3 minute read
NİYE YAPTIN?
Kardeşim, gitsin işine ya! Ne eskortu ya? Ne eskortu kardeşim ya! Zaten milletin tepesi atıyor bu işlerden… Nedir bu? Ne faydası var? Tabii… Bunlar ala iş… Saltanat… Hava-civa işleri… Bizim işte hep kompleksimizdir… Aşağılık duygumuzdur. “Ye kürküm! Ye!” hikâyesidir. Bunları anlatıyoruz yani…
DAVRANIŞ
Advertisement
Memurlara, nasıl doğal davranabileceğimizi… Kapımızın arkasına kadar, nasıl açık olması gerektiğini… Bu örnek olayları da anlatmak suretiyle… Onları ikna etmeye… Demin orda söylediğiniz gibi… Gönülden yakalamaya… Yani, kırıp-dökmeden, gönülden yakalamaya ve etkilemeye ve motive etmeye çalışıyoruz!
Belki en zor kısmı budur! En kolay kısmı, işte… Asarım! Keserim! Yok ederim! Ama o zaman herkesin başına bir bekçi mi dikeceksin! En iyi şey, insanları gönülden yakalamaktır. Yani, Peygamber (S.A.V.), ne diyor?
“İnsanların en hayırlısı, insanlara hayırlı olandır!”
Şimdi bunlar… Bu ilkeler… İşte… Atasözleri… İşte… “Zorla güzellik olmaz!” Yani, zorla güzellik nasıl yapacaksın? Musa İlhan: Marifet, iltifata tabidir… Recep Yazıcıoğlu: Bitti! Yani, bütün bunlar… İşte… Keskin sirke, küpüne zarar verir… İşte… Öfke ile kalkan, zararla oturur… E bugün… Bir ses… Bir kavga… Günde 10 sefer kavga… Geçen bir doktor diyor ki; “Yav” diyor..
“Vali, günde 10 kişi ile muhatap oluyor. Biz günde 100 kişi ile…”
O zaman ben, 10 kişi ile kavga edeyim… Sen 100 kişi ile kavga et… 100 sefer hasta olursun! Bir fayda var mı sana? Kavga yerine… Bugün sana gelen insana tatlı dille söyle… Adamın tak tansiyonu düşüyor… Ama kavgaya kavga ile cevap ver… Sonunda yumruklaşmaya getirir işi… Demek ki bunun sonu yok! O zaman, hem kendine zarar vermemek için, hem de muhatabını memnun ve mutlu etmek için böyle davranmamız gerektiğini örnek olaylarla ve süsleyerek püsleyerek vatandaşa anlatıyoruz. Şimdi biz, bir seminer yapacağız… Bütün birim amiri, kurum amiri, yardımcılar, şube müdürleri, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi var… 3 günlük bir program… Orada işte… Stres, vücut dili, konuşma teknikleri, halkla ilişkiler vesaire… Daha geniş çapta… Çünkü bu bir buçuk saatlik konferansla insanları etkilemek mümkün değil! Daha geniş bir seminer içinde… Memur davranışlarını ve onların memur problemlerini, bilim adamları ile birlikte bu seminerde bir program dâhilinde… Böyle bir proje ve programımız var… Musa İlhan: Efendim, ben şöyle bir ilave yapabilir miyim? Şimdi… Türkiye’de daha önceki dönem… Artık inşallah bundan sonra olmaz. Temennimiz bu… Çalışan insanlar özellikle… Hep sorgulanır… Yani, demin bahsettiğiniz gibi, marifet iltifata tabidir. Çalışan insanlara değer vermek… Çalışan insanları ödüllendirmek… Taltif etmek…
19
NİYE YAPTIN?
Şimdi, 1960 ihtilalinde, bir okul müdürü anlatırlar… Kıssadan hisse diyelim… Okul müdürü, çok çalışkandır. Hiç masada oturmaz, koltuğunda oturmaz. Sürekli iş yapar… Akşama kadar dolaşır… Üretir… Ama sonuçta ihtilalden sonra, tutuklanır… Altı ay boyunca, adama hep şunu sorarlar:
“Bunu niye yaptın? Şunu niye yaptın? Bunu niye yaptın?”
Altı ayın sonunda beraat eder… Ve o çok çalışkan okul müdürü gider ve yerine koltuğundan kalkmayan bir müdür gelir… Etraftan müdürü tanıyanlar; “Ya Müdür Bey… Sen, hiç oturmazdın!
Ne yapıyorsun?”
“Valla kusura bakmayın!” der… “Altı ay boyunca bana ‘niye yapmadın’ diye soran olmadı. Hep, ‘niye yaptın?’ diye sordular.” der… Ne dersin Sayın Valim?
Recep Yazıcıoğlu: Şimdi… Bütün savunmalarımın altında şu cümle yazar… Buradayken de savundum… Mesela, hastanede, “Efendim, 2 milyarlık işi 100 milyarlık dilimler halinde
yapmışsın!”
Ulan! Yüz, yüz para geldi! Yüz, yüz verdik parayı! 2 milyar toptan gelmedi ki, onu parçalara bölelim! Savunmamızın sonunda diyoruz ki; “Bu memlekette ihmali mesuliyet yoktur, icrai mesuliyet vardır! Hiç kimseye ihmalden hesap sorulmaz ama icraattan hesap sorulur! Tabii sorulacak! Tabii icraat yapacağız! Tabii hesap vereceğiz! İşte en son benim davam, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nde bitti. Sonra, Yargıtay Genel Ceza Kurulu tarafından da onaylandı. Neymiş efendim? Birlikten bir milyar lira Vilayet Hizmet Destekleme Derneğine para yatırmışız. Festivalde kullanmışız o parayı… Festivalde de… “Niye derneği verdin?” diyor!
Ulan! Verdik de, yedik mi, içtik mi? Şekil unsuru olarak… E, tamam yapmayalım hiçbir şey o zaman! Hiçbir şey yapmayalım! Paraları repoya yatıralım! “Repocu yönetici” olalım! Kimse bize, bir şey sormasın! Ulan, bu paralar niye repoda durur?
Niye harcanmaz?
Niye hizmete dâhil olunmaz?
Böyle bir sual yoktur zaten!
-”Niye onu oraya verdin? Niye buraya?”
Vermeyelim, hiç bir yeri, bir yere! Yani, maalesef Türkiye… Bu “Tantan” kafasıyla ülke… Bu “Tantan” döneminde de bir kanun çıktı… Yani, adım atsan… Hemen sorgu-sual… 40 tane müfettiş gitti bana… Ben Erzincan’dan ayrıldıktan sonra…