Sertifikalı bilirkişi eğitimleri başladı >2’de
AB desteği alan Kainat, sektörün liderleri arasına girdi
Ressam Ongun, 65’inci yılını MTSO Sanat Galerisi’nde kutladı
>3’te
>2’de
MTSO ÇAĞRI MERKEZİ 0 850 304 33 33
Model fabrika ile MTSO Endüstri 4.0 Eğitim ve Uygulama Merkezi Projesi birbirini tamamlamalıdır… Şerafettin AŞUT
MTSO Yönetim Kurulu Başkanı
> 3’te
www.mtso.org.tr www.mtso.org.tr| |YIL: YIL: 2017| |SAYI: SAYI:347 298| 4| 6-19 - 17 Şubat ARALIK 2018 2015
Dijital dönüşüm başlıyor
16 No’lu Komite, yetişmiş eleman bulamamaktan şikayetçi Erol Berktaş
MTSO 16 No’lu İnşaat Malzemeleri Üretimi ve Ticareti Meslek Komitesi Başkanı
M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 16 No’lu İnşaat Malzemeleri Üretimi ve Ticareti Meslek Komitesi Başkanı Erol Berktaş, sektörde yetişmiş eleman bulamamaları nedeniyle üretimin büyük bölümünün şehir dışına kaymasından şikayetçi. Gerek üretim bölümünde gerekse satışta teknik bilgisi yeterli personel bulamadıklarına dikkat çeken 16 No’lu Komite Başkanı Erol Berktaş, “İhtiyacımız olan inşaat malzemelerini üretecek makineleri kullanacak personelimiz
olmadığı için makine yatırımını da bu makineyle gerçekleştirilebilecek üretimi de yapamıyoruz. Bunların hepsi zincirin birer halkası. Personel yoksa makine yok. Makine yoksa üretim yok. Biz de bu sorunun çözümü için mecburen şehir dışına yöneliyoruz. Sektörümüzde üretim yapmak isteyen arkadaşlarımız da yatırım için İstanbul gibi büyük şehirlere yönelmek durumunda kalıyor” ifadelerini kullandı. > 7’de
Elbirliği ile tarım alanlarımızı betonlaştırdık
Selami Arıcı
Mersin’de odak noktası verimlilik ve verimliliğe bağlı rekabet ile dijital dönüşümü içeren eğitim ve uygulama merkezi, ‘Model Fabrika Projesi’ kurulum çalışmaları başlıyor. Hedef; akıllı (smart), rekabet edebilir bir imalat sanayi.
MTSO 15 No’lu Mühendislik ve Mimarlık Meslek Komitesi Başkanı
M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 15 No’lu Mühendislik ve Mimarlık Meslek Komitesi Başkanı Selami Arıcı, ülke ekonomisinin inşaatla büyümeye endekslenmesi nedeniyle tarım alanlarının betonlaştırılmasından şikayetçi oldu. Çukurova’nın geçimini tarımla sağlıyor olması nedeniyle bu betonlaşmanın ciddi bir sıkıntı olduğunu dile getiren Arıcı, çözüm olarak ekolojik, yeşil binaların yapımına ağırlık verilmesini gösterdi. Sektör sorunlarını değerlendirerek, bu sorunlara karşı yürüttükleri çalışma-
lar hakkında bilgi veren MTSO 15 No’lu Komite Başkanı Selami Arıcı, ilk olarak ekolojik, yeşil binalara değindi. Betonlaşmanın, binaların çevreye olumsuz etkilerini anlatan Arıcı şöyle konuştu: “Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan, seragazı olarak adlandırılan CO2 salınımının yüzde 40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluk düştüğünü söyleyebiliriz. “ > 7’de
İş teftişinde öncelik eksiklerin tespitinde
K
alkınma Bakanı Lütfi Elvan ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün Mersin’e verdiği sözler hayat buluyor. 2016 Yılı Mersin İş Dünyası Başarı Ödülleri Töreni sırasında İki bakan tarafından açıklanan 5 müjdenin ilki ‘Model Fabrika Projesi’ ile hayata geçiyor. Ekonomideki kalkınmayı yüksek teknolojili üretimle artırmayı hedefleyen Mersin’i hedeflerine ulaştıracak, Akdeniz Bölge-
si’ni kapsayacak Projenin hayat bulması için ilk adım atıldı. Hedef; akıllı (smart), rekabet edebilir bir imalat sanayi. Kurulması planlanan Model Fabrika’da mevcut bir fabrikada çalışan mühendisler, o fabrikaların orta ya da üst düzey yöneticileri eğitim alabilecek. Bu fabrikalarda alacakları verimlilik artırıcı uygulamalı eğitimler sonucu edinecekleri kazanımları kendi fab-
rikalarına uyarlayacaklar. Amaç, mevcuttaki fabrikaları dönüştürmek, verimliliği artırarak rekabeti sağlamak. Bir sonraki adımda ise, bu fabrikaların dijital dönüşüme, Endüstri 4.0’a ayak uydurabilmeleri sağlanacak. Projenin hayata geçmesi ile birlikte verilecek uygulamalı eğitimler sonucunda fabrikalara satın alma ve tedarik zincirinde, yeniden üretimde yüzde 30’a,
ürün geliştirme ve imalatta zamanında teslimde yüzde 40’a varan iyileştirmeler sağlanıyor. Kaynak verimliliği ve enerji maliyetlerinde ise yüzde 20’ye varan düşüş göz önünde bulundurulduğunda firmaların genel karlılığında net yüzde 5 etki görülüyor. Mersin’de fabrikanın kurulmasının ardından iki yıl içinde hinterlandı ile birlikte 650 KOBİ’nin bu eğitimlerden yararlanması hedefleniyor. > 4’te
Yatırım ve ticarette önemli partner: ALMANYA
> 4’te
Mersin İli Oda ve Borsaları müşterek toplantıda buluştu
Kuzeymak’tan emniyet artırıcı ar-ge yatırımları
K
atı yakıtlı ve basınçlı ürünlerde, özellikle evlerde kullanılan kuzineli sobalarda, elektrik ve su kesintilerinden kaynaklı emniyet açığını tespit eden Kuzeymak, yürüttüğü ar-ge çalışması ile 3 aşamalı güvenlik sistemini geliştirdi. Yeni sistem ile kullanıcının müdahalesine gerek kalmadan soba kendi kendisinin güvenliğini sağlıyor. Faaliyete 2002 yılında vakum tüplü güneş enerjisi ithalatı ile başlayıp Türkiye’deki güneş enerjisi sektörünü vakum tüp teknolojisi ile tanıştıran Kuzeymak, çok geçmeden 2009 yılında bu alanda üretime başladı. > 8’de
MTSO 1
CMYK
T
ürkiye ve Almanya arasındaki ekonomik ilişkileri ithalat ve ihracatın yanı sıra karşılıklı yatırımlar da güçlendiriyor. Alman firmaları Türkiye’de üretim ve sanayi tarihinin önemli bir parçası konumunda bulunuyor. Cumhuriyetin ilk dönemindeki sanayileşme hareketinden itibaren Alman teknolojisi ön plana çıkmışken, 1980 sonrası dışa açılma sürecinde de Alman firmalarının Türkiye’yi stratejik bir üretim üssü olarak gördüğü söylenebilir.
MTSO, Arabuluculuk hizmetine Mart ayında başlıyor >2’de
Almanya 2002 – 2017 Temmuz döneminde 9.1 milyar dolarlık uluslararası doğrudan yatırım girişi ile Türkiye’ye en çok yatırım gerçekleştiren 5’inci ülke konumunda. Ancak diğer ülkeler üzerinden sermaye aktarımları da eklendiğinde Alman firmalarının yatırımlar konusunda da öncü olduğunu görmek mümkün. Yine, Türkiye’den Almanya’ya bugüne kadar giden yatırım tutarı ise 2,1 milyar dolara ulaştı. Türkiye’de halen yaklaşık 7 bin Alman sermayeli firma faaliyet gösteriyor. > 6’da
Geleceğin teknolojileri MTSO’da sergilenecek >2’de
Girişimcilik ve teşvik için uluslararası güç birliği > 3’te
T
urizm bölgelerinin, Turizm Gelişme Bölgeleri’ne dönüştürülmesinin bölge turizminin kalkınması adına sevindirici olduğunu dile getiren başkanlar, bu bağlamda Mersin-Antalya yol çalışmasının tamamlanmasının destekleyici etki yaratacağı görüşünde birleşti. Mersin İli Oda ve Borsaları Müşterek Toplantısı Anamur Ticaret ve Sanayi Odası ev sahipliğinde gerçekleşti. Toplantıya Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Lokmanoğlu başkanlık yaptı. Toplantının açılışında konuşan Anamur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ferudun Torunoğlu, sözlerine Afrin’de terör unsurlarına karşı mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetlerine başarı dileyerek başladı. Konuşmasını Anamur’da yürüttükleri çalışmalar ve bölge ekonomisine dair değerlendirmelerle sürdüren Toru-
noğlu, Oda olarak hedeflerinin, üyelerinin ve bölgenin kalkınması olduğunu vurguladı. Kent ekonomisine ve yaşadıkları sorunlara da değinen Torunoğlu, bölgenin sorunlarını şöyle sıraladı: “Anamur Limanı’nın yapımının bitmesinin ardından bunun tamamlayıcısı olan Anamur Gümrük Kapısı’nın acilen açılması gerekmektedir. Muz ithalatında uygulanan gümrük vergisi devam ettirilmelidir. Muz tarımının zarar görmemesi adına bu çok önemlidir. Bozyazı Yat Limanı acilen eski statüsüne dönmeli, balıkçı barınağı olarak değil yat limanı olarak hizmet vermelidir. Ziraat Bankası tarafından sera yapımına verilmekte olan zirai krediler maliyetin çok altında belirlendiğinden sera kurulum maliyetini karşılamamaktadır. Üreticilerimizin mağduriyetinin giderilmesi için sera yapım maliyetinin güncellenmesi gerekmektedir.” > 5’te
2
YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
Ressam Ongun, 65’inci yılını MTSO Sanat Galerisi’nde kutladı
MTSO, Arabuluculuk hizmetine
Mart ayında başlıyor R Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi Mart ayında açılacak. Zorunlu hale gelmesinin ardından arabuluculuk hizmeti almak isteyen işçi ve işverenler bu merkez aracılığıyla daha konforlu bir ortamda hizmet alıp Oda’nın sunacağı sekreterya desteğinden faydalanabilecek.
M
TSO, yılın ilk Meclis Toplantısı’nı gerçekleştirdi. İlk etapta işçi ve işveren arası uyuşmazlıklar için zorunlu hale getirilen arabuluculuk hakkında Meclis Üyelerinin bilgilendirildiği Ocak Ayı Meclisine, Meclis Başkan Yardımcısı Murat Çalışkan başkanlık yaptı. Toplantının açılışında konuşan Çalışkan, sözlerine Afrin’de devam eden Zeytindalı Operasyonu’na değinerek başladı. “Allah ordumuzu muzaffer eylesin, şehitlerimize rahmet eylesin” diyen Çalışkan, sözlerini, “Bu durumu siyasi bir konu haline getirenleri kendi adıma kınıyorum. Sınırlarımız ötesindeki otoritesiz durum ülkemizde terör olarak karşımıza çıkıyor ve bu terör ülkemiz önündeki en büyük engel. Bunun ortadan kaldırılması adına operasyon büyük önem taşıyor” diye konuştu. Süleymanoğlu: “Arabuluculuk sürecinin detayları önemli” Toplantı Türkiye’nin ilk arabulucuları arasında yer alan, Arabulucu Avukat Aşiyan Süleymanoğlu’nun sunumu ile devam etti. İşçi işveren uyuşmazlıklarında dava şartı olarak arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu hale geldiğine değinen Süleymanoğlu, “Burada bilinmesi gereken önemli bir konu var. Arabuluculuk sürecini nedensiz yere reddederseniz davayı kazansanız dahi tüm yargılama giderlerini ödemek durumunda kalıyorsunuz. Bu da ciddi bir yük doğuruyor. Bu sebeple sürecin de-
taylarını iyi bilmenizde fayda var” dedi. Arabuluculuk sisteminin gücünü gizlilikten aldığını vurgulayan Süleymanoğlu, esneklik, hız, düşük maliyet ve yargılama süreci olmamasının da diğer önemli özelliklerini oluşturduğunu anlattı. Sonucunun ise mahkeme kararı özelliği taşıdığını kaydeden Süleymanoğlu, bu süreçte tarafların anlaşmak zorunda olmadığını, anlaşma olmaması halinde mahkeme yolunun her zaman açık olduğunu dile getirdi. Mahkemelerin arabulucu atadığını ifade eden Süleymanoğlu, bu arabulucunun istenmemesi halinde tarafların özel bir arabulucu ile yoluna devam edebileceğini, ancak ortak bir arabulucu üzerinde uzlaşı sağlanmaması durumunda devletin atadığı arabulucuya geri dönüleceğini söyledi. Süleymanoğlu, mevcut arabulucu ile sorun yaşanması, görevini yerine getirmediği düşünülmesi halinde arabulucunun merkeze şikayet edilebileceğine de değindi. Anlaşma sağlanmaması anında yapılan tüm görüşmelerin konuşmaların gizlilik esasına göre açıklanmayacağına da dikkat çeken Süleymanoğlu, konunun mahkemeye taşınmasıyla sürecin baştan başlayacağını anlattı. Kimi zaman işten çıkarma durumlarında işçi ve işverenin sözlü olarak anlaşma sağlamasına rağmen birkaç yıl sonra işçinin dava açabildiğini hatırlatan Süleymanoğlu, “Bu tür sıkıntıların
yaşanmaması adına da arabuluculuk hizmeti alınmaya başladı. Anlaşma arabulucu gözetiminde yapılıp imzalandığında mahkeme kararı özelliği taşıyor ve taraflar farklı bir tutum içine giremiyor” değerlendirmesini yaptı. Arabulucunun mahkemede olduğu gibi bir yargılama yapmadığını, tarafsız olduğunu dile getiren Süleymanoğlu, “Bu nedenle taraflar daha rahat davranıp düşüncelerini aktarabiliyor. Taraflar birbirinin ne istediğini bilince orta noktada buluşmak da daha kolay olabiliyor. Aynı zamanda işverenin bir işçisi ile yaptığı anlaşmayı diğerinin duymasının önüne geçiliyor çünkü gizlilik şartı bulunuyor” diye konuştu.
oros Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, sigortacılık sektörünün ara elaman ihtiyacını karşılamak için Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile iş birliği yapmak istiyor. Sigortacılık mevzuatı gereği, iş yerlerinde yalnızca sigortacılık bölümü mezunlarını çalıştırabilen sektör temsilcileri, ara elman bulma noktasında sıkıntı
yaşıyor. Bu sorunu çözmek adına Toros Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, MTSO ile iş birliği yapmak istiyor. Bünyesinde sigortacılık bölümü açmak isteyen üniversite yetkilileri konuyu görüşmek için MTSO 30 No’lu Sigortacılık Hizmetleri Meslek Komitesi Üyeleri ile bir araya geldi. Toplantıda konuşan Toros Üniver-
sitesi Meslek Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Servet Özgür, “Üniversite olarak bölgenin aranan elamanlarını yetiştirmek için sürekli bir çaba içerisindeyiz. Sigortacılık sektöründe de aranan elemanlar yetiştirmek istiyoruz” dedi. Sektörde ara elemana ihtiyaç duyulduğunun farkında olduklarını dile getiren Özgür, “Bu nedenle MTSO ile temasa geçtik. Alt yapı çalışmalarımız devam ediyor. 2018-2019 eğitim öğretim yılında bu bölüme öğrenci almak istiyoruz. 4 yarıyıldan oluşacak eğitim sürecinin, 3 dönemi teorik, 1 dönemi tam zamanlı pratik eğitim olacak. Pratik eğitim noktasında MTSO ile iş birliği protokolleri imzalamak istiyoruz” dedi. Konuyu dinleyen Komite Üyeleri, sektörün ara elemana ihtiyacı olduğunu, bölümün açılması halinde ellerinden gelen desteği vereceklerini dile getirdi.
Geleceğin teknolojileri MTSO’da sergilenecek
A
vrupa İşletmeler Ağı Projesi kapsamında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından ‘Endüstri 4.0 ve Geleceğin Teknolojileri Tanıtım Günü’ düzenleniyor. 13 Şubat 2018 tarihinde MTSO’da gerçekleştirilecek etkinlik kapsamında, tersine mühendislik ve endüstri 4.0 çözümlerine yönelik sunumlar gerçekleştirilecek. Endüstri 4.0’a dair merak
edilen sorular cevaplandırılacak. Ayrıca katılımcılar, sektöründe öncü firmaların temsilcileri tarafından getirilen tarama cihazı, sanal gerçeklik sistemi, 3D yazıcı, robot kol sistemleri gibi yeni sanayi devriminin vazgeçilmez teknolojilerini birebir inceleme imkanı da bulacak. Etkinlik, 13 Şubat günü MTSO 4. katta, 13.00 - 16.00 saatleri arasında gerçekleşecek.
MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI’NDAN ÜYELERE DUYURU
5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu’nun 24 ve 25. Maddelerine göre yıllık aidat ve munzam aidat Haziran ve Ekim ayları içinde iki eşit taksitte ödenmektedir. Süresi içinde ödenmeyen aidat ve munzam aidatlara 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkında Kanun gereğince aylık %1,40 oranında gecikme cezası uygulanmaktadır. Vadesi geçen aidat-munzam aidatlar Oda veznelerimize T.İş Bankası, Garanti Bankası ve Yapı Kredi Bankası kredi kartları ile 6 taksitte ödenebilir. Ayrıca Odamız web sayfasından (www.mtso.org.tr.) ve www.vatandas.mtso.org.tr adresinden Garanti Bankası kredi kartı ile 6 taksitte ödenebilmektedir. Sayın üyelerimize duyurulur.
MTSO 2
CMYK
döktüğünü bu nedenle ağırlıklı doğa resimleri çizdiğini ifade eden Ressam Ongun, yağlıboya çalıştığını ifade etti. Sergisinde geçmişten bugüne kadar yaptığı resimlerden karma bir koleksiyon oluşturduğunu anlatan Ongun, “1959 yılında yaptığım ve ilk sergimde de yer verdiğim İstanbul Anadolu Hisa-
Sertifikalı bilirkişi eğitimleri başladı
“MTSO bünyesinde arabuluculuk merkezi olması büyük fırsat” Türkiye genelindeki ticaret ve sanayi odalarının bu konuya destek verdiğini, MTSO bünyesinde de böyle bir merkez bulunmasının büyük önem taşıdığını da vurgulayan Aşiyan Süleymanoğlu, “Bu sayede daha konforlu bir ortamda hizmet alabileceksiniz. Taraflarla ayrı ayrı görüşme yapılması nedeniyle arabulucu karşı tarafla görüşme yaptığı esnada size ayrılan odada çalışmanıza devam edebileceksiniz. Mahkemelerde olduğu gibi uzun süreler zaman kaybetmenize gerek kalmayacak. Aynı zamanda uzun sekreterya işlemleri sizin adınıza yürütülecek. Bu ciddi bir konfor” değerlendirmesini yaptı.
Toros Üniversitesi, MTSO ile iş birliği yapmak istiyor
T
essam Adnan Olgun, resimle tanışmasının 65’inci yılını Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Sanat Galerisi’nde açtığı kişisel resim sergisi ile kutladı. Olgun’un eski ve yeni resimleri aynı sergide sanatseverlerle buluştu. MTSO Sanat Galerisi Adnan Ongun’un Retrospektif Resim Sergisi’ne evsahipliği yaptı. Yağlıboya 48 eserin yer aldığı serginin açılışına MTSO eski Meclis Başkanı Faik Burakgazi, Sanat Galerisi Sorumlusu Seda Şahbaz ile çok sayıda sanatsever katıldı. Resimle 1953 yılında orta birinci sınıf öğrencisiyken tanıştığını anlatan Ongun, “Nigar isminde halen unutamadığım resim öğretmenime duyduğum sevgi sonrasında bu sanata aşık oldum ve 65 yıldır hiç bırakmadım” dedi. 1960 yılında ilk sergisini açtığını dile getiren Ongun, bugüne kadar 6’sı İstanbul’da olmak üzere 23 kişisel ve 20 de karma resim sergisi açtığını söyledi. Genellikle çektiği fotoğrafları tuvale
Ressam Ahmet Ongun
rı resmim de bu karma koleksiyonum içinde yer aldı” dedi. Aynı zamanda sergideki resimleri arasında Mersin’e özgü Begonvil çiçeği yapraklarını kurutup yapıştırmak suretiyle resmettiği bir eserinin yer aldığına da değinen Ongun, kendisini Otodidaktik ( kendi kendisini yetiştiren) bir sanatçı olarak tanımladı. 65 yıldır çalışmalarını aynı aşk ile sürdürdüğünü vurgulayan Ongun, “Resimlerimin Türkiye’nin yanı sıra yurtdışındaki birçok özel koleksiyonda da olmasının gururunu yaşıyorum. Kıbrıs, İngiltere, Almanya ve Amerika’dan talep görmek beni mutlu ediyor” dedi. Çalışmalarını Mersin’deki özel atölyesinde sürdürmekte olan Ongun’un yağlıboyanın yanı sıra karakalem, cam altı, cam üstü ve vitray çalışmaları da bulunuyor. 7 Şubat 2018 Çarşamba gününe kadar açık olacak sergi, hafta içi 08.30 – 18.00, cumartesi günü ise 10.00 – 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
A
dalet Bakanlığı Bilirkişilik Daire Başkanlığı tarafından ‘Bilirkişilik Temel Eğitimi’ verecek eğitim kurumu olarak yetkilendirilen Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), bilirkişi olarak görev yapacak adaylara eğitimlerini verdi. Bilirkişilik Kanunu kapsamında yayınlanan yönetmelikle, her türlü bilirkişilik faaliyetinin yapılabilmesi için “Bilirkişilik Temel Eğitimi” ve sertifika alınması zorunluluğu getirildi. Bu kapsamda verilecek eğitimler, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB ETÜ) arasında yapılan işbirliğine istinaden TOBB ETÜ Sürekli Eğitim Merkezi tarafın-
dan veriliyor. Eğitim kurumu olarak yetkilendirilen MTSO’da ilk eğitimler 25-28 Ocak günleri arasında MTSO Konferans Salonu’nda verildi. Eğitimlerin içeriği Teorik ve pratik olarak verilen bilirkişilik temel eğitimi, toplamda 24 saatten oluşuyor. Teorik eğitim; yargılama hukukunun genel ilkeleri, bilirkişilik mevzuat hükümleri, bilirkişinin taşıması gereken nitelikler, bilirkişinin yetkileri ve yükümlülükleri, bilirkişinin uyması gereken temel ve etik ilkeler, ispat faaliyeti ve bilirkişi incelemesinin usul ve esasları, teknik konu-hukuki konu ayrımına ilişkin usul
ve esaslar ile rapor yazım usul ve tekniğini kapsıyor. Uygulama eğitimi; UYAP Bilirkişi Bilgi Sisteminin kullanılması, katılımcıların bireysel veya heyet hâlinde sistematik teknikleri kullanma becerilerini geliştirmelerini sağlayacak örnek bir olaya ilişkin bilirkişi raporu düzenleme ile uygulama gözetimi faaliyetlerini içeriyor. Yeni sisteme göre temel eğitim almış bilirkişi, sicile kaydedildiği tarihten itibaren üçüncü yılın içinde yenileme eğitimine katılmak zorunda. Yenileme eğitimine katılmayan bilirkişiler, bu eğitimi almadıkça bilirkişilik yapmak için yeniden başvuruda bulunamayacak.
Etçi tavukların korunmasında AB kriteri
A
B mevzuatına uyum çerçevesinde etçi tavukların, bakıldıkları ve yetiştirildikleri koşulların asgari standartları belirlendi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Avrupa Birliği (AB) mevzuatına uyum çerçevesinde etçi tavukların, bakıldıkları ve yetiştirildikleri koşulların asgari standartlarını belirledi. Etçi̇ Tavukların Korunması İle İlgi̇li̇ Asgari̇ Standartlara İli̇şki̇n Yönetmeli̇k, Resmi Gazete’de yayımlandı. Söz konusu hayvanların su ve yem ihtiyacı, barınma koşulları ile bulundukları ortamın nem, sıcaklık, ses ve aydınlatma seviyelerine ilişkin standartları belirleyen yönetmelik, kapalı alanda ekstansif yetiştirilen ve açık alanlarda beslenen tavukları, organik olarak yetiştirilen tavukları, etçi tavuk sayısı 500’den az olan işletmeleri, sadece damızlık amaçlı yetiştiricilik yapan işletmeleri ve kuluçkahaneleri kapsamayacak.
Gerekli olan tüm denetimler, izleme ve takip faaliyetleri il/ilçe müdürlüğü tarafından veya yetkilendirilmiş veteriner hekim tarafından gerçekleştirilecek. Söz konusu denetimler, her bir ilde yetiştirilen hayvanların sayısı dikkate alınarak yeterli oranda uygulanacak. İl/ilçe müdürlükleri, gerçekleştirilen işletme denetimleri sırasındaki değerlendirmeleri uyarınca 1 Haziran 2022’ye kadar bakıcıların mevcut tecrübelerinin konuyla ilgili bir eğitim programına katılım ile eş değer olduğunu kabul edebilecek. Bu durumda il/ilçe müdürlüğü söz konusu eş değerliği tasdik edecek bir sertifika düzenleyecek. Yönetmelik hükümlerine aykırı davrananlar hakkında, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun ilgili hükümlerine göre idari yaptırımlar uygulanacak. Yönetmelik, 31 Aralık 2019’da yürürlüğe girecek.
Şerafettin AŞUT
A. Kadir DÖLEK
Derya GÜLEÇ
Atatürk Caddesi MTSO Hizmet Binası Kat: 2-3-4 / MERSİN Tel: 0324 238 95 00 ( 10 Hat ) 238 56 56 ( 3 Hat ) - 238 98 00
Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. Ceyhan Yolu Üzeri 5.km Yüreğir / ADANA 0322 346 30 93
3
YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
Model fabrika ile MTSO Endüstri 4.0 Eğitim ve Uygulama Merkezi Projesi birbirini tamamlamalıdır… Şerafettin AŞUT MTSO Yönetim Kurulu Başkanı
K
Model Fabrikalardan önce, işin temeli ve itici nedeni olan Endüstri 4.0’a bakmak lazım. Sonuçta bu projelerin hedefi üretimde Endüstri 4.0’ı uygulanır hale getirmektir.
alkınma Bakanımız Sayın Lütfi Elvan ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Faruk Özlü’nün 2016 Yılı Mersin İş Dünyası Başarı Ödülleri Töreni sırasında Mersin’e verdiği 5 müjdeden ilkini hayata geçirecek hazırlıkların başlaması bizleri mutlu etmiştir. Endüstri 4.0’ın altyapısını oluşturmak adına Akdeniz Bölgesi için Mersin’de kurulması planlanan “Model Fabrika” ile ilgili ilk toplantı Mersin Valimiz Sayın Ali İhsan Su başkanlığında Mersin Ticaret ve Sanayi Odamızda gerçekleştirildi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü yetkilileri konunun paydaşlarına Model Fabrika’nın özellikleri, kurulum süreçleri ve dünyadaki örnekleri hakkında bilgi verdi. Ağırlıklı olarak imalatçı KOBİ’lerin verimliliğini artırmak hedefiyle Ankara ve Bursa’da başlayan Model Fabrika kurulumunun Akdeniz Bölgesi için Mersin’de devam etmesi planlanıyor. Bu fabrikalar işbaşı eğitim modeli ya da meslek edindirmeye yönelik eğitim modellerinden farklılıklar içeriyor. Öncelikle bu fabrikalarda verilecek eğitimlere mevcut bir fabrikada çalışan mühendisler, o fabrikaların orta ya da üst düzey yöneticileri katılabilecek. Bu fabrikalarda alacakları verimlilik artırıcı uygulamalı eğitimler sonucu edinecekleri kazanımları kendi fabrikalarına uyarlayacaklar. Uygulamalar sırasında kendilerine danışmanlık hizmeti de verilecek. Amaç, mevcuttaki fabrikaları dönüştürmek, verimliliklerini artırarak rekabete ayak uydurmalarını sağlamak. Bir sonraki adımda ise bu fabrikaların dijital dönüşümü, Endüstri 4.0’ı yakalamalarına zemin hazırlamak. Model fabrikaların temeli, Endüstri 4.0 vizyonudur Model Fabrikalardan önce, işin temeli ve itici nedeni olan Endüstri 4.0’a bakmak lazım. Sonuçta bu projelerin hedefi üretimde Endüstri 4.0’ı uygulanır hale getirmektir. Basit anlamda Endüstri 4.0’ı yeniden ve yeniden anlatmayı yararlı görüyorum. Çağımızın yeni üretim vizyonu olan dördüncü sanayi devrimi hayata geçiyor. Endüstri 4.0 olarak isimlendirilen dördüncü sanayi devrimi ne demek? Endüstri 4.0, Alman Hükümeti’nin imalat gibi geleneksel sanayiyi bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle donatması projesidir. Endüstri 4.0 terim olarak dördüncü sanayi devrimi anlamına gelmektedir. İlk sanayi devrimi su ve buhar gücü ile üretim mekanizmasının üzerine kuruluydu. İkinci sanayi devrimi elektriği üretime entegre etti. Üçüncü sanayi devrimi olan dijital devrim gerçekleşerek elektronik ve bilgisa-
yarlaşma üretime entegre oldu. Endüstri 4.0, ise temelinde İNTERNET, YAZILIM, YAPAY ZEKA, ROBOTİK ÜRETİM, NESNELERİN İNTERNETİ VE SİBER TEKNOLOJİLER gibi YÜKSEK TEKNOLOJİYİ; üretimin, hatta üretimin de ötesinde hayatın her alanına entegre etme projesidir. Konu sadece sanayi değil, konu sadece robotik üretim değil… Endüstri 4.0’ın artıları… Endüstri 4.0 vizyonunu şimdiden benimseyen firmalar, değer zincirini bir bütün olarak değerlendiriyor ve tüm yönetim süreçleri için otomasyon teknolojileri, iletişim ve kablosuz bilgi entegrasyonu sağlamaya çalışıyor. Siber-Fiziksel Sistemler, Bulut Bilişim gibi modern bilgi ve iletişim teknolojileri imalat sektöründen verimliliği, kalite ve esnekliği artırmak için sistemlere entegre edilecek, olası verim durumlarını analiz ederek rekabet ortamında avantaj sağlayacaktır. Endüstri 4.0’ın karşılaştığı zorluklar… 1-) Bu yeni sanayi devrimine doğru yürüyüşü hızlandırmak için yeterli beceri ve bilgi eksikliği bulunmaktadır. 2-) Endüstri 4.0 demek iş gücü talebinin azalması gibi görünse de, aslında bu devrim yeni meslekler ve alanlar yaratacaktır. Ama çağını dolduran meslek ve alanlar elbette yok olacaktır. Bunun telafisi ise güncellenmiş bir eğitim modelidir. 3-) Üçüncü sanayi devriminin ritmine ayak uyduran firmalarda Endüstri 4.0 için genel bir isteksizlik havası bulunmakta. Endüstri 4.0’ın etkileri neler olacak? İşçi gücünden teknoloji kontrolüne geçen sistemler ile makine kontrolü artacak. • Otomatik sistemler dolayısıyla ihtiyaç olan geleneksel iş gücü azalacak ama yeni meslekler ortaya çıkarken mavi yakalı işçi tanımı değişecek. • Sosyo-Ekonomik çalışma hayatına olan etkisi hissedilecek. • Sanayi farklı bir değer kazanarak pazarda bu entegrasyonu sağlayan büyük paya ulaşacak.
•
KOBİ’ler hızlı değişimlerden ve bunun maliyetinden korkuyor … Tüm bunlar çok büyük kuruluşlar için yapması zor şeyler değil. Ancak ekonomimizin %95’inin KOBİ’lerden oluştuğunu varsayarsak; tüm bu dönüşümler KOBİ’ler için kulağa korkutucu gelmektedir. Sermayesi, Ar-Ge’ye para harcama imkanı
sınırlı olan, hatta olmayan, amacı sadece ayakta kalabilmek olan bir KOBİ için tüm bu dönüşümler korkutucudur, zordur. İşte KOBİ’lerimizi bu işin içine somak için, onları destelemek ve dijital dönüşümlerini hayata geçirebilmek için önce bu ekosistemi ve alt yapıyı yaratmak gerekir dedik. Ve MTSO ENDÜSTRİ 4.0 EĞİTİM VE UYGULAMA MERKEZİ PROJESİ’ni hazırladık. İlgili Bakanlıklarımıza sunduk. Bu konuda Kalkınma Bakanımız Sayın ELVAN büyük destek verdi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız kendimizi anlatma imkanı tanıdı. MTSO ENDÜSTRİ 4.0 EĞİTİM VE UYGULAMA MERKEZİ ve BAKANLIĞIMIZIN MODEL FABRİKA PROJESİ ortak yanları fazla olan bir proje. MODEL FABRİKA Projesi’nin ortaya çıkmasında MTSO’nun en az 3-4 yıldır ortaya koyduğu vizyon önemlidir. Bu noktada katkımızın büyük olduğunu düşünüyorum. Elbette bu vizyonu hemen sahiplenen değerli Kalkınma Bakanımız ve Sanayi Bakanımızın ve değerli Bakanlık bürokratlarının vizyonu ve çabası olağan üstü değerlidir. Birlikte çalışabilmek çok güzel. Bakanlık ziyaretleri ile Odamızın Endüstri 4.0 Eğitim ve Uygulama Merkezi Projesi ile amacımız Ar-Ge yatırımı yapma imkanı olmayan, teknik, bilgi birikimi ve personel anlamında zayıf olan KOBİ’lerin ortak kullanım alanları ile desteklenmesidir. Özünde her iki proje de benzer amaçları barındırmaktadır. Buna ister Model Fabrika deyin, isteseniz Endüstri 4.0 Eğitim ve Uygulama Merkezi deyin; sonuçta, KOBİ’lerin yüksek teknolojiye entegrasyonu için danışman desteğine ihtiyaçları var. KOBİ’lerin yüksek teknolojiye entegrasyonu için eğitim desteğine ihtiyaçları var. Makine ve teçhizata ihtiyaçları var. Yazılımlara ihtiyaçları var. İşte MTSO ENDÜSTRİ 4.0 EĞİTİM VE UYGULAMA MERKEZİ, KOBİ’lere bu anlamda ortak bir kullanım imkanı sunacak. Görünen o ki, Model Fabrikaların vizyonu ile bizim projemizin çok fazla ortak noktası var. Bizce her iki proje birbirini bütünleyecek şeyler barındırıyor. “MTSO’nun hedefleri bütüncül bir hedefin planlı parçalarıdır” “RİS- Mersin PLUS” daha önceki RİS-Mersin Projesi’nin dijital düzeye sıçrama hamlesidir. Tırmıl’da bulunan “Tedarik Zinciri Test ve Ar-Ge Laboratuarı” bu hedefin ilk adımlarından biridir. Planlanan “Lojistik Simülasyon Merkezi” sadece bir başlangıç olup, daha birçok sektör ve mesleğe yaygınlaşacak üst düzeyde yeni bir mesleki eğitim modelidir. “MYK Personel Belgelendirme Merkezi” Projemiz hibe olarak kazandığımız bir
projedir ve hedef 44 meslek dalında Akdeniz Bölgesi’nin tamamının mesleki belgelendirmelerini yapmaktır. Tüm bu projeler Endüstri 4.0’a ulaşmanın planlı adımlarıdır. “Endüstri 4.0 Eğitim ve Uygulama Merkezi” Projesi’nin hayata geçmesiyle tüm bu projeler tek çatı altında, kadrolu uzman personel ve teknik danışmanlar eşliğinde, kamuSTK’lar ve üniversitelerin üçlü sarmal modelinde oluşacak sinerji ile yüksek teknolojili üretime sıçramak isteyen KOBİ’lerimizin, yeni girişimcilerin, start-up’ların yanında olacak, en büyük destekçisi olacak. Bu ortak kullanım alanları sahip olduğu teknik personel ve alt yapı ile bu işlere sermaye ayıramayan firmalarımızın Endüstri 4.0’a geçişinde en büyük sıçrama tahtası olacaktır. Artık zaman farkındalık yaratma zamanı değil, eyleme geçme ve bu eko sistemi oluşturacak alt yapıları kurma zamanıdır. Bu anlamda Bakanlığımızın MODEL FABRİKA Projesi ortak hedeflerimizin olduğu çok güzel bir proje. Bu iki projeyi birbirini tamamlar hale getirmek istiyoruz. Bu konuda bürokrasinin ve iş dünyasının aynı hızda gitmesi bizi sevindirmektedir. Ben bu vesileyle Kalkınma Bakanımıza, Sanayi Bakanımıza ve konu ile ilgili çalışan bürokrat ve teknokratlara teşekkür ediyorum. Ulusal güvenlik her şeyin üstündedir, Ekonomi cephesinde teslim olmayacağız… Son söz olarak şunları ifade etmek istiyorum. Ulusal Güvenliğimizi sağlamak için Afrin ve birçok bölgede mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetlerimize başarılar diliyoruz. Bölgeye barış götüren Mehmetçiğe dua ediyoruz. Biz her zaman şunu söylüyoruz: Bugün, birlik günüdür. Ülkemizin uygulayacağı politikalar Meclisimizin ve hükümetimizin uhdesindedir. Bırakalım siyaseti siyasetçiler yapsın. Güvenliğimiz Mehmetçiğin cesur ellerindedir. Bırakalım Mehmetçik işini yapsın. Bizler iş dünyası olarak nasıl katkı veririz deseniz? Bizlerin ülkemiz için yapacağı şey; her şeye rağmen üretmeye, ihraç etmeye, katma değer yaratmaya, istihdam yaratarak iş ve aş vermeye, ülkemizin diğer savaş alanı olan EKONOMİ CEPHESİNDE güçlü olmaya devam etmektir. İşte bu projelerin hedefi budur. Çabamız budur. Güçlü ordu önemli ama güçlü ekonomi bunun payandasıdır. Şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Gazilerimize acil şifalar diliyoruz. Bizler iş dünyasının Mehmetçikleri olarak ülkemizin zenginliği olmaya, üretmeye devam edeceğiz. Bu cepheyi de kimseye kaptırmayacağız.
Girişimcilik ve teşvik için uluslararası güç birliği
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye’nin güneyinde ekonomik bir merkez ve liman şehri olan Mersin’deki girişimciliği desteklemek ve teşvik etmek üzere güçlerini birleştiriyor.
Y
ürütülen proje çerçevesinde MTSO ve EBRD, ağırlığını Suriyelilerin oluşturduğu göçmenler tarafından yönetilen firmalar da dâhil olmak üzere bölgedeki özel sektör için fırsatları ve engelleri tespit edecek. Bu çalışmaya dayanarak, girişimciler ile küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) potansiyellerini kullanmalarına yardımcı olacak yeni hizmetler tasarlanacak. Bu hedefe ulaşmak adına yürütülen proje, 10 bin üyesi ile Danimarka’nın en büyük iş örgütü olan Confederation of Danish Industry (DI) ile eğitim ve girişimciliğe odaklı Hollanda merkezli bir STK olan SPARK tarafından yürütülecek. Konuyla ilgili çalışmaları yürütmek adına Mersin’e gelen EBRD, DI
MTSO 3
CMYK
ve SPARK yetkilileri MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut ile bir araya geldi. Toplantıda söz alan EBRD KOBİ Finansmanı ve Kalkınma Grubu Bölge Müdürü Paolo Monaco, projeye ilişkin olarak, “Göçmen nüfusundaki hızlı artışın getirdiği zorlukların çözümü kolay değil. Tek bir tarafın çabası yeterli olmayacaktır. Bu durum tüm tarafların en iyi oldukları alanda harekete geçmelerini gerektirmektedir. EBRD olarak yerel firmalara daha fazla ve daha iyi hizmetler sağlamak, istihdam yaratacak ve bölgeye refah getirecek Türk ve Suriyelilerden gelen yatırımları teşvik etmek üzere MTSO ile işbirliği yapmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi. Projenin açılış toplantısında konuşan MTSO Yönetim Kurulu
Başkanı Şerafettin Aşut ise, Oda olarak kentteki ticari ve ekonomik faaliyetleri geliştirmeye yönelik çalışmalara katkı sunmaktan ya da birebir içinde bulunmaktan memnuniyet duyduklarını belirterek, şunları söyledi: “Mersin’de faaliyet gösteren 20 bin civarındaki şirketin yaklaşık 2 bin 200’ü yabancı sermayeli. Bunun ise yarısından fazlasını Suriyeli dostlarımızın kurduğu firmalar oluşturuyor. Odamıza kayıtlı yaklaşık 1200 civarında Suriye sermayeli şirket bulunmakta. Bu firmalar yaptıkları ihracatla Ortadoğu ve Afrika’da bizim bugüne kadar hiç ihracat yapmadığımız ülkelere Mersin’den ihracat yapılmasına vesile oldu. Suriye ile dostluğumuz dün oluşmadı. Geçmiş yıllara uzanan dostluğumuz nedeniyle bu firmalar yatırım için Mersin’i tercih etti. Biz bu bağlamda yürütülecek her türlü projenin içinde olmaya ve destek vermeye hazırız.” Temaslar Mersin’de firmalarla gerçekleştirilen saha ziyaretleri ile devam etti.
AB desteği alan Kainat, sektörün liderleri arasına girdi
M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Avrupa Birliği (AB) Bilgi Merkezi, AB desteği alarak sektöründe önemli başarılara imza atan Kainat Tıbbi-Aromatik Bitkiler Şirketi’ni basınla buluşturdu. Ziyarette desteklere nasıl başvurdukları ve nasıl yararlandıkları hakkında bilgi veren şirket yetkilileri, başarıya ulaşan uygulamalarının detaylarını basın mensuplarıyla paylaştı. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) aracılığıyla AB desteklerinden yararlanan MTSO Üyesi Kainat Tıbbi-Aromatik Bitkiler Şirketi, aldığı destekle Çukurova’nın en büyük su ürünleri işleme, depolama ve paketleme tesisleri arasında girdi. MTSO AB Bilgi Merkezi, AB destekleriyle başarıya ulaşan firmayı basın mensuplarıyla buluşturdu. 2014 yılında faaliyete geçen
tesis hakkında bilgi veren Kainat Tıbbi-Aromatik Bitkiler Şirket Ortağı Bekir Bakırcı, 2 bin 100 metrekaresi kapalı, toplam 4 bin metrekare alan üzerinde faaliyet gösterdiklerini söyledi. Tesiste -18 derece soğuk hava depoları, -40 derece depolama alanları ve -60 derecede şoklama makinesine sahip olduklarını anlatan Bakırcı, faaliyetlerini 15 kişi ile sürdürüp ihracat odaklı çalıştıklarını dile getirdi. 2014 yılında AB Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı kapsamında TKDK’dan destek alarak bu tesisi kurduklarını aktaran Bakırcı, “Projemiz onaylandıktan sonra 4 ay içinde tesisimizi kurduk. 6’ncı ayımızda ise hibemizi aldık. Bu projenin tedbirinde üst limit olan 1 milyon 250 bin Euro’nun tamamını kullandık. Yüzde 50 hibeyle 625 bin Euro geri ödendi. Aldığımız destekle su ürünlerine yönelik bir çalış-
ma gerçekleştirdik ancak, bu projeyle yatırımcılar, yalnızca su ürünlerinde değil; aynı zamanda meyve, sebze işleme ve paketleme, süt ürünleri işleme ve paketleme, et ürünleri işleme ve paketleme gibi birçok farklı kalemde ve birçok farklı limitte destek alabilir” dedi. Tesis Müdürü Murat Şeker ise tesis kurulmadan önce Mersin’den yalnızca dondurulmuş ürün ticareti yapıldığını, ihracatın ise İzmir ve çevre bölgelerden, balıklar işlendikten sonra yapılabildiğini ifade ederek, yeni yatırımlarıyla birlikte ihracattan işlemeye kadar tüm işlemlerin artık Mersin’de de gerçekleştirilebildiğini söyledi. İthal ettikleri balıkları işleyip, paketleyip ihraç ettiklerini anlatan Şeker, 2017’de 5 milyon TL ihracat rakamına ulaştıklarını dile getirip, bu yıl ise rakamı en az 2 kat artırmayı hedeflediklerini söyledi. Konuşmaların ardından basın mensupları tesisi gezerek, detaylı bilgi aldı.
4 Mersin’de ‘Model Fabrika’ kurulumu için çalışmalar başladı YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
olan yöneticiler, son aşamada yeniden uygulama alanına inerek fikirlerini hayata geçirip sonuçlarını tespit etmeye çalışacak. Sonuçların net olarak ölçülebildiği eğitim modelinden elde edilecek olumlu sonuçlar ise yöneticiler tarafından kendi fabrikalarına taşınarak fabrikalarının verimliliğini artırmaya katkı sağlayacak. Model Fabrika’da uygulanacak verimlilik sistemi, ‘Kesik Üretim’ adı verilen parçalı üretim gerçekleştiren tüm imalathanelerde geçerli olacak. Model Fabrika’nın kurulması ile birlikte ilk aşamada eğiticilerin eğitimi gerçekleştirilecek. Fabrikanın dijital dönüşüme yönelik çalışmaları ise kentteki üniversitelerle işbirliği çerçevesinde yürütülecek. “Net yüzde 5 karlılık sağlanabilir” Model Fabrikaların temel hizmet türü Öğren/Düşün Programı olacak. Bunun yanında hizmetin
yüzde 25’ini ihtiyaca yönelik deneyimsel eğitimler oluşturacak. Yine proje çerçevesinde katılımcılara birer günlük farkındalık eğitimleri de verilecek. Bu eğitimler sonunda gerçekleşmesi beklenen iyileştirmeler ise şöyle özetlenebilir: • Satınalma ve tedarik zincirinde yüzde 30’a varan iyileşme, • Ürün geliştirmede yine yüzde 10-40 arası iyileşme, • İmalatta zamanında teslimde yüzde 40’a varan iyileşme, • Yeniden üretimde yüzde 30’lara varan iyileşme, • Çıktı ekipman verimliliğinde yüzde 40’lara varan iyileşme, • Kaynak verimliliği kısmında enerji maliyetinde yüzde 20’ye varan düşüş, • Sermaye verimliliğinde artış, • Genel verimlilikte yüzde 2540 arası artış, • Genel karlılıkta yüzde 5’e denk gelen net etki.
Mersin, Adana, İzmir ve Gaziantep bölgesini kapsayacak Model Fabrika kurulumu için görüşmeler başladı. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü yetkilileri projenin detaylarını konunun tarafları ile paylaştı.
K
alkınma Bakanı Lutfi Elvan ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün 2016 Yılı Mersin İş Dünyası Başarı Ödülleri Töreni sırasında Mersin’e verdiği 5 müjdeden ilkini hayata geçirecek hazırlıklar başladı. Endüstri 4.0’ın altyapısını oluşturmak adına Akdeniz Bölgesi için Mersin’de kurulması planlanan Model Fabrika ile ilgili ilk toplantı Mersin Valisi Ali İhsan Su başkanlığında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nda (MTSO) gerçekleştirildi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü
yetkilileri konunun paydaşlarına Model Fabrika’nın özellikleri, kurulum süreçleri ve dünyadaki örnekleri hakkında bilgi verdi. Ağırlıklı olarak imalatçı KOBİ’lerin verimliliğini artırmak hedefiyle Ankara ve Bursa’da başlayan Model Fabrika kurulumunun Akdeniz Bölgesi için Mersin’de devam etmesi planlanıyor. Bu fabrikalar işbaşı eğitim modeli ya da meslek edindirmeye yönelik eğitim modellerinden farklılıklar içeriyor. Öncelikle bu fabrikalarda verilecek eğitimlere mevcut bir fabrikada çalışan mü-
hendisler, o fabrikaların orta ya da üst düzey yöneticileri katılabilecek. Bu fabrikalarda alacakları verimlilik artırıcı uygulamalı eğitimler sonucu edinecekleri kazanımları kendi fabrikalarına uyarlayacaklar. Uygulamalar sırasında kendilerine danışmanlık hizmeti de verilecek. Amaç, mevcuttaki fabrikaları dönüştürmek, verimliliklerini artırarak rekabete ayak uydurmalarını sağlamak. Bir sonraki adımda ise bu fabrikaların dijital dönüşümü, Endüstri 4.0’ı yakalamalarına zemin hazırlamak.
“Uygulamalı eğitim verilecek” Dünyadaki model fabrikalar örnek alınarak hazırlanan proje çerçevesinde Model Fabrika’da teorik ve uygulamalı eğitimler bir arada verilecek. Sınıflarda verimliliği artırmaya yönelik eğitim alacak olan yöneticiler, ardından verimli çalışmayan, model olarak hazırlanmış uygulama tesisine inerek edindikleri bilgiler çerçevesinde verimliliği artırmanın yollarını arayacak. Bu üretim hattının daha verimli çalışması adına geliştirdikleri fikirleri dersliklerde yeniden teorik olarak değerlendirecek
Yeni Torba Tasarı Meclis’te Maliye Bakanı Naci Ağbal, istihdam, yatırım ve üretim teşviklerinden konut hesabına, hurda indiriminden çeyiz desteğine kadar pek çok konuda düzenleme getiren yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sevk ettiklerini bildirdi.
Naci Ağbal Maliye Bakanı
T
asarıyla, vergi yükü sabitlenerek, asgari ücretin kalıcı olarak yıl içinde azalmasının önleneceğini bildiren Ağbal, asgari ücret üzerindeki vergi yükünün, gelir vergisi tarifesinin ilk diliminde sabit tutulmasıyla, asgari ücretin yıl boyunca vergi dilimi artışından etkilenmemesinin sağlandığını aktardı. Ağbal, yatırım, üretim, ihracat, ArGe, yenilik ve tasarım faaliyetlerinin teşvik edileceğini belirterek, “Sanayi sicil belgesine sahip işletmelerin yatırım teşvik belgesi aranmadan imalat sanayinde kullandıkları yeni makine ve teçhizat alımlarına 31 Aralık 2019’a kadar KDV istisnası getiriliyor. Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde bulunanlara, teknoparklarda, Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde ve üniversitelerin araştırma laboratuvarlarında kullandıkları yeni makine ve teçhizat alımlarına 31 Aralık 2019’a kadar KDV istisnası sağlanıyor. Yatırım teşvik belgeli olsun veya olmasın imalat sanayinde veya Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanılan ve 31 Aralık 2019’a kadar alınan yeni makine ve teçhizat, mevcut amortisman sürelerinin yarısı kadarlık daha kısa bir sürede amortismana tabi tutularak gider yazılabilecek” ifadelerini kullandı. Naci Ağbal, yeni kurulan ve yatırım teşvik belgesi alan sermaye şirketlerince, yurt dışından sermaye olarak Türkiye’ye getirilen dövizin, kuruluşu takip eden hesap döneminin sonuna kadar belli şartlarla kur değerlemesine tabi tutulmaması ve böylece kur değerle-
MTSO 4
CMYK
mesinden kaynaklanan kazancın vergilendirilmesinin önüne geçilmesinin amaçlandığını aktardı. Torba tasarıda yer alan bazı maddeler şöyle: İstihdam destekleri 2020 yılı sonuna kadar (1/1/2018 ila 31/12/2020 tarihleri arasında); - İşe alınan sigortalılar nedeniyle ilave istihdam sağlayan özel sektör işverenleri için 12 ay süreyle gelir vergisi stopajı, damga vergisi ve sosyal güvenlik primi desteği teşviki getirilmektedir. - İmalat ve bilişim sektöründe faaliyet gösteren işyerlerinde ilave işe alınacaklar için daha yüksek tutarda sosyal güvenlik primi desteği sağlanmaktadır. - Kadın, genç ve engelli istihdamında teşvik süresi 12 ay yerine 18 ay olarak daha uzun belirlenmektedir. (Madde 44) - İmalat sektöründe çalışan küçük işletmelerimize ve esnafımıza, 2018 yılında uygulanmak üzere, 18 yaşından büyük ve 25 yaşından küçük en fazla iki kişi ilave istihdam sağlamaları halinde gelir vergisi stopajı, damga vergisi, sosyal güvenlik primi ve asgari ücret üzerinden iki ayda bir ücret desteği verilmektedir. (Madde 44) - Kadınların iş hayatına katılmalarını teşvik amacıyla kadın hizmet erbabına işverenlerce kreş ve gündüz bakımevi hizmeti verilmek suretiyle doğrudan veya asgari ücretin aylık brüt tutarının % 15’ini geçmemek üzere sağlanan menfaatlere gelir vergisi istisnası getirilmektedir. (Madde 4)
- İşverenlere 2016 ve 2017 yıllarında uygulanan, 100 lira tutarındaki asgari ücret desteği uygulamasına 2018 yılında da devam edilmesi sağlanmaktadır. ( Madde 66) - Gençlerin istihdam edilebilirliklerini artırmak amacıyla 18-25 yaş arasındaki sigortalılara ait sigortalı işe giriş bildirgesinin, çalışılmaya başlanılan tarih itibariyle verilmesine imkân sağlanmaktadır. (Madde 60) -Öğrenci olan yetim çocukların, hizmet akdine tabi çalışmaları halinde de almakta oldukları aylığın devam ettirilmesi ve aylığı kesilmiş olanlardan şartlara haiz olanlara yeniden aylık bağlanması öngörülmektedir. (Madde 61) 16 yaş ve üzerindeki araçlara hurda indirimi
- İkinci el araçların trafikten çekilmesi ve yeni araç alımının teşviki amacıyla, 31/12/2019 tarihine kadar uygulanmak üzere 16 yaş ve üzerindeki otomobil, panelvan, minibüs, otobüs, kamyonet ve kamyonların, ihracatı veya İmha Merkezlerine teslim edilmek suretiyle trafikten kaydı silinerek hurdaya ayrılması karşılığında, araç sahiplerine, yurtiçinden yeni araç alımında 10.000 lirayı geçmemek kaydıyla ÖTV indirimi sağlanabilmesi imkanı getirilmektedir. (Geçici madde 1 ve Madde 76) - Yurtiçinde taşıtların imalat sürecinde kullanılan ve imalatçılar için ayrı bir yük oluşturan hoparlör, radyo, navigasyon cihazı, monitör gibi mallar için ödenen ÖTV’nin imalatçılara iade edilmesi sağlanmaktadır. (Madde 55) - Mal ihracatı yapan firmalar için nisbi aidat uygulamasında asgari alt sınırın kaldırılması, hizmet ihracatı açısından ise nisbi aidat uygulamasından vazgeçilerek aylık asgari ücretin brüt tutarı ile bu tutarın 5 katı arasında belirlenen tutarda yıllık aidat tahsil edilmesi esası getirilmektedir. (Madde 72) - İhraç edilmek üzere ihracatçılara teslim edilen ÖTV’ye tabi malların mücbir sebepler veya beklenmedik durumlar nedeniyle üç ay içinde ihraç edilememesi durumunda, katma değer vergisi uygulamasında olduğu gibi, üç aya kadar ek süre verilebilmesi imkanı sağlanmaktadır. (Madde 54)
İş teftişinde öncelik eksiklerin tespitinde
İ
ş Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanı Veysel Gül, 2018 yılında gerçekleştirilecek denetimlerde ceza uygulamaktan çok eksiklerin tespit edilerek giderilmesinin teşvik edileceğine dikkat çekti. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) organizasyonu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığı tarafından, ‘Yapı İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Teftişleri ve İlgili TSE Standartları’ konulu bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Toplantının açılışında konuşan İş Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanı Veysel Gül, 2018 yılında teftişlerde neler yapılacağını anlatmak, müfettişlerin sahadaki uygulamalarını paylaşmak adına bir araya geldiklerini söyledi. Ceza odaklı bir çalışma yürütülmeyeceğini vurgulayan Gül şöyle konuştu: “Müfettişlerimiz gerçekleştirdikleri ziyaretlerde firmanın eksiklerini tespit edecek. Bu eksikler için hemen tutanak tutarak cezai işlem uygulanmayacak. Giderilebilecek eksiklikler yerinde çözümlenecek. Zaman alacak çalışmalar için firmaya gerekli zaman tanınacak. Bu sürenin bitiminde yapılacak ikinci kontrolde eksikler tamamlanmışsa denetim sona erecek. Dolayısıyla birbirimizden tedirgin olabileceğimiz bir durum söz konusu değil.”
ve büyüyen Türkiye’de inşaat sektörünün büyümesinin büyük payı bulunduğunu vurgulayan Veysel Gül bu nedenle denetimlerde inşaat sektörüne öncelik vereceklerini belirterek, “Ne yazık ki bu sektör ülkemizde iş kazalarının en fazla görüldüğü sektörlerden biri. Bunun en önemli sebebi ise sektörün kendisine özgü çalışma koşullarının olması. Her biri birbirinden farklı projeler içeren dağınık bir sahada yürütülüyor olması ve eğitim seviyesi düşük çalışanların yoğun olarak istihdam edilmesi” dedi. İş kazaları içinde yüzde 40’lık oranla ölümlü iş kazası sayısının en yüksek olduğu sektörün de yine inşaat olduğuna dikkat çeken Gül, bu nedenle risk esaslı denetimlerin büyük önem taşıdığını anlattı. Bilimsel verilerle, iş kazalarının yüzde 50’sinin kolaylıkla önlenebilecek, yüzde 48’inin sistemli çalışma ile önlenebilecek ve yüzde 2’sinin ise önlenemeyecek kazaların oluşturduğuna değinen Gül, “Bizim tüm firmaları denetleme imkanımız yok. İş sağlığı ve güvenliğine öncelik vermek çalışma kültürümüze yerleşmeli” değerlendirmesini yaptı. “Önlemek, ödemekten daha ucuz ve insanidir” diyen Gül, çalışma alışkanlıklarının çalışma kültürüne dönüşmesi sonunda kazaların önleneceğine inandığını söyledi.
“Önlemek, ödemekten daha ucuz ve insanidir”
Arslan: “9 ay boyunca sahada olacağız”
Ekonomik yönden hızla gelişen
İş Teftiş Kurulu Adana Grup Baş-
kanlığı İş Müfettişi Mülkicihan Arslan ise yapılacak çalışmaların teknik detaylarını anlattı. Denetimlere Nisan ayında başlayacaklarını kaydeden Arslan 9 ay süresince sahada olacaklarını kaydetti. Mümkün olduğunca çok sayıda çalışanla görüşmek istediklerini dile getiren Arslan, yüksek risk taşıyan unsurların denetimini gerçekleştirip, hızlı, etkin ve caydırıcı yaptırımlar hedeflediklerini söyledi. 6 ana başlıkta denetim yapacaklarını belirten Arslan, bu başlıkları ise şöyle sıraladı: “Yüksekte çalışma, İş Sağlığı ve Güvenliği Organizasyonları, Yangın Parlama Patlama, Elektrik ile İlgili Riskler, Geçici İş Ekipmanları, Barınma Yerleri ve Sosyal Tesisler.” Yüksekte çalışırken düşmeyi durdurucu ve önleyici sistemler olan güvenli korkuluklar, kapamalar, güvenlik ağları, ikaz bantları, bariyerler, çalışma platformları-iskeleler, hava yastıkları, kişisel koruyucu sistemlere değinen Arslan, yüksekte çalışırken kullanılan koruyucu donanımların EN Standartları hakkında detaylı bilgi verdi. Geçici iş ekipmanlarına da değinen Arslan, dış cephe iş iskeleleri, sütunlu cephe platformu, asma iskele, yükseltilebilen seyyar iş platformları, mobil iskeleler, kalıp altı iskele inşaat asansörleri, seyyar merdivenler, kaldırma araçları ve tehlike arz edebilecek diğer iş ekipmanlarına ait standartlarda uyulması gereken yükümlülükleri aktardı.
5
YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
Mersin İli Oda ve Borsaları müşterek toplantıda buluştu Kıraç: “Gıda İhtisas OSB yatırımcı kabul etmeye başlayacak”
Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Ali Kıraç ise, Tarsus’la ilgili gelişmeler hakkında bilgi verdi. Tarsus Gıda İhtisas Organize Sanayi Bölgesi ile ilgili kamulaştırma çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Kıraç, Müteşebbis Heyetin kurulduğunu, şu anda çalışmaların sürdüğünü söyledi. Çukurova Bölgesel Havaalanı’nın tamamlanmasının 2021’e kaldığını aktaran Kıraç, “Biz bu projenin daha erken tamamlanmasını bekliyorduk ancak bazı nedenlerden dolayı süre 3 yıl daha uzadı” diye konuştu. Mersin-Tarsus arasındaki yol çalışmaları nedeniyle sıkıntılar yaşadıklarını da dile getiren Kıraç, Mersin-Tarsus OSB ve gelişme alanının otoban bağlantısı çalışmalarının ise proje aşamasında olduğunu sözlerine ekledi. Aydın: “Mut OSB tamam, sıra doğalgazda”
Mersin İli Oda ve Borsaları, Anamur’da müşterek toplantı için bir araya geldi. Bölgenin ve ülkenin sorunlarına çözüm aranan toplantıda, tespit edilecek sınırlı sayıda konu üzerinde birlikte çalışılmasına karar verildi.
T
urizm bölgelerinin, Turizm Gelişme Bölgeleri’ne dönüştürülmesinin bölge turizminin kalkınması adına sevindirici olduğunu dile getiren başkanlar, bu bağlamda Mersin-Antalya yol çalışmasının tamamlanmasının destekleyici etki yaratacağı görüşünde birleşti. Mersin İli Oda ve Borsaları Müşterek Toplantısı Anamur Ticaret ve Sanayi Odası ev sahipliğinde gerçekleşti. Toplantıya Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Lokmanoğlu başkanlık yaptı. Toplantının açılışında konuşan Anamur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ferudun Torunoğlu, sözlerine Afrin’de terör unsurlarına karşı mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetlerine başarı dileyerek başladı. Konuşmasını Anamur’da yürüttükleri çalışmalar ve bölge ekonomisine dair değerlendirmelerle sürdüren Torunoğlu, Oda olarak hedeflerinin, üyelerinin ve bölgenin kalkınması olduğunu vurguladı. Kent ekonomisine ve yaşadıkları sorunlara da değinen Torunoğlu, bölgenin sorunlarını şöyle sıraladı: “Anamur Limanı’nın yapımının bitmesinin ardından bunun tamamlayıcısı olan Anamur Gümrük Kapısı’nın acilen açılması gerekmektedir. Muz ithalatında uygulanan gümrük vergisi devam ettirilmelidir. Muz tarımının zarar görmemesi adına bu çok önemlidir. Bozyazı Yat Limanı acilen eski statüsüne dönmeli, balıkçı barınağı olarak değil yat limanı olarak hizmet vermelidir. Ziraat Bankası tarafından sera yapımına verilmekte olan zirai krediler maliyetin çok altında belirlendiğinden sera kurulum maliyetini karşılamamaktadır. Üreticilerimizin mağduriyetinin giderilmesi için sera yapım maliyetinin güncellenmesi gerekmektedir. Anamur’da yapımı devam eden kapalı devre sulama sistemlerinin acilen bitirilmesi gerekmektedir. Bozyazı ilçemizde ise 2017 yılı çalışmalarında küçük bir baraj inşa edilip, tarımsal amaçlı kapalı devre sulama sistemi kurulması kararlaştırılmış ancak bu, proje aşamasında kalmıştır. İlçemizde sulama sistemi yapımına bir an önce başlanması gerekmektedir. Bu sitem devreye girdiğinde ilçemizde yıllık 4 milyon Türk Lirası değerinde enerji tasarrufu sağlanacaktır.” Lokmanoğlu: “SEKA için birlikte hareket etmeliyiz”
Toplantıya başkanlık eden MDTO Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Lokmanoğlu ise konuşmasına Oda faaliyetleri hakkında bilgi
MTSO 5
CMYK
vererek başladı. Türkiye’de iki tane Deniz Ticaret Odası olduğunu anımsatan Lokmanoğlu, “İstanbul’dan sonra ikinci yerin Mersin olarak seçilmesi, Mersin’in denizcilik sektöründe ne kadar önemli bir kent olduğunun göstergesidir” dedi. Mersin’de iki adet yat limanı olduğunu, bunların bir tanesinin Mersin Yat Limanı, diğerinin ise Kumkuyu Yat Limanı olduğunu kaydeden Lokmanoğlu, Oda olarak bölgedeki yat limanlarının tümüyle çok yakından ilgilendiklerini belirtti. Mersin Marina açılmadan önce MDTO olarak Mersin’e Doğu Akdeniz Yat Rallisi’ni getirdiklerini hatırlatan Lokmanoğlu, “Doğu Akdeniz Yat Rallisi’nde ilk uğrak noktamız her zaman Bozyazı oldu. Mersin Marina açıldıktan sonra bu işi onlara devrettik. Fakat onlar bu işi götüremediler ve yat rallisi organizasyonu bitti. Bu nedenle Bozyazı’ya da yatlar gelmez oldu. Yat limanını yapmak kolay, ama çalıştırmak çok zor. Mersin Marina şu anda alışveriş merkezi olarak kullanılıyor. Üzülerek söylüyorum oradaki 500 yat kapasitesinin yüzde 10’u kullanılmıyor. Çünkü bu işi, tecrübeli insanlar yapmalı. Kumkuyu ise tamamen atıl durumda. İşletme ihalesini alan kişi işi bıraktı. İhaleye tekrar çıkmak istiyorlar ancak ihaleye girecek firma bulamıyorlar” diye konuştu. Türkiye’nin muz ihtiyacının yüzde 52’sini tek başına karşılayan Anamur için bir de tavsiyede bulunan Lokmanoğlu, “Biliyorsunuz, fatura ücreti üzerinden vergi alınıyor. O fatura üzerinde oynamalar olabiliyor. Verginin kilogram veya kutu başına maktu bir rakam olmasının, hem haksız uygulamanın önüne geçeceğini hem de kamunun vergi kaybını azaltacağını düşünüyorum. Bu sayede hiç kimse vergiyi düşük gösteremez. Bu konuda birlikte çalışabiliriz” dedi. SEKA Limanı ve geri sahasına da değinerek özelleştirme ihalesinin iptal edildiğini bildiren Lokmanoğlu, “SEKA Limanı çalışmalı. Hem de verimli çalışmalı. Bunun için geri sahasının ve limanın nasıl verimli kullanılabileceğine yönelik birlikte çalışıp kafa yormalıyız. Bu alan belki de Mersin’de ikinci bir serbest bölge olarak kullanılabilecek bir alan. Bunun için birlikte hareket etmeliyiz” dedi. Aşut: “Ulus olarak birbirimize kenetlenmeliyiz”
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut da sözlerine, Afrin’de terör unsurlarına karşı mücadele veren Türk Silahlı Kuv-
vetlerine başarı dileyerek başladı. “Onlar orada savaş veriyor. Sizlerde ekonominin Mehmetçikleri olarak burada savaşıyorsunuz” diyen Aşut, bu işin sadece sınırlarda olmadığını, ekonomi bacağının da olduğunu söyledi. Daha çok üretim yapılması ve ekonomiye daha çok sahip çıkılması gerektiğini vurgulayan Aşut, “Birbirimize güvenmeli ve ulus olarak birbirimize kenetlenmeliyiz” dedi. Bölgede bulunan 6 adet turizm merkezinin, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi olarak ilan edildiğini bildiren Aşut, yapılan bu değişiklikle bölgenin teşvikinin, finansmanının ve birçok altyapı çalışmasının devlet tarafından desteklenebilecek pozisyona geldiğini söyledi. Aşut, “Ben bu konuda, Kalkınma Bakanı Sayın Lütfi Elvan’a sizlerin nezdinde bir kez daha teşekkür ediyorum. Çünkü bu bölgelerin turizm gelişim alanı olarak ilan edilmesi, Mersin’e kısa sürede turizm yatırımlarının gelmesi için oldukça önemli bir ataktır” dedi. İstihdam desteklerinin devam edebilmesi için hazırlanmakta olan Torba Yasa’ya bu desteklerin yeniden konulması gerektiğini vurgulayan Aşut, bunun için lobi çalışmasına ihtiyaçları olduğunu söyledi. Ardından Kredi Garanti Fonu (KGF) desteklerine değinen Aşut, KGF teminatlı kredilerin yeniden kullandırılması için de kamuoyu oluşturulması gerektiğini belirtip, “Türk iş dünyası borcuna sadıktır. Borcunun arkasında durur ve zamanı geldiğinde öder. KGF’nin
istatistikleri de bunu gösteriyor” değerlendirmesini yaptı. TOBB camiası olarak, Türkiye’nin 81 ilinde, 365 noktasında farklı kişilerden oluşan büyük bir aile olduklarını ifade eden Aşut, şunları söyledi: “Birleştirici rolü nedeniyle Rifat Bey’e teşekkür etmek istiyorum. Her zaman Türk iş dünyasının önünü açtı ve açamaya da devam ediyor. Yine bu dönemde çalışmalarımızda yol almamız ve hedeflerimize ulaşmamızda Mersin Milletvekilimiz, Sayın Bakanımız Lütfi Elvan’ın rolü büyük. Bakanımız, vermiş olduğu tüm sözleri yerine getirdi. Kendisine bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek isterim. Tabi ki eksiklerimiz çok ama her şeyi istemek yerine bir konu üzerinde yoğunlaşalım ve çözüm bulalım. Hepimiz aynı konuyu dile getirirsek, çözüm bulmak daha kolay olur.” Kaynar: “Bölgemize ikinci bir havaalanı istiyoruz”
Silifke Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Kaynar, Oda olarak yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Önceki toplantılarda ortak sorun olarak Çeşmeli-Taşucu Otobanı’nı gündeme getirdiklerini hatırlatan Kaynar, “Bugün ise bu konu sonuca bağlandığı için, bütün başkanlarıma ve Kalkınma Bakanımız Sayın Lütfi Elvan’a teşekkür ediyorum. Şu anda ihale aşamasında olan otobanımız yakında Taşucu’na kadar gelecek” dedi.
Çukurova Bölgesel Havaalanı’nın dışında Tırtar, Silifke ya da Anamur taraflarında ikinci bir havaalanı olması gerektiğini de dile getiren Kaynar, turizmin gelişmesi ve bölgenin önemsenmesi için bunu arzuladıklarını söyledi. Sarı: “Narenciyenin depolanması noktasında sıkıntılarımız var”
Erdemli Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Sarı da toplantıda söz alarak ilçenin sıkıntılarını anlattı. Oda başkanları olarak büyük bir aile olduklarını vurgulayan Sarı, “Aranızda olmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum. Yaşadığım bu süreçte benden manevi desteklerini esirgemeyen TOBB Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu’na, yerelde Şerafettin Başkanıma ve diğer Oda başkanlarıma çok teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum” dedi. Bölgede üretilen narenciyenin sezon dışında kullanılması amacıyla depolanması noktasında sıkıntılar yaşadıklarını anlatan Sarı, şunları söyledi: “Erdemli’de hem soğuk hava deposu hem de doğal depolama yapılabilecek bir bölge var. Ancak bu alanlar orman alanı içinde. Gerekli araştırmaları yaptık. Bakanımız da bize gerekli desteği veriyor. Ancak bu konuda proje hazırlanması bile 100 milyon TL’nin üzerinde. Projemizi hayata geçirmeyi arzu ediyoruz. Konuyla ilgili ağabey Oda olarak MTSO başta olmak üzere diğer Odalarımızdan destek bekliyoruz.”
Mut Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Gürsel Aydın da ilçede yaşanan gelişmeler hakkında bilgiler aktardı. Oda girişimleriyle ilçede, 165 hektar alan üzerinde bir OSB kurulduğunu belirten Aydın, bu OSB ile birlikte doğalgaza talebin artacağını ve bu ihtiyacın karşılanması için çalışmalara başladıklarını söyledi. Aydın bu süreçte en büyük desteği Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’dan aldıklarını dile getirerek, Mut’a doğalgaz gelmesi için çalışmaların sürdüğünü anlattı. İlçede üretilen zeytinyağı için coğrafi işaret aldıklarına da değinen Aydın, ilçede 150 bin ton civarında zeytin üretildiğini söyledi. Zeytinlerin ilaçsız ve natürel olarak yetiştirildiğini, bu nedenle yağın da organik olduğunu vurgulayan Aydın, bölgede üretilen zeytinyağındaki asit oranının ise 0,5 olduğunu kaydetti. “Dünyada böyle bir zeytinyağı kalitesi yok” diyen Aydın, “Mikro klima ortamında, Akdeniz sineği denen canlı bölgemizde yaşamıyor. Bu nedenle ilaçsız üretim yapabiliyoruz. Bu, bizim için büyük bir avantaj. Türkiye’nin her tarafından firmalar Mut’tan ürün talep ediyor” diye konuştu. Ayrıca ilçede 100 bin ton civarında kayısı ürettiklerini anlatan Aydın, Antepfıstığı yetiştirilmeye de başladıklarını ve verim aldıklarını söyledi. Mut için yeni bir ürün olan Antepfıstığının geçen yıl 500 tonluk üretim miktarına ulaştığını kaydeden Aydın, ilçede ürünü işlemek üzere bir de fabrika kurulduğunu anlattı. Toplantının ardından, yapımı devam eden Anamur İskelesi’ni yerinde inceleyen başkanlar inşaat çalışmaları hakkında bilgi aldı. Toplantıya katılan başkanlar daha sonra Anamur Kaymakamı Mehmet Kurdoğlu’nu da ziyaret etti. Akşam yemeğinde bir araya gelen başkanlara Anamur Ticaret ve Sanayi Odası tarafından günün anısına birer plaket takdim edildi.
6
YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
Ticaretten turizme, yatırımdan dış ticarete birçok ekonomik faaliyette Türkiye ile Almanya işbirliği öne çıkıyor. Sektörel işbirlikleri konusunda güçlü ilişkilere sahip olan iki ülke, sadece ticari değil teknoloji ve altyapı konularında da stratejik ortaklık sağlıyor.
T
ürkiye ve Almanya arasındaki ekonomik ilişkileri ithalat ve ihracatın yanı sıra karşılıklı yatırımlar da güçlendiriyor. Alman firmaları Türkiye’de üretim ve sanayi tarihinin önemli bir parçası konumunda bulunuyor. Cumhuriyetin ilk dönemindeki sanayileşme hareketinden itibaren Alman teknolojisi ön plana çıkmışken, 1980 sonrası dışa açılma sürecinde de Alman firmalarının Türkiye’yi stratejik bir üretim üssü olarak gördüğü söylenebilir. Almanya 2002 – 2017 Temmuz döneminde 9.1 milyar dolarlık uluslararası doğrudan yatırım girişi ile Türkiye’ye en çok yatırım gerçekleştiren 5’inci ülke konumunda. Ancak diğer ülkeler üzerinden sermaye aktarımları da eklendiğinde Alman firmalarının yatırımlar konusunda da öncü olduğunu görmek mümkün. Yine, Türkiye’den Almanya’ya bugüne kadar giden yatırım tutarı ise 2,1 milyar dolara ulaştı. Türkiye’de halen yaklaşık 7 bin Alman sermayeli firma faaliyet gösteriyor. Bu rakamla Almanya, Türkiye’de kurulmuş şirket sayısı bakımından tüm ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor. Alman firmaları Yatırım Teşvik Sistemi’nden faydalanarak başta otomotiv sektörü olmak üzere enerji, ulaştırma, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi çok çeşitli sektörlerde yatırım yapabilir. “Almanya’da Türk sermayeli şirket sayısı artıyor” Almanya’daki Türk sermayeli şirket sayısı da gün geçtikçe artıyor. Almanya’da yaklaşık 3,5 milyon Türk vatandaşı yaşıyor. Yine Almanya’da faaliyet gösteren yaklaşık 100 bin Türk sermayeli şirket, 50 farklı sektörde 500 bin kişiye istihdam sağlıyor. Bu şirketlerin yıllık cirosu ise 55 milyar doları buluyor. Türkiye ile Almanya arasında turizm alanında da son derece önemli ilişkiler bulunmakta. Almanya’dan Türkiye’ye 2015 yılında 5 milyon 581 bin, 2016 yılında 3 milyon 890 bin turist geldi. Almanya bu rakamlarla Rusya’dan sonra ikinci sırada yer aldı. “Kuzey Ren-Vestfalya yatırımda önemli bir lokasyon” Almanya’da yatırımda öne çıkan bölge ise Kuzey Ren-Vestfalya. Almanya’nın ekonomik açıdan en büyük federal eyaleti olan Kuzey Ren – Vesfalya (NRW) Türk yatırımcılar için son derece cazip bir lokasyon oluşturuyor. NRW ile Türkiye arasındaki dış ticaret hacmi yaklaşık 7,7 milyar Euro düzeyinde seyrediyor. Halen 400’ün üzerinde Türk firması halihazırda NRW’de yerleşmiş durumda. Bu şirketler, özellikle Kuzey Ren Vestfalya’nın Avrupa’nın ortasındaki merkezi konumuna önem veriyor. Ayrıca eyaletin kendisi de yaklaşık 17,8 milyon nüfusu ile son derece cazip bir Pazar konumunda. Eyalet başkenti Düsseldorf’u merkez alan ve yarıçapı 500 km’yi kapsayan çember içinde yaklaşık 160 milyon insan yaşıyor. Bu da neredeyse AB içindeki tüm tüketicilerin üçte birine denk geliyor. Avrupa’nın başka hiçbir bölgesinde bu kadar kısa mesafede ve bu kadar alım gücü yüksek tüketiciye ulaşma imkanı yok. Sadece eyaletteki yıllık 350 milyar Euro’luk özel tüketim bile bölgenin kendi içinde dikkat çekici bir satış
MTSO 6
CMYK
pazarı olduğunu gösteriyor. Almanya’ya gelen doğrudan yabancı yatırımların neredeyse yüzde 27’si NRW’de kümeleniyor. 19 binin üzerinde yabancı şirket Almanya ve Avrupa faaliyetlerini buradan yönetiyor. Eyalette toplamda 500 binden fazla Türkiye kökenli insan yaşıyor. Türk bankalarından konsolosluklara Türk marketlerinden sosyal ve dini kuruluşlara kadar yerleşik bir altyapı, Türk şirketlerine ve çalışanlarına kolay uyum sağlamaları adına avantajlı bir ortam sunuyor. Üstelik bölgenin ar-ge alanındaki işbirliği olanaklarından yararlanma potansiyeli de henüz bütünüyle kullanılmış değil. Bu alanda da Türk firmalarına yönelik önemli fırsatlar bulunduğu söylenebilir. Coğrafi konum Almanya coğrafi olarak Orta Avrupa’da, Kuzey Denizi ile Alp Dağları arasında yer alır. Komşu ülkeleri Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Fransa, Polonya, İsviçre, Belçika, Lüksemburg ile Danimarka’dır. Ülkenin Kuzey bölgesi ovalar, orta ve güney batı bölgesinde ihtiyar dağlar, güneyinde Alpler, tepeler ve Bavyera Alpleri ülkenin genel coğrafik yapısını oluşturur. Almanya, coğrafi olarak Avrupa’nın tam ortasında yer alır. Almanya, doğu ile batı ve İskandinav ile Akdeniz havzası arasında bir köprü durumundadır. Avrupa Birliği ve NATO üyelikleri ile orta ve doğu Avrupa ülkeleri arasında da etkin bir köprü rolünü üstlenmiştir. Kuzeyden Güneye hava hattı uzunluğu 876 km’dir. Batıdan Doğuya uzunluğu ise 640 km’dir. Rusya Federasyonu’ndan sonra Avrupa’nın en çok nüfusa sahip ülkesidir. Nüfus ve işgücü yapısı Alman İstatistik Kurumu verilerine göre toplam nüfus 2016 yılı itibariyle 82,8 milyondur. Nüfusun % 49’u erkek, % 51’i kadındır. Beklenen yaşam süresi erkeklerde 76, kadınlarda 82’dir. Nüfusun % 8,8’i yabancılardan oluşur. Yabancı nüfusun yaklaşık % 40’ını diğer AB üyesi ülkeler oluşturur. Yabancı nüfusun içindeki belli başlı milletler şunlardır: Türk (1.607 bin), İtalyan (520 bin), Polonyalı (468 bin), Yunan (284 bin), Hırvat (223 bin), Avusturyalı (176 bin), Bosna-Hersek’li (154 bin). Ülkede 43 milyon işgücü bulunur. İşsizlik oranı 2015 yılında % 4,6 olarak gerçekleş olup, bu oranın 2016 yılı için % 4,2 olduğu tahmin edilmektedir. Ekonomik yapı Alman ekonomisinin kalbini imalat sanayi ve ilgili hizmet sektörleri oluşturur. En önemli imalat sektörleri sanayi makineleri, otomotiv ve kimya sanayi iken son yıllarda telekomünikasyon sektörü de önde gelen faaliyet alanlarından biri haline gelmiştir. Diğer taraftan, Ruhr bölgesindeki çelik imalat sektörü ciddi biçimde küçülürken tarım da önemini giderek yitirmiştir. Diğer sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi Almanya’da da hizmetler sektörünün önemi giderek artmıştır. 2016 yılı itibarıyla hizmetler sektörü ekonominin %68,9’luk kısmını oluşturur.
İşadamlarının Pazarda Dikkat Etmesi Gereken Hususlar Ticareti etkileyen kültürel faktörler Alman iş kültürü, esnekliği çok az olan, sıkı kurallardan oluşur. Dakiklik, hem iş hayatında hem sosyal hayatta son derece önemlidir. İş yaşamının odak noktasını, nesnel/objektif olgular ve görevler oluşturur. İşadamları yanlarında bol miktarda kartvizit götürmelidir, çünkü Almanlar kartvizit değiştirmekten çok hoşlanır. Kartvizitte pozisyon ve konum mutlaka belirtilmelidir. Üniversite derecesi veya sahip olunan bazı özelliklerin de belirtilmesinde fayda vardır. Eğer çalışılan kuruluşun bilinen bir saygınlığı varsa, şirketin kuruluş tarihinin de yazılması uygun olur. İlk toplantı genellikle ofiste yapılır. Alman işadamları bu toplantıda firmayı, ürünü ve teklifin değerlendirmesini yapar. Toplantılarda en kıdemli katılımcının nasıl giyindiği, hareket ettiği, oturduğu takip edilebilir. Bütün bu davranış biçimlerine uygun olarak davranış biçimi belirlenmelidir. Alman tarafı toplantıya çok iyi hazırlanmış olarak gelecektir. Aynı davranış biçimini karşı taraftan da bekler. İş hayatlarında duygu ve hislere asla yer verilmez. Ayrıca yeni fikir ve kavramlara da pek açık değildirler. Aynı organizasyon içinde bile bilginin serbestçe dolaşması uygun görülmez. Toplantılara çok iyi organize olmuş, mantıklı ve dikkatlice planlama yaparak katılmakta fayda vardır. Çok miktarda veri, argüman ve teklifin destekleyici kanıtları ile birlikte götürülmesinde fayda vardır. Herhangi bir konuda yapılacak bir abartma tolere edilmemektedir. Tanıtım malzemesi hazırlığında bulunuluyorsa, Alman işadamlarının parlak reklamlardan, gösterilerden ve hatırlanabilir sloganlardan olumsuz etkilendiklerini unutmamak gerekir. Alman pazarı için hazırlanacak broşürlerde ciddi bir renk tonunun olmasına özen gösterilmelidir. Ayrıca uzun detayları da içermesinde de fayda vardır. Ürün ve hizmetler ile ilgili eksiklikleri doğrudan söyleyeceklerdir. Böyle bir durumda en doğru davranış eksikliklerden dolayı özür dileyerek, en kısa zamanda tamamlanacağının bildirilmesidir. Kendiliğinden olan hareketler ve esnek davranış biçimleri Alman iş kültüründe yadırganır. Beyin fırtınası, risk alma ve meydan okuma gibi davranış biçimleri kabul edilmez. Almanlar eleştirilme konusunda çok hassastır, bu yüzden onları utandıracak hareketlerden kaçınılmalıdır. Toplantılarda başkalarının sözü asla kesilmemelidir. Görüşmelere önce iş konusuyla başlanır. Eğer zaman kalırsa sohbet edilir. Alman kültüründe karar verme süreci yavaştır. Teklifler ciddi şekilde incelenir. İlk görüşmelerde birçok kişi ile muhatap olunsa da hiyerarşinin en üst kısmındaki kişi son kararı verir. Kontratlar ciddi biçimde hazırlanır. Kabul edilen her madde garanti altına alınır. Ayrıca aynı şekilde kontrat içinde kabul edilen her maddenin yerine getirilmesi beklenir. Alman kültüründe alınan her kural büyük ciddiyetle takip edildiğinden, uyulmayan konularda kınanma ile karşı karşıya kalınabilir.
Bu yüzden Alman toplumunu şekillendiren kurallara karşı duyarlı ve saygılı olunmalıdır. Almanlar kararlarını toplantı sırasında verirler, ancak yine de emniyetli bir şekilde davranırlar. Karar bir kez verildikten sonra değişiklikler kolay olmaz. Öğle yemeği 12.00-13.00 saatleri arasında alınır ve iş görüşmeleri için en uygun zaman dilimi olarak düşünülür. Alman iş ortağıyla nasıl bir ilişki içinde olunduğuna bağlı olsa da, genellikle işe yönelik kararlar yemek zamanlarında alınmaz. Ayrıca yemek esnasında da iş ile ilgili konuyu Alman ortağın açması beklenmelidir. Randevular önceden ayarlanmalıdır.
Elektronik posta ile alınacak bir randevu için en az 2-3 ay, telefonla alınacak bir randevunun ise en az bir veya iki hafta öncesinden alınmasında fayda vardır. Randevuya gecikilecekse, mutlaka önceden aranmasında fayda vardır. İlaveten uygun sebebin de hazırlanması gerekir. Görüşmeler için en uygun zaman dilimi öğleden önce 11.00-13.00 arası olurken, öğleden sonra ise 15.00-17.00 arasındadır. Randevuların Cuma öğleden sonrasına ayarlanmamasına özen gösterilmelidir, çünkü bazı ofisler Cuma günleri 14.00 veya 15.00’ten sonra kapanabilir. Randevuların saatinin ve yerinin gereksiz şekilde değiştirilmesi kabul
görmez. İlk isimler aile üyelerine aittir. İlaveten Alman iş kültüründe yıllarca birlikte çalışılıp da birbirlerinin ilk isimlerini bilmeyen kişilere rastlamak mümkündür. Profesyonel unvanları olmayan kişilere soyadlarının önüne aşağıda verilen unvanları kullanarak hitap edebilirsiniz. Mr. = “ Herr” Mrs. (or Ms.) = “Frau”. Dr. Martin Meyer yerine “Herr Doctor Meyer” diye de hitap edilebilir. İletişim ve teyitleşme yazılı yapılır. Sözlü randevulaşma yazılı olarak da teyit edilmelidir. Teklif verme ise, kesinlikle yazılı yapılmalıdır. Uzmanlaşma önemlidir. Alman iş muhataplarına, “her işi yaparız, hallederiz” şeklinde mesaj göndermek uygun değildir, güven sarsılabilir. Almanlar talep ettiklerini, zamanında almaya çok düşkündür. Siparişlerin zamanında teslimi önemlidir. Gecikmeler için hemen cezai şartlar uygulanabilir. Firmalarınızdan istenenleri herhangi bir sebepten dolayı zamanında gönderemiyorsanız, hemen Alman tarafı e-mail vb. yollarla haberdar etmeniz gerekir. Verilebilecek olumsuz bir haberi dahi, haber vermemekten daha pozitif karşılanabilir. Almanya’da bulunulan mevsime uygun giyinilmesi tavsiye edilir. Örneğin yazın çok sıcak, kışın ise aşırı derecede soğuk ve rüzgarlı olabilir. Erkek veya kadın giyiminde resmiyet geçerlidir. Erkekler için koyu renk takım ve kravat, bayanlar için de uygun bluz tercih edilmelidir. Alman iş kültüründe giyim oldukça sadedir. Koyu takımlar, yumuşak renkli kravatlar ve beyaz gömlek normal kıyafetlerdir. İş kıyafetleri içerisinde haki renkli ve resmi olmayan kıyafetler makbul değildir. Bayanlar için de koyu takım elbise ve beyaz bluzlar normal kıyafetler arasında kabul edilir. Pantolonlu takımlar Alman iş kültüründe yeni kabul görmeye başlamıştır. Ayrıca bayanların çok süslü mücevher takması da hoş karşılanmaz. Hava çok sıcak olsa bile, kravat ve takım giymeye devam edilmelidir. Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve Dünya Gazetesi
Almanya ülke analizi D
etaylı bilgi ve talepleriniz için www.tibim.org veya Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Ticari Bilgi ve İstihbarat Merkezi’ni ziyaret edebilirsiniz. Sizin için pazar araştırmanızı yapar, kesin müşteri veya potansiyel müşterilerinizin detaylı bilgilerini sunabiliriz. Almanya’nın 2016 yılı ithalatı: 2016 yılında 1,06 trilyon dolarlık ithalat gerçekleştiren Almanya’nın en fazla ithalat yaptığı ilk üç ülke sırasıyla; 105,28 milyar dolar ile Çin, 92,48 milyar dolar ile Hollanda ve 72,91 milyar dolar ile Fransa’dır. Türkiye, Almanya’nın ithalat yaptığı ülkeler arasında 17,00 milyar dolar ve %1,6 pay ile 16. sıradadır. Gümrük tarife istatistikpozisyonunagöreürünözelindeAlmanya’nındünyagenelinden gerçekleştirdiği ithalat incelendiğinde 70,81 milyar dolar ile ilk sırada sınıflandırılamayan/başka yerde belirtilmeyen emtialar yer alır. 28,17 milyar dolar ile ham petrol (petrol yağları ve bitümenli minerallerden elde edilen yağlar) ikinci sırada, tedavide/korunmada kullanılmak üzere hazırlanan diğer ilaçlar ise 22,47 milyar dolar ile üçüncü sıradadır. Almanya’nın 2016 yılı ihracatı: 2016 yılında toplam 1,34 trilyon dolar ihracat gerçekleştiren Almanya’nın ihracatında en büyük paya sahip olan ilk üç ülke sırasıyla 118,60 milyar dolar ile Amerika Birleşik Devletleri, 110,67 milyar dolar ile Fransa ve 94,07 milyar dolar ile İngiltere’dir. Türkiye, Almanya’nın ihracat yaptığı ülkeler arasında 24,88 milyar dolar ve %1.9payile15.sıradadır. Gümrüktarifeistatistikpozisyonunagöre ürün özelinde Almanya’nın dünya geneline yaptığı ihracat incelendiğinde, 75,74 milyar dolar ile sınıflandırılamayan/başka yerde belirtilmeyen emtiaların Almanya’nın ihracat yaptığı ürünler arasında ilk sırada yer aldığı görülür. Motorlu taşıt; kıvılcım ateşlemeli (1500cm3 < silindir= < 3000 cm3) kategorisindeki ürünler 56,84 milyar dolar ile ikinci sırada yer alır. Üçüncü sırada ise 45,64 milyar dolar ile motorlu taşıt; dizel/yarı dizel (1500cm3 < silindir hacmi ≤ 2500cm3) kategorisindeki ürünler bulunur. Almanya – Türkiye 2016 yılı dış ticaret ilişkileri: Almanya’nın Türkiye’den yaptığı ithalat 2016 yılında Almanya’nın Türkiye’den ithal ettiği ürünlerin başında 715,46 milyon dolar ile dizel motorlar için aksam, parçalar bulunur. Bu değer, Türkiye’nin ürün özelinde ki Almanya ve diğer ülkelere yaptığı ihracatın %67,6’sına denk gelir. Almanya’nın Tür-
kiye’den en çok ithal ettiği ikinci sıradaki ürün grubu ise 512,96 milyondolarilebenzinlimotorlariçinaksamveparçalarıolmuştur.Bu değer, Türkiye’nin ürün özelindeki dünya geneline yaptığı ihracatın büyük bölümüne denk gelir. Tişört, fanila, atlet gibi giyim eşyası; diğer maddelerden olan örme ürünler ise 456,30 milyon dolar ile Almanya’nın Türkiye’den en fazla ithal ettiği üçüncü sıradaki ürün grubu olmuştur. Bu değer, Türkiye’nin ürün özelindeki Almanya ve diğer ülkelere yaptığı toplam ihracatın %33,88’ine denk gelmektedir. Mersin bölgesi özelinde Almanya’nın 2016 yılında Türkiye’den yaptığı ithalat incelendiğinde; 18,76 milyon dolar değerinde mercimek (kabuksuz ve kuru) ithalatı gerçekleşmiştir. (İlgili değer, Türkiye’nin ürün özelinde dünya geneline yaptığı ihracatın % 6,7’sine denk gelir.) 4,94 milyon dolar değerinde limon ve tatlı limon (taze/kurutulmuş) ithalatı gerçekleşmiştir. (İlgili değer Türkiye’nin ürün özelinde dünya geneline yaptığı ihracatın %1,62’sine denk gelir.) 3,68 milyon dolar değerinde mandarin, klemantin, viking gibi. (taze/kurutulmuş) ürünlerin ithalatı gerçekleşmiştir. (İlgili değer Türkiye’nin ürün özelinde dünya geneline yaptığı ihracatın %1,14’üne denk gelir). 1,31 milyon dolar değerinde portakal (taze/kurutulmuş) ithalatı gerçekleşmiştir. (İlgili değer Türkiye’nin ürün özelinde dünya geneline yaptığı ihracatın %0,73’üne denk gelir.) 377 bin dolarlık ayçiçeği tohumu (ham ve yağları) ithalatı gerçekleşmiştir. Almanya’nın Türkiye’ye ihracatı Almanya’nın Türkiye’ye ihraç ettiği ürünlerin başında 1,74 milyardolarilemotorlutaşıt;dizel/yarıdizel(1500cm3<silindirhacmi ≤ 2500cm3) kategorisinde yer alan ürünler bulunur. Bu değer Almanya’nın bu ürün grubu özelinde Türkiye dahil diğer ülkelere de yapmış olduğu ihracat rakamının %3,83’üne denk gelir. İkinci sırada1,02milyardolarilemotorlutaşıt;kıvılcımateşlemeli(1500cm3 < silindir ≤ 3000 cm3) kategorisinde yer alan ürünler bulunur. Bu değer, Almanya’nın bu ürün grubu özelinde Türkiye dahil diğer ülkelere de yapmış olduğu ihracat rakamının % 1,80’ine denk gelir. 905,62 milyon dolar ile sınıflandırılamayan/başka yerde belirtilmeyen emtialar Almanya’nın Türkiye’ye en fazla ihraç ettiği üçüncü ürün grubu olmuştur ve bu değer Almanya’nın bu ürün grubu özelinde dünya geneline yaptığı ihracatın %1,19’una karşılık gelir. Yukarıda yer verilen çalışmada 2016 yılına ait veriler kullanılmış olup ilgili bölümlerde 6 haneli gümrük tarife istatistik pozisyonu baz alınmıştır.
7
YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
Elbirliği ile tarım alanlarımızı betonlaştırdık
M Selami Arıcı
MTSO 15 No’lu Mühendislik ve Mimarlık Meslek Komitesi Başkanı
Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı, ekosistemlere duyarlı yapılara ‘yeşil etiket” verilerek bu tarz yapıların sayısı artırılabilir.
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 15 No’lu Mühendislik ve Mimarlık Meslek Komitesi Başkanı Selami Arıcı, ülke ekonomisinin inşaatla büyümeye endekslenmesi nedeniyle tarım alanlarının betonlaştırılmasından şikayetçi oldu. Çukurova’nın geçimini tarımla sağlıyor olması nedeniyle bu betonlaşmanın ciddi bir sıkıntı olduğunu dile getiren Arıcı, çözüm olarak ekolojik, yeşil binaların yapımına ağırlık verilmesini gösterdi. Sektör sorunlarını değerlendirerek, bu sorunlara karşı yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi veren MTSO 15 No’lu Komite Başkanı Selami Arıcı, ilk olarak ekolojik, yeşil binalara değindi. Betonlaşmanın, binaların çevreye olumsuz etkilerini anlatan Arıcı şöyle konuştu: “Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan, seragazı olarak adlandırılan CO2 salınımının yüzde 40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluk düştüğünü söyleyebiliriz. Üstelik bina ve yerleşimlerin çevreye zararlı etkileri CO2 gazıyla da sınırlı değil. Aynı zamanda su kullanımının yaklaşık yüzde 12’si, atıkların yüzde 65’i ve elektrik tüketiminin de yüzde 71’inden sorumludurlar. Bu rakamların büyüklüğü, binaların ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin azaltılması için aynı zamanda büyük bir potansiyelin olduğu anlamına gelir. Amerika’da yapılan bir çalışma, ‘yeşil’ ya da ‘çevreci’ olarak adlandırılan binaların enerji tüketiminde yüzde 24-50, CO2 salınımında yüzde 33 – 39, su tüketiminde yüzde 40 ve atıklarda yüzde 70’e varan bir düşüş sağlanacağını ortaya koymaktadır.” Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üret-
meyen malzemelerin kullanıldığı, ekosistemlere duyarlı yapılara ‘yeşil etiket” verilebileceğini kaydeden Arıcı, bunun teşvik edici olabileceğini söyledi. Yeşil yapılara yönelik bir konferans düzenlemek istediklerini ifade eden Arıcı, konuyla ilgili talepte bulunduklarını anlattı. “Üniversitelerle işbirliği yapıyoruz”
Komite olarak sektörde yetişmiş eleman sorununun çözümüne yönelik çalıştıklarını da kaydeden Selami Arıcı, bu konuda Mersin Üniversitesi ve Toros Üniversiteleri ile işbirliği yapmak istediklerini anlattı. Talep ettikleri özelliklere sahip gençlerin yetişebilmesi adına mimarlık ve mühendislik fakültelerinin son sınıf öğrencilerinin belirli zamanlarda konusunda uzman ofislerde staj yapmasına olanak sağlayabileceklerini dile getiren Arıcı, ilgili üniversitelerle bu konuda temaslarını sürdürdüklerini açıkladı. Yetişmiş elemana yönelik çalışmaların yanı sıra üyelerini bilgilendirme çalışmalarına önem verdiklerini de anlatan Arıcı, bunun için gerek yeni İmar Yönetmeliği’nde gerçekleşen değişikliklerin anlatılması gerekse Yapı Denetimi ile ilgili çalıştaylar düzenlemek istediklerine değindi. “Yapı denetimiyle ilgili sorunlar üzerinde çalıştık”
Komite olarak geride kalan 2017 yılında neler yaptıklarını da anlatan Selami Arıcı, bu dönemde özelikle yapı denetim konusunda yaşanan aksaklıkların çözümüne ağırlık verdiklerini bildirdi. Yapı denetim firmaları, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile Belediye yetkilerini bir araya getirdikleri bir toplantı düzenlediklerini kaydeden Arıcı, bu toplantıda sektörde faaliyet gösteren firmaların sorun-
larını çözüm önerilerini tartıştıklarını söyledi. Toplantı sonucunda ortaya çıkan önerileri rapor haline getirdiklerini ve konuyu Oda aracılığıyla TOBB’a taşıdıklarını bildiren Arıcı, şöyle konuştu: “Bu raporda Yapı Denetim Yasası’nın doğuşunda bir takım yanlışlıklar bulunduğunu belirttik. Müteahhitlerin kendisini denetleyecek yapı denetim firmasını kendisinin seçmesinin doğru olmadığını anlatarak bu sistemde bir değişiklik yapılmasını talep ettik. Aynı zamanda Mersin Milletvekilimiz ve Odamızın geçmiş dönem Meclis Üyesi Serdal Kuyucuoğlu aracılığıyla konuyu TBMM’ye de taşıdık. İlgili komisyonda tartışıldı ama maalesef henüz sonuç alamadık.” “Yüksek Yapılar Yönetmeliği önemli”
Yıl içinde üzerinde durdukları bir diğer konunun ise ‘Yüksek Yapılar Yönetmeliği’ olduğunu anlatan Selami Arıcı, son dönemlerde kentte artan yüksek yapılar nedeniyle bu konuda yönetmelik yayınlanmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Komite olarak, yüksek yapıların doğru tekniklerle inşa edilmemesi durumunda yaşanabilecek sorunları içeren bir rapor hazırladıklarını dile getiren Arıcı, bu raporda yüksek yapıların yapımına uygun inşaat teknolojisinin henüz Mersin’de oluşmadığının yer aldığını söyledi. Mersin’de en fazla 7-8 katlı bina yapımına uygun teknoloji kullanılarak 20-30 katlı binalar inşa edildiğine değinen Arıcı, “Yüksek yapılar farklı teknolojilerle, konunun uzmanı kişiler tarafından yapılmalı. Projeler deneyimli müteahhitlerce yürütülmeli. Yangın merdivenlerinden asansörlere, mekanikten elektrik tesisatına kadar tüm işlemler yüksek yapılarda farklı tekniklerle uygulanmakta.
Bu konuya standart getirilmesi adına belediyenin Yüksek Yapılar Yönetmeliği hazırlaması gerektiğini düşünüyoruz.” İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde bu yönetmeliğin bir örneğinin bulunduğunu dile getiren Arıcı, Mersin’in deprem kuşağında yer aldığını da hatırlatarak, konunun önemine dikkat çekti. “Müteahhitlerin akreditasyonu önemli”
Müteahhitlik mesleğini de değerlendiren Selami Arıcı, bu mesleğe standartlar getirilmesi gerektiğini söyledi. Tehlikeli binaların can güvenliğini riske soktuğunu hatırlatarak, bu konuda getirilecek standartların önemine dikkat çeken Arıcı, şöyle konuştu: “İnsanların hayatı söz konusu olmasına rağmen 1500-1600 TL harç yatıran herkes müteahhitlik belgesi alabiliyor. Bunun önüne geçilmeli ve belli bir standart oluşturulmalı. İnşaat sektöründe bir bilgi birikimi olmadan müteahhitlik yapılmamalı. Deneyim sahibi oldukça da yaptığı inşaatlarda deneyimine göre kademeli olarak yüksek katlı inşaatlara geçiş sağlanmalı. Örneğin daha önce hiç deneyimi olmayan bir kişi ilk inşaatında 15 katlı bina yapamamalı. Aksi halde bu cinayete zemin hazırlamaktan farksız olur. İlk kez vergi mükellefi olmuş bir kişinin 7-8 katın üzerinde bina yapmasına izin verilmemeli. İş bitirmelerine bağlı olarak kat sayısında artış yapılmalı. Eğer bir deneyimi yoksa yanına inşaat mühendisi ya da mimar alarak ortak bir çalışma yapılabilmeli.” Komite olarak müteahhitlerin akreditasyonuna, ehil kişilerin müteahhitlik yapmasına yönelik çalışma yürüttüklerini de anlatan Arıcı, bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve raporu ilgili makamlara ulaştırdıklarını anlattı.
16 No’lu Komite, yetişmiş eleman bulamamaktan şikayetçi M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 16 No’lu İnşaat Malzemeleri Üretimi ve Ticareti Meslek Komitesi Başkanı Erol Berktaş, sektörde yetişmiş eleman bulamamaları nedeniyle üretimin büyük bölümünün şehir dışına kaymasından şikayetçi. Gerek üretim bölümünde gerekse satışta teknik bilgisi yeterli personel bulamadıklarına dikkat çeken 16 No’lu Komite Başkanı Erol Berktaş, “İhtiyacımız olan inşaat malzemelerini üretecek makineleri kullanacak personelimiz olmadığı için makine yatırımını da bu makineyle gerçekleştirilebilecek üretimi de yapamıyoruz. Bunların hepsi zincirin birer halkası. Personel yoksa makine yok. Makine yoksa üretim yok. Biz de bu sorunun çözümü için mecburen şehir dışına yöneliyoruz. Sektörümüzde üretim yapmak isteyen arkadaşlarımız da yatırım için İstanbul gibi büyük şehirlere yönelmek durumunda kalıyor” ifadelerini kullandı. Bu durumun avantajını da dezavantajını da yaşadıklarına değinen Berktaş, nakliye maliyetlerinin eklenmesi nedeniyle Mersin’e getirdikleri ürünlerde fiyat artışı yaşanmasına rağmen İstanbul’dan Türkiye’nin her noktasına ulaşımın kolay olması nedeniyle farklı bölgelere ürün gönderirken nakliye avantajı yakalandığını söyledi. Berktaş, her zaman şehir dışına yatırım yapmanın mümkün olmadığını da kaydederek, zaman zaman fason üretime başvurmak durumunda kaldıklarına değindi. Üretimde olduğu gibi inşaat malzemesi satışı gerçekleştiren firmaların da teknik personel bulmakta zorlandığını anlatan Berktaş, “Eğer bir personel bulup zaman içinde yetiştirecek olursak, sektörde yeterli eleman olmadığı için bu az bilgiye sahip
MTSO 7
CMYK
personel paylaşılamaz kişi konumuna geliyor. Bu durum bir anda personelin maliyetini artırıyor ve bir süre sonra o kişiyi işyerinizde tutamaz oluyorsunuz” değerlendirmesini yaptı. Bu durumun çalışanı da uzun vadede sıkıntıya soktuğuna değinen Berktaş, böyle durumlarda uzmanlaşmanın mümkün olmadığını anlattı. “İnşaat malzemesi üreticileri için sanayi sitesi istiyoruz” İnşaat malzemesi üreticilerinin Mersin’de dağınık alanlarda faaliyet gösterdiğine de değinen Erol Berktaş, bu durumun gerek gürültü gerekse üretim sırasında oluşan atıklar nedeniyle çevre kirliliğini beraberinde getirdiğini anlattı. Aynı zamanda bu firmaların büyük makinelerinin ya da ürünlerinin kaldırılıp indirilmesi için kullandığı vinçlerin de gerek trafiğe gerekse çevre sakinlerine önemli ölçüde sıkıntı verdiğini vurgulayan Berktaş, “Tüm bu sorunlar, bu iş kolundaki üreticilerin şehir dışında bir merkezde toplanması ile çözülebilir” dedi. Şehir içine büyük araçların girememesi nedeniyle yükleme ve boşaltmalarda da ciddi sıkıntılar yaşandığına dikkat çeken Berktaş, böyle bir sitenin kurulması halinde üreticinin kazanacağını ifade ederek şunları söyledi: “Üretici aynı merkezde bir araya gelirse organize sanayi bölgelerlinde olduğu gibi elektrik doğalgaz gibi bazı konularda avantajlar da elde edebilir. Ya da ortak tüketim malzemelerinin ortak alımları yapılarak fiyat avantajları sağlanabilir. Aynı zamanda alüminyumdan panjur üreticisine PVC üreticilerine kadar tüm sektör bir arada bulunduğunda, sinerji de oluşacaktır. Böylece müşteri bir firmaya geldiği zaman ihtiyaç duyabileceği diğer hizmetleri de aynı noktadan alabilecek, ekstra bir araştırma yapmasına, zaman
kaybetmesine gerek kalmayacaktır. Böyle bir site oluşumu için, sosyal donatılarının da olacağı göz önünde bulundurulursa, 50 dönüme yakın bir arazinin yeterli olacağını düşünüyorum.” “KDV yüzde 8-10 bandına çekilmeli” Sektörü zorlayan bir diğer konunun KDV oranları olduğunu anlatan Erol Berktaş, kayıtdışı çalışan firmalarla rekabette zorlandıklarını vurguladı. Kayıt altında, dürüst çalışan firmaların yüzde 18 KDV ödediğini hatırlatan Berktaş, “Bu şartlar altında satış sırasında düzgün çalışan firma yarışa yüzde 18 dezavantajlı başlıyor. Kayıtdışı çalışan firmalar ise KDV’nin yanı sıra işçisinin SGK ücretlerini de ödemiyor ve bu kez rekabetteki makas giderek açılıyor. Çok sıkıntı yaşıyoruz” dedi. KDV oranının yüzde 8-10 bandına çekilebilmesi halinde bir taraftan kayıt altında çalışan firmaların daha rahat ödeme yapabileceğine, diğer taraftan satışta daha uygun rakamlarla ürünlerini satılabileceğine değinen Berktaş, “Ayrıca bu uygulama gerçekleşirse artan satışlarla piyasa canlanır hem de devlet vergi tahsilat oranını artırabilir” dedi. İnşaat malzemesi ihracatı sırasında biriken KDV alacaklarından da şikayetçi olan Berktaş, ihracatta KDV’lerin zamanında ödenmemesi nedeniyle sorunlar yaşandığını söyledi. “Döviz kurlarındaki artış ödemeleri sıkıntıya soktu” Döviz kurlarındaki artıştan da sektörün olumsuz etkilendiğini kaydeden Erol Berktaş, şunları söyledi: “Yaklaşık 2 – 3 yıl önce dövizle borçlanıp bankalardan leasing kullanarak makine yatırımı yapan firmalarımız bugün ciddi sorunlar yaşıyor. Çünkü artan döviz
100 bin dolarlık borcu 300 bin dolara çıkardı. Ekonomik darboğaz yaşayan firmalar artan bu borç yükünün altından kalkamaz hale geldi. Bir taraftan borçlarını zamanında ödeyemedikleri için faiz yükü altında da kalmaya başlayınca maalesef iflaslar yaşanmaya başladı. Bu noktada bankalarımızdan biraz daha kolaylık sağlamalarını bekliyoruz. Biraz esnek davranarak borç yapılanmasına gidebilirler. Örneğin TL üzerinden borçlar sabitlenip taksitlendirilebilirse yatırımcı da borcunu daha rahat ödeyebilir. Ödenmeyen yüksek borcun bankaların da işine yarayacağını düşünmüyorum. Yapılandırılıp ödenebilecek borç bizleri de bankaları da rahatlatacaktır.” “Enerji giderimiz arttı” Maliyetlerini artırıcı unsurlar arasında enerji giderlerinin de önemli bir yer tuttuğuna değinen Erol Berktaş, Türkiye Elektrik Kurumu’nun özelleşmesiyle birlikte elektrik maliyetlerinin yükseldiğini anlattı. “Makinelerimiz elektrikle çalışıyor ve bu da giderlerimizi artırıyor” diyen Berktaş, tüm parametreler birleştiğinde rekabetçi fiyatlarla üretimde zorlandıklarını, fiyatlar yükseldikçe durgun piyasaların daha da durgunlaştığını dile getirdi. Komite olarak önümüzdeki süreç için taleplerini de anlatan Erol Berktaş, özellikle yurtdışı fuar organizasyonlarına değindi. Kendisini geliştirmek isteyen firmaların önünün açılması için fuar organizasyonlarında belirli bir sayının yakalanması zorunluluğunun kaldırılarak esneklik sağlanması talebinde bulunan Berktaş, “İstenen çoğunluğa ulaşmak kimi zaman mümkün olmuyor bu nedenle takip etmek istediğimiz fuarları kaçırmak durumunda kalabiliyoruz” diye konuştu.
Erol Berktaş
MTSO 16 No’lu İnşaat Malzemeleri Üretimi ve Ticareti Meslek Komitesi Başkanı
Yetişmiş teknik personel bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Personel yoksa makine yok. Makine yoksa üretim yok. Biz de bu sorunun çözümü için mecburen şehir dışına yöneliyor, şehir dışında üretim yaptırıyoruz.
8
YIL: 20 | SAYI: 347 | 4 - 17 Şubat 2018 | www.mtso.org.tr
Kuzeymak’tan emniyet artırıcı ar-ge yatırımları
lerimiz çerçevesinde somutlaştırıyoruz. Isıtma sektöründe bir dünya markası olma hedefiyle yolumuza devam ediyoruz. Bu hedefimiz doğrultusunda sunduğumuz ürün ve hizmetlerle tüketicilerimize yaşam alanlarında mükemmel konforu vaat ediyoruz. “Ürün gamımız her geçen yıl arttı”
Çetin Karahasanoğlu Kuzeymak Genel Müdürü
F
Katı yakıtlı ve basınçlı ürünlerde, özellikle evlerde kullanılan kuzineli sobalarda, elektrik ve su kesintilerinden kaynaklı emniyet açığını tespit eden Kuzeymak, yürüttüğü ar-ge çalışması ile 3 aşamalı güvenlik sistemini geliştirdi. Yeni sistem ile kullanıcının müdahalesine gerek kalmadan soba kendi kendisinin güvenliğini sağlıyor.
aaliyete 2002 yılında vakum tüplü güneş enerjisi ithalatı ile başlayıp Türkiye’deki güneş enerjisi sektörünü vakum tüp teknolojisi ile tanıştıran Kuzeymak, çok geçmeden 2009 yılında bu alanda üretime başladı. Türkiye’deki ihtiyaçları göz önünde bulunduran firma, müşterilerinden de gelen talepler doğrultusunda ürün gamını her geçen yıl zenginleştirdi. Bugün ısıtma sektöründe güneş enerjisi sistemi yanı sıra katı yakıtlı kalorifer kazanları, katı yakıtlı kuzineli sobaları ve boyler ürün grubu ile su, mekan ve havuz ısıtması sağlayan firma, aynı zamanda endüstriyel proje çözümleri de üretiyor. Üretim yaparken tespit ettikleri sorunlara çözüm amaçlı ar-ge çalışmaları yürüttüklerini anlatan Kuzeymak Genel Müdürü Çetin Karahasanoğlu, bu yıl devlet desteklerinden daha fazla faydalanmak ve milli ekonomiye katkıda bulunmak adına bir de proje ekibi oluşturduklarını anlatıyor. Bu sayede firmada yapılan her çalışmanın, planlanan her işin bir projeye dönüştürülmesi kültürünün ilk adımını attıklarını kaydeden Karahasanoğlu ile firmalarının çalışmalarını ve başarıya giden yolda attıkları adımları konuştuk:
olmama kısa süre kala seçtiğim yenilenebilir enerji kaynakları dersinde güneş enerji sistemleri anlatılıyordu. Derste hocamız Türkiye’de henüz vakum tüplü enerji sistemlerinin bulunmadığını ancak çok yakında mutlaka olacağını söyledi. Bu söz beni çok etkiledi. Bu sistemi Türkiye’ye ben getirmek istiyordum ama nasıl? Mezun olur olmaz vakum tüplü güneş enerjisi sistemlerini araştırmaya başladım. Bu çerçevede katıldığım fuarlardan birinde tanıştım sistemle. Ardından Mersin’e ilk olarak Çinli bir üreticiden birkaç adet numune getirerek ithalat yolundaki ilk adımı attım. Ancak bu ürünlere ben de yabancıydım. Numuneleri tanımak ve test etmek adına tanıdıklarımla çalışmaya başladım. Hatta bazı arkadaşlarımın ve akrabalarımın evlerine bizzat kendim montaj yaparak daha detaylı bilgi edinme ve ürünü tanıma fırsatı buldum. Kısa sürede, numune ürünler kullanılmaya başladı ve beğeni toplayınca siparişler de kendiliğinden ardı ardına geldi. Böylece ürünün ithalatı ve satışını aktif olarak yapmaya başlamış oldum. Sonrasında kurumsallaşma yolundaki ilk adımımı atarak 2002 yılında Kuzeymak’ı kurdum. Bir taraftan ithalat ve satış devam
vis hizmeti de vermeye başladık. Çünkü o yıllarda, bu sektörde kimse teknik servis sağlamıyordu ve ciddi sorunlar yaşanıyordu. Biz verdiğimiz bu hizmetle birlikte ürünümüzün arkasında durarak güven de sağlamış olduk. “Sektörde ilklerle var olmayı hedefledik”
Bayi sayımız gün geçtikçe artarken diğer taraftan tecrübemiz de katlanıyordu. Yine müşterilerimizden gelen istek ve elde ettiğimiz başarılarla edindiğimiz güvenle 2009 yılında üretime geçme kararı aldık. Tırmıl Sanayi Sitesi’nde 7 bin metrekare kapalı alan üzerine fabrikamızı kurduk. Bu sayede Çin’den ithal ettiğimiz ürünleri kendimiz üretmeye başladık. Çin’e istediğimiz kalite kriterlerinde yaptırmakta zorlandığımız ürün modellerini de bizzat kendimiz üretip, tüketicilerimize sunduk. Kaliteden ödün vermeden müşterilerimizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek ürünleri tespit ederek yeni ürünler de geliştirmeye başladık. Böylece yine bir ilke imza atmış olduk. Bugüne kadar “Güneş doğdukça...” sloganı ile sektörde ilklerle var olmayı hedeflemiş ve başarmış bir firmayız. Sürekli piyasadan gelen talepleri, sorunları irdeledik, değerlendirdik ve bir taraftan ürettiğimiz çözümlerle kendimizi geliştirdik, diğer taraftan yeni ürünlerimizi de piyasaya sürdük. Bugün, ulusal ve uluslararası ısıtma sektöründe mekan-kullanım suyu ısıtması, havuz suyu ısıtması ve merkezi uygulamalarda entegre çözümler üretiyoruz. Bu entegre çözümlerde, kendi üretimimiz olan Kuzeymak markalı vakum tüplü güneş enerjisi sistemleri, katı yakıtlı kalorifer kazanları, katı yakıtlı kuzineli sobalar, serpantinli boyler grubu ve termik su ısıtıcıları ile hizmet veriyoruz. “Sektörde emin adımlarla ilerliyoruz”
“Üniversitede derste etkilendim ithalata başladım”
İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde eğitimime devam ederken mezun
MTSO 8
CMYK
ederken diğer taraftan artan taleplerle birlikte bayilikler oluşturmaya başladım. Aynı dönemde sektördeki bir açığı değerlendirerek teknik ser-
Bayi sayımız Türkiye genelinde 400’e ulaştı. Geçen yıl Türkiye’nin yanı sıra ihracata da ağırlık vermeye başladık. Üretimimizin yüzde 10’unu yurtdışına gönderiyoruz. Ürünlerimiz ağırlıklı olarak Afganistan, Fas, Mısır, Etiyopya, Makedonya, Kıbrıs, Azerbaycan ve Bulgaristan’a gidiyor. Ancak hedefimiz yeni pazarlarla birlikte toplam satış rakamlarımız içinde ihracat oranımızı yüzde 30’lara çıkarabilmek. Oluşan güçlü bayi ağımızın memnuniyetini artırabilmek adına satış yaptıkları ürünleri çeşitlendirmek istiyorduk. Yine aynı sektörde farklı ne üretebileceğimizi araştırırken 2015 yılında, ürün gamımıza katı yakıtlı-kuzineli kaloriferli sobaların üretimini ekledik. Bu alanda da üretimimizin belli bir seviyeye gelmesiyle birlikte bu kez müşteri taleplerini toplayıp sektörün açıklarını tespit etmeye başladık. Basınçlı ürünler, kullanıcı emniyeti açısından kritik ürünlerdir. Özellikle kuzineli sobalar, ev ortamı içinde direkt olarak kullanıcının temas halinde olduğu ürünlerdir. Piyasadaki mevcut ürünlerde bulunan emniyet açıklarını tespit ederek, bu açıkların çözümü için çalışmalara başladık.
Sektörde yenilik zaman alıyor. Ar-ge çalışmaları bu noktada büyük önem taşıyor. Kurulduğumuz günden bu yana yatırımlarımız ve teknoloji seçimimizle bu bağlamda sektörde emin adımlarla ilerlediğimizi söyleyebilirim. Firmamız lider ve yenilikçi olma özelliğini koruyor. Her faaliyetimizde, seçici ve kaliteli çalışma prensibini esas alıp satış-pazarlama sürecinde müşterimize gösterdiğimiz özeni,
elimine ettik. Bu sayede, elektrik kesintileri gibi istenmeyen durumlar yaşandığında, ürünlerimiz kendi güvenliğinden kendi sorumlu oluyor. Geliştirdiğimiz sistemde tesisat, emniyet parçaları ile entegre biçimde üretilmiş olup kullanıcının hiçbir müdahalesine gerek kalmadan, ürünün kendi emniyet sistemi tarafından gerekli tedbirler alınabiliyor. Yaşanan bir elektrik kesintisinde, ürünün çalışması otomatik olarak duruyor ve sıkıntılı durum ortadan kalktığında, ürün yeniden otomatik olarak çalışmaya başlıyor. “Yakıt sarfiyatının önüne geçtik”
Ayrıca diğer bir basınçlı kap kategorisindeki ürünümüz olan katı yakıtlı kazanlarımıza yeni bir model daha ekledik. Piyasadaki muadil ürünlerin açıklarını tespit ettiğimizde, en göze çarpan faktörün fazla yakıt sarfiyatı olduğunu gördük. Katı yakıt ile çalışan ürünlerimizin, yanma verimleri üzerinde yeniden çalışarak, ürünlerimizde yapısal revizyonlar gerçekleştirdik. Bu revizyonlar sonucunda, ürünlerimizi yeniden teste tabi tuttuğumuzda, verimlerinin yükseldiğini ve yakıt sarfiyatının %12-13 seviyelerinde azaldığını kanıtladık. Yakıt tüketiminde, en azından firmamızca sağlanan bu tasarrufun da milli ekonomiye katkıda bulunduğuna inanıyoruz. 2018 yılında devlet desteklerinden daha fazla faydalanmak ve milli ekonomiye daha fazla katkıda bulunmak amacıyla, bir proje ekibi kurduk. Devlet desteklerinin, kurumsal kişiliklere bu tip bir kültür kazandırmak amacında olduğunun bilinciyle; öncesinde, mevcut ekibimizle yaptığımız arge çalışmalarını, yeni oluşturduğumuz proje ekibiyle başka bir seviyeye taşıdık. Ekipteki mühendislerin asıl işlerinin proje üretmek olmasını sağlayarak, her türlü konuya daha doğru ve spesifik çözümler üretmelerinin de yolunu açmış olduk. Firmamızda, yapılan her çalışmanın, planlanan her işin bir projeye dönüştürülmesi kültürünün ilk adımlarını attık. “Ürünlerimizi endüstriyel boyuta taşıma hedefindeyiz”
satış sonrasında da devam ettirerek kesintisiz hizmet anlayışını sürdürüyoruz. Müşterilerimizin ihtiyaçlarını doğru tespit edip, beklentilerini dikkate alarak en uygun ürün ve hizmet politikasını belirliyoruz. Taleplere en hızlı ve doğru şekilde cevap vermek için çok çalışıyoruz. Standart ve mevzuatın olmadığı durumlarda, kendi standartlarımızı oluşturarak ilk olmayı sürdürüyoruz. Firmamızı bugünlere başarıyla taşıyan temel değerimiz bu yaklaşımımızdır. Bu değerle var olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Hayallerimizi, prensip-
“3 aşamalı güvenlik sistemini geliştirdik”
Belirlediğimiz sorunlara yönelik olarak geliştirdiğimiz 3 aşamalı güvenlik sisteminin ar-ge çalışmalarını tamamlayarak ve ilk etapta üretilen çok sayıda ürünü test ederek, kullanıma sunduk. Bu tip ürünlerin kullanım yerleri ve hedef kitleleri; genellikle köyler, yaylalar olduğu için, elektrik ve paralelindeki su kesintilerine bu yaşam bölgelerinde sıklıkla rastlanıyor. Bu ani kesintilerden meydana gelen kullanım risklerini, 3 aşamalı güvenlik sistemimizle
Son olarak 2018 yılı hedeflerimize de değinmek istiyorum. Geçmişte ürün yelpazemize yeni ürünler eklemek şeklinde olan bakış açımızı bir miktar değiştirmek niyetindeyiz. Mevcut ürün ve modellerimizi, çok daha yüksek kapasitelerde üretmeyi hedefliyoruz. Daha ziyade, konut kullanımına uygun mevcut ürünlerimizi, daha yüksek kapasitelerde üreterek, endüstriyel boyutlara taşımayı hedefliyoruz. Çoğunlukla bireysel kullanıcılardan oluşan müşteri hedef kitlemizi, kurumsal müşterileri de aynı oranlara çıkacak şekilde artırarak, daha homojen bir müşteri hedef kitlesi oluşturacağız. Kurumsal müşterilerin de, bireysel olanlarla aynı oranda portföyümüzde bulunmasının, firmamızın konumunu iş deneyimleri ve finansal getiriler açısından çok daha olumlu ve yaratıcı yönde etkileyeceğine inanıyoruz.
MTSOHaber Gazetesi Sektör Eki
4 - 17 Şubat 2018
Hedefimiz: Tarım 4.0
M
M
Mersin, Türkiye’nin tarımsal potansiyeli en güçlü kentlerinden biri. Gerek ürün çeşitliliği, gerek üretim kapasitesi gerekse dış ticaret potansiyeli ile öne çıkan kent, çalışmaları devam eden Tarım Gıda Teknopark’ı ve Çukurova Uluslararası Bölgesel Havalimanı yatırımlarının tamamlanmasıyla bir taraftan sektörden elde edeceği kazancı diğer taraftan tarımsal ihracatını üst noktalara taşımayı hedefliyor.
ersin, hem iklim özellikleri hem de geniş tarım arazileri ile ciddi bir tarım potansiyeline sahip olup tarım sektörünün GSYİH’ya katkısı 7.7 milyar TL. Bu rakam ile Mersin, Türkiye’de 4. sırada yer alıyor. İldeki toplam çiftçi sayısı 60 bin olmakla birlikte Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçi sayısı 2017 yılı itibariyle 35 bin. Kent, Türkiye’nin toplam tahıl ve diğer bitkisel ürünler üretiminden yüzde 0,7, toplam sebze üretiminden yüzde 6,8, toplam meyve üretiminden yüzde 11,6 pay alıyor. Birçok üründe ise üretim lideri. Türkiye’nin Muz üretiminin yüzde 72’si, limon üretiminin yüzde 70’i, keçiboynuzu üretiminin yüzde 49’u, çilek üretiminin yüzde 40’ı, şeftali üretiminin yüzde 18’i Mersin’de gerçekleşiyor. Hayvancılıkta ise keçi sayısında yüzde 7,5 pay ile Türkiye’de ilk sırada yer alıyor. Kesme gül üretiminde yüzde 17,4, sofralık çekirdekli üzüm üretiminde yüzde 26,8, kayısıda yüzde 14, biberde yüzde 11 payla ikinci sırada gelen Mersin, nar üretiminde Türkiye üretiminden yüzde 14,3 ve et tavuğu sayısında yüzde 7,2 payla üçüncü sırada bulunuyor. Kent, aynı zamanda Türkiye’nin domates üretiminin yüzde 10,1’ini gerçekleştirirken sofralık domates üretiminin yüzde 10,9’unu karşılamakta. Örtü altı üretimi ve narenciye üretiminde de oldukça güçlü
olan Mersin, zeytin yetiştiriciliğinde de önemli iller arasında yer alıyor. Bu rakamlar Mersin’in bir sebze ve meyve üretim merkezi olduğunu açıkça gözler önüne seriyor. “Sektör, Tarım Teknopark’ı bekliyor” Güçlü bir potansiyele sahip olmasına rağmen Mersin’in tarımsal üretimden elde ettiği gelir istenilen seviyelerde değil. Ağırlıklı olarak sofralık ürün yetiştirilmesi ise bunun başlıca sebebi olarak gösterilebilir. Önümüzdeki süreç için hedef, katma değerli üretimi artırmak. Bunun için Tarım Gıda Teknopark’ı kurulum çalışmaları hızla sürüyor. Ayrıca soğuk zincir bozulmadan ihracat artışına önemli katkı sağlayacak olan Çukurova Uluslararası Bölgesel Havalimanı yatırımı, organik tarım ve iyi tarım uygulamaları da ilin tarımsal gelirinin artırılması noktasında önemli konular arasında yer alıyor. Son dönemlerde Mersin’de ihracata yönelik tarımsal ürünlerin kalitesinin ve çeşitliliğinin arttırılmasında iyi tarım uygulamaları ve organik tarım uygulamalarına ağırlık veriliyor. Kentte 24 bin 200 dekar alanda 661 üretici organik tarımla yaklaşık 17 bin tonluk üretim gerçekleştiriyor. Organik olarak yetiştirilen ürünler arasında ise zeytin, üzüm, ceviz, nohut, badem,
Mersin’in yüzölçümü 15.8 milyon dekar (15.853 km2). Kentteki toplam tarım alanı 4,5 milyon dekar olup tarım alanlarının genişliği kentin %28’ini oluştuyor. Orman alanları 8,4 milyon dekar genişliğiyle ilin yüzölçümünün % 53’ü ile geniş bir alan kaplıyor. Özellikle göçer hayvancılar için son derece önemli bir alan teşkil eden çayır-mera alanlarının toplamı 685 bin dekar ve Mersin’in yüzölçümünün %4’ünü oluşturuyor. İşlenen tarım alanı 3,8 milyon dekarla ilin toplam yüzölçümünün %24’ünü oluşturuyor. İşlenen toplam tarım alanlarının 2,5 milyon dekarı ekonomik olarak sulanabilir alan olup bu alanın % 59,6’sına denk gelen 1,49 milyon dekarını da sulanan alanlar oluşturuyor. Mersin iklim yapısı ve tarımsal arazileri ile ciddi bir tarım potansiyeline sahip. Kentte 22 adedi tarla, 30 adedi sebze ve 31 adedi meyve olmak üzere toplam 83 adet ürün çeşidi yetiştiriliyor.
AKİB, yaş meyve ve sebze ihracatında liderliğini korudu
T
ürkiye’nin yaş meyve ve sebze ihracatı, 2017’de bir önceki yıla kıyasla miktarda %11, değerde %13 artışla yaklaşık 2,231 milyar dolara yükseldi. Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği 2017’de 1,017 milyar dolarlık ihracat ve %46 pay ile Türkiye yaş meyve sebze ihracatına en çok katkı sağlayan birlik oldu. Artıştan duyduğu memnuniyeti dile getiren Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kavak, ardından rakamları değerlendirdi. Başarının mimarı olan alt grubun, miktarda %25, değerde ise %32’lik artışla ihracatı 793,5 milyon dolara yükselen yaş meyve grubu olduğunu kaydeden Kavak, 2017’de taze sebze ihracatının, miktarda %18, değerde ise %22’lik artışla 563,4 milyon dolar olarak gerçekleştiğini anlattı. Kavak, narenciye ihracatının ise miktarda aynı kalırken değerde %3’lük düşüşle 849,6
MTSO EK 1
CMYK
milyon dolar olarak gerçekleştiğini bildirdi. 2017’de en çok ihraç edilen yaş meyve ve sebze ürünlerinin mandalina, limon, domates, üzüm, kiraz, vişne, portakal, biber ve nar olduğu ifade eden Kavak, en çok ihracat yapılan ülkelerin ise Rusya Federasyonu, Irak, Almanya, Romanya, Ukrayna, Suudi Arabistan, Beyaz Rusya ve Hollanda olduğunu söyledi. Sektörün milli ekonomiye net döviz girdisi sağladığını vurgulayan Kavak, “Yaş meyve ve sebze sektörünü sadece rakamlar bazında değerlendirmemeli. Sosyo-ekonomik boyutu çok yüksek olan sektörümüz, ülkenin istihdam yükünü omuzlamakta, milyonlarca insana iş imkânı sağlamaktadır” dedi. İhracatı artırmak adına çalıştıklarını anlatan Kavak, “Şubat ayında Fruit Logistica Fuarı’nda ülkemizi temsil edip alternatif pazarlarımızı genişletmeye devam edeceğiz” dedi.
kayısı, muz, mandalina, portakal ve şeftali yer alıyor. İyi Tarım Uygulamaları ise bütün gelir gruplarının tüketebileceği sosyal açıdan yaşanabilir, ekonomik açıdan kârlı-verimli, insan, hayvan ve çevre sağlığını koruyan, izlenebilir, sürdürülebilir bir tarım sistemi olarak son yıllarda öne çıkıyor. Mersin’in 12 ilçesinde 473 bin 932 dekar açık alan, 9 bin 834 dekar örtü altında 3 bin 560 üretici iyi tarım uygulaması gerçekleştiriyor. Bahçe bitkileri, tarla bitkileri, endüstri bitkileri, süs bitkileri, tıbbi aromatik bitkiler olmak üzere oldukça geniş bir ürün yelpazesinde iyi tarım uygulamaları sistemi uygulanıyor. “MTSO’nun tarıma desteği sürüyor” Kent ekonomisi adına büyük önem taşıyan tarım sektörüne yönelik Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) da önemli çalışmalar yürütüyor. 2006 yılında başlayan RİS Mersin Projesi ile kent ekonomisinin öncelikleri arasında tarımın da yer alması sonrasında bu alana yönelik irili ufaklı çok sayıda projeye imza atıldı. Kalıntı sorunundan çiftçilerin örgütlenmesine, erkenci ve geççi çeşitler geliştirilerek ihracatın artırılmasından, ürünlerin raf ömürlerini uzatarak hasat sonrası kayıpların azaltılmasına kadar birçok alanda proje geliştirilip sektöre destek verildi.
SHİB Başkanı Ali Can Yamanyılmaz, Birlik olarak 2017’de önceki yıla göre yüzde 15’lik ihracat artışı yakalayıp yılı, 324 milyon dolarlık ihracat rakamıyla tamamladıklarını açıkladı. En fazla ihraç edilen ürünleri kanatlı eti, yumurta ve taze balık olarak açıklayan Yamanyılmaz, en fazla ihracat gerçekleştirilen ülkelerin ise Irak, Suriye ve Lübnan olduğunu söyledi. Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği (ASHİB) Başkanı Ali Can Yamanyılmaz, 2017 yılını değerlendirdi. 2017 yılı Türkiye Geneli sektör ihracatının %20 ’lik artışla yaklaşık 2,26 milyar dolar olarak gerçekleştiğini kaydeden Yamanyılmaz, Türkiye’nin en fazla ihracat artışı gerçekleştiren sektörlerinden biri olduklarını söyledi. Sektörün
Şerafettin Aşut Yönetim Kurulu Başkanı
Muz: 221 bin ton ile Türkiye’nin %72’sini Limon: 587 bin 392 ton ile Türkiye’nin %70’ini Keçi Boynuzu: 6 bin 534 ton ile Türkiye’nin %49’unu Çilek: 164 bin 998 ton ile Türkiye’nin %40’ını Şeftali: 119 bin 417 ton ile Türkiye’nin %18’ini Narenciye: 475 bin ton ile Türkiye’nin % 15’ini Biber: 273 bin 792 ton ile Türkiye’nin %11’ini Örtü Altı Meyvecilik: 291 bin ton ile Türkiye’nin % 69’unu üretmektedir. Keçi: 771 bin baş ile Türkiye de ilk sıradadır.
ASHİB, 2017’yi %15’lik artışla kapattı
A
ersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak Endüstri 4.0 vizyonun her sektörümüze olduğu gibi, temel sektörlerimizin başında gelen tarım sektörümüze de entegre etmek başlıca hedefimizdir. Tarım-Gıda alanındaki tüm projelerimizin payandası Endüstri 4.0 olacaktır; yani, yüksek teknolojiyi tarıma entegre etmek olacaktır. Gerek tohum gerek üretim gerek pazarlama gerekse ekipman anlamında verimliliğin ve rekabet gücünün çağımızdaki karşılığı tarımın yüksek teknolojiye entegre edilmesidir. Uzun süredir planladığımız Tarım-Gıda Teknoparkı’nın da amacı budur. Elbette geleneksellikten kolayca kopabilecek bir alan değil tarım. Bu anlamda önce çiftçilerin, tarımla uğraşan KOBİ’lerin eğitimi ile işe başladık. Farkındalığı aştık ve onları işin parçası yapmaya çabalıyoruz. Beyinler değişmeden büyük devrimler gerçekleşmiyor. Tarım ve gıdayı ulusal bir güvenlik meselesi olarak görüyoruz. Dünya nüfusu olağan üstü artıyor ve toplumlar kentlerde yaşamaya başlıyor. Kırsal kesim azalıyor ve bu anlamda tarım ve gıda daha da stratejik hale geliyor. Tarımda verimlilik ve katma değer yaratmak hayati hale geliyor. Bunun da tek yolu temelinde yapay zeka ve internetin olduğu, robotik üretimin olduğu, bunları yaparken toprağı, insan sağlığını korumanın da önemli olduğu bu yeni vizyon daha da önem kazanıyor. Özellikle tarıma dayalı istihdamın önemli olduğu ülkemizde bu yeni vizyonun işsizlik yaratan bir hal almaması için ortaya çıkacak tarım ile ilgili yeni mesleklerin de şimdiden insan kaynağının hazırlanması gerekiyor. Bu bir tercih değil, bir zorunluluk. Ya uyum sağlarız ya da bu yarışta geride kalır, bağımlı bir ülke oluruz. MTSO olarak tüm sektörlerde olduğu gibi tarımda da ar-ge’yi, yenilikçiliği, sanayi 4.0 vizyonunda ileri teknoloji entegrasyonu hayata geçirecek projeler üreteceğiz. Üreticiyi eğiteceğiz. KOBİ’lerimizi bu vizyona yükselteceğiz.
en fazla ihracatı Irak, Hollanda ve İtalya’ya gerçekleştirdiğini anlatan Yamanyılmaz, en fazla ihraç edilen ürün gruplarının ise kanatlı eti, taze balıklar ve yumurtalar olduğu açıkladı. Birlik bazında değerlendirme de yapan Yamanyılmaz, şunları söyledi: “Birlik olarak 2017 yılında 2016’ya kıyasla %15’lik artış göstererek yaklaşık 324 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdik. En fazla ihraç ettiğimiz ürünler kanatlı eti, yumurta ve taze balıklar oldu. En fazla ihracat gerçekleştirdiğimiz ülkeler ise son yıllarda olduğu gibi sırasıyla yine Irak, Suriye ve Lübnan oldu.” Pazarı çeşitlendirmek adına çalıştıklarına da değinen Yamanyılmaz, bu yıl ilk kez İsrail’de tanıtım yaptıklarını ve büyük ilgi topladıklarını bildirdi.
Hububat bakliyat, yağlı tohumlar ihracatı yüzde 6 arttı
A
kdeniz Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Arslan, ihracat rakamlarını değerlendirdi. 2017 yılı Aralık ayı sektörel bazda ihracat rakamlarına göre; Türkiye Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri ihracatının 562,6 milyon $ olarak gerçekleştiğini kaydeden Arslan, sektörün bu dönemde Türkiye toplam ihracatındaki payının % 4,1 olduğunu anlattı. Ülkelere göre ihracat rakamlarına da değinen Arslan, “Komşu ülke Irak ile olan ticari ilişkilerimiz her zaman iyi oldu. Aralık ayı sektör ihracatına baktığımızda Irak 127 milyon dolarlık ihracat değeri ve %23’lük payla ilk sırada yer aldı. Bunu %7 ve %4’lük paylarla Suriye ve Almanya takip etti” dedi.
Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği’nin aylık sektör ihracat rakamlarına da değinen Arslan, 2017 yılı Aralık döneminde 92 milyon dolarlık Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri ihracatı gerçekleştirdiklerini ve ülke geneli Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri ihracatındaki payının %16 olduğunu belirtti. 2017 yılında Birlik kanalıyla yapılan hububat bakliyat yağlı tohumlar ve mamulleri ihracatının ise geçen yıla göre %6 artışla 1,1 milyar dolar olarak gerçekleştiğini açıklayan Arslan, yıllık sektör ihracatındaki payın ise %9,6 olduğunu bildirdi. Arslan, Birlik aracılığıyla en çok ihracat yapılan ülkeleri ise sırasıyla Irak, Suriye, Sudan, Suudi Arabistan, Mısır, Lübnan, Yemen ve Almanya olarak açıkladı.
2
4 - 17 Şubat 2018
YENİ DESTEKLEME MODELİ, PLANLI ÜRETİMİ GETİRECEK alanda çalışma yürüttük.”
Ahmet Eşref Fakıbaba
Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanı
T
Tarım ve hayvancılıkta üretimde planlamadan kalıntı sorunu ile mücadeleye, organik tarımın yaygınlaştırılmasından zirai ilaç kullanımının kayıt altına alınmasına kadar birçok alanda önemli adımlar atılıyor.
arım Gıda ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Türk tarımının geliştirilmesi adına yapılan çalışmaları anlattı. İlk olarak geçen yıldan bu yana uygulaması devam eden ‘Havza Bazlı Destekleme Modeli’ne değinen Fakıbaba, bu model kapsamında rasyonel bir planlama yapılabilmesi bakımından tarımsal faaliyet yürütülen her ilçeyi, bir havza kabul ederek 941 tarım havzası belirlediklerini anlattı. Üretim planlamasını sağlamak amacıyla, her bir tarım havzasında ekolojik ve ekonomik olarak en uygun yetişen, verim ve kalitesi yüksek ürünleri tespit ettiklerini açıklayan Fakıbaba, ardından ülkede arz açığı bulunan, stratejik ve bölgesel öneme sahip, insan beslenmesi – sağlığı ve hayvansal üretim açısından önemli 21 ürünü destekleme kapsamına aldıklarını bildirdi. “Artık tarımsal destekleri bu kapsamda şekillendiriyoruz” diyen Fakıbaba, bu bağlamda, ürünlerin en uygun havzalarda yetiştirilmesini teşvik ettiklerini, böylelikle ürün ekimlerinde bir çeşit ihtisaslaşma yolunda adım atıldığını vurguladı. Fakıbaba, ürün bazlı ihtisaslaşma kapsamındaki ıslah çalışmalarını ise yurdun belli bölgelerinde faaliyet gösteren çeşitli enstitüler eliyle gerçekleştirdiklerine dikkat çekti. “Elektronik reçete düzenlenebilecek” Açıklamalarını reçete sistemine yönelik çalışmalar hakkında verdiği bilgilerle sürdüren Ahmet Eşref Fakıbaba, şunları söyledi: “Bakanlığımızca reçete sisteminin daha işlevsel hale getirilmesi için çalışıyoruz. Bu doğrultuda Bitki Koruma Ürünleri Takip Sistemi Programını 2018 yılı başında uygulamaya aldık. Programı, kademeli olarak 2019 yılına kadar tamamen yaygınlaştıracağız. Program ile beşeri ilaçlarda olduğu gibi karekod uygulanacak. Bitki koruma ürünleri, üretildiği fabrikadan,
toptancı, bayi ve T.C. Kimlik numarası üzerinden son kullanıcıya kadar aynı karekodla kaydedilip tek sistemde izlenebilecek. Bu takip program ile tüm zirai ilaçlar kayıt altına alınacağı için tavsiye dışı ve kayıtsız ilaç kullanımının da önüne geçilecek. Tüm firmalar, fabrikalar ve ülkemizdeki 6 bin 912 zirai ilaç bayisi bu program üzerinden işlemlerini yürütecek. Programla aynı zamanda elektronik reçete de düzenlenebilecek.” “Sorunu kaynağında önlemeyi amaçlıyoruz” Kalıntı kontrolüne yönelik çalışmalara da değinen Bakan Fakıbaba, taze sebze ve meyvede çiftlikten sofraya gıda güvenilirliğinin sağlanması ve bitki koruma ürünlerinin hatalı kullanımının önlenmesi adına kalıntı kontrol ve denetim programları uyguladıklarını anlattı. Bu programları hasat öncesi ve hasat sonrası denetimleriyle yürüttüklerini ifade eden Fakıbaba, ülkede meyve ve sebze üretiminin yoğun olduğu illerde ve kalıntı riski görülen ürünlerde hasat öncesi üretim alanlarında denetimler yapıldığını söyledi. Örtüaltı, bağ, bahçe ve tarla gibi üretim alanlarında yapılan denetimlerle bilinçsiz tarımsal ilaç (pestisit) kullanımının önüne geçilerek sorunu kaynağında önlemeyi amaçladıklarını vurgulayan Fakıbaba, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bitkisel üretimde zararlı organizmalara karşı zirai mücadele uygulamalarında kimyasal mücadeleden önce kültürel tedbirler, biyolojik mücadele, biyoteknik mücadele gibi alternatif yöntemlerin uygulanması, doğal dengenin korunması, çevre dostu mücadele yöntemlerinin yaygınlaştırılması amacı ile Entegre Mücadele ve Entegre ve Kontrollü Ürün Yönetimi Projelerini yürütüyoruz. Bu kapsamda 2017’de 49 bin 345 üreticiye ulaşarak 3 milyon 756 bin 528 dekar
“Biyolojik mücadeleyi destekliyoruz” Kimyasal mücadeleye alternatif yöntemlerden örtüaltında ve açık alanda (turunçgil, domates, bağ, elma, kayısı, zeytin ve narda) biyolojik ve biyoteknik mücadele uygulayan üreticileri 2010’dan bu yana desteklediklerini kaydeden Ahmet Eşref Fakıbaba, 2017’de örtüaltında üretim yapanlara dekar başına 460 TL, açık alanda ise dekar başına 80 TL destek verdiklerini hatırlattı. Üretilen taze meyve ve sebzelerde pestisit kalıntısı denetim ve numune alınması işlemlerini yaptıklarını da anlatan Fakıbaba, bu kapsamda toptan ve perakende satış noktalarında, paketleme tesislerinde, hal giriş noktalarında, risk esaslı 23 üründen numune alıp yurtiçi denetim programlarını yürüttüklerini söyledi. İhraç ve ithal edilecek gıda ürünlerinde pestisit kalıntısının tespitine yönelik resmi kontroller gerçekleştirdiklerine de değinen Bakan Fakıbaba, “Bu kapsamda, hasat öncesi ve sonrası denetimlerde alınan numunelerin pestisit analiz sonuçlarını değerlendiriyoruz. Olumsuzluklarla ilgili olarak idari yaptırımlar uyguluyoruz” dedi. Bitkisel üretimde; hastalık ve zararlıların önlenmesi, mücadelesi, kalıntıyı önlemek, doğal dengenin korunması ile sürdürülebilir tarım konularında farkındalık oluşturmak amacı ile teknik eleman ve çiftçi eğitimleri verdiklerini kaydeden Fakıbaba, “2017’de bin 861 teknik personel ve 200 bin çiftçi, eğitim programlarına katıldı. Bakanlığımızca ayrıca tarım ilaçlarının bitkisel ürünlerde, toprak ve sulardaki kalıntıları, ekotoksikoloji ve toksikolojisi, zararlı organizmaların ilaçlara karşı direnç kazanma durumlarının araştırılması ile ilgili çalışmalar da yürütüyoruz” diye konuştu. “Kooperatif ve birliklerde pozitif ayrımcılık uyguluyoruz” Açıklamalarının sonunda kooperatif ve birliklere değinen Bakan Fakıbaba, kanunlar çerçevesinde Türkiye’de kooperatif, üretici birliği ve ıslah amaçlı yetiştirici birlikleri örgütleri bulunduğunu hatırlattı. Çiftçilerin farklı amaçlarla bir araya geldikleri kooperatif ve birlikler kanalıyla üretim ve yetiştiricilik faaliyetleriyle kırsal alanda üretim, istihdam ve ekonomik kazanç elde ettiğini anlatan Fakıbaba, Bakanlık olarak üretici örgütlerinin örgütlenme yapılarını güçlendirmek için bütçeden ve AB fonlarından projeler hazırlayarak üretici örgütlerinin kurumsal kapasitelerini güçlendirmeye çalıştıklarını söyledi. Bakanlıkça uygulamaya konan Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi çerçevesinde; kooperatif ve birliklerin yatırım projelerinin değerlendirilmesinde artı 10 puan pozitif ayrımcılık uyguladıklarını kaydeden Fakıbaba, sözlerini şöyle tamamladı: “Bunun yanında hayvancılık desteklemelerinde örgütlülük şartı arayarak, örgütlü üretici ve yetiştiricinin desteklenmesini sağlayarak çiftçi örgütlenmelerini teşvik ediyoruz. Ayrıca kooperatif ve birliklere, her bir destekleme kaleminden üretici örgütlerinin kurumsal yapılarını güçlendirmek için farklı oranda mali destek aktarıyoruz.”
Organik tarım alanları belirlendi
G
ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Türkiye’de bazı illerin organik tarım alanı olarak belirlenmesi çalışmasını başlattıklarına değinerek bu illeri; Bayburt, Gümüşhane, Rize, Artvin, Elazığ, Şanlıurfa illeri ile Gökçeada olarak açıkladı. Türkiye’deki organik tarıma yönelik çalışmalar ve hükümetin yürüttüğü politikalar hakkında bilgi veren Bakan Ahmet Eşref Fakıbaba, “Dünyada organik tarım yapan 179 ülke içerisinde üretim alanı bakımından ülkemiz 2015 yılı verilerine göre 486 bin ha’lık kültür yetiştiriciliği alanı ile 18’inci sırada bulunuyor” dedi. Dünya tarım alanlarının yüzde 1,1’lik kısmında organik üretim yapıldığını bildiren Fakıbaba, Türkiye’nin tarım alanı içerisindeki organik üretim yapılan alanın ise yaklaşık % 2 olduğunu anlattı. Türkiye’nin dünyada en fazla üretici sayısına sahip 10 ülke içinde 8. Sırada yer aldığını kaydeden Fakıbaba şu rakamsal verileri paylaştı: “Ülkemizde 2016 yılı itibariyle bitkisel üretimde 67 bin 878 üreticiyle, 523 bin 778 hektar alanda, 225 ürün çeşidi ile 2 milyon 473 bin 600 tonluk üretim gerçekleştirildi. Hayvancılıkta ise 2016’da 7 bin 234 adedi tamamen organik süreçte olmak üzere toplam 8 bin 340 adet büyük baş hayvan yetiştirildi. Yine 24 bin 356 adedi tamamen organik süreçte toplam 26 bin 329 adet küçükbaş ve 1 milyon 84 bin 42 adedi tamamen organik süreçte toplam 1 milyon 212 bin 542 adet kanatlı hayvan yetiştirildi. Arıcılığa gelince, 40 bin 371 adedi tamamen organik süreçte olmak üzere toplam 76 bin 242 adet kovan varlığına ulaşıldı.
“Organik tarımı destekliyoruz”
Bu alandaki çalışmaların geliştirilip yaygınlaştırılması adına çeşitli destek faaliyetleri sürdürdüklerine de değinen Ahmet Eşref Fakıbaba, organik tarım yapan üreticileri bitkisel üretimde 4 ayrı kategoriye ayırarak desteklediklerini anlattı. Birinci kategoride meyve sebzeye 100 TL, ikinci kategoride ıtri ve tıbbi bitkilere 70 TL, üçüncü kategoride endüstri bitkilerine 30 TL, dördüncü kategoride ise diğer kategorilerde olmayan nadas alanları ve orman emsali ürünlere 10 TL olarak destek verdiklerini bildiren Fakıbaba, hayvancılıkta ise arıcılığı kovan başına 10 TL desteklediklerini anlattı. Diğer taraftan tüketici ve üreticiye yönelik eğitim çalışmaları yaptıklarına değinen Bakan Fakıbaba, aynı zamanda ‘Organik Tarımın Yaygınlaştırılması ve Kontrolü Projesi’ kapsamında 54 ilde ve Bakanlığa bağlı 11 enstitüde araştırma ve geliştirme çalışmaları yaptıklarını söyledi.
“Organik üretimde Çin büyük rakip”
Kontrol ve Sertifikasyon hizmeti veren Ekotar Genel Müdürü Vahap Eryılmaz, Türkiye’de organik tarımın artması için destekleme modelinde değişim yapılması gerektiğini anlattı. Destek miktarlarının yeterli olabileceğini kaydeden Eryılmaz, “Burada destek miktarından öte desteğin ne zaman verildiği önemli” diye konuştu.
T
ürkiye’de organik tarım ve iyi tarım uygulamalarının gün geçtikçe arttığını anlatan Ekotar Genel Müdürü Vahap Eryılmaz, ülke genelinde tahmini 80 bin adet organik tarım üreticisi olduğunu söyledi. Organik tarımın Türkiye’de 1990’lı yıllarda başladığını ancak halen istenilen seviyede yaygınlaşmadığını ifade eden Eryılmaz, ardından bu alandaki üretim miktarının artması için yapılması gerekenleri anlattı. Özellikle destekleme üzerinde duran Eryılmaz şunları söyledi: “Organik tarımın desteklenmesi önemli ama bu desteğin modeli daha da önemli. Siz bugün üretim modelinizi organik tarıma çevirmek isteseniz ilk destek primini en erken 2020’de alabiliyorsunuz. İlk iki yıl üretim maalesef desteklenmiyor. Üretim Sertifikanızı almanızla birlikte destek başlıyor. Oysa üreticinin ilk yıllarda desteğe daha çok ihtiyacı oluyor çünkü organik tarımla birlikte bir miktar da olsa verim kaybı yaşanıyor. Böyle bir destek sağlanması halinde iyi tarım uygulamalarının
MTSO EK 2
CMYK
da organik tarıma dönüşeceğine inanıyorum.” “Organik tarımla çiftçinin kazancı da artacaktır”
Organik tarım ile iyi tarım uygulamaları arasındaki farka da değinen Eryılmaz, şu bilgileri verdi: “Organik tarımda hiçbir zaman kimyasal ilaç ya da kimyasal gübre kullanılmaz. Sertifikalandırılmış, içerisinde kalıntı olmayan, insan sağlığına zararsız gübreler ve ilaçlar tercih edilir. Bu ilaç ve gübreler de mutlaka sertifikasyon kuruluşları tarafından sertifikalandırılmış olmalıdır. İyi tarım uygulamasında ise insan sağlığına zararlı olmayan kimyasal ilaçlar ve gübreler kullanılabiliyor ancak doğru miktarda ve zamanda kullanıldığı belgeleniyor.” İyi tarım uygulamalarının Türkiye’de hızla arttığını dile getiren Eryılmaz, bu alanda da denetim yetersizliğinden şikayetçi oldu. Yeterli denetimlerin yapılmaması nedeniyle bu hızlı çıkışın benzer şekilde hızlı bir iniş yaşaması endişesi taşıdığına dikkat çeken Er-
yılmaz, bu alandaki denetimlerin artması gerektiğini söyledi. Organik tarıma geçiş yapacak olan çiftçinin sağlığa büyük katkılar sağlaması yanında maddi açıdan da büyük kazanım elde edebileceğine dikkat çeken Eryılmaz, organik ürünlerin yüzde 25-30 daha yüksek fiyatlarla satılabildiğini anlattı.
tıracağını bildirdi. Mevcut durumda üreticinin aracılar aracılığıyla ürününü pazarlayabildiğini ifade eden Eryılmaz, pazarların kurulmasıyla birlikte üreticinin ürü-
nünü doğrudan bu pazarda satıp aracıyı ortadan kaldırabileceğini, böylece tüketicinin de daha uygun fiyatlarla organik ürünlere ulaşabileceğini söyledi.
İhracatta ise organik ürünlerin tercih edilmesine rağmen henüz meyve sebzede istenilen miktarların yakalanamadığına değinen Vahap Eryılmaz, “Maalesef henüz bu üretim türünde rekabetçi rakamlara ulaşamadık. Çin, en büyük rakibimiz. Eğer destekleme artar ve zamanında verilirse daha uygun fiyatlarla üretim yapılır ve katmadeğerli bu üretimin ihracatı da artar” değerlendirmesini yaptı. Mevcut durumda kuru meyveler ve kuruyemişte organik ürünlerin yurtdışına gönderilebildiğini dile getiren Eryılmaz, doğru planlama ile üretim çeşidinin de artırılabileceğini anlattı.
“Satış alanları artırılmalı”
Mersin’de organik tarımda önemli gelişmeler yaşandığını özellikle muzda ve az da olsa sebzede organik üretimin arttığını kaydeden Vahap Eryılmaz, ancak üretilen bu ürünlerin İstanbul, Ankara gibi Mersin dışı pazarlara gönderildiğini söyledi. “Mersin maalesef bu ürünlerden bir kilo dahi yiyemiyor” diyen Eryılmaz, bunu da kent içinde satış noktası bulunamamasına bağladı. Adana’da her haftasonu organik tarım pazarı kurulmasını sağlamalarına rağmen Mersin’de henüz bu alanda başarı yakalayamadıklarına değinen Eryılmaz satış alanlarının oluşturulmasıyla birlikte üreticinin de üretimini ar-
Vahap Eryılmaz
Ekotar Genel Müdürü
3
4 - 17 Şubat 2018
BAKAN EROĞLU: “SU KAYNAKLARI SON DAMLASINA KADAR DEĞERLENDİRİLECEK” Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını anlatan Bakan Eroğlu, “Su kaynaklarımızın son damlasına kadar değerlendirilmesi adına bütün kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyon içerisinde yürüttüğü titiz çalışmalar devam etmektedir” dedi.
Prof. Dr. Veysel Eroğlu Orman ve Su İşleri Bakanı
T
ürkiye’de son 15 yılda 17,4 milyon dekar arazinin sulamaya açılmasıyla ülkedeki 85 milyon dekarlık sulanabilir arazinin yüzde 77’sinin sulamaya açıldığını anlatan Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, yeni alanlarla 9 milyar TL zirai gelir artışı ve 1,6 milyon kişiye istihdam sağlandığını söyledi. Sulama projeleri sayesinde işsizliğin % 2,5 azaltıldığına, sulanan arazilerde ise üretim artışının yanında arazi fiyatlarının da 5 ila 10 kat arasında arttığına dikkat çeken Eroğlu, “Hedefimiz 2023 yılı sonuna kadar sulanabilir arazilerimizin tamamını sulamaya açmaktır” dedi. Özellikle son yıllarda kendini göstermeye başlayan küresel ısınma ve buna bağlı değişen iklim şartlarıyla birlikte dünyadaki su kaynakları üzerindeki mevcut baskının daha da arttığını ifade eden Bakan Eroğlu, kaynaklar ne kadar fazla olursa olsun planlı bir su yönetimi sergilenmediği sürece sıkıntı yaşanacağını söyledi. “Bu anlayışla su potansiyelimizden teknik ve ekonomik şartlar çerçevesinde en üst düzeyde faydalanmaya çalışmaktayız” diyen Eroğlu, içme, kullanma ve sanayi suyu temini, zirai sulama, taşkın zararlarından korunma ve hidroelektrik enerji üretiminde kaynakların dikkatli kullanımı ile
su sıkıntısı riskinin asgari düzeye indirilebileceğini anlattı. “Kaynaklar akılcı kullanılmalı” Su kaynaklarının maksimum düzeyde kullanımının yalnızca kamunun alacağı tedbirlerle sağlanamayacağını, bunun için sivil toplum kuruluşlarından basına, yerel yönetimlerden halka her kesime büyük görev düştüğünü bildiren Bakan Eroğlu şunları söyledi: “Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Dolayısıyla Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarını çok iyi koruyup, akılcı kullanması gerekir. Herkes bu şuurla hareket edip, suyu tasarruflu kullanmalıdır. Suyun, tabiatta alternatifi olmayan tek kaynak olduğu unutulmamalı ve vatandaş olarak üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeliyiz.” “İçme Suyu Eylem Planı hayata geçti” İçme suyu temini konusundaki en büyük sıkıntı olarak şehirlerde yaşayan nüfusun hızlı artışı ve su
kayıp kaçaklarının fazlalığını gösteren Eroğlu, “Şehirlerde nüfus yoğunluğunun artması, su kaynakları üzerinde ciddi baskı yaratmaktadır. Bu sebeple Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak şehirlerimizin içme suyu meselelerini uzun vadeli olarak çözmek adına İçme Suyu Eylem Planı hayata geçirdik” dedi. Bu plan çerçevesinde il merkezlerinde su temini için geliştirilen projelerde, kaynaktan şehre verilen suyun sağlıklı ve yeterli bir şebeke ile kullanıcıya iletilmesinin, teknik ve ekonomik açıdan verimli olabilmesi için civar yerleşimlerin de ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde havza bazında çalışmalara başladıklarını anlatan Eroğlu, böylece su temin sistemlerinde bütünlük sağlamayı hedeflediklerini söyledi. İller bazında yakın, orta ve uzak vadede su ihtiyacının tespit edildiğini ve su sıkıntısı çekeceği öngörülen şehirlerde acil eylem planları uygulanmaya başladığını ifade eden Eroğlu şu bilgileri paylaştı: “Bu çalışmalarımız sonucunda 81 il merkezinde mevcut olan ve gelecekte ihtiyaç duyulacak içme, kullanma ve sanayi suyu miktarları ayrı ayrı belirlendi. Son 15 yılda işletmeye aldığımız 193 adet içme suyu projesi ile 42 milyon vatandaşımıza içme suyu temin ettik. Su talebinin azaltılması konusunda mahalli yönetimlere de ciddi görevler düşmektedir. Bunların ba-
şında şehir şebekelerinin eskiliğinden kaynaklanan kayıp ve kaçaklarının giderilmesi gelmektedir. Bu konuda belediyelerimiz gerekli çalışmaları zaman kaybetmeden hayata geçirmelidir. Kayıp-kaçak konusu ülkemizde şu an itibariyle suyun idare edilmesi hususunda en önemli konudur. Bazı belediyelerde % 60’lara varan kayıp kaçaklar var. Belediyeleri takip ediyor, gerekli çalışmaların yapılması adına destek veriyoruz.” “Hedef, 2018’de 10 ton reçine üretimi” Konuşmasının sonunda Mersin’in endemik bitki çeşitliliğine değinen Bakan Eroğlu, 2012’den bu yana odun dışı orman ürünlerinin tespiti ve potansiyelinin belirlenmesi çalışmalarında defne, kekik, harnup, fıstık çamı, biberiye, funda, kuşburnu, laden, kuzugöbeği mantarı ve sedir mantarı gibi ekonomik değere sahip 20 tür belirlenerek ülke ekonomisine kazandırıldığını söyledi. Bu türlerden sürdürülebilir faydalanmayı sağlamak adına yapılan planlı üretim sonunda; 2016 yıllında 22 bin 775 ton üretim gerçekleştirilerek orman köylüsüne yaklaşık 33,1 milyon TL gelir sağlandığını anlatan Eroğlu, yine ‘Defne Eylem Planı’ kapsamında 2016-2017 yılları arasında 300 dekar alanda rehabilitasyon yaptıklarını ve 2018’de 10 ton reçine üretimi hedeflediklerini söyledi.
“Mersin, sulanabilir arazide Türkiye ortalamasının üzerine çıkacak”
Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Mersin’in sulama potansiyeline ilişkin değerlendirmeler yaptı. Kentte yatırımların devam ettiğini anlatan Bakan Eroğlu, bu yatırımların tamamlanması sonrasında Mersin’in sulanabilir arazi bakımından Türkiye ortalamasının üzerine çıkacağını söyledi.
Mersin’de 2017 sene başı verilerine göre teknik ve ekonomik olarak sulanabilir 1 milyon 789 bin 140 dekar arazi bulunduğunu anlatan Bakan Eroğlu, bu arazinin % 54’ünün sulandığını, % 17’sinde sulama şebekesi inşaatının devam ettiğini, % 20’sinin proje aşamasında olup, geriye kalan % 9’unda ise ön inceleme ve planlama faaliyetlerinin sürdürdüğünü bildirdi. Mersin’de inşaat aşamasındaki sulama şebekelerinin tamamlanması durumunda Türkiye ortalamasına ulaşılacağını bildiren Eroğlu, “Proje aşamasındaki sulama şebekelerinin inşaatının sonuçlanması durumunda ise Türkiye ortalamasının çok üstüne çıkılmış olacaktır” dedi. Mersin’de 3 milyar 500 milyon m3 yerüstü suyu potansiyeli ve 213 milyon m3 yeraltısuyu potansiyeli bulunduğuna değinen Bakan Eroğlu, kentin kuzeyinde yer alan Toros Dağlarının kıyıya paralel uzanması,
karstik ve geçirgen yapısı nedeniyle jeolojik yönden uygun depolama yeri bulmakta sıkıntı yaşandığını anlattı. Buna rağmen mevcut barajlara ilave olarak çok sayıda baraj ve gölet inşaatının devam ettiğini vurgulayan Eroğlu, “Ayrıca su zengini olmayan Mersin’de su tasarrufu sağlayan modern basınçlı borulu sulama şebekeleri de inşa etmekteyiz” dedi. “Mersin’e yatırımlar sürüyor” Kente yapılan yatırımlar hakkında da bilgi veren Bakan Eroğlu şunları söyledi: “Bakanlık olarak son 15 yılda Mersin şehir merkezi ve Tarsus ilçesine yıllık 142,5 milyon m3 memba kalitesinde içme suyu temin ettik. 6 baraj ve 6 gölet inşa ettik. 91 bin 220 dekar araziyi sulamaya açtık ve çiftçilerimize yıllık 69 milyon TL zirai gelir artışı sağladık. 68 derenin ıslahını tamamladık. 293 milyon fidanı toprakla buluşturduk. Mersin Şehir Ormanı, 29 mesire yeri ve 28 bal ormanı tesis ettik. Orman köylülerimiz için yeni gelir kapıları açtık. Mersin’de Tabiat Turizmini geliştiriyoruz. 25 adet Otomatik Meteoroloji Gözlem İstasyonu, 4 adet Deniz Otomatik Meteoroloji Gözlem İstasyonu, 2 adet Yıldırım Tespit ve Takip Sistemi kurduk.”
SEZGİN: “GENİŞ ORGANİK ÜRÜN YELPAZESİNE SAHİBİZ” grubunun öne çıktığı görülür. Kuru meyve grubunu sırasıyla tarla bitkileri, taze meyve ve sebzelerle tıbbi ve aromatik bitkiler izler.” İhraç edilen ürünlerden kurutulmuş ürünlerin hala lider konumda bulunduğunu vurgulayan Sezgin, “Fındık ve fındık ürünleri, kuru üzüm, kuru incir ve incir ürünleri, kuru kayısı ve kayısı ürünleri ilk sırada yer alır. Bu ürünleri pamuk ve tekstil ürünleri ile bakliyat izler” dedi. İhraç edilen ürünlerin büyük çoğunun hammadde niteliğinde olduğuna dikkat çeken Sezgin, ihracatın miktar bazında artırılmasının yanı sıra değer bazında da artırılması için, katma değeri yüksek işlenmiş ürünlerin artırılması gerektiğini söyledi. Ahmet Bahadır Sezgin
“AB’de kullanılmayan ilaçlar Türkiye’de de kullanılmıyor”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Üyesi ve Akdeniz Bölge Temsilcisi
T
ürkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Üyesi, Akdeniz Bölge Temsilcisi Ahmet Bahadır Sezgin, Türkiye’nin organik ürünlerin üretiminde oldukça geniş bir ürün yelpazesine sahip olduğuna işaret ederek, bu nedenle dünya pazarlarında kolay yer bulabildiğini, bu alandaki çalışmaların artırılmasının olumlu sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Türkiye’de organik tarım faaliyetlerinin 1980’li yılların ortalarında Avrupa’daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların talebi ile başladığını anlatan Sezgin, talep sonrası geleneksel ihraç ürünlerinden kuru incir ve kuru üzüm ile Ege Bölgesi’nde organik tarımın ilk adımlarının atıldığı-
MTSO EK 3
CMYK
nı bildirdi. İlk yıllarda yalnızca 8 ürün organik üretilirken 2016 verilerine göre bu rakamın 200’ü geçtiğini kaydeden Sezgin, Türkiye’de organik tarımın gelişimine yönelik şu bilgileri verdi: “Ülkemizde yıllar itibarıyla organik tarımın gelişimine baktığımızda 1996 yılında 6 bin 790 hektar olan organik tarım alanının 2016’da 523 bin 77 hektara, organik üretim miktarının ise 10 bin 304 tondan, 2 milyon 473 bin 600 tona ulaştığı görülür. Verilere bakıldığında ülkemizde organik tarımın başlangıcından günümüze kadarki süreçte önemli bir gelişme gösterdiği açıktır. Türkiye’deki organik tarımsal üretimde ürün desenine baktığımızda, kuru meyve
İhracatı en çok etkileyen konuların başında gelen bitkide zirai kalıntı konusuna değinen Ahmet Bahadır Sezgin, Avrupa Birliği (AB) ve G8 ülkelerinde ruhsatlı olmayan bitki koruma ürünlerinin Türkiye’de de ruhsatlandırılmadığını bildirdi. “Ruhsatlandırmada dünyada gösterilen hassasiyet ülkemizde de mevcuttur” diyen Sezgin, “AB ülkelerinde kullanımdan kalkmış 181 adet aktif maddeyi içeren zirai ilaç, ülkemizde de yasaktır. Hastalık ve zararlılara karşı yapılan ilaçlı mücadelede hangi ilaç, ne kadar dozda, hangi hastalık ve zararlıya uygulanacak ve bekleme süreleri ne kadar olacak gibi kurallara uyulması halinde ürünlerde kalıntının olması mümkün değildir” değerlendirmesini yaptı.
Bu noktada üreticinin bilinçlenmesinin önemli olduğunu vurgulayan Sezgin, Türkiye’de kalıntıya sebep olan başlıca unsurları, “Tavsiye dışı ve yasak pestisit kullanımı, doz aşımı, tarımda hastalık ve zararlılara karşı yapılan ilaçlı mücadelede uygun olmayan makine kullanımı, kalibrasyon ayarının yapılmaması, ilacın ilgisiz kişiler tarafından uygulanması, etiket bilgilerine uyulmaması ve uygulama ile hasat arasında geçmesi gereken süreye uyulmaması” sözleriyle açıkladı. TZOB olarak bu konudaki bilgilendirme çalışmalarına büyük önem verdiklerini kaydeden Sezgin, 2014’ten bu yana ilaçlama konusunda 2 bin 865 çiftçiye bilinçlendirme eğitimi verdiklerini ve bu çalışmaların devam ettiğini anlattı. “Tarımsal ihracatı artırmak için pazarlama organizasyonu önemli”
Kalıntı sorunun çözümünün ihracatı artırmada tek başına yeterli olmayacağını dile getiren Ahmet Bahadır Sezgin, bu noktada karşılarına pek çok parametrenin çıktığını söyledi. Öncelikle rekabetçi yapının güçlendirilmesi gerektiğine değinen Sezgin, bu rekabetçilikten yalnızca ürün fiyatlarının aşağı çekilmesinin anlaşılmaması gerektiğini vurguladı. Fiyatların aşağı çekilmesinden çok yerli ürünlerin rekabet için alıcıların standartlarını karşılayan üretim ve pazarlama organizasyonlarına ihtiyaç duyduğunu kaydeden Sezgin, şunları söyledi: “Örneğin, Türkiye üretimde önde veya tekel olduğu fındık,
kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, ayva, kiraz gibi birçok ürünü fiyat açısından sorunsuzca ihraç ederken, çok miktarda ürettiği sebze ve meyveyi fiyatları, dünya fiyatlarına göre oldukça düşük olmasına rağmen yeterince ihraç edememektedir. İhracatı artırmak için
dışarıda örgütlü alıcılara karşı üreticilerin Türkiye’de de pazarlama organizasyonlarını kurup ürünlerini bu şekilde pazarlamaları gerektirmektedir. Marka oluşturmak, tanıtımında bulunmak yeni pazarlar bulmak yapılması gereken önemli faaliyetlerdir.”
Desteklerden kesilen stopaj kaldırılmalı
4
4 - 17 Şubat 2018
Mersin’in yanı sıra Adana, Osmaniye, Hatay, Antalya, Kahramanmaraş, Burdur ve Isparta illerini de kapsayan Alata Bahçe Kültürleri ve Araştırma Enstitüsü, bölge tarımının gelişmesine önemli katkılar sağlıyor. Bölgede meyvecilik, sebzecilik, bağcılık, süs bitkileri, tıbbi ve aromatik bitkiler, toprak su kaynakları ve arıcılık konularında uygulamalı tarımsal araştırmalar yapan Enstitünün bugüne kadar sonuçlanmış 369 projesi bulunuyor. konusunda araştırma yaptıklarına da değinen Keleş, arıcılıkta ülke düzeyinde eğitim veren ve ana arı üreten tek kuruluş olduklarını bildirdi.
Dr. Davut Keleş
Alata Bahçe Kültürleri ve Araştırma Enstitüsü Müdürü
K
urumun araştırma faaliyetlerine başladığı günden bu yana Doğu Akdeniz Bölgesi çiftçileri başta olmak üzere tüm ülke çiftçilerinin hizmetine sunulmak üzere çok sayıda araştırma projesine imza attığını bildiren Enstitü Müdürü Dr. Davut Keleş, aynı zamanda ıslah çalışmaları yürütüldüğüne de değindi. Yeni çeşitler geliştirildiğini ifade eden Keleş, bugüne kadar sarımsaktan bibere, limondan kayısıya 35 adet meyve ve 15 adet de sebze çeşidi tescillediklerini anlattı. Subtropik meyvelerden narda seleksiyon çalışmaları ile ticari çeşitlerin (Hicaz Nar, Katırbaşı ve Çekirdeksiz nar) seçildiğini, avokado ve yenidünyada da adaptasyon çalışmaları sonucunda önerilen çeşitlerle kapama bahçeler kurularak bölgede ürün çeşitlendirmesi yapıldığını da kaydeden Keleş şu bilgileri verdi: “Uzun yıllar süren örtüaltı yetiştiricilik araştırma çalışmaları ile gerek sera teknolojileri gerekse örtüaltı yetiştiricilikte üreticilerimiz yeni tekniklerle tanıştırılmış ve bölgemiz örtüaltı domates üretiminde çok ciddi gelişme sağlamıştır. Yine Enstitü araştırmaları öncülüğünde; Anamur ve Silifke’de çilek tarımı, bölgemizin yayla kesimlerinde kiraz ve şeftali tarımı, Silifke’de yabani menengiç ağaçlıklarının antepfıstığı ile aşılanması suretiyle antepfıstığı tarımı yaygınlaşmış ve yörede aşılanan yaklaşık 400 bin adet ağaçtan 500 ton civarında ürün alınmasına öncülük yapılmıştır.”
“Mut kayısısı üretiminde ciddi artış yakalandı” Enstitünün çalışmaları sonunda başta Mut olmak üzere bölgede turfanda kayısı yetiştiriciliğine uygun ilçelerde kayısı yetiştiriciliği tarımı ve bu türlere ait fidancılığın yaygınlaştırıldığını dile getiren Keleş, çalışmalar sonunda kayısı üretiminin 10 bin tondan 70 bin tona ulaşarak çok ciddi bir ekonomik katkı sağlandığını söyledi. Enstitünün bölgede süs bitkilerinin bir sektör haline gelmesi noktasında da üretime yönelik damızlık materyal teminiyle önemli katkılar sağladığını anlatan Keleş, şunları söyledi: “Süs bitkilerinin bölgemizde bir sektör haline gelmesinde Enstitümüzün bilgi birikimi ve üretime yönelik damızlık materyal temininde önemli katkılar sağlamıştır. İlk olarak 2010 yılında Kuruluşumuzda IV. Ulusal Süs Bitkileri Kongresi düzenlendi. Bunların yanı sıra, aşırı ve bilinçsiz gübrelemeyi giderecek olan, yaprak ve toprak analizlerine dayalı gübreleme önerileri Enstitü laboratuvarında yapılan analizler sonucu bölge üreticisinin hizmetine sunuldu. Böylece topraklarımızın aşırı gübre kullanımı nedeniyle kirlenmesi önlendiği gibi yoğun ve gereksiz gübre kullanımı sonucunda ortaya çıkacak olan gelir kaybı da önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunuldu. Bakanlığımızca Gübre Analizleri yapmaya yetkili kılınan Kuruluş laboratuvarı bölge tarımına bu şekilde de katkıda bulunmaktadır.” Enstitü olarak Akdeniz Bölgesi’nde arıcılık
“Tarım teknopark, araştırmaların ticarileşmesi adına önemli” Konuşmasında kurulması planlanan Mersin Tarım-Gıda Teknoloji Geliştirme Bölgesi konusuna da değinen Davut Keleş, bu bölgenin araştırmaların ticarileşmesine olanak sağlaması adına büyük önem taşıdığını söyledi. Teknoloji üretiminin teknoloji transferinden çok farklı olduğuna, güçlü bir altyapı ile planlama istediğine dikkat çeken Keleş, teknoloji üretiminin en önemli altyapısını ise yetişmiş insan gücünün oluşturacağını ifade etti. Rekabetin artarak önem kazandığı dünya pazarlarında başarıyı yakalayabilmek için kentlerin ve sektörel girişimlerin, yenilikçi olma zorunluluğu bulunduğunu anlatan Keleş, bunun için de genellikle araştırma ve geliştirmeye ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Keleş, bu gereksinimin teknoparkların araştırma enstitüleri, araştırma merkezleri gibi kuvvetli araştırma kurumları ve üniversitelerin Ar-Ge alt yapısı ile var olma zorunluluklarını getirdiğine dikkat çekti.Mersin Tarım-Gıda Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmasının amacını, ‘Enstitü ve diğer enstitü araştırmacılarını, üniversite ve özel sektör ile beraber yasal ortamda bir araya getirerek bu araştırmacıların önünü açan fiziki bir ortam oluşturmak’ sözleriyle açıklayan Keleş, şu değerlendirmeyi yaptı: “Burada yapılan Ar-Ge faaliyetleri raflarda rapor halinde kalmayıp üretime ve ekonomik faaliyetlere katkıda bulunacaktır. Oluşan bu ortam daha kapasiteli ve vizyonlu Ar-Ge personeli için cazibe merkezi oluşturacaktır. Oluşan bu nüve zaman içinde tarım sektörünün sorunlarına ArGe temelli çözümler üreterek kalitenin çok daha artmasını sağlayacaktır.” “MTSO ile ortak eğitim çalışmaları yapıyoruz” Yıl içinde çeşitli konularda eğitimler, toplantılar düzenlediklerini de anlatan Dr. Davut Keleş, sektörel bazlı ortak proje ve eğitim çalışmalarının da sürdüğünü söyledi. Bugüne kadar Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile (MTSO) ortak 3 adet Avrupa Birliği Projesi sonuçlandırdıklarına değinen Keleş, bu projeleri şöyle açıkladı: “AgroFood Kümeleme Platformu ile Ortak Uzun Dönem Araştırma ve Yenilik Stratejisi Doğrultusunda Ekonomik Gelişme ve Başarı Projesi, -Mersin’de Dış Mekan Süs Bitkileri Sektörü İçin Gelişim Modelinin AB Örnekleri ile Kıyaslama Yapılarak Oluşturulması ve Yatırımcılar İçin Farkındalık Yaratılması Projesi, -Tarımsal Girişimcilik Destek Sisteminin Geliştirilmesi İçin Akdeniz Odaları İşbirliği Projesi.”
tır. Bu ürünler, başta kuraklık olmak üzere, don, sıcak rüzgar, sıcak hava dalgası, aşırı nem ve aşırı yağış risklerine karşı güvence altına alınabilmektedir.”
Yusuf Cemil Satoğlu
TARSİM Genel Müdürü
T
arımsal riskleri teminat altına alan TARSİM’de 2017 yılında ‘Kuraklık Sigortası’nın devreye girmesi sistem açısından dönüm noktası oldu. Bu yeni hizmetin ardından henüz ilk yıl olmasına rağmen sigortalanan alan büyüklüğü Türkiye genelinde yüzde 10 arttı. Kurum aynı zamanda yıl içerisinde gerek verdiği hizmet çeşitliliği gerekse 2005 yılından bu yana gelen tecrübesi ile global bir marka olma yolunda adımlar da attı. Küresel ısınma ile birlikte dünya genelinde kendisini hissettirmeye başlayan kuraklığın Türk çiftçisini de tehdit etmesi sonrasında TARSİM hizmet alanını genişleterek 2017 yılında Kuraklık Sigortası’nı kapsamına aldı. Bu hizmetin verilmesi ile birlikte sistem açısından dönüm noktası yaşandığını anlatan TARSİM Genel Müdürü Yusuf Cemil Satoğlu, sigortalanan alan büyüklüğünün 21,2 milyon dekardan 23,2 milyon dekara çıkarak yüzde 10 arttı-
MTSO EK 4
CMYK
ğını bildirdi. Poliçe üretiminin ise aynı dönemde 1,6 milyon adede ulaştığını ve sigortalanan varlıkların bedelinin 30 milyar TL olduğunu ifade eden Satoğlu, bu dönemde hayvan sigortalarında da önemli gelişmelerin kaydedildiğini, sigortalı büyükbaş ve küçükbaş hayvan adedinin yüzde 50 artışla 2,5 milyon adede ulaştığını anlattı. Oldukça iyi bir yılı geride bıraktıklarını ve bu dönemde sürdürdükleri dış temasların geçmiş yıllara oranla daha yoğun devam ettiğini belirten Satoğlu, kendi ülkelerinde benzer sistemler uygulamak isteyen ülkelerin temsilcilerine sürdürülen çalışmalar hakkında bilgilendirme yaparak bir anlamda danışmanlık hizmeti verdiklerini söyledi. Satoğlu, “Yılın sonlarına doğru Almanya ve Tunus’ta bakanlık ile birlikte katılım sağlanan tarım fuarları aracılığıyla TARSİM, global düzeyde de kendisini ifade eder hale gelmiştir” dedi.
“Teminat kapsamı 2018’de genişledi” Her yıl genişleyen Teminat kapsamı ve yeni uygulamalar ile üreticilere TARSİM olarak 7 farklı tarım sigortası branşı çerçevesinde hizmet sunduklarını kaydeden Yusuf Cemil Satoğlu, Bitkisel Ürün Sigortaları kapsamında ise İlçe Bazlı Kuraklık Verim ve Ağaç Sigortası olmak üzere 2 alt branşta teminat verildiğini anlattı. Satoğlu branşları şöyle özetledi: “1- Bitkisel Ürün Sigortası -İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası -Ağaç Sigortası 2- Sera Sigortası 3- Büyükbaş Hayvan Hayat Sigortası 4- Küçükbaş Hayvan Hayat Sigortası 5- Kümes Hayvanları Hayat Sigortası 6- Su Ürünleri Hayat Sigortası 7- Arıcılık (Arılı Kovan) Sigortası Tarım sigortası branşlarında toplam primin yarısının, meyvelerde don teminatına ilişkin primin yüzde 67’sinin devlet tarafından karşılandığını bildiren Satoğlu, yeni destekleri ise şöyle anlattı: “Ayrıca 2017’den itibaren buğday ürününde uygulamaya alınan İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası için üreticinin primine yüzde 60 devlet desteği sunulmaktadır. Geçtiğimiz yıl üreticiler tarafından ilgi ile karşılanan ve sadece buğday ürününde uygulamaya alınan Kuraklık Sigortası çerçevesinde 2018 yılı itibarıyla serin iklim tahılları grubundan arpa, çavdar, tritikale, yulaf ürünleri ile bu ürünlerin tohumluklarına da teminat verilmeye başlanmış-
Hayvancılıkta hayat sigortalarına yeni hastalıklar eklendi” Hayvancılığa yönelik önemli adımlar atıldığına da dikkat çeken Yusuf Cemil Satoğlu “Büyükbaş, Küçükbaş ve Kümes Hayvanları Hayat Sigortaları kapsamında olan hastalık teminatına, üreticimizin merakla beklediği yeni hastalıklar ilave edildi” dedi. Aynı zamanda kadın çiftçilere ve genç çiftçilere, ödeyecekleri sigorta primlerinde % 5 indirim sağlandığını anlatan Satoğlu, “Sigortalının ödeyeceği primler, Arıcılık (Arılı Kovan) Sigortası için sabit arıcılık ile gezginci arıcılıkta ve Küçükbaş Hayvan Hayat Sigortasında %13’e varan oranlarda düşürüldü. Muafiyet uygulamalarında da yeni yıl itibarıyla çeşitli düzenlemeler yapıldı” ifadelerini kullandı. Hayvancılıkta Hayat Sigortası kapsamına alınan hastalıklar Büyükbaş Hayvan Hayat Sigortasında, Mavi Dil, Sığırların Süngerimsi Beyin Hastalığı (BSE), Rift Vadisi Humması, Bulaşıcı Sığır Plörapnömonisi, Enzootik Sığır Löykozu, Geyiklerin Epizootik Hemorajik Hastalığı (EHD), Bulaşıcı Stomatitis, Küçükbaş Hayvan Hayat Sigortasında, Mavi Dil, Koyun ve Keçi Vebası (PPR), Koyun, Keçi Çiçeği, Scrapie, Rift Vadisi Humması, Geyiklerin Epizootik Hemorajik Hastalığı (EHD), Kümes Hayvanları Hayat Sigortasında ise, Pullorum, Kanatlı Tifosu (tavuk tifosu)
“Turunçgilde kayıpları önleme hedefindeyiz”
A
lata Bahçe Kültürleri ve Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Davut Keleş, son dönemlerde üzerinde durdukları projelere değinerek, özellikle bölgeyi yakından ilgilendiren bir ürün olan turunçgildeki kayıpları önlemeye yönelik yürüttükleri faaliyetlere büyük önem verdiklerini anlattı. Araştırma faaliyetlerinin başladığı günden 2017 yılı sonuna kadar Enstitüde 237 adet, Tarsus lokasyonunda ise 132 adet olmak üzere toplam 369 adet araştırma projesi sonuçlandırıldığını bildiren Keleş, bulguları Doğu Akdeniz Bölgesi çiftçileri başta olmak üzere tüm ülke çiftçilerinin hizmetine sunulduğunu anlattı. Üzerinde çalıştıkları birkaç projeye de değinen Keleş, ilk olarak ‘Turunçgil Hasat ve Hasat Sonrası Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi Projesi’ne değindi. Proje ile üretimden tüketime kadarki aşamalarda oluşan kayıpların azaltılması, insan sağlığına zarar veren ve ihracatı olumsuz etkileyen uygulamaların önlenmesi ve ürünlerin raf ömrünün uzatılmasının hedeflendiğini anlatan Keleş, böylece Adana ve Mersin’den yapılan yaş meyve sebze ihracatının arttırılıp, ihraç pazarlarının çeşitlendirilerek ürünlerin kalitesinin yükseltilip elde edilen tarımsal gelirin artırılacağını söyledi. Turunçgil çeşitlerinin artırılmasına yönelik Narenciye Tanıtım Grubu Destekli ‘Turunçgil Çeşit Geliştirme Projesi’ yürüttüklerini de anlatan Keleş, bu projede ihracat kapasitesine sahip yeni ve milli turunçgil çeşitlerinin geliştirilmesi ve doğrudan üreticilerin istifadesine sunulmasının arzulandığını bildirdi. Üst başlık altında iki proje ve bu iki projenin de altında mandarin, limon ve portakal türünde alternatifler oluşturmaya yönelik alt projeler bulunduğuna değinen Keleş, söz konusu projenin çıktılarıyla önümüzdeki 50 yılın üretim ve pazarlama seyrinin belirleneceğinin düşünüldüğünü vurguladı. Mandalina ve limonda yeni çeşit denemelerinden çekirdeksiz ürün çalışmalarına, hastalıklarla mücadelelerden yeni nesil gübre uygulamalarının ürün verimi ve kalitesi üzerine etkilerine kadar birçok alanda faaliyet yürüttüklerini bildiren Keleş, bu yöndeki çalışmaların önümüzdeki süreçte de artarak devam edeceğini söyledi.
Mersin’de TARSİM’e ilgi artıyor M
ersin’de tarım sigortası bilinci her geçen gün artıyor. Kentte yıl boyunca meydana gelen hasarlar sonucu üreticilere yaklaşık 98 milyon TL tazminat ödendiğini anlatan TARSİM Genel Müdürü Yusuf Cemil Satoğlu, “Türkiye geneline göre değerlendirildiğinde, Mersin, tüm tarım sigortası branşlarında düzenlenen toplam 1.5 milyon adet poliçenin % 2’sine, toplam 850 milyon TL tazminatın ise % 12’lik kısmına sahiptir” dedi. 2017 yılında Mersin’de tüm tarım sigortası branşlarında 31 bin adedin üzerinde poliçe düzenlendiğini ve yaklaşık 27 bin adet büyükbaş ve küçükbaş hayvanın sigortalandığını anlatan Yusuf Cemil Satoğlu, yıl boyunca kentten tüm tarım sigortası branşlarında 11 bin adedin üzerinde hasar ihbarı alındığını anlattı. Hasar nedenlerinde Bitkisel Ürün Sigortalarında dolu, kar ağırlığı, fırtına ve don; Hayvan Hayat Sigortalarında ise ölüm ve zorunlu kesim gibi nedenlerin öne çıktığını ifade eden Satoğlu, şu bilgileri verdi: “14 Aralık’ta meydana gelen ve hızı yer yer 70-80 km/saat’i bulan fırtına, Mersin’in özellikle Anamur, Bozyazı, Aydıncık ve Silifke ilçelerindeki muz ve sebze seralarında önemli ölçüde konstrüksiyon, plastik örtü ve ürün hasarına neden oldu. Mersin’in Akdeniz, Erdemli ve Mut ilçelerinin yüksek kesimlerinde, kar ağırlığı nedeniyle ağırlıklı olarak şeftali, nektarin gibi ürünler zarar görmüş ve yapılan hasar tespitleri sonucunda dosyaları tamamlanan üreticilere ciddi düzeyde hasar ödemeleri yapılmıştır. 18-21 Aralık tarihlerinde, sıcaklık değerlerinin -7C’ye kadar düşmesi nedeniyle bölgede yaşanan don hadisesi o dönemde henüz hasadı yapılmamış olan turunçgil türlerinde etkili olmuş ve bunun sonucunda üreticilerden yoğun ihbarlar alınmıştır.” “Teknoloji kullanımı verime yansıyor” Son dönemlerde her alanda olduğu gibi sigorta sektörünün gündeminde de üst sıraları teknolojinin aldığını dile getiren Yusuf Cemil Satoğlu, üreticiye daha iyi ve hızlı hizmet sunmak adına TARSİM’in de iş sürecinde dijitalleşmenin etkili olmaya başladığını anlattı. Özellikle hasar tespitlerindeki teknoloji kullanımının verimliliğe dolayısıyla memnuniyete olumlu etkileri olduğuna dikkat çeken Satoğlu, bu yöndeki çalışmaları artırarak sürdüreceklerini söyledi. Tarım sigortasının üreticiler tarafından bir ihtiyaç olarak değerlendirilip ihmal edilmeden sistemde yer alan sigorta şirketlerinin acenteleri aracılığıyla yaptırılması çağrısında da bulunan Satoğlu, “Sonuçta tarım ülkesi olmamız nedeniyle bu alanda ciddi bir potansiyel olduğu aşikardır. Bu potansiyeli iyi değerlendirerek sistemi ilerleyen yıllarda daha iyi noktalara taşımayı ve sigortalılık oranını arttırmayı hedefliyoruz” dedi.