Ocak 2013 SAYI 11
ODTÜ G.V. ÖZEL MERSİN İLKÖĞRETİM OKULU KÜLTÜR YAYINI
OYUNCAKLAR Oyuncak yarasa olmak isterdim. Hem dişleri çok güzel hem de benim gibi çok şirinler. Defne ÇOLAK 1A
Oyuncak bebek olmak isterdim çünkü herkes oyuncak bebekleri çok sever tabi beni de herkes çok sever. Naz İZOL 1A
Yarış arabası olmak isterdim; çünkü ben de onun kadar hızlıyım. Zilan Deniz KOÇ 1A
Canavar Kamyon olmak isterdim. Böylece inşaatta herkesi yenerdim. Özellikle de babamı… Murat KAPLAN 1A
2
Ben oyuncaklarımdan “Beyblade” olmak isterdim. Çünkü onun gibi yenilmez olmak istiyorum. Onunla oynamak çok hoşuma gidiyor. Demir GÜLER 1B
Ben oyuncaklarımdan “Robot Köpek” olmak isterdim. Çünkü onların yavruları çok sevimli ve tatlı. Öykü Gizem KÜSMÜŞ 1B
Ben oyuncaklarımdan “Monsuno” olmak isterdim. Çünkü televizyonda seyrederken çok seviyorum. Onun gibi olmak isterim. Diyar MEŞE 1B
Ben oyuncaklarımdan “Oyuncak Ayı” olmak isterdim. Çünkü huzurla uyumamı sağlıyor. Eğer o ayıcık olsaydım kendimi çok mutlu hissederdim. Dilara DİNARA 1B
3
ÇEVREMİZ RENKSİZ OLSAYDI… Hayvanlar ve çevremiz güzel görünmezdi. İnsanlar çok mutsuz olurdu. Güneş bu kadar güzel parlayamazdı. Osman NAZAL 1A
Doğanın dengesi bozulurdu. Tüm insanlar mutsuz olurdu. Hayatın güzelliklerini göremezdik. İnsu SAĞLAM 1A
Güneş ışıklarını veremezdi, bulutların maviliğini göremezdik. Yemyeşil ağaçları çimenleri görememek tüm canlıları mutsuz ederdi. Efe Emre ERAY 1A
Dünya yaşanmayacak bir halde olurdu. Renksiz bir yerde trafik kazaları çok fazla olurdu. Bu durum insanlığın yok olmasına bile neden olurdu. Umut Ali ÜNAL 1A
4
Renksiz bir dünya olsaydı “bilgisayarlar” da renksiz olurdu. Her şey siyah beyaz olurdu ve hiçbir oyun eğlenceli olmazdı. Yazıları da hiç okuyamazdık. Neva Su ÇELİK 1B
Renksiz bir dünyada “dünya” çok karanlık olurdu. Her yer kapkaranlık olurdu. Bu benim hiç hoşuma gitmezdi. Özgür Can ÖZAL 1B
Renksiz bir dünyada olsaydık bile ben “ağaçların” güldüğü ve dilek dileyebildikleri bir yerde olmak isterdim. Ağaçlar gülümserler, gülümsedikleri zaman dilekleri neyse o gerçekleşirdi. Ekin Nura İNANÇ 1B
5
RENKSİZ BİR DÜNYADA, BİR RENK OLSAYDIM
Renksiz bir dünyada ben “mavi” renk olmak isterdim. Çünkü benim birçok oyuncağım mavi renk. Mavi arabam, mavi trenim ve mavi bir bebeğim var. Doğanın en güzel renklerinden biri olan mavi, gökyüzünün ve denizlerin rengi. Onlara bakmak aynı sonsuzluğa bakmak gibi… Ada ÇAKIR 1C
Renksiz bir dünyada ben “yeşil” renk olmak isterdim. Çünkü çimenlere yatıp uzanmayı ve oradan bulutları izlemeyi çok seviyorum. Bulutları izlerken onlardan şekil oluşturmayı ve hayal kurmayı da seviyorum. Ağaçlar da yemyeşil. Onlar olmazsa oksijensiz kalırız ve dünya ölür. Bu yüzden yeşili çok seviyorum. Ömer KÜÇÜK 1C
Renksiz bir dünyada ben “altın sarısı” rengi olmak isterdim. Çünkü bu renkle boyama yapmak benim çok hoşuma gidiyor. Onunla boyama yapınca her yer parıl parıl parlıyor aynı altın gibi. Altın çok değerli, tıpkı ailemiz gibi. Derin KURTULUŞ 1C
Renksiz bir dünyada ben “sarı” renk olmak isterdim. Çünkü en büyük yıldızımız “güneş” sarı renk. Güneş olmasaydı hayat da olmazdı. Çok parlak olduğu için her yeri aydınlatıyor. Sıcacık… Güneşin sarı rengi herkese enerji veriyor. Ada Çınar BOZKURT 1C
6
SAYILAR Ben 9 olmak isterdim çünkü en sevdiğim arkadaşım 9 yaşına girecek. Nilsu GIRAN 1A
Ben 20 olmak isterdim çünkü bu sayı benim için çok şey ifade ediyor. Efe Mert YÜREKLİ 1A
Ben 1 olmak isterdim çünkü her zaman yarışlarda birinci olurum. Alp ALPAR 1A
Benim için “12” çok değerli bir sayı. Çünkü 1 ve 2 rakamlarından oluşuyor. 1 her şeyin ilki olmasından dolayı çok önemli, 1 numara olmak gibi… 2’nin ise yazımı çok güzel, alt kısmı kayık gibi. Çınar CAN 1B
Ben 7 olmak isterdim çünkü aralık ayının 7’ sinde doğdum. Defne TUNCER 1A
7
Benim için “2” çok eğlenceli bir sayı. Çünkü istediğim şekle benzetebiliyorum. Örneğin ben ikiyi bir tırtıla benzettim. Ortadaki noktalarda kalbi gizli. Çok güneşli havaları seviyor ve yalnızca kumsalda yaşıyor. Doğaç BENZETSEL 1B
Benim için “11” çok eğlenceli bir sayı. Çünkü çok yüksekte kurulmuş bir lunaparktaymışım gibi bir birinin üzerinden kayarak diğerine zıplıyorum oradan da kayıp özgürce uçuyorum gibi hissediyorum. Mehmet Joel PARLAT 1B
Benim için “2” çok değerli bir sayı. Aynı tavşana benziyor. Tavşanlar havucu çok sever aynı benim gibi. Çok şirin ve sessiz hayvanlar. Bana da her yerde “Şirine” diyorlar ama ben onlar gibi pek sessiz değilim. Gülsu ŞAHİN 1C
En sevdiğim rakam”8” dir. Çünkü kıvrımları çok hoşuma gidiyor. Yan tutunca gözlüğe benziyor. Birde araba tekerleği gibi oluyor. Azra SARI 1B
8
Benim için “3” çok değerli bir sayı. Çünkü diğer sevdiğim sayı olan 2’den sonra geliyor. Yan durmuş martıya benziyor. Martıları görünce içimden özgürce uçmak geliyor. 2’de bana bunu hatırlatıyor. Ters çevirince “E” ye benziyor. Oğulcan APAKİ 1C
Benim için “5” çok değerli bir sayı. Çünkü çok kolay yazılıyor. Tonton bir göbeği var aynı anneannemin göbeği gibi. Anneannemin göbeği de yumuşacık ve sımsıcak. Onun üzerine yatıp uyumak çok hoşuma gidiyor. Cemil Aras AVCI 1C Benim için “2” çok değerli bir sayı. Çünkü tavşan gibi. Çok tatlı ve yumuşacık. Kar gibi beyaz tüyleri var. Onlara baktıkça mutlu oluyorum. Ayrıca annemin en sevdiği rakam olduğu için de 2’yi çok seviyorum. Sara MAKKİ 1C
9
HARFLER “A” deyince aklıma arkadaşlarımla birlikte iyi vakit geçirmek gelir. “A” deyince aklıma sevgili ATAM gelir. Derin Su ÇAĞLAYAN 1A
“K” deyince aklıma en sevdiğim hayvan, kurt gelir. “K” deyince aklıma büyük dedemin adı KEMAL gelir. Ece AYTAN 1A
“D” deyince aklıma ben gelirim. Çünkü benim adım DENİZ. “D” deyince aklıma dalga gelir, yüzmeyi çok sevdiğim için. Deniz GÖKAYAZ 1A
“E” deyince aklıma ben gelirim. Adım Ece “E” deyince aklıma mutluluk dolu evim gelir. Ece ATİLLA 1A
10
“U” harfi olmak isterdim. Çünkü şekli kaydırağa benziyor ve kaydıraklar çok eğlencelidir. Oyun parkında en çok onları severim. Efe YORULMAZ 1B
“Ö” harfi olmak isterdim. Çünkü babamın adının baş harfi “Ö”. Bu da benim çok hoşuma gidiyor. Mehmet Can SAÇAR 1B
“A” harfi olmak isterdim. Çünkü adımın baş harfi. Ayrıca pek çok şey “a” harfiyle başlıyor. Annem, arkadaş ve aile gibi. Ben A harfini çook severim. Arın Taylan KARA 1B “E” harfi olmak isterdim. Çünkü dünyadaki birçok şey “e” harfimle başlıyor. Örneğin ben eşekleri çok severim. Eşek de “e” harfiyle başlar. Ronya Nehir TÜMTAŞ 1B
“L” harfi olmak isterdim. Bu harfi çok seviyorum çünkü yazması çok zevkli… Ada Elif TÜRKCAN 1B
11
“C” harfi olmak isterdim. Çünkü babamın adının baş harfi “C”. Ceylanı çok seviyorum. 1C sınıfında olmaktan çok mutluyum. Ayrıca C’nin aydedeye benzemesi ve gece yatarken hikâyeleri babamın okuması benim çok hoşuma gidiyor. Melis Nehir TİTİZ 1C
“Z” harfi olmak isterdim. Çünkü bana zıplamayı hatırlatıyor. Zıplarken hem çok heyecanlanıyorum hem de çok mutlu oluyorum. Ayrıca katlanan sihirli bir sopayı hatırlatıyor. Onunla istediğim birçok şeyi yapabilirdim. Zaman makinesiyle “zamanda yolculuk” yapma fikri beni heyecanlandırıyor. Hüseyin Mert KAYA 1C
“B” harfi olmak isterdim. Çünkü adımın baş harfi. Alfabenin 2. harfiyim. Dünyadaki birçok şey benim baş harfimle başlıyor. Örneğin bizim için çok önemli olan “baba”, yemekten çok hoşlandığım “balık” ve çok sevdiğim kişiler “bebekler”. Beril TOKER 1C
“B” harfi olmak isterdim. Çünkü adımın baş harfi. Adımın anlamını çok seviyorum. Onun gibi güçlü olmak çok güzel olabilir. Ayrıca “B” yi yazarken elimizi kaldırarak yazıyoruz. Annemle, babamla, arkadaşlarımla ve oyuncaklarımla birlikte olmak benim için çoooook önemli. Bu yüzden birlikteliğin “B” sini de çok seviyorum. Boran AKDOĞAN 1C
12
SEVDİKLERİM Kış mevsimini çok severim. Çünkü kış mevsiminde kar yağdıktan sonra oynanan oyunlar çok keyifli. Umut BAKIR 1A
Karı çok severim. Kardan adam yapmayı, kartopu oynamayı, karda yuvarlanmayı çok sevdiğim için. Mehmet Ali MUTLU 1A
En sevdiğim kış mevsimidir. Çünkü bu mevsimde doğmuşum. Her kış geldiğinde doğum günümün olacağı günü beklerim. En güzel hediyeleri almak için. Destan ÇAKAR 1A
Yaz mevsimini severim. En sevdiğim meyveleri bu mevsimde yerim. Tüm canlılar mutludur çünkü soğuk havayı yaşamak zorunda kalmazlar. Bircan CANÇELİK 1A
13
Benim en sevdiğim şey “ODTÜ Koleji” dir. Okulumu çok seviyorum. Çok güzel bir okul. Öğretmenlerim beni çok sever. Hem de yemekleri çok güzel, hepsini ilk ben bitiririm. Atasagun ÇELİK 1B
Benim en sevdiğim şey “fotoğraf çekmek” tir. Elimde fotoğraf makinesi olduğunda, istediğim her şeyi çekebilirim sonra unutmamak için onlara istediğim kadar bakarım. Fotoğraf çekmek bence çok güzel bir şey. Mina Fatma TURANLI 1B
Benim en sevdiğim şey “ODTÜ Koleji” dir. Okulum çok eğlenceli, arkadaşlarımla çok güzel oyunlar oynarız. Okumaya da öğreniyoruz. Eren Dora CEREBOĞLU 1B
Benim en sevdiğim şey “oyuncaklar” dır. Ben oyuncaklarımı alır, onları gezmelere götürürüm. Birlikte çok farklı yerlere gideriz ve hepimiz bundan çok mutlu oluruz. En çok kedi olan oyuncakları severim. Irmak AYTUN 1B
14
Benim en sevdiklerimin arasında “Annem” var. Mis gibi kokuyor, sımsıcak kollarıyla beni sarıyor, çilekli parfümünü kullanmama izin veriyor ve istediklerimi beni üzmeden yapıyor. Seni çok ama çok seviyorum anneciğim… Elif Duru ÖZER 1C
Benim en sevdiklerimin arasında “Beril” var. Beril’i çok seviyorum. O benim en iyi arkadaşlarımdan biri. Onunla çok şey paylaşıyoruz. Güler yüzlü, yardımsever, düzenli, sevgi dolu ve çok iyi biri. İyiki varsın, canım arkadaşım… Elif Naz ONUR 1C Benim en sevdiklerimin arasında “çiçek” var. En sevdiğim çiçekler arasında nergis 1. sırada. Mis gibi kokuyorlar, aynı annem gibi... Onları koklayınca içim açılıyor, kendimi çok iyi hissediyorum. Rengârenkler. Yazlıktaki kaydırağımız da rengârenk. Ondan kaydığım zaman da çok mutlu oluyorum. Berkay ATASOY 1C
15
BENİM BİR HAYVANIM OLSAYDI Benim bir “aslan”ımın olmasını isterdim. Çünkü ormanın en güçlü hayvanı yani kral. Sevimli aslanım, beni ve sevdiklerimi her türlü kötülükten koruyabilir. Onunla birlikteyken bende kendimi “Süpermen” gibi hissederim ve insanlara yardım ederim. Kerem Akın MUNGAN 1C
Benim bir “gergedan”ımın olmasını isterdim. Çünkü çok sert ve güçlü boynuzları var. 4 ayaklı olduğu için daha hızlı koşabiliyor. Kuyruğuyla avlarını yakalayabiliyor. Onunla birlikte yaşayarak onun yeteneklerine sahip olabilirdim. Deniz Çınar TEMEL 1C
Benim bir “at”ımın olmasını isterdim. Çünkü atlar çok iyi ve çok güzel hayvanlar. Çok hızlı koşabiliyorlar. Bizim evde oyuncak bir atımız var. Kardeşimle onun üzerine binip atçılık oynarken çoooook mutlu ve heyecanlı oluyorum. Keşke atımız gerçek olsa! Yeliz Lisa BÖLLÜ 1C
Benim bir “kedi”min olmasını isterdim. Çünkü kedileri çok seviyorum. Tüyleri çok yumuşak. Kuyruğuyla beni gıdıklıyor ve ben buna çok gülüyorum. Yiyecek verdiğimde çok şirin gözüküyorlar ve bana gülümsüyorlar. Ayşe İlim ÖZSAVRAN 1C
16
GAZETE FOTOĞRAFLARINA HABERLER
Japonya’da bir deney sonrasında en büyük hamburgeri yapmışlar. Gizlice hamburgeri yemeye giden Leydi, hamburgeri yedikten sonra obezite olmuş. Leydi en büyük hamburgeri yiyen kız olarak tanınmış ve hastalığa yakalanmış. Leydi şimdi dengeli beslenme ile ilgili bilgi alıyor ve sağlıklı beslenmeye çaba gösteriyormuş. Ada Berk EREN 2A
BÜTÜN SAATLER DURSAYDI NE OLURDU? Yağmurlu bir pazar günüydü. Saat dükkânı tıka basa saat doluydu. Yeni saatler, eski saatler… Saatçi Mahmut, kır saçlı tombik bir amcaydı. Sattığı saatlerin içinde bir saat, çok suratsız ve bencildi. Her zaman bu saatte iş olmadığını söylerdi. Saatin bencillikleri onun da canını sıkıyordu. Bu saati kimseye satamayacağını anlayınca saati bozdu. Bir anda dükkânın önü insanlarla doldu taştı. O güne kadar ne kadar insan saat aldıysa, aldıkları saatleri iade etmek için sıraya girmişlerdi. Bir anda saatler konuşmaya başladı: - Arkadaşımız ne kadar bencil olsa da biz onu seviyoruz. Birimiz bozulursa hepimiz bozuluruz, dediler. Saatçi Mahmut duydukları yüzünden çok üzüldü. Bencil olan saat de çok üzüldü. İkisi hatasını anladıktan sonra bir daha bu şekilde davranmayacaklarına söz verdiler. Saatçi Mahmut saati yaptı. Saatçi Mahmut, saatler ve Müşteriler mutluluğa kavuştu. Melisa ÖCAL 2A
Trabzon şehrinde büyük bir ayakkabı fabrikası var. Bu fabrikanın dumanları bütün canlılara zarar veriyor. Bitkiler zarar görüp solunca, insanların oksijeni kalmıyor. Bu durumdan rahatsız olan insanlar bakanla konuştular. Bakanlık da fabrikayla konuşup fabrikanın kapatılmasını söyledi. Fabrika çalışanları işsiz kalmamak için doğayı koruyan fabrikalar yapılmasını istediler. Bakan onlara söz verdi. Bakan: “Artık böyle fabrikalar yapacağız.” dedi. Faruk Arda TURGUTALP 2A 17
CİNCA HAYAL KURUYOR Bir varmış, bir yokmuş. Cinca adında bir kız varmış. Bu kız hayal kurmayı bilmiyormuş. Hayal kurmayı öğrenmek için hayal tarif ustası Haylos’un yanına gitmeye karar vermiş. Bir öğle vakti yola çıkmış ve denizin derinliklerinde yaşayan Haylos’u çağırmış. Cinco: Haylos Usta ben hayal kuramıyorum, demiş. Haylos ona yardım edeceğini söylemiş ve Cinco’ ya bir tarif vermiş. Tarifte ne yazıyorsa hepsini yapmasını söylemiş. Cinco tarifte yazanları okumaya başlamış.
RİO’NUN TARİFİ Bir zamanlar Ömer adında bir çocuk varmış. Ömer hayalsiz bir çocukmuş. Saçları siyah, gözleri mavi bir çocukmuş. Ömer, gecenin geç saatinde hayalsizlikten sıkılıp ormanın derinliklerinde yaşayan hayal tarif ustası Rio’ nun yanına gitmiş. Ömer derdini anlatmış. Rio ona tarifi vermiş. Tarifte şunlar yazıyormuş: Hayal Kurma Tarifi
Büyük bir kazanın içine üç litre su koy. Biraz çamur On tane zehirsiz mantar Beş paket kaya tuzu Hepsini kaynatıp içtiğinde hayal kurabilirsin.
Hayal Kurma Tarifi •Bir bardak ananas suyu
•Biraz süt ve biraz çilek suyu • Hepsini karıştır ve gözlerini kapatarak iç.
Ömer koşarak eve gitmiş, Rio’nun anlattığı gibi malzemeleri kazanın içine koymuş. Karışım pişince Ömer içmiş. Gözlerini kapatmış ve hayal kurmaya başlamış. O günden sonra Ömer ne zaman zor durumda kalsa Rio’ nun yanına gitmiş. Polen DOĞAN 2A
Cinco artık gözlerini ne zaman kapatsa hayal kurabiliyormuş. Hayalleri hep mutlu bitiyormuş. Bütün hayallerinden sonra hayal tarif ustası Haylos’un yanına gidip teşekkür ediyormuş. Eylül Alanis EMLİK 2A
18
BAŞKA BİR DÜNYA Başka bir dünya Yeni Dünya, suyun içinde yüzüyor. Yeni Dünya’da bilinmeyen varlıklar var. Güneş’e daha yakından bakarız ve her yer sahil gibi olur. İstediğin kadar yüz, deniz varken… Başka bir dünyada yaşıyorsun. Bilmiyorsan bu dünyayı, Bize sor, biz gösterelim. Yeni Dünya’yı görünce tanırsın, Gökkuşağına açılır pencereleri. Yiğitcan YİĞİT 2A
YENİ DÜNYA Yeni dünya hoş geldin. Mutluluk, neşe verdin. Seni sağlıklı kullanacağız. Yeni dünyam yeni dünyam... Yemyeşil ağaçların var. Masmavi denizlerin var. Tertemiz bir dünyasın. Seni seviyorum dünyam. Işıl Altıntaş 2A
YENİ BİR DÜNYA Yeni bir dünya istemiyorum. Biz kirletmeyelim, Pisletmeyelim bu dünyayı yeter. İstemem ben dünyamızın kirlenmesini. Kirletirler dünyamızı, Uyarırım ben onları. Uyarırım her zaman, Yere çöp atanları. Bu dünya bizim, İstemem ben yeni dünyayı. Ben mutlu olurum her zaman, Dünyamız temiz diye. Çağan ALKAN 2A
19
NESNELERİN ÖYKÜLERİ
GAZOZ AÇACAĞI Gazoz açacağı Reci varmış. Reci, diğer gazoz açacaklarından farklıymış. Reci gazoz açmaktan korkarmış. Ne zaman biri onu alsa geri verirmiş. Bu korkusu arkadaşlarının da ondan ayrılmasına neden olmuş. Bir gün Bayan Şermin diye biri Reci’yi almış. Niyeyse onu geri vermemiş. Reci, Bayan Şermin sayesinde özgüvenini kazanmış. Artık gazozları korkmadan çok iyi açıyormuş. Mutfaktaki çatal, bıçak ve kaşıklar artık Reci ile dalga geçmiyorlarmış. Reci ile arkadaş olmak istiyorlarmış. Artık çok seviliyormuş. Bu Bayan Şermin’in sayesinde olmuş. Mutfakta bir gazoz açacağı daha varmış. Bu gazoz açacağının adı Beckslash’mış. Bu gazoz açacağı Reci’yi çok kıskanırmış. Onu evden atmak için neler yapmamış ki! Ama her planı başarısız olmuş. En sonunda Bayan Şermin duymadan onu evden atmaya karar vermiş. Yıllar sonra bir makine icat etmiş. Bu makine kime takılırsa beynindeki her şeyi siliyormuş. Sonra bu makineyi çatal, bıçak ve kaşıklara takarak beyinlerindeki her şeyi silmiş. Onları kendi askerleri yapmış. Bir gün Reci’yi yakalamış. Önce ona makineyi tanıtmış. Bu makinenin adı Kreis Scan, demiş. Sonra onu tam yok edecekken Bayan Şermin görmüş ve Backslash’ı çöpe atmış. Çatal, bıçak ve kaşıkları eski haline döndürmüş. Hep mutlu yaşamışlar. Şenol Efe KALE 2A
SU ŞİŞESİ Korkak bir su şişesi varmış. Bu su şişesi içindeki suyun içilmesinden çok korkuyormuş. Bir gün bir çocuk tam suyu içecekken su şişesi: Beni içme! İçilmekten çok korkuyorum, demiş. Çocuk çok şaşırmış. İlk defa içilmekten korkan bir su şişesi görüyormuş. Su şişesine: Ben seni içersem sen çok cesur olursun, demiş. Su şişesi bir kereliğine denemek istemiş. Çocuğa canını acıtmamasını söylemiş. Çocuk su şişesine üzüldüğü için canını acıtmayacağına söz vermiş ve su şişesinin suyundan biraz içmiş. Su şişesinin canı hiç acımamış sadece biraz gıdıklanmış. Su şişesi artık hiç korkmuyormuş. Çocuğa teşekkür etmiş. Çocuk ile su şişesi çok yakın arkadaş olmuşlar. Yamaç ARİN 2A
20
ÜZÜLEN KAPI Bir varmış, bir yokmuş. Bir gün birilerinin evinde çok üzülen bir kapı varmış. Bu evde yaşayanlar her gün kapıyı çarparlarmış. Kapı çok üzülürmüş. Bir gün bir çocuk eve gelmiş. Kapı : -Beni daha hızlı çarpmaya mı geldin? Demiş. Çocuk kapıya cevap vermemiş. Çok zarif bir çocukmuş bu. Kapıyı zarifçe kapatıp gitmiş. Kapı çok mutlu olmuş. Çocuk yine gelmiş. Kapı artık ağlayacak gibi olmuş. Kapı hep böyleymiş zaten. Parmağını şıklatsan ağlıyormuş. Diğer kapılar da hızlı kapatıldıkları için çok üzülürmüş. Bir gün aralarında konuşup buradan kurtulmaya karar vermişler. Bir plan yapmışlar ve bundan sonra zarif, sevgi dolu insanların yanına gidelim demişler. Yaşadıkları bu şehirde böyle bir ev yokmuş. Çünkü bu köyde hiç sevgi dolu insanlar yaşamıyormuş. İçlerinden biri bu şehri terk edelim demiş ve dedikleri gibi de şehri terk etmişler. Kendilerine yeni gittikleri yerde çok güzel sahipler bulmuşlar. Ama bir gün Üzülen Kapı’nın sahibi anahtarını kaybetmiş. Anahtarı evin hiçbir yerinde bulamamış. Evin sahibi bir daha dışarı çıkamayacağım diye çok üzülmüş. Kapı, ev sahibi ona çok iyi davrandığı için anahtarın nerde olduğunu söylemiş. Ev sahibi bu iyiliği hiç unutmamış ve ona çok iyi davranmış. Zeliha Ela DOĞANYİĞİT 2A
ÜSTÜNE OTURULMASINDAN KORKAN SANDALYE Bir varmış, bir yokmuş. Pembe bir sandalye varmış. Bu sandalye, üstüne oturacaklar diye çok korkuyormuş. Her gün aynı korkuyu yaşıyormuş. Bir akşam evin çocukları akşam yemeğini yemek için mutfağa gelmişler. Sandalye çocukları görünce korkup buzdolabına saklanmış. Buzdolabının içinde soğuktan donmuş. Çocuklar buzdolabını açtıklarında sandalyeyi görüp: “ Ne kadar güzel bir pasta bu! “ demişler. Sandalye bu seferde onu yiyecekler diye korkup evden kaçmış. Kaçarken bir köy görmüş. Bu köy sandalyesiz bir köymüş. Köydeki insanlar sandalyeyi görünce şaşırmışlar. Çünkü onun ne olduğunu bilmiyorlarmış. Bu köyde sandalyenin üstüne hiç oturmuyorlarmış. Burada çok mutluymuş. Bu köyden hiç ayrılmamış. Köyde ona bir görev vermişler görevi masa olmakmış. Her gün çok daha az ağırlık taşıyormuş. Yeni görevi de onu çok mutlu ediyormuş. Bu köyde mutlu mutlu yaşamış. Mete ÖRS 2A
21
MAKASIN HAYATI Bir makas varmış. Bu makas bir marketteymiş. Kimse makası almak istemezmiş. Çünkü makas yıllardır markette olduğu için çok eskimiş. Bir gün bir dede markete girmiş, makası eline alıp teker teker incelemiş. Kendi kendine “Bu makas çok eski bir makas. Bunu alırsam belki tamir edebilirim.” demiş. Makası düşüne düşüne marketten çıkmış. Makas, dedenin söylediklerini duyunca çok heyecanlanmış. Dedeyi günlerce beklemiş ama dede gelmemiş. Bir hafta sonra dede gelmiş. Makas, dedeyi görünce çok heyecanlanmış. Dede elinde bir süs tutuyormuş. Makas o süsü görünce daha da çok heyecanlanmış. Dede süsü götürüp market sahibine vermiş. Market sahibine: - Bu süsü makasa yapıştır. O zaman herkes bu makası almak isteyecektir, demiş. Market sahibi: - Bu fikriniz için çok teşekkür ederim, demiş. On dakika sonra market sahibi gidip süsü makasa yapıştırmış. Makas artık çok güzel görünüyormuş. Ertesi gün bir çocuk makası görüp annesine: Anneciğim bizim bir makasa ihtiyacımız var. Ben çok güzel bir makas gördüm, demiş. Annesi çocuğun gösterdiği makası görünce çocuğuna hak vermiş. Makas gerçektende çok güzel görünüyormuş. Makası almışlar ve eve gitmişler. Makas yolda giderken evin nasıl bir yer olduğunu hayal ediyormuş. Makas çocuğun isminin Zehra olduğunu öğrenmiş. Zehra’yı çok sevmiş. Zehra makasını çok güzel kullanıyormuş. İkisi çok iyi arkadaş olmuşlar. Çok güzel faaliyetler yapmışlar. Makas, Zehra zorlanınca ona yardım ediyormuş. Makas yeni bir ailesi olduğu için artık çok mutluymuş ve içinden hep dedeye teşekkür ediyormuş. Rebeka KIDEYŞ 2A
BIYIKLI HAVUÇ Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir havuç varmış. Havucun adı Bıyıklı Havuç’muş. Bıyıklı Havuç çok komikmiş. Bıyıklı Havuç bir gün Ece’nin annesini güldürmek istemiş. Ecenin annesi gelince Bıyıklı Havuç tuhaf hareketler yapmış. Ece’nin annesi çok korkmuş. Bıyıklı Havuç’u dışarı atmış. Bıyıklı Havuç dışarıda çok korkuyormuş, yüreği hop hop ediyormuş. Sonra Bıyıklı Havuç kendini yerde bulmuş. Etrafına bakmış, buranın neresi olduğunu anlamaya çalışmış. Bıyıklı Havuç bir prensesin midesindeymiş. Mide: Seni buradan atarım, yalnız Zehirli Elma’yı güldürüp onun zehirlerini akıtmama yardım etmen gerekiyor, demiş. Zehirli Elma çok kötü bir elmaymış. Herkesin midesine girip hırsızlık yaparmış. Bıyıklı Havuç’un bundan haberi varmış. Zehirli Elma’yı prensesin midesinde aramış ve en sonunda bulmuş. Prensesi kurtarmak için başlamış Zehirli Elma’yı güldürmeye. Elma hayatında ilk defa gülüyormuş. Gülmek elmaya çok eğlenceli gelmiş. Gülerken bütün zehirleri akmış. Prenses zehirlenmekten kurtulmuş. Mide de söz verdiği gibi Bıyıklı Havuç’u atmış. Kisan Helen YETER 2A
22
ÇORBA KEPÇELERİ Otomatik bir çorba kepçesi varmış. Adam mutfağa gelip çorba kepçesini karıştırmış. Çorba kepçesi sinirli bir çorba kepçesi olduğu için her yeri çorba yapmış. Adam çok kızmış ve bir daha çalıştırmış. Bu sefer adamın yüzünü çorba yapmış. Adam yine kızmış ve çorba kepçesine “ Sana neler yapacağımı göreceksin.” demiş. Adam markete gitmiş ve yeni bir çorba kepçesi almış. Yeni çorba kepçesi ile eski çorba kepçesi karşılaşınca çok mutlu olmuşlar. Eski çorba kepçesinin siniri gitmiş ve yeni çorba kepçesi ile arkadaş olmuşlar. Birlikte evin diğer odalarını araştırmak istemişler. Birlikte evin oturma odasına kaçmışlar. Adam ilk önce eski çorba kepçesini görmüş. Eski çorba kepçesi odanın içinde koşmuş. Adam çorba kepçesini yakalayamamış. Diğer çorba kepçesi koltuğun altında saklanıyormuş. Adam yakalayamayacağını anlayınca evden çıkıp gitmiş. Çorba kepçeleri bu duruma çok gülmüş ve adamı yendikleri için çok mutlu olmuşlar. Sarp Ali SERT 2A
EŞİNİ ARAYAN ÇORAP Bir çorap varmış. Bu çorabın adı Me’ymiş. Bu çorabın eşi kaybolmuş. Eşinin adı da Mi’ymiş. Me her gün eşini ararmış. Bütün çorap çekmecelerine bakarmış ama bulamazmış. Artık eşini birinin kaçırdığını düşünmeye başlamış. Çorap Me, polislere şikayete gitmiş. Aradan çok zaman geçmiş. Me’nin düşündüğü gibi Mi’nin kaçırıldığını öğrenmişler. Yıllar sonra da kimin kaçırdığını bulmuşlar. Hırsızın adı Balandırıcı Çorap Maki’ymiş. Me artık dayanamayıp Maki’nin karargâhına gitmiş. Maki, Me’yi görünce polis zannetmiş ve kaçmış. Kaçarken yanına Mi’yi de almış. Mi, Me’yi görünce çok sevinmiş. Me, Maki’yi yakalamış. Me, eşi Mi’ye sarılmış. Maki’yi polislere vermişler. Çorap çekmecesinde ki bütün çoraplar Mi’yi görünce boynuna atlamışlar. Hepsi mutlu bir şekilde yaşamışlar ve bir daha hiç ayrılmamışlar. Barbaros UZLAR 2A
23
KIRMIZI DOMATES VE ARKADAŞLARI Bir kırmızı domates varmış. Domates mutlu bir domatesmiş. O kadar mutluymuş ki her mutluluğunda ağlamak istermiş. Bir gün kırmızı domates arkadaşlarıyla oyun oynamaya gitmiş. Kırmızı domates ebelemece oynamayı çok severmiş. Arkadaşları Kırmızı Domates’i ebe seçmişler. Bütün arkadaşlarını ebeliyormuş ve bu oyunu en güzel ben oynuyorum diye söyleniyormuş. Bu ebeleme görevi onu çok mutlu etmiş ve Kırmızı Domates mutluluktan ağlamaya başlamış. Arkadaşları onun mutsuz olduğunu düşünmüş ve neden ağladığını sormaya gitmişler. Kırmızı Domates “ Mutluyum o yüzden ağlıyorum.” demiş. Bir gün sonra Kırmızı Domates’in doğum günüymüş. Eve giderken bütün arkadaşlarını partisine davet etmiş. Arkadaşları çok sevinmiş. Arkadaşlarından biri oyuncak almak istemiş ve dükkâna girmiş. Orada Kırmızı Domates’in çok sevdiği bir oyuncağı görmüş. Arkadaşı, Kırmızı Domates’e hediyesini verdiğinde Kırmızı Domates çok sevinmiş ve yine ağlamaya başlamış. Arkadaşı bu sefer onun mutluluktan ağladığını anlamış ve o da çok mutlu olmuş. O gün doğum gününe meyve arkadaşları da gelmiş ve hep birlikte çok güzel eğlenmişler. Aslı İBİŞ 2A
TOPUN MUTSUZLUĞU Bir zamanlar üzgün bir top varmış. Hiç kimse bu topla oynamazmış. Bahçede oynayan çocuklara hep sesini duyurmak istermiş ama bir türlü sesini duyuramazmış. Sesini duyurmak için hernşeyi denemiş. Bir gün bir köşeye çekilip düşünmüş. Neden onunla oynamadıklarını bir türlü anlayamamış. Sonra bir çocuk gelip onunla oynamış. Çocuk onunla oynarken hep ona kötü davranıyormuş. Topu çamura bulamış, dikenlerin arasına atmış. Dikenlerin arasına atılan top çok üzülmüş ve patlamış. Çocuk topa yaptıklarına çok üzülmüş. Topu gören başka çocuklar, topu alıp şişirmişler ve topla oynamaya başlamışlar. Ama top hala mutlu değilmiş. Topun mutlu olması için temizlenip giyinmesi gerekiyormuş. Çocuklar bunu bilmedikleri için top gizlice kaçmış oradan. Kendini yıkamış ama çamur geçmiyormuş. Topun aklına dördüncü katta sabun olduğu gelmiş. Dördüncü kata çıkabilmek için bir trambolin bulmuş ve üzerinde zıplamış. Dördüncü kata ulaşmış, sabunu almış ve kendini temizlemiş. Üstünü giyip “ Ne kadar da güzelim! “ diye aynaya bakıp iç geçirmiş. Kendisini güzel gören top mutlu olmuş. Irmak DÖNÜŞ 2A
24
ARMUT BİGLİ Ağaçta yaşayan bir armut varmış. O armut çok üzgünmüş. Çünkü onu yemiyorlarmış. Bu yüzden gece gündüz ağlıyormuş. “ Keşke tişört olsaydım. Beni her zaman kullanırlardı. Üf! Keşke beni yeseler. Ahhh nerede o günler!” diyormuş kendi kendine. Armut bunları düşünürken bir elma kurdu gelmiş ve demiş ki: Buralarda bir elma var mı? Elmalar öbür ağaçta. Ooooo! Ne kadar da çok elma var. Çünkü hiç kimse yemiyor. Bu konuşmaya armut kurdu da katılmış. Armut kurdu: Armutları da yiyen yok. Tam o sırada bir grup çocuk ağaca yaklaşarak: Hey! Çocuklar burada çok meyve var. Hadi koparıp yiyelim. Çocuklardan biri elini uzatıp bizim üzgün armudu koparmış ve afiyetle yemiş. Armut da: Beni yedi. Çok mutluyum. demiş. Sude RAMAZANOĞLU 2B
ÜZGÜN GÜL Bir gül varmış. Bu gülün adı “Kırmızı Gül” müş. Kırmızı Gül kan kırmızısı bir gülmüş. Kan kırmızısı olduğu için arkadaşları ona “Vampir” derlermiş. Kırmızı Gül de buna çok üzülürmüş. Bir gün aklına bir plan gelmiş Kırmızı Gül’ün. Kendini beyaza boyayacakmış. Birkaç saat sonra bembeyaz olmuş. Ama hiç nefes alamıyormuş. O sırada diğer güller yanına gelmiş. Onu bembeyaz görünce” Ne oldu? Beyaza mı boyandın?” diye sormuşlar. Ama Kırmızı Gül konuşamıyormuş. Birden bire nefessiz kalmış ve güllerin önünde ölmüş. Albina ERKUT 2B
25
MUTLU ELMA Buzdolabında yaşayan mutlu bir elma varmış. Elma; armut ve muzla çok iyi arkadaşmış. Bir gün parkta oynamaya karar vermişler. Buzdolabından çıkıp parka gitmişler. Dondurma yemişler, kaydıraktan kaymışlar. Ama kaydıraktan kayarken muzun kabuğu soyulmuş. Çıplak kalmış. Çok komik olmuş. Hepsi kahkahalarla gülmüşler. Elma gülerken top gibi zıplamış. Armut da takla atmış. Çok eğlenmişler. Dans ederek buzdolabına geri dönmüşler. Mutlu Elma arkadaşları ile yaşadığı bu mutlu günü hiç unutmamış. Arda DEVRİLEN 2B
SATILMAK İSTEMEYEN BALON Bir yokmuş, bir varmış. Bir balon varmış ama satılmak istemiyormuş. Aklına bir plan gelmiş. Ama parlak bir plan değilmiş. Satılma sırasının kendisine gelmesini bekleyemezmiş. Çünkü tam ortadaymış ve çok sabırsızmış. Ama yine de beklemiş. Sahibi kendisini satıp bir çocuğa ipini uzatırken çocuğun elinden uçup gitmiş. Çocuk çok ağlayınca baloncu çocuğa başka bir balon vermiş. Ama bizim kaçak balon gökyüzüne uçmuş bile. Gökyüzünde bir bulutla tanışmış. Sonra bulut gitmiş. Bu kez de kara bir yağmur bulutu gelmiş yanına. Ama bu bulut taş kalpliymiş. Balonu sevmemiş. Sıkmış sıkmış ve balonu patlatmış. Böylelikle kaçan balonumuzun macerası eğlenemeden bitmiş. Mim Ozan TEMAMOĞULLARI 2B
BEYAZ HIZ Bir zamanlar adı “Beyaz Hız” olan bir silgi varmış. Adının Beyaz Hız olmasının sebebi beyaz olması ve çok hızlı olmasıymış. Ama durumundan hiç de mutlu değilmiş. Bir plan yapıp kaçmaya karar vermiş. Tam pencereden atlayacağı sırada sahibi gelmiş. Beyaz Hız’ı içeri almış. Ama aklına koymuş kaçacakmış. Bir başka sefer tekrar pencereye yaklaşmış. Sahibinin ayak seslerini duymuş. Hemen pencereden atlamış. Çıkıp gitmiş. Denize ulaşınca dalmış denize. Bir balık takılmış peşine. Bu bir köpek balığıymış. Hızla kaçmış. Bir adaya çıkmış. Adada yürürken kafasına bir Hindistan cevizi düşmüş. Çok pişman olmuş kaçtığına. Tekrar eve dönerken aynı şeyler yine başına gelmiş. Çok yorulmuş. Eve gelmiş. Kalem kutusuna girmiş. Evim evim güzel evim diyerek uyumuş. 26
ŞAPKA OLMAK İSTEYEN TAVA Bir varmış. İki yokmuş. Eller zaman içinde karpuz zaman içinde bir tava varmış. Tava mutfakta olmaktan çok sıkılmış. Artık başkalarının kafasına şapka olmak istiyormuş. Bir plan yapmış. Planında başka mutfak gereçleri de varmış. Planı şöyleymiş: Pasta tutucu mutfak penceresini açacakmış. Aşağıda bir yığın peçete olacakmış. Peçeteler tavayı tutmaya ve fırlatmaya yarayacakmış. İşte bu planı uygulayacakmış. Pencereden atlamış. Peçeteler onu tutup fırlatmış. Tencere birinin kafasına düşmüş. Tava bir adamı yaralamış. Tabi ki yaptığından utanmış. Hemen mutfağına geri dönmüş. Yerine yerleşmiş. Bir daha da şapka olmayı denememiş bile. Ozan ÖZ 2B
KEPÇE İLE KAŞIK Bir gün kepçe mutfaktan sıkılmış. Yanına kaşık gelmiş. Kaşık o kadar çok konuşurmuş ki susmak bilmezmiş. Yine konuşmaya başlamış. Bir türlü susmuyormuş. Kepçe onu mutfakta bırakıp dışarıya çıkmış. Kaşık kepçenin gittiğini fark edince peşinden çıkmış ama kepçeyi bulamamış. Günle sonra kepçeyi bulmuş. “ Lütfen geri dön. Bir daha çok konuşup seni sıkmayacağım. Sen benim en iyi arkadaşımsın. Seni çok seviyorum.” demiş. Kepçe de kaşığı çok seviyormuş. Onu kırmamış ve geri dönmüş. Birlikte mutfakta mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmişler. Merve ÖRS 2B
27
MUTLU ÇANTA Bir zamanlar “Kiki” adında bir çanta varmış. Bu çanta çok mutlu yaşarmış. Çünkü sahibi onu çok iyi ve tertipli kullanıyormuş. Bir de Kiki’nin arkadaşı olan “Sona” adlı bir çanta varmış. Onlar çok iyi arkadaşlarmış. Sona’nın sahibi “ Nano” Sona’yı çok kötü kullandığı için Sona hayatından hiç mutlu değilmiş. Bir gün derdini Kiki’ye anlatmış. - Beni düzenli kullanmıyor. Hep yerlere atıyor. Kiki buna çare bulmak zorunda değilmiş ama en sevdiği arkadaşı olduğu için yardım etmek istemiş. Plan yapmış. Sona’ya anlatmış. Sona da planı çok beğenmiş. Planı uygulama zamanı geldiğinde Sona’yı başka bir çanta ile değiştirmişler. Sabah olduğunda Nano çantasını hazırlarken çantanın kendisine ait olmadığını fark etmiş. Hemen çantasını aramaya başlamış. Uzun aramalardan sonra çantasını bulmuş. Niye kaçtığını sormuş. Sona da: - Beni kötü kullanmana artık dayanamıyorum, demiş. Nano: Çok üzgünüm. Seni kötü kullanmak istememiştim. Artık daha dikkatli olacağım. Sona sahibini affetmiş ve mutlu mutlu yaşamışlar. Dersu KENDİRCİ 2B
ALTIN DOMATES Bir varmış bir yokmuş. Uzak bir şehirde ailelerden biri küçük bir evde yaşarmış. Bu evde bir de buzdolabı varmış. Buzdolabının içinde büyüyen besinler yaşarmış ve çok mutlularmış. Çünkü buzdolabı sihirli ve sıcak kalpliymiş. Besinlere anneleri gibi davranırmış. Buzdolabı bir gün: - Bir insan su içmeye geliyor. Su, hemen hazırlan! demiş. İnsan suyu içmiş, bitirmiş. Su şişesi kalmış sadece geriye. Yine bir gün canları sıkılınca salatalık ve domates yakalamaç oynamış. Buzdolabı onlara rahat durmalarını, rahatsız olduğunu söylemiş. Bu buzdolabında bir de “Altın Domates” yaşarmış. Altın Domates’i kimse sevmezmiş. Çünkü Altın Domates’in değerini bilmezler, yararlarını da saçma bulurlarmış. Bunun için de hiç domates yemezlermiş. Dolayısıyla A ve C vitamini alamazlarmış. Altın Domates de buna çok üzülürmüş. Bir gün hasta olmuşlar. Altın Domates’e gelip dert yanmışlar. ” Keşke seni dinleseydik. O zaman hasta olmazdık.” demişler. Altın Domates kendi yararlarını öğrendikleri için çok mutlu olmuş. Besinler de Altın Domates’i yiyerek sağlıklı yaşamışlar. İda KENDİRCİ 2B 28
BİBER VE ELMA Bir biber varmış Çok sıkılırmış. Bir elma görmüş. Ona demiş ki: - Sen çok tatlısın. Ama ben çok acıyım. Çocukların dilini yakıyorum. Hem sen çok da faydalısın. Elma da: - Olur mu sen de çok faydalısın, demiş. Bunun üzerine Biber: - Gel seninle arkadaş olalım. demiş ama Elma: - Hayır. Arkadaş olmayız. Sen çok acısın, demiş. Elma bunları söyledikten sonra gitmiş. Biber yine arkadaşsız kalmış. Çok üzülmüş. Sarp AKAR 2B
SAAT Bir gün saat duvarda asılmaktan sıkılmış ve üzülmüş. Hayatında bir değişiklik yapmaya karar vermiş. Kaçmaya çalışmış ama kaçamamış. Çünkü ayakları yokmuş. Saat kendine tahtadan ayak yapmış. Sonra kaçmış. Doğayı keşfetmeye başlamış. Ama kaybolmuş. Duvardaki yerinden kaçtığı için çok üzülmüş. Yolunu bulunca hemen geri dönmüş. Duvardaki yerine asılmış. Artık tik tak sesleri daha mutlu çıkıyormuş. Sude CANATAR 2B
29
KOMİK İLE KIZ KARDEŞİ Bir masa varmış. O masayı hiçbir öğrenci kirletmiyor, karalamıyormuş. O nedenle masa çok mutlu oluyormuş. Masanın adı da Komik’miş. Komik’in annesi, babası ve kardeşleri de varmış. Ama onları sürekli birileri karalıyormuş. Komik’in kız kardeşi Komik’i çok kıskanıyormuş, onu karalamıyorlar, temiz kalıyor diye. Akşam olunca kardeşinin yanına gidiyor onu karalıyormuş. Fakat sabah olduğunda, öğrenciler okula geldiğinde Komik’i tekrar siliyorlarmış. Kız kardeşi buna daha da çok sinirleniyormuş. Bir gün akşam Komik’i karalarken anne ve babası onu görmüş. Neden Komik’i karaladığını sormuşlar. O da kendisinin sürekli karalandığını, ama ağabeyinin temiz olduğunu söylemiş. Annesi de merak etmemesini, bir gün öğrencilerin kendisini de temiz kullanmayı öğreneceklerini söylemiş. Böylelikle yaptığının ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlamış. Komik’ten özür dilemiş. Deren EZİCİ 2B
TÜYLÜ ŞEFTALİ Bir varmış bir yokmuş. Bir şeftali varmış. Adı “Bomba”ymış. Bir gün tüylerinin onu rahatsız ettiğini fark etmiş. O gün kimseyi bulamamış, kimseden yardım isteyememiş. Çok üzülmüş. Bir gün soyacakla karşılaşmış. Şeftali, soyacağa: - Beni soyar mısın? Soyacak: - Olmaz. Şeftali: - Lütfen, lütfen. Soyacak, şeftalinin ısrarlarına dayanamamış “Peki” diyerek soymuş. Şeftali teşekkür etmiş. Çok mutlu olduğunu söylemiş. Soyacak şeftaliyi soyunca çok beğenmiş. Mis gibi koktuğunu fark etmiş. Üstüne atlamış ve yemiş şeftaliyi. Şeftali çok pişman olmuş kabuğunu soydurduğu için. Aslında tüyleri ile yaşaması gerektiğini çok geç anlamış. Dila SOYLU 2B
30
SELİNA Bir gün Hale’nin oyuncak bebeği kaybolmuş. Hale çok aramış ama bulamamış. Bebek aslında çöpteki diğer bebeklerin arasına gitmiş. Çünkü hepsi çizgi filmde oynamak için İngiltere’ye kaçma planı yapıyorlarmış. Çöpte bütün bebekler toplanmış. Sayıları tam 36’ymış. Bir gün uçağa atlayıp Amerika’dan İngiltere’ye gitmişler. Seyahatleri sırasında altı tane bebek hastalanmış ve ölmüş. 30 kişi İngiltere’ye gelebilmişler. Film setinin yolunu bularak gitmişler. Hepsi de ünlü olup filmlerde oynamışlar. 23 Mayıs 2016 günü film çekilirken çoğu ölmüş. Sadece Hale’nin bebeği Selina ölmemiş. Selina çok üzülmüş ve bir daha da film karakteri olmamış. Mert TOYAKSİ 2B
TEMİZ DÜNYA Hepimiz el ele vererek küresel ısınmayı durduracağız. Doğayı kirletmeyeceğiz. Kağıt tüketimine dikkat edeceğiz. Boş yere kağıtları karalamayacağız. Kullanılmış kağıtları çöpe değil geri dönüşüme atacağız. Tükenebilen enerji kaynaklarını tutumlu kullanacağız. Çevremizi ağaçlandırarak oksijenin çoğalmasını sağlayacağız. Çevremizdekileri bu konuda bilgilendirip bilinçlendirmeye çalışacağız. Çünkü biz bizden sonraki nesillere temiz bir dünya bırakmak istiyoruz. Mina Göksu ASLAN 2B MUTSUZ SÜZGEÇ Bir varmış bir yokmuş. Çok güzel bir mutfakta mutsuz bir süzgeç ile mutlu bir tava yaşarmış. Oyunlarında hep kavga ederlermiş bunlar. Mutlu tava, süzgeci ne kadar mutlu etmek isterse de süzgeç bir türlü mutlu olamazmış. Ona şakalar yapar, fıkralar anlatır güldürmeye çalışırmış ama bir türlü güldüremezmiş. Mutfaktaki bütün gereçler onu güldürmenin çaresini bulamamışlar. Sonunda bakmışlar ki süzgeç asık suratından vazgeçmiyor; ona bir ders vermeye karar vermişler. Artık hiç kimse onunla ilgilenmiyor, arkadaşlık etmiyormuş. Yalnız kalmış bizim mutsuz süzgeç. O zaman arkadaşlarının değerini anlamış. Hepsinden özür dileyerek artık gülmek istediğini söylemiş. Enes İÇEN 2B
31
BÜYÜK ATA Savaşta şehit olan insanların kanları, Ey büyük Türk Bayrağı, Sen koru onları. Cumhuriyeti yaşatalım Ata’nın adına. Ey büyük Ata. Ozan ÖZ 2B
10 KASIM Niye öldün Paşam? Seni çok özlüyorum Paşam. Çünkü bizim önderimizdin. Ey! Büyük Atatürk Bu sevgi asla bitmez. Yurduma saçtığın ışık tükenmez. Çünkü her Türk Çocuğu, Her zaman senin gibi olacak. Ömer MAKKİ 2B
32
ŞEHİTLER Acımadınız, o karanlık gecelerde, Şehitler verdiniz, Öldünüz, kan döktünüz! Bayrak için kanlar döktünüz. Korkmadınız, yılmadınız. Çalıştınız çalıştınız, öğrendiniz. Vatana seslendiniz, siz pes etmediniz! Demir KURTULUŞ 3A CANIM ATATÜRK En sevdiğim Atatürk, Bizi yücelttin. Bizleri kalkındırdın. Türkiye’yi korudun. O kötü günleri yok ettin. Güzel günleri getirdin yüce Atatürk! En sevdiğim Atatürk, Siz ve arkadaşlarınız, Türkiye için çok şey yaptınız! Siz ve arkadaşlarınız, Kendinizi değil, bizleri düşündünüz. Yüce Atatürk! Yunus EMRE SOYAL 3A
VATANSEVERLİK Osmanlıyı cumhuriyete çeviren Atam ve şehitler, siz bizim için kendi canınızı verdiniz. Sadece vatanınızı düşündünüz. Düşman çocuğuna bile iyi davrandınız. Sizin yüreğinizde dünyanın en büyük cesareti var! Siz pes edecek cesareti bilmediniz. Padişah pes etti ama siz pes etmediniz. Pes etmek ne demek? Savaşıp kazanmak en iyisi… En iyi zeka sizde, en vatansever kişi sizsiniz! Bayrağımız yere düştü ama siz kaldırdınız. Tellerden düşüp öldünüz; ama düşmanı kovmak için çok çalıştınız. Eren DAĞDELEN 3A
EY YÜCE ATAM! Ey yüce Atam! En büyük Türk. Cumhuriyetin kurucusu, Dillere desten olan Türk! Türkiye’nin temelini atan yüce Türk! Dokuzu beş geçe Dondurdun bütün kanları, Dolmabahçe Sarayında! Orkun ÇIRAK 3A
33
SENİ SEVİYORUZ Vazgeçmedik senden, inandık sana. Görmesek de yüzünü, Duymasak da sesini, Yine severiz seni.
CUMHURİYET Kan döktü şehitler . Ne için? Bizim için, Vatan için , Cumhuriyet için.
Mavi mavi gözlerinle, Sarı sarı saçlarınla, O temiz yüreğinle, Bizi kucağına alan ellerinle, Hep yaşıyorsun kalbimde.
Atatürk ve şehitler Tanımasalar bile Önemsediler bizi, Cumhuriyeti.
Savaştılar ömür boyu Gömüldüler topraklara. Padişahlar gitti, Cumhuriyet geldi. Kaan DERE 3B
Emine Bade KOLUKIRIKOĞLU 3B CUMHURİYET BAYRAMI Kurtuluş savaşı bitince, Cumhuriyeti kurdu Atatürk. Cumhuriyet sayesinde, Bir sürü yenilik oldu.
ATATÜRK’ Ü ANLAMAK Atatürk’ü anlamak gerekir. Onu anlamak için vatanı sevmek, çalışkan olmak, iyimser ve hoşgörülü olmak gerekir. Onun yolunda yürüyerek barışçı, yardımsever görünmeliyiz. Atatürk’ü içimizde canlandırıp hareket etmeliyiz. Bayrağımızı hep korumalıyız, bir Türk genci olarak ülkemizi güçlendirmeyi sürdürmeliyiz. Ülkemize hayat vermek bizim elimizde. Unutmayalım ki Atatürk’ü anlamak için bunları yapıp daha fazlasını bile düşünmeliyiz. Atatürk’ün bize verdiği bu Türk toprağını, sonsuza kadar önemseyip geliştirmeliyiz. Tıpkı Atatürk gibi olmalıyız. Sena OKUR 3B
Artık her yıl, Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz. Haydi herkes hazırlansın. Bugün Cumhuriyet Bayramı. Gözde KARAKAYA 3B
34
BENİM YUVAM Bir mutfağım var, Beyaz ocağından fokurdayan leziz yemekler. Bizim kuşun her zamanki gibi keyfi yerinde. Bir balkonum var, Oranın kırmızı saksılarında Birbirinden güzel çiçekler. O güzel deniz manzarası… Anlatılmaz! Arın KURTULUŞ 3A . BENİM CANIM YUVAM Yaşıyorum sende çiçekler arasında, Gerçi çiçeğe gerek yok, sen bir çiçeksin zaten! Neyse ki senin de iyi yanların var, özgürlük gibi. Sen her zaman rüyalarımda uçar, Kanatlandırırsın beni.
BENİM EVİM Kahverengi on dört katlı apartman, Sıcacık bir ev. . Sanki annem bana sarılıyormuş gibi! Bu apartmanda yaşamak Ne kadar zevkli…
Bir kuş olup da uçsam keşke seninle birlikte, Biliyorum sende uçmak istiyorsun, Bulutlara çıkmak istiyorsun. Madem böyle o zaman, doğum günümde Ne isteyeceğimi sen biliyorsun! Defne AKKAYA 3A
35
Benim odamdır o, Yeşil, kahverengi, Renkleri bir bahçe gibi, Bu evde yaşamak ne kadar zevkli! Şevval AKDENİZ 3A
EVİM ve AİLEM Ailemle beraber, Sana sığındık. Yağmurdan, güneşten, Soğuktan korudun bizi. Soğukta, içine sığındık. Sıcakta, bahçende oynadık. Havuzunda yüzdük. Benim güzel evim. Buket Nur ERKOL 3B
EVİM EVİM GÜZEL EVİM Beni ve ailemi sıcak tutan, Beni içine davet eden evim. Güzel evim, beni ve ailemi koruyorsun. Sana çok teşekkür ediyorum. Evim beni korur, Sıcak, soğuk güzel evim. Sen beni seversin, Tabi bende seni. Doğa Niran UÇAK 3B
EVİM, AİLEM ve BEN Evimi severim, Ailemi överim. Okuldan çıkınca Hemen evime giderim. Ailemi beklerim. Evimde beklerim. Annem, babam gelince, Birden neşelenirim. Deniz Ozan BAŞTERZİ 3B
36
PİRE KAYBOLDU! Bir varmış bir yokmuş. Bir ormanda pire, çekirge ve kurbağadan oluşan üç arkadaş varmış. Bu üç arkadaş çok mutlu ve huzurluymuş. Ama bir gün saklambaç oynarken bir anda pire kaybolmuş. Onu aramaya çıkan çekirge ve kurbağa bir çukura düşmüşler. Kurbağa çekirgeyi omzuna almış, sıçrayıp yukarı çıkmış. Sonra kurbağayı kurtarıp pireyi aramaya devam etmişler. Pireyi uyur halde bulup, evlerine gitmişler. Pire artık çok uzaklara gitmemesi gerektiğini anlamış. Barkın ERCENGİZ 3A
BİR İLKBAHAR YÜRÜYÜŞÜ Bir sokak vardı, Ağaçları da Pembe boyalarla boyamışlardı. O sokağı hiç unutmam! Tekrar gittim oraya, Ağaçlara bakmak istedim. Menekşelerden yağmur, Pembe yapraklardan kar yağdı. Bir baktım o ağaçlar artmış, Bir kapı açılıyor önüme. İçeri giriyorsun, o kadar güzel ki, Bir daha çıkamıyorsun! Selina ALPAR 3A
KÜÇÜK ARININ BAŞINA GELENLER Bir zamanlar küçük bir eşek arısı varmış. Bu arı yerinde duramaz hop oraya hop buraya atlarmış. Ama küçük arının en büyük isteği uçabilmekmiş. Annesi onun bu durumuna çok üzülüyormuş. Küçük arıcık bu duygusunu ve hevesini hayata geçirmeye çalışmış ve o gün gelip çatmış. Küçük arı annesinin söylediklerini unutmuş. Kovandan çıkıp en yükseğe uçmaya çalışmış. O an bir fırtına kopmuş. Küçük arı göz açıp kapayana kadar yerdeymiş. Arıcık bu olaydan sonra annesinin ve yakınlarının sözünden çıkmayacağına dair söz vermiş. Sidal KARAYTUĞ 3A
37
BENİM DEDEM DE ÇOCUKMUŞ Dedem nerede? Kalbimde mi yoksa gönlümde mi? Ben de çocuktum dese inanmazdım ona, Resimlerini gösterse belki biraz ama… Beni çok sever, masal anlatır bana. O tatlı sakallarıyla, Yumuşacıktır o. O, tatlı huyuyla işte benim dedem! Eylül GİZİR 3A SEVGİLİ ÖĞRETMENLERE Fedakâr öğretmenlerim, bizi okuttuğunuz, bizimle ilgilendiğiniz için sizin ellerinizden öperim. Her öğretmenin içinde Atatürk’ün parçalarından vardır. Atatürk sevgisi tüm öğrencilerde ve sevgili öğretmenlerimizde vardır. Atatürk’ün öğretmenlere verdiği şeyler; çocuk sevgisi, sabır ve disiplindir. Bu üç ana güç sadece öğretmenlerde vardır. Tüm öğretmenlerimi çok seviyorum. Her öğretmen bir Atatürk’tür! Okan KARADENİZ 3A
DEDEM DE ÇOCUKMUŞ! Benim dedemin çocukluğu varmış. Bulgaristan’da. Orada büyümüş, Mutlu yaşarmış. Gelmiş 1951’de Mersin’e…
CANIM ÖĞRETMENİM Öğretmenim siz vatansever, idealist, damarlarında kan değil çocuk sevgisi olan, bilgilerini bize meşaleden su akıtır gibi akıtan bir kişisiniz. Sabırla karşımızda duruyorsunuz. Atatürk gibi çalışkan olmamızı istiyorsunuz. Atatürk’ün yolunda gitmemizi istiyorsunuz. Dünyadaki bilgi kaynağı olmamızı, karanlığa değil, aydınlığa gitmemizi istiyorsunuz. Sizin içinizde disiplin var. Bizim içimizde de olmasını istiyorsunuz. Aydınlığa kademe kademe gitmemizi istiyorsanız, sizin aydınlık yolunuzda gideceğiz öğretmenim. Teşekkürler öğretmenim. Taha ÖZGÜVEN 3A
Orada beni gördü, Çok sevindi. Karşılaştırdı beni ve kendini, Çok fazla mutlu yaşayacağını bildi… O benim dedem! O benim yıldızım! O benim ışığım! Teşekkürler dede! Can YAZICI 3A
38
YENİ YILIN SEVİNCİ Karlar gelir, kış gelir, sevinç gelir. Çocuk coşkusu gelir… Annelerin kek kokuları gelir! Kedilerin uykusu gelir, Köpekler çocukların coşkusuna katılmak ister. Kardan adamlar çocuklara bakakalır… Nur NERGİS SEVİM 3A
NOEL BABA Yılbaşı gecesi, Dağıtırız hediyeleri. Saat 12’de şarkılar hepimizin dilinde, Gezerler tozarlar, Arkadaşlarıyla kaynaşırlar. Hediyeler açılır, Yeni yıla giriş yapılır! Bartu KARADENİZ 3A
39
BENİM GÜZEL ARKADAŞIM Rüzgârlı ve herkesin uçurtma uçurduğu bir günde en sevdiğim arkadaşım beni uçuruyordu. Sanki rüzgârda esip gidiyor gibi oluyordum. Arkadaşım orta boylu, siyah gözlü, zayıf biriydi. Onu çok seviyordum. Bir sabah arkadaşım beni unutup gitmişti. Bana değer vermediğini düşünmüştüm. Sonra beni başka bir arkadaşa verdiğini gördüm. Bu bir umuttu. Ama ne yazık ki bu yeni arkadaş saygısız, öfkeli ve yaramazdı. Buna çok üzüldüm. Sonunda beni tekrar sevdiğim arkadaşıma verdiler. Arkadaşıma baktım ağlıyordu. Acaba niçin ağlıyordu? Aaaa. Benim için ağlıyormuş! Beni çok özlemiş. Beni yine aldı en yükseklere kadar uzattı. Gittik geldik. Sonra bir yere oturduk. Yani anlayacağınız ikimiz de çok eğlendik. Artık uyku vaktiydi. Uçurtmasına “Seni seviyorum uçurtma.” dedi ve uyuduk. Mert ÖZEL 3A
MACERA Güzel bir yaz mevsimiydi. Arkadaşım Bartu ile birlikte parka gittik. Parkta çok kuvvetli bir rüzgâr vardı. Bartu ile ben birden uçmaya başladık. Şehrimizden uzaklaşıyorduk. Bir ülkeye düştük. Sabah uyandığımızda bambaşka bir dil konuşan insanlar gördük. Bartu, çok hırslı görünüyordu. Bartu’nun birden bire onların dilinde konuştuğunu gördüm. Tekrar rüzgarla birlikte savrularak eve geldik. Eve geldiğimizde acıkmıştık. Yemek yedik. Bartu, tüm olanları annesine anlatıp uyudu. Sonsuza dek mutlu yaşadık... Sami KAPTAN 3A
GİZEMLİ EV Bizim çok güzel bir evimiz vardı. Duvarları mavi, çatısı kırmızıydı. Bu evde bir peri yaşıyordu. Bu peri herkesin dileğini yerine getiriyordu. Bu yüzden evi ağaçlarla kapatmaya çalışıyorduk. Bir gün periden uçmayı diledim ve bir baktım ki yukarıdayım. Çok mutlu oldum. Ama bir gün, bir baktım ki evin çatısında mahsur kalmışım. Yardım çağırdım ve yardımıma peri yetişti. Bu kez periden evin içinde olmayı diledim ve kendimi evin içinde, koltuğa oturmuş buldum. Ama her şey çok garipti. Çünkü tabaklar uçuşuyordu. Aslında tüm bunlar dilediğim dilekler yüzünden olmuştu. Bundan sonra hiç dilek dilemedim ve mutlu mutlu yaşadım. Olcay Diren AVCI 3B
BİLMEK VE BİLMEMEK Bilen biri iyi iletişim kurar, başarılı olur ve çalışkandır. Bilmeyen ve bilmek istemeyen biri, iyi iletişim kuramaz. Başarılı olamaz ve çalışkan olamaz. Bir atasözü vardır” Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır”.Eğer bilmiyorsak öğrenmek için elimizden geleni yapmalıyız. Arıları düşünelim. Yeni doğmuş bir arı, yeni doğmuş bir bebekten
40
daha çok şey bilir. Ama bebek kısa zamanda arıyı geçer. Arının tek bildiği şey şudur: Kovanının yeri ve bal yapımı. Ama bebekler öğrenir, bu daha çok bilgi verir. Zamanla beyni, öğrendikleri ile genişler. Unutmayalım ki insanlar dünyanın en zeki ve en bilgili varlıklardır! Cem YORULMAZ 3B
İKİ ÇALIŞKAN ARI Bir varmış bir yokmuş. İki çalışkan arı yaşarmış. Bu iki arı, her zaman ormanda bal toparlarmış. Bir gün bazı arılar bal toplamaktan bıkmışlar. Ama iki çalışkan arı balları toplamayı bırakmamışlar. Çünkü yaşamlarının devam etmesi gerekiyormuş. Günler geçmiş, çalışmayan arılar açlıktan ölmek üzereymiş. Onları gören iki çalışkan arı topladıkları balları onlara vermişler. Diğer arılar iki çalışkan arıdan hemen özür dilemişler ve üzgün üzgün eve gitmişler. Bir daha işi bırakmayacaklarına söz vermişler. Tan UYSAL 3B
İKİ MIZMIZ ARI Bir gün aynı evde yaşayan iki mızmız arı varmış. Onlar hep bahçede buluşurlarmış. Bu iki arı, çok iyi arkadaşlarmış. Her gün birlikte oyun oynarlarmış. Yine günlerden bir gün bahçede buluştuklarında, ikisi de yolu şaşırıp kaybolmuşlar. Evlerini bulamayınca dışarıda üşümüşler. Ne yapacaklarını bilememişler. Akşam olmak üzereymiş. Artık bu olayı çözüp yollarını bulmaları gerektiğini düşünmüşler. Sonrada yolu bulup evlerine geri dönmüşler. Çocuklar sizde bu iki mızmız arı gibi kaybolmak istemiyorsanız evinizden asla uzaklaşmayın! Emin Berat DİL 3B
41
TEHLİKELİ OYUN Bir gün iki arı ormanda oyun oynuyorlarmış. Birinin adı Zeytin, diğerinin adı Şeker’miş. Zeytin ve Şeker, derenin kenarında oyun oynamaya başlamışlar. O gün dere çok şiddetli akıyormuş. Zeytin ve Şeker birden kavga etmeye başlamışlar. Kavga ederken ikisi de dereye düşmüşler ve derede sürüklenmişler. Bu arada anneleri onları merak edip derenin yanına gitmiş. Çocuklarının, biraz ilerde baygın yattığını görünce çok üzülmüş. Arılar annelerinden özür dilemişler. Bir daha kavga etmeyeceklerine söz vermişler. Kavga etmenin kötü bir şey olduğunu anlamışlar. Tuna Tuncay ÖZER 3B
42
GÜNEŞ NEREDE? Akşam oldu, Güneş kayboldu. Ay çıktı yerine, Üzüldüm haline.
CANIM BABAM Baba! Sen beni büyüttün, Hep yüzümü güldürdün. Sen benim güneşimsin, En sevdiğim kişisin.
Nerede o aydınlık? Keşke sabah olsa! Sen çıksan ortaya, Bir daha sormasam bunu ablama. Delfin TAŞDELEN 3B
Sen benim yıldızımsın. Canımsın, kanımsın. Kalbimden bir parçasın. Canım babamsın. Ahmet Destan KILIÇ 3B
İLKBAHAR Kış bitti, Soğuklar gitti. Çocuklar eğlendi, İlkbahar geldi diye.
BABAM
İnsanlar sevindi. Koşup oynadılar. Kuşlar yine yuvadalar, İlkbahar geldi diye.
Babamı severim, Onu öperim. Yanımda kalmasını isterim, Benim canım babam.
Güneşin o güzel yüzü, Rüzgarın o incecik sesi Yayıldı etrafa, İlkbahar geldi diye. Enes DİNÇ 3B
Babam, kalbimdesin sen. Beni dünyaya getirdiğin için mutluyum. Benim hayatımsın. Benim canım babam. Yusuf NAZAL 3B
43
UÇURTMA OLSAM Gökyüzünde bir o yana bir bu yana sallanıyorum. Benim sahibim Armağan. Armağan benim en iyi arkadaşlarımdan biri. Benim ipimi salladıkça yükseliyorum güneşe doğru. Bulutların içinden geçmek en güzel zevk benim için. Havada özgür oluyorum, coşuyorum, eğleniyorum. Bulutlar arkadaşım oluyor. Beni bir o yana bir bu yana savuruyorlar. Kendimi serbest bırakıyorum. Sonra bir bakıyorum, etrafımı sarıyor diğer uçurtmalar. Arkadaşlarım geliyor. Enes, Cem ve Ömer uçuyoruz hep beraber, yükseliyoruz güneşe. Aniden bir yağmur çiseliyor. Sahibim Armağan beni indiriyor. Bütün uçurtmalar aşağıya çekiliyor. Armağan beni çekerken ipim kopuyor. Enes, Cem ve Ömer’in de ipleri kopuyor. Gökyüzünde özgürce uçuyoruz. Arkadaşlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar. Arkadaşlarımı çok seviyorum. Onlarla uçmanın zevkine varıyorum. Ertem ERENER 3B
BEN BİR UÇURTMAYIM Merhaba! Ben bir uçurtmayım. Rengim sarı, ipim ise yeşil. Beni tutan kişi Mert. Ben onu, o da beni tamamlıyor. Ben olmasam Mert çok üzülür. Çünkü ben onun mutluluk deposuyum. Yine sıradan bir gün. Yine Mert’in elindeyim. Ama o da ne ? Mert bir anlık dalıyor ve beni elinden kaçırıyor. İşte o an boğazım düğümleniyor ve ağlamak istiyorum. Mert arkamdan koşuyor ama beni yakalayamıyor. Çok üzülüyorum. Dağları, tepeleri hatta ülkeleri aşıyorum. Bir türlü Mert’i unutamıyorum. Haberlere çıkıyorum. Turistlerin dedikodu konusu oluyorum. Ama bunlar benim umurumda bile değil. Tek umurumda olan şey Mert! Ben Mert’in yanında olmak istiyorum. Hiç bir ümidim kalmadı derken ama o da ne? Aşağıya bakıyorum ve Mert’i görüyorum. O da beni görüyor. Hemen alçalıyorum. Mert beni tutuyor ve tekrar uçuruyor. Sonra eve gidiyoruz ve beni bir daha hiç bırakmayacağına söz veriyor. Birlikte mutluca yaşıyoruz… Ömer Faruk ÇAM 3B
44
HAVA DEĞİŞTİ Bir bakarsın yağmur yağar, İnsanlar ıslanmamak için koşar. Bitkiler memnundur halinden, Yağmurdan sonra coşar.
BULUT Keşke bulut olsam Onlar gibi özgürce, Hayatı doya doya yaşasam.
Yağmur yağıp ta, Güneş açtığında, Yedi renkli gökkuşağı, Uzanır gökyüzünde boydan boya.
Keşke bulut olsam. İstediğim yere uzansam. Canımın istediği durumu yaşasam. Benim pamuktan bulutum. Hayat sana güzel, Sen her yeri gezersin.
Kar yağdığında tüm doğa Bürünür beyazlara. Herkesi etkiler, Dondurucu soğuğuyla.
Ama bir gün gelir, O güzel damlacıklarını Bırakıp gidersin. Şekilden şekile girersin. Bizleri özendirirsin. Arda ÇİÇEK 4B
Çocuklar çok mutlu olur, Kar yağınca. Okullar da tatil olunca, Doyulmaz kartopu savaşına? Bir başka güzel olur Güneşliyken hava. İçimizi ısıtır İçimiz kıpır kıpırdır. Ceylin CANATAR 4A
45
ÇEVRE
HAVA
Güzel çevrem, Senden öğrendim renkleri, Seninle öğrendim saymayı, Seninle fark ettim olayları.
Kar yağıyor, Yağmur yağıyor Arap kızı camdan bakıyor. Ama artık güneş çıktı, Arap kızı kaçıyor.
Sen olmasan nerede yaşayacaktı hayvanlar? Nerede ötecekti cırcır böcekleri, kuşlar? Nerede kavga edecekti gergedanlar? Nerede zıplardı ceylanlar?
Güzel çevrem, Sen varsan eğer, Senin içinde yaşar, Seninle var olur tüm canlılar. Ege NALBANT 4B ÇEVRE Seninle büyür, Seninle yaşarım. Bahçelerinde koşar, oynarım. Rengarenk çiçekleri koklarım.
Çocuklar dışarıda, Çığlık çığlığa koşuyor, oynuyor. Doyulur mu bu havaya, Daha ne istenir başka. Oyun oyna doyasıya. Kar başladı yine, Tüm çocuklar evde. Soba başı sıcacık. Annem yanımda yumuşacık. Yeni yıl dileklerim aklımda, Aklım biraz karışık.
Bu karlı havada, Çocuklar kar topu Oynamaya alışık. Acaba dışarı çıksam, Annem bana kızar mı azıcık? Mertcan METİN 4B
Her köşen bir başka güzel, İçinde akar şelaleler. Kuşlar ötüşleriyle, Ruhlarımızı besler. Hiç doyamam sana. Hiç kıyamam sana. Seni bozanlara, Kızarım ama! Tutku Naz ARIKAN 4B
46
KUĞULAR Suyun üzerinde süzülürken Bakılmaz doyulmaya. Seyretmeyene de kızılır, Kaçırana da…
ÇEVRE Bir çevreme baktım. Sanki dünyamı parlatan bir kapı. Güneşin altında konuşan sincaplar. Sanki çevre, benim yuvam.
Bu güzellik nereden geldi? Nereden geldi bu yetenek? Gelinlik giymiş kuğular, Ev hanımı olmuşlar! Dila Sude TECER 4B
Bir çevreme baktım. Çocuklar gülüyor, Kuşlar uçuyor. Neşe içinde coşuyor. Bir çevreme baktım. Bulutlar bana gülümsüyor, Herkes çevreyi seviyor. Ona iyi bakıyor.
ÇEVRE Deniz, dağ, göl, Akarsu, nehir, Hepsi doğanın bir Parçası değil midir?
Onu biz yarattık. Ona biz baktık. Onun sayesinde anne, baba olduk. Mutlu mutlu yaşadık.
Çevreme ağaç dikeceğim, Sararan ekinleri biçeceğim, Ağaçları büyütüp, Kuşları besleyeceğim. Benim güzel çevrem. Hiç bozulmayacak. Ağaçlar büyüyüp, Kuşlara yuva olacak. İpek TEKLİ 4A
Bir de baktım ki çevreme, Ağaçlar üzgün duruyor. İnsanlar onları korumayınca. Korumalıyız ağaçları, Solumalıyız temiz havayı. Elis EZİCİ 4A 47
BEŞERİ UNSURLAR Beşeri unsurlar Gün geçtikçe Etrafımızı sarar.
BÜYÜK DOĞA Yüce dağlar Üstad ağaçlar Oyuncu çimenler Dalgıç göller
Hayvanların, Bitkilerin Yaşam alanlarını kaplar.
O dağlar ne ilginç En tepesi kar Aşağısı orman En büyüğü Everest
Bu unsurların artmasına İzin vermeyelim. Yoksa temiz hava, Doğal alanlar, Kalmayacak yarınlara. Korhan ACAT 4A
O ağaçlar çeşit çeşit İnsan bakınca şaşırır Köknar´çam Kızılçama ne demeli O güzel çimenler Üstünde neşeli çocuklar Durmadan oynuyor Güzel sesleri etrafı çınlatıyor O büyük göller Tuzlu tatlı sodalı İçinde rengarenk balıklar var En büyüğü Van gölü. Yaşar YAĞMUR 4A
48
HAVA OLAYLARI Hava olayları olmasaydı, Hayatımız ne kadar değişirdi? Yağmur yağmasa; Ağaçlar nasıl büyürdü?
HAVA OLAYLARI Hava güneşli, girelim denize. Haydi, serinleyelim, sıcak mı oldu ne? Güneş bir alev topu, kızartıyor beni. Kıpkırmızı oluyorum, tıpkı bir domates gibi.
Hava olayları iyiki var! Güneşli günde kaybolursak, Güneş gösterir yerimizi. İyiki var hava olayları.
Hava karlı, çok üşüdüm ben. Kar yağıyor, etraf bembeyaz oldu. Bulutlar bir sinir küpü, çarpışıyorlar sürekli. Kavga etmeyin, çarpılırız sonra.
Bazen nefret ederiz rüzgardan. Ama yaz gelsin birden değişir, Fikrimiz ,düşüncemiz. İyi ki var hava olayları! O bizi yaşatıyor, Biz de onunla yaşayacağız! Tüzün Mert TÜLÜ 4B
Hava rüzgarlı, haydi uçurtma uçurmaya Biraz serin oldu, olsun idare eder, Rüzgar çok kuvvetli, uçuracak sanki beni Uçurtmam güzel uçuyor, neredeyse kaçacak! Hava yağmurlu, şıpşıp yağıyor Bardaktan boşanırcasına yağıyor. Bulutları kim üzdü? Niye ağlıyor bunlar? Ağlamayın bulutlar, Siz ağlayınca tüm renkler solar. Yasemin ÇAKIR 4B 49
SANKİ
BULUT Bulut benim kedim gibi Oda beyaz Oda yumuşak Oda bulut kadar değerli
Bulut sanki, Bir uçak. Süzüle süzüle Uçuyor gökyüzünde.
Bulut sanki Dokuz canlı kedi Bir ayrılıp bir birleşiyor Gökyüzünde.
Güzel bulut Bazen tavşan Bazen küçük bir kız Şekline bürünüyorsun
Bulut sanki Özgür bir kuş, Zinciri yok Uçuyor gökyüzünde.
Bembeyaz pamuk gibisin Berak ve güzelsin Benim canım bulutum Ağlama ! üzülme
Bulut sanki Bir hortum Su akıtıyor Yeryüzüne
İstemem ağlamanı Ama yağmur yağmazsa Yaşar mı ki canlılar? Sen en iyisi mutluluktan ağla ! Ece AKYURT 4B
Bulut sanki Beyaz pamuk Yorulup Pamuk tarlasına düşen
GÜZEL BULUT Güzel bulut, Al beni o güzel koynuna. Sımsıkı sarıl bana, O bembeyaz vücudunla.
Bulut sanki Bir priz Sinirlendiğinde Şimşek çakan
Bulut sanki Bir hayalet Elimi soktuğumda İçinde geçen
Tut beni yumuşacık kollarınla, Gezdir beni ömrüm boyunca, Sımsıkı tutun bana, Sakın bırakma!
Bulut sanki Bir tiyatrocu Şekillere girip duruyor, Gökyüzünde. Çağan Efe GÜNAYDIN 4B
Bir şekilden , Bir şekle, Beni bırakma geride! Yoksa düşerim yere!!! Aslı AYDIN 4B
50
YÖNLER Yönler doğu, batı, kuzey ve güney Çubuk yöntemi, Yosun yöntemi ile buluruz yönleri. Kutup yıldızı da gösterir. Baktım karınca yuvasının ağzına, Buldum güneyi orada. Yönler önemli hayatımızda. Cemre Deniz KURU 4A
KARDEŞ YÖNLER Kuzey, Güney, Doğu, Batı. 4 kardeştirler bunlar. Birbirlerini sever. Ama bir türlü kavuşamazlar.
YÖNLER Kuzey soğuktur, Güney sıcaktır. Doğu güneşi doğurur, Batı aydınlıktır, batırır.
Doğu kardeşten güneş doğar. Batı kardeşten güneş batar. Kuzey, Güney kardeşler ise, Birbirlerini farklı yönde arar.
Onların arasında olanlar da vardır. Kuzeydoğu, kuzeybatı, Güneydoğu, güneybatı Onları saymasak olur mu? Bir daha yol göstermezler, Küserler bize sonra.
Acıyorum bu kardeşlerin haline. Kavuşamadılar birbirlerine. Farklı yönde olsalar dahi, Kardeş sevgisi hep sürekli!!! Gamze BAYAR 4B
Önümüz gösterir bize kuzeyi, Arkamız gösterir güneyi, Diğerlerini de söylerdim ama, İkisi de yanı başında. Bakarsan sağına, soluna görürsün Doğuyu da batıyı da. Duru KOYUNCUOĞLU 4B
51
KUZEY, GÜNEY, DOĞU, BATI Kuzey, güney, doğu, batı. Ana yönlerdir, bunların adı. Hayatımın baş köşesinde Kuzey, güney, doğu, batı. Ağaçların ve taşların Yosunlu yüzleri, Kutup yıldızının Göz kırptığı yeri, Gösterir kuzeyi. Kuzeyle doğu arası Kuzeydoğu, Güneyle batı arası Güneybatı. Bunların adı Ara yöndür. Ana yönlerin Arasındadır. Selin Deniz AKDOĞAN 4A
52
KURTULUŞ SAVAŞI Genç, yaşlı demeden. Savaşa katıldı hepsi. Bizleri, vatanı kurtarmak için büyük, küçük Kendilerini attılar tehlikeye. Top sesleri yankılanıyordu, O dağın yamaçlarında. Bu bir ölüm kalım savaşı, KURTULUŞ SAVAŞI! Babalar cephede, oğullar hazırlanıyor. O top sesleri kulağımdan çıkmıyor. Büyük adamlar sığmıyor hafızama. Ya o kanlı, yaralı, umutsuz kalpler… Ya o kalpler nasıl onarılıyor? Tabi ya savaşı kazanarak. Bu olaylar olurken arkada Türk kadınları, Cephane taşıyorlar, Bebek battaniyelerinde. O bebeklerde olacak birer kahraman, Elbet zamanı gelince. Peki, Mustafa Kemal ne dedi? YA ÖLÜM, YA HÜRRİYET! Zaferi kazandık Ama bir sürü can vererek. Her 30 Ağustos ‘da kutlamalar oluyor. Tüm Türkiye çalkalanıyor. Sizlere teşekkür ederim Atam ve silah arkadaşları! Yasemin ÇAKIR 4B
KURTULUŞ SAVAŞI Bombalar yağıyor her yerden, Ölüyor askerlerimiz, Yanında olmak isterdim askerlerin, Hepsi savaşıp şehit oluyor. Eline silahını almış ölüyorlar, Her tarafta kılıç, kurşun, Siperler parçalanıyor dört yönden, Gerekirse Canımı feda ederim Türkiye için! Yiğit ALPAN 4A SAVAŞTIK Herkesin yüzünde acı Top mermilerinin sesi Seslerin biri “Ah” diyor diğeri, “Bu benim vatanım!” diye bağırıyor.
Hemşirelerin işi çok Düşmanlar çok sayıda Silah yok, cephane yok. Ama memleket sevgisi var, Bu milletin gönlünde. Duru KOYUNCUOĞLU 4B
53
MEHMETÇİK Ey Mehmetçik! Bu vatan için, Cesurca savaşıp Canını hiçe saydın. Bu toprakları korudun, Düşmanlara bırakmadın. Ne kadar övünsek azdır, Gururluyuz seninle, Sen bizim başımızı dik yaptın. Bayrağımızı göklerde dalgalandırdın. Bu can, bu güzel vatana Feda olsun. Sıra bana gelince, Ben de koruyacağım vatanımı Gücümün yettiğince. Kaan KILIÇ 4A
GÜZEL CUMHURİYET Ey Cumhuriyet! Seninle kavuştu bu ülke Mutluluğa Karanlık günlerin ardından. Bir güneş gibi Doğdun üzerimize. Bağımsızlık, özgürlük Barış getirdin bize. Seninle, Eğitimle gelişti bu ülke Sevinç, Coşku getirdin bize. Hür, güzel bir ülke Seninle uyandı Doğan güne Ey güzel Cumhuriyet! Emre AKÇA 4A
54
DEPREM Yer sarsılıyor, Evler yıkılıyor, Malım, mülküm derken Kaybediyoruz her şeyi. İnsanlar üzülüyor, Boşuna dövünüyor. Yaşananlar hiç ders olmuyor. Önlemler alınmıyor. Her defasında canlar gidiyor, Mal gidiyor, Ne yazık ki gidenler Asla geri gelmiyor! Ece TEMURTAŞ 4B SELLER Seller aldı götürdü canları, Su bastı şehirleri. İnsanların hayatı, Gitti cahilliğimizden. Yaz gelince dereler kurudu. Evler dere yataklarına kuruldu. Kimse düşünmedi sonunu, Olan zavallı insanlara oldu. Görkem DÖNMEZ 4B
55
SEVGİLİ KÜÇÜK PRENS’E, Kitabını büyük bir zevkle okudum. Seni tanıdığım için çok mutluyum. Sen çok zeki ve çok iyi birisin. Gezegenini ve oradaki çiçeğini çok özlediğini biliyorum. Kesin o da seni özlemiştir. Belki şu an onun yanındasındır. Kitabın başında senin çok zeki biri olduğunu anladım. O yılana keşke hiç dokunmasaydın! Senin sayende dostluğun ve arkadaşlığın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bilmediğim sözcüklerin anlamlarını öğrettin bana. Küçük Prens, artık benim de vaktim dolmak üzere. Sana tavsiyem, yaşadığın her günün değerini bil. Sevgilerimle… Arin ÖZBALTACI 4B
SEVGİLİ KÜÇÜK PRENS, Senin kitabını okudum ve filmini izledim. Senin yaşam öykünü oradan öğrendim. Sen hiç üzülme. Çiçeğin güvende ve koyunun da sapa sağlam. Asteroitinde bir değişiklik olmadı. Sen çok cesur ve maceracısın. Nereden mi anladım? Tabi ki gezegenini terk edip, diğer gezegenleri gezmenden. Hayal gücün çok güçlü, çok da akıllısın. Büyüklerin düşünemediğini sen bir görüşte nasıl anladın? Küçük Prens, çok şirinsin ve sevecensin. Seni asla unutmayacağım. Sen bana dürüstlüğü, yardımseverliği, dostluğu, maceracılığı öğrettin. Sevgilerimle… Çağan Efe GÜNAYDIN 4B
56
ARKADAŞLIK OLMASAYDI Arkadaşlık olmasaydı, Eğlence olmazdı. İyi günde kötü günde, Yanımda hiç kimse olmazdı.
ARKADAŞIM OLMASA Arkadaşım olmasa; Sıkılırdım. Kimse olmazdı yanımda Düşüncelerimi paylaşacağım.
Canım oyun oynamak ister, Oynayamazdım, arkadaşım olmadan. Üzülür, ağlardım sıkıntıdan. Hep uyurdum , hiç uyanmadan. Efehan EFE 4B
Kim oynayacaktı benimle? İyi günde, kötü günde Kim olacaktı yanımda? Arkadaşım olmasa.
Arkadaşım olmasa; Ne yapardım ben? Şu koca dünyada. Boşa giderdi topum… Emre AKÇA 4A
ARKADAŞLIK NE DEMEK? Arkadaşlık ne demek? İşte bu bir yaşam felsefesi. Dostluk, sevgi bağı. Vazgeçilemeyen… Arkadaşlık olmasa, Kim bana söyleyecekti Yanlışımı doğrumu. Kim oynayacaktı benimle, En güzel oyunları, Bıkıp, usanmadan, Kim çekecekti nazımı. Alp Kılıç ASLAN 4B
57
Arkadaşlık Yok. Ne demek, Hiçbir şey.
YOK
ARKADAŞIM OLMASA Arkadaşım olmasa Eğlence, Sevinç Nedir? Bilemem.
Çağıramam yanıma, Eğlenemem hayatla. Boş geçer zaman, Sen olmadan.
Arkadaşım olmasa, Oynamanın, Mutluluğun, Tadını bilemem.
Değişir çok şey, Sen olmadan Geçer fark etmeden zaman, Sonsuzluğun büyüsüyle.
Arkadaşım olmasa, Sevmek, Gülümsemek Nedir? Bilemem.
Ama yok, Yok. Hiçbir şey yok, Arkadaşım yoksa.
Arkadaşım olmasa, Top oynamak, Bisiklet sürmek, Zevk verir mi bana? Sarper TECER 4A
Televizyon, Bilgisayar, Arkadaşımın yerini Tutamaz hiçbiri. Arkadaşım, Gel. Eğleniyor muyum sence? Sensiz yerlerde. Arkadaşım, Sesleniyorum sana. Sen olmayınca, İstemiyorum oynamak. “Eğleniyorsun.” Mektubu geldi. Kara mizah, Sensin bu değil mi? Ada Beşir BAYRAKTAR 4A
58
TREN Trenler, trenler Bizi alıp götürürler, Kimi yolcu taşır, Kimi yük. Hayat güzel olmaz, Trenler olmasa, O raylar boş kalır, Yükler taşınmaz.
KEDİ Küçük kediler çok sevimliler. Et yer. Süt içerler. Minik sevimli kediler.
Hızlı trenler, Hızlı giderler, Acelesi olanlar, Hızlı trene binerler. Hasan DİNLER 4A
Yumuşacıktır tüyleri. Vazgeçemediğim hayvanlardan biri. Küçük küçük kulakları. Minik kırmızı burunları.
Kıvrık kıvrık kuyrukları. 4 ayakları. 2 boncuk gözleri. 2 tane de minik patileri. Çok tatlı kedilerin hepsi. Ilgın Yağmur DAYE 4A
59
TRAFİK Trafikte kurallar, Taşıtlar, yayalar, Caddeler, sokaklar, Kaldırımlar ve geçitler var. Işıklı işaret cihazı görünce, Kırmızıda dur! Sarıda hazırlan! Yeşilde geç! İşte levhalar, Yaya geçemez! Taşıt giremez! Hızlı gidilmez!
SORUMLULUK OLMASAYDI Bir sabah uyandım. Annemin çağırmasını bekledim. Ses seda yoktu, Mutfağa gittim. Annem yoktu. Kahvaltıyı hazırladım. Servisi kaçıracaktım. Aşağıya indim. Servis yoktu. Evimiz yola yakındı Okula gittim, sırama oturdum. Öğretmen gelmedi. Keşke sorumluluk olsaydı. Sorumsuzluktan çabuk sıkıldım. Beykan Emir İÇEN 4B
Ama ne yazık ki, Levhalar görülmez, Kurallar ise dinlenmez. Bunlara nasıl ceza kesilmez? Kaan OLCAR 4B
60
ÖĞRETMENLERİM Birinci sınıfta tanıştım, İlk öğretmenimdi. Şimdi dördüncü sınıfım. Düşünüyorum şimdi ta o eski günleri… Nasıl geldim bu günlere diye düşünüyorum, Tabii ki öğretmenlerim sayesinde. Sınavlara giriyorum, çıkıyorum, İyi ders çalışıyorum. Öğretmenlerimi dinliyorum. Çünkü onları seviyorum. Ece BOZDOĞAN 4A
61
MERSİN Benim güzel Mersin’im Güzel memleketim. Masmavi denizim, Parlayan güneşim. Canım mersin’im benim. Yemyeşil tarlaların, karlı dağların, Şirin ilçelerinle Ne de güzelsin.
. CANIM MEMLEKETİM Mersin’im benim, Canım memleketim, Burnumun üzerindeki portakal çiçeğim, Sahildeki meleğim.
Yemyeşil yaprakların arasında, Sarı, turuncu renkler, Pırıl pırıl parlıyorlar. Güneşi bir başka yansıtıyorlar. Dila DÖNMEZ 4B MERSİN Akdeniz kıyısında Bir inci gibisin Mis gibi kokuyor Portakal¸mandalina çiçeklerin
Mis kokulu limon bahçeleri, İçinde oynayan çocuk sesleri, Akdeniz’de bir yıldız sanki, Say say bitmez güzel memleketim.
Denizin temiz İnsanların sıcak kanlı Deniz kıyısında Sıcacık bir ilimizsin.
İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet fethetti, Sen ise benim gönlümü. Her gelenin gönlüne girersin, Gidenin ise aklına.
Dağlar, ovalar Mis gibi ormanlar, Bunları hepsi Senin içinde. EY GÜZEL MERSİN Barış Berk KİNEŞCİ 4A
Dağlarının arkasından söken şafak, Sen gönlümü aldın bırak. Ufuk çizgisinin altındaki balıkçılar, Seninle aşık oldu denizlere, Senin sevginle. Yaren ÇELİK 4A
62
MERSİN Mersin Akdeniz Bölgesi’nin kıyılarında Konya, Adana, Karaman, Antalya şehirlerine komşu ve Toros Dağları’nın eteğinde bulunan bir sahil kentidir. Bir gün balığa çıkan Mersinli balıkçılar kıyıya dönerken gördükleri köpek balığının peşine takılırlar ve balığı yakaladıktan sonra paylaşırken balığın bağırsakların da Mersin yazılı olduğunu görürler. Bundan dolayı şehre Mersin adı konulmuştur diye bilinir. Mersin’in iklimi; yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve yağışlıdır. Yazın sıcağından korunmak için yaylalara çıkılır. Bitki örtüsü makidir. Narenciye, turfanda sebze ve meyve yetişir. Tarihi yerleri çoktur. Korikos Kalesi, Cennet Cehennem Obrukları, Kız Kalesi, Kanlı Divane’dir. Tantuni ve cezeryesiyle ünlüdür. Deniz ve kara taşımacılığı, çiftçilik halkın gelir kaynaklarındandır. Yiğit Kaan KAHRAMAN 4A
YEDİ UYURLAR Efsaneye göre, Yedi Uyurlar adında yedi kişi varmış. Bunlardan bir tanesi Müslüman olmak istemiş ama oradaki bir kişi buna izin vermemiş ve hepsini öldürmeye karar vermiş. Onlar da bir mağaraya gitmişler ve orada Tanrıya dua etmişler. Tanrı dualarını kabul etmiş ve çok hızlı bir şekilde mağaranın kapısına örümcek ağı örmüş. Onlar da yüzyıllarca uyuya kalmışlar ve uyandıklarında şehre inmişler. Yanlarında eski para olduğu için şehirdekiler şüphelenmişler ve onları yakalamışlar. Fakat Yedi Uyurlar birdenbire ortadan kaybolmuşlar. Mersin’in ilçelerinden birisi olan Tarsus’ta bulunan Eshab-ı Kehf Mağarası onların uyudukları mağara olarak bilinir ve ziyaret edilir. Zeynep Mina GÜLER 4A
63
ÜLKEM Bir yarım adam var içinde, Uzanır boydan boya dağlar. Çaylar, Burunlar, Körfezler, İçinde 81 şehir Hepsi de bir birinden şirindir. Bir şehirde yaşıyorum güzel mi güzel. Bu bir sahil kentidir. Platolar, Toros Dağları Verimli ovalar, Güzel koylar ve Akdeniz. Neçirvan Mir DOĞAN 4A
64
BENİM DÜNYAM Benim dünyam çocuklarla dolu. Çiçekler çok, ağaçlar gür, hayvanlar mutlu, meyveler bol. Benim dünyamda herkes mutlu ve huzurludur. Çocuklar çileği çok sever, bu yüzden en çok çilek yetiştirilir. Güneş portakaldan, yıldızlar limonlardan, ay ayvadan yapılmıştır. Muzdan oyuncaklar, karpuzdan evler bile var. Kuşların cıvıltısı çocuklara neşe katar. Şekerden bulutlar gülümser gökyüzünde. Mevsim hep yazdır çünkü çocuklar en çok yazı sever. Bir de baharda gökkuşağının üzerinde yürümeyi. Badesu ÖZEL 5B
HAYALiM Bir yer düşlüyorum. Çikolatalarla, şekerlerle dolu Çiçeklerin açtığı, Çocukların hep güldüğü. Bir yer düşlüyorum. Savaşların, gözyaşının olmadığı Ormanların yanmadığı, İnsanların sevgiyle kucaklaştığı. Mert ŞAHİN 5A
FİL VE GEYİK Büyük bir fil geldi göle Hızlı hızlı içti suyu Küçük bir geyik geldi göle Yavaş yavaş içti suyu Fil son damlayı ona bıraktı Geyik güldü Geyikle filin arkadaşlığı Böyle başladı. Emir AKKURT 5A
ÇEMBER Uzun boylu bir çocuk Güzel mi güzel köpeği Köpeği güzelmiş, hızlıymış ama Geçememiş ateşten çemberi Batuhan Arda KİBRİT 5B
65
BİLGİ HAZİNELERİMİZ Kitaplar, beyaz ve sarı sayfalar üzerine yazılan harflerden oluşan bilgi hazinesidir. Bir kitabı elimize aldığımızda ilk yaptığımız şey çoğu zaman önüne ve arkasına bakmaktır. Her şey kitabın içindedir. Kitaplar, nar gibi birçok bilgiyi içinde taşırlar. Kitabın dışına bakanlar bu hazineye ulaşamaz. İçine girenler, sabırlı olanlar ulaşabilirler bu hazineye. Üstünkörü okuyanlar kaybederler. Okumak, dünyanın en değerli hazinesidir. Eşsiz kütüphanelerdir kitaplar. Kazançlı çıkmak elimizde. Kemal Gürhan ARSLAN 5B
ALTIN KİTAP EFSANESİ Çok eski zamanlarda, bir kitapla ilgili efsane anlatılırmış. Altın kitap efsanesini kitap okumayı seven herkes bilirmiş ama bu kitap hakkında konuşmak yasakmış. Şila, bunun gerçek olduğunu düşünüyormuş. Okulda bir gün öğretmenine efsaneyle ilgili sorular sormuş, öğretmeni çok kızmış. Eve gitmiş ve eşyalarını toplamış. Duyduğuna göre bu kitap yerin merkezindeki bir şehirde saklıymış. Buraya ormandan açılan bir kapı varmış. Ormana gitmiş ve kapıyı açar açmaz içeriye yuvarlanmış. Günlerce yürümüş. Şehre geldiğinde gördüklerine inanamamış. Şehir komple kitaplardan yapılmaymış. Bazı kitaplar sokaklarda yürüyormuş ve kendi aralarında konuşuyorlarmış. Dolaşmaya başlamış. Şehrin tam ortasındaki ağaç dikkatini çekmiş. Altına gittiğinde sandığı görmüş. Açmış ve kitap içindeymiş. Etrafına bakmış kimsenin görmediğinden emin olunca alıp çantasına koymuş. Eve doğru yola çıkmış hemen. Eve geldiğinde odasına koşup hemen kitabı çıkarmış çantasından. Okul elbiselerini giyip, okula koşmuş. Önce müdürüne göstermiş kitabı, sonra arkadaşlarına. Kitabın içinde doğanın gizemleri saklıymış. Herkes okuyabilsin diye okulun kitaplığına koymuş kitabı. Mutlu olarak evine dönmüş. Ali Burak ÖZCAN 5B
66
DÜŞÜMDEKİ PRENSES Başımı yastığa koydum. Gece gibi simsiyah saçlarıyla, bembeyaz teniyle ve kıpkırmızı dudaklarıyla gelecekti, biliyorum. İnanmayanlar da vardı, mesela abim Efkan. Ne desem bir baş sallardı ve hiçbir şey olmamış gibi kıkırdayıp başka odaya giderdi. Ama emindim, biliyordum gelecekti. Uykuya daldım yavaşça. “ Ben geldim.” dedi Pamuk Prenses, “Haydi elimi tut da kaçalım bu düşten.” Sımsıcak, sıkı sıkı tuttu ellerimi. “Bir. İki. Üç. Atla haydi.” Atladık. O kocaman düş baloncuğunun içini sonsuz bir boşluk kapladı. Prensesin düş ülkesindeki sarayına gittik. Orada oyunlar oynadık. O kadar hızlı geçti ki zaman, Prenses, artık seni evine götürmeliyiz demeseydi sabah olduğunu anlayamayacaktım. Uyandım. Koşarak evde abimi aramaya başladım. Abim, annem, babam hatta küçük köpeğimiz bile uyanmıştı. Gördüm onu, beni almaya geldi diye bağırdım mutfağa koşarken. Abim biraz şaşkın bana baktıktan sonra yine başını salladı. Sonra inanmak gerçekten de güç dedim kendime. Kıkırdadım tıpkı onun gibi. Kahvaltı yapmak için masaya oturdum. Aysu ÇAM 5B
BİR KIZ VARMIŞ DÜNYADA Bir varmış bir yokmuş. Çok uzun zaman önce kalbur henüz yokken, kuşların olmadığı bir ormanda yaşarmış Cind. Annesi çok güzelmiş. O doğmadan önce annesi küçük sarayın bahçesinde bir dilek tutmuş. “Kızımın kan kırmızısı dudakları, simsiyah saçları olsun.” demiş. O gece gökyüzü açıkmış ve o doğduğu anda bir yıldız kaymış. Bunu halk uğursuzluk sayarmış. Kız annesinin dilediği gibi güzelmiş. Birkaç gün sonra ormanın karanlık bölgelerinde yaşayan cadı bu güzel kızın haberini almış. Güzellikler onu kızdırımış. Bebek için büyülü, küçük bir yastık hazırlamış. Saraya vardığında kraliçenin huzuruna çıkmış ve hediyesini vermiş. Hediyeyi çok beğenen kraliçe hemen Cind’in başının altına koymuş yastığı. Derin bir uykuya dalmış Cind. Pamuk yanakları sönmüş önce, kırmızı dudakları solmuş. Cadıyı yakalamışlar ama Cind artık yokmuş. Uzun yıllar boyunca hiç yıldız kaymamış bu güzel ülkede. Duru OKUYAZ 5A
67
ANNEM Güneş sen uyanınca doğuyor Uyandığında gözlerimi kamaştırıyorsun Sen uyuduğunda, gün bitiyor. Sen olmadığında akşam oluyor.
CANIM ANNEM Büyüdüm, Hızlı hızlı büyüdüm. Sevgini hiç esirgemedin benden. Kapalı yollarımı açtın, Hızlı hızlı yürüdüm. Benim canım anneciğim. Mustafa Gökhan ARSLAN 5A
Sen gündüz kalbimdesin Sen gece kalbimdesin Babam aklıyla çözüyor her şeyi Sen kalbinle çözüyorsun. Zafer Şiar KONYAR 5A
ÇOCUKLAR Çocuklar eğlenirler. Coşup, mutlu olmak isterler. Kuşlar gibi uçmak isterler. Çocuklar ay gibidirler. Parlarlar karanlıklarda, Gökkuşağı gibi göklere uzanırlar. Dalya BALCI 5A
68
CESUR HAYVANLAR Her zamankinden daha mutlu bir sabaha uyanmıştım. Tüm orman çok mutluydu. Rüzgar, kötü düşüncelerimi alıp götürüyordu. Meyvelerim her zamankinden daha güzeldi. Güçlü, göbekli bir avcı geldi yanıma. Balta vardı elinde. Dibime kadar geldi, baltasını tam havaya kaldırdı ki, tüm hayvan dostlarım etrafını sardı. Avcı, hayvanlara bakıp alaycı alaycı gülmeye başladı. Hayvanlar daha da çok kızdı. Arkalarına sakladıkları baltalarını çıkardılar. Bir anda sustu avcı ve bir anda koşmaya başladı. Koşarken arkasına dönüp bakmıyordu bile. Hayvan dostlarım gülmeye başladı bu kez, ben de katıldım onlara. O adamı bir daha hiç görmedim ormanda, yakınlarımda… Karin TULUK 5A
KEDİ Gelecekte bir dünya İçinde küçücük bir ev Evde simsiyah bir kedi Gerindi ve evi yedi Senasu ÖZEL 5B SERÇE Küçücük bir serçe Ellerime kondu. Ellerime konunca Dünyalar benim oldu. Küçücük bir seçe Öyle güzel ki Tüylerini okşayınca Kalbim tatlılıkla doldu. Kerem KUYUCU 5B PİKNİK Ormana gitsem Kurt, aslan, tavşan Tüm hayvanlar güzel. Ağaçlarla dolu, Çiçekler birbirinden güzel. Piknik yapsam bir de Mis gibi havayla dolsam. İbrahim Efe KAYA 5A
GÖKKUŞAĞI Yağmur yağar, güneş açar, Çocuklar sokağa çıkar. Renk renk olur her yer. Nerede bu gökkuşağı? Eliz ŞAHİN 5B
69
MEŞE AĞACI Yıl 1956. Bir sonbahar gününde tanıştık. Şimdi yaşlı bir kadın olsa da o zamanlar domates gibi yanakları, kestane gibi gözleri olan küçük bir kızdı. Adı neydi? Nereliydi? Neden buraya gelmişti? Aslında bu soruların hiçbirini umursamamıştım. Merak ettiğim tek şey, kestane gözlerinin neden sadece bana baktığıydı. Bir gece dostum çam ağacıyla geceyi izlerken yanıma geldi. Yeni taşındıkları için okulda hiç arkadaşı yokmuş. Dertlerini anlattı, sınıfını, öğretmenlerini, büyüyünce ne olmak istediğini anlattı, içini döktü. İlk defa birinin bana canlı muamelesi yaptığını görüyordum. Dedesinin bastonu kadar boyu vardı ama düşünceleri bir dünya kadar büyük ve güzeldi. Benimle yıllar boyunca, geceler boyunca konuştu. Büyüdü. Çocukları, torunları oldu ama o hala bu evde benimle konuşmaya devam ediyordu. Dostluğumuz yıllarca devam etti. Bir gün can yoldaşım, yaşlı kadın bir hastalığa yakalandı. Daha az gelmeye başladı yanıma. Benim yaşım onun yaşından biraz daha fazlaydı. Ama ömürler değişebiliyor. Son kez yanıma geldiğinde önce uzun uzun sarıldı gövdeme, yapraklarımı okşadı. “Küçücük bir kızken tanıştım seninle, düşlerimi süsleyen ağaçtın sen. Hayatımın en güzel anlarını yaşadım senin gölgende. Ayrılık zamanı geldi. Ben şimdi gidiyorum ama sana iyi bakacaklar merak etme.” dedi. O güzel kestane gözlerinden iki damla yaş aktı. Bu güzel dostumu son görüşümdü. Melisa ÜNAL 5B
GÜNEŞ Masmavi gökyüzünden Bize göz kırpar Işığını uzatır Isıtır, aydınlatır. Geceleri kaybolur gökyüzünden Gider buralardan Başka bir gökyüzüne Başka insanlara, başka çocuklara. Yağmur BEYAZTAŞ 5A
70
HAYALLERİM VE KİTAPLARIM Leo, kitap okumayı çok seven bir çocukmuş. Her gece uyumadan önce okumaya bayılırmış. En sevdiği kitaplar hayvanlarla ilgili olanlarmış. O gece uyumadan önce babasının doğum gününde aldığı kitabı okuyormuş. Birden kendini ormanın tam ortasın da bulmuş. Fil ve zürafa kavga ediyormuş. Fil, zürafanın boyuyla; zürafa da filin kilolarıyla dalga geçiyormuş. Leo, anlam verememiş gördüklerine. Neden kavga ettiklerini sormuş. Bugün basketbol maçları varmış. Fil hızlı koşamadığı için maçı kaybetmeleriymiş kavganın sebebi. Leo, isterlerse onlara yardım edebileceğini söylemiş. Fil ve zürafa çok sevinmiş bu duruma. Hemen takım arkadaşlarına haber vermişler. Tüm takım toplanmış. Kral aslan, sevimli tavşan, zıpzıp kanguru, muzlar efendisi maymun. Leo annesinin odaya yaklaşan sesiyle veda etmiş dostlarına. Yarın yine geleceğim demiş onlara. Annesi geldiğinde gülümsüyormuş. Baturalp DOĞADAN 5B
EN İYİ ARKADAŞIM Zamanın birinde bir evde, yaşlı anneyle oğlu birlikte yaşarmış. Çocuk sorumluluk almadan, kendi istediği gibi hep mutlu yaşamak istiyormuş. Büyüdükçe bildiği her şeyi unutmaya, basit kelimelerle konuşmaya başlamış. Kuru bir ağaç gibi hissetmiş kendini. Arkadaşları onunla konuşmak istemiyormuş. Bir gün yalnız başına bahçede dolaşırken, ağacın altında kitap okuyan annesini görmüş. Yüzündeki gülümsemeden komik bir şey okuduğunu düşünmüş. Annesinden kitabı istemiş ve ağacın altına oturup okumaya başlamış. Bir anda kendini merdivenlerden aşağı inerken bulmuş. Merdivenlerin altındaki kapıdan ışık sızıyormuş. Kapıyı açmış ve kendini farklı bir dünyada bulmuş. Kocaman ağacın dallarından yaprak gibi sarkan kitapları ve onlara ulaşmaya çalışan mutlu çocukları görmüş. Kitabı okudukça kendini bazen ormanda yürürken, bazen ayda koşarken, bazen de deredeki taşların üzerinde kurbağa gibi sek sek oynarken görmüş. Saatlerin nasıl geçtiğini fark edememiş. Aradığım dünya aslında çok yakınımdaymış, diye düşünmüş. O günden sonra boş vakitlerinde kitap okumak için can atmış çünkü dost olmuş kitaplarla. O günden sonra, çantasında kitabı olmadan hiç çıkmamış evden. Eren ATAKAN 5B
71
GİZLİ KÜTÜPHANE Ailemle birlikte yaz tatilinde İstanbul’a gittik. Topkapı Sarayı’nı dolaşırken gözüme bir kapı çarptı. Arkasında ne olduğunu öyle çok merak ettim ki ailem bir şeylere bakarken fark ettirmeden kapıyı araladım. Etrafıma baktım kimsenin görmediğinden emin olunca kendimi içeri attım. Birkaç adım attım kapı arkamdan kapandı, içerisi karanlıktı. Telaşla kapıyı ararken bir düğmeye çarptım ve içerisi aydınlandı. İçerisi koskocaman bir kütüphaneydi. Kitaplara doğru büyük bir merakla ilerledim. Bir kitap vardı aralarında en büyüğüydü kitapların. Ciltliydi ve filmlerdeki büyü kitaplarına benziyordu. Üzerinde büyük bir cadı şapkası resmi vardı. Heyecanım gittikçe artıyordu. Raftan almaya çalıştım ama kitap okul çantamdan bile ağırdı. Taşıyamadım ve yere düşürdüm. Kitabın sayfaları açıldı. Bu kitap farklıydı, inanamadım gördüklerime. Kitaptaki merdiven resmi üç boyutluydu. O kadar gerçek görünüyordu ki insanın adım atası geliyordu. Dayanamadım ve adım attım. Bir anda kendimi gerçek bir merdivenin içinde buldum. Merdiven aşağıya doğru uzanıyordu ve sonu görünmüyordu. İnmeye başladım. Bir süre sonra ayağım takıldı, dengemi kaybettim ve top gibi yuvarlanmaya başladım aşağıya doğru. Gözlerimi açtığımda yatağımın tam önündeydim. Dün gece uyumadan önce cadılarla ilgili okuduğum kitap başucumdaydı. Annemse şaşkın ve gülümseyen bir ifadeyle odamın kapısından beni izliyordu. Batuhan OĞUZ 5B
GİZLİ SANDIK Erdem o gün erken uyanmıştı. Okula doğru yavaş yavaş yürüyor, şarkılar söylüyordu. Birden bir kağıt çarptı gözüne. Başta umursamadı sonra merak edip aldı kağıdı. Bu bir hazine haritasıydı. Gördüklerine inanamadı. Çünkü harita hazinenin yeri olarak onların evinin altını gösteriyordu. Koşarak eve döndü, bodruma girdi. İçerisi kara kedinin tüylerinin rengi kadar karanlıktı. Yürümeye çalışırken bastığı yer hareketlendi, bir anda o karanlık bir boşluğa dönüştü. Erdem paraşütle atlayan bir adam gibi düşüyordu aşağıya. Bir anda yumuşak bir yüzeye düştü ve ileriden gelen bir ışık gördü. Işığa doğru yürüdü merakla. Gül rengi sandık tam karşısındaydı. Sandığı açtığında tüm karanlık aydınlandı. Aslında hala yatağındaydı ve henüz kalkmamıştı. Rüyaymış dedi kendi kendine. Kalktı ve okul için hazırlanmaya başladı. Onur Alp DİLEK 5A
72
SAATİM Odam da bir saatim var Kıpkırmızı bir kenarı var Tik tak diye sesi var Saatimin içinde okları Hep kovalamaca oynarlar Hiç durmaz yorulmazlar Diğer yöne koşmazlar
ÇİKOLATA Sordum anneme çikolata nerde Bütün evi aradım bulamadım yine Oyuncaklarımın içine Bütün gizli yerlere Akşam oluyordu neredeyse Bütün gün bitiyordu yine Yorulmuştum artık Çikolatam nerede Geldi annem yanıma Çikolatamı verdi Ama artık canım Çikolata çekmedi Alara ALPAR 5B
Saatimin sayıları Oklara gülümserler Sırayla dizilmişler Oklar koşar onlar hep aynı yerdeler Hep bir şenlik var saatimde Hiç üzülmez ağlamaz Hep gülerler neşeyle Sanki her gün bayram onlara İdil YAZICI 5B
PENCERE Güneşli bir günde Kitap okuyorum pencerede Kuşlar konup pencereme Diyorlar ki gelsene. Aysu LÜLECİOĞLU 5A GÜNEŞ GÜLÜMSÜYOR Güneş parlıyor da parlıyor, Hayatı aydınlatıyor. Güneş ışıldıyor da ışıldıyor, Hayata neşe katıyor. Güneş bize hep gülümsüyor, Acaba arkadaşımız mı olmak istiyor? Tolga METİN 5A 73
MUTLU NOELLER İçeriye baktığımda küçük kız kar küresiyle oynuyordu. Çok mutluydu, gülüyordu. Camını açık unutmuştu. Annesi kapatmasını söyledi ve gitti. Hafif kar yağıyordu. Çocuklar savaşıyordu sokakta. Kimisi de kardan adam yapıyordu dallarımın altımda. Güzel mi güzel, tatlı mı tatlı, ballı mı ballı, elmalı mı elmalı bir koku geliyordu. Sanırım annesi kek yapmıştı. Keşke yiyebilseydim, tadabilseydim… Yemeğini yemiş ve aşağıya inmişti. Arkadaşlarına katılmış oyun oynuyordu. Akşama doğru babası geldi. Ellerinde rengarenk süsler ve malzemelerle dolu poşetlerle. Sevinerek babasının kucağına atladı. Poşetlerde neler olduğunu sordu. Babası, sürpriz olduğunu söyleyerek merdiveni almak için bodruma gitti. Adeta bir çam ağacı olmuştum, gıdıklanıyordum. Çünkü babası bu yıl çam ağacı yerine beni süslemeye karar vermişti. Her yerim pembe, mor, yeşil, sarı süslerle kaplıydı. Yeni yıla dakikalar kala tüm komşularıyla birlikte altımda toplandılar. Şila, Tıntış ve Pıntış bile vardı aralarında. Annesi yaptığı elmalı, mis kokulu pastayı dağıttı. O sırada büyük bir gürültü koptu, ışıklar yandı, etraf şenlendi. 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1 ve asıl şenlik şimdi başladı. Mutlu Noeller şarkısı söylenmeye başlandı, oyunlar oynandı, yeni kardan adamlar yapıldı…. Hepimiz için uyku saati artık gelmişti. Kalabalık evlere dağıldı, çocuklar yataklarına isteksizce gittiler bu gece. Işıklar söndü, dallarımla rüzgarın konuşması kaldı sokakta. Aleyna Nur DERTSİZ 5B
ŞİİRDE HAYALİM Bir yer var. Güneşin bana döndüğü, Küçük kalbimi ısıttığı, Bana ışığını verdiği bir yer. Öyle bir yer ki; Rüzgarlar esiyor, Uçurtmalar uçuyor, Çocuklar hep gülüyor. Dilay YALÇIN 5A
74
ÖĞRETMENİM Okumayı yazmayı, Anneye babaya iyi davranmayı, Düşüncelerimi açıklamayı, Sen öğrettin öğretmenim. Dağları tepeleri aşmayı, Gökyüzüne çıkmayı, Başarılı olmayı, Sen öğrettin öğretmenim. Tonguç Efe NURCAN 5B
MAVİ MELEK Seninle tanıştım anasınıfında Seni gördüğüm gün sanki bir rüya Mavi iyilik meleğim benim Sana baktığımda Gökyüzünü gördüm daima Öğretmenim denizimsin benim Yüreğin denizden bir dünya Sadece bilgi değil, Sen içindeki incilerden verdin bana Mina GÜNDÜZ 5A
ODTÜ KOLEJİ Dışında oyun parkımız, İçinde büyük sınıflar. Öğretmenlerimiz bizi sever Hep sarıp sarmalar Kapandığında üzülürüz Açıldığında mutluyuz biz çocuklar. Eylül BEZCİOĞLU 5A
OKUL Yağmur yağıyor, Eğleniyor çocuklar. Zil çaldığında Koşuyorlar sınıflarına. Kitaplar uçuyor derslerde Bilgiler çoğalıyor Öğretmenimiz bizi Annemiz gibi öpüyor. Ceren DAĞ 5B
75
ATAM Senin gibi bir lidere yazmak hiç de kolay değilmiş. Duygularımı anlatmak istedim, içimdeki coşkuyu ifade etmede kelimeler yetersiz kaldı. Seni anlatmak istedim, nereden başlayacağımı bilemedim. Atam, sen yoktan Türkiye Cumhuriyet'ini var ederek; yoklukta bile vatan sevgisi, azim ve akıl ile düşmanlarla savaşılabileceğini dünyaya gösterdin. Devrimlerinle çağdaş ulus olmayı öğrettin. Senin yıllar önceki ilkelerin günümüzde hala geçerliliğini sürdürüyor ki bu da bize ne kadar ileri görüşlü olduğunu bir kez daha öğretiyor. Sen olmasaydın, seni anlatmak için bu harfleri yan yana getiremezdik. Ben şanslıyım Atam, senin yarattığın Türkiye Cumhuriyeti'nin bir genciyim. Nefes aldığım sürece ışığım, güneşim, yolum sensin. Seninle varım, seninle yürüyeceğim. Sana kelimelerle teşekkür edemem. Sana ancak senin istediğin gibi bir Türk genci olarak teşekkür edebilirim. Rahat uyu Atam, emanetin onu yüceltebilmek adına kalbimin ve beynimin en değerli yerinde. Sen de öylesin. Aksel KONAR 5A
76
SICACIK ELLER Ben daha küçücük bir tohumdum. Beni toprağa koyan o yaşlı elleri hala hatırlıyorum. Korkuyorum bazen. Soğuk bir baltanın gövdeme inmesinden ve hayatımın geri kalanını bir ev eşyası olarak geçirmekten korkuyorum. Yanıma ne zaman biri yaklaşsa kalp atışlarım hızlanıyor. O an tekrar bir tohum olup yaşlı adamın ellerine dönmek ve uyumak istiyorum. Bu ağacı kessek ne çok işimize yarar sesleri gelmeye başladığında bunun bir rüya olmasını diliyorum. Neyse ki şanslıyım. Benimle ilgilenen, beni seven küçük eller de var. Bir metreden daha çok yaklaşırsa o kötü sesler. Onlar araya giriyor ve dağıtıyor kötü adamları. Olmayacağını biliyorum ama olursa son bir kez anılarıma bakın, benim yerime siz bakın. Dila Yasmin YILMAZ 5B
DOLU(N)AY Osman okul çıkışı aya baktı, ayın şekli değişmemişti. Uzun süreden beri bu konuşuluyordu her yerde; ay dünyaya inecekti, hem de onların evlerinin hemen yanına. Saatine baktı. “Daha çok var.” dedi. Zaman geçtikçe daha çok korktuğunu fark etti, eve gidip beklemeye karar verdi. Bakkala uğradı bir sürü yiyecek aldı. Eve girdi ve saklandı. Saatine baktı, tam zamanıydı. Pencerenin önünden izlemeye başladı sokağı. Ay inmiyordu, silgi büyüklüğünde dolu yağıyordu. Koşup televizyonu açtı. Astronotlar ayın atmosferde parçalandığını söylüyordu. Neyse ki korkulacak bir şey yoktu. Bir süre sonra durdu ama yerler dolu ay oldu. Atahan SİNEKOĞLU 5A
ANAHTAR Mahmut o gün çok sinirliydi. Çünkü öğretmen onu kitap okumaya zorlamıştı. Bilge sözleriyle yine; “Her sayfa, bir kapı açar.” demişti. Kitap ona kapı gibi değil, bir uçurum gibi geliyordu. Eve gidince birkaç sayfa okumak istedi, yine sıkıldı ve bıraktı. Uyuyayım bari diye düşündü. Rüyasında ıssız bir çölün tam ortasında buldu kendini.Biraz yürümeye başladı. Etrafta hiçbir şey yoktu. Bu sıkıcı yerden kurtulmanın yollarını aradı. Uzakta bir yerde bir yükselti gördü. Yaklaştığında çok şaşırdı. Bu bir kitaptı. Yine mi kitap, diye düşündü. Sonra açmaya karar verdi kitabı. Daha çok şaşırdı. Kitap bir kapı gibiydi. İçine girdiğimde şaşırtıcı bir şekilde evime, yatağıma döndüm. Sıkıcı hayatımdan kurtulmanın yolu budur belki de diye düşündü. Belki de öğretmenim doğru söylüyordur. Cemre ONBAŞLI 5A 77
BİR ÖYKÜ YAZDIM Bir öykü yazdım; İçinde uçan kuşun kalp çarpıntısı , Şekerle bal var. Yedikçe insanın ağzını tatlandıran, Heyecanlandıran… Bir öykü yazdım, Kalpleri ısıtan. Bir öykü yazdım İnsanı saran. Bir öykü yazdım; Yağmur var içinde, kar var. Bir de güneş, Yürüdükçe insanı ıslatan, ısıtan…
BİR YELKENLİYLE AÇILMAK Evet, bir yelkenliyle açılmak Kuşların kanat çırpışlarını duymak Bir yelkenliyle açılmak Rüzgârın sesini duymak Bir yelkenliyle açılmak Heyecanın doruğuna çıkmak Büyük gemilere meydan okuyarak “Düüüüüüt” diye kornaya basmak Bir yelkenliyle açılmak Balıkların güzelliğini görmek Bir yelkenliyle açılmak O rüzgârı yüzünde hissetmek Bir yelkenliyle açılmak Denizlere meydan okuyarak Özgürlüğün tadını çıkarmaktır Barbaros BARUT 6A
Bir öykü yazdım; İçinde savaşın kaygısı, Kardeşliğin, özgürlüğün mutluluğu var. Sevinince, ağlayınca akan gözyaşları… Bir öykü yazdım; İçine bütün dünyayı sığdırdım. Aytaç Onur İLBEYİ 6A
78
BİR ZAMANLAR BEN… Bir zamanlar ben de çocuktum, Ben de koştum, güldüm eğlendim. Gökyüzünü inceledim… Kimi zamanlar aldılar, O güzelim misketlerimi, Kimi zaman aldım onların misketlerini, Kazançlıydık yine de hepimiz. Kavga ettik onlarla zaman zaman, Yumruk yedim, dayandım. Yere düştüm, ağladım. Acıdı tatlı canım. Kaynadı bir anda kanım. Onlarla, o arkadaşlarımla, Çok iyi vakit geçirdim. Zamanla… Özledim o günleri ama. Döndüremiyorsun işte zamanı, Güzel anlara, Hep hatırlıyorsun, Tekrar yaşıyorsun, Özlem gideriyorsun. Ahmet Celal GÜNDOĞDU 6A
SOKAKTAN GELEN ÇOCUK SESLERİ Bazen bağırış, bazen çağırış, Tabii bu sesler eskide kaldı, Teknoloji gelişti, Çağımız ilerledi. Eskilerden gelen sesler bunlar, Bağırışlar, çağırışlar… Terli terli koşan çocuklar, Hep beraber sokaktalar.
Bazısı evde balkonda, Bazısı sokakta oyunda, Çocuklar eğleniyorlar, Eğlence çocukları onlar. Neşeli çocuklar, Bağıra çağıra oynuyorlar, Güzelliklerini dünyaya, Devamlı sergiliyorlar. Bartu BÖCÜOĞLU 6A
79
BİR KAHVALTI MASASI Kahvaltımı ediyorum, Bir yandan da düşünüyorum. Ailemle yaptığım, Eski kahvaltılarımı. Her sabah, Annem ocağın başındadır. Babam masanın, Ben ise rüyalarımın. YAZ ZAMANINDA ATEŞ BÖCEKLERİ… Yaz akşamı toplanırız hep birlikte. Ateşböcekleri de olur bizimle.
Annem beni uyandırır, Babam bana bağırır, Ben kalkmasam bile, Kahvaltı beni çağırır.
Yarışmalar yapılır, Eğleniriz el ele. Boylarımız farklı olsun, Yarışabiliriz birlikte.
Kahvaltının kendisi, Evin neşesi. Hepimizi bir araya toplar, Öğünlere fark atar. Boran ALTUNTOP 6A
Saatler çok çabuk geçti. Üzüldü herkes, Yazın bitmesine. Son dakikalarımızı, İyi kullanalım. Ayrı kalacağız, Bu gidişle.
Güzel bir yaz geçirdik, Bu yaz da eğlendik. Yarışmalar, sohbetler, oyunlar… Berfin Zozan İNANÇ 6A
80
EVİMDEN UZAKTA Neden çıktım ben, Evimde huzur içinde beklemek varken. Sanki çıkalı yıllar olmuş gibi, Evimi özledim ben. Kapıdan geçerken, Ne düşünüyordum ben. Hatırlayamıyorum bile… Evimi özledim ben.
SUNAY’IN OYUNCAK MÜZESİNDE Sunay’ın oyuncak müzesinde Gün ağarıyor. Kapılar açılınca, İnsanlar içeri doluşuyor
Denedim diğer evlerde huzurlu olmayı, Ama hep sonuç aynıydı. Anlaşılan tek kendi evimde huzurluyum. Evimi özledim ben.
Sunay’ın oyuncak müzesinde, Bin koşuşturma bin eğlence. Sunay’ın oyuncak müzesinde, Bir şaşırma bir keyiflenme.
Komşularım gitme derken, Aklım neredeydi benim? Keşke onları da görebilsem. Evimi özledim ben. Desmin ALPASLAN 6A
Sunay’ın oyuncak müzesinde, Minik minik süslemeler. Sunay’ın oyuncak müzesinde, Etkileyici tarihler.
SÖZCÜKLER Geldi o gün sonunda, Okuma yazma öğrenmeye, İlk önce okumayı, Sonra yazmayı.
Sunay’ın oyuncak müzesinde, Camekanın ardındaki, Saçı gerçek bebekler; Milyonları etkiler. Ege BAYRAM 6A
Kelimeleri öğrendik, A dedik B dedik, Bunlar birleşti, Kalbimizin bir yerinde oluştu. Sıra geldi sözcüklere, Kelimeleri birleştirdik, Sözcükleri oluşturduk, Gönlümüzden “işte bu” dedik. Çağla UYANIK 6A
81
BİR DİLEK TUT Bir dilek tut Barış için dünyada Kavga olmasın hiç Küsmesin insanlar bu hayata
UZAKLARA, ÇOK UZAKLARA… Annesi öldü, Babası ise hapiste. Bazen diyor kendine ‘Git!’diye, ‘Uzaklara, çok uzaklara…’
Bir dilek tut Dostluk için dünyada Tüm insanlar birlik olsun Mutlu olsun daima
Hıçkırıklar arasında, Dolandı yollarda. Kalbine işleyen bir şarkıydı sanki, Annesinin kulaklarında çınlayan sesi…
Bir dilek tut Sağlık için dünyada Aç kalmasın çocuklar Oynasın doya doya
Anılarla dolu bir dünya, Evin içinde mahsur kalan bir çocuk, Çaresiz, umutsuz, Ne yapacağını dahi bilmeyen…
Bir dilek tut Mutluluk için dünyada Huzur içinde yaşasın herkes En önemli şey bu hayatta Ece ERTAN 6A
Küçücük yaşlarında yaşadığı onca trajedi, Yaşayamadı çocukluk sevincini. Mutlu olması istendi ondan, Hiçbir şeyi olmadan… Çocuk aldı eline bez bir çanta, Doldurdu varını yoğunu çantaya. Kaçtı oralardan, Uzaklara, çok uzaklara… Selin ÇOLAK 6A
82
YILDIZLARLA SÖYLEŞİ Seviyorum sizleri yıldızlar… Sizlersiniz sırdaşlarım, Sizlersiniz gözyaşlarımı teker teker silen, Sizlersiniz hayallerime gözlük olan, Sizlersiniz, sizler… Sizler, benim hüzünlü tebessümümsünüz, Sizler, benim maziye ayna tutan ellerimsiniz, Sizler, şarkımın en güzel notalarısınız, Sizler, insanoğlunun en masum yerlerisiniz… Sizler, insanların bütün eksikliklerini didik didik aradıkları yerlersiniz, Sizler, meleklerin evlerisiniz, Sizler, bir çocuğun bir türlü sayamadığı, ay dedenin iyi kalpli yardımcılarısınız, Sizler, bir insanın tebessümü arkasında saklı mücevherlersiniz… Sizler, hasretin umutlarısınız, Sizler, özgürlüğün damarında dolaşan kansınız, Sizler, benimsiniz benim, Hepinizi sakladım içine şiirimin! Öykü Sanem ATASOY 6A
SOKAK KEDİSİ Bizim mahallenin kedisi, Alışmıştı bizim oyunlarımıza kendisi.
Okuldan gelince mahallede çocuklar, Kedi yolda çocukları karşılar, Koşmaya başlardı kaçtıkça çocuklar. İsimsizdi bizim mahallenin kedisi, Severdi bizimle kovalamaca oynamayı. Uzaktan alırdı etin kokusunu, Biterdi o zaman bizimle, Artık kovalamaca oyunu. Sarıydı rengi sapsarı, Toplandık mahallelinin bütün çocukları, Bizde sarman koyduk adını. Severdi mahalleli bizim Sarmanı, Okşanınca kuyruğunu sallardı, O da çok sevildiğini anlardı. Gel zaman, git zaman Bizim gibi büyümüştü Sarman. Göktuğ UÇAK 6A
83
OYUNCAK DÜKKANININ BÜYÜSÜ Bir oyuncak dükkânı Çeker kendine çocukları Hapsolmuş ruhlar Plastikten bedenler
ÇOK UZAKTA BİR GEMİ Çok uzakta bir gemi, Al, götür beni, Başka diyarlara, Başka dünyalara.
Mutluluktur çocuğa Verilen bir oyunla O dükkândır hayali Kalbinin çarpış hızı
Sıkıldım bu hayattan, Soğudum bu insanlardan. Biri kızgın, biri sitemli, Önceden her şey güzeldi.
Giriverir içeri Pembe gül kokulu Masumiyetin simgesi Oyuncaktan armağan O eşsiz gülüşle
Çiçekler, böcekler vardı, Dört bir yanımızı sarmıştı. Geldi birisi, Yıktı hayallerimizi.
Oyuncak dükkânı Hayaldir sattığı Birkaç bez parçası Çocukların dünyası
Belki başka yerde, Çiçekler vardır. Onlarla beraber, Yasıyorlardır.
O anki kararsızlık Nedendir kim bilir Kaybolur hayal diyarında Gökkuşağında umutla
Ben de onlardan biri olmak, Doğanın esiri olmak istiyorum. Her şey güzel olsun, İnsanlar mutlulukla dolsun. Selim Han AKMAN 6A
Sıradandır kime göre Çocuk susturucu denir belki de Ama aslında hayaldir Oyuncak dükkânının büyüsü Mihriban Sude TOROS 6A 84
HER NEFES ALIŞIMIZ BAYRAMDIR Her nefes alışımız bayramdır, Her saniyesi coşku dolu. Belki bir yaşama sevinci, Belki bir de umut dolu.
ZAMAN ZAMAN Zaman zaman hayal ederim Bir kuş olup uçtuğumu Gökleri delip geçerken Hep özgür olduğumu
Her nefes alışımız bayramdır, Bir anda gelip geçen. Bazıları için önemli, Bazıları için önemsiz.
Zaman zaman hayal ederim Bir balık olduğumu Masmavi sularda Özgürlüğümü koruduğumu
Her nefes alışımız bayramdır, Tüm kötülüklere karşı. Tüm sıkıntılara karşı. Tüm zorluklara karşı.
Zaman zaman hayal ederim Bir ağaç olduğumu Engelleri yıkıp Özgürce dimdik durduğumu
Her nefes alışımız bayramdır, Belki değerini bildiğimiz, Belki de bilemediğimiz. Fakat hissedebildiğimiz… Tutku YILDIRIM 6A
Zaman zaman hayal ederim Özgür olduğumu Kimseye bağlı olmadan Hayallerimin peşinden koştuğumu… Yağmur ACER 6A
85
EVİM Evim burası mı benim? Burada mı doğup, Burada mı büyüdüm? Ben neyim? Neden yalnızım? Neden benim de bir ailem yok? Kaderim bu mu benim? Ben neyim? Buranın dışarısında, Başka bir dünya mı var? Sadece ben değil de, Benden başkaları mı var? Neden bana gülüyorsunuz? Bende sizin gibiyim. Anlamıyorsunuz.. Yoksa değil miyim? Acaba bu dört duvarlı, İçi su dolu akvaryum mu, Benim özlem duyduğum, Onun için ağladığım evim? Umut Sidar POLAT 6A 86
OLASILIK Savaşsız bir dünya mümkün mü? Çoğu insan benim gibi düşünüyor ve cevap “HAYIR” imkansız. Neden biliyor musunuz? Çünkü insanların hepsinin güç ele geçince gözleri döner. Size kısaca anlatayım: Savaş iki ülke arası bozuldu diye olmaz. Hitleri düşünün, ülkesini kurtardığını sandı ama tek yaptığı umutları çiğnemek yok etmekti. Bu tür insanlar hep vardır, onlar yüzünden her gün binlerce kişi ölüyor. Buna sonumuzu kendi elimizle hazırlamak denir. İnsanlar o parlak kırmızı düğme ellerine geçince deliriyorlar, bu onların suçu olmasının yanı sıra öncekilerin de suçu. Tarih boyunca birbirimizi katlettik çünkü hep en güçlü olmak istedik. O güzel parlak düğme her şeyin sonunu getirir. Basıldı mı geri dönüşü yoktur. Sadece “BOOM”. Her şey kül… Bu aslında tarih boyunca tekrarlandı. Fark ettiyseniz çoğu Hollywood filmlerinde olduğu gibi kötü adamlar hep Rus, Kanadalı, Fransız, İngiliz, Alman, Çinlidir. Eğer Amerikalılar dünyayı bu kadar kurtarmak istiyorsa neden Irak’ta, Uzak Doğu’da, Afrika’da adam öldürmekten vazgeçip askerlerini geri çekmiyor. Çünkü petrol var efendim. İnsanların hiç bitmeyen ve dinmeyen istekleri gün geçtikçe artıyor. Size söylüyorum, lütfen saçma sapan isteklerinizi azaltın ve aptalca isteklerinizi kesin, size yalvarıyorum. Savaşsız bir dünya olmasını umut ediyoruz ama bunun asla gerçekleşmeyeceğinin farkındayız. Çünkü insanın yaratılışında “hırs” kavramı vardır. Alperen AKYOL 7A
DEĞER BİLMEK Hayatta herkesin kapısını çalan, eline geçen büyük küçük birçok fırsat olur. Kimi bunları değerlendirir kimi ise farkına varmaz, kaçırır. Kaçırdığımız fırsatların bazıları küçüktür, telafi edilebilir; bazıları ise hayatımızda dönüm noktası olur. Ardından üzüntü, pişmanlıklar… Kaçırılan fırsatları unutmamalı çok da düşünüp hayatımızı zehir de etmesine izin vermemeliyiz. İyi analiz edip daha iyilerini elde etmeye çabalamalıyız. Fırsat kaçırmak, umut yitirmeye dönüşür. Umut yitirmek ise her zaman cesaretsizliğe götürür. Elimizdeki fırsatları da kaçırmamak için çaba ve emek harcamalıyız. Bunlardan en iyi şekilde yararlanmak bizim elimizdedir. Yeter ki bunun farkına varalım ve elimizden kayıp gitmesine izin vermeyelim. Fırsat yaratmak da onu kaçırmak da insanın kendi elindedir. Fırsatlar sen ona gitmedikçe sana kendiliğinden gelmez, kendin yaratırsın. Sadece yaratmak yeterli midir? Kaçıp gitmesi de çok kolaydır. Bir anda uçar gider ellerinin arasından. Ne olduğunu dahi anlamadan baka kalırsın ardından. Serhat DOĞAN 7A
87
SAYFALARIN İÇİNDE KAYBOLMAK Okuduğumuz kitaplardan bize ne kalıyor? Farkında mıyız? Şöyle bir düşünüyorum da, bazen okuduğum kitaplardaki kahramanların yerine kendimi koyardım. Kimi zaman onlar gibi olmaya çalışır, kimi zaman iyi ki o değilim derdim. Örneğin ‘’İdil’in Dağınık Saç Günü’’ kitabındaki kız tam da benim gibiydi. Bir de bana okunan kitaplardan bir sonuca ulaşırdım. (Sıcak ocağa dokunmamalıyız, yabancılarla konuşmamalıyız) gibi. Bunlar bize kalanlar bence. Öte yandan başkalarının hayatlarında yaşanan şeyler de bize ders verebilir, değil mi? Mesela Alexandre Dumas’ın romanı ‘‘ Monte Cristo Kontu’’ndan ‘hayatta hiç kimseye iftira atmamalıyız, aksi takdirde o kişi bir gün çıkıp öcünü çok kötü alır’ diye bir ders çıkartabiliriz. Ama bence bir kitaptan gerçekten bize bir şey kalması için içinde kaybolmak gerekir. Okudukça devam etme isteğinin gelmesi gerekir. Okumak insana huzur verir aslında, yani kitaplardan bize kalan tek şey bize verdiği yaşam dersleri değildir, değil mi? Çünkü okumak için insana zaman gerekir, zamanı da insan kendi yaratır ve yalnızca bunlar değil, bize bir sürü bilgi de kalır. Örneğin, sümüklü böcekleri tuz eritir veya kedilerin bıyıkları koparsa yürüyemezler. Bu tip bilgiler de kalabilir bize. Ama esas önemli olan, bizim ne düşündüğümüzdür değil mi? Bence önemli olan o bilgileri, kitapların bize verdiği dersleri yorumlamaktır. Kendi düşüncelerimize göre bize kalanları seçmektir ve hayatımızda uygulamaktır. Kitapların bize ne vermek istediğine değil, bizim ne aldığımıza bakmaktır. Deniz KORKMAZ 7A
İNSAN SADECE KENDİSİ OLMALI İnsanlar sürekli birilerine özenirler. Mesela ondaki elbise çok güzel ben de alacağım, onun saç rengi çok güzel ben de aynı renge boyatacağım ve bunun gibi birçok şeyler var. Sizce bir insan kendisi olmaktan korkar mı? İnsanlar, bu yüzden kendisi olmak istemiyor çünkü başkalarının ne dediklerini çok fazla umursuyorlar. O benim hakkımda şöyle dedi, şu benin dış görünüşümle dalga geçti, hemen değişmeliyim, diyen insanlar var. İnsanların değişmek istemelerinin sebepleri nelerdir? İnsanların değişmek isteme sebebi diğer insanların onun hakkında konuşup, dalga geçmeleridir. Sizce insanların yaptıkları şeyler doğru mudur? Yaptıkları şeyler çok çirkin şeylerdir, çünkü bir insanı kendi bedeninden soğutmaktadırlar. İşte bu yüzden insanların birçoğu değişmek ister halbuki kimsenin söylediklerine aldırmamalılar çünkü bu bizim hayatımız ve değişip değişmeyeceğimizi veya neyin bize yakışıp yakışmadığını en iyi biz biliriz. Tanrı herkese bir beden vermiştir. Herkes ister ya da istemez ama bu bedeni taşıma görevi onundur. Bu bedeni değiştirirse eskisi gibi olamaz. Hani bir vazo yere düşer ve kırılır toplayıp yapıştırsan bile eskisi kadar güzel olamaz, işte ben insan bedenini buna benzetiyorum, insan bedeni bir vazodur. Onu bozarsanız bir daha eski haline getiremezsiniz. Biliyorum, bahsettiğim şeyler değişmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıyor fakat bazen yapılan değişiklikler insana iyi gelir ve eğer değişmeyi gerçekten kendisi istiyorsa bu onun elindedir. Kimse o kişiye karışamaz, değişmek herkesin hakkıdır ama insan yine de kendisi gibi olmalıdır, önemli olan budur. Gül Neveser SEVİM 7A 88
Hayatta her şey sözcüklere bağlıdır. Duygular, düşünceler, hayaller… Bir sözcük hayatımızı değiştirebilir. Ama bazen yaşadıklarını sözcüklere dökmek zordur. Çünkü ne kadar çok sözcük yazsan da hala kurduğun tümceler yaşadıklarını, hissettiklerini tam olarak anlatmaz. Bazen yaşadıklarını sözcüklere dökmeye hiç uğraşmazsın çünkü boşuna uğraştığını bilirsin. Neler neler söylesen de karşındaki kişi seni anlamaz ya da anlamak istemez. Bu yüzden tümce kurmaktan korkarsın. Çünkü sonunda hayal kırıklığı olduğunu baştan sezersin. Ama ne olursa olsun sözcükleri kullanmak zorunda kalırız. Yoksa karşındaki kişiyle nasıl iletişim kurarız? İşte sözcüklerin önemi de böyle bir şey. O yüzden herkes konuşurken dikkat etmeli. Karşıdakinin kalbini mi kırdı, sevindirdi mi, acaba ne hissediyor, bunları düşünmeliyiz. Hem de karşındaki kişi hassas bir insansa çok daha dikkatli olmak gerekir. Kısacası konuştuğumuz her insanı düşünmeliyiz. Eğer düşünmezsek onların duygularını önemsemeyen, kalp kıran bir bencil olabiliriz. İpekçe KUŞATMAN 7A
DİL KILIÇTAN KESKİNDİR Dil, kılıçtan keskindir derler. Doğru söylemişler. Kurduğumuz tümceler, tümceleri oluşturan sözcükler aslında bizi yansıtır. Aklımızdan ne geçiyorsa onu sözcüklere dökeriz. Sözcükler bazen kalbimizi kırar bazen bizi mutlu eder. Ama sözcükler çok güçlüdür. Bu yüzden atalarımız dilin kılıçtan keskin olduğunu söyler. Bir insan kendini sözcüklerle anlatabilir. Konuşarak kendimizi ortaya çıkarabilir, belli edebiliriz. Ama bazen o sözcükler bizi üzer, ağlatır. İşte üzülünce anlarız sözcüklerin ne kadar güçlü olduklarını. Bir sözcük bile insanı ağlatmaya yetebilir. Bir sözcük tüm duyguları anlatır. Bu yüzden şiirler, denemeler, yazılar vardır. Ve bir şiir okuduğumuzda ya da bir şarkı dinlediğimizde ‘resmen beni anlatıyor’ dememizin sebebi de budur. Bazı insanların çok şarkı dinlemesinin nedeni şarkı sözlerinde kendisini bulmasıdır.
89
GEÇMİŞ Mİ, GELECEK Mİ? Geçmişin bize yardımı çoktur. Yanlışlarımızı öğreniriz, bir sonraki hamleye hazırlanırız... Bu liste böyle uzar gider. Yeri gelir hayatımızı kurtarır, yeri gelir felakete sebep olur. Peki sizce her zaman mı geçmişi kullanmamız gerekir? Günümüzde iki tane grup var: “Nerede o eski bayramlar?” kafasında olan insanlar ve ailesine “Hiç modern değilsiniz!” diye söylenen insanlar. Tabi ki son sözünü ettiğim insanlar, insanlara daha “yenilikçi” gözükür. Fakat bence bu iki topluluğun da kendine has dezavantajları var. “Yenilikçi” grup her zaman ileriye bakmamızı, geçmişi ise bir kenara atmamızı söyler. Ama şu anki kullandığı şeylerin eskiden esinlenerek yapıldığı gerçeğini unuturlar. “Eskici” arkadaşlar ise herkesin eskisi gibi yaşamasını ister. Fakat zaman kavramının hala ilerlediğinin farkında değildirler. Durum böyle olunca millet nereye gideceğini şaşırıyor. Ama “eskici” grubun fark etmediği bir şey daha var: Farkındalık. Geçmişle elbette ilgilenmeliyiz, fakat etrafımızda olanları da bilmeliyiz. Zira gereğinden fazla geçmişte kalmak insanı körleştirir, gelecek için planları olmaz, öylece ortada kalır. Mesela bir zamanlar başka bir şehirde olan bir yakınınıza bir şey iletmek için bir kağıda mektup yazıp, o şehre postalamanız gerekirdi. Ve bu ayları bulurdu. Fakat artık tek bir düğme ile diyeceğimiz şeyin daha fazlasını telefon sayesinde karşılıklı konuşarak iletebiliyoruz.(Her ne kadar radyasyon yaysa da.) Yani gelecek de
fena değilmiş, siz ne dersiniz “eskici”ler? Tabii ki bu dediklerimiz “yenilikçi”leri haklı çıkarmaz. Zira “gelecek” derken geçmişi unutuyor bu insanlar. Ama yine de bu konuda haklı olduklarını söyleyebilirim. Ben size geçmişi bir kenara atın demiyorum, elbette alacaksınız geçmişin güzel yanlarını. Yine de gelecekle biraz daha ilgilenmemiz gerektiği düşünüyorum. Çünkü daha önce de dediğim gibi: Zaman ilerliyor... Kutay KOKULU 7A
90
kendisidir, yaşadığı her andır. Çocukluk hiç çıkartılamaz o aciz yüreklerden, atılamaz. İşte bu yüzdendir ki her insanın içinde laubalilik diğer adıyla şımarıklık vardır ama pek kimse bilmez bunun aslında geçmişe duyulan özlem olduğunu (özellikle öğretmenler). Birçoğu içindeki hırsı uğruna gömmüştür onu çok derinlere, geri kalanlarıysa korkarlar çocuk olmaktan. Çocuk olmaktan korkarlar ama bu korkunun sebebi de esasında hep çocuk kalmalarıdır. Hala çocuk oldukları için herkesin öyle sandığı ama sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek "normal" insanlara özenirler, daha doğrusu onların yaptıklarını doğru zannederler ve hata yapmayı göze alamazlar. Çünkü her hata cezalandırılır ve yine bu hataların doğurduğu pişmanlıklar en çok çocuklarındır. Çocukluk cepte taşınabilseydi pişmanlıklar da cebe atılabilirdi, ama henüz o denli kudretli bir cep yok. Olması da gerekmiyor, eğer kendinizi varlığıyla kandırabiliyorsanız, o çocukluğu çoktan Kaf Dağ'ının arka tarafına göndermişsiniz demektir ama o çocukluğun giderken sizde bıraktıklarını ne siz silebilirsiniz ne de herhangi biri. Zaten o anda anlarsınız, bir çocuğun her yaşta çocuk olduğunu ama artık iş, işten geçmiştir. İçinizdeki çocuk ya çok derinlerdedir ya da sizden sizin ondan korktuğunuz kadar korkuyordur. Korkuyordur korkmasına ama en çok korkunca yakındır size, siz ne kadar uzak tutmaya çalışsanız da. Cepte taşınabilecek çocukluk, çocukluk olarak yaşanamamış kimi zaman hayal kırıklıklarıyla kimi zamansa hayata ilk adımın yetişkinlikle atıldığı bir dünyada gerçekleşir ama o yaşanamayan çocukluk bile içinizde bir şeyler bırakır. Ve o içinizde kalanları anlamlandıramadığınız için çocukluğunuz cebinizdedir. Mehmet Can ÇETİN 7A
ÇOCUK OLARAK YAŞAMAK Çocukluğun cepte taşınması birçok farklı anlam taşıyabilir. Bu kişinin izlediği yola bağlı olarak değişir ve bazen öğretmenlerin ev ödevi verdiği öğrencilerini azarlamalarına, azarlamasalar bile kızmalarına neden olabilir. Mesela ben "yaşımız ne olursa olsun çocukluğu hep cebimizde taşımak" konulu deneme türünde bir metin yazmamın istendiği bir ödevde, çocuk halimizi klonlayıp cebimize koyduğumuzu söylesem büyük ihtimalle çok düşük bir puan alırım. Neyse ki benim tek amacım edebi değer taşıyan deneme türünde bir metin yazmak. Ben Türk edebiyatına katkı sağlayacak bir metin yazmayı amaçlamama rağmen saygı değer öğretmenlerimizi kırmayacak ve yazacaklarımı mantık süzgecinden geçireceğim. Esasında ben bu konuya çok fazla kafa yormamama rağmen birkaç özgün, trajikomik ve haddinden fazla mizahi düşünceye sahibim ama mantık süzgeci bunların birçoğunu tutmaya başladı bile. İlk olarak; çocukluğun cepte taşınabileceğine inanmıyorum. Çocukluk her pantolon vs. değiştirişimizde bir cepten alınıp diğerine konulabilecek bir şey değildir çünkü. Çocukluk insanın 91
Torunlarımıza kadar ulaşmasını istediğimiz fakat şimdiden tüketmeye başladığımız hayatımıza anlam katan miraslar... Etrafımıza baktığımızda herkesin bütün nesillerin yüzünün gülmesi ve hayatın onlar içinde bir ağaçtan ibaret olmadığını düşünmeleri için daha bilinçli olmak. El ele verip miraslarımızı çevreleyip, koruyup, gelecek nesillere torunlarımıza aktarmak. En önemlisi bütün dünya ile bir araya gelip, geleceğin tohumlarını sevgiyle sulamak. Hiç bıkmadan, bilinçli bir şekilde bu eserlerin gelecek nesiller için filizlendiğini görmek, geleceği bir çocuk gibi sevgiyle büyütmek... Melis VURAL 7A
GELECEĞİMİZİ TÜKETMEK... Ben Melis. Bunu okuduktan sonra aklınıza Melis kim? diye sorular oluşabilir. Size kendimi kısaca tanıtacağım. Ben herkes gibi insanım. Ama bunun yanına "geleceğini düşünen" ifadesini eklemezsek anlamsız gelir bu yaşadığımız dünya. Şimdi sizden birkaç şey isteyeceğim. Evinizden dışarı çıkın ama araba yok sadece yürüyeceğiz. Yürümeye başladıktan sonra etrafınızı inceleyin. Ne görüyorsunuz? Bu sorunun cevabını çok iyi biliriz hepimiz. Ağaçlar, evler, nehirler, insanlar… Belki birkaç tarihi eser. Aslında etrafımıza baktığımızda insan iki şey görebilir. Birincisi klasik olarak bilinen şekilleri görüp incelemek. İkincisi biraz değişik gelebilir insana. Bir ağaca bir suya bir tarihi esere bakıp geleceğini düşünmek... Bu düşünce sadece özel insanlara özgüdür diye düşünmüşümdür her zaman. Bu güzel, hayatımıza değer veren dünya miraslarını hepimiz görüyoruz ve tükeneceğini bilmezmiş gibi tüketiyoruz. Peki ya bizden sonraki nesiller? Belki birçok tarihi eser, suyun bolluğu, yemyeşil doğa ileride torunlarımıza okuyacağımız masallarda kalacak. Sizce böyle bir dünya adil midir? Tarihinde neler olup bittiğini, bir kalıntısını bile göremeyen, doğanın yeşilini resmine koyamamış, suya özlemle bakan gözler... Belki hediye olarak geçmişe gitmek isteyen çocukluk düşleri...
ZİNCİR Tavandaki lambaya bakıyor, bir yandan da ödevimi düşünüyorum. Nedir mutluluk? Lambanın zincirleri dikkatimi çekti, nasıl sıkı sıkı girmiş halkaları birbirine, öyle bir zincir nasıl taşıyor bu kadar büyük bir lambayı? Tanımlamaya başladım mutluluğu... Bu zincirin her bir halkası bir mutluluk sebebi olsun. İlk halkası ailem olsun, ikinci halka başarı, üçüncü halka umut, dördüncü halka paylaşmak ve tabi olmasını istediğim diğer onlarca halka... Ama taşır mı bu zincir bu kadar halkayı? Diyelim ki kopanlar olsun, yeter ki iki halkam sağlam olsun. Ailem benimle olsun, bana inanan, bana destek annemle babam olsun, kardeşlerim olsun, çocuklarım olsun. Yuvadır mutluluk, ailedir. Kopan halkaları birlikte birleştirebilmektir. Kötü günlerimizde bir araya gelebilmek ve mutlu olmamız için binlerce sebep bulabilmektir mutluluk. Eğer bir aradaysak yaşadığımız her anımızdır mutluluk... Sude GÖKÇEL 7A
92
UÇAN ARABADA BİR ASTRONOT Bir gün oturup otuz yaşıma mektuplar yazacağımı düşünmezdim. Ben işi zamana bırakan biriyim. Belki otuz yaşındaki halimin okumaya vakti olmaz. Yine de yazıyorum, boş zamanı olursa okur. Ben şu an otuz yaşında olsam zevkle okurdum, nostalji güzeldir! Gelecek ile ilgili çok güzel planlarım var… İnsanlara çocukken büyüyünce ne olmak istediklerini hep sorarlar, genelde doktor, öğretmen tarzı cevaplar alınır. Bu cevapları düşünmemiş ben varım sanırım. Ben küçükken astronot olmak isterdim. Uzayda öylesine süzülüp oradan oraya uçmaları beni çok etkilerdi. Tam olarak ne yaptıklarını bilmezdim, tek işleri uçmak gibi gelirdi bana. Bir ara 2035’de uçan arabaların olacağını okumuştum, şu an otuz yaşındaki Nilsu kesin bunu okurken gülüyor. Ben de olacağını düşünmüyorum. Hayır, uçan arabalar olsa trafiğin hali ne olur? Yol diye bir şey kalmaz ki? Neyse. Onun şu an hangi mesleği yapabildiğini tahmin edebiliyorum. Birleşmiş Milletler’de çalışan, ikinci mesleği çizer olan biri. Belki o kadar değildir. (İnşallah öyledir!) Acaba nereleri kazanmış, nerelerden mezun olmuştur… Bilemem! Belki de hiçbir yer kazanamamış, bir terzinin çırağı olarak çalışıyordur. (Eyvah, benden elişi olmaz!) Şu an karşımdaki otuz yaşındaki insan bana öğüt verebilseydi keşke… Nasıl başarılı olurum, hayatta neler beni ileriye götürür? Bunu sadece zaman gösterebilir. Şu an elimden gelenler notlarımı iyi tutmak, daha da iyi tutmak, hatta sımsıkı kavramak! Geleceğimin iyi olması için geçmişimin de iyi olması lazım. Genelde insanlar çocukken yaptıklarını çok önemsemiyorlar. Bir bilseler ağacın yaşken eğildiğini… Çünkü bazı eğilen ağaçlar bir daha düzelemiyor! Değerli vaktini yazıma ayırdığı için otuz yaşındaki kendime de teşekkür ederim. Nilsu DURAN 7A
AYAKLAR Hiç düşündünüz mü vücudumuz ne işe yarar? Bunun cevabı çok geniştir çünkü vücudumuzda birçok organ, birçok farklı yapılar vardır. Bunlardan bir tanesi de ayaklardır. Ayaklar, birçok işleve sahiptir. Mesela ,birçok varlığın, kendine göre kocaman bir cüssesi vardır ve bu kocaman cüsseyi bazen bir çift, bazen de altı ayak taşımaktadır. İnsanlar yüzyıllar boyunca bu şahane organın işlevlerini keşfetmeye çalışmışlardır. Bu ayakların birçok mucizesi vardır. Atalarımız boşuna dememişler akılsız başın cezasını ayaklar çeker diye. Ayaklar fiziksel olarak birçok şeyi ifade eder. Peki sözel olarak neyi ifade eder? Ayaklar başlangıç veya bitiş noktasıdır. Mesela, film yapımcıları önemli bir sahneyi çoğu kez kahramanın ayaklarından başlatır. Görüntü yavaş yavaş başa doğru kayar. Bir hayvanın ya da bir insanın yapacağı ani bir tepki ya da hareket, onun ayak hareketlerine ya da görünüşüne bağlıdır.Kovboylar bir düello yaparken , ateş etmeden önce adamın ayağına bakıp, sonra bakışlarını yükselterek adamı süzer.Ayaklar birçok şeyi yazı üzerindeyken de ifade edebilir. Bir metinde bir insan anlatılırken, onun baştan aşağı her şeyi anlatılır. İlk önce yüz görünüşü, kıyafeti, sonra ayakkabıları anlatılır. Ayaklar hep altta kalsa bile, her zaman farklı şeyleri, farklı bir şekilde gösterir bize. Onur AKKAYA 7A
93
Bir dünya vatandaşı, küreselleşmenin getirdiği olanakları sonuna kadar önce kendi akıl süzgecinden geçirip kullanabilmelidir. Gözünü kulağını kapamak yerine her zamankinden daha uyanık olmalıdır ki; kullanılmaktan kurtulabilsin. Dünya vatandaşı, özüne ait her şeyi koruyarak evrensel değerlerle bütünleşmenin olabileceğine önce kendini inandırmalı ve sonra bunu ilk olarak kendisinde hayata geçirmelidir ki; çağımızın hastalığı olan kişilik bunalımından kurtulabilsin. Neredeyse içi boşalan ve taraftar sloganı haline dönüşen; demokrasi, özgürlük, barış ve kardeşlik gibi değerlerin içini doldurmalı ve bunu bir dünya vatandaşı olarak kendisinin ve milletinin yararına kullanabilmelidir ki; Ülkesini diğer milletler önünde güçlü kılabilsin. Bize düşen yukarıda saydıklarımızın dışında biraz daha dikkatli ve bilgi çağının olanaklarına hakim bir dünya vatandaşı olabilmekten fazlası değildir. Sera TARHÜK 7A
Dünya vatandaşı bayrağı. DÜNYA BİREYLERİ Dünya vatandaşlığı, yeryüzünde yaşayan insanların tek bir tür olduğu düşüncesinden yola çıkarak, ırk, renk, dil, inanç ayrımı olmaksızın, dünya üzerinde yaşayan insanların, gezegenin vatandaşları olduklarına inanması. Dünya vatandaşlığı, bir insanın yaşadığı ülkeyi ya da milletini sevmemesi ya da kendi kültürünü reddetmesi demek olmayıp, dünya üzerinde meydana gelen ve tüm insanlığı ilgilendiren olaylara karşı duyarlı olması, gezegende yaşayan her bir insanın dünyanın durumu konusunda bir sorumluluk taşıdığını düşünmesidir. Bu sebeple ben de dünya vatandaşı olmaya çabalardım. Bana göre dünya vatandaşı olmak kendisi, ülkesi ve dünyası ile barışık yaşamak demektir. Biz gençler insanlık âleminin bir bireyi olduğumuzun farkında olmalıyız. Çok iyi eğitim yapmalı, birkaç dil bilmeli ve bilişim teknolojilerini en üst düzeyde kullanabilmeliyiz. Dünya vatandaşı olmaya çalışmak fena bir hedef değil. Ama kendisi olmaya çalışmaktan daha iyi bir hedef olamaz. Kabul etsek de etmesek de dünya vatandaşı bizlerden başkası değil. Nasıl olması gerektiğine gelince…
94
ZAMAN Daha dün gibi hatırlıyorum çocukken arkadaşlarımla oynadığım oyunları… Ne çok eğlenirdim. El üstünde tutulurdum hep. Dert yoktu, tasa yoktu. Annem sevdiğim yemekleri pişirince ne kadar mutlu olurdum. Her istediğim olmuyordu elbet, yine de hayat o zamanlar çok güzeldi. Büyümeye başladım sonra. Büyüdükçe yavaş yavaş sorumluluklarım da arttı. Üniversiteyi bitirdim, işe başladım, evlendim ve çocuklarım oldu. Nasıl da geçmişti zaman? Artık ağır sorumluluklarım hatta zorunluluklarım vardı. Çok çalıştım. Bazen zorluklar yaşadım ama zamanla üstesinden gelmeyi de başardım. Kendimi çocuklarıma adadım. Onları büyüttüm ve okuttum. Şimdi ne yapıyorum biliyor musunuz? Sahilde oturmuş, torunlarımla vakit geçiyorum. Şaşırdınız değil mi? Ben de şaşırdım. Sokakta arkadaşlarımla oyunlar oynayan ben nasıl oldu da şimdi torunlarımı eğlendirmeye çalışan yaşlı bir anneanne oldum? Bir şikâyetim yok aslında. Sanırım bu sorunun cevabını biliyorum: döngü. Evet, bu bir döngü; zamanla oluşan ve her şeyi sırasıyla yaşadığımız bir döngü. Peki, zaman nedir? İşte bunun cevabını sizlere ne ben açıklayabilirim ne de bir başkası. Bunu ancak benim gibi yaşlanıp, sıranızı verince kendi kendinize anlayacaksınız. Hayat nasıl da akıp gitmişti… Hem güzel hem de zorlu günler geçirmiştim. Ama buna değmişti. Özellikle bu huzurlu günleri yaşayabilmek için kesinlikle değmişti. Fazla bir sorunluluğum da kalmadı. Şu an denize bakıyorum ve düşünüyorum: öyle bir geçmişti ki zaman… Billur ARIKAN 7B
ZORLUKLARA KARŞI DİRENMEK Zorluklara karşı direnmemiz gerekir. Çünkü zorluklar hep vardır ve kaçış yoktur, ya direneceksin ya da pes edeceksin. Ama ben olsam pes etmezdim, zorluklara ne kadar karşı koyarsan ve direnirsen onlarla o kadar baş edebilirsin demektir. Sonunda pes etmeyince, o zorlukları geçince sevinirsin. Çünkü pes etmemek mücadele etmek demektir. Bu durum aynı fırtınaya direnen ağaca benzer. Yani onun gibi ayaktasın ve o rüzgâra karşı savaşıyorsun demektir. O fırtınada normalde durmak zordur ama o ağaç bir oraya bir buraya sallanıp durur, o fırtınaya karşı gelmeye çalışır, bundan dolayı ya sökülür ağaç ya da sökülmez. Büyükse ve kök salmışsa direnebilecek bir ağaçtır. Hayatta bütün insanların aşması gereken zorluklar vardır. Bu insanlar o zorlukları başararak atlatarak zorluklarla mücadele ederler. İnsanlar hiçbir şeyi zor görmemeli ve yapamam diye de kendini üzmemelidir. Ben bunu başarabilirim diyerek ve pes etmeden bu zorlukların üstesinden geliriz. Yiğit YÜCEL 7A
95
DUYGULARIMIZDA ÇIKMAZ SOKAKLAR Aslında çıkmaz sokaklar ilk bakışta insanın aklına bir şey getirmiyor gibi gelse de biraz daha ayrıntıya inince bize verebileceği çok mesaj olduğunu düşünüyorum. Çıkmaz sokak deyince aklıma gelen şey sadece ıssızlık oluyor benim. Tabii sizin aklınıza ne gelir, bilemem ama sanki o ıssızlığın içinde bir sır, bir yaşanmışlık varmış gibi. O sessizliğin, ıssızlığın içinde çok şey yaşanmış da sonra zaman geçtikçe o kadar ıssızlaşmış gibime geliyor nedense. Bu tıpkı yalnız bir ihtiyarın yaşamı gibi, değil mi? Gençken sanki çok şey yaşamış, görmüş, geçirmiş de sonra o çıkmaz sokaklar gibi ıssız kalmış. Bilmiyorum ama çıkmaz sokak deyince aklımdan bunları geçirmeden edemiyorum açıkçası. Bu ıssız yeri duygularımızla da ilişkilendirebiliriz. Bunu şöyle yaparız: duygularımızın, beynimizin durduğu bazı anlar olur ya işte öylesi anlar bence duygularımızın çıkmaz sokağa girdiği anlardır. Sizce yanlış mı düşünüyorum? Çıkmaz sokaklar, çok geniş çaplı bir kavram. Çıkmaz sokakları her açıdan ele alabiliriz. Herkese göre farklı bir anlamı vardır çıkmaz sokakların. Kimine göre güzel anlarını yaşadığı, küçükken oyun oynadığı unutulmaz bir yerdir, kimine göre bir şey ifade etmez yolun devamı olmayan bir yerdir sadece, kimine göre ise üzüntülerinin yaşandığı yer olabilir. Dedim ya bu kavramı her açıdan ele alabiliriz herkes için çağrıştırdığı şey ayrıdır. Aslında hayatta her şeyin herkese çağrıştırdığı şeyler farklıdır, felsefesini benimsemek gerekli... Ayşe DERİN 7B
KUŞLARIN DİLİ Kuşlar özgürlüğü temsil eder. Bazen kar gibi bembeyaz bazen gökkuşağı gibi rengârenk… Kuşlar gökyüzünde süzülürken bize birçok şey anlatırlar. Bazı insanlar gökten kuşlar geçtiğinde onların özgür dünyalara doğru yol aldığını düşünürler. Bazı insanlar ise kuşların sadece hayvan olduğunu düşünürler. O insanlar kuşların bize ne anlattıklarını umursamaz ve fark edemezler. Oysaki kuşlar sadece bir canlıdan ibaret değildir. Onlar hayatı anlatırlar insanlara. Kuşlardır, kışın keyifsiz soğukluğunun bittiğini baharın neşe verici sıcaklığının başladığını müjdeleyen. Kuşlardır, bir bahar günü rengârenk ağaçların dallarında, yemyeşil çimenlerin yamacında güzel sesleriyle şakıyan. Kuşlardır, bizi ne kadar mutsuz olursak olalım mutlu eden. Ve yine kuşlardır bize bütün o kötü anıları kötü olayları unutturabilecek kadar huzur veren. Tabi ki kuşlar bir tek iyi olan şeyleri anımsatmayabilir. Örneğin baykuşlar insanların içinde korku uyandırabilir. Veya her kuş göze iyi görünmeyebilir. Fakat bütün kuşlar bize bir şeyi anlatır, bir şeyi hatırlatır. Kuşların anımsattıkları her bireyin bakış açısına göre değişir. Bir insan için martılar denizi anlatırsa başka biri için balıkları anlatabilir. Kuşların uzun yıllardır bizim hayatımızda yerleri vardır. Örneğin eski Türk boyları bir avcı kuşu totem seçip onu kutsal bellemiştir. Bunun dışında kuşların özelliklerini kendimizle ilişkilendirerek kullanıyoruz. Saflığımıza ‘’kuş akıllı olmak ‘’ sözünü kullanmamız buna örnektir. Ayda ACAR 7B
96
SEKSENLERDE ÇOCUK OLMAK… Bir topun peşinde koşmak mı, seksek oynamak mı? Yoksa kendi yarattığın oyuncağın büyüsüyle doyasıya oynamak mı? Hangisi size daha yakın geliyor diye sorsam sanırım birçoğumuz “hiçbiri” cevabını verecektir. Şu andaki teknolojik imkânları ve oyuncak çeşitliliğini düşündüğümüzde bunların hiçbiri bize çekici gelmiyor. Oysaki anne babalarımızın çocuk oldukları dönemdir seksenler. Bırakın bilgisayarı, renkli televizyonun olmadığı hatta birçok evde televizyonun bulunmadığı yıllardır. Ancak komşuluğun, dostluğun, arkadaşlığın, paylaşımın doyasıya yaşandığı yıllardır… Bu nedenledir ki çocuklar evlerde tek başına oynamak yerine şimdi bizlerin beklide adını hiç duymadığı oyunları gruplar halinde mahallelerinin sokaklarında oynarlardı. O zaman şimdiki gibi büyük siteler, alışveriş merkezleri yoktu. Çocuklar hafta sonlarını AVM’lerde değil birlikte oyunlar oynayarak geçirirlerdi. Siyah beyaz çocukluk fotoğraflarını da unutmamak gerek. O zamanlarda çocuklar kendi oyunlarını da yaratırlardı. Örneğin atlastan şehir bulmaca oynarlardı. Bir de bayram önceleri olan kıyafet alışverişini de unutmayalım. Biz yani zamane çocukları ise bunları yapmak yerine bütün gün bilgisayar başından kalkmıyor, bütün hafta sonunu ise alışveriş merkezlerinde geçiriyoruz. Tabi bunun bir diğer nedeni ise teknolojinin zararları. O zamanlarda ne bilgisayar var, ne ipod, ne de diğer teknolojik aletler. Bir tek televizyon vardı. O televizyon ise tek bir kanalı yayınlıyordu, bu nedenle çocuklarda ne zaman çizgi film denk gelirse onu izliyorlardı. Şimdi bir geçmişe dönüp baktığımızda asıl çocukluk o dönemlerde yaşanıyormuş. Bence çocukluğumuzu yaşayıp teknolojiye biraz ara vermeliyiz. Beril KAPLANCIK 7B
ÇOCUKLAR HEDEF DEĞİLDİR Hiçbir zaman çocuklar silahın namlusunun gösterdiği yönde olmamalı ve namlu hiçbir zaman çocuğa doğrultulmamalıdır.(Boş silahı şeytan doldurur…).Normal hayatta çocukların hakları savunulurken savaşta ise önemsenmez. Çünkü kimsenin çocukların haklarını savunacak güçleri kalmamıştır ya da çocukların ihlal edilen haklarından kazanç sağlandığı için kimse bir şey yapmaz. Ölüm sırası çocuklara gelmişse, yaşam kalesi zaten düşmüştür. Normalde bir çocuğun güvenli bir okulda eğitim görüp oyun bahçesinde oynaması gerekirken bir silahın önünde olmak hem insanlık için kötü hem de o çocuğun ölümle yaşam arasında kalması açısından affedilemezdir. Belki olgun insanlar için ölüm normaldir ama normal bir çocuğun daha hayat ile ilgili doğru düzgün bir düşünce oluşturamadan karşısında ölümü bulması onun için en büyük yıkımdır. Üstelik çocuk umuttur. Ölü bir çocuk halkın gelecek umudunu ve direncini kırar. Onların çocukları, onların karanlıktaki tek ışıkları ve umutlarıdır. Bir zaferin ölçüsü ölen ve sağ kalanların belirlenmesiyle ölçülemez. Unutmayalım ki hiçbir çocuk ölmeyi istemez. O yüzden çocukları korumalıyız ve onları tehlikelerden sakınmalıyız çünkü onlar bizim karanlıktaki tek umudumuz ve ışığımız. Boran ER 7B
97
HERŞEY BİZİM ELİMİZDE Valery: “Aslanın vücudu yediği hayvanlardan oluşur.’ der. Bunu sizce neden demiştir? Bence Valery bu görüşüyle “insan yaptıklarının karşılığını alır.” demek istemiştir. Bunu söyle açıklayabiliriz; insanlar yaptığı iyiliğin de kötülüğün de karşılığını mutlaka alırlar. Örneğin bir insan ne kadar çok kitap okursa, kendini geliştirirse o kadar kültürlü ve başarılı olur. Bunun aksine bir insan tembel olursa kendini geliştirmeye çabalamazsa bunun karşılığı olarak hiçbir şey kazanamaz. Bir aslanın vücudu yediği hayvanlardan oluşuyorsa insanın da kültürü kitap okuyarak oluşur. Kültür düzeyimizi arttırmak için çok çabalarız ve hırs yaparız. Aslan bir hayvanı avlamak için ne kadar çabalıyorsa biz de o kadar çabalarız. Bunun dışında bir insanın hayatı yaptıkları ile şekillenir. Bunu da şöyle açıklayabiliriz; bir insan sürekli iyilik yapıyorsa buna bağlı hayatı iyilik ve huzurla geçer. Bunun aksine kötülük yapıyorsa hayatı kötülüklerle dolu ve huzursuz geçer. İşte Valery ‘nin açıklamak istediği budur. Hayatımız bizim elimizdedir. Biz ne kadar emek verip çaba harcarsak hayatımız o denli güzel şekillenir. Emek verip çaba harcamazsak o denli kötü şekillenir hayatımız. İşte burada sözü geçen aslan biz isek hayatımızın yaptıklarımızla şekilleneceğini görüyoruz. Bundan sonra hayatınızı bu farkındalık ile yaşamaya ne dersiniz? Gelin hep birlikte yaşayıp görelim… Burcu YÜCESOY 7B
MODA DENEN ŞEY Moda denen şey aslında kendi yaratıcılığımızı kıyafetlerimizin üzerine dökmektir ama bazen insanlar modayı yeni çıkan trend ürünleri giymek sanır. Moda sadece sizin hayal gücünüzün kıyafetlerinize yansıtılmış somut halidir. İnsanlar modayı parayla ilgili sanırlar ama moda gerçekte bir parça kıyafetten bile yararlanıp sade, şık bir görünüm oluşturmaktır bence. Moda programları (Bugün Ne Giysem, Bana Her Şey Yakışır…) bence moda hakkında seyirciye küçük bir fikir verir ama bu onların hayal gücüdür, sizin değil. İnsanlar hep hazır ister modayı ama hayatlarında hiç kendileri moda yaratmayı denememişlerdir. Başkalarının da bir fikir gelir aklına ama yapmaya korkar, modayı hep somut görürler. Hiç kimse modanın soyut tarafına yani oluşturduğu temel düşünceye bakmaz. Şu zamanlarda moda zaten herkes için aynı; adamın biri geliyor, bir şey giyiyor, bir fikri çalıyor… Biz de çalıntı fikirlerin kölesi oluyoruz. Deren ÇAKAR 7B
98
YARINLAR BİZİM Bir dünya hayal edelim, içinde güler yüzlü insanların mutlu bir şekilde yaşadığı… Renk, ırk, din, dil ayrımı olmadan kardeşçe yaşayan insanlar… Bir dünya hayal edelim; bebeklerin ölmediği, silahların olmadığı, bombaların patlamadığı bir dünya… Rengarenk çiçeklerin yeşerdiği, her yere barışın hakim olduğu bir yaşamı kim istemez ki ? Yaşanan kavgalar ne kadar sebepsiz, dökülen kana anlam vermek imkansız. Hayata eşit doğan insanlar sonra neyi paylaşamıyor. Bu dünya hepimize yetecek kadar büyük. Ayrım yapmak niye? Farklılıklarımız bizi zenginleştirir, yeter ki birbirimizi sevmeyi bilelim. Sevgi barışı, barış huzuru doğurur. Huzur içinde yaşayan toplumlar da her yönden gelişir. Çocuklar korkusuzca okullarına gider, sokaklarda top koştururlar. Savaş ise korku demektir. Masum insanların yok yere ölümüdür. Aslında her iki tarafın kaybedişi demektir. Çünkü ölümün olduğu yerde kazanan olmaz. Barışın rengi beyazdır, aydınlıktır, önü açıktır ama savaş karanlıktır. Bitmek bilmeyen gözyaşıdır. Artık kimse ağlamasın, kimse evsiz yurtsuz kalmasın. Yarınların temelini biz küçükler atacağız. Savaşın olduğu yerde yoksulluk var, ölüm var. Bu yüzden yarınımıza sahip çıkmalıyız. Her şey, sevgi ve saygıyla başlar. Bugün kardeşçe birbirimize kenetlenmeliyiz ki gelecek günlerimizi huzur içinde geçirebilelim. Gökyüzünde savaş uçakları değil de uçuşan barış güvercinleri görmek bütün insanlığın dileğidir. Tertemiz ve mutlu bir gelecek için ‘ Yurtta sulh, cihanda sulh’ … Şimal İZOL 7B
SÖZÜN ESİRİ OLMAK İnsan en akıllı varlıktır. İnsanların en önemli özelliği düşünebilmeleridir. İnsanlar konuşarak anlaşır. İnsanların söyledikleri sözler de çok önemlidir. Çünkü insan düşünebilir ve ona göre konuşur. Mesela bir insan birine kötü bir söz söylese ve o kişi yanlışlıkla ağzımdan kaçtı dese inanılmaz. Bu yüzden insanlar konuşmadan önce iyi düşünmelidir. Son zamanlarda gençlerin ağzında sürekli kötü sözler var. Sosyal paylaşım siteleri gibi çok sayıda sitede bu kötü sözler söyleniyor. Ve artık o kadar yaygınlaştı ki sanki çok normalmiş gibi söyleniyor. Ama bunun anlamına baksan çok kötü bir içeriği var. Kötü sözler sarf ettikten sonra, sen her ne kadar ağzının alıştığını, herkesin bunu kullandığını söylesen de artık geri dönüşü olmaz. Sen de ağızdan çıkan sözün esiri olursun. Her ne kadar kötü niyetle söylemiş olmasan da artık geri dönüşün olmaz. Belki bu olay yüzünden mahkemelik bile olabilirsin. Bir sözü söylemek bizim elimizdedir. Söyleyeceğimiz sözü söylemeden önce söz ağzımızdadır ve çıkamaz. Ama biz o sözü söyledikten sonra da olacak olumsuz sonuçlara esir düşeriz. Gerek arkadaşımız olsun, gerek tanımadığımız bir yabancı olsun ağzımızı kötü sözler söylemeye kapatmalıyız. Bu nedenle bir şey söylemeden önce çok iyi düşünmeliyiz. Emre YAPICI 7B
99
OLMADIĞIM YERDE MUTLULUĞU ARAMAK ‘’Alıp başını gitmek’’ kavramı herkese göre değişir. Kimi için bir çiftlik alıp orada yaşamaktır, kimi için kimselerin onu tanımadığı bir yere gidip hayata yeniden başlamaktır, kimi için de kimsenin alamayacağı kadar büyük bir evde hiçbir iş yapmadan keyfine bakmaktır. Peki sizce nedir alıp başını gitmek? Bence herkes zaman zaman bu hayallere dalar. Ama hayal ettiği şey hayatın gerçeklerinden uzak, sanal bir dünyadır. Orda mutlu olacağını zanneder. Aslında alıp başımızı gidersek yalnızlığa gitmiş oluruz. Yalnızlığı kim sever ki? Toplum içinde yaşamak, arkadaşlarımızla, ailemizle iyiyi kötüyü paylaşmak daha iyi değil midir? Alıp başımızı gitmek biraz da sorumluluklardan kaçmak anlamına geliyor aslında. Ama o zaman da hayatın anlamı kalmaz. Hem düşünün ki gittiniz; okulunuzu veya işinizi, arkadaşlarınızı özlersiniz. Hatta nefret ettiğiniz kişilerle konuşmak düşüncesi bile sizi heyecanlandırır. Alıp başını gitmek demek, içinde olduğumuz güvenli ve huzurlu ortamdan ayrılmak demektir. Bir düşünün gitmeye karar verdiniz ama arkanızda bırakacağınız onca şey ne olacak? Arkadaşlarınız, aileniz. Bu fikri ayrıntılarıyla düşününce pek de cazip gelmiyor bence. Bir terazi düşünün, bir kefesinde tanıdığınız, sevdiğiniz herkes, bir kefesinde tek siz. Tabi ki birinci kefe ağır basar. İnsan arkasında bırakacağı şeyleri düşününce bir anda bütün hayallerinden vazgeçer. Çünkü çoğu kişi için gideceği yer ne kadar güzel olursa olsun arkadaşları ve ailesi çok daha önemlidir. İpek VARLIK 7B
100
bir SMS atınca olay bitiyor. Yeni bayramlıkların pek bir önemi yok günümüzde. Sonuçta her zaman yeni giysiler alıyoruz. Bunun bayramlık olup olmaması bizi pek ilgilendirmiyor artık. Harçlık olarak metal para verilirmiş eskiden. Paranın büyüklüğü önemli değilmiş. Metal paralar bile öyle bir heyecanlandırırmış ki insanı! Günümüzde bize metal para verilse kimsenin onu önemseyeceğini sanmıyorum. Belki de bayramların değişmesinde ki başka bir etken de budur. Nesnellik. Eskiden verilen o paranın heyecanı önemliyken artık o paranın miktarı bizi daha çok ilgilendirir oldu. Ama yine de günümüzde o eski bayramlarına, eski geleneklerine sahip çıkan insanlar da var. Hala bazıları o geniş aile sohbetlerini yapıyor, o “bayram heyecanını” içinde yaşıyor. Ama genele baktığımızda azınlıkta kalıyor o insanlar. Artık bayramların o eski kerameti kalmadı. Yok, artık o mahalleyi dolaşıp para toplamak. Yok artık sabah erkenden kalkıp yeni giysilerle aynanın başında kendine bakarak misafirleri beklemek. Yok, artık o ev ortamının sıcaklığından daha sıcak olan o geniş aile sohbetleri. Yok artık… Melisa KARAKULLUKCU 7B
YOK ARTIK “Nerede o eski bayramlar” diyoruz ama hiç de onların geri gelmesi için çabalamıyoruz. Bu laf sadece laf olarak kalıyor. Biz yani günümüzün çocukları bunları sadece böyle metinlerden ya da “Nerde o eski bayramlar” diyen büyüklerimizden öğrenebiliyoruz. O eski bayramların heyecanını tam olarak hiçbir zaman tadamadık, büyük olasılıkla tadamayacağız da… Büyüklerimiz hep anlatır eski bayramları. O çocuklara verilen mendilleri, bayramdan önce alınan yeni, pırıl pırıl elbiselerin giyilme heyecanını, mahallenin tüm çocuklarının hep beraber toplanıp tüm mahalleden para veya şeker almalarını, sobanın başında toplanan geniş ailenin sevecen konuşmalarını... Peki ya günümüzde? Evet, modern bir ülke oluyoruz ama bunun sonucunda birbirimizden uzaklaşıyoruz. Bayram yaklaştıkça içimizi o bayram heyecanı yerine “bayram tatili” heyecanı kaplıyor. Demek istediğim şu ki; bayramlarda ailemizi görüp, o heyecanı yaşamak yerine, kafamızda ”Yurtdışında mı kutlasak yurtiçinde mi?”soruları beliriyor. Aslında buradaki ‘kutlamak’ kelimesi yanlış oluyor. Çünkü bayram yüzünden işlerin, okulların tatil olması işimize geliyor ve sadece dinlenilmeye, tatil yapılmaya gidiliyor. Bayram kutlanmıyor. Topluluktan kopup bireysel oluyoruz yani. Günümüzde herkese toplu 101
DOST ACI SÖYLEMEZ, DOĞRU SÖYLER Gerçek dostlar, dostunun hakkında ne düşünüyorsa o düşünceyi dostuna sansürsüz ve aynı bir ayna gibi yansıtır(söyler).Tabi ki gerçek dost olmak için dostlar birbiriyle kaynaşmalıdır.O dostluklarda insanın, eli dizginde yürümesi gerekir:Aradaki bağ ,güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Bizi sürekli öven birisini biz daha çok severiz oysaki öyle dostlar dostumuz sayılmaz.İnsanlar doğruları pek sevmezler.Kendilerini öven hep iyi yaptıklarını düşündüren insanlara yakınlık duyarlar.Örneğin;bir çocuğun iki tane arkadaşı var.Biri kendisini çok övüyor .Diğer arkadaşı ise sürekli yanlış yaptığını söylüyor ve düzeltmesini istiyor.Tabi ki biz burada o kişi olsaydık bizi öveni tercih ederdik. Gerçekleri kaldıracak yüreklilikte olan insanlar gerçek dostluk kurabilenlerdir. Soner KİRAZ 7B
KİTAPLA TANIŞMAMIŞ İNSANLAR Kitaplar, insanın kelime hazinesini genişletir ve anlama yeteneğini arttırır. Her kitap insanın dağarcığında onlarca kelime bırakır. Kitapla tanışmamış insanlar mutlaka kendilerini belli ederler. Günlük sohbetlerde, yaratıcılıklarında ve başarısızlıkta bunun etkileri çok fazla kendini gösterir. Günümüzde birçok aile çocuklarının bu şekilde olmasından, okumamasından şikâyetçidir. Okumak yerine oyun oynayarak ya da bilgisayar karşısında tüm zamanlarını geçirmektedirler. Çocuklarımız gittikçe okuma isteklerini yitirmekte ve kitapların sağladığı ikramlardan mahrum kalmaktadırlar. Karakter gelişiminde de bilgiyi ve araştırmayı sevmeyen bireyler olarak kalmaktadırlar. Kitap okumayan nesillerin fikir üretme yetenekleri körelmektedir ve başarılı bir iletişim kuramamaktadırlar. Kitabın bize katkılarını düşünürsek onları her fırsatta elimize almalıyız ve ondan en iyi şekilde yaralanmalıyız. Nihat FETTAHOĞLU 7B
102
YAZMAK Hayat bazen çok sıkıcı olabilir ama bunun yanı sıra birden fazla keyif alma olanağı vardır. Bunlardan biri de yazı yamaktır. Yazmak ne kadar kolay bir şey gibi gözükse de aslında bayağı zordur. Hayatta her zaman gülemediğimiz gibi hepte ağlayamayız. Fakat her zaman yazı yazabiliriz çünkü sıradan bir günü sanki çok değişik bir şey gibi anlatabiliriz. Okan Can Bademci de bu konuyu şu şekilde açıklamıştır: “Yazmak benim için eğlenceden çok zorunluluk haline gelen bir meziyet, yazmayınca kendimi yalnız bir ihtiyar gibi hissediyorum. Bir başka örnekleme ile boğaz manzaralı evinin penceresinden bakarken bile zevk alamayan milyoner gibi hayata amaçsız bakıveriyorum.” Yazı yazmak su gibidir hiç yerinde durmaz sürekli başka anlamlara doğru kayar. Yazı muhakkak en önemli icatlardan biridir. Aynı ateş gibi başka yerlerde kullanılır, ayrıca tekerlek gibi de sürekli gelişir. Tabi yazma kadar okumanın da önemi var. Okumayı bilmezseniz ne yazarsanız yazın bir önemi kalmaz. Önemli olan ikisini birden kullanmaktır. Okuma yazma bilmemek rahat içinde yaşayıp da istediğini yapamamak gibidir bu da şu atasözü ile açıklanılabilir: Bülbülü koymuşlar altın kafese ‘Ah vatanım ah’ demiş. Zamanında René Descartes şöyle demiştir: “Cogito ergo sum” yani düşünüyorum öyleyse varım ama düşündüklerini kaydedemiyorsan düşünmenin bir anlamı yoktur. O halde bu yazıyorum öyleyse varım. Yalkın ÇIRAK 7B
HASTA ODALARININ SOLGUN ÇİÇEKLERİ Hasta odalarının solgun çiçekleri, nedense hep böyle olur. Peki neden? Onlara bakacak kimse olmadığı içindir solmaları. Haklılar, küçük bir odanın içinde belki de sürekli oflayan bir hastanın yanında kendilerini kimin getirdiğini bilmez bekli de unutulmuş bir şekilde solmayı beklerler onlar. Kötü haberler onları bekler hatta. İlk onlar alır en kötü haberleri. “Hastanın iki ay ömrü kaldı, hasta sakat kaldı, hasta bir daha göremeyecek, hasta öldü.’’Hangi canlı buna dayanabilir ki? Çiçekler de dayanamıyor işte. Ve o gün gelir, hastalar odalarından ayrılmak için yataklarından sedyeye alınırlar. Yorgun ve ‘’solgun’’ bir şekilde belki morga belki ailelerinin yanına belki de ameliyat masasına gitmek üzere. Çiçekler kalır. Ta ki bir hastane personeli onları gelip odadan alıncaya kadar, hani şu ‘’umursamaz’’ olanlardan… Çiçek zaten solmuştur. O, çiçeği çöpe götürmek üzere diğerlerinin yanına koyar. Böylece çiçeğin serüveni sona ermiş olur. Atakan YÜKSEL 7A
103
SAĞLIĞIN HAYATIMIZDAKİ YERİ Sağlık her şey den önce gelir derler. Halbuki öyle değildir işte. Hasta olacağını bilsen de dikkat etmezsin. Kimse sağlığını umursamaz durumda. Sağlık, sporcudan öğretmene kadar önemlidir, umursamasalar bile. Bence bu ilgisizlik, onlara pahallıya mal olabilir. Sağlık, işinizden bile edebilir. Sağlık insanın hayatını etkileyen bir faktördür bir kere ve insan yaşamayı seviyorsa, neden umursamıyor sağlığını? Çok zor bunun cevabını bulmak ama şu kesin: herkes kendinden sorumludur. Siz siz olun Kanuni’nin sözünü asla aklınızdan çıkarmayın. Hakan UYANIK 7B
“SÜKUT”UN DEĞERİ VE ANLAMI Sükutun esas anlamı; susma, konuşmama, sessizliktir. Sükut bir erdem midir peki? Bence sükut bazı zamanlar bir erdem, bazı zamanlar ise değildir. Bu, konuşulacak konular hakkında bilgi birikimimizin olup olmamasına bağlıdır. Şöyle bir söz vardır:”Söz gümüşse, sükut altındır.” Sözden anladığımız üzere insanlar bildikleri veya emin oldukları konu/konular hakkında konuşmalı, iddiada bulunmalıdır. Aksi takdirde bilmediği konularda konuşup iddia etmek onu toplum içerisinde rencide eder. İşte bu gibi durumlarda susması, dinlemesi ve konuşulan konuları daha iyi öğrenmeye çalışması gerekir. Her zaman sükut iyi değildir. İnsanlarla konuşmak, doğru bildiklerini paylaşmak onlarla sohbet etmek gerekir. Sosyalleşmek, insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olmak ve birtakım şeyleri paylaşmak demektir. Bunun için de insanlarla konuşmak onlarla dertleşmek birlikte eğlenmek, seyahat etmek, sosyal aktivitelere katılmak gereklidir. Sükûtun en küçük faydası, sıkıntı ve belâdan kurtarmasıdır. İyilik olarak insana bu yeter. Fazla ve lüzumsuz konuşmanın en küçük zararı şöhrettir. Belâ olarak, şöhret insana yeterlidir. Sedef ŞAYAN 7A
104
BUĞULU CAMDAKİ GİZLİ HAYALLER Aslında ne kadar çok hayaller sığdırırız küçücük şeylere, özellikle genelde yağmur sonrası oluşan buğulu camlara. Kimi zaman ailemizden çok sevdiğimiz kişileri, kimi zaman sevgilimizi, kimi zaman hayranı olduğumuz ünlüleri yazarız. Düşünsenize bu yazdıklarımızın aslında ne kadar büyük hayaller olduğunu. Kimi zaman geleceğimizi yansıttığını kimi zamansa aşkımızı… Mutlaka her birimiz yazmışızdır bir şeyler buğulu camlara. Dertlerini yazanlar, çektiği çileleri azaltmaya çalışanlar, yeni aşklar, bir o kadarda eski aşklar, yaşadıklarından memnun olmayanlar ve yaşattıklarından memnun olmayanlar. Buğulu camlara yazılanlar konusunu bir yana bırakalım. Nereden çıkmıştır bu olay veya kim bulmuştur? İnsanoğlu işte yalnızlıklarını, yaşadıklarını, yaşattıklarını, acılarını, kayıplarını ve arkasında bıraktıklarını başkalarıyla paylaşamadıklarında ya bir yere not eder ya da böyle buğulu camlara yazarlar. Ne kadar garip değil mi? İnsanlar her şeyi içine atamaz. Ya yaşadıklarını biriyle paylaşır ya da bir yere not eder. Çünkü böyle olmazsa yaşayamazlar, depresyona girerler. İnsanlar kendilerini dertlerinden arındıracak ve onları kurtaracak şeyler ararlar kimi zaman; bulamazlar, bu durumda da ya küçük bir not defteri ya da buğulu camları kullanarak azaltırlar dertlerini. Yani bazen bu küçücük şeyler kurtarıcımız olabilir. Kısacası bunaldığınızda kaçıp gitmek, kurtulmak istediğinizde ve böyle kötü bir durumda bir dost bir sırdaş bulamadığınızda rahatça buğulu camları kullanabilirsiniz. Yani bu küçük doğa olayı en iyi dostunuz olabilir bazen… Aras RAD 8A
GÜZEL EVİM Ben, hayatta bana ait değerli eşyalarımdan evimi severim çünkü benim evim bana mutluluğu, huzuru, duruluğu ve saflığı tattırır. Bana göre her eve ait değişik kokular vardır. Bu koku benim evimde de var, ben bu kokuyu her hissettiğimde içimde bir rahatlama oluyor. Benim evim bana yalnızlığı hiç tattırmadı. Bana hep en iyi dostum, evimdir. Ağlayışımı dinledi, gülmeme katıldı. Kimse görmese de, duymasa da ve hissetmese de ben evimle iç içeyim. Evimde küçük odalar var. Bu odaların biri benim. Odamda kocaman ve lila renkli bir yatak var. Yatağın yanlarında komodinlerim ve komodinlerimin üstünde fotoğraflarım var. Yatağımın karşısında iki gözlü bembeyaz bir giyinme dolabım var. İçinde bana ait her şey... Size göre evinizin en değerli eşyası ne? Ya da mobilyası? Bana göre kapı ve pencereler benim evimin en değerli eşyasıdır. Evi bir bayan olarak ve kapı pencereleri de bayanların bakım malzemesi olarak düşünelim. Bir bayan bakım yapmadan nasıl görünür? Bence kötü. İşte kapı ve pencereleri de böyle düşünelim. Bir ev kapı ve penceresi kötüyse dıştan çirkin görünür. Bu nedenle kapı ve pencereler benim için evimin en değerli mobilyasıdır. İnsanların çoğu evlerine düşkündür. Herkes kendi evinde kendini daha rahat hisseder. Bir arkadaşının evindeyken rahat olamazsın. Ama kendi evin farklıdır. Belki de bu dünyada en rahat olduğunuz yer evinizdir. Kendi evinizdeyken istediğinizi yapabilirsiniz ama bir başkasının evinde bu mümkün değildir. Bence herkes kendi evinde rahat olmalı. DEREN TAYLAN 8A
105
Biz, bu insanlara hak vermeliyiz. Neden mi? Bu insanlar istedikleri için hedefe tam yol ilerliyorlar. Biz de onların önlerine engel koymuyoruz. Yapmamız gerekenleri bilen kişi sayısı çok, çok az. Bu azınlık diğerlerine karışmamalı, sadece ikna etmeye çalışmalı. Sonra yanlış anlaşılan durumlar peyda olabilir. Bunlara mahal vermemek en iyisi. Bu “kuklacılar” propagandalarını yaparken bu yanlış durumları insanlara abartarak anlatabilir. Kısaca azınlıkların kendini anlatması, insanoğlunun Neptün’e gitmesi kadar zor. Biz, çocuklarımıza “Atalarımızın, analarımızın yaşadıkları yer burası mı, tutsaklığın ortası mı?” dedirtmemeliyiz. Eğer bunu dedirtirsek o zaman başarısız olmuşuz demektir. En azından ben bu lafları duyarsam mezarımda kemiklerim sızlar. Ters döner acı çekerim. Çanakkale’de, Sarıkamış’ta savaşan dedelerimiz huzur içinde yatıyorlar; çünkü onlar, vatanları için canlarını feda eden şehitler. Ben de özgürlüğümü elde etmeden yaşayamam. İsmet Paşa, Mustafa Kemal, Fevzi Paşa bu ülkeyi birkaç insan müsveddesi parçalasın, yok olmaya sürüklesin diye mi kurdu? Savaşanlar boşuna mı savaştı? Her milletin sonu var ama o zaman bu zaman olmamalı. İçteki birkaç gafilin saldırısıyla olmamalı. Bu nedenle özgürlüğümüzü hiçbir şeye değişmeyiz, o “kuklacı kuklalar” gibi. Savaşırız, kaybeder ölürüz ama özgürlüğümüzü bizi çiğnemeden alamazlar. Barış KARAHAN 8A
ÖZGÜR HALİMİZ BUYSA Siz hiç kendinizi özgür hissediyor musunuz? Evet, ben de özgür olduğumu hissederek hayatımı yaşıyorum. Gerçekten öyle mi? Elbette, hayır. Şu dünyada kuklacılar bile kukla. Sadece en yüksekteki, kuklacıların kuklacısı özgür. O mevkideki kişi değişse de sonuç aynı oluyor. İpleri bırakıp da insanların rahat etmesini sağlamaya üşeniyor. O mevki hoşuna gidiyor. Büyük devletler 1945’te II. Dünya Savaşı’nın sonunda kurdukları Birleşmiş Milletler adındaki cemiyet için barışı sağlayacak diyorlardı. Kıbrıs Harekâtı, Kore Savaşı, Körfez Savaşı neden oldu? Ya sağlayamıyorlar barışı, ya da sağlamak istemiyor ve büyük devletlerin yollarını açıyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz? Çoğunuzun, en azından bir kısmınızın benimle aynı görüşte olduğunu umuyorum. Hiç mi yoktur aranızda “Yalan söylüyorsun!” diye bana çıkışan, dürüşt bakışlarla. Ben ne düşündüğünüze karışamam, ama kuklacılar karışır. Hepimiz kuklayız ve bize istedikleri ve başkaları tarafından istenen düşünceleri aşılayıp hepimizi “memnun(!)” insanlara dönüştürmek tek emelleri. Ondan sonrası kolay, tükürsen “Ya Rabbi şükür” der.
106
Köprünüz yani iletişiminiz iyiyse birçok kez üstünden emin adımlarla yürüyebilirsiniz ama değilse korkak adımlarla istemeyerek yürürsünüz o köprünüzün üstünden. Her şeyin bir yolu vardır. Bu da demek oluyor ki köprü yapmanın da bir yolu vardır. Ama bu durum o köprüyü yapıp da sonra defalarca onarmak anlamına gelmiyor. Evet, onarabilirsiniz bir köprüyü, ama nereye kadar? Elbette köprü bir yerde sağlamlığını yitirecektir. Bir insanla iletişim kurabiliriz ama o iletişimi defalarca zarara uğratacaksak güveni de ve köprüyü de yıkarız. Sizce neden yıkarız köprüyü? Canımız istediği ve sıkıldığımız için mi? Yoksa nasıl iletişim kurulacağını daha bilmediğimiz için mi? Bana ikincisi daha mantıklı geliyor ya sizin için? Bence sizin için de öyledir. Çünkü kim ister ki iletişimini başkalarıyla kesmeyi? İletişimi kuramamak sadece bize değil karşımızdakine de zarar verir. Bu yüzden hareketlerimize dikkat etmeli ve konuşmalarımızı kalp kırmadan yapmalıyız. Kalp kırmışsak da onu onarmaya çalışmalıyız çünkü iletişim yok ise biz de yokuz. Büşra DİNAR 8A
KITALAR ARASI DUYGU İnsanlar iletişim kurarak anlaşır. Bu iletişimi kurarken birbirlerine duygularını ve düşüncelerini aktarırlar. Bunlarla beraber el-kol hareketleri ve mimikler de yaparlar. Bu durum eğer doğru ve iyi bir şekilde yapılıyorsa insanlar arası işletişim sağlamlaşmıştır. Ama kötüyse ya uğraşırsınız iyi olması için ya da olduğu gibi yani kötü kalmaya devam eder.
107
DOĞA İLE İÇ İÇE YAPAY DÜNYA Ah keşke 90’ lardan kalma jeepime atlayıp çılgın kalabalıktan uzak bir yere gidebilseydim. Böylece toplumun getirdiği sorumluluklardan kurtulup yepyeni bir başlangıç yapabilirdim. Ne derdim olurdu ki iş yok, görev yok, çocuk bakma derdi yok. Eee, tabi minik zararları da olacak, gülü seven dikenine katlanır. Toplumdan, baskından ve en önemlisi arabanın egzoz kokusundan bir an için kurtulmak güzel olur. Hatta yalnızlık daha da güzel sadece doğadaki hayvanlarla yalnız olduğunuzu bir düşünsenize. Sadece siz, ağaçlar, kuşlar üçlemesi sabah araba sesleriyle değil de kuş sesleriyle rüzgâr sesi ile uyanmak. Düşünmek bile içimde sonsuz rahatlığa sebebiyet veriyor. Baskı yok zorunluluk yok. Ve en güzeli de toplum yok. Seni bir şey yapmaya zorlayacak bir toplum hem de her an her saniye. Sabah, daha doğru düzgün uyanmadan işe gitmek iğrenç! Ve bunun zorunluluk olması daha da kötü. Emperyalizmin hakim olduğu bir yerde yaşamak bence kötü. Doğada tek bir emperyalist hayvan yok. Umarım olmaz da çünkü insanların birbirini ezdiği işçi sınıfının geride görüldüğü bir yerde yaşamak oldukça güç. Sanırım hayalimdeki yeri sadece hayallerimde yaşatacağım ama belki bu yazım sayesinde binlerce insanın da hayalinde aynı şeyi yaşattım. Hayallerin ömrü kısa olsa da uzun ömürlü hayaller mutlaka gerçek olur. Ve hayalimin uzun ömürlü olacağını umuyorum. Belki çok uzun zaman sonra toplumdan uzak, doğa ile iç içe bir yere taşınıp huzuru yaşayabilirim. Belki de yakın zaman içerisinde kaplanıma atlayıp gezintiye çıkacağım! Mert ÖRS 8A
BİRLİK ORMANI Ağaç yalnız yaşamasına rağmen bir birliğin içerisindedir. Ağacı kendi başına bir varlık sanırısınız ama onlar aslında toprak altında kimsenin bağlı olamayacağı bir şekilde bağlıdırlar birbirlerine. Orman sadece tek bir ağaçtan oluşmaz onlarca-yüzlerce ağaçtan oluşur. Ormanda tek bir çeşit ağaç da yoktur, onlarca ağaçlar vardır. Bir insan tek yaşayamaz ama kardeşçe yaşar, tek yaşamakla kardeşçe yaşamak arasında fark vardır. Kardeşçe yaşarken o sizin dostunuz ya da arkadaşınız olmaz. Hayatta böyle yaşanılmalı tek, hür ve kardeşçe yaşamalıdır. Tek yaşıyor diye insanın kardeşinin olmayacağı anlamına gelmez. Tek olmak sözcüğü toplumda yalnız başına yaşayan içine kapanık daha doğrusu kendi kendini seven gibi anlamlarda kullanılıyor. Tek olmak aynı zamanda bir özgürlüğünde belirtisi sayılmaz mı? Hayatı kısaltmak pek mutlu yapmaz sizi, hayatı dolu dolu yaşamak mutlu yapar aslında ama hür yaşamak da buna benzer biraz. Hür yaşamak, mutlu yaşamak sadece ırk ayrımcılığı yapmadan yaşamak değildir bu sadece küçük bir örnek hür yaşamak için daha doğrusu yalnız yaşayan bir ağaç gibi tek ve hür ve ormanda yaşıyormuş gibi kardeşçesine yaşamak gerçekten zordur. Binlerce değiştirmemiz gereken özellikler vardır. Utku BAKIR 8A
108
BAMBAŞKA YERLER Hepimiz yaşadığımız ortama adapte oluruz. Yeni çevreye uyum sağlamak için bazen kendimizden taviz verdiğimiz zamanlar olsa da bir çevreye uyum sağlamak herkes için önemli ve güç bir iştir. Örnek sunacak olursak okula ilk geldiğiniz zamanki günlerinizi hatırlayın derim. Hiç tanımadığınız o insanlara adapte olmak için çabaladığınız günlere. Öğretmeninizi ve arkadaşlarınızı tanıyıp sevmeye başladığınız zaman ise yanlarında kaldığınız süre boyunca zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamayacak kadar alışırsınız onlara. En kötüsü de aslen budur: Alışmak. Çok sevdiğiniz o çevreden ve arkadaşlarınızdan bir gün ayrılacağınız bilmeden bağlanırsınız. Ta ki bir sabah bambaşka bir hayata uyanıncaya kadar. Alışık olmadığınız bir çevre içerisinde kapana kısılmış halde hissedersiniz. Her gördüğünüz yeni yerler, insanlar üstünüze üstünüze gelirmiş gibi kurtulmaya çalışırsınız fakat nafile. Artık bambaşka bir yere gözlerinizi açmışsınızdır. Örnek verecek olursak bir sabah facebook un olmadığı bir hayat düşünün derim. Sizce de kötü 109
olmaz mıydı? Bunca yıldır arkadaşlarınızla konuştuğunuz o sosyal paylaşım ağı, neredeyse gününüzün yarısını geçirdiğiniz ve eviniz gibi olan bir yer, asla onsuz yapamam dediğiniz insanların bir gün olmayışı gibi. Hepimizin yaşadığı anlardan bir tanesi de güzel bir filme girdiğimiz zaman komedi, dram ve korkunun içerdiği duyguları bir arada yaşayıp sanki o hayatın içine girmişçesine ve gördüğümüz hayatları kendimizle bağdaştırıp film de yer alan bir kahraman olmuşçasına bambaşka bir dünyaya atılmaktır. Filmden çıktığınız zaman kendi hayatınızın kolaylıklarıyla ve zorluklarıyla yüzleşmeniz ise insan içinde bir burukluk uyandırır. Yani hayatımızda yer etmiş her şey bizler için var olmakta arkadaşlarımız, ailemiz ve daha birçok şey. Yaşadığınız ortama girmek ne kadar güçse çıkmakta o kadar güç oluyor işte kısacası nerde ve nasıl mutluysanız ona göre yaşayın, bambaşka bir yere gözlerinizi açıp şaşkınlığın ve korkunun getireceği duyguları, alışmak için gösterdiğiniz çabayı, mutlu olmak için verin. Sıla SEVİNMİŞ 8A
DEĞİŞİM Küçüklüğümden beri yaptığım her hatada ve öğrenmem gereken her konuda her şeyi bilen büyüklerimizin bir fikrinin olması beni hep şaşırtmıştır. Geçmişteki insanların yaşadıkları tecrübelerle ilgili düşüncelerinin günümüzde hala geçerli olabileceği fikri bana biraz uzak geliyor. Fakat farklı zamanlarda insanların aynı konular üzerinde konuşuyor olması beni ikileme düşürüyor. Çekirdek aile şeklinde yaşayan, en az iletişimi tercih eden ve daha az sosyalleşen günümüz toplumunda algılar geçmişe kıyasla daha farklıdır. Geçmişte insanlar doğru ve yanlışı saygı ve otoriteyi sevgi ve duygularını saklayarak veya dolaylı olarak ifade etmeyi tercih etmişlerdir. Bu dolaylı ifade, genelde “atasözleri ve deyimler” yoluyla olmuştur. Günümüzde insanlar zamanlarını yolda, işte, okulda ve çokça sanal ortamda geçiriyor. Kısacası iletişim için fazla zamanımız olmuyor. Atasözleri gün geçtikçe unutuluyor. Neden mi? Bence hayat standartları, anne-baba modelleri, aile içi ilişkiler ve gittikçe azalan iletişim atasözlerinin geçerliliğini kısıtlıyor. Bir toplumun anlama biçimi ve kavrama şekli değişir. Bu nedenle pek çok atasözü günümüzde geçerliliğini yitirmek üzeredir. Günümüz algı biçimi, geçmişle aynı 110
olmadığı için, geçmişte düşünülen fikirlerle şu an ki düşüncelerimiz örtüşmüyor. Basit bir örnek verecek olursak, “Ağacı kurt, insanı dert yer.” Atasözünde ağaç ve insan o dönemde güçlülüğün ve dayanıklılığın; kurt ise zarar veren, dert simgesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde derdi olan bir insana bunu söylediğimizde ağaç ve insan kavramını güçlülük ve dayanıklılık olarak algılmayacaktır. Okul hayatım boyunca bana öğretilen atasözlerini biraz ayrıntılı düşündüğümde ders verici buluyorum. Fakat güncel yaşantımızda arkadaşlarımızla ve çevremizle kurduğumuz iletişimde atasözlerine yer vermiyoruz. Sanırım toplumsal algımız ve iletişim şeklimiz, önceliklerimiz ve duygularımız atasözlerinin kullanımını kısıtlıyor. Geçmişte bir iletişim aracı olan atasözleri günümüzde öğretmenlerimiz ve büyüklerimizden duyduğumuz, atasözleri ve deyimler kitabından duyduğumuz cümlelerden ibaret. Zamanında oldukça anlamlı ve mantıklı olan bu sözler, zamanla geçerliliğini yitiriyor. Atasözlerimize sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Günlük yaşantımızda yer vermeye çalışmalı ve bu sözleri korumalıyız. Ben atasözlerini ve deyimleri bir değer yargısı olarak görüyorum ve gerek konuşma dilinde gerek dilbilgilsinde kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Sinem ÇİÇEK 8A
MUTLULUĞUN ANAHTARI Hayatta her insan mutlu olmak ister. Mutluluğu yakalamak için önce mutluluğun ne olduğunu bilmek gerekir. Mutluluk nedir? Bence mutluluk bir insanın gözündeki ışıltı, sözlerindeki coşkudur. Peki, bu herkes için geçerli mi? Herkesin mutluluk anlayışı farklı olabilir. Bu yüzden mutluluğu tanımlamak zordur. Usta şair Nazım Hikmet’ in de dediği gibi “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” Bazı insanlar mutluluğu parada, şöhrette, makamda arar. Yaşamları boyunca bunları elde etmek için didinir dururlar. Bu uğurda insanları basamak gibi kullanabilirler; birçok kişinin canını yakabilirler; arkadaşlarını, dostlarını, ailelerini bile feda edebilirler. İstediklerine ulaşırlar belki sonunda. Güçlüdürler, yalnızdırlar, mutludurlar(?). Güçlü ama yalnız olmak bence sefaletten başka bir şey değildir. Güçlü ve yalnız olmak mutluluk olamaz. Mutluluk paylaşmaktır; son harçlığını en yakın dostunla, bir dilim pastayı küçük kardeşinle… Mutluluk sevmektir; bize sırnaşan küçük bir kediyi, elleriyle bize pasta yapan yaşlı teyzeyi… Mutluluk sevilmektir de aynı zamanda. Özlenmektir, aranmaktır, merak edilmektir… Yalnızsam; dostlarımdan, 111
ailemden uzaksam mutlu olamam. Sevildiğimi hissetmezsem, kardeşim coşkuyla boynuma atlamazsa, annem bana sımsıkı sarılmazsa mutlu olamam. Mutluluk, almak kadar vermektir de. Birilerini mutlu etmek de bana mutluluk verir. Bir çocuğa balon almak ya da onunla bir saat oynamak, bir yaşlıyı karşıdan karşıya geçirmek, bir engelliye yardın etmek, yaralı bir hayvanı tedavi ettirmek, sonra onların yüzündeki ifadeyi görebilmek… Doğayla baş başa kaldığım zamanlar kendimi özgür hissederim. Hele deniz kenarında dalgalar yeşille kucaklaşıyorsa, içimden şarkılar söylemek gelir. Söylerim de. O an; ne dersler, ne sınavlar, ne not kaygısı vardır. Doğa, deniz ve ben… Kumların arasındaki minik taşların canımı yaktığını hissetmem. Uzanırım boylu boyunca, masmavi gökyüzü seyrederim. Mutluluğu küçük şeylerde aramalıyız bence. Para, şöhret, makam gelip geçicidir. Hepsi bir gün kaybedilebilir. Ama arkadaşlarımız, dostlarımız ailemiz ömür boyu bizim yanımızda olacaktır. Onlarla geçirdiğimiz zamanla, onlarla paylaştıklarımızla yaşamımız anlamlı olacaktır. Arkadaşımızın sevgi dolu gözler ve sıcacık bir gülümsemeyle uzatacağı bir kırmızı gülün yerini demet demet çiçekler, çelenkler tutabilir mi? Mehmet Kaan TOYAKSİ 8A
DÜNYAMIZ GİDEREK ISINIYOR
KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Sanayi Devrimi’yle birlikte fosil yakıtlar aşırı miktarda kullanılmaya başlandı. Buna bağlı olarak sera gazlarının atmosferde birikmesi sonucu dünyamız da ısınmaya başladı. Araştırmalar, Sanayi Devrimi’nin başladığı 1860’tan 1990’a kadar, atmosferdeki karbondioksit miktarının % 25 oranında arttığını ve bu artışın % 10’unun son 50 yıl içinde gerçekleştiğini göstermektedir. Küresel ısınma Dünya’nın geleceğini tehdit etmektedir. Bu nedenle çeşitli ülkeler, bir araya gelerek küresel ısınmayı önlemek üzere iş birliği yapmaya karar verdiler. 1992 yılının Haziran ayında Rio de Janeiro’daki “Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda birçok çevre sorunu ele alındı. Bu sorunların çözümleri, “Gündem 21” adlı eylem planıyla tüm dünyaya duyuruldu. Bu konferansa, 170’ten fazla ülkenin devlet adamları katıldı ve bu eylem planını imzaladı. Gündem 21’de, Dünya’nın ısınmakta olduğu açık bir şekilde vurgulandı ve bunu önlemek için neler yapılması gerektiği ortaya konuldu. Küresel ısınma konusundaki en önemli ve en büyük katılımlı konferans, 1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde yapıldı. Kyoto Konferansı adlı bu konferansa 160 ülkeden çok sayıda uzman, çevre gönüllüsü ve hükümet yetkilisi katıldı. Sonuçta ülkelerin saldıkları karbon dioksit miktarını azaltmalarını öngören bir anlaşma imzalandı. 112
Küresel ısınmaya, insan etkinlikleri için çok miktarda fosil yakıt kullanılması neden olmaktadır. Evimizde kullandığımız elektriğin çoğu fosil yakıtlardan üretiliyor. Otomobiller, fosil yakıtlarla çalışıyor. Evimizi, kömür ya da doğal gaz gibi fosil yakıtlar yakarak ısıtıyoruz. Satın aldığımız ürünlerin birçoğunun üretiminde de fosil yakıtlar kullanılıyor. Fosil yakıt tüketimi vb. insan etkinlikleri sonucunda atmosfere karışan kloroflorokarbon gazları, karbondioksit, metan, azot ve kükürt dioksitler yeryüzünden yansıyan Güneş ışınlarını tutar. Bunun sonucunda da Dünya’nın sıcaklığı artar. Bu olay, bilim insanları tarafından “küresel ısınma” olarak adlandırılmaktadır. Fosil yakıt kullanımı bu şekilde devam ederse, yeryüzünde sıcaklıkların 2100 yılına kadar 1-3,5˚C artacağı tahmin ediliyor.
BİZ NE YAPABİLİRİZ? Küresel ısınmanın azalmasına, ancak her birimiz üzerimize düşenleri yaparsak yardımcı olabiliriz. Bu konuda üzerimize düşenlerin başında enerji tasarrufu yapmak ve enerjiyi verimli kullanmak geliyor. Isıtma, aydınlatma ve ulaşım ihtiyaçlarımızı karşılarken, elektrikli ev eşyalarımızı kullanırken, kısacası günlük yaşantımızın her anında hem ihtiyaçlarımızdan kısıtlama yapmadan, hem de enerjiyi verimli kullanarak aile bütçemize, ülke ekonomimize ve çevremizin korunmasına katkı sağlayabilir, küresel ısınmayı azaltabiliriz. Fosil yakıtları kullanmaktan bütünüyle vazgeçemeyecek olsak da küresel ısınmaya karşı alabileceğimiz bazı önlemler var. Olanaklar ölçüsünde bunları uygulayabiliriz.
ENERJİYİ VERİMLİ KULLANMANIN PÜF NOKTALARI • Odadan, sınıftan ayrılırken lambaları kapatın. (Aile bireylerinin veya arkadaşlarınızın odadan ayrılırken lambaları kapatmalarını hatırlatacak notlar konması faydalı olacaktır.) Bina aydınlatması için sensorlu sistemleri tercih edilmesi için ailenizi uyarın. • İşiniz bittiğinde televizyonu, video oyununu, bilgisayarı, müzik setini vb. kapatın. • Buzdolabının kapağını açık tutarak ne alacağınızı buzdolabının önünde düşünmeyin. Açmadan önce ne alacağınızı düşünün, daha sonra ihtiyacınız olanı alıp kapağını tekrar kapatın. • Evinizde kullandığınız sıradan ampullerin, tasarruflu ampuller ile değiştirilmesini sağlayın. • Ders çalışırken veya kitap okurken tüm ışıkları açmak yerine küçük bir lamba kullanın. • Ailenizi elektrikli cihaz alırken “enerji verimli ürünler” i tercih etmesi yönünde uyarın. Bu cihazlar çok daha az enerji ile çok daha fazla iş yapar. • Yaz aylarında odanızın perdesini veya güneşliğini kapalı tutun, böylece odanız daha serin kalacaktır. • Kış aylarında perdelerinizi kapalı tutun. Gündüzleri, güneş ışığını doğrudan alan perdeleri açık tutun. Radyatörlerin ısı akışına engel olacak şekilde uzun perdeler kullanmayın, radyatörleri mobilyaların arkasına saklamayın. Gün ışığından mümkün olduğunca faydalanın. Odanızı doğal aydınlık avantajını daha iyi kullanacak şekilde düzenleyin. • Kış aylarında binalarınızın girişçıkış kapılarını açık bırakmayın. • Daha fazla ışığa ihtiyaç duyulan bölümlerde çok sayıda düşük güçlü lamba 113
yerine daha yüksek güçlü tek bir lamba kullanın. • Küvette uzun süren banyolar yapmak yerine kısa duşlar alın. • Kullanılmayan odaları da düşük ısıda tutun. Soğumuş odaları tekrar ısıtmak, bu odaları sürekli olarak düşük bir ısıda tutmaktan daha fazla enerji harcamasına neden olur. • Aylık faturalarınızı toplayın. Elektrik ve gaz faturalarını ayırın ve en yüksek gider kısmını belirleyin (ısıtma, aydınlatma vb.). Ailenizi bu konuda bilgilendirin ve tasarruf planını buna göre ayarlamalarını sağlayın. Ayrıca, atmosferdeki karbon dioksit oranının azalmasını sağlayan ormanları koruyun. Toplu taşıma araçlarını kullanın, daha iyisi kısa mesafeleri yürüyün. Üretiminde ve kullanımında az enerji gerektiren ve geri kazanılabilir ürünleri satın alın. Küresel ısınma, hem biz hem de bu gezegeni paylaştığımız öteki canlılar için bir tehdit oluşturmadan önce gerekli önlemleri almalıyız. Bu sorun tüm dünyayı ilgilendiriyor. Bu nedenle insanların birlik içinde buna karşı önlem almaları artık bir zorunluluk olduğunu unutmayın. Kaynaklar: 1. Alp Akoğlu’ nun Bilim Çocuk Dergisi’nin Ağustos 2002 sayısında yayımlanan “Küresel Isınma” yazısından kısaltılarak alınmıştır. 2. T.C. Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü / Enerji Verimliliği Kitapçığı’ndan yararlanılmıştır.
ENERJİNİ BOŞA HARCAMA
114
KORFBOL
KORFBOLUN TARİHÇESİ Korfbolun mucidi Hollandalı bir Beden Eğitimi öğretmeni olan Nico Broekhuysen'dir. Beden eğitimi derslerinde kızların ve erkeklerin bir arada oynamadığını gören Broekhuysen, İsveç'te oynadığı bir oyundan esinlenerek Korfbol oyununu 1902 yılında Amsterdam'da tasarlamış ve derslerinde oynatmaya başlamıştır. Bunun hemen ardından Hollanda Korfbol Birliği 1903 yılında kurularak ülke çapında oyunu yaymaya başlamıştır. Ancak, diğer takım sporlarının aksine, o yıllarda kızların ve erkeklerin bir arada oynamasına pek iyi gözle bakılmadığından korfbol, diğer sporlar kadar yayılma gösterememiş ve Hollanda sınırları içerisinde kalmıştır. Hollandaca'nın bir lehçesini konuşan ve bir zamanlar Hollanda Krallığına bağlı olan Belçika'nın Flaman bölgeside bu oyunu benimsemiş ve oynamaya başlamıştır. 1920 Belçika ve 1928 Hollanda Olimpiyat Oyunlarında korfbol gösteri sporu olarak yer almıştır. 1933 yılına kadar korfbol bu sınırlar dahilinde oynanmıştır. Bu yıl bir araya gelen Hollanda ve Belçika Federasyonları "Uluslararası Korfbol Federasyonunu" kurarak korfbolu yaygınlaştırma çalışmalarına başlamışlardır. Ancak yinede çok ilerleme kaydedememişlerdir. 20. yüzyılın ikinci yarısında, kadın ve erkeklerin sosyal durumlarının 115
değişmeye başlamasını takiben korfbol yaygınlaşmaya başlamıştır. 1970 yılında Uluslararası Korfbol Federasyonu’nun sadece Avrupa'da 4 üyesi varken, Korfbol 1992 yılında 4 kıtada 30'dan fazla ülkede oynanmaya başlamıştır. IKF, 1993 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (UOK) tarafından resmen tanınmıştır. Aynı zamanda, Uluslararası Genel Spor Federasyonları Birliği (GAISF), UOK’nın Tanıdığı Uluslararası Spor Federasyonları Birliği (ARISF) ve Uluslararası Dünya Oyunları Birliği’ne (IWGA) katılmıştır. Korfbol, 4 yılda bir yapılan Dünya Oyunları kapsamında yer almaktadır. Günümüzde IKF üyesi 57 ülkede korfbol resmi olarak oynanmaktadır. KORFBOL NEDİR? Korfbol, kadın ve erkeklerin aynı takımda yer aldığı dünyanın tek takım sporudur.Amaç rakip takımın potasına (korf) topu atarak sayı elde etmektir. Korfbol takım çalışması gerektirir; topla koşmaya veya top sürmeye izin verilmez. Bir takım 4 kadın ve 4 erkek olmak üzere 8 sporcudan oluşur. Oyun sahası 40 m. X 20 m. uzunluğundadır. Oyun sahası hücum ve defans bölgesi olmak üzere ikiye ayrılır. Bir takımdan her bir bölgede 2 erkek 2 bayan oyuncu yer alır. Her iki sayıdan sonra takımlar bölge değiştirirler ve defans oyuncuları hücuma, hücum oyuncuları ise defansa geçerler. Devre arasında ise saha değişimi yapılır.Korfbol sporunda bir erkek bir erkeğe, bir bayan bir bayana savunma yapabilir ve bir kişiye karşı iki kişi savunma yapamaz. Pota yüksekliği 3,5 m. dir.
OYUNUN ÖZELLİKLERİ Korfbol sporunun diğer sporlardan farklı bazı temel özellikleri vardır. Sadece bayanlardan veya erkeklerden oluşan bir takımla oynanmaz. "Korf"un (Pota) etrafında 360 derecelik açıdan atış yapma imkanı vardır ve potanın arkasından da oyun devam eder. Kolektif oynamak zorunludur. Topa sahip olan oyuncunun topla koşmasına veya topu sürmesine izin verilmez. Her oyuncunun belirli bir rakibi vardır. Oyunun özelliğinden dolayı korfbol oyuncusu rakibini gölge gibi takip etmelidir. Defans yapılırken atış yapmaya izin verilmez. Fakat defans oyuncusu potaya hücum oyuncusundan daha yakın olmalıdır. Ayrıca bir kol mesafesinde olmalı, yüzü hücum oyuncusuna dönük olmalı ve gerçekten topa blok yapmaya çalışmalıdır. Korfbol çok yönlülük gerektirir. Korfbol hem hücumun hem de defansın önemli olduğu bir spordur ve bir oyuncu bu iki başlıca görevin birinden kaçınamaz. Çünkü oyuncular her iki sayıdan sonra bölge ve görev değiştirirler. Bu nedenle her oyuncu hem hücum hem de savunma becerilerini geliştirmelidir. Fiziksel temasa izin verilmez. Rakip oyuncuyu tutmaya, itmeye veya çekmeye izin verilmez. Arkadaşlık ve yardımlaşma ön plandadır. TÜRKİYE KORFBOL FEDERASYONU Türkiye korfbol ile ilk kez 1995 yılında tanıştı. Belçika ile iş bağlantıları olan Erengül Özer'in, korfbolu tanıyıp, bu sporu Türkiye'ye tanıtma fikri ile başlayan serüven 2007 yılının sonuna kadar gönüllülerin çabalarıyla ayakta kaldı. 2008 yılının başında Türkiye Gelişmekte Olan Spor Federasyonu çatısı altına alınan korfbol çok hızlı bir yükseliş trendine girdi. Birbiri ardına açılan antrenör ve hakem kursları, düzenlenen turnuvalar, seminerler sayesinde özellikle 116
Üniversiteler bazında çok popüler olan korfbolda şu an 20 ye yakın üniversite ve 15 in üzerinde kulüp takımı faaliyetini sürdürüyor. A Milli Takımın oluşturulması ve Avrupa Kulüpler Kupasının Türkiye'de organize edilmesi önemli kilometre taşları olurken, Milli takımımızın elemeleri geçerek Avrupa Şampiyonasına katılma hakkı elde etmesi tüm bu çalışmaların taçlandırılması olarak kabul edilebilir. Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonuna bağlanmadan önce IKF ile ilişkileri sağlamak amacıyla 1997 yılında gönüllüler tarafından Türk Korfbol Komitesi kurulmuştur. 2007 yılı sonuna kadar faaliyetini sürdüren bu çalışma grubu, federasyona katılmayı takiben çalışmalarına son vermiştir. Kaynak: Türkiye Korfbol Federasyonu
MÜZİK NOTALARININ ÇIKIŞI Batı müziği 9. yüzyıl başlarına kadar notadan habersizdi. Eserler kulak yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılıyordu. Oysa bin yıl önce Yunanlılar, notaları kâğıda dökmek için bir yöntem bulmuşlardı. Melodiyi, çizgi ve noktalar halinde yazabiliyorlardı. Ne yazık ki, bu müzik alfabesi zaman ile kayboldu. Avrupa’da bir müzik alfabesi oluşturmak için çabalar başladı. İtalyan Arezzo’lu Guido’nun, notalama sistemlerinin seslerin yüksekliğini kesin olarak belirtmeye başlaması ile büyük bir ilerleme kaydedildi.11. yüzyılda porte ve nota kesin belirlenebilir hale geldi. Dört parametre belirlendi; yükseklik, süre, şiddet, tını. İngilizce ve Almanca’ da notalar harf ile gösterildi. Do notası ilk olarak ‘UT’ olarak yazılıyordu ancak 12. Yüzyılda şimdiki halini aldı. Si notası hariç tüm notaların isim babası Gui’d Arezzo’ dur. Bu adları ise Aziz Lohannes Battista İlahesi’ndeki mısraların birinci hecelerinden almıştır. Si notası ise adını Sanete Iohannes kelimelerinin baş harflerinden almıştır. Notalamanın keşfi ve gelişimi müzik pratiğine olağanüstü bir gelişme ortamı yaratmıştır. Notalama, icracıyı ezberden kurtararak hem müzik parçalarının uzamasına hem de çeşitli dönemlere ve ülkelere ait notalanmış eserlerin katılmasıyla repertuarın zenginleşmesine ve çeşitlenmesine imkan vermiştir. Nota sayesinde bir müzisyen bilmediği bir müzik parçasını icra edebilmek için tek başına yeterli bir hale gelmiştir.
117