5 minute read

Bölüm 34 Ölüler Bizimle Konuşabilir mi?

İlk önce putperest felsefeden ve imandan dönüşün karanlığından alınan doğal ölümsüzlük öğretisi, Hıristiyan inancına sızmıştır; “Ölüler hiçbir şey bilmiyor” gerçeğini bastırmıştır (Vaiz 9:5). Büyük çoğunluk ölülerin ruhlarının, ‘kurtuluşu miras alacaklara gönderilen görevli ruhlar’ olduğuna inanmaktadır (İbraniler 1:14).

Ölülerin ruhlarının yaşayanlara hizmet etmek amacıyla geri döndüğü inancı, çağdaş ruhçuluğun yolunu açmıştır. Eğer ölülerin, daha öncesine kıyasla çok daha fazla bilgileri varsa, neden yeryüzüne dönüp yaşayanları eğitmesinler ki? Ölülerin ruhları, yeryüzündeki dostlarının çevresinde dönüp duruyorsa, neden onlarla iletişim kurmasınlar ki? İnsanın ölümde bilinçli olduğuna inananlar, yücelmiş ruhların getirdiği ‘tanrısal inancı’ nasıl reddedebilir ki? Böylece, Şeytan’ın çalışması için kutsal sanılan bir yol açılmıştır. Günahlı melekler, ruhlar dünyasından gelen haberciler kisvesine bürünmüşlerdir.

Kötülüğün önderi, yeryüzünden ayrılan dostların görünümünü canlandırma gücüne sahiptir. Çok yetkin bir sahtekarlıkla inanılmayacak bir benzerlik oluşturulur. Birçok kişi, sevdiği insanların gökyüzünde hoşnut oldukları güvencesiyle teselli bulurlar. Her-hangi bir tehlike hissetmeden, ‘aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğreti-lerine’ kulak verirler (1 .Timoteyus 4:1).

Mezara hazırlıksız gidenler, gökyüzünde mutlu ve rahat olduklarını söylerler. Ruhlar dünyasından gelen ziyaretçiler bazen doğru çıkan uyarılar da verirler. Sonra, daha büyük bir güven kazandıkça, Kutsal Yazılara aykırı öğretilerini sunmaya başlarlar. Bazen bazı gerçekleri söylemeleri ve gelecekteki olayları önceden bildirmeleri, onlara güvenilirlik kazandırır ve sahte öğretişleri yutturmalarına yardımcı olur. Tanrı’nın yasası bir kenara bırakılır, gerçeğin Ruhu hor görülür. Ruhlar Mesih’in tanrısallığını inkar ederler ve kendilerini Yaratıcı’yla aynı düzeyde gösterirler.

Bazı durumlarda sahtekarlık yapılmakta ise de, kötü meleklerin doğrudan işlemesinin sonucunda doğaüstü güç gösterilerine tanık olunur. Birçok kişi ruhçuluğun insan sahtekarlığı olduğunu düşünmektedir. Ancak doğaüstü güçle karşılaştıklarında bunu reddedemeyeceklerini görürler. Böylece aldanırlar ve bunun Tanrı’nın gücü olduğunu sanırlar.

Firavun’un büyücüleri, Şeytan’ın yardımıyla Tanrı’nın işlerini taklit ettiler (Bkz. Çıkış 7:10-12). Pavlus’a göre “Rab’bin gelişinden önce, yasa tanımaz adam ortaya çıkacak. O, her türlü mucizede, yanıltıcı belirtilerle harikalarda ve mahvolanları aldatan her türlü kötülükte sergilenen Şeytan’ın etkinliğiyle gelecek” (2.Selanikliler 2:9,10). Yuhanna şöyle yazıyor: “İnsanların gözü önünde, gökten ateş yağdıracak kadar büyük mucizeler yapıyordu. Birinci canavarın adına yapmasına izin verilen mucizeler sayesinde, yeryüzünde yaşayanları saptırdı” (Esinleme 13:13,14). Burada sözü edilen şey yalnızca sahtekarlık değildir. İnsanlar

Şeytan’ın elçileriyle yapılan mucizelerle aldatılmaktadır.

Şeytan, aydınlara çekici gelmektedir

Karanlıklar önderi, yüksek sınıftan kültürlü kişilere ruhçuluğu daha yüce ve düşünsel özelliklerle sunmaktadır. Onları büyüleyici görüntülerle ve sevgiyle dolu hoş resimlerle aldatmaktan zevk alır. İnsanları, kendi bilgelikleriyle gururlanmaya ve Sonsuz Olan’ı yüreklerinde küçümsemeye yönlendirir.

Şeytan Aden bahçesinde Havva’nın gözünü boyadığı gibi, benliği yüceltme hırsıyla şimdi de insanlığın gözünü boyamaktadır. ‘İyi ve kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız’ demektedir (Yaratılış 3:5). Ruhçuluk, insanın Tanrı olmaya doğru ilerlediğini söyler. Tahtın kişinin içinde bulunduğunu, her adil ve yetkin varlığın Mesih olduğunu ilan eder.

Böylece Şeytan, insanın günahlı doğasını, kendisinin yargılanacağı tek ölçek olarak kabul ettirmeyi başarmıştır. Bu yukarı değil aşağı doğru bir ilerlemedir. İnsan asla daha yüksek bir paklık ve iyilik standardına ulaşmayacaktır. Eğer en yüksek ideali benliği olursa, daha yüksek bir noktaya asla çıkamayacaktır. İnsanı tek yü-celtebilecek olan, Tanrı’nın lütfudur. Kendi başına bırakılan insan tepe taklak düşecektir.

Ruhçuluk benliğe ait zevkleri teşvik etmektedir

Benliğin işlerine dalanlar, zevk peşinde koşanlar ve cinselliği yüceltenler için ruhçuluk daha az sinsi bir kisve sunar. İnsanlar ruhçuluğun daha ileri durumlarının kendi eğilimleriyle uyuştuğunu fark ederler. Şeytan her kişinin işlemeye eğilimli olduğu günahları dikkate alır; sonra da bu eğilimlerin boş kalmaması için çaba gösterir. Bedensel, zihinsel ve ahlaksal gücü zayıflatarak insanları ayartır. Tutkuları kullanıp insan doğasını hayvansallaştırarak binlerce kişiyi mahveder. Bu işlevin tamamlanması için de, ruhlar, ‘gerçek bilginin insanı, yasanın üzerine çıkardığını’ öğretirler. “Varolan her şeyin doğru olduğunu, Tanrı’nın kimseyi mahkum etmediğini ve tüm günahların masum olduğunu” söylerler. Böylece insanlar, arzunun en yüce yasa olduğuna, özgürlüğün haklarının bulunduğuna ve insanın yalnızca kendisine karşı sorumlu olduğuna inanırlar. O halde bu kadar çok çürümüşlüğe nasıl şaşabiliriz? İnsanlar şehvetin gereklerini hevesle yerine getiriyorlar. Şeytan, Mesih’i izlediğini söyleyen binlerce kişiyi kendi ağına atıyor.

Ne var ki Tanrı, bu tuzağı keşfetmeye yetecek kadar ışık sağlamıştır. Ruhçuluğun temeli Kutsal Yazılarla savaş halindedir. Kutsal Kitap ölülerin hiçbir şey bilmediklerini, onların düşüncelerinin yok olduğunu, yeryüzünde yaşayanların sevinçlerine ve ke-derlerine ortak olmadıklarını göstermektedir.

Üstelik Tanrı, ölülerin ruhlarıyla iletişim kurulmasını yasaklamıştır. Öbür dünyadan gelen ruhların, Kutsal Kitap tarafından ‘cinlerin ruhları’ olduğu söylenmektedir (Bkz. 25:13; Mezmurlar 106:28; 1.Korintliler 10:20; Esinleme 16:14). Onlarla uğraşmak ölümle cezalandırılırdı (Levililer 19:31; 20:27). Ne var ki ruhçuluk, bilimsel çevrelere girmiş, kiliseleri işgal etmiş, yürütme organlarını etkilemiş ve hatta kralların avlularında bile yer etmiştir.

Şeytan insanların en aşağılık olanlarını gökyüzündeymiş gibi göstererek dünyaya şöyle diyor: “Tanrı’ya ve Kutsal Kitap’a ister inanın ister inanmayın, ama canınız nasıl isterse, öyle yaşayın; gökyüzü evinizdir.” Oysa Tanrı’nın Sözü şöyle karşılık vermektedir: “Kötüye iyi, iyiye kötü diyenlerin, karanlığı ışığın yerine, ışığı karanlığın yerine koyanların, acıya tatlı, tatlıya acı diyenlerin vay haline!” (İşaya 5:20).

Kutsal kitap bir masal gibi tanıtılmaktadır

Yalancı ruhlar tarafından canlandırılan elçiler, yeryüzünde yazdıkları şeylerle çelişki içine düşürülmektedir. Şeytan Kutsal Kitap’ın bir masal olduğunu, insanlığın çocukluk dönemine uygun düştüğünü ama artık modasının geçtiğini dünyaya yutturmaktadır. Kendisini ve izleyicilerini yargılayacak olan Kitaba gölge düşür-mektedir; dünyanın Kurtarıcısının sıradan bir insan olduğunu öne sürmektedir. Mucizeler yapan insanlar, Kurtarıcımızın yaşamında mucizevi bir şey olmadığını anlatmaktadırlar. Kendi mucizelerinin Mesih’in mucizelerini aştığını söylemektedirler.

Ruhçuluk artık Hıristiyan kisvesine bürünmektedir. Şu anki biçimi daha tehlikeli, daha sinsi ve aldatıcıdır. Çünkü Mesih’i ve Kutsal Kitap’ı kabul ettiğini söylemekte, böylece yeniden doğmamış yüreği aldatmaktadır. Sevgiye Tanrı’nın başlıca sıfatı olarak dayanılmakta, ama sevgi hoş bir duygusallık olarak görülmektedir. Tanrı’nın günahı yadsımakta olduğu ve kutsal yasasının gerekleri gözden gizlenmektedir. Masallar insanların, Kutsal Kitap’ı iman temeli olarak kabul etmesine neden olmaktadır. Mesih eskisi gibi reddedilmekte, ama bu aldanışın farkına varılmamaktadır.

Ruhçuluğun aldatıcı gücünü kavrayan çok az sayıda insan vardır. Birçokları sadece merak gidermek için ruhçulukla oynarlar. Ruhların denetimine boyun eğdiklerini fark etseler dehşete kapılırlardı. Ancak yasak bölgede gezinmeye devam ediyorlar. Mahvedici de onların isteğiyle gücünü gösteriyor. İnsanlar zihinlerini bir kez Şeytan’ın yönlendirişine sunduklarında, O’nun tarafından tutsak alınırlar. Bu canları sadece, içten dualara karşılık olarak Tanrı’nın gücü özgür kılabilir.

Günahlarını bilerek sürdürenler, Şeytan tarafından ayartılmaya kapı açmaktadır. Böylece kendilerini Tanrı’dan ve O’nun meleklerinden ayırmakta ve savunmasız kalmaktadırlar.

“Kimileri size, ‘Fısıldaşıp mırıldanan medyum ve ruhçulara danışın’ derse, ‘Halk yaşayanlar için Tanrı’ya, ölülere mi danışır’ diye sorun. Tanrı’nın yasasına ve kutsal sözüne göre konuşmaz-larsa onlar için hiç tan olmayacak” (İşaya 8:19,20).

İnsanlar, insan doğasını ve ölülerin durumunu içeren gerçeği kabul etmeye istekli olsalardı, ruhçuluktaki Şeytan’ın gücünü ve yalancı harikaları göreceklerdi. Ancak kalabalıklar gözlerini ışığa kapatmakta, Şeytan da onların çevresinde ağlarını örmeye devam etmektedir. “Mahvolanlar, gerçeği sevmeye ve böylece kurtulmaya yanaşmadıklarından mahvoluyorlar. İşte bu nedenle Tanrı, yalana kanmaları için onların üzerine yanıltıcı bir güç gönderiyor” (2.Selanikliler 2:10,11).

Ruhçuluğa karşı duranlar, Şeytan’a ve O’nun meleklerine saldırmaktadırlar. Şeytan, göksel melekler tarafından geri çekilmedikçe, hiçbir şekilde yenilgiye uğramayacaktır. Kutsal Yazıları aktarabilmekte ve öğretişlerini çarpıtmaktadır. Bu tehlikeli çağda yaşayanlar Kutsal Yazının tanıklığını anlamalıdırlar.

Akrabalarımızı ya da arkadaşlarımızı canlandıran cinler, bizim sıcak duygularımıza seslenecek ve mucizeler yapacaklardır. Ölülerin bir şey bilmediklerine ve görünenlerin cinler olduğuna ilişkin Kutsal Kitap gerçeğiyle onlara karşı durmalıyız.

İmanları Tanrı’nın Sözüne dayanmayan insanlar, aldanacak ve yenik düşecektir. Şeytan, doğruluktan uzak her türlü hileyle işlev görecek ve aldatma yollarını artıracaktır. Ancak gerçeğin bilgisini arayanlar ve söz dinleme yoluyla canlarını paklayanlar Tanrı’nın gerçeğinde sığınak bulacaklardır. Kurtarıcı, kendisine güvenen bir canın Şeytan tarafından yenilmesine izin vermeyecek, gerektiğinde halkını korumak için gökten meleklerini gönderecektir. Günahkarlar için cezanın olmadığını düşünerek kendilerini avutanlar, sıkıntı gününde sığınak bulmak üzere Gökyüzünün sunduğu gerçekleri reddedenler, Şeytan’ın sunduğu yalanları kabul edecekler ve ruhçuluğun aldatıcılığına kapılıp gideceklerdir.

Alaycılar, kurtuluş tasarısına ve gerçeği reddedenlerin alacağı cezaya ilişkin Kutsal Yazı bildirilerini hor görmektedirler. Gerçeği reddedenler, batıl inançları, dar ve zayıf zihinlere Tanrı’nın yasasının gerekleri gibi kabul ettirmektedir. Ayartıcıya öylesine teslim olmuşlar, O’nunla öyle sıkı birleşmişler ve öyle yakınlaşmışlardır ki, O’nun tuzağından özgür olmak için herhangi bir eğilim-leri yoktur.

Şeytan’ın işlevinin temeli, Aden bahçesinde Havva’ya verilen güvenceyle atılmıştır; “Kesinlikle ölmezsiniz. Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız” (Yaratılış 3:4,5). O’nun en üstün hileleri, zamanın sonuna yaklaşırken sergilenecektir. “Peygamberin ağzından kurbağaya benzer üç kötü ruhun çıktığını gördüm. Bunlar, mucizeler yapan cinlerin ruhlarıdır” (Esinleme 16:13,14).

Tanrı’nın Sözüne iman yoluyla O’nun gücü tarafından koru-nan kişilerin dışında kalan tüm yeryüzü, bu aldanışla sürüklenip gidecektir. İnsanlar, ölümcül bir güvenlik duygusuyla uyutulmaktadır. Tanrı’nın gazabıyla uyanacaklardır.

This article is from: