MTSO Haber Sayı 330

Page 1

Bağımsız denetçiler için sürekli eğitim tebliği yolda

Eşkil’den, Yazı’nsama Resim Sergisi

İthalat ve transit taşımalara EPD zorunluluğu geliyor

>5’te

>2’de

>2’de

MTSO ÇAĞRI MERKEZİ 0 850 304 33 33

Üçüncü milenyumun yeni gerçekleri… Şerafettin AŞUT

MTSO Yönetim Kurulu Başkanı

> 3’te

www.mtso.org.tr www.mtso.org.tr | YIL: | YIL: 17 19 | SAYI: | SAYI: 298330 | 6-19 | 16ARALIK - 29 Nisan 2015

31 No’lu komite biyosidal ürün uygulayıcılarının sorunlarını tartışıyor Ahmet Yılmaz

31 No’lu İşletme Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi Başkanı

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 31 No’lu İşletme Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi, biyosidal ürün uygulayıcılarının ve uygulama şirketlerinin sorunlarını masaya yatırıyor. İlk etapta sektör temsilcilerini bir araya getiren Komite Başkanı Ahmet Yılmaz, ikinci etapta çözümün paydaşı olabilecek yetkilerin de dahil olduğu daha geniş katılımlı bir toplantı ile sektörel sıkıntılara çözüm arayacak.

Konuya ilişkin değerlendirme yapan Ahmet Yılmaz, “Sektörümüzün isminden uygulamalarına kadar sürekli yenilik yapılıyor. En son Sağlık Bakanlığı tarafından değişen isimle artık ilaçlama sektörü yerine biyosidal ürün uygulayıcıları denilmeye başladı. Ayrıca 2005 yılındaki AB Uyum Yasaları çerçevesinde uygulayıcılar için başlatılan kriterler de geliştirilerek devam ediyor” dedi. > 7’de

Tekstilciler istihdamda kalıcı destek bekliyor Ali Şimşek

11 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Meslek Komitesi Başkanı

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 11 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Meslek Komitesi Başkanı Ali Şimşek, emek yoğun bir sektörde faaliyet gösterdiklerine dikkat çekerek, istihdam teşviklerinin özellikle bu sektörlerde tabana yayılıp kalıcı kılınmasını beklediklerini söyledi. İstihdam Seferberliği kapsamında günümüzde yüksek oranlı teşvikler verildiğini hatırlatan Şimşek, “Biz iş gücünün yoğun olduğu sektörler olarak bir personelin tüm maliyetinin karşılan-

ması yerine tüm personelimizin maliyetinde yüzde 10 ya da 20’lik destek verilmesi ve bunun da kalıcı olmasını talep ediyoruz. Bu sayede istihdamın daha çok artacağına, kayıtdışılığın önüne geçileceğine inanıyoruz” dedi. MTSO 11 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Meslek Komitesi’nin kısa süredir başkanlığını yürüttüğünü anlatan Ali Şimşek, göreve başladıktan sonra ilk iş olarak geniş katılımlı bir sektörel buluşma gerçekleştirmeyi planladıklarını açıkladı. > 7’de

Endüstri 4.0 tüm dünyaya hızla yayılıyor. Türkiye’nin de bu yılın sonlarında Endüstri 4.0 Yol Haritası’nı belirleyeceği tahmin ediliyor. Beklentiler karşılanırsa bu kez sanayi devrimini Türkiye’nin ıskalamayacağına kesin gözüyle bakılıyor.

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası dünya ekonomisini şekillendirecek Endüstri 4.0 sıfır hakkında üyelerini bilgilendirdi. MTSO tarafından yürütülen Avrupa İşletmeler Ağı (AİA) Projesi kapsamında; yeni sanayi devrimi olarak kabul gören Endüstri 4.0’ı mercek altına almak, bu dönüşümün işletmeler açısından yaratacağı fırsatları ve tehditleri irdelemek adına

“Endüstri 4.0: Yeni Sanayi Devrimi Konferansı” düzenlendi. Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu Üyesi ve Vira Stratejik Ortaklık Yönetim Kurulu Üyesi Senem Kılıç ile SIEMENS Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy’un konuşmacı olarak katıldığı toplantıda yeni sanayi devrimine uyum sağlamanın ipuçları verildi.

Ali Rıza Ersoy toplantıda Mersinli iş adamlarının Endüstri 4.0’a geçerken atmaları gereken adımlar hakkında bilgi verirken Senem Kılıç, yeni düzende oluşacak yeni iş kollarını anlattı. Bu kez Türkiye’nin yeni sanayi devrimini ıskalamayacağına kesin gözüyle bakıldığının vurgulandığı toplantıda Türkiye’nin ev ödevlerini yerine getirmesi halinde Avrasya’nın

Endüstri 4.0 üretim merkezi olabileceği vurgusu yapıldı. Yeni düzende iş adamlarından beklenen ise şimdiden ar-ge merkezlerini kurarak bu merkezin yönünü Endüstri 4.0’a çevirmeleri, Endüstri 4.0 mühendislerini çalıştırmaya başlamaları ve düzenli olarak kazançlarının yüzde 3’e yakın bölümünü ar-ge yatırımlarına ayırmaları. > 5’te

Tarım ihracatında önemli potansiyel:

Türkiye ihracatta, organik üretim avantajını fırsata çevirmeli

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Ziraat Mühendisi Enis Hekimoğlu, Türkiye’nin dünyada en fazla organik üretim alanına sahip ülkeler arasında 30’uncu sırada yer aldığını, en fazla üretici sayısına sahip ülkeler sıralamasında ise 6’ıncı olduğunu söyledi. Türkiye’nin organik tarımda ciddi bir potansiyeli bulunmasına rağmen ihracatta bunu fırsata çeviremediğine dikkat çeken Hekimoğlu, “Dünyadaki talep ise organik ürünler üzerinde yoğunlaşıyor. Bunu Berlin Fuarı ve hal ziyaretlerimizde bir kez daha tespit ettik” dedi. Bugün AB ülkeleri ve Amerika’nın

dünyanın organik ürün pazarını besleyen önemli oyuncular arasında yer aldığını kaydeden Hekimoğlu, Türkiye’nin de organik ürünlerin üretimi yanında paketlenmesi, markalaşması, tüketiciye ulaşmasına kadarki tüm süreçlerde daha yoğun çalışması gerektiğine dikkat çekti. Dünya genelinde organik ürün tüketiminin hızla arttığını vurgulayan Hekimoğlu, “Yalnızca Almanya’nın organik tarım ürünleri ithalatı 10 milyar doları aştı. Almanya gibi organik tarımda söz sahibi ülkeler tarım 3.0’a ulaşmışken biz Türkiye’de organik tarımda 1.0’ı yerleştirmeye çalışıyoruz” dedi. > 4’te

Mersin Kent Konseyi, ‘Kent Mutluluğu’na odaklandı

K

entin değerlerini ortaya çıkarma, kent bilinci oluşturma, sorunlarını ve bunların çözüm yollarını ortaya koyma ilkesiyle çalışan Mersin Kent Konseyi’nin nihai hedefi, kentte yaşayan mutlu insan sayısını artırmak. Halk ile Merkezi Hükümet ve Yerel Yönetimler arasında köprü görevi üstlenen Mersin Kent Konseyi, yaptığı çalışmalarla kentteki çocuklardan kadınlara, yaşlılardan engellilere kadar tüm kesimlerin daha huzurlu ve rahat koşullarda yaşayabileceği bir ortam oluşması adına yoğun mesai harcıyor. Yasmina Lokmanoğlu Başkanlığında 12 kişilik güçlü bir ekiple turizmden sağlığa, eğitimden

MTSO 1

CMYK

spora, çevreden ulaşıma kadar Mersin’i ilgilendiren her alanda çalışma yürüten Konsey’in öncelikli hedefi ise kentteki mutlu insan sayısını artırabilmek. Çok sayıda projeye imza attıklarını ancak özellikle çocuklara yönelik yürütülen projelerin kendisini çok daha fazla etkilediğini anlatan Mersin Kent Konseyi Başkanı Yasmina Lokmanoğlu, her geçen gün daha fazla ihtiyacı tespit edip sirkülasyonu hızlandırıp yönetime doğru raporlamalar yapabilme arzusu içinde hareket ettiklerini söylüyor. Kısaca Mersin Kent Konseyi hakkında bilgi veren Lokmanoğlu, ardından yürütmekte oldukları projeleri MTSO Haber ile paylaştı. > 8’de

Limonda Thrips Zararlısıyla mücadelede imzalar atıldı

M A

ğırlıklı olarak sanayi ve hayvansal ürün ticareti ile öne çıkan İzlanda, yeterli tarım ürünü yetiştirecek verimli araziye sahip olmaması nedeniyle, bir takım zorluklar yaşansa da tarımsal ürün ticareti açısından da önemli bir potansiyel olarak görülebilir. Bitki örtüsü yönünden ada oldukça fakirdir. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden oluşmaktadır. Buğday, mısır gibi ekonomik değere sahip ekili ürünü bulunmaz. Buzulların olmadığı kesimlerde otlaklar vardır. İzlanda hareketli tüketicilere sahip, istikrarlı bir ekonomidir. Tarım ürünlerinde çok gelişmiş olmasa da tarım malları ithalatında, yerel yetiştiricileri korumak amacıyla yüksek güm-

İstihdam Seferberliği’nde 3 aylık işsizlik kuralında değişiklik >2’de

rüklendirme uygulanır. Yüksek gümrüğe rağmen gıda ve içecek ihtiyacının önemli bir kısmı yine ithalat yoluyla karşılanır. Türkiye ile İzlanda arasındaki coğrafi uzaklık taşıma maliyetlerini artırması nedeniyle bir engel gibi gözükmesine rağmen İzlanda pazarında yer alan Türk menşeli ürünler doğrudan Türkiye yerine ülkeye daha yakın olan Almanya, İngiltere gibi diğer Avrupa pazarlarındaki dağıtım firmaları üzerinden gönderilmektedir. İzlanda ile Türkiye’nin ekonomik-ticari ilişkilerine bakıldığında, coğrafi uzaklık, doğrudan ulaşım imkanı bulunmaması, küçük bir pazar olması gibi nedenlerle sınırlı düzeyde olduğu görülür. > 6’da

Yazılımcıya yerli malı belgesi müjdesi

Sel nedeniyle uygulanan prim ertelemede değişikliğe gidildi

>4’te

> 2’de

ersin dış ticaretinde önemli yere sahip limonda etkili olan Thrips zararlısı ile mücadele başlıyor. Türkiye’de ilk kez Mersin’de 2015 yılında limonda kaydedilen Hawaii Çiçek Thrips zararlısı, ürünün dış yüzeyinde oluşturduğu lekeler nedeniyle ürünün ekonomik değerini azaltıyor. Sorunun giderilmesi adına ‘Mersin’de Limon Yetiştiriciliğinde Sorun Olan Thrips Zararlısı ile Mücadele Projesi’ için ilk adım atıldı. Kent ekonomisinde limonun çok önemli bir kalem olduğunu hatırlatan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Sefa Çakır, “Böyle kıymetli bir üründe hastalıklar nedeniyle yaşanan ekonomik kayıplar mutlaka önlenmeli” dedi. Limonda hızla yayılan Thrips Zararlısı ile mücadele başlatılması adına konunun tarafları MTSO

önderliğinde bir araya geldi. Yapılan ilk toplantı sonunda ortak mücadele için Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Adana, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası, Erdemli Ticaret ve Sanayi Odası, Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği, Akdeniz Ziraat Odası ve Erdemli Ziraat Odası arasında mutabakat metni imzalandı. Toplantıda Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Bitki Zararlıları Bölümü Bölüm Başkanı Dr. Adalet Hazır, mevcut sorun ve bu sorunun çözümü için hazırlanan proje hakkında bilgi verdi. Limonda yeni bir zararlı türü tespit edildiğini bildiren Hazır, Thrips adı verilen bu zararlının özellikle yıl boyunca çiçeklenen yediveren grubu limonda yaygın olarak görüldüğünü anlattı. > 4’te

> 3’te


2

YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

Başbakan Yıldırım Mersinli STK’larla buluştu

İkinci kuşak sanayiciler MTSO’da yetişiyor M B

aşbakan Binali Yıldırım, Mersin Valiliği koordinesinde Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın katkılarıyla CNR Expo Fuar Alanı’nda düzenlenen programda, kanaat önderleri ve Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcileriyle buluştu. Buluşmaya Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in yanı sıra Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, Vali Özdemir Çakacak, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, il protokolü ile Mersin’deki kanaat önderleri ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı. Programda konuşmasına sivil toplum kuruluşlarının gelişmiş demokrasiler için vazgeçilmez olduğunu belirterek başlayan Başbakan Binali Yıldırım, STK’ların gelişmediği ülkelerde demokrasinin de, ülkenin de gelişemeyeceğine dikkat çekerek, ülkesi ve Milleti için sorumluluk üstlenen insanların bir araya geldiği oluşumların, temsil ettikleri ilin ve

ülkenin hedeflerine ulaşmasında hayati önem taşıdığını söyledi. Yıldırım: “Mersin, Doğu Akdeniz’in sigortasıdır”

Ardından kente yönelik açıklamalarda bulunarak Mersin’e Karaman, Ulukışla ve Yenice üzerinden bağlanacak hızlı tren hattının; buradan da Osmaniye, Gaziantep ve Kahramanmaraş’a devam edeceğini kaydeden Başbakan Yıldırım, Mersin’in Türkiye’nin kalkınmasında ve geleceğinde her zaman öncü olmaya devam edeceğini vurguladı. Mersin’in Doğu Akdeniz’in sigortası konumunda olduğunu da ifade eden Başbakan Yıldırım, ticaretiyle, teknolojisiyle, turizmiyle, 14 bin kişiye istihdam sağlayan 3 adet organize sanayi bölgesiyle Mersin’in büyük bir potansiyele sahip olduğunu dile getirdi. Mersin-Antalya arası Akdeniz Sahil Yolu Projesi’ne de değinen Yıldırım, bu yolun fiziki şartları nedeniyle

çok zor bir proje olduğunu hatırlatarak, artık sona yaklaştıklarını 2019 yılında tamamlanacağı mesajını verdi. Elvan: “Sayın Başbakanımız Akdeniz Sahil Yolu’nun Mimarıdır”

Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan ise Başbakan Binali Yıldırım’ın, Ulaştırma Bakanlığı döneminden bu yana verdiği güçlü destekle yapımı hızla devam eden Akdeniz Sahil Yolu’nun mimarı olduğunu ifade ederek başladığı konuşmasında, “Mersinimizin gelişmesine ve kalkınmasına verdiği önemli katkılardan ve Mersin’in sorunlarıyla yakından ilgilenmesinden dolayı Sayın Başbakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. Program, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, Vali Özdemir Çakacak ve Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şerafettin Aşut tarafından Başbakan Binali Yıldırım’a günün anısına birer hediye takdim edilmesiyle sona erdi.

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), kentte aile şirketi yapısını koruyan sanayi firmalarının daha uzun soluklu faaliyet gösterebilmelerine yardımcı olmak adına yeni bir çalışma başlattı. ‘Sanayi Akademi’ Projesi ile ikinci nesil sanayicileri geleceğe hazırlıyor. Yürütülecek projeyle, bölgedeki aile şirketlerinin sürdürülebilirliğine ve bu şirketlerin ikinci ve üçüncü kuşaklara geçmesine katkı sağlanması hedefleniyor. MTSO Projeler Müdürlüğü, aile şirketlerinin sürdürülebilirliğine katkı sağlamak, ikinci nesle kurumsallaşma noktasında ihtiyaç duyacakları

umhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) desteklediği İstihdam Seferberliği’nde, işe alım şartlarında değişikliğe gidildi. Daha çok kişinin seferberlikten yararlanabilmesi adına yeni düzenlemede 3 aylık işsiz olma şartında 10 güne kadar sigortalı çalışmalar işsizliği etkilemeyecek. Bu da işçi seçimlerinde yelpazeyi genişletecek ve daha geniş bir alternatif arasından personel seçimine olanak sağlayacak. Bu düzenleme teşvik uygulamasının başladığı 1 Şubat 2017’den bu yana işe alınan tüm personel için geçerli sayılacak. Konuyla ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü’nden yapı-

lan açıklama şöyle: “687 Sayılı KHK ile getirilen istihdam teşviki 1 Şubat 2017 tarihinden itibaren uygulamaya başladı. Teşvik kapsamında bildirilecek her bir sigortalıya verilecek 666,60 TL tutarındaki sigorta prim desteğinden yararlanabilmek için hem işverenler yönünden hem de sigortalılar yönünden bazı şartlar aranmaktadır. Teşvik kapsamında bildirilecek sigortalıların taşıması gereken şartlardan biri de; “İşe giriş tarihi itibariyle işe alındıkları tarihten önceki üç aya ilişkin SGK’ya verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde kayıtlı olmaması” şartıydı. Bu şart dolayısıyla işe girdiği tarih-

ten önceki üç ayda bir gün bir sigortalı bildirilmiş olması halinde yeni işe alınan bir kişinin teşvik kapsamında bildirilmesi mümkün olmuyordu. Sosyal Güvenlik Kurumunca yayımlanan genelge ile sigortalıların teşvik kapsamında bildirilmesi için zorunlu olan, işe girdiği tarihten önceki üç ayda sigortalı olarak bildirilmeme şartı için düzenleme yapıldı. Yeni düzenleme ile teşvik kapsamında işe alınacak sigortalıların diğer şartları sağlamış olması kaydıyla, işe giriş tarihi itibariyle işe alındıkları tarihten önceki üç aya ilişkin kurumumuza verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamelerinde 10 günden fazla bildirilmemesi yeterli olacak.”

“Sanat, sadece sanat dünyasına hapsedilmemeli”

essam Mehmet İdris Eşkil, tez konusu olan yazının, resimde öğe olarak kullanılması konusunu tuvale dökerek, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Sanat Galerisi’nde kişisel sergi açtı. Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim öğretmeni ve aynı zamanda ressam olan Mehmet İdris Eşkil, Yazı’nsama isimli 3’üncü kişisel sergisini MTSO Sanat Galerisi’nde açtı. Ressam sergide, yağlı boya tekniği kullanarak hazırladığı 30 eserini sergiledi. Sergi açılışına MTSO Genel Sekreteri Kadir Dölek, MTSO Eğitim ve Kalkınma Vakfı Başkanı Sadık Çağatay Güneş, Ressam Ahmet Yeşil, Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi öğretmenleri ve öğrencileri ile çok sayıda sanatsever katıldı.

15 yıllık resim öğretmeni olduğu belirten Ressam Mehmet İdris Eşkil, aynı zamanda Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimine de devam ettiğini söyledi. Serginin adı olan ‘Yazı’nsama’ isminin, tez konusu olan, yazının resimde öğe olarak kullanılmasından geldiğini aktaran Eşkil, “Resimlerimde tam olarak yazılar yer almıyor. Çünkü yazılarla bir mesaj vermeye çalışmıyorum. Eğer yazıyla bir şeyler anlatmak isteseydim, o edebi bir eser olurdu. Ama ben sanatsal bir eser ortaya koymaya çalışıyorum” dedi. Yazıyı biçimsel bir öğe olarak gördüğünü kaydeden Eşkil, eserlerinde yazıyı tıpkı ağaç, insan, kuş gibi figür olarak kullandığını söyledi.

İthalat ve transit taşımalara EPD zorunluluğu geliyor

Sel nedeniyle uygulanan prim ertelemede değişikliğe gidildi

M

ersin’de geçtiğimiz yıl aralık ayında yaşanan fırtına, yoğun kar yağışı ve aşırı yağışların sebep olduğu sel felaketi genel hayatı olumsuz etkilemiş ve Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığınca, Çamlıyayla İlçesi dışında Mersin için afet kararı alınmıştı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Yönetim Kurulu tarafından ilgili kurumların aldığı bu afet kararı üzerine, Çamlıyayla dışında Mersin’deki sigortalı ve işverenlerin ödeyecekleri, 14.12.2016 tarihi itibariyle ödeme süresi dolmuş prim borçları ve son ödeme vadesi 14.12.2016 ila 31.03.2017 tarihleri arasındaki prim borçları ve her türlü yapılandırma ödemelerinin son ödeme tarihi 26.12.2017’ye kadar ertelendi. Ayrıca iş kazaları ile meslek hastalıkları bildirimleri hariç olmak üzere Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Mut, Gülnar, Erdemli, Silifke, Me-

zitli, Yenişehir, Akdeniz, Toroslar ve Tarsus ilçelerindeki sigortalılar, işverenler ve kamu kurumlarının SGK’ya vermeleri zorunlu belgeler ve bildirimlerden son verilme tarihi 14.12.2016 ila 31.03.2017 tarihleri arasında olanların son verilme tarihinin 28.04.2017 tarihine ertelendiği bildirildi. Ancak, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığınca, Mersin’de meydana gelen fırtına, kar yağışı, sel ve su baskınının olumsuz sonuçlarının halen devam ettiğine karar verilmiştir. Bu nedenle SGK Yönetim Kurulunca Mersin’deki prim ertelemesi uygulaması yeniden değerlendirilmiştir. Bu çerçevede yukarıda belirtilen prim ödeme sürelerinin ve bildirim yükümlülüklerinin ek olarak; 01.04.2017 – 31.7.2017 tarihleri arasında verilmek zorunda olunan her türlü bilgi ve belgenin yasal sü-

releri içinde verilmesi kaydıyla; Yenişehir, Mezitli, Akdeniz, Toroslar, Tarsus, Anamur, Silifke, Bozyazı, Gülnar, Mut, Erdemli ve Aydıncık ilçelerine bağlı mahalle, belde ve köylerinde ikamet eden 5510 Sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılar, genel sağlık sigortalıları ile söz konusu il ve ilçelerde faaliyet gösteren 5510 Sayılı Kanun’un 4’üncü Maddesi’nin Birinci Fıkrası’nın (a) Bendi kapsamında sigortalı çalıştıran özel sektör işyeri işverenlerinin, 2017 yılı Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran dönemlerine ilişkin prim borçları ve ödeme vadesi 14.12.2016 ila 30.6.2017 tarihleri arasına denk gelen her türlü yapılandırma ve taksitlendirme taksitlerinin 5510 Sayılı Kanun’un 89’uncu maddesinde belirtilen gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmaksızın 26 Aralık 2017 tarihine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI’NDAN ÜYELERE DUYURU

5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu’nun 24 ve 25. Maddelerine göre yıllık aidat ve munzam aidat Haziran ve Ekim ayları içinde iki eşit taksitte ödenmektedir. Süresi içinde ödenmeyen aidat ve munzam aidatlara 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkında Kanun gereğince aylık %1,40 oranında gecikme cezası uygulanmaktadır. Vadesi geçen aidat-munzam aidatlar Oda veznelerimize T.İş Bankası, Garanti Bankası ve Yapı Kredi Bankası kredi kartları ile 6 taksitte ödenebilir. Ayrıca Odamız web sayfasından (www.mtso.org.tr.) ve www.vatandas.mtso.org.tr adresinden Garanti Bankası kredi kartı ile 6 taksitte ödenebilmektedir. Sayın üyelerimize duyurulur.

MTSO 2

CMYK

Etkili Zaman Yönetimi, Uygulamalı Proje Yazma, Ticari Bilgi ve İstihbarat, Sipariş Yönetimi ve Tedarik Zinciri başlıkları altında eğitimler verilecek. Öte yandan proje kapsamında önümüzdeki günlerde deneyim paylaşım günleri gerçekleştirilecek. Katılımcılar, MTSO Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Sanayici Şerafettin Aşut gibi firma yetkilileriyle bir araya gelip sohbet ederek deneyimlerinden faydalanma imkanı bulacak. Katılımcılara rol model olacak bu buluşmalar genç sanayicilerin var olan vizyonlarının gelişimine daha fazla katkı sağlayacak.

Eşkil’den Yazı’nsama Resim Sergisi

İstihdam Seferberliğinde 3 aylık R işsizlik kuralında değişiklik

C

temel bilgi ve becerileri kazandırmak, gelecekte güçlü birer yönetici olmalarına yardımcı olmak adına ‘Sanayi Akademi Projesi’ni başlattı. 25 gencin katılımıyla Nisan’da başlayan proje, yaklaşık 1,5 ay sonunda tamamlanacak. Projeyle, Türkiye ve bölgedeki 100 yaşını aşan aile şirketi sayısını artırıp, aile şirketlerinin sürdürülebilirliğine katkı sağlanması planlanıyor. Proje kapsamında katılımcılara; Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma, Finansçı Olmayan Yöneticiler İçin Finans, Uluslararası Pazarlama ve Satış, Dijital Pazarlama ve E-Ticaret, SGK Mevzuatı ve Temel İş Hukuku,

G

ümrük ve Ticaret Bakanlığı genelgesi ile TIR EPD uygulamasıyla ilgili TIR Karnesiyle Türkiye’ye yapılacak ithalat ve transit taşımalarda elektronik ön beyan uygulaması zorunlu hale geliyor. 25 Nisan’da başlayacak uygulama ile gümrük kapılarındaki bekleme sürelerinin azaltılması hedefleniyor. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) TIR Servisi tarafından IRU TIR EPD Uygulaması Bilgilendirme Semineri düzenlendi. Seminerde, IRU Hukuk Danışmanı Nazife Buluk, IRU Proje Yöneticisi Olga Boss, TOBB adına Ahmet Karakaş ile Ersin Yaşar Çakmak katılımcıları yeni sistem hakkında bilgilendirdi. Dünyada 70 ülkede TIR sisteminin kullanıldığı ifade edilen toplantıda şu bilgilere yer verildi: “Türkiye TIR Sözleşmesi’ne 1966’dan bu yana taraf. 2 bin 600’den fazla nakliye firması TIR Sistemi’ni kullanıyor. TIR Karnesi kullanan ülkeler arasında Türkiye lider konumda. TIR Elektronik Ön Beyan (EPD) Sistemini ise Türkiye 2011’den bu yana kullanıyor. Bu sistem ile sınır kapılarındaki bekleme sürelerinin azaltılması hedef-

leniyor. Taşıma operatörlerinin taşımaya ait ön bilgileri, taşımayı yapacak araçtan önce sınır kapılarına ulaştırılıyor. Bu sayede gümrük yetkilileri eş zamanlı olarak TIR’ın durumunu kontrol edebiliyor.” TIR- EPD uygulamasının devamında, kağıtsız ortamda TIR Sistemi’nin kullanılmasına olanak tanıyan, IRU tarafından geliştirilen E-TIR uygulaması hakkında bilgi verildi. Özellikle Türkiye ile İran arasında yapılan pilot uygulama anlatıldı. Bu uygulamada ortak bir elektronik TIR Projesi yürütülerek başarı sağlandığı bildirildi. E-TIR, TIR’ın bütün kağıt üzerideki uygulamalarını, prosedürlerini TIR Sigorta Kurumu, gümrük ve taşıma operatörleri arasında elektronik ortama taşıyor. Aynı şekilde gümrüklere önceden bildirim yapabiliyor. Gümrükler gerekli risk değerlendirmesini gerçekleştiriyor ve geçişler hızlanıp taşıma maliyeti azalıyor. Yakında fiziksel TIR karnesi kullanan uygulamaya taraf olacak ülkeler ile beraber E-TIR’a geçilerek online teminatların alınması mümkün olacak. TIR hamilleri de ön beyanlarını yapıp hızla sınır-

Sanatsız bir dünya düşünülemeyeceğini vurgulayan Eşkil, aksi takdirde toplumda yozlaşmanın ve kültürsüzlüğün baş göstereceğini kaydetti. Sanatı, medeniyetin gerekleri arasında gösteren Eşkil, sanatın insanlara manevi doygunluk ve estetik bir olgunluk kazandırdığını dile getirdi. Aynı zamanda halkın da sanat tüketicisi olması gerektiğini vurgulayan Eşkil, “Sanat, sadece sanat dünyasına hapsedilmemeli” ifadesini kullandı. Hayatın tüm ihtiyaçları gibi sanatın da bir ihtiyaç olduğunu belirten Eşkil, sanatın içinde yetiştiğini ve bundan sonra da sanatın içinde hep var olacağını kaydetti. Halkın sanatı tükettiği sürece sanatçıları destekleyeceğini belirten Eşkil, devlet tarafından da destek programları oluşturulması gerektiğini vurguladı. Bu nedenle Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın bünyesinde sanat galerisine yer vermesinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Eşkil sözlerini, “Sanata verdiği destek nedeniyle MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut’a teşekkür ederim” dedi. lardan geçebilecek. Bu sayede gümrük kapılarındaki 3 saat 38 dakika olan bekleme sürelerinin 1 saat 46 dakikaya inmesi söz konusu. Firma sahipleri bu konuyla ilgili TOBB’a başvurarak hizmet alabilecek. e-TIR Karnesi ile ilgili uygulamayı kolaylaştırmak adına gerçekleştirilecek yeni sistem ile kağıtsız ortamda TIR taşımalarının gerçekleşmesi, şoförlerin taşıma sürelerinin en uzun kısmını gümrük kapılarında beklemek durumunda kaldığının anlatıldığı toplantıda bu bekleme sürelerinin maliyetleri yaklaşık yüzde 38 artırdığı belirtildi. Maliyetlerin aşağıya çekilmesi, bekleme sürelerinin azaltılması ve risk analizlerinin önceden yapılabilmesi firmaların taşıma işlerini kolaylaştırabileceği anlatıldı.

Şerafettin AŞUT

A. Kadir DÖLEK

Derya GÜLEÇ

Atatürk Caddesi MTSO Hizmet Binası Kat: 2-3-4 / MERSİN Tel: 0324 238 95 00 ( 10 Hat ) 238 56 56 ( 3 Hat ) - 238 98 00

Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. Ceyhan Yolu Üzeri 5.km Yüreğir / ADANA 0322 346 30 93


3

YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

Üçüncü milenyumun yeni gerçekleri… “ Derisini değiştirmeyen yılan ölür…” Şerafettin AŞUT MTSO Yönetim Kurulu Başkanı

H

Endüstri 4.0 üretim anlamında; robotik teknolojileri, insanrobot iletişimini, hatta robotlar arası iletişimi içeren, bulut teknolojileri ile siber teknolojileri içinde barındıran, nesnelerin interneti ile gündelik hayatımızın her alanına dokunan bir gelişmedir.

M

ersin, bakir topraklarıyla, yeşilin her tonuyla, doğal güzellikleriyle, tarihi geçmişiyle, 321 kilometre sahil şeridiyle Akdeniz’in incisidir. 360 gün güneş alan Mersin, her mevsim sıcak havasıyla insanı içine çekmektedir. Belki de bu sıcaklığın yarattığı atmosfer, geçmişten günümüze bu şehirde en güzel aşkların yaşanmasını da beraberinde getirmiştir. Her ilçesi ayrı güzel olan Mersin’in bir ilçesi var ki, adını tarihin en romantik merkezleri arasına yazdırmıştır. Bu ilçe, Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Roma İmparatorluğu Komutanlarından Antonius’un büyük aşkına da tanıklık eden Tarsus’tur. Bu büyük aşk Tarsus’un adını tüm dünyaya duyurmasını sağlamıştır. Mersin’in Tarsus ilçesi geçmişte Antik Kilikya’nın da başkentiydi. Bu antik kent, birçok medeniyete ev sahipliği yaparken, birçok tarihi olaya da tanıklık etti. Biz de bu sayımızda, Kleopatra ve Antonius aşkının filizlendiği, el ele yürüyüp dolaştıkları topraklardan bahsedeceğiz. Yani, tarihi Roma Yolu ve Roma Kapısı’ndan. Tarihin en büyük imparatorluklarından biri olan Roma İmparatorluğu, Türkiye topraklarında da en çok iz bırakan medeniyetler arasındadır. Mersin’in birçok noktasındaki yollarda, hanlarda, hamamlarda, kale ve surlarda bu izlere rastlamak mümkündür. Romalıların medeniyetler boyunca özellikle yol yapımına önem verdikleri bilinir. İlk etapta ulaşımını patikalarla sağlayan Romalılar, aradan geçen zamanda bu alanda kendilerini geliştirmiş, yüzyıllar içerisinde 80 bin kilometreyi aşan yol ağı inşa etmiştir. Antik kaynaklara göre, Romalılara yol yapımı konusunda öncü olan kişiler, İtalya’da yaşamış Antik Romalılar, Etrüsklerdi. Roma yollarının en büyük özelliği

MTSO 3

CMYK

er beş-on yılda bir iktisat bilimciler, ekonomistler ve gelecek bilimciler yeni bir kavramı gündeme getirir. Herkes bu kavramları konuşur, tartışır ve bunun üzerine siyasi ve ekonomik politikalar oluşturur. Bu anlamda son 15-20 yılın en önemli kavramı küreselleşmeydi. Bu kavramların özünü erken tespit edenler, erken karar verenler, oluşturdukları doğru politikalarla pastadan daha büyük pay almayı başardılar. Türkiye, küreselleşme kavramını kısmen de olsa yakalayabildiği için ekonomisini büyüttü, bugün dünyanın 17, Avrupa’nın 6’ıncı büyük ekonomisi haline geldi. Ancak bu kavramlar sadece ekonomi değil, sosyal ve siyasi tüm alanlarda bir bütün olarak algılandığında gerçek başarıya ulaşılmaktadır. Bundan dolayı, ülke olarak gerçek potansiyelimize paralel bütüncül bir gelişme içerisinde olduğumuz söylenemez. İstihdam sıkıntısı, üretimdeki sıkıntı, ileri teknoloji ve Ar-Ge konusundaki düzeyimiz, eğitim seviyemiz ve içeriği, ihracat-ithalat dengemiz, ihracatta ithal ara malı bağımlılığımız gibi konular… Tüm bunlar bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken konular olarak önümüze çıkmaktadır. İşte önümüzde yeni bir fırsat ve yeni bir yapılanma modeli. Bir söz vardır “talih hazır olana güler” derler. Son yılların tecrübesi ile bu sefer bu yeni rüzgarı kaçırmamalıyız. Nedir bu yeni rüzgar? Nasıl ki bütün dünya son yıllarda küreselleşmeyi konuştuysa, önümüzdeki yılların değişimini 2000’li yılların başında ortaya çıkan “YENİ GERÇEKLER” belirleyecektir… Peki, nedir bu, yeni milenyumun “YENİ GERÇEKLERİ”? Yeni gerçekler, dünyada değişen güç dengeleridir. İşte ortaya çıkan doğu ve batı ayrışması, AB’nin belirsiz durumu, hatta ABD’nin ve İngiltere’nin AB’ye uzaklaşması vs… 2008 küresel finans krizinin bir sosyal ve siyasal de-

ğişimi doğurmaması düşünülemezdi. Fransız devriminin arkasında ciddi bir ekonomik buhran vardı. Her büyük ekonomik kriz gibi, 2008 krizi de Arap Baharı’nı doğurdu. Diğer yeni gerçeklerden birisi de; özellikle gençlerin ve daha fazla demokrasinin dünyada söz sahibi olacağının işaretiydi. Dünyayı dönüştüren Bilgi ve İletişim Teknolojilerini icat eden ve en iyi kullanan kesim olan “Gençlerin” yükselişidir YENİ GERÇEKLER. Bunu okuyamayanlar, gençlerin bu gücünü kullanamayanlar, bu yeni dünyada var olamayacaklardır. Analog değil, dijital ekonomilerin geleceği belirlemesidir yeni gerçekler… Yazılıma entegre olamayan her sektör gelecekte risk altında… İşte Endüstri 4.0 bu sürecin şimdilik son ayağıdır. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu konuda farkındalık yaratmak için geçtiğimiz günlerde ENDÜSTRİ 4.0 konferansı düzenledik ve önemli uzmanları konuk ettik. Adı her ne kadar Endüstri 4.0 ise de, endüstrinin, sanayinin çok çok ötesinde bir kavram olduğunu gördük. Nasıl ki bundan önceki birinci, ikinci ve üçüncü sanayi devrimi sadece üretim şeklini değil, yaşam şeklimizi değiştirdiyse; endüstri 4.0’ın etki alanı inanın hayal edemeyeceğiniz kadar geniş olacaktır. Endüstri 4.0 üretim anlamında; robotik teknolojileri, insan-robot iletişimini, hatta robotlar arası iletişimi içeren, bulut teknolojileri ile siber teknolojileri içinde barındıran, nesnelerin interneti ile gündelik hayatımızın her alanına dokunan bir gelişmedir. İçinde yazılımın olduğu, kod yazmanın yeni bir dünya dili olarak ortaya çıktığı bir gelişmedir. Bundan dolayı sanayinin ötesinde diyoruz; çünkü tüm bunların temeli olması gereken eğitim sistemi de buna uygun olmalıdır. Yani, üretimde Endüstri 4.0’ın yanında, EĞİTİM 4.0 ihmal edilmemelidir. Geleneksel, dört duvar arasında geçen, ders anlatan bir öğretmen ve onu pasif olarak tek

taraflı dinleyen ezberci bir öğrenci manzarası ile Endüstri 4.0’a ulaşamayız. Analitik düşünen, sanat ve tasarım eğitimleri ile yaratıcı güce odaklanan, dil bilen, kod yazmayı küçük yaşlarda öğrenen, merak duygusu gelişmiş yeni bir öğrenci profili yaratmak zorundayız. Yani EĞİTİM 4.0’ı tasarlamalıyız… Girişimci profili teknolojiyle değişiyor… Öte yandan ticaret ve hizmet alanlarında da Endüstri 4.0’ı kullanmalıyız. Artık ticaret ve pazarlama bambaşka bir boyut alıyor ve bunun altında Endüstri 4.0’ın izleri var. Bakıyorsunuz turizm alanında birkaç gencin hazırladığı bir rezervasyon yazılımı, geçmişi yüzlerce yıla dayanan ve dünyanın her ülkesinde yüzlerce oteli olan, acentesi olan bir firmadan daha çok para kazanıyor. Dünyanın her yerinde şubesi olan bir yayın evi, bir amazon.com’un yüzde biri etmiyor. Bir yazılım, kod yazan birkaç genç, biraz yaratıcılık ve hayal… Yani; TİCARET 4.0; PAZARLAMA 4.0; LOJİSTİK 4.0, İHRACAT 4.0 düşünülmelidir. Temelinde internet ve bilgi iletişim teknolojileri olan yeni gerçekler, sıradan insanlara üretici olma fırsatı veriyor. Temelinde yazılım olan yeni gerçekler, sıradan insanlara girişimci olma fırsatı veriyor. Temelinde endüstri 4.0’ın parçaları olan yeni gerçekler, küçük firmalara küresel oyuncu olma fırsatı veriyor. Artık hepimiz her an üreticiyiz, girişimciyiz, her an ihracatçı olabiliriz, her an küresel bir ekonominin parçası olabiliriz. Bu anlamda üniversitelerimiz Endüstri 4.0 yüksek lisans ve doktora programlarını başlatmalıdır. Daha çok farkındalık yaratmak zorundayız. Buna uygun inter-disiplin eğitimler almış yeni bir mühendis ve insan kaynağı yetiştirmek zorundayız. Ve elbette tüm bu vizyonun bir devlet politikası haline gelebilmesi ve kamu desteği alabilmesi için, siyasetin de Endüstri 4.0’ı yakalaması

gerekiyor. Yani, siyasette de bir SİYASET 4.0 elzemdir… Teknoloji, verimlilik ve büyüme… Sonuç olarak; girişimcimizi arttırmalı ve küresel rekabette onlara destek vermeliyiz. Eğitim sistemimizi sürekli yenilemeliyiz çünkü bilgiye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Markalaşmalı, yüksek teknolojiye, Ar-Ge ve inovasyona, yani yenilikçiliğe önem vermeli ve diğer sektörlerimizi ihmal etmeden yüksek teknolojili üretime geçmeliyiz. Siyasi istikrarımızı, demokrasimizi, hukukun üstünlüğünü insanımızı güvende kılacak düzeye getirmeliyiz. Unutmayalım ki huzurlu ve yaratıcı bireyler, huzurlu bir toplum oluşturur. Endüstri 4.0 derken ne çok farklı konuya girdik diyebilirsin. Ancak, konuya biraz daha geniş bir perspektiften bakmak ve konunun gerçek çapını görmek zorundayız. Tüm bunları bütüncül düşünmeden sadece birkaç KOBİ’mizi endüstri 4.0’a entegre etmek çözüm olmayacaktır. Üretimde de; ticarette de; ihracatta da; hizmet alanında da; eğitimde de, siyasette de ENDÜSTRİ 4.0’ın felsefe ve uygulamalarını anlamak zorundayız. Bu aslında verimliliğin ve verimliliğe bağlı büyümenin de temelidir. Ancak bu konuda politikaların ne olacağı, vizyonun ne olacağı önemlidir. Bir sonraki başyazımızda ülkenin her anlamda büyümesinin payandaları olan yüksek teknolojili üretimin nasıl olması gerektiğine, verimlilik ve büyüme ilişkisine ve aynı zamanda çağımız ekonomisinde rekabetin temeli olan ihtiyacımız olan girişimci enerjisinin nasıl yaratılması gerektiğine değineceğiz. Tüm bunlar aslında toplumsal refahın da ötesinde, toplumsal huzurun da temelidir ve Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu konulara kafa yormaya, girişimcilerimizi motive etmeye ve öncü kılmaya devam edeceğiz. Gelişmeleri izleyen değil, öncü olan bir Mersin hedefimizidir.

Geçmişten gelen mühendislik harikaları;

ROMA YOLU VE KAPISI

ise, en kısa rota üzerinden hedefe ulaşılmasıdır. İşte bu yüzden birçoğu uzun ve düzdür. Arazideki yollar ise, arazinin doğal yapılarına uygun inşa edilmiştir. Romalı mühendisler, tepelik ve dağlık alanlarda yolları mümkün olduğunca dağın güneş alan kısmına yapmıştır. Amaç, yolları kullanan kişiler için kötü

hava koşullarının yol açabileceği güçlükleri mümkün olduğunca azaltmaktır. Roma yolları genellikle sıkıştırılmış çakıl taşlarından oluşur. Ancak Romalıların tüm dünyada adlarından söz ettirdikleri asıl yolları ise taş döşenerek yapılmıştır. Bölgede bulunan kayalardan yararlanan Romalılar, bu yolların üst yüzeyinde çok büyük taş bloklar kullanmışlardır. Bu yolların ortasını hafif tümsek yaparak, yağmur suyunun yolun ortasında birikmesini de önlemişlerdir. Ayrıca Romalılar yaptıkları yollara kendi izlerini de bırakmışlardır. Genellikle yaptıkları yollarda, yolun yönünü ve merkeze uzaklığını gösteren, kilometre taşı olarak kullanılan, Mil Taşı adı verdikleri yuvarlak mermerden taşlar dikmişlerdir. En bilinen örneği ise, Roma İmparatoru Sezar’ın İtalya’ya diktiği Altın Mil Taşı’dır. Üzerinde yaldızlı bronz harfler bulunan bu sütun, İtalya’daki tüm Roma yollarının bitiş noktasıdır. ‘Bütün yollar Roma’ya çıkar’ sözü de buradan gelmektedir.

Antonius’un Kleopatra’ya aşkını itiraf ettiği topraklar Antik kaynaklara göre, Sezar’ın ölümünden sonra, Roma’nın önde gelen komutanlarından olan Antonius, Kleopatra’yı, Mısır’ın buğday ihtiyaçlarını konuşmak için Kilikya’ya, yani bugünkü Tarsus’a çağırır. Tarsus’ta buluşan ikili, birbirlerine aşık olur ve bir müddet Tarsus’ta kaldıktan sonra ayrılırlar. Bu aşktan günümüze ulaşan ise, tarihte bir mühendislik harikası olarak da kabul edilen Roma Yolu ve Roma Kapısı’dır. Antonius ve Kleopatra’nın yürüdüğü Roma Yolu, Mersin’in Tarsus ilçesinde yer alır. Bu tarihi ve kültürel zenginliği yakından keşfetmek için Tarsus’a davetlisiniz. Bu yaz, Roma Uygarlığı’nın izinde bir kültür yolculuğu, Mersin’de sizi bekliyor. Yapısı Tarsus’un 15 kilometre kuzeyinde yer alan Roma Dönemi’ne ait Roma Yolu ve Kapısı, günümüzde birinci ve üçüncü dereceden Arkeolojik Sit Alanı

ilan edilmiştir. Roma Yolu ve Kapısı coğrafi konumuyla da dikkat çekmektedir. Tarihi mekan ziyaretçilerine, tüm Tarsus’u sahile kadar görme imkanı vermektedir. Roma yolu, ana kaya üzerine ısıya ve soğuğa dayanıklı serpantin taşından yapılmıştır. Genişliği yer yer değişmekle

birlikte ortalama 3 metre, sağlam kalan uzunluğu ise 3 kilometredir. Yol kenarlarındaki kaldırım taşları orijinal yerlerini korumuştur. 19. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilen, yolun en kuzey noktasında bulunan Bozağaç Mahallesi’nde, İmparator Caracalla tarafından bu yolun tamir ettirildiğini belgeleyen Latince bir kaya yazıtı bulunmaktadır. Yolun güney ucunda Roma Kapısı olarak yapıldığı tahmin edilen, 5. yüzyıla tarihlenen kemerli bir kapı vardır. Bazı araştırmacılar bu kapının, Kilikia Bölgesi sınırlarının başlangıç yeri, ‘Sınır Kapısı’ olduğunu tahmin etmektedir. Antik yolun kenarında bulunan ve İ.S. 4. yüzyıla tarihlenen bir mil taşı parçasının üzerindeki Latince yazıtta, taşın dikili olduğu noktanın Tarsus’a uzaklığının 12 mil olduğu yazmaktadır. Roma Kapısı Roma Kapısı’nın, diğer adıyla Zafer Takı’nın, 5. yüzyılda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Bu kemerli kapı için araştırmacılar, Kilikia Bölgesi sınırlarının başlangıç yeri olduğu için ‘Sınır Kapısı’ olduğunu söylemektedir. Kapı’nın dış genişliği 8.80 metre, kemer yüksekliği 5.20 metre, iç genişliği 4.11 metre, yan payelerin genişliği 2.35 metredir. Derinliği ise 1 metre civarındadır. Ancak kapı, büyük hasar almıştır. Roma Kapısı’nın günümüzdeki görünümü onarım görmüş halidir. Roma Kapısı ve Roma Yolu’nun, Sağlıklı Köyü civarındaki Bozağaç ve Kırıt Köyleri’nde yer alan antik kentlere de bağlantısı bulunmaktadır. Ulaşım: Tarsus’a 15 kilometre uzaklıkta olup ulaşım kiralık veya özel araç ile sağlanabilir. Adres: Sağlıklı Mahallesi, Tarsus, Mersin


4

YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

Limonda Thrips Zararlısıyla mücadelede imzalar atıldı

Enis Hekimoğlu MTSO Yönetim Kurulu Üyesi

M

ersin dış ticaretinde önemli yere sahip limonda etkili olan Thrips zararlısı ile mücadele başlıyor. Türkiye’de ilk kez Mersin’de 2015 yılında limonda kaydedilen Hawaii Çiçek Thrips zararlısı, ürünün dış yüzeyinde oluşturduğu lekeler nedeniyle ürünün ekonomik değerini azaltıyor. Sorunun giderilmesi adına ‘Mersin’de Limon Yetiştiriciliğinde Sorun Olan Thrips Zararlısı ile Mücadele Projesi’ için ilk adım atıldı. Kent ekonomisinde limonun çok önemli bir kalem olduğunu hatırlatan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Sefa Çakır, “Böyle kıymetli bir üründe hastalıklar nedeniyle yaşanan ekonomik kayıplar mutlaka önlenmeli” dedi. Limonda hızla yayılan Thrips Zararlısı ile mücadele başlatılması adına konunun tarafları MTSO önderliğinde bir araya geldi. Yapılan ilk toplantı sonunda ortak mücadele için Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Adana, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası, Erdemli Ticaret ve Sanayi Odası, Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği, Akdeniz Ziraat Odası ve Erdemli Ziraat Odası arasında mutabakat metni imzalandı. Toplantıda Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Bitki Zararlıları Bölümü Bölüm Başkanı Dr. Adalet Hazır, mevcut sorun ve bu sorunun çözümü için hazırlanan proje hakkında bilgi verdi. Limonda yeni bir zararlı türü tespit edildiğini bildiren Hazır, Thrips adı verilen bu zararlının özellikle yıl boyunca çiçeklenen yediveren grubu limonda yaygın olarak görüldüğünü anlattı. Bu zararlının çok çabuk ürediğini ve mücadelesinin de oldukça zor olduğunu kaydeden Hazır,

geliştirdikleri ve iki yılı kapsayan ‘Mersin’de Limon Yetiştiriciliğinde Sorun Olan Thrips Zararlısı ile Mücadele Projesi’ kapsamında bir ilaçlı bir de ilaçsız mücadele yöntemi geliştirilmesinin hedeflendiğini söyledi. Thrips zararlısının meyve yüzeyinde gümüşsü lekeler ve şekil bozukluklarına yol açtığını anlatan Hazır, bu nedenle ürünün pazar değerini de düşürdüğüne dikkat çekti. Türkiye’de 4 milyon ton civarında üretilen turunçgilin yüzde 21’ini limonun oluşturduğunu bildiren Hazır şu bilgileri verdi: “Limon, iç tüketimde de dış ticarette de önemli bir ürün. 2016 yılı verilerine göre Mersin’de üretilen 587 bin ton civarındaki limonun 417 bin tonu Erdemli’de üretilmiş. Lekeli meyve oranı ise yüzde 50’lere ulaşmış. Yeni Thrips türünün beklenmesi nedeniyle bu zararın artma riski var.” Zararlının hızla yayıldığına da işaret eden Adalet Hazır, yumurtadan ergin oluncaya kadar ortalama 25 derecede10.3 gün geçtiğini ve bir yıl içinde bir zararlının döl sayısının 10 ile 20 arasında değişebildiğini anlattı. Aynı zamanda larvanın bitkinin korunaklı kısmında beslenmesi nedeniyle kimyasal ilaçlardan etkilenmesinin de nispeten zor olduğunu vurgulayan Hazır, bu zararlıya karşı henüz ruhsatlı bir bitki koruma ürünü bulunmadığını söyledi. “Deneme çalışmaları iki limon bahçesinde başlayacak”

Hazırlanan proje hakkında da bilgi veren Adalet Hazır, 2018 -2019 yıllarını kapsayacak olan proje kapsamında iki limon bahçesinde çalışma yürütülmesinin planlandığını bildirdi. Proje kapsamında zararlının ilk ergin ve larva çıkış tarihlerinin, popülasyon dinamiği, döl sayısı, zarar oranının saptanacağını, ardından

etkili bitki koruma ürünü, etkin mücadele zamanı ve etkili doz tespitinin yapılacağını bildiren Hazır, aynı zamanda avcı böcek salımı yoluyla biyolojik mücadele yollarını da araştırılacaklarını anlattı. Limonun yanı sıra bu zararlının elma, şeftali, muz, sebzeler, çay ve tütünde de zarar yapma potansiyeli bulunduğuna işaret eden Hazır, ancak hazırladıkları proje ile ilk etapta limona odaklanacaklarını sözlerine ekledi. Çakır: “Kıymetli ürünler hastalık nedeniyle kayba uğramamalı”

Toplantı sonunda konuyla ilgili değerlendirme yapan MTSO Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Sefa Çakır, bölge için limonun önemine dikkat çekti. Türkiye’nin limon üretiminin önemli bir bölümünün Mersin’de gerçekleştirildiğini hatırlatarak, ihracata konu olan ürünler arasında da üst sıralarda yer aldığını kaydeden Çakır, “Bu kadar kıymetli bir ürün hastalıklar nedeniyle kayba uğramamalı. En kısa sürede mücadele yönteminin saptanması adına elimizden geleni yapacağız” dedi. Yalnız Mersin değil, tüm yurdu etkileyen böylesi önemli bir konunun çözümü noktasında tüm taraflarının bir araya geldiğini vurgulayan Çakır, başlatılacak proje için imzaların atıldığı mutabakat metninde isimleri yer almasa da Mersin Ziraat Mühendisleri Odası ile Tarsus Ziraat Odası’nın da projenin destekçileri arasında yer alacağını söyledi. Ekonomik kayıplar yaşanmaması adına projeye limon ile başlayıp ardından kent için önem taşıyan diğer tarımsal ürünlerle devam edeceklerini bildiren Çakır, bu proje sonunda üreticinin de ihracatçının da sorunlarının çözüleceğine inandığını sözlerine ekledi.

Türkiye ihracatta, organik üretim avantajını fırsata çevirmeli M ersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Ziraat Mühendisi Enis Hekimoğlu, Türkiye’nin dünyada en fazla organik üretim alanına sahip ülkeler arasında 30’uncu sırada yer aldığını, en fazla üretici sayısına sahip ülkeler sıralamasında ise 6’ıncı olduğunu söyledi. Türkiye’nin organik tarımda ciddi bir potansiyeli bulunmasına rağmen ihracatta bunu fırsata çeviremediğine dikkat çeken Hekimoğlu, “Dünyadaki talep ise organik ürünler üzerinde yoğunlaşıyor. Bunu Berlin Fuarı ve hal ziyaretlerimizde bir kez daha tespit ettik” dedi. Bugün AB ülkeleri ve Amerika’nın dünyanın organik ürün pazarını besleyen önemli oyuncular arasında yer aldığını kaydeden Hekimoğlu, Türkiye’nin de organik ürünlerin üretimi yanında paketlenmesi, markalaşması, tüketiciye ulaşmasına kadarki tüm süreçlerde daha yoğun çalışması gerektiğine dikkat çekti. Dünya genelinde organik ürün tüketiminin hızla arttığını vurgulayan Hekimoğlu, “Yalnızca Almanya’nın organik tarım ürünleri ithalatı 10 milyar doları aştı. Almanya gibi organik tarımda söz sahibi ülkeler tarım 3.0’a ulaşmışken biz Türkiye’de organik tarımda 1.0’ı yerleştirmeye çalışıyoruz” dedi. Almanya’da tüketicilerin yaşam biçimleri, sosyal statüleri ve beklentileri doğrultusunda ürünler hazırladığına değinen Hekimoğlu şöyle konuştu: “Yurtdışında tüketici talepleri göz önünde bulundurularak yeni organik mamuller piyasaya sürülüyor. Tüketicinin çantasında gezdirebileceği, kolay taşıyabileceği kolay tüketilebilir formlar yapılıyor. Ayıklama ve pişirme gibi aşamalar ortadan kaldırılarak ürünün doğrudan tüketilmesine imkan tanıyan paketlenmiş sebze, meyve kuruları, kuru yemişler, yağlı tohumlar ya da tahıllar satılıyor. Bu sayede tüketicinin ürünü hazırlarken yaşadığı zaman kaybının da önüne geçiliyor. Avrupalı üreticiler bu ihtiyacı görerek ürünleri cips, enerji barları gibi paketi açtığınızda tüketilebilir formda, son ürün halinde tüketiciye sunuyor.”

Endüstriyel nişastaya tepki büyük

Organik sektörünün endüstriyel nişasta şekerine karşı çok ciddi tepki verdiğine de dikkat çeken Enis Hekimoğlu, tespitlerini şöyle anlattı: “Bu nedenle tatlı ihtiyacını karşılamak adına çok keyifli alternatif ürünler üretilmiş. Örneğin bizden incir alıyorlar ama onu asla sadece incir olarak satmıyorlar. İncir ile hazırlanmış, miktar olarak küçük ancak besin değeri oldukça yüksek, çantada taşınır ürünlere dönüştürüyorlar. Sektör, tüketim alışkanlıkları doğrultusunda kendini hızla nihai ürünü oluşturmaya odaklamış. Organik ürünler lezzet, güvenirlilik ve yüksek besin değeri ile gastronomi dünyasında da tüketici gözünde de değerli hale gelmiş.” Karbon ayak izinin de önemsenen konuların başında geldiğine değinen Hekimoğlu, yarı mamul olarak ithal ettikleri ham maddeleri kendi ülkelerinde yüksek katma değerli ürünlere çevirip kendi markaları ile ihraç ettiklerini söyledi. Organik üretimde bilim ve teknolojiyi kullanarak kusursuz ürünlere ulaşıldığını kaydeden Hekimoğlu, Türkiye’nin ise en büyük sorunu tedarik zincirindeki eksik halkalarda yaşadığını anlattı. Üreticinin tüketiciye ulaşmada sıkıntı yaşadığını dile getiren Hekimoğlu, şöyle konuştu: “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim ve Geliştirme Müdürlüğü’nün organik üretim ile ilgili yeni oluşturduğu birim ise sorunların çözümü noktasında daha hızlı yol alabileceğimiz umudunu veriyor. Organik sektörüne Mersin ve Çukurova özelinde turunçgil meyveleri, muz, çilek, süt ve et ürünlerinde ciddi fırsatların bulunduğunu bilmeliyiz. Bu çerçevede üretici birlikleri, sivil toplum örgütleri ve bakanlığımıza bağlı araştırma enstitüleri ile beraber hazırlanacak araştırma ve eğitim destekleri ile Türkiye’nin bugün yaptığı 18 milyar dolar seviyesindeki tarım ihracatı kadar organik tarım ihracatı yapılmaması için hiçbir sebep yok.”

Ürün İhtisas Borsası’nın kuruluşu tamamlandı

Y

erli yazılımcılara Yerli Malı Belgesi alabilmelerinin önü açıldı. Bu sayede yerli yazılım firmaları yurtiçinde düzenlenecek ihalelerde rekabet avantajı sağlayabilecek. Yerli yazılım ve bilişim sektörünü destekleyecek bu uygulama ile Türkiye’nin orta ve yüksek teknolojili ürünlerinin daha çok gelişmesine imkan tanınacak. Yerli Malı Belgesi Tebliği’nin 2014 yılında yürürlüğe girmesi ile birlikte birçok sektörde yerli malı belgeleri düzenlenmeye başlandı. Ancak yazılım sektörüne yerli malı belgesi düzenlenmesi konusunda sıkıntılar yaşanmakta ve yazılım ürünleri kapsam dışında tutulmaktaydı. Bu sorunu ortadan kaldırmak adına Yerli Malı Tebliği’ne uygun olarak, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu tarafından ‘Yazılım İçin Yerli Malı Belgesi Düzenlemesine İlişkin Uygulama Esasları’ onaylandı. Bu sayede yazılım ürünlerine yerli malı belgesi düzenlemenin önü açıldı. Bundan böyle Yazılım Değerlendirme Tutanağı ile yerlilik şartlarının sağlandığı tespit edilen yazılımlar için Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’ndan (MTSO) ‘Yerli Malı Belgesi’ düzenlenebilecek. Yeni uygulama özellikle kamu ihalelerine katılımda önemli avantajlar getiriyor. Yerli Malı Belgesi’ne sahip

MTSO 4

CMYK

olan bir yerli yazılım, yüzde 15’e kadar fiyat avantajı sağlayabiliyor. Kamu İhale Kanunu’nun ilgili maddesinde şu ifadelere yer veriliyor: “Mal alımı ihalelerinde yerli malı teklif eden istekliler lehine % 15’e kadar fiyat avantajı sağlanabilir. Ancak, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak orta ve yüksek teknolojili sanayi ürünleri arasından belirlenen ve her yıl Ocak ayında kurum tarafından ilan edilen listede yer alan malların ihalelerinde yerli malı teklif eden istekliler lehine % 15’e kadar fiyat avantajı sağlanması zorunludur.” Belge nasıl alınır? Yazılım için yerli malı belgesi almak isteyen başvuru sahibinin öncelikle Yazılım İçin Yerli Malı Belgesi Başvuru Dilekçesi ve eki belgelerle birlikte kayıtlı olduğu Oda’ya başvurması gerekiyor. Ardından İlgili Oda tarafından başvuru dilekçesi ve ekteki belgeler incelenip değerlendirilmesi adına TOBB ve TESK aracılığıyla TOBB bünyesinde istihdam edilen yazılım uzmanlarına iletiliyor. Yapılan başvurular uzmanlarca kayıt altına alınarak dosyaya başvuru numarası veriliyor. Uzmanlarca incelenen başvuru; yazılımın yerlilik

kriterlerini sağlayıp sağlamadığı konusunda tespit yapmak üzere TOBB bünyesinde; TÜBİTAK, TSE, TOBB, TESK, SSM, BTK ve üniversitelerin bilgisayar bölümlerinden bir asil bir yedek olmak üzere, konularında uzman toplam 7 (yedi) asil ve 7 (yedi) yedek kişiden oluşturulan Yazılım Değerlendirme Komisyonuna iletiliyor ve uygun görülenlere belgeleri veriliyor. Konuyla ilgili değerlendirme yapan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, Oda olarak uzun süredir yüksek teknolojiye vurgu yaptıklarını hatırlatarak, “Hemen her demecimizde sürekli yüksek teknolojili ürünlerin önemine, ihracatının artırılması konusuna değinerek yüksek teknolojili ürünlerin önemine dikkat çektik. Bugün atılan adım bu alanda ilerleme sağlanması adına önemlidir. TOBB’un da desteği ile istenilen yönde sonuç alınmıştır” dedi. Yazılımın Endüstri 4.0’ın da temeli olduğuna dikkat çeken Aşut, “Türkiye ve tüm dünya ekonomilerinin yeni sanayi devrimi Endüstri 4.0’a geçişe ağırlık verdiği günümüzde yazılımı destekleyecek böylesi bir uygulama önümüzdeki süreçte elde edilecek başarıların önemli bir adımıdır” değerlendirmesini yaptı.

G

ümrük ve Ticaret Bakanlığı önderliğindeki ‘Üreten Türkiye Konuşuyor’ Toplantılarının ikincisi Adana’da düzenlendi. İlki Van’da gerçekleştirilen toplantı serisine Adana’da devam edildi. 12 il ziyareti sonunda tamamlanacak olan program sonunda iş adamlarından gelen talepler doğrultusunda hazırlanacak rapor, Bakanlar Kurulu’nda değerlendirilerek yeni yol haritası belirlenecek. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) katkıları, TÜRKONFED, TİM, TÜMSİAD, MÜSİAD, TZOB, ASKON, KAMU-SEN, HAK-İŞ, TESK, MEMUR-SEN, TÜRK-İŞ, TİSK, TÜGİAD ve TÜGİK olmak üzere on dört STK’nın işbirliğinde düzenlenen Üreten Türkiye Konuşuyor Toplantısı, TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlendi. Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi ve Avrupa Birliği (AB) Bakanı Ömer Çelik ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun katıldığı toplantıya, Mersin Ticaret ve Sanayi

Odası’nı temsilen Yönetim Kurulu Üyeleri Fatih Kısa, İbrahim Zeper, Ekrem Sağlam ve Mustafa Kabadayı ile Meclis ve Meslek Komitesi Üyeleri katıldı. Açılışta konuşan Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, bugüne kadar Türkiye ekonomisinin canlanması adına hükümetin yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verdi. Tüm alanlarda olduğu gibi tarımda da önemli adımlar atıldığına dikkat çeken Tüfenkçi, tarım ürünlerinin ticarileşmesi, değerlendirilmesi, sağlıklı depolama imkanlarının sağlanması noktasında lisanslı depoculuk sistemini hayata geçirdiklerini hatırlattı. Ürün İhtisas Borsası’nın kuruluşunu tamamladıklarını da anlatan Tüfenkçi, “Bu borsa, Cumhurbaşkanımızın imzalamasıyla yürürlüğe girmiş olacak ve yeni bir piyasayı milletimize kazandırmış olacağız” dedi. Sebze ve meyve ticaretinde de yeni bir dönem başladığını kaydeden Tüfenkçi, “Hal kayıt sistemiyle ürünün tarladan sofraya kadar

Sürdürülebilir tarımın anahtarı; organik tarım

Konuşmasının sonunda organik tarımın önemine de değinen Enis Hekimoğlu, bugün modern tarım olarak da adlandırılan konvansiyonel tarımla artan dünya nüfusunun doyurulması hedeflese de kullanılan yöntemlerin sağlığı tehdit ettiğini söyledi. Konvansiyonel yöntemlerin toprağı verimsizleştiren klasik kimyevi gübreler ve ilaçların yeraltı sularına kadar işleyip eko sistemi olumsuz etkilediğini ve pek çok canlının ölümüne sebep olduğunu anlatan Hekimoğlu, şu bilgileri verdi: “FAO’nun yayınladığı rapora göre son 50 yılda suni azotlu gübrelerin kullanımı artarken, dünyada tahıl gruplarının artışı yalnızca % 2 olmuştur. Yapılan araştırmalarda 21 vitamin ve mineral ögesinin organik ürünlerde daha bol olduğu, iklim değişikliklerini önlemede önemli rol aldığı, konvansiyonel tarıma göre % 45 daha az enerji kullanıldığı ve sera gazı yayılımını % 70 azaltabildiği belirlenmiştir. Organik tarım, konvansiyonele göre % 30 daha fazla iş gücü sağlamaktadır. 2014’te dünyada 172 ülkede 44 milyon hektar alanda 2,3 milyon organik üretici tarafından organik tarım gerçekleştirildiğini bildiren Hekimoğlu, bu yıl itibariyle de dünya organik tarım ticaretine konu olan değerin 80 milyar dolar olduğunu söyledi. Organik tarımın sürdürülebilir kalkınma hedeflerine paralel yeniden şekillenen sürdürülebilir üretim ve tüketim anlayışı ile yeni bir döneme girdiğini ifade eden Hekimoğlu, bu dönemin organik 3.0 olarak adlandırıldığını açıkladı. Sürdürülebilir tarım ve kalkınma adına birçok ülke ve uluslararası kuruluşun organik tarımın yaygınlaştırılması, organik gıda pazarı ve ticaretinin teşviki için çalıştığını kaydeden Hekimoğlu, “Organik tarım tüm canlılara ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren yetiştiricilikte insana ve çevreye zararlı suni kimyevi gübrelerin tarım ilaçlarının kullanılmadığı bir tarım yöntemidir” dedi.

izlenmesi, ürünün fiyatlandırması konusunda çalışmalarımız devam ediyor. Sebze ve meyvelerin soğuk zincirinin sağlanması ve fire oranlarının azaltılması yönünde araştırmalar yapıyoruz. Bu noktada faaliyet gösteren taşıma firmalarımıza teşvik çalışmalarımız sürüyor” dedi. Dünya düzeninin değişmeye başladığına dikkat çeken AB Bakanı Ömer Çelik, artık ABD’nin serbest ticarete karşı açıklamalar yaptığını, Çin’in serbest ticaretten yana tutum izlediğini, İngiltere’nin AB’den ayrıldığını, NATO’da, ABD ve AB arasında bir takım tartışmalar yaşandığını hatırlatarak, Türkiye gemisinin bu dönemde iyi şekilde yönetilmesi gerektiğini vurguladı. STK’lara sözcülük yaparak ortak metni okuyan TESK Başkanı Bendevi Palandöken ise toplantının açılışındaki konuşmasında şunları söyledi: “Zor bir seneyi geride bıraktık. Küresel dengelerin yeniden oluştuğu bir döneme giriyoruz. Bu döneme iyi hazırlanın. Reform yapmakta öne geçen ülkeler geleceğin kazananı olacak. Hazırlığını iyi yapan ülkeler toz duman dağlınca yoluna devam edecek. İçerideki safları sıkılaştırmalıyız. Gün, omuz omuza verme günüdür. Yapısal reformları hayata geçirip küresel rekabette bizi öne çıkaracak adımlar atmalıyız.” Açılış konuşmalarının ardından yuvarlak masa toplantısında işadamlarıyla bir araya gelen Bakanlar ve STK temsilcileri sorunları ve çözüm önerilerini dinledi.


5

YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

Türkiye, Avrasya’nın Endüstri 4.0 merkezi olabilir nin de önem taşıyacağına dikkat çeken Ersoy, depolama için mutlaka bulut teknolojisine geçilmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye’yi yakın coğrafyasındaki ülkeler arasında Endüstri 4.0’a en hızlı geçebilecek ülke olarak gösteren SIEMENS Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy, “Ev ödevlerimizi hepimiz doğru yaparsak Avrasya’da üretim merkezi olma şansımız var. Günlük siyasetten uzaklaşıp asıl uğraşmamız gereken konuya eğilebilirsek harikalar yaratabiliriz” dedi.

T

ürkiye’yi yakın coğrafyasındaki ülkeler arasında Endüstri 4.0’a en hızlı geçebilecek ülke olarak gösteren SIEMENS Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy, “Ev ödevlerimizi hepimiz doğru yaparsak Avrasya’da üretim merkezi olma şansımız var. Günlük siyasetten uzaklaşıp asıl uğraşmamız gereken konuya eğilebilirsek harikalar yaratabiliriz” dedi. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından yürütülmekte olan Avrupa İşletmeler Ağı (AİA) Projesi kapsamında; yeni sanayi devrimi olarak kabul gören Endüstri 4.0’ı mercek altına almak, bu dönüşümün işletmeler açısından yaratacağı fırsatları ve tehditleri irdelemek adına “Endüstri 4.0: Yeni Sanayi Devrimi Konferansı” düzenlendi. Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu Üyesi ve Vira Stratejik Ortaklık Yönetim Kurulu Üyesi Senem Kılıç ile SIEMENS Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy’un konuşmacı olarak katıldığı toplantıda yeni sanayi devrimine uyum sağlamanın ipuçları verildi. Konuşmasına Endüstri 4.0’ın tarihçesi ile başlayan SIEMENS Türkiye

Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy, Endüstri 4.0’a geçiş nedenlerini ise şöyle özetledi: “Sanayide Batı’nın hakimiyeti son dönemlerde Doğu’ya kaymaya başladı. Avrupa’daki 27 ülkenin toplam sanayi üretimi 2006’da 550 Milyar Euro’dan 2011’de 620 Milyar Euro’ya çıkıyor. 2006’da 170 Milyar Euro olan Çin’deki sanayi üretimi ise 2011’de 580 Milyar Euro’ya çıkınca Batı bir önlem almak için düşünmeye başlıyor. Çin’deki gelişmeleri takip ediyor ve ne yaparsa öne geçebileceğini araştırıyor. Bunun üzerine üç noktaya ağırlık veriyor. Birincisi ürünü pazara çıkarma hızını artırmak, ikincisi esnek üretim modeli uygulamak ve sonuncusu ise insanı üretimden çekerek verimliliği artırıp maliyeti azaltmak. Böylece Endüstri 4.0 doğuyor.” “Dünya ile iletişimde olmazsanız sistemin dışında kalırsınız” Türkiye’nin de Endüstri 4.0’ı benzer tarihlerde konuşmaya başladığını ve konuşmakla da kalmayıp önemli adımlar atmaya başladığını bildiren Ali Rıza Ersoy, “Endüstri 4.0’ı ıskalamayacağımız kesinleşti. Dünyadan 4 – 4,5 yıl

sonra da olsa bu endüstriye geçeceğimizi tahmin ediyorum” dedi. Bu geçiş için neler yapılması gerektiğini, şirketlerin nelere dikkat etmesi gerektiğini de anlatan Ersoy şunları söyledi: “Yeni düzende bilgi paylaşımı anlık olmalı. Şirket içinde aylık, haftalık, günlük raporlamalar yerine yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı, bilgi insan etkileşimi olmadan gerçek zamanlı akmalı. Fabrikanızı dijitalleştirdiniz ama yetmez. Hammadde tedarikçinizden, distribütörünüze kadar temasta olduğunuz tüm kesimlerle süren işlemlerin de izlenebilirliği önemli. Hem yatay hem dikey dijitalleşme gerekiyor ki bunlar çok büyük teknolojiler değil. Nesnelerin interneti de önemli. Yani, işe yarayan her şey internete bağlı olmalı. 2020’ye kadar işe yarayan 28 milyar nesnenin internete bağlı olacağı öngörülmüştü. Bu rakam bir yıl geçti 40 milyar nesne olarak revize edildi. 5 sene sonra vücudumuza chip takılmaya başlanacak. Yoksa dünyadan kopuk olacaksınız. Dünya ile iletişimde olmazsanız da sistemin dışında kalacaksınız.” Bu sistemler sonrasında oluşan büyük verinin depolanması ve güvenliği-

“Endüstri 4.0’ı ıskalamayacağımız kesinleşti” Türkiye’de de Endüstri 4.0’a yönelik önemli adımlar atıldığını bildiren Ali Rıza Ersoy, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yoğun şekilde ileri teknoloji üzerine çalıştığını söyledi. Endüstri 4.0 Türkiye Platformu kurulduğunu açıklayan Ersoy, “Türk Sanayisi’nin Dijital Dönüşümü” adı altında İcra Kurulu ve Danışma Kurulu oluşturulduğunu anlattı. 4 aydır yoğun bir çalışma sürdüğünü ve en geç kış aylarında Türkiye’nin Endüstri 4.0 Yol Haritası’nı belirlemiş olacağını kaydeden Ersoy, “Bu dönüşümü gerçekleştiren ülkelerden en geç 4,5 yıl sonra yeni sanayi devrimini yakalayacağımız gözüküyor. Yani bu kez ıskalamayacağımız kesinleşti” dedi. Komşu ülkelerin hiçbirisinde Endüstri 4.0’ı yakalayabilmek için gereken köklü üniversiteler, köklü işletmeciler ya da mühendisler bulunmadığını anlatan Ersoy, “Bizim gibi kapitalizmi içselleştirmiş iş alemi yok. Gümrük Birliği gibi mekanizmalarla Batı’ya entegre ekonomi yok. Hiçbirinde Türkler kadar girişimci ruh yok. Bu işi yaparsak Avrasya’da biz yaparız. İsteyince çılgın Türklerin yapamayacağı yok. Orta gelir tuzağından kurtulmamızın tek şansı bu” dedi. “İş adamları ne yapmalı?” İş adamlarının bu dönüşüme ayak uydurması için yapması gerekenleri de anlatan Ergen, şimdiden şirketlerde Endüstri 4.0 departmanları kurulması ve Endüstri 4.0 mühendislerinin çalışmaya başlaması gerektiğini söyledi. Mutlaka kazancın belli bir bölümünü ar-ge yatırımı olarak ayırmak gerektiğine dikkat çeken Ersoy şöyle konuştu: “Fakir ülkeyiz paramız yok diye mazeret yok. 5 yıl her sene kazancınızın yüzde 3’ünü ar-ge’ye ayıracaksınız. Ayırdığınız bütçenin yönünü 4.0’a döndüreceksiniz. Bu bütçeyi ayırmayan sanayiciler kaybolup gitmeye mahkum olacak. İnsanların çalışmadığı ışıksız fabrikalar geliyor. İnsan olmayınca servis otobüsü, kantin, yemekhane, ışık gibi ihtiyaçlara da gerek kalmayacak. Türkiye’nin üçüncü ışıksız fabrikası Gaziantep’e kuruluyor. Biz de kendimizi

hazırlamalıyız.” Eğitim de kendisini hazırlıyor Endüstri 4.0’a eğitimde de hazırlık yapıldığını bildiren Ali Rıza Ersoy, Türkiye’de kod yazma eğitiminin 4,5 yaşa kadar indiğini, 3 tane Endüstri 4.0 Meslek Yüksek Okulunun kurulduğunu anlattı. Üniversitelerin de bu konuyla ilgili bölümler açmaya başladığını kaydeden Ersoy, “Benim bildiğim gelecek yıl 40 adet bölüm açılacak” ifadesini kullandı. Dönüşümün insanı sistemden tamamen çekmeyeceğini, insan ve gezegen sever bir yapı olduğunu da anlatan Ersoy, insanın yalnızca kas gücünden yararlanılmayacağını, hak ettiği şekilde beyin gücüyle çalışacağını bu nedenle gençlerin şimdiden kendisini bu doğrultuda geliştirmeleri gerektiğini söyledi. Gelen her sanayi devriminin bazı meslekleri yok ettiğini ama yeni meslek gruplarını getirdiğini vurgulayan Ersoy, “Bu nedenle işsizlik artmak yerine azalacak. Üretim artışına paralel oluşacak yeni iş kollarıyla diğer sanayi devrimlerinde olduğu gibi bu dönemde de işsizlik azalacak” değerlendirmesini yaptı. Kılıç: “Hep birlikte yeni bir hikaye yazalım” Vira Stratejik Ortaklık Yönetim Kurulu üyesi ve KalDer İzmir Yönetim Kurulu Üyesi Senem Kılıç Endüstri 4.0’a nereden başlayıp nasıl ilerlenmesi gerektiği konularına değindi. Endüstri 4.0’ın önemli bir fırsat olduğuna dikkat çekerek, “Gelin hep birlikte yeni bir hikaye yazalım” diyen Kılıç, yeni bir dönemin başladığını ve bu döneme ayak uydurmanın kuralları olduğunu söyledi. Yapay zekanın yeni dönemde önem kazandığını, Şubat 2016’da Oxford

Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre yapay zekanın, bugün Amerika’da yapılan işlerin yüzde 50’sini, İngiltere’deki mesleklerin yüzde 35’ini, Çin’dekinin yüzde 77’sini ve OECD ortalamasına göre yüzde 57’sini insanların elinden alabileceğini kaydeden Kılıç şöyle konuştu: “Bugünün güncel meslek dalları önümüzdeki süreçte yok olacak. Bunun yerine Data Merkezi Teknisyeni, Dijital Duyu Geliştirici, Robot Tamircisi, Dijital Veri Çöpçüsü, Kişisel Veri Düzenleyicisi gibi yeni meslek dalları oluşacak. Gençlerin teknolojiye doğması bizim için bir tehdit olmamalı. Onların teknolojide kendilerini geliştirmesine destek olmalıyız.” 10 yıl sonra doktorsuz, ameliyatı kendisi yapan sanal hastanelerin geleceğini kaydeden Kılıç, yaşlı hastalar için kişisel bakım asistanları oluşacağını bildirdi. Endüstri 4.0’ın hizmet sektöründen çok üretim şirketlerini ilgilendirdiğini anlatan Kılıç, bu dönüşümle sanayiye dayalı büyüme gerçekleşirse Türkiye’nin zenginleşebileceğini söyledi. 10 yıl içinde dönüşümün gerçekleşmesi gerektiğini vurgulayan Kılıç, “Yeni dönemde kas gücüne değil, aklıyla kalbini birleştirecek insanlara ihtiyacımız var” dedi. Şirketlerin bütçelerinden ar-ge’ye pay ayırmasının önemine de değinen Kılıç, bunun yapılmaması halinde üretici bir toplum yerine tüketici olmaya devam edileceğini anlattı. Yeni dünya düzeninin iki kuralı bulunduğunu da anlatan Kılıç, sözlerini, “Bunlardan bir tanesi eski bildiklerinizi unutun, ikincisi de deneyim ekonomisine merhaba deyin. Yeni dünyada acilen yerimizi almalıyız” diye tamamladı.

Bağımsız denetçiler için sürekli eğitim tebliği yolda

K

amu Gözetim Kurumu İkinci Başkanı İmdat Ersoy, bağımsız denetimde kalitenin artması adına eğitime büyük önem verdiklerini belirterek, yaklaşık iki ay içinde bağımsız denetçiler için Sürekli Eğitim Tebliği yayınlamaya hazırlandıklarını söyledi. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), Kamu Gözetim Kurumu, Mersin SMMMO ve SGD Bağımsız Denetim iş birliğinde ‘Bağımsız Denetimin Bugünü ve Geleceği’ Konulu Toplantı düzenledi. Toplantıya Kamu Gözetim Kurumu İkinci Başkanı İmdat Ersoy, Mersin SMMO Başkanı Faruk Tokgöz, Mersin Vergi Dairesi Başkanı Adem Güngör, Mersin Ticaret İl Müdür Vekili Hacı Akif Yıldız’ın yanı sıra mali müşavir ve yeminli mali müşavirler katıldı. SGD Bağımsız Denetim Hizmetleri Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Uçak’ın oturum başkanlığını yürüttüğü toplantının konuşmacıları arasında KGK Muhasebe Standartları Daire Başkanı Murat Yünlü ile İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Karabınar yer aldı. Yünlü, Bağımsız denetime tabi şirketlerde finansal raporlamanın bugünü ve geleceğini anlatırken Karabınar, bağımsız denetimin standartları ve raporlama konusunda sunum yaptı. Toplantıda şirketlerin daha emin ve güvenilir adımlarla yola devam etmesi, kredi imkanlarına daha rahat ulaşabilmeleri, güven verecek mali tablolarıyla gerektiğinde yabancı yatırımcılarla

MTSO 5

CMYK

yollarının kesişebilmesi adına bağımsız denetimin önemi anlatıldı. Toplantıda ayrıca bağımsız denetim konusunda önümüzdeki süreçte yapılacak çalışmalar hakkında da bilgi verildi. Ersoy: “3 yıl içinde 120 puan uygulaması geliyor”

Toplantının açılışında konuşan Kamu Gözetim Kurumu İkinci Başkanı İmdat Ersoy, bağımsız denetimde gerçekleştirilen son düzenlemeler hakkında bilgi verdi. Bağımsız denetimin önemine dikkat çekerek bu alanda kalitenin artırılmasına yönelik yapılan çalışmaları anlatan Ersoy şunları söyledi: “Kaliteyi artırmak adına sürekli eğitim tekniğini uyguluyoruz. Yapılan denetimin, denetim yapılan kuruma ciddi bir katmadeğer oluşturması en büyük isteğimiz. Hep birlikte şirketlerimizin ihtiyacı olan değeri üretebileceğimize inanıyorum. Biz de kurum olarak bunun takipçisi olacağız. Kalitenin artması için bağımsız denetçilerimizin de kendisini sürekli geliştirmesi gerekiyor. Bu noktada bir takım mesleki yayınların takibi önemli. Bunun sağlanması adına Sürekli Eğitim Tebliği üzerinde çalışıyoruz ve önümüzdeki iki ay içinde bu tebliği yayınlamaya hazırlanıyoruz. Bu tebliğ ile 3 yıl içinde 120 puana ulaşma uygulaması getireceğiz. Denetçi arkadaşlarımız farklı alanlardan puan elde edecekler ve 3 yıl içinde puanı 120’ye ulaşmayan arkadaşlarımızı dinlendi-

receğiz.” Tüm dünyada şirketlerin finansal tablo ve bilgilerinin doğru ve tarafsız olduğunun belirlenmesi konusundaki kabul gören uygulamanın denetimin bağımsız kişi ve kuruluşlarca yapılması ve bu denetimin yine bağımsız denetçiler tarafından gözetlenmesi uygulaması olduğunu anlatan Ersoy, küresel gelişme ve ihtiyaçlar doğrultusunda Türkiye’de de bu uygulamanın yaygınlaşmaya başladığını söyledi. Temel hedefin doğru ve ihtiyaca uygun finansal tablo üretmek olduğunu kaydeden Ersoy, “Bunun sağlanması yatırımcılara, tedarikçilere ve kimi zaman da kamu kuruluşlarına doğru bilgi verilmesi adına önem taşıyor. Yöneticilerin alacakları kararlar ve atacakları adımlarda ihtiyaca yönelik ve gerçekçi finansal bilgiye ulaşılması gerekiyor. Ülkemizde mevcut durumda vergi odaklı bakış açısı ile oluşturulan finansal tablolar yerine bağımsız denetçilerin hazırladığı geniş tablolar bu anlamda önemli. Muhasebe altyapımızı bu doğrultuda yapılandırmalıyız” dedi. Mevcut durumda 20 ilde 235 bağımsız denetim kuruluşu bulunduğunu bildiren İmdat Ersoy, bu sayının artması yönündeki çalışmaların devam ettiğini söyledi. Tokgöz: “Denetimleri yalnızca denetim kuruluşları yapmalı”

Mersin SMMMO Başkanı Faruk Tokgöz ise bağımsız denetim uygula-

malarına değindi. Bugün Türkiye’de bağımsız denetimin şahsi bağımsız denetçiler tarafından ve bir denetim kuruluşu tarafından gerçekleştirilen olmak üzere iki şekilde yapılabildiğini kaydeden Tokgöz şunları söyledi: “Bu denetim süreci aslında 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun temel felsefesine aykırıdır. Bu icranın sadece denetim kuruluşları tarafından gerçekleştirilecek bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Bugün Türkiye’de 14 bin 916 bağımsız denetçi yetkilendirilmiştir. Bu sayıya denetim kuruluşu bazında bakılacak olursa 235 sayısına ulaşılır.” Tokgöz, Mersin’de ise 203 bağımsız denetçi olmasına rağmen yetkilendirme süreci tamamlanan Mersin merkezli bağımsız denetim kuruluşu bulunmadığını ifade etti. Ardından sektörde yaşanan sıkıntılar hakkında da bilgi veren Tokgöz, yaşanan sorunların yerelde oluşacak birlikteliklerle sağlanacak denetim kuruluşlarının önünü açmayla mümkün olacağını, teşvik ederek eğitip yol göstermeyle mümkün olacağını söyledi. Yel: “Her şirketin denetime tabi olması ihtiyaçtır”

MTSO Genel Sekreter Yardımcısı Yusuf Yel ise her şirketin denetime tabi tutulmasının bir gereklilik olmaktan ziyade ihtiyaç olduğuna değinerek, “Mali tablolar güvenilir olmalıdır. Bu da tarafsız ve bağımsız denetimlerle mümkündür” dedi. Güvenilir bir mali tablonun şirketlere sağlayacağı faydalara da değinen Yel, “Bu durum ortaklar arası güveni artırır, kaynakların verimli kullanımını sağlar. Hataların düzeltilmesine olanak tanır ve muhtemel suiistimallerin önüne geçer. Yöneticilerin zamanında ve doğru pozisyon alabilmesini sağlar” ifadelerini kullandı. Bağımsız denetimin kredi veren kuruluşlara, partnerlere, kısacası üçüncü şahıslara güven verilmesi noktasında da büyük önem taşıdığına dikkat çeken Yel, bu nedenle gerçekleşen toplantıyı önemsediklerini dile getirdi.

Medikalciler Expomed 2017 Fuarı’na katıldı

M

edikal cihaz, ekipman ve teknolojilerin sergilendiği, medikal trendlerin ve bilimsel etkinliklerin takip edildiği Avrasya’nın lider Fuarı Expomed, Türk medikal sektörünü, 30 Mart - 2 Nisan 2017 tarihleri arasında dünyanın kalanı ile İstanbul’da buluşturdu. T.C. Sağlık Bakanlığı ile birlikte Azerbaycan, Bahreyn, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Madagaskar, Pakistan ve Suudi Arabistan’dan Sağlık Bakanları ve heyetleri Expomed Eurasia 2017 Fuarı’nda bir araya geldi ve ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 26 No’lu Sağlık Hizmetleri, Medikal ve Kozmetik Komitesi’nin organizasyonu ve Oda’nın desteği ile 26 No’lu Meslek Komitesi Üyeleri de fuarı ziyaret etti. TÜYAP’ta düzenlenen Expomed 2017 Fuar ziyaretinde üyelere 26 No’lu Komite Başkan Yardımcısı Bülent Aksaç ile Meclis Üyesi Üzeyir Kılıç da eşlik etti. Fuar sonrasında 26 No’lu Komite toplantısında Mersin Medikalciler Derneği Başkanı Ahmet Hançer ve Onursal Başkan Yaşar Göllü ile bir araya gelen Komite Üyeleri, fuar değerlendirmesi ya-

parak medikal sektörün sorunları ve çözümlerine yönelik görüş alışverişinde bulundu. Üyelerin fuar katılımıyla ilgili değerlendirmesinde bu tür organizasyonların önemine dikkat çeken 26 No’lu Komite Başkanı Yasemin Taş, bu sayede sektördeki yeniliklerin daha yakından takip edilme fırsatı yakalandığını söyledi. Ardından sektöre ilişkin değerlendirme yapan Taş şöyle konuştu: “Medikal sektörü yeni mevzuat uygulamalarına uyum sürecinde. Bu süreçte biz de MTSO Sağlık Hizmetleri, Medikal ve Kozmetik Komitesi olarak sektöre destek olma arzusundayız. Bu bağlamda üyelerimizden gelecek olan talepleri çok önemsiyoruz. Ürün Takip Sistemi (ÜTS) sektör için yeni bir sistem. Bu sistemin doğru algılanması ve uygulanması için eğitim ve seminerler düzenlemeyi planlıyoruz. Tabi tüm bu etkinlikler üyelerimizden gelecek olan talepler doğrultusunda gerçekleşebilecek. Üyelerimizden yeni mevzuat uygulamalarında karşılaştıkları sorunları, UTS sistemi ile ilgili eğitim taleplerini bizlere ulaştırmalarını istiyoruz.”


6 Tarım ihracatında önemli potansiyel: YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

İzlanda tarih boyunca uluslararası ticarete açık bir ülke olmuştur. Küçük ve homojen bir yapıya sahip olan İzlanda ekonomisi, sanayi ve tüketim açısından ithalata dayalı bir ekonomidir.

A

ğırlıklı olarak sanayi ve hayvansal ürün ticareti ile öne çıkan İzlanda, yeterli tarım ürünü yetiştirecek verimli araziye sahip olmaması nedeniyle, bir takım zorluklar yaşansa da tarımsal ürün ticareti açısından da önemli bir potansiyel olarak görülebilir. Bitki örtüsü yönünden ada oldukça fakirdir. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden oluşmaktadır. Buğday, mısır gibi ekonomik değere sahip ekili ürünü bulunmaz. Buzulların olmadığı kesimlerde otlaklar vardır. İzlanda hareketli tüketicilere sahip, istikrarlı bir ekonomidir. Tarım ürünlerinde çok gelişmiş olmasa da tarım malları ithalatında, yerel yetiştiricileri korumak amacıyla yüksek gümrüklendirme uygulanır. Yüksek gümrüğe rağmen gıda ve içecek ihtiyacının önemli bir kısmı yine ithalat yoluyla karşılanır. Türkiye ile İzlanda arasındaki coğrafi uzaklık taşıma maliyetlerini artırması nedeniyle bir engel gibi gözükmesine rağmen İzlanda pazarında yer alan Türk menşeli ürünler doğrudan Türkiye yerine ülkeye daha yakın olan Almanya, İngiltere gibi diğer Avrupa pazarlarındaki dağıtım firmaları üzerinden gönderilmektedir. İzlanda ile Türkiye’nin ekonomik-ticari ilişkilerine bakıldığında, coğrafi uzaklık, doğrudan ulaşım imkanı bulunmaması, küçük bir pazar

olması gibi nedenlerle sınırlı düzeyde olduğu görülür. 2016 yılında Türkiye’nin İzlanda’ya ihracatı 26,7 milyon ABD Doları, bu ülkeden ithalatı ise 28 milyon ABD Doları düzeyinde seyretmiş olup, ikili ticaret hacmi 54,7 milyon ABD Doları olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlar her iki ülkenin toplam ithalatı ve ihracatında oldukça küçük bir paydır. İzlanda’da 80 civarında Türk vatandaşı yaşamaktadır. İzlanda’nın Ankara, İstanbul ve İzmir’de birer Fahri Başkonsolosluğu bulunur. Reykjavik’te ise Türkiye’nin Fahri Başkonsolosluğu mevcuttur. Tarımın yanı sıra sıcak iklimiyle Akdeniz, turizm açısında da İzlanda halkının bölgeye ilgisini çekme noktasında potansiyel taşımaktadır. 2016 yılında 3 bin 314 İzlandalı turist Türkiye’yi ziyaret etmiştir. İzlanda ile Türkiye’nin ikili ilişkilerinde siyasi sorun bulunmamaktadır. İlişkiler, iki ülkenin NATO üyelikleri çerçevesinde seyrini sürdürmektedir. Coğrafi konum

İzlanda, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde volkanik bir ada üzerinde

MTSO 6

CMYK

kurulmuş ve çevresindeki birçok küçük adadan meydana gelmiş Avrupa ülkesidir. Adanın yanardağlarından sonra en önemli özelliği, ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılan sıcak su kaynakları gayzerlere sahip olmasıdır. Ülke Grönland’ın güneydoğusu ile Norveç ve Britanya Adaları’nın arasında yer alır. En yakın komşusu Grönland olup, 350 kilometre uzaktadır. Diğer komşuları Norveç 1.050 kilometre ve İskoçya 800 kilometre uzaklıktadır. İdari yapı

Ülke 23 bölge ve 14 şehir ile yönetilir. Şehirlerin çoğu kıyı kesimlerde ve güneydeki ovalarda kurulmuştur. Ülke çoğunlukla istatistikî amaçla kullanılan sekiz bölgeden oluşur. Bunlar, Austurland, Hofudhborgarsvaedhi, Nordhurland Eystra, Nordhurland Vestra, Sudhurland, Sudhurnes, Vestfirdhir, Vesturland’dır. Bölgeler yasayla tanımlanmamıştır ve herhangi bir idari işleve sahip değildir. Nüfus ve işgücü yapısı

İzlanda’nın nüfusu 2016 yılı itibariyle 332 bin 529’dur. Yüzde 93’ü şehirleşmiş olan nüfusun, yüzde 50,3’ünü erkek, yüzde 49,7’sini kadın nüfus oluşturur. Toplam nüfusun

yüzde 20’si 0-14 yaş arasında, yüzde 66,1’i 15-64 yaş arasında ve yüzde 13,9’u 65 yaş ve üzeridir. Nüfusun yüzde 98,6’sını İzlandalılar, yüzde 1,4’ünü yabancı kökenliler oluşturmaktadır. 2015 yılında ülkenin iş gücü 191 bin 300 kişidir. Bunun yüzde 4,2’si tarım, ormancılık ve balıkçılık sektöründe, yüzde 17,8’i sanayide, yüzde 78’i hizmet sektöründe çalışır. İşsizlik oranı ise yüzde 4 olarak gerçekleşmiştir. İzlanda nüfusunun eğitim düzeyi oldukça yüksektir. 7-15 yaşları arasında eğitim mecburi olup, okuma-yazma bilmeyen yoktur. Doğal kaynaklar ve çevre

İzlanda’da orman, kömür, metal ya da mısır, buğday gibi ekonomik değeri olan ekili ürünü bulunmamaktadır. Bitki örtüsü yönünden ada oldukça fakirdir. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden meydana gelmiştir. Buzulların bulunmadığı kesimlerde otlaklar vardır. Yer altı kaynakları bakımından da fakir olan İzlanda’da sadece alüminyum çıkartılır. Alüminyum başkentin doğusunda ve ülkenin kuzeyinde çıkar. Ülke, hidroelektrik ve jeotermal

rezervler açısından oldukça zengindir. Kullanılan enerjinin yüzde 85’i kendi kaynaklarından sağlanır. Enerjinin geri kalanı için petrol ithal edilmekte olup, balıkçılık endüstrisinde ve ulaşımda kullanılır. Jeotermal enerji büyük ölçüde evleri ısıtmada kullanılmakta olup, maliyeti fosil yakıtlara oranla yarıdan azdır. İzlanda hala büyük oranda uygun fiyatlı enerji kullanan batı Avrupa’daki tek ülkedir.

dar yıllık yüzde 2,5 - 2,9 büyüme beklenmektedir. Ulusal harcamalar yatırım ve tüketimdeki güçlü büyümeyi yansıtır biçimde 2015 yılında artmıştır. Özel tüketim yüzde 3,9 büyürken, yatırımlar yüzde 16,9 büyüme kaydetmiştir.

rımlar, uygun fiyatlı ve emniyetli yeşil enerji kaynakları nedeniyle daha çok metal, bio-teknoloji, jeo-termal enerji, bilişim ve iletişim gibi enerji yoğun sanayide ve toptan satış ile sağlık teknolojilerinde ağırlık kazanır İzlanda’yı yabancı yatırımcılara cazip kılan unsurları şöyle sıralanabilir - Bürokratik işlemlerin azlığı ve bu konudaki çalışmaların devam etmesi, - Yeni yatırımların teşviki için yeni yasal düzenlemelerin yapılması, - Devlet kurumları ile kolaylıkla ve direkt olarak temasa geçilebilmesi, - Daha esnek kalkınma stratejileri ve teşvik programları olan yerel otoritelerle işbirliği olanakları sağlanması, - Yüzde 20 gibi Avrupa’nın en düşük kurum vergisinin alınması, - Düşük elektrik ücreti ve doğal endüstriyel enerji olanağının bulunması, - Hidro-elektrik ve jeotermal güçle elde edilen yenilenebilir enerji kaynaklarının mevcudiyeti, - Ülkenin birçok yerinde bulunan doğal limanlar, - Yüksek kalitede işgücü ve işlevsel işçi sendikalarının mevcudiyeti. Avrupa Ekonomik Alanı Anlaşması uyarınca, İzlanda’da serbest liman ya da serbest bölge oluşturulması ise yasaklanmıştır. Dış ticaret

İzlanda tarih boyunca uluslararası ticarete açık bir ülke olmuştur. Küçük ve homojen bir yapıya sahip olan İzlanda ekonomisi, sanayi ve tüketim açısından ithalata dayalı bir ekonomidir.

firma, yabancı ihracatçılar için aynı zamanda bir acente gibi çalışır, ithalat, dağıtım ve pazarlama konularında da hizmet verir. Para kullanımı

İzlanda’nın yerel para birimi İzlanda Kronası’dır Resmi tatiller ve çalışma saatleri

İzlanda’da iş saatleri kıta Avrupa’sı ile benzerdir. Bununla birlikte çoğu iş yerlerinde yaz aylarında daha kısa çalışma saatleri uygulanır. Çoğu İzlandalı yaz tatillerini Haziran ortasından Ağustos ortasına kadar kullandığı için ticari aktiviteler bu dönemde yavaşlar. Bu yavaşlamanın görüldüğü diğer dönemler de, Aralık ayının ikinci yarısında başlayan Noel ve yılbaşı dönemi ile İlkbahar’daki Paskalya haftasıdır. İş yerleri 09.00-16.00, mağazalar 09.00-18.00, büyük alışveriş merkezleri ise 11.00-18.00/19.00 saatleri arasında açıktır. Ülkede, gittikçe artan sayıda, 7 gün 24 saat çalışan küçük mağazalar da bulunmaktadır. Kullanılan lisan

İzlanda’nın resmi dili, Germanik dil ailesinin Nordik grubu içerisinde yer alan ve geçmişi eski Nors diline kadar dayanan İzlandaca’dır. Ülkede işadamları ve devlet memurlarının yanı sıra, İzlanda halkının geneli iyi derecede İngilizce konuşur. Ulaşım

İzlanda’ya, İskandinav Hava Yolları-SAS (İsveç), Air Iceland, Iceland Express, Finn Air (Finlandiya), Vidanden Airline (Norveç) ve Atlantic Airways (Danimarka) uçmaktadır.

Genel ekonomik durum

İzlanda, hareketli tüketicilere sahip istikrarlı bir ekonomidir. İzlanda ekonomisinin hayati sektörleri alüminyum işleme, balıkçılık ve turizmdir. En önemli ihraç ürünleri ise, alüminyum ve ferro-silikon, balık ve balık ürünleri ile ilaçlardır. Ülkenin yenilenebilir doğal kaynakları yeterlidir. Büyük ölçüde bilgisayar yazılım ve bio-teknoloji firmaları bulunmaktadır. İzlanda’da perakende fiyatları oldukça yüksek olabilmektedir. Bunun başlıca sebepleri, ülkenin izole konumundan kaynaklanan yüksek nakliye bedelleri, çoğu sanayi girdileri ithal etmek ihtiyacı, tarifeler ve belirli öğeler için düzenleyici maliyetler ile genelde yüzde 24 düzeyinde olan KDV oranıdır. Gıda ürünleri, kitap, dergi gibi bazı ürünlerin KDV’si ise yüzde 11’dir.

Ekonomik yapı

İzlanda ekonomisi büyük oranda balıkçılık endüstrisine dayanır. Anılan sektör ihracatın ağırlıklı bölümünü karşılamakta, ekonomiye önemli oranda istihdam sağlamaktadır. Alüminyum ve ferro-silikon üretimi ekonominin diğer önde gelen sektörleridir. İzlanda’nın jeolojik-coğrafi özelliklerinin sağladığı avantaj sayesinde ülkede yaygın bulunan jeotermal ve hidro-enerjiden istifadeyle, son yıllarda enerji-yoğun endüstriye ağırlık verilmektedir. İzlanda ekonomisi, imalat ve hizmet sektöründe yapılan açılımlar, bilgisayar donanım teknolojisi ve bio-teknolojide sağladığı ilerlemelerle çeşitlenmektedir. Ekonomik performans

2013 yılında GSYİH 14,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu değerin yüzde 5,9’unu tarım, yüzde 22,9’unu sanayi, yüzde 71,2’sini hizmetler sektörü girdileri oluşturur. Ekonomik büyüme yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılındaki büyüme yüzde 1,9 olup, 2015 yılındaki büyüme ise yüzde 4,2 olarak gerçekleşmiştir. 2018’e ka-

Doğrudan yabancı yatırımlar

İzlanda, Dünya Bankası Kolay İş Yapma 2015 sıralamasına göre 12’nci sırada yer alır. Doğrudan yabancı yatırımlar, İzlanda hükümetinin son yıllarda çok önem verdiği politikalardan biridir. 2008 yılında yaşanan derin finansal krizle beraber yabancı sermaye yatırımlarında da büyük gerilemeler görülmüş, tekrar yabancı yatırımcıların güvenini kazanabilmek için radikal finansal düzenlemeler yapılmıştır. İzlanda, 10’u ikili olmak üzere (Şili, Mısır, Hindistan, Çin, Letonya, Litvanya, Lübnan, Meksika, Vietnam ve Uganda) toplam 12 yatırım anlaşması imzalamıştır. Diğer iki ülke de EFTA çerçevesinde Güney Kore ve serbest ticaret anlaşması kapsamındaki Singapur’dur. Yatırım fırsatlarının artması ile İzlanda, Avrupa Ekonomik Alanına yakın ülkelerle yatırım anlaşmaları için görüşmelere hız vermiştir. Bu ülkeler arasında Türkiye ve Ukrayna yer almaktadır. İzlanda hükümeti hemen her sektörde yabancı yatırımlara sıcak bakmakla birlikte, bu yatırımların çevreye saygılı projeler olmasına özellikle önem verir. İzlanda’daki yabancı yatı-

İzlanda ihracatındaki en önemli kalemleri işlenmemiş alüminyum ile balık ve balıkçılık ürünleri oluşturur. Ülke, ihracatının büyük bölümünü Avrupa Ekonomik Alanı Ülkelerine yapmakta, bunların arasında Hollanda, İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa ve Norveç başı çekmektedir. Ülke ithalatının önemli bölümünü ise petrol yağları ve bitümenli minerallerden elde edilen yağlar ve suni korendon alüminyum oksit ve hidroksit oluşturur. Tarım malları ithalatında, yerel yetiştiricileri korumak amacıyla yüksek gümrüklendirme uygulamaları yapılmakla birlikte, gıda ve içecek ihtiyacının önemli bir kısmı yine ithalat yoluyla karşılanır. İzlanda’nın en çok ithalat yaptığı ülkeler sırasıyla Almanya, ABD, Norveç, Hollanda ve Çin Halk Cumhuriyeti ile Danimarka’dır. İşadamlarının pazarda dikkat etmesi gereken hususlar

Küçük İzlanda toplumunda kişisel referanslar çok önemlidir. Bu yüzden de İzlanda’da başarılı bir iş ilişkisi kurmak isteyenlerin bizzat kişisel ziyaretlerde bulunmaları önerilir. Çok küçük bir pazar olduğu için çoğu İzlandalı

Yerel saat

İzlanda’da yerel saat, GMT ile aynıdır ve yaz saati uygulaması yapılmaz. Ölçü birimleri

İzlanda’da metrik sistem kullanılır.

İklim

Okyanus ikliminin hakim olduğu İzlanda’da, Gulf Stream akıntısının etkisiyle yazlar nemli ve serin, kışlar ise oldukça yumuşak geçer. Isı ortalaması başkent Reykjavik çevresinde kışın -1derece, yazın ise +11derecedir. Fakat kuzey bölgeleri daha soğuk olup, sıcaklık ortalaması kışın -8 derece civarındadır. Kuzey kesiminde Haziran ayında güneş 18 gün süre ile hiç batmadan ufuk hattı üzerinde durur. Yağış ortalaması ise başkent dolaylarında 865 mm, güneydoğuda ise 1710 mm’dir. Hukuki yapı

İzlanda’nın hukuki yapısı, Avrupa Birliği standartlarına uygun, sivil hukuk sistemidir. Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı


7

YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

Tekstilciler istihdamda kalıcı destek bekliyor

M Ali Şimşek

11 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Meslek Komitesi Başkanı

Artık dünyanın büyük bölümü tekstil ve konfeksiyonu öğrendi. En küçük bir huzursuzlukta müşteriler alternatif pazarlara yöneliyor. Bu nedenle iş dünyası adına güven ve istikrarın devamlılığı önemli.

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 11 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Meslek Komitesi Başkanı Ali Şimşek, emek yoğun bir sektörde faaliyet gösterdiklerine dikkat çekerek, istihdam teşviklerinin özellikle bu sektörlerde tabana yayılıp kalıcı kılınmasını beklediklerini söyledi. İstihdam Seferberliği kapsamında günümüzde yüksek oranlı teşvikler verildiğini hatırlatan Şimşek, “Biz iş gücünün yoğun olduğu sektörler olarak bir personelin tüm maliyetinin karşılanması yerine tüm personelimizin maliyetinde yüzde 10 ya da 20’lik destek verilmesi ve bunun da kalıcı olmasını talep ediyoruz. Bu sayede istihdamın daha çok artacağına, kayıtdışılığın önüne geçileceğine inanıyoruz” dedi. MTSO 11 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Meslek Komitesi’nin kısa süredir başkanlığını yürüttüğünü anlatan Ali Şimşek, göreve başladıktan sonra ilk iş olarak geniş katılımlı bir sektörel buluşma gerçekleştirmeyi planladıklarını açıkladı. Mevcut durumda dar katılımlı toplantılar düzenlendiğini ve sınırlı sayıda sorunun tespit edilebildiğini vurgulayan Şimşek, “Sektördeki tüm üyelerimizi davet edeceğimiz bir organizasyon planlıyoruz. Bu sayede perakendecisinden toptancısına, ihracatçısından imalatçısına tüm kesimlerin sorunlarını dinleme ve çözüm önerilerini toplama fırsatı yakalayacağız. Ardından da belirlenen sorunları raporlayarak çözüm önerileriyle birlikte ilgili noktalara ulaştırmayı hedefliyoruz” dedi. Konuşmasını sektörel değerlendirmelerle sürdüren Ali Şimşek, ilk olarak istihdam sorunu üzerinde durdu. İstihdamda iki yönlü sıkıntı yaşandığına dikkat

çeken Şimşek, bunlardan bir tanesini çalıştıracak personel bulma noktasında diğerini de personel bulduktan sonra maliyetlerini karşılama noktasında yaşadıklarını anlattı. Türkiye’de genç nüfusun fazla olmasına rağmen artık gençlerin fabrikalarda çalışmak istemediğine değinen Şimşek, bu durumun ileri derecede personel açığını da beraberinde getirdiğini söyledi. “Bu nedenle işsizlikten öte iş beğenmeme durumu söz konusu” diyen Şimşek, işin cazibesinin artırılması, gençlerin daha çok tercih edebilmesi için şartlarının düzeltilmesi gerektiğine değindi. Bunun da desteklerle mümkün olabileceğine dikkat çeken Ali Şimşek şöyle konuştu: “Mevcut durumda işçilik ücretlerinin çok düşük olduğunu biliyoruz. Ancak bu rakamları işveren istese de artıramaz çünkü piyasada oluşan rakam bu. Siz biraz üzerine çıkarsanız zaten düşük olan rekabetçi yapınız daha da bozulur. Bunun çözümü noktasında hükümetimizden destek bekliyoruz. Özellikle İstihdam Seferberliği ile birlikte tarihi destekler verilmeye başladı. Ancak bizim talebimiz belli bir dönem için tüm işçilik maliyetlerinin karşılanarak işveren üzerindeki yükün neredeyse tamamen kaldırılması yerine özellikle emek yoğun sektörler için bu desteklerin miktarını azaltıp tabana yayılması ve kalıcı hale getirilmesidir. Bizim sektörümüz makineleşmenin şu an için sağlanmasının mümkün olmadığı bir sektör. Yoğun insan gücüne ihtiyaç duyuyoruz. Bu nedenle işçiliği ortadan kaldırarak girdi maliyetlerimizi aşağı çekebilme imkanımız yok. Tüm işçilik maliyetinin en az yüzde 10 ya da 20’sinin desteklenmesi halinde işçilerimize daha fazla maaş verebilme imkanına kavuşabili-

riz. Bu durumda işçi de işveren de devlet de kazanacaktır çünkü istihdamda artış yaşanır, kayıtdışılığın önüne geçilir, daha çok kişi bu alanda çalışmayı tercih eder ve herkes memnun olur.” Öte yandan mesleki eğitimin önemine de değinen Şimşek, meslek liselerinin de cazibesinin artırılıp gençlerin bu alanları tercih etmesinin sağlanması gerektiğini anlattı. “Güven ve istikrar ortamı devam etmeli”

Mersin’den tekstil ve konfeksiyon üzerine yoğun ihracat gerçekleştirildiğini, üreticilerin önemli bir bölümünün ihracatçı olduğunu anlatan Ali Şimşek, gerek üretici gerekse ihracatçılar için döviz kurlarındaki ani hareketliliğin sıkıntı oluşturduğuna da değindi. Bunun için ülkedeki güven ve istikrarın devamının iş dünyası adına büyük önem taşıdığını vurgulayan Şimşek, artık dünyanın büyük bir bölümünün tekstil ve konfeksiyonu öğrendiğini, bu nedenle en küçük bir huzursuzlukta müşterinin alternatif pazarlara yöneldiğini anlattı. Dövizdeki artışın değil, ani dalgalanmaların firmaları zor durumda bıraktığına değinen Şimşek, “Döviz kurunun istikrarlı artışına önlem alabiliyoruz ama anlık değişimler iki açıdan zarar veriyor. Bir taraftan hammadde fiyatlarını artırırken diğer taftan yurtdışındaki müşterinin döviz kurundaki artış oranında iskonto talebini beraberinde getiriyor. Sonrasında anlık artan döviz zaman içinde aşağı inip normal seviyesine geldiğinde müşterilerimizden iskonto iptalini talep edemiyoruz. Bu da sıkıntı çıkarıyor. Bu nedenle her alanda olduğu gibi dövizdeki istikrar da önemli” dedi.

“Sektörün dünya markalarına üretim yapıyoruz”

Mersin’de tekstil ve konfeksiyon sektörünün oldukça güçlü olduğuna da dikkat çeken Ali Şimşek, özellikle Mersin Serbest Bölge’deki imalatçıların tümünün Zara, H&M gibi yurtdışındaki dünya markalarına üretim yaptığını bildirdi. Dünya markalarının çalıştıkları firmalardaki denetimlerini çok sıkı tutması nedeniyle kalitenin her geçen gün yükseldiğini ve diğer illerin bu alanda önüne geçtiklerini vurgulayan Şimşek, bunun dünyadan ek talepler olarak geri döndüğünü anlattı. Geçmiş dönemlerde Türkiye’nin imalat noktasında en büyük rakiplerinin Uzakdoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri olduğunu da hatırlatan Şimşek, bu noktada yaşanan dönüşümü ise şöyle özetledi: “Geçmişte işçilik maliyeti düşük olan Uzakdoğu ülkeleri ile rekabette zorlanıyorduk ancak bugün Avrupa’ya daha yakın olmamız, termin avantajımız nedeniyle tercih ediliyoruz. Aynı şekilde bir başka rakibimiz Kuzey Afrika ülkelerine de kumaşların Türkiye’den gidiyor olması ciddi bir avantaj olarak karşımıza çıkıyor. Kumaş Türkiye’den gidince onlar adına navlun maliyeti artıyor ve yine işçilikleri daha ucuz olmasına rağmen biz rekabet edebilir bir yapıya kavuşmuş oluyoruz. Bugüne kadar büyük uğraşlarla yer edindiğimiz Avrupa pazarındaki hakimiyetimizin devam etmesini istiyoruz. Bu nedenle yurtdışındaki müşterilerimizin alternatif arayışına girecek ortamlar oluşturmamalıyız.” Bölgeden yalnızca yurtdışına değil, iç piyasaya da yoğun ürün gönderildiğini kaydeden Şimşek, burada da merdivenaltı üretimlerden şikayetçi oldu.

31 No’lu komite biyosidal ürün uygulayıcılarının sorunlarını tartışıyor M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 31 No’lu İşletme Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi, biyosidal ürün uygulayıcılarının ve uygulama şirketlerinin sorunlarını masaya yatırıyor. İlk etapta sektör temsilcilerini bir araya getiren Komite Başkanı Ahmet Yılmaz, ikinci etapta çözümün paydaşı olabilecek yetkilerin de dahil olduğu daha geniş katılımlı bir toplantı ile sektörel sıkıntılara çözüm arayacak. Konuya ilişkin değerlendirme yapan Ahmet Yılmaz, “Sektörümüzün isminden uygulamalarına kadar sürekli yenilik yapılıyor. En son Sağlık Bakanlığı tarafından değişen isimle artık ilaçlama sektörü yerine biyosidal ürün uygulayıcıları denilmeye başladı. Ayrıca 2005 yılındaki AB Uyum Yasaları çerçevesinde uygulayıcılar için başlatılan kriterler de geliştirilerek devam ediyor” dedi. Biyosidal uygulayıcı şirketlerde aranan kriterlere de değinen Yılmaz, öncelikle personele getirilen standartları anlattı. Buna göre biyosidal uygulayıcı şirketlerin en az bir tane 4 yıllık ziraat mühendisi, kimyager, biyolog, veteriner ya da eczacılık fakültesi mezunu çalıştırmak zorunda olduğunu kaydeden Yılmaz, şunları söyledi: “Ayrıca personelin Sağlık Bakanlığı kurslarına gidip başarılı olup sertifika almaları gerekiyor. Aynı zamanda ürün uygulayıcılarının tamamında sertifika şartı aranıyor. Ancak uygulamada bu kurallara uyulması noktasında aksaklıklar yaşanabiliyor. Denetimler artırılmalı.” Sektörün tehlikeli ve ağır iş sınıfında yer alması nedeniyle iş güvenliği uygulamalarının da oldukça ağır olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “İşletmelerimizde mutlaka iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi çalıştırmamız gerekiyor. Personelimizin yangın söndürme, ilkyardım eğitimi olması gerekiyor. Bu şartların uygulanması sektörde kaliteyi de artırıyor. Bu nedenle destekliyoruz ancak tüm

MTSO 7

CMYK

firmalara aynı şartların uygulandığından emin olunması şartıyla” dedi. “Kullanılan ilaçlar, sağlık açısından önemli”

Biyosidal uygulamalarında kullanılan ilaçlara da değinen Ahmet Yılmaz, bu ilaçların tamamının ithal olduğunu anlattı. Sağlık Bakanlığı’nın Dünya Gıda ve Dünya Sağlık Örgütü’nün halk sağlığı alanlarında kullanımına izin verdiği insectisitlerin ithalatını onayladığını vurgulayan Yılmaz, “Ancak maalesef sektörümüzde kayıt dışı çalışan korsan firmalar, evlerin, konutların, hastanelerin, gıda tesislerinin haşere ilaçlamasında insan sağlığını tehlikeye atan tarım ilaçları kullanıyor. Bu durum bir taraftan insan sağlığını riske atarken diğer taraftan uygun maliyetleri nedeniyle rekabetçi yapıyı bozuyor” dedi. Resmi yollarla çalışan firmaların uyması için yalnızca kullanılan ilaçlar değil, ilaçların ambalaj atıklarının dahi belli bir kriter çerçevesinde yok edilebildiğini kaydeden Yılmaz, kullandıkları ilaçların kaplarını Ulusal Atık Merkezi’ne göndermeleri gerektiğini bildirdi. Ayrıca TSE standartlarının oldukça ağırlaştığını da anlatan Yılmaz, standartlara uygun bir işyerinin açılabilmesi için en az beş odası bulunan ofis olması şartı geldiğini söyledi. Mersin’de 2005 yılından bu yana 28 tane biyosidal uygulayıcı ve fumigasyon uygulayıcı firma bulunduğunu ifade eden Ahmet Yılmaz, “Bunların tamamı resmi ve izinli firmalar, kriterlere uygun çalışan firmalar. Ancak kentimizde internetten ya da ilgili rehberlerden bakıldığında 200 kadar firma bulunduğu görülüyor. Anlattığım gibi artık sektörümüzde firma açılması kriterleri oldukça ağır. Oysa kentimizde korsan firma sayısının çok yüksek olması rekabet açısından sıkıntı yaratıyor” diye konuştu. Bu firmaların çok kötü şartlarda

ancak çok uygun maliyetlerle uyulama yaptıklarını anlatan Yılmaz, haşere kontrol hizmeti almak isteyen kişilerin, hizmet aldıkları firmalarda mutlaka Sağlık İl Müdürlüğü Halk Sağlığı Şubesi’nden izinli olup olmadığını araştırması gerektiğini söyledi. “Sağlık şakaya gelmez”

Yanlış ilaçlamanın sağlık açısından ciddi riskler taşıdığını vurgulayan Ahmet Yılmaz şöyle konuştu: “Korsan çalışan firmalar daha önce de belirttiğim gibi büyük ölçüde tarım ilacı kullanıyor. Bizim kullandığımız ilacın 5 litresi 835 TL iken tarım ilacının 5 litresi 75 TL. Bu rakam dahi rekabette sağladıkları avantajı net olarak gösteriyor. Sağlık açısından bakıldığında da ciddi sıkıntılar var. Tarım ilaçları tarlada kullanıldığında dahi 21 gün ilaç atılan yere keçi ve koyunların girmesi yasaklanıyor. Rüzgardan, yağmur ve güneşten etkilenmesine rağmen ürünü bu sürede toplamıyorsunuz. Oysa ev, hastane, işyeri gibi kapalı bir mekanda aynı ilaç kullanılıyor. Oluşturduğu kanserojen etki sanırım daha iyi anlaşılabilir. Ülkemizde kanser vakalarının artışındaki önemli etkenler arasında tarım ilaçları ve kalıntıları gösterilirken bu ilaçların konut ilaçlamasında kullanılmasının olumsuz etkilerini tahmin etmek zor olmasa gerek. Sağlık şakaya gelmeyecek kadar önemli bir konu. Bizler şartlara uygun ilaçları kullanırken kullandığımız ilacın kutusunun imhasında dahi gerekli prosedürleri yerine getirirken tarım ilacı kullananların atıklarının nereye gittiği belli değil. Bu atıklar büyük ölçüde çöplerden kanallara ulaşıyor ve çevreyi kirletiyor. Belediyeler, Tarım İl Müdürlüğü, Çevre İl Müdürlüğü ve Sağlık İl Müdürlüğü denetimlerini artırmalı.” “İlaçlamada net periyotlar belirlenmeli”

Biyosidal uygulamaların periyodu

konusunda da değişik yaklaşımlar olduğuna değinen Ahmet Yılmaz, bunun da zaman zaman sıkıntılara neden olduğunu hatırlatarak net bir kriter getirilmesi gerektiğini söyledi. Gıda üretim ve satışı yapan yerlerin periyodik olarak haşere kontrolü yapması gerektiğini bildiren Yılmaz, “Bakanlığın metninde gıda üretim ve satışı yapılan yerlerin periyodik haşere kontrolü yapması gerektiği söylense de tarih belirtilmiyor. Böyle olunca firmalar şartları yerine getirmek adına yılda ya da 6 ayda bir haşere kontrolüne gidiyor. Oysa Akdeniz Bölgesi sahil kesimi, sıcak ve nemli olunca haşere popülasyonu artıyor. Her ay düzenli mücadele şart. Bu nedenle bakanlığın net bir tarih aralığı vermesi önemli” değerlendirmesini yaptı. Komite olarak bir araya gelip sektör sorunlarını masaya yatırdıklarını açıklayan Yılmaz, Mayıs ayında da Tarım İl Müdürlüğü ve Sağlık İl Müdürlüğü yetkileriyle de bir araya gelerek geniş kapsamlı bir toplantı yaparak sorunlarını anlatmak istediklerini bildirdi. “Güvenlik şirketlerinin sorunları üzerine çalışıyoruz”

Komite olarak bünyelerinde temizlik, güvenlik, danışmanlık firmaları ile mali müşavirler gibi farklı meslek dalları bulunduğuna da değinen Ahmet Yılmaz, bu meslek dalları için alt komiteler oluşturduklarını bildirdi. Özellikle özel güvenlik sektörüne yönelik sektörel sorunların tespiti adına çalışma yürüttüklerini kaydeden Yılmaz, “Bu sektörde öncelik verdiğimiz konu ise KDV mükellefi olmayan dernekler, siteler eğitim kurumları gibi tesislere özel güvenlik görevlisi çalıştırmaları durumunda uygulanan yüzde 18’lik KDV’nin kaldırılması. Bunun sağlanması halinde Mersin’de en az 300 ek istihdam sağlanacağına inanıyoruz” dedi.

Ahmet Yılmaz

31 No’lu İşletme Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi Başkanı

Haşere kontrol hizmeti almak isteyen kişilerin, hizmet aldıkları firmalarda mutlaka Sağlık İl Müdürlüğü Halk Sağlığı Şubesi’nden izinli olup olmadığını araştırması gerekli.


8

YIL: 19 | SAYI: 330 | 16 - 29 Nisan | www.mtso.org.tr

Mersin Kent Konseyi,

RÖPORTAJ

‘Kent Mutluluğu’na odaklandı

Yasmina Lokmanoğlu Mersin Kent Konseyi Başkanı

Kentin değerlerini ortaya çıkarma, kent bilinci oluşturma, sorunlarını ve bunların çözüm yollarını ortaya koyma ilkesiyle çalışan Mersin Kent Konseyi’nin nihai hedefi, kentte yaşayan mutlu insan sayısını artırmak.

H

alk ile Merkezi Hükümet ve Yerel Yönetimler arasında köprü görevi üstlenen Mersin Kent Konseyi, yaptığı çalışmalarla kentteki çocuklardan kadınlara, yaşlılardan engellilere kadar tüm kesimlerin daha huzurlu ve rahat koşullarda yaşayabileceği bir ortam oluşması adına yoğun mesai harcıyor. Yasmina Lokmanoğlu Başkanlığında 12 kişilik güçlü bir ekiple turizmden sağlığa, eğitimden spora, çevreden ulaşıma kadar Mersin’i ilgilendiren her alanda çalışma yürüten Konsey’in öncelikli hedefi ise kentteki mutlu insan sayısını artırabilmek. Çok sayıda projeye imza attıklarını ancak özellikle çocuklara yönelik yürütülen projelerin kendisini çok daha fazla etkilediğini anlatan Mersin Kent Konseyi Başkanı Yasmina Lokmanoğlu, her geçen gün daha fazla ihtiyacı tespit edip sirkülasyonu hızlandırıp yönetime doğru raporlamalar yapabilme arzusu içinde hareket ettiklerini söylüyor. Kısaca Mersin Kent Konseyi hakkında bilgi veren Lokmanoğlu, ardından yürütmekte oldukları projeleri MTSO Haber ile paylaştı: MTSO Haber: Kısaca Mersin Kent Konseyini’ni tanıtır mısınız? Mersin Kent Konseyi, 5393 Sayılı Belediye Yasası’na göre kurulmuş, halkla Merkezi Hükümet ve Yerel Yönetimler arasında köprü görevi gören bir çatıdır. En büyük görevi, halkın yönetime katılımını artırmaktır. Bunu da halkın taleplerini doğru raporlayarak ve gerekli yerlere yönlendirerek yapar. Her zaman karıştırılır ama kesinlikle bir STK değildir. Kent Konseyleri BM tarafından ‘Yerel Düşün Küresel Hareket Et’ sloganı ile Rio’da kurulmuştur. Türkiye’de 2003-2004 tarihlerinden itibaren aktifleşmeye başladı. Mersin Kent Konseyi de Türkiye’de ilk kurulan Kent Konseyleri arasında yer alıyor. Yıllar geçtikçe izlenmesi gereken çalışma mantığını daha iyi özümsemiş ve bugün artık hayata geçirdiği çalışmalar ile örnek gösterilir konuma gelmiştir. MTSO Haber: Kent Konseyi’nin hedeflerini biraz daha açabilir misiniz? Kent Konseyimiz çalışmalarında kent vizyonunun geliştirilmesini, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal dayanışma ve şeffaflık ilkelerini hayata geçirmeyi amaçlamaktadır. Siyaset üstü çalışma etiğini koruyarak, tüm hizmetlerde eşitliğin ve katılımcılığın gözetilmesini ve karar süreçlerinin demokratikleştirilmesini görev bilmektedir. Bu yolla katılımcı ve ortaklığa dayalı kentimizi geleceğe taşıyacak önemli projeler üretmektedir. MTSO Haber: Bize biraz da paydaşlarınızdan bahseder misiniz? Projeleri yürütürken nasıl işbirlikleri yapıyorsunuz? Merkezi ve yerel yönetimlerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, üniversitelerin ve STK’ların ortaklık ve paylaşım anlayışıyla kurulan bir Konsey

bizimkisi. Bu nedenle yaptığımız çalışmalarda ihtiyaca göre birçok kurum ve kuruluşla dirsek temasımız oluyor. Tüm çalıştaylarımızı ilgili paydaşlarla yaparak kentin sorunlarına dokunuyoruz. Aynı zamanda hemşerilik hukuku çerçevesinde buluşulan, kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği, ortak aklın uzlaşmanın esas olduğu, demokratik bir yönetişim mekanizmasına sahibiz. MTSO Haber: Halk ile yönetim arasındaki köprüyü hangi yöntemlerle sağlıyorsunuz? Bizim için önemli olan, daha önce de belirttiğim gibi kentteki mutlu insan sayısını artırmak. Eğer bir çocuk okuluna hiç sorun yaşamadan gidebiliyorsa, ulaşımı rahatsa, okulda her türlü olanağı varsa, fiziki olanakları düzgünse, engelliler ya da yaşlılarımız engelsiz şekilde ulaşım sağlayabiliyorsa insanlar mutlu olur. Ayrışma olmazsa hoşgörü öne çıkar ve mutlu bir kent oluşur. Asli görevimiz kentte herkesin birbirini dinlemesini sağlamak. Bunun için talepleri, sorunları tespit edebilmek adına küçük anketler düzenliyoruz. Çalıştaylar yapıyoruz. Örneğin en son bir Çocuk Çalıştayı yaptık, “Sokak Çocukları ve Çocuk İşçiliği Çalıştayı”. Burada sorunları tespit ettik.

Gerek çocukların yaşamını kolaylaştıracak, gerekse kent ekonomisini hareketlendirecek projeleri önemsiyoruz. Kent ekonomisi gelişir güçlenirse, toplumsal huzurun da artacağı inancı ile hareket ediyoruz. MTSO Haber: Çalıştay demişken bize projelerinizden bahseder misiniz? O zaman başlamışken Sokak Çocukları ve Çocuk İşçiliği Çalıştayı ile devam edeyim. Bu geçen yıl gerçekleştirdiğimiz ve bizim çok önemsediğimiz, Mersin’de sokakta çalışan çocukların ve genel olarak çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik bir çalışmaydı. Bu Çalıştay sonunda bu çocukların sorunlarını tespit ettik ve sorunun çözümü için bir takım tavsiyeler oluşturduk. Bu tavsiyelerimizi, - STK temsilcilerinin yer aldığı ve konunun toplumsal boyutu üzerinde çalışacak bir komisyon kurulması, - Baro ve resmi kurum temsilcilerinin, oluşan mevzuat ve uygulamadaki eksikliklerinin giderilmesi konusunda çalışacakları bir komisyon kurulması, - İlgili kurumların sorumluluklarını yerine getirebilmeleri için sokaktaki çocuk sayısının, yaş gruplarına göre belirlenip çalışma nedenlerinin tespit edilmesi, şek-

linde sıralayabiliriz. Bu çalıştayın somut çıktısı olarak da bu yıl acil olarak “İlk Adım İstasyonu” oluşturulması kararı alındı. Nedir bu “İlk Adım İstasyonu”? Daha önce polis dilendirilen çocukları doğrudan karakola götürüyordu. Çocuğu karakolda tutabilme süreniz 24 saattir. Şimdi ise bu “İlk Adım İstasyonu”na götürülüp çocuğun dilendirilme sebeplerine bakılacak. Gerekçelere göre şefkat evlerine ve ilgili yerlere buradan yönlendirilecekler. MTSO Haber: Peki, son dönemlerde kentimiz yoğun olarak Suriyelilere evsahipliği yapıyor. Suriyeli çocuklara yönelik de çalışmalarınız oldu mu? Evet, çocuk evrenseldir ve milliyet ayırımı yoktur. Tüm çocukların bizim korumamız altında olması gerekiyor. Adanalıoğlu’ndaki tarım işçilerinin çocuklarına yönelik bir entegrasyon çalışması yaptık. Burada onlara Türkçe öğretip sosyal aktiviteler yapmalarını sağladık. Okula gidenlerin uyum sürecini kısaltmayı, okula gitmeyenlere de Türkçe öğretmeyi amaçladık. Bu projemize geçen yıl Mersin Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı, Akdeniz Belediyesi ve Mersin Tabip Odası işbirliğinde başladık halen de devam ediyoruz. 3 ayda bir öğrencilerimiz değişiyor. Çocuklara yönelik bir diğer önemsediğimiz projemiz “3 Okul 3 Branş” projesi. Kent Konseyi tarafından hazırlanan Mersin Büyükşehir Belediyesi Spor Müdürlüğü ile birlikte geçen yıl başlattığımız bu projede de amacımız, yoğun göç alan Mersin’de toplumsal uyumu sağlayarak ortak yaşama inancının yerleşmesine katkı koymaktı. Proje sonunda merkezden uzak, dezavantajlı okullardaki öğrencileri tenis, yüzme ve basketbol branşları ile tanıştırdık. Bu çocuklar arasında spor kültürü oluşturduk. Bu sayede çocuklarımızın sosyalleşmesini sağladık ve takım ruhunu geliştirdik. Bu projemizin yine güzel bir çıktısı da oldu. Mersin Deniz Ticaret Odası bu projemizi lise öğrencileri arasında devam ettirdi. “Mersin’de Yüzme Bilmeyen Kalmasın” adı altında bir proje oluşturdu ve bu kapsamda lise öğrencilerine yüzme eğitimi veriliyor. MTSO Haber: Yalnızca kentte yaşayan insanlara değil, kente yönelik çalışmalarınız olduğunu da biliyoruz. Biraz da bunlardan bahseder misiniz? Aslında çok sayıda çalışmamız var. Burada her birine değinmem imkansız ama örneğin Mersin’de bulunan 4 alanın UNESCO Kalıcı Miras Listesi’ne alınmasına yönelik çalışmamızdan bahsedebilirim. “St. Paul Kuyusu ve St. Paul Kilisesi”, “Kız Kalesi ve Korykos Antik Kenti”, “Alahan Manastırı” ile “Mamure Kalesi” Mersin’in UNESCO Kültürel Geçici Miras Listesi’nde yer alıyor. Mersin Kent Konseyi tarafından “Kız Kalesi ve Korykos Antik Kenti”nin kalıcı miras listesine aday gösterilmesi kararlaştırıldı. Bunun için de çeşitli çalışmalar başlattık. Amacımız turizm kenti olarak öne çıkmak isteyen Mersin’in dünyada tanınırlığını artırmak. Yaptığımız çalışmalar sonucunda şu anda Mersin’deki 4 alanın kalıcı listeye dahil edilmesi konusu Başbakanlığa ulaştı ve takibine devam ediyoruz. Konsey olarak tavsiyemiz ise Mersin’deki STK’ların, Odaların ve üniversitelerin de dahil edilerek bu konunun gündemde kalmasının sağlanmasıdır. Sonuç olarak kentte turizmin gelişmesi demek küçük esnaftan sanayicimize kadar her kesimin para kazanması, kent ekonomisinin hareketlenmesi demek. MTSO Haber: Bize biraz da bu yıl ki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Elbette. Bu yıl da oldukça yoğun bir programımız var. Coğrafi işaretlemeden Ar-Ge çalışmalarına, engellilerden yaşlılara, kadınlardan çocuklara kadar birçok alana dokunmaya devam edeceğiz. Örnek olması adına bu yılki çalışmalarımızdan da bir tanesini daha detaylı olarak anlatacak olursam Tarsus Gastronomi ve Araştırma Günleri adı altında çok güzel bir pilot çalışma yürütüyoruz. Gazi Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Tarsus ve Mersin Kent Konseyleri ortaklığında devam eden çalışmamıza Tarsus esnafını ziyaret ederek başladık. Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası da destek veriyor ve bir sonraki aşamada ilçedeki tüm kurumları dahil etmeyi planlıyoruz. Tarsus’ta kaybolan lezzetleri, gelenekleri tespit ederek Tarsus gastronomi ve turizm ilişkisi içinde bir ihtiyaç haritası çıkarıyoruz. Ardından bir yol haritası belirleyeceğiz ve bu yol haritası sonrasında Kasım ayı gibi çok önemli gastronomi uzmanlarını Tarsus’a davet ederek araştırma günleri yapacağız. Üniversitemiz çıkacak sonuçlara göre esnafı eğitecek. Amacımız, Tarsus’u bu alanda bir marka haline getirebilmek. Şu kısa sürede Tarsus’ta pişen kebabın kömürünün narenciye kömürü olduğunu, yapılan

İzorya ödüle doymuyor M

ut’un önde gelen zeytin ve zeytinyağı markalarından İzorya ödüle doymuyor. Katıldığı tüm ulusal ve uluslararası yarışmalardan dereceyle dönen, çok sayıda altın ve gümüş madalya sahibi İzorya, bu kez Zeytin Dostu Derneği tarafından düzenlenen ve sektörde zeytinyağı Oscarı olarak tanımlanan ‘Onuncu Naturel Sızma Zeytinyağı Kalite Yarışması’nda gümüş madalyanın sahibi oldu. İzorya markası ile 2003’ten bu yana Mut’ta zeytin ve zeytinyağı ürettiklerini anlatan Şentürkler Tarım Gıda Şirket Ortağı Erdoğan Şentürk, 1,5 dönümü kapalı toplam 4 dönüm alanda üretim yaptıklarını anlattı. Kaliteye verdikleri öneme dikkat çeken Şentürk, “Fabrikamızda bir adet zeytinyağı analiz laboratuvarımız var. Ayrıca bünyemizde 3 tane mühendis ve bir tekniker ile çalışıyoruz. 3

MTSO 8

CMYK

adet zeytinyağı tadım eğitimi almış personelimiz bulunmakta. Zeytinlerin çeşidine, yöresine, fiziki durumuna göre tasnifleme noktasında da oldukça başarılıyız. Bu sayede bizden bir seferde 500 tonluk ürün alınsa da aynı kalitede ürün temin edilebiliyor” dedi. Günlük 200 ton zeytin işleme kapasitesine sahip olduklarına da değinen Şentürk, ürün kalitesinde hammadde kalitesinin de önemli rol oynadığını anlattı. Mut’ta zeytinciliğin hızla geliştiğini ve 12 milyon civarında zeytin ağacı bulunduğunu anlatan Şentürk, “Kendi bahçelerimiz dışında ilçemizdeki 30 noktadan direk alımlar da yapıyoruz. Toplanan zeytin kısa sürede bize ulaşıyor ve hızla sıkım işlemi gerçekleştirebiliyoruz. Mut’ta 12 ay poyraz esiyor. Bu da zeytin sineğinin yaşamsal döngüsünü tamamlamasını engelliyor. Ayrıca sıfır

nem olması nedeniyle mantar hastalığı da yok. Dolayısıyla bölgemizin bir özelliği de zeytinlerin ilaçsız yetişmesi” dedi. “Dijital pazarlamaya ağırlık veriyoruz”

Dünyada en erken zeytin hasadının Mut’ta yapıldığını hatırlatarak erken hasat zeytinyağı üretimleri bulunduğunu belirten Erdoğan Şentürk, ayrıca Toroslar’ın kekik ve limonundan üretilen kekikli ve limonlu zeytinyağı olmak üzere iki adet Premium çeşitleri bulunduğunu da bildirdi. Erdoğan Şimşek şöyle konuştu: “Perakende satışlarımızda kullandığımız yöntem de oldukça farklı. 2009 yılında gelmekuzere.com sitesini hazırladık. Türkiye’nin ilk zeytin ve zeytinyağı online satış sitesi olarak faaliyete başlayan sitemizde bugün 600’ün üzerinde ürün satıyoruz. Bu saye-

humusun Gülnar nohudundan üretildiğini, lahmacun etinin Tarsus’a özgü kara koyundan elde edildiğini, kullanılan unun yine Tarsus’taki bir fabrikalardan temin edildiğini gördük. Esnaf yerel ürünlerin kullanımı konusunda oldukça duyarlı. Hatta etlerin kesiminde dahi Tarsus’ta üretilen bıçakların kullanıldığını gördük. Çünkü yöremizde iyot fazlası nedeniyle koyunların etlerinin kemiklerinin daha sert olduğunu ve bunun kesilmesi için özel bir bıçak gerektiğini öğrendik. Bu bıçak da Tarsus’ta üretiliyor ve fazla uzağa gidilmesine gerek kalmıyor.

MTSO Haber okurlarını ve tüm Mersinlileri ECCMERSİN sosyal medya hesabını takip etmeye, yarışmada kullanılan ve bizim yaptığımız kilometreyi hesaplayacak “Naviki” uygulamasını telefonlarına şimdiden indirmeye davet ediyorum. MTSO Haber: Önümüzdeki süreçte önemli bir organizasyona da imza atacağınızı biliyoruz. Avrupa Bisiklet Yarışması. Bu organizasyon hakkında da biraz bilgi verebilir misiniz? 1-31 Mayıs 2017 tarihleri arasında düzenlenecek olan bir organizasyon. Hedefimiz Avrupa ülkeleri arasında ilk 10’a girebilmek. Bu organizasyona kapışma da deniyor çünkü burada ülkeler, kentler birbirlerine bisiklet kullanımı konusunda meydan okuyor. Siz Mersin’de ne kadar çok bisiklet kullanırsanız, lokantaya, alışverişe, işinize giderken ne kadar çok pedal çevirirseniz organizasyon çerçevesinde 52 Avrupa kentiyle o kadar çok yarışma şansı yakalayacaksınız. Bu yarışmaya Türkiye’den sadece iki Büyükşehir Belediyesi katılıyor. Birisi Mersin diğeri ise İzmir. İzmir, Avrupa’yı bıraktı bize meydan okuyor ve ilk hedefimiz onları geçmek. Tabii ki bu tatlı bir rekabet neticede hepimizin amacı ülkemizi tanıtmak. Çünkü bu yarışma sağlık açısından olduğu kadar turizm açısından da oldukça önemli. Yarışma kapsamında bisiklet turizminin geliştirilmesi hedefleniyor ve bisikletle geçilen yollarda esnaf da kazanıyor. Ayrıca 52 Avrupa şehri Mersin adını duyacak ve bir farkındalık oluşacak. 2016 yılında 15 Avrupa ülkesinden 50 şehir, 45 bin katılımcı 3 milyon kilometreden fazla bisiklet sürmüştü. Biz de bu 50 şehrin içinde olmak istedik. Kent Konseyi olarak bu organizasyonun bir parçasıyız. Konuyla ilgili olarak bir koordinatör atadık ve çalışmalara hızla başladık. Bisiklet turizmi, şu anda dünyanın en fazla yapılan turizmi ve kent ekonomilerine sağladığı katkı da giderek artıyor. Avrupa Birliği ülkeleri bisiklet turizminden yılda 44 milyar Avro kazanıyor. Biz de Mersin’de bu turizmi geliştirmek istiyoruz. Bu etkinlik de önemli bir adımı. Buradan MTSO Haber okurlarını ve tüm Mersinlileri organizasyonun sosyal medya hesabı olan ECCMERSİN sayfasını takip etmeye, yarışma kapsamında kullanılan ve bizim yaptığımız kilometreyi hesaplayacak “Naviki” uygulamasını telefonlarına şimdiden indirmeye davet ediyorum. Naviki aplikasyonu size kendi takımlarınızı oluşturma şansını da tanıyor. Ailenizle, okulunuzla, şirketiniz veya kurumuz çalışanları ile bir takım kurabilirsiniz. Organizasyonun sponsorları arasında yer alan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş. kendi takımlarını kurdular bile. MTSO Haber: Son olarak eklemek istediğiniz bir konu var mı? Röportajı bir hayalimizi anlatarak tamamlamak istiyorum. Önümüzdeki süreçte kent ekonomisine katkı sağlamak ve dezavantajlı gruplara iş imkanı oluşturmak adına bir çalışma yapmak istiyoruz. Kentimizdeki küçük esnafa tek tip seyyar arabalar ürettirip belediyenin göstereceği belli yerlere bu arabaları koydurarak Sokak Hijyen Arabaları adı altında dezavantajlı grupların buralarda satış yapmasını sağlamak istiyoruz. Kabaca bilgi verecek olursam, bu yeni işletme sahiplerinin işletmecilik, hijyen gibi konularda önce eğitilmesi ile başlayıp ardından satışa geçmelerinin sağlanacağı bir çalışma. Eylül gibi projelendirerek Büyükşehir Belediyesi’ne sunmayı hedefliyoruz.

de daha geniş kitlelere ulaşıyor ve aracıları ortadan kaldırmamız nedeniyle daha uygun fiyatlarla tüketicinin ihtiyacını karşılayabiliyoruz. Dijital pazarlamanın yanı sıra Mut’taki fabrika satış mağazamız ve Mersin merkezdeki şarküteri ve baharatçılarda da satışımız

bulunmakta. Ayrıca Ege’de birçok firmaya tanker bazında zeytin ve zeytinyağı da gönderiyoruz. Ürün çeşidimiz bununla da sınırlı değil. Zeytinyağlı saç kremi, duş jeli, şampuan, masaj yağı gibi 10’a yakın kozmetik ürünümüz bulunmakta.”


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.