Mersin heyeti, Fruit Logistica Fuarı’nda >2’te
Güzel Sanatlar Lisesi öğretmenlerinden resim sergisi
Tarım ekimizi gazetenizin orta sayfasında bulabilirsiniz
>2’de
Yerel yönetimler ve ekonomi Ayhan KIZILTAN
MTSO Yönetim Kurulu Başkanı
> 3’te
www.mtso.org.tr www.mtso.org.tr | YIL: 21 | YIL: | SAYI: 17 | 369 SAYI:| 298 17 Şubat | 6-19 - 2 ARALIK Mart 2019 2015
Sınav sistemi varsa, dershanelere ve kurslara ihtiyaç var Mehmet Cahit Tunç
MTSO 28 No’lu Eğitim Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı
M
TSO 28 No’lu Eğitim Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı Mehmet Cahit Tunç, son yıllarda yapılan değişikliklerle eğitim sektörünün ciddi haksızlıklara uğradığına inandıklarını dile getirip, eski dershane sisteminin devam etmesini beklediklerini söyledi. Temel liselerin kapatılacak olmasının doğru bir karar olduğunu belirten Tunç, “Ancak özel öğretim kurslarının kapatılması ciddi bir hata olur. Dershane sisteminin geri getirilmesi gerektiğini, buna ciddi ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz” değerlendirmesini yaptı. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası
Mersin, başkan adaylarından
beklentilerini belirledi
(MTSO) 28 No’lu Eğitim Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı Mehmet Cahit Tunç, bir taraftan komite çalışmaları hakkında bilgi verirken diğer taraftan sektörün sorunlarına dikkat çekip çözüm önerilerini anlattı. İlk olarak son günlerde yoğun olarak gündeme taşınan temel liseler ve özel öğretim kurumlarına değinen Tunç, yaşanan süreci ve bugün gelinen noktayı şöyle özetledi: “Her şey yaklaşık 4 yıl önce dershanelerin dönüşüp temel liselerin açılması ile başladı. Dershanelerin büyük bölümü temel liselere dönüştürüldü, ruhsatlar verildi.” > 7’de
Sanayiciler üretim envanteri çıkarma hedefinde
Oğuz Akar Tülücü
MTSO 27 No’lu Makine Sanayi Meslek Komitesi Başkanı
M
TSO 27 No’lu Makine Sanayi Meslek Komitesi, yapacakları çalışma ile Kentin üretim gücünü saptayıp, bu üretimin gerçekleşebileceği makine envanterini çıkarma hedefinde. Bu sayede kentte hangi büyüklükte üretim yapılabileceğini belirleyeceklerini anlatan 27 No’lu Komite Başkanı Oğuz Akar Tülücü, “Ardından mevcut gücümüzle ülkemizin ithalatının önüne geçmek adına ihtiyaç duyulan üretim alanlarından hangisine talip olabileceğimizi belirleyeceğiz. Önceliğimiz ise savunma sanayi olacak” dedi. Türkiye’nin zor ekonomik koşul-
lardan geçtiği bir dönemde olduğunu ve özellikle 2019 –2020yıllarının da zorlu geçeceğini tahmin ettiklerini kaydeden Mersin Ticaret ve Sanayi Odası(MTSO) 27 No’lu Makine Sanayi Meslek Komitesi Başkanı Oğuz Akar Tülücü, “Biz de üyelerimizin üretimlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak adına şimdiden bir takım önlemler almak istiyoruz. Çalışmalarımıza da bu hedef doğrultusunda yön vermeyi düşünüyoruz” dedi. Tülücü bunun için ilk olarak kentin üretim gücünü belirlemek istediklerini ifade etti. > 7’de
MTSO, kentin tüm paydaşlarıyla birlikte yerel seçimler öncesi gerçekleştirdiği ‘Mersin Başkanlarından Ne Bekliyor?’ konulu Arama Konferansının sonuç raporunu kamuoyuyla paylaştı. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), düzenlediği ‘Mersin Başkanlarından Ne Bekliyor?’ konulu Arama Konferansı ile tüm Mersin’in ortak sesi oldu. 5 Aralık’ta MTSO Meslek Komiteleri, il genelindeki meslek kuruluşları, odalar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve kültür sanat kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan yaklaşık 200 kişinin katılımıyla düzenlenen arama konferansının sonuç raporu
belli oldu. Profesyonel bir danışman firma ile birlikte yürütülen çalışmanın sonuç raporu, hazırlık aşamasında olduğu gibi yine tüm sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile MTSO Meclis ve Komite üyelerinin katılımıyla düzenlenen toplantı ile kamuoyu ile paylaşıldı. Çalışma, belediye başkan adayları ile bir araya gelerek başkan adaylarının projelerini anlatması ve sonuç raporunun paylaşılma-
sıyla sona erecek. Raporda arama konferansında en çok dile getirilen sorunlar beş başlık altında toplandı. Bu başlıklar, ‘Yönetim ve yöneticilerle işbirliği, ulaşım, kentsel dönüşüm ve altyapı, eğitim ve insan, sosyal sorunların çözümü’ olarak sıraladı. Raporda özellikle imar planları ve ekonominin canlandırılmasına yönelik beklentiler en çok dile getirilen konuların başında yer aldı.
Toplantıda göreve gelecek yeni başkandan bu konudaki beklentileri de açıklayan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, “Önemli olan, imar planlarının sadece konut amaçlı rant sağlayan değil, üretime, ticarete yani ekonomiye can verecek yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Her fırsatta yinelediğimiz gibi yeni ekonomi bölgeleri, sanayi ve ticaret bölgeleri imarda ilk düşünülmesi gereken yerler olmalıdır” dedi. > 5’te
Tarım ve turizmle öne çıkan ülke:
AKY Technology, üretimden satışa her alanda teknoloji tabanlı çalışıyor
Gökmen Akyürek
AKY Technology CEO’su
A
KY Technology, kuru gıda ürünlerinin tarladan sofraya ulaşana kadar geçirdiği proseslerin tamamını içeren makinelerinin tümünü üreten dünyadaki sayılı firmalardan biri. Onu sektöründe farklı kılan özelliği ise üretimden satışa kadar yürüttüğü faaliyetlerin tamamında teknolojiye odaklanması ve olmayanı üretme hedefi. Sektördeki 50 yıllık tecrübesini arkasına alarak 2014 yılında faaliyete başlayan AKY Technology, 3 kişi ile çıktığı yolda bugün çalışmalarını 350’nin üzerindeki personel ile sürdürüyor. 75’in üzerinde ülkeye ihracat yapan firma, bugün artık yurtdışı yapılanmalarına odaklanıyor. Hedefte ise 10 yıl içinde 50 farklı ülkede irtibat ofisi ve showroom açmak var. Her zaman piyasada olma-
MTSO 01 CMYK
yanı üretme ilkesiyle hareket eden AKY Technology’nin en büyük dayanağı ise güçlü ar-ge’si ve teknoloji temelli pazarlama stratejisi. 40 kişilik mühendis kadrosu ile ar-ge çalışmalarını aralıksız sürdüren firma, her yıl piyasaya sürdüğü makinelerini yeniliyor ve bunlara yenilerini ilave ediyor. Sürekli bir teknoloji üretmenin riskleri bulunduğuna da dikkat çeken AKY Technology CEO’su Gökmen Akyürek, “Nedir bu riskler? Örneğin geri dönüşü fazla olmayan makineleri piyasaya sürüp farklı arızalarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Müşteriden tepki de alabiliyorsunuz. Ya da sorunsuz giden çalışmalarda beklentileri artırıyorsunuz. Ama risk almak önemli. Risk almazsanız teknolojinizi geliştiremezsiniz” dedi. > 8’de
D
ominik Cumhuriyeti, refah seviyesi yüksek ve siyasi hayatı istikrarlı bir ülkedir. 76 milyar dolarlık GSYİH’sıyla Karayipler bölgesinin en büyük ekonomisine ve 10,8 milyonluk nüfusu ile 2’nci büyük nüfus ve yüzölçümüne sahip olan Dominik Cumhuriyeti, Haiti ile birlikte Hispanyola adasında yer alır. Dominik Cumhuriyeti Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde son 25 yılda en güçlü büyüme gösteren ülke olmuştur. Ülkede gelir dağılımı adaletsizliği önemli bir sorundur. Ancak yoksulluk oranı her geçen yıl gerilemektedir. Çözümü yetişmiş insan kaynağında bulan Hükümet, 2013 yılından bu yana her yıl GSYİH’nın %
Mahir Eller Projesi ile hedef 3 bin nitelikli işgücü
>4’te
4’üne denk gelen bir bütçeyi eğitim harcamalarına ayırmaktadır. Ülke GSYİH’sının %5,6’sını tarım oluşturur. Adanın yaklaşık %30’u tarıma elverişlidir. Önemli tarımsal ürünler pirinç, şekerkamışı, muz, kahve, pamuk, kakao ve tütündür. Söz konusu ürünler geniş tarlalarda yetiştirilmektedir. Tarım sektörü önemli bir istihdam kaynağı olmakla birlikte ekonomide ikincil bir rol oynamaktadır. Sanayi sektörü ülke GSYİH’sının yaklaşık %33’ünü oluşturur. Ülkedeki gelişmiş sanayi dalları şeker işleme, tekstil ve hazır giyim, çimento ve tütün sanayidir. Ferronikel ve altın madenciliği de gelişmiştir. > 6’da
Lojistik Komiteleri ortak çalışma grubu oluşturuyor
>4’te
Tekstil ve konfeksiyoncular mevcudu koruma hedefinde >5’te
Dünya Bakliyat Gününde çocuklara bakliyat tanıtıldı
D
ünya Bakliyat Günü’nde ilköğretim öğrencilerine bakliyatın faydaları anlatıldı. Bir taraftan obeziteyle mücadeleyi destekleyen, diğer taraftan gelecek nesillerin bakliyatı daha yakından tanımasını sağlayan etkinlikle yeni neslin fast food ürünlerden uzaklaştırılıp sağlıklı bakliyat ürünlerine yönlendirilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda MTSO 3 No’lu Hububat ve Bakliyatın İşlenmesi ve Ticareti Meslek Komitesi’nin girişimiyle il genelindeki 9 okulda 6 bin paket bakliyat dağıtıldı. Dünya Bakliyat Günü kapsamında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile Mersin Ticaret Borsası (MTB) işbirliğinde, İl Milli Eğitim Müdürlüğü desteğiyle Halkkent İlköğretim Okulu’nda etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında öğrencilere 500 gramlık paketler halinde hazırlanan 6 bin paket bakliyat dağıtıldı. Bak-
liyat paketleri, ilkokul seviyesinde il genelindeki 9 okuldaki tüm öğrencilere ulaştırılırken, sınıf öğretmenleri tarafından da derslerde bakliyat ürünlerinin faydaları konusunda öğrencilere bilgi aktarıldı. Mersin merkezdeki etkinlik Toroslar ilçesi Halkkent İlkokulu’nda gerçekleştirildi. MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, MTB Yönetim Kurulu Başkanı Abddullah Özdemir, İl Milli Eğitim Müdürü Adem Koca, öğrenciler ve velileri katıldı. Toroslar Halk Eğitim Merkezi Halkoyunları Ekibi’nin gösterisi ile başlayan etkinlikte, üzerlerinde fasulye, nohut, mercimek, barbunya, bakla gibi bakliyat ürünleri yazan pankartlar taşıyan ve her biri bir bakliyat ürününü temsil eden öğrenciler, bakliyatın sağlığa faydalarını oynadıkları mini bir skeçle anlattı. > 5’te
2
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
Sessiz katil sensöre yakalanacak
Mersin Toroslar Kadri Şaman MTSO Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi kimya öğretmeni Berrin Tosmur Şahin’in, karbonmonoksitin sebep olduğu zehirlenme ve ölümlerin önüne geçmek amacıyla simülasyonunu hazırladığı sensörler, olası tehlike anında önceden belirlenen cep telefonlarına mesaj göndererek, ‘zehirli gaza’ maruz kalanların yardımına koşulmasına imkan tanıyacak.
MYK ile yetkilendirme sözleşmesi imzalandı
T K
adri Şaman Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Anadolu Teknik Lisesi’nde görevli Kimya Öğretmeni Berrin Tosmur Şahin’in, ‘Uykuda ölüme son’ adlı proje kapsamında, karbonmonoksitin neden olduğu zehirlenme ve ölümlerin önüne geçmek amacıyla simülasyonunu hazırladığı sensörler, zehirli gaza maruz kalanların yardımına koşulmasını sağlamak amacıyla önceden belirlenen cep telefonu numaralarına mesaj gönderecek. Robotik kodlama alanına duyduğu ilgi nedeniyle bir proje hazırladığını anlatan Şahin, yaklaşık 300 lira harcayarak, maket bir ev üzerinde simüle ettiği projesine, öğrencileri Gülcan Erkal, Sertay Sakan, Enes İlçiktoğ ve Yusuf Emun katkı sunduğunu anlattı. Projede önemli bir yere sahip olan sensörlerin, Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği değerler doğrultusunda, kapalı bir ortamın karbonmonoksit seviyesini ölçmeye yaradığına değinen Şa-
hin, şunları söyledi: “Sensörler, karbonmonoksit seviyesinin yükselmesiyle oda içerisindeki kişileri ‘buzzer’ cihazı yardımıyla yüksek sesle uyarırken, eş zamanlı olarak duvara montelenen küçük bir LCD ekrana görsel uyarı verdiriyor. Aynı zamanda odanın herhangi bir yerine yerleştirilen hava tahliye fanının çalıştırılmasını sağlayan ve ‘pushetta’ uygulamasıyla önceden belirlenen cep telefonu numaralarına bildirim mesajı gönderilmesini sağlayan sensörler, böylelikle ‘sessiz katil’ olarak bilinen karbonmonoksite maruz kalanlara en hızlı şekilde ilk yardım ve sağlık ekiplerinin müdahale etmesine imkan tanıyor.” “Zehirlenme ve ölümlerin önüne geçilebilir” Konuyla ilgili açıklamasında Berrin Tosmur Şahin, geçen yıl Türkiye genelinde karbonmonoksitten zehirlenen 526 kişiden 116’sının hayatını kaybettiğini de söyledi. Karbonmonoksitin solunum yoluyla girdiği vücutta kana karışıp, oksijen alımını en-
gellediğini ve böylelikle zehirlenme ve ölümlere neden olduğunu belirten Şahin, “Alınacak tedbirlerle karbonmonoksite bağlı zehirlenme ve ölümlerin önüne geçilebilir. Projemiz bu soruna yönelik alınabilecek en önemli tedbirlerden birisidir” değerlendirmesini yaptı. Projenin kapalı her ortamda uygulanabileceğini vurgulayan Şahin, “Projemizin kapalı olan her ortamda kullanılabileceğini yapmış olduğumuz bir maket ev üzerinde deneyerek başarılı olduk. Önümüzdeki süreçte projemizin tanıtımı için gerekli yerlere başvuru yapacağız. Bu tür çalışmalarımızda bize desteğini esirgemeyen Milli Eğitim Bakanlığımızın yetkililerine, Toroslar Kaymakamımız Ahmet Hikmet Şahin’e, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Mehmet Badas’a, Okul Müdürümüz Nural Geyik’e ve çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim. Ayrıca uygulanabilir olması ve gerekli desteğin sağlanması için de Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle görüşmeyi planlıyoruz” diye konuştu.
ürkiye ile AB tarafından finanse edilen, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından yürütülen “MTSO Personel Belgelendirme Merkezi Kurulumu ve İşletilmesi Projesi” tamamlandı. roje kapsamında kurulan “YFM Personel Sınav ve Belgelendirme Merkezi”, TÜRKAK ve Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından, yetki kapsamındaki ulusal yeterliliklere göre sınav ve belgelendirme faaliyetleri yürütmek amacıyla yetkilendirildi. YFM Personel Sınav ve Belgelendirme Merkezi, Ankara’da Mesleki Yeterlilik Kurumu’nda düzenlenen yetkilendirme imza töreni sonrasında faaliyetlerine resmen başladı. İmza töreni MTSO Genel Sekreteri
P
Kadir Dölek ile MYK Sınav ve Belgelendirme Daire Başkanı Mehmet Ordukaya arasında gerçekleştirildi. Türkiye’nin küresel ekonomide rekabet edebilmesi için ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün yetiştirilmesine katkı sağlamak amacıyla hizmet vermek adına gerekli çalışmalarını tamamlayan Merkez, Türkiye’de ilk olarak, Dış Ticaret Sorumlusu (Seviye 5), Lojistik Operasyon Sorumlusu (Seviye 5), Lojistik Operasyon Yöneticisi (Seviye 6) ulusal yeterliliklerinde hizmet verecek. Merkezde ayrıca, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan Çelik Kaynakçısı (Seviye 3) ve Metal Sac İşlemeci (Seviye 3) ulusal yeterliliklerinde de hizmet verilecek. YFM Personel Sınav
ve Belgelendirme Merkezi’nin yetki kapsamında yer alan ulusal yeterlilikler ise şöyle: 11UY0010-3 Çelik Kaynakçısı (Seviye 3) (Rev. No:02) 17UY0273-5 Dış Ticaret Sorumlusu (Seviye 5) (Rev. No:00) 17UY0270-5 Lojistik Operasyon Sorumlusu (Seviye 5) (Rev. No:00) 17UY0271-6 Lojistik Operasyon Yöneticisi (Seviye 6) (Rev. No:00) 12UY0085-3 Metal Sac İşlemeci (Seviye 3) (Rev. No:00) Konuyla ilgili http://yfmbelgelendirme.com web sitesini ziyaret edebilir veya 0324 238 95 00 (Dahili:293/362/210) telefon numarasından detaylı bilgi alabilirsiniz.
Güzel Sanatlar Lisesi öğretmenlerinden resim sergisi
Mersin heyeti, Fruit Logistica Fuarı’nda
M
TSO, 27 kişilik heyet ile sektör özelinde dünyanın en büyük fuarlarından biri olma özelliği taşıyan Fruit Logistica 2019 Fuarı’na katılarak bir taraftan sektördeki yenilikleri takip ederken diğer taraftan üyelerinin yurtdışı iş bağlantılarını güçlendirdi. Mersin ekonomisinin önemli sektörleri arasında yer alan yaş meyve sebze sektörünün temsilcileri, Avrupa İşletmeler Ağı (EEN) Projesi kapsamında, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) koordinesi ve KOSGEB desteğiyle Berlin’de düzenlenen Fruit Logistica 2019 Fuarı’na katıldı. MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan ve Meclis Başkanı Hamit İzol’un başkanlığında Almanya’ya giden Mersin Heyeti’nde MTSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Sefa Çakır, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Cem Bucuge, Yönetim Kurulu Üyesi Halil Kürek, Genel Sekreter Kadir Dölek ve sektör üyesi firma temsilcileri yer aldı. İlk gün fuardaki 34 firma standını ziyaret eden heyet, ikinci gün Berlin Yaş Meyve ve Sebze Hal’in-
de incelemelerde bulundu. Oradaki sistemi ve yapılanmayı yerinde inceleyen Heyet, Mersin Yaş Meyve Sebze Hal’i ile farklılıkları saptadı. Hal’deki Türk firmalarıyla da temasta bulunan Heyet, buradaki çalışmalar hakkında bilgi aldı. Fuara her yıl düzenli katılım gösteren MTSO, bu yıl da 18 metrekarelik standı ile yerini aldı. Standı T.C. Berlin Ticaret Baş Müşaviri Mehmet Azgın ile T.C. Hannover Başkonsolosluğu Ticaret Ataşesi Nilüfer Sandallı da ziyaret etti. Ziyarette MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, Azgın ve Sandallı’ya Almanya’ya yapılan yaş meyve sebze ihracatı sırasında ihracatçıların önüne çıkarılan engeller ve sorunları aktararak çözüm
sağlanması konusunda etkin bir çalışma yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Aynı zamanda standı ziyaret eden konukların Mersin yaş sebze ve meyve firmaları ile temas kurmalarına olanak tanınarak yurtdışı pazarlarının genişletilmesine katkı sağlandı. Organizasyonun son gününde ise Mersin Heyeti, Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle bir araya geldi. Görüşmede Almanya’da yatırım yapmayı arzu eden Türk firmalarının neler yapması gerektiği konusunda bilgi alındı. Ayrıca Türkiye’nin Almanya’ya yaş meyve sebze ihracatının artırılması adına ülkede değişen Yaş Meyve Sebze Sektörüne Yönelik Ambalajlama Yönetmeliği’ne ilişkin bilgi talep edildi. Berlin’de 6 Şubat’ta kapılarını aralayan ve sektörünün dünyadaki en büyük fuarları arasında gösterilen Fruit Logistica 2019, 8 Şubat Cuma günü sona erdi. Toplamda 132 bin 268 metrekare alan üzerine kurulan fuarda 84 ülkeden 3 bin 239 firma stant açarken fuarı, 130’un üzerinde ülkeden 78 binin üzerinde ziyaretçi gezdi.
M
ersin Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi öğretmenleri Mazlum Cabir Uluyol ile Mehmet Ekiz, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Sanat Galerisi’nde resim sergisi açtı. Ağırlıklı olarak atık malzemelerin kullanıldığı sergide, şehirlerde yaşanan karmaşaya ve göçe dikkat çekildi. MTSO Sanat Galerisi, Mersin Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi öğretmenleri Mazlum Cabir Uluyol ile Mehmet Ekiz’in resim sergisini ağırlıyor. Toplamda 47 eserin yer aldığı sergide, şehirlerdeki karmaşa ve göçe dikkat çekmek amacıyla atık malzemelerden hazırlanan eserler sergileniyor. Sanatseverlerin beğenisini toplayan serginin açılışına, MTSO Yönetim Kurulu Üyesi Yalçın Darıcı, MTSO Meclis Üyesi Ahmet Akın, MTSO Hukuk Müşaviri Dilek Kurtuluş, MTSO Genel Sekreter Yardımcısı Yusuf Yel ile çok sayıda davetli katıldı.
üzere bir çok atık malzeme kullanarak hazırladıklarını anlatan Uluyol, teknik anlamda ise grafik ve özgün baskı tekniklerinden faydalandıklarını kaydetti. Çocukluğundan bu yana sanatı sevdiğini ve bu alanda hizmet verdiği için memnun olduğunu dile getiren Uluyol, “Hem öğretmenlik yapmaya hem de sanatçı olmaya çalışıyoruz. Bugün bulunduğum konumdan çok memnunum. Çünkü küçükken hayalini kurduğum mesleği yapıyorum” dedi. Eserlerinin çoğunda turna kuşuna benzeyen siluetler yer aldığına işaret eden Uluyol, simgeleşen bu imgeyle göç konusuna vurgu yaptığını belirtti. Uluyol, “Turna benim için sembolik bir değer kazandı. Eserlerimde de bol bol yer vererek, insan bedeninin göçünü yani ölüm gibi, bedensel anlamda doğada var olan bir canlının göçünü anlatmaya çalıştım” diye konuştu.
Uluyol: “Hem öğretmenlik yapmaya hem de sanatçı olmaya çalışıyoruz”
Ekiz: “Öğrencilerimize sanatçı kimliği kazandırmaya çalışıyoruz”
Sergi açılışında konuşan Ressam Mazlum Cabir Uluyol, sanat alanında eğitim verdikleri lisede öğrencilerle birlikte sürekli bir şeyler ürettiklerini ve ellerindeki malzemeleri değerlendirmek adına böyle bir sergi açmaya karar verdiklerini söyledi. Eserlerini, kağıt atıkları başta olmak
Grafiker Mehmet Ekiz ise lisedeki resim öğretmeninin kendisini sanata yönlendirmesiyle hayatının değiştiğini anlattı. O tarihten bu yana hep sanatın içinde yer aldığını ve bugün ise kendisi gibi sanatçılar yetiştirmenin gururunu yaşadığını dile getiren Ekiz, “Öğrencilerimize
sanatçı kimliği kazandırmaya çalışıyoruz. Ne kadar çok kaliteli sanatçı yetiştirirsek toplumumuzun şekillenmesi de o yönde olur” dedi. Bir çok karma sergiye katıldığını belirten Ekiz, bu sergisinin ise ciddi anlamda ilk kişisel sergisi olduğunu aktardı. Sergisinde akrilik boya ile kolaj üzerine çalışmalar ortaya koyduğunu anlatan Ekiz, malzemelerin dokusal yapısından faydalandığını dile getirdi. Örnek olarak bu sergisinde yer alan eserlerinde, şehrin dokusunu ve bir canlının kendini kurtarma çabasını vurguladığını belirten Ekiz, “Bunları belirtmek adına da kağıt atıklarıyla kuş tüylerini kullandım. Bizler sürekli olarak malzemeler biriktiririz. Hiçbir şey bizim için çöp değildir. Sanatta her şey imge olarak sanat malzemesine dönüşebilir” değerlendirmesini yaptı.
Ayhan KIZILTAN
A. Kadir DÖLEK
Derya GÜLEÇ
Atatürk Caddesi MTSO Hizmet Binası Kat: 2-3-4 / MERSİN Tel: 0324 238 95 00 ( 10 Hat ) 238 56 56 ( 3 Hat ) - 238 98 00
MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI’NDAN ÜYELERE DUYURU
5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu’nun 24 ve 25. Maddelerine göre yıllık aidat ve munzam aidat Haziran ve Ekim ayları içinde iki eşit taksitte ödenmektedir. Süresi içinde ödenmeyen aidat ve munzam aidatlara 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkında Kanun gereğince aylık %2 oranında gecikme cezası uygulanmaktadır. Vadesi geçen aidat-munzam aidatlar Oda veznelerimize İşbankası Kredi Kartı ve tüm Bonus Card’lara 6, Yapı Kredi Bankası Kredi Kartına 3 taksitle ödenebilir. Ayrıca Odamız web sayfasından (www.mtso.org.tr.) ve www.vatandas.mtso.org.tr adresinden ödenebilmektedir. Sayın üyelerimize duyurulur.
MTSO 02 CMYK
www.kartoncw.com Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. Ceyhan Yolu Üzeri 5.km Yüreğir / ADANA 0322 346 30 93
3
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
Yerel yönetimler ve ekonomi
50 tane dünya çapında üniversitemiz olurdu. Bunu yapamayacak bir ülke değiliz. Yani, her şey gerçekten isteme, samimi şekilde arzu etme ve karalılık gösterme meselesidir. İstenirse kentimizin çözülemeyecek sorunu yoktur. Bunun ilk adımı da kente kulak vermektir. Küçük kentlerde, kültür birikimi olmayan yerlerde tepeden çözümler işe yarayabilir, çünkü o kentin dinamiklerinin kente katacağı bir şey yoktur veya dinamikler oluşmamıştır. Oysa Mersin böyle bir kent değil. Aksine olağan üstü birikimi olan, kentin dinamiklerinin aktif olarak çalıştığı, kent için sözü olan dinamiklerin var olduğu bir kent. Bundan dolayı bu bir fırsat olarak görülmeli ve bu nitelikli sesin gücünden yararlanılmalıdır. Çünkü bu ses tarafsız bir sestir, bilimsel ve gerçekçi bir sestir.
Ayhan KIZILTAN MTSO Yönetim Kurulu Başkanı
31 Mart 2019 tarihinde ülke çapında bir yerel seçim yaşayacağız. Kentler il ve ilçe bazında yeni Belediye Başkanlarını seçecekler. Sahip oldukları yetki ve bütçeleriyle kentin aslında en büyük icra makamına kimin oturacağını seçeceğiz.
Y
erinde yönetim mantığıyla geçmişe göre yerel yönetimlerin artan yetki ve bütçeleri göz önünde tutulduğunda, kentin hem ekonomik, hem alt ve üst yapı hem de sosyal yaşam gelişmişliğinin yükseltilmesinde yerel yönetimlerin ne kadar önemli olduğu aşikar. Evet bir çok kent için, ki Mersin de dahil olmak üzere, kamu yatırımları çok ama çok önemli olsa da, yerel yönetimlerin yapacağı yatırımlar, önünü açacağı yatırımlar belki de büyük kamu yatırımları kadar, bazen bundan da önemli. Ekonomisi ve demokrasisi gelişmiş ülkelere baktığımızda yerel yönetimlerin o kentin eğitiminden emniyetine, kültür sanat yaşamından ekonomisine, istihdamından yatırımlarına kadar her alanda etkin ve öncü olduklarını görüyoruz. Yani, bu konular aslında gelişmiş ülkelerde yerel yönetimlerden soruluyor. Ülkemize ve özelinde kentimize de baktığımızda, gerek bütçesi gerekse yetkileri anlamında birçok konuda yerel yönetimler birçok yatırımı kendi kaynakları ile yapacak konumdadır. Yapılamayan şeylere baktığımızda, bazı büyük kamu yatırımları hariç, bunların nedenini bütçeye, paraya bağlamamak ve sürekli bunu bahane yapmamak gere-
kir. Bizce, bu bir vizyon ve yerel yönetimlerin öncelik sorunudur. Yerel yönetimler bir kentin bütüncül gelişmesinde neye öncelik vereceğine iyi karar vermelidir. Bunu yaparken de her zaman iddia ettikleri ve bir slogan haline getirdikleri “BİRLİKTE YÖNETMEK” kavramına sadık kalmalıdırlar. Aslında bu kavramın kendilerinin bir gücü olduğunu bilmelidirler. Kente kulak vermek aslında en etkin hizmettir. Kentin isteklerini bilmek hizmetin ilk adımıdır. Sürekli mazeret bulan, şikayet eden yerel yönetimlerin kente vereceği bir şey olamaz. Ancak, gücünü bilen bir yerel yönetimin bir kenti her şeyi ile değiştirebileceğine inanıyoruz. İşte bu anlamda, başkan adaylarımıza sunulmak üzere, Odamız öncülüğünde bir Arama Konferansı düzenledik. Siyaset üstü, partiler üstü bir ortak akıl buluşması düzenledik. Kentin mümkün olduğunca tüm dinamiklerini dahil etmeye çalıştık. Sadece ekonomik dinamikler değil, STK’lar, dernekler, üniversiteler, iş dünyası, Mersin için sözü olan herkesi davet ettik. Oldukça detaylı, gerçekçi, bilimsel ve tarafsız bir sonuç haline getirdik ve “MERSİN BAŞKANINDAN NE İSTİYOR?” temalı bu Arama
Konferansında ortaya çıkan bu tespit ve çözümlere kulak veren bir yerel yönetimin Mersin’de devrimsel bir dönüşüme yol açacağını iddia ediyoruz. Çünkü bu raporda Mersin var, Mersinlilerin ortak sesi ve talebi var, isteği var. Bu raporda büyük emek var. Başkanların bu sese kulak vermesini, Mersinlilerin görüşlerine değer vermesini bekliyoruz. Bu işin tüm katılımcılar olarak takipçisi olacağımızı buradan ifade ediyorum. Bu aslında toplantıda tüm katılımcıların verdiği bir söz ve karardı. Potansiyeli harekete geçirecek gerçek bir irade bekliyoruz
Biz yerel yönetimlerin potansiyel gücünü biliyoruz ama bu potansiyeli artık gerçek bir harekete geçirecek irade bekliyoruz. Yapılan önemli işler var, yatırımlar var ama genel anlamda baktığımızda yerel yönetimlerin kentin beklentilerine bu çapta bir cevap veremediğini görüyoruz. Ekonomiye, eğitime, sağlığa, kültür ve sanata istihdama, sektörel yatırımlara, emniyete, sosyal yaşam kalitesine ve kentin tanıtım ve marka değerine entegrasyonda yerel yönetimleri gelişmiş ülkelerin yerel yönetimleriyle ne yazık ki kıyas edemiyoruz. Elbette yerel
yönetimin ekonomiye entegrasyonu ticaret yapması değildir ama ticareti, üretimi arttıracak engelleri kaldırması veya bunların önünü açacak imar gibi, arsa tahsisi gibi sorunları çözmesidir. Mersin hala bir sanayi sitesi yatırımını devletten bekleyen kent konumunda. Neden? Bu yerel yönetimlerin kaynakları ile çözülemeyecek bir konu mu? Okul yapacak yatırımcı arsa bulamıyor, üretici arsa bulamıyor, turizm yatırımcısı arsa bulamıyor. Bulduğu yer imarda işaretlenmemiş vesaire. Bu sorunlar yerel yönetimlerin çözmeyeceği konular mı? Evet, elbette devletlimizden de beklediğimiz sayısız konu var. Büyük yatırımlar var ama kentin estetikten uzak yapılaşmasını, yanlış kentleşmeyi, çözülemeyen trafik ve ulaşım sorununu, tarihi dokuya sahip çıkmayı ve benzeri konuları da mı devlete havale edeceğiz? Derler ki, neye önem verirseniz sonuçta onu elde edersiniz. Örneğin Türkiye’nin ilk 500 dünya üniversitesi içinde hiç Türk üniversitesi yok. Ancak, dünyanın en büyük inşaat firması sıralamasında dünya çapında en az 50 inşaat firmamız var. Demek ki, Türkiye inşaata önem vermiş ve bunun sonucunu almış. Eğitime önem verseydik belki
Turunçgilde ürün kayıpları ar-ge ve uygulama merkeziyle en aza inecek da turunçgillerin raf ömrünü uzatmak ve çürümeleri azaltmak için gerek hasat öncesi gerekse hasat sonrası kullanılan kimyasalların insan sağlığı üzerine doğrudan olumsuz etkisi oluyor. Bu kimyasalların kontrolsüz kullanılması sonucu kalıntı miktarı artıyor. Bu durum tüketici sağlığını olumsuz etkilerken ürünlerde bulunan kalıntıdan dolayı ihracatımız da zarar görüyor. Bu proje ile üretimden tüketime kadar geçen aşamalarda oluşan kayıpların azaltılması, insan sağlığına zarar veren ve dış satışımızı olumsuz etkileyen uygulamaların önlenmesi ve ürünlerin raf ömrünün uzatılması hedefleniyor. Böylece özelde Adana ve Mersin’de genelde ise tüm ülkede yaş meyve sebze ihracatının arttırılması, ihraç pazarlarının çeşitlendirilmesi, ürünlerin kalitesinin yükseltilmesi ve elde edilen tarımsal gelirin artırılması sağlanacaktır.”
Turunçgilde hasat ve hasat sonrası yapılan hatalar sonucu yaşanan ürün kayıplarının en aza indirilebilmesi adına ‘ Turunçgil Hasat ve Hasat Sonrası AraştırmaGeliştirme ve Uygulama Merkezi Projesi’ hayata geçiriliyor.
P
roje ile üretimden tüketime kadarki aşamaların tümünde oluşan kayıpların azaltılması, insan sağlığına zarar veren ve dış satışı olumsuz etkileyen uygulamaların önlenmesi ve ürünlerin raf ömrünün uzatılması hedefleniyor. Mersin’de tarım sektörünün geliştirilmesi adına çalışmalar, yatırımlar tüm hızıyla sürüyor. Agropark yatırımının ardından eş zamanlı olarak yaş meyve sebze ürünleri ve özelinde ise turunçgilde‘Hasat ve Hasat Sonrası Araştırma-Geliştirme ve Uygulama Merkezi Projesi’ hayata geçiyor. Konuyla ilgili bilgi veren Mersin
MTSO 03 CMYK
Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Sefa Çakır, şunları söyledi: “Ülkemizde genelde yaş meyve ve sebze üretiminde, özelde ise turunçgil üretiminde kayıpların %20-30 arasında olduğu belirlendi. Turunçgillerde hasat sonrası kayıplar hasat, taşıma, paketleme evinde pazara hazırlanırken, depolama sırasında ve tüketim aşamasında yaşanıyor. Üstelik Bu kayıplara hasat öncesi verim ve kalitede oluşan kayıplar dâhil değil. Bunlar da dahil edildiğinde özelde üreticilerin, genelde ise milli ekonominin zararı daha da büyüyor. Bunların yanın-
“Ar-ge ve eğitim çalışmaları yürütülecek” Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) tarafından onaylanan güdümlü proje kapsamında hasat öncesi, hasat ve hasat sonrası süreçlere ilişkin eğitimlerin yapılabileceği bir eğitim merkezi ile hasattan tüketiciye kadar süren depolama, işleme, paketleme, taşıma gibi zincirin aşamalarına yönelik bir araştırma merkezi kurulacağını açıklayan Çakır, projenin süresinin ise 24 ay olduğunu bildirdi.Projenin amacının turunçgiller başta olmak üzere bahçe bitkileri sektöründe üretimden tüketime kadar geçen süreçlere yönelik araştırma, geliştirme ve eğitim çalışmaları yapmak yoluyla ürün kayıplarının azaltılması olduğunu bildiren Çakır, ürünlerin kalite ve katma değerinin artırılmasını, insan sağlığının korunmasını ve milli ekonomiye katkının arttırılmasını istediklerini söyledi. “Talep edilen tüm eğitimler verilebilecek” Alata Bahçe Kültürleri ve Araştırma Enstitüsü içerisinde 2 bin metrekarelik bir binanın uygulamalı araştırmalara uygun hale getirmek adına tadilata alındığını kaydeden Hakan Sefa Çakır, şunları söyledi:
Yükseleceksek birlikte yükseleceğiz
Umarız bu Arama Konferansının sonuçları yerel yönetimlerimiz için bir yol haritası olur. Umarız yerel yönetimlerimiz bu gerçek sorunlara eğilirler. Umarız yerel yönetimler BİRLİKTE YÖNETME kavramını bir slogan olmaktan çıkarırlar. Birlikte yönetmek aynı ofiste çalışmak demek değildir. İşte birlikte yönetmek budur. Yani, toplumun sesine kulak vermek zaten birlikte yönetmek demektir. Tek dileğimiz, kentin ağabeyi olacak olan Başkanın kenti kucaklayan, sorunlara bütüncül bakan, siyaset gibi yapay ayrımcılıkları bir kenara iten, şeffaf ve ulaşılabilen bir kişi olarak, bir Mersinli olarak bu kente emek vermesidir. Umarız yerel seçimler sonuçlarıyla ezici bir yarış, ezeli bir düşmanlık, düşmanca bir kutuplaşma şeklinde değil, tam bir demokrasi şöleni şeklinde geçer. Mersin’in kucaklaşmaya ve kucaklanmaya ihtiyacı var. Mersin’in ayrışmaya değil, birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Mersin’in öz kaynaklarını hakça bölüşmeye ve paylaşmaya ihtiyacı var. Mersin’de yaşayan tüm Mersinlilerin kentin nimetlerinden eşit şekilde faydalanmasına ihtiyacımız var. Bu yaklaşımın, bu duruşun ve bu Mersin sevgisinin tarafı olan herkesin yanındayız, yanında olacağız. Yükseleceksek birlikte yükseleceğiz.
“Bu uygulama merkezi dışında iki tane de eğitim binası olacak. Eğitimler Alata Uzmanları ya da Üniversitelerdeki akademisyenler tarafından verilecek. Gelecek eğitim talebine ve ihtiyaca bağlı olarak yurtdışından eğitmen getirilmesi de mümkün olabilecek. Örneğin paketleme evlerindeki çalışanlara hasat sonrasına yönelik eğitimler, arazide hasat yapan işçilere hasat eğitimi, çiftçiye gübreleme ilaçlama gibi ürünün muhafaza ömrüne etki eden adımlarda eğitimler verilecek. Üniversitelerdeki akademisyenler bir firma ile proje geliştirip yüksek lisans ya da doktoralarının ar-ge gerektiren bölümleri için bu merkezden yararlanabilecek. Böylece müşteri odaklı ar-ge’ye imkan tanınacak ve hiçbir akademisyenin ar-ge’si tozlu raflarda kalmayıp ticarileşebilecek. Merkez, yurt genelinde tarımla uğraşan tüm kesimlerin hizmetinde olacak.” “Projeden faydalanıcılar iki gruba ayrılabilir” Hakan Sefa Çakır projenin paydaşlarını ise şöyle açıkladı. “Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü proje yürütücüsüolup proje ortakları arasında Mersin Valiliği, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Akdeniz İhracatçılar Birliği, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Mersin Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi bulunuyor. Proje iştirakçileri ise Adana Turunçgil Üreticileri Birliği, Mersin Turunçgil Üreticileri Birliği, Akdeniz Yaş Meyve Sebze İşletmecileri Derneği (AYMED), Ulusal Turunçgil Konseyi ve Mersin Ticaret Borsası’dır.” Bu projelerin faydalanıcılarının ise temel faydalanıcılar ve diğer faydalanıcılar olmak üzere iki gruba ayrılabileceğini kaydeden Çakır, temel faydalanıcıları, paketleme evi işletmecileri, lojistik sektörü, üreticiler, yaş meyve ve sebze komisyoncuları, perakende satıcılar, yaş meyve ve sebze depolama sektörü aktörleri ile bu alanda çalışan işçiler olarak tanımladı. Çakır, diğer faydalanıcıları ise tüketiciler, paketleme evlerine kimyasal sağlayan firmalar, ambalaj üreticileri, kimya ve ilaç sektörü, üretimde gübre ve ilaç sektörü olarak anlattı. Bununla birlikte ürün kayıplarının az olmasının fiyat dalgalanmalarını engelleyeceğine de değinen Çakır, “Hem tüketiciyi enflasyona karşı korurken hem de ekonomi üzerindeki çekirdek enflasyon baskısını azaltacaktır” değerlendirmesini yaptı.
4
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
Lojistik Komiteleri ortak çalışma grubu oluşturuyor öneminin farkında ve her türlü desteği vermeye hazır” diye konuştu.
M
TSO lojistik sektörü komiteleri bir araya gelerek ortak çalışma grubu kurma kararı aldı. Sektör sorunlarının tek elden takip edilmesi adına güç birliği yapmak isteyen sektör temsilcileri, önceliği lojistik merkez kurulumuna verecek. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Üyesi İsa Çani başkanlığında MTSO 17 No’lu Yolcu Taşımacılığı, 19 No’lu Yurtiçi Yük ve Eşya Taşımacılığı, 20 No’lu Uluslararası Yük ve Eşya Taşımacılığı ile 41 No’lu Lojistik Hizmetleri Meslek Komitesi Üyeleri ortak toplantı düzenledi. Toplantı sonunda değerlendirme yapan Yönetim Kurulu Üyesi İsa Çani, lojistik sektörünün kent ekonomisi adına önemine dikkat çekerek, “Çok önemli bir sektör olmamıza rağmen sesimizi istediğimiz ölçüde duyurmakta zorlanıyoruz. Bu nedenle Lojistik Çalışma Grubu çatısı altında güç birliğine gitme kararı aldık” dedi. Türkiye genelinde uluslararası alanda faaliyet gösteren lojistik sektör temsilcilerinin yaklaşık yüzde 18’inin Mersin’de yer aldığını bildiren Çani, “Türkiye genelindeki firmaların 2018 yılında ülkeye döviz girdisi 14 milyar dolar civarında. Bu firmaların yüzde 18’inin Mersin’de olduğu göz önünde bulundurulacak olursa ülke ve kent ekonomisine katkımızın 2 milyar doların üzerinde olduğu söylenebilir” dedi. Lojistik sektöründe yalnızca uluslararası taşıma firmalarının yer almadığını, konteyner taşıyıcıları, dökme yük taşıyıcıları, deniz ve demir yolu taşımacılığı, güm-
rükleme hizmetleri, depolama hizmetleri ve sanayicilerin yer aldığını bildiren Çani, “Kısacası lojistik, Mersin ekonomisine çok geniş yelpazede katkı sağlayan önemli bir sektör. Ama maalesef Mersin kamuoyu hala bu sektörün gücünün farkında değil. Sektör temsilcilerine hala kamyoncu gözüyle bakılıyor ve sorunlarının çözümüne yönelik beklenen adımlar atılmıyor. Biz de bu sorunun çözümü için güç birliğine gitme kararı aldık” ifadelerini kullandı.
“Önceliğimiz lojistik merkez olacak” Toplantıda gerek mevcut Nakliyeciler Sitesi’nin durumu ve konumu, gerekse Mersin Limanı’nın alternatifi bulunmaması nedeniyle yaşanan sıkıntıların konuşulduğuna değinen Çani şunları söyledi: “Bu nedenle önceliğimiz bir türlü yapılamayan Lojistik Merkez Projesi’ni harekete geçirmek olacak. Bunun için güçlü lobi çalışmaları yürütmek istiyoruz. Merkezin kurulması ile birlikte hem sektöre bir düzen gelecek hem bahsettiğim güç birliği daha rahat yakalanacak daha sağlıklı bir şehirleşme gerçekleşecek. Bu nedenle göreve gelecek yerel yöneticilerden ilk beklentimiz yer tahsisi noktasında yardımcı olmasıdır. Böyle bir adım, hem kent trafiğini rahatlatacak hem de kent ekonomisine önemli bir destek sağlayacaktır.”
“Küme mantığı ile çalışmak istiyoruz” Güç birliğine gidip birlikte hareket ederek yalnızca sorunlar karşısında tek ses çıkarmakla kalmayıp ortak hareketle maliyetlerini aşağı çekebileceklerine de değinen Çani, “Örneğin ortak lastik alımları, sigorta, kasko poliçeleri, yedek parça alımları yaparak en az yüzde 10-15 arası indirim sağlanabileceğidüşüncesindeyim” dedi. Yaklaşık 2 bin 500 üyeyi temsil eden 4 komite olarak ortak toplantı düzenleyip tüm sorunları masaya yatırdıklarını kaydeden Çani, önceki dönemlerde olan Lojistik Platformu benzeri bir yapı oluşturma kararı aldıklarını, çalışmaları yürütmek üzere bir iletişim komisyonu oluşturduklarını açıkladı. Bu komisyonun sektörün yol haritasını belirleyip çalışmalarda MTSO Yönetimi ile sektör temsilcileri arasında köprü oluşturacağını anlatan Çani, “Başta Başkanımız Ayhan Kızıltan olmak üzere tüm Yönetim Kurulumuz sektörün
“İstihdama katkımız da büyük” Sektörün istihdama katkısının da ciddi boyutlarda olduğuna dikkat çeken İsa Çani, 60 – 70 bin çalışanla kent ekonomisine katkı sağladıklarını anlattı. Lojistik Merkez ile birlikte bu rakamın çok daha yukarılara çıkabileceğini anlatan Çani, komiteler olarak konunun üzerine kararlılıkla gideceklerini söyledi. Mersin limanıyla ilgili yaşanan sıkıntılara da değinen Çani, sözlerini şöyle tamamladı: “Limanın yoğunluğu nedeniyle işlemler saatlerce sürebiliyor. Aynı zamanda tekel konumu nedeniyle fiyatlarda da ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Yüklerin önemli bir bölümü başka limanlara hatta daha da acısı transit yükler yurtdışı limanlara kaymaya başladı. Mersin’e mutlaka ikinci bir liman yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bunun projesi Bakanlıkça hazırlatılmıştı. Bu konu da takipçisi olacağımız konuların arasında yer alıyor.”
Atatürk’ün bilinmeyen yönleri anlatıldı şekkür ediyorum” diye tamamladı. Dinçyürek: “Atatürk’ü farklı bir yönüyle tanımaya çalışalım”
M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası’nda (MTSO) ‘İçimizden Biri: Atatürk’ Konferansı düzenlendi. Konferansta TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Danışmanı Dr. Ahmet Dinçyürek, Atatürk ve arkadaşlarının anılarından yola çıkarak Atatürk’ün bilinmeyen yönlerini anlattı. Konferansın açılış konuşmasını yapan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fuad Budur, “Bugünkü konferansın öyle bir konusu var ki, ülkemiz ve milletimiz için hem geçmişimiz, hem de geleceğimizdir. Atatürk kesinlikle basit siyasi ve ideolojik dünya görüşleri ile sınırlandırılamayacak, belli kalıplara sokulamayacak ve sadece askeri veya devlet adamı kalıplarına hapsedilemeyecek kadar önemli bir konudur” dedi. Konferansın isminin ‘İçimiz-
MTSO 04 CMYK
den Biri: Atatürk’ olmasının ise Atatürk’ün büyüklüğünü daha da çok ortaya çıkardığını vurgulayan Budur, “Çünkü Atatürk, milletimizin içinden çıkmış, çağının insanları ile aynı sorunların içinden geçmiş, aynı olayları yaşamış, aynı okullarda okumuş bir kişidir” ifadelerini kullandı. Gerçek Atatürk’ü tanıdıkça onun daha iyi anlaşılacağını düşündüğünü kaydeden Budur, bu sayede ölümünden 81 yıl sonra bile bir kişinin nasıl ölümsüz olabildiğinin kavranabileceğini söyledi. Atatürk’ün siyasetin, ideolojilerin, askeri bakış açılarının veya devlet adamı özelliklerinin üstünde kavranması gerektiğine dikkat çeken Budur, sözlerini, “Önemli olan değerleri yaşamak ve yaşatmaktır. Ulusumuzun en büyük değeri olan Atatürk’ü bugün bizlere faklı bir açıdan anlatacak olan Sayın Dr. Ahmet Dinçyürek hocamıza te-
Konferansta konuşan TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Danışmanı Dr. Ahmet Dinçyürek sözlerine, “Büyük Önder’in çok fazla duyulmayan ya da az duyulan bazı kişisel özelliklerini paylaşmaya çalışacağım” diyerek başladı. Bugüne kadar laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin devamı için Atatürk’ün yeni nesillere anlatılmaya çalışıldığını ama askeri yönüyle ezberci bir yaklaşımla anlatıldığını kaydeden Dinçyürek, “Türkiye’nin önünü aydınlatıp ilke ve inkılaplarını alışılmış kalıplar içinde sunmaya çalıştık. Yaratıcı düşünce yerine hazır dokümanları yeni neslin önüne koyduk ve en acı olanı da içimizden biri olarak görmedik. Şimdi farklı bir bakış açısı ile yeniden anlama ve tanıtma ihtiyacı duyduk. Bizce farklı bir Atatürk daha var. İçimizden biri Atatürk’ü tanımaya çalışalım” dedi. Doğduğu günden itibaren eğitimden toplumsal yaşama, gençlerden dine kadar her alana bakış açısını anılardan yola çıkarak anlatan Dinçyürek sözlerini şöyle tamamladı: “Atatürk’ü yakamızda taşıdığımız kadar fikir ve eylemlerimizde de yaşatmalı, özlediğimiz kadar özümsemeliyiz. Onunla yarışan ve onu geçen yeni Mustafa Kemaller yetiştirmeliyiz.” Konferans, Dinçyürek’e verilen plaket ile sona erdi.
Mahir Eller Projesi ile hedef 3 bin nitelikli işgücü
T
ürkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) öncülüğünde, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmaları Vakfı (TEPAV) ortaklığında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) işbirliğinde Mersin’in de aralarında bulunduğu 12 ilde yürütülen “Mahir Eller Projesi” tanıtım toplantısı düzenlendi. Toplamda 30 bin kişiye ulaşılması planlanan proje çerçevesinde bu kişilerin beceri haritasının çıkartılıp, mesleki yetkinliklerinin belirlenmesi ve 3 bin kişinin istihdam edilmesi hedefleniyor. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren MTSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Cem Bucuge, “Bu proje 12 şehirde 30 bin kişiye ulaşacak ve bu kişilerin beceri haritası çıkartılacak. 3 bin kişiye istihdam sağlanması hedefleniyor. Mahir Eller Projesi ile işverenler de kazanacak” dedi. Cem Bucuge, projenin katkılarına ilişkin şu bilgileri verdi: “İşverenler mesleğin gerektirdiği nitelikli, işin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip mesleki yeterlilik belgesi olan iş gücünü istihdam ederek rekabet gücünü artırır. Doğru insan kaynağı planlaması ile zaman ve para kaybı engellenmiş olur. Nitelikli iş gücü istihdamının yaygınlaştırılması, tüketiciye sunulan ürün ve hizmetin kalitesinin artmasına da katkıda bulunur.” Bucuge sözlerini, “Kentin sosyo ekonomik gelişimine katkı sunacak bu projenin başarısına inancım sonsuz” diye tamamladı. Hisarcıklıoğlu: “Yerel ve ulusal ekonomik gelişime katkı sağlamayı öngören bir proje” Mahir Eller Projesi Basın Toplantısına video-konferans ile katılan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, ise “Mahir Eller Projesi, işsiz gençlere, beceri katarak istihdam edilme imkanı sağlayacak bir projedir. Genç işsizlerimizin dinamizmini harekete geçirerek, iş yerlerimizin ihtiyaçları ile eşleştirecek bir projedir” dedi. Yerel ve ulusal ekonomik gelişime katkı sağlamayı öngören bir proje olduğuna da değinen Hisar-
cıklıoğlu, “Yerel ve ulusal kalkınmanın lokomotifi olan Oda ve Borsalarımız kamu ve özel sektör işbirliğinde yerel ekonominin gelişmesine destek veriyor, sorumluluk alıyor, elini taşın altına koyuyor. Mahir Eller Projesi de bu bağlamda beşeri gelişim projesidir” dedi. Arıcıoğlu: “Mersin, istihdam yaratan, büyüyen bir ekonomi” Toplantıda Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebru Arıcıoğlu “Ekonomik Panorama” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. İlk olarak dünya ve Türkiye ekonomisi hakkında genel bir bilgilendirme yapan Arıcıoğlu ardından Türkiye genelindeki işgücü piyasası ve geçici koruma altındaki Suriye vatandaşlarının işgücü piyasasındaki yerini değerlendirdi. Mersin özelinde de perspektif çizen Arıcıoğlu, Arıcıoğlu, 2017 yılında Mersin’deki işyeri sayısının Türkiye genelinden yüksek olduğunu ve istihdam rakamı ile Türkiye’nin ilk 10 ili arasında yer aldığını anlattı. Mersin’de öne çıkan sektörler hakkında bilgi veren Arıcıoğlu, bu sektörleri “”Gıda ve içecek, ağaç ürünleri, kimyasallar, metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı” olarak sıraladı. Mersin’in potansiyelinin lojistik ve tarıma dayalı gıda sektörleri olduğunu da vurgulayan Arıcıoğlu, kalifiye işgücü ile üretimdeki verimin artacağına dikkat çekti. Çam: “Proje, hem işçiye hem işverene katkı sunuyor” Projenin Yerel Oda Koordinatörü Sinem Çam ise, Mahir Eller Projesi’nin
detaylarını katılımcılarla paylaşarak projenin hem katılımcıya hem de işverene önemli avantajlar sunduğuna dikkat çekti. Projenin mevcutta mesleki becerisi bulunan ama bunu belgelendirme fırsatı olmayan kişilerin mesleklerinin belgelendirilmesi ve istihdam edilebilirliklerini artırma amacı taşıdığını dile getiren Çam, mesleği bulunup da bunu belgelendiremeyen çalışan ya da çalışamayan herkesin, bu yıl mezun olacak ya da mezun olmuş meslek lisesi mezunlarının bu projeden yararlanabileceğini anlattı. Proje ile işverenlerin nitelikli işgücüne ulaşabileceğini ifade eden Çam, “Aynı zamanda proje kapsamında belge ücretlerinin de karşılanıyor olması nedeniyle işveren herhangi bir ücret ödemeden belgeli personele ulaşabilecek. Aynı zamanda işveren bu kişileri istihdam etmesi halinde personelin 6 ay süresince sosyal güvenlik priminin karşılanması, brüt maaşın yüzde 10’unun proje kapsamında karşılanması gibi teşviklerden de yararlanabilecek” dedi. İş arayanların ise proje sayesinde gönüllü işverenlerle bir araya geleceğini kaydeden Çam, ücretsiz mesleki belgelere sahip olabileceklerini, kayıtlı işgücüne katılabileceklerini, Suriyeli vatandaşların çalışma izni başvurularından doğacak masraflarının proje kapsamında karşılanacağını ve sosyal entegrasyonları adına Türkçe dil eğitimi alabileceklerini söyledi.
Kızıltan: “Tüm STK’larımıza destek olacağız”
M
TSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, Trablus’ta 2. Türk Arap Ekonomi Zirvesi gibi güzel bir toplantının düzenlenmesinin yanı sıra önemli işbirliği anlaşmaları yapıldığına da dikkat çekti. Mersin Valisi Ali İhsan Su’nun da işadamlarına eşlik etmesinin büyük güç kattığını vurgulayan Kızıltan, “Sayın Valimizle konuştuk. Sayın Cumhurbaşkanımızın çeşitli sektörlerden iş dünyası temsilcilerini toplayıp ülkeleri gezdiği gibi biz de organizasyonlar düzenleyip Sayın Valimiz eşliğinde iş insanlarımızı yurtdışına götürelim istiyoruz. İş dünyasına yeni pazarlar açmalıyız. Bu nedenle yapılan çalışma takdire şayan” dedi. Türkiye ile Arap Coğrafyası arasındaki ticari ilişkilerin zenginleştirilmesi adına 21 – 24 Ocak 2019 tarihleri arasında Trablus’ta 2’nci Türk Arap Ekonomi Zirvesi düzenlendi. Türk Arap İş İnsanları Derneği (TURAB) Genel Başkanı Canan Sunay ile Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan organizasyon dönüşünde basın mensupları ile bir araya gelerek değerlendirme toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, “Kentimizdeki tüm STK’ları önemsiyor ve hiçbirini ayırt etmiyoruz. Ayağı yere basan, şehrimize, ekonomik yaşamımıza katkı sağlayacak her türlü projede birlikte olacağımızı söylemiştik. Bunu da TURAB ile gerçekleştirdik. Düzenlenen etkinliğin gerçekten Türk ekonomisi, ticareti için önemli olduğuna inanarak yanlarında olduk. Böyle önem taşıyan her türlü projeyi maddi manevi desteklemeye hazırız” dedi. “Önemli temaslar kuruldu” Organizasyon kapsamında Trablusşam Ticaret ve Sanayi Odası ile Mersin Ticaret ve Sanayi Odası arasında işbirliği anlaşması imzalandı-
ğını da anlatan Başkan Kızıltan, şunları söyledi: “İmzaladığımız protokol çerçevesinde her türlü ekonomik ilişkinin kurulmasında birbirimize destek olacağız, yardımcı olacağız. Firmalarımızın birbiriyle alışverişini daha kolay ve hızlı şekilde yürütmeleri için iş imkanlarının araştırılmasına destek vereceğiz.” Trablus’ta liman yatırımı, altyapı yatırımı, ekonomik bölge yatırımı gibi çok sayıda yeni yatırım bulunduğuna dikkat çeken Kızıltan, “Bu yatırımları bizimle birlikte yapmak istiyorlar. Çinliler ya da Avrupalılarla görüşme halinde olduklarını ancak bizimle çalışmak istediklerini belirtiyorlar. Ben de onlara Lübnan’a yapılabilecek her türlü yatırımı bırakın Türkiye’yi Mersin olarak bizim dahi gerçekleştirebilecek yeteneğe de güce de tekniğe de sahip olduğumuzu söyledim. Mersin olarak her türlü yatırıma talip olduğumuzu bildirdim” dedi. Dış ticarette Mersinli firmaların Avrupa ülkelerine çok yorulmadan ürün gönderebildiğini ancak Ortadoğu’ya ürün gönderirken bir endişe duyulduğunu belirten Kızıltan, “Bu endişenin ortadan kalkması, rahat bir ortamda ticaret yapmamız için Ortadoğu’daki kargaşanın sonlanması lazım. Orada bu mesajı vererek birlik ve beraberlik içinde olduğumuzu vurguladık” dedi. “Bu tür iş gezileri iş insanlarının yolunu açıyor” Lübnan’ın Türkiye’nin gücünün farkında olduğunu vurgulayan Başkan Kızıltan, “Bize sempati ile bakıyorlar ve iş yapmak istiyorlar. Bu bağlamda çok verimli bir zirve oldu. Sayın Valimiz önderliğinde yeni pazarlara yönelik ziyaretlerin devam etmesini, iş dünyasının yolunu açıp yeni pazarlara açılma noktasında destek sağlanmasını önemsiyoruz” dedi.
Sunay: “Uluslararası bir buluşma oldu” Konuşmasında TURAB’ın yapılanması hakkında bilgi vermesinin ardından Mersin’de düzenlenen 1. Türk Arap Ekonomi Zirvesi’nin detaylarına değinen TURAB Genel Başkanı Canan Sunay, Lübnan organizasyonu ile ilgili ise şu bilgileri verdi: “Lübnan’ın Trablusşam kentinde düzenlenen 2’nci Türk Arap Ekonomi Zirvesi’ne Sayın Valimiz ve MTSO Yönetim Kurulu Başkanı ile Meclis Başkanı yanında Ankara, İstanbul, Konya, Adana ve Mersin’den 60 işadamı ile birlikte gittik. Ortadoğu’daki olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ticari ve ekonomik ilişkilerinin gelişmeye devam ettiğini, dosta ve düşmana gösterdiği uluslararası bir buluşma oldu. Bu zirveyi, Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde yaşanan diplomatik krizlere ve çatışmalara rağmen, bölgeyle ticareti geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 22,1 artış göstererek 56,4 milyar dolara yükselen, ihracatı geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 13,6 artarak 32,7 milyar dolara ulaşan Türkiye’nin bölgesel birleştirici gücünü ortaya koyduğu bir uluslararası girişim olarak görmek yanlış olmayacaktır.” “İkili iş görüşmeleri de gerçekleştirildi” Zirve kapsamında ikinci gün Türk ve Lübnanlı iş insanlarının ikili iş görüşmeleri gerçekleştirdiğini de anlatan Sunay, “Bilindiği üzere bu görüşmeler iş insanlarına kapıların açılmasını sağlar, gerisi bizlerin işimizi takip etmemize bağlıdır” dedi. Zirve kapsamında resmi temaslarda bulunduklarını da ifade eden Sunay, Trablusşam Valisi Remzi Nuhra, Trablusşam Belediye Başkanı Ahmed Kamereddin ve Müftü Malik eş-Şaar ile görüştüklerini, kentler arasındaki ekonomik, ticari ve sosyal işbirliği imkanlarını çok yönlü olarak ele aldıklarını anlattı. Yine zirve kapsamında Trablus Özel Ekonomi Bölgesi ve Trablus Limanı’nı ziyaret ettiklerini de anlatan Sunay, çeşitli derneklerle işbirliği protokollerine imza attıklarını da dile getirdi. Sunay sözlerini, Zirve’nin 3’üncüsünü 2020’de Mersin’de düzenleyeceklerini ifade ederek tamamladı.
5
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
Mersin; kolay erişilebilen, şeffaf ve kentle birlikte hareket edecek bir başkan istiyor Göç kaynaklı toplumların Kente entegrasyonuna önem verilmesi, Çeşitlilik Toplumsal cinsiyet eşitliği Toplumsal Hoşgörü
için önemlidir. Mersin firmaları ulusal ve uluslararası kalitede hizmet veren, üretim yapan firmalardır. Mersin firmaları, esnafı, girişimcileri bu kaynaklardan daha çok yararlanmalıdır.
Sosyal Sorunlara Çözüm : Farklılıkların yönetilmesi Yoğun göçün adaptasyonu, Mersinlilik Kültürünün oluşturulması, Nitelikli Beyin Göçünün tersine çevrilmesi, İş imkanlarının tetiklenmesi Üniversiteler ve sanayi ile işbirliği Mersin sorunlarına değinen, gerçek çözüm önerileri sunan STK ve Kuruluşlarla diyalog,
Turizm-Sanat-Spor Deniz-Yat, Dağ, Tarih-Kültür (Ören Yerleri) Turizm alternatiflerinin geliştirilmesi, Sağlık Turizmi yatırım alanları belirlenmesi, Spor kulüplerinin desteklenmesi, Mersin tarihi evlerinin restore edilmesi, Fuar ve kongre merkezi yapımı, Butik otel yatırımlarının özendirilmesi, Tiyatro, opera, konser ve benzeri etkinliklerin desteklenmesi, Uluslararası Müzik Festivali, Narenciye Festivali, vb. etkinliklerin desteklenmesi, Sanat Sokağının kimliğine sahip çıkılması,
Başkanın Ajandasında Neler Olmak Zorunda:
2
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) organizasyonu ile 5 Aralık’ta düzenlenen ‘Mersin Başkanlarından Ne Bekliyor’ konulu arama konferansının sonuç raporu çıktı. Düzenlenen basın toplantısı ile MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan tarafından kamuoyu ile paylaşılan sonuç raporuna göre Mersin, kolay erişilebilen, şeffaf ve kent ile birlikte hareket edecek bir başkan istiyor.
014 yılı yerel seçimleri öncesinde Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek “Mersin Başkanlarından Ne Bekliyor?” konulu arama konferansı düzenleyen MTSO, 2019 yerel seçimleri öncesinde de bu geleneği bozmadı. 5 Aralık’ta geniş katılımlı bir arama konferansı düzenlenerek Mart ayında gerçekleşecek yerel seçimler sonrası göreve gelecek başkandan beklentiler belirlendi. 2 farklı oturumda, MTSO Meslek Komiteleri, il genelindeki meslek kuruluşları, odalar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve kültür sanat kuruluşları temsilcilerinden oluşan yaklaşık 200 kişiyle oldukça geniş katılımlı düzenlenen “Mersin Başkanlarından Ne Bekliyor?” temalı Arama Konferansı ile bir beyin fırtınası estirip ortak akıl buluşması gerçekleştirildi. Ardından kentin bütününü yansıtacak bir örneklemle, bu sonuçlar kentin sayısız kurumu ile plancılarla, uzmanlarla istişare edilerek daha etkin, tarafsız ve bilimsel hale getirildi. Profesyonel bir danışman firma ile birlikte yürütülen çalışmanın sonuç raporu, hazırlık aşamasında olduğu gibi yine tüm sivil toplum kuruluşu temsilcileri, MTSO Meclis ve Komite üyelerinin katılımıyla düzenlenen toplantıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Raporda ulaşımdan altyapıya, eğitimden, kentsel dönüşüme, sosyal sorunların çözümünden ekonomik kalkınmaya kadar kenti ilgilendiren tüm alanlardaki beklentilere yer verildi. Rapor daha sonra bir kitapçık
haline getirilerek gerek kitapçığın hazırlanmasına katkı veren kurum ve kuruluşlar gerekse tüm belediye başkan adayları ile paylaşılacak. “Sırada belediye başkan adayları ile buluşma var” Düzenlenen toplantının ardından üçüncü aşamada belediye başkan adayları ile bir araya geleceklerini anlatan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, şunları söyledi: “Çalışmamızda mümkün olduğu kadar tüm Mersin’in görüşlerini, isteklerini yansıtmaya özen gösterdik; uzman bir danışmanlık şirketi ile birlikte çalıştık, kapsamlı bir rapor ortaya çıktı. Şimdi tüm belediye başkan adaylarını Odamıza davet ederek önce onların projelerini dinleyip ardından da Mersinlilerin taleplerini yansıtan raporu kendilerine sunacağız. Yaptığımız planlamaya göre 26 Şubat Salı günü CHP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Vahap Seçer, 28 Şubat Perşembe günü İyi Parti Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Burhanettin Kocamaz ve 5 Mart Salı günü ise Cumhur İttifakı Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamit Tuna misafirimiz olacak.” “Dile getirilen konuları 5 temel başlıkta toparladık” Yapılan çalışma sonunda en çok dile getirilen sorunları derleyerek beş temel alan belirlendiğini bildiren Ayhan Kızıltan, bu alanları ‘Yönetim ve yöneticilerle işbirliği, ulaşım, kentsel dönüşüm ve altyapı, eğitim ve in-
Tekstil ve konfeksiyoncular mevcudu koruma hedefinde
M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 38 No’lu Tekstil Konfeksiyon ve Ayakkabı Sanayi Meslek Komitesi, geride kalan yılın değerlendirilip 2019 yılı yol haritasının çizilmesi ve sektörün sorunlarının saptanması adına bir araya geldi. Toplantı sonrasında açıklama yapan 38 No’lu Komite Meclis Üyesi Ekrem Sağlam, “Çok iyi bir yılı geride bıraktık. Bu yıl hedefimiz geçen yılki kazanımlarımızı koruyabilmek” diye konuştu. Toplantı sonrası değerlendirmesinde yılın ilk 10 ayında oldukça yoğun çalıştıklarını ve Şubat ayından itibaren aynı yoğunluğu yeniden yakalamayı beklediklerini kaydeden Sağlam, şunları söyledi: “Komitemizde ağırlıklı olarak yurtdışına bayan dış giyim ihracatı yapan üyelerimiz yer
MTSO 05 CMYK
alıyor. Özellikle Avrupa’ya çalışan firmalarımızın iş yoğunluğu Kasım ayına kadar kurların da etkisiyle oldukça iyiydi. Kasım ayında ise gerek firmaların depolarının dolu olması nedeniyle sektör genelinde yaşanan durgunluk gerekse firmaların 2018 yılı bütçelerini tamamlamış olması sonucu taleplerde azalma yaşandı. Bu durgunluk Aralık ayında da devam etti. Ocak ayında yeniden bir ivme kazanacağı beklenirken bu dönem Şubat ayına kadar sarktı. Ancak Şubat ayının ikinci yarısından itibaren yüzde 60’lara düşen kapasitenin yeniden yüzde 95’lere çıkacağını öngörüyoruz.” Toplantıda aynı zamanda 2018 yılında yaşadıkları eksikleri saptadıklarını ve 2019 yılında bunların tekrarlanmaması adına neler yapabilecek-
san, sosyal sorunların çözümü’ olarak sıraladı. Özellikle imar sorununa değindiği konuşmasında Kızıltan, “Önemli olan, imar planlarının sadece konut amaçlı rant sağlayan değil, üretime, ticarete yani ekonomiye can verecek yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Yeni ekonomi bölgeleri, sanayi ve ticaret bölgeleri imarda ilk düşünülmesi gereken yerler olmalıdır” dedi. Aynı zamanda yine kent ekonomisinin canlanması adına yerel yönetimlerin alım ve hizmetlerinin Mersinli firmalardan karşılanmasını beklediklerini de vurgulayan Kızıltan, “Böyle bir çalışma Kent ekonomisi için, kentin kaynaklarının kentte kalması için önemlidir. Mersin firmaları ulusal ve uluslararası kalitede hizmet veren, üretim yapan firmalardır” ifadelerini kullandı. “Mersin’in ortak sesi olduk” Yapılan çalışma ile Mersin’in ortak sesinin oluştuğunu ve bundan sonra da tüm taleplerin takipçisi olacaklarını kaydeden Kızıltan’ın açıkladığı raporda en çok dile getirilen konular şöyle: “Yönetim, Yöneticiler ve İşbirliği: Master Planların hazırlanması ve uygulanması STK-Üniversite-Ortak Akıl İşbirliği Kurulları Stratejik Sektörlerin desteklenmesi (Tarım, Turizm, Sanayi, Lojistik) Kentsel Ar-Ge / İnovasyona önem verilmesi Yatırımcılarla İlişkilerin güçlendilerini görüştüklerini dile getiren Sağlam, “Aynı zamanda başta enerji ve işgücü maliyeti olmak üzere girdi maliyetlerimizi nasıl azaltabileceğimizin yöntemlerini görüştük” dedi. Kalifiye eleman sorununun devam ettiğini hatırlatarak bu yönde yürütülen eğitim çalışmalarına 2019 yılında da devam etme kararı aldıklarını kaydeden Sağlam, birlikte hareket edilmesi, güç birliğine gidilmesi halinde her türlü sorunun üstesinden gelinebileceği sonucuna vardıklarını söyledi. Kurdaki hızlı artışa paralel olarak geçen yıl yurtdışındaki alıcılarına çeşitli indirimler sağladıklarına değinen Sağlam, “Yaptığımız toplantıda kurların düşmesiyle birlikte bu indirimlerin geri alınabilmesi için el birliği ile çalışma yürütülmesi gerekliliği konuşuldu” dedi. Önümüzdeki süreçte dünya genelinde ekonomide bir zayıflama olacağı düşüncesinin hakim olduğuna da değinen Ekrem Sağlam, tekstil ve konfeksiyon sektörünün bu sıkıntılardan daha az etkilenmesi için neler yapılması gerektiğini saptamak adına her ay düzenli toplantılar düzenlemek istediklerini anlattı. Bu toplantıların her birine görüşmeyi planladıkları konunun uzmanlarını davet etmek istediklerini ifade eden Sağlam, bu çalışmaların sonunda iyi bir yıl tamamlamak istediklerini sözlerine ekledi.
rilmesi Ulaşım : Toplu Taşımaya gereken önemin verilmesi, (Raylı Sistem, Otobüs, vb) Otopark sorununa çözüm bulunması Alternatif ulaşım araçlarının kurgulanması Çevre odaklı ulaşım planlaması (bisiklet, raylı sistem..) Kentsel Dönüşüm ve Altyapı: Altyapı sorunlarından kaynaklı felaketlerin önüne geçilmesi, Kentsel dönüşümün ada bazlı, bütüncül planlanması, Turizm yatırım alanlarının planlanması, Sektörel Bazlı Altyapı planlamalarının tamamlanması, Bu noktada önemli olan şey; imar planlarının sadece konut amaçlı rant sağlayan değil, üretime, ticarete; yani ekonomiye can verecek yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Yeni ekonomi bölgeleri, sanayi ve ticaret bölgeleri imarda ilk düşünülmesi gereken şeyler olmalıdır. Ayrıca kentin estetik tasarımında Akdeniz ruhunu hissedeceğimiz bir mimari öne çıkmalıdır. Eğitim ve İnsan : Kentlilik Kültürünün yerleştirilmesi, Toplumun genel kültürünün artırılması, Kültürel ve sanatsal faaliyetlerin desteklenmesi, Sporun desteklenmesi
Ulaşım Kentin önemli yerlerinde otopark alanları üretilmesi ve parkomat uygulamasına yeniden geçilmesi, Ulaşımın düzenlenmesi (yol, bisiklet yolu, yaya geçidi, sinyalizasyon, vb.) Deniz otobüsü, hafif raylı sistem, bisiklet yolları yatırımları, Hava Limanı yatırımının takibi, Çeşmeli – Taşucu otoban yatırımının takibi, Şehir hastanesine şehir içi ulaşımın bağlanması, Mersin Doğu girişinin dönüşümünün sağlanması, Kuzey teleferik projesinin hayata geçirilmesi, Alt Yapı Sanayi yatırım alanlarının planlanması, İmar planlarında sektörlere göre yatırım alanlarının oluşturulması, Yeni ticaret bölgelerinin geliştirilmesi, İletim hatlarının yer altına alınması Kent Meydanı/Meydanlarının planlanması, Balık Pazarının Çiçek Pasajı benzeri bir yapıya dönüştürülmesi, Güvenli çocuk oyun alanlarının oluşturulması, Semt pazarlarının ve üretici pazarlarının sayısının artırılması, Sahillerin denizden faydalanılabilecek şekilde düzenlenmesi, (plaj, kamp alanı, karavan alanı, vb.) Müftü ve Mezitli Derelerinin ıslahı, Tüm Kentte atık- geri dönüşüm yönetiminin uygulanması, atık su arıtma tesislerinin sayısının artırılması ve modernizasyonu, Bu anlamda, alt yapı veya yerel yönetimlerin alım ve hizmetleri olsun, tüm bunları Mersin firmaları ile yapması kentimiz ekonomisi için, kentin kaynaklarının kentte kalması
Eğitim İşsizlikle mücadele edilmeli, Kent yaşayanlarına yönelik eğitimler düzenlenmeli (Kişisel ve Mesleki Gelişim, Kentlilik Kültürü, Birlikte Yaşamak) Madde bağımlılığı ile etkin mücadele edilmeli, Gezici kütüphaneler oluşturulmalı, Kırsal bölgelerdeki tarımsal üreticilerinin desteklenmesi ve eğitilmesi, İletişim – Tanıtım Öncelikle Yerel Yönetimler kentin tanıtımında başat rol oynamak zorundadır. Başkanlar kentin tanıtımının öncüsü ve lideri olmalıdır. Kent tanıtımında Sosyal medyanın etkin kullanılması, Mersin’e yatırımcı çekilmesi konusunda çalışmalar yapılması, Liman ana giriş kapısının ve bağlantı yollarının yeniden düzenlenmesi, Yönetişim için kurullar oluşturulması ve STK’larla işbirliklerinin sürekliliğinin sağlanması, Stratejik 4’lü; Tarım, Turizm, Sanayi ve Lojistik sektörlerinin gelişimi için aktif olunması, Benim Başkanım Nasıl Olmalı? Mersin’i, Mersin ile birlikte yöneten Kadrosu en az kendisi kadar yetkin olan – Liyakat sahibi olan, Kendisi ve kadrosu ulaşılabilir olan, Mersin’i ulusal ve uluslararası alanda aktif olarak temsil edebilen, Bilgili, ilgili, işini takip eden, İlkeli ve dürüst, şeffaf, Adil, cesur, Yenilikçi, Güzel projeler tasarlayan ve uygulayan olmalıdır.”
Dünya Bakliyat Gününde çocuklara bakliyat tanıtıldı önem kazanmaktadır. Bu önemli konu, çocuklarımızınfizikselvezekagelişiminde önemlidir ve gündemde tutulmalıdır. Bu bilincin başlama yeri de okullardır. Bu anlamda bu etkinliğin burada yapılması çok önemlidir ve anlamlıdır” diye konuştu.
D
ünya Bakliyat Günü’nde ilköğretim öğrencilerinebakliyatınfaydalarıanlatıldı.Birtaraftanobeziteylemücadeleyi destekleyen, diğer taraftan gelecek nesillerin bakliyatı daha yakından tanımasını sağlayan etkinlikle yeni neslin fast food ürünlerden uzaklaştırılıp sağlıklı bakliyat ürünlerine yönlendirilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda MTSO 3 No’lu Hububat ve Bakliyatın İşlenmesi ve Ticareti Meslek Komitesi’nin girişimiyle il genelindeki 9 okulda 6 bin paket bakliyat dağıtıldı. Dünya Bakliyat Günü kapsamında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile Mersin Ticaret Borsası (MTB) işbirliğinde, İl Milli Eğitim Müdürlüğü desteğiyle Halkkent İlköğretim Okulu’nda etkinlik düzenlendi. Etkinlik kapsamında öğrencilere 500 gramlık paketler halinde hazırlanan 6 bin paket bakliyat dağıtıldı. Bakliyat paketleri, ilkokul seviyesinde il genelindeki 9 okuldaki tüm öğrencilere ulaştırılırken, sınıf öğretmenleri tarafından da derslerde bakliyat ürünlerinin faydaları konusunda öğrencilere bilgi aktarıldı. Mersin merkezdeki etkinlik Toroslar ilçesi Halkkent İlkokulu’nda gerçekleştirildi. MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, MTB Yönetim Kurulu Başkanı Abddullah Özdemir, İl Milli Eğitim
Müdürü Adem Koca, öğrenciler ve velileri katıldı. Toroslar Halk Eğitim Merkezi Halkoyunları Ekibi’nin gösterisi ile başlayan etkinlikte, üzerlerinde fasulye, nohut, mercimek, barbunya, bakla gibi bakliyat ürünleri yazan pankartlar taşıyan ve her biri bir bakliyat ürününü temsil eden öğrenciler, bakliyatın sağlığa faydalarını oynadıkları mini bir skeçle anlattı. Kızıltan: “Sofranızdan bakliyatı eksik etmeyin” MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, açılış konuşmasında çocuklara bakliyatın önemini anlatarak, “Bol bol bakliyat tüketin, sofranızdan eksik etmeyin” tavsiyesinde bulundu. Mersin ekonomisinde bakliyatın yerine de dikkat çektiği konuşmasında Kızıltan, “Mersin’in tarımdaki, sanayideki, lojistikteki ve turizmdeki yerini ve iddiasını hepimiz iyi biliriz. Kentimiz uluslararası bakliyat ticaretinde sadece Türkiye’de değil, dünyada lider kentlerden birisidir. Bu başarıdan dolayı, Mersin Ticaret Borsamızı ve tüm Mersinli Bakliyat firmalarımızı kutluyorum. İnsan sağlığı ve ihtiyacımız olan kaliteli gıda anlamında bakliyatın değerini düşündüğümüzde, Mersin’in bu alandaki öncü yeri, sağlıklınesillerinoluşturulmasındadahada
Özdemir: “Haftada en az 3 kez mutlaka bakliyat tüketin” MTB Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Özdemir ise 10 Şubat tarihinin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından resmiolarakDünyaBakliyatGünüilanedildiğini anımsattı. Bu vesileyle çocuklarla birlikte olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirten Özdemir, öğrencilere seslenerek, “Sizler bu ülkenin geleceğisiniz. Bizler için çok değerlisiniz. Hepiniz sağlıklı büyümek için doğru beslenmelisiniz. Bu nedenle haftada en az 3 kez mutlaka bakliyat tüketiniz. Bakliyat, birçok vitamin ve mineral içeriyor, protein seviyesi yüksek ve et ürünlerine eşit olması nedeniyle önemli besinler. Bakliyat yerseniz kemikleriniz gelişir, kaslarınız güçlenir, gözleriniz daha keskin görür, hafızanız güçlenir, cildiniz canlı, dişleriniz sağlıklı olur” dedi. Koca: “Etkinliğin kapsamı genişletilmeli” İlMilliEğitimMüdürüAdemKocaise bu yıl 9 okulda gerçekleştirdikleri bakliyat dağıtımını, önümüzdeki yıllarda diğer okullara da yaygınlaştırmak istediklerini söyledi. Konuşmaların ardından protokol üyeleri öğrencilere sınıflarda 500 gramlık paketler halinde bakliyat dağıttı. Bu dağıtımın ardından da okul bahçesinde öğrencilere ve velilere bakliyattan yapılmış yemekler ikram edildi.
6
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
Tarım ve turizmle öne çıkan ülke:
Dominik Cumhuriyeti, refah seviyesi yüksek ve siyasi hayatı istikrarlı bir ülkedir. 76 milyar dolarlık GSYİH’sıyla Karayipler bölgesinin en büyük ekonomisine ve 10,8 milyonluk nüfusu ile 2’nci büyük nüfus ve yüzölçümüne sahip olan Dominik Cumhuriyeti, Haiti ile birlikte Hispanyola adasında yer alır.
D
ominik Cumhuriyeti Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde son 25 yılda en güçlü büyüme gösteren ülke olmuştur. Ülkede gelir dağılımı adaletsizliği önemli bir sorundur. Ancak yoksulluk oranı her geçen yıl gerilemektedir. Çözümü yetişmiş insan kaynağında bulan Hükümet, 2013 yılından bu yana her yıl GSYİH’nın % 4’üne denk gelen bir bütçeyi eğitim harcamalarına ayırmaktadır. Ülke GSYİH’sının %5,6’sını tarım oluşturur. Adanın yaklaşık %30’u tarıma elverişlidir. Önemli tarımsal ürünler pirinç, şekerkamışı, muz, kahve, pamuk, kakao ve tütündür. Söz konusu ürünler geniş tarlalarda yetiştirilmektedir. Tarım sektörü önemli bir istihdam kaynağı olmakla birlikte ekonomide ikincil bir rol oynamaktadır. Sanayi sektörü ülke GSYİH’sının yaklaşık %33’ünü oluşturur. Ülkedeki gelişmiş sanayi dalları şeker işleme, tekstil ve hazır giyim, çimento ve tütün sanayidir. Ferronikel ve altın madenciliği de gelişmiştir. Ülke GSYİH’sının yaklaşık %66,3’ünü ise hizmetler sektörü oluşturur. Hizmetler sektöründe ise iletişim ve turizm sektörleri ön plandadır. Dominik Cumhuriyeti’ni her yıl 4 milyonun üzerinde turist ziyaret eder. Ülkede yapımı devam eden büyük otel inşaatları mevcuttur. Coğrafi konum Dominik Cumhuriyeti Karayipler’deki Hispanyola adasında yer alır. Hispanyola, Venezuela’nın kuzeyinde, Porto Riko’nun batısında, Küba ve Jamaika’nın doğusundadır. Dominik Cumhuriyeti Hispanyola adasını Haiti ile paylaşır. Haiti, adanın batısında, Dominik Cumhuriyeti ise adanın doğusunda bulunur. 48 bin 511 kilometrekarelik yüz ölçüme sahip olan ülkenin başkenti Santa Domingo’dur. Ülkede genel olarak tropikal iklim hâkimdir. Nüfus ve istihdam Dominik Cumhuriyeti’nin nüfusu yaklaşık 10,8 milyondur. Giderek yaşlanan bir nüfusu olmasına karşın, nüfusun üçte birinden fazlası 20 yaşın altındadır. ABD ve İspanya’ya göç 2005-2009 yılları arasında finansal kriz nedeni ile çok yüksek olmuştur. Ancak son yıllarda bu ülkelerdeki iş olanaklarının da küresel krize bağlı olarak azalması nedeniyle göçte azalma olmuştur. İşgücünün %12,2’si tarım sektöründe, %10,1’i sanayi, %77,7’si ise hizmetler sektöründe istihdam edilmektedir. Ülke dışında çalışan Dominik Cumhuriyeti vatandaşlarının ülkeye gönderdikleri paralar hanehalkı tüketimi için önemli bir finansman kaynağı olmaya devam etmektedir. 2018-2022 döneminde yıllık ortalama 6,7 milyar dolar tutarında (GSYİH’nın yaklaşık % 7,9’u) yurtdışından para aktarımı olması beklenmektedir. Son yıllarda gözlenen güçlü ekonomik büyümeye rağmen ülke dışına göç eden nüfusun geri dönüşüne dair güçlü bir gösterge yoktur. Diğer yandan, ülke Haiti’den büyük bir göç dalgasına da maruz kalmaktadır. Haiti’nin başkenti Portau-Prince’de 2010 yılı Ocak ayında gerçekleşen deprem felaketi ve ne-
MTSO 06 CMYK
ticesinde yaşanan kolera salgını ve tüm bunların beraberinde ülkedeki siyasi istikrarsızlık nedeniyle ülkeden Dominik Cumhuriyeti’ne göç yaşanmaktadır. Ülkede 1 milyon civarında Haitili göçmen bulunduğu tahmin edilmektedir. Haitili göçmenlerin büyük kısmı emek yoğun işlerde, batıdaki ve kuzey batıdaki tarımsal alanlarda ya da başkent Santo Domingo’daki inşaat faaliyetlerinde ve kayıt dışı sektörlerde istihdam edilmektedir. Kısa vadede Haitili göçmenlerin ülkelerine geri dönmeleri ya da Haiti’den göç dalgasının sona ermesi beklenmemektedir. Ekonomik yapı Dominik Cumhuriyeti ekonomisi son yıllarda güçlü büyüme sağlamış, ülkedeki yoksulluk kayda değer oranda gerilemiştir. Ülke, deprem ve tropik fırtınalar gibi doğal felaketler nedeniyle zaman zaman zarar görür. Bu nedenle kapsamlı ve sürdürülebilir büyüme ülke ekonomisi için büyük önem taşır. Dominik Cumhuriyeti Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde son 25 yılda en güçlü büyüme gösteren ülke olmuştur. 2016 yılında %6,6 olan GSYİH artış hızı 2017 yılında biraz yavaşlayarak %4,6 olmuş ve 76 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Gelir dağılımı adaletsizliği önemli bir sorundur. Ancak yoksulluk oranı gerilemektedir. Yoksulluk oranının önümüzdeki yıllarda da biraz daha yavaş bir hızla olsa da gerileyeceği tahmin edilmektedir. İş yapma kolaylığındaki ilerlemelere rağmen ülkenin rekabet edebilirliğinin geliştirilmesi için daha fazla reform gerekmektedir. Dominik Cumhuriyeti’nde daha önce ciddi bir bankacılık krizi yaşanmıştır. Ancak, kriz sonrası uygulanan politikalar ve yapılan düzenlemelerle birlikte bankacılık sektörü sağlamlaştırılmıştır. Ülke ekonomisi ABD ile oldukça ilişkilidir. Ülkeye gelen turistlerin ve yabancı doğrudan yatırımların pek çoğu ABD’den gelmektedir. Ayrıca ABD’de çalışmakta olan Dominikli işçilerin ülkeye gönderdiği dövizler ülke ekonomisinde oldukça önemlidir. Her yıl ülkeye 3 milyar doların üzerinde işçi geliri geldiği ifade edilmektedir. Ekonomide geleceğe yönelik beklentiler Ekonomik büyüme Özel tüketim ve yatırımlardaki büyümenin rahatlaması ile 2019 yılında %5,1 ve 2020 yılında ise ihracattaki daralmaya bağlı olarak % 3,3’lük büyüme beklenmektedir. 2021-2023 arasında ABD’de ülke menşeli mallara yönelik talebin artmasının beklenmesi nedeni ile büyümenin istikrara kavuşarak % 4 civarında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. 2020 Mayıs seçimleri öncesinde hükümet harcamalarında genişleme öngörülebilir. Ancak seçimler sonrasında hükümet harcamaları sıkılaşacaktır. Mütevazı da olsa yeni iş alanları açılması ve yurtdışından işçi gelirleri transferlerindeki beklenen artış özel tüketimin artmasını sağlayacak olup, 2019-2023 arasında özel tüketim harcamaları ortalama % 4,2 büyüyecektir.
İç yatırımlar ve doğrudan yabancı yatırımlardaki artış beraberinde (başta turizm, madencilik ve serbest bölgelere olmak üzere) yatırımlar 20192023 arasında yılda ortalama % 4,6 oranında büyüyecektir. 2019-2023 döneminde tarım sektörü nüfusun önemli bir kısmını istihdam etmeye devam edecektir. Serbest bölgelerde üretimin dönüşerek daha yüksek katma değerli ürünlerin de üretiminin artması beklenmektedir. Bu ürünler tekstil sanayi dışındaki ürünler olup başta tütün ürünleri, elektrikli ekipmanlar, tıbbi ekipmanlardır. Toplam sınai üretimde madencilik (özellikle altın ve ferro nikel) ve inşaat sektörlerindeki üretim artışına paralel olarak dikkat çekici artış olacaktır. Hizmet sektöründe – özellikle turizmde – iyi bir performans beklenmekle birlikte 2020 yılında ABD’de daralan talep nedeni ile sektörde büyüme yavaşlayacaktır. Ancak 2021-2023 döneminde yeniden canlanma gerçekleşecektir. Turizm Turizm sektörünün performansı son yıllarda çok iyidir. Diğer Karayip ülkelerine kıyasla daha fazla turist çeker. Bunun sebebi büyük ve lüks tesislerin varlığı, uluslararası pazarlamanın güçlü olması ve hükümet desteğidir. Otelcilik ve restorancılık sektörü 2016 yılında % 6,4, 2017 yılında % 6,7 büyümüştür. 2017 yılında ülkeye gelen turist sayısı 2016 yılına kıyasla % 4 artarak 6,2 milyona ulaşmıştır. Turizmden elde edilen gelir 2017 yılında 7,2 milyar dolara ulaşmıştır. Lüks tesislere yatırım devam edecektir. Diğer yandan doğa turizmi ve diğer niş turizm sektörlerine de her şey dahil konseptli otellere, lüks ve büyük tesislere de yatırım ve talep devam edecektir. Tarım, hayvancılık ve balıkçılık Dominik Cumhuriyeti’nde tarım sektörü ülke GSYİH’sının %5,6’sını oluşturur ve işgücünün yaklaşık %12,2’si tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Dominik Cumhuriyeti’nin yüzölçümünün %30’u tarım için uygundur. Başlıca tarım ürünleri pirinç, şekerkamışı, muz, kahve, kakao ve tütün olup, söz konusu ürünler geniş tarlalarda yetiştirilir. Tütün ve ürünleri, muz, kakao, şeker, alkollü içecekler ve kahve ülkenin ihraç ettiği başlıca tarım ve gıda sanayi ürünleridir. Tarım sektörü önemli bir istihdam kaynağı olmakla birlikte ekonomide ikincil bir rol oynar. Sektördeki büyüme, artan talep, tarım üreticilerine yönelik kredi ve desteklerdeki artış ve tropikal meyve ve sebzeleri içeren niş ve organik ihraç pazarlarındaki büyüme ile sağlanacaktır. Sanayi Dominik Cumhuriyeti’nde sanayi sektörü ülke GSYİH’sının %33’ünü oluşturur ve işgücünün yaklaşık %10,1’i sanayi sektöründe istihdam edilir. Sanayi üretiminde en önemli sektör tekstil ve hazır giyimdir. Sanayi üretimi büyük ölçüde ülkedeki serbest bölgelerde gerçekleştirilir. Serbest bölgeler ekonominin büyüme motoru görevini üstlenmektedir. Ülke serbest bölgeler uygulamasının
en başarılı örneklerinden biri olarak gösterilir. Serbest bölgeler 1980’ler ve 1990’larda ekonomik büyümenin itici gücü olmuş, 2005 yılında Çoklu Elyaf Anlaşmasının sona ermesi ile birlikte tekstil ve hazır giyim sanayinde artan rekabet nedeni ile serbest bölgelerde üretim gerilemiştir. Ancak 2009 yılından bu yana üretim yeniden artmaya başlamıştır. Tıbbi alet ve cihazlar, kimyasallar ve plastik ve ayakkabı, bölgelerde üretimi başlayan yeni sektörlerdir. Ülkenin diğer önemli sanayi dalları şeker işleme, çimento ve tütün işlemedir. Serbest bölgeler Dominik Cumhuriyeti’ndeki Ser-
best Bölgeler “Serbest Bölgelerin Geliştirilmesi Kanunu” ile düzenlenmektedir. Kanun uyarınca bölgelerdeki üretim ve ihracat faaliyetlerine ilişkin tüm vergi, resim ve harçlardan %100 muafiyet sağlanır. Bu teşvikler Dominik-Haiti sınırındaki bölgeler için 20 yıl süreyle ülkenin geri kalanındaki bölgeler için ise 15 yıl süreyle geçerlidir. Serbest Bölge Ulusal Konseyi, Serbest Bölgeler Mevzuatını yürütmekle sorumlu kuruluştur. 2015 yılı itibarı ile serbest bölgeler içinde faaliyet gösteren 65 adet sektörel park ve 630 adet firma bulunmaktadır. Söz konusu firmaların %36,2’si ABD firmasıdır. Serbest bölgelerde faaliyeti bulunan diğer başlıca ülkeler Kanada, İspanya, Almanya, Hollanda, Güney Kore, İsviçre, İngiltere ve İtalya’dır. Serbest bölgelerde faaliyet gösteren işletmeler daha az bürokratik ve yasal engelle karşı karşıyadır. 2015 yılında serbest bölgelerden 5,5 milyar dolar tutarında ihracat gerçekleştirilmiştir. Madencilik Dominik Cumhuriyeti’nin başlıca madenleri demir, nikel, bakır ve altın ve gümüştür. Bunlardan ferronikel ve bakır başlıca ihraç ürünlerindendir. 2013 yılında Pueblo Viejo (Kanadalı Barrick Gold tarafından işletilmekte) altın madeni üretimine ve ihracata başlamıştır. Altın, maden ihracatına başladıktan sonra ülkenin en önemli ikinci ihraç ürünü haline gelmiştir. 2016-2017 döneminde madencilik sektörüne yatırımlar, Falcondo nikel madeninin yeniden açılması ve küresel metal fiyatlarındaki artışa bağlı olarak artış göstermiştir. Dış ticaret Dominik Cumhuriyeti’nin dünyaya ihracatı 2017 yılında bir önceki yıla göre %3,9 artarak 9,1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Tıp, dişçilik, ve-
terinerlik alet ve cihazları, altın, tütün, elektrik devresi teçhizatı, muz, hazır giyim ürünleri, kakao, şeker ülkenin başlıca ihraç ürünleridir. Dominik Cumhuriyeti’nin ithalatı 2017 yılında bir önceki yıla göre % 12,4 azalarak 15,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Petrol yağları, petrol gazları, binek otomobilleri, mücevherat, ham petrol, tıbbi alet ve cihazlar, telefon cihazları Dominik Cumhuriyeti’nin ithal ettiği önemli ürünlerdir. Başlıca ülkeler itibarıyla dış ticareti Dominik Cumhuriyeti’nin ihracatında ABD % 53,6 pay ile en önemli pazardır. ABD’den sonra en çok ihracat yapılan ülkeler sırasıyla Haiti, Kanada, Hindistan, İsviçre’dir. Türkiye, Dominik Cumhuriyeti’nin ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında 72. sırada yer alır. Dominik Cumhuriyeti’nin en büyük tedarikçisi, coğrafi olarak da en yakın ülkelerden biri olan ABD’dir. Bunun en önemli sebebi Orta Amerika Serbest Ticaret Anlaşması sayesinde ABD menşeli pek çok ürünün Dominik’e gümrük vergisinden muaf olarak girebilmesidir. 2017 yılında Dominik Cumhuriyeti’nin ithalatının % 50’si ABD’den gerçekleştirilmiştir. ABD’den sonra sırasıyla Çin, Meksika, Brezilya, İspanya, İtalya diğer önemli tedarikçilerdir. Türkiye, Dominik Cumhuriyeti’nin 38. tedarikçisidir ve pazarda % 0,4 paya sahiptir. Türkiye ile ticaret Türkiye’nin 2017 yılı itibarı ile Dominik Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdiği ihracat 68,1 milyon dolar, Dominik Cumhuriyeti’nden gerçekleştirdiği ithalat ise 15,4 milyon dolar seviyesindedir. Türkiye’nin Dominik Cumhuriyeti ile olan ticareti Türkiye lehinde bir seyir izler. 2018 yılı Ocak-Kasım döneminde Türkiye’nin gerçekleşen ticaret fazlası 80 milyon dolardır. Kaynak: Ticaret Bakanlığı
Dominik Cumhuriyeti ülke analizi
D
etaylı bilgi ve talepleriniz için www.tibim.org veya Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Ticari Bilgi ve İstihbarat Merkezi’ni ziyaret edebilirsiniz. Sizin için pazar araştırmanızı yapar, kesin müşteri veya potansiyel müşterilerinizin detaylı bilgilerini sunabiliriz. Dominik Cumhuriyeti ithalatı (2017) 2017 yılında 19,5 milyar dolarlık ithalat gerçekleştiren Dominik Cumhuriyeti’nin ithalat yaptığı ilk 3 ülke sırasıyla; 8,68 milyar dolar ile Amerika Birleşik Devletleri, 2,58 milyar dolar ile Çin ve 899,6 milyon dolar ile Meksika’dır. Türkiye, Dominik Cumhuriyeti pazarında 95,5 milyon dolar ve % 0,49 payı ile 24. sırada yer alır. Ürün özelinde Dominik Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği ithalat incelendiğinde; 1,85 milyar dolar ile ilk sırada hacimce %90 (kayıplar dahil) içeren 210 °C “ASTM D 86 yöntemi” (biyodizel içerenler hariç) damıtılmış petrol veya bitümlü minerallerin hafif yağları ve müstahzarları; 514,9 milyon dolar ile motorlu taşıtlar ve esas olarak kişilerin taşınması için tasarlanmış diğer motorlu taşıtlar, ikinci sırada; 481,4 milyon dolar ile terapötik veya profilaktik amaçlı karışık veya karıştırılmamış ürünlerden oluşan ilaçlar üçüncü sırada yer alır. Dominik Cumhuriyeti ihracatı (2017) Dominik Cumhuriyeti’nin toplam 8,86 milyar dolar ihracatında en büyük paya sahip ilk 3 ülke sırasıyla 4,72 milyar dolar ile Amerika Birleşik Devletleri birinci, 852,5 milyon dolar ile Haiti ikinci, 787,9 milyon dolar ile Kanada üçüncüdür. Dominik Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye 2017 yılında 1,66 milyon dolar ihracatının olduğu görülür. Ürün özelinde Dominik Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği ihracat incelendiğinde 1,49 milyar dolar ile ilk sırada parasal amaçlar için kullanılmayan altın yer alır. Bu ürün grubunu, 713,6 milyon dolar hacim ile tütün içeren purolar, 668,9 milyon dolarlık hacimle tıp, cerrahi veya veterinerlik bilimlerinde kullanılan aletler takip eder. Dominik Cumhuriyeti- Türkiye dış ticareti (2017) Dominik Cumhuriyeti’nin Türkiye’den ithal ettiği
ürünlerin başında 16,19 milyon dolar ile ilk sırada hacimce %90 (kayıplar dahil) içeren 210 °C “ASTM D 86 yöntemi” (biyodizel içerenler hariç) damıtılmış petrol veya bitümlü minerallerin hafif yağları ve müstahzarları yer alır. Bu değer Dominik Cumhuriyeti’nin bu ürün özelinde yaptığı toplam ithalat değerinin %088’ine karşılık gelir. Dominik Cumhuriyeti’nin Türkiye’den en çok ithal ettiği ikinci sıradaki ürün ise 9,06 milyon dolarlık hacim ile sıcak haddelenmiş, düzensiz sarılmış bobinlerde, alaşımsız serbest kesilmiş çelikten çubuklardır. Bu değer Dominik Cumhuriyeti’nin bu ürün özelinde yaptığı toplam ithalat değerinin % 21,7’sine karşılık gelir. Dominik Cumhuriyeti’nin Türkiye’den en çok ithal ettiği üçünü sıradaki ürün ise 8,1 milyon dolarlık hacim ile çimento klinkerleridir. Bu değer Dominik Cumhuriyeti’nin bu ürün özelinde yaptığı toplam ithalat değerinin % 65,1’ine karşılık gelir. Dominik Cumhuriyeti’nin 2017 yılında Türkiye’ye yaptığı ihracatta ilk sırada 527 bin dolar ile sığır “buffalo dahil” veya at hayvanlarının tüm çiğ derileri gelmektedir. Bu değer ürün özelinde Dominik Cumhuriyeti’nin yaptığı toplam ihracatın %27,8’ine denk geldir. Bu ürünü 346 bin dolar ile kullanılmış tekstil veya yeni paçavra, hurda sicim, ip, halat ve kablolar ve bunların yıpranmış ürünleri takip eder. Bu değer ürün özelinde Dominik Cumhuriyeti’nin yaptığı toplam ihracatın %1,39’una denk gelir. 287 bin dolar ile tütün içeren purolar Dominik Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye yaptığı ihracatta üçüncü sıradadır. Bu değer ise ürün özelinde Dominik Cumhuriyeti’nin yaptığı toplam ihracatın %0,04’üne denk gelir. Yukarıda verilen değerler ihracat yönlü bakılıyorsa FOB, ithalat yönlü bakılıyorsa CIF değerlerdir. Kaynak: MTSO Ticari Bilgi ve İstihbarat Merkezi Hedef Pazar Matrisi,2019 * Başka yerde belirtilmemiş alan: düşük değerli ticaret için veya rapor eden ülke tarafından bir hata yapılmışsa kullanılır. Raporlama yapan ülke bu özel durumlarda ticaret ortağının ayrıntılarını göndermez. Bazen şirket bilgilerini korumak için de bu yöntem kullanılır.
7
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
Sanayiciler üretim envanteri çıkarma hedefinde
M Oğuz Akar Tülücü
MTSO 27 No’lu Makine Sanayi Meslek Komitesi Başkanı
Bir araya gelerek ülkemizde üretilmeyen ürünler için Mersin sanayisi ne yapabilir? Ülkemizin savunma sanayisi için Mersin sanayisi ne yapabilir? Birleşmenin getireceği güçle hangi önemli projelere imza atabiliriz saptamak istiyoruz.
TSO 27 No’lu Makine Sanayi Meslek Komitesi, yapacakları çalışma ile Kentin üretim gücünü saptayıp, bu üretimin gerçekleşebileceği makine envanterini çıkarma hedefinde. Bu sayede kentte hangi büyüklükte üretim yapılabileceğini belirleyeceklerini anlatan 27 No’lu Komite Başkanı Oğuz Akar Tülücü, “Ardından mevcut gücümüzle ülkemizin ithalatının önüne geçmek adına ihtiyaç duyulan üretim alanlarından hangisine talip olabileceğimizi belirleyeceğiz. Önceliğimiz ise savunma sanayi olacak” dedi. Türkiye’nin zor ekonomik koşullardan geçtiği bir dönemde olduğunu ve özellikle 2019 –2020yıllarının da zorlu geçeceğini tahmin ettiklerini kaydeden Mersin Ticaret ve Sanayi Odası(MTSO) 27 No’lu Makine Sanayi Meslek Komitesi Başkanı Oğuz Akar Tülücü, “Biz de üyelerimizin üretimlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak adına şimdiden bir takım önlemler almak istiyoruz. Çalışmalarımıza da bu hedef doğrultusunda yön vermeyi düşünüyoruz” dedi. Bunun için ilk olarak kentin üretim gücünü belirlemek istediklerini ifade eden Tülücü, “Gerek yapacağımız anketler gerekse bire bir yerinde görüşmelerle hangi firmamız ne üretiyor? Ne üretebilir? Kimin elinde hangi makineler var? Ne kadarını yüzde kaç kapasite ile kullanıyor? Tüm bunları belirleyeceğiz” dedi. Mersin sanayisi çok güçlü olmasına rağmen bu gücünün farkında olmadığını, geniş bir makine parkı bulunsa da bu makinelerin tam kapasite ile değerlendirilemediğini dile getiren Tülücü şunları söyledi: “Bu gücü reel olarak saptamamızın ardından bir araya gelmemiz halinde büyük işlere imza atabiliriz. Bunun için ikinci aşamada neler yapabileceğimizi ve bu yapabileceklerimize hangi firmalarımızın dahil olmak istediğini belirleme arzusundayız. Ülkemizde üretilmeyen ürünler için Mersin sanayisi ne yapabilir? Ülkemizin savunma
sanayisi için Mersin sanayisi ne yapabilir? Birleşmenin getireceği güçle hangi önemli projelere imza atabiliriz saptamak istiyoruz.” “Desteklerden daha fazla yararlanabiliriz” Özellikle kaynak bulma noktasında her geçen gün daha da zorlandıkları bir süreçte güç birliğine gidilmesi halinde kamu desteklerinden de daha fazla faydalanılabileceğine dikkat çeken Oğuz Akar Tülücü, “Çok sayıda güç birliği desteği bulunduğu gibi ithalatın önünü kesecek üretim alanlarına özel teşvikler de var. Belki tek başımıza bu ürünleri üretebilmemiz mümkün değil ama güçlerimizi birleştirirsek bu ürünleri üretebileceğimiz gibi bu üretimi gerçekleştirebilmek adına önemli desteklerden de yararlanabiliriz” dedi. “Haziran ayına kadar bekleyeceğiz” Çalışmanın ilk aşamasını Haziran ayında başlatacaklarını açıklayan Oğuz Akar Tülücü, bunun sebeplerini ise şöyle anlattı: “İşletme kredi faizlerinin çok yüksek olması nedeniyle firmalarımız farklı arayışlar içine girdi. Yaptığımız araştırmalarda her 100 firmamızdan 30’a yakınının sektör değişikliğine gitmek istediğini gördük. Öncelikle bu durumun netleşmesi için yılın ikinci yarısını beklemek istiyoruz. Firmalarımız halihazırda çalışanlarıyla birlikte ayakta kalma mücadelesi verdiği için şu anda yapacağımız bir saptama bize istediğimiz sonuçları vermeyecektir. Haziran ayı itibariyle konunun netleşeceğini ve Mersin’de makine sektörünün kendisine bir yol haritası çizeceğini düşünüyorum.” “Firmalara her türlü teşvik ve destek anlatılacak” Haziran ayında oluşturacakları bir komisyonun ilgili çalışmayı yürüteceğini anlatan Oğuz Akar Tülücü, bu komisyonun üye işyer-
lerini bire bir ziyaret ederek gerek yüz yüze görüşmelerle gerekse uygulayacakları anketlerle saptamalarda bulunacağını anlattı. Tülücü, komisyonun bir serbest sanayici, bir profesyonel danışman, bir Makine Mühendisleri Odası Üyesi ve bir de üniversiteden akademisyen olmak üzere 4 kişiden oluşacağını anlattı. İlk aşamayı yaklaşık 3 ayda tamamlamayı planladıklarını kaydeden Tülücü, “Burada amacımız yalnızca birlikte hareket etmek değil. Bu firmalarımız arzu ederse yollarına tek başlarına da devam edebilirler. Bu nedenle ziyarete giden Çalışma Komisyonu Üyeleri, ziyaret ettikleri firmaları her türlü bireysel teşvik ve destek konusunda da gerek yazılı gerekse sözlü olarak bilgilendirecek. Sonuç olarak biz mutlaka ortaklık olsun değil, firmalarımızın yolu açılsın ve sürdürülebilirliklerine katkı sağlayalım istiyoruz” dedi. İkinci üç ayda ise Çalışma Komisyonu ve Meslek Komitesi Üyeleri olarak bir araya gelip sonuçları değerlendireceklerini anlatan Tülücü, yapılan anketleri değerlendirip birlikte hareket etmek isteyen ve birbirinin ekipmanına ihtiyacı olan firmaların eşleştirilmesini ve ihtiyaç duyulan eğitimleri saptayacaklarını söyledi. “Kümelenme çalışmalarına ağırlık vereceğiz” Komite olarak kümelenme çalışmaları üzerinde duracaklarını belirten Oğuz Akar Tülücü, bu konuda ise şu açıklamayı yaptı: “Bünyemizde çok farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar var. Örneğin asansörcü ile demir satan kişinin aynı toplantıya katılması çok verimli olmuyor. Kümeler oluşturarak o kümenin özel sorunlarını belirleyip komiteye ve Oda Yönetimine sunup ayrı ayrı takip etmeyi düşünüyoruz.” “Banka faizleri sektörü zorluyor” Sektörün sorunlarına da deği-
nen Tülücü, özellikle işletme kredi faizlerine dikkat çekti. Faiz artışının firmaları ciddi ölçüde zorladığına değinen Tülücü, “2018 yılı Temmuz ayı öncesi kullanılan kredilerin yatırıma döndüğü sırada birden faiz artışı yaşandı ve bankalar yeni verdikleri kredilerin yanında geçmişte alınan kredilere de bu yüksek faiz oranlarını yansıttı. Bu durumda zaten borç yükü altındaki işletme sahipleri ekstra bir sıkıntıya girdi. Çünkü ödeme dengelerini bir önceki faiz oranları üzerinden ayarlamışlardı. Bu noktada bankaların kamu ile işbirliği içinde bu aradaki farka çözüm üretmesini bekliyoruz. Tüm sektör temsilcilerinin bu faiz hareketleri nedeniyle dengesi bozuldu. Bozulan denge nedeniyle kimse cesur adımlar atamıyor, herkes tedirgin. Bir adım atarken bir sonrasını hesaplayamıyor, zarar edip etmeyeceğini kestiremiyor. Ayrıca düzenli sipariş akışı da bozuldu. Düzensiz talepler de firmaların önünü görmesini zorlaştırıyor. Tüm bunlar bir araya gelince firmaların kimyasını bozdu” dedi. “Asgari ücretteki artış da ödeme dengelerini bozdu” Bunun yanında yüksek enflasyon ve asgari ücretteki artışın da firmaları olumsuz etkilediğini ifade eden Oğuz Akar Tülücü, şöyle konuştu: “Asgari ücretteki artış ne çalışanı memnun etti ne de işvereni. Aksine işveren üzerinde ciddi bir yük oluşturdu. Sadece asgari ücretin yükselmesi değil bir de vergi dilimleri var. Vergi dilimleri kaldırılması gerekirken altıncı ay itibariyle bir üst dilime geçiliyor. Firma, çalışanının ücretinde düşme olmaması düşünde olursa vergi dilimindeki değişiklikten dolayı oluşan farkı ödemek durumunda kalır ve bir ek yük daha yüklenmiş olur. Artan maliyetler karşısında en azından bu konuda Hükümetimizden bir destek bekliyoruz.”
Sınav sistemi varsa, dershanelere ve kurslara ihtiyaç var
M
TSO 28 No’lu Eğitim Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı Mehmet Cahit Tunç, son yıllarda yapılan değişikliklerle eğitim sektörünün ciddi haksızlıklara uğradığına inandıklarını dile getirip, eski dershane sisteminin devam etmesini beklediklerini söyledi. Temel liselerin kapatılacak olmasının doğru bir karar olduğunu belirten Tunç, “Ancak özel öğretim kurslarının kapatılması ciddi bir hata olur. Dershane sisteminin geri getirilmesi gerektiğini, buna ciddi ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz” değerlendirmesini yaptı. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 28 No’lu Eğitim Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı Mehmet Cahit Tunç, bir taraftan komite çalışmaları hakkında bilgi verirken diğer taraftan sektörün sorunlarına dikkat çekip çözüm önerilerini anlattı. İlk olarak son günlerde yoğun olarak gündeme taşınan temel liseler ve özel öğretim kurumlarına değinen Tunç, yaşanan süreci ve bugün gelinen noktayı şöyle özetledi: “Her şey yaklaşık 4 yıl önce dershanelerin dönüşüp temel liselerin açılması ile başladı. Dershanelerin büyük bölümü temel liselere dönüştürüldü, ruhsatlar verildi. Ancak bir şart vardı, 4 yılın sonunda, yani 30 Haziran 2019 itibariyle bu temel liseler kapatılacak ve tam teşekküllü okullara dönüşeceklerdi. O dönemde temel lise sahipleri bu konuda taahhüt verdikleri için şu anda gerekli yatırımlarını tamamlamış olmaları ve Haziran ayı itibariyle tam teşekküllü okullarını açmaları ya da mevcut okullarını kapatmaları gerekiyor. Bu konuda hiçbir sorun yok. Ancak özel öğretim kurslarında ciddi sorunlar yaşanıyor. Kapanan dershanelerle birlikte temel liseye dönüşmeyen kurumların bir kısmı özel öğretim kursları adı altında yollarına devam etti. İlk etapta bu kurslara
MTSO 07 CMYK
5 derse kadar eğitim izini verildi. Yani bir kurs, seçeceği 5 branşta ders verebilecekti. Ancak geride bıraktığımız dört yılda kademeli olarak bire indirildi. Bu da önemli bir sorunu beraberinde getirdi çünkü özellikle devlet okullarında okuyan öğrenci velileri, sınava girecek olan çocuklarına takviye ders aldırma ihtiyacı duydu. Gönderdikleri kurslar yalnızca bir dersten eğitim verince birkaç kursa göndermeye maddi güçleri yetmedi. Bunun sonunda da çok sayıda kaçak, ruhsatsız kurs oluştu. Ortada ciddi bir ihtiyaç olunca sayının artışına kimse müdahale edemediği gibi bunların kontrolünün yapılabilmesi de çok mümkün olmadı. Bu kaos yaşanırken geçtiğimiz günlerde tüm özel öğretim kurslarının kapatılacağına dair bir açıklama yapıldı.” Bugün gelinen noktada özel öğretim kurslarının açılması sırasında uygulanan tek ders sınırlamasıyla da ciddi sorunlar yaşandığını belirten Tunç, “temel liselerin kapatılması kararı hukuka uygun. Ona bir itirazımız yok, ama dershanelere de ihtiyaç olduğu kesin” değerlendirmesini yaptı. Okullara girişlerde halen sınav sisteminin devam ettiğini, bu nedenle insanların kurslara ihtiyacının sürdüğünü vurgulayan Tunç, “Geçmişte 1500 – 2 bin TL ödeyen herkes dershanelerden yararlanıp çocuklarının eksik derslerini takviye edebiliyordu. Bugün ise tek tek kurslara gönderilmesi nedeniyle rakamlar 15 bin TL’lere yaklaştı ve gelir seviyesi düşük kişiler bu imkandan yararlanamıyor. Eğitimdeki adalet de bozuldu. Birden fazla dersin verilebildiği eski dershanecilik sistemi geri gelmeli. Üniversiteye hazırlık, LGS, AYT ve TYT olmak üzere her türlü sınava yönelik dersler bir arada verilebilmeli” dedi.
“İstihdama önemli katkı sağlıyoruz” Özel kursların istihdama da önemli bir katkı sağladığını anlatan M. Cahit Tunç, “Atanamayan çok sayıda öğretmenimiz bulunmakta. Sektörümüz yaklaşık 200 bin çalışanla yoluna devam ederken kapatılması halinde bu kişiler de açıkta kalacak. Mevcut durumda her bir kurum gerek istihdama katkı sağlayıp gerekse vergileriyle ekonomiye destek olurken kapatılması halinde açıkta kalacak öğretmenlerin de dahil olmasıyla birlikte kaçak eğitim kurumu sayısı artacak ve konunun ekonomik zararı daha da artacak. Üstelik kursların kapanmasıyla doğacak kayıt dışı gelirin farklı yerlere ulaşması da ihtimaller arasında” değerlendirmesini yaptı. Sektör temsilcilerinin bugün bir yasaya güvenip yatırım yaptığını, ciddi borçların altına girdiğini hatırlatan Tunç, kapanmaları halinde bu borçları da peşlerinde götüreceklerini ve zincirin halkaları olarak diğer sektörlerin de sıkıntı yaşayacağını söyledi. “Mezun öğrencileri de görmezden gelemeyiz” Aynı zamanda bir milyondan fazla mezun öğrenci bulunduğunu ve bu öğrencilerin özel öğretim kursları aracılığıyla sınavlara hazırlandıklarını hatırlatan Tunç, bu öğrencilerin de görmezden gelinmemesi gerektiğini, kursların kapatılması halinde gidebilecekleri bir eğitim kurumu kalmayacağını söyledi. Bu öğrencilerin eğitim yerine sokağa yönlendirilmiş olacağını vurgulayan Tunç, bu yanlıştan vazgeçilmesini beklediklerini anlattı. “Vaat edilen destekler verilmedi” Dershaneler yerine okullaşmanın teşvik edildiğini kaydeden Tunç, şu açıklamaları yaptı: “Dershanelerin kapatılması
sürecinde başta arsa teşviki olmak üzere okul yatırımı yapacak kişilere çeşitli teşvikler vaat edilmişti ancak hiçbiri yerine getirilmedi. Sektör temsilcileri büyük borçların altına girdi ve büyük stres yaşadı. Mali sorunları düşünmeleri nedeniyle eğitim kalitesine odaklanamadı. Bir dershaneyi 300 – 400 bin TL’ye açabilirsiniz ancak okul için en az 3 milyon TL yatırım gerekiyor. Bir okul rantabl olabilmesi için de en az 4 yıl kendisini çevirebilecek cari gelire sahip olmalı. Bu da en az 250-300 sabit öğrenci anlamına geliyor. Yeter sayıyı bulamayan okullar ciddi ekonomik sorun yaşıyor ki bu da hem sektöre hem de ülke ekonomisine zarar veriyor.” “Yabancı dil sorununa çözüm arıyoruz” Komite çalışmalarına da değinen M. Cahit Tunç, Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisinin yabancı dili konuşamamak olduğunu belirtti. İl genelinde bir yabancı dili konuşabilme oranının yüzde 2,5 – 3 seviyelerinde olduğunu vurgulayan Tunç, bu sorunun çözümü için Eğitim Komitesi olarak MTSO bünyesinde üyelere yönelik ücretsiz yabancı dil eğitimi verme adına çalıştıklarını söyledi. Aynı şekilde sektöre yönelik eğitimler planladıklarını da anlatan Tunç, “Örneğin sektörümüzde birçok işveren ya da çalıştıkları muhasebeciler olsun, mali müşavirler olsun iş sözleşmesi nasıl yapılır? Bilmiyor. Kadrolu ya da sözleşmeli personelin hukuki haklarından haberdar değiliz. Eğitim ödeneklerinin öğretmene ne zaman ve ne kadar verilmesi gerektiğini bilmiyoruz. Bu nedenle her bir işletmemiz özellikle işten ayrılmalar noktasında ciddi sorunlar yaşıyor. Bu sorunların çözümü için eğitim alanında profesyonel bir firmadan eğitim alınması için çalışma yürütmeyi planlıyoruz” dedi.
Mehmet Cahit Tunç
MTSO 28 No’lu Eğitim Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı
Türkiye’de bir milyondan fazla mezun öğrenci var. Bu öğrenciler sınavlara özel öğretim kursları aracılığıyla hazırlanıyor. Kursların kapatılması halinde gidebilecekleri bir eğitim kurumu kalmayacak.
8
YIL: 21 | SAYI: 369 | 17 Şubat - 2 Mart 2019
| www.mtso.org.tr
AKY Technology, üretimden satışa her alanda teknoloji tabanlı çalışıyor
Gökmen Akyürek
AKY Technology CEO’su
S
AKY Technology, kuru gıda ürünlerinin tarladan sofraya ulaşana kadar geçirdiği proseslerin tamamını içeren makinelerinin tümünü üreten dünyadaki sayılı firmalardan biri. Onu sektöründe farklı kılan özelliği ise üretimden satışa kadar yürüttüğü faaliyetlerin tamamında teknolojiye odaklanması ve olmayanı üretme hedefi.
ektördeki 50 yıllık tecrübesini arkasına alarak 2014 yılında faaliyete başlayan AKY Technology, 3 kişi ile çıktığı yolda bugün çalışmalarını 350’nin üzerindeki personel ile sürdürüyor. 75’in üzerinde ülkeye ihracat yapan firma, bugün artık yurtdışı yapılanmalarına odaklanıyor. Hedefte ise 10 yıl içinde 50 farklı ülkede irtibat ofisi ve showroom açmak var. Her zaman piyasada olmayanı üretme ilkesiyle hareket eden AKY Technology’nin en büyük dayanağı ise güçlü ar-ge’si ve teknoloji temelli pazarlama stratejisi. 40 kişilik mühendis kadrosu ile ar-ge çalışmalarını aralıksız sürdüren firma, her yıl piyasaya sürdüğü makinelerini yeniliyor ve bunlara yenilerini ilave ediyor. Sürekli bir teknoloji üretmenin riskleri bulunduğuna da dikkat çeken AKY Technology CEO’su Gökmen Akyürek, “Nedir bu riskler? Örneğin geri dönüşü fazla olmayan makineleri piyasaya sürüp farklı arızalarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Müşteriden tepki de alabiliyorsunuz. Ya da sorunsuz giden çalışmalarda beklentileri artırıyorsunuz. Ama risk almak önemli. Risk almazsanız teknolojinizi geliştiremezsiniz” diyor ve ekliyor: “Biz, yeni teknolojiyi dünyaya hizmet olarak düşünüyoruz. Bugün bizim geliştirdiğimiz 300’e yakın makine bulunmakta.” AKY Technology CEO’su Gökmen Akyürek, elde ettikleri başarının sırrını MTSO Haber Gazetesi için şöyle anlatıyor: “Farkımızı ortaya koymalıyız” Aslında çok genç bir firma olmamıza rağmen sektörde köklü bir geçmişimizin olması nedeniyle başarı basamaklarını 5 yıl önce kurulmuş bir firmaya oranla çok daha hızlı tırmanabildik.
Babadan gelen bir işin devamını yapıyoruz. Firmamız belki 2014 yılında faaliyete başladı ama sektörde 50 yıllık bir bilgi birikimimiz vardı. Babamın ardından ikinci kuşak olarak benim de şu andaki firmamızı kurmadan önce sektörde 15 yıla yakın anlamlı bir deneyimim oldu. Bu nedenle yeni bir yola çıktığımda avantajlarım da risklerim de bulunduğunu söyleyebilirim. Avantajlıydım çünkü geçmişte yapılan hataları biliyordum ve bu hatalardan ders alarak daha iyilerini yapabilecektim. Risklerim vardı çünkü farklı bir sektörde çalışmıyordum. Aynı sektör için aynı makineleri üretirsem aynı müşteriye satış yapmanın zorluğunu biliyordum. Ama güzel olanı bu riski nasıl aşabileceğimi de biliyordum. Farkımızı ortaya koymalı, müşteriye farklı makineler sunmalıydık. Bunun için de çalışmalarımızın temeline teknoloji ve ar-ge’yi aldık. “3 işçiden, 350 personele” Şirket 2013 yılında kuruldu ama faaliyete 2014 yılında başladık. Başlangıçta 3 kişiydik, bugün fabrikamız 350’nin üzerinde personel ile hizmet veriyor. 400 metrekare alandan bugün 40 bin metrekarenin üzerinde kapalı alana ulaştık. Daha önce de söylediğim gibi yeni kurulsak da sektörde tanınan bir firma olmamız nedeniyle kuruluşumuzun 15’inci gününde ilk ihracatımızı gerçekleştirdik. İlk TIR’ımızı Bulgaristan’a yükledik. Bugün ise 75’in üzerinde ülkeye sürekli ihracatımız bulunuyor. Bilgi birikimi ve teknolojimiz hazır olduğu için bize bir tek bu teknolojiyi geliştirmek kaldı ve çok fazla zorluk çekmedik. Farklı ürünleri piyasaya sürebilmek, piyasadaki mevcut makineleri geliştirebilmek adına önce üretimde kullandığımız
makine parkımızı yeniledik. Farkımızı ortaya koymalıydık ve alıcının bu farktan emin olması gerekiyordu. Yani var olan makinelere gözle görülür ciddi bir fark katmalıydık. İşte biz bunu yaptık ve ardından yeni ürünlerimizi tanıtabilmek adına ürünlerimizin özelliklerini kağıda çevirip kataloglardan satış yapmaya başladık.
fazla geliştirmenin riskleri de yok değil. Daha önce kullanılmamış bir teknolojiyi piyasaya sürdüğünüzde gerek sizin yaptığınız üretim hatasından kaynaklı gerek müşteri kullanımı kaynaklı farklı arızalarla karşılaşabiliyorsunuz. Müşteriden olumsuz geri dönüşler de gelebiliyor. Ya da iyi sonuç alındıysa beklentileri artırabiliyorsunuz. Örneğin Avrupalı üreticiler halen 50 yıl önce ürettikleri makinelerin satışına ağırlık veriyor ve uzmanlaştıkları makineler olduğu için daha az riskle karşılaşıyorlar. Ama biz daha çok riske razıyız. Çünkü riski göze almazsanız yeni bir teknoloji üretemezsiniz. Biz çalışma prensibimiz çerçevesinde yeni teknolojiyi dünyaya hizmet olarak düşünüyoruz. Sadece bizim geliştirdiğimiz 300’e yakın makine var. Birçok yeni teknoloji ürünün üzerinde AKY Technology imzası var. “Kopya çekmek, harakiri yapmak olur” Firmamızda şöyle bir kural var. Hiçbir mühendisimiz asla kopya çekemez. Kopya çekmemizin kendi kendimizi baltalamamız, harakiri yapmamız anlamına geleceğini en üst düzeydeki çalışandan üretimdeki işçimize kadar herkese hissettirdiğimizi düşünüyorum. Esinlenebilirler ama mutlaka esinlendikleri makineleri geliştirmeleri gerekiyor. Aynısını bire bir yapmaları kesinlikle kabul edilebilir bir durum değil. Daha iyi anlaşılabilmesi adına şöyle bir örnek verebilirim. Örneğin Huawei marka telefonlar iphon’dan etkilenerek yola çıktı ve geliştirdikleri teknoloji ile şu anda ciddi bir yarış veriyor ve iphon’u geçebileceğinin sinyallerini veriyor. Teknolojinin her alanında esinlenme, etkileşim olabilir ama bire bir aynısını üretmek kabul edilemez.
“Para kazanabilmenizin tek yolu dünya genelinde olmayanı yapmak” Aslına bakacak olursanız müşterilerimizin çok büyük bir teknoloji beklentisi olduğunu söylemek mümkün değil. Bizi teknolojimizi geliştirmeye iten kuru gıdadan çok kavrulmuş gıda ve sonraki ürünleri üreten firmalar. Anahtar teslim fabrika kuruyoruz ve bu kurulumlar sırasında oluşan talepler de bizi bir adım ileri taşıyor. Firma eğer kullanılan bu teknoloji bize yetmiyor derse onu bir üst teknolojiye taşıyabilecek bilgi birikimi ve donanıma da sahibiz. Kısacası şunu söylemek mümkün. Para kazanabilmemizin tek yolunun dünya genelinde olmayanı yapmaktan geçtiği inancı ile hareket ediyoruz. Sektörde bir boşluk varsa hemen o boşluğu dolduracak makineyi yaparak ilerliyoruz. Ar-ge yapmaktaki amacımız literatüre geçmek, yeni buluşlarla kitaplarda yer almak değil. Tamamen ticari kaygılarla, para kazanabilmek adına çalışıyoruz. Ticarileşemeyen ar-ge’nin önemli olduğunu düşünmüyoruz. Bunu yaparken de hiçbir ar-ge desteği almadığımızı söyleyebilirim. Bugün küçük el aletlerinden paketleme robotuna kadar her segmentte bine yanı ürün çeşidimiz bulunuyor. “Ar-Ge Merkezi kurduk” Bununla birlikte fabrikamız bünyesinde gerekli standartları yerine getirerek iki ay önce bir de Ar-Ge Merkezi kurduk. Mersin’de ar-ge merkezine sahip sayılı firmalar arasına adımızı yazdırdık. Bundan sonra arge çalışmaları daha çok proje odaklı yürütüp ekonomik destek
sağlayabileceğiz. Çünkü 2019 yılından itibaren yaptığımız arge çalışmaları Sanayi Bakanlığı tarafından resmiyet kazanacak. Bu da örneğin TÜBİTAK’a bir proje yazacak olursak bize öncelik verilmesini sağlayacak. Bu nedenle önümüzdeki süreçte projeli işlere yoğunlaşmayı planlıyoruz. Çalışma prensiplerimiz sonucu hızlı bir gelişim sağladığımızı söylemek mümkün. 2014 yılında kurulduk. 2015 yılında ilk büyük fabrikamıza geçtik. 2016 yılında ise ikinci fabrikamızı kurduk. İlk fabrikamızda üretim ve boya grubu, ikinci fabrikada ise montaj, birleştirme ve sevkiyat bölümlerimiz bulunmakta. 3. fabrika yatırımını ise şimdilik biraz öteledik. “Yurtdışı yapılanmaya odaklandık” Konuşmamın başından itibaren başarı hikayeleri anlattım. Elbette bu başarıyı yakalayabilmemiz güçlü bir ekiple mümkün. Çekirdek kadromuzla yıllardır birlikte çalışıyoruz ki bu da gücümüzü artırıyor. Personelimizin bize para kazandırdığını bildiğimiz için kazandığımızı da paylaşmayı bilen bir firmayız. Bunu yapmazsanız kadronuzu koruyamaz ve büyüyemezsiniz. Şu anda daha çok yurtdışı yapılanmamıza odaklandık. AKY Bulgaristan, AKY İsrail ve AKY İspanya’yı kurduk. AKY Mısır üzerinde çalışıyoruz. Yapılandığımız ülkelerde irtibat ofisleri ve showroom’lar açıyoruz. Üretimimiz her zaman Türkiye’de olacak ama yurtdışı temas noktalarının önemini de biliyoruz. Bu nedenle hedefimiz 10 yıl içinde en az 50 noktada yapılanabilmek.
“40 kişilik mühendis kadrosuna sahibiz” Bizim için sattığımız makinelerde geri dönüşler de çok önemli. Çok fazla makine satıyoruz ve bu nedenle çok sayıda geri bildirime ulaşabiliyoruz. Aslına bakarsanız bu, ciddi bir avantaj. Gelen bu dönüşleri fırsata çevirip, kendinizi geliştirmenize imkan tanıyor. Yaptığımız hataları düzeltip yeni teknolojileri geliştirime olanağımız oluyor. Ya da gelen talepleri karşılayabilecek yeni ürünler üretebiliyoruz. Dünyada bizim sektörümüzde yürütülen çalışmaları yakından takip ederek ona göre pozisyon yaratabiliyoruz. Bir teknoloji geliştirmek için mutlaka müşteriden talep gelmesini de beklemiyoruz. 40 kişilik bir mühendis kadromuz var ve hep birlikte sektörü de takip ederek kendimiz de makinelerimizin her yıl farklı donanımlı bir üst versiyonunu üretip, kullanıcıların dikkatini bu yeni makinelere çekebiliyoruz. Ve bu çalışmayı da genellikle bir yıl önceden tamamlıyoruz. Örneğin 2019 yılının tüm yeni teknolojileri şu anda elimizde mevcut. Nisan’da hangi yeni teknolojiyi, Haziran’da hangi yeni teknolojiyi piyasaya süreceğimizi biliyoruz. “Risk almazsanız teknoloji üretemezsiniz” Elbette bu arada teknolojiyi
“Teknoloji temelli firmaları önemsiyoruz”
Y
önetim Kurulu Üyeleri Yasemin Taş ve Halil Kürek ile birlikte AKY Technology firmasını ziyaret eden Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, fabrikanın çalışmaları hakkında bilgi aldı. Tüm dünyada üretimde teknoloji ve ar-ge’nin öne çıkmaya başladığını hatırlatan Kızıltan, Mersin’de de bu ilkeyle çalışan
MTSO 08 CMYK
firmaların sayısının artmasını önemsediklerini söyledi. Yüksek katma değerli, teknoloji tabanlı ürünlerin üretilmesi ve ihraç edilmesinin kent ekonomisini de ülke ekonomisini de daha üst liglere taşıyacağını vurgulayan Kızıltan, “Amacımız yaptığımız haberlerle kentimizde bu hedeflerle çalışan firmalarımızın tecrübelerini diğer üyelerimizle paylaşıp bilgi birikimlerinden
daha fazla firmamızın faydalanmasını sağlayabilmek. Büyüme tek bir firmamızın değil, kentimizdeki tüm firmalarımızın başarıya ulaşmasıyla mümkün olacaktır. Bunun için en büyük beklentimiz büyük firmalarımızın sektöre yeni adım atan firmalarımıza sahip çıkıp desteklemesi, olabildiği ölçüde yan sanayi olarak Mersinli firmalarımızı tercih etmesidir” dedi.
MTSOHaber Gazetesi Sektör Eki
17 Şubat - 2 Mart 2019
MERSİN, AGROPARK’I BEKLİYOR
M
Tarımsal üretimiyle Türkiye genelinde söz sahibi olan Mersin, bu alandaki gücünü Mersin Agropark ile artırma hedefinde. Mersin, tarım ile teknolojiyi buluşturup Türkiye’nin tarım sektöründeki gücünü dünya genelinde daha üst noktalara taşımaya hazırlanıyor.
ersin, Türkiye bitkisel üretimine meyvede 2,5 milyon tonla % 12’lik, sebzede 2,3 milyon tonla % 7’lik, örtüaltı sebzede 1,2 milyon tonla % 16’lık, örtüaltı meyvede 315 bin tonla % 66’lık ve tarla bitkileri üretiminde ise 760 bin tonla % 1’lik katkı sağlıyor. 9 milyar liralık tarımsal GSYH ile Türkiye’de 4’üncü sırada olan Mersin muz, limon, yenidünya, keçiboynuzu, çilek, şeftali ve erik üretiminde ise Türkiye birincisi. 2018 yılında Mersin’den toplam 2 milyon 769 bin tonluk tarımsal ürün ihracatı gerçekleştirilmiş olup, bu ihracatın 2 milyon 143 bin tonunu yaş meyve ve sebze oluşturuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nca 2003 yılından bugüne kadar Mersin’e toplam 1 milyar 388 milyon lira destek verildi. Bu desteklerin 593 milyon lirası bitkisel üretim, 466 milyon lirası hayvancılık ve 329 milyon lirası da diğer destekleri kapsıyor. Geçen yıl Mersin’de Bakanlık tarafından tarım sektörüne özel projeler de hayata geçirildi. “Mezitli ve Toroslar İlçesi Şeftali Alanlarında Akdeniz Meyve Sineği İle Biyoteknik Mücadele Projesi” için 3 milyon, “Mersin’de Doğal Kayalardan Yapay Resif Projesi” için 2,5 milyon, “Göçerlerin Ekonomik ve Sosyal Seviyelerinin Geliştirilmesi Projesi” için 2 milyon olmak üzere toplam 6 proje için toplam 9 milyon TL harcandı.
Mersin, sulamada kendisine yeten bir il olma yolunda Tarımda sulama çalışmalarına da değinilecek olursa kentte her geçen gün bu alandaki yatırımların da arttığı söylenebilir. Mersin’de toprak kaynakları bakımından sulanan ve sulanabilir arazi toplamı yaklaşık 100 bin hektar olup, bu arazilerin hali hazırda 75 bin hektarı mevcut tesislerle sulanıyor. Sulanamayan yaklaşık 25 bin hektar arazi ise devam etmekte olan Aksıfat Barajı ve sulaması, Sorgun Barajı ve sulaması, Pamukluk Barajı ve sulaması ile inşaatı süren göletler ve sulamaları tamamlandığında, sulanabilir arazilerin %90-95 mertebesine ulaşılacak. Bu da Mersin’in kendine yeten bir il olmanın yanında, Türkiye’nin tarımsal ürünlerinin temininde de önemli bir paya sahip olmasını sağlayacak. Sigortaya bakılmaksınız afetten zarar gören çiftçilerin tümüne ödeme yapılacak Mersin çiftçisi iklim şartları açısından zor bir sezon geçirdi. Son günlerde meydana gelen aşırı yağışlar, sel, hortum ve fırtına gibi afetler yaşandı. Bu olumsuzluklardan üreticiler de büyük hasar gördü. Yaşanan bu afetlerle ilgili TARSİM aracılığıyla hasar tespit çalışmaları ve ödeme işlemleri devam
Türkiye’nin ilk Agroparkı Mersin’de kuruluyor
M
ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), kent tarımının teknolojiyle buluşup katmadeğeri yüksek ürünlerin üretiminin sağlanması adına da yoğun çalışma yürüttü. Yaklaşık 10 yıl devam eden girişimler sonunda tarım ve teknolojinin aynı çatı altında buluşturulacağı Türkiye’nin ilk tarım ve gıda teknoparkı (Agropark) Mersin’de kuruluyor. Yaklaşık 800 kişiye istihdam sağlayacak Mersin Agropark ile hedef, tarım ile teknolojiyi buluşturarak yüksek katma değerli, yüksek verimli ve sağlıklı ürünler yetiştirerek, Türkiye’nin tarımsal ihracatını artırmak ve tarımda dışa bağımlılığını ortadan kaldırmak. Türkiye’de tarım ve gıda alanında ihtisaslaşmış ilk teknoparkı olma özelliği taşıyan Mersin Agropark’ın bir an önce hayata geçirilmesi için hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. Bu çerçevede, 28 Kasım 2018’de Mersin Agropark Tarım ve Gıda İhtisas Teknoloji Geliştirme Bölgesi Kurucu ve İşleticiliği A.Ş. kurulurken, Tarsus ilçesinin Ali Fakı ve Reşadiye mahallelerinde yaklaşık 800 dönüm alanın devlet tarafından tahsisi de Resmi Gazetede yayımlanarak gerçekleşti. Şirket ortakları arasında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) yanında Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Akdeniz İhracatçı Birlikleri, Mersin Üniversitesi, Çukurova Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası, Erdemli Ticaret ve Sanayi Odası, Tarsus Ticaret Borsası, Tarsus Belediyesi, Erdemli Belediyesi ve Bitki Islahçıları Alt Birliği yer alıyor. “Tarımsal ihracatı artırmayı ve dışa bağımlılığı ortadan kaldırmayı hedefliyoruz” Mersin Agropark kurucularından MTSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Sefa Çakır, bu alanda yürütülen çalışmalar hakkında bilgi verdi. Tarım ve gıda alanında sektördeki tüm girişimcileri ve araştırmacıları bir araya getirerek ortak sinerji oluşturmayı hedeflediklerini belirten Çakır, bu kapsamda verimliliği ve katma değeri yüksek, sağlıklı ürünler yetiştirilmesini sağlamak istediklerini söyledi. Çakır, böylece Türkiye’nin tarımda dışa bağımlılığını ortadan kaldırmayı ve tarımsal ihracatını artırmayı amaçladıklarını vurguladı. Mersin Agropark’ta yapılacak tüm çalışmaların ihracat odaklı olduğunu
MTSO EK 01 CMYK
vurgulayan Çakır, şunları söyledi: “Şu anda Türkiye, tarımsal üretimde dünyada ilk 5 ülke arasında yer almasına karşın, tarım ihracatı yüzde 5 civarında. Bu oran çok düşük. Üretim miktarımız çok yüksek ama bu ürünlerimizi ihracatta değerlendiremiyoruz. Değerlendirdiklerimizin de fiyatı düşük oluyor. Bizim hedefimiz, teknoparkta geliştirilecek yeni yöntemlerle katma değeri yüksek, sağlıklı ürünlerin verimliliğini artırarak, bu ihracat rakamını yüzde 30-40’lara çıkartmak.” Tarım ve gıda teknoparkı fikrinin, MTSO öncülüğünde yürütülen RİS Mersin Projesi kapsamında oluşturulan Tarım Platformu’nda doğduğunu anlatan Çakır, yapılan çalıştayın ardından yola çıktıklarını kaydetti. Mersin’de Agropark kurulması için 2008’den bu yana mücadele ettiklerini dile getiren Çakır, daha modern sistemle üretim yaparak, daha sağlıklı, katma değerli ürünler üretmek adına Amerika’daki Silikon Vadisi ya da Hollanda’daki FoodValley (Gıda Vadisi) teknoloji merkezlerinin büyümeleri noktasından hareket ettiklerini anlattı. “Düzenleme çalışmaları sürüyor” Şirketin yılbaşından hemen önce kurulduğunu belirten Çakır, 800 dönümlük arazi üzerinde planlama ve parselasyon işlemlerine geçtiklerini aktardı. Çalışmalar çerçevesinde teknoparka yakışan, özel sistemli, teknolojik, kentin elektriğini üreten 6 bin metrekarelik bir bina yapacaklarına değinen Çakır, şu bilgileri verdi: “Agropark’ın 3 bin metrekaresinde ofisler kalanında laboratuvarlar, sosyal tesisler kurulacak. Bunlar tamamlandıktan sonra teknoparkımızın daha detaylı tanıtımını yapacağız ve tahsisler için firmalara çağrılara başlayacağız. Önümüzdeki aylarda müracaat alma konumuna gelebileceğimizi düşünüyorum. Şu anda bile ulusal firmalar dahil çok sayıda firmadan talep geliyor. Tamamlandığında bu taleplerin çok ciddi boyutlara ulaşacağını düşünüyoruz” dedi. “Milli tohum üretiminden nano teknolojiye kadar birçok alanda çalışılacak” “Mersin Agropark, Türkiye’nin tarım alanındaki ilk teknoparkı olacak” diyen Çakır, burada başta
ediyor. Yılbaşından bu yana yaşanan afetlerle ilgili TARSİM tarafından yurt genelinde hayvancılık ve bitkisel üretim için toplam 103,5 milyon liralık hasar tazminatı ödendi. Mersin’de ise 1 Ocak’tan itibaren 8 bin 148 dekar alandaki ürün için 777 adet açık alan ürün sigortası hasar ihbarı yapıldı. Mersin’deki hasar ihbarlarının çoğunlukla portakal ve limon ürünü için yapıldığı söylenebilir. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından açık alandaki bitkisel ürün sigortalarında kesin hasarın tespitinin, ürün hasat döneminde yapılması nedeniyle tazminat ödemelerinin de bunu takip eden ortalama 15-20 gün içerisinde yapıldığı, hasar tespit işlemlerinin ürün özelliklerine göre devam ettiği bildirildi. Mersin’de seralar içinse 301 hasar ihbarı yapıldı. Hasar tespit işlemlerinin çok önemli kısmı tamamlandı. Önümüzdeki günlerde tazminatların ödemesine başlanacağı bildirildi. Yaşanan afetlerden dolayı çiftçilerin yaralarını sarmak amacıyla sosyal devlet anlayışı kapsamında yeni bir karar daha alındığı bildirildi. Buna göre TARSİM sigortası olsun olmasın 1 Temmuz’dan bu yana afetten zarar gören bütün üreticilere ödeme yapılak. MTSO, tarıma desteğini sürdürüyor Kent ekonomisinde önemli bir yere sahip olan tarımın gelişmesi adına Mersin Ticaret ve Sanayi Odası da (MTSO) önemli çalışmalara imza atıp, tarımsal projelere destek veriyor. Bunlar arasında en önemlilerinden birisi olarak geçen yıl gerçekleştirilen Akdeniz Meyve Sineği zararlısı ile mücadele gösterilebilir. Proje kapsamında Mersin Valiliği koordinesinde üreticilere 300 bin adet kelepçeli poşet dağıtıldı. Bu sayede özellikle şeftalide başlayan mücadelede Akdeniz Meyve Sineği Popülasyonu yüzde 70 azaldı. Üründeki yüzde 35’lik kurtluluk oranı yüzde birin altına indi. Şeftali ihracatı yaklaşık iki katına çıkarken geri dönüşler sıfırlandı. Geçmişte sert çekirdekli meyveler bittiğinde sinekler turunçgil alanına gelirken bu yıl sinek kalmayınca dolaylı olarak turunçgilde de mücadele yapılmış oldu. MTSO geçmiş yıllarda da sektöre önemli katkılar sunmuştu. Nematod ve Kök Hastalıkları Projesi ile Türkiye’ye model bir proje hazırlayıp uyulamaya geçiren MTSO, bu proje ile kentteki biber üretiminde kalıntı sorununun çözülerek ihracatta yaşanan sorunların önüne geçilmesine destek oldu. Bu proje ile biber üretiminde yüzde 50’ye yakın verim artışı sağlanırken, hastalık düzeyi ise yüzde 5’lere indirilmişti. Projeye Silifke’de kalıntı sorunu yaşanan çilek üretiminde devam ediliyor. milli tohum geliştirme olmak üzere bitki ıslahı ve nano teknoloji üzerinde çalışmalar yürütüleceğini söyledi. Katma değeri yüksek yeni ürünler geliştirileceğini kaydeden Çakır, “Meyve ve sebzelerin kabuğundan çekirdeğine kadar her şeyinden faydalanacağımız sanayi ürünleri geliştirme, farklı şartlara uyum sağlayabilecek anaç ırk yapma, zararlılarla mücadele edebileceğimiz yeni teknik yöntemler geliştirme, bitkisel atıkların değerlendirilmesi gibi çok çeşitli çalışmalar yürütülebilecek. Yenilenebilir enerjinin tarımsal üretimde kullanılması da başka bir çalışma alanı olacak. Verimli sulama teknolojileri, nano teknoloji, tarımsal modern biyoteknoloji, bilişim ve mobilişim teknolojileri, modern sera teknolojileri, topraksız yetiştiricilik, örtü altı yetiştiriciliği, hasatta yeni yöntemler, gıda işleme, muhafaza ve ambalaj teknolojileri, bitki koruma teşhis ve mücadele yöntemleri geliştirme, tarımsal mekanizasyon ve sulama teknolojileri, ürünün raf
Başkan Kızıltan: “Tarım-Gıda ulusal güvenlik meselesidir”
M
ersin tarımsal üretimde Türkiye’nin lider kentidir. Narenciye, muz, çilek gibi bazı ürünlerde liderdir. Sera denilen örtü altı üretimde Türkiye ikincisidir. Taze sebze ve meyvede Türkiye ikincisidir. Tarımsal katma değerde, yani tarımdan para kazanabilmede Türkiye ikincisidir. Ancak, gelişen teknoloji ve artan nüfusun büyük gıda talebi ve kentleşen dünyada artık bu üretimin ne miktarı ne kalitesi ne de verimlilik anlamında sonuçları bize yetmemektedir. Bu anlamda yüksek teknolojiyi tarıma entegre etmek hayati bir konu olmuştur. Mersin Tarım-Gıda Teknoparkı olarak bildiğimiz ve 2010 yılında başladığımız yolculuk sonunda, Mersin Tarım ve Gıda İhtisas Teknoloji Geliştirme Bölgesi Projesi artık hayata geçiyor. Bu, gerçekten Odamızın başarısıdır. Çünkü Türkiye’de bu trendi yaratan MTSO olmuştur ve bu projenin Türkiye’de bir ilk olması ayrı bir gurur vesilesidir. Çağımız, teknolojinin sektörlere entegrasyonu çağıdır. Tarımın teknolojiye entegrasyonu ve Tarım 4.0 kaçınılmazdır ve ulusal güvenlik sorudur. Katma değerli tarım ürünleri ve buna bağlı gıda üretimi hem güvenlik hem de zenginlik konusudur. Bu projeyle, katma değerli tarım çalışmalarının yapılacağı cazibe alanları yaratılacaktır. Daha önemlisi ulusal ve küresel büyük firmalar buraya yatırım yapacak, burada arge yaparak kentimize bilgi aktaracaktır. Kendi milli tohumlarını üretmek, ulusal savunma sanayi kadar önemlidir. Mersin Valiliğimiz çatısı altına çalıştığımız ve MTSO olarak emek verdiğimiz, öncü olduğumuz ve resmi gazetede yayınlanan bu projede tüm paydaşlarla çalışmaya devam ediyoruz. Öte yandan, Mersin Tarım Ürünleri İşleme İhtisas OSB’si, Mersin Tarım-Gıda Teknoparkı olarak bilinen, Mersin Tarım ve Gıda İhtisas Teknoloji Geliştirme Bölgesi Projesi’nin tamamlayıcısı niteliğindedir. Mersin Tarım Ürünleri İşleme İhtisas OSB’si daha çok kümelenme mantığı ile çalışan bir yapıdır. Bu kümelenme mantığı ülkemizde sanayi ile başladı ve OSB’ler ortaya çıktı. Bu mantık Türkiye’yi bir sanayi ülkesi yaptı. İşte aynı mantık şimdi tarımda gerçekleşiyor. Bu olmadan tarımda kaliteyi, verimliliği, maliyet avantajlarını ve buna bağlı rekabeti yakalamamız mümkün değil. İşte Mersin Tarım Ürünleri İşleme İhtisas OSB’si bize bu avantajları sağlayacaktır. Yaratacağı istihdam da cabasıdır. Kent tarımının tamamlayıcı bir yatırımıdır. MTSO olarak Mersin Tarım Ürünleri İşleme İhtisas OSB’nin Müteşebbis Heyetinin Kurucu Ortaklarındanız. Tarımı kentimizin ve ülkemizin katma değerli sektörü yapmak için, gıda arzı ve güvenliğinde güvenli bir kent ve ülke olabilmek için tarımı teknolojiye, markalaşmaya, üretici eğitimlerine, verimliliğe ve sağlıklı üretime entegre edecek her çabanın içindeyiz, olmaya devam edeceğiz. Mersin’i Anamur’dan Mut’a, Tarsus’tan Erdemli’ye farklı ve zengin tarımsal çeşitliliği ile gerçekten bir dünya markası yapacağız. Tüm bunların temelinde en çok önem verdiğimiz şeyler olan eğitim, inovasyon, ar-ge ve markalaşma olacaktır.
ömrünü uzatmak, ulaşım ve depolamayla ilgili farklı similasyon çalışmaları gerçekleştireceğiz. Yani Agropark’ta ürünün toplanmasından lojistiğine kadar her aşamasında çalışma yapılabilecek” diye konuştu. “Türkiye’nin geleceği tarımda” Türkiye için çok farklı ve önemli bir çalışmasının içinde olduklarını vurgulayan Çakır, “Kimse farkında değil ama biz bu konuda çok heyecanlıyız. Türkiye’nin geleceği tarımda. Artık ülkeler tarım ürünlerini ihraç ederken önce kendilerine yetecek miktarı göz önünde bulunduruyor. Uzun yıllar sonra tarımda bir kıtlık olacak. Bizim de buna önlem alıp, kendi ürünlerimizi kendimize yetecek şekilde yetiştirmemiz gerekiyor. Bu proje Türkiye için gerçekten çok önemli. Teknoloji için Silikon Vadisi neyse ya da gıda için FoodValley neyse Mersin Agropark da tarım için bu olacak. Bu kadar kıymetli ve önemli olacak” ifadelerini kullandı.
TGİOSB ile 55 bin yeni istihdam sağlanacak
K
ent genelinde yürütülen bir diğer önemli proje ise Tarsus Gıda İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (TGİOSB). Bu yatırımın hayata geçmesiyle birlikte bir taraftan tarım kenti Mersin’de tarım ürünleri sanayi ile buluşup katmadeğerli ürünlere dönüşerek kent ekonomisine daha fazla katkı verirken, diğer taraftan yaklaşık 55 bin kişiye de istihdam sağlayarak istihdamla mücadeleye güç katacak. Tarımsal potansiyelini sanayide değerlendirmek isteyen Mersin’de Tarsus Gıda İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (TGİOSB) kurulum çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. 3,1 milyon metrekaresi sanayi alanı olmak üzere toplam 5,3 milyon metrekare alan üzerinde kurulması planlanan TGİOSB’de hızlı kamulaştırma çalışmaları devam ediyor. Tamamlandığında 15 bini doğrudan 40 bini dolaylı olmak üzere toplam 55 bin kişiye istihdam sağlaması planlanan Bölge’nin yalnızca kentin ekonomisini değil, sosyo ekonomik yaşımın da güçlendirmesi bekleniyor. Bölgenin geniş bir yelpazede hizmet vermesi planlanıyor. Gıda ürünlerinin imalatından et, balık ürünlerinin, sebze ve meyvelerin işlenip saklanmasına, bitkisel ve hayvansal sıvı ve katı yağların imalatından fırın ve unlu mamuller imalatına, hazır hayvan yemleri imalatından içecek imalatına kadar gıda denildiğinde akla gelen her türlü üretimin bir arada bulunacağı Bölgede ürünlerin üre-
timinden, işlenmesine, ambalajlanmasından depolanmasına kadar her aşamada çalışma yürütülecek. 414 modüler parsele sahip Bölge için başvurular da başladı. Başvurular TGİOSB Bölge Müdürü Caner Özcan’a 0532 617 96 45, 0324 616 33 46 ya da 0324 616 33 48 No’lu telefonlardan ve 0324 616 00 29 faks numarasından yapılabilir. Mersin, coğrafi konumu, ulaşım çeşitliliği ve kalitesi ile tarım ve sanayide olduğu gibi ticarette de ülkenin önde gelen illerinden biri konumunda. Sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda dünyanın önde gelen limanları arasında yer alan Mersin Limanı ve limanın varlığı ile sürekli gelişen lojistik sektörü de Mersin’in ülkenin önemli bir dış ticaret kapısı olmasını sağlıyor. TGİOSB, Mersin’in sahip olduğu bu coğrafi konumunun getirdiği avantajlardan da en üst düzeyde yararlanacak şekilde kuruluyor. Bölge limana 35 dk, Serbest Bölge’ye 30dk, Adana Şakirpaşa Havalimanı’na 40 dk mesafede yer alıyor. Bunun yanında yapımı devam eden Çukurova Bölgesel Hava Limanı’na 20 dk ve Yenice Lojistik Üssü’ne ise 15 dakika uzaklıkta. Taşımanın en uygun maliyet ve koşullarda yapılmasına imkan tanıyan TGİOSB’nin çok kısa sürede Mersin’in lokomotif bölgelerinden biri olması bekleniyor.
2
17 Şubat - 2 Mart 2019
“MEYVE VE SEBZE FİYATLARINDAKİ ARTIŞIN NEDENİ HALLER DEĞİLDİR” katkı vereceklerdir. Çare ithalatla bulunmaktadır. Ancak nereye kadar ithalat, döviz bulamadığımızda ne yapacağız? Çare üretim, üretim, üretim ve yerli üretimi desteklemektir.”
Yüksel Tavşan
Türkiye Halciler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı
T
Türkiye Halciler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Tavşan, ülke genelinde üretilen yaş meyve sebzenin yalnızca 4’te 1’inin sebze ve meyve hallerinde işlem görüyor olmasına rağmen fiyat artışlarının nedeni olarak hallerin gösterilmesini anlayamadıklarını söyledi. Tavşan, asıl nedenin hal dışında devam eden satışlar ile üretimde yaşanan sıkıntılarda aranması gerektiğine dikkat çekti.
ürkiye Halciler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Tavşan, son dönemlerde meyve sebze fiyatlarındaki yüksek artışların nedenlerini ve bu sorunun çözümü için atılması gereken adımları anlattı. Üretilmeyen sebze ve meyvelerin tüketime yetmemesi durumunda fiyatların yükselmesinin çok normal olduğunu vurgulayan Tavşan, bu nedenle öncelikle tarımsal planlamanın yapılmasının büyük önem taşıdığını söyledi. Aynı zamanda fiyat yüksekliğinin göreceli bir kavram olduğuna da dikkat çeken Tavşan şöyle konuştu: “Fiyatlar neye göre, kime göre yüksektir. Yıllardır bir
lira civarında fiyatlarla domates satılması normal bir gelişme midir? Zira üreticilerimizin kullandığı girdiler, tohum, gübre, zirai ilaçlar ithaldir. Döviz fiyatları da herkesin malumudur. Mazotu yat sahibi iki liraya alırken üretici traktöre 6,5 liraya satın almaktadır. Elektrik, turistik tesislere indirimli verilirken seralara konut tarifesinden satılmaktadır. Dünyanın bütün ülkeleri tarımsal üretimi desteklemektedir. Çukurova’da yıllarca desteklenen pamuk üretimi desteklemelere son verilmesi nedeni ile bitme noktasındadır. Pamuk üreticilerimiz ne yapacak, tekstil işletmelerimiz ne işleyerek üretim ve istihdama
“İklimde yaşanan sorunlar, fiyatlara da yansıdı” Son günlerde sebze ve meyve fiyatlarındaki artışta olumsuz hava şartlarının da önemli rol üstlendiğini belirten Yüksel Tavşan, aşırı yağışlı geçen günlerin, aylarca süren bulutlar ve hortumların seralarda oluşturduğu yüksek hasarlara değindi. Seraların güneşe muhtaç olduğunu vurgulayan Taşvan, “İnsanlarımız evinde bir odayı ısıtmakta zorlanırken, üreticilerimiz 1-2 bin metrekarelik seraları odun kömür yakarak ısıtmaya çalışıyor. Haliyle yapılan harcamalar da fiyatlara yansıyor. İhracatın da artığı dikkate alındığında bu ürünlere talep arttığı ancak aynı oranda ürün yetiştirilemediği görülecektir. Bu nedenle fiyatlardaki gelişmeler normal karşılanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, sebze meyve üreten 3-4 kişilik bir ailenin yıllık geliri, asgari ücretle çalışan bir kişinin yıllık gelirinden azdır” dedi. Tavşan çözüm önerilerini de sıraladı Sorunun çözümsüz olmadığına da dikkat çeken Federasyon Başkanı Yüksel Tavşan, biraz zaman alacağını ancak gerekli tedbirler alınırsa fiyatların makul seviyelere çekilebileceğini söyledi. Tavşan çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı: “1 – Federasyonumuzun kurulduğu günden itibaren ilgili ve yetkililere ilettiği ilk ve önemli husus üretim planlaması yapılmasıdır. İlgili Bakanlıkların bir an evvel tüm ürünlerde yurt içi tüketim miktarları ile ihracat miktarlarını karşılamaya yönelik olarak sebze meyve üretimini planlanmaları gerekir. Üretim planlandığı takdirde ikinci yıldan itibaren yılın 12 ayı fiyatlar da normal seyredecektir. Aksi halde arz talep kanunu bir gerçektir ve talebi karşılayacak miktarda arz gerçekleşmezse fiyat artışları devam edecektir. 2 – Önemli bir konu da küçük üreticilerimizin desteklenmesidir. AB ülkelerinde bu işlem yıllardır yapılıyor. Fiyatları belirli bir rakamın altına düşen ürünlerde üreticiler devletçe destekleniyor. Üretimin devamlılığı sağlanıyor. Aksi halde küçük üreticiler sistemden ayrılırken, tüketici sayısı artıyor. Örnek vermek gerekirse bir önceki yıl soğanını 50-60 kuruşa
TOHUMCULUK SEKTÖRÜ EZBER BOZUYOR
satamayan üretici sistemden çıkınca bu yıl soğanı 5-6 liraya yemek zorunda kaldık. Temennimiz tüm tarım üreticilerinin devletçe belirlenecek bir sistemle desteklenmesi ve üretim yerlerinde ikametlerinin sağlanmasıdır. Tapuya verilen doğrudan gelir desteği kaldırılmalı, üretim desteklenmelidir. 3 – Kayıtdışı ticareti önleyecek tedbirler mutlaka alınmalı, kayıt altında çalışanlar aleyhine haksız rekabet yaratılmamalıdır. Hal dışı satışları düzenlemek için denetim noktaları mutlaka kurulmalıdır. Toptancı halleri dışında direkt üreticilerden satın alınan malların miktar ve fiyatlarının hatta ürün çeşitlerinin gerçeklerden çok uzak olduğu ilk denetimlerde hemen görülecektir. 4 – Bölgesel markalaşma, coğrafi işaretler, ürünlerde standardizasyon, soğuk zincir, modern haller, modern pazar yerleri sektörümüzü daha saygın bir hale getirebilecek ve fiyatlardaki aşırı dalgalanmalar önlenebilecektir.” “Haller üreticiye gelir kaynağı yaratır” Hallerin mevcut durumundaki fonksiyonunu da anlatan Yüksel Tavşan, Hallerin en büyük fonksiyonunun ürünlerin paraya dönüştürülerek ülkeye gelir sağlaması olduğunu söyledi. Bir bölgede üretilen ürünlerin diğer tüketim bölgelerine haller aracılığıyla ulaştırıldığını, bu sayede üreticinin ürününü satmasına destek olunduğunu kaydeden Tavşan, “Ülkemizde 3 – 4 milyon aile çok küçük parçalara bölünmüş arazilerde sebze ve meyve üretimi ile geçiniyor. Yurt çapındaki 170 civarında toptancı hali de bu üreticilerin alınterlerini paraya çeviriyor” dedi. Bunun yanında üretilen ürünlerin yalnıza yüzde 25 – 30’unun toptancı hallerinde satıldığını bildiren Tavşan, “Tarım ürünlerinin büyük kısmı dalında, bağında, bahçesinde, serasında hal dışında satılıyor. Toptancı hallerine gelmeden, yeterli arz ve talep dengesi kurulmadan hal dışında satılan ürünler piyasalarda farklı fiyatlarla satılıyor. Halleri fiyat arttırıcı unsur olarak görenler hal dışında yapılan satışları da kontrol etmeli” ifadelerini kullandı. Her tüketim maddesinde olduğu gibi bir insanın bir yılda tüketebileceği sebze ve meyvelerin miktarlarının da belli olduğuna değinen Tavşan, “Ne yazık ki ülkemizde tarımsal üretim planlaması yapılamadığı için üreticilerimiz büyüklerinden gördüğü veya konu komşunun yönlendirmesi ile sebze üretiyor. Toptancı hal komisyoncularımız üretilenlerin paraya dönüştürülmesi yanında piyasaların talep ettiği ürünler konusunda da üreticileri yönlendirme görevi üstleniyor” dedi.
TKDK, GİRDİ MALİYETLERİNİ AZALTMAYA ODAKLANDI
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) öncülüğünde örgütlenen tohumculuk sektörü tohum, fide, fidan ve süs bitkilerinde daha çok ve daha kaliteli üretim ile ihracata odaklandı. AR-GE çalışmalarına hız verilmesi ve tohumluk dağıtım ağının güçlendirilmesi de sektörün önemli hedefleri arasında yer alıyor.
T
ÜRKTOB Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Akcan, “Türkiye’nin geleceği tarım, tarımın geleceği tohumluktur. Sektörümüz özellikle Birliğimiz kuruduktan sonra ulaştığı kaliteli üretim miktarı ve ihracat rakamlarıyla temelini sağlamlaştırdı. Şimdi yerli üretimin artırılmasıyla birlikte yükselişe geçiyoruz. Yanlış algıları da kırıyoruz, ezber bozacağız” dedi. Son 10 yılda üretimini 3,6 kat artıran başka sektör yok Türk tohumculuk sektörünün yakaladığı büyüme ivmesini sürdüreceğini kaydeden TÜRKTOB Başkanı Savaş Akcan, “Birliğimiz 2008 yılında 7 alt birliğin üst örgütü olarak kuruldu. O yıl 289 bin ton sertifikalı tohumluk üretimimiz vardı. Bu miktarı 1 milyon 50 bin tona çıkarmayı başardık. Son 10 yılda üretimini 3,6 kat artıran başka bir sektör yok. Meyve fidanı üretimimiz de aynı dönemde 64 milyon adetten, 238 milyon adete yükseldi. Sebze fidesi üretimimiz 2 milyar adetten, 4 milyar adete çıktı. Süs bitkileri üretimimiz de son 4 yılda 84 milyon adet artışla 1,6 milyar adete yükseldi” ifadelerini kullandı. İhracat odaklı çalışmalar sonuçlarını veriyor TÜRKTOB’un alt birlikleriyle birlikte yurt dışında da Türkiye’yi en iyi şekilde tanıttığını, uluslararası tohumculuk kuruluşlarında temsil edildiklerini hatırlatan Akcan, düzenledikleri sektörel ticaret heyetlerinin yanında yeni bir hamleyle yurt dışı hedef pazarlarda temsilcilikler kuracaklarını kaydetti. Akcan sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bu çabalarımız dış ticarete de yansıdı. 522,4 milyon dolarlık bir dış ticaret hacmimiz var. İthalat ile ihracat arasındaki denge her yıl ve hızla ihracat lehine düzeliyor. 2015 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı %70 iken, 2016 yılında %89, bu yıl %93 oldu” dedi. Tohumda 136 milyon dolar, süs bitkilerinde 85 milyon dolar, fidanda ise 30 milyon dolar olmak üzere toplamda 251 milyon dolar ihracata ulaştıklarını bildiren Akcan, “Çok değil 7 yıl önce bu rakam 180 milyon dolardı. Son 7 yılda %40 ihracat artışı yakaladık” ifadelerini
MTSO EK 02 CMYK
Hakan Kalender
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Başkanı
V kullandı. Yerli tohumun gücü dünyaya meydan okuyacak Dünyada tohum pazarının 52 milyar dolar, Türkiye’de ise 1 milyar dolar seviyesinde olduğunu kaydeden Akcan, “Sektörün uluslararası cirosu düşük gibi görülebilir. Ancak tohum konusu çok stratejik. Tohumu kontrol eden gıdayı, dünyayı kontrol eder. Biz yerli tohumculuğun gücüne inanıyoruz. Genetik kaynaklarımızı daha etkin kullanacağız. Yerli çeşitlerimizi geliştirmek, ıslah çalışmaları yapmak için yetki almış 300’e yakın kuruluşumuz var. Her yıl tohum gen bankalarımıza kazandırdığımız yerel çeşit sayımız ve yerli tohumluklarla yaptığımız üretim miktarımız artıyor” dedi. Kritik öneme sahip hiçbir tür ve çeşitte dışa bağımlı değiliz Sebze tohumlarında özellikle İsrail ve Hollanda’ya bağımlılık tartışmalarına da değinen Akcan, kritik öneme sahip hiçbir tür ve çeşitte Türkiye’nin dışa bağımlı olmadığını vurguladı. Akcan, “Örneğin İsrail konusu var. Toplam ithalat içinde birkaç tür ve çeşitle sınırlı %7’lik bir payı var sadece. Aldığımız tohumlardan ürettiğimiz ürünleri
de ihraç ediyoruz. Hollanda da aynı şekilde. Biz de ithalat yapmamayı isteriz. Ama yurt içi ve yurt dışı tüketici talepleri var. ‘1 liralık tohum ithal etmeyelim de 10 liralık ürün ithal edelim ve ihracattan vazgeçelim’ mi diyelim” ifadelerini kullandı. Finansman gücümüz artmalı Tarım ve Orman Bakanlığının üretim ve kullanım destekleri verdiğini, ancak tohumculuk sektörünün finansman gücünün artması gerektiğini ifade eden Akcan şöyle konuştu: “Tohumculuk sektöründe gelişmiş ülkelerle kıyaslandığımızda çok genç olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gelişmiş ülkelerdeki firmalar ortalama 100 yıl önce bu işe başladı. Bizim en deneyimli firmamız 40 yaşını geçmedi. Bu gençlik dinamizmimizi ve iştahımızı arttıran olumlu sonuçlar doğursa da bazı kısıtları da beraberinde getiriyor. Sektörümüzdeki firmaların sermaye yapılarının yeterli olduğunu söylemek zor. Yerli üretim diyoruz ya; bu ıslah demek, ARGE demek aslında. Tüm bunlar için uzun vadeli yatırım ve işletme kredilerine ve ARGE desteklerine ihtiyacımız var. Devletin desteklerini artması için çalışıyoruz.”
erdiği desteklerle üreticinin yanında olan TKDK, 2019 yılında tarımsal yatırımı artırmanın yanında girdi maliyetlerini azaltmaya da odaklanacak. Bu konuda gerçekleştirilecek desteklerin belirlenmesinde son aşamaya gelen kurum, çalışmalara son şeklin verilmesi sonrasında gerekli duyuruları yapacak. Yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi veren Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Başkanı Hakan Kalender, şu bilgileri aktardı: “Ülkemizin 42 ilinde faaliyet gösteren TKDK, 2018’de toplam yatırım bütçesi 1 milyar lira olan 795 projeye 450 milyon TL hibe verdi. Ayrıca, yatırımcıların başvurduğu projelerden 745 milyon TL olan 2 bin 266 proje onaylanarak hibe almaya hak kazandı. Bu projelerin başvuru sahiplerinin çoğuyla hibe sözleşmesi imzalandı, yatırımcılar inşa sürecine başladı.” Bu yıl da üreticileri ve sanayicileri desteklemeyi hedeflediklerini vurgulayan Kalender, “Yılın ilk çeyreğinde kırsal alanlara yapılacak hayvancılık ve tarımsal ürünlerin işlenmesine yönelik yatırımlar için yeni bir hibe paketi üzerinde çalışıyoruz. Özellikle mazot, gübre, tohum gibi girdi maliyetlerini azaltmaya yönelik yeni bir destekleme modeli üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Hazırlıklarımız tamamlandığında kamuoyuyla paylaşacağız” diye konuştu.
“Mersin’de en çok arıcılık başvuruları değerlendirildi”
Mersin özelinde yürütülen çalışmalara da değinen Hakan Kalender, bugüne kadar hibe verilen toplam 12 bin 292 projenin 135’inin Mersin’e ait olduğunu söyledi. Kalender, Mersin’e yönelik gerçekleştirilen çalışmaları rakamlarla şöyle özetledi: “TKDK’nın kuruluşundan bugüne kadar ödediği toplam 3 milyar 743 milyon lira hibenin 76 milyon lirası Mersin’deki yatırımcılara verildi. Bu hibelerle, toplam yatırım tutarı 172 milyon liralık tesisler ülkemiz ekonomisine kazandırıldı. Mersin’de en çok arıcılık (34 proje) sektöründen proje başvuruları hibeyle desteklendi. Arıcılığı, et tavuğu yetiştiriciliği ve meyve-sebze işleme ve paketleme sektörleri (21 proje) takip etti.”
3
17 Şubat - 2 Mart 2019
TARIM BAKANLIĞI, ‘TARIMDA MİLLİ BİRLİK’ PROJESİNE HAZIRLANIYOR olmak üzere iki ana başlık altında özetleyebileceklerini ifade eden Pakdemirli şunları söyledi: “Bir işi yaparken özellikle etki analizi, fayda analizi, ekonomiye katkısı gibi etkenler üzerine yoğunlaşıyoruz. Mevcut kaynaklarımızı ise insan kaynakları, doğal kaynaklar ve pazarlama yetkinlikleri olarak 3 eksende özetleyebiliriz. İnsan kaynakları alanında çiftçileri teknik bilgi ile buluşturuyoruz. Çiftçilere tarım ve teknoloji alanındaki yenilikleri anlatıyoruz. Tarım kesinlikle teknoloji ile buluşmalı. Bu, bizler için bir lüks değil, artık bir gerekliliktir.” “Havza bazlı yönetim gerçekleştirilmeli” Tarımda bugüne kadar havza bazlı üretimin yapıldığını ancak havza bazlı yönetimin gerçekleştirilmediğini bildiren Bakan Pakdemirli, Bakanlık olarak, havzalara yetki vererek ürün desenlerini havzaların seçmelerini, optimizasyonlarını kendilerinin yapmalarını sağlayacaklarını söyledi. “Böylelikle problemin çıktığı noktada gerekli düzeltmeleri kendileri yapabilecekler” açıklamasını yapan Pakdemirli, “Havza bazlı yönetimde havzalar yönetim anlamında ayrışacak. Böylece, biz toplam hasılamızı arttırarak, üreticinin işini olduğu yerde çözebileceğiz” ifadelerini kullandı. İkinci olarak doğal kaynaklara eğilip 2019 yılında toprak kaynaklarının envanterini tamamlamak istediklerini belirten Pakdemirli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hasılatı maksimuma çıkarmak için kaynaklarımızı optimize edeceğiz. Doğru iklim, doğru toprak, doğru ürünle hasılatı maksimize edecek şekilde mikro ve makro dengeler çerçevesinde planlıyoruz. Bu çerçevede arazilerin toplulaştırılmasına büyük önem veriyoruz. Ayrıca orman alanlarının etkin planlanması kapsamında tarımsal ormancılık, orman hayvancılığı, ekolojik turizme yönelik reformlarla ormanlarımızın milletimize daha fazla hizmet etmesini sağlayacağız.”
Dr. Bekir Pakdemirli Tarım ve Orman Bakanı
Tarım ve Orman Bakanlığı, ‘Tarım ve Orman Yönetiminde Yapısal Reformlar’ dönemi olarak ilan ettiği 2019 – 2023 yılları arasında tarımsal bir ürünün üretiminden sofraya uzanana kadar geçirdiği süreçlerde bir dizi dönüşüme hazırlanıyor.
T
emeline teknolojiyi alan proje, ata tohumlarının geleceğe taşınmasından arazilerin toplulaştırılmasına, ormanların etkin planlanmasından havza bazlı üretim modelinin yeniden planlanmasına kadar birçok alanı kapsıyor. Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, çalışmaları hakkında bilgi vererek 2019 yılında üzerinde durmayı planladıkları projeleri anlattı. Yeni dönemde özellikle üniversitelerle birlikte teknoloji temelli çalışmalar yürütme arzusunda olduklarını kaydeden Pakdemirli, “Bakanlığımız bünyesinde görev yapan birçok nitelikli araştırmacımız bulunuyor. Türkiye’nin dört bir yanında
enstitülerimiz, büyük bir AR-GE altyapımız, tarım arazilerimiz var. Bu altyapımızın, üniversitelerimiz için büyük bir laboratuvar olacağını düşünüyoruz. Yeni dönemde; üniversitelerimizle birlikte sağlıklı çalışmaların önünü açıyoruz” dedi. Bakanlık olarak 2019-2023 dönemini tarım ve orman yönetiminde yapısal reformlar dönemi olarak ilan ettiklerini bildiren Pakdemirli, “Bu yapısal reformları dünyanın en fedakâr çiftçisi olan çiftçilerimiz başta olmak üzere toplumun tüm kademeleriyle hayata geçireceğiz” dedi. Tarım ve orman yönetiminde yapısal reformlar dönemini mevcut kaynaklar ve yeni kaynak geliştirme alanları
Artan sulama alanları 9 milyar TL ek kazanç sağladı tekniğine uygun onarım ve yenileme çalışmaları ile bunun için gerekli teknik kapasitenin oluşturulması gibi esaslar belirlendi. Su kayıplarının takibine dair envanter oluşturulması için yıllık raporlama zorunluluğu getirildi. “Hedef, su kayıplarını yüzde 25 seviyesine çekmek”
T
arım ve Orman Bakanlığı tarafından Türkiye’de toplam 85 milyon dekar sulanabilir arazinin 65 milyon dekarının sulamaya açılmış olup 2000’li yılların başından itibaren suyun tasarruflu kullanımını sağlayan modern sulama sistemine geçildiği bildirildi. Tarım ve Orman Bakanlığı Türkiye’deki sulamaya yönelik çalışmalar hakkında bilgi verdi. Yapılan açıklamada Türkiye’de borulu sulama sisteminin kullanıldığı alanların 2009 yılında 278 bin hektar iken 2018 yılında yaklaşık 500 bin hektarın üzerine çıkarılarak sulamada verimin artırılmasının sağlandığı açıklandı. Gerek sulamaya açılan alanlardaki artış gerekse suyun modern teknik kullanılarak araziye verilmesi, tarımsal verimin ve gelirin artmasını da beraberinde getirdi. Sulamaya açılan alanlar ile 9 milyar TL’lik zirai gelir artışı sağlandığı ifade edildi. Suyun etkin kullanımı için teknolojiden yararlanıldı
Su kaynaklarının korunması ve verimliliğin arttırılması doğrultusunda, içme-kullanma suyunun etkin kullanılması ve israfının önlenmesi için 2014 yılında “İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği”, 2015 yılında ise “Teknik Usuller Tebliği” yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu mevzuat ile Türkiye’de mevcut su kaybının kabul edilebilir seviyelere çekilebilmesi için altyapı yatırımları ile kontrol ve izleme sistemlerine ağırlık verilmesine dair hususlar düzenlendi. İçme-kullanma suyu temin ve dağıtım sistemlerinin yönetimine dair sürekli debi ve hacim ölçüm cihazları, şebekenin sayısallaştırılarak sürekli izleme ve kontrolünün sağlanması ve bu doğrultuda gerekli teknolojik altyapının oluşturulması,
MTSO EK 03 CMYK
Türkiye’de içme suyu şebekelerindeki su kayıplarının yaklaşık %40 seviyesinde olduğu bildirilerek bahsi geçen mevzuat ile 2023 yılına kadar Büyükşehir ve İl Belediyelerinde bu oranın %25 seviyesine düşürülmesinin hedeflendiği belirtildi. Sulama sistemlerinde de sulama suyunun verimli kullanılması, su tasarrufunun sağlanması, kayıpların azaltılması ve izinsiz kullanımların önlenmesi ile sulama suyu temini, dağıtımı ve kullanım maliyetlerinin azaltılmasının sağlanmasına ilişkin 2017 yılında “Sulama Sistemlerinde Su Kullanımının Kontrolü ve Su Kayıplarının Azaltılmasına İlişkin Yönetmelik” yayınlandığı hatırlatılarak şu bilgiler aktarıldı: “Söz konusu Yönetmelikte; sulama sistemlerindeki su kullanımının kontrolü ve su kayıplarının azaltılmasına ilişkin ilkeler, sulama tesislerinin geliştirilmesi, sulama tesislerinde yürütülecek işletme, bakım, onarım ve yönetim çalışmaları, uygun sulama usullerinin kullanımı ve sulama randımanının %2024 yılına kadar %55 seviyesinde yükseltilmesi hususları yer almaktadır.”
Türkiye’de sulamanın durumu Türkiye’nin yüzölçümü: 780 milyon dekar Ekilebilir zirai arazi: 280 milyon dekar Ekonomik olarak sulanabilir arazi: 85 milyon dekar Suyumuzun dörtte üçünü sulamada kullanıyoruz - 40 milyar m3’ü (%74) sulamada, - 7 milyar m3’ü (%13) içme-kullanma suyu, - 7 milyar m3’ü (%13) sanayi suyu ihtiyacını karşılamada kullanılmaktadır.
“Genetik kaynaklarımızı geleceğe taşıma arzusundayız” Aynı zamanda başta ata tohumları olmak üzere genetik kaynakların geleceğe taşınmasını sağlayacak kurumsal reformlar yapacaklarını dile getiren Bekir Pakdemirli, “Çalışmalar bununla da sınırlı değil pazar yetkinlikleri noktasında israfın azaltılmasını ve dijital değer zinciri ile tarladan sofraya uzanan sürenin kısaltılmasını da hedefliyoruz. Birincil üretim ve ikincil üretim sahalarının sürdürülebilir ve etkin piyasalar aracılığıyla daha fazla katma değer üretmesini sağlayacağız” diye konuştu. Pakdemirli, bu dönemde yapılacak reformların ayrıntılarını paydaşlarla olgunlaştırıldıktan sonra ‘Tarımda Milli Birlik Projesi’ lansmanıyla ilan edip kamuoyuyla ayrıntılı olarak paylaşacaklarını söyledi. “Tarımda Entegre Mücadele Projeleri yürütüyoruz” Tarımda bir diğer önemli konunun bitkisel üretimde verim ve kalite kayıplarına yol açan zararlı organizmalara karşı mücadele olduğunu hatırlatan Bakan Pakdemir-
li, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gerekli tedbirlerin alındığını anlattı. Bakanlık olarak zirai mücadelede önceliği kimyasal kullanımına alternatif mücadele yöntemleri kullanmaya verdiklerini belirten Pakdemirli, bu alanda yürüttükleri çalışmaları ise şöyle özetledi: “Bu amaç doğrultusunda kapsamlı eğitim, destekleme ve denetim çalışmaları yürütülüyor. Bitkisel üretimde çiftçilerin kendi tarla, bağ, bahçe ve serasında mücadele faaliyetlerini entegre mücadele prensipleri doğrultusunda uygulaması, doğal dengenin korunması, pestisit kullanımının kontrolü amacıyla Entegre Mücadele Projeleri yürütülüyor. 2014-2018 yıllarında uygulanan 5 yıllık eylem planı ile Entegre Mücadele uygulamalarında 4 kat artış sağlandı. Bitkisel üretimde zararlı organizmalara karşı kimyasal mücadeleye alternatif biyolojik ve biyoteknik mücadele uygulayan üreticilere destekleme ödemesi yapılıyor. Desteklemeyle birlikte bu uygulamalar 15 kat arttı. Hatalı bitki koruma ürünü kullanımının önlenmesi amacıyla hasat öncesi ve piyasa kontrolü denetimleri yapılıyor. Bu denetimlerde tarladan sofraya tüm tedarik zincirinde bitki ve bitki koruma ürünlerinin analizleri yapılarak her hangi bir olumsuzluk görülmesi durumunda idari yaptırımlar uygulanıyor. Bu kapsamda tarla, bağ, bahçe ve sera gibi üretim alanlarında ‘Hasat Öncesi Pestisit Denetimi’ yapılıyor ve kalıntılı ürünler piyasaya gönderilmeden önce tedbir alınıyor. Denetim sonucunda tavsiye dışı, yasaklı veya hatalı bitki koruma ürünü kullanıldığı tespit edilen ürünlere imha veya hasadı geciktirme, ürün sahiplerine ise idari para cezası uygulanıyor.” 2015-2017 yılları arasında hasat öncesi dönemde 40 bin 25 üretim yerinin denetlenerek, bin 34 üründe limit üstü pestisit tespit edilmesi nedeniyle ürünler piyasaya gönderilmeden üretim alanında tedbir alındığını bildiren Pakdemirli, ayrıca 257 bin 625 kilo ürünün ise imha edildiğini açıkladı. Analizlerin bakanlığa bağlı gıda kontrol laboratuvarlarında uluslararası yüksek teknolojik cihazlarda akredite metotlar kullanılarak, Avrupa Komisyonu Sağlık ve Tüketici Koruma Genel Müdürlüğü DG SANTE tarafından yayımlanan rehber dokümanı esas alınarak yapıldığını bildiren Pakdemirli, “Gıda güvenilirliğinin sağlanması ve tüketicilerin korunması amacıyla eğitim ve destekleme faaliyetleri ile birlikte denetim faaliyetlerinin bugüne kadar olduğu gibi tüm tedarik zincirini kapsayacak şekilde yürütülmesine ve gerekli tedbirlerin alınmasına devam edeceğiz” dedi. “Güçlü bir örgütlenme yapısı gerekli” Konuşmasının sonunda tarımda örgütlenme konusuna değinen Bakan Bekir Pakdemirli, bugün ülke genelinde 114 bin civarında birlik ve kooperatif bulunduğunu belirterek, “Bu sayı çok fazla ve ülkemize ağır geliyor. Ziraat odalarının öncülüğünde bir çalışma yaparak, bu yapının sağlıklı hale getirilmesi amaçlanıyor” dedi. Kanada, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerde bu alanda çok güzel örnekler bulunduğuna dikkat çeken Pakdemirli, bu ülkelerdeki yapıya benzer yapıların Türkiye’de de kurulmasını hedeflediklerini vurguladı. Pakdemirli sözlerini, “Çiftçi üzerinde tahakküm kurmaya çalışan, çiftçinin gelirine göz diken ve siyaset yapan Oda ve Birliklerin çiftçimize hizmet eder duruma gelmesi gerekiyor. Bakanlık olarak bunun için gerekli çalışmayı yapacağız” diye tamamladı.
Organik tarımda hedef yüzde 3
T
arım ve Orman Bakanlığı, mevcut durumda Türkiye genelindeki toplam tarım alanı içerisinde yüzde 2 civarında olan organik tarım alanı payını 2023 yılına kadar yüzde 3’e çıkarmayı hedefliyor. Bakanlık destekleme faaliyetlerini de bu hedef doğrultusunda sürdürüyor. Türkiye iklim, toprak, su kaynakları, ürün çeşitliliği ve iş gücü bakımından organik tarım için elverişli koşullara sahip. Beslenme tercihleri ile sağlık arasındaki ilişkinin önem kazanmasıyla birlikte tüm dünyada organik ürünlerin üretimine ve tüketimine olan talep arttı. Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak Tarım ve Orman Bakanlığı da yönünü organik tarıma çevirdi. Bakanlığın 2023 yılı hedefleri arasında organik tarım alanlarının toplam tarım alanı içerisindeki payının % 3’e çıkarılması yer alıyor. Organik ürüne güven tesis edilerek, tüketicide organik ürün bilincinin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin yürütülmesi planlanıyor. Bu bağlamda önemli desteklemeler de yapılıyor. 2005 yılından bu yana organik tarıma sağlanan desteklerin, Türkiye’de organik tarımın gelişmesine ciddi katkı sağladığı söylenebilir. 2018 yılında organik bitkisel üretim yapan 51 bin 443 müteşebbise 143,9 milyon TL, organik arıcılık yapan 226 müteşebbise 278 bin TL destekleme ödemesi yapıldı. 2006 yılından günümüze kadar organik hayvancılık destekleri de dâhil olmak üzere toplam destek 672,08 milyon TL’ye ulaştı.
“Uluslararası standartlar takip ediliyor” Türkiye’de yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, organik tarımsal üretimin uluslararası standart/mevzuatlar izlenerek Bakanlık tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde yürütüldüğünü anlattı. Bu kurallara uygun üretim yapılması halinde ürünün “organik” olarak sertifikalandırılıp etiketlendiğini kaydeden Pakdemirli şu bilgileri verdi: “Ürünün pazara sunulduğu andaki kalitesi, ürünün organik olup olmadığını belirlemek için yeterli değildir. Sadece analiz yaptırmak suretiyle ürünün organik olup olmadığına karar vermek, hiçbir zaman doğru bir yaklaşım değildir. Organik tarımda, üretimin her aşamasında uyulması gereken kurallara riayet edilerek, üretim yapılması önem arz etmektedir. Ülkemizde organik tarım faaliyetleri, 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu ile Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik hükümleri kapsamında Bakanlığımız tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde yürütülmekte olup, kuralları ihlal edenlere ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yaptırımlar uygulanmaktadır.” Organik tarıma ilişkin kontrol ve sertifikasyon faaliyetlerinin ise Bakanlık tarafından yetkilendirilen 34 kuruluş tarafından yürütüldüğünü bildiren Pakdemirli, “Organik ürünlere sertifika düzenleyen kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının yıl içinde yaptıkları faaliyetlerin denetimi Bakanlık merkez teşkilatınca, organik ürün üreten, işleyen ve ticaretini
yapan müteşebbislerin denetimleri ise, Bakanlık taşra teşkilatınca yürütülür” dedi. “Türkiye’de 214 adet organik ürün çeşidi bulunuyor” Organik tarımda Türkiye’nin mevcut durumunu da anlatan Bakan Bekir Pakdemirli, şu bilgileri verdi: “Türkiye’de organik tarım, Avrupa ülkelerinin geleneksel kabuklu ve kurutulmuş ürünlerimize olan talepleri ile başlayıp gelişti. Organik olarak yetiştirilen ilk ürünler kuru incir ve üzümdür. Sonraki yıllarda kuru kayısı, fındık ve pamukla ürün çeşitliliği arttı. 1980-1985 yıllarında 8 ürün çeşidi ile başlayan organik üretim, günümüzde 214 ürün çeşidine ulaştı. Tarla ürünlerinden doğadan toplanan ürünlere, yaş meyve sebzelerden, meyve suları ve konsantrelerine, dondurulmuş meyve ve sebzelerden hayvansal ürünlere kadar geniş bir yelpazede yetiştirilen organik ürünler pazarda yerini almaya başladı. 2017 yılı verilerine göre, ülkemizde 75 bin 67 üretici tarafından, toplam 543 bin 33 hektar alanda organik bitkisel üretim yapılıyor. 6 bin 913 adet organik büyük baş, 22 bin 771 adet organik küçükbaş, 1 milyon 267 bin 307 adet organik kanatlı ve 89 bin 167 adet de organik kovan varlığı bulunur.” “Dünyadaki tarım alanlarının yüzde 1,2’sinde organik tarım yapılıyor” Organik tarımda dünyadaki gelişmelere de değinen Bakan Pakdemirli, İsviçre Organik Tarım Araştırma Enstitüsü’nün (FIBL) yayınladığı 2016 yılı dünya organik üretim istatistik yıllığında dünya tarım alanlarının %1,2’lik kısmının organik olduğunun belirtildiğini söyledi. 178 ülke içinde üretim alanı bakımından Türkiye’nin, 489 bin hektarlık kültür yetiştiriciliği alanı ile 17’nci sırada olup, en fazla üreticiye sahip 10 ülke içerisinde 67 bin 879 üretici ile 8’inci sırada yer aldığını kaydeden Pakdemirli, ardından şu bilgileri verdi: “Ülkemiz organik hububat üretiminde 62 bin hektarla 9’uncu sırada, organik yumuşak, sert çekirdekli meyve üretiminde 16 bin hektarla 4’üncü sırada, organik tropikal ve subtropikal meyve üretiminde 7’nci sırada, dünyada organik üzüm yetiştiriciliği yapan ilk 5 ülke arasında, dünya üzerinde % 7’si ülkemiz tarafından karşılanan organik pamuk üretiminde ise 4’üncü sıradadır.” “Öncelikli alıcılar AB, ABD ve Japonya” Türkiye’de 2017 yılı verilerine göre mısır, incir ve incir ürünleri, meyveler ve meyve ürünleri, fındık ve fındık ürünleri, üzüm, kayısı ve kayısı ürünleri, sebze ve sebze ürünleri, baharatlar, mercimek çeşitleri, antep fıstığı, pamuk ve pamuk ürünleri, buğday ve buğday ürünleri, süt ve süt ürünleri en çok ihracatı yapılan organik ürünler oldu. En çok ihracat yapılan pazarlar ise Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere, ABD, Japonya, Kanada ve Avustralya’ya olarak öne çıktı.
4 MERSİN TARIM FUARI İÇİN 17 Şubat - 2 Mart 2019
YAŞ MEYVE SEBZE İHRACATINDA
GERİ SAYIM BAŞLADI ŞAMPİYON LİMON Bu yıl 14’üncüsü düzenlenecek olan Mersin Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı için geri sayım başladı. Sektörün tüm paydaşlarını bir araya getirecek fuar, 7 – 10 Mart günleri arasında Yenişehir CNR Expo Fuar Merkezi’nde düzenlenecek.
T
arım sektöründe GAP ve Orta Doğu’nun dünyaya açılan kapısı olarak nitelendirilen Mersin, 14’üncü kez Tarım ve Hayvancılık Fuarı düzenleyerek sektörün tüm paydaşlarını buluşturmaya hazırlanıyor. CNR Holding kuruluşu Pozitif Fuarcılık tarafından 7 – 10 Mart 2019 tarihleri arasında Yenişehir CNR Expo Fuar Merkezi’nde düzenlenecek olan fuarda stant katılım bedeli metrekare başına 100 TL + KDV olarak belirlendi. Bu yıl 3 holde 5 bin metrekare alanda düzenlenecek olan fuara 40 binin üzerinde ziyaretçi bekleniyor. Yurtdışı ziyaretçilerin de fuara gelmesi adına çalışmalar devam ederken fuarda yaklaşık 150 firmanın stant açması hedefleniyor. “Akdeniz Meyve Sineği Çalıştayı da düzenlenecek” Mersin Tarım ve Hayvancılık Fuarı ile eş zamanlı olarak Tarım Bakanlığı Mersin İl Tarım Gıda ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından Akdeniz Meyve Sineği Çalıştayı da düzenlenecek. Aynı zamanda Ziraat Mühendisleri Odası Mersin Şubesi tarafından düzenlenecek seminerlerin de organizasyona renk katması bekleniyor. Bu çerçevede 8 Mart 2019 Cuma günü saat 14.00’te düzenlenecek olan ‘Limonda Depolama’ ko-
nulu seminerin konuşmacısı Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinden Prof. Dr. Okan Özkaya olacak. 9 Mart 2019 Cumartesi günü yine saat 14.00’te, yine Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Küden, ‘Meyve Ağaçlarında Budama ve Bakım’ konusunda bilgi paylaşacak. Organizasyon 10 Mart 2019 Pazar günü saat 14.00’te düzenlenecek ‘Sebze Ve Meyve Zararlıları’ konulu seminerle son bulacak. Bu seminerin konuşmacıları ise Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rıfat Ulusoy ile Dr. A.Filiz Çalışkan Keçe olacak. Kızıltan: “Bölgenin önemli fuarlarından biri” Tarım üretiminin sektörde yapılan yatırımlarla Mersin’de her yıl yüzde 50 arttığına dikkat çeken Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, bölgedeki tarım potansiyeline paralel olarak kentte düzenlenen fuar organizasyonun öneminin de her yıl arttığına değindi. Mersin’in uluslar arası bir limana sahip olması nedeniyle yalnızca kentte değil, bölgede yetişen tarım ürünlerinin de ihracata açılmasına ciddi destek verdiğini kaydeden Kızıltan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu nedenle Mersin’de düzenlenen tarım fuarı yalnızca kentimiz için değil, bölgedeki sektör temsilcilerinin bir araya gelmesi adına önemlidir. Bu fuarının uluslararası ayağının da istenilen seviyelere çıkarılmasıyla birlikte çok daha verimli sonuçlar elde edileceğine inanıyorum. Kent ekonomimiz açısından büyük önem taşıyan tarım sektörü gerek Agropark, gerekse Turunçgil Hasat ve Hasat Sonrası AraştırmaGeliştirme ve Uygulama Merkezi Projesi gibi yatırımlarla atılım içindedir. Bu sektördeki gücün daha da artırılması adına Tarım Fuarı’na da sahip çıkılmalıdır.”
Yamanyılmaz: “Sektörde 2023 yılı hedefleri geçen yıl yakalandı”
Ali Can Yamanyılmaz
Nejat Sin
Akdeniz Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı
Y
aş meyve sebze sektörü ihracatında başarılı bir yılı geride bıraktıklarını anlatan Akdeniz Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Nejdat Sin, genel olarak sektörü etkileyen Akdeniz Meyve Sineği popülasyon artışı gibi olumsuzluklara rağmen Türkiye geneli ihracatın önceki yıla göre yüzde 14’lük artışla 2,33 milyar dolara ulaştığını söyledi. Yaş meyve sebze (YMS) ihracatında 2018 yılı rakamlarını değerlendiren Birlik Başkanı Nejdat Sin, AKİB’in Türkiye genelindeki YMS ihracatının yüzde 48’ini gerçekleştirdiğini anlattı. Bu başarı ürün bazında değerlendirildiğinde yüzde 38’lik payla narenciyenin ilk sırada geldiğini bildiren Sin, “AKİB, Türkiye geneli narenciye ihracatında %76’lık payla 2018 YMS ihracatının temel taşını oluşturdu” dedi. Narenciye ürünlerinden limonun 332,9 milyon dolar getirisi ile YMS ürünleri ihracat sıralamasında birinciliği elde etiğini kaydeden Sin, limonu sırasıyla mandarin, domates, kiraz ve vişnenin takip ettiğini açıkladı. En çok ihracat yapılan ülkelere de değinen Sin, “Rusya Federasyonu %28’lik payla bu yıl da en büyük pazar oldu. Rusya’yı sırasıyla Irak, Almanya, Romanya ve Ukrayna takip etti” ifadelerini kullandı. “Milli ürünlerimizin dünyaya açılan kapısı: Fuarlar” Türkiye ihracatı açısından yerli ürünlerin dünya pazarlarına açılması ve Türk ürünlerinin hak ettiği değere erişmesi temel hedefiyle çalıştıklarını dile getiren Nejdat Sin, bu hedefe ulaşmak için tanıtım ve pazarlama kampanyalarının önemli olduğunu vurguladı. Türkiye Yaş Meyve ve Sebze Sektörü Şefliğini AKİB’in yürüttüğünü hatırlatan Sin şunları söyledi: “Tanıtımın önemini biliyoruz. Bu bilinçle Türk ürünlerinin tanıtılması ve Türkiye YMS ihracatının artırılması amacıyla 2018’de de pek çok farklı ülkede çalışmalar düzenledik. Dünyanın en büyük YMS Fuarlarına da katılarak dünya pazarının nabzını tuttuk. Bu çerçevede Almanya-Berlin Fruit Logistica Fuarı, Hong Kong-Asia Fruit Logistica ve Rusya-World Food Moscow Fuarlarının milli katılımları AKİB tarafından başarı ile gerçekleştirildi. Ekim ayında WOP Dubai ve Madrid-Fruit Attraction fuar-
kdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Can Yamanyılmaz, su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörünün son yıllarda gerçekleştirdiği ihracat rakamları ile Türkiye ihracatının yıldız sektörleri arasına girdiğini söyledi. Sektör ihracatının yükselen bir seyir izlediğini vurgulayan Yamanyılmaz, “2023 yılı hedeflerimizi 2018 yılında yakaladık” dedi. Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Can Yamanyılmaz, Türkiye’de ve bölgede 2018 yılı ihracat rakamlarını değerlendirerek 2019 yılına ilişkin beklentilerini anlattı. 2018’de Türkiye genelinde başarılı bir ihracat performansı sergilendiğini kaydeden Yamanyılmaz, su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörünün yılı bir önceki yıla kıyasla yüzde 11’lik artışla 2,5 milyar dolarlık ihracatla tamamladığını bildirdi. Bu rakamlarla Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümü için hedefledikleri 2,5 milyar dolar rakamına 2018’de ulaştıklarını dile getiren Yamanyılmaz, sektör temsilcileri olarak bu ihracat rakamlarının mutluluk ve gururunu yaşadıklarını söyledi. “Sektörümüzdeki bu olumlu tablo Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçı Birliğimizin rakamlarına da yansımaktadır” diyen Yamanyılmaz, “Birliğimiz 2018 yılında 2017 yılına kıyasla %10’luk artışla 355 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi” dedi. “Japonya’da Türk Gıda Festivali gerçekleştirdik” Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği olarak 2018 yılında önceki yıllarda olduğu gibi ihracata ve ekonomiye katkı sağlamaya çalıştıklarını vurgulayan Ali Can Yamanyılmaz, şunları söyledi: “Bu hedefle 2018 yılı Mart’ında sektörümüzün ana pazarı olan Irak’ın en önemli ticari merkezi olan Basra’ya Sektörel Gıda Ticaret Heyeti düzenledik. Iraklı ithalatçılarla yapılan ikili iş görüşmelerinde önemli iş bağlantıları kurduk. Birliğimiz organizasyonu ve Ticaret Bakanlığı destekleri ile 30’dan fazla gıda ihracatçısı firmanın katılımıyla Japonya’ya Sektörel Gıda Ticaret Heyeti organizasyonu gerçekleştirdik. Bu heyetle eş zamanlı olarak Birliğimiz Türkiye’de bir ilke imza atarak Japonya’da Türk Gıda ürünlerinin tanıtımını yapmak amacıyla Türk Gıda Festivali gerçekleştirdi.”
MTSO EK 04 CMYK
“Finansman ve KDV alacak sorunu çözülmeli” İhracatın artarak devam etmesi için beklentilere de değinen Ali Can Yamanyılmaz, finansman sorunu için desteklerin Eximbank ve kamu bankaları kanalıyla artırılmasını beklediklerini, bunun sonraki dönemde özel bakanlara da örnek olması açısından önem taşıdığını söyledi. KDV alacakları ile finansman sorununun çözülmesini beklediklerini vurgulayan Yamanyılmaz, “İhracatçılara verilen yeşil pasaport süresinin 2 yıldan 3 yıla çıkartılmasını da talep ediyoruz. Ayrıca iş mahkemelerinde işverenlerin de haklarını gözetecek şekilde düzenlenme yapılmalı” dedi.
“Hedefte Uzakdoğu pazarının geliştirilmesi var” Uzakdoğu ve Asya pazarlarına açılabilme adımlarının hızlandırılması için çalıştıklarına da değinen Sin, “Ayrıca, ihracat amacıyla düşük maliyetli taşıma yolları için gerekli olan girişimlerin yapılması önemlidir. Özellikle Çin pazarına narenciye ihracatının gerçekleşmesi için devletimiz tarafından resmi süreçlerin başlatılarak, süreç takibinin yapılması ihracat için yol açıcı olacaktır” değerlendirmesini yaptı. Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) desteğinin devamı ve miktarının artırılmasının ihracatçılar açısından önem taşıdığını da vurgulayan Sin, “YMS sektörü Türkiye’ye sağladığı net döviz girdisi yanında üreticisinden işçisine, paketleyicisinden nakliyecisine kadar uzanan halkada önemli bir istihdam kaynağıdır. Bu sebeple, ihracatçı firmalarımızın ülkeye desteğinin devamı için uzun yıllar zorlukla oluşturdukları pazarlarını koruyabilmeleri, üretim maliyetlerini düşürüp ihracat kapasitelerini artırabilmeleri önemlidir. Bunun yollarından birisi de DFİF desteğinin sürdürülmesi ve hatta ton başına yapılan destek tutarının yükseltilmesidir” dedi.
dolarlık ihracatla sektörde önemli bir paya sahip oldu.” Mersin açısından nasıl bir yılın geride kaldığına de değinen Arslan, “Mersin’de faaliyet gösteren firmalarımızın yaptığı ihracat 1,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yine Mersinli firmalarımızın yaptığı hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri sektör ihracatı ise 445,3 milyon dolar olarak gerçekleşti ve Mersin ihracatına büyük katkı sağladı. Mersinli firmalar tarafından yapılan sektör ihracatında 243 milyon dolarlık değeri ile bakliyat ürünleri öne çıktı. Ülkemizden yapılan toplam bakliyat ihracatının yüzde 81’i Mersin’den yapıldı. Mersin’den en çok ihracat yapılan ülke ise yine Irak oldu. Mersinli firmalar, 2018 yılında Irak’a toplamda 110,6 milyon dolar sektör ihracatı gerçekleştirdi” dedi.
Festival kapsamında Türkiye’den götürülen çeşitli gıda ürünlerinin Japon halkının beğenisine sunulduğunu anlatan Yamanyılmaz, etkinlikte 20 bin Japon katılımcının yer aldığını bildirdi. Yürütülen tanıtım çalışmaları ve çeşitli aktiviteler sonunda 5 milyon ziyaretçiye ulaştıklarını ifade eden Yamanyılmaz, “Gördüğümüz yoğun ilgi nedeniyle aynı etkinliği hem Japonya’da hem de dünyanın farklı ülkelerinde tekrarlamaya karar verdik” dedi. Birlik olarak Beyrut/Lübnan’a da Sektörel Gıda Ticaret Heyeti düzenlediklerini bildiren Yamanyılmaz, “Ortadoğu’nun gözde ticaret merkezlerinden Lübnan’la sağlam ticari temeller kurmak üzere gidilen Beyrut’ta ihracatçılarımız çok başarılı iş görüşmeleri gerçekleştirdi. Önümüzdeki dönemde bu ülke ile ilişkileri daha da geliştirmek üzere etkinlikleri sürdüreceğiz” diye konuştu. “Mersin ihracatında ikinci sıradayız” AKİB faaliyet alanı içinde yer alan Mersin’in ihracat rakamlarına da değinen Ali Can Yamanyılmaz şu bilgileri verdi: “Mersin, 2018’de gerçekleştirdiği 82 milyon dolarlık sektör ihracat rakamıyla Birliğimizin 2018 yılı ihracat rakamlarına göre ikinci sırada yer alıyor. Birliğimizin 355 milyon dolarlık sektör ihracatından %23’ lük pay alıyor. Mersin’in sektör ihracatını ülke bazında incelersek, ilk 3 sırayı %31’lik payla Irak, %21’lik payla Suriye ve %20’lik payla Lübnan’ın aldığı söylenebilir. Mersin’in sektör ihracatını ürün bazında incelediğimizde ise ilk 3’te taze balıklar, süt tozu ve hazırlanmış, konserve edilmiş et ve sakatatları görebiliriz.
“YMS ihracatında Mersin önemli yere sahip” Sektör özelinde Mersin’in ihracat rakamlarını da değerlendiren Nejdat Sin, şu bilgileri verdi: “2018 yılı YMS ihracat rakamları incelendiğinde, Mersin’in önemli bir yere sahip olduğu görülür. Mersin, gerek iklim koşulları gerekse ihracat ve pazarlama fırsatları düşünüldüğünde YMS ihracatı için başrol konumundadır. 2018 yılı ihracat rakamları incelendiğinde; Türkiye geneli YMS ihracatı 2,35 milyar dolarken, bu rakamın yaklaşık yüzde 20’sini 545, 6 milyon dolarlık ihracatla tek başına Mersin gerçekleştirmiştir. Mersin’in narenciye ihracatı ise Mersin YMS toplam ihracatının %64’ünü karşılayarak ihracat değerlerinde önemli bir yere sahiptir.”
Arslan: “Zor bir yıl oldu ama büyüme gösterebildik”
Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı
A
larında dünyanın dört bir yanından gelen sektör aktörleriyle bir araya gelinerek sektörün önde gelen firmalarıyla tanışma fırsatı yakalandı. Kasım ayında ise Pekin’de gerçekleştirilen China FVF Fuarı’nda info stant açıldı.”
Hüseyin Arslan
Akdeniz Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı
A
kdeniz Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Hüseyin Arslan Türkiye’de yaşanan kur hareketliliği ve fiyatlardaki yükselmeye rağmen 2018 yılının 3’üncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,6 büyüme kaydettiklerini bildirdi. Ekonominin önemli bir darboğazdan geçtiği bu dönemde dahi büyüme gösterebilmek büyük önem taşıdığını vurgulayan Arslan, “Sektörümüz adına çetin bir yıl oldu ancak rakamsal bazda baktığımızda büyüme gözlemliyoruz” değerlendirmesini yaptı. Akdeniz Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Hüseyin Arslan sektöre ilişkin değerlendirmeler yaptı. 2018 yılının, Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri sektörü için çetin bir yıl olduğunu anlatan Arslan şunları söyledi: “Ancak, rakamlara baktığımızda 2018 yılında bir önceki döneme göre sektörde miktarsal bazda yüzde 7, değersel bazda ise yüzde 5’lik bir ihracat artış gözlemliyoruz. Sektör, 2018 yılında 6,1 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştirdi. Anılan dönemde en fazla ihraç edilen ürün grubu pastacılık ürünleri oldu. Söz konusu ürün grubu, geçtiğimiz senenin aynı dönemine göre miktarsal bazda yüzde 11, değersel bazda ise yüzde 8 büyüdü. Akdeniz Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği ise aynı dönemde 1,1 milyar
“Üretimi artırmalıyız”
Sektörün sorunlarına da değinen Hüseyin Arslan bu sorunların çözümü için önerilerini de sıraladı. Arslan şunları söyledi: “Sektörümüzdeki en belirgin sorunlar, küresel düzeyde görülen aşırı tüketim, hedef ülkelerdeki tarife dışı ticaret engelleri, fiyatların değişkenliği ve su kaynaklarındaki azalış ile baş gösteren gıdaya erişim sıkıntısı olarak sıralanabilir. Bu noktada, üretimin önemine değinmek istiyorum. Şu an önümüzdeki 40 yılda üretmemiz gereken gıda, son 10 bin yılda ürettiğimiz gıdaya eşdeğer. Bu hususta atmamız gereken adımlar mevcut. 2023 yılı ihracat hedeflerine ulaşmamız için çok çalışmamız gerektiği aşikar. Mevcut sorunları aşıp, tüm gücümüzü ortaya koyarak belirlenen hedeflere ulaşacağımıza inanıyorum. Bu noktada, hükümetimizden beklentilerimiz elbette var. Öncelikle, geleceğin gıdası olarak baktığımız bakliyat üretiminin artması gerekiyor. Bunu gerçekleştirmenin yollarından biri de sertifikalı tohum kullanımının cazip hale getirilmesidir. Bir diğeri de nadasa bırakılan alanların tarıma kazandırılmasıdır. Ülke olarak, vize hususunda önemli aşamalar kaydettik. Birçok ülkeye vizenin kalkması, ihracatçının elini oldukça rahatlattı. Bunun yanında, Serbest Ticaret Anlaşmaları’nın da yaygınlaşması gerekmekte. 2023 yılı hedeflerine ulaşmamız için gereken en önemli unsurlardan birisi Serbest Ticaret Anlaşmalarıdır. İhracatçılar olarak amacımız, hükümetimizin desteğiyle artan ihracat rakamları ile koyduğumuz hedeflere emin adımlarla yürümektir.”