METANOIA
EKİM 2017 / 03
Özümüze doğru yolculuk...
Kişisel Gelişim | Pozitif Psikoloji Dergisi
AYIN KONUSU:
"Kendi Sesini" YÜKSELT! İçsel Rehberinizle
Nasıl Uyumlanırsınız?
Örnek misin? İlham mı? Bende Gördüğün Herşey
Sana Ait
Eksik Var Fazla Var
BAHANE Yok! İllüstrasyon: Şenay Kurtuluş
Bu sayfaya reklam verebilirsiniz. İletişim için info@metanoiadergi.com
WWW.METANOIADERGI.COM
3 | EKİM 2017
PUSULAMIZ Metanoia Dergi ekibinde bir uzman kadrosu bulunmuyor ve bulunmayacak. Çünkü bu derginin amacı, insanlara sorgulamayı, soru işareti duyduğu noktalarda kendi uzmanlığına, içine, özüne dönerek kendi doğrusunu buldurtmayı amaçlıyor. Biz Metanoia Dergi yazarları olarak, okuduğumuz, öğrendiğimiz, uyguladığımız ve işe yaradığını düşündüğümüz şeyleri kalemimiz döndüğünce sizlerle bu sayfalar aracılığı ile buluşturacağız. Hiçbir şeyin yüzde yüz doğru-yanlış olduğunu savunmadan, iyi ve kötüye dokunmadan, güzel çirkin kıyaslaması yapmadan sadece yazacağız. Aşağıdaki cümleler Kozmos: Bir Uzay Serüveni (Cosmos: A Spacetime Odyssey) belgesel dizisinin sunucusu ünlü Astrofizikçi Neil deGrasse Tyson’a ait. Bu satırlar Metanoia’nın pusulası olarak her sayımızda burada yerini alacak. Sizlere de pusula olması dileklerimizle…
Otoriteyi sorgula. Hiçbir fikir, birisi doğru olduğunu söylüyor diye doğru değildir, ben de dahil. Kendin düşün. Kendini sorgula. Hiç bir şeye, sırf inanmak istediğin için inanma. Bir şeye inanmak onu gerçek yapmaz. Fikirleri, gözlem ve deneylerden elde edilen kanıtlarla test et. Çok beğendiğiniz bir fikir, iyi kurgulanmış bir testi geçemiyorsa yanlıştır! Yola devam edin. Kanıtlar sizi nereye götürüyorsa oraya gidin. Elinizde hiç kanıt yoksa, peşin yargıda bulunmayın. Belki en önemli kural da şudur: Unutmayın; yanılıyor olabilirsiniz! En iyi bilim insanları bile bazı konularda yanılmıştır. Newton, Einstein ve tarihteki bütün büyük bilim insanları zaman zaman hatalar yapmışlardır. Tabi ki yapacaklardı; sonuçta hepsi de sadece insandı…
WWW.METANOIADERGI.COM
4 | EKİM 2017
Editörün Notu
METANOIA Kurucu Merver Erdem merver.erdem@metanoiadergi.com
Merver Erdem merver.erdem@metanoiadergi.com @mervererdem
Ekim sayımızı hazırlarken sararan yapraklardan, tatlı tatlı yağan güz yağmurlardan ilham aldığımızı söylemek isterdim. Ancak öyle olmadı. Çünkü dün yazı yaşarken ertesi gün kışa uyandık. Mevsimler değişti. Güzü ve baharı yaşamadan yaz ve kışa sert girişler yapıyoruz. Doğa değişiyor. Biz insanlar değiştiriyoruz. Çünkü biz değişiyoruz. Bir koşturma ile yaşıyor, daha doğrusu yaşadığımızı sanıyoruz. Nefes almadan koşturuyoruz. Oysa yaşamak nefes almak demek değil miydi? Yaşamımız alışkanlıklarımızın bütünü. Alışkanlıklarımız öğrendiğimiz davranışlardan oluşuyor. Beynimiz daha az enerji harcamak için davranışları alışkanlığa dönüştürüyor. Ancak hangi alışkanlık bize hizmet ediyor ya da etmiyor bunu sorgulamıyor. Bunu sorgulayacak olan bizleriz. Ancak hayatı öyle hızlı yaşıyoruz ki, neyin bize hizmet ettiğini ya da etmediğini bilmiyoruz. Duyduğumuz seslerin bile bize ait olduğuna emin değiliz. Sadece öyle öğrendiğimiz için öyle yaşıyoruz. Peki yaşam başkalarının hayatını yaşamaya yetecek kadar uzun mu?
Bu ay biraz yavaşlayın istiyoruz. Yaşaşlayın ve sessizleşin. Çevrenizdeki sesleri kısıp kendi sesinizi duyun ve o duyduğunuz sesi yükseltin diye bu ay birbirinden eğlenceli içerikler hazırladık sizlere. Bu ay sosyal medyadan takip ettiğimiz iki fenomeni sayfalarımıza taşıyoruz. Her ikisinin de hayatı yaşayış şekli bizi motive ediyor ve sizleri de motive edeceğini düşünüyoruz. Çünkü onlar sahip oldukları ya da olmadıkları fiziksel özelliklere bakmaksızın hayatı yaşamaya ve istediklerini yapmaya odaklanmış iki kadın. iç sesimizi duymak için birbirinden farklı teknikler ile kendimize adım adım yaklaşıyoruz. İlham olmak ile örnek olmayı aynı kefeye koyan bir neslin çocukları olsak da bu iki kavram arasnda farkı anlatıyoruz. Aslında ne istiyoruz? Örnek olmak mı, ilham olmak mı? Şimdi sayfayı çevirmeden önce derin bir sessizlik izni verin kendinize. Bizim dahil, tüm sesleri kısın. Susun ve kendinizi dinleyin. Hazır olduğunuzda sayfayı çevirin. Biz sizi burada bekliyor olacağız. Keyifli okumalar.
Katkıda Bulunanlar: Aydan Gündüz aydan.gunduz@metanoiadergi.com Çiğdem Onay cozarkonay@gmail.com Deniz Kurtuluş deniz.kurtulus@metanoiadergi.com Didem Ermeydan didem@thenilacademy.com Dilara Gençyürek Onan dilara.onan@metanoiadergi.com Ebru Arasıl ebru.arasil@metanoiadergi.com Şenay Mutlu Kurtuluş senaykurtulus@gmail.com Zeynep Makascı zeynep.makasci@metanoiadergi.com Reklam info@metanoiadergi.com
Bizi Sosyal Medyada Takip Edin
@metanoiadergi @metanoiadergi www.metanoiadergi.com
İ Ç İ N D E K İ L E R 9
10
15
Romantik İlişkilerde Ben Dili
Bir Eksik Bir Fazla
Bende Gördüğün Herşey Sana Ait
16
19
22
İç Sesine Kulak Ver
Alt Beynimizin Sesi
25
29
Örnek Misin? İlham Mı?
Kendi Sesini Duymak İçin Egzersizler
İçsel Rehberinizle Nasıl Uyumlanabilirsiniz?
35 Meslek Seçerken Hisler
WWW.METANOIADERGI.COM
6 | EKIM 2017
Katkıda B Ebru Arasıl 1974'de doğdu. Çocukluğundan beri hayatın anlamını ve kendini aradı. Bu arayışta karşılaştığı enerji çalışmalarına katıldı. 18 senelik çalışma hayatından sonra Fas'ta 3 sene kendi içine daha derin bir yolculuk yapma fırsatı buldu. Öğrenmek ve bunları paylaşmak en büyük keyfi haline geldi. Dahasını ararken ikinci kez yaşam koçluğu eğitimi alıyor ve yaşam koçluğu yapıyor.
Deniz Kurtuluş 1992'de İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü bitirip Galatasaray Üniversitesi'nde MBA tamamladı. Küçük yaşlardan beri ilgi duyduğu Reiki Master ve Nefes Koçluğu eğitimlerini taldı, Yaşam Koçluğu alanında da seanslar veriyor
Çiğdem Özerk Onay Antalyalı bir baba, Zonguldaklı bir annenin yani hem güneyim hem de kuzeyin kızı... Sürekli öğrenmeye,yenileri keşfetmeye çalışan, araştıran... Farklı damak tatlarını tadan, yapan, farklı ağızlarda bir harmoniye dönüşmesini zevkle izleyen... Kızıyla birlikte hem çocuk olan hem de büyüyen... Sabretmmeyi ve sabrı düstur edinirken Polyanayı yutmuş, içindeki çocuk ile kıpır kıpır biri...
Didem Ermeydan Aralık 1974'te Edirne’de doğdu. Babasının işi sebebiyle oradan oraya gezdik durdu. Bu yaşam sayesinde rengarenk yerler, insanlar, deneyimler kattı hayatına… Şimdi öğretmen ve hayatına her gün yepyeni farkındalıklar katan bir yolculukta. Keyif,huzur ve mutluluk yaşam amacı... Eşini, kızını, kendini dinlemek, kitap okumak, ruhunu mutlu etmek ve sınırsızlığı deneyimlemek vazgeçemedikleri....
WWW.METANOIADERGI.COM
7 | EKİM 2017
Bulunanlar
Dilara Gençyürek Onan Sanatsever, Müziksever,Qigong sever, bir Müzik Öğretmeni. Vermiş olduğu, özel Piyano ve Flüt dersleri dışında, ayrıca, Reiki Eğitmeni ve Keşifçi
Aydan Gündüz İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü Fars Dili ve Edebiyatı mezunu, senarist ve yazar. Abdülhamid Son Sultan’ ‘Kanuni Grand Turc’ ve ‘Şarkın ve Garbın Hakimi Yavuz’ ‘Reşat Enis Tozlu Raflardaki Gölge / Hep Oyunda Kalmak ve 100 Liraya Kendi Filmini Çek kitaplarının yazarı. UMAYLA YAŞAM BİLİM MERKEZ’İ'nde Hüseyin Rahmi’nin Romancılığı üzerine atölye çalışmaları ve rüya analizi yoluyla koçluk yapıyor.
Zeynep Makascı Akşehir'de büyüdü. İstanbul'da yaşıyor. Tercüman, dünyasını mutlulukla çeviriyor. Yaşam Koçu adayı, psikolojiyle ilgileniyor. Kendi doğasını keşfetmeye bayılıyor.
Şenay Kurtuluş 1982'de Bulgaristan da doğdu. Okul hayatına İstanbul'da başladı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımını bitirdi. Milano Domus academy'de iç mimarlık üzerine master yaptı. Hayali kişiye özel tasarımlar yapmaktı, 8 yıl mobilya ve tekstil sektörlerinde çalıştıktan sonra bugün freelance illüstratör olarak çalışıyor. Yaptığı resimlerde masalsı kızlar çiziyor, Kelebekler çiçekler kuşlar vazgeçilmezleri. Çocuk kitaplarının çizimlerini yapıyor. Aldığı yaşam koçluğu eğitimi ile birlikte çizimlerinde pozitif mesaj ve masalsı hayal gücünü ortaya koymaktan keyif alıyor.
WWW.METANOIADERGI.COM
8 | EKİM 2017
SORUCEVAP Merver Erdem Sorunları alttan almak ilişkime zarar verir mi? Erkek arkadaşımla yaşadığımız sorunların üzerini örtüyoruz. Bugünü geçirmek yaptığımız şey için iyi ama gelecek için konuşamadığımız şeyler beni korkutuyor. Onu seviyorum ama içim çok rahat değil. Bu şekilde alttan almak ilişkime zarar verir mi? -malı, -meli kelimelerini çok sevmem ancak her ilişkinin bir çerçevesi olmalı. Bunu eviniz gibi düşünün. Kendinizi evinizde güvende hissedersiniz çünkü evinizin sınırlarını bilirsiniz. Gece yatarken kapıyı kitler, camları kapatırsınız. Bunu yapmadığınızda içiniz rahat etmez çünkü sınırlarınızı dışarıdaki insanlara açmış olursunuz. İlişkilerin de sınırları, çerçevesi ve duvarları belirlenmeli ki içinde kendimizi güvende hissedelim. Ve bu sınırlar sadece konuşarak çizilebilir. Konuşmadığınız ya da alttan aldığınız her konu, evinize aldığınız bir yabancı gibi evinizi işgal etmeye başlar. Konuşmak, içe sinmeyen bir şeyi dile getirmek, karşı tarafı korkutup kaçıracak korkusunu yaşatır bize. Böyle bir şey olabilir mi? Tabii ki olabilir. Bu sebeple, konuşmayı değil, susmayı, alttan almayı seçeriz ancak bu durum bir yerden sonra kendimizden ödün vermek demektir. Kendinizden verdiğiniz her ödün, kendinizden vazgeçtiğiniz anlamına gelir. Burada sorulacak en önemli soru, yaşadığınız ilişkiyi bir başkası olarak mı yaşamak istiyorsunuz yoksa kendiniz olarak mı? İlişkiniz kendiniz olmaya müsaade etmiyorsa, karşınızdaki insanın aradığı kişinin siz olmadığınızı kabul etmeniz ve sizi olduğunuz gibi sevecek birisi ile birlikte olmanız akla daha yatkın görünüyor. Sorunuzun cevabı yine sizde. Sorunları konuşmadan yaşadığınız bu ilişki sizi kendinize yaklaştırıyor mu? Uzaklaştırıyor mu? Kendinize yaklaşıyorsanız ne ala. Uzaklaştırıyorsa, bunu istiyor musunuz? İstemiyor musunuz?
Hayatımda kimse yok. Şimdiye kadar hiç ciddi ilişkim olmadı. Neredeyse etrafımda bekar arkadaşım kalmadı. 29 yaşındayım ve yalnız ölmekten korkuyorum. -İlişki yaşamayı neden istiyorsunuz? 29 yaşında olmak ilişki yaşamayı mı gerektiriyor? Ya da etrafınızda gittikçe sayıları azalan bekar arkadaşlarınız sizde nasıl bir duygu uyandırıyor? Ben de arkadaşlarımın birbirleri ile yarışırcasına evliliklerini izlerken yalnızlık korkusu ile tanışmıştım. Sizinle aynı yaşlarda bu deneyimi yaşadım. Bu korkunun kaynağına indiğimde ise, bu yaşta halen bekar olmanın toplum tarafından "kötü" bir şey olarak algılandığı düşüncesi ile bütünleştiğimi gördüm. Yaşadığınız acının, korkunun kaynağı sizde farklı olabilir ve bunu ancak siz bilebilirsiniz. 29 yaşında, bekar olmak, şimdiye kadar ciddi bir ilişki yaşamamış olmak neden sizi korkutuyor. Bu korkunun altında yatan duygu ne? Diğer yandan 29 yaşına kadar neden bir ilişkiniz olmadı? Buna neden engel oldunuz? Buradaki "engel" kelimesini enerjisel bir engel olarak kullanıyorum. Eğer bir şeyi yaşamıyorsak onu biz yaratıyoruz. Yaşıyorsak yine biz yaratıyoruz. Hayatımıza aldığımız şeyler bizim izin verdiğimiz ölçüde hayatımızda oluyorlar. Siz kendinize ilişki yaşama iznini neden vermediniz ya da neden hala vermiyorsunuz? Sorunuz karşısındaki bu sorular için kendinize biraz düşünmek için zaman ayırırsanız, kendinizi keşfetme yolculuğunuz başlayacak. Mutluluk her zaman elimizin altında yani içimizde. Unutmayın.
lişkiler ile ilgili sorularım var ve bu işi artık anlamak istiyorum diyorsan; info@metanoiadergi.com'a sorularını gönder, gelecek sayımızda cevaplayalım.
WWW.METANOIADERGI.COM
9 | EKİM 2017
Romantik İlişkilerde Ben Dili Merver Erdem merver.erdem@metanoia.com
Sağlıklı bir ilişkinin olmazsa olmaz kuralı sağlıklı bir iletişim kurmaktan geçer. Sağlıklı iletişim kurabilmek için ise karşılıklı, anlayış ile, içinde derin dinlemenin de olduğu konuşmalar yapılmalıdır. Ancak çoğunlukla, ilişkilerimizde kendimizi anlatmayı ya da sorunlarımızı çözmeyi karşımızdakini suçlayarak yaparız. Bunu bilinçli bir suçlama eylemi ile yapmayız belki ama sonuç olarak yaptığımız şey hissettiğimiz duyguları ölçüp tartmadan karşımızdaki insanın üzerine kusmaktır. Bu davranış partnerimize savunma tepkisini verdirir. Ve suçlama-savunma sürecinde etkin bir dinlemeden dolayısıyla iletişimden söz etmemiz mümkün olmaz. Ben dili, sorunlarımızı, olduğu gibi karşı tarafa atmak yerine, sadece duygu ve düşüncelerimizi partnerimize iletmeye yarar. Duygu ve düşüncelerin bu şekilde ifadesi karşı tarafın tepki olarak empati yapmasına yol açar ve içinde bulunduğunuz durumu anlamasını sağlar. Lütfen aşağıdaki cümlelerin size söylendiğini düşünün. Hangisi karşısında savunmaya geçer, hangisinde karşınızdaki insanı anlamak için empati kurardınız? * Beni üzüyorsun. ** Bu davranışın karşısında üzülüyorum. * Dağınıksın. ** Evi dağınık bıraktığında bana değer vermediğini düşünüyorum. *Beni dinlemiyorsun. ** Beni dinlemediğinde rahatsız oluyorum.
* Benimle konuşurken sürekli telefon ile oynuyorsun. ** Benimle konuşurken telefon ile oynadığında beni ciddiye almadığını düşünüyorum. Yukarıdaki cümlelerden de anlaşıldığı gibi aslında her iki cümlenin de anlatmak istediği şey aynı sadece ifade şekli farklı. Ve bu fark iletişim kalitesinde baş rol oynayan bir fark. İlişkilerimizde yaşadığımız “beni hiç anlamıyor” sorunu aslında anlatmak istediğimizi tam anlamıyla anlatamıyor olduğumuzdan kaynaklanabilir. Bu sorunu
da ben dilini kullanarak rahatlıkla çözebilirsiniz. Şunu da unutmamak gerekir. Kaliteli iletişim için iki kişi yarı yarıya sorumludur. Siz ancak size düşen yüzde ellilik kısmı yüzde yüz şekilde yerine getirebilirsiniz. Karşı taraf bu sorumluluğu almama konusunda ısrarlıysa iletişim mümkün değildir. Bu durumda tamam mı devam mı seçeneklerini göz önünde bulundurarak hayatın geri kalanın da sizin için iyi olacak şeyi seçme sorumluluğu bu sefer yüzde yüz şekilde sizin elinizdedir.
WWW.METANOIADERGI.COM
10 | EKİM 2017
BİR "EKSİK"
Derleyen:
WWW.METANOIADERGI.COM
11 | EKİM 2017
BİR "FAZLA"
Merver Erdem
WWW.METANOIADERGI.COM
12 | EKİM 2017
Eksik Var Fazla Var Bahane Yok Yaşamak için neyi bekliyorsunuz? a) Tamamlanmak b) Hafiflemek c) Hepsi d) Hiçbiri
Paola Antonini, Brezilyalı bir model. 2014 yılında geçirdiği trafik kazası sonucunda sol ayağını kaybediyor ve hayatına protez bir ayak ile devam etmeye başlıyor. Kazaya sebep olan alkollü bir sürücü ve Paola, "Hasarın boyutunu görmemek için ayağıma bakmamayı seçtim, ama ciddi olduğunu anlamıştım." şeklinde duygularını dile getiriyor.
Şort giyiyor, bikini giyiyor, topuklu ayakkabı giyiyor. Dans ediyor, yüzüyor, spor yapıyor, podyuma çıkıyor. Protez ayağını sergilemekten çekinmediği gibi, onu kimsenin gözüne sokmadan yaşamaya devam ediyor. Bu yaşam tarzının aynı durumda olan insanlara örnek olmasını istiyor. Peki Paola'ya bakarak ona acımalı mıyız? Kendi halimize bakarak kıyaslama mı yapmalıyız? Yoksa sahip olduklarımızı farketip "iyi ki o halde değiliz" diye şükür mü etmeliyiz? Hiçbiri! Dışarıdan görünen eksiklikler, hiç birimiz için yaşamı doyasıya yaşamaya engel değil. Asıl engel kafamızdaki bahaneler. Yapamayacağımıza, yapılamayacağına dair inançlarımız. Paola bize sosyal hesabından paylaştığı, birbirinden eğlenceli, coşkulu ve hayat dolu fotoğraflarla şu mesajı veriyor; Hayat eksik ya da fazla demeden yaşamanı bekliyor. Bekleyerek zaman geçirme! Herşeyini kaybetsen bile hayat enerjini kaybetme! Şimdi kendiniz de dahil, kimseye acımadan hayata motive olma vakti değil mi?
WWW.METANOIADERGI.COM
13 | EKİM 2017
Kural Yok Ayrıcalık Yok Haz Var
Hep bir şeyler geçsin sonra mı başlayacaksınız? Pazartesiyi mi bekliyorsunuz? Hamile kalmak sizi bir şeylerden alı koymak zorunda mı? Gerçekten mi? Alysia Montaño, bir atlet. Bu aralar hamile bir atlet. Alysia'nın karnındaki bebeğinin haricinde bir tane daha kızı var. Yani yok yok. Bir çocuğumuzun günlük yürüyüşlerimizi yapmak için bahane sayacağı herşey onda var olmasına rağmen, o koşmaktan vazgeçmiyor. Bebeğiyle koşuyor. Hem de profesyonel bir atlet olarak, uzun upuzun mesafeler koşuyor. Ağırlık kaldııryor. Zıplıyor. Kızıyla eğleniyor. Arkadaşlarıyla geziyor. "Ama tüm bunlar hamileler için uygun mu?" sorusu geliyor mu içinizden. Geliyorsa onu yavaşça susturun. Çünkü o ses doğruluğundan emin olmadığımız, sadece yaparsak emniyette olacağımıza dair inancımızı pekiştirdiğimiz başkalarının sesi. Hamileyken, çocuk sahibiyken, işiniz varken, eşiniz varken, bir çok şeye sahipken diğer taraftan da tüm bu sebeplerden dolayı
yoksunluklarımızı sıralıyoruz. Farkında olarak ya da olmadan. Bunca şeye sahipken bile kendimizi yoksullaştırıyoruz. Yoksullaştırmakla da kalmayıp, sahip oldukları ya da olmadıklarıyla her türlü hizalı olan insanlara ya acıyarak ya da onları eleştirerek bize ilham olmalarını engelliyoruz. Sanıyoruz ki biz yapamayız. Sanıyoruz ki bize olmaz. Sanıyoruz ki onlar ya da biz diye farklı bir dünya var. Hayır. Hayat hepimiz için. Bir gün eşimizi kaybedebiliriz. Hamilelik gibi harika bir duyguyu tadabiliriz. Elimizi,
kolumuzu kaybedebiliriz. Evlenebiliriz. Çocuk sahibi olabiliriz. Dışarıdan görünen tüm bu eksiklik ve fazlalıkları bırakıp, içimizdeki tam ve bütünlüğe odaklandığımızda herkesde bulunan hazza ulaşabiliriz. O haz, bizim tarafımızdan keşfedilmeyi bekliyor. Eksiklik ya da fazlalıklara takılmadan, içeride, tam ve bütün halde... Anne olmak size bu sıfatı verirken, özgürlüğünüzü, hareket yeteneğinizi, heyecanlarınızı, hobilerinizi elinizden alıyorsa, bunu kendi tercihinizle değil de bir mecburiyet uğruna yapıyorsanız kendinize neler yaptığınızın ve çocuğunuza yüklediğiniz anlamların farkına varıyor musunuz? Sahip olduğumuz sıfatlar, bize yeni görevler atayamaz ya da zaten sahip olduğumuz şeyleri yapmamıza engel olamaz. Eğer oluyorsa, size ait düşüncelerin değil, farklı seslerin peşinden gidiyorsunuzdur. Şimdi kendi sesinizi, arzularınızın sesini yükseltme ,hiç bir bahane ardına sığınmadan yaşamanın sırası. Haydi kendinize sorun, şimdi ne yapmak istiyorum?
WWW.METANOIADERGI.COM
14 | EKÄ°M 2017
Mutluluk, kendi kendine yetebilenlerindir. Aristo
WWW.METANOIADERGI.COM
15 | EKİM 2017
Bende Gördüğün Herşey Bana Değil Sana Ait Deniz Kurtuluş deniz.kurtulus@metanoiadergi.com
Günümüzün mevcut hayat tarzında, bir akımın peşinden gitmek, bir kıyafet modasını takip etmek, teknolojiyi hep en ileri seviyede kullanmak, sosyal medya da aktif olmak, kısaca hep bir şeyler için dış çevrenin şartlarına göre TAM olmak bize öğretiliyor. Peki, bende bir eksiklik olduğu için mi bunları tamamlamam gerekiyor? Yoksa dış çevre mi bana dayatmalarda bulunuyor? Ya da neden ben eksik hissediyorum ? İnsan olarak varoluşumuzda EKSİK kavramının mümkünlüğünü düşünemiyorum bile. Ana rahmine düşmemizden, dünyaya doğum anımıza ve sonrasındaki tüm
deneyimlerimizin her biri için ‘Harika’ tanımını yapmak istiyorum. Hayatımızdaki tüm olay ve döngülere yukarıdan baktığımızda aslında ne kadar kusursuzca planlanan yaşamları yaşadığımızı ve tüm iradenin bize ait olduğunu hatırlatmak isterim. Bu durumda kendimize döndüğümüzde eksiklik kavramı bizim neremizde kalıyor? Veya Yaradan’ın yarattığı ‘harika’ varlıklar olarak bir insanda TAM OLMAYAN ne? Her birimiz yaşadığımız dünyaya kendi penceremizden ve kendi gözlüklerimizden bakıyoruz ve kendi gerçekliğimizi kendimiz
yaratıyoruz. Herkes kendinden sorumlu bu hayatta. Bu yüzden tüm tanımlamalarımız kendi aynalamalarımız. Bunu duymak biraz hoş olmayabilir fakat durum bu şekilde işliyor. Örnek vermem gerekirse, bir kedinin beyaz olduğunda çok tatlı olması, siyah olduğunda uğursuz olduğu tanımlamasını insanlar üretti. Kediler değil. Buna inanıp tüm kedileri bu şekilde görmeye de özgür irademiz ile biz karar veriyoruz. Kediler değil. Kedinin bundan haberi bile yok ve o bunun gerçekliğini yaşamıyor bile, çünkü o kendini olması gereken ve TAM bir kedi gibi hissediyor. Hayatımızda uçuşan eleştiriler, yargılar, tanımlamalar, yakıştırmalar bunların her biri insan ürünü ise ‘’Dışarıdan görünen eksiklik bana değil, sana ait!’’ Çünkü her biri insanın yarattığı, ürettiği, düşündüğü tanımlamalar. Benimle alakası bile olamaz.
WWW.METANOIADERGI.COM
16 | EKİM 2017
İç Sesine Kulak Ver
Alex Lickerman M. D.(Psychologytoday) Çeviri: Zeynep Makascı zeynep.makasci@metanoiadergi.com Bir şirkette üst düzey yönetici danışanım yaşadığı bir olaydan söz etti. “Orta düzey yönetici pozisyonu için bir adayla mülakattaydım ve görünüşte her şey mükemmeldi; karşımda istekli, olgun, zeki, kendini ifade edebilen, hazır, tecrübeli, vizyon sahibi bir aday vardı. Adayla görüşen diğer yöneticilerle birlikte, adayı işe almak için söylenecek çok da bir şey olmadığını konuştuk fakat beni tereddütte bırakan bir şeyler vardı.” Danışanım, adayda onu rahatsız eden şeyin tam olarak ne olduğunu açıklayamıyordu. Böyle hissetmesine şaşırıyordu çünkü aynı zamanda adayı sevmişti. Ama her nedense, normalde adayları işe alırken hissettiği istek bu kez yoktu. Halbuki adayın tüm referansları mükemmeldi ve tüm özellikleri bu pozisyon için son derece iyiydi. Danışanımın tüm meslektaşları bu adayın kendi departmanlarında işe başlamasını istiyorken, danışanım içindeki şüpheyi anlamlandıramıyordu. Böylelikle adayı işe aldı. Altı ay sonra, kadın çalışanlardan birisi bu işe alınan kişi tarafından cinsel tacize uğradığını açıkladı ve kendisine yöneltilen tehdit niteliğindeki mailleri ibraz ederek bu şahısa ve şirkete dava açtı. Bunun sonucunda kadın yüklü bir tazminat alırken, diğer çalışan işten kovuldu. İç Sesimizi Dinlerken Karşılaşabileceğimiz Engeller Danışanım iç sesini dinlemediği için ne kadar hayal kırıklığına uğradığını anlattı. Kendi hayatımda iç sesimi dinlemediğim zamanlardan örnekler vererek onun üzüntüsünü paylaştım. Neden iç sesimize kulak vermekte genellikle çekimser kaldığımızdan bahsederken şöyle bir liste sıraladım: 1. İç ses; sadece bir önsezi, bir izlenim ve somut bir açıklaması yok. Bu yüzden de önemli kararlar alırken, böyle belli belirsiz bir şeye güvenmek adil değilmiş gibi görünüyor. 2. Bizler doğamız gereği, fikirleri destekleyecek kanıtlar olmadığında onlara güvenmiyoruz. Önemli kararlar alırken haklı olmak istiyoruz. Eğer bir argümanı baştan sona kesintisiz ve onun her bir aşamasını net bir şekilde anlayarak takip edebiliyorsak, kendimizi haklılığımız konusunda çok iyi ikna edebiliyoruz.
3. Bizim iç sesimiz aksini söylese de başkalarının düşüncelerinden kolayca etkilenebiliyoruz, özellikle bu düşünceler iç sesimize karşı gelirken bir de somut kanıtlar sunuyorsa bu daha da kolay oluyor.
olduğuna inandırdığımız şeylere dayanmaz , genellikle yüzeyine bakınca onun altında işleyen karmaşık makineyi algılamakta zorluk çekiyoruz. Fakat o makine işe yarıyor, hatta o kadar hızlı ve çok iyi çalıştığı için işe yaramayacağından İç Güdülerimize Güvenmek şüpheliyiz. Halbuki düşünmek için ve Danışanım, iç sesinin de yanılmış söylenen şeylerin, onun hakkında olabileceğini ve yaşananın aksine, adayın düşündüklerimizin ve zor da olsa göründüğü gibi mükemmel biri çıkmış düşüncelerimizin bize nasıl hissettirdiğini olabileceğini kabul etti. Onun sezgisi; adayın irdelemek için durursak, sezgisel patolojisiyle ilgisi olmayan, sadece tesadüfen reaksiyonumuza giden yolun gün yüzüne hissettiği, kişisel karşı aktarımın sonucu çıkmasının genelde mümkün olduğunu muydu? Yoksa danışanım bilinçaltındaki görürüz ve yüzeydeyken iyiymiş gibi doğrunun kanıtını mı sunuyordu? Hangi görünen kararları alırken neden tereddüt seçeneğin doğru olduğunu kesin olarak ettiğimizin somut nedenlerini belirleyebiliriz. bilmezken, ikincinin de kesinlikle mümkün Hepimiz aslında bir diğerimizi okumakta ve olduğu iddiasına vardık. Bir kişi ya da durum bunu hayatımız boyunca deneyimlemekte hakkındaki hızlı asimilasyonlarımız hariç, bu uzmanız. Bu tabi ki hiçbir şekilde kadar hızlı bir tepki ya da yargıyı beraberinde kandırılamayacağımız anlamına gelmez. getiren sezgi nedir? Bir sezgi çoğunlukla Kendi önyargılarımızı, kendi korkularımızı, kendimizi böyle kendi patolojimizi başkalarının niyetlerine
WWW.METANOIADERGI.COM
17 | EKİM 2017
her zaman yansıtıyoruz. Ancak, değerlendirdiğimiz kişi ya da durum hakkında değerlendirme yaparken, ayırımda bulunmak için ne kadar objektif olduğumuzu ölçme konusunda pratik yaparsak; Malcolm Gladwell gibi sezgileri, gerçeği ortaya çıkarmaya yardımcı olan güçlü bir araç olarak kullananlardan biri olabiliriz. İçgüdüsel Kararlar Nasıl Alınır? Danışanıma, bizim mesuliyetimizde olan sezgimizi bir kenara bırakıp; bir karar almak üzereyken kendimi rahat hissetmediğimde uyguladığım şu yaklaşımdan söz ettim: Dur Eğer kendinizi rahat hissetmiyorsanız ve nedenini bilmiyorsanız, bir neden olmadığını düşünmeyin. Pek de elle tutulur bir neden olmasa dahi mutlaka bir nedeni var. Sıcağı sıcağına bu nedeni bulmak genelde zordur ve bu yüzden de kolayı seçerek çok çoğu onu görmezden geliriz. Halbuki pek çok durumda, hemen karar almamız gerekmez. Yani eğer karar verirken bir rahatsızlık hissediyorsanız, acele etmeyin. Bunun yerine karar almayıp, “Bunun hakkında biraz düşünmem gerek.”, gibi şeyler söyleyin. Ardından dedektif bir çalışma yapmak için zaman ayırın ve kendi düşünme sürecinizi takip edin. İlk olarak sizi rahatsız hissettiren şeyleri duydunuz mu ya da gördünüz mü? Kolay olmayabilir fakat, bunu tespit ettikten sonra neden sizi rahatsız ettiğini anlamaya çalışın. Siz de bir şeyler uyandırıp uyandırmayacağını görmek için farklı sebepleri deneyin. Çünkü doğru olanı bulduğunuzda genellikle bunu hemen hissedeceksiniz. Evreka! Daha sonra nedenini reddetseniz bile, en azından sizi neyin rahatsız hissettiğini anlarsınız ve kararınızı alırken dikkatli olursunuz. Dinle Sadece zihni kayıtlamaları değil aynı zamanda bedeninizi de dinleyin. Karar verirken yaşanan rahatsızlık genellikle mide bulantısı, uykusuzluk, ajitasyon gibi fiziksel belirtiler olarak kendini gösterir. Bunları, aldığınız ya da alacağınız karardan rahatsız olduğunuzun bir işareti olarak
algılayamayabilirsiniz fakat; eğer dikkat ederseniz aynı fiziksel tepkilerin, iç sesinizi duymazdan geldiğinizde de oluştuğunu göreceksiniz. İç güdülerine odaklan İçgüdülerinize odaklanıp, özellikle bunu yaparken başkalarının sebeplendirdiği fikirleriyle karşı karşıya geliyorsak; iç sesimizi mümkün olduğunca sık ve doğru dile gelen bir ses haline getirebiliriz. Biz içgüdüsel tepkilerimizin nedenlerini daha iyi anladıkça, iç güdülerimizin güvenilir olabileceği konusunda daha rahat olacağız. Bahsettiğim egzersiz bunu doğrulayabileceğiniz bir düşünme süreci oluşturur. Doğru olmayan düşünceyle tekrar tekrar karşılaşıyorsanız; örneğin sakallı babanıza karşı oluşan güvensizliğinizi sakallı tüm erkeklere yansıtıyorsanız, bunun farkında olmak sizi özgür bırakır ve iç sesinizin doğruluğunu iyileştirir. Kendi bilinçsiz önyargılarınızı öğrenmek, bunların sezgileriniz üzerindeki etkisini zayıflatacak ve daha bilinçli hale getirecektir. İyi eğitilmiş sezgi hemen her zaman doğrudur, tabi doğru olup olmadığı ancak geçmişe bakıldığında anlaşılır. Bunu danışanıma söylediğimde, bana “İç sesimi dinlemediğime pişmanım ama doğru olduğu için değil, pişmanım çünkü dinlemediğim için kendimi kötü hissettim.”, dedi. Danışanım, kendine güvenmeyerek tehlikeli bir kişisel emsal teşkil ettiğini ve yanlış olmasına rağmen kendi iç sesini dinlemeyi tercih ettiğini söyledi. Kendi iç sesine güvenmeyerek, kendine olan güven duygusunu yavaş yavaş yok ettiğini ve bunun haksız çıkmaktan daha kötü olduğunu söylediğinde ise ona hak verdim.
Geçmiş Sayılarımızı Okudunuz Mu?
Metanoia Temmuz-Agustos Cesaret
Metanoia Eylül İçimizdeki Çocuk
WWW.METANOIADERGI.COM
19 | EKİM 2017
İçteki Benle Barışmak ve Nusretyen Rüya Analizleri
Alt Beynimizin Sesi Aydan Gündüz aydan.gunduz@metanoiadergi.com
Ne ses vardı ne de söz… Bir boşluktan diğer bir boşluğa düştü. Nefesinden bihaber, uykunun en tatlı yerinde o masal ülkesinden buradaki diyara uçtu. Üç seneyi aşkın süredir devam eden rüya analiz eğitimi, onun öncesinde de Kuyruk Bilim’i anlayıp, öğrenmeye çalışarak geçirdiğim yaklaşık dört senelik bir süreç… Ve doğum öncesi kayıtlara kadar giden rüya çözümlemelerim… Hiç bilmediğim ama asıl gerçekliğin saklı olduğu çok başka ve muhteşem bir dünyanın içindeydim artık.
WWW.METANOIADERGI.COM
20 | EKİM 2017
Dünyaya gelirken, anne karnında aldığımız kayıtların da ötesinde, sperm ve yumurtanın döllenme öncesine ait genetik bilgi şifrelerini de beraberimizde getiriyorduk. Onların yaşayıp deneyimlediği her şey, canlılığın bizim için başladığı o mucizevi andan itibaren kuyruğumuzun alt ucunda depolanıyordu. Yaklaşık iki yaşından sonra gelişmeye başlayan yürüme, konuşma, okuma, yazma, felsefe yapma, para kazanma gibi öğrenme, hatırlama, düşünme şeklindeki bilinçli davranışları kontrol ettiğimiz korteks, yani üst beyin henüz ortada yok. Duygularımızın, içgüdülerimizin kaynağı olan, otonom sinir sistemimizi düzenleyen ve aynı zamanda RNA yoluyla atalardan gelen bilgi şifrelerini depolayarak, sezgisel iletişimimizi ve gücümüzü kontrol eden alt beyi ise devrede. Savaş, açlık, ölüm, doğum, hastalık ve hatta ilk insana kadar giden bilgiler, sırlar… Hepsi kayıt altında; fakat saklı ve bu saklı sırlar 0-2 yaş bebeklik döneminde eklenecek muhtemel negatif kayıtlarla
birlikte daha da derinlere gömülüyor. Ta ki türlü değişik rahatsızlıklarla bize kendini gösterip orada olduğunu fark etmemizi sağlayana kadar. Alt beynin sembole dayalı rüya dili nasıl işliyor ve rüyalar bu manada neden bu kadar önemli? Daha önce ayrıntılı bir şekilde bundan söz etmiştik; (Bknz. Metanoia Dergi Sayı:01) Alt beyindeki takıntıların rüya yoluyla çözümlenmesi iç sesimizin daha net duyulmasını sağlayan en önemli bilimsel metottur. Takıntılarımız yüzünden kortekste ( %28 beyin hücresi kullanan üst beyinde) yaşadığımız kargaşa ve gürültü bizi kaotik bir yaşamın merkezine iter. Biz %28 ile hayatımızı devam ettirmeye çalışırken % 72 asıl söz sahibi olarak her zaman devrededir. *Doç. Dr. Nusret Kaya Psiko-Tarih Sezgilerimiz Ve Takıntılarımız isimli kitabında bunu özetle şöyle açıklar: "Tabiidir ki, çocuk doğduğu zaman yalnızca alt beyin olarak doğacaktır. Bu durumda özellikle ilk beş ayda ebeveyninin her türlü
Metanoia Temmuz-Agustos Cesaret
alt beyin deşarjına açık olacaktır. Bu durumda babanın doğum sonrası rolü önem kazanmaktadır. Şayet baba da çocuğu istemediyse alt beyni ile gönderebileceği negatif deşarjlar çocuğun gelecekteki ruhsal sağlığını etkiler. Korteks araştırmaları yapanların "çocuğunuzu sevin" demeleri bu yüzdendir. Alt beyinler tarafından reddedilen bir çocuk istediği kadar oyuncakla ve parayla eğitilsin nevrotik olmaya mahkumdur. Nevrotiklik alt beyin ve üst beyin ilişki bozukluğundan kaynaklanır. Çocuk üst beynini anne babasından öğrendikleri ile geliştirir. Sevgisizliği veya duygusuzluğu alıp bunu ilk üst beyin öğretisi haline getirmiş bir beyin, hayatı boyunca sevgisiz ve duygusuz bir üst beyin gösterisi sergileyecektir. Fakat doğal olarak sevgiye muhtaç ve sevmek isteyen bir alt beyinle hayatı boyunca çatışacak ve böylece nevrozun temeli olan çatışmayı hayat boyu taşıyacaktır. Üst beyni takıntılardan kurtaramamış bir beyin ise alt beyne hayatı boyunca inemez. Başka bir
WWW.METANOIADERGI.COM
21 | EKİM 2017
deyişle takıntıların bir düzen ve sırayla çözülmesi gerekir. Önce üst beyin, daha sonra şuuraltı ve en sonra da alt beyin takıntılarını çözümlemek gerekmektedir. Üst beyin takıntılarını halledememiş bir beyin hayatı boyunca alt beyin ve şuuraltından gelen dürtüleri bastırır veya tercüme hatasıyla çözümler. İşte bu bastırılmış dürtüler nevrotik enerjiye sebep olurlar. Nevrotik enerji önce beynin kendisini etkiler, bir yığın enerji sarf ettiği halde kısır bir döngü içinde gibidir. Devamlı gergindir, elleri titrer ve terler, uykuları yeterli dinlendirici derinlikte değildir, hiçbir şey onu rahatlatamaz. Bu söylediklerim korteks bilgisi olmuştur. Fakat nevrotik beyinlerin çevreye de nevrotik enerji verdikleri daha çok bir sezgidir. Örneğin bazı kişiler fiziksel olarak çok sevimli, davranışsal olarak çok zeki oldukları halde yanlarında bulunmaktan yoruluruz, hatta farkında olmadan sohbeti bir an önce kesip kaçmak isteriz. Elbette eğer biz de nevrotik değilsek. Fakat farkına varmadığımız bir şekilde nevrotik enerji üretiyorsak, bu tanışma, benzerliğin verdiği bir arkadaşlık haline dönüşebilirse de bir alt beyin ilişkisi olduğunu düşündüğüm dostluğa asla ulaşamaz. Başka bir deyişle nevrotik beyinler dost olamazlar, çünkü takıntıları nedeni ile alt beyne inemezler.’’
Asıl olana bir yolculuktur bu; örtüp sakladığımız, bastırıp duymadığımız bize ait ve bizden önceki sesler, sözler… Şimdi alt beynin, sadeliği ve zarafetiyle kendi iç sesimiz olarak yankılanıyorlar…
WWW.METANOIADERGI.COM
22 | EKİM 2017
İÇSEL REHBERİNİZLE NASIL UYUMLANABİLİRSİNİZ? Christine Louise Hohlbaum (Psychologytoday) Çeviri: Didem Balkan didem@thenilacademy.com
Herbirimiz içimizde sürekli hissettiğimiz bir sese sahibiz,fakat ne sıklıkla gerçekten dinliyoruz onu? “Her zaman ne istediğini bilen bir kişi gibi görünüyorsun” dedi arkadaşlarımdan bir tanesi. Belki de gerçekten bu şekilde dünyaya geldim, bilmiyorum. Bununla birlikte kesin olan birşey var ki: Her zaman istediğini elde edemeyebilirsin, fakat ne istediğini tam olarak bilmiyorsan kesinlikle elde edemezsin.
WWW.METANOIADERGI.COM
23 | EKİM 2017
Mike Dooley’in “Evrenden Notlar” adı altında gelen mesajlarından birinde “İlerle. Gerçekten iste. Şuan sadece mutlu ol yoksa geldiğinde elinden kaçırabilirsin” diyordu. Bolluk içerisinde olmak, şuan hali hazırda ihtiyaç duyduğun herşeye sahip olmak, istemek veya arzulamak ve kendini adamış şekilde yüzünde güzel bir gülümseme ile yaşamak aslında ve ben en çok bu şekilde yaşarken mutlu oluyorum. İşte buradaki problem, eğer mutluluğumuzu dış etkenlere bağlarsak, başımız dertte. Bu aslında tüm enerjimizi kendimiz dışında herkesin benzin parasını ödemek gibi birşey veya kendiniz dışında herkesin benzin parasını ödemek gibi. Ve demek istediğimi anladığınızı biliyorum. Kim böyle birşey ister ki? Deepak Chopra’nın “Sırlar kitabı” adlı kitabında “Şüphe; içinizdeki bilge ile iletişim halinde olmadığının belirtisidir. Bu sizin seçim yapma durumunda kendinizden öteye baktığınızı gösterir ve bu durumda kararlarınız da dış etkenlere bağlı olacaktır. Birçok kişi için dış etken olarak başkalarının ne düşündüğüne takılır çünkü bulunduğu haliyle kabul görmek direncin en az olduğu yerdir tabii bunu yapmak ruhumuza yavaşlama ve ataleti getirir. Kendi eşsizliğinin farkında olmayan ve kendini sadece sosyal bir varlık olarak kabul eden kişi için çevresi tarafından kabul görmek kişilerin en alt seviyede ortak paydasıdır. Ben çocuk olarak hiçbir zaman kalıplara sığmadım. Ergenliğe ait o öfkeli ruh halinden farklı olarak kendimden de hiçbir zaman şüphe etmedim. Belki de bu doğuştan gelen ve özüme ait olan bir bilgiydi;aynı zamanda çok şanslıydım çünkü ailemde bu yönümü geliştirmeme olanak veren insanlara sahiptim . İç sesini bulmak herkes için mümkün hatta hayatını kabul görme ve topluma uygun olma gibi katı kuralları olan biryerde yetişmiş olsanız bile. Aslında işin sırrı içsesiniz ile egonuzun sesini birbirine karıştırmamak, yani sürekli duyduğunuz “Hey!!! Ya ben ne olacağım?” gibi… Evveettt, işte o ses. Siz kim hakkında konuştuğumu biliyorsunuz. Şimdi size o kısık ve arkadan gelen sesi duymanıza yardımcı olacak bir rehber sunacağım; Birinci adım: Öncelikle sizinle sürekli konuşmak isteyen bir iç sesinizin olduğunu kabul edin. İkinci adım: Gözlerinizi kapatın ve iç sesinizin varolduğu,yerleştiği kalbinizin çevresine odaklanın. Üçüncü adım: Duyduğunuz sese istediğini söylemesini anlatın. Sabırlı olun. Çok uzun süredir sessiz kalmasından dolayı sesi biraz uğultulu olabilir. Sizin farkındalığınız arttıkça,siz derinleştikçe o da kendi şarkısını söylemeye başlayacak. Dikkatli dinleyin… Dördüncü adım: Her gün iç sesinizi duymanın pratiğini yapın.Sabah güne başlamadan onu sahneye almak iyi bir seçim olabilir. Beşinci adım: İç sesinizin yapmanızı istediği bir şeyi yapın ve neler olacağını izleyin. Tahminim mi? Sihirli şeyler olacak…Sadece bekleyin ve görün...
WWW.METANOIADERGI.COM
24 | EKİM 2017
Başkalarıyla ilgili rahatsız olduğumuz herşey, kendimizi tanımamızı sağlar. Carl Gustav Jung
WWW.METANOIADERGI.COM
25 | EKİM 2017
Örnek Misin? İlham Mı? Ebru Arasıl ebru.arasil@metanoiadergi.com
Sizlere de küçükken başka çocuklar örnek gösterildi mi? Bak bilmem kimin kızı çok kitap okuyor, diğeri ne kadar hanım hanımcık, öteki taktir almış. Ya da siz, başkalarına örnek gösterildiniz mi? Kitap okumuyordunuz ama çok iyi bir sporcuydunuz ya da bir şarkıyı bir kere duydunuzda onu çalabiliyordunuz ve bunları yapmak size çok keyif veriyordu. Hanım hanımcık değildiniz ama erkeklerle maç yapmayı seviyordunuz. Taktir almak ilginizi çekmiyordu ama ilgilendiğiniz konularda dibine kadar araştırma yaparken, -dinazorların hayatını incelemek, ya da uzayla ilgili herşeyi okumak gibi- zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordunuz bile. Ya da büyüdüğünüzde bile bak komşunun oğlu evlenmiş de çocuk sahibi bile olmuş biz ne zaman torun seveceğiz şeklinde örneklemeler yapıldı mı? Oysa belki eş ve baba olmak fikri size çok uzaktı.
WWW.METANOIADERGI.COM
26 | EKİM 2017
Örnek almak, o kişinin davranışlarını kopyalamak olarak kabul ediliyor bizim toplumumuzda. Annelerimizin bir şapka, bir kazak modeli görünce onun örneğini çıkarması gibi algılanıyor örnek almak ya da örnek olmak. Herkesin el kabiliyeti farklı olduğu için yeni yapılanlar örnekle birebir aynı olmuyor. Ama temelde görüntü çok benziyor. İnsanlar da bu şekilde birbirini örnek aldığında ne olur? Davranışları, yaşam şekilleri birbirine çok benzeyen, bireyler olarak özgünlüğünü kaybetmiş bir insan topluluğu oluşur. Bu topluluk düşünmekten, yaratıcılıktan uzak, sadece kendisine sunulan ürün ve hizmetleri kabul eder ve tüketir. Bir resmin kopyası yapıldığında, en iyi kopya bile olsa, profesyoneller farkı hemen anlarlar ki bu orjinal ile taklit arasındaki farktır. Orjinaline insanlar yüreklerini, yaratıcılıklarını, kısaca kendilerini koyarlar. Taklit ise adı üstünde taklittir. Orijinal ile taklit yan yana konulup profesyonel olmayan insanlara bile gösterilse bir şekilde farkı hisseder, ne olduğunu ifade edemese de. Bir insan da aile, toplum baskısı ile başkalarını örnek almaya, onlar gibi giyinmeye, davranmaya, yaşamaya başlarsa özünü, özgünlüğünü kaybeder. Sonrasında da bu bir kısır döngü olur. Özünden uzaklaşıp sadece diğerleri gibi davranan, yaşayan bir insan, ancak onlar gibi olursa kabul göreceği inancıyla bunu devam ettirerek alışkanlık haline getirir. Sonrasında ise potansiyelini yaşamadığını hissettiği için mutsuz olur. Ama alışkanlıklar, örnek olma zorunluluğu onu öylesine sarmıştır ki neden mutsuz olduğunu bile anlayamaz. Günümüzde pek çok kadın var çalışmak, eğitimler almak, kendi işini kurmak, potansiyelini ortaya koymak isteyen. Ama örnek olmak ya da örnek olanlara uymak adına evde oturup, çocuk bakıp, instagramlık evler dekore edip, düzenleyip, kek pişiriyorlar. Gerçekten içlerinden gelip yapıyorsa bunları onlardan mutlusu yok . Sonuç olarak da çok iyi çocuklar yetiştirip, yaratıcılıklarını her şekilde ortaya koyuyorlar . Ama sırf örnek kadın olmak adına bunu yapıyorlarsa, ne derler biliyor musunuz? ”Eşim, çocuklarım, güzel bir evim var ama içimde tarif edemediğim bir sıkıntı var. “ Örnek almak kopyalamaksa, ilham almak içindeki ateşi tutuşturacak kıvılcımı
bulmaktır. Hepimiz doğuştan kendimize has özelliklerle sahibiz. Bunun istisnası yok. Bütün çocuklar bunun farkındadır ve o yüzden o kadar mutlu, o kadar kendileridir. Yaş aldıkça kendi içlerindeki ateşi söndürmüş insanlar tarafından, bir çoğumuzun da ateşi sönmeye yüz tuttu. Ne zaman ki kendi ateşlerini canlı tutan insanlar görürüz, o ateşin kıvılcımları ile kendi ateşimizi yakabiliriz. Ya da ateşin önüne bir set çekip sadece izler ve kıvılcımın bize sıçramasını engelleriz. İlham veren insanlara baktığımızda, toplumun yazılı olmayan kurallarına çok da uymadıklarını görürüz. Çünkü bu kurallar, toplumu bir arada tutmak adına herkesin birbirine benzemesini destekler. Oysa ilham verenler, kendi özlerinin ihtişamının farkındadırlar. O ihtişamı eline alanları ise toplum başta garip karşılasa da, saygı duymaktan da geri kalmaz. O devirde ya da o ülkede farkında bile olunmasa da, bir gün bir yerlerde birileri mutlaka fark eder. Barış Manço’yu düşünün. O zamanlarda uzun saçlarla, bu zaman için bile çok gösterişli sayılacak takılarla ortaya çıkmaktaki cesareti düşünün. Ve bugün bile ne kadar sevgi ve saygı ile anıldığını. Topluma farklı görünen kimler varsa, hemen hepsi ilham kaynağı olmuştur. Tabi taklit eden ya da ünlü olmak adına magazinlik olaylar yapanlardan bahsetmiyorum. Onlar ortadan kayboldukları anda kimse tarafından hatırlanmaz. Gerçek ilham kaynakları ise nesiller boyunca saygıyla anılır. Leonarda Da Vinci’den Atatürk’e, Martin Luther King’den Sabiha Gökçen’e, Halide Edip Adıvar’dan Türkan Saylan’a (pozitif kadın eşitliği yaptığım doğrudur ) bütün ilham verenler, içlerindeki ışığı takip etmişler, kimin ne diyeceğini düşünmeden, düşünse de bunu önemsemeden, kitlelere ilham vermişlerdir. Bir şey kalbinin attığını hissettiriyorsa ilham veriyordur. Bir şarkı , bir kitap , bir cümle, bir konuşma sana kalkıp koşmak istiyormuşsun gibi, muhteşem bir çiçek koklamışsın gibi ya da her şeyi yapabilecekmişsin gibi hissettiriyorsa işte sana ilham veriyordur. Sanatçıların çoğu doğadan ilham aldığını söyler. Çünkü ne bir saka “neden kartal kadar yükselemiyorum” der ne de bir kartal “ neden saka gibi ötemiyorum”. Doğa her
WWW.METANOIADERGI.COM
27 | EKİM 2017
daim akıştadır, direnmez, başkası gibi olmaya çalışmaz, kendi potansiyelini sonuna kadar yaşar. İlham vermek için, çok ünlü, çok başarılı olmak gerekmez. Herkes bir şekilde birine ilham verebilir. Ağaçlara bakın. Bir fidan da, asırlık bir çınar da gölge verir. Her biri kendi gücü, cinsi, yaşı, kapasitesine göre farklı oranlarda da olsa hepsi sonuçta gölge verir. Yeter ki canlı olsun. Sizler de ilham verebilirsiniz yeter ki ateşiniz yanıyor olsun. Yaptığın bir şeyden çok keyif alıyorsan, bunu ortaya çıkarmak için korkularından daha fazla cesaretin varsa, ortaya çıkaracağın şeyi düşündüğünde midende kelebekler uçuşuyorsa, yapmak isteme sebebini anlatırken kelimeler yetersiz kalıyorsa, hissediyorum, tam anlatamasam da bu şeyi yapmak istiyorum diyorsan, kalbinden geliyor demektir, ve kendin için doğru yoldasın demektir. O şeyin peşinden git. Bu kadar keyif, cesaret ve aşkla yapılan şey, mutlaka güzel deneyimler yaşatacaktır. Ve yolculuğun sen farkına varsan da varmasan da birilerine ilham verecektir.
İlham vermekle ilgili bir kitap çok ilgimi çekmişti. Simon Sinek Neden İle Başla( Start With Why) kitabında Martin Luther King’den, Bill Gates’e, Wal-Mart’tan Apple’a pek çok başarılı insanı ve başarılı şirketleri incelemiş ve onların başarılı olmalarının ortak noktalarını bulmuş. Arka kapak yazısından aşağıda alıntılar bulabilirsiniz. İnsanlar sizin NE sattığınızı değil, NEDEN yaptığınızı satın alırlar! Büyük liderler, çevrelerindeki insanları manipüle etmezler, onlara ilham verirler ve kendilerini geliştirebilecekleri bir ortam oluştururlar. Hükümlere ya da emirlere göre hareket eden değil, aldıkları ilhamla içlerindeki arzuları motive olan insanlar yaratırlar. Herşeye bir NEDEN ile başlayın. O işi yapmaktaki amacınızı, sebebinizi ve inancınızı belirgin kılın. Kitabın özü bana göre şu cümlelerle anlatılabilir. Başarılı olan insanların hepsi inandıkların şeyin peşinden gitmişler ve bu sayede gerek çevrelerine, gerek müşterilerine ilham olmuşlar. İnançlarını
kaybeden ya da bunu sonraki nesillere aktaramayan liderlerinse organizasyonlarının, işlerinin başarısızlığa sürüklenmesi çok doğal. Kitapta Martin Luther King ile ilgili şu cümleler çok çarpıcı. ” O “benim bir hayalim var” konuşmasını yaptı; “benim bir planım var” konuşmasını değil. Yaptığı mükemmel bir plan sayesinde lider olmamıştı. Lider olmasını sağlayan, inandığı şeydi ve bunu insanlara anlatma biçimiydi. Sonunda tüm büyük liderler gibi, bir inancın sembolüne dönüştü. İnsanlar, onu değişen Amerika fikri yüzünden değil, kendi değişen Amerika fikirleri yüzünden peşinden gittiler. Martin Luther King’in bize verdiği asıl mesaj, kendimizi nasıl hissettiğimizi anlatma konusundaki açıklıktı. Bize ilham getirecek kelimeleri söyledi. “ Bana gelirsek, ben neden mi yazıyorum? Çünkü her insanın çok özel olduğuna inanıyorum ve içlerindeki ışıkları yakmalarına yardımcı olmak istiyorum. Senin hayalin ne?
Herkesin bu kadar birbirine benzediği bir toplumda, sadece anormalliğin değeri vardır. Stefan Zweig
WWW.METANOIADERGI.COM
29 | EKİM 2017
Kendi Sesini Duymak İçin Egzersizler Dilara Gençyürek Onan dilara.onan@metanoiadergi.com
Kurtulmak istediğiniz ve bir türlü yakanızı bırakmayan endişe, öfke gibi baş etmekte zorlandığınız duygularınız, düşünceleriniz mi var? Ya da coşkunuzu içinizde saklıyorsunuz. Ve ifade edilmemiş duyguların yoğunluğundan bir türlü gerçekten istediğiniz şeylere odaklanamadığınızı mı farkettiniz? Hatta belki de kendi iç sesinizi bile duyamıyorsunuz artık. Zihniniz susmuyor. Geceleri uykuyu unuttunuz… Belki de sadece kendi iç sesinizi yeniden keşfetmek, kendi varlığınızı görmek, hissetmek ve o iç sese artık kulak vermek ve
bir kez olsun kendinize dokunmak istiyorsunuz artık. Hepimizin zaman zaman korkuları olabilir. Baş edemediğimizi düşünüp strese girdiğimiz zamanlar hepimizde oldu ve olacak. Önemli olan, böyle bir durumdayken içimizde yükselen duyguların düşüncelerin sesini var gücümüzle kısmaya, yok saymaya mı çalışıyoruz? Yoksa o sesleri duyup, o duyguların içinde oturabilmeye kendimize izin veriyor muyuz? Duygularımızın varlığını görmezden gelmeyip onları yaşamaya gerçekten izin verdiğimizde, onların sesini
yükseltebildiğimizde gelebilecek rahatlık, hafiflik ve özgürlük hislerinin mucizesinin ne kadar farkındayız? Ben de bu ara korkularımın içinden geçtiğim bir dönemdeyim, yukarıda yazdığım herşeyi şu an birebir yaşıyorum. Peki tüm bunları yaşarken kendimi adayarak neler yapıyorum? İçimdeki sesi nasıl yükseltiyorum ve bazen de çığlığı basmasına nasıl izin veriyorum? Buyrun, ilginizi çekiyorsa bende işe yarayan değerli tekniklerime bir göz atın.
WWW.METANOIADERGI.COM
30 | EKİM 2017
YÜRÜYÜŞ: Yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz? Sabah erkenden. Kendinizle baş başa. Spor olsun diye değil, gerçekten sadece kendi iç sesinizi dinlemek ve sadece kendiniz için. Çözüme ulaştıramadığım her konuda her zaman işe yaradı. Hatta bazen evin etrafı yetmez ve minik sırt çantamı alıp şehri turlarım. Sorun çözmek ve vücudun içine sıkışan kelimelerin dilini çözmekte çok ilham verici olabiliyor. Bedeni hareket ettirmek soruna olan takıntılı bakış açımızı serbest bırakıyor ve odağımızı çözüme daha çabuk getirmemize sebep oluyor. Bununla ilgili çok fazla bilimsel makale var. Hatta tarihte ve günümüzde bazı bilim adamları ve sanatçıların uyguladığı bir yöntem bu. Ben de yürümeyi o kadar çok seviyorum ki, bu konuyla ilgili kendime bir hedef bile koydum. Bir gün İspanya’da Camino denen hac yolunda yürüyeceğim. (Camino; eskiden hristiyanların kullandığı bir yol iken, şu an kendi içine yolculuk etmek isteyen her dilden her dinden insanın yürüdüğü bir yol haline geldi.) Son zamanlarda yürüyüşlerimde dikkatimi çeken birşeyi sizinle de paylaşmak istiyorum. Hayatım boyunca hep yokuş yukarı yürümem gereken yollar oldu. ilkokula gidip gelirken, lise, üniversite ve öğretim görevlisi
olarak gittiğim ve bir türlü kabullenemediğim üniversitede ve şimdi de evimin önünde. Ben bu yokuşları hayatım boyunca hep şikayet ederek oflayıp puflayarak çıktım. Üniversitedeyken bir meslektaşım nasıl yokuş çıkılacağını göstermişti bana. Malum sırtımızda çantalarla her hafta yüksek lisans derslerimize gidip geliyorduk. Sırtımı ve başımı dik tutup sadece bacaklara odaklanarak yokuş çıktığımda, tavır ve tutumumun tamamen değiştiğini gözlemledim.Artık yokuş çıkmak bir sıkıntı değil bir lütuf ve kendi iç sesimi duyma pratiği haline gelmişti. O günden beri yürürken ve yokuş çıkarken bu duruşu korumak alışkanlık oldu. Daha bu sabah yokuş çıkarken artık şikayet etmek yerine kendimi ihtiyacım olan konularda cesaretlendirdiğimi ve olumlu bir içsel diyalog geliştirdiğimi farkettim. Yürüyüş müthiş bir araç ve ne güzel ki kendi bedeniniz ve rahat bir spor ayakkabıdan başka hiç bir şeye ihtiyacınız yok. YAZMAK: 11 yaşımdan beri gönlük tutardım zaten. Bazı zamanlar bıraktığım oldu ama her zaman geri döndüm. Çünkü şunu farkettim. Yazdıkça bir şekilde hayatım ferahlıyor ve her konuda iyiye gitmeye başlıyordu. İçimdeki sesi diğer
seslerden daha rahat ayırıp onu içsel olarak takip edebiliyordum. Otomatik yazıyla ise ilk kez güzel sanatlar lisesinde okurken edebiyat hocam sayesinde tanışmıştım ve neredeyse hayatımı kurtardı diyebilirim! Otomatik yazı, sanat tarihinde gerçeküstücü akımın bize verdiği en muhteşem hediye, bana göre. Asiye Hocanın bize ilk otomatik yazıyı anlattığı kompozisyon dersini hala hatırlarım. Sadece yarım saat yazmak yetti. Önümdeki tüm korku duvarının yıkıldığını, gün ışığını bile artık daha farklı ve daha parlak gördüğümü, kendimi olduğu gibi salıverdiğimi ve kesinlikle özgürleştiğimi hatırlıyorum. O günden beri ara sıra otomatik yazı yazmak çok iyi geldi. Bir kaç yıl önce de Julia Cameron’un Sanatçının Yolu adlı kitabıyla yollarım kesişti. Bu bir uygulama kitabı. 12 haftayı içeriyor ve her hafta odaklandığınız bir konu ve ödevleriniz var. Ancak kitabın olmazsa olmazı “Sabah sayfaları” nı uygulamaya başladığım zaman lisedeki “otomatik yazı” deneyimim geldi aklıma. Bir yazarın, her hangi bir sanatçı ya da başka dallardan insanların kendi iç tıkanıklıklarını çözmesi için önerdiği bu uygulamaya önceki deneyimlerimden ötürü hem hiç şaşırmadım hem de yeniden bir şey keşfetmiş gibi sevindiğimi hatırlıyorum. Artık
WWW.METANOIADERGI.COM
31 | EKİM 2017
“Sabah sayfaları” benim bir parçam oldu. Eğer bu konu sizi heyecanlandırdıysa siz de kullanabilirsiniz. Konuyla ilgili ayrıntıyı merak ederseniz, Julia Cameron’un “Sanatçının Yolu” adlı kitabında bulunmaktadır. SES: Konuşmayı bir kenara bırakırsak, insan sesi duygularımızı ifade etmede zaten otomatik olarak kullanılıyor. Gülmek, ağlamak, inlemek, iç çekmek, esnemek, hayıflanmak ve doğal olarak çıkardığımız her ses, içimizi boşaltan ve temizleyen bir etki ortaya çıkarıyor. Kendinize ne sıklıkta gerçekten içinizden gelerek kahkahalarla güldüğünüzü bir sorarsanız, vücut sağlığınız için ne fırsatlar kaçırdığınızı farkedeceksiniz. Bu sesler bilinçli olarak ortaya çıkarılmıyor. Fakat öte yandan insanlar genellikle bunları bilinçli olarak bastırıyorlar. Çünkü bu davranışlar başkaları tarafından çocuksu olarak algılanabilir diye düşünüyorlar. Ya da bu tür sesleri azaltarak veya engelleyerek ağırbaşlılıklarını koruduklarını zannediyorlar. Yine de bu sesler içinizden geldiği gibi davrandığınızda iyileşmeniz için çok büyük bir güce sahipler. Duygularımızı kolaylıkla olumlu-olumsuz olarak sınıflandırabiliriz. Fakat duygularımızı konuşarak ya da o duyguları temsil eden seslerle ifade ederken böyle bir sınıflandırma yapmamak çok önemli. Çünkü tüm duyguların ifade edilmeye ve ortaya çıkmaya hakkı vardır. Ben de bu aralar korkumu ifade etmekten ve onunla ilgili hayıflanmaktan olumlu olmak ya da o korkuya kendimi kaptırmamak adına kaçındığımı farkettim. Bunu hepimiz zaman zaman yapıyoruz. Ancak bu korktuğumuz duyguları bilinçli bir şekilde ifade edebiliyor olmak vücudumuzu ve zihnimizi önemli ölçüde rahatlatıp kendimizi serbest bırakmamıza yarıyor. Örneğin dün çok istediğim bir konuda önemli bir gelişme yaşadım ama bu aynı zamanda yoğun bir korkuyu da tetikledi ve ben o korkuyu dile getirmekten korkup kaçtığımı farkettim. Yokmuş gibi davranırsam belki gerçekten Yok olurdu. Ama ne yazık ki gerçekte öyle değil. Bunu hatırladığım için evde yalnızken korkumla ilgili bilinçli olarak hayıflanmaya başladım. Zıpladım tepindim. O korku hala orada ama bu kadar basit bir şekilde sadece hissetmeye ve ifade etmeye izin vererek
üzerimdeki etkisi kesinlikle azaldı ve artık o korku beni yönetemiyor. Dışarı çıkmasına, enerjisini boşaltmasına olanak verdim. Bunu alışkanlık haline getirmek benim hayatımda kesinlikle işe yarıyor ve olumlu duygularımın da çoğalmasını sağlıyor. James D’Angelo’nun “İnsan Sesinin İyileştirici Gücü” adlı kitabı bu konuda evde tek başınıza deneyebileceğiniz muazzam alıştırmalar sunuyor. Yukarıda anlattığım 3 tekniği düzenli olarak kullanıyorum. Sonuç olarak duygularımın ve içimdeki sesin bilinçli olarak farkına varmak ve bilinçli olarak açığa çıkarma çalışmaları yapmak bana günlük hayatımda şu güzellikleri getirdi; kendimi hayatın içinde kendimle daha hizalı hissetmek, kendimi ve duygularımı ayırt etmede ve ifade etmede zarafet ve kendi gücümde durabilme yetisi. Daha başka nice yollar var içimizdeki sesi farkedip yargılamadan olduğu gibi serbest bırakmak adına. Siz kendiniz için başka hangi yolları kullanıyorsunuz? Eğer yukarıda bahsettiğim teknikleri bir süre denemek niyetindeyseniz, sonuçları bizimle de paylaşmaya ne dersiniz? Kurtulmaya çalışmak yerine her duygunuzun içinden dibine kadar tadını çıkararak geçtiğiniz bir ay olması dileğimle… Sevgiler.
WWW.METANOIADERGI.COM
32 | EKİM 2017
ÖNCE SESSİZ OL MAŞAY
Yavaşla. Dışarıdaki sesleri kısabıldiğin kadar kıs. Sonra içinden gelen sesleri kıs. Kuralları. Gereklilikleri. İsteklerini bir kenara bırak. Nefes al. Derin derin nefes al. Dışarı çıkmak isteyen cümlelere izin ver. Sonlarına nokta koy. Her noktadan sonra sessizliği hisset.
WWW.METANOIADERGI.COM
33 | EKİM 2017
SONRA SESİNİ DİNLE Kendini izle. Kendini dinle. Sessizliği dinle. Tadını çıkar.
WWW.METANOIADERGI.COM
34 | EKİM 2017
Ne Yemek Bedenine Sor! Bedeni izle. Asla hiçbir şekilde onu baskı altına almaya çalışma. Beden senin temelin. Bir kez bedenini anlamaya başlarsan mutsuzluğunun yüzde 99'u yok olup gider. Ama sen dinlemedin – şimdiye kadar. Beden diyor ki, "Dur! Yeme!" Sen yemeye devam ediyorsun; beynini dinliyorsun. Beyin diyor ki, "Bu çok lezzetli. Hadi birazcık daha." Sen bedeni dinlemiyorsun. Beden kendini kötü hissediyor, mide diyor ki, "Yeter! Bu kadarı fazla! Yoruldum!" Ama beyin de "Şu lezzete bak... Hadi biraz daha," diyor. Sen beyni dinlemeye devam ediyorsun. Bedeni dinlersen sorunlarının yüzde 99'u yok olup gidecek ve kalan yüzde bir gerçek sorunlar değil, ancak kazalar olacak. Ama ta çocukluğumuzdan beri beden ile ilgilenmemiz engellendi, bedenden koparıldık. Çocuk aç olduğu için ağlar ve annesi saate bakar, çünkü doktor ancak üç saat geçtikten sonra çocuğa süt verilmesi gerektiğini söylemiştir. Anne çocuğa bakmaz. Aslında gerçek saat çocuktur, ama kadın saate bakmaya devam eder. Doktoru dinler, ama çocuk ağlar ve yemek ister ve çocuk yemeği hemen şimdi ister. Ona hemen şimdi yemek verilmezse bedeninden uzaklaştırılmış olur. Sen de ona yemek yerine emzik veriyorsun. Bu durumda hile yapıp onu kandırıyorsun. Ona sahte, plastik bir şey veriyorsun ve çocuğun bedenine karşı duyarlılığını başka yöne çekip yok ediyorsun. Beden kendi bildiğini ifade etmekten alıkonuyor; işin içine beyin giriyor. Emzik çocuğu sakinleştirir ve çocuk uykuya dalar. Sonra saat zamanın dolduğunu söyler ve çocuğa süt vermek zorundasındır. Ama şimdi çocuk mışıl mışıl uyumaktadır, bedeni de uykudadır; onu uyandırırsın, çünkü doktor sütün şimdi verilmesi gerektiğini söylemiştir. Yeniden çocuğun doğal ritmini bozarsın. Yavaş yavaş tüm varlığını altüst edersin. Bir an gelir ki bedeni ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. Bedeninin ne istediğini bilmez – bedeninin yemek yemek isteyip istemediğini bilmez; bedeninin sevişmek isteyip istemediğini bilmez. Her şey dışarıdan gelen bir şeylerle yönetilir. Osho - Zihin ile Bedeni Dengelemek
Aşure Malzemeler 500 gr (2 su bardağı) aşurelik buğday 250 gr (1,5 su bardağı) nohut 250 gr (1,5 su bardağı) kuru fasulye 1 çay bardağı pirinç 100 gr kuru beyaz üzüm 50 gr kuş üzümü 150 gr kuru incir 150 gr kuru kayısı 50 gr ceviz 50 gr badem 50 gr fındık 50 gr dut kurusu (İsteğe bağlı) 50 gr çam fıstığı
WWW.METANOIADERGI.COM
4935| EYLÜL | EKİM 2017
İstiyorum? Çiğdem Özerk Onay, kızı Derin’in adından ilham alarak açtığı, Derinli Tatlar Bloğunda, damaklara ve gözlere hitap eden, birbirinden farklı lezzetlerin yaratıcısı. Bir çoğumuzun, yoğunluktan ve yorgunluktan şikayet ederek, rutin ve sıradan bir hale getirdiği yemek yapmayı, “en yorgun ve en stresli anlarımda beni dinlendiren inanılmaz bir tutku”olarak tanımlıyor. Çiğdem’i, yaptığı yemeklerin hikayelerini de anlattığı paylaşımları ile daha yakından tanımak için takip edebilirsiniz. Çünkü Çiğdem, mutluluklar gibi, lezzetli tariflerin de paylaştıkça artacağını düşünenlerden…
@derinlitatlar @derinlitatlar www.derinlitatlar.com
Hazırlanışı 850-900 gr toz şeker 1 adet çubuk tarçın 1 yemek kaşığı portakal kabuğu rendesi 5- 5,5 litre su (20 bardak gibi) 1 kahve fincanı gül suyu (Tercihe bağlı) Üzeri için: Nar taneleri Kuş üzümü Fındık Badem Kuru kayısı ve incir parçaları Hindistan cevizi rendesi
Buğday, fasulye, nohudu ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük bir çelik tencereye alın. Buğdaya 4 litre su ,1 çubuk tarçın ve portakal kabuklarını ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin kapağını kapatın ve buğdaylar patlayıp yumuşayana kadar kaynatın. (Kaynarken eksildikçe su ekleyin) Fasulye ve nohudu süzüp ayrı tencerelerde haşlayın ( buğday dahil üçünü de aynı anda kaynatmaya başlamanızı tavsiye ederim). Pirinç için bir cezve kullanın.
Malzemeler haşlanırken kuş üzümünü suya koyarak 15-20 dakika kadar bekletin. Kuru kayısıları ve incirleri nohut büyüklüğünde doğrayın. Buğdayın kaynama suyu beyazlaşıp yoğunlaşmaya başlayınca haşladığınız nohut ve kuru fasulyeyi, pirinci ve dut kurusunu ekleyin. Koyulaşmaya başlayana kadar iyice kaynatın. Ardından sırasıyla fıstık, kuru üzüm ve ince kıyılmış kuru kayısıyı ekleyip karıştırın. Birkaç taşım kaynatın. Son olarak şekeri ekleyip 5-10 dakika karıştırarak pişirin. En son incirleri katın ve bir taşım kaynatıp, ateşten alın. Aşure sıcakken kaselere boşaltın. Soğuduğunda istediğiniz malzemelerle süsleyerek servis yapın.
WWW.METANOIADERGI.COM
36 | EKİM 2017
Brokoli Çorbası Malzemeler 4-5 çiçek Brokoli 1 adet orta boy kuru soğan 1 adet orta boy patates 1 adet havuç 5 su bardağı su Terbiye için; 1 çorba kaşığı un 1 çorba kaşığı tereyağı 1 su bardağı soğuk süt Üzeri için; Dereotu
Hazırlanışı
Zencefilli Ballı Limonlu Karışım Malzemeler 500 ml. lik kavanoz 2-3 kök taze zencefil 2-3 kök taze zerdeçal 4-5 adet tane karanfil 1-2 Limon Bal
Hazırlanışı Taze zencefillerin kabuklarını soyun. Kabuklarını soyduğumuz zencefilleri yıkayın ve küçük parçacıklar halinde dilimleyin Kabuklarını soymadan, limonları da dilimleyin. Dilimlediğimiz zencefil ve limonları karışık bir şekilde kavanozun içerisine doldurun. Ben bir de bu karışıma tane karanfil ekliyorum. Tavsiye ederim:) Kavanoz dolduktan sonra üzerine bal dökün. Hiç boşluk kalmayacak şekilde bal koyduktan sonra, kavanozun ağzını kapatın. Hazırladığımız bu karışımı buzdolabında saklayın.
Tüm malzemeleri irice doğrayıp su dolu tencereye koyun ve kaynatın. Kaynamaya başladıktan sonra tuzunu ekleyin ve kısık ateşte pişirin. Pişen çorba malzemelerini blenderdan geçirin. Diğer bir yandan sos tenceresinde tereyağı ile unu kavurun. Üzerine yavaş yavaş soğuk sütü ekleyerek unu inceltin. Ağır ağır ve karıştırarak terbiyeyi çorbaya ekleyin. Üzerini dereotu ilke süsleyerek servis edin.
WWW.METANOIADERGI.COM
37 | EKİM 2017
Onlar Kendi Sesini Yükselten Başarılı İnsanlardan Sadece Bazıları Rüzgar Erkoçlar, Bir çoğumuz istediğimiz kıyafeti giyemezken o hissettiği kimliğe kavuştu. Bunu nasıl yaptı? Nasıl cesaret etti? Nasıl dimdik durabiliyor? Belli ki çevrenin sesini kısıyor, kendi sesini yükseltiyor. O böyle hissediyor ve böyle yaşıyor.
Galileo, Aristo gibi bir fizik ustadının yapmıs oldugu yanlişliklari matematiksel olarak herkese ispatlamaktan kendini alıkoymadı. Devrin büyük bilim insanlari bunu kabul edemedi ve saldirilara ugradi. Yılmadi ve kilisenin öngördüğü fikirler haricinde baska fikirlere pek musamaha gösterilmeyen zamanlarda sesini yükseltmeye devam etti. Dünyanin yuvarlak olduğunu söylemekten çekinmedi ve kilisenin tüm baskılarına rağmen kitaplarından bu bilgiyi cikarmayı reddetti. Şimdi bir bilim kahramanı..
Küçük yaşlarda büyüme hormonu azlığı hastalığına yakalanan ünlü futbolcu Messi, kendisine, "futbol oynayamaz, spor yapamaz" şeklindeki yorumlara aldırış etmeden, kendisi sesinin, futbol tutkusunun peşinden gitti. Bugün DÜNYANIN EN İYİ FUTBOLCUSU ödülünü defalarca aldı.
Canan Dağdeviren, TEDxReset'te yaptığı konuşmasında Fizik Mühendisi olmasını annesinden başka kimsenin desteklemediğini söylemişti. O kimseye aldırış etmeden hayallerinin peşinden gitti. Giyilebilir kalp pili ve deriye yapıştırınca vücudun hastalık haritasını çıkaran aygıtı icat etti. Dağdeviren, hem Harvard Üniversitesi, Genç Akademi Üyeliği'ne seçilen ilk Türk oldu, hem de Amerika’da yayımlanan dünyanın en prestijli dergilerinden Forbes'un "30 yaşından küçük 30 bilim insanı" listesine girdi.
WWW.METANOIADERGI.COM
38 | EKİM 2017
KİTAP ÖNERİLERİ SENİ HER ŞEYİN MÜMKÜN OLDUĞU BİR YERE GÖTÜRECEĞİM (LAURENT GOUNELLE) Felsefe ve kişisel gelişimin roman tadında sunulduğu bir kitap. Eşini öldüren Amazon Yerlilerinden intikam almak için, onlara mutsuzluk götürmeye karar veren bir felsefe profesörünün hikayesi. Öfke ve acı içindeki profesör, yerlilerin hayatını inceleyince, onların her anın tadını çıkardıklarını, hislerinin bilincinde olduklarını, kimseden onay görmeyi beklemediklerini, başkalarını yargılamadıklarını ve bu nedenlerle özgür olduklarını tespit ediyor. Buna karşılık yapılması gerekenleri yerlileri bilinçsiz bırakmak, ruhlarını uyuşturmak, zihinlerini sürekli meşgul etmek, sahip olduklarından ibaret olduklarına ve mutluluğun dışardan geleceğine inandırmak olduğunu belirliyor. Kabilenin şamanı, profesörün ruhuna dokunarak, onu bu yoldan döndürebilecek mi? Kitap, modern dünyanın olumsuz anlamda bize neler yaptığı ve bizim de yavaş yavaş bunları nasıl kabullenip, hayatımızı yönlendirmesine izin verdiğimizi çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Hayatınıza yeni bir perspektif getirmek isterseniz, bu kitabı öneriyoruz.
NEDEN İLE BAŞLA1-2 SIMON SINEK Her sabah yataktan NEDEN kalktığını bilen Simon Sinek, insanlara İLHAM VERMEK için başarılı kuruluşları, onların kurucularını ve başarılı liderleri incelemiş. Aynı işi yapan pek çok firma arasından neden bazılarının sivrildiğini araştırdığında, başarıdaki temel sebebin , o şirketin kurulma NEDENi olduğunu belirlemiş. NEDENleri açık ve net olan ve ilham veren Steve Jobs, Martin Luther King, Bill Gates, Sam Walton gibi liderlerin üzerinden de savını detaylı olarak açıklamış. Kitap sadece kendi işini kurmak isteyenlere değil, herkese NEDEN yaşadığını ve her yaptığı şeyi NEDEN yaptığını sorgulatarak farklı bir bakış açısı getiriyor. NEDEN’ler kalbinizden gelir, zihninizden değil ve aslında kalbinize göre yaşadığınızda mutlu ve başarılı olursunuz.
BEDEN İLE ZİHNİ DENGELEMEK OSHO "..Beden gözle görünen ruhtur ve ruh gözle görünmeyen bedendir.Beden ve ruh birbirinin parçasıdır,bir bütünün parçalarıdır.Bedeni kabullenmelisin,bedeni sevmelisin,bedene saygı duymalısın,bedene minnettar kalmalısın.." Beyin olmazsa olmazımız ancak kararlarımız öğrendiklerimize göre mi hissettiklerimize göre mi alınmalı? Beyin hisseder mi? Beden öğrenir mi? Kitap neden bedenimizi dinlemememiz gerektiğini, mutluluktan, yeme alışkanlıklarımıza kadar farklı açılardan örneklerle anlatıyor. Hem karşılıklı konuşma şeklindeki tarzı ile akıcı hem de herkesin anlayacağı kadar basit bir dil ile yazılmış keyifle okunacak bir kitap.
WWW.METANOIADERGI.COM
39 | EYLÜL 2017
FİLM ÖNERİLERİ Dangal Aamir Khan her filmi gibi bu filminin de büyük bir adanmışlıkla içinde yer almış. Filmin verdiği büyük ilhamın yanı sıra Aamir Khan’ın film çekimlerinde sıradışı yaklaşımı çok dikkat çekici. Filmde hem kilolu ve yaşlı rolünde olduğu hem de fit ve güreş sporcusu olduğu sahneler var. Film gerçekten ilham verici. Kadınların hakkının pek olmadığı bir bölgede iki küçük kız güreşçinin eski bir güreşçi olan babaları sayesinde nasıl ortaya çıktıklarını ve ülkelerini uluslararası düzeyde nasıl temsil ettiklerini anlatıyor. Filmle ilgili yazılacak çok şey var fakat tek bir şey söylemek gerekirse; tam bir motivasyon filmi. Eğer içinizde saklı bir hazine / bir efsane olduğunu ama açığa çıkarmak için biraz motivasyona ihtiyaç duyduğunuzu hissediyorsanız, mutlaka izleyin. Çünkü o film bu film. Her zamanki gibi ifadesi ve etkisi çok güçlü, müthiş bir Aamir Khan filmi!
Nise - The Heart Of Madness Filmin hikayesi gerçek hayattan alınmış ve çok yakın geçmişte yaşanan bir olayı anlatıyor. Nise, bir hastanede Psikiyatrist olarak çalışmaya başlıyor. Ancak çalışma ortamı onun çalışma şekline çok uygun değil. Onun çalışma şekli de hastaneye ve hastanedeki doktorlara. Bırakıp gitmek mi? Düzene uymak mı? Kendi düzenini kurmak mı? Sizce hangisi olmuştur? Aslında her şeyin mümkün olduğunu, farklı bakış açıları ile anlatan, gerçekten yaşandığını düşündüğünüzde sizi daha fazla içine alan, sonunda yüzde tebessüm bırakan güzel bir film.
Diren Kadınlar! Sesi uzun yıllar boyunca kısılmış ve yine kısılmaya çalışılan kadınlar. Bu film, kadınların oy kullanma, dahası insan gibi yaşama haklarının savaşını anlatıyor. Bugün, bu hakkı savunmak, sahip olduğumuz bir şey olduğu için çok garip gelebilir ancak bu hak için ilk ses çıkaranlar kimlerdi? Nelerle karşılaştılar? Bu hakka nasıl sahip oldular? Bu filmde belki bu yükselen seslerin hikayesi anlatılıyor. Olması gerekenle ile olmasını istediğimiz şeyler zaman zaman farklı olabiliyor. Filmdeki kadınlar, olmasını istedikleri şeyin yolunda ilerliyorlar.