DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
İmtiyaz Sahibi Tüm Enerji Üretici ve Tüketici Dernekleri Federasyonu Adına Osman ÖZBAY osman.ozbay@ enerjifederasyonu.org.tr (+90) 312 475 77 70 Genel Yayın Koordinatörü Hakan ÖZTEKİN hakan.oztekin@enerjifederasyonu.org.tr 0532 777 44 55 (+90) 312 475 77 70
Ocak - Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
İÇİNDEKİLER
ENERJİ FEDERASYONU AYLIK SÜRELİ YAYINIDIR.
6
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı... Taner YILDIZ
9
Hidrojen Enerjisi... Prof. Dr. Mustafa ANIK
Danışma Kurulu Prof. Dr. Cengiz ANIK Av. Atalay AKSAY Av. Rüstem Onur ÇINAR
12
Nanoteknoloji ve Güneş Enerjisi... Prof. Dr. Ekmel ÖZBAY ve Dr. Bayram BÜTÜN
17
Enerji Tarımı ve Biyoyakıtlar... Prof. Dr. Fikret AKINERDEM
21
Prof. Dr. Fikret AKINERDEM Çalışmaları...
22
Enerji ve DEİK Enerji İş Konseyi... Süreyya Yücel ÖZDEN
24
Günhan Group Yönetim Kurulu Başkan Vekili Turhan YILDIZ ile keyifli bir sohbet...
27
Yayla Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yrd. ve Genel Müdür Mehmet YAYLA ile Söyleşi...
30
Haberler...
Bilim Kurulu Prof. Dr. Mustafa ANIK Prof. Dr. Mevlana Celalettin BAYKUL Prof. Dr. Fikret AKINERDEM Prof. Dr. Ekmel ÖZBAY Yrd. Doç. Dr. Bedri BAKSAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şeref KAVALALI seref.kavalali@enerjifederasyonu.org.tr (+90) 312 475 77 70 Reklam Satış ve Pazarlama Murat N. ÖZBAY bilgi@enerjifederasyonu.org.tr (+90) 312 475 77 70 Grafik Tasarım ve Baskı Allame Ajans & Bilişim & Telekomünikasyon Ltd. Şti. (+90) 312 230 19 74 www.allame.org DERGİMİZ Tüm Enerji Üretici ve Tüketici Dernekleri Federasyonu Yayın Organı Cevizlidere Mahallesi Cevizlidere Caddesi No: 89/21 Çankaya – ANKARA t. (+90) 312 475 77 70 f. (+90) 312 475 77 71 bilgi@enerjifederasyonu.org.tr www.enerjifederasyonu.org.tr
30
ENERJİ FEDERASYONU İLK GENEL KURULUNU GERÇEKLEŞTİRDİ...
31
SEKTÖRDE İKİ ÖNEMLİ DERNEK KURULDU...
32
ELEKTRİK PİYASASI KANUNU TASARISI…
Enerji Sektöründe Yeni Bir Dönem...
Hidrojen-Der / Tarımkent Enerji-Der
EDİTÖRDEN ENERJİMİZ ÜLKEMİZ İÇİN... Dünyanın 21.yüzyılda karşı karşıya bulunduğu en büyük sorunlardan biri güvenli enerji tedarikidir. Günümüzde, ülkelerin enerjiyi üretme ve kullanma biçimi sürdürülebilir değildir. Bunun en açık kanıtı insan kaynaklı iklim değişiklikleridir. Enerji tüketiminin son yıllarda yüzde 40 arttığı dünyada, enerjinin yüzde 80’i fosil kaynaklıdır. Fosil yakıtlara bağımlılık ekonomiye yük oluşturmanın yanı sıra iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosferde birikmesine de yol açmaktadır. İklim değişikliklerinin insanlık ve dünyamız için geri dönülemez sonuçlara yol açmasını önlemek için küresel ısınmayı 1,5 derecenin altında tutmamız gerekmektedir. Bunun tek yolu fosil yakıtların enerji üretimindeki payını azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla temiz enerji kaynaklarına yönelmektir. Teknik, yasal, toplumsal ve ekonomik anlamda gerçekleştirilecek gerçekçi dönüşümlerle önümüzdeki 40 yıl içerisinde artan enerji gereksiniminin tamamının yenilenebilir enerjiden karşılanması mümkündür. Yayınlanan çeşitli raporlar da, Türkiye’de elektrik talebinin; kalkınma hedefleri, artan nüfus ve yükselen refah seviyesine bağlı olarak 2019 yılına kadar yıllık yaklaşık yüzde 7’lik bir oranda artış göstereceği belirtilmektedir. Artan talebe karşı, enerji üretimi için kullanılabilecek geleneksel kaynaklar sınırlıdır. Artan bu talep zorunlu olarak ithalat yoluyla karşılanmaya çalışılmaktadır. Petrol ve doğalgazdaki dışa bağımlılık, ülke ekonomisini sürekli baskı altında tutmaktadır. Çünkü petrol ve doğal gaz gibi enerji hammaddelerinde dışa bağımlı olan Türkiye birincil enerji arzının %73’ünü ithal etmek, elektriğinin %81’ini fosil yakıtlardan üretmek zorunda kalmaktadır. Ülkemizin enerji üretimini çeşitlendirerek dışa bağımlılığı en az seviyeye indirmek için, çevrenin korunmasını gözeten, iklim değişikliklerini önleyen insan odaklı, kontrollü nükleer enerji üretimi de dahil olmak üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile ilgili politikaları devreye sokmak gerekir. Ülkemiz; yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği açısından elverişli bir coğrafi konuma sahiptir. Başta güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarımız; hidrolik, biyokütle, rüzgâr, jeotermal ve hidrojen enerjisidir. Yenilenebilir enerji kaynağı zengini ülkemizde bu kaynaklar henüz yeterince değerlendirilememektedir. Diğer taraftan, ülkemizde yenilenebilir enerjinin payının artırılması, genel olarak, hidroelektrik enerji yatırımları olarak anlaşılmaktadır. Bu kapsamda yenilenebilir enerjinin zaten sınırlı olan payının yaklaşık yüzde 98’i hidroelektrikten karşılanmaktadır. Aslında ülkemizde hidrolik enerji kaynağından önce, güneş ve biyokütle enerji kaynaklarına dayalı yatırımların özendirilmesine öncelik verilmelidir.
Türkiye’nin resmi enerji stratejisi, 2023’e kadar ülkenin dış kaynaklara olan bağımlılığını azaltacak, hatta mümkün olduğunca sıfıra indirecek şekilde, iç kaynaklardan maksimum ölçüde yararlanmayı hedefleyen bir yaklaşıma dayanmaktadır. Bu yaklaşımı federasyon olarak doğru bir politika olarak görmekteyiz. Yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın 2010-2014 Stratejik Planı’na göre, 2023 yılında elektrik üretiminin yüzde 30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından temin edilmesi hedeflenmektedir. Bakanlığımızın bu hedefinin gerçekleşmesi için federasyon olarak elimizden gelen tüm gayretleri göstermek için çalışacağız. Biz bu hedeflerin daha üstünde bir hedefe yaklaşılabileceğine inanıyoruz. Ancak bu hedefe ulaşmak için yalnız hükümetin değil, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve hatta bireylerin üstlenmesi gereken çok önemli roller bulunmaktadır. Sektörün ve toplumun tüm bireylerinin bu hedefi kavraması ve işbirliği içinde olması gerekir. İstenilen hedefe ulaşmada sektöre destek olmak amacıyla kurulan, Tüm Enerji Üretici ve Tüketici Dernekleri Federasyonu ( ENERJİ FEDERASYONU ), bu işbirliğinin sağlanması için üzerine düşen görevi yerine getirecek ve sürekli çözümün bir parçası olacaktır. Bu nedenle; Enerji Federasyonu; ülkemizin enerji sektöründe; enerji çeşitliliğini de sağlayarak, üretim ve pazarlama aşamalarında, kaliteden taviz vermeden, dünyada güvenilen ve tercih edilen lider ülke olmasına katkı sağlayacaktır. Enerji Federasyonu; yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik üretim kaynaklarının ve üretim teknolojilerin geliştirilmesi ile verimliliğin artırılması için çalışacaktır. Enerji Federasyonu; Bakanlığımızın politikaları doğrultusunda; enerji üretiminin tabana yayılmasını sağlayarak, herkesin kendi enerjisini kendisinin üretmesini sağlayacak projeler geliştirerek; küçük sanayi işletmeleri, fabrikalar, tarımsal işletmeler, çiftçiler, belediyeler, hastaneler, okullar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kendi enerjilerini üreterek giderlerini en aza indirecek, istihdam yaratacak ve yeni gelir kaynaklarına kavuşacak projeler geliştirecektir. Enerji Federasyonu; ülkemizin yenilenebilir enerjide teknoloji çöplüğü olmasını engellemek için Bakanlık, üniversite ve araştırma kuruluşlarıyla birlikte sertifikasyon ve tescil laboratuvarlarının kurulması için çalışacak, üretim stratejileri ile AR-GE faaliyetlerini teşvik edici bir politikanın benimsenmesine destek sağlayacaktır. Enerji Federasyonu; tüketicilerin bilinçlendirilmesi yönünde çalışmalara öncülük edecek, çevrenin geliştirilmesi ve korunmasını gözeten bir enerji politikası izleyecektir. Enerji federasyonu; doğayla dost, doğayı kirletmeyen tüm yenilenebilir enerji kaynakları ile diğer tüm doğayla barışık insan odaklı enerji üretimi politikalarının yanında olacaktır. Enerji Federasyonu; her zaman çözümün bir parçası olarak, enerjide dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak için bütün devlet kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapacak, sektörle ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla yapıcı bir işbirliği içinde olacaktır. Osman ÖZBAY Genel Başkan
BAKAN YILDIZ... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner YILDIZ
2012 yılı, enerji sektörü açısından ilklerin yaşandığı, sürdürdüğümüz enerji diplomasisinin giderek güçlendiği başarılı bir yıl oldu. Bu yıl hem mevcut projelerimize devam ettik, hem de yeni birçok projeye imza attık. Türkiye, giderek sağlamlaşan bir enerji politikası oluşturma hedefini bu yıl perçinlemiş oldu. Biz bütün bu adımları vatandaşımıza hiçbir sıkıntı yaşatmamak için gerçekleştirdik. Türkiye artık geliştirdiği projelerle kendi enerji ihtiyacını sorunsuz bir şekilde karşılayan bir ülkedir. Bunun yanında bölgesinde önemli bir enerji merkezi haline gelmektedir. Biz 2012 yılında olduğu gibi gelecek yıllarda da enerji konusunda önümüze koyduğumuz hedefleri tek tek hayata geçirmeye devam edeceğiz. Ve hem bölgedeki etkinliğimiz artarak sürecek, hem de vatandaşımıza enerji arzında hiçbir sıkıntı yaşatmamaya devam edeceğiz.
ENERJİDE 2012 DEĞERLENDİRME 2012 yılında elektrik üretimi 230 milyar kilovatsaate çıktı. Elektrik santrali sayısı 743’e çıktı. Kurulu güç 56 bin MW seviyelerine çıktı. Yenilenebilir enerjide ivme yakalandı. Hidroelektrik santrali kurulu gücü 18 bin 800 MW’a çıktı. Termik santral kurulu gücü 35 bin MW’a çıktı. Rüzgar kurulu gücü 2 bin 105 MW olarak gerçekleşti. Jeotermal kurulu gücü 114 bin MW’a çıktı. Elektrik üretiminde özel sektör payı yüzde 61’e çıktı. Yerli kaynakların değerlendirilmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması konusunda birçok adım atıldı. Kamunun elinde bulunan 18 bin MW termik santral kurma potansiyeli bulunan kömür sahalarının santral yapma koşuluyla özel sektöre devredilmesi ve ekonomiye kazandırılmasına yönelik çalışmalar 2012
6
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
yılında yapılmaya başlandı. Yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım demek olan bu proje, sanayinin gelişmesine ve ekonomiye bir katma değer sağlayacak. Adana/Tufanbeyli’de 600 MW, Soma-Deniş’de 450 MW, Bursa Davutlar ve Harmanalanı’nda 270 MW potansiyele sahip saha özel sektöre devredildi. Türkiye linyit rezervinin yaklaşık yarısının bulunduğu Afşin – Elbistan havzasında 4,4 milyar ton rezerv bulunuyor. Havzaya 8 bin 200 MW gücünde yeni santrallar kurma potansiyeli bulunuyor. Havzada yeni santralların inşa edilmesi, işletilmesi, rehabilitasyonu, modernizasyonu ve yeni kömür sahalarının geliştirilmesi konusunda dünyanın önde gelen şirketleriyle müzakereler devam ediyor. Bu
projeler yatırıma dönüştüğünde, bölgeye toplam 10 Milyar $ civarında yatırım yapılacağı öngörülüyor. Petrol ve doğalgaz aramaları devam ediyor. Petrol ve doğalgaz sondaj miktarı 300 bin metreye, arama yatırımı 1.4 milyar dolara çıktı. Yine 2012 yılında Azeri doğalgazını Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin (TANAP) ilk adımı Azerbaycan ile atıldı. Projenin Hükümetlerarası Anlaşması gerçekleştirildi. Denizlerde petrol aramacılığında atağa kalkıldı. TPAO, dünya devi şirketlerle Karadeniz ve Akdeniz’de derin deniz petrol aramacılığı gerçekleştiriyor. Kendi petrolümüzü bulmak için yerli sismik arama gemisinin inşasına başlandı. Türkiye’nin yüzde 100 yerli sismik gemisi olacak. Libananco, Aktaş, Kanel Elektrik gibi tahkim davaları kazanıldı. Bu davalarda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden 250 milyar dolar tazminat isteniyordu. Akkuyu Nükleer santralını kurma süreci devam ediyor. Bu yıl Rusya’ya nükleer mühendislik eğitimi için 75 öğrenci gönderildi.
2023 HEDEFLERİ 2023 yılına kadar enerji yatırımının 100 milyar dolar olarak gerçekleşmesi hedefleniyor. 2023’e kadar 2 nükleer santral işletmeye alınacak, üçüncüsünün inşasına başlanacak. Elektrik enerjisi kurulu gücü 100 bin MW’a çıkacak. Elektrik tüketiminin 500 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 30’a çıkacak. Hidroelektrik ve rüzgar santralı kurulu gücü 20 bin MW’a, güneş enerjisi kurulu gücü 3 bin MW’a, jeotermal enerji kurulu gücü 600 MW’a çıkacak. Petrol ve doğalgaz aramaları devam edecek. 2023’e kadar Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithal etmemesi hedefleniyor. Yüzde 37’lik kısmı değerlendirilen kömür kaynaklarının 2023 yılına kadar tamamı ülke ekonomisine kazandırılacak.
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
7
‘‘ Enerji sektöründe faaliyet gösteren dernekler sektörümüz için son derece önemlidir. Biz enerji politikalarımızı hayata geçirirken, sektörümüzde faaliyet gösteren derneklerin de bu politikalara katkı koymasını, insanları bu konuda bilinçlendirmesini istiyoruz. Bu anlamda enerji sektöründe yeni bir adım olarak kurulan Enerji Federasyonu’nun sektörümüze hayırlı olmasını diliyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. ‘‘
8
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
Hidrojen Enerjisi... Prof. Dr. Mustafa ANIK Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği
Giriş Geçen iki yüzyıl boyunca fosil yakıtlar olarak adlandırılan kömür ve petrol temel enerji kaynağı olmuşlardır. Ancak yenilenebilir olmayan bu fosil yakıtların önümüzdeki yüzyılın enerji ihtiyacını karşılaması mümkün gözükmemektedir. Ayrıca fosil yakıtların kullanımıyla açığa çıkan CO2 gazının yarattığı “sera gazı etkisi” (CH4 ve N2O gaz salınımları da aynı etkiyi yapmaktadır) ve buna bağlı ortaya çıkan “küresel ısınma” herkesçe iyi bilinmektedir. 2007 yılında yayınlanan bir raporda (The Intergovermental Panel on Climate Change) yeryüzünün ortalama sıcaklığının 1850 yılından 2000 yılına kadar geçen sürede 13.5 C’ den 14.5 C’ ye çıktığı belirtilmiştir. Küresel
ısınma beraberinde kar ve buz örtüsünde azalma, deniz seviyesinde yükselme, düşen yağmur miktarında bazı bölgeler de artış ve bazı bölgelerde düşüş, tropik kasırgaların şiddetinde artış ve CO2 emilimiyle okyanuslarda asitleşme getirdiğinden yeryüzünün her yerinde yaşamı olumsuz etkilemektedir. Bütün bu nedenlerden dolayı önümüzdeki yüzyılın temel enerji kaynağının yenilenebilir temiz enerji kaynakları olması kaçınılmazdır. Güneş, rüzgâr, biokütle ve jeotermal gibi kaynakların kullanımıyla büyük ölçekli ve temiz enerji üretimine en kısa sürede geçilmesi gerekmektedir. Ancak fosil yakıtların işlevinin tam olarak görülebilmesi için enerjinin aynı zamanda depolanması ve taşınabilmesi de gerekmektedir. Bu işlevi tam olarak görebilecek olan enerji sağlayıcı ise hidrojendir. Hidrojen yakıt olarak kullanıldığında açığa sera gazı etkisi yaratan CO2 gazı değil sadece zararsız su buharı çıkmaktadır. Hidrojen yeryüzünde en çok bulunan elementtir. Ancak doğada saf halde değil fakat diğer elementlerle bileşik yapmış halde bulunabildiğinden hidrojenin doğrudan kullanımı için enerji harcanarak üretilmesi gerekmektedir. Bu nedenle hidrojen doğal enerji kaynağı olarak adlandırılamaz ve hidrojenin bir enerji taşıyıcı olarak kullanımı için Hidrojen Enerjisi Ekonomisinden söz etmek gerekmektedir.
Hidrojen Enerjisi Ekonomisi Günümüzde hidrojen gazı büyük ölçüde fosil yakıtlardan üretilmektedir. Ancak üretilen hidrojenden yakıt olarak yararlanılmamakta (uzay programları hariç) genelde petrol ve kimya endüstrilerinde çeşitli süreçlerde kullanılmaktadır. Üretilen hidrojenin depolanması yada farklı kullanımlar için dağıtımı da çok yaygın değildir. Büyük ölçüde üretilen hidrojen gazı üretildiği yerde tüketilmektedir. Hidrojenin bir temiz enerji taşıyıcı olabilmesi için fosil yakıtlarından üretilmemesi gerekmektedir. Bu durumda büyük ölçekli hidrojen gaz üretimi için en mantıklı kaynak su olarak görülebilir. Sudan hidrojen gazı üretmek için elektroliz, termoliz, fotoliz ve çeşitli termokimyasal süreçler mevcuttur. Elektroliz sudan hidrojen üretmek için bilinen en eski yöntemlerden
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
9
birisidir. Uygun membran ve elektrot kombinasyonu ile %90 verimlilik değerlerine ulaşarak hidrojen gazı elde etmek mümkündür [1]. Termoliz yöntemi suyun 2000 K’ nin üzerinde doğrudan çözünmesi prensibine dayanır [2]. Bu yöntem için çok yüksek sıcaklıkta kullanımı mümkün olan malzemelere/düzeneğe ihtiyaç olduğu açıktır. Ancak çeşitli termokimyasal çevrimler uygulayarak termoliz için gerekli olan sıcaklığın altında da hidrojen gazı üretmek mümkündür [3]. Fotoliz yada güneş ışığının kullanılmasıyla sudan doğrudan hidrojen gazı üretimi güneş enerjisi ile hidrojen enerjisinin buluştuğu noktadır [4]. Bu yolla üretilen hidrojenin depolanabilmesi dolaylı yoldan güneş enerjisinin depolanabilmesi anlamına da gelmektedir. Sudan hidrojen gazı üretimi ilk tercih edilmesi gereken seçenek olmakla birlikte fosil yakıtlardan hidrojen gazı üretimine kıyasla daha pahalıdır. Ancak bahsi geçen yöntemler üzerine bilimsel araştırmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir ve sudan hidrojen gazı üretiminin de yakın gelecekte ekonomik hale geleceği beklenebilir. Biokütleden termo-kimyasal yada bio-kimyasal yöntemlerle hidrojen üretilebileceği bilinmektedir [5]. Ancak verim oldukça düşük görünmektedir ve bu konuda bilimsel çalışmalar açısından kat edilmesi gereken çok mesafe vardır. Karadeniz’in derinliklerinde bolca bulunan H2S’ in denizden çıkarılarak termal, elektrokimyasal yada fotokimyasal yöntemlerle hidrojen gaz üretiminde kullanılabileceği önerilmektedir [6] ancak ciddi anlamda bir çalışma yapılmış değildir. Jeotermal enerjinin kullanımıyla hidrojen gaz üretimi oldukça ümit vaat eden bir yöntemdir. Hidrojen jeotermal kaynaklardan elde edilen elektriğin kullanımıyla üretilebileceği gibi jeotermal kaynaklardaki ısıdan da yararlanarak hibrid yöntemler geliştirmek mümkündür [7]. Elbette operasyon risklerini ve tehlikeli atıkları göze almak kaydıyla çok büyük ölçekli hidrojen gazını nükleer enerjiden yararlanarak üretmekte mümkündür [8]. Hidrojen Enerjisi Ekonomisini oluşturan bir diğer bileşen ise hidrojenin depolanmasıdır. Hidrojen gaz, sıvı ve katı halde depolanabilmektedir. Havadan hafif olan hidrojen gazını depolamak için çok büyük depolama gereçlerinin gerekli olduğu açıktır. Bu nedenle çok yüksek basınç altında depolamak en makul yol olarak görülmektedir. Ancak yüksek seviyede güvenlik tedbirlerini de beraberinde gerektirmektedir. Sıvılaştırılmış hidrojen kullanımı hem depolama hacmi hem de kolay taşınım açısından çok daha avantajlıdır. Bununla birlikte hidrojenin sıvılaştırılabilmesi için çok fazla enerji harcanması gerekmektedir ve uzay programı gibi ekonominin ikinci planda tutulduğu alanlarda tercih edilmektedir. Hidrojenin katı halde depolanması hiçbir güvenlik tedbiri gerektirmediği
10
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
için diğer iki yönteme göre daha avantajlıdır. Bazı metallerle (Mg, Ti, Co ve Fe gibi, yada bor gibi ametalle) hidrojen reaksiyona girerek metal hidrür oluşturmaktadır. Metal hidrür oluşum sürecinde çok küçük boyutlu atomik hidrojen metalin kristal yapısına yayınmakta ve böylece metal bünyesinde depolanmış olmaktadır. Ancak bu şekildeki katı depolamada metalin ağırlığının da hesaba katılması gerektiğinden yüksek depolama kapasitesinden söz etmek mümkün değildir. Göreceli hafif metallere hidrojen depolanması konusunda çok fazla bilimsel çalışma yapılmaktadır. Magnezyum esaslı alaşımlar [9], bor bileşikleri [10] yada karbon esaslı nano-malzemeler [11] bu çalışmalara örnek gösterilebilir.
Hidrojen Enerjisi Kullanımına Ne Kadar Yakınız Önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde fosil yakıtların dünya enerji ihtiyacını karşılayamaz hale geleceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle alternatif enerji kaynaklarının yaratılması kaçınılmaz olacaktır. İçten yanmalı motorlardan jet ve roket motorlarına kadar yakıt olarak kullanımı mümkün olan, yakıldığında ısı veren, yakıt hücreleri yada tekrar şarj edilebilir metal-hidrür piller halinde her boyutta sabit yada mobil elektrik enerjisi sağlayabilen hidrojen en iyi alternatif enerji taşıyıcı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hidrojen enerjisi kullanımı henüz küçük ölçekli yada test amaçlı olmak üzere başta Japonya, ABD ve Almanya’ da mevcuttur. Ancak hiçbir otomobil şirketinin hidrojenle çalışan araba teknolojisini düşünmediği söylenemez. Yeni enerji teknolojilerinin genele yayılımı ve büyük ölçekli kullanımı bazen sabırları da zorlayacak seviyede yavaş olmaktadır. Bununla birlikte 21. yüzyılın ortalarında hidrojen üretimi, depolanması ve dağıtımının kısaca Hidrojen Enerjisi Ekonomisinin her ülkenin gündeminde önemli bir yer tutacağını tahmin etmek zor değildir.
Sadece hidrojen ve elektriğin enerji taşıyıcı olarak kullanıldığı bir dünyada enerji yenilenebilir kaynaklardan diğer bir ifade ile asla tükenmeyecek kaynaklardan sağlanacak demektir ve çevre koşulları (dolayısı ile iklim şartları) açısından da sanayi devrimi öncesine dönülebilecektir. Kısaca son zamanlarda sıkça dillendirilen “Hidrojen Medeniyeti” ne geçilmiş olacaktır.
KAYNAKLAR [1] S. Dutta, Technology Assessment of Advanced Electrolytic Hydrogen Production, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 15 (1990) 379–386. S.Z. Baykara, E. Bilgen, An Overall Assess[2] ment of Hydrogen Production by Solar Water Thermolysis, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 14 (1989) 881– 889. [3] S. Yalcin, A Review of Nuclear Hydrogen Production, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 14 (1989) 551– 561. [4] I. Willner, B. Steinberger-Willner, Solar Hydrogen Production Through Photo-biological, Photochemical and Photoelectrochemical Assemblies, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 13 (1988) 593–604. [5] Y. Kalinci, A. Hepbasli, I. Dincer, Biomass-based Hydrogen Production: A review and Analysis, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 34 (2009) 8799–8817. [6] S.Z. Baykara, E.H. Figen, A. Kale, T.N. Veziroglu, Hydrogen form Hydrogen Sulphide in Black Sea,
INT. J. HYDROGEN ENERGY, 32 (2007) 1246–1250. [7] M.T. Balta, I. Dincer, A. Hepbasli, Potential Methods for Geothermal-based Hydrogen Production, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 35 (2010) 4949–4961. [8] M.F. Orhan, I. Dincer, M.A. Rosen, Energy and Exergy Assessments of the Hydrogen Production Step of a Copper Chlorine Thermochemical Water Splitting Cycle Driven by Nuclear-based Heat, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 33 (2008) 6456–6466. [9] M. Anık, F. Karanfil, N. Küçükdeveci, Development of the High Performance Magnesium Based Hydrogen Storage Alloy, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 37 (2012) 299–308. [10] E. Fakioglu, Y. Yurum, T. N. Veziroglu, A Review of Hydrogen Storage Systems Based on Boron and Its Compounds, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 29 (2004) 1371–1376. Y. Yurum, A. Taralpa, T. N. Veziroglu, Storage [11] of hydrogen in nanostructured carbon materials, INT. J. HYDROGEN ENERGY, 34 (2009) 3784–3798. Prof. Dr. Mustafa ANIK Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği 26480, Eskişehir
Prof. Dr. Mustafa ANIK 1992 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. 1995 yılında aynı bölümden yüksek lisans derecesi almıştır. 2000 yılında Pennsylvania Devlet Üniversitesi (The Pennsylvania State University), Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünden doktora derecesi almıştır. Halen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliğinde öğretim üyeliği yapmaktadır ve Malzeme Bilimi ile disiplinler arası Nanobilim ve Nanoteknoloji Anabilim Dalı Başkanlıklarını yürütmektedir. Magnezyum esaslı alaşımlara hidrojen depolanması konusunda tamamlanmış projeleri ve büyük çoğunluğu International Journal of Hydrogen Energy dergisinde olmak üzere yayınları mevcuttur. İletişim Bilgileri: Adres: Eskişehir Osmangazi Ünv., Metalurji ve Malzeme Böl., 26480, Eskişehir. Tel: 222 2393750 - 3692 E-posta: manik@ogu.edu.tr Web: http://www2.ogu.edu.tr/~metalurj/
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
11
Nanoteknoloji ve Güneş Enerjisi... Prof. Dr. Ekmel ÖZBAY ve Dr. Bayram BÜTÜN NanoTeknoloji Araştırma Merkezi (NANOTAM), Bilkent Üniversitesi
Giriş Dünya’daki bütün enerjinin kaynağının doğrudan ya da dolaylı olarak Güneş olduğunu söylersek abartmış olmayız. Güneşteki füzyon reaksiyonunu zaman, bir çok enerji dönüşümü ve kimyasal reaksiyonlar sonucu; ısınmak için, yemeğimizi pişirmek için, bilgisayarlarımızı çalıştırmak ve elimizdeki akıllı telefonları şarj etmek için, arabamızı hareket ettirmek için kullanıyoruz. Gelişmiş ya da gelişmekte olan bir ülkede yaşıyorsak, elektrik enerjisi olmadan bırakın yaşam konforumuzu devam ettirmeyi, hayatımızı bile idame ettiremeyeceğimizi biliyoruz.
Şekil 1: Güneş, hemen hemen bütün enerji ihtiyacımızın kaynağı Fosil Yakıt Sorunu Oluşumu milyonlarca yıl süren, geri dönüşümü ve devamlılığı olmayan fosil yakıtların, 2007’de yapılan bir araştırmaya göre, insanların kullandığı enerjinin 86.7%’sinin kaynağı olduğu görülmüş . Yüksek verimi, zaten yer altında çıkarılmayı beklemekte oluşu gibi avantajlarının yanında dünyadaki bitki örtüsünün harcayabileceğinin iki katı miktarında CO2 gazının (miktar bir şey ifade edecekse 21.6 milyar ton)
12
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
atmosfere saldığı ve yaklaşık 100 yıldan kısa süre içerisinde rezervlerin tükeneceği hesaplanmıştır. Fosil yakıtlar, eski ABD başkan yardımcısı Al Gore’un 2006 yapımı Uygunsuz Gerçek belgeselinde dile getirdiği, insanlığın sonunu getirebilecek büyük ve dramatik değişimlerden sorumludur . Örneğin Şekil 2’de, yüzbinlerce yıldır atmosferde bulunan sera gazı CO2 gazının miktarındaki değişimler gösterilmektedir. Dünyanın ortalama sıcaklığının da CO2 konsantrasyonunu birebir takip ettiğini belirtmekte fayda var.
Şekil 2: Atmosferdeki CO2 miktarının 400.000 yıldır süregelen salınımı ve (içteki şekil) son bin yıldır miktarındaki değişimi. Endüstri devrimi ve yakın zamandaki enerji ihtiyacımızın artması, paralelinde yakıt harcamasındaki artış ile, Dünya tarihinde hiç ulaşmadığı seviyelere ulaşan bir CO2 gazı miktarı söz konusudur . Enerji ihtiyacını neredeyse sadece fosil yakıtlardan elde etmenin dünyamıza ve insanlığa faturası geri dönülemeyecek boyutlara ulaşmaktadır. Sorunun Çözümü Bilimsel araştırmalarla, teknolojik kaynaklarla ve
devlet politikasıyla sürdürülebilir (yani yenilenebilir) enerji kaynaklarına yönelmek kısa ve uzun vadede problemin tek çözümü olarak bilinmektedir . Bu kaynaklardan şüphesiz, doğaya, dolayısıyla insana hiçbir zararı olmayan güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi en önemli olanlardır. Bu iki tür enerjide de dünyada yatırım miktarı her geçen yıl hızla artmaktadır. Örneğin, daha düzenli ve güçlü rüzgarlardan faydalanmak için, rüzgar enerji istasyonları sadece karada değil denizde de kurulmaya başlanmıştır. Güneş enerjisi (ya da doğrudan elektrik üretilen çeşidi olan solar fotovoltaik, PV) için en önemli iki etmen enerji istasyonunun kurulacağı sahanın dünya üzerindeki konumu ve güneş gözelerinin performansıdır. Birinci etmeni Türkiye açısından inceleyecek olursak, Şekil 3’te görüleceği üzere, ülkemizin hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinden daha avantajlı olduğu ve İspanya ile aynı solar potansiyele sahip olduğunu görürüz .
Bildiğimiz gibi güneşten dünyamıza ulaşan radyasyon, güneşin yüzey sıcaklığı olan yaklaşık 5500 K’in denk geldiği bir kara cisim ışıması şeklinde geniş bir spektrumda ışıktan oluşur. Bu radyasyonun 30%’u atmosferden, bulutlardan ve dünya yüzeyinden geri yansır. Geriye kalan ise yeryüzü tarafından çeşitli şekillerde soğurulur, ısıya ve fotosentez ile kimyasal enerjiye dönüşür. Isı enerjisi doğrudan sıcak su elde etmek için, ve daha da yoğunlaştırıldığı durumlarda termal türbinler vasıtasıyla elektriğe dönüştürülmektedir. Bilimsel araştırmalarla bulunan ve geliştirilen yarıiletken malzemeler kullanılarak gerçekleştirilen bir diğer enerji dönüşümü ise, güneş ışığını doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren fotovoltaik (PV) aygıtlar kullanılarak yapılmaktadır. İlk defa Alexandre-Edmond Becquerel tarafından 1839 yılında keşfedilen PV etkisi kabaca sıvı veya katı bir sistemin üzerine ışık düşürüldüğünde, sistemin elektrotları arasında bir voltaj farkı elde edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde PV güneş gözelerinin tamamına yakını silisyum yarıiletken malzemeden yapılmaktadır. Özellikle Çin’in 2000’li yıllarda silisyum güneş göze malzemesi üretimine başlaması ile Watt başına düşen malzeme fiyatı oldukça düşmüştür. Düşük fiyat yanında düşük verimi de getirmiştir ve günümüzde standart poli-kristal silisyum güneş göze verimi 10% civarındadır.
Şekil 3: Avrupa ve Türkiye’nin solar enerji potansiyeli haritası İspanya güneş enerjisi potansiyelini iyi kullanmış ve şu anda dünyada güneş enerjisi konusunda en ileri birkaç ülkeden birisi ve 4. en büyük üretici konumuna yerleşmiştir . Kurulmuş güneş enerji fotovoltaik tesisi açısından Türkiye ile İspanya’yı karşılaştırırsak arada maalesef en az 1000 kat fark olduğunu görürüz. Buna rağmen termal güneş enerji panelleri açısından ülkemizde, özelikle Ege ve Akdeniz’de oldukça yaygın bir kullanımın olduğunu belirtmek gerekiyor.
Fotovoltaik Şu ana kadar birkaç defa sözünü ettiğimiz fotovoltaik kavramını biraz açıklayalım.
Şekil 4: Silisyum güneş gözeleri ile yapılmış solar paneller Güneşten sadece bir saatte dünyaya ulaşan enerji, dünyadaki insan nüfusunun bir yılda tükettiği toplam enerjiden daha fazladır. Güneşten 36 saat içinde gelen enerji ise tüm dünyadaki toplam petrol rezervine denk geliyor. Bu kadar potansiyel var iken, güneş gözelerinin
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
13
enerji dönüşüm verimini artırmak çok önemli bir araştırma geliştirme konusu durumundadır. Tek tip yarıiletken malzemeden oluşan tek-eklemli güneş gözelerindeki 33.7%’lik teorik verim limiti , çoklu eklemler kullanılarak 44% değeriyle aşılmış durumdadır (Bkz: Şekil 5).
riksel özelliklere sahip malzemeleri, metamalzeme fiziği diye adlandırılan çalışma konularında tasarlama fırsatını yine nanoteknoloji sayesinde elde etmiş bulunmaktayız.
Şekil 6: Bilim ve teknolojideki devrimsel kuvvetler. Şekil 5: ArGe seviyesinde güneş gözesi verimleri Şekil 5 aslında güneş gözesi çalışmalarını bir buzdağına benzetirsek, buzdağının görünen kısmını, her bir tür çalışma alanındaki henüz elde edilen en iyi sonuçları göstermektedir. Burada belirtilen göze yapılarının haricinde nanoteknoloji kullanılarak, ve burada sözü henüz edilmeyen araştırma merkezlerinde bir çok çalışma yapılmaktadır. Çoklu eklem yapılarında ve henüz ortaya çıkan PV uygulamalarında verimin halen yükselişte olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Nanoteknoloji’nin katkısı Yakın zamanda yaşadığımız, kısa sürede teoriden market uygulamalarına ulaşan az sayıda teknolojik gelişmeden birisi de nanoteknolojidir. Şu anda markette yüzlerce ürün, nanoteknoloji sayesinde varlığa kavuşmuş ve son kullanıcıya kadar hızlı bir şekilde ulaşabilmiştir. Nanoteknolojideki bu gelişim öngörüsü, son 2 yüzyıldır insanlığın refahını artıran tekstil, demiryolu, otomotiv ve bilgisayar teknolojileri ile karşılaştıran Şekil 6 ile daha açık izah edilmektedir. Kabullenişin hızına bakarsak, bu teknolojinin doğuş aşamasını geçtiğini bile söyleyebiliriz. Bilgi teknolojilerindeki gelişim sayesinde, nanoteknolojide çok hızlı bir şekilde bilimsel sonuçlar elde edilmekte, yeni uygulama alanları bulunmaktadır. Bilindiği gibi, nanometre boyutlarına inildiğinde, klasik fizik yasaları değişmekte, günlük hayatta baskın olan yerçekimi önemini yitirmekte, günlük hayatta etkisini pek göremediğimiz kuantum mekaniksel etkiler ve yüzeysel etkiler baskın olmaya başlamaktadır. Bunlara ek olarak, artık istediğiniz optik ve elekt-
14
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
Plazmonik olarak adlandırılan alanda ise, ışık taneciklerini, yani fotonları, klasik fizikte mümkün olmayan boyutlara odaklama, çok yüksek kalite faktörlerine sahip rezonatörler elde etme imkanı elde edilmiştir. Bu sayede, fotoalgılayıcılardan, modülatörler ve ışık kaynaklarına kadar birçok ileri teknoloji ürünün performanslarını üstün seviyeye getirmek mümkün olmuştur. Artık 20. yüzyılın ilk yarısına kadar teori olarak adlandırılan Kuantum Mekaniği, fotonik ve nanoteknoloji sayesinde, ceplerimize kadar girmiş, hergün yüzlerce kez kullanageldiğimiz ürünler olarak kullanıma sunulabilmiştir. Güneş gözelerindeki performans iyileştirmesini ve teorik verim değerlerine ulaşmayı mümkün kılan, işte nanoteknolojinin bu tür pratik uygulamalarda kullanılmasını sağlamış olan araştırma merkezlerinin başarılı çalışmalarıdır. Fotovoltaiklerden fosil yakıtlarla yarışacak seviyede fiyat/performans elde etmek için, maliyetinin 2-5 kat azaltılması gerekmektedir . Silisyum güneş gözelerindeki en büyük maliyet, güneş ışığının büyük oranını soğurmak için gereken kalın aktif bölgedendir. Bunu azaltmak için, ince filmlerin kullanıldığı, yenilikçi yaklaşımlarla, nanoteknoloji yöntemleri kullanarak ışığı soğurma miktarı artırılmış yapılar üretilme çalışmaları yapılmaktadır. Silisyumun doğasından kaynaklanan kısıtlamaları aşmak için değişik malzeme sistemleri kullanmak, çoklu eklem yapıları, organik ince filmler, kuantum noktalı yapılar vb. birçok araştırma alanı, yüksek performansa sahip güneş pilleri geliştirmek için çalışılan
konular arasındadır.
Türkiye’de Yapılan Çalışmalar Dünyada ve Türkiye’de, söz konusu çalışmalara odaklanmış birçok araştırma merkezi bulunmaktadır. Bilkent Üniversitesi’nde bulunan Nanoteknoloji Araştırma Merkezi’nde, malzeme üretiminden prototip seviyesine kadar güneş göze geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Özellikle güneşin yeryüzüne ulaşan spektrumunun çok büyük bir bölümünü kapsayan üstün optiksel özelliklere sahip InGaN tabanlı malzeme kullanılarak yüksek verime sahip gözelerin yapılması konularında çalışılmaktadır. Grafen diye adlandırılan, karbon atomlarından oluşan ve üstün özelliklere sahip malzeme kullanılarak foto algılama çalışmaları yapılmaktadır. Çeşitli çoklu eklem yapılarının kullanıldığı güneş göze tasarım, üretim ve ölçüm konularında araştırmalar yapılmaktadır, Şekil 7. Bunun yanında, merkezin 15 yıla yakın geçmişinde biriktirdiği metamalzemeler ve plazmonik yapılar konusundaki bilgi birikimi ve tecrübesini güneş gözelerine aktarma çalışmaları üzerinde çalışılmaktadır.
Şekil 7: Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezinde geliştirilen 3 eklemli güneş gözeleri.
Sonuç Yüksek verime sahip güneş gözeleri geliştirmek, üretmek ve tesislerini kurmak, ülkemizin gelecekteki enerji dışa bağlılığını azaltmak, fosil yakıtların sürdürülemezliğini ve olumsuz çevresel etkilerini aşmak için çok önem arzeden bir konu durumundadır. Ülkemizin nanoteknoloji kullanarak üstün özelliklere sahip güneş gözeleri geliştirmek konusunda oldukça ileri seviyede çalışmalar yapan araştırma merkezleri bulunmaktadır.
Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (NANOTAM) Bilkent Üniversitesi’nde bulunan Nanoteknoloji
Araştırma Merkezi (NANOTAM) “Ar-Ge binası” ve “Uygulama ve Üretim Binası” olarak iki binadan oluşan yaklaşık 5000 m2 ’lik laboratuvarlar, ofisler ve toplantı odalarından oluşan bir teknoloji merkezidir. Ar-Ge ve ürün geliştirme, üzerinde çalışılan projeler sayesinde iç içe geçmiş bulunduğundan, teknolojiyi üretme ve prototip seviyesine kadar, kullanıma hazır ürün geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Bünyesinde Yüksek Lisans ve Doktora öğrencileri ile çoğunluğu oluşturan tam zamanlı Proje Mühendisleri ve Doktoralı Araştırma Görevlilerini barındırmaktadır. Dünya ölçeğinde akademik başarı kriterlerinden Bilimsel Atıf İndeksi’nde bulunan dergilerde 300’ü aşkın bilimsel makale ve 8000’i aşkın atıf sayısına ulaşılmış durumdadır. Çalışılan konularda dünyada birçok “ilk” ve “en iyi” performansa sahip çalışmalar yapılmıştır.
Türkiye’nin değişik yerlerinde 16 üniversite ile ortak akademik çalışmalar yürütülmektedir. Türkiye’de 8 endüstri kurumuyla işbirliği yapılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı (Kalkınma Bakanlığı), TÜBİTAK, Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı kaynaklı birçok ulusal proje tamamlanmış ve halen devam etmektedir. Bu projelerin bir kısmında oluşturulan ürünler, aktif olarak kullanılmaktadır. Buna ek olarak NATO ve Avrupa Birliği kaynaklı birçok proje geliştirilmiştir. Özellikle AB 5., 6. ve 7. Çerçeve Programları dahilinde 10’dan fazla proje geçmişi bulunmaktadır. 8. Çerçeve programı dahilinde projelerin geliştirilmesi planlanmaktadır. Bu projeler sayesinde, Türkiye’ye çok büyük bir teknoloji ve bilim altyapısı kazandırıldığını söylemek doğru olur. Merkezde geliştirilen projelere bakıldığında, 15 yıla yakın tecrübe sonucu ülkemize kızılötesinden morötesine kadar çok geniş bir spektrumu kapsayan optik ve fotonik aygıtlar ile, radyo frekanslarında ve mikrodalga frekanslarda çalışan elektronik devreler, kimyasal ve biyolojik sensörler bulunmaktadır.
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
15
Özellikle uydu iletişiminde kullanılacak, malzeme üretimi gibi ilk aşamadan, tasarım, üretim ve geliştirme ara aşamaları, paketleme ve test gibi son aşamaya kadar tamamen yerli imkanlarla ve dünya standartlarında yüksek frekans entegre devrelerin geliştirilmesinden bahsetmek gerekir. “Galyum Nitrat” diye adlandırılan yarı iletken bileşiğinin, uzay ortamına, yüksek radyasyona, çok yüksek ve düşük sıcaklıklarda hızlı çalışabilmesi gibi özelliklerinin kullanıldığı entegre devreler stratejik olarak hem askeri hem sivil iletişim uygulamalarında büyük öneme sahiptir. Nanoteknoloji Araştırma Merkezinde, bu teknoloji geliştirilmiş ve ülkemize kazandırılmıştır.
16
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
Enerji Tarımı ve Biyoyakıtlar... Prof. Dr. Fikret AKINERDEM S. Ü. Ziraat Fakültesi, Endüstri Bitkileri Anabilim Dalı Başkanı, Biyoyakıtlar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Türkiye Aspir Derneği Başkanı
GİRİŞ Dünya nüfusu sürekli artmakta, buna karşın 7 milyar insan kısıtlı kaynaklardan beslenmek zorunda kalmaktadır. Bunun yanında BM raporuna göre 1 milyar insan açlık sınırı altında yaşamını sürdürürken, bir kısmı da açlıktan ölmektedir. Bu arada sanayileşme ile birlikte sera gazlarının artışı ile küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişiklikleri gibi çevresel konular, insanlığı temiz enerji kaynaklarını aramaya yönlendirmektedir. Bu tür çevre problemleri en büyük zararı yine tarıma vermektedir. Temiz enerjiye kaynaklık eden sektörlerden biri de tarımdır. Yenilenebilir enerji içinde yer alan tarım kaynaklı biyoyakıtlar, problemin çözümüne yardımcı olmaktadır. Diğer bir ifadeyle tarım, yukarıda belirlenen konular çerçevesinde en fazla etkilenen sektör olması ile de konu içinde yer alması kaçınılmazdır. Böylece tarım gıda güvenliği yanında, çevre ve enerji güvenliğini de üstlenmiş durumdadır. Ne yazık ki temiz enerjiye ayrılacak kaynaklar aynı zamanda insan gıdası olarak ta tüketilmektedir. Bu açılımın eşiğinde son yıllarda ülkeler problemin çözümüne yardımcı olmak üzere; yerel istihdam sağlayıcı ve ucuz olduğu için tarımsal potansiyelleri ölçüsünce biyoyakıtlar için enerji tarımı politikaları belirlemekte, böylece mevcut üretim alanlarının bir kısmı (ABD, Brezilya ve Almanya gibi) enerji tarımına tahsis edilmektedir. Enerji tarımı, yenilenebilir enerji ile devreye girmiş ancak kısa zamanda popüler konuma gelmiştir. Biyoyakıtlar için ülkelerin ekolojisi önemli olup, daha çok enerji değeri yüksek bitkiler (yağ, nişasta-şeker, selülozik) hammadde olarak kullanılmaktadır. Biyoyakıtlar, yenilenebilir enerjinin en yorum götürür bölümüdür. Zira hammaddeleri aynı zamanda gıda sektörünün esas elemanlarıdır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu biyoyakıtlar yorumlanırken genelde bu hassasiyete dikkat edilmemektedir. Bu da yanlış anlamalara ve politik uygulamalara götürmektedir. Esasta biyoyakıtlar tarım, orman, sanayi, çevre ile enerjinin konusudur. Biyoyakıt politikaları belirlenirken bütün bu konulara
dikkat edilerek verilecek kararlar ancak doğru olacağı gibi, üretim öncesi hammadde ve yatırım maliyeti analizine de tabi tutulmalıdır. Biyoyakıtlar konusunda söz sahibi olan ülkeler, üretim politikalarını öncelikle kendi insanının gıda ihtiyacını karşılama üzerine yaparlar. Ancak İhtiyaç fazlası ürünler (ihraç şansı yoksa), tüketimi kolay olan biyoyakıtlara işlenir. Bu ülkeler biyoyakıt hammaddelerini ithal yoluyla karşılamadıkları gibi, enerji bitkilerinin üretimlerini tarım potansiyelleri çerçevesinde sürekli artırma yoluna da gitmektedirler. Bizde bu durum oldukça farklıdır. Biyoyakıta hammadde olacak bitkiler, politikalar, ülkesel ve bölgesel bazda doğru belirlenmelidir. Özellikle biyodizele hammadde veren yağ bitkileri, aynı zamanda yemeklik yağ ve yem ihtiyacımız için yeterli değildir. Öte yandan da 2004 lü yıllardan itibaren gündeme gelen biyodizel politikaları, bitkisel yağ üretimimizi artırmada (o zamanda aspir ve kolza yeniden tarıma kazandırıldı) önemli derecede etkili olmuştur. Aslında bu miktarı karşılayacak potansiyelimiz vardı ve bu bir türlü kullanılamadı. Bundan sonra da bu potansiyeli kullanmak ve yerli bitkisel yağ üretimimizi 2 milyon tona çıkarmak yani üretimi hızlandırmak, üreticiyi hazırlamak ve başarmak için en az 10 yıl ister. Zaten verilen üretim destekleri ve firmalarca alım garantisi verilmesiyle son yıllarda aspir ve kolza üretimi bin beş yüz katı gibi ciddi bir artış göstermiş her ikisinin toplam üretimi 30 tonlardan 150 bin tonlara yükselmiştir. Şu durumda da hiçbir yağlı tohum üretici elinde kalmamaktadır. Öncelik (diğer ülkelerde olduğu gibi) gıda ihtiyacımızı karşılayarak, arta kalan (veya kullanılmayan) tarım potansiyelimizi enerji tarımına ayırmalıyız. Aksi durum hem ekonomik hem de etik olmaz. Enerjide kullanacağımız ürünlerin (petrol ile bitkisel yağ ve şeker) dış ve iç şartlarda hammadde maliyeti de çok yönlü tartışılmalıdır. İthal edilen petrole 800 $/ton, bitkisel yağa 1300 $/ton ödeniyor ve petrolden de iyi bir gelir elde ediliyorsa, elbette ikisi de ithal edilen ancak maliyeti daha az olan ve vergi geliri yüksek
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
17
TEMİZ
ENERJİ 18
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
olan tercih edilir. Temel amacımız yerli tarım ürünlerinden enerji üretmekse, öncelik gıdaya verilmeli artan hammadde ise biyoyakıta işlenmelidir.
BİYODİZEL HAMMADDELERİ Ülkemizde yaklaşık 15 milyon ton motorin tüketilmektedir. Buna göre, motorine katmak üzere; 2016 da yaklaşık 500 bin ton biyodizele ihtiyaç olacaktır. Bunun karşılığı 450 bin ton yağdır. Biyodizel için potansiyel 2 bitkiye göre 2016 da yaklaşık 1.2 milyon ton kolza veya 1.5 milyon ton aspir veya eşdeğeri yağ bitkileri üretilmesi gerekecektir. Burada belirlenen miktarda yağ bitkisi üretmek için 2015 de kolza için yaklaşık 600 bin ha, aspir için 15 milyon ha arazi üretimde kullanılmalıdır. Normalde bu değerde üretim için (kurak alanlarda özellikle aspir) yeterli arazimiz vardır. Ancak yağ bitkileri ve türevleri için dışarıya halen 3.5 milyar USD öderken, bunu önlemek için 2015 sonuna kadar toplam 2.5 milyon ha alanın sadece yağ bitkileri üretimine açılmalıdır. 2014 den itibaren üretilen bitkisel yağın biyodizele giden kısmı kadar oluşacak yemeklik yağ açığını kapatmak üzere ilave yağ ithal edilmek zorunda kalınacak ve bu sürede yağ ithalatımız artacaktır. Konuyu bitki bazında ele alacak olursak; ülkemiz şartlarında biyodizel için kullanılacak yağ bitkileri ayçiçeği, kolza, aspir, pamuk ve soya olabilir. Soya ve pamuğun belli ekolojilerde yetişmesine bağlı olarak üretiminin yeterli olmaması veya pamuk yağının mutfak ihtiyacına gitmesi bu iki bitkinin şansını azaltmaktadır. Ayçiçeğinin de ancak yemeklik yağ ihtiyacının bir kısmını karşılar durumda olması ve iyot indeksinin biyodizel standardına uymaması, bu bitkinin önünü kapatmaktadır. Kolza ve aspir henüz geniş alanlarda yeni üretime alınmaları nedeniyle şanslı bitkiler olarak görülse de, aspir bitkisinin oldukça kaliteli yağa sahip olması, yağ açığımızı kapattıktan sonra daha şanslı olabilir, kolza ise yüksek yağ oranı ve verimi ile biyodizel için daha uygun bir bitki sayılabilir. Kısacası kolza ve aspir biyodizel için üretilecek 2 önemli bitki denebilir. Biyodizel hammaddeleri olarak enerji tarımında kullanılacak Anadolu’muz için birkaç bitki daha gündeme gelebilir. Bunlar ketencik, hardal, ızgın (bezir yağı) ve pelemir gibi bitkiler ile, tropik kökenli jatropa sayılabilir. Özellikle ketencik bitkisi üzerinde Amerika
başta olmak üzere birçok ülkede oldukça başarılı çalışmalar ve örnekler mevcuttur. Ketencik, eskiden beri bilinen, marjinal alanlarını değerlendirebilecek alternatif bir yağ bitkisidir. Ancak, günümüzde pek yetiştirilmemektedir. Aslında, kurak alanlarda yetişebilirliği ve yağ asitleri muhtevasından dolayı biyodizel üretimine uygun bir bitkidir. Öte yandan pelemir bitkisinin aynı zamanda tıbbi değerinin oldukça önemli olduğu söylenebilir. Yine hardal Anadolu’muzun diğer bitkiler gibi öz kaynaklarından biridir ve her yerde yabani formlarına rastlanır. Mevcut raporlarda ketenciğin uçak yakıtı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu bitkiden tohum ve yağ verimi ele alınırken, yakıt olarak üretilmesi halinde maliyet analizi yapılmalıdır. Buna rağmen özellikle marjinal tarım alanlarında uygun olabilir. Öte yandan ketencikle aynı ekolojiyi paylaşan, aynı zamanda da hem biyoyakıt, hem de gıda ihtiyacında yer verebilecek muadil (aspir, pelemir, ızgın gibi) bitkiler üzerinde de durulmalıdır. Ketencik, ızgın ve pelemir üzerinde ülkemiz şartlarında ciddi araştırmalar yoktur. Çoğu bilgiler yerel ve yabancı kaynaklarına dayandırılarak verilmektedir. Bu bitkiler için ülkemizde yerel çeşitlerimiz de yoktur. Bir şirketin sözleşmeli olarak bir bitkiyi üretmesi, yani alım garantisi vermesi çiftçi açısından da üretim ve satış garantisi demektir. Ancak bu bitkilerin üretim tekniğinin yeterli bilinmemesi, üretim öncesi çiftçi üzerinde ciddi bir eğitimi gerektirecektir. Bütün bu bitkilerin enerji bitkisi olarak kullanılması için hammadde maliyet analiz yapılmalıdır. Maliyet analizinde üretim maliyeti yanında, tohumluk temininde içe veya dışa bağımlılık da ele alınmalıdır. Aslında gıda ihtiyacı karşılandıktan sonra yerli hammadde maliyeti pek önemli değildir. Hatta yerli üretim maliyeti, ithal değerinden fazla olsa bile yerli üretim tercih edilmelidir.
BİYOETANOL HAMMADDELERİ Biyoetanol nişasta ve şeker bitkilerinden elde edilir. Toplamda 2.5 milyon ton benzin tüketimine göre; 2014 de % 3 karışım için 75 bin ton biyoetanole ihtiyaç olacaktır. Ülkemiz için en şanslı bitkiler şeker pancarı, mısır, buğday ve türevleridir.
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
19
Konuyu bitki bazında ele alacak olursak; şeker pancarı kullanılması durumunda 2014 yılı için 75 bin ton biyoetanolün karşılığı 750 bin ton şeker pancarıdır, bunun için 15-20 bin ha yeni alanda (bugünkü üretimin % 5-6 kadarı) ilave pancar üretimi yapılmalıdır. Buğday kullanılırsa yaklaşık 250 bin ton (100 bin ha alanda), mısır kullanılırsa 200 bin ton (20 000 ha alanda) dane mısıra ihtiyaç olacaktır. Burada önemli olan özellikle mısır ve şeker panca-
arası ekonomik analiz, potansiyel alanlar ve dışa bağımlılık dereceleri ile de ele alınmalıdır.
BİYOGAZ Biyogaz için söylenecek fazlaca bir şey yoktur. Biyogaz hammaddeleri yüksek enerjili tüm organik maddeler özellikle mısır bitkisidir. Ülkemizde kaba yem açığına bağlı olarak silajlık mısırın kullanılması pek mümkün görülmese de, tüm organik (tarım ve orman ile bitkisel ve hayvansal) atıklar hammadde olarak kullanılabilir durumdadır. İyi bir organizasyon ile bu atıklar biyogaz üretimine kazandırılabilir.
SONUÇ Biyoyakıt üretimi ülkelerin tarım potansiyeli çerçevesinde ele alınmalıdır. Kırsal kesimde, ancak yeterli yağmura dayalı bir üretim uygulaması sonuca götürür. Sulu alanlarımızda çiftçi temelli üretim planlaması yapmak hayli zordur. Zira sulu alanlarda yüksek gelir getirici bitkiler revaçtadır. Üreticiler ürünlerin getirisine göre yıllık üretim planlaması yaparlar. Rekabeti ise ürün fiyatı ve desteklemeler belirler. Öte yandan biyoyakıtlar giderek büyüyen bir sektördür. 500-600 bin m3 biyodizel, 100-150 bin m3 biyoetanol ve arkasından gelecek biyogaz tesisleri yanında, ikinci kuşak biyoyakıtların da katılacağı düşünülürse, biyoyakıtların en az 3-4 milyar $ enerjiye eşdeğer bir sektör olacağı da bilinmelidir. Hammaddeden başlayarak biyoyakıt üretimi ve dağıtıma kadar geçen uygulamaları, yetki kargaşasına fırsat vermemek ve doğru yönetmek için acilen ülkesel Biyoyakıtlar Üst Kurulu (BÜK) oluşturulmalıdır. Bu durum biyoyakıtların yorumlanmasında görüş farklıklarını ortadan kaldıracağı gibi sektörde entegrasyonu sağlaması bakımından da önemlidir. Böylece konu teknik ve etik boyutuyla tarafsız olarak ele alınacak, enerji tarımı ve biyoyakıtlar konusunda doğru kararlara imza atılacaktır. rı için mutlak surette sulu alan kullanılmalıdır. Son zamanlarda hayvancılığımızdan gelişmeye bağlı olarak kaba yem ihtiyacı artmış ve böylece de karlı olmasına da bağlı olarak sulu alanlarımızın bir kısmı yem bitkilerine (yonca, silaj mısır) tahsis edilmektedir. Dolayısıyla, hangi sulu araziyi mutlak ihtiyaç duyulan hangi bitkinin üretiminden kısarak biyoetanol için enerji tarımına tahsis edilmelidir. Ekonomik analiz yapılırsa bunun için en şanslı olan bitki buğday olacaktır. Maliyet analizinde şeker pancarı buğdayın gerisinde kalacaktır. Öte yandan buğday tohumluğunda çoğunlukla yerli, şeker pancarı tohumluğunda tamamen dışa bağımlılığımız, bu iki ürün arasında bir tercih sebebi olabilir. Şeker pancarı tercih edilecekse ekolojik ve kalite değerlerine göre Orta Anadolu’nun enerji tarımında daha şanslı bir bölge olduğu söylenebilir. Özetle konu ekolojik değerler kadar, ürünler
20
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
Prof. Dr. Fikret AKINERDEM S. Ü. Ziraat Fakültesi, Endüstri Bitkileri Anabilim Dalı Başkanı, Biyoyakıtlar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Türkiye Aspir Derneği Başkanı
Fikret AKINERDEM Çalışmaları...
S.Ü. Ziraat Fakültesi Ögretim Üyesi’ dir. Uzun zamanlar Tarım Bakanlığı-Bakan Danışmanı olarak çalışmıştır. Akademik araştırmaları yanında özel sektör ile yakın işbirliği içinde olmuş ve danışmanlıklar yapmıştır. Özellikle yağ bitkilerinin ülkemizde üretiminin artışı ile ilgili çalışmaları kayda değerdir. Ayrıca enerji tarımı ve biyoyakıtlar üzerine üretim, destekleme ve dağıtımı konusunda en yetkin kişi olarak bilinir. Üretici, devlet ve özel sektöre biyodizel ve biyoetanolü kazandırmıştır. Bu konu ile ilgili yüzlerce ulusal ve
uluslar arası toplantılara ve konferanslara katılmıştır ve sunum yapmıştır. Biyodizel ve aspir bitkisinin babası olarak bilinir. Halen, S.Ü. Ziraat Fakültesi Endüstri Bitkileri Anabilim Dalı Başkanıdır. Ayrıca Selçuk Üniversitesi Biyoyakıtlar Uygulama Ve Araştırma Merkezi Müdürlüğünü yapmaktadır. Yine kurucusu olduğu Türkiye Aspir Derneği Başkanlığı’ nı da yürütmektedir. Federasyonumuzun da danışmanıdır.
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
21
Enerji ve DEİK Enerji İş Konseyi... Süreyya Yücel ÖZDEN DEİK Enerji İş Konseyi Başkanı
Küresel Rekabet Unsuru Olarak Enerjİ ve Dış Ekonomİk İlİşkİler Kurulu (DEİK) Enerjİ İş Konseyİ Son 30 senede dünya nüfusu yaklaşık yüzde 30 artarken kişi başı enerji tüketimi de yüzde 10 oranında artış gösterdi. Artan şehirleşme oranı ve kişi başı gelir seviyesi enerji talebini arttırırken OECD dışı ülkelerdeki zenginleşme de küresel enerji fiyatlarını yukarı çekti. Hem enerji talebi hem de enerji fiyatları artarken küresel rekabet koşulları içinde verimli, temiz, kesintisiz enerjiye rekabetçi fiyatlarla ulaşmak tüm ülkelerin en önemli ekonomik önceliği haline geldi. Artan enerji talebine cevap verecek yüksek maliyetli enerji yatırımları özel sektör tarafından üstlenilirken bu yaptırımların hayata geçirilmesi için kamu-özel sektör işbirliği ve uygun yatırım iklimi hayati önem taşımaktadır. Son 10 yılda hızlı ekonomik büyümesine paralel olarak enerji talebi hızla artan Türkiye enerji talep artışında Çin’den sonra ikinci sıradadır. Halen dünyanın 16. büyük ekonomisi olan ve dünyanın ilk 10 ekonomisine girmeyi hedefleyen Türkiye, önümüzdeki dönemde de bu ekonomik büyüme hedeflerine paralel olarak dünyanın en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam edeceği öngörülmektedir. Hızla artan enerji talebine rağmen Türkiye kendi yerli kaynakları ile toplam enerji talebinin ancak %26’sını karşılayabilmektedir. Bunun sonucunda Türkiye’nin başta petrol ve doğal gaz olmak üzere enerji ithalatına bağımlılığı artmaktadır. Türkiye halen petrolde yüzde 92, doğalgazda yüzde 98 oranında dışa bağımlıdır. Türk ekonomisinin kırılganlıklarından birisi olan yüksek cari açığın arkasındaki en önemli faktörlerden birisi artan enerji maliyetleri ile katlanarak
22
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
artan enerji ithalatıdır. Nitekim Türkiye, sadece son 5 yılda 200 milyar doların üzerinde enerji ithalatı yapmıştır. Enerjide dışa bağımlılığının ve yüksek enerji fiyatlarının cari açık üzerindeki etkisinin milli gelire oranı 2011 yılında yüzde 4 seviyesine çıkmıştır. Öte yandan Türkiye, petrol ve doğalgaz üreticisi bölgeler ile enerji talebi yüksek ülkeler arasında yer alan coğrafi konumu ile bir enerji koridoru olma potansiyeline sahiptir. Coğrafyanın getirmiş olduğu bu eşsiz stratejik avantaj Türk enerji ve dış politikasının temel bir parçası haline gelirken Türkiye’nin sahip olduğu tarihî ve kültürel miras ve küresel siyasetteki artan etki alanı Türkiye’nin bir enerji koridoru ve terminali rolü oynama pozisyonunu güçlendirmektedir. Halen, yüksek enerji maliyeti Türk özel sektörünün küresel rekabette en önemli dezavantajıdır. Türk iş dünyasının bu konudaki temel beklentisi ekonominin ihtiyacı olan enerjinin güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde rekabetçi fiyatlarla arz edilmesidir. Bunun için enerji politikalarındaki kararların şeffaflık ve toplumsal uzlaşı içinde alınmasında fayda vardır. Türk ekonomisinin küresel ekonomik düzen içinde rekabet gücünün artması için enerji maliyetlerinin makul seviyelere çekilmesi gerekmektedir. Enerji piyasasının rekabete açılması için önemli başarılar elde edilmiş olmasına rağmen enerji üretiminden ve ticaretinde halen kamu en önemli aktördür. Enerji sektöründeki liberalizasyon süreci hızlandırılmalı, enerji sektörü tam rekabetçi hale getirilmelidir. Bunun için ulusal enerji planlaması yapılmalı, nükleer enerji dahil olmak üzere kaynak çeşitliliğine gidilmeli, petrol ve gaz fiyatında etkili olan jeo-politik riskler minimize edilmelidir. Bunlara ilaveten, acil bir şekilde “Ulusal Enerji Tasarrufu Yol Haritası” oluşturulmalı; konut ve işletmelerde enerji verimliliğinin arttırılması teşvik edilmelidir. Tüm paydaşların katılımıyla Enerji Arz Güvenliği Politikası oluşturulmalı ve bu çerçevede enerji kaynak çeşitlendirilmesi stratejisine devam edilmeli, yerli kaynakların kullanılmasına özel önem verilmelidir.
Türkiye’nin artan enerji talebi ve yüksek ekonomik büyüme potansiyeli göz önüne alındığında 2020 yılına kadar 120 milyar dolarlık enerji yatırımı yapması gerekmektedir. Ülkemizin uzun soluklu ulusal hedefleri doğrultusunda bu yatırımların hayata geçirilebilmesi ve daha temiz, verimli, rekabetçi bir enerji geleceğinin kurgulanması için özel sektöre yönelik açık, öngörülebilir, uzun vadeli ekonomik teşviklerin ve yatırım ortamının hazırlanması gerekmektedir.
i) Yatırım ortamını iyileştirmek için kamu-özel sektör diyalogunu güçlendirme, ii) Küresel yatırımcıları ülkemize enerji yatırımı için tanıtım ve bilgilendirme, iii) Türkiye’nin küresel enerji nakil hatları içindeki konumunun güçlendirilmesine katkı sağlama, iv) Enerji verimliliği konusunda özel sektörde farkındalık yaratma, bu konuda ortaya çıkan iş imkanları konusunda bilinçlendirme, v) Çevre duyarlılığı / sürdürülebilirlik beraberinde getirdiği riskleri yönetme, fırsatları değerlendirme konusunda iş dünyasına rehberlik etme, vi) Komşu ve çevre ülkelerde enerji yatırım fırsatlarını tanıtıcı faaliyetler. Ülkemizin uzun soluklu ulusal hedefleri doğrultusunda daha temiz, verimli, rekabetçi bir enerji geleceğinin kamu - özel sektör işbirliği kurgulanması dileğiyle. SÜREYYA YÜCEL ÖZDEN İnşaat Yüksek Mühendisi, O.D.T.Ü. ve İngiltere, Londra, Imperial College. DEİK Enerji İş Konseyi Başkanı Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Başkanı Gama Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başdanışmanı
Dış Ekonomİk İlİşkİler Kurulu (DEİK) Enerjİ İş Konseyİ 1988 yılından bu güne Türk özel sektörünün küresel pazara entegre olması, ülkemizin küresel değer zincirinde ilerlemesi için çalışan DEİK, iş konseyleri, kurucu kuruluşu, ulusal ve küresel geniş hizmet ağı ile Türk özel sektörünün küresel markası haline gelmiştir. DEİK, ülkemizin küresel ekonomiye entegrasyonu ile ilgili tüm konuları bir bütün olarak değerlendirmekte ve ülkemizin küresel rekabet gücünün arttırılmasına yönelik çalışmalarda bulunmaktadır. DEİK, enerjinin Türk özel sektörünün küresel rekabet gücündeki artan önemine binaen güvenli, kesintisiz, rekabetçi, sürdürülebilir ve çevre dostu bir enerji geleceğini kurgulamasına katkı sağlamak amacıyla Enerji İş Konseyi’ni 2013 yılı başında kurdu. Enerji İş Konseyi ülkemizin 2023 yılı milli hedefi olan dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi için gerekli olan enerji kaynaklarının güvenli, kesintisiz ve çevreye duyarlı bir şekilde rekabetçi fiyatlarla Türk tüketicisine ve özel sektörüne arz edilebilmesi için özel sektör yatırımlarını teşvik edici yatırım ortamının oluşturulması için çalışmalar yürütecek. Bu yıl içerisinde kurumsallaşmasını tamamlayacak olan Konsey aşağıdaki alanlarda faaliyetler yürütmeyi hedefliyor:
1963 – 1964 yıllarında özel mühendislik şirketlerinde çalıştı. Sonra, 1964 – 1965 yıllarında T.C. Karayolları Genel Müdürlüğü’nde araştırma ve şantiye mühendisi olarak görev yaptı. İki yıllık askerlik hizmetinden sonra, 1967 – 1978 yılları arasında, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nda önce, Ulaştırma Sektörü Uzmanı, sonra, Sektörler Bölümü Müdürü olarak görev yaptı. 1978 – 1982 yıllarında TÜGSAŞ (Azot Sanayii T.A.Ş.) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü, 1984 – 1990 yıllarında TEKEL Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü, sonra da Maliye ve Gümrük Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı idi. 1991 yılında kendi isteği ile Devlet hizmetinden ayrıldı. 1991 – 1997 yılları arasında özel sektörde çalıştı. 1997 yılı Ağustos ayında, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığı’na atandı. Üç yıl bu görevi yaptıktan sonra, tekrar kendi isteği ile ayrıldı. 28 yıl kamu hizmetinin yanısıra, 1963 – 1964, 1982 – 1984 ve 1991- 1997 ve 2001 - 2011 dönemlerinde, on dokuz yıl da, özel sektörde Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevler yaptı. Ayrıca, 1970 – 1978 yılları arasında ODTÜ’de Mimarlık ve İnşaat Mühendisliği Fakülteleri’nde “part time” öğretim görevlisi olarak Ulaştırma Mühendisliği konusunda dersler verdi ve “Tez Çalışmaları”nı yönetti. Halen özel sektörde çalışmaya devam ediyor. TOBB’a bağlı Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) İş Konseylerinde görev alıyor, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Başkanı ve Yollar Türk Milli Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi.
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
23
Söyleşi
Keyifli bir sohbet... Osman ÖZBAY, Enerji Federasyonu Genel Başkanı Şeref KAVALALI, Enerji Federasyonu Genel Sekreteri Ozan AYDIN, Hidrolik-Der Genel Başkanı Halit Mete OLTULU, Hidrolik-Der Genel Sekreteri Turhan YILDIZ, Günhan Group Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Hidrolik-Der olarak sektör temsilcileri ile bir araya gelmeye devam ediyoruz. 40 yıldır inşaat işleri, makine imalatı ile sondaj ve temel sağlamlaştırma sektörlerinde başarıyla hizmet veren Günhan Group’un en yeni üyesi GYD Enerji ile enerji sektöründe proje, etüt ve planlama çalışmalarına başladığını öğrendik ve kendilerini bu vesileyle yeni merkez ofislerinde ziyaret ettik. Ziyaretimizde Enerji Federasyonu Genel Başkanı Osman ÖZBAY ve Genel Sekreter Şeref KAVALALI bizlere eşlik ettiler. Günhan Group’un genç ve başarılı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Turhan YILDIZ ile sektör hakkında keyifli bir sohbet yaptık. Hidrolik-Der Genel Başkanı Ozan AYDIN, Hidrolik-Der Genel Sekreteri H. Mete OLTULU
24
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
Osman ÖZBAY: Turhan Bey, yeni merkez ofisiniz hayırlı ve uğurlu olsun. Sizler gibi sektöre uzun yıllardır hizmet veren bir şirketler grubunun adında Enerji olan bir firma kurmasına çok sevindik. Bu kararınız için ayrıca sizi kutluyor ve bu alanda da başarılı olacağınıza yürekten inanıyorum. Turhan YILDIZ: Sayın Başkan temennileriniz için teşekkür ederim. Sizleri yeni ofisimizde ağırlamaktan mutluluk duyduk. Sizleri de Enerji Federasyonu’nun kuruluşu vesilesi ile kutluyorum. Gerek basından gerekse çevremizden aldığımız haberler oldukça keyif verici, bu kadar kısa zamanda önemli gelişmeler kaydettiniz. Federasyonun yapacağı hizmetleri önemsiyor ve memleketimiz açısından kıymetli buluyoruz. Enerji sektörü bizim yıllardır hizmet verdiğimiz bir sektör, sahada edindiğimiz tecrübeleri değerlendirmek için GYD Enerji’yi kurduk. Firmamızda yıllarını bu sektöre vermiş arkadaşlarla beraberiz. Hem teknik konularda hem de idari konularda hizmet vereceğiz. Sektörde şahit olduğumuz bir çok sıkıntının nedeni etüt ve planlama işlerinin sağlıklı şekilde yapılamamasıdır. GYD olarak tüm enerji projelerinde etüt, planlama ve projelendirme konularında hizmet
vermeyi planlıyoruz. Şeref KAVALALI: Turhan Bey, sahada yaptığınız işler haricinde imalat konusunda da ciddi bir deneyiminiz olduğunu biliyoruz, bu deneyiminizi de enerji sektöründe değerlendirmeyi düşünüyor musunuz? Turhan YILDIZ: Şeref Bey, orta vadeli planlarımız arasında türbin üretimi konusu var. Bu işe gönül verdik. Kesin kararlıyız, milli türbin üretimini gerçekleştireceğiz. Dünyada bir çok üretici ile görüştük, atölye ve fabrikalarını gezdik. Ayrıca, ülkemizde yapılan çalışmaları dikkatle izliyoruz. İlk adım olarak kalitesinden emin olduğumuz bir firmanın türbinlerini Türkiye ve çevre ülkelerde satmak amacı ile bir distribütörlük anlaşması yapmak üzereyiz. Asıl hedefimiz olan türbin üretiminden önce GYD Enerji adıyla piyasada bilinir olmayı hedefliyoruz. Ozan AYDIN: Turhan Bey, hidrolik türbin üretiminde ülkemizde henüz kayda değer bir gelişme olmaması gerçekten üzücü bir durum. Hidrolik yapılarda türbin ve jeneratör dışında tüm tesisi yerli kaynakla yapabiliyoruz. Yapılması planlanan HES projelerine baktığımızda önümüzdeki dönemde imal edilmesi gereken mil-
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
25
yarlarca dolar tutarında türbin ve jeneratör olduğunu görüyoruz. Temennimiz sizler gibi girişimciler sayesinde 30 ton çelik için yurtdışına milyonlarca dolar kaynağın gönderilmesinin son bulmasıdır. Turhan YILDIZ: Ozan Bey, bu sorun inanın bir sanayici olarak bizimde içimizi acıtıyor. Zor olduğunu, çokça para ve zaman gerektiğini biliyoruz. Ama dediğim gibi kararlıyız, başaracağız. Ozan AYDIN: Turhan Bey, başarılı olmanızı umut ediyoruz. Üzerimize düşen bir görev varsa seve seve yerine getireceğimizi bilmenizi isterim. Sektörde son yıllarda yaşanan en büyük değişikliğin, yatırımcı olarak devletin yavaş yavaş geri çekilmesini ve bu işi özel sektöre bıraktığını görüyoruz. Siz yıllarca Devlet Su İşleri tarafından ihale edilen işlerde çalıştınız, eminim ki son yıllarda işleriniz arasında özel sektör yatırımlarında gözle görülür bir artış yaşanmaktadır. Bu durum sizi nasıl etkiledi?
Turhan YILDIZ: Evet, belirttiğiniz gibi işlerimiz arasında özel sektör yatırımları artış göstermektedir. Devlet yatırımlarına göre en büyük farklılık zaman konusunda görülmektedir. Önceden bir barajda yıllarca süren işler yapıyorduk, şimdi ise yatırımcılar bir sezonda işin yapılmasını bekliyorlar. Bu talepler iş yükümüzü arttırıyor, ancak yatırımcıları anlıyor ve onlara ayak uyduruyoruz. Mete OLTULU: Turhan Bey, işiniz gereği enerji yatırımları yapan, ülkemizin önde gelen firmaları ile sürekli berabersiniz. Bulunduğunuz yerden sektör nasıl görünüyor? Turhan YILDIZ: Enerji yatırımlarının iki açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İlk olarak yatırımın üretime geçisine kadar olan bölümü bu sektörde faali-
26
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
yet gösteren firmalar açısından büyük önem arz etmektedir. Yanlış hatırlamıyorsam, EPDK tarafından açıklanan rakamlara göre ülkemizde 2023 yılına kadar toplam 250 Milyar TL tutarında enerji yatırımı yapılması gerekmektedir. Bu tutarın üçte birini kendi firmalarımızla yapabilirsek biz sanayiciler sınıf atlarız. On binlerce insanımıza iş sağlar, binlerce sanayi ürünü imal ederiz. Diğer taraftan yerli kaynağa dayalı enerji üretimimizi artırabilirsek cari açığımızın azalmasına neden olacak ve dış ticaret dengesinde önemli kazanımlar elde edeceğiz. Paramız ülkede kalacak, bu orta vadede sermaye birikimine katkı sağlayacaktır ve elbette enerji faturamızın azalmasına neden olacaktır. Bizim bakış açımız bu kadar nettir, ülkemizin hak ettiği yere gelmesi için bu yatırımları yapmaya mecburuz. Piyasada genel bir durgunluk yaşandığının farkındayız, ancak bunu doğrudan yatırımcılara bağlamak yanlış olur. Çünkü şu günlerde finans kullanımının maliyeti çok yüksek, dünyada para daha zor bulunur hale geldi. Haliyle yatırımcılar bekle gör politikası izliyorlar. Ayrıca, enerjide özel sektör yatırımları konusunda ülke olarak tecrübemiz 10 yıla ulaştı. Bir çok deneyimli insanımız var, sorunları ve çözümlerini bilyoruz. Önümüzdeki dönem adına umutluyuz ve çalışmalarımızı buna göre yapıyoruz. Osman ÖZBAY: Turhan Bey, sizinle aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyoruz. Sizi dinledikten sonra Enerji Federasyonu olarak doğru zamanda çalışmalara başladığımıza olan kanaatimiz ve inancımız arttı. Federasyon olarak sizlerle yan yana çalışmaktan ve sizleri desteklemekten onur duyarız. İnanıyorum ki hedeflerinize ve temennilerinize kısa sürede ulaşacaksınız. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
GÜNHAN GROUP TANITIM Bugün bünyesinde 5 üretici firması ve 300 çalışanı bulunan Günhan Group, 1974 yılında Elazığ İlinde bir adet torna ile sanayicilik serüvenine başlamıştır. Sektörün öncüsü Günhan Group, sondaj makineleri imal etmekte ve kendi imalatı makinelerle Türkiye’nin en büyük baraj ve gölet projelerinde başarılı işlere ve uygulamalara imza atmış bulunmaktadır. Günhan Group ülkemizde son yıllarda büyüme ve gelişme kaydeden enerji sektöründe üretimden gelen bilgi, birikim, tecrübe ve deneyimli kadrosu ile sektöre özel çözümler sunmak için GYD Enerji firmasını iştirakleri arasına katmıştır.
Röportaj
Mehmet YAYLA Yayla Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Genel Müdür
Dr. İbrahim OBUZ Enerji Federasyonu Proje ve Finans Geliştirme Komisyon Başkanı
Yayla Enerji ile Röportaj... Yayla Enerji olarak faaliyet alanlarınızla ilgili bilgi verir misiniz? Yayla Enerji Üretim Turizm ve İnşaat Ticaret A.Ş. 1981 yılından bu yana ağırlıklı olarak altyapı inşaat taahhüt işlerinde faaliyet göstermiş olup, 2007 yılında TAT Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş. ’nin Yayla’nın ortakları tarafından kurularak Giresun bölgesinde bir HES projesinin sahibi olmasıyla birlikte, enerji sektörüne odaklanmıştır. Enerji sektörüne girmeye neden ve nasıl karar verdiniz? Ülkemizin son 10 yıldır enerji alanında atmış olduğu adımları yakından izlemekteyiz. Enerji Bakanlığı tarafından 2020 yılında ülkemizin 398 ila 434 milyar kWs elektrik enerjisine ihtiyaç duyacağı ön görülmektedir. Ülkemizde yıllık enerji ihtiyaç artışı %5,68 olup, bunun yanında kurulu güçteki artış sadece %4,36 seviyesindedir. Bu aradaki %1,32’lik açık yılda 4955 MW’ lık ekstra yatırım gerektirmektedir. Enerji sektöründe titiz araştırmalar yapan şirketimiz lisanssız elektrik üretimi konusunda da gerek Sivil Toplum Kuruluşları gerekse Enerji Bakanlığı’mız ile yakın çalışmalar yapmayı planlamaktadır.
Biliyoruz ki enerji sektöründe dışa bağımlılıktan kurtulmak için, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttırabilirsek ülkemizin ve çocuklarımızın da geleceğini teminat altına almış oluruz. Enerji üretimimizin %80-85’i doğalgaz, petrol ve kömür gibi fosil yakıtlardan elde edilmekte olup, yılda 48,5 milyar m3 doğalgaz ithal etmekteyiz ve bunun %48’ lik bölümü de elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır. Oysa ki, solar enerji potansiyelimiz 300 TWh/yıl ve biyokütle kaynaklarına bağlı enerji üretimi potansiyelimiz ise 17 MTEP/yıl mertebelerindedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu potansiyel hayata geçirilebilmesi halinde enerji alanında dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırabilecek büyüklüktedir. 2002-2010 yılları arasında özel sektör aktörleri 31.846 MW olan özel sektör payını, 53.211 MW’a yükseltmiştir. Elektrik Piyasası Kanunun da yer alan yenilenebilir enerji kaynakları konusu, yatırımcıları 2005 yılından bu yana cesaretlendirmiştir. Devletin vermekte olduğu 10 yıllık alım garantisi, yabancı yatırımcı ve sermayeyi Türkiye’ye çekmeye başlamış ama istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Bunun başlıca sebebi Devletin vermekte olduğu alım garantisinin Avrupa’daki fiyat standartlarının altında
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
27
olmasıdır. Hükümetimizin bu nedenle yeni bir düzenleme yapması sektörün önünü açacaktır. Devlet ve Enerji Bakanlığı’ ndan bu konu ile ilgili beklentileriniz var mıdır? Bilindiği gibi 5346 sayılı ‘‘ Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ’’un 3. Bölüm, 6. Maddesinde de devletimizin vermekte olduğu desteklerin ancak 31/12/2015 tarihine kadar işletmeye girmiş veya girecek tesisler için olduğu belirtilmektedir. Önümüzdeki 23 ay içerisinde, ihtiyacımız olan yatırımların gerçekleştirilebilmesi güç olduğundan, bu destekleme paketinin süresinin uzatılması gerekmektedir. Bir diğer husus olan devletin alım garantisinin mertebesi konusu ile ilgili olarak, Güneş enerjisinin AB’de kWs ücretinin 18-26 Euro/cent olduğunu göz önüne aldığımızda, Devletin alım garantisi olarak belirlemiş olduğu birim fiyatın 13,3 Dolar/ cent olması, yatırımların geri dönüş sürelerini uzatmaktadır. Bu nedenle de devlet tarafından verilen destek, muafiyet ve hibelerin artırılması gerekmektedir. Ülkemizin enerji potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz Yayla Enerji olarak Sayın Başbakan’ımızın ve Sayın Enerji Bakanı’mızın, enerji üretiminin tabana yaygınlaştırılması politikalarına sonuna kadar destek veriyoruz. Son zamanlarda şirket olarak dikkatimizi YEK üzerine vermiş olup,
28
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
her köye bir santral, her kasabaya bir santral sloganı ile projeler geliştiriyoruz. Bu projelerin esas amacı, kaynağı sağlayan (Biyokütlede de olduğu gibi) halkın her bir bireyinin, yapılacak olan yatırımlarla tüketici olmasının yanında aynı zamanda üretici olmalarını da sağlayarak, halkımıza yeni gelir kaynakları yaratmaktır. Bilindiği gibi medyada çiftçilerimizin Enerji Bakanlığı’na olan ödenemeyen borçları sık sık gündeme gelmektedir. Bakanlıkça yayımlanan lisanssız elektrik üretimi kanununda açıkça belirtildiği gibi, 500 kWh’ e kadar her bir tüketicinin enerji üretebileceği, bunun kendi kullandığı kısım dışındaki bölümü için devlet tarafından alım garantisi söz konusudur. Yenilenebilir enerji sektöründe STK’ların öneminden bahseder misiniz? Yayla Enerji olarak, enerji sektöründe görev yapan derneklerin bir federasyon altında örgütlenmeleri sektör için çok önemlidir. Enerji Federasyonu bu örgütlenmeyi yaparak ihtiyacı ortadan kaldırmıştır. Aynı zamanda Türkiye’nin enerji sektöründe görev yapan Enerji Federasyonu’nun etkin çalışmalarını, yenilenebilir enerji üretiminin tabana yayılmasını ve sektöre yardımcı olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu nedenle de sektörün gelişimi noktasında Enerji Federasyonu’nun varlığının şart olduğunu düşünüyoruz.
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
29
Haber
ENERJİ FEDERASYONU İLK GENEL KURULUNU GERÇEKLEŞTİRDİ... Enerji Sektöründe Yeni Bir Dönem...
Genel Başkanlığına Osman ÖZBAY, Genel Başkan Yardımcılıklarına; Bilhan BAŞEYMEZ, Volkan DURUK, Hakan ÖZTEKİN, Mehmet Nejat AK, Genel Sekreterik görevine Şeref KAVALALI ve Genel Saymanlığa ise Okay Tevfik AKDEMİR seçilmiştir. Amaçlarının enerji üretiminin tabana yayılmasını sağlayarak, herkesin kendi enerjisini üretmesini sağlayacak projeler geliştirmek olduğunu belirten Osman ÖZBAY “ Böylece küçük sanayi işletmeleri, fabrikalar, tarımsal işletmeler, çiftçiler, belediyeler, hastaneler, okullar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları kendi enerjilerini üreterek giderlerini en aza indireceklerdir ” dedi. Enerjide dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak için bütün devlet kuruluşları ve STÖ’leri ile ortak
Z
Osman ÖZBAY Başkanlığında kurulan Enerji Federasyonu; Enerji sektöründe faaliyet gösteren derneklerin gönderdiği delegelerin katılımıyla ilk Genel Kurulunu gerçekleştirmiştir. Enerji sektöründe örgütlenmenin önünü açacak olan Enerji Federasyonunun yeni yönetimi; Güneş Enerjisine Dayalı Elektrik Üreticileri Derneği, Rüzgâr Enerjisine Dayalı Elektrik Üretici ve Tüketicileri Derneği, Jeotermal Enerjisine Dayalı Elektrik Üretici ve Tüketicileri Derneği, Biyokütle Enerjisine Dayalı Elektrik Üretici ve Tüketicileri Derneği, Hidrolik Enerjisine Dayalı Elektrik Üretici ve Tüketicileri Derneklerinin katılımıyla gerçekleşen genel kurulda üç yıllığına seçilmiştir. Genel Kurulda; Federasyon
30
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
çalışmalar yapacaklarını belirten Enerji Federasyonu Genel Başkan’ı ülkemizi enerji ihraç eden bir ülke yapmak arzusundayız demiştir. Geliştirdikleri projelerde doğayla dost, doğayı kirletmeyen enerji üretimi için yenilenebilir enerji kaynaklarının ilk tercihleri olduğunu belirten Osman ÖZBAY, Enerji sektöründe örgütlenmenin dünyada 1923 lerde başladığını, ancak ülkemizde böyle kapsamlı bir örgütlenme olmadığını,Enerji Federasyonumuzun, bu açığı ortadan kaldırdığını, bundan böyle enerjiye yön veren tüm kurum ve kuruluşlara, başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız olmak üzere , enerji politikalarının oluşması, uygulanması ve tanıtılması için ellerinden gelen desteği vereceklerini söylemişlerdir. Sorun yaratan değil sorunları çözmek için işbirliği yapan bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak herkesle işbirliği içinde olacaklarını söyleyen Genel Başkan Osman ÖZBAY kısa sürede Hidrojene Dayalı Enerji Üreticileri ve Tüketicileri Derneği ile Kentsel ve Kırsal Alan ile Tarımda Yenilenebilir Enerjiden Lisanslı veya Lisanssız Elektrik Üreticileri ve Tüketicileri Derneklerinin örgütlenme çalışmalarının tamamlandığını müjdelemiştir.
Haber
SEKTÖRDE İKİ ÖNEMLİ DERNEK KURULDU... HİDROJENE DAYALI ENERJİ ÜRETİCİLERİ VE TÜKETİCİLERİ DERNEĞİ
Hidrojen-Der, ülkemizde hidrojenin üretimi, depolanması ve bir enerji kaynağı olarak etkin kullanımı yönünde teknolojik ürünler geliştirmek, bu ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmak ve verimliliğini arttırmak, bu amaçla ulusal ve uluslararası projeler hazırlamak veya hazırlatmak, hazırlanan ulusal ve uluslararası projeleri desteklemek, ortaklık yapmak, hazırlanan projeleri uygulamak ve uygulatmak, derneğin amacı doğrultusunda çalışmalar yapan ulusal ve uluslararası kişi, kurum ve kuruluşlara destek vermek amacı ile Prof. Dr. Mustafa ANIK başkanlığında kurulmuştur. Genel Başkan
KENTSEL VE KIRSAL ALAN İLE TARIMDA YENİLENEBİLİR ENERJİDEN LİSANSLI VEYA LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETİCİLERİ VE TÜKETİCİLERİ DERNEĞİ
Tarımkent Enerji-Der, ülkemizde yenilenebilir enerjiden elektrik üretimi, depolanması ve bir enerji kaynağı olarak etkin kullanımı yönünde teknolojik ürünler geliştirmek, bu ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmak ve verimliliğini artırmak, bu amaçla ulusal ve uluslararası projeler hazırlamak veya hazırlatmak, hazırlanan ulusal ve uluslararası projeleri desteklemek, ortaklık yapmak, hazırlanan projeleri uygulamak ve uygulatmak, derneğin amacı doğrultusunda iktisadi işletmeler kurmak, derneğin amacı doğrultusunda çalışmalar yapan ulusal ve uluslararası kişi, kurum ve kuruluşlara destek vermek, işbirliği yapmak amacı ile Hande Fecriye ÖZBAY başkanlığında kurulmuştur. Genel Başkan
Ocak-Şubat 2013 / Yıl 1 / Sayı 1
31
Haber
ELEKTRİK PİYASASI KANUNU TASARISI… Önümüzdeki günlerde Genel Kurul’a gelmesi beklenen Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı, elektrik piyasasında köklü değişikliklere imza atmaktadır. Elektrik üretiminin tabana yayılmasında önemli rol oynayacak yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretiminde; lisanssız kurulabilecek tesis kapasitesi 500 kilovattan (kW) 1 megavata (MW) çıkartılmıştır. 500 KİLOVATTAN, 1 MEGAVATA Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı, Madde 14 ile imdat grupları veiletim ya da dağıtım sistemiyle bağlantı tesis etmeyen üretim tesisleri lisans alma yükümlülüğünden muaf tutularak, şebekeye bağlanmayanlar yani başkalarını etkileme imkânı olmayanlara lisans muafiyeti getirilmektedir. Eski mevzuatta azami 500 kilovat olarak belirlenen yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız elektrik üretim tesislerinin kapasiteleri de iki katı artırılarak, 1 megavata çıkartılmıştır. Ayrıca; mikrokojenerasyon tesisi kuracak kişiler lisans alma ve şirket kurma yükümlülüğünden muaf tutulmuş, arz güvenliği ilkeleri çerçevesinde, lisanssız yürütülebilecek üretim faaliyetlerinin kapsamı ve üretim kapasitesinin arttırılabileceğine ilişkin hususlar ile üretim fazlası elektrik enerjisinin sisteme verilmesine dair usul ve esaslarda yeniden düzenlenmiştir.
32
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve Başbakanlık tarafından 17 Aralık 2012 tarihinde TBMM Başkanlığına sevk edilen “Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı” nın; TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundaki görüşmeleri tamamlanmıştır. ÖNLİSANS MECBURİYETİ Kanun Tasarısı Madde 6 ile ön lisans mecburiyeti getirilmiş ve bununla; “bir yandan üretim lisansı almış olan şirketlerin uzunca bir süre projenin gerçekleşmesine yönelik gerçek bir çaba göstermeksizin alınan lisanslar üzerinde devir yoluyla rant sağlama çabalarının önüne geçilerek lisansların gerçek yatırımcı tarafından alınmasını temin etmek, öte yandan da ön lisans almış olan şirketlere gerekli izinleri almak üzere diğer kamu kurumları nezdinde yapacakları başvurular için dikkate alınmasını temin edecek bir belge verilmesi” amaçlanmıştır. OTOPRODÜKTÖR VE OTOPRODÜKTÖR GRUPLARI 4628 Sayılı Kanunun 2 nci maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan otoprodüktör ve otoprodüktör gruplarına yeni tasarıda yer verilmemiştir. Bu husus kanun tasarısında; “Üretimin piyasaya arzı öngörülerek ekonominin arz-talep yaklaşımı esas alınmıştır. Bu kapsamda üretim faaliyeti gösterilen her türlü işletmede üretilen elektriğin olabildiğince kısıtsız ve engelsiz olarak piyasaya arz edilmesini sağlayan bir piyasa yapısı öngörülmüştür. Değişiklikle üretim faaliyetinin özel sektör üretim şirketleri ve bir kısım kamu üretim şirketleri eliyle yapılması ilkesi benimsenmiştir.” şeklinde
DAHA GÜÇLÜ YATIRIMLAR İÇİN BİRİKİMDİR
gerekçelendirilmiştir. RÜZGÂR VE GÜNEŞ ENERJİSİNE DAYALI ELEKTRİK ÜRETİM TESİSLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Rüzgâr veya güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesisi kurulması için yapılan ön lisans başvurularının değerlendirilmesi konusu tasarının 7 nolu maddesi 4’ncü fıkrasında yeniden düzenlenmiş ve köklü değişikliklere gidilmiştir. Üretim tesislerinin kurulacağı saha malikine lisans başvurularında öncelik tanınmış, tesisin kurulacağı saha üzerinde son üç yıl içinde elde edilmiş en az bir yıl süreli standardına uygun rüzgâr ve güneş ölçümü bulunması zorunlu hale getirilmiştir. TEİAŞ tarafından uygun bağlantı görüşü verilen başvuruların değerlendirmeye alınması ilke edinilmiştir. Aynı trafo merkezine bağlanmak için birden fazla başvurunun bulunması halinde sisteme bağlanacak olanları belirlemek için TEİAŞ tarafından, birim megavat başına en yüksek toplam katkı payını üç yılda ödemeyi teklif ve taahhüt edenlerin seçilmesine dayalı bir yarışma yapılması esasa bağlanmıştır. Böylelikle, başvurular arasındaki en yüksek üretim yatırımını yapacak kişinin öne çıkması öngörülmüş ve ilgililer verimlilik ve araziyi kullanma bakımından da yarışmaya yönlendirilmiştir.