Noralterapi

Page 1

Nörofizyoloji, Temel Sistem, Bozucu Alan, Vejetatif Sinir Sistemi, Enjeksiyon Teknikleri ve Tedavi Önerileri

Yazar Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL HH Üniversitesi Tıp Fakültesi Tamamlayıcı Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Nöralterapi Derneği Başkanı Tamamlayıcı Tıp ve Regülasyon Tıbbı Derneği Başkanı

NOBEL TIP KİTABEVLERİ


© 2010 Nobel T›p Kitabevleri Ltd. fiti.

© 2010 Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti. TORAKS RADYOLOJ‹S‹

NÖRALTERAPİ Yazar: Prof. Dr. Kemal Ödev Yazar: Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL ISBN: 978-975-420-733-6

Bu kitabın, 5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası Hükümleri gereğince yazarın yazılı izni olmadan bir bölümünden alıntı yapılamaz; fotokopi yöntemiyle çoğaltılamaz; resim, şekil, şema, grafik, vb.’ler kopya edilemez. Her hakkı Nobel Tıp Kitabevleri Ltd Şti’ne aittir.

Düzenleme:

Nobel Tıp Kitabevleri - Hakkı Çakır

Kapak:

Hakkı Çakır, Dr. Tijen Acarkan

Baskı /Cilt:

Nobel Matbaacılık, Hadımköy-İSTANBUL

NOBEL TIP K‹TABEVLER‹ LTD. fiT‹. ÇAPA Millet Cad. No:111 Çapa-‹stanbul Tel: (0212) 632 83 33 Fax: (0212) 587 02 17 CERRAHPAfiA Cerrahpafla T›p Fakültesi Karfl›s› Park içi Cerrahpafla-‹stanbul Tel: (0212) 586 17 58 KADIKÖY R›ht›m Cad. Derya ‹fl Merkezi No: 7 Kad›köy-‹stanbul Tel: (0216) 336 60 08 SAMSUN Ulugazi Mah. 19 May›s Bulvar› 16/6 Tel: (0362) 435 08 03 ELAZI⁄ Yahya Kemal Cad. Üniversite Mah. No: 36/B Tel: (0424) 233 43 43 ANTALYA Meltem Mahallesi, Dumlup›nar Bulvar› Falez Sit. Toros Apt. No:183/2 Tel: 0 (242) 238 15 55 BURSA Alt›parmak Cad. Burç Pasaj›, Bursa Tel: (0224) 224 60 21

Ankara MN MED‹KAL & NOBEL TIP K‹TABEV‹ Halk Sok. No: 5 S›hhiye-Ankara Tel: (0312) 431 16 33 ‹zmir / Bornova ‹ZM‹R GÜVEN K‹TABEV‹ 168. Sok. No: 10/1 Bornova-‹zmir Tel: (0232) 339 16 96 ‹zmir / Konak ‹ZM‹R GÜVEN K‹TABEV‹ SSK ‹fl Han› P/36 Konak-‹zmir Tel: (0232) 425 27 58 Adana ADANA NOBEL K‹TABEV‹ Adnan Kahveci Bulvar› 31/C Adana Tel: (0322) 233 00 29


İÇİNDEKİLER

Yazar Hakkında ...................................................... IX Prof. Dr. Cihan Aksoy’un Önsözü ........................... XI Op. Dr. Aybars Akkor’un Önsözü ......................... XIII Önsöz ...................................................................XV Huneke Madalya’sı Tören Konuşması....................XIX

BÖLÜM I NÖRALTERAPİ‘NİN TARİHÇESİ ......................... 1 Dr. Tijen ACARKAN

BÖLÜM II NÖRALTERAPİ TEMELİNİ OLUŞTURAN TEORİLER .................................................................... 3 Virchow’un Hücre Teorisi ................................... 3 Rickers’in İlişkili Yapıların Patolojileri Teorisi ....... 9 Pischinger ve Heine’nin Temel Sistem Teorisi .... 14 Temel Maddenin Nörojenik Bağlantıları ........... 16 Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL Dr. Tijen ACARKAN

BÖLÜM III NÖRALTERAPİ’DE BAĞ DOKUSUNUN ÖNEMİ VE ANAMNEZ.......................................... 35 BÖLÜM IV PRATİK UYGULAMALAR .................................... 45 BÖLÜM V SİNİR SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ.............................. 67 1. Giriş ............................................................ 67 2. Sinir Sisteminin Fonksiyonel Anatomisi ........ 69 Merkezi Sinir Sistemi ................................... 69 Periferik Sinir Sistemi.................................... 70 3. Sinir Hücresi (Nöron) .................................. 72 Nöronların Sınıflandırılması.......................... 74 4. Glial Hücreler ............................................. 75 5. Aksoplazmik Transport ................................ 78

6. Sinapslar ve Fonksiyonları ........................... 79 7. Kimyasal Sinaptik Geçiş .............................. 80 Fonksiyonel Anatomi ................................... 80 Transmitter Maddenin Serbest Bırakılması .... 81 Transmitter Maddenin Postsinaptik Nöron Üzerindeki Etkileri ............................ 81 Merkezi Sinir Sistemi Sinapslarında Doğrudan Geçiş .......................................... 82 Merkezi Sinir Sistemi Sinapslarında İkinci Heberciler Vasıtasıyla Geçiş ................ 84 İkinci Haberci Sistemleri .............................. 85 8. Transmitter Madde Etkisinin Sona Erdirilmesi ................................................... 87 9. Nörotransmitterler ....................................... 88 10. Sinir Lifi Tipleri ............................................ 90

BÖLÜM VI DUYU FİZYOLOJİSİ .............................................. 93 BÖLÜM VII VEJETATİF SİNİR SİSTEMİ (VSS) ve ADRENAL MEDULLA ......................................... 109 1. Vejetatif Sinir Sistemi (VSS) ve Adrenal Medulla ..................................................... 109 Vejetatif Sinir Sisteminin Genel Örgütlenmesi ............................................. 109 Sempatik Sinir Sisteminin Fizyolojik Anatomisi .................................................. 109 Pregangliyoner ve Postgangliyoner Sempatik Nöronlar .................................... 111 Parasempatik Sinir Sisteminin Fizyolojik Anatomisi .................................................. 112 Sempatik ve Parasempatik İşlevin Temel Özellikleri........................................ 115 Sempatik ve Parasempatik Uyarımın Uyarıcı ve Baskılayıcı Etkisi ........................ 118 Sempatik ve Parasempatik Uyarımın Bazı Organlara Etkisi.................................. 120 Sindirim Sistemin İntramural Pleksusu ........ 120 Sempatik ve Parasempatik Tonus ................ 123 Otonom Refleksler ..................................... 124 V


VI

İçindekiler

Sempatik Sinir Sisteminin “Alarm” veya “Stres” Yanıtı .............................................. 125 Vejetatif Sinir Sisteminin Medulla Oblongata, Pons ve Mezensefalon Tarafından Denetlenmesi ........................... 126 Vejetatif Sinir Sistemi Farmakolojisi............. 126 VSS Fonksiyonlarının Bozulması Sonucu Ortaya Çıkan Disfonksiyonlar .................... 128 2. Ağrı ve Analjezi ......................................... 131 Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL Dr. Tijen ACARKAN

BÖLÜM VIII NÖRALTERAPİ....................................................... 137 Nöralterapi Nedir? .......................................... 137 Bozucu Alan Nedir? ....................................... 139 Nöralterapinin Endikasyonları, Kontrendikasyonları ve Sınırları ...................... 139 Nöralterapide Anamnezin Yeri ve Önemi ........ 140 Nöralterapide Terapi Türleri ............................ 141 Regülasyonun Önemi ..................................... 141 Enformasyon Prensipleri (Fizyolojik Temel) ..... 142 Segmental Sınıflama ....................................... 146 Kapı-Kontrol Sistemi (Arka Kök-GirişKontrolü) ........................................................ 147 Bozucu Alan ve Bozucu Odak........................ 148 Bergsmann Kronik Yüklenme Sendromlarının Klinik Fazları .................................................. 153 Tedavi bakış açıları ......................................... 155 Uyarlanmış (rehabilite edilmiş) Tamamlayıcı Uygulamalar .............................. 155 Tanı Araştırmasında Değerlendirilecek Üç Soru .......................................................... 156

Bozucu Alan................................................... 166 Bozucu Alan Değerlendirmesi ve Nöralterapötik Fenomenler ............................. 169

BÖLÜM XI REGÜLASYON TIBBI BAKIŞIYLA BEŞ BOYUTLU SAĞLIKLI BEDEN .................. 173 Bedenin Birinci Boyutu (Fiziksel Beden) ......... 175 Bedenin İkinci Boyutu (Enerji Beden).............. 176 Bedenin Üçüncü Boyutu (Mental veya Duygusal Beden) ............................................ 176 Bedenin Dördüncü Boyutu (Sezgisel Beden) ... 178 Bedenin Beşinci Boyutu (Ruhsal Beden) ......... 178 Sonuç ............................................................. 182 Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL Dr. Tijen ACARKAN

BÖLÜM XII DETOKSİFİKASYON (ŞELASYON) NEDİR? NEDEN GEREKLİDİR? ........................................ 183 BÖLÜM XIII NÖRALTERAPİ İLE MİYOFASYAL TRİGER NOKTALARI (TETİK NOKTALARI), TORAKAL OMUR BLOKAJLARININ TEDAVİSİ VE STOMATOGNATİK SİSTEM ..................................................................... 197 BÖLÜM XIV

BÖLÜM IX

BOZUCU ALAN VEYA BOZUCU ODAK OLARAK DİŞ .......................................................... 225

NÖRALTERAPİ’DE KULLANILAN LOKAL ANESTEZİKLER ...................................... 159

BÖLÜM XV

BÖLÜM X

BOZUCU ALAN OLARAK BARSAKLAR VE BARSAKLARIN ÖNEMİ ............................... 239

NÖRALTERAPİ TEKNİKLERİ ve BOZUCU ALAN TERAPİSİ ................................ 165

BÖLÜM XVI

Ağrılı Bölge Terapisi ........................................ 165 Segmental Terapi ............................................ 165 Anesteziklerin İntravenöz Uygulaması ............ 165 Hareket Sistemi Dokularına Uygulanan Teknikler ........................................................ 165 Bozucu Alan Terapisi ...................................... 166 Deneme Tedavisi ............................................ 166

EKSEN ORGAN ..................................................... 251 Omurga Sistemi (Eksen Organ) ....................... 251 Omurga ve Omurilik Anatomisi ...................... 253 Eksen Organın Fonksiyonel Birimi .................. 256 Omurga Seviyesinde Nöralterapi Uygulama Türleri ............................................................ 263


İçindekiler

VII

BÖLÜM XVII

BÖLÜM XXI

İNTERKAPSÜLER ENJEKSİYONLAR .............. 269

AKUPUNKTUR VE NÖRALTERAPİ ETKİ MEKANİZMALARI, KULLANIM ALANLARI, ORTAK YÖNLERİ VE FARKLILIKLARI............ 349

BÖLÜM XVIII GANGLİYON ENJEKSİYONLARI.................... 283

Huneke’ye Göre Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği ............................................ 357

BÖLÜM XIX

Dünyada Nöralterapi Eğitimi Veren ve IGNH Tarafından kabul edilen Kurum ve Dernekler ....... 361

NÖRALTERAPİ’NİN ENDİKASYONLARI..... 307

Prof. Dr. Cihan Aksoy’dan açık mektup ................ 365

BÖLÜM XX DİRENÇLİ VAKALARA YAKLAŞIM ................. 343

Kaynakça ............................................................. 371 İndeks ................................................................. 383


Prof. Dr. Cihan Aksoy’un Önsözü

Dünyada insanlar var olduğundan beri onları üzen pek çok sağlık sorunu da birlikte varolagelmiş olsa gerek. Bunu günümüze kadar gelebilmiş kemik, yazıt ve diğer kalıntılarından anlayabiliyoruz. Arkeolojik çalışmalar bize bu sağlık sorunlarını iyileştirmeye yönelik pek çok girişimin ve girişimcinin de insanlığın varolmasının hemen ardından devreye girdiği gösteriyor. Bireysel iyileşme çabalarının yetersizliği, ortaya çıkan birtakım özellikli insanların, dönemin bilgi birikimine uygun felsefi yapı, düşünce ve tavırlar zemininde özgün tedavi yöntemleri geliştirmelerine yol açmıştır. Bugünün bilimi ve düşünce yapısı içinde çoğu anlamsız gelen bu tedavilerin insanlik tarihindeki yeri müthiş ve önemlidir. Günümüzde bile hala kalıntılarını gözleyebildiğimiz eski dönemlerden gelen çok sayıda tedavi yöntemleri mevcuttur. Bunlardan bazıları doğanın bize sunduklarını değerlendirilmesi şeklindedir ve günümüzde kullanılan birçok tedavinin ve ilacın temel yapıtaşını oluşturur. Gözlem ve dikkate dayalı kurulan tedavi temelleri belirgin bir düşünce yapısı, uygun felsefi zemin ve teorik altyapı içinde yücelmişler veya gerilemişlerdir. Hala kalıntılarını gördüğümüz ilkel toplulukların sağlık sorunlarının önemli sağaltıcısı Şamanizm, hekim görevini üstlenen şamanların hastalar adına savaştıkları yaralandıkları, ancak güçlü yapıları ve özel yetenekleri ile kötülükleri yenmeyi başararak hastalık nedenleri olan kötülükleri altettikleri felsefesi üzerine kuruludur. Müthiş –ve muhtemelen sadece- bir plasebo etkisi olduğunu bildiğimiz bu sağaltım yönteminden “günümüzde en azından anlaşılması güç tıbbi kelimelerle konuşan ve çok bilgili hekim” görünümümüzle bizler bile istifade ediyoruz.

Yüz öncesinin en önemli tıbbı “homeopatik tıbbın” aşılar başta olmak üzere modern tıbba kazandırdığı pek çok önemli tedavi yaklaşımı mevcuttur. Fransa gibi gelişmiş ülkelerde bile hala yaygın taraftar bulan bu tedavinin “hastalıklarla savaşı desteklemek, hafifçe hastalık semptomları oluşturacak maddeler vererek olur, bu da hastanın beden ve kişilik yapısına göre olmalıdır, bu nedenle “hastalık yok hasta vardır, aynı bulguları veren iki hastanın tedavisi tamamen farklıdır” temeline dayanan felsefesi hiçbirimize yabancı gelmemektedir. 5000 yılı aşkın gözlemin birikimini barındıran, kendine özgü filozofisi ile yoğrulmuş ve batı tıbbı mantığına uymayan geleneksel Çin tıbbı da modern dünyayı şaşırtmaktadır. Böyle bir tedavinin insanların hastalıklarına nasıl yararlı olabileceği veya olduğu yolunda modern tıp bilimcileri arasında –günümüzde devam eden - tartışmaları ve araştırmaları izlemekteyiz. Batı tıbbı eğitiminin ardından özel kurslar alıp akupunktur ile tedavi yapanların ve yararlı olabildiğine inananların sayısının gün be gün arttığını gözlemekteyiz. Benzer bir durum da 7000 yıllık bir gözleme ve felsefeye dayanan Hint tıbbı için geçerlidir. Bu kendine özgün felsefe ve varsayımlar üzerine kurulmuş, temelinde yoğun olarak bu günkü modern tıbba alternatif öğeler barındıran tedavi yaklaşımlarının, batı tıbbı mantığına uygun, akılcı ve plasebo etkiden arındırılmış tedavi öğelerini bulabilmek için çabaların yoğunlaştığı günümüzde, Sayın Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL tamamen akılcı yaklaşım ve modern bilimsel verilerin üzerine oturtulmuş bir tedavi kompleksini “Nöralterapi” yi bize sunuyor. 1950 li yıllarda başlayan ve Amerika/İngiltere tarafından “Otonom” –yani kendi kendine XI


XII

Prof. Dr. Cihan Aksoy’un Önsözü

çalışan-; Almanya, Rusya tarafından “Vejetatif””- yani bağımsız ama yine de yönlendirilebilir-olarak isimlendirilen sinir sistemine ilişkin araştırmalar bu iki batı tıbbı mantığı ile çalışan ülkelerde farklı gelişmeler göstermişlerdir. Almanya ve benzer ekoller vejetatif sisteme hükmetmenin yaşama hükmetmek anlamına geldiğini görmüşler ve bu yönde tedaviler denemişlerdir. Gerçekten de vejetatif ya da otonom sinir sistemi (VSS) bizim tıp eğitimimiz sırasında çok az değinilen bir sistemdir. VSS bağımsız çalışabilmesi, bilinç düzeyinin altında görev yapması ve kompleks anatomik yapısı nedeniyle diğer duysal ve motor sistemlere gösterilen ilgiyi görememiştir. VSS yi düzenleme, regüle etme iddiasındaki Nöralterapistlerin hastalıklara hekimlik sanatı çerçevesindeki bilimsel yaklaşımı, patofizyolojiye farklı -ve bence haklı- yöndeki bakışı, bu tedavi türünün sanayiye ve tüketime yönelik desteğinin az olması, sanayinin nöralterapiye destek vermemesi ile sonlanmış ve bu da bilimsel

bir tamamlayıcı tıp yaklaşımı olarak ön plana çıkmasının yolunu kesmiş olsa gerek. Fizyoloji, anatomi, fizyopatoloji, patoanatomi gibi temeller üzerinde oluşturulan ve modern batı bilimselliği ile düzenlenmiş “nöralterapi” biliminin ülkemize kazandırılması için tüm emeğini, bilgisini büyük bir özveri ile ortaya koyan, konusunda dünyanın en büyükleri arasına girmeyi başarmış bir tıp bilim adamı Prof. Dr Hüseyin NAZLIKUL’un kitabını bir solukta okudum. Enaz on kere daha okuyacağımı biliyorum. Nöralterapi ülkemizde ve bence dünyada yayınlanmış en bilimsel, modern batı tıbbına asla ters düşmeyen bir tıp kitabı. Kesinlikle yukarılarda bahsettiğim alternatif tedavilerle ilşkisi olmayan ve karıştırılmaması gerektiğine inandığım için sözettiğim bilim dalı. Tıp fakültelerinde ders kitabı olarak önereceğim kendi alanındak bir başyapıt. Ülkemize kazandırdığı değerler için Sayın Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL’a teşekkür ederim. Prof. Dr. Cihan AKSOY İÜ İTF FTR AD Öğretim Üyesi ve Geçen Dönem Başkanı TFTR Manuel Tıp ve Tamamlayıcı Tıp Alt Komisyonları Üyesi


Op. Dr. Aybars Akkor’un Önsözü

Çok değil, bundan on yıl önce Türkiye’de “Nöralterapi” ne demek, “Bozucu Alan” ne demek bilinmiyordu. Piyasada tek tük akupunktur uygulayanlar vardı, onlara da pek güvenilir gözle bakılmazdı. Bu tür tedaviler biyoenerji, balık bağlama, bel çekme gibi pozitif tıbbın kabul etmediği tedavilerle bir tutulurdu. Ne yalan söyleyeyim, benim de bir haberim yoktu. Bundan on yıl önce Aksaray Haseki’de faaliyet gösteren bir doktordan bana iki adet hasta geldi, ameliyat ettim. Doktora branşını sorduğumda bana tamamlayıcı tıp ve rehabilitasyon hekimi dedi, ne olduğunu anlayamadım. Ama bir şekilde ona hasta göndermem gerektiğini düşündüm. Çeşitli tedaviler uygulanmasına rağmen şikâyetleri bir türlü geçmeyen bir hastamı o doktora yolladım. Hasta çok memnun döndü, bir tane daha tedavi edilmesi imkânsız diye düşündüğüm bir hastayı yolladım, o da iyi oldu. Sonra o doktorla tanıştım, Nöralterapi nedir, Tamamlayıcı Tıp, Regülasyon Tıbbı, Manuel Terapi ile neler yapılır öğrendim. Ardından da beraber çalışmayı önerdim. O doktorun adı Hüseyin NAZLIKUL’du. Yıllarca beraber çalıştık, birçok hastayı beraber başarıyla tedavi ettik, tedavi metotlarını tartıştık. Bu süre içinde Dr. Hüseyin NAZLIKUL’un ne kadar düzenli, planlı çalıştığını, hastalarına ne kadar özveriyle yaklaştığını gördüm. Sadece hastalarımda değil bende ve ailemde de mucizevî sonuçlar yarattı. Bir gün köprücük kemiğindeki ağrı nedeniyle kolunu kaldırama-

yan kardeşimi gösterdim, dişine bir iğne yaptı, hiç bir şeyi kalmadı. Hayretle kalakaldım. Berber çırağının yaptığı yanlış masaj sonucu boynum kaskatı kesilince Dr. NAZLIKUL’un şikâyetimi geçirmesi bir kaç dakika aldı. Birçok ünlü diyetisyen ve endokrinoloji uzmanının tüm çabalarına rağmen çözemediği bir yakınımın kilo alma sorununu da şaşırtıcı çabuklukta çözdü. Dr. NAZLIKUL, büyük bir özveriyle Türkiye’de Nöralterapi öğretisinin yayılması için çalıştı, bildiklerini kendine saklamadı. Yıllar boyunca yüzlerce tıp doktorunun bu öğretiyi öğrenmesini, binlerce hastanın bu yolla iyileşmesini sağladı. Zaman zaman onun Türkiye’deki klasik çekişmeler yüzünden acı çekmesini gördüysem de hastalarının yüzlerindeki mutluluğu benim onu Türkiye’ye kazandırmak için verdiğim uğraşıyı haklı çıkardı. Sayamadım bu kaçıncı kitabı oldu, ama sonuncu olmayacağı, Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL’un Türk doktorlarını ve halkını sağlık konusunda eğitmek için daha birçok eser vereceği kesin. Bu kitabında da hem doktorlara hem de nöralterapiyi öğrenmek isteyen hastalara yöneliyor, onlara nöralterapinin tüm ayrıntılarını anlatıyor. Sadece nöralterapi konusunda tedavi uygulamak isteyenlere bir ders kitabı değil, çaresiz hastalarına çözüm arayan doktorlar için de bir başvuru kitabı olmuş. Ellerine, beynine sağlık, bu başarılı eseri yaratan doktoru tanımış olmaktan gurur duyuyorum. Dr. Aybars AKKOR Beyin Cerrahisi Uzmanı Nisan, 2010

XIII


ÖNSÖZ

Nöralterapi bozulmuş olan beden fonksiyonlarının, lokal anestezik (LA) maddeler kullanarak vejetatif sinir sisteminin (VSS) uyarılması sonucunda organizmanın regülasyonunun sağlanması ve beden fonksiyonlarının yeniden normale döndürülmesi esasına dayanan bir tedavi yöntemidir. Bu şekliyle hem tanı hem de tedavide kullanılan önemli bir metottur. Tıbbın asıl hedefi hastaları iyileştirmek yani diğer bir deyişle hastalıkların semptomlarını gidermek, rahatsızlıkları oluşturan faktörleri ortadan kaldırmak ve koruyucu hekimlik yaparak tam bir şifa sağlamak olmalıdır. Hastaların sadece fiziksel ve kimyasal bedenlerini düzeltmek yeterli değildir, bununla birlikte yapılacak olan tedavi, kişilerin ruhsal durum ve enerji düzeylerinin de regüle edilmesini kapsamalıdır. Von Hering 1925 yılında; “Nörovejetatif sistem geleceğin tıbbının en önemli öğelerindendir. Bu sebeple vejetatif sinir sistemini (VSS) anlayan ve çözen hekim en önemli hekim olacaktır.” demiş. Bu kitap da XXI. yy. VSS anlayış ve bütünlüğü içinde el alınmıştır. İnsan bedeni, parçaları, organları ve hücreleri, biçim ve işlev bakımından bütünün hizmetinde bulunan bir organizmadır. Bedenimizde bu bütünlüğü sağlayan muhteşem sistem, 500.000 km uzunluğundaki vejetatif sinir sistemi ve temel sistemdir. Modern tıptaki gelişmelerin gerçekten baş döndürücü olmalarına rağmen ne yazık ki insanın bir bütün olduğu unutulmuştur. Laboratuvar testleri, US ve radyolojik incelemelerle konulacak tanılar ise sadece fonksiyonel bozuklukları ve morfolojik değişiklikleri göstermektedir. Son yıllarda modern tıptaki tanı ve tedavi sürecine psikosomatik faktörlerin dahil edilmesi olumlu bir gelişme olmasına rağmen,

tamamlayıcı tıp açısından bakıldığında bu durum bütünlükten hâlâ çok uzaktır. Modern tıptaki psikosomatik bakış açısı tamamlayıcı bir faktör olarak görünse de bütünleyici bir perspektiften yoksundur. Bu konuda geniş farklı yaklaşımını regülasyon tıbbı bakışıyla Beş Boyutlu Beden adı altında Dr. Tijen ACARKAN ile birlikte kaleme aldığımız kitabın XI. bölümünde bulabilirsiniz. İnsan bedenini daha kapsamlı bir perspektiften değerlendirmek gerekmektedir. Morfolojik bakış açısı fiziksel ve kimyasal doneleri içerirken, fonksiyonel bütünlük ve bakış açısı da olaya dahil edilmelidir. Söz konusu fonksiyonel bakış enerji ve kibernetiği içermelidir. Terapide başarılı olmanın ana koşulu tanının doğru konulmasıdır. Bu süreçteki diyagnostik yaklaşım kişiye özel olmalı ve kişide meydana gelen değişikliklerin zamansal ilişkisi ile fonksiyonel yapı göz önünde bulundurulmalıdır. İşte tam da bu durumda tamamlayıcı tıp ve regülasyon tıbbı ile modern tıp arasından köprü olabilecek metodun adıdır nöralterapi. Nöralterapi modern tıptan köken alıp gelişen bir tedavi metodudur. Nöralterapi ile hastalıkların tedavisi vejetatif sinir sistemi üzerinden gerçekleşmektedir ve regülasyonu bozulmuş olan sinir sisteminin düzenlenmesi üzerinde en etkin tedavi şeklidir. Lokal anestezikler (LA) 100 yıldan fazla bir süredir tedavi amaçlı olarak kullanılmaktadır. 1906 yılında Prof. Dr. Spies, LA kullanımının yaranın iyileşmesini hızlandırıldığı, ağrıyı ortadan kaldırdığı ve bu etkinin süresinin kullanılan LA’lerin etki süresinden bağımsız olarak meydana geldiğini kanıtlamıştır. Daha çok gözlem ve ampirik olarak elde XV


XVI

Önsöz

edilen başarılar ışığında kullanılan bir metotken ağrı konusunda 1990’lı yıllardan beri yapılan bilimsel çalışmalar bu tedavinin anlaşılmasına katkı sunmuştur. Özellikle ABD Prof. Dr. Marcel Durieux, LA’lerin etkilerinin nöralterapide yaptığımız gözlemlerle örtüştüğünü ortaya koymuştur. Durieux, klasik modern tıp kapsamında ağrı üzerinde yaptığı bilimsel çalışmalarında, nöralterapi ile oluşan sonuçların LA’lerin etki sürelerinden daha uzun sürdüğünü ve sempatik sistem üzerinde düzenleyici etkisi olduğunu göstermiştir. Bu gözlemler daha önce Dr. Huneke, Prof. Dr. Dr. H. F. Herget, Prof. Dr. P. Dosch, Prof. Dr. Spies, Prof. Dr. H. Heine, Prof. Dr. Pischinger, Prof. Dr. O. Bergmann, Prof. Dr. Hopfer, Prof. Dr. Lorenz Fischer, Prof. Dr. Kalpfleisch, Prof. Dr. Kellner, Prof. Dr. Kibler’in çalışma sonuçlarıyla da örtüşmektedir.. Nöralterapi Almanya başta olmak üzere Avrupa’da yaygın uygulanan bir tedavi şekliyken ülkemizde kısa bir zamana kadar bilinmiyordu. Ben hekim olarak Nöralterapi ile 1993 yılından beri uğraşmaktayım. Her geçen gün daha da çok seviyorum. Nöralterapi uygulayarak yaşadığım gözlem ve mutlukları kendime saklamak yerine 2004 yılından beri bunu Türk hekimlerine sevgiyle ve büyük bir özveriyle öğretmeye ve aktarmaya çalışıyorum. 2004 yılında başlayan bu süreç içinde 3 Ulusal ve Uluslararası katılımlı Nöralterapi Kongresi, 5 Nöralterapi Sempozyumu ve 89 adet en kısası 2 gün olan eğitim seminerleri organize ettim. Nöralterapi ile vücudu bir bütünsellik içinde ele alıp, zaman ilişkisini iyi değerlendirip, geçirilen travmalar, ameliyatlar ve bozucu alan olacak tüm unsurlar dikkate alınarak bir tedavi protokolü belirlenir. Segmental yaklaşım ve o bölgenin sempatik gangliyon ve inervasyon ilişkisi hesaba katılarak, uygulanan tedavi sonucu fayda görmeyen hastam %15’den azdır. Bunlar da doku hasarı olmuş veya cerrahi endikasyon kapsamına girmiş vakalardı. Bu kitabın fikir ve oluşumu aşamasında,

benden yardımını esirgemeyen, her zaman yanımda olan, kitaptaki birkaç bölümde (Bölüm II, IV, V, VI, XI) yazar olarak da destek olan, özellikle de regülasyon tıbbı bakışıyla beş boyutlu beden konusundaki çalışmaları değerlendirip toplayan ve bu kitapta yer almasına kaynaklık eden, BARNAT’ın (Tamamlayıcı Tıp ve Nöralterapi Dergisinin) imtiyaz sahibi, IGNH ile BNR bünyesinde Nöralterapi eğitmenlik ve eğitmen eğitmenliği yapan değerli asistanım Dr. Tijen ACARKAN’a, kitabın içeriğinin hazırlanması sırasında sıkça başvurduğum kitap ve yayınların sahibi olan bilim adamlarına Giessen Justus Liebig Üniversitesi Tamamlayıcı Tıp Kürsüsünün kurucusu ve Argoloji ABD Kürsünün kuruyucu başkanı ve Anestezi ABD öğretim görevlilerinden, mesleki gelişimimde büyük emekleri olan çok değerli ve rahmetli hocam Prof. Dr. med. Dr. med. dent. Horst Ferdinant HERGET’e, İsviçre’de nöralterapinin öncülerinden Bern Tıp Fakültesinde Nöralterapi ABD kürsü başkanı, nöralterapi ve regülasyon tıbbına sunduğu eşsiz ve kapsamlı katkılarıyla tüm dünyada saygınlık kazanmış, Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz Nöralterapi Kongrelerine içten desteği ile daima yanımda olduğunu hissettiren IGNH (Hunekeye Göre Uluslararası Nöralterapi Derneği) Genel Sekreteri ve BNR (Bilimsel Nöralterapi Derneği) Onursal Başkanı Nöralterapi ders kitabı yazarı değerli dostum Prof. Dr. med. Lorenz FISCHER’e, XXI.yy’da Nöralterapinin bilimsel platformdaki duruşuna önemli katkıları olan İGNH Bilim Kurulu Başkanı ve BNR Onursal Başkanı Nöralterapi kitabı ve Nöralterapi Atlası sahibi sevgili dostum Dr. Hans BAROP’a, Nöralterapi konusunda ilk kapsamlı ders kitabını yazan ve benim de hocam olan rahmetli Prof. Dr. Peter DOSCH’a, biyolojik tıbbın önemli öncülerinden temel madde ve temel sistemin kavranmasında eşsiz çalışmaları olan literatürde kendinden sıkça bahsettiren değerli hocam ve dostum Prof. Dr. med. rer. nat. Hartmut HEINE’ye, Tamamlayıcı Tıp, KBB uzmanı, diş hekimi ve Mikro Aku Punkt Sistemin öncülerinden ve ağız içi akupunk-


Önsöz

turu geliştiren değerli hocam ve dostum Dr. med. dent. M. Jochen GLEDİTSCH’e, değerli bilim adamı hocam rahmetli Prof. Dr. med. Otto BERGSMANN’a, relasyon patolojisinin ve refleks tedavilerinin etki mekanizmasının kavranmasında önderlik eden Prof. Dr. Gustuv RİCKERS’e, nöroanatomi ve VSS’nin bütünlük içinde anlaşılmasına büyük emek veren rahmetli Prof. Dr. Marx CLARA’ya, dişlerin nöralterapide bozucu alan konusundaki üstün çalışmaları ve değerlendirmelerinden dolayı hocam Prof. Dr. Ernesto ADLER’e, Greifswald Tıp Fakültesi Anatomi ABD öğretim görevlisi dostum Prof. Dr. Jürgen GİEBEL’e, nöralterapinin Latin Amerika’daki gelişimine büyük emek veren Meksika – Mexico City Tıp Fakültesi Nöralterapi ve Tamamlayıcı Tıp ABD başkanı sevgili meslektaşım ve dostum PD. Dr. Armin REİMERS’e, nöralterapide kullanılan lokal anestezikler özellikle de prokain konusunda yapmış olduğu çok değerli çalışmalarıyla nöralterapiye büyük emek vermiş olan Dr. D. Hahn-GODEFFREY’e, ağrı tedavisinde LA öneminin yanı sıra nöralterapinin kavranmasına bir ömür adayan hocam Prof. Dr. G. HOPFER’e, Avusturya Nöralterapi Cemiyeti Başkanı ve Avusturya Tamamlayıcı Tıp Bilim Kurulu Üyesi sevgili dostum Dr. Wolfgang ORTNER’e, Yunanistan Nöralterapi Derneği Başkanı ve Avusturya Otte Bergsmann ödül sahibi sevgili dostum Dr.med.dent. Gerasimos PAPATHANASİOU’a, biyofoton, soft lazer, manyetik alan ve proquant alanındaki buluşlarını tıbbın hizmetine sunan ve üzerimde büyük emekleri olan, 2004 yılında kaybettiğimiz biyofizikçi rahmetli Dr. rer. nat. W.

XVII

LUDWIG’e, Türkiye’de tamamlayıcı ve destekleyici tıp konusunda büyük emek veren ve bunun bilimsel tıpta yer bulmasına kaynaklık eden değerli bilim adamı ve aynı zamanda kitaba önsöz yazmakla beni onurlandıran kadim dostum değerli Prof. Dr. Cihan AKSOY’a, Türkiye’de kalmama vesile olan, bugün bu kitap sizlerle buluşuyorsa bunda büyük emek sahibi olan ve önsöz yazmakla beni onurlandıran sevgili değerli dostum Op. Dr. Aybars AKKOR’a, kitabın yazım aşamasında düzeltmeler konusunda sunduğu katkı ve yönlendirmelerinden dolayı sevgili arkadaşım Dr. Koray GÜRBÜZ’e, Almanca yazmış olduğum yazılarımı Türkçe’ye çeviren Dr. Ayşe KAYA ve Dr. Murat UNAN’a, editörüm sayın Dr. Tijen ACARKAN ile Hakkı ÇAKIR ve Nobel Tıp Kitapevleri sahibi Ersal BİNGÖL’e, kitapta manken olarak resimlerini kullanmamıza müsaade eden sevgili arkadaşım Talip ŞAHAN’a ve bu resimlerin çekimini yapan sevgili Zafer Günay GÜNDOĞDU’ya, Türkiye’de nöralterapinin köken bulmasında bana yardımlarını esirgemeyen ve bu yolculukla bana eşlik eden İGNH ve BNR eğitmenleri Dr. Demet ERDOĞAN, Dr. Hasan DOĞAN, Dr. Neslihan ÖZKAN, Dr. Tijen ACARKAN ve diş hekimi Tijen DÜRER, Doç Dr. Ülkü Türk BÖRÜ, Prof. Dr. Kadir KAYA’ya, eğitimlerini tamamlamış ve devam etmekte olan tüm nöralterapistlere, kitabın hazırlanması için çalıştığım tüm bu süreç boyunca gerekli özveriyi göstermemde bana hiç yılmadan destek olan tüm aile üyelerim özellikle de eşim Güneş, kızım Jacqueline Özgül, oğlum Özgün Tolga, annem Fatma ve tüm dostlarıma sonsuz teşekkür ederim. Prof. Dr. Dr. Hüseyin NAZLIKUL www.huseyinnazlikul.com E-mail: huseyin@nazlikul.com


Huneke Madalya’sı Tören Konuşması

II. Ulusal ve uluslararası katılımlı Nöralterapi Kongresi’ne katılmak için, bütün dünyanın sizi kıskandığı bu muhteşem şehirde İstanbul’da büyük bir keyif ve coşku ile bir araya geldik. Birkaç yıldan beri de Bodrum’da, hâlihazırda burada Nöralterapi’yi tanıtmak ve yaymak için, sempozyumlar düzenlenmektedir. Türkiye’de çok kısa bir surede güçlü bir Nöralterapi Derneği oluştu. Bu dernek artık ülkenin en etkili üniversitelerine de giriş imkânı buldu. İki yıldan beri tamamlayıcı tıp ve nöralterapi ile ilgili kapsamlı bir dergi olan “BARNAT” yayınlanıyor. Ayrıca Kanaltürk ve Eurotürk televizyon kanalları ile internet televizyonu olan Imedya’dan da nöralterapi hakkında düzenli yayınlar yapılmaktadır. Bunların dışında günlük Sözcü gazetesinde de nöralterapi ile ilgili makaleler yayınlanıyor. Tüm bunları, 1963 Pazarcık, Türkiye’de doğan ve Almanya’ya göç edip tıp eğitimini orada tamamlayan bir adama borçluyuz: PD. (Doçent). Dr. med. Hüseyin NAZLIKUL. Frankfurt Üniversitesi’ndeki bitirme sınavları ve doktora çalışmalarından sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki denklik eğitimini tamamladı. Bu iki yıllık süreden sonraki Offenbach Devlet Hastanesinde dört yıllık asistanlık dönemini Bad Nauheim’daki üç yıllık çalışması izledi. Burada çocuk kardiyolojisi ve ağrı tedavisi gibi çeşitli çalışma alanlarından geçerek Genel Tıp Uzmanlığı (Facharzt für Allgemeinmedizin = Aile Hekimliği Uzmanlığı) derecesini elde etti. Bunun ardından Giessen Üniversitesi Ağrı Kliniği’nde Prof. Dr. Dr. Horst Ferdinand Herget’in özel asistanı olarak 4 yıl çalıştı. Prof.

Dr. Dr. H. F. Herget, Dr. Hüseyin NAZLIKUL’u düzenli olarak homeopati, manuel terapi, klinik kinezioloji, tamamlayıcı tıp, doğal tedavi yöntemleri, geleneksel Çin tıbbı (akupunktur), hipnoz, psikoterapi, sağlıklı beslenme, şelasyon, ortomoleküler tıp gibi çeşitli tamamlayıcı tıp uygulamalarını öğrenmek, bilgi ve becerilerini geliştirmek üzere, aralarında Schwarzwald’daki Freudenstadt’ın da bulunduğu ileri eğitimlere gönderdi. Burada Freudenstadt Uluslararası Huneke’ye göre Nöralterapi Derneği ile temasa geçti. Bundan sonra Hüseyin çok hevesli ve çalışkan bir nöralterapist oldu. Hem bizim derneğimizde sunum ve eğitmenlik yaptı, bilim kurulu üyeliğine yükseldi, hem de bağımsız bir kardeş nöralterapi derneği kurdu. Biz bugün burada, içinde araştırmacıların ve üniversite profesörlerinin de bu sıralarda kendini gösterdiği, 200’un üzerinde seçkin üyenin misafiriyiz. İşine bu kadar seven ve bu kadar bağlı meslektaşımızın çağrısına uyup, çok uzaklardan buralara kadar gelmesi kadar doğal bir şey olamazdı. İnsanın, tüm bu meziyetleri ile mütevazi kalabilmesi için, olağanüstü bir kişiliğe sahip olması gerekir. Uluslararası Nöralterapi Derneği, seni “Sevgili Hüseyin”, kendi sıraları arasında görmekten son derece gurur duymaktadır. Bu yüzden, sana bugün derneğimizin 1970 yılında beri verdiği bu sekizinci onur madalyası olan Huneke Madalyası’nı tedavimize (nöralterapiye) gösterdiğin hizmetler ve bilimsel çalışmaların için sunarken, bu metodu bulan ve hekimlere öğreten kardeşlerden olan Ferdi-

XIX


XX

Huneke Madalya’sı Tören Konuşması

nand Huneke olan babam adına da konuşabileceğime inanıyorum. Bu madalya seni, IGNH’nin (Internationeler Gesellschaft für Neuraltherapie nach Huneke = Huneke göre uluslararası Nörelterapi derneğinin) Huneke’ye Göre Noralterapi’nin bu dünyada hep daha ileriye yayılması için göstereceğin çabalarda rehavete sokmadan daha çok teşvik etmeli.

Bu fırsatı ele geçirmişken, hem eşine hem de her iki çocuğuna katkıları ve anlayışları ile, bundan sonra da yorulmadan hedeflerinin peşinden koşabilecek gücü sağlayacakları için, teşekkür etmek isterim. Ayrıca, derneğimizin bütün yönetimi adına, sana da nöralterapi için gösterdiğin üstün başarılar için tüm kalbimizle teşekkür ederiz. Dr. med. Hagen HUNEKE 9.5.2008 İstanbul


BÖLÜM

I

1843‘te Koller, topikal kokainin etkisinden ve tedavi edici imkânlarından söz etmiştir. 1890‘da C. L. Schleich, %0,1’lik kokain solüsyonu ile infiltrasyon anestezisi uygulayarak ilk cerrahi müdahaleyi yapmıştır. 1903’te Cathelin, ilk kaudal epidural enjeksiyonu kokain ile gerçekleştirmiştir. 1905’te Einhow, novokain’i keşfetmiştir. 1906’da G. Spiers, rejyonal novakain infiltrasyonu ile yaraların daha hızlı ve düzgün iyileştiğini belirtmiştir. 1925’te R. Leriche, novakain ile ilk gangliyon stellatum blokajını denemiştir. 1925‘de Alman fizyolog Von Hering, nörovejetatif sistemin geleceğin tıbbının en önemli öğelerinden biri olacağını ifade etmiştir. Nöralterapi 1926’larda iki Alman hekim kardeşin, Ferdinand ve Walter Huneke’nin dikkatlerini çeken bir olayla başlamıştır. 1926’da Ferdinand Huneke, novakainin istemeden damar dışına taştığı bir IV uygulama sonrasında hastanın kronik migreninin iyileştiğini izlemiş. Daha sonra her iki hekim, migrenini bir türlü geçiremedikleri kızkardeşlerine romatizmal hastalıklar için önerilen bir

ilaç kombinasyonunu damardan uyguladıklarında, kızkardeşlerinin daha ilaç bitmeden ani olarak ağrılarının geçtiğini, neşeli ve mutlu bir hale geldiklerini gözlemlemişlerdir. Bu durumu araştırdıklarında yanlışlıkla intravenöz yolla uygulanan değil, intramüsküler yolla uygulanan ilaç formunu enjektöre çektiklerini, bu formun damardan uygulanan formdan farklı olarak prokain içerdiğini fark etmişler. İlaç daha emilmeden gerçekleşen iyileşmenin ise ilacın damarı çevreleyen sinir ağına etkisi ile ortaya çıktığını keşfetmişlerdir. Huneke kardeşler nöralterapinin temelini atarken, basit hata ve tesadüflerin olumlu sonuçlarını inceleyerek tıbbın yeni bir uygulama alanını geliştirmişlerdir. 3 yıllık çalışma ve deneylerini “Lokal Anesteziklerin Alışılmamış Uzak Etkileri” adı altında Tıp Dünyası’na sunmuşlardır. 1940 yılında Dr. F. Huneke sağ omzunda bir türlü geçmeyen ağrı ve hareket kısıtlığı olan hastasını omuz bölgesine uyguladığı prokain ile iyileştirememiştir. Ancak aynı hasta kısa süre sonra çocuklukta geçirdiği sol ayağındaki kemik iltihabı bölgesinin tekrar ağrıdığını belirterek başvurmuştur. F. Huneke bu bölgeye prokain uygulaması sırasında ters taraf omuz ağrısının anında geçtiğine şahit olmuştur. Bu durum “flash etki-yıldırım etkisi” olarak tanımlanmaktadır. F. Huneke bundan sonra nöralterapinin babası olarak kabul gör1


2

Nöralterapi

müş ve bozucu alan uygulaması nöralterapide yerini almıştır. Yıllar içinde de Huneke tedavi yöntemlerinin bilimsel açıklamaları tıp dünyasında yerini almış ve Von Hering’in öngörüsü, Rickers’in etkin çalışmaları sonucu gerçekleşmiştir. Histopatolog Dr. Rickers’in hastalıkları oluşturan dış uyaranların hücreden önce sempatik sinir sonlanmalarında frekans ve amplitüd değişikliği yaptığı teorisi Nöralterapi Akademisi’nin klinik deney ve gözlemleri ile yıllar öncesinde ortaya konmuş ancak demir perdenin yıkılması ile bilgiler genel paylaşıma açılmıştır. Rickers’in çalışmaları daha sonra Prof. Dr. Pischinger’in öncülüğünde yapılan kapsamlı çalışmalarla kanıtlanmıştır. Viyana’da bir grup araştırmacı (Prof. Dr. F. Hopfer önderliğinde Prof. Harrer, Prof. Fleischacker, Prof. Kellner ve Prof. Pischinger) hastalıkların temel vejetatif sisteme ait sorunlardan kaynaklandığını ve hücreçevresel sistem (cell environment system) etkileşimini ispatlamışlardır. Bu teori yakın zamanlarda Prof. Pischinger ve Prof. Heine tarafından geliştirilmiş ve “Temel sistem (matriks) teorisi” olarak adlandırılmıştır. Nöralterapi günümüzde başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ağrı ile uğraşan hekimlerin ilk tedavi tercihi olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 2004 yılında üllkemizde Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği (BNR) kurulmuştur. Bu dernek, Uluslararası Huneke’ye Göre Nöralterapi Derneğinin (IGNH) kabul ettiği eğitimler vermekte ve Türk Hekimlerini bu konuda eğitmektedir. Almanya’da hekim olarak bulunmamış olanlar tarafından bilinmeyen bir tedavi olan Nöralterapi, Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul’un ön-

cülüğünde IGNH eğitim müfradatına ve sistematiğine uygun olarak Türk Hekimlerine açılmış, bu kapsamda nöralterapi eğitimleri verilmiştir. Daha sonra da bu eğitimlere Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği kapsamında diploma verilerek nöralterapi eğitimi alan hekimler bu konuda yetkilendirilmiş ve sertifikalandırılmıştır. Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği bugüne kadar 2 Uluslararası Nöralterapi Kongresi, 5 Nöralterapi Sempozyumu, 80 civarında seminer ve kurslar organize etmiştir. Prof. Dr. Nazlıkul, hem Türkiye’deki Nöralterapi Derneği’nin hem de IGNH’ın eğitim görevlisi olarak 1996 yılından bu yana IGNH bünyesinde Eğitmen Eğitmenliği görevini yürüten 4 bilim adamından biridir. Türkiye’deki Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneğinin başkanıdır. 2008 Mayıs ayında nöraterapi çalışmalarından dolayı Huneke madalyasına layık görülmüştür. IGNH Derneği Almanya’da her yıl iki kongre, üç sempozyum ve çok sayıda kurs vermektedir. Bunun yanı sıra İsviçre ve Avusturya’da da benzer sıklık ve yoğunlukta eğitimler düzenlemektedir. Ayrıca İsviçre’de Bern Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Lorenz Fischer yönetiminde Nöralterapi Kürsüsü bu alandaki bilimsel çalışmalarına devam etmektedir. Meksika da Dr. Armin Reimers öncülüğünde Nöralterapi Kürsüsü kurulmuş ve bu alanda ABD ve Uzmanlık eğitimleri verilmektedir. Ülkemizde BNR her yıl bir sempozyum, 8-12 nöralterapi kursu ve iki yılda bir Uluslararası Nöralterapi Kongresi düzenlemektedir. BNR üye sayısı, bu kitabın yayına hazırlandığı Şubat 2010 tarihi itibarı ile 440 hekimi bulmuş durumdadır. BNR’nin asıl amacı, nöralterapi tedavinin yaygınlaşması ve daha çok hastanın sağlığına kavuşmasıdır.


BÖLÜM

II

XX. yüzyılın ilk yıllarında vücut regülasyonunun bozulması ve hastalıkların ortaya çıkmasından sorumlu olan patofizyolojik mekanizmalar ile ilgili geliştirilmiş 3 teori vardı:

VİRCHOW’UN HÜCRE TEORİSİ Hücre ilk defa 1665 yılında Robert Hooke tarafından keşfedilmiştir. Robert Hooke şişe mantarından aldığı kesiti mikroskopta incelemiş ve oda şeklinde yapılar görmüştür. Gördüğü bu yapılara “hücre” adını vermiştir. Yaklaşık iki yüzyıl sonra Brawn (1831) bitki hücrelerinde “çekirdeği” bulmuştur. Purkinje, Schwann ve Mohl gibi araştırmacılar hücre içindeki canlı yapıya “plazma” adını vermişlerdir. Daha sonra hücreyi dış ortamdan ayıran bir zarın olduğu bulunmuş, böylece yavaş yavaş canlıların hücrelerden yapıldığı fikri yayılmaya başlamıştır. Bütün bu gelişmelere dayanılarak on dokuzuncu yüzyılın başında botanikçi Schleiden 1838 ve zoolog Schwann 1839 yıllarında “bütün canlıların hücrelerden meydana geldiğini” söyleyerek hücre teorisinin ilk temelini atmışlardır. Daha sonra hücre teorisi, 1858 yılında Rudolf Virchow’un eklediği yeni maddelerle şekil II.1’deki şeklini almıştır. Bütün canlılar bir veya daha çok hücreden meydana gelmiştir. Hücreler, canlıların en temel yapısal ve fonksiyonel birimidir. Hücreler,

kendilerinden önceki hücrelerin bölünmesi ile meydana gelirler. Sitolojideki son çalışmalarda ve yüksek yapılı canlılar dikkate alındığında, bu maddelere ek olarak iki yeni maddenin daha ilave edilmesi öngörülmektedir. Çok hücreli canlıların hücreleri farklı gruplar altında bir araya gelerek tek bir birim gibi işlemektedir (Doku oluşumu). Çok hücreli canlıların hücreleri bölünmek, hareket etmek, kendilerine özgü şekil alabilmek ve gerekli fonksiyonları gerçekleştirebilmek için birbirlerine veya katı bir yüzeye temas etmek zorundadır. Hücre zarından madde geçişi: Hücre zarı, seçici geçirgen bir yapıya sahiptir. Molekül büyüklüğüne, yağda veya suda çözünmesine, polaritesine, ortamdaki yoğunluğuna veya türüne göre zar üzerinden madde taşınması dört farklı şekilde gerçekleştirilir. Hücre zarından madde geçişi: 1. Pasif taşıma a. Difüzyon ve kolaylaştırılmış difüzyon b. Osmoz: Plazmoliz ve Deplazmoliz c. Diyaliz 2. Aktif taşıma 3. Endositoz a. Fagositoz b. Pinositoz 4. Ekzositoz

3


4

Nöralterapi

Kromozomlar ve DNA

Sentriyol Sekretuvar granül

Golgi apareyi

Mikrotübüller Çekirdek zarı

Hücre zarı Nükleolus Glikojen Ribozomlar Lizozom

erisintipik

Mitokondri

Granüler endoplazmik retikulum

Düz (agranüler) endoplazmik retikulum

ŞEKİL II.1. Sitoplazma ve çekirdek içerisindeki organelleri gösteren tipik bir hücre kesiti. (Tıbbı Fizyoloji 11. Baskı Guyton&Hall s.13’den alınmıştır).

Mikrofilamentler

1. Pasif Taşıma Maddelerin enerji harcamadan, yoğunluk farkından dolayı hücre zarındaki porlardan veya fosfolipit tabakadan doğrudan geçmesidir. Hücrelerde pasif taşıma üç şekilde görülür:

luk farkı iç ortama doğru difüzyonu başlatır. Hücre zarından taşınma yolları ve taşınmanın temel mekanizmaları şekil II.2 şematik olarak gösterilmiştir.

Kanal proteini

a. Difüzyon ve Kolaylaştırılmış Difüzyon Difüzyon, bir maddenin konsantrasyonunun yüksek olduğu yerden düşük olduğu yere doğru hareketine denir. Örneğin bir kokunun bütün odaya yayılması veya bir damla mürekkebin bir bardak suya atılınca bütün bardağı boyaması gibi. Aynı kural hücre için de geçerlidir. Örneğin; sitoplazmada glikoz sürekli olarak tüketilmekte ve atık maddelerin yoğunluğu artmaktadır. Dış ortamda glikoz arttığında, iç ve dış ortam arasındaki yoğun-

Basit difüzyon

Taşıyıcı proteinler

Kolaylaştırılmış difüzyon Difüzyon

Enerji

Aktif taşıma

ŞEKİL II.2. Hücre zarından taşınma yolları ve taşınmanın temel mekanizmaları. (Tıbbı Fizyoloji 11. Baskı Guyton&Hall s.46’dan alınmıştır).

Aktif taşıma


BÖLÜM II • Nöralterapi Temelini Oluşturan Teoriler

Taşınan molekül Bağlanma noktası

Taşıyıcı protein ve konumsal değişikliği

Ayrılma

ŞEKİL II.3. Kolaylaştırılmış difüzyon için önerilen mekanizma. (Tıbbı Fizyoloji 11. Baskı Guyton&Hall s.49’den alınmıştır).

Por içinden difüzyonla taşınacak maddenin porlardan geçecek kadar küçük olması ve suda çözünebilir olması gerekir. Büyük moleküller pordan geçemezler. Örneğin glikoz difüzyonla taşınırken, nişasta taşınamaz. Por sayısının fazla olması difüzyon hızını artırır. Yağda çözülen maddelerin difüzyonla taşınması için büyüklük sınırı veya por kullanma gereği yoktur. Hücre zarı, lipit (yağ) yapısında olduğundan, yağda çözünen maddeler, hücre zarının porlarının bulunduğu herhangi bir yerinden geçebilirler. Kolaylaştırılmış difüzyon, su ve yağda erimeyen maddelerin (klor iyonları), glikoz, galaktoz, fruktoz gibi şekerlerin zardan geçişi, kolaylaştırılmış difüzyon ile gerçekleşir (Şekil II.3). Taşınacak madde zarda bulunan taşıyıcı proteinle birleşir. Madde, birleştiği taşıyıcı proteinle “substrat-enzim” gibi yüzey uygunluğu gösterir (Taşıyıcı protein taşınacak maddelerin yapısına göre şeklini değiştirir). Madde geçişi gerçekleştikten sonra taşıyıcı protein tekrar önceki şeklini alır. Geçiş yüksek konsantrasyonlu ortamdan düşük konsan-

5

trasyonlu ortama doğru olur. Por sayısındaki artış kolaylaştırılmış difüzyonu hızlandırır. Kolaylaştırılmış difüzyon, taşıyıcı sistemden ötürü aktif taşımaya benzerse de ikisi arasındaki en büyük fark; difüzyonda enerji kullanılmaması ve yüksek konsantrasyondan düşük konsantrasyona doğru olmasıdır. b. Osmoz Osmozu tanımlamadan önce yoğunluk kavramını iyi bilmek gerekir. Bir maddenin yoğunluğu, birim hacimde bulunan çözücü içindeki madde miktarıdır. Çözünenin çok olması durumunda ortam çok yoğun, az olması durumunda ise az yoğun olur. Ortamın yoğunluğu çözücü miktarı ile ters orantılıdır. Yani çok yoğun ortamdaki çözücünün oranı, az yoğun ortamdaki çözücü oranından düşüktür. Nişasta porlardan geçemeyecek kadar büyük olduğundan, su molekülleri nişastanın çok, suyun az olduğu ortama doğru geçer. A kolundaki toplam hacim B koluna göre daha fazladır. Buna göre suyun, yarı geçirgen bir zar üzerinde çok olduğu ortamdan az olduğu ortama doğru geçişine şekil II.4’de gösterildiği gibi osmoz denir. Bu olayı canlılarda görmek de mümkündür. Canlılarda, kapalı ortam, hücre zarıyla sı-

Su

NaCl eriyiği

Ozmoz

ŞEKİL II.4. Hücre zarının bir tarafına su, diğer tarafına sodyum klorür eriyiği konulduğu zaman ozmotik geçiş. (Tıbbı Fizyoloji 11. Baskı Guyton&Hall s.51’den alınmıştır).


6

Nöralterapi

nırlandırılmış olan sitoplazmadır. Sitoplazma içerisinde organik asitler, şekerler, organik ve inorganik tuzlar gibi maddeler bulunur (bu maddelerin potansiyel değerine osmotik değer denir). Sitoplazma ve dış ortamın yoğunluğuna göre her iki ortam arasında su geçişi olur. Osmoz sonucu iki değişik olay gözlenir: i. Plazmoliz: Hücre kendisinden yoğun (hipertonik) bir ortama konduğunda, yoğun ortama su vererek zarın her iki tarafındaki yoğunluğu dengelemek ister. Dolayısıyla su kaybederek büzülmesine plazmoliz denir. Bitki hücreleri hayvan hücrelerine göre daha yavaş su kaybederler (hücre çeperi bulundurdukları için). Deniz suyu içildiğinde dokular su kaybederek ölür. Bunun sebebi deniz suyundaki tuzun dokulardakine oranla çok fazla olmasıdır. ii. Deplazmoliz: Hücrenin ortamdan su alarak şişmesine deplazmoliz denir. Hücre kendisinden daha az yoğun (hipotonik) bir ortama konursa, ortamdan hücreye su girişi olur. Osmotik kuvvetler nelerdir? Plazmoliz ve deplazmoliz esnasında osmotik basınç ve turgor basıncı ortaya çıkar. - Osmotik basınç: Hücre içindeki maddelerin yoğunluğundan dolayı sıvıların hücreye girerken zara dıştan oluşturduğu basınç şeklinde tanımlanır. Osmotik basıncı oluşturan maddeler çeşitli şekerler, organik asitler, organik ve inorganik tuzlardır. Dolayısıyla hücre içinde bu maddelerin yoğunluğuyla hücrenin osmotik basıncı doğru orantılıdır. Deplamolizden önce hücrenin osmotik basıncı yüksek olup su hücre içine girer. Örneğin bitkinin köklerindeki emici tüylerde osmotik basınç yüksek olduğundan su topraktan kök hücrelerine geçer. Osmotik basınç atmosfer birimiyle ifade edilir. Osmotik basınç, plazmoliz halindeki hücrelerde yüksek, deplazmoliz halindeki hücrelerde düşüktür. Hücre izotonik orta-

ma konduğunda osmotik basınç, iç basınçla denge halinde olur. - Turgor basıncı: Deplazmoliz esnasında sitoplazma sıvısının zara yaptığı basınçtır (iç basınç). Hayvan hücreleri bu yüksek basınca dayanamaz, parçalanır. Mesela alyuvarlar kendilerinden az yoğun bir ortama konulursa, ortamdan alyuvar hücrelerine su girişi olur. Daha sonra zarları parçalanır, hücre ölür (hemoliz). Bitki hücrelerinde selüloz çeper olduğundan turgor basıncından hayvan hücrelerine göre daha az etkilenirler. Ayrıca turgor basıncının bitkilere sağladığı bazı avantajlar vardır. Bunlar, otsu bitkilerin destekliği, stomalarının açılıp kapanması, küstüm otu gibi bitkilerde hareketi sağlaması şeklinde sıralayabiliriz. Emme basıncı, turgor basıncı arasındaki ilişki: Emme basıncı hücrenin osmotik basıncının oluşturduğu bir çekici kuvvettir. Diğer bir deyişle emme basıncı iç basınca üstün olduğu sürece hücreye su girişini sağlayan bir kuvvettir. Osmotik değer, osmotik basıncı meydana getiren eriyiğin çekim gücüne denir. Böyle bir değer her hücrenin kofulunda gizli olarak bulunur. Genel olarak emme basıncı (EB) bir hücre için, hücrenin osmotik değeri (OD) ile iç (turgor) basıncının (TB) arasındaki farka eşittir. EB=OD-TB c. Diyaliz Diyaliz, çözünmüş maddenin seçici geçirgen zardan difüzyonudur. Örneğin; içi glikoz molekülleri ile dolu bir bağırsak saf su içerisine konursa glikoz molekülleri, zardan su içerisine iki tarafta yoğunluk eşit oluncaya kadar geçer. Bu prensip, suni böbrek aletinde (diyaliz) kullanılır. Hastanın her seferinde 500ml kadar kanı bir diyaliz tüpünden geçirilir. Diyaliz tüpünün dışında, kanda bulunan ve difüzyon olabilen aynı yoğunlukta maddeleri taşıyan bir sıvı bulunur. Bu sıvı sadece uzaklaştırılacak olan maddeyi taşımamaktadır. Böylece kandan gerekli


18

Nöralterapi

Tablo 1. Mast Hücresi Degranülasyonunun Fonksiyonel Bağlantıları Mast hücresi mediyatörleri Fonksiyonlar Granüladaki Histamin Düz kasların kasılması Vasküler geçirgenlik T supresör lenfositler Granülosit kemotaksisi H1/H2 reseptörleri Kemotaktik peptidler Eozinofil ve nötrofillerin kemotaksisi: Deaktivasyon Nötrofil kemotaktik faktör Eozinofil ve nötrofillerin kemotaksisi: Deaktivasyon Kinaz Proteoliz N-asetil-β-D-Glukozaminidaz Glikozamin artıklarının salınımı Triptaz Proteoliz Asit hidrolazlar Proteoglikanların yapımı Hageman faktör aktivatör Kinin, komplement ve yavaşlatma sistemi Kallikrein Bradikinin sentezi Arilsulfataz Kollajen yapımı? (LTC4?) İnterlökin IL2-3, IL2-4 Büyüme faktörleri GM-CSF

taglandinler sitokin ağında bağlayıcı olarak önemli bir rol oynarlar. Böylece kemik iliğinde myeloid hücre basamaklarının sayısı kontrol edilir. Burada önemli olan sinir sistemi ile olan bağlantıdır: Sempatik terminal aksonlar da PGE salgılar, bu da ek olarak birçok değişik geri bildirimli fonksiyonunun adrenerjik etkilerini engeller. Kemik iliğindeki kan hücreleri yapımının kendi vejetatif innervasyonlarına bağlıdır. Bir çok hücre ve enzim fonksiyonunu etkileyen mast hücre degranülasyonuyla salgılanan heparinin ve T lenfositlerden sitotoksisiteyi ve sitokin üretimini azaltan, damar geçirgenliğini de arttıran histaminin özel bir anlamı vardır. Mast hücreleri nötrofil ve eozinofiller için kemotaktik faktörler salıverirler (Tablo 1.1); Plazmin ve tripsin inhibitörleri aprotininin serbestlenmesi ve alınmasıyla proteaz-proteaz-inhibitör sistemdeki katılımla lokal temel maddeyi regüle ederler (Heine 1995). Mast hücresi granülleri plazminojenden plazmin salgılayan ve temel maddedeki latent metalloproteazları aktive eden plazminojen aktivatörleri içeriyorlar. Mast hücreleri geniş bir spektrumda salgılanabilen sitokin ve büyüme faktörleri aracılığıyla spesifik olmayan enf-

lamatuvar reaksiyonlar, fibrozis, anjiyogenezis, doku tamiri ve yara iyileşmesi için referans noktası teşkil eder (Heine 1982, Wooley 1989). Mast hücreleri serbestlenen histamin sayesinde lökositlerin yapılanmasında ve çap oluşumunda önemli bir rol oynar. Histamin endotel hücrelerindeki emokin IL-8 için potent bir indikatördür. Böylece lökositler çekilir, endotel kesiti boyunca glikokaliks üzerinde yavaşça yuvarlanır, enflamatuvar olayların, iskeminin, doku asidozunun etkisiyle adhezyon moleküllerinin oluştuğu endotel hücresine temas eder, hücre membranı üzerindeki lökositlere yapışır ve burayı geçer. Enflamatuar süreçlerde fibroblastlardan salınan TNF-α mast hücrelerini aktive eder; salınan histamin aracılığıyla tariflenen süreçler işleme geçer.

SPESİFİK MAST HÜCRELERİ RESEPTÖRLERİ (c-kit, T1) Mast hücreleri hücre membranlarında fibro-blastlardan üretilen sitokinleri tanıyan ve bağlayan spesifik reseptörleri (SCF reseptörleri) taşırlar. Böylece büyüme ve olgunlaşma gibi tüm mast hücre fonksiyonları uyarılır.


BÖLÜM II • Nöralterapi Temelini Oluşturan Teoriler

19

Tablo 1.1. Mast hücre degranülasyonunun fonksiyonel ilişkileri Mast hücre mediyatörleri Fonksiyonlar Nörojenik medyatörlerin degranülasyonu Trombosit aktive eden faktör (PAF) İnsan (intra adrenal enjeksiyon): ağrı, kaşıntı, ödem, nötrofillerden lizozomal proteazların salınması; Trombosit faktör 4’ün salınması, düz kasların kasılması. Tavşan modeli (i.v. enjeksiyon). Anaflaktik reaksiyonların tüm semptomları Araşidonik asit metabolitleri Siklooksijenaz Siklik Endoperoksitler Prostaglandin D2 Bronkokonstriksiyon; lökotrien etkilerin artması Prostasiklin (PG2) Trombosit agregasyonun inhibisyonu Tromboksan A2 Bronkokonstriksiyon, trombosit agregasyonu Prostoglandin E2 Histamin salınımını inhibisyonu, trombosit agregasyonu Prostaglandin F2 Lipooksijenaz Mono-ve hidroksi fikosatelasit (HETE’s ve lökotrien) HETE’ler ve lökotrienler 5-hidroksiperoksieikosatetraen asit Artmış histamin salınımı, kemotaksis, kemo (5-H-PETE) kinez 5-hidrosieikosatetraen asit (5-HFTE) 5-HETE gibi 12-hidroksiperoksieikosatetraen asit (12-H-PETE) Trombosit siklooksijenaz ve aggregasyon inhibisyonu 15- hidroksiperoksieikosatetraen asit Prostasiklin inhibisyonu 15-hidroksieikosatetrean asit (15-HETE) 5-lipooksijenaz T-hücre proliferasyonu inhibisyonu Lökotrien B4 Güçlü kemotaksis Lökotrien C4 Güçlü bronko- ve vazokonstriksiyon, vasküler permeabilite artışı Lökotrien D4 Hava yolunun güçlü konstriksiyonu Lökotrien F4 Lökotrien B4, D4 ve F4 anaflaksinin ‘’yavaş reaksiyon veren maddesi’’nin (SRS-A) spamogenetik özelliklerine sahiptir

Mast hücrelerinin, fibroblastların ve vejetatif sinir liflerinin karşılıklı etkileşimleri ile temel regülasyonun aktüel durumu dengelenir. Örn; enflamatuvar süreçlerdeki fibroblastlarla temel maddenin sentezinin uyarılması. IL-1 reseptörlerine benzeyen mast hücresi spesifik reseptörleri temel maddede mast hücre hareketinin bir sinyali olan malign hücrelerden sentezlenen proteini tanır. Enflamatuvar reaksiyonları ne tetiklerse, tümörün dokusal kapsülleşmesine katkıda bulunur. Bu yüzden nitrojen aktivitesini zedeleyen trombin reseptörlerinin triptaz ve kimazın yani mast hücre proteazlarının hücre yüzeyinden ayrılabileceğinden söz edilir. Metastatik tümör hücreleri genelde kendisini savunma hücrelerinin tanımasından ve yok etmesinden

kurtaran trombin indükleyen fibrin örtüsüyle çevrelenmiştir.

MAST HÜCRELERİNİN NÖROTROPİSİ Mast hücreleri ameboid hareketli olup sempatik terminal aksonlarda referans olarak nörotroptur. Böylece terminal vejetatif aksonlarda reseptif afferent ve eferent stimülatör görevi görürler. Terminal sempatik aksonlar kapillerlerin çevresinde direk olarak çoğaldıkları için kapiller ve temel madde sınırının regülasyonunda önemli bir konumdadırlar. Mast hücreleri nöroendokrin sinyal maddeleri üretirler. Böylece sinir sistemiyle integrasyon halindedirler. Mast hücreleri üst düzey sinir, endokrin ve immunolojik düzenlemede ara eleman


20

Nöralterapi

olduğu için aktüel ve mekan zamanlı hassas düzenlemelerin biyolojik aktivitelerine hizmet eder.

ELEKTROKİMYASAL SİNAPSLAR Hücre içi bilgi iletiminde elektrokimyasal sinapslar özellikli form niteliğinde neksus (gap junction) denen spesifik hücre temasları formundadır. Bunlar tüm fibroblastların, düz kas hücrelerinin ve organ parankiminin bazal tarafındaki duvarların arasında bulunur. Komşu hücre membranları noktasal büyüklükte hücre membranını geçen protein molekülleri ile bağlanırlar. Temas proteinlerinde, her iki hücrenin sitoplazmasına bağlanan 1.5 nm’lik santral yerleşimli kanal bulunur. Buradan yaklaşık 1000 molekül ağırlığa kadar küçük informatif hücre içi madde transportu gerçekleşir. Esas bilgi iletimi yüklü inorganik iyonlarla (Na, K, Ca) gerçekleşir, böylece aktivasyonlarının koordinasyonu ile bütün hücre duvarında elektronik hücre bağlantısı meydana gelir. Neksuslar milisaniyeler içinde yeniden oluşabilirler.

çıkaran, ağır yaşam koşulları gibi streslerdeki değişen şartlarda (sosyal değişimler, felaketler, savaşlar, değişen çevresel şartlar) bir araya gelirler. Daima aynı faktörlerle olan hız bulunur, fakat tamamen değişik tanımlanan teoretik problemler getirir: Modern biyoteknik metotlarla yapılarındaki faktörler tanımlanabilir ve değişik kromozomlardaki belirli gen kesitleri ile bağlantılar gösterilir. Tıp için uygunsuz, redüktif, düz mantıklı eklentiler (DNA→ RNA→Protein→Fenotip) teknik özelleşmiş biçimde olabilir. Uzmanlar ultramikro çevrenin görünen sebebinde kısa metadilindeki oluşumlarında kaybolma başlatırlar. Genetik ve çevre birbirlerinden ayrılamaz aynı zamanda üst üste gelemez ama birlikte bir ekip oluştururlar. Biyokimyasal verilerden bugüne kadar biyolojik tıbbın temeli olarak temel regülasyonun sistemine hizmet vermesi gibi genetik fonksiyonları ve epigenetik etkileri birleştirebilen hiçbir teori gelişmemiştir. Burada dikkat edilmesi gereken hadise bireyin DNA’da değil aksine çevre bağlantılı genomu içeren lokalize epigenetik dengelerdeki görünümüdür.

AMBİVALANİK BİYOKİMYASAL FAKTÖRLER

DEĞERLENDİRME

Sitokin ve büyüme faktörleri gibi sayısız faktörler, temel regülasyon sistemine bakışta önemli informatif niteliklere sahiptir. Bunlar dört ortak dilde tüm sistemlere detaylı bilgiyi iletirler. Diğer üçü şunlardır: Kablosuz elektromanyetik dalgalanmalar üzerinden olduğu gibi, elektrokimyasal sinapslar ve sinir yolları üzerindeki elektrik impulsları. Böylece iç ve dış ortamdan gelen sayısız bilgi fırtınasındaki sınırsız çeşitlilik ortaya çıkar, yani sistemin oluşumu ve korunması için gerekli ön koşul olarak kompleks kesinti oluşur. Genetik ve/veya çevresel şartlı etkilerle bozulmuş olan bilgi iletimi, keza değişen temel madde (yanlış beslenme, çevresel yüklenmeler vb.) bilgi alıcısı gibi olur. Ruhsal, politik ve kültürel süreçler gibi başka bilgiler yeterince faktör diline çevrilemez. Bunlar daha sonra kalp dolaşım hastalıklarını ortaya

Temel maddede uzun süren yapılarda (kemik, kiriş, damar) genetik oryente uzun süreli hafıza ve iç ve dış ilişkiler anlamında homeostazı dengelemek için oryente kısa süreli hafıza vardır. Bunların yapısal temelleri PG/GAGs, sitokin ve büyüme faktörleridir. Moleküler fonksiyonları garanti etmek için temel maddenin aktüel oluşumunda proteaz ve inhibitörleri önemlidir. Mukoza ve dokularda diffüz olarak bulunan nöroendokrin hücreler (DNEHS) vejetatif sinir liflerinin son genişlemelerindeki endokrin sistem ve temel madde arasında bağlantı kurar. Bunların yüksek biyolojik aktivitesi sonucu mast hücreleri temel maddenin bekçiliği fonksiyonunu üstlenir. Fibroblastlar, temel maddede metabolik aktivite merkezidir. Değişik bağ dokusu hücrelerine dönüşebilen embriyonel mezenkim hücrelerinden köken alırlar. Endüstriyel ülke-


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.