2 minute read
KURTARICI YOKTUR
Ulan, Erzincan’da ne yaptık? Erzincan’ı sattık mı?
40 tane müfettiş! En tecrübeli olduğum zamanlarda, 40 tane müfettiş! Yani, bizim bulunduğumuz zamanlarda… Bizim şeylerimiz hep Sayıştay tarafından, hep mülkiye müfettişleri tarafından incelenir… Aynı konu… Tekrar tekrar… Tekrar tekrar… İlle bir şey çıkacak! Giden müfettiş de diyor ki; “Biz, Yazıcıoğlu’nu susturmaya geldik!” İşte buyrun kardeşim! Velhasıl, bütün bunlar bizim için bir mazeret, bir şey olmamalı… Bunlar tabii ki olacak.. Türkiye’nin… Keşke olmasa… Keşke hak eden, hak ettiği yerde olsa… Ve çalışanlar hep ödüllendirilse... Ve böyle… Yani, çile çekmese… Ama çilesiz de iş olmaz! Yani, ben bundan şikâyetçi değilim. Yani, bana niye 40 tane… Ulan, isterse 140 tane gelsin! Ulan, kökü gelsin! Ne olacakmış sanki? (Boğazını göstererek) Buradan aşağı bir şey geçmedi mi? Boşver gitsin kardeşim yav! Mahkûmiyet alsam ne yazar yani?
Advertisement
Usuli yönden… Yani, usul yönünden… Bilmem ne yönünden! Bunlar, vız gelir, tırıs gider! Musa İlhan: Sayın Valim, tabii… Kutluyorum sizi… Ama Türkiye’mize şöyle bir baktığımızda… Gerek belediyeler noktasında… Gerek diğer idari kademeler noktasında… Çalışan insanların başına mutlaka bir takım hadiseler gelir… Hep yaptığı işlerden dolayı sorular, değil mi efendim? Yani, yapmamış olsaydı bu sorular olacak mıydı? Recep Yazıcıoğlu: Dedim ya demin… Demin söyledik yani… Yapmamaktan iş gelmez… Musa İlhan: Peki, efendim… Biz, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkaracağız. Bunun için… Çıkarmak için de, çalışkan kadrolar yetiştireceğiz… Emek veren, fedakâr kadrolar yetiştireceğiz. Ve elini taşın altına koyan karolar yetiştireceğiz. Peki… Herkes böyle sorgulanırsa… Herkese böyle niye yaptın denirse… Bu kadrolar, nasıl ortaya çıkacak Sayın Valim?
21
Recep Yazıcıoğlu: Hocam, çok haklısınız… Çünkü bu, insanlarda bir bıkkınlık, bir yorgunluk, bir de çekince getirir. Yani, insanlar böyle aktif olmaktan… Dinamik olmak yerine pasifliği tercih eder. Zaten, yapı olarak da risk almaktan biz pek haz duymayız. Çünkü yetişme tarzımız… Eğitim/aile sistemimiz… İşte, “köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı” hikâyesi… Aman!
Görme!
Karışma! Bulaşma! Görüşme! Yani, bu kültürün ürünü olan insanlar da zaten risk pek almaz! İşte… Risk alan… Ve bu konuda problemlerin üzerine giden insan sayısı da çok fazla olmaz… Onları da bıktırınca… Onları da yıldırınca… Bu sefer bakıyorsunuz ki, ülke rölantide… Ve kaplumbağa hızıyla gidiyorsun! Neden?
Ya kardeşim… Şimdi, hemen adamın eteği çekiliyor! Ya kıskançlıklar devreye giriyor! Şimdi, deniyor ki… Carrara’nın7 bir lafı var... “Haksız tenkit, gizli takdirdir” diyor. “Seni kıskanan, sana imrenenler var. Ölü köpeğe kimse tekme atmaz!” Ölü köpeğe niye tekme atacakmışsın? Ben Erzincan depreminde… Tabii, olağanüstü tenkitler oldu o zaman… Ben hep bu şeye sığındım…
KURTARICI YOKTUR!
Çünkü insanlar… Olağanüstü beklentiler… Olağanüstü hayal kırıklığı yaratır! Şimdi… Denizli’de de öyle… “Yav” diyorlar, “La bu adam, Denizli’yi kurtaracak!” “Yav’” diyorum, “Kurtarıcı yoktur! Siz kurtarıcı… Mehdi beklemek, zaten yanlış bir
kültürümüzdür… Kurtarıcı, hepimiziz! Bütün çalışanlar! Halk! Hep beraber! Eğer bir kurtarma olacaksa, hep beraber olacak!”
Yani… Recep Yazıcıoğlu tek… O zaman Türkiye’yi kurtarmak için dünyanın en kabiliyetli, en bilge adamına birkaç trilyon maaş vererek Türkiye’nin başına getirelim… Türkiye’yi kurtarsın! Öyle bir şey olabilir mi?
7 Francesco Carrara, hukukçu.