunu bir bütün olarak düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Türkiye ortalamasının üzerinde. Fakat insan kaynakları ile ilgili diğer faktörlerden, sağlık göstergelerine bakacak olursak bu her iki il performansı da, yani göstergesi de Türkiye'nin altında olduğunu görüyoruz. Yani ortalamanın altında. Diğer taraftan İçel1n kredi kullanımına, teşvik belgeli yatırımdan yararlanma olayına bakar isek, genellikle Adana'nın %50'si kadar olduğunu görüyoruz. Yani buradan çıkan sonuç şu işte; İçel1i tasarruf ediyor, götürüp parayı bankaya yatırıyor. O paradan yararlanma olayına da bakacak olursak çok yüksek değil. Örneğin İçel'de bu oran %60 iken, Adana'da %100. Yine fert başına teşvik belgeli yatırımların İçel - Adana diye mukayesesini yapacak olursak, İçel Adana'nın ancak %511ne ulaşıyor. 147


Adana1ı teşvik olayına görebildiğim kadarıyla daha yatkın. Kamu yatı­

rımları olarak meseleye bakar isek burada İçel1n belirli bir avantajı olduğunu görüyoruz. Bunda belki otoyol yatırımının da etkili olduğunu söyle-

yebiliriz. Yine gelişmişlik sıralaması olarak meseleye bakacak olur isek, 858 ilçe arasında Mersin1n merkez ilçesinin 7. sırada, Tarsus'un 70. sıra­ da olduğunu görüyoruz. Fakat Mersin'in Batısına geçtiğimiz zaman, en iyi durumda olan ilçenin 127'nci, en kötü durumda olan ilçenin 424'ncü sı­ rada olduğunu görüyoruz. Bu nedenle İçel1e ilgili belirli bir kalkınma politikası, gelişme stratejisini belirleyecek olursak, Mersin merkez ilçenin Doğusu ile Batısını birbirinden ayrı dikkate almak gerekir diye düşünü­ yorum. Şimdi diğer göstergelere, imalat sanayindeki gelişmeler olsun, il hasılasındaki gelişmeler olsun, Gayri Safı Yurt İçi Hasıla daha doğrusu gayri safı iç hasılasındaki gelişmesine bakar isek; ben burada değerlen­ dirmemi yaparken Türkiye'yi aldım, İçel1 aldım. Ama Bölgede Adana var, yine yöreyi Urfa'ya kadar genişletecek olur isek, burada iki tane hızla gelişen il; Gaziantep ve Kahramanmaraş var, onları aldım. Bir de hızla gelişmiş olan İstanbul, Kocaeli değerleri var. Bu şekilde değerlendiriyor­ sunuz .... gelişmeye bakacak olursak, Türkiye'nin 208'e çıktığını görüyoruz. Bunun baz yılı 1980. 16 yıldaki gelişme ... bakacak olursak 208'e düşüyor Türkiye. İçel'e bakacak olursak 212 gibi marjinalde olsa, Türkiye'nin üzerindeki değere ulaştığını görebiliriz. Burada verilere yine 1980 ve 1996 olarak bakar isek, tarımın payının 271erden başlayıp 211ere indiğini görüyoruz. Sanayinin payına da bakacak olur isek, 431erden 221ere kadar gerilediğini görüyoruz. Birinci gruptaki gelişme, normal bir gelişme; ikinci gruptaki gelişme trendinde bir anormallik var, bu da muhtemelen rafineri olayından kaynaklanıyor diye düşünüyorum . Efendim olayın geneli o idi. İmalat sanayi bazında meseleye bakar isek şu tablodan genelde çıkarabildiğimiz olay, 1980 sonrası dışa açık büyümenin uygulandığı dönemde sanayinin geniş ölçüde İstanbul'dan kaçtığını görüyoruz. Eğer 19801 baz alıp konuya bakacak olursak, özel sektör işlet­ melerinin endeksleri 1996 yılında İstanbul'da 96'ya iniyor. Geniş ölçüde çevre illere yayılıyor. Örneğin Gaziantep'e bakacak olur isek 238'e çıkı­ yor. Kahram~nmaraş'a bakacak olur isek 282. Yine burada Adana yerinde sayıyor, Içel1n 1~ 1 gibi Türkiye ortalamasının üzerinde bir değere ulaştığını görüyoruz. imalat sanayi çevresi gücündeki gelişmeler, ki bunu ~ir bakıma sermaye stokunun göstergesi olarak almak lazım, burada da Içel olayının gene hayli yukarılarda bir değer aldığını görüyoruz. Fakat 1996 yılında açıklanması gereken bir unsur var. Eğer buna 1996 değil 148


de, 1995 olarak bakacak olursak, 700 civarında; yani makul bir rakam, Fakat nereden bakılırsa bakılsın Türkiye ortalamasının hayli üzerinde. Yerel sanayileşme odağındaki gelişmede sektörlerin, bölgelerin hatta ölçek büyüklüklerine göre işletmelerin, ileri ve geri bağlantılarının 9üçlü olması gerekiyor, birbirlerini tamamlaması gerekiyor. Bu açıdan Içel sanayisini bir miktar araştırır isek, şöyle bir tabloyla karşılaşırız. Yerli girdi, yabancı girdi oranı olarak bakar isek, yabancı girdilerin oranı %601ara kadar çıkıyor, bu yüksek bir rakam. Eğer Denizli ve Gaziantep1e karşılaştırır isek, oralarda bu rakam %30 civarında. Dolayısıyla Mersin'deki sanayinin geniş ölçüde dışa bağlı olduğunu görüyoruz. Yani burada da ölçek büyüklüğü olarak bakacak olursak, geniş ölçüde büyük sanayi dışa bağlı. Yine sektörler bazında bu tabloya bakacak olur isek, biraz sonra da göreceğiz bu kimya sanayinde %951ere kadar çıkıyor, gerçi orada Ataş Rafinerisi var, o bir şekilde etkiliyor diye düşünebiliriz. Bir de İçel sanayisinde girdilerin sağlandığı illeri incelememiz gerekir. Bu da bölgesel gelişme olgusu olarak çok önemlidir diye düşünü­ yoruz. Yalnız burada bölge tanımını yaparken Şanlıurfa'yı aldık, Gaziantep1 aldık, Adıyaman'ı aldık, Kahramanmaraş var, Hatay var, Adana var belki hani Karaman'ı da buna dahil etmek gerekirdi. Fakat onu birazcık farklı bir yapıda diye düşündüğümüz için onu almadık. Eğer meseleye bu şekilde bakar isek, bölge, içi bağımlılık, daha doğrusu geriye doğru bölge içinden girdi alma oranının %621ere kadar çıktığını görüyoruz. Yine büyük merkezlerden kasıt Ankara, İstanbul, İzmir ve Kocaeli olarak düşün­ dük ve bunun oranının da çok fazla yüksek olmadığını görüyoruz. Buna sektörler itibariyle, daha doğrusu ölçek büyüklüğü itibariyle bakacak olursak, bir miktar farklılaşıyor, fakat bunun sektöre! ayırımı da önemlidir diye düşünüyorum. Sektöre! bazda da bakacak olursak, önem taşıyan sektörlerde gıda sektörü geniş ölçüde girdisini bölgeden alıyor. Ben bir ölçüde tekstilin bölgeden alması gerekir diye düşünüyordum ama bu oran düşük çıkıyor. Yine 35 ve 36'da kimya ve toprak sanayiinde bölgesel girdi temininde bölgesel bağlantılarının güçlü olduğunu görüyoruz. Yine işyeri büyüklüğüne göre dağılıma bakar isek, küçükler için çok fazla fark etmiyor, orta büyüklükteki firmalar daha çok orta büyüklükteki firmalardan alıyor. Büyük ölçekli firmalara da bakacak olursak daha çok büyük ölçekli firmalardan alıyor. Yine buradan çıkardığımız sonuç, KOBİ1er birbirlerini daha tamamlayıcı bir nitelik taşıyor. Fakat büyük imalat sanayine bakacak olur isek, lOO'den fazla işçi çalıştıran sanayiye bakacak olur isek, bunun bölgesel, geriye yönelik bağlantısının çok fazla güçlü olmadığını görüyoruz. Şu ana kadar anlattıklarımız geriye dönük bağlantı konusundaydı. Bir de bunun tersi var; ileriye dönük bağlantı 149


nasıl. Bunu bir ölçüde tartışmak istiyorum bu geriye dönük bağlantının bir ölçüde tersi. Geriye dönük bağlantının güçlü olduğunu söylemiş idik.

KOBİ'lerde özellikle bunun çok yoğun olduğunu söylemiş idik. Yine imalat sanayine bir bütün olarak bakacak olursak, ileriye dönük bağlantı oranı sadece %32. Firmaların %551nin doğrudan doğruya büyük merkezlere

mal sattığını görüyoruz. Yine devam edecek olursak, bunun büyük işlet­ melerde çok daha yaygın olduğunu görüyoruz. %83'ün %52'si, yani bu oran hayli yüksek bir oran. Tablonun altına bakalım. Yine bunun sektörler itibariyle ne şekilde plduğuna bakacak olur isek, bundan da şöyle bir sonuç çıkıyor; gıda sanayi daha çok bölgesel talebi karşılamaya yönelik üretim yapıyor. İçel'de tekstile bakacak olursak, tekstilde önemli ölçüde bölge dışına, hatta fason olarak üretim yapıyor. Üretiminin %100'ünü büyük merkezlere gönderiyor, artı yurtdışına gönderiyor. Yurtdışı satış yapan tekstil firmalarının %30'unu serbest bölgede kurulu fabrikalar oluşturuyor. Yine istem olarak söylüyorum, buradaki 16 fabrikanın da üretimini bütünüyle fason olarak gerçekleştirdiğini düşünecek olursak, bu da geniş ölçüde onlardan kaynaklanıyor diye düşünüyorum . Yine kimyaya bakacak olursak, kimya da üretiimini büyük merkezlere satıyor. Taş­ toprakta bir miktar bölge içi yoğunluk var. Yine 38'e de bakacak olursak, makine tesisat ve makine sektörü, busektörün de geniş ölçüde büyük merkezlere yönelik üretim yaptığını söyleyebiliriz. Yurtiçi satışların sektörler itibariyle dağılımına bakacak olursak, bu da KOBİ1erin, birbirlerini tamamlamasının tipik göstergesi olarak gözüküyor. Burada küçük ve orta ölçekli işletmelerde bunun daha yoğun olduğunu görüyoruz. Fakat büyük ölçekli imalata gelince, büyük ölçekli firmalar üretiminin %851ni doğru­ dan doğruya ticaret sektörüne ve tüketicilere aktarıyor. Onun sanayi dokusuna bu anlamda çok fazla katkısının olmadığını söyleyebiliriz. Yine esnek üretim açısından fason üretimin önemli olduğunu söylemiştik. Fakat burada beklenen tablo, büyüklerin doğrudan doğruya (nihai ürün) üretim yapması KOBİ1ere de fason olarak üretim yaptırması şeklinde algılamak lazım. Ki, Denizli'deki yapı budur, diğer yerlerdeki yapı budur, fakat burada durum birazcık tersi gibi gözüküyor. Örneğin tekstile bakacak olur isek, orta ölçekli 8 tane işletme var, büyük ölçekli 10 tane işlet­ me var ve üretimlerini %100 fason olarak büyük şehirlere artı yurtdışına yaptıklarını g~rüyoruz. Dolayısıyla fason ilişkiler anlamında da büyük sanayinin, KOBI olarak adlandıracağımız yani küçük ve orta boy işletmelere çok fazla katkısının olmadığını görüyoruz. Burada başka bir konu, fason üretim yapanlar ve yaptıranlar. Kabaca sayı yarı yarıya iniyor. Bir de bunların yaygın olduğu sektörler genellikle tekstil, gıda, orman ürünleri, sonra makine ve tesisat sektörü. Yine bir yerdeki sanayinin sağlıklılığının, 150


rekabet edebilirliğinin kalıcı olmasının bir göstergesi de, ihracatının yapı­ sı; bu önemlidir diye düşünüyoruz. Fakat bu tablonun genelinden benim

gördüğüm, İçel imalat sanayisinin yapısı, Türkiye'nin yapısına göre (Türkiye'yi toplam olarak düşünüyorum) daha sağlıklı. Sektör bazında daha fazla ~eşitlenme var, mümkün olduğu kadar az sektörde yoğunlaşmıyor. Eğer !çel sanayisini tartışırken bu tür pozitif yönleri de düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Yine ihracat yapılan pazarların konumu da önemli. Buradan OECD'ye ihracat yapılmasını önemli bir faktörü olarak düşünü­ yoruz. Rekabetin bu pazarlarda çok yoğun olması nedeniyle, eğer o açı­ dan bakacak olur isek, toplam üretimin %74'ünün OECD ülkelerine yapıldığını görüyoruz, sadece %24 civarında Orta Doğu ülkelerinin payı var, daha sonraki ülkeler çeşitleniyor. Yine ölçek olarak bakacak olursak OECD'nin payı ölçek büyüdükçe artıyor. Örneğin gıda sektörüne bakar isek, gıdada kabaca dengeli bir dağılım yar, yarısı OECD'ye yarısı Orta Doğu'ya gibi. Tekstil ihracatı bütünüyle OECD'ye yönelik. Değerli konuklar benim sunumum burada tamamlandı, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Sayın

Temel'e teşekkür ediyorum, ACAR'a veriyorum.

şimdi

sözü

sayın

Prof.Dr.Ahmet

İmalat Sanayiinde Rekabet ve İşletme Stratejisi : İçel Örneği Prof.Dr.Ahmet ACAR Teşekkür ediyorum sayın hocam. Benden önce yapılan konuş­ malarda benim dikkatimi çeken bir kaç noktayı burada toparlamak istiyorum. Dün yapılan konuşm~lar~a, özellikle Sencer Beyin yaptığı konuş­ mada, Mersin ilinin, yahut !çel !linin gelişmesinin dünyadaki ekonomik konjonktüre! gelişmelerle yakından ilgili olduğu ifade edil~i. Axnı açıkla­ mayı Selami Bey de yaptı. Pamuk ticaretinin gelişmesi ile Içel !linin, Çukurova bölgesinin gelişmesi arasında paralellik kurdu. Benzer bir açıkla­ mayı, benzer bir paralelliği bence 20. Yüzyılın önemli ürünlerinden birisi olan petrol ile ilgili olarak ta kurmamız gerekir. Ben bu noktayı belirtmek istiyorum. Özellikle 19501erde başlayan dönemde, İkinci Dünya Savaşın­ dan sonra petrolün ne kadar önemli hale geldiğini düşünürseniz ve bu dönemde, 1960'larda yabancı sermaye ile ATAŞ rafinerisinin kurulmasını dikkate alırsanız bu önemli maddenin Mersin'in ve İçel'in gelişmesinde önemli bir rol oynadığını görürsünüz. Fakat şöyle bir şey var, petrolün 151


rolü göreli olarak elbette 19701erin başlarında ve ortalarında yaşanan iki petrol şokuyla giderek azaldı ve bugün taktir edersiniz ki petrol, 1960'1arda 1970'1erde olduğu kadar önemli bir madde değil, ama gene de ATAŞ, Mersin için, İçel için önemli bir kuruluş olmaya devam ediyor. Fakat, petrolün öneminin artışıyla Mersin1n ve İçel1n gelişmesi arasında bence bir paralellik var ve ATAŞ'ı kurmak üzere yabancı sermayenin buraya gelişi de buna önemli bir örnek olarak gösterilebilir. Petrolün giderek öneminin azalmasıyla birlikte bence Mersin'de ve İçel'de kaçınılmaz olarak bu maddenin de etkisiyle bir yavaşlama olacaktı diye düşünüyo­ rum ben kaçınılmaz olarak. 19801erde bu önemli maddenin yerini Mersin'de ve İçel'de iki önemli faaliyet alabilirdi. Bunlardan birisi turizm, turizm bakımından bence İçel, özellikle Mersin bölgesi maalesef önüne konulan fırsatı değerlendiremedi. Görebildiğimiz kadarıyla ve yapılan 1 değerlendirmelerden de anlıyoruz ki; İçel'in özellikle Si1ifke ye kadar olan bölgesi, turizm kuruluşlarına açılabilecek fırsatı kaçırdı. Maalesef gördüğümüz ve anlatılanlar gösteriyor ki, bu bölge turizm işletmelerine açıla­ mayacak şekilde, çok büyük apartmanlarla kapandığı için bu bölgeden en azından turizm faaliyeti bakımından bir beklenti içine girmenin ben çok doğru olmayacağını düşünüyorum. Turizm potansiyelinin böylece kaçı­ rılması yanında, şöyle bir şey yaşanmış görünüyor. Değişik bölgelerden, değişik nedenlerle iç göç var. Bu iç göç İçel'de ve özellikle Mersin'de gayri menkul fiyatlarını arttırdı zannediyorum. Gayrimenkul fiyatlarının şişmesiyle İçel'de belki 19801erin sonunda bir sanayi dışı canlılık yaşandı. Gayrimenkul fiyatlarının artışına ve o artışın getirdiği gelir artışına bağlı olarak. Ama kriz yaşayan bir çok ülkede ki bunlar arasında Japonya var. Uzak doğu Asya ülkeleri var. Gayri menkul fiyatlarının şişmesinden sonra gelen krize benzer bir kriz yarattı bence bu bölgede. Çünkü bu tür şiş­ melerin bir sonu var ve sonunda balon sönüyor, balon söndüğünde bu gayri menkulleri, gayri menkullerin satışıyla yaratılan ek gelir artışı duruyor ve dolayısıyla İçel bölgesi bu gayrimenkul fıy~t balonunun sönmesiyle Türkiye1de yaşanan krize ek olarak bölgesel bir kriz yaşamaya baş­ ladı. Bir süre için İçel1 ve özellikle Mersin1 idare etmiş olmasına zannediyorum ki son bir kaç senedir bu fiyat ve dolayısıyla gelir gerilemesiyle İçel'deki ekonomik durgunluk ve daralma belki de bu açıdan da daha çok hissedilir hale geldi. Bu gelişmeleri dikkate alacak olursak, nasıl petrol bir olanak yarattıysa İçel ve Mersin için geçmişte, 19501erden başlayarak, nasıl potansiyel turizm faaliyeti konusunda fırsat kaçırıldıysa ve nasıl bence gayri menkul fiyatlarındaki artmaya yönelik bir suni ekonomik canlanma olduysa bütün bu gelişmeleri dikkate alarak Mersin1n ve İçel1n gelişmesinin bundan sonrasını bu gelişmeleri düşünerek değerlendirmek 152


gerekir diye düşünüyorum. Özellikle, ben, Mersin1n yakın çevresinde burada zaman zaman ifade edildiği gibi, yakın zamanda geniş bir turizm potansiyeli olabileceğini doğrusu sanmıyorum. Mersin bu fırsatı kaçırmış görünüyor. Buna karşılık örneğin Antalya bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş görünüyor. Tabi orada özel bir takım nedenler de var. Özellikle Güney Antalya projesinin onun da adı GAP Projesi. Dünya bankası kredileriyle çok büyük ölçüde geliştirilebilmesi ile Antalya çevresi çok uzun vadeli turizm yatırımlarına imkan sağlayabildi. Çevresini ve kıyısını uzun vadeli turizm gelirlerini arttırabilecek yönde kullanabildi. Ben bu bölgenin bir insanı olarak, Mersin1n yakın çevresi, hatta uzak çevresi için, Silifke'nin ve Anamur'un da kıyılarının önemli ölçüde kooperatiflerce doldurulduğu­ nu dikkate alırsanız, kaçırıldığını düşünüyorum. Ve dolayısıyla bu global gelişmelerden etkilenen, tarihi boyunca etkilenmiş olan, Mersin1n ve çevresinin gelişmelerine baktığımızda, global gelişmeleri daha yakından takip ederek de, sadece Türkiye ve Mersin bölgesinin olanaklarını değil, global gelişme olanaklarını da takip ederek, bir yol izlenmesi, bir kalkın­ ma stratejisi çizilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şöyle bir şeyi de söylemek ihtiyacını duyuyorum. Endüstri sanayi gelişmesine bakarsanız; 1950'1erden 1980'1erin orta larına kadar bir yükselme, dalgalı da olsa bir yükselme var ve o dönemde özellikle Orta Doğu Bölgesine, bu bölgeden yapı la n ihracatın arttığını görüyoruz. 19801erin ikinci yarısından itibaren, Orta Doğu Bölgesine yapılan ihracatın azalmasıyla birlikte verilere bakacak olursanız şunu görürsünüz, bu bölgenin de ekonomik faaliyetinde, en azından sanayi faaliyetinde, hızlı artışın durduğunu görürsünüz. Öyle ise, yakın bölgelere ait pazarlardaki değişmelerin değerlendirilmesi gerektiği­ ni düşünecek olursak, örneğin, bu bölgenin şu veya bu faaliyeti olabilir, sadece yönünü Avrupa'ya doğru çevirmesinin doğru olmadığını düşünü­ yorum. Bunu örneğin İstanbul yapabilir kaçınılmaz olarak, Avrupa'ya doğru bakabilir. Dış pazar olarak, coğrafi olarak buna uygundur, başka bakımlardan da uygundur, ama bu bölgenin Orta Doğu Bölgesine, Kuzey Afrika bölgesine olan yakınlığı ve ilişkileri dikkate alınacak olursa, o bölgelere doğru da bakması gerektiğini, oralardaki olanakları değerlendir­ mesi gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Bu açıklamalarla birlikte, öncelikle biraz önce konuşan üç arkadaşı mızın, üç konuşmacının konuşmalarına yönelik soruları sizden alalım.

Daha sonra da genel görüş, soru tartışmaya geçelim.

153


İzleyici Anlatılanlar o kadar teknik ki, o kadar az detay var ki sormak istediğimiz bir çok konuyu ancak o rakamları detayları gözden geçirdikten sonra yapabileceğiz. Biraz önceki üç konuşmanın, çok teknik rakamlarla ifade edilen şeyler, o kadar ayrıntılı ki o ayrıntıların her birini hatırlamak

imkanları olmuyor elimizde materyal olmadığı için.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Evet soru var galiba, buyurun efendim.

İzleyici Demet Tarlakazan ismim, burada iki gündür belirtilen, beyefendinin de söylediği gibi daha çok rakamlar. Fakat bu rakamların bizler için tabi anlamları gayet önemli bize durumu açıklamak konusunda çok önemli ipuçları verdiler. Bu rakamların dışında son olarak Ahmet Beyin konuşması ve şu cümleyi söylemesi, aslında bizim için önemli, çok dikkat edilmesi gereken bir konu olarak görüyorum. Sadece sorunlarımızdan bahsediyoruz, içe kapalı bir bölge olarak bu sorunları sürekli birbirimize anlatıyoruz fakat sorunların dışında başka şeyler de olduğunu, gelişme noktalarının olduğunu görüp, başarı öykülerini adapte edebilmek bizim çıkış noktamız olacaktır. O inançtayım. Böyle bir farklı bakış açısı getirilmesi, strateji konusu zaten çok önemli bir konu, son yıllarda üzerinde epeyce durulan bir konu, bu konularda bahsedildiği için değişiklik getirildiği için teşekkür ediyorum. Ayrıca Ahmet Bey aile şirketleri ile ilgili bir takım bilgiler vereceklerdi fakat zaman yeterli olmadığı için soruya bağlı olarak ona değineceği söylendi. Mümkünse o bilgileri de öğrenmek isterim. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Aile şirketleri konusunda açıklama yapabilecek misiniz Ahmet Bey?

Prof.Dr.Ahmet ACAR Şimdi evet, vaktim kısıtlı olduğu için bu konuya değine medim. Mersin1n potansiyeli açısından, yeni firmaların, yeni kurulan küçük fir-

maların başarısı önemli, ama aynı zamanda belli bir düzeye gelmiş, ol-

gunluğa erişmiş firmaların geleceği de önemli, Mersin için, veya herhangi bir il için, bölgesel için şimdi aile şirketlerinden bahsederken şunu bir kere daha açıklamak istiyorum. Burada konuştuğum ailelerden çıkan bir 154


öykü değil, sadece buraya özgü de değil ama şöyle, firmalann biz geliş­ melerine bakarken, genellikle şöyle diyoruz yeni girişimler var, daha ayağa kalkmaya çalışan onların özellikleri var, bir üstte daha genişleyen formalleşen firmalar var bir de en üstte olgunlaşan firmalar var. Bu bir boyut, firmaların yaşamı içinde bir büyüme yani yeni bir firmadan olgun bir firmaya giderken belirli aşamalardan geçiyor ve her aşamanın belli sorunları var. Ama aile firmaları için tek boyutlu bakmaktansa, üç boyutlu bakmak anlamlı geliyor, ikinci boyut aile fertlerinin firmayla birlikte nasıl geliştiği, firmaya katılımın nasıl olduğu onu da şöyle izah edeyim. Başta bir genç iş ailesi dediğimiz bir aile var yani kurucu veya eşinden oluşan bir çekirdek aile var ve bir müddet sonra çocuklann işe girdiği bir aşama başlıyor. Yani 18 yaşına gelince, 20 yaşına gelince, aile fertleri devreye giriyor ve bir de tahmin ettiğiniz gibi üçüncü aşamada da bayrağın teslimi var. Yani bir önceki nesil bir sonraki nesile bayrağı teslim ediyor, kontrolu teslim ediyor. Bu ikinci boyutu bir üçüncü boyutta mülkiyet boyutu diyeceğimiz boyut, ilk başta çoğunluk hissesine sahip olan bir kişi var veya bir aile var. Bir jenerasyon sonra tipik olarak gördüğümüz kardeşler ortaklığı haline dönüyor ve bir sonraki aşamada da belki de kuzenler konsorsiyumu demek lazım, çünkü mülkiyet kuzenlere dağılıyor. Bir alttaki jenerasyon gidiyor ve bu üç boyutlu çerçeve içinde belli sorunların çözülebilmesi lazım, niçin lazım, önemli olan buradaki bu aile şirketlerinin devamını ve başarısını sağlayabilmek için, bu sorunları çözemediğiniz zaman bu daha uzun tartışılabilir ama buna girecek vaktimiz yok. Ama her aşamada yani firma büyürken belli aşamalarda sorunlar var. Çözülmesi gereken aşamaları var, mülkiyet açısından çözülmesi gereken aşamalar var ve ailenin fertlerinin birbirinden ve şirketle olan iliş­ kilerinin çözülmesi gerekiyor. Bu olmadığı zaman ne olabilir: Madde 1) İçel'e, Mersin'e damgasını vurmuş aile şirketlerinin devam etmemesi sözkonusu, parçalanması sözkonusu olabilir. Bunun sonucunda ne olabilir, dünden beri bahsettiğimiz bir sonuç çıkabilir, sermayenin İçel dışına çıkması sözkonusu olabilir. Eşit derecede önemli gördüğüm buradaki yöneticilik, sanayicilik birikiminin kaçması olabilir, giden fertlerle birlikte sadece sermaye gitmeyecektir. Bu bölgenin kalkınması, büyümesi için hayati önem atfettiğim yönetim birikiminin ve sanayicilik birikiminin gitmesi olabilir. Burada bir de şunu söylemekte yarar görüyorum; son bir cümle: Bu bayrak değişikliği veya aile fertlerinin, aile şirketlerinin katıl­ ması noktasında, İçel'den bahsetmeyeceğim ama genelde bahsedeceğim şey şu, bir üst nesil bir alt nesli ilişkiler ağı içine sokmakta yani net work olarak sokmakta boğaz yetersiz kalıyor. Yani çocuklar babalarının iş iliş­ kilerini öğrenmekte, iş çevrelerini öğrenmekte bağlantıları öğrenmekte 155


biraz yetersiz kalıyor. Halbuki; yöneticilik ve sanayicilik kültüründe bu çok önemli, başka kültürlerde buna özellikle önem verdiğimi değinmek istiyorum. Benim söyleyeceklerim bu kadar, teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Buyurun efendim,

İzleyici

Fikri Bilgin; Sayın başkan teşekkür ederim, korkanm sizin İçel1n turizm potansiyeli hakkındaki sözlerinize katılmak imkanlarını bulamıyo­ rum. 1986 yılından beri Mersin Turizm İşletmecilik Yüksekokulunda çalı­ şıyorum ve son üç yıldır İçel İlindeki turizm pl~laması çalışmalarını MESİAD'ın isteği üzerine yürüttüm. Hazırlamış olduğum r~pordan hemen sonra Turizm Bakanlığı, Bakanlar Kurulu'ndan geçirdiği bir kararla, biliyorsunuz Kazanlı'nın doğusunda 17 bin dönümlük araziyi turizm alanı ilan etti, halen turizm yatırım alanı olarak seçilen alanda 130 bin yatak kapasiteli turizm imkanları olduğu ortaya çıktı, bu konuda elimizde raporlar var, bunların bir kısmı daha ewel alınmış, alan kullanma kararlarıyla zaten belirlendi. Fakat en yakında belirlenmiş olan ve bugün daha yeni geldi, 1/25 bin çalışmasıyla burada bir turizm şehri, benim kendi hesaplarıma göre 100 bin yatak kapasiteliydi. Bakanlık bunu 85 bin olarak buldu maksimumda. Fakat optimal sebeplerle, askeri alan vs, sebepleriyle 17 bin yatağa düşürdüler. Şu andaki elimdeki plan, 12.500 yataklı bir şehir olarak planlanmış bulunuyor. Benim kanaatime göre İçel'de çok ciddi bir turizm potansiyeli var, yaylalara daha çıkmadık. Doğrudur, çok değerli kaynaklarımız ikinci konutlarla telef edilmiştir. Bu da maalesef devletin bir politikasından kaynaklandı. 1969 yılında devlet bir karar aldı ve turizmi Antalya ile İçel hududunda kesti, Balıkesir'den başlayarak Antalya İçel hududuna kadar olan alanı turizm alanı ilan etti. Bunun şu anlamı var, denizden itibaren 3 km. derinliğe kadar olan sahada bütün inşaat, Turizm Bakanlığının iznine tabi oluyordu ve buradaki alt yapı Turizm Bakanlığı tarafından yapılıyordu, teşvikler de onlara veriliyordu. Kısaca devlet diyordu ki; yatırımcıya eğer o taraflara yatırım yaparsanız, size istediğinizi verebilirim ama bu tarafa geçerseniz İçel'e geçerseniz size hiç bir şey veremem. Çünkü elimdeki karar böyle, biz burada bu ~rsatı bu yüzden kaçırdık. Yani devlet politikası dolayısıyla kaçırdık. Yoksa Içel'deki işletmecilerin turizmden kaçtıkları yoktu. Tam bu sırada sağolsun Karadenizli arkadaşlarımız geldiler ben ona yap sat mimarisi diyorum. Yap sat mimarisiyle, bütün- sahillerimizi bizim dışımızda buraları 156


hiç görmemiş insanlara pazarladılar, bugün gördüğünüz evlerin aşağı yukarı çok büyük bir kısmı bazen yazlan hiç kullanılmaz, sahipleri bunları spekülatif amaçlarla satın almışlardır ve bunlar böyle durur. Bugün Türkiye'de ev fiyatlarının, apartman fiyatlarının en düşük olduğu şehir il İ­ çel'dir, bu sebeptendir. Benim tahminime göre, zaten bu evlerin çoğu çürüktür efendim, merak etmeyin 15 sene sonra bizim Akdeniz onları yerle bir edecektir ve göreceksiniz eğer Kazanlı'daki turizm merkezi başarıya ulaşır, yaylalara doğru giderse ve gideceğine inandığımız sebepler var ortada; bunların ayrıntılarına burada girmek istemiyorum öyle ümit ediyorum ki bu ikinci ellerde el değiştirmek suretiyle ikinci konutlar. turizm amaçlı faaliyetlere açılabilecektir. Onun için ben samimi olarak bunu söylüyorum. İçel ilinde turizmden olan kazançlarımızın bunun hesabını da yaptım ve verdim. 2 milyar dolara çıkabileceğini hesapladım ve 2 milyar dolar aşağı yukarı 100 bin kişilik istihdam, bu rakamın çok büyük bir rakam olduğunu size söylemek istiyorum, onun için kusura bakmayın sizinle bu konuda aynı görüşte değilim. Tabi ben daha ewel yapmış olduğum çalışmalar, biraz içinde bulunduğum şartlar ve turizmde bir uzman olduğum için söylüyorum bunu. Şimdi İçel'de yapılması istenen, yani kurulması istenen tablo şu; her konuya el atalım, mümkün olduğu kadar her endüstride payımız olsun şekline dönüştü . Bunu da şöyle düşündük. Mersin'den Tarsus'a giden demiryolunun kuzey tarafındaki alanlarda zaten organize sanayi bölgelerimiz var. Bundan böyle bütün organize sanayi bölgeleri ve sanayi yatırımlarını o demiryolunun Kuzey tarafına aktaralım, sahili yavaş yavaş boşaltalım, hatta o şekilde olsun ki şu anda Kazan lı 'nın doğusundaki turizm merkezi, dolayısıyla bugün sahilimizi işgal eden fabrikalarımızın arsalarının değerinde büyük yükselmeler olacaktır. Bir süre sonra bu fabrikaların bu kadar büyük ve değerli arsada kalmaları ekonomik olarak mümkün olmayacaktır ve bana göre bunlar taşınacaktır. Zaten turizm yönünden gelecek olan baskı bunların kalkmasını icap ettirecektir. Ben öyle tahmin ediyorum ki, bazı sahalarımız kendiliğinden boşala caktır. Geçmişte yapılan hatalar da bu şekilde düzeltilecektir. Teşekkür ederim. Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Teşekkür ederim, ben sizi destekleyen iki şey söyleyeyim. Birincisi, bu çok katlı binaların İspanya'da (bu kadar yüksek katlı değil ama, 45 katlı) kitlesel turizme hizmet etmek amacıyla yapılan 4-5 katlı binaların sonunda hayalet şehirlere döndüğü görülerek onların yıkılığını okudum. Belki söylediğiniz Türkiye'de de, Mersin'de de, İçel'de de gerçekleşebilir. Bir süre sonra bu 20 katlı apartmanlar boş kaldıkları için yıkılabilirler bel157


ki. Ben belli bir potansiyel kaybına neden olduklarını söyledim, İçel'de bütünüyle bitti demiyorum. İkincisi de şu, bir söylence bu; Anamur civarında kıyıda, kıyıya yakın yerlerde geceleri ağlama sesleri duyulurmuş, nedir diye merak etmişler, kesilip te yerlerine kooperatif evleri yapılan portakal ve limonların kökleri ağlıyo rm uş, bu da tabi işin doğa ile ilgili, çevre ile ilgili tarafı . Bunu da söylememiz lazım, ama şimdi konuyu, sempozyumun başlığı içinde vurgulanması gereken sanayi konusu var daha çok o tarafa doğru yönlendirelim. Buyurun efendim.

İzleyici

Galip Bilgin; İki günden beri olan konuşmalarda genelde şu iki hedefi gözlüyorum. Bir tanesi gelecekteki Mersin için bugünden nasıl stratejiler izlememiz gerekir, ikincisi de bugün içinde bulunduğumuz sanayi yapısı . Bunun üretiminin, verimliliğinin ve sevgili hocalarımızın gösterdiği diğer istatistiki değerlerin, bizim bazı konularda oldukça aleyhimizde görülen istatistik değerlerin nasıl iyileştirilebilmesi ve sanayide kalitenin nasıl arttırılab i lmesi konusunu da görüyorum bugünkü Mersin için. Bugünkü Mersin için dün de.yapılan tartışmalarda özellikle 1-5, ı-9 kişi kadar eleman çalıştıran işletmelerden bahsedildi ve sektörler olarak da, tekstil, konfeksiyon, kimya, taşa-toprağa dayalı sektörler ve diğerle­ rinden bahsedildi. Ben tekstilciyim, bu konuşulanların ötesinde tüm bu bilgileri aldıktan sonra günlük hayatta, pratik hayatta bir şeyler yapmak gerekir diye düşünüyorum. Bu yapacak insanları da, gene bizler olarak görmekteyim. Yani bu bilgileri aldık, değerlendiriyoruz, eğer geleceksene tekrar böyle bir sempozyum yapacak olursak, bütün bu bilgilerin ışığı­ na bir yıl daha ekleyip mi konuşacağız, yoksa gelecek seneye kadar bir takım işler yapmış olacakmıyız. Tekstil ve konfeksiyonda gördüğüm, özellikle konfeksiyonda gördüğüm, bütün bu bölgenin yapısı aslında fason üretime dönük bir yap ıdır. Büyük firmaları çıkaracak olursak ki, son zamanlarda bazı büyükler de fason üretim yapmaya başlamışlardır, özellikle serbest bölgedeki firmalarımız aşağı yukarı tamamen fason üretime dönüktür. Bu 1-9 kişi arasındaki işletmeleri kuranlar, hatta 20-30 kişiye kadar olan işletmeleri kuranlar, genellikle bakıyorum eski işçiler, eski ustalar ve bazı fabrikalardan ayrılmış bir de ben şansımı deneyeyim diyen mühendislerdir. Bunların yaptıkları işleri incelediğimde 1. Pazarlama yaparlar, 2. Satış yapmaya çalışırlar, ki pazarlama kavramı aslında pek yoktur sadece satış kavramı vardır, 3. Kalitelerini kontrol etmeye çalışır­ lar, 4. Eğer yapabilirlerse işçilerini eğitmeye çalışırlar, 5. İşçi problemlerini çözmeye çalışırlar 6) Kazançlarını arttırmaya çalışırlar. Biraz ewel neden daha fazla büyümüyorsunuz sorusuna verilen cevaplardan işte bir 158


tanesi bu. Bana yetiyor, aslında bu bana yetmiyor; altında yatan şey, yapabileceğim başka bir şey yok, böyle bir cümlenin arkasına gizleniyor. Araştırma - geliştirme yapmaları mümkün değil, yapamıyorlar. Bilgiyi ve yeni gelişen teknolojiyi takip edemiyorlar. Peki bunlar için ne yapılabilir? Biraz ewelki sayın konuşmacı dedi ki, büyük firmaların bunları eğitmesi lazım, büyük firmalar ise böyle görevleri üstlenmeye pek de hazır değil­ ler, hazır olsalar bile bu çok nadiren yapılan bir iş. O zaman bir de diğer çalışma şartlarına baktığımızda, bunların çok gayri sıhhi şartlar altında çalıştıklarını görüyoruz. Yani yer altı tabir ettiğimiz bodrum katlarında vs.lerde, işçileri genellikle sigortasız işçidir, işçi sağlığı konusunda da pek bir güvenceleri yoktur. Oysaki değişen dünyada kötü şartlar altında dikkat etmeden çalışan yerlerden mal almamak konusunda bir gelişme vardır ve bu gelişme ciddi bir gelişmedir. Mesela buradaki serbest bölgeye bakacak olursanız, oraya iş veren firmalar eğer yaşları 15 yaşında olan ve sağlık şartları yerine getirilmeden çalışan insan gördükleri zaman, o işletmeye üretim vermemektedirler. Artık bu konu ilerlemiştir. Peki biz ne yapabiliriz. Ben şöyle düşünüyorum. Bizim bazı kuruluşlar olarak veya bazı girişimciler olarak şunu gerçekleştirmemiz lazım. Dünkü tartışmada da ortaklık olur mu, olmaz mı diye iki sevgili arkadaşımız birbirlerine ters gibi görünen şeyleri savundular. Oysa ki ikisinin de müşterek bir tarafı vardı . Ben de o müşterek tarafa şöyle iştirak etmek istiyorum. Bu tarz işyerlerinin birleştirilebileceği kanaatindeyim. Bir öncü liderliğinde, bu birleştirme bir ortaklık değildir, bu birleştirme sadece bu insanların bir arada çalışmasını temin edecek imkanları hazırlamaktır. Diyelim ki 10 tane atölyeyi birleştiriyorsunuz, bin metre kare, iki bin metre kare neyse uygun olan bir yer buraya veriyorsunuz, başlarında bu organizasyonun başı olarak bir insan geliyor ve şunları elde ediyoruz böyle bir birleşmey­ le, gene de karları ziyanları kendilerine ait, kendi faturalarını kendileri keserler sadece aynı işyerinde çalışırlar. Ne elde ediyoruz, biraz ewel dedim ya bu insanlar pazarlamasını yapıyorlar, sabşını yapıyorlar, bazıla­ rının vasıtaları yoktur mal dahi nakletmekte güçlük çekerler. O zaman bir temel organizasyon kurulmuş oluyor. Bize şu anda dışarıdan teklifler var, Almanya'dan, Hollanda'dan teklifler var. Diyorlar ki, sizlere bu konunun uzmanl arı olan arkadaşlarımızı gönderelim, bunlar gelsinler sizlere eğitim versinler, sadece oradaki yemek, içmek, yatmak işte bu masraflarını karşılayın . Bunlardan hiç biri münferiden bu masrafları karşılayacak durumda değil, zaten kendi işletmelerine böyle bir uzman sokmak niyetinde de değiller. Zaten bunun faydasını da bilmiyorlar, belki de bir müddet sonra bir çokları kapanıp gidecek. Fakat böyle bir organizasyon içinde çalışan­ ların eğitimini yapmak mümkün, şu anda eğitim verilemiyor bunlara, 159


işçilerin eğitimini yapmak mümkün ve öyle düşünüyorum ki o işyerlerine hatta IS0-9000 sertifikası almak mümkün olabilir. Çünkü bu bir sistem-

dir. O sistem oraya getirilebilir ve bu durumda herkes müştereken, yani çok kişi müştereken bir yerde çalışmış olduğu için, biraz ewel bahsetmiş olduğum uzmanları da gene bu organizasyon çerçevesi içerisinde getirip, burada üretimdeki iyileştirme ve verimlilikteki artışın temin edilebilmesi için birşeyler yapılabilir. Benim önerim, somut önerim, böyle bir işi gerçekleştirecek fikir jimnastiği yapalım, ilgili arkadaşlarımızla ki -bazıları buradadır- işte Selami Bey MTSO başkan vekilidir ve kendisi konfeksiyoncudur, söylediklerimi çok iyi değerlendirecek durumdadır. Sayın baş­ kanımız da buradadır, o da söylediklerimi çok iyi değerlendirecek durumdadır. Buna son bir katkı olarak şunu söylemek istiyorum, gene bu bahsettiğimiz arkadaşlarımızın girişimiyle, içlerinde ben de dahil olmak üzere, Mersin'de bir vakıf kurduk. Konfeksiyonun en büyük problemi olarak yetişm iş eleman bulma sıkıntısından bahsediliyordu geçen sene konuştu­ ğumuzda, gerek dikiş için, gerek kesim için, gerek kalıp için ve sadece konfeksiyon değil, İçel1n sanayiyle ilgili diğer bazı ünitelere de -buna ağaç da dahildir, kimya da dahil olabilir,elektronik de dahil olabilir- dün de burada çok sık bahsedildi, İSGEV Vakfı olarak. Ben de bu vakfın şu anda, kuruluş aşamasında başkanı durumunda oluyorum ve kısa bir zamandan beri yaptığımız çalışmalarda öyle bir yol katettik ve bugün bir grup talebemizi mezun ettik. Bunların hepsi hazır bir işe yerleştiler ve bundan sonra eğitime aldığımız talebeler için de şimdiden talep var. İşte bu bir grup girişimci, Mersin1n iyiliğini isteyen, Mersin için bir çivi çakmak isteyen insanların bir araya getirildiği bir topluluktan çok kısa bir zaman içinde elde edilen bir sonuç oldu. Sanıyorum gelişerek devam edecek. Biraz ewel anlattığım, insanları bir araya toplamayı da bugün için bir hayal olarak görseniz bile İSGEV Vakfı da bir hayaldi. Bir yıldır peşinde­ yiz, bugün gerçekleşti. Bu hayalimizin de bir sene sonra eğer tekrar böyle bir sempozyum yapılırsa gerçekleşmiş olarak görüneceğine büyük ölçüde inanıyorum. Bu şimdiye kadar söylediklerim bugünkü sanayiyle ilgili olan bir hadise idi. Şimdi Mersin1n geleceğiyle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Burada turizm konuşuluyor, başka şeyler de konuşuldu ve her biri münferiden tartışılabilir. Mesela bizim bir Nuhun Gemisi projemiz vardır, Mersin'de Antalya'daki Cam Piramit gibi bir projemiz vardır, Mersin'de devamlı bir fuar alanı projemiz vardİr, yat limanları projemiz vardır . Bütün bu projeler münferit projeler, bazıları fizibl görünmekte, bazı­ ları da henüz fizibl görünmemekte. Ben şöyle bakmak istiyorum. 30 yıl sonraki Mersin1 hayal edelim, 30 yıl ewel bugünkü Mersin1 hayal etmek ne kadar zorsa, bugünden de 30 yıl sonrasını hayal etmek o kadar zor160


dur. Şekillendirelim dersen, herkesin hayalinde başka bir şekil olur. Ben bunu şöyle tarif etmek istiyorum. Hayal nedir, hayal dediğim zaman 30 yıl sonraki Mersin'den ne istiyoruz, nasıl bir Mersin görmek istiyoruz, önce bunu ortaya koymak istiyorum. Ondan sonra turizm mi önemli, tarım mı önemli, sanayi mi önemli. Bizim bu hedefe gitmemizi sağlaya­ cak olan ve gerçekleştirebileceğimiz düşüncelerimiz, hangileriyle harekete geçirebileceğimiz ve gerçekleştirebileceğimiz ve fızibl olan düşün­ celer hangileriyse, Mersin olarak gücümüzü bu tip konulara vermeyi teklif ediyorum. Mersin'de bu tarz konuşmalar çok sık yapılmaktadır. Hatta kent konseyine benzer bir şekilde bir kuruluş da gerçekleştirilmiş denilebilir. Buradan düşündüğüm asıl kasıt şu; toplumsal akıl. Bir şehirde bulunulan bir toplulukta, toplumsal akıl adını verebileceğimiz bir akıl ve düşünce tarzı yeteri kadar yetişir ve topluluk buna sahip çıkarsa, topluluğun kendi kendini denetlemesi de o kadar kolay olmaktadır. Eğer 30 yıl sonraki Mersin1 bugünden hayal edipte çevre korumacılığı da dahil bir şey­ leri planlayabiliyorsak, o zaman bizim belediyelerden beklediğimiz tek şey bu plana ne ölçüde başarılı olarak sadık kaldıklarıdır. Ve başarıyı sanıyorum bu şekilde değerlendireceğiz, daha önceki konuşmalarda kalkınmanın merkezden ziyade yerel yönetimlerden beklenmesi gerektiğini açık bir şekilde vurguladılar. Ben de yerel yönetimlerden bekleneceği kanaatindeyim. İşte böyle bir temel öngörüyle gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Peki ben anladığımı söyleyeyim, somut kurmayalım 30 yıl sonraya ilişkin; İzleyici Hayal

kuralım

konuşalım

diyorum, hayal

hedef tespit edeceğiz.

Prof.Dr.İlhan YÜCEL (Oturum Başkanı) Hayal kuralım da daha somut şeyler de konuşalım. Örneğin en büyük eksikliklerden birisi, sanayi kesiminde eğitim sorunu var diyorsunuz buna hemen girişilebilir çok güzel, ikincisi sermaye yetersizliğinden bahsettiniz. Bu sermayenin büyütülebilmesi yollarının aranmasını getirelim diyorsunuz, arayalım. Nasıl büyültülebilir diyorsunuz, bu konuda da eminim düşünceler var... (Kaset Değişimi)

161


GENEL DEGERLENDİRME : İÇEL İLİNDE NASIL BİR SANAYİLEŞME? Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) İçel sanayisini geliştirme sempozyumunun son ve genel bir değerlendirmenin yapılacağı oturumu açıyorum. Evet buyurun.

İzleyici Ben Güler

Yıldız.

Ahmet Beyin sonuç

konuşmasında

bir

şeye

de-

ğinmek istiyorum. Firmalar arası ürün kopyalama olayından söz etmişti kendisi. Ben bunun ciddi bir sorun olup olmadığını merak ediyorum bir.

İkincisi de bunun, bu ürün kopyalama olayının yenileme değil de yineleme anlamına geldiğini düşünüyorum. Hangi alanda daha çok rastlanıyor bu kopyalamaya, tekstil alanın da mı? Biz onu fason olarak nitelendiriyoruz gerçi. Ama bir de Hamit Bey'e bir sorum var; çok güzel bir toplantı çok güzel bir sempozyum, sanayide bir takım sancılann aşılabilmesi için eğitimden söz ediyorsunuz, biraz önce siz kendiniz söylediniz. Mersin Üniversitesi niye burada değil, teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Hanımefendi çok teşekkür ederim. Ben o soruyu dün de sordum,

bugün de sordum, ben sizin adınıza sordum. Herhalde Hamit Bey birazdan bir şey söyleyecektir. Zor bir cevap olacaktır herhalde ama önce Ahmet Bey'e soru yönelttiniz , Ahmet Bey,

Prof.Dr.Ahmet ACAR Ben çok kısa cevap vermeye çalışayım, işletme alanlannda çok basit bir kural vardır; herkesin yaptığı, yapabildiği işten aş yenmez diye. Dolayısıyla, İçel'e de özgü değil, Türkiye'nin herhangi bir yerine de gitseniz birbirine çok benzeyen firmalar görüyorsunuz. Profilleri itibariyle yaptıklan veya yapamadıkları itibariyle. Ve Gaziantep'te de Sen~er Bey1e de bunu sık sık birbirimize tekrar ediyoruz, şöyle bir laf var; Gaziantepli gözüyle düşünür diyorlar, veya Gaziantepli gördüğünü yapar diyorlar. Dolayısıyla bu sadece İçel'e özgü bir sorun değil. Ama bu biraz önce söylenen bir çok nedenden yani, eğitim, vizyon, bir takım kısıtlamalardan dolayı insanlar bir arayış arıyorlar, bir şey yapmak istiyorlar, farklı bir şey düşü­ nemedikleri için de işte komşusu ne yapıyorsa ve özellikle daha büyük sınıfta kimin Mercedesi varsa onun yaptığı işten yapmayı diye bir anlayış 162


var. Onda Mercedes varsa onun işleri iyidir; dolayısıyla bir çok sektörde biliyorsunuz iş adamları Murat 124'1e dolaşır, Şahin1e dolaşır. İşlerinin iyi olduğunu göstermemek için. Şimdi tabi bunun sebebi de şu; aynı temelde rekabet ettiğiniz sürece yapacağınız işte aynı, aynı ucuz işçilikten rekabet ediyorsanız, aynı hammadde üzerinden rekabet ediyorsanız, yani iş yapmanızın nedeni oysa, herkesin becerisi aynıysa, o zaman tabi başabaş rekabet etmeniz lazım ve tabi İçel'de de aynı durum var. Fazla kapasite çıkıyor ortaya ve Avrupalı geliyor burada çantasıyla dolaşıyor ürünleri yok pahasına topluyor hiç bir rekabet veya şöyle söyleyeyim pazarlık şansınız kalmıyor ve hep sizi bu biraz ewel bahsettiğim bu değer zincirinin altına itiyorlar. Devamlı alttasınız ve çok iş yapıp, çok az katma değer alabiliyorsunuz, benim söylemem de o. Yani bunu kırmak. Bu sektör değiştirmekle çözülecek bir sorun olmayabilir. Yani bugün konfeksiyonda, yarın elektronikte aynı şey başınıza gelebilir. Dolayısıyla bunun çıkışı hangi sektörde faalsanız o sektörde farklılaşmaya gidebilmeniz lazım . Yetişmiş işgücü kullanabilmeniz lazım, kendi markanızı yaratabilmeniz lazım. Yoksa bugün markasız iş yapıyorsanız, bu işi yapanları kesinlikle küçümsediğim falan sonucu çıkmasın ortaya ama, bundan sonra nereye gidelim sorusunun cevabı, bundan sonra şu sektör mü, bu sektör mü den ziyade, şimdi turizmden bahsediliyor, turizmde şunu sormak lazım. Fikri Bey'den çok kısa da olsa konuşma fırsatı oldu. 12 bin yataktan bahsediliyor. Tamam Mersin'de turizm işi yapılabilir, Mersin1n biraz ewel konuştuğumuz avantajlarından. Peki kimle rekabet edeceğiz bu belli mi, hangi müşteriye biz bunu yönlendireceğiz, hangi müşteri, yani biliyorsunuz son 10 senedir, 15 senedir bütün yönetim ve işletmeci­ lik yazıları, çizileri bunlardan bahsediyor; her şey müşteriden başlasın. Peki biz buraya binalar yapalım, kim gelecek buraya, yani buraya yaptı­ ğımız turizm tesislerinin boş kalmayacağını kim garanti edebiliyor? Benim söyleyeceğim şu; eğer yine turizm işine gireceksek yine müşteriye gidelim, müşterinin kontrolu önemli. Turizmde de aynı şey var, konfeksiyonda da aynı şey var, makine imalatta da aynı şey. Fazla kapasitenin, arzın olduğu her yerde müşteriyi kontrol edebilen her zaman avantajlıdır. Bilmiyorum bu sorunuzun cevabını oluşturdu mu?

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Evet buyurun,

Başkanı)

İzleyici diğine

Kadir Tağoğlu, Makine mühendisiyim. Ben Ahmet Bey1n son deçok katılıyorum. Bugün Türkiye'de hiç bir sektörde doğru dürüst 163


bir araştırma, doğru dürüst bir pazar araştırması yapılmadığı kanaatindeyim. İki gün önce bir televizyonda şahit oldum. Bugün turizmde biliyorsunuz büyük bir kriz var, hiç turist yok ve büyük yatırımcılar toplanmış kendi aralarında konuşuyor, yatırımcı ların biri dert yanıyor; diyor ki biz hiç düşünemedik diyor. Bu kadar yatırımı yaptık diyor ve bir eksimizi bulduk diyor. Hiç dışarıya doğru kendi tanıtımımızı yapamadık diyor. Bir an düşündüm, bunu kim yapması lazım dedim. Turizm Bakanlığı mı, yoksa turizmcilerin kendilerimi dedim. İki sene önce tekstilcilerin gene dertlerini dinledim, tekstilciler de aynı şeyden dertleniyorlardı. Biz teşvik aldık, bir sürü fabrika açtık, bir sürü makine getirdik, bir sürü mal ürettik, bir sürü iplik yaptık, fakat pazarı unuttuk, stok durumumuzu unuttuk, kim ne kadar stok yapmış, bunun fabrikasını kurarken, bu malımı kime, ne kadar satacağım, kim alacak, bu konuda bir piyasa araştırması doğru dürüst yapmadan, teşvik furyasına kapılaraktan bir sürü insan yatırım yaptı ve 2-3 senedir biliyorsunuz bir takım tekstil fabrikaları bir kriz içine girdi. Belki de çoğu batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı . Bu bence senelerdir devam ediyor Türkiye'de. Ben başka bir misal vereyim, üç sene önce gene Silifke'de oldu bu. Ekilen domateslerin caddeye atıldığın gördüm, gazete de yazdı televizyon da gösterdi. Niye atıldı? Efendim o sene çok domates ekildi ve domateslerin fiyatı çok düşünce kimse istediği fiyata satamadı. Burada aslında düşünülmesi gereken bir nokta var, belki de gözden kaçan bir nokta var; Türkiye'de farkında mısınız hiç bir üretim, hiç bir sektörde bu işi ayarlayacak, kıyas edecek, miktarını söyleyecek, hangi mal ne kadar üretilecek, hangi gıda maddesi ne kadar üretilsin, o sene veya gelecek sene ihtiyaç durumunu belirleyecek hiç bir kuruluş, hiç bir müessese yok Türkiye'de. Bunu ne devlet yapıyor, ne özel sektör yapıyor, ondan sonra herkes yaptığı yatırımdan dolayı bu sefer arz talep olayından dolayı zarar ediyorsa, oturup nerede hata yaptık diye düşünüyor. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Teşekkürler, buyurun.

İzleyici

Galip Bey, çok güzel bir konuşma yaptı. Onun kollektif bilincini eskiden beri biliyorum zaten. Fakat şöyle bir şey dedi bakın, böyle bir işbirliğine gidelim dedi, tekstilciler olarak. Fakat yine de hani korkmayın dercesine diğer tekstilcilere, korkmayın bu bir ortaklık değil, yine belli bir grup bir araya geleceğiz, ama herkes kendi işini yapacak. Şimdi aslında bu bizim belki 500 yıllık, belki 1000 yıllık kültürümüzün ifadesi. Belki Galip Bey bunu ortaklığa kadar gitmesini istiyor. Şahsen ben olsam ister164


dim, ama sırf korkutmamak için yine gelin herkes kendi işini yapsın çünkü biz kollektif bilinci olmayan, yani yıllardır belki bin yıllardır, Osmanlı'dan beri, işte ortak yapılarımız olmaması nedeniyle, sivil toplum yapıla­ rımızın olmaması nedeniyle, tamamen otoriter bir yapılardan geldiğimiz için, hep aile içinde kendimize güvence aradığımız için, ailemiz dışında hiç kimseye güvenmediğimiz için, hep böyle küçük gelmişiz, küçük gideriz. Keşke o tekstilciler de bir araya gelseler de dünyanın tekstil devini kursalar. Ben bunu isterdim ve buradan da şuna gidiyorum aslında, siz de onu belirttiğiniz; yani tekstil sektöründe veya başka sektörlerde ve belki sosyologlar falan bunu daha iyi de bilirler, yapılabilir mi yapılamaz mı onu da bilemem, yani şimdi yine Galip Bey çok güzel bir şey söyledi, bundan somut bir şeyler çıkması gerekir. Acaba şu çıkabilir mi derim, yani bir çok konularda araştırmalar yapıldı. Mersin1n ilerleyebilecek, gelişebilecek sektörleri az veya çok ortaya çıktı, bu sektörlerde üniversitesi, sanayicisi, fınansörü, pazarlamacısı bir araya gelip, yani hangisi fizibil, hangisine ne kadar bir yatırım gerekir işbirliği yapıp ondan sonra yine hocamın belirttiği son derece çağdaş yönetim ilkeleri içinde aile şirketini tamamen aşarak profesyonel yönetimlerle insanların bir araya geldiği ve dünya çapında rekabete girebilecek şirketler kurulabilir mi? Ben uçuyorum belki ama, uçmadan da, hayal etmeden de Galip Bey1n dediği gibi bir yere varamazsınız, ama Mersin1n geçmişine baktığınız zaman, bizim çocukluğumuzda duyduğumuz, daha sonra da öğrenci iken duyduğumuz bir kaç tane böyle felaket vardır, Mersinlilere amiyane tabiriyle kazık atma felaketleri vardır. Böyle ortak girişimlerden Mersin1ilerin de ağzı yanmıştır. Ama tabi zaman çok hızlı değişiyor. Çağdaş yapılar, şeffaf yapılar kurularak belki bunlar sağlanabilir, ha bunu yapmak için ise, bence iliklerimize kadar eğitim, bence bu konuda bir eğitim, yani teknik eğitim­ den önce belki olur mu olmaz mı bilmiyorum ama kültürel bir eğitim şart. Arkadaşlar, işbirliği kültürü, biz bilinci. Ben doktorum, sonradan işte bazı girişimciliklerimiz oldu; ben tıp doktoruyum ama ben kollektif bir sağlık işletmesi kurmak için sadece iki sene kendi meslektaşlarımı ikna etmekle zaman geçirdim. Ondan sonra kuruldu, ama yine o kollektif bilinç olmadığı için, yani profesyonel yönetim anlayışına geçilemediği için, insanlar hala yanındakini gözlediği için, ben öbüründen ne kadar daha fazla kaparım mantığı olduğu için, bu tür kollektif yapılar da bizim gibi yani bin yıldan gelen kültürlerin sonucunda olan yapılarda çok fazla ilerlemiyor. Bunlar için bir şeyler yapılabilir mi, yani insanlar ben bu işten ne götüreceğim değil de, biz bu işten ne kazanacağız, Mersin bu işten ne kazanacak şeklinde düşünebilmeli. Eğitimle, çalışmalarla böyle sempozyumlarla, bilim adamlarının desteğiyle getirilebilir mi? Yani biz kendimi değil de bizi 165


nasıl kurtarırız, kurtarırız, kendi

Mersin1 nasıl kurtarırız, daha sonra da Türkiye'yi nasıl demokrasimizi, kendi şeffaflığımızı kurabilir miyiz, kendi profesyonel yönetimimizi kurabilir miyiz; yani bu konu hızlandırılabilir mi? Bence Mersin1n de, Türkiye'nin de gelecekte dünya piyasasında rekabet edebilmesinin en büyük boyutu bu. Sosyolojik ve kültürel boyutlar, herkes kendi cemaatine kapanmış, herkes ailesine kapanmış, herkes kendi bireysel avantasına kapanmış, yuvarlanıp gidiyoruz. Sorun bu. Teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Evet, ben şöyle bir şey anladım. Diyorsunuz ki, somut proje önerileri varsa, bu önerileri götürüp danışabileceğimiz, değerlendirme isteyeceğimiz bir muhatap olsun, öyle mi? Belki eğer bu üzerinde ekonomik olarak anlatılabilir bir proje ise, buna ortaklık şeklinde öncülük edecek gene bir muhatap olsun; bunu acaba Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'nı mı düşünerek söylediniz? İzleyici Üniversite-sanayi işbirliği olabilir ama ondan önce insanları bu kültüre hazırlayabilir miyiz? Her şeyin ucunda bana kazık atılacak mı hissini yaşamadan yaşayabilir miyiz, nasıl güven yaratırız?

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Evet, buyurun efendim. İzleyici Halil Ergen (DİE Bölge Md.Yard), Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'yla Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığımızın ortaklaşa yaptığı şu çalışmayla İçel1n genel sanayisini ortaya yatırdık. Ben şunu öneririm uygun görülürse; eşdeğer bir çalışmamızı sektör bazına indirgeyerek sorunları ortaya yatırırsak, çok daha verimli şeyler yapacağımıza inanıyorum. Öyle sanıyorum ki bir sene zarfında bu neticeyi alırız, zira elimizde adres çerçevesini oluşturmuş bilgilerimiz var. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Bu herhalde Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'na yöneltilen bir öneri, sektör düzeyinde bu tür tartışmalar yapılabilir mi? Hocam buyurun.

l l 6'


İzleyici Şimdi daha önce konuşan arkadaşımızın önerisiyle ilgili bir kaç şey söylemek istiyorum. Tabi bir piyasa ekonomisinde, rekabete dayanan piyasa ekonomisinde iktisadi gelişme ajanı müteşebbistir. Yani burada

kollektif hareketle bunu çözmek mümkün değildir. Tabi sosyal temel sorunlarda müşterek bir takım girişimlerle ve vakıflar kurarak yapmak lazım ama kalkınmada sorumluluğu, riski üstlenecek insanlar lazım. Bunlar müteşebbis dediğimiz insanlar, dolayısıyla öyle bir takım projeleri müş­ terek yapalım söylemi sanayide mümkün değil. Belki bu alt yapıda bazı şeyler yapılabilir, şehirleşmede yapılabilir ama, müteşebbis dediğimiz zaman zaten dünyada ve Türkiye'deki gelişmelerin yarattığı fırsatları görüp bununla ilgili kazançları elde etmek, burada şunu da vurgulamak istiyorum, yani kar aslında kalkınmanın yine aracıdır. Kar yönünden düşünmek lazım. Bir gelir yönü var, ama bir de rekabet varsa, kar etkin kaynak kullanımını gösteriyor, ancak etkin kaynak kullanımını yapan müteşebbis kar elde eder rekabet ortamında tabi tekel ayrı bir olay oraya girmiyorum, bu açıdan tabi bu tip tartışmalarda dünyadaki bugünkü gelişmeler içinde serbest piyasa ekonomisinde rekabete dayalı ekonomide müteşebbis çıkartacağız ve bölgelerin gelişmesi için dışarıdan gelecek müteşebbisten ziyade o yörede müteşebbis çıkması çok önemli. Bunu çıkartan yöreler çok başarılı olarak gelişme trendine giriyor. Çünkü sermaye bulunabilir, sermaye çok çeşitli yollarla bulunabilir, ama mühim olan o .sermayeyi etkin kullanabilecek, fırsatları değerlendirebilecek, risk alabilecek müteşebbisin çıkması, bu ayırıma çok dikkat edilmesi lazım. Biz Türk toplumu olarak hep meseleye kollektif bakma eğilimine giriyoruz, ama sanayi ve hizmet sektörlerinde daha çok işi götürebilecek, nihai . sorumluluk ve riski alabilecek müteşebbislerin olması gereğini unutmamak lazım. Ama bunun alt yapısı sosyal gelişme olarak, fiziki olarak, tabi orada müşterek iş yapabilme, bir diyalog içinde, birbirine güvenerek belli şeyleri yerine getirme çok önemli. Şimdi Mersin1n tabi gelişme potansiyelleri, özellikle sanayide, baktığımızda burada da tartışıldı. Pazar meselesi çok önemli şimdi genellikle dışa açılma imkanı bulamayan yöreler geri kalıyor. Buna bir örnek Karadeniz'dir. İşte Sovyetler Birliği döneminde büt ünüyle Karadeniz Bölgesi'nin kapalı kalması, o yörenin özellikle 1980'den sonra dışa açık sanayileşme stratejisi içinde gerilemesine sebep olmuştur. Ama gerileyen Karadeniz Bölgesi ama 1990'dan sonra giderek Rusya'nın, Kafkasların ve Orta Asya pazarlarının açılması, oraya da bir hareket getirmiştir. Tabi İçel1n doğal ticaret yapabileceği, ihracat yapabileceği pazarlar daha çok gördüğüm kadarıyla Orta Doğu pazarları. 0167


rada sorunlar var, yani nasıl Karadeniz o imkanı bulamadıysa, burada da işte Suriye ile olan ilişkiler, Irak ve dolayısıyla oradaki siyasi durumlar nedeniyle muhtemelen gerilemenin temelinde bu dışa açılamama, gerçi bu Mersin1n kabahati değil, siyasi gelişmeler, dünyadaki siyasi gelişme­ ler, uluslararası gelişmelerden kaynaklanan bir olay. Dolayısıyla iç dinamiklerin veya bölgesel dinamiklerin harekete geçebilmesi biraz da dış konjonktüre bağlı, onu da göz önüne almak lazım. Şimdi gördüğüm kadarıyla Suriye ile bizim ilişkilerimiz düzelebilecek noktalara doğru gidiyor. Tabi Irak sorununun nasıl çözüleceği belirsiz. Orası çok ön~mli bir pazardı, çünkü burada belirtildi Mersin GAP Bölgesiyle büyük ölçüde birlikte düşünülebilirse o pazarların açılması ve meseleye biraz o yönden bakarak, tabi yatırım ve pazarlama meselesine bakılması lazım, onun dışında tabi Avrupa pazarları da burası için geçerli, liman olduğu için ama doğal hinterlandındaki bu sıkıntıları da unutmamak lazım, zannediyorum meselede tabi ekonomik gelişmede bu siyasi kısıntıların ortadan kalkması meselesi üzerinde de durmak lazım. Yani biraz da yerel boyutu aşan noktalar bunlar. Üzerinde de kafa yormak, burada belki siyasi mekanizmaları mümkün olduğu kadar harekete geçirerek bu tip pazarların siyasi olarak açılmasına imkan verecek mekanizmaları veya dinamikleri de harekete geçirmek lazım. Şimdi burada tartışıldı tabi, müteşebbis yetişmesi. Bilemiyorum tabi buranın kültürel yapısı ve etkileşimi Adana ile, Kayseri ile müteşebbis yetişme açısından çok büyük sorun olmaması gerekir. Ben yine vurguluyorum kollektif olarak yapılacak işler var. Bunlar, kalkınma­ nın temel alt yapılarıyla ilgilidir ama sanayinin ve ticaretin gelişmesinde müteşebbisin fırsatları değerlendirme yönü çok önemli, burada kişisel olarak meseleye bakmak lazım. Müteşebbis olarak ve orada kar elde edilmesi, o karın tekrar yatırıma dönüşmesi, gelişme sürecinin çok önemli bir noktasıdır. Bizim tabi genelde devletçi görüşlere daha çok sahip olduğumuz için hep bunu sanki haksız kazanç sağlanıyor veya herkes köşeyi dönmeye çalışıyor şeklinde yorumlanıyor. Bu felsefeyi de biraz bırakmak gerekiyor. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Buyurun. İzleyici Efendim ben Ertan Yürekli. Yürekliler İmalat Sanayi adı altında bir limitet şirketimiz var, 26 yıldır işletmemizi belli noktalara getirdik. Hala ayaktayız, yaşıyoruz . Efendim üretimcilik, yatırımcılık, girişimcilik dediği­ miz olay çok basit bir olay değil, çok özveri isteyen, çok çalışma isteyen, kafanızda 40 bin çeşit problemleri bir araya getirip bir çıkış noktası bul168


mak. Hocalarımın dedikleri gibi, hakikaten bir özelliği olan bir iş girişimci­ lik. Şimdi Türkiye'yi gözönüne alalım, Mersin1 gözönüne alalım, ben 26 yıldır bu işin içindeyim, daha hammadde sorununu çözemedim. 26 yıl ewel ne ise 26 yıl sonra yine aynı. Çünkü hammadde kaynağım devlet. Devlete gidiyorsunuz, şu çeşit malzemelere ihtiyacım var diyorsunuz, örneğin bir ay ewel bir işe gireceğim, hammaddeyi soruyorum, 1999 senesi siparişleri bitti diyor. Ben nereden yapacağım işi?

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum

Başkanı)

Nedir efendim istediğiniz hammadde?

İzleyici (Ertan YÜREKLİ) Metal saç, hammadde ithal edeceksiniz, ithalat o kadar kolay bir şey mi bizim gibi küçük bir işletme için, yani önünüzde bir sürü problemler var bunları işte kör topal aşarak, zaman zaman geçerek bugünlere geliyoruz. Şimdi, girişimciliğin kökü nedir, ha elinizde paranız olacak, bir yerde para olacak, üretecek bir şey düşünüyorsunuz, bu parayla bu işi yapacaksınız ve buna yönleneceksiniz. Türkiye'de devlet bu piyasadaki, serbest ekonomideki bütün paraya el koymuş, en kolay kaynak, paradan para kazanmak. Şimdi herkes bunu yapıyor. Zorluklar şunlar; biz kazanmadığımız paraların da vergisini veririz. Nasıl veririz, hammaddeyi ben Ocak ayında aldım, hammaddeyi getirdim, belli bir fiyatı var, yani bu enflasyonun işletmelere getirdiği yük. Ben bunu işledim, projelere uyguladım, teslim ettim ve bir ay veya iki ay sonra parayı elime geçirdim. Kaç ay oldu beş ay oldu, bu beş ayda hammadde girdisi 100 lira, sattığım 200 lira. Tekrar hammadde alacağım. Hammadde 150 lira. Kazanmış gibi görünüyoruz ama kazancımız yok ortada. Onun vergisini vereceksiniz, enflasyon denen canavarı ile biz 15 senedir, 20 senedir arkadaş olduk, hepimiz, memurumuz, işçimiz, iş sahibimiz hep beraber yaşıyoruz. Bunu nasıl aşarız, bu problemleri nasıl geçeriz; hergün bu problemlerle yaşı­ yoruz. Ş i mdi bir işletme sermayeniz var, para kazanıyorsunuz, bir bakı­ yorsunuz hammaddeyi alamıyorsunuz, gücünüz yetmiyor, ortada para yok çünkü. Ürün, hammadde daha pahalanmış, dolayısıyla piyasadaki insanlar artık bundan ürker oldu. İşletme sermayesi, belli bir işletme sermayesi bir işletme devam ederken altı ay sonra, bir sene sonra para yok ortada. Hadi bu sefer kredi mekanizmalarına gidiyor, zaten krediye düştüğünüz an bizim gibi küçük işletmeler bitti, kapandı ve nitekim de bu krizde krediyle çalışan işletmeler bitmiştir ve yüzlerce işletme kapanma aşamasındadır ve kapanmaktadır. Devletin bu bizim kullanmamız icap eden veyahut yeni yatırımcılar çıkması icap eden paraları bırakması la-

169


zım, peşimizi bırakması lazım, paradan para kazanmanın yolunu bırak­ tırması lazım. Yani devlet kendini güçlendirmesi lazım. Bunu nasıl çözecek, nasıl yapacak bilemiyorum tabi, politikacıların, ekonomistlerin problemi bu. Düşünün, Türkiye'de bu Mersin denen kentte 50 yıldır yaşıyo­ rum 56 yaşındayım, 50 yılına aklım eriyor, Mersin kenti vasat geliri olan,

ağırlıklı olarak tarımdan para kazanan, doğudan kış aylarında işçi getiren bir kentti burası. Bu kente gelen işçiler çalışırlar, paralarını kazanırlar, memleketlerine giderler, 6 ay çalışır, 6 ay yerlerdi. Sonradan bu göç devamlılık arz etti, işte bu bir sahil veyahut ta rant kenti oldu, Mersin1iler 10 dönüm yere 50 daire sahibi oldu, ama yatıracak bir yer yok, kullanacak bir yer yok Mersin böyle bir kent oldu.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum

Başkanı)

Faiz var diyorsunuz.

İzleyici (Ertan YÜREKLİ) Faizle yaşıyoruz. Hatta birinde ben size enteresan bir şey söyleyim, portatif raf imal ediyoruz bir dükkana montaja gittik. İki ortak dükkan açıyorlar dediler, hemşehrim sen nerelisin dediler bana, dedim ben buralıyım. İkisi birbirlerine bakıştılar, nasıl buralısın dediler, anadan buralıyım, babadan buralıyım, dededen buralıyım, ilk defa bir Mersinli görüyorlar ve hem de iş yapıyor diyorlar, yani enteresandır. Ve bunları biz yaşıyoruz, yaşadık da tabi. Ben çocukluğumda bu şehrin nüfusu 37.508'di, hiç unutmuyorum, ilkokulda kitapları açarsanız 37.508. Şimdi bana göre girişinde 500 bin yazar ama bu şehrin nüfusu, gerçek ilçe nüfusu bir milyondan aşağı değildir. Şöyle bir yorumlarsak, 19501erden bu tarafa, nüfus artık kaç kat katlamış bu insanlar işte göçlerle buraya yerleşmiş ve kimin ne yaptığı belli olmayan bir kent haline gelmiş. Ama devlet bu paralardan, insanlar bu rantiyelerden ellerini çekerse, bu insanlar bu paraları ne yapacağını araştıracak o zaman girişim yapacak, faizi olmayan, geliri olmayan bir parayı her halde bankada tutup da seyrine bakmazsınız ve dolayısıyla siz ne kadar girişimci de olsanız sizin elinizde para yok, çünkü paranın en büyük müşterisi devlet. Yani onun için biz biraz· genel konumlardan dolayı bu durumlara düştük gibi geliyor bana. Ve mevcutları yaşatabilirsek ne mutlu bize. Teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Buyurun Kayhan Bey.

170


İzleyici (Kayhan BORO) Pek muhterem arkadaşlarım, sunumuma başlamadan önce hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum ve bu Sempozyumun oluşmasına emeği geçen sayın Devlet İstatistik Enstitüsü mensuplarına ve bu Sempozyumun elle tutulur, gözle görülür bir hale gelmesini sağlayacak olan ve hayat veren sayın profesör arkadaşlarıma ve MTSO'nun Mersin için ve aynı zamanda Türkiye'miz için oldukça mühim bir mevzu olan Mersin sanayisi hakkındaki sempozyuma gönül vermiş olmalarından dolayı ve siz arkadaşlarımın da bu ilgisinden dolayı hepinize teşekkür etmek istiyorum. Pek muhterem arkadaşlarım, konuşmacı arkadaşlarım genelde spesifik sorular sordular ve iki gündür zaten rakamlarla uğraşıyoruz, spesifik sorularla ilgili cevaplarla uğraşıyoruz, ben biraz daha mevzuyu geniş çerçeve içerisinde, biraz daha bu saate ayrılan şu soruya cevap vererek başlamak istiyorum. Sorumuz İçel İlinde nasıl bir sanayileşme? Ben diyorum ki hayalimdeki Mersin'e göre bir sanayileşme istiyorum, hayalimdeki Mersin ne olabilir diye kendi kendime soruyorum, bulvarları geniş, yemyeşil parkları olan, trafik akışında hiç bir problemi olmayan, şehirde oturanların yüzü gülen, memurunun ve emeklisinin rahat rahat yeşil gölgeler altında vakit geçirebileceği ve bu sıcak iklimde pek zarar görmeden sohbet edebileceği mekanları olan bir şehir istiyorum. Öyle bir şehir istiyorum ki, tarihi kalıntılarını da muhafaza etmiş olan, geçmişiyle de övünebilecek, eserlerini muhafaza etmiş ve ondan istifade eden, restoranları olan, kafeleri olan, yiyen, gülen, eğlenen her zaman yüzü güleç olan Mersinli'ler istiyorum. Onları görmek istiyorum, öyle bir şehir istiyorum ki, markaları kendisi üreten, lüks markaları, lüks mağazalarında pazarlayabilen ve lüks alış-veriş yerleriyle bütün Türkiye'ye örnek olabilecek bir şehir istiyorum. Sinemaları, opera binaları, tiyatro binaları, güzel sanatlar galerileri olan ve gelecek turistlere de gönlü açık, yüzü güleç bir şehir istiyorum. Beş yıldızlı otelleriyle gerek iç turizme, gerek dış turizme açıl­ mış güzel oteller istiyorum. Organize sanayi bölgelerimizde çevreyi kirletmeyen ve bacasız fabrikalar istiyorum, hem organize sanayi bölgelerimizde, hem de serbest bölgemizde elektroniği, bilgisayarın ve yüksek teknolojinin diğer bir tabirle, katma değeri fevkalade yüksek olan üretim dallarını, fabrikalarını görmek istiyorum. Pozitif rekabetin olduğu, herkesin bilgisiyle, becerisiyle para kazandığı bir piyasa ortamını da görmek istiyorum. Kazanlı-Seyhan arasında düşünülen turizm kompleksinin hayata geçirilmesini ve o turizm kompleksindeki beş yıldızlı otellerde turistlerin rahatlıkla kalmalarını ve memleketlerinde kazanmış olduğu paraları­ nı da güle oynaya harcamalarını görmek istiyorum ve aynı zamanda bu turistik yerlerde, Mersin'de, İçel'de falanca fabrikada paketlenmiş diye 171


yazılmış olan gıda maddelerinin burada satılmasını görmek istiyorum. Aynı zamanda gerek bu lokantalarda, gazinolarda, turistik yerlerde, yine bu yöremizde yetişmiş olan çiçeklerin masaları süslemesini istiyorum.

Aynı zamanda şehrimize geliş gidişin daha kolay olması için uluslararası

bir havaalanının da tez elden gerçekleşmesini istiyorum. Üniversitemizin sanayicimizle, halkımızla, güzel sanatlarla uğraşan kişilerle iç içe kaynaşmış ve bir birim şeklinde çalışmasını istiyorum ve öyle bir üniversite istiyorum ki, ileride Bill Gates1er yetiştirebilecek nitelikte bir üniversite hayal ediyorum. Acaba çok şeyler mi istiyorum dersiniz. Ama ben İçelli­ yim ve İçel1 seviyorum ve bir İçelli olarak zoru da becereceğimize inanı­ yorum. Bütün bu isteklerimi bana tek tek reçete halinde sunabilecek şunları şunları yapmanız gerekir diyecek çok güzel bildiriler istiyorum ve inşallah biz bu bildirileri sizlere Ekim-Kasım ayında bir kitapçık halinde sunacağız ve sunduktan sonra da bizim MTSO olarak düşüncemiz bunu bir değerlendirme grubunda değerlendirdikten sonra hangi kalemlerin bizim için elzem olduğunu sizlere ayrıca bildireceğiz, hepinize teşekkür ediyorum.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Teşekkürler nuşmacı müştüm.

Kayhan Bey, süremiz oldukça az kaldı, en son kosayın başkan olacak onu biliyoruz, arkadan bir parmak görSize de gelecek sıra, süre ~z kaldı ama kısa olursa. ·

İzleyici Çok kısa küçük bir not eklemek istiyorum, yine bir karşıtlık oldu, girişimcilik ve kollektivite bunların çok karşıtlık olduğunu hiç düşünmü­ yorum. Kollektivitenin çeşitli tanımları olabilir, beyefendi orada devletçiliğe yakın bir tanımla algılamaya çalıştı, kolektiflikle ilgili her şeyi alt yapı­ da tutalım, diğeri çok bireysel, girişim bireyseldir dedi, ona katılıyorum. Girişimcilik bireyseldir ama kollektivite tanımı sadece devletçilik olarak alındığında bence tamamen yanlış ve son dönemdeki gelişmeleri dikkate aldığımız da biraz da modası geçmiş bir kavram halinde. Benim için en azından İtalya'daki, Güney Avrupa'daki bir sürü endüstriyel bölgenin gelişimi. Bunların temeli de küçük ve orta ölçekli işletmelerin beraber iş yapabilme kapasitelerini geliştirebilmelerinden kaynaklanıyor. Kollektivitenin bu tanımı, benim koyduğum tanım, ya da benim koyduğum değil, şu anda literatürde de oluşan tanım, karşılıklı bağımlılık ilkesine dayanan bir şey, yani öbür tanımda bağımsız bağımlı ilişkisinin ortasında karşılıkla bağımlılık ve bu sadece altyapıda olan bir şey değil. Bir sürü stratejik noktada karşılıklı olarak o bağımlılığı gerçekleştirmek, bunun kurumsal172


taşmasını da sağlayabilmek. Bir örnek vereyim. Elbette ki Denizli'deki işadamları bireysel girişimciler. Buna kimse karşı çıkmıyor ama beraber ~luyorlar, 1994 yılında 34 ya da 35 tane Denizli1i firma geri kalanı da Izmir'den ve bunlar EGS diye bir şirketi oluşturuyorlar ve bu şirket ilk başta sigortacılık, dış ticaret şirketi, şimdi bankası, gayri menkul yatırım ortaklığı

olan bir şirket ve Türkiye'nin en büyük şirketlerinden birisi olmaya doğru giden bir şirket ve bu şirketin temelinde 15 yıl önce belki hiç bir şeyleri olmayan Denizli1i küçük girişimciler yapıyor bunu. Bunlar elbette bireysel girişimci, kendi risklerini, kendi geleceklerini kendileri tayin etmeye çalışıyor ama o kurumsallaşmalarını sadece altyapı yatırımı, organize sanayi bölgesi değil, geleceğini tasarlama yönünde beraber oluştu­ ruyorlar, bunun kurumsallaşmasını sağlıyor ve kurumsallaşmanın kültürünü geliştiriyorlar. Teşekkür ederim. ·

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum

Başkanı)

Buyurun efendim,

İzleyici (Ahmet ARSLAN) Sayın başkan, sayın dinleyiciler, ben dinlemek için gelmiştim ve dün burada bulunamadım onun için de üzülüyorum. Tam bu konuyla

ilgili bir gezide idim. İstanbul'da kaldım. Bir kaç gün üniversitelerde ve muhtelif işyerlerinde inceleme yaptım, ondan sonra Manisa ve İzmir'e gittim, sonra Pamukkale'ye gittim. Ben doktorum, neden böyle icap etti diye de cevabını vereceğim, sonra Kuşadası'na gittim, Pamukkale'de bir kaç gün kaldım ve bunu son güne yetişmek için de alelacele en kısa yoldan buraya geldim. Keşke daha çok kalabalık olsaydık da bu duygularımı ve görgülerimi daha geniş sahaya aktarmak mümkün olsaydı. Şimdi ben bir hazineyi aktarmak istemiyorum, zaten onun için şartlar da müsait değil, fikir hazinesi , servet hazinesi veya finansör veyahutta aktivite. Ben şunu aktarıyım. Milattan bir kaç yüz sene ewel Sokrat diyor ki Eflatun diyor ki, beyler, yaratıcı gücü olan insanlar zaten toplumda mahduttur, yani iddia edip de ben de yaratıcı olacağım denemez ki, bugünkü içinde bulunduğumuz şartlarla zaten dünya toplumunu ve dünyayı idare eden rejimleri, yaratıcı gücü olan insanlara doğru yönlendirdiler. Yok kurulalım da, toptan yapalım da, toptan öğretelim de, bunlar zaman isteyen ve zaman geçiren işler, yaratıcı gücü olan bilim birikimi olan, memleket insanları hele yöresinde geri kalan insanlara istikamet göstermesi lazım. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımız -deneyimi devlet adamıdır- dedi ki; "artık merkezden yönlendirmeleri bırakacağız, yöreyi çok iyi bilenleri başa getirmek suretiyle veyahut ta idarenin dışında iş ya173


panlar kendileri kafalarını zorlayarak, bilgilerini seferber ederek o semti nasıl canlandırabiliriz, bu halkı nasıl yönlendirebiliriz ve nasıl dış dünyayla, iç dünyayla memleketin içiyle içiçe ederek aktiviteyi hareketi sosyal manada, kültürel manada, ticaret manasında nasıl yaparız diye siz kafanızı yoracaksınız arkadaş" dedi. Ben 75 seneden beri sayın hocamın ifade ettiği bir takım dalgalanmalara şahit oldum. Buna en çarpıcı örnek de binaların çoğalması. Dışarıdan haklı haksız, kara veya ak paraların gelmesi ve bu suretle yapı faaliyeti, inşaat malzemesiyle para harekatı insan harekatı oldu. Fakat bunun işte ötesini sayın hocamız gayet güzel şekilde ifade ettiler. Sonu fiyasko. Şimdi ben yine dışarıdakilerin gözüyle bir şeyi aktarmak istiyorum. Efendim dünya sağlık teşkilatının üç kişilik heyeti gelmişti buraya, Sağlık Bakanlığı bunlarla meşgul olmamı söylemişti. Burada 3 gün 4 gün bu yöreyi gezdirdim. Sahilde bir gün akşam yemeği veriyordum, Japon doktor dedi ki; dünya da coğrafi manasıyla, nimet manasıyla ve kültür manasıyla eğer 50 gerçek çizgi varsa, gerçek çizgilerin oluşturduğu yerlerden biri de sizin Mersin dedi, Çukurova dedi. Yalnız Çukurova'yı bilen ve burayı iyi bilen yerin altındaki hazineyi, yerin üstündeki kıymetli iklimi ve buradan göklere doğru yükselen 3500 - 5000 metreye yükselen dağların sırtındaki nimeti, denizin ötesindeki ve altın­ daki avantajları bilecek bunları uygulanabilir hale getirebilecek sizlersiniz dedi, beni itham etti. Çünkü ben Mersinliyim, kökten sürme, benim bilmediğim düşünmeye, düşünme sahasına getiremediğimi yabancı bir insan gelir de nasıl bilir, işte bir yığın istatistiki bilgiler dinledik, bu istatistiki bilgilerden ne anladınız ..... (kaset değişimi) Aslanköy'de bundan 50 sene ewel iki üç tane çocuk okumuş, memleketin hava tayyare şirketlerini idare etmiş, ondan biz de doğar doğmaz o istikamete yönlenmişiz. Herkes de yaratıcı olamaz ki, bence Mersinlilerin durumu, ben doktor olarak anlatacağım; insan vücudunda kör bağırsak nasılsa vatan sathında, Mersin o hale gelmiştir. Şimdi körbağırsak haline gelmişse, hele devlet te elini uzatmazsa, 4 tane S tane mesaisini bize lütfeden ve bilgisini bize aktaran üniversite hocasıyla ne yaparsınız, yarın gidecekler. İsterseniz arkalarından kovalarla su dökün. Bu bakımdan biz bu memlekette kalıcı, ecdadı topraklarında bu semtlerin topraklarında bulunan insanlar olarak, samimiyetle kendi sahamızda kendi becerimizi seferber etmemiz, uygular hale getirmemiz tazım. Bir misal vereyim, büyük araziye ihtiyaç yok, küçük arazide kabak yetiştiri­ yoruz, domates yetiştiriyoruz. Islah edilmiş domatesin çekirdeğinin kilosu 600 milyon lira. 600 milyon TL, yani biz yapamayız mı bunu, veya yapana fırsat vermez miyiz. Bir misal daha vereceğim; benim gezimin sebebi şuydu, Ben doktor olduğum için tekrar ediyorum, bizim elinde imkanı 174


parası olan veyahut ta diğer araçları olan insanlanmız, Cumhurbaşkanlarımıza kadar, efendim Huston şehrine giderler tedavi olur, ameliyat olur. Bazen gazete sayfalarında görürüz, 1 milyon dolar, 2,5 milyon dolar. Kaç trilyon düşünün para veriyorlar. Bu şehirden de dünya kadar giden olmuştur, şununla bununla, ben tıbbiyede okurken

olan,

kendi sahasında Londra'yı sağlık turizminin merkezi haline getirmişler, Hindistanlı'yı oraya bağlamışlardır. Bizim üzerimizden uçaklar oraya insan taşıyordu, para taşıyordu. Bizim yapacak çok işimiz var. Ben kendi sahamla ·ilgili olarak bir kaç gün sonra, Ticaret ve Sanayi Odası Sayın Baş­ kanı'na, MTSO Meclis Toplantısında, dokümanlarıyla beraber bu şehrin mümessili, hatta beyni mesafesindeki bu meclis üyelerine aktaracağım. Ama bu vesileyle bir kısmını sizlere buradan iletmek istiyorum. Beyler bugünkü dünyada, şehirleşme ve teknolojinin geliştiği bu devirde, insanlar mikrobik değil, mikrobik olmayan eskimelerden, aşınmalardan, streslerden dolayı hasta oluyor, en birikimli zamanında deneyimlerin, tecrübesinin bir yere çıktığı bir devirde ölüp gidiyor. Bunlar üç dört çeşit hastalık, bunlardan bir tanesi yakalamak bile burayı cazip merkez haline getirir. Buraya bir yığın turistin, bir yığın paranın, gelmesini sağlayabiliriz. Şimdi Ticaret ve Sanayi Odası'nın Sayın Başkanı biraz gülecek. Gülecek ama temelinde sağlam bir gerekçe var. Buraya diyabet merkezi diye bir şey yaptık, neden yaptık? Avrupa Birliği'ni teşkil eden milletlerin nüfusu aşağı yukarı onun çevresiyle beraber 3 milyon diyabet hastası insan var. Bugün dünyanın %20'si diyabet hastası, dün sıtmalı böyleydi, ishalli böyleydi, zatürreli böyleydi; fakat bugün diyabetli %20'ye kadar tırmanı­ yor. Bu oran %10 olsa bile 50 milyon insan var kuzeyde. Benim doğdu­ ğumdan bugüne kadar duyduğum bir şey var; Moskovalılar, onların büyükleri, küçükleri, ondan ewel Çarlar, ondan ewel Polonyalılar, derken Norveçliler falan, yani şu Akdeniz'e bir insek de, Allah aşkına biz de dünyadan nasibimizi alsak diye özenip durdular. Bunu ancak harple yapmaya, muharebeyle yapmaya çalıştılar. Bu salonda oturanların yaşlan müsaittir; en son Stalin boğazları ele geçirelim, Akdeniz'den istifade edelim demişti. Bilmem bugün buna lüzum var mı? Dünya o kadar global hale geldi ki, topsuz tüfeksiz şu Akdeniz1 senin istifane arz ediyoruz arkadaş. Gel. Bu bölgede 50 milyon diyabetli var, bu 50 milyon diyabetliyi kapmak için, Farslı, Cezayirli, İspanyalı ve Kanaryalı diyabetlileri buraya çekmek için çalışmalıyız. İtalya burnumuzun dibinde; ben İstanbul'da iken, bunları konuşurken, bir faks geldi profesör Nazif Bey'e İskenderiye'de bir diyabet kampı kuracağız, Avrupa'ya yönelik ve Avrupalı diyabetlileri burada tedavi etmek amacıyla, bu kampta banndıracağız. İstirham ediyoruz teşkilatınızdan bir kaç tane bilim adamıyla beraber şu tarihte bize gelin 175


diye. Bunun temelinde insanca davranış var, ama Akdeniz1 satmak var. Orada kazanılan paraları buraya akıtmak var, senin şoförüne, senin lokantacına, senin otelcine müşteri getirmek var ve bu arada da marifetini göstermek var. Onun için memleketin bir çok yerlerinde şimdi pek revaçta olan klinik otel adıyla tesisler kurmak için girişimlerde bulunmamız gerekiyor. Hilton çalışmıyor mu klinik otel yaparım, o klinik otel o müessesenin sayesinde gelen insanların anası, babası, arkadaşı. Komşusuyla beraber klinik otelde, doktor teminatı altında, hazine olan Akdeniz'den istifade etmek için gelir. Hocam biraz ewel söyledi ki, burada üç dört tane fabrika görüyorsan senin eserin değil arkadaş, Mersinlinin de eseri değil, bu stratejik bir tesistir. Şurada inşaatlar vardır, cam sanayini kurup, düz cam satacağım, petrol için keza aynı şey, yani strateji belki. faydası oluyor ama, nasıl oluyor; petrol gibi kıymetli bir mesele bölgemizde kıymetsiz hale geldi diye en yetkili hocanın ağzından duydum. Şimdi Japon bana ne dedi, dönüyorum, dedi ki bu Akdeniz1 siz değerlen­ diremiyorsanız, bu ovayı siz kıymetlendiremiyorsanız, bu dağın sırtında 365 günün her günü canlı yattığı bu dağı siz dünyaya tanıtamıyorsanız, Japonya'dan gelip de ben yapacak değilim ki. Sizi saygıyla selamlıyorum, sizin vaktinizi aldım ben de teşekkür ederim.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Son konuşmacımız sayın Başkan, siz çok kısa bir ekleme yapmak istiyordunuz, daha sonra sözü Sayın Başkana vereceğim. Lütfen çok kısa, uçağı kaçırmak istemiyoruz, bizim uçağa yetişmemiz gerekiyor, lütfen.

İzleyici O zaman ben hızlı bir şekilde anlatmaya çalışayım, ben Mersin Üniversitesinden Serpil DÖM. Mersin'de büyük fabrikalar dışında Akgübre'ydi, Çimsa'ydı, Soda Sanayi, Cam Sanayi, vs. bunları attığınız zaman bu 5-6 fabrikayı çıkardığınız zaman, geriye kalan işletmelerin tamamı KOBİ niteliğindeki işletmeler. Ben geçen yıl bir saha çalışması yapmıştım, küçük işletmeler üzerine; onun üzerinde durmak istiyorum. Ozellikle Mersin'de lO'un altında personel çalıştı ran küçük işletme oranı %92.; yani çok büyük bir kısmı KOBİ ve burada bulunan sanayiciler de KOBI, orada yapmış olduğum saha çalışmasında şunu gördüm; onu anlatmak istiyorum; kısaca kendi tecrübelerimi, özellikle KOBİ'lerin üretim konusunda oldukça güçlü olduğunu görüyoruz, mühendislik yetenekleri bakımından, üretim konusunda son derece kuwetli. Ama ürünün fiyatlandırılması, daha önceki konuşmalarda da ifade edildi, ürünün ticaretleştirilmesi aşamasında, pazarlamada çok ciddi sorunları olduğunu 176


gördüm. Ama bu sorunların hepsi farkında, bunları bilmiyor değiller. Eline pazarlama kitabı alan, üretimde oldukça başarılı, yetenekli girişimci­ ler gördüm ben. Fiyatlandırma konusunda finansman kitabı okumaya çalışan insanlar var. Demek istediğim mühendislik ve teknik konularda oldukça güçlüler; ama bu temel işletmecilik sorunları hep bahsedildi, özellikle büyüme aşamasında da, yönetim - organizasyonun yeniden yapılanmasında da çok büyük sorunlar yaşıyorlar. Ancak şu var; licaret ve Sanayi Odası'nın, özellikle üzerinde durmak istiyorum, Mersin licaret ve Sanayi Odası'nı finansal olanaklar bakımından da ön ayak olabilecek tek kurum gibi görüyorum. MTSO bünyesinde KOBİ Bilgi Merkezi var burada. Özellikle KOBİ1erin hepsinin sorunları var ve bu sorunlarının farkında, ama mevcut koşulları bakımından, fiyatlandırma, finansman bakımından ya da pazarlama konusundaki sorunları aşabilmeleri için, destekleme yerel destekleme kurumlarına ihtiyaçları var, bu anlamda sanayi odasının aktif bir şekilde KOBİ1erin ayağına hizmet götürmesi lazım. Bu yardımları sempozyumların, seminerlerin ötesine taşıması lazım. Şunu da söylemek istiyorum; bu organizasyon geçen yıldan beri başlayan çok büyük bir organizasyon. Ancak şuradan baktığınız zaman Mersin'de yanılmıyorsam 4140 imalat işletmesi var ve bunlardan kaç tanesi licaret ve Sanayi Odası'nın eğitim hizmetlerinden, sempozyumlardan, seminerlerden vs. yararlanıyor, sayı son derece az. Dolayısıyla Mersin licaret ve Sanayi Odası bu anlamda desteklerini KOBİ1erin ayağına götürmesi lazım, Bu son derece önemli.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum Başkanı) Bu da somut bir öneri. Dün öğle yemeğinde bir grup arkadaşla Mersinli ve insanlar üzerine bir konuşma yaptık. Yemeklerinden girildi de, Mersin ikliminden dolayı olsa gerek çok duygusal karakteristiği olan insanlara sahip, bu yüzden Mersinli işadamlarıyla yaptığım görüşmelerde genelde bir yatırımsızlıktan, başarısızlıktan bahsediliyor, herkes bundan şikayetçi. isterseniz bunu daha sonra, bitişten sonraki Sayın Başkanın da birlikte olduğu bir platformda sürdürelim. Buyurun Sayın Başkan.

Hamit HAYFAVİ (MTSO Yönetim Kurulu Başkanı) Sayın Başkan, çok değerli konuklar hepinize saygılar sunarım. Efendim ilk önce biz üniversitemize gerekli davetiyeleri yolladık ama her halde bir de telefon edipte gelmelerini tekrar tekrar rica etmemiz lazımdı . Bildiğiniz gibi Yusuf Hocamız da oturum başkanlığı yaptı, onda biraz da 177


bizim kabahatimiz var her ne kadar davetiye yolladıysak ta demek ki takip etmedik. Efendim tabi İçel1n bugün burada sanayisini demeyelim de İçel1n ekonomisini geliştirme sempozyumu diyelim, öyle bir sempozyuma yönelmiş olduk. Fakat her ne kadar ağlıyorsak da, İçel1n durumu bu kadar kötü değil değerli konuklar. Tabi Türkiye'deki ekonomik konjonktür bu kadar bozuk olursa, mutlaka bizim İlimize de yansıyacak, bizim İlimizde de menfi bu kadar etkisi olacak. Biz, tekstilde Denizli'yle, efendim Kahramanmaraş1a kendimizi mukayese ettiğimiz zaman, tabiki biz geriyiz. Ama bizdeki çeşitlilik diğerlerinde yok aslında . Ama bunun yanında bizde işbirliği de yok. bugün çıkın bakın, Adnan Menderes Bulvan'na, oradaki apartmanlann önündeki pahalı arabalan isteyin, bunlan verin, bunlarla iş yapacağız, bunların yerine mütevazı, yeni bir araba veriyoruz deseniz, ina nın, hemen 30 tane 40 tane 50 tane fabrikayı hiç kredisiz kurabilecek durumdayız. Bugün Mersin'de bankalar devamlı şube açıyorlar, neden açıyorlar, burada büyük bir rantiye grubu var. Bu rantiyeden devamlı mevduat toplamak için buradalar. Ben acele ediyorum, konudan konuya atlıyorum, biz bu sempozyumu yapıp nokta koymayacağız. Biraz öncel İlhan Hocamın söylediği gibi, bunu bir AR-GE çalışması olarak görüyoruz. Biz bunların neticesini alacağız, İçel'deki bütün sivil toplum örgütlerine, sanayicilerimize, bununla ilgili her türlü üyemize bütün üyelerimize bunları ulaştıracağız ve bundan sonra da AR-GE diye adlandırırsak, bu gibi sempozyumlara da her türlü desteği, katkıyı vereceğiz. Biz çok kısa zamanda bazı girişimler başlattık, 1. Organize Sanayi Bölgesi bitmemişti, bitti. 2.0SB'yi kurma çalışmalarımız, 1.0SB'nin 20 -25 yılda geldiği noktaya, kamulaştırma aşamasına hemen başladık. Avrupa Birliği Bilgi Bürosu'nu oluşturduk, efendim KOBİ bilgi Merkezi'ni oluşturduk, tabi bunlar yetmiyor. Bunların hepsini yapacağız, şu anda kalite ISO 9000 Kalite Belgesini almak üzereyiz, Ağustos ayında alacağız, Bu belgeyi almış olmak için değil, üyelerimize, Mersin'e daha iyi hizmet verebilmek için yapıyoruz. Dolayısıyla bu kadar göç, bu kadar vasıfsız göç, bu göçün altına baktığınız zaman aslında her ne kadar terör olaylan vs. varsa da, hepimiz biliyoruz, bunlar popülist yaklaşımlar, bunlar hep getirildi. Bu insanların reyi alınsın diye getirildi. Düşünülmedi; bu insanlar getirilirken bunlara kötülük yapıldı. Göçle gelen insanların Mersin yaşamına entegrasyonu için uğraşan yok. Yeni yeni sahalar açmak lazım, bu insanları entegre etmek lazım, yoksa Mersin1n durumunda bana göre, tabi biz eskiyle mukayese ediyoruz, bu kadar göç aldığı müddetçe, gelir pastası bölündüğü müddetçe, tabii ki veriler düşük çıkıyor. Sayın başkanım çok uzatmak istemiyorum. Ben bu sempozyumun oluşumunda çok sevgili, çok saygı 178


gösterdiğimiz DİE başkanımız, dün programı dolayısıyla gitti, başta ona olmak üzere, DİE mensuplarına tek tek teşekkür ediyorum. Çok değerli

akademisyen hocalarımıza çok çok teşekkür ediyoruz, onları burada görmekten çok büyük mutluluk duyduğumuzu tekrar tekrar söylüyorum, inşallah çok kısa zamanda tekrar bir araya geleceğiz, çalışmalarımızı devam ettireceğiz ve bunlardan mutlaka faydalanacağız. Biz bunları yapıp da kütüphaneye, fafa koymak için yapmadık. Biraz önce Dr.Ahmet Aslan abimiz çıktı konuştu; inanın Mersin'de 20 tane Dr.Ahmet Aslan olsa, Mersin şu anda İzmir1 de geçmişti. Bu yaşta halen ne yapabilirim, ne edebilirim diye uğraşıyor. Biraz da bizde iş yok, bugün kaç tane yerel yönetim geçti, bakın yerel yönetimler ne durumda; talan mı edildi, ne oldu bir sürü borçla nasıl düzelecek, nasıl yapılacak tabi bunları hepimiz, hep beraber belli bir noktaya getirmemiz lazım. Ben bu Sempozyumun oluşumunda katkısı olan herkese, kendi arkadaşlarımıza, mesai arkadaşla­ rımıza, sayın hocalarımıza, DİE mensuplarına tekrar tekrar teşekkür ediyorum, katılımcılara tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Sanayicilerimizin problemleri çok, bugün hafta sonu onların da bir takım parasal, banka gibi problemleri var biraz da katılmamalarını ona bağlıyorum. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Başkanı) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. İki noktayı de belirterek bu oturumu da kapatalım ve sempozyumu sonlandıralım. Birincisi şu; ben inanıyorum ki, bizler bu bağlamda her şeyi yapacağız, bu konuşmalar bu noktada kalmayacak, bir kere kağıda dökülecek, belge olacak ve somut konular, somut öneriler de gelecek, ama bu konuda en büyük katkıyı yapacak olan da Mersinlilerin kendileridir. Bunu da belirtmek lazım. İkincisi; şöyle bir noktayı belirteyim, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'nın bu girişimi yanılmıyorsam Türkiye'de ilktir, bunu dikkate alarak, kendilerinin öncü rolünü dikkate alarak bu sempozyumu gerçekleş­ tirmekteki büyük katkıları için bizler de çok teşekkür ediyoruz, kendilerini kutluyoruz ve eminiz ki bu girişim mutlaka bir takım katkılarla sonlanacaktır, bu girişimi sempozyumu gerçekleştirmekteki veri katkılarıyla yaptıkları katkılardan dolayı Devlet İstatistik Enstitüsü'ne ve tüm diğer kuruluşlara da teşekkür ediyoruz ve daha iyi bir Mersin için, daha iyi bir İçel için iyi günler diliyorum.

Prof.Dr.Ercan UYGUR (Forum

179


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.