Karinca sayi 12

Page 1

Haziran 2013

SAYI 12

ODTÜ G.V. ÖZEL MERSİN İLKÖĞRETİM OKULU KÜLTÜR YAYINI


ANA SINIFLARI ÇİZDİ VE BOYADI

Alp AKINAN – Ana A

Beren AKÇA – Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

2


Alp UYSAL - Ana A

Ecem Dila MAVİ - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

3


Ceren GÜVEN - Ana A

Deniz BAŞARAN - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

4


Derin ASLAN - Ana A

Ege GÜNGÖR - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

5


Furkan IŞIKTAN - Ana A

Güneş ALTUNEL - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

6


Mine AYGAR - Ana A

Onur DEVRİLEN - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

7


Özge İDİŞ - Ana A

Vedat Ali SARIDİLEK - Ana A © ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

8


Soydan ACAT - Ana A

Tuğra KOYUNCUOĞLU - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

9


Umut BAYRAKTAR - Ana A

Umut GİZDAŞ - Ana A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

10


Yağız KÖSE - Ana A

Yiğit SERT - Ana A © ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

11


Ada Lavin TÜMTAŞ - Ana B

Alper DEMİR - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

12


Alya ARSLAN - Ana B

Arda KAYA - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

13


Beren EGE BAYRAM - Ana B

Beril ŞEN - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

14


Berkay DAĞ - Ana B

Bora Umur DİLEK - Ana B © ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

15


Defne ABDİMANOĞLU - Ana B

Defne EFE - Ana B © ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

16


Demir TÜLÜ - Ana B

Deniz AĞDENİZ - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

17


Ece AKDOĞAN - Ana B

Mehmet N. KOLUKIRIKOĞLU - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

18


Mehmet ÖZCAN - Ana B

Meryem NAZAL - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

19


Niyazi Arda ELKOCA - Ana B

Pars Pieter OOSTERHUİS - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

20


Arda ELKOCA - Ana B

Toprak YETİM - Ana B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

21


ESRARENGİZ ANNELER GÜNÜ Bir zamanlar küçük bir ormanın içinde yaşayan bir aile varmış. Bu ailenin iki tane çocuğu varmış. Bu çocuklardan kız olanın adı Ceren, erkek olanın adı ise Barış’ mış. Ceren ve Barış çok sevgi dolu kardeşlermiş. İki kardeş yaklaşan Anneler Günü için ne yapsak diye düşünmeye başlamış. Ormanın içindeki taze meyvelerden toplayıp rengarenk güzel bir kek yapmaya karar vermişler. Mutfağa girip başlamışlar kek yapmaya. O da ne? Bir anda elektrikler kesilmesin mi? İki kardeş ne yapacaklarını şaşırmışlar. Ne olduğuna bakmak için dışarı çıkmışlar. Tam o sırada kurt havlaması ile korkmuşlar. Ama yine de elektriğin neden

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

kesildiğini araştırmak için ormanın diğer tarafına annelerine haber vermeden gitmişler. Bu sefer karşılarına bir aslan çıkmasın mı? Bu aslan bir süre iki kardeşi kovalamış. Tam aslandan kurtulduk derken bu sefer de yolu kaybetmişler. Telaşla ne yapacaklarını düşünürlerken annelerinin sesini duymuşlar. Hemen annelerine doğru koşup sarılmışlar. Hep birlikte evin yolunu tutmuşlar. Anneler Günü için güzel bir kek yapmışlar. Ceren ve Barış bir daha ne olursa olsun annelerine haber veremeden dışarıya çıkmayacaklarına söz vermişler. Sonra da doyasıya Anneler Günü’ nü kutlamışlar. Defne TUNCER 1A

22


OKUMAK NE GÜZEL Evlerin birinde mini mini Melis adında bir kız yaşarmış. Minik Melis’ in bir gün küçücük bir kardeşi olmuş. Kardeşinin adını Ege olmuş. Melis abla olduğu için seviniyormuş. Günler günleri kovalamış. Melis yavaş yavaş büyümeye devam etmiş. Bir gün kardeşi ile oyun oynarlarken bir şeyi fark etmiş. Melis henüz okumayı bilmiyormuş. Melis bu durum karşısında ne yapacağını bilememiş. Hemen annesine gitmiş. Bu durumu anlatmış. Annesi ona kardeşiyle oyun oynamasını söylemiş. Oysa Melis artık okumayı öğrenmek istiyormuş. Ona arkadaşı Eda’ nın yardım edebileceği aklına gelmiş. Annesine. “ Bugün Eda’ lara okumaya gidebilir miyiz?”

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

diye sormuş. Annesi “Gidelim.” demiş. Hep birlikte Edaların evine gitmişler. Eda’ nın annesi ile Melis’ in annesi sohbet etmeye başlamış. Kardeşleri de birlikte oyun oynamaya dalmışlar. Melis sorununu Eda’ ya anlatmış. Eda onlara evlerindeki kütüphaneyi göstermiş. Melis bu büyülü kitapların içinde kendini kaybetmiş. Hemen başlamış kitapları incelemeye. İnceledikçe okumuş okudukça mutlu olmuş. Zilan Deniz KOÇ 1A

23


MUTFAKTA KONUŞAN EŞYALAR Ali ve Ayşe ikiz kardeşlerdi. Birlikte oyun oynamayı, resim yapmayı, film izlemeyi ve yemek yemeyi çok severlerdi. Bir gün yine mutfakta yemek yiyorlardı ki bir ses duydular. O da ne gelen ses bulaşık makinesindendi. Ali ve Ayşe çok şaşırdılar. Bulaşık makinesi onlara “Merhaba” dedi. Sonra da “Lütfen yemekleriniz bitince tabaklarınızı suya tutup sonra bana yerleştirin.” dedi. Bir ses daha duydular. Bu sefer de üstünde yemek yedikleri masa konuşuyordu. Masa, “Yemek yerken Ali üstüme yemek döktün, acaba temizleyecek misin?” dedi. Ali şaşkınlık için “Tabi temizlerim” dedi.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Bir anda birçok ses duymaya başladılar. Bu sefer mutfak dolabı konuşuyordu. Biraz kızgındı sesinden de belliydi. “Neden beni hızlı kapatıp kolumu kırdınız?” dedi. Ali ve Ayşe çok üzgün özür dilediler. Televizyon biraz sevinsinler diye onlara seslendi. “Hey çocuklar Süngerbob izler misiniz?” dedi. İkisi de sevinçle “Evet!” dediler. Başladılar çizgi filmi izlemeye. Bunu gören buzdolabı kardeşlere “Dondurmam çok lezzetli, yemek ister misiniz?” dedi. Ali ve Ayşe çok mutlu oldular hemen koşup dondurmaları aldılar ve bir güzel yediler. Umut BAKIR 1A

24


BÜYÜLÜ KÜTÜPHANE İki iyi arkadaş olan Melis ve Ceren bir gün kütüphaneye gitmeye karar vermişler. Kütüphanede o gün kimsecikler yokmuş. Raflar arasından bir kitap seçip okumaya başlamışlar. Birden bire bir kapı sesi gelmiş. Ardından da kitapların konuşma sesleri duyulmaya başlamış. Melis ve Ceren korku içinde kitapları ellerinden atıp hemen kapıya koşmuşlar. Ama kapı açılmıyormuş. Akıllarına cep telefonları gelmiş. Hemen anne ve babalarını aramışlar. Oradan çıkmalarına yardımcı olmuşlar. Ama ikisi de o gece hiç uyuyamamış. Sabah olunca ne olduğunu anlamak için kütüphaneye tekrar gitmişler. Ne olduğunu anlamadan kendilerini bir kitabın içinde bulmuşlar. Kitapta bir

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ejderha ile karşılaşmışlar. Ejderha onlara “Ne çektiniz çocuklar bu kitapların elinden?” demiş. Çocuklar bu söze çok gülmüş. Ejderhadan yardım istemişler. Ejderha sabah olana kadar öncelikle gösterdiği mağarada uyumalarını söylemiş. Sabah olunca onları kitaptan çıkaracağını söylemiş. Çocuklar o gece çok rahat uyumuşlar. Hava aydınlanınca ejderha sözünü tutmuş ve onları kitaptan çıkarmış. Dışarıda uçan kitapları gören çocuklar çok şaşırmış. Bir tanesini yakalayıp okumaya başlamışlar. O da ne? Bir anda o kitap onların hayallerini anlatan bir hale dönüşmüş. Onlar da bu sayede kendi hayallerinin hikayelerini yaşama fırsatı bulmuşlar. Ece AYTAN 1A

25


KAYBOLAN ÇOCUKLAR Bir gün Ali ve Ayşe kütüphaneye gitmeye ve ödünç kitap almaya karar verdiler. Anneleri ile birlikte kütüphanenin yolunu tuttular. Kütüphaneye gittiklerinde birçok kitap görme fırsatı bulmuşlar. Ali ve Ayşe kendilerini kaybetmişler, kitaplar içinde. Bir anda annelerini kaybetmişler. Bir oraya bir buraya bakmışlar ama annelerini bulamamışlar. O sırada bir güvenlik görevlisi ile karşılaşmışlar. Ondan yardım istemişler. Birlikte kitapların içinde aramaya devam etmişler. Arama yaparlarken bir ağlama sesi duymuşlar. Bir bakmışlar ki bir çocuk ağlıyor. Yanına gitmişler. Önce adını sormuşlar.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Adının Umut olduğunu öğrendikleri çocuğun da annesini kaybettiğini öğrenmişler. Güvenlik görevlisi onlara yardımcı olacağını ama bir daha böyle büyük yerlerde annelerinden ayrılmamalarını söylemiş. Hep birlikte aramaya başlamışlar. Annelerini bulan üç çocuk güvenlik görevlisine çok teşekkür etmişler. Anneleri de onları bulduğu için çok mutlu olmuş. Çocuklar ve anneleri beğendikleri kitapları ödünç alıp evin yolunu tutmuşlar. Mehmet Ali ÜNAL 1A

26


LUNAPARK MACERASI Ceren için o gün çok sıkıcı bir gündü. Ne yapsam ne yapsam diye düşünürken birden aklına bir fikir gelmiş. Hemen koşup annesinin yanına gitmiş. Annesine lunaparka gitmek istediğini söylemiş. Annesi çok iyi bir fikir olduğunu söylemiş. Hatta arkadaşı Barış ile İnsu’nun da gelebileceğini söylemiş. Ceren sevinçle arkadaşlarına da haber vermiş. Hep birlikte lunaparkın yolunu tutmuşlar. Lunaparka geldiklerinde neye bineceklerini şaşırmışlar. Önce şuna yoksa buna mı derken bir anda Barış ortadan kaybolmuş. Hemen İnsu ile Ceren, Ceren’ in annesine haber

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

vermişler. Telaş içinde aramaya başlamışlar. Herkese sormuşlar ama bir türlü bulamıyorlarmış. O da ne, kocaman bir dönme dolabın en üstünde birisi seslenip duruyormuş. Bunu gören Ceren ve İnsu ile anneleri ne yapacaklarını bilememişler. Ceren’ in annesi, hemen görevlilere bildirmiş. Hemen görevliler gelmiş. Görevliler Barış’ ı oradan indirmiş. Çok korkan Barış bir daha izin almadan bir yere ayrılmayacağına söz vermiş. Defne ÇOLAK 1A

27


ELEKTRİK KESİNTİSİ Melis ve Ege her zamanki okuldan gelmişlerdi. Anneleri ellerini yıkayıp üstlerini değiştirmelerini söyledi. Ellerini yıkayıp üstünü değiştiren çocuklar biraz meyve yediler. Ardından ödevlerini yaptılar. Anneleri onlara “Sizlere bir sürprizim var.” dediğinde ikisinin de kalbi yerinden çıkacaktı. Hemen söylemesini istediler. Anneleri tam da tahmin ettikleri gibi onları lunaparka götürecekti. Çok sevinen Melis ve Ege, annelerine sevinçle sarıldılar. Arabaya binip lunaparka gitmek için harekete geçtiler. Lunaparka geldiler. Birlikte çarpışan arabalara bindiler. Sonra dönme dolaba binmeye karar verdiler. Tam en üste çıkmışlardı ki bir anda elektrikler kesildi.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ne yapacağını şaşırdılar. Önce çok korktular. Sonra hemen kendilerine geldiler. Çünkü yerlerinden kalkarlarsa dengeleri bozulabilirdi. Aşağıdan endişe içinde onları izleyen anneleri ise çok üzgündü. Bir anda bir ışık parlaması oldu. Ve kesilen elektrik tekrar geri geldi. Melis ve Ege de bu korku dolu anlardan kurtuldu. Nilsu GIRAN 1A

28


SARI LACİVERT APARTMAN Sıcak bir yaz gününde Ali ile Ege geçmişi düşünmeye ve o günlerde neler yaşadıklarını anlatmaya başlamışlar. Lunaparka gittikleri ve tam o sırada elektriklerin kesildiği gün geldi ikisinin de aklına. Başladılar o gün hakkında konuşmaya. Eski günlere dalınca zamanın nasıl geçtiğini hiç fark etmemişlerdi. Oysa aileleri onlara eve erken gelmelerini söylemişti. Eve gitmek için yola çıktıklarında bir de ne görsünler? Yine elektrikler kesilmesin mi? Tüm trafik lambaları çalışmıyordu. Trafik alt üst olmuştu. Korna sesleri her yerden geliyor gibiydi. Zar zor eve ulaşan Ali ile Ege

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

evlerinin rengindeki değişikliği görünce ne yapacaklarını bilemediler. Şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken anne ve babaları evden çıkıp onlara doğru yürüdüler. Evin rengini beğenip beğenmediklerini sordular. Soruya cevap vermediler.. Eve geç kaldıkları için evin dış rengine karar verilirken orada olamamalarından dolayı çok üzgünlerdi. Çünkü fanatik Beşiktaşlı olan bu iki arkadaşlar sarı lacivert apartmanda nasıl oturacaktı? Efe Mert YÜREKLİ 1A

29


EGE’NİN SİLGİSİ Ceren ve Ege o gün silgi devirmece oyunu oynuyorlardı. Ama birden Ege’ nin silgisi kayboldu. İkisi birlikte silgiyi telaşla aradılar. Bir türlü bulamıyorlardı. Oysa annesi Ege’ ye o silgiyi daha yeni almıştı. Kaybettiğini duyunca da çok üzülecekti. Evin her yerine baktılar, bir türlü bulamadılar. Tam onlar arama yaparken bir de üstüne elektrikler kesilmez mi? Arkasından da pat diye bir seste geldi. İkisi de çok korktu. Kapı birden açıldı, ne yapacaklarını bilemediler. O da ne? Ege’ nin abisi içeri girmişti. Abisinin görünce derin bir nefes

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

aldılar. Bununla birlikte elektrikler de geldi, her yer aydınlandı. Silgiyi de buldular. Abisi yaşadıkları bu korkudan dolayı “Haydi sizi lunaparka götüreyim mi?” dedi. Bu fikir hem Ceren’ i hem de Ege’yi çok sevindirdi. Birlikte lunaparka gittiler. Lunaparkta çok keyifli bir gün yaşadılar. Hava kararmaya başlayınca da eve dönmek üzere lunaparktan ayrıldılar. Evlerine geldiklerinde duş alıp kitaplarını okuyup uykuya daldılar. Mehmet Ali MUTLU 1A

30


KÜTÜPHANE KEDİSİ Melis ve kardeşi Ege parkta oynarken bir ses duymuşlar. Hemen sese doğru yönelmişler. Bir de ne görsünler? Minicik bir kedi yavrusu. Hemen onu alıp eve götürmüşler ve ılık süt içirmişler. Sonra bu kediye bir isim verelim diye düşünmüşler. Birlikte kütüphaneye gitmeye ve oradaki kitaplardan isim araştırmaya karar vermişler. Kütüphaneye giderken kediyi annelerine emanet etmişler. Kütüphaneye geldiklerinde kedilerle ilgili birçok kitap bulmuşlar. Öyle güzel bilgiler edinmişler ki. Mesela kedilerin iplerle oynamayı, balık yemeyi çok sevdiklerini öğrenmişler. © ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Sonra farklı bir bilgi de edindiler. Bir kütüphanede kütüphane kedisi olduğu ve yıllarca burada yaşadığını okumuşlar. Bu bilgi onları çok ama çok etkilemiş. Bu kedinin adı Dewey’miş. Bu kedi hakkında edindikleri bilgileri birbirleriyle paylaşmışlar. Kendi kedilerine de bu adı vermeye karar vermişler. Eve geldiklerinde düşüncelerini anneleri ile de paylaşmışlar. Bu fikir onun da çok hoşuna gitmiş. Artık onlarında kitapları çok seven Dewey adında bir kedileri olmuştu. İnsu SAĞLAM 1A

31


MUTLULUĞUN KAYNAĞI Güneşin pırıl pırıl parladığı, kuşların gökyüzünde cik cik diye öttüğü, çiçeklerin rengarenk olduğu güzel bir gündü. Her şey o kadar güzeldi ki! Ali ile Ayşe erkenden kalktılar. Ellerini, yüzünü yıkayıp kahvaltıya başladılar. Servis zamanı geldiğinde ikisi de kapıda hazır bekliyordu. Çünkü bu günü güzel yapan şeylerin başında okula gitmek geliyormuş. Okullarını ve öğretmenlerini o kadar çok seviyorlarmış ki! Okula geldiklerinde tören olduğunu hatırladılar. Hemen aşağıya tören alanına indiler. Törende, Ali andımızı okuyacaktı. Ayşe de en az Ali kadar heyecanlıydı. Tören bitip sınıflara geçtiklerinde © ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

hepsi çok mutluydu. Çünkü birçok yeni bilgi edineceklerdi. Sınıfa girdiler ve başladılar bilgi edinmeye. Bilgi edindikçe gelişiyor, geliştikçe büyüyorlardı. Okula gitmek ne güzeldi. Öğretmenleri teneffüste onlara çok güzel oyunlar oynamaları için değişik oyunlar öğretmişti. Teneffüste bu oyunları oynamak onları çok mutlu ediyordu. Gün bitimine doğru okulda bitmek üzereydi. Ali ve Ayşe’nin içini bir hüzün kapladı. Ama yarın okulun olacağını bilmek içlerini rahatlatmıştı. Bircan CANÇELİK 1A

32


EGE’NİN MACERALARI Melis ve Ege için o gün çok sıkıcı geçiyordu. Bunu fark eden anneleri onları lunaparka götürmeye karar verdi. Onların yanına gitti. “Çocuklar size bir sürprizim var.”dedi. Bunu duyan Melis ve Ege çok heyecanlandı. Anneleri “Lunaparka gideceğiz.” deyince ikisi de sevinçten havalara uçtu. Bir anda sıkıcı olan bugün onlara çok eğlenceli gelmeye başladı. Hemen üstlerini giyindiler. Arabaya bindiler. Lunaparka geldiklerinde nereye bakacaklarını şaşırdılar. Tüm oyuncaklara binmek istiyorlardı. Ege tam o sırada dondurmacıyı fark etti. Annesinden dondurma almasını istedi. Annesi onu kırmamak için dondurma almayı kabul etti. Ama Ege’nin istekleri

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

bitmiyordu. Bu sefer de çarpışan arabaları gördü. Onlara bakmak için oraya doğru yürüdü. Birden fark etti ki yanında ne annesi ne de Melis vardı. Tam o sırada elektriklerde kesilmez mi? Ege ağlamaya başladı. Annesi ile Melis de onu arıyordu. Ege bir ses duydu. Bu annesinin sesiydi. Ona sesleniyordu. “Ege Ege Ege uyan artık sabah oldu. Bak servisi kaçıracaksın.” Ege gözlerini bir açtı, annesi karşısında, sevgiyle ona sarıldı. Alp ALPAR 1A

33


ÇÖP KUTUSUNUN SORUNU Ceren ile Barış birbirini çok seven iki arkadaşlarmış. Birlikte oyunlar oynamayı çok seviyorlarmış. Yine bir gün sokakta oyun oynarken. Yanlarından bir ses gelmiş. Bu ses çöp kutusundan geliyormuş. Yavaşça yanına doğru yaklaşmışlar. Gerçekten de çöp kutusu konuşuyormuş. İkisi de çok korkmuşlar. Bunu gören çöp kutusu “Sakın korkamayın, ben sizlere zarar vermem.” demiş. Ceren ve Barış onlardan ne istediğini sormuşlar. Çöp kutusu derdini başlamış onlara anlatmaya. Ben her gün en az 120 çöp topluyorum. Ama benden sadece 92 tane çöpü alıyorlar. Gerisi kalıyor. O da beni çok rahatsız ediyor.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Bunu duyan Ceren ve Barış çok üzülmüşler. Arkadaşları Melis’ ten yardım alabileceklerini düşünüp onun yanına gitmeye karar vermişler. Yolda yürürken bir anda karşılarına konuşan bir araba çıkmış. Araba onlara nereye gideceklerini sormuş. Onlarda olanları ona anlatmışlar. Araba bir hamle ile onları üstüne atmış. Hemen onları Melislerin evine götürmüş. Melis’e olanları anlatmış. Melis onları dinlemiş. En iyi çözümü belediye başkanı üretir demiş. Hep birlikte belediye başkanının yanına gitmişler. Sorunu anlatıp çözüm bulmasını sağlamışlar. Deniz GÖKAYAZ 1A

34


MUTLU AİLE Cerenlerin evlerinde her zamanki günlerden biri yaşanıyormuş. Ceren ders çalışıyor, annesi, kardeşi Barış ile ilgileniyor, babası ise televizyon izliyormuş. Ceren birden karnının çok acıktığını fark etmiş. Hemen kalkmış mutfağa gitmiş. Kendine bir şeyler hazırlamaya başlamış. Ama tam o sırada elektrikler kesilmiş. Ceren ne olduğunu anlamaya çalışırken kardeşi yanına gelmiş. Acaba bu elektrik kesintisi değil de bazı kabloların yerinden oynaması olabilir mi diye düşünmüşler. Ceren kabloları ellemelerinin çok tehlikeli olacağını biliyordu. Bunu için de kardeşini uyarmış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Birlikte annelerine seslenmişler. Anneleri de aslında oradaymış. Karanlıkta birbirlerini fark etmemişler. Annesi hemen kablolara bakmış. Babası da gelip yerinden çıkan fişi hemen yerine takmış. Elektrikler hemen gelmiş. İki kardeş, anneleri ve babaları çok sevinmiş. Tek başlarına kabloları ellemedikleri için anneleri onlara teşekkür etmiş. Hep birlikte bir şeyler yemek için sofrayı hazırlamışlar. Keyifle yemeklerini yemişler. Sonra da Ceren ders çalışmak için, Barış ise kitap okumak için odalarına gitmişler. Anne ve babaları ise onlara sevgi dolu gözlerle bakmışlar. Derin Su ÇAĞLAYAN 1A

35


TELEVİZYON İZLEMEK NE GÜZEL Ali televizyon izlemeyi çok seven bir çocuktu. Bu yüzden zamanını da çok iyi değerlendiremiyordu. Annesi, ona birçok kez bu konu da uyarıda bulunmasına rağmen yine de izliyordu. Yine o gün saatlerce televizyon izledi. Aslında yapması gereken bir sürü işi de vardı. Ödevleri, okuması, proje çalışması… Ama Ali sürekli televizyon izlemek istiyordu. Ali, kendi yaşına uygun olmayan programları bile izlemek istiyordu. Sonra da bu programlarda anlatılanlardan etkilenip uyuyamıyordu.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

O gün de Ali’nin yapması gereken çalışmaları vardı. Ama Ali sürekli televizyon izlediği için bir türlü çalışmasını yapmamıştı. Annesine seslenip karton istedi. Tam çalışmasını yapmaya başlayacaktı ki elektrikler kesildi. Ali yetiştirmesi gereken çalışmasını tamamlayamadı. Saat de çok geç olduğu için uykuya daldı. Uykusunda öyle kötü rüyalar gördü ki! Sürekli uykudan uyandı. Sabah uyandığında bir türlü yatağından çıkmak istemedi. Çünkü işleri hep yarım kalmıştı. Sonra kendi kendine bir söz verdi. Bir daha asla uzun süre televizyonun karşısında oturmayacaktı. Efe Emre ERAY 1A

36


DOST ROBOT MİKRO CAN Ali ile Ayşe’yi bazen anneleri evde yalnız bırakırdı. O gün de yine iki kardeş evde yalnız kalmıştı. Ama bu sefer Ali’nin içine pek de iyi olmayan bir his vardı. Ayşe içeri gitti. Ali ise odada oyun oynuyordu. İşte tam bu sırada bir ses geldi. “Hey sen ne yapıyorsun orada?” Ali her tarafa baktı ama soruyu kimin sorduğunu bulamadı. Bu ses odanın perdesinin sesiydi. Onu açmasını istiyordu. Ali onu hiç dinlemiyordu. Perde cevap vermeyen Ali’ ye çok kızdı. Bir anda kanepede oturan Ali’ ye dolandı.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ali neye uğradığını şaşırdı. Kendini kurtarmaya çalışırken bir ışık görüldü. Bir anda ışıklar içerisinde mutfaktaki fırın robota dönüştü. Onu hemen kurtardı. Ali hemen koşup ona sarıldı. Sonra da kardeşi Ayşe ile robotu tanıştırdı. Bu robot. Ali ve Ayşe'yle biraz top oynadı. Ali ve Ayşe ona adını sordular. Robot, “Benim adım Mikro Can.” dedi. Üçü birlikte çok eğlendiler. O gün hiç bitmesin istediler. Ama saat de epey geç olmuştu. İki kardeşin uyku saati gelmişti. Mikro Can ile vedalaştılar. Sonra da tatlı ir uykuya daldılar. Destan ÇAKAR 1A

37


KONUŞAN LUNAPARK Melis ve kardeşi Ege lunaparka gitmek için gün sayıyordu. Çünkü babaları onlara söz vermişti. Havalar ısınınca onları lunaparka götürecekti. Hava da ısınmaya başlamıştı. Babaları o gün iş yerinden erken geldi. İki kardeşe “Haydi arabaya, lunaparka gidiyoruz.” dedi. İki kardeş sevinç içinde çığlık atmaya başladı. Uzun bir yolun ardından lunaparka gelmişlerdi. Arabadan indiler. Lunaparka doğru yürüdüler. Tam içeri girdiler ki, babaları cep telefonunu arabada unuttuğunu fark etti. Babaları onlara oldukları yerde beklemelerini hemen geleceğini söyledi. İki kardeş beklerken birisi onlara seslendi. Sağa, sola baktılar. Ama etrafta da kimse yoktu.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Sonra tekrar seslendi. Bu sefer Ege sesin kimden geldiğini bulmuştu. Ama gözlerine inanmamıştı. Bu dönme dolaptı ve onlarla konuşmaya çalışıyordu. Dönme dolap, “Başım çok dönüyor, çocuklar.” diyordu. Melis ile Ege ona nasıl bir yardımda bulunacaklarını düşünürken babaları geldi. Durumu babalarına anlattı. Babaları gülmeye başladı. İki kardeşe dönerek “Çocuklar size söylemeyi unuttum. Bu parktaki tüm oyuncaklara farklı parçalar eklendi. Bu yüzden de sizinle konuşuyormuş gibi oluyor.” dedi. Bunu duyan iki kardeş çok güldüler. Osman NAZAL 1A

38


YARAMAZ KARDEŞLER İkiz olan Ege ile Efe çok yaramazlardı. Sürekli koşuyor, evin içinde kırılmayan hiçbir şey bırakmıyorlardı. Bir oraya bir buraya sürekli koşuyorlar, önlerine gelen her şeyi de düşürüyorlardı. Efe ile Ege, o sabah yine erkenden kalkmış yaramazlıklara başlamışlardı. Anneleri ne yapacağını bilemiyordu. Tam o sırada telefon çaldı. Arayan, yeni açılan lunaparkın müdürüydü. Küçük çocukları olan aileleri tek tek arayıp bu parka çağırıyorlardı. Efe ile Ege’nin anneleri hemen bu teklifi kabul etti. İkizleri öğleden sonra alıp bu lunaparka götürdü.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Lunaparka geldiklerinde gözlerine inanamadılar. Bu parktaki her şey yumuşacıktı. İki kardeş neye elini dokunsa yumuşacıktı. Sanki puf puf bulutların üstünde oturuyorlardı. Efe ile Ege bir oraya koşuyor oyuncaklara biniyor, bir buraya koşup kendilerini yumuşacık oyuncakların üstüne atıyorlardı. Her yer çok ama çok güvenliydi. Kırılacak onlara zarar verecek hiçbir şey yoktu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar. Artık eve dönme zamanları gelmişti. Efe ile Ege bugünün sonunda kendilerine bir ders çıkarmışlardı. Evdeki eşyalar sert olduğu için onlara çok büyük zarar verebilirdi. Bunun için artık daha dikkatli olacaklardı. Naz İZOL 1A 39


KONUŞAN KİTAPLAR Ali ve Ayşe çok iyi arkadaşlardı. Birbirlerinden hiç ayrılmazlardı. Okullar tatil olunca yine bir araya gelmişlerdi. Evde birlikte televizyon izliyor, oyunlar oynuyorlardı. O gün yine oyun oynamak için bir araya geldiler. Ayşe, Alilerde kalacaktı. Akşam olunca birlikte yemek yediler, oyunlar oynadılar ve televizyon izlediler.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Hiç kitap okumadılar. Uyumak için ayrıldılar. Ali yatağına yattı ve uykuya daldı. O da ne? Rüyasında bir sürü kitap vardı. Hepsi de ona çok kızgın bakıyorlardı. “Bizi neden aldın, okumuyorsun?” diyorlardı. Ali sabah uyanınca çok üzgündü. Rüyasını Ayşe’ ye de anlattı. Sonra birlikte kitap okuma saati yapmaya başladılar. Murat KAPLAN 1A

40


CEREN İLE AYI Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir Ceren yaşarmış. O Ceren uzun boylu, ela gözlü, kısa saçlı ve yirmi yaşındaymış. Macerayı seven biriymiş. Bir gün Ceren’in evinde elektrik kesintisi olmuş, onun yüzünden annesi yemek yapamamış. Ceren de çok acıkmış ve dışarı çıkmış. Doğruca ormana gitmiş. Koca ağacın yanında bir ev görmüş. Merakla evin içine girdiğinde Ceren, öyle büyük mü büyük bir pasta görmüş ki kendinden geçmiş. Hemen pastanın yanına gelivermiş. O sırada pastanın arkasında saklanan ayı, gizlice Ceren’e saldırmış. Ceren ayı ile kavga etmiş ve evden kaçıp hemen ormana dalmış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ceren orada bir çerez ağacı görmüş. Bu ağaç Ceren’e çok ilginç gelmiş ve önüne bakmadan ağaca doğru dönmüş. Tam ağaca yaklaşacakken ayağı taşa takılmış ve düşmüş. Canı çok yanan Ceren ağlaya ağlaya evine varmış. Ama evde kimse yokmuş. Bu duruma şaşıran Ceren annesi ile babasının nerde olduğunu merak etmiş. Kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkarırken “çat çat çat çat” diye kapı vurulmuş. “Gelen bizimkilerdir” diye düşünmüş ama gelen ayıymış. Ceren hemen saklanmış ve canını kurtarmış. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Atasagun ÇELİK 1B

41


MELİS VE EGE’NİN ANNESİNİ CANAVAR KAÇIRDI! Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Melis ve Ege adında iki kardeş evlerinin salonunda çizgi film seyrediyorlarmış. Melis sarı saçlı, kahverengi gözlü on iki yaşında; Ege ise altı yaşında, kahverengi saçlı bir çocuktur. Birdenbire elektrikler kesilmiş ve mutfaktan bir canavar gelmiş. O anda anlamışlar ki Ege’nin annesini hayaletler kaçırmıştı. Ege ve Melis canavarın peşinden giderek “lütfen annemizi bırak” demişler. Canavar ise onlara “annenizi uzaya gönderdim. Orada astronot ve çocuklarına bakacak” demiş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Bunun üzerine Melis ve Ege çok ağlamışlar. Anneleri olmadan yaşamak çok üzücü olurmuş. Canavar onların haline çok üzülmüş ve annesini geri göndermiş. Annesini gören çocuklar çok sevinmiş. Sevinçle annelerine sarılmışlar anneleri de gözyaşlarına boğulmuş. Annesi onlara mutfakta kek yapmaya başlamış. Melis ve Ege de annesinin yanına gitmişler, sonra hep birlikte afiyetle yemişler. Doğaç BENZETSEL 1B

42


ECE’NİN MACERASI Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir ev varmış. O evin içinde Ece adında sarı saçlı, mavi gözlü, birinci sınıfta okuyan annesi ona hiç kızmayan bir kız yaşarmış. Bir gün o eve bir hayalet gelmiş ve evdeki eşyaları konuşturmuş. Bundan haberi olmayan Ece, oturma odasına gitmiş ve birden hapşurmuş. Koltuk “iyi yaşa” demiş. Ece çok korkmuş ve “orada kim var?” demiş içinden. Hayalet onun yanından geçmiş, Ece çok korkmuş, “anne!” diye bağırmış. Ama hayaletler Ece’nin annesini kaçırmışlardı. Ece’nin annesi siyah saçlı, mor gözlü elli yaşında bir kadınmış Şimdi de Ece’nin ellerlini, gözlerini ve ağzını bağlamış, ona bir uyku iğnesi yapmışlar.Ece uykuya dalmış sonra sabah olmuş ve uyanmış. Hayalet gelmiş Ece’ye

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

kahvaltı verdikten sonra tekrar uyku iğnesi yapmış. Ece ile annesi artık depoda kalmışlar. Bembeyaz hayaletler siyah gözlü, kolsuz ve bacaksızmış. O depoda nöbetçilik yapıyorlardı. Ve onları depodan çıkarmıyorlardı ama her sabah kahvaltı veriyorlardı. Bu durum Ece ile annesini çok üzüyordu. Hayaletler kendi evlerinde disko yapıyor, keyiflerine bakıyorlardı. Ece ile annesi ağlıyordu ama hayaletler hiç önemsemiyordu hayaletler hala disko yapıyorlardı. Ece uykusunda rüya görüyordu çünkü uyku iğnesi onu çok uyutuyordu. Rüyasında hayalet aşkıyla dans ediyordu çünkü bu hayalet çok iyi kalpliydi. Dilara DİNAR 1B

43


DÜNYANIN EN HIZLI KOŞAN HAYVANI Barış ormanda geziniyormuş. Dışarıdan bakıldığında uzun boylu, mavi gözlü, kıvırcık saçlı, komik bir çocukmuş. Birdenbire bir zebra sesi gelmiş. Barış da o tarafa doğru yürümeye başlamış. Birde ne görsün? Zebrayı avlamak isteyen simsiyah bir puma, çimlerin arasında onu bekliyormuş. Pumayı gören zebra çok hızlı bir şekilde kaçmaya başlamış. Ama puma ona saldırmış. Tam zebranın üzerine atlayacakken zebra birden hızlanmış ve ağaçlık bir alana girerek kaçmış. Ama zavallı zebranın çok talibi varmış. Bir aslan sürüsü onu gözüne kestirmiş ve avlamaya çalışmış. Etrafını çevirmişler, tuzaklar kurmuşlar ancak yakalayamamış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Bu durum zebranın güvenini yerine getirmişti. Artık kendini özgür hissediyormuş. Öyle ki çizgili çitalar bile onu avlayamazmış. Ününü tüm dünyadaki kediler duymuş ve onu avlamak istiyorlarmış ama onlar bile zebrayı avlayamıyormuş. Böylece o zebra dünyanın en hızlı koşan hayvanı olmuş. Herkes onu böyle tanımış. Gökten üç elma düşmüş. Biri zebraya, biri anlatana, biri de dinleyene... Mehmet Can SAÇAR 1B

44


ORMANDA KAYBOLAN BARIŞ Bir gün bir çocuk varmış ve o çocuğun adı Barış’mış. Barış uzun boylu, sekiz yaşlarında bir çocukmuş hiç hoşlanmadığı şey derste arkadaşlarının onu rahatsız etmesiymiş. Barış evde otururken birdenbire eşyalar konuşmaya başlamış. Önce çok şaşıran Barış, eşyaları dinlemeye başlamış. Eşyalar onu ormana gitmesi konusunda ikna etmişler. Ormanda bir sürü hayvan varmış. Filler, aslanlar, maymunlar, arılar... Barış buraları sevmeye başlamışken eşyalar onu farklı bir yere götürüyorlarmış. Bu durum Barış’ı çok korkutmuş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Annesi uyandığında Barış’ı odasında görememiş. Hemen dışarı çıkmış komşulara sormuş sonra eve dönmüş, Eşyaların yerinde olmadığını anlayınca o da ormana gitmiş. Annesi, ormanda her yeri gezmiş ve sonunda Barış’ı bulmuş ve buna çok sevinmiş. Oğluna sarılmış ve ağlamış. Birlikte evlerine gelip çok mutlu olmuşlar. Gökten üç elma düşmüş. Biri Barış’a, biri anlatana, biri de dinleyene... Azra SARI 1B

45


LUNAPARKTAKİ AYAK İZLERİ Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Ali ile Ayşe adında iki küçük arkadaş varmış. Ali yedi yaşında, uzun boylu, saçları düz, mavi gözlü çok kibar biriymiş. Ayşe de yedi yaşında saçları uzun ve kibar bir çocukmuş. Bu arkadaşlar bir gün lunaparkta geziyorlarmış. Eve dönecekken kocaman ayak izleri görmüşler. Merak edip o ayak izlerini takip etmişler. O ayak izleri, bu arkadaşları hayaletli bir eve götürüyormuş. Akşam olmuş ve zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlar. Çok korkmaya başlamışlar derken karşılarına hayaletler çıkmış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ali ile Ayşe, hayaletlere savaş teklif etmişler. Hayaletlerde kabul etmişler. Savaşmaya başlamışlar. Ali ile Ayşe yaprak, dal atıyormuş hayaletler ise bunları büyü ile geri gönderiyormuş. Sonra bakmışlar ki kimse yenemiyor iki tarafta durmuş ve barış imzalamışlar. El sıkışmışlar. Mutlu bir son olmuş. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ali ile Ayşe’ye, biri anlatana, biri de dinleyene... Öykü Gizem KÜSMÜŞ 1B

46


KEDİ İSTEYEN CEREN Bir ülkede bir kız çocuğu yaşarmış. Bu kız çocuğunun adı Ceren’miş. Ceren uzun boylu, gözleri yeşil, saçları sarı ve on yaşlarındaymış. Çok akıllıymış ve annesini çok severmiş. Annesi kahverengi saçlıymış. O da herkesi çok severmiş. Bir gün arkadaşının evinde oyun oynarken hayalet varmış diye çok korkmuş. - Ahh! Bu da ne? Çok korktum ben, demiş ve ağlamaya başlamış. Hemen annesini yanına koşmuş. - Anne, arkadaşımın evinde hayalet var! demiş ve yüksek sesle bağırmaya başlamış. Annesi kızına korkmamasını söylemiş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

O zaman Ceren de korkmamak için küçük bir kedi istemiş ailesinden. Ama annesi ile babası onu tırmalamasından korktuğundan dolayı bunu istememişler. Ceren çok üzülmüş. Ağlamaya başlamış. Annesi Ceren’in ağlamasına dayanamayıp, “Sen üzülme doğum gününde sana söz veriyorum bir kedi alacağız” demiş. Bunu duyan Ceren çok mutlu olmuş ve birlikte mutlu yaşamışlar. Ronya Nehir TÜMTAŞ 1B

47


ASLANIN SIRTINDA Ege ile annesi bir gün ormana gezintiye gitmişler. Orada Ali ile karşılaşmışlar. Ali kahverengi gözlü, uzun saçlı, uzun boylu ve on yaşındadır. Ege ise kısa boylu, kısa saçlı, dokuz yaşında güzel bir çocukmuş. Bu iki arkadaş birbirlerini görür görmez sarılmak için koşarlarken önlerine bir aslan çıkmış ve aralarına girmiş. Aslan ikisini de sırtına attığı gibi ormanın derinliklerine götürmüş. Her yer yemyeşilmiş ve aslan çok hızlıymış. Ege ve Ali çok korkmuşlar.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Onlar korkudan bağırırken Ege’nin annesi onlara yetişerek gelmiş ve elindeki sopayla aslanın kafasına vurmuş. O kadar sert vurmuş ki aslanın kafasının üstünde kuşlar uçuşuyormuş. Ali ile Ege sersemleyen aslandan kurtulmuş. Hemen annesine sarılmışlar Sonra eve doğru giderken Ali, Ege ve annesi bu olanlara gülmüşler. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ali ile Ege’ye, biri anlatana, biri de dinleyene... Efe YORULMAZ 1B

48


EKMEK PARÇALARI Ali ile Ayşe iki kardeştir ve çok iyi anlaşırlar. Ali kısa boylu, mavi gözlü, sarışın ve çok nazik bir çocuktur. Ayşe ise siyah gözlü, uzun boyludur. Ayşe 12, Ali ise 7 yaşındadır. Bir gün mutfakta kahvaltı yaparken Ali ile Ayşe’nin annesi ile babası demişler ki, “Bugün çocukları ormana götürelim.” Annesi ve babasının bu teklifini duyan Ali ve Ayşe kahvaltılarını bitirdikten sonra yanlarına ekmek parçaları almışlar. Annelerine “biz hazırız” demişler ve hemen yola çıkmışlar. Ali ile Ayşe gittikleri yerlere ekmek parçaları atmaya başlamışlar. Babası birden onlara dönerek “biz annenizle ekmek almaya gideceğiz” demiş ve onları

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

yalnız bırakmışlar. Bunun üzerine Ali ve Ayşe uzun uzun yürümeye başlamışlar. Ormanın en derinine gelmişler. Ve bir kulübe görünmüş gözlerine. Ali ile Ayşe kulübeye girmişler. Ali yatağa uzanmış sonra Ayşe de diğer yatağa uzanmış. Saatler birbirini kovalarken derin bir uykuya dalmışlar. Birdenbire kapı açılmış. Ali ile Ayşe çok korkmuş ve saklanmışlar. Kurt çat çat içeri girmiş ve çocukları görmüş. “Kalkın!” diye kükremiş. Çocuklar korkup koşarak eski dünyalarına geri dönmüşler. Ekin Nura İNANÇ 1B

49


MELİS’E YAPILAN ŞAKA Bir gece Melis’in annesi yemek hazırlıyordu. Birden elektrik kesildi. Bir uzaylı gelip Melis’in annesini uzaylıya dönüştürdü. Melis ve kardeşi Ege korkup kaçtılar. Melis kısa boylu, uzun saçlı, sarışın. Ege ise mavi elbiseli, kısa saçlı ve bebekti. Kaçan iki kardeş en sonunda terk edilmiş bir lunaparka geldiler. Lunaparkta bir hayalet vardı. Orada Melis arkadaşı Barış’la karşılaştı. Barış, uzun boylu, kısa saçlı ve siyah gözlü bir çocuktu. Barış arkadaşı Melis’i görünce şaşırdı ve - Melis bu ne hal ! diye sordu. Melis, -Annem uzaylıya dönüştü, dedi.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Tam o anda hayalet lunaparkı çalıştırdı. Melis, kardeşi Ege ve arkadaşı Barış tüm oyuncaklara bindiler. Birden hayalet ortaya çıktı ve Ege’yi kaçırdı. Melis ile Barış hayaleti kovaladılar ve Ege’yi kurtardılar. En sonunda anladılar ki hayalet aslında robot, uzaylı ise babasıymış. Sonra hep birlikte eve döndüler ve mutlu mutlu yaşadılar. Arın Taylan KARA 1B

50


CEREN’İN EFSANESİ Ceren bir gün odasına koşmuş, gardırobunun içine girmiş. Gardırobunun içinde hayalet, kurt, dans eden iskeletler görmüş. Ceren dayanamayıp gardırobun içine girmiş. O sırada önünden geçen bir uğurböceğinin sırtına binmiş. Uğur böceği Ceren’i bir kuyunun dibine atmış. Ceren kuyunun içine düşünce Aaaa! diye bağırmış. Çünkü orası karanlık ve ıslakmış. Ceren korkmaya başlamış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

O sırada yuvasından çıkan küçük bir köstebek ona yolu göstermiş. Ceren ailesini çok özlediğinden köstebeği takip etmiş.Köstebek ona “şu üzerinde eve giden yol yazan tünel var ya, oradan gidersen eve ulaşabilirsin” demiş. Ceren tam da köstebeğin anlattığı yoldan giderek evine varmış. Evin kapısının önünde ailesine sarılan Ceren sonsuza kadar mutlu yaşamış. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Mina Fatma TURANLI 1B

51


AYAK İZLERİNİN PEŞİNDE Bir varmış bir yokmuş, bir gün Ali ile Ayşe adında iki arkadaş varmış. Ali uzun boylu siyah saçlı, kahverengi gözlü bir çocukmuş. Ayşe ise kısa boylu, yeşil gözlü ve sarı saçlıymış. Sonra lunaparka gitmişler. Onların bir arada gören Ege de onlara katılmış. Ege ise Ali’nin boylarında, mavi gözlü ve kahverengi saçlıymış. Hep beraber oynarlarken dev bir ayak izine rastlamışlar. Ayşe bu ayak izinin bir dinozora ait olduğunu söylerken Ali buradan bir uzay aracının geçtiğini söylemiş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ege ise arkadaşlarının fikirlerini dinlemiş. Sonra bu ayak izine yakından bakıp birlikte izleri takip etmelerini söylemiş. Sonra o ayak izlerini takip etmişler. Bir de bakmışlar ki kendi evlerinin önüne kadar gelmişler. Bu duruma çok gülmüşler ve mutlu yaşamışlar. Ada Elif TÜRKCAN 1B

52


HARRY POTTER VE BULUTLAR ÜLKESİ Bir gün Ali, Barış ve Ceren evde oturuyorlardı. Birden elektrik kesildi ve onlar çok korktular. O sırada yeşil ve kırmızı karışımı bir renk oluştu ve Harry Potter ortaya çıktı. Harry Potter siyah saçlı, kahverengi gözlü bir büyücüydü. Bulutlar ülkesinden gelen Harry, Ali, Barış ve Ceren’i kendi ülkesine götürmek istiyordu. Harry Potter, Ceren, Ali ve Barış’ı da alarak kendi ülkesine doğru yola çıktı. Harry’nin ülkesinin adı Bulutlar ülkesiydi ve orada büyük bir şatoda yaşıyordu. Bu şatoya yalnızca iyi kalpli çocuklarla Harry Potter’in büyücü dostları girebiliyormuş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ali, Barış ve Ceren o gün o kadar eğlenmişler ki yeryüzünde iyi ve sorumluluk sahibi çocuk olmanın ödülünü fazlasıyla almışlardı. Kim bilir iyi çocuklar olup sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edersek Harry Potter bir gün bizim karşımıza da çıkabilir... Neva Su ÇELİK 1B

53


LUNAPARKTA BİR GÜN Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken ben, ninemin beşiğinde tıngır mıngır sallanırken, ninem düştü beşikten, dedem düştü eşikten, biri kaptı maşayı, biri kaptı şişeyi, gösterdiler köşeyi. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Evvel zaman içinde Ceren adlı bir çocuk yaşarmış. Bu Ceren altın gibi sarı saçlı, deniz gibi mavi gözlüymüş. Güzel güneşli bir günde Ceren lunaparka gitmeye karar vermiş. Lunaparkta iken karşısına birdenbire bir hayalet çıkmış ve lunaparktaki her aleti konuşturmuş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Bütün aletler “Ceren benim yanıma gel, benimle oyna” diye bağırmaya başlamışlar. Bu olay Ceren’i çok korkutmuş ve o günden sonra Ceren bir daha lunaparka gitmeye cesaret etmemiş. Bunun yerine artık hep sitelerindeki parkta oyun oynamaya başlamış. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Mehmet Joel PARLAT 1B

54


KEMİKTEN KÖPEK O gün evde elektrikler kesilmiş ve Ali elektrik kesintisinden dolayı hiç uyuyamamış. Ali siyah saçlı, kahverengi gözlü,kısa boylu bir çocukmuş. Tam o sırada bir hayalet gelmiş ve Ali’yi kovalamaya başlamış. Çok korkan Ali bir mağaraya saklanmış. Hayaletten kurtulduğunu düşünürken mağaranın içinde bir sürü kemik olduğunu fark etmiş. Ali bunların bazıları almış ve eve götürmek istemiş. Eve geldiğinde annesi ve babası evde yokmuş. Buna sevinen Ali, kemikleri büyük bir dolabın arkasına gizlemiş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Annesi ile babası geldiklerinde kemikleri hiç fark etmemişler. Gece olunca Ali kemikleri oradan almış ve birleştirmiş, bir köpek yapmış. Onunla uzunca bir süre oynamaya dalan Ali, elektrikler gelince birden irkilmiş ve kemiklere bağlı ipi hızlıca çekmiş. Maalesef kemikler bu hızla dağılmışlar. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Eren Dora CEREBOĞLU 1B

55


CEREN İLE EGE’NİN MUHABBET KUŞLARI Bir varmış bir yokmuş Ceren ile kardeşi Ege bir gün Melis’in ailesi ile denize giderler. Melis çok tatlı, saygılı bir çocuktur. Ceren ve Ege de çok tatlıdır. Orada çok eğlenirler ve eve dönerler. Eve geldikleri sırada arkadaşları, doğum günü için onların kapısını çalarlar. Çocuklar evi süsleyerek Ceren’i ve kardeşi Ege’ye “iyi ki doğdun” diye doğum günü şarkısını söylerler.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Sonra gökkuşağının altında eğlenmeye başlamışlar. Muhabbet kuşları bile onların doğum gününe katılmışlar. Hep beraber muhabbet kuşlarını besleyip şarkılar söylerler. Çok güzel bir doğum günü olur. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren, Ege ve Melis’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Irmak AYTUN 1B

56


BARIŞ’IN ANNESİ ÖKÜZE DÖNÜŞTÜ Bir gün Barış lunaparka gitmiş. Orada Ceren ile Ali’yi görmüş. Barış kıvırcık saçlı, Ali kel, yeşil gözlü ve nazik biriymiş. Ceren ise sarı saçlı, mavi gözlü, kaba ve dokuz yaşındadır. Lunaparkta oynadıktan sonra hep beraber eve gitmişler. Eve vardıklarında eşyalar konuşuyormuş. Bu durumdan çok korkan Barış içinden bu durumu nasıl düzeltebileceğini düşündüğü sırada bir büyücü sihirle içeri girmiş ve onlarla bir anlaşma yaptı. Eğer eşyaların susmasını istiyorlarsa, annelerinin öküze dönüşmesine izin vermeliydiler.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Barış aslında eşyaların susmasını istiyormuş ama annesinin de öküze dönüşmesini istemiyormuş. Büyücüye bunu söylediğinde büyücü, “bunu kabul edemem” demiş. Barış düşünüp taşınmış. “Tamam annemi öküze dönüştürmeni kabul ediyorum.” demiş ve büyücü ile el sıkışmışlar. Bunun üzerine eşyalar susmuş. O gece Barış’ın annesi bir öküze dönüştü ve kendini tutamayıp Barış’ı yedi. Demir GÜLER 1B

57


ÜÇÜZLERİN MACERASI Ceren 18 yaşında sarı ve uzun saçlı, mavi gözlü üçüzlerin biridir. O sabah kalktığında dolabını açtı ve orada bir büyücü gördü. Büyücü O büyücü dedi ki: - Sihirli kelimeyi söylersen sana masalların diyarının açarım. Ceren düşündü taşındı. Kelimenin açıl susam açıl olabileceğini tahmin etti. Tahmini doğruydu. Geçit açılmıştı. O kadar büyük bir gürültüyle açılmıştı ki Ceren geriye doğru sıçramıştı ve Barışşşş! diye bağırmıştı.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Barış ise sarı gözlü, kısa saçlı ve uzun boylu biriymiş. Bu sesin nereden geldiğini anlayamayan Barış, Ceren’in dolabına doğru gitmişti. Büyücü Barış ‘ın yaklaştığını görünce onu da dolabın içine itmişti. İkisi dolabın içinde buluştular ve kaybolduklarını fark etmişler. Orada bir köstebek Ceren ve Barış’ı bir eve götürmüş. O evde büyücü onları bekliyormuş. Hep beraber masaya oturmuşlar ve Büyücünün onlara yaptığı çorbayı içmişler. Çorbayı içer içmez kendilerini evlerinde bulmuşlar çünkü o büyücü üçüz kardeşleri Efe’ymiş. Çınar CAN 1B

58


KÜTÜPHANEDE KİLİTLİ KALAN CEREN Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinden bir Ceren varmış. Bu Ceren bir gün kütüphaneye gitmiş. Kitapların arasında kaybolmuş. O kadar çok renkli kitap varmış ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamış. Eline Gökdelene Giren Bulut kitabını almış ve okumaya başlamış. Arkadaşları onu görmemiş ve akşam oldu diye kütüphaneyi kilitlemişler. Ceren orada kilitli kalmış. Bir süre sonra kapıya doğru giden Ceren kapının kilitli olduğunu anlayınca korkup ağlamaya başlamış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

O kadar çok ağlamış ki sesini nöbetçiler duymuş. Gelip Ceren’i kütüphaneden çıkarmışlar. Ve Ceren buna çok sevinmiş. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Diyar MEŞE 1B

59


EN SONUNDA SPIDERMAN Bir varmış, bir yokmuş Ali adında bir çocuk varmış. Ali siyah saçlı, siyah gözlü, uzun boylu bir çocuktur. Ali parkta arkadaşlarıyla oynarken bazı adamlar yanına gelmiş. Ali bu adamlardan korkmuş ve bağırmaya başlamış. Onun bağırışını duyan polisler gelmiş ve bu adamları alıp karakola götürmüşler. Ali de evine dönmüş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Eve geldiğinde Ali olanları annesi ve babasına anlatmış. Onlarda Ali’yi oyuncakçıya götürerek istediği oyuncağı seçmesine izin vermişler. Ali oyuncakçıda kocaman bir Spiderman beğenmiş ve onu almış. Eve varır varmaz oynamaya başlamış. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ceren’e, biri anlatana, biri de dinleyene... Özgür Can ÖZAL 1B

60


LUNAPARKTA ELEKTRİK KESİNTİSİ Doruk ve köpeği Çıtır güneşli bir günde lunaparkta geziyorlarmış. Lunaparkta balerine, dönme dolaba ve korku trenine binmişler. Tam yüksek atlı karıncaya bindiklerinde birden elektrik kesilmiş. Lunaparktaki görevliler Doruk ve Çıtır’ı fark etmedikleri için Doruk ve köpeği lunaparkta kalmış. Aradan birkaç gün geçmiş. Kimseler lunaparka uğramamış. Doruk ve köpeği artık açlıktan ve susuzluktan bayılacaklarmış. Sonunda görevlilerden biri gelmiş ve onları kurtarmış. Doruk ve Çıtır çok mutlu olmuşlar. Bir daha elektrikle çalışan makinelere binmemeye karar vermişler. Aylar sonra lunaparka tek boynuzlu bir at gelmiş. Bu atın boynuzu sihirliymiş. Bazı kişiler bu atı öldürmek

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

için lunaparka gelmişler. Adamların helikopterleri, tankları ve silahlı askerleri varmış. Doruk ve Çıtır adamları görünce çok korkmuşlar. Tek boynuzlu ata yardım etmek istemişler. At, Doruk ve Çıtır’a devden yardım alabileceklerini söylemiş. Devle birlikte lunaparka giden Doruk ve Çıtır, tek boynuzlu atı kurtarmışlar. Tek boynuzlu at ve dev, Doruk ve Çıtır’a yardımlarından dolayı teşekkür etmişler. Hep birlikte çok ama çok mutlu yaşamışlar. Kerem Akın MUNGAN 1C

61


CADININ BÜYÜK DİLEĞİ Bir gün uzak ülkelerin birinde bir cadı yaşıyormuş. Bu cadının çocuğu olmuyormuş. En büyük dileği bir kız çocuğunun olmasıymış. Bu yüzden cadının aklına her gün yeni bir fikir geliyormuş. Mert ile Yaprak ailesiyle birlikte küçük bir şehirde yaşıyormuş. Bir gün gölün yanına pikniğe gitmişler. Piknik yeri çok güzelmiş. Çok eğlenceli oyunlar oynuyorlarmış. Cadı da gölün kenarına gelmiş. Yaprak ve Mert’i görmüş. Yaprak çok güzel bir kız çocuğuymuş. Cadı Yaprak’ı çok beğenmiş. Cadı onların yanına gitmiş ve onlarla oyun oynamak istediğini söylemiş. Hepsi birlikte çok güzel oyunlar oynamışlar. Cadı onları evine şeker yemeye davet etmiş. Mert ve Yaprak cadının teklifini kabul etmişler.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Annesi ve babası Mert ile Yaprak’ı çok merak etmiş. Cadı artık çocukları olduğu için çok mutluymuş. Kendi kendine konuşurken Mert cadıyı duymuş. Kardeşiyle birlikte kaçma planları yapmışlar. Sonunda bir peri seslerini duymuş. İyilik perisi Mert ile Yaprak’a yardım etmiş ve onları kurtarmış. Annesi ve babası çok mutlu olmuşlar. Periye teşekkür etmişler. Cadı çocuklardan ayrıldığı için çok üzülmüş. Cadı, yaptıkları için herkesten özür dilemiş. İyi bir cadı olmaya karar vermiş. Ada ÇAKIR 1C

62


LALE’NİN YAZ TATİLİ Sıcak bir yaz günüydü. Sonunda yaz tatili gelmişti. Lale ile ailesi bugün tatile gitmek için uçağa bineceklerdi. Evden çıktılar ve havaalanına gittiler. Havaalanına gelince uçağa bindiler. Uçağa binince Lale çok mutlu oldu. Hostesten çikolatalı süt istedi. Lale sütünü içerken çizgi filmde izliyordu. Lale o kadar yorulmuştu ki koltukta uyuya kaldı. Annesi ve babası Lale’yi uyandırdılar. Birlikte çok lezzetli bir yemek yediler. Artık saat 12.00’ydi. Uçak inmeye başlamıştı. Sonunda yaz tatilleri başlıyordu. Uçaktan indikten sonra taksiye bindiler ve otele gittiler. Otel çok büyük ve güzel bir oteldi. Birçok su kaydırağı ve ağaç vardı. Birlikte odalarına çıktılar. Üstlerini

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

değiştirip aşağıya indiler. Birlikte kaydıraktan kaydılar ve havuzda yüzdüler. Birlikte çok güzel ve değişik oyunlar oynadılar. Karınları çok acıkmıştı. Lale susuzluktan bayılacaktı. Hemen gidip bir bardak su içti. Artık yemek yeme zamanı gelmişti. Çok güzel yemek yediler ve meyve suyu içtiler. Artık tatil bitiyordu. Lale, eve dönecekleri için çok üzgündü. Annesi ve babası Lale’ye “Eğer sorumluluklarını yerine getirirsen tekrar tatile gelebiliriz.” dedi. Lale buna çok sevindi. Evlerine döndüler ve mışıl mışıl uyudular. Yeliz Liza BÖLLÜ 1C

63


HAVAALANINDA KAYBOLMAK Bir zamanlar yemyeşil bir kasabada, Kerem adında bir çocuk ve köpeği Tantuni varmış. Kerem köpeğini çok ama çok seviyormuş. Bir gün birlikte havaalanına gitmişler. Kerem birden Tantuni’nin yanında olmadığını fark etmiş. Havaalanında köpeğini aramaya başlamış. Onu ararken kendisi de kaybolmuş. Annesi Funda, Kerem ve köpeği uzun süre gelmeyince çok merak etmiş ve onları aramaya gitmiş. Kerem ile köpeği Tantuni’den hiç haber yokmuş. Funda Hanım o kadar üzülmüş ki neredeyse bayılacakmış. Güvenlik görevlilerine haber verilmiş. Artık bir an önce oğlunun bulunmasını istiyormuş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ağlamaktan gözleri şişmiş ve kalbi sıkışmış. Güvenlikçiler Funda Hanım’ı hastaneye kaldırmışlar. Serum takmışlar. Doktorlar neden bu kadar kötü olduğunu anlayamamışlar. Kerem ve köpeği Tantuni tuvalette kilitli kalmış. Kapı o kadar sağlammış ki bir türlü oradan çıkmayı başaramamışlar. Havaalanının temizlik görevlisi olan Doruk Bey, Kerem ve Tantuni’yi oradan kurtarmış. Güvenlik görevlileri Kerem ile köpeğini hemen hastaneye götürmüşler. Annesi Kerem’i görünce çok sevinmiş. Sevinçten ağlamaya başlamış. Kerem ve Tantuni de çok mutlu olmuş. Birlikte ölene kadar mutlu yaşamışlar. H. Mert KAYA 1C

64


MUTLU SİNCAP Bir varmış, bir yokmuş. Çok güzel bir orman varmış. Bu ormanda çınar ağacında yaşayan bir sincap varmış. Çınar ağacının çok güzel rengarenk çiçekleri varmış. Bazen Mutlu Sincap bu çiçekleri koklarmış. Mutlu Sincap böyle güzel kokan ve rengarenk çiçekleri olduğu için çok gururlanıyormuş. Günler geçmiş ve çiçekleri solmaya başlamış. Sincap bu duruma çok üzülmüş. Acaba çiçekleri solduran şey neymiş? Sincap bu durumu düşünmeye başlamış. Belki bunu arkadaşlarımdan biri yapmış olabilir diye düşünmüş. Arkadaşlarının oynadığı yere gitmiş ama arkadaşları orada yokmuş. Mutlu Sincap arkadaşlarının nerede olduğunu merak etmiş ve arkadaşlarını aramaya başlamış.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Mutlu Sincap tam evine dönecekken arkadaşlarından bazılarını görmüş. Ağacında yaşadığı durumu arkadaşlarına anlatmış. Arkadaşları bu durumdan haberlerinin olmadığını söylemiş. Mutlu Sincap ve arkadaşları bu durumu çok merak etmişler ve araştırmaya başlamışlar. Ormanda piknik yapan insanlar ateşlerini söndürmeden gidiyorlarmış. Kalan ateşler zehirli gazlar çıkarıp ormanı zehirliyorlarmış. Ormandaki tüm hayvanlar bu duruma çok üzülüyorlarmış. Ormanda yaşayan çok güzel canlılar artık ölüyormuş. Birlikte insanları uyarmaya gitmişler. İnsanlar yaptıkları hataları anlamış ve özür dilemişler. Artık orman, eskisi gibi çok güzel kokuyormuş. Mutlu Sincap eskisinden daha mutluymuş. Ada Çınar BOZKURT 1C

65


NE, ORMAN YANGINI MI? Zamanların birinde birlikte yaşayan iki çocuk varmış. Bu iki çocuk ormanın derinliklerinde çok güzel ağaç bir evde yaşıyorlarmış. Çocukların birinin adı Berkay, diğerinin adı da Boran’mış. Her gün ormanda geziye çıkar, ormandaki bitkileri ve küçük canlıları araştırırlarmış. İkisi de bilim adamı olmayı çok istiyormuş. Bir akşam yemekten sonra odalarına çıkmışlar ve uyumak istemişler. Tam uyuyacakları zaman burunlarına çok kötü bir koku gelmiş. Hemen dışarı çıkıp bakmışlar. Uzakta birileri çok geç bir saatte ormanda mangal yakıyormuş. Boran ile Berkay bu duruma çok şaşırmışlar. Hemen ateşi söndürmeye gitmişler. Ateş o kadar güçlüymüş ki bir türlü

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

sönmüyormuş. Onlar ateşi söndürmeye çalıştıkça ateş artıyormuş. Birden annelerinin sesini duymuşlar. Anneleri onlara, hemen oradan uzaklaşmalarını söylüyormuş. Anneleri hemen itfaiyeyi aramaları gerektiğini söylemiş. Berkay ile Boran annelerini dinlememişler. Kendilerinin bu sorunu çözebileceklerine inanıyorlarmış. Sonunda itfaiye yangın yerine gelmiş. Herkesin yardımıyla yangını söndürmüşler. İtfaiyeci amca yaptıkları güzel davranıştan dolayı Boran ve Berkay’a kurtarıcı rozeti takmış. Yangını çıkaran kişiye ise çok ama çooook kızmışlar. Boran ve Berkay iyilik yaptıkları için çok mutlu olmuşlar. Boran AKDOĞAN 1C

66


BEBEK KARINCA Kraliçe karınca ile kral karınca çok ama çok heyecanlıymışlar. Çünkü yakında bir bebekleri olacakmış. Bebek karıncanın cinsiyeti kızmış. Bu yüzden çok büyük bir parti vermeyi düşünüyorlarmış. Kraliçe karınca, sonunda bebek karıncayı doğurmuş. Herkes çok heyecanlıymış çünkü parti zamanı yaklaşıyormuş. Hazırlıklara başlanmış. Her yer rengarenk süslenmiş. Parti büyük bir coşkuyla başlamış. Herkes deliler gibi dans ediyormuş. Sofralar kurulmuş, yemekler yenmiş. Bebek karınca bir uyuyup bir uyanıyormuş. Herkes bebek karıncaya çok gülmüş. Artık partinin bitme zamanı gelmiş. Anne ve baba karınca geldikleri için tüm arkadaşlarına çok teşekkür

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

etmişler. Aradan uzun zaman geçmiş. Bebek karınca büyümüş ve birinci yaş doğum günü gelmiş. Tüm arkadaşları bebek karıncaya hediyeler almışlar. Bebek karınca en çok anne ve babasının hediyesini beğenmiş. Artık küçük bir kedisi varmış. Onunla çok güzel oyunlar oynuyorlarmış. Her sabah kedinin üstüne binip kırlara gidiyorlarmış. Kelebekler ve kuşlarla birlikte uçuyor, çok güzel zaman geçiriyorlarmış. Bebek karınca çok çabuk büyümüş ve genç bir kız olmuş. Hayatlarının sonuna kadar diğer hayvanlarla ve ailesiyle birlikte çok mutlu yaşamışlar. Yasmin OSMANAĞAOĞLU 1C

67


KARINCANIN DOĞUM GÜNÜ Evrim adında güzel bir kız çocuğu varmış. Evrim’in en büyük isteği bir hayvanının olmasıymış. Bir gün annesine; - Anneciğim, küçük bir hayvanım olsun istiyorum, demiş. Annesi de Evrim’e: - “Peki kızım, alalım.” demiş. Birlikte pet shopa gitmişler. Evrim bir karınca almak istemiş. Annesi kabul edince pet shoptan bir karınca alarak eve gelmişler. Evrim karıncayı alarak odasına gitmiş ve ona bir yer yapmış. Evrim aniden bir ses duymuş. Etrafa baktığında karıncanın onunla konuştuğunu görmüş. Karınca Evrim’e, kız bir karınca olduğunu söylemiş. Evrim’den ona bir isim takmasını istemiş. Evrim karıncanın adını “Gül” koymuş. Sabah olmuş ve okula gitme

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

zamanı gelmiş. Karıncayla vedalaşıp okula gitmiş. Okulda Sara ve Gülsu’yla çok güzel oyunlar oynamışlar. Okul bitince servislere binip eve gitmişler. Evde annesi Evrim ve arkadaşı karıncaya çok güzel yemekler hazırlamış. Birlikte yemeklerini yemişler. Biraz oyun oynadıktan sonra karınca Gül ve Evrim odalarına yatmaya gitmişler. Sabah olduğunda Evrim kolunun şiştiğini fark etmiş. Koşarak annesinin yanına gitmiş. Annesiyle birlikte doktora gitmişler. Doktorun verdiği ilaçları içen Evrim, çabucak iyileşmiş. Gül’le artık çok iyi arkadaş olmuşlar. Her şeyi birlikte yapmaya başlamışlar ve çok eğlenmişler. Sara MAKKİ 1C

68


HAYVAN PARTİSİNDE FELAKET Günlerden bir gün ormanın derinliklerinde bir parti yapılacakmış. Partinin adı hayvanlar partisiymiş. Bütün hayvanlar bu günü sabırsızlıkla bekliyormuş. Sonunda büyük gün gelmiş. Saat 02.00’da parti başlamış. Tüm hayvanlar çok heyecanlıymış. Birlikte deliler gibi dans ediyorlarmış. Partide; patlamış mısır, çerez, pastalar ve meyve suları varmış. Saatler geçmiş. Birden uzakta kırmızı bir ışık görülmüş. Işık gittikçe yaklaşıyormuş. Işık yaklaştıkça sıcaklıkta artmış. Birçok hayvan çığlıklar atmaya başlamış. Diğer hayvanlar ormanda neler olduğunu anlayamamış. Bilgin kaplumbağa ileride bir yangının çıktığını söylemiş. Herkes çok korkmuş ve üzülmüş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ormandaki bütün hızlı hayvanlar derenin kenarına gidip su getirmişler. Diğer hayvanlarda onlara yardımcı olmuş. Birçok hayvanın evi yanmış ve yıkılmış. Ormanda yaşayan herkes işbirliği yapmaya başlamış. Birlikte çıkan yangını söndürmüşler. Ormanın birçok yeri çok kötü olmuş. Bir daha çok dikkatli olacaklarına birbirlerine söz vermişler. Çok mutlu şekilde yaşamaya devam etmişler. Ömer KÜÇÜK 1C

69


ELİF’İN BÜYÜK SEVİNCİ Elif yedi yaşında çok güzel bir kız çocuğuydu. Çok yardımsever ve iyi kalpliydi. Elif çok heyecanlıydı çünkü okula yeni başlıyordu. Annesi ve babasıyla birlikte okul alışverişini de yapmışlardı. Elif her gün daha çok heyecanlanıyordu. Bir an önce okulun açılmasını istiyordu çünkü bir sürü yeni arkadaşı olacaktı. O kadar sabırsızlanıyordu ki kalbi küt küt atıyordu. Artık okula başlama günü gelmişti. Elif hazırlanmış tam okula gidiyordu ki annesi Elif’i çağırdı. Elif çok şaşırmıştı. Annesinin ne söyleyeceğini çok merak etti. Annesi çok üzgündü. Elif’in ellerinden tuttu ve çok üzgün olduğunu söyledi. Elif’e çok sevdiği o okula değil başka bir okula gideceğini söyledi. Elif

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

bunun nedenini çok merak etti ve annesine sordu. Annesi: - O okula dışarıdan kimseyi kabul etmiyorlar. Arkadaşsız kalmanı istemiyorum. O yüzden seni ODTÜ Koleji’ne göndereceğiz, dedi. Elif bu habere çok sevindi. Birlikte Elif’in yeni okuluna gittiler. Elif okulunu çok beğendi. Öğretmeniyle ve yeni arkadaşlarıyla tanıştı. Birlikte çok güzel zaman geçirdiler. Bahçede ve kum havuzunda çok eğlenceli oyunlar oynadı. Artık eve dönme zamanı gelmişti. Okuldan dönünce mutluluktan ve yorgunluktan mışıl mışıl uyudu. Elif Naz ONUR 1C

70


1-2-3 ÖRDEKLER Çok uzaklarda 1-2-3 Ördekler varmış. Bu üç ördek çok iyi arkadaşmışlar. Birinin adı Vakvak, diğerinin adı Naylın, öbürünün adı ise Sin’miş. Birlikte çok eğlenceli zamanlar geçirirlermiş. Ördeklerin bir gün canı çok sıkılmış ve birlikte keşif yapmaya karar vermişler. İlk önce ormana sonra dereye gitmişler. Naylın dereye gitmekten hiç hoşlanmamış. Çünkü derede yaşayan timsahtan çok korkuyormuş. Vakvak ve Sin, Naylın’ı ikna etmişler. Tam derenin kenarına geldiklerinde Sin çığlık atmış. Timsah karşıdan hızlıca geliyormuş. İmdaaaat diyerek koşmaya başlamışlar. O kadar çok koşmuşlar ki kendilerini New York’ta bulmuşlar. New York’a gelen 1-2-3 Ördeklerin karınları çok acıkmış. Bir şeyler yemek için bir kafeye gitmişler. Orada çok

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

lezzetli yemekler yiyip kokteyller içmişler. Vakvak’ın canı diskoya gitmek istemiş. Birlikte diskoya gidip sabaha kadar eğlenmişler. Diskodan sonra bir araba galerisine gidip kırmızı bir ferrari almışlar. Ferrariyle gezerken parkta olan 3 tane güzel kız aldılar. 1-2-3 Ördeklerle kızlar çok iyi zaman geçirmişler. Dans etmişler, oyunlar oynamışlar. Birlikte Kanada’ya gitmeye karar vermişler. Arabalarına bakım yaptırmışlar ve annelerini görmek için yola çıkmışlar. Anneleri 1-2-3 Ördekleri görünce çok mutlu olmuş. Aylar, yıllar geçmiş. 1-2-3 Ördekler çok büyümüş. Annelerinden ayrılma zamanı gelmiş. Annelerine kocaman sarılarak New York’a üniversiteye gitmişler ve hayatlarına devam etmişler. Berkay ATASOY 1C 71


OĞULCAN İLE ARKADAŞI HAYALET Oğulcan adında çok yalnız bir çocuk varmış. Oğulcan’ın oturdukları yerde hiç arkadaşı yokmuş. Onun en yakın ve tek arkadaşı en sevdiği babasıymış. Babasıyla çok eğlenceli zamanlar geçirirlermiş. Bir gün oturdukları siteye bir büyük araba gelmiş. Oğulcan bu büyük arabayı çok merak etmiş. Meğerse sitelerine yeni birileri taşınıyormuş. Oğulcan buna çok sevinmiş. Bu haberi hemen annesine ve babasına söylemiş. Oğulcan ve ailesi sitelerine yeni taşınan bu kişilere hoş geldin demeye gitmiş. Komşuları buna çok sevinmiş. Oğulcan komşularının Zuzi adındaki oğlunu çok sevmiş ama Zuzi biraz garipmiş. Çünkü Zuzi bir hayaletmiş. Oğulcan Zuzi’nin bir hayalet olduğunu öğrenmiş.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Oğulcan önceleri çok korkuyormuş ama zamanla Zuzi’yi çok sevmiş. Oğulcan ve Zuzi çok yakın iki arkadaş olmuşlar. Oğulcan’ın artık üniversiteye gitme zamanı gelmiş. Oğulcan Zuzi’ye evlenmeyeceğine dair söz vermiş. Oğulcan üniversitede okumuş ve çok ünlü bir doktor olmuş. Ailesinin yanına döndüğünde çok üzücü haberler almış. Eski arkadaşlarından birçoğu ölmüş. Oğulcan büyük bir karar vermiş ve evlenmiş. Önce çok güzel bir kına gecesi yapmışlar. Oğulcan Zuzi’ye söz vermiş. Artık arkadaşlarını üzmemesini, onlara şarkılar söylemesini ve çok mutlu yaşamasını söylemiş. Oğulcan çok güzel bir düğünle evlenmiş. Eşiyle ve sevdiği insanlarla çok mutlu bir hayatları olmuş. Oğulcan APAKİ 1C

72


GİZLİ GÖREV Bir zamanlar Nergis adında birisi varmış. Nergis’in Nektarin adında şirin mi şirin bir kedisi varmış. Bir gün Nergis ile kedisi Nektarin, denize yüzmeye gitmişler. Önce kumsalda oyunlar oynamışlar. Birlikte kumdan kaleler yapmışlar. Hava çok sıcakmış. Birlikte denize girmişler. Denizde çok eğlenceli oyunlar oynamışlar. Deniz pırıl pırılmış. Denizin içinde ahtapotlar, köpek balıkları, elektrikli yılan balıkları gibi canlılar varmış. Bir ahtapot Nergis ve Nektarin’in yanına doğru gitmeye başlamış. Ahtapot gerçek boyutlarından çok büyükmüş. Ahtapotu yakalayamayacaklarını anlayınca kaçmaya başlamışlar. Nergis ve kedisi Nektarin çok korkmuşlar. Temiz hava almak için Marina’ya gitmişler. Birlikte yemek

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

yemişler. Tam kalkarlarken polisleri görmüşler. Polisler bir suçluyu arıyorlarmış. Suçlu pizzacıyı soymuş. Pizzacı çok üzgünmüş. Nergis, pizzacıyla konuşup onu sakinleştirmeye çalışmış. Hırsızın yakalanacağını ve özür dileyeceğini söylemiş. Polisler sonunda hırsızı yakalamışlar. Hırsız çok pişman olduğunu ve bir daha yapmayacağını söylemiş. Nergis ve yanındaki polisler buna çok sevinmişler. Nektarin de sevincini miyavlayarak göstermiş. Pizzacı Nergis’e ve polislere çok teşekkür etmiş. Kedisi Nektarin ile birlikte kumda oynamaya devam etmişler. Deniz Çınar TEMEL 1C

73


DAMLA’NIN LİMON AĞACI Damla sabah uyanır uyanmaz “Bugün çok güzel bir gün.” dedi. Babasıyla birlikte bahçelerine bir limon ağacı dikeceklerdi. Günlerdir bu günü bekliyordu. Öğlen olduğunda babası ile Damla limon ağacını diktiler. Damla, limon çiçeklerinin kokusuna bayılıyordu. Her sabah uyandığında odasının penceresini açar, çiçekleri koklardı. Bu kokular damlayı çok mutlu ederdi. Damla’nın kardeşi Kemal’de, ablası gibi çiçek kokularını çok severdi. Damla ile Kemal çok iyi anlaşırlardı. Birlikte hem çok güzel oyunlar oynarlardı hem de resim çizerlerdi. O gün annesi akşam yemeğinin hazır olduğunu söyledi. Birlikte koşarak sofraya oturdular. Annesi ellerini yıkamadan sofraya

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

oturmalarının doğru olmadığını söyledi. Damla ile Kemal birlikte ellerini yıkamaya gittiler. Anneleri en sevdikleri yemekleri yapmıştı. Tüm yemekleri yediler ve dişlerini fırçaladılar. Sabah kuş sesleri Damla’yı uyandırdı. Damla koşarak bahçedeki limon ağacının yanına gitti. Limon ağacı çok büyümüştü. Damla buna çok şaşırdı. Limon ağacına hikayeler anlattı. Çiçeklerini koklayarak odasına gitti. Damla bugün de çok mutluydu. Başından geçenleri arkadaşlarına anlatmak için sabırsızlanıyordu. Hemen elini yüzünü yıkadı ve kahvaltısını yaptı. Servisle okula gitti. Arkadaşlarına tüm olanları anlattı. Limon ağacı daha çok büyüdüğünde parti yapmaya söz verdi. Ayşe İlim ÖZSAVRAN 1C 74


ADA’NIN BİLYELERİ Bir gün Ada aceleyle dışarı çıktı. Dışarıda duran bilyelerinin rengine şöyle bir göz attı ve bilyeleriyle oynamaya başladı. Bir ara arkadaşlarını görür gibi oldu. Aynı yöne tekrar baktı. Evet, bunlar en yakın arkadaşları Melis ve Gülsu’ydu. Melis ve Gülsu’yu gören Ada çok mutlu oldu. Onlarında eli doluydu. Ada bağırarak onları yanına çağırdı. Melis ve Gülsu koşarak Ada’nın yanına geldiler. Ada: - Birlikte bilye oynayalım mı? Hep birlikte bilye oynamaya başladılar. Çok eğleniyorlardı. Oyunu puan vererek oynamaya başladılar. İlk puanı Gülsu aldı. Melis puanını 3’e yükseltmişti ama Ada hala bir puandaydı. Ada bu duruma üzülünce puansız oynamaya başladılar. Artık hava kararmaya başlamıştı. Akşam oldu ve herkes evine doğru gitti.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Ada akşam yemekte, Melis ve Gülsu’yla yaptıklarını ailesine anlattı. Ödevlerini bitirdikten sonra mışıl mışıl uyudu. Sabah kalktığında yağmur yağıyordu. Herkesin canı çok sıkılıyordu. Sanki yağmur yağdığında hiçbir şey yapılmıyordu! Melis şemsiyesini alıp önce Gülsu’yu sonra Ada’yı aldı. Birlikte parkta oyunlar oynadılar ve çok eğlendiler. Birden Semiha Hanım’ın sesini duydular. Semiha Hanım Ada’nın annesiydi. Yağmurda ıslanıp hasta olacaklarını söylüyordu. Hep birlikte içeri girdiler. Birlikte Semiha Hanım’ın hazırladığı çikolatalı kurabiyeleri yediler. Birbirlerine masallar anlattılar, bilmeceler sordular. Gülsu ve Melis’in gitme zamanı gelmişti. Semiha Hanım’a teşekkür ederek evlerine gittiler. Ada’nın da yorgunluktan gözleri kapanıyordu. Okumasını yaptı ve derin bir uykuya daldı. Melis Nehir TİTİZ 1C 75


KARINCA DÜNYASI Tintin ve arkadaşları çok güçlü bir karınca ailesiymiş. Diğer karıncalar gibi onlar da çok çalışkanmış. Yaz demeden kış demeden sürekli çalışırlarmış. Çünkü onlara düşman olan canavarlar varmış. Günlerden bir gün Tintin işlerini bitirmiş, eve gidiyormuş. Eve giderken birden bir ses duymuş. Etrafına bakarken ağacın arkasında saklanmış bir canavar görmüş. Canavar Tintin’e doğru hızlıca koşuyormuş. Tintin canavardan kaçmaya başlamış. Tintin canavarın aklını karıştırmış. Canavar Tintin’in evi diye başka bir canavarın evine saldırmış. Tintin kurtulmayı başarmış ve arkadaşlarının yanına gitmiş. Arkadaşlarına olanları anlatmış. Herkes hazırlıklara başlamış. Ormanın

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

derinliklerine giderek köstebeklerden de yardım istemişler. Köstebekler ve karıncalar birlik olup canavarlarla savaşmaya başlamışlar. Canavarlar öldükten sonra iskelete dönüşüyorlarmış ve tekrar canlanıyorlarmış. Karıncalar artık çok yorulmuş. Birden gökyüzünden garip sesler gelmeye başlamış. Yukarı baktıklarında iki tane uçak görmüşler. Uçaktan Ninjalar düşmeye başlamış. Ninjalar karıncalara yardıma gelmişler. Karıncalar Ninjaları görünce çok sevinmişler. Savaşı karıncalar kazanmış. Canavarlar, Karıncalar Diyarı’na artık zarar vermeyeceklerini söylemişler. Hep birlikte sonsuza kadar mutlu yaşamışlar. Cemil Aras AVCI 1C

76


KELEBEKLERİ KEŞFEDİYORUZ Çok güzel bahçeli bir ev varmış. Bu güzel evde Beril ve Gülsu adında iki çocuk yaşarmış. Beril ve Gülsu çok meraklı iki çocukmuş. Sürekli bir şeyleri keşfetmeye çalışırlarmış. Bir gün bir kelebek bulmuşlar. Kelebeği bulunca birden akıllarına onu incelemek gelmiş. Hemen kelebeklerle ilgili keşfe çıkmışlar. Keşifte karşılarına birçok farklı bilgiler çıkmış. Çiçekler, böcekler ve daha sayılamayacak kadar çok şey görmüşler. Sonra keşiflerinde ayrılmaya karar vermişler. Beril sağ tarafa, Gülsu sol tarafa gitmiş. Kelebeklerle ilgili araştırma yaparken farklı birçok canlı hakkında da bilgi toplamışlar. Hava kararmaya başlamış. Artık eve dönme zamanı gelmiş. Ayrıldıkları noktada birleşip eve doğru yürümeye başlamışlar. Anneleri

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

onları kapıda bekliyormuş. Annelerine olanları anlatmaya başlamışlar. Anneleri de onlara kelebeklerle ilgili çok değişik bilgiler vermiş. Hemen ellerini yıkayıp yemek yemişler. Yemekten sonra odalarına çıkıp araştırdıkları bilgileri not defterlerine yazmışlar. Bu bilgileri okuldaki arkadaşlarıyla paylaşmak için sabırsızlanıyorlarmış. Çok uykuları gelmiş. Hemen uykuya dalmışlar. Rüyalarında bir peri gelip onları kelebekler gibi uçurmuş. Beril ve Gülsu sabah çok mutlu uyanmışlar. İkisi de birbirine rüyalarını anlatmış. Aynı rüyayı görmelerine çok şaşırmışlar. Odalarını topladıktan sonra aşağı inip kahvaltı yapmışlar. Okulda yazdıkları bilgileri arkadaşlarıyla paylaşmışlar. Beril ve Gülsu yine çok eğlenmişler. Beril TOKER 1C

77


TUNCAY İLE KÖPEĞİ Bir varmış bir yokmuş. Tuncay adında bir çocuk varmış. Tuncay çok akıllı bir çocukmuş. Ailesini ve arkadaşlarını hiç üzmezmiş. Herkese yardım eder, derslerine çok çalışırmış. Tuncay’ın bu güzel davranışlarından dolayı annesi ve babası Tuncay’a bir sürpriz yapmaya karar vermiş. Tuncay hayvanları çok seviyormuş. Her zaman bir köpeğinin olmasını istermiş. Annesi ve babası Tuncay’a çok sevimli bir köpek almış. Tuncay köpeği görünce çok ama çok sevinmiş. Artık onunla da çok güzel oyunlar oynayacakmış. Bir gün Tuncay ve köpeği bahçeye çıktıklarında karşılarına siyah bir kedi çıkmış. Tuncay’ın köpeği, kediyi kovalamaya başlamış. O kadar hızlı koşmuş ki kediyi hemen yakalamış. Kediyi boğazından tutarken yaralamış. Tuncay kediyi hemen eve götürmüş. Annesi

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

kediyi yaralı görünce hem Tuncay’a hem de kediye çok kızmış. Bir daha bu şekilde olursa köpeği evden göndereceğini söylemiş. Tuncay ve köpeği çok ama çok üzülmüş. Tuncay’ın annesi hemen kediyi bir veterinere götürmüş. Veteriner kedinin yarasını temizlemiş ve ona ilaç vermiş. Kediyi eve götürmüşler. Tuncay ve köpeği kediye çok iyi bakıyorlarmış. Kedi çok çabuk iyileşmiş. Tuncay, kedi ve köpek çok iyi arkadaş olmuşlar. Tuncay her akşam yatmadan, onlara kitap okuyormuş. Onlarda Tuncay’ın odasını toplamasına yardım ediyorlarmış. Birlikte çok eğleniyorlarmış. Elif Duru ÖZER 1C

78


ÇADIRDAKİ KABUS Aynı okulda okuyan çok iyi iki anlaşan arkadaş varmış. Birlikte zaman geçirmekten çok keyif alırlarmış. Bir gün çadırda yatmak istemişler. Annelerine ve babalarına bu isteklerini söylemişler. Nehir ile Gülsu’nun aileleri bu isteklerini bir şartla kabul etmiş. Çadırı ya Nehir’in ya da Gülsu’nun odasına kuracaklarmış. Gülsu ve Nehir bu şartı kabul etmişler. Aralarında kura çekmişler. Kurada Gülsu’nun odası çıkmış. Ertesi gün hazırlıklara başlamışlar. Gülsu’nun odasını kamp alanına dönüştürmüşler. Gülsu ve Nehir çok heyecanlıymış. Artık akşam olmuş. Uyuma zamanı geldiğinde çadırlarının içine girmişler. Birden “Huuuuuuuuuuu” diye garip sesler duymaya başlamışlar. Sesler devam ediyormuş. Gülsu ve Nehir çok korkmuşlar. Çadırdan çıkıp hemen dolaba

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

saklanmışlar. Gülsu’nun aklına birden abisi gelmiş. Dolaptan çıkarak hemen onun odasına gitmişler. Meğerse gelen o sesler, abisinin horlamasıymış. Gülerek çadırlarına tekrar dönmüşler. Uykuları kaçtığı için sohbet etmeye başlamışlar. Nehir “Kanlı Mary” diye bir şeyden bahsediyormuş. Kanlı Mary çocukları korkutmayı çok severmiş. Nehir korkmaya başlamış. Gülsu ile birlikte birbirine sarılarak uyumuşlar. Sabah kalktıklarında hemen kahvaltılarını yapıp okula gitmişler. Okulda da Kanlı Mary’den konuşuyorlarmış. Gülsu ile Nehir kaçmaya başlamışlar. Gülsu düşmüş ve dizleri kanamış. Nehir ve arkadaşları buna çok üzülmüş. Bir daha böyle korkutucu şeylerden konuşmamaya söz vermişler. Gülsu ŞAHİN 1C

79


GÜLSU İLE DERİN’İN MACERALARI Gülsu ile Derin çok iyi arkadaşlarmış. İkisi de aynı mahallede oturuyorlarmış. Birlikte evlerinin önündeki parka gitmeye karar vermişler. Biraz oyun oynadıktan sonra sıkılmışlar. Gülsu: - Derin, artık eve gidelim mi? demiş. Birlikte eve doğru gitmeye başlamışlar. Derin, Gülsu’ya bir fikrinin olduğunu söylemiş. Gülsu: - Neymiş, söylesene! - Şarkı söyleyerek gidelim mi? Daha çok eğleniriz. - Peki Derinciğim. Şarkılar söyleyerek eve gitmişler. Derin’in annesi Gülsu’yu da yemek yemeğe davet etmiş. Gülsu buna çok sevinmiş. Derin: - Anne, yemekte ne var? - En sevdiğiniz yemekler tatlım, tavuk ve pilav.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

- Yuppi, harikasın anne! Birlikte yemeklerini yemişler. Annesi isterlerse onları, Forum AVM’ ye götürebileceğini söylemiş. Derin ve Gülsu bu duruma çok sevinmiş. Birlikte Forum’a gitmişler. Yeni kıyafetler almışlar. Oyuncak almak için de Toyz Shop’a gitmişler. Derin kendine bir çita almış. Gülsu da kendine barbie bir bebek almış. Derin çok sevdiği arkadaşı Sara içinde bir hediye almak istiyormuş. Annesinden izin istemiş. Annesi de sadece bir tane alabileceğini söylemiş. Derin buna çok mutlu olmuş. Gülsu’yla birlikte Sara’ya da bir oyuncak seçmişler. Akşam olmuş, eve dönmüşler. Okula gittiklerinde hemen Sara’yı bulmuşlar. Sara’ya aldıkları hediyeyi vermişler. Sara hediyeye çok sevinmiş. Birbirlerine sarılarak parkta oyun oynamaya gitmişler. Derin KURTULUŞ 1C

80


DEYİMLER ÖYKÜLERİMİZE GELDİ

BURNUNUN DİKİNE GİTMEK Bir varmış. Bir yokmuş. Seramik Cafe diye bir yer varmış. Orada şefler hep hamburger yaparmış. Bir gün bir şef çok leziz bir hamburger yapmış. Bu hamburger mutfakta yeni arkadaşlar edinmiş. Bir gün hamburgerin arkadaşı patates "Hamburger kardeş, şurada oturan insanın yanına gitme. O önüne geleni yer." demiş. Hamburger patatese aldırmamış ve o insanın yanına gitmiş. İnsan da hamburgerden bir ısırık almış. Hamburger hemen arkadaşlarının yanına geri dönmüş. Hamburger hatasını anlamış. Patatesten özür dilemiş. Bir daha da burnunun dikine gitmemiş. Rebeka KIDEYŞ 2A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

BURNUNUN DİKİNE GİTMEK Mehmet burnunun dikine giden bir çocukmuş. Bu çocuk siyah saçlı, ve kahverengi gözlüymüş. Bir gün annesine kampa gitmek istediğini söylemiş. Annesi kampa tek başına gitmesine izin vermemiş. Mehmet annesini dinlemeden kamp malzemelerinin olduğu odaya gitmiş ve çantasını hazırlamış. Mehmet annesine görünmeden ormana gitmiş. Mehmet ormana geldiğinde kuşların saldırısına uğramış. Ellerinden kurtulunca eve dönmeye karar vermiş. Mehmet eve gelmiş. Eve geldiğinde her yeri yara içindeydi. Annesi Mehmet'i görünce hemen doktor çağırmış. Doktor, Mehmet'i iyileştirmiş. Bundan sonra Mehmet ne kadar hata yaptığını anlamış ve bir daha burnunun dikine gitmemesi gerektiğini anlamış. Mete ÖRS 2A

81


BURNUNUN DİKİNE GİTMEK Ali adında bir çocuk varmış. Bu çocuk sarı saçlı, mavi gözlü bir çocukmuş. Ali hep burnunun dikine gidermiş. Bir gün Ali hayvanat bahçesine gitmiş. Orada bir aslan varmış. Aslan Ali'yle birden konuşmaya başlamış. Aslan: - Tabelayı okumadın mı? demiş. Tabelada, “Burası sihirli bir hayvanat bahçesi.” yazıyormuş. Ali tabelayı okuyunca çok korkmuş. Bu hayvanat bahçesinde ki aslanlar, çitalar, mamutlar ve diğer bütün hayvanlar konuşuyormuş. Ali yolunu kaybettiğini söylemiş. Aslan ona biraz daha ilerlersen Ölüm Vadisi'ne gidersin, çok uzaklaşma demiş. Ali aslana güvenmemiş ve bana bir şey olmaz diye yoluna devam etmiş. Ölüm Vadisi çok karanlık bir yermiş. Ali, aslanı dinlemediği için çok üzülmüş.Burada her yer çok korkutucuymuş. Hemen oradan kaçmaya başlamış ve aslanın yanına gitmiş. Aslana bir daha burnunun dikine gitmeyeceğine söz vermiş. Eylül Alanis EMLİK 2A

KAYHAN VE CEM Kayhan çok zeki biriymiş. Cem ise çok inatçıymış. İkisi de dördüncü sınıfta okuyorlarmış. Güzel bir kış günüymüş. Cem ve Kayhan kitap almaya gitmişler. Kayhan: - Ben bu “Bilim ve Teknoloji” kitabını alacağım. Cem: - Ben de bu resimli kitabı alacağım. Kayhan: - Bu kitap proje araştırman için uygun değil. Hem öğretmen nasıl kitaplar alacağımız konusunda bize önerilerde bulunmuştu. Demedi deme, öğretmen kızabilir. Cem: - Kızmaz kızmaz. Derken aralarında bir tartışma başlamış. Kayhan sonunda tartışma uzamasın diye sesini çıkarmamış. Ertesi gün okula geldiklerinde öğretmen aldıkları kitapları görmek istemiş. Cem’in elindeki kitabı görünce bu kitabın kendisine uygun olmadığını, değiştirmesi gerektiğini söylemiş. Kayhan da Cem’e “Burnunun dikine gittin, gününü gördün.” demiş. Soner AKÇIL 2B

AYŞE İLE ALİ’NİN MACERASI Bir zamanlar Ali adında biri yaşarmış. Ali çok yaramazmış. Bir de Ayşe varmış. Ayşe ise çok akıllıymış. Ayşe Ali’yi yanlış davranışlarından dolayı hep uyarırmış. Güneşli bir gün Ali ile Ayşe bisiklet sürmek istemişler. Annelerinden izin alarak parkta bisiklet sürmeye gitmişler. Ali, aşırı hızla sürmeye başlamış. Ayşe, Ali’ye: “Yavaş gitmelisin, yoksa direğe çarpacaksın.” demiş. Ali dinlememiş. Hızla sürmeye devam etmiş ve direğe çarpmış. Ayşe, Ali’ye demiş ki: Burnunun dikine gidersen böyle canın yanar. Yağmur KUZU 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

82


İNATÇI DEREN Deren kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, uzun boylu, inatçı ama bir o kadar da akıllı ve cesur bir çocukmuş. Deren bir gün babası ile kitap almaya gitmiş. Kitapçıda kitapları incelemeye başlamış. İçlerinden birini çok beğenmiş. Ama kitabın yazıları çok küçükmüş. Babasına kitabı almak istediğini söylemiş. Babası ise yazılarının çok küçük olduğunu ve okumakta güçlük çekeceğini söylemiş. Deren, almak için çok ısrar etmiş. Babası da “ Tamam, sen bilirsin” demiş. Kitabı alıp eve gelmişler. Deren heyecanla kitabı okumak için odasına gitmiş. Kitabı açmış. Ama okumakta zorlanıyormuş. Tümceleri uzun ve sıkıcı bulmuş. Üstelik de yazıları küçücük olduğu için gözleri ağrımaya başlamış. Çok sıkılmış. Babası kitabı neden okumadığını sormuş. Deren de: “ Ben çok sıkıldım. Yazıları çok küçük ve tümceleri çok uzun anlayamıyorum.” demiş. Babası: "Kızım sen istedin, değiştiremeyiz. Burnunun dikine gidersen böyle olur.” demiş. Deren EZİCİ 2B

MİCHEAL Günlerden bir gün bir Noel Baba varmış. Herkes çok mutluymuş. Kardan adam bile mutluymuş. Micheal da mutluymuş. Micheal yıl başını çok severmiş. O, 15 yaşındaymış. Yılbaşında parlak mavi ceket ve pantolon, parlak mavi şapka, parlak mavi gömlek giymiş. Parlak mavi papyon takmış. Parlak beyaz, gerçek kanatlar takmış. Yılbaşında Noel Baba herkese hediye vermeye karar vermiş. Ama geç kalmış. Güneş doğmak üzereymiş. Sonra Micheal uçarak gelmiş ve güneş doğmasın diye güneş’i itmiş. Hediyeleri dağıtmak için Noel Baba’ya yardım etmiş. Böylece hediyeleri dağıtabilmişler, güneş doğmadan önce. Herkes yeniden çok mutlu olmuş. Ömer MAKKİ 2B

İNATÇI ALİ Ali, inatçı ve hep burnunun dikine gidermiş. Fakat hiç de sütten ağzı yanmamış. Bir gün Ali ailesiyle birlikte top almaya gitmiş. Annesi: - Büyük bir top alalım, demiş. Ali ise küçük bir top almakta ısrar etmiş. Babası, çaresiz satın almış. Ali küçük topla bir türlü oynayamamış. Annesi, babası, ağabeyi “ İşte burnunun dikine gidince ne oluyor, anladın mı?” demişler. Mim Ozan TEMAMOĞULLARI 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

83


DÜŞLER BİZİM SANDIĞIMIZ KADAR UÇUK KAÇIK MIDIR?

SOKAKTA YATAN ÇOCUK Sokakta yaşayan bir çocuk varmış. Bu çocuğun annesi ve babası çok küçükken onu sokağa bırakmış. Onun ismi Jack'miş. Bu ismi ona kendisi gibi sokakta yaşayan birisi vermiş. Jack'in en büyük hayali yeni giysiler ve buruşuk olmayan yeni bir karton kutuymuş. Bir gün Jack, buruşmuş kartonundan çıkmış ve kendisine yeni giysiler aramaya başlamış. Bütün çöpleri karıştırmış ama bulamamış. Buruşuk karton kutusuna geri dönmüş ve uyumaya başlamış. Jack'i bir insan kutunun içerisinde görmüş ve Jack'e yardım etmek istemiş. Satıcıdan Jack'e yeni kıyafetler almış ve yeni bir karton kutu getirmiş. Jack sabah uyanmış ve yanındakileri görünce çok sevinmiş. Jack'in en büyük hayali gerçekleşmiş ve yeni karton kutusunda mutlu günler geçirmiş. Yiğitcan YİĞİT 2A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ALİ'NİN KUTUSU Bir varmış, bir yokmuş. Ali adında bir çocuk varmış. Ali'nin en büyük hayali düzgün bir kutuymuş. Ali sokağa çok küçükken gelmiş. Ali kahverengi saçlı, turuncu pantolonlu, sevimli bir çocukmuş. Ali'nin ismini sokakta ona bakan kişi vermiş. Bir gün Ali hayallerinin peşinden gitmeye karar vermiş. Ali'nin uyuduğu kutu çok eskiymiş. Her yerde kutu aramış, bulamamış. Çöplerden aletler yapmış ve kutusunu tamir etmeye başlamış. Kutusu artık çok yeni olmuş. Ali kutusunda artık rahat uyuyormuş. İnsanlar hayallerinin peşinden koşarlarsa hayallerini gerçekleştirirler. Sarp Ali SERT 2A

84


İYİ KALPLİ MAYK Bir varmış, bir yokmuş. Mayk diye bir çocuk varmış. Küçükken ailesi Mayk'ı karton kutunun içine koymuş, ve onu büyüyene kadar beslemiş. Mayk büyüdüğünde, kendine Mayk ismini vermiş. Mayk hep kötü kutularda yattığı için en büyük hayali düzgün bir kutuda yatmakmış. Bir gün hayalini gerçekleştirmek için çöplerde bant aramaya başlamış, bulamamış. Bir market bulup ondan sağlam bir kutu istemiş. Markettekiler ona sağlam bir kutu vermişler. Mayk'ın hayali gerçek olmuş. Eski kutusunu atmamış. Mayk'ın yanına kim gelirse o kutuda yatmaya başlamış. İyi kalpli zengin biri onun bu iyiliğini çok beğenmiş. Üç çuval dolusu altın vermiş. Mayk çok sevinmiş ve kendine bir ev almış. Mayk yeni evinde çok mutlu yaşamış. Yamaç ARİN 2A

MERT’İN BAŞINDAN GEÇENLER Yağmurlu bir günmüş. Mert, yırtık ve ezilmiş bir kutunun içinde yaşıyormuş. Mert mavi gözlü, sarı saçlı bir çocukmuş. Kötü giysiler giyermiş. Mert hep güzel bir kutuda yaşamayı hayal edermiş. Mert, bir gün kendi kendine hayallerinin peşini bırakmayacağına söz vermiş. Hayallerini gerçekleştirebilmek için dilenmiş ama bir türlü gerçekleştirememiş. Bir gün güzel bir kutu görmüş ama içinde bir kedi varmış. Bu kedi konuşabiliyormuş. Mert kediyle arkadaş olmuş. Kedi, “Senin hayalin ne?” diye sormuş. Mert, ”Benim hayalim çok güzel bir kutuda yaşamak!” demiş. Kedi Mert’in hayalini gerçekleştirmek için, “Bu kutu senin olsun, senin kutunu da bana ver.” demiş. Mert, bu fikri seve seve kabul etmiş. Hayalleri gerçekleştiği için de çok mutlu olmuş. Merve ÖRS 2B

KUTUDAKİ ÇOCUK Arın diye bir çocuk varmış. Çok fakirmiş. Onun için de hem çok sıska hem de parasız aynı zamanda da barınaksızmış. Bir kutuda yaşıyor ama kutu yırtık pırtık bir kutu olduğu için yağmur yağdığında kutuya sızıyormuş. Bir gün Arın “Keşke yeni bir kutum olsa!” diye düşünmüş. Günlerce bu hayalinin gerçekleşmesini istemiş ve sonunda hayali gerçekleşmiş. On yıl önce kendisini bu kutuya bırakan ailesi, onu kutudan almaya gelmiş. Arın’ın sevinçten etekleri zil çalıyormuş. Sonunda yeni bir kutu yerine, aileme kavuştum diye havalara uçmuş. Albina ERKUT 2B

KUTU İLE ÇOCUK Bir varmış, bir yokmuş. Yoksul bir çocuk varmış. Bu çocuk siyah saçlı, sıska, yeşil gözlüymüş. Çocuğun ismi Anin’miş. Anin eski ve yırtık bir kutuda yaşarmış. Anin’in tek hayali yeni bir kutuymuş. Anin çöğlüğe gitmiş. Orada yeni bir kutu bulmuş. Yaşadığı yerin yanındaki kırtasiyeden makas, onun yanındaki kumaşçıdan da kumaş istemiş. Makas ile kartonu kesmiş. Kumaş ile üstünü kaplamış. Pencere yapmış. Bir de kapı yapmış. Ortaya çok güzel evcik çıkmış. Arin de çok mutlu olmuş. Enes İÇEN 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

85


KORKULUK ÖYKÜLERİ KORKULUK LULU’NUN İLKBAHARI Çok güzel bir ilkbahar günüydü. Eylül bir korkuluk yapmak istiyordu. Yapmıştı ve çok güzel olmuştu. Adını da “LULU” koymuştu. Lulu artık Eylül’ün en iyi arkadaşıydı. Eylül ona hep destek oluyordu. Birkaç yıl sonra Eylül, Lulu’ dan bıktı. Onu umursamadı ve attı. Hem de çöpe! Lulu çok ağlıyordu. Çünkü en iyi arkadaşı onu sevmiyordu ve çöpe atmıştı. Çöplükte aynı durumda olan bir korkuluk daha vardı. Adı lili’ydi. Lili Lulu’yu görünce: “Aaa sen benim kardeşimsin.” dedi. Lulu hemen ona sarıldı. Bu arada Eylül, küçüklük fotoğraflarına bakarken yanında bir korkuluk gördü. Çok şaşırmıştı. Annesine kim olduğunu sordu. Annesi de “O senin en iyi arkadaşın Lulu.” dedi. Eylül “Sanırım o çöpe attığım korkuluk.” dedi. Annesi “Evet” deyince Eylül ağlamaya başladı. Çünkü en iyi arkadaşını kendi elleri ile çöpe atmıştı. Korkuluk ise hala çok üzgündü çünkü arkadaşı onu sevmiyordu. Eylül bir sabah Lulu’yu aramaya başladı. Önünde gayet zorlu bir yol vardı. Nasıl bulacaktı, bilemiyordu. Ama engelleri aştı ve Lulu’yu buldu. Lulu’nun yanında başkasını görünce çok şaşırdı. Lulu Lili’nin kardeşi olduğunu söyledi ve gülümsedi. Çünkü Eylül kendisini seviyordu. Birbirlerine sarıldılar, mutlu mutlu yaşadılar. İda KENDİRCİ 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

KUŞLARDAN KORKAN KORKULUK Bir varmış, bir yokmuş. Koramşalı Köyü'nün yakınlarında bir köy daha varmış. Bu köyde yaşlı bir adam varmış. Bu adamın bir bahçesi varmış. Bahçesine buğday ekermiş. Buğdaylarını korumak için bir korkuluk yapmış ama bu korkuluk kuşları kovalamak yerine öylece dururmuş. Bu korkuluk kuşlardan korkarmış. Diğer korkuluklar ona " Korkak!" derlermiş. Korkuluk artık rüyasında kuşları kovaladığını görmeye başlamış. Bir sabah diğer korkulukların yanına gidip " Bana artık korkak demeyin." demiş. Yaşadığı yere gitmiş ve korka korka kuşları kovalamaya başlamış. Bir ay, iki ay geçmiş. Korkmadan kuşları kovaladığını gören korkuluklar çok şaşırmışlar. Bir gün korkulukların yanına gittiğinde korkuluklar ona bir sürpriz yapmışlar ve onu aralarına kabul ettiklerini söylemişler. Korkuluk çok iyi bir kuş kovucu olmuş ve diğerlerinin yanında alay konusu olmaktan çıkmış. Ahmet Barbaros UZLAR 2A

86


BAHÇE KORKULUĞU Bir varmış, bir yokmuş. Bir çocuk varmış, adı Öykü'ymüş. Bir gün hep gittiği yerden giderken korkuluğa takılıp yere "Gümmm!" diye düşmüş. Korkuluğa: - Eğer annem yere düşüp dizimin kanadığını öğrenirse hemen beni hastaneye götürmeye kalkışır,demiş. Sonra “Ben yinede gideyim.” demiş ve gitmiş. Annesi sadece bir bant yapıştırmış. Annesi: - Madem korkuluğa takılıp düştün o zaman biz o korkuluğu başka bir yere kaldıralım, demiş. Hemen malzemeleri alıp dışarı çıkmışlar. Korkuluğu sonunda oradan kaldırmışlar. Öykü: - İyi ki korkuluğu oradan kaldırdık artık hiç yere düşmeyiz, demiş. Öykü gerçektende artık hiç yere düşmemiş. Aslı İBİŞ 2A

KORKULUĞUN MACERASI Güzel bir yaz günüydü. Meyveler açmış, çiçekler rengarenkti. Korkuluk, Ömer Beyin tarlasında arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Arkadaşları sığırcık, kelebek ve kaplumbağa idi. Hiç macera yaşamadıkları için korkuluk ve arkadaşları oyun oynarken hiç mutlu olmazlardı. Fakat kaplumbağa macera yaşamasa da mutluydu. Bir gün Ömer Bey’in kızı Albina, tarlaya geldi. Korkuluğu görünce çok şaşırdı. İlk önce biraz irkildi, sonra yanına gitti. Korkuluk çok korkmuştu. Gözlerini kapatıp arkaya doğru eğildi. Albina korka korka, elleri titreye titreye korkuluğa dokundu ve onu çok sevdi. Onunla arkadaş olmaya karar verdi. Korkuluk da kendisini incitmeyeceğini anlayınca Albina’yla arkadaş oldu. Albina bir gün korkuluğa: - Kaçalım mı? Korkuluk: - Tamam kaçalım, en azından bir macera yaşamış oluruz, dedi. Ve birlikte kaçtılar. Korkuluk da yeni bir macera yaşayacağı için çok mutlu oldu. Dila SOYLU 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

KORKULUK VE KARGA Bir varmış bir yokmuş. Bir korkuluk varmış. Bu korkuluk çok duygusalmış. En çok kargaları kovmaktan hoşlanırmış. Bir gün tarlada kargaları kovarken bir karga usulca yaklaşıp " Lütfen, biraz tohum yememe izin ver ." demiş. Korkuluk biraz düşünmüş ve biraz tohum yemesine izin vermiş. Karga biraz tohum yemiş ve gitmiş. Akşam olunca karga yine acıkmış ve korkuluğun yanına gitmiş. Korkuluk hiç tohum kalmadığını söylemiş. Karga çok şaşırmış. Karga : - Tohumlar nereye gitti? demiş. Korkuluk şöyle yanıtlamış: Öğleyin tarlanın sahibi gelip topladı ama benim cebimde biraz var, istersen al. Karga cebine girdiğinde korkuluk çok mutlu olmuş. İkisi de her zaman her şeylerini paylaşmışlar ve çok iyi arkadaş olmuşlar. Çağan ALKAN 2A 87


KORKULUĞUN SÜRPRİZİ Bir zamanlar bir korkuluk varmış. Bu korkuluk çok mutluymuş. Sahibine bir sürpriz yapmak istemiş. Ama nasıl yapacağını bilmiyormuş. İçinden “Bu kızın odasını toplayayım, çok dağınık.” demiş. Sonra kız odasına geldiğinde odasını toplanmış görünce çok sevinmiş. Korkuluğun yaptığını anlamış. Çok beğenmiş ve duygulanmış. “Bu korkuluk benim her şeyimi yapıyor.” demiş. Korkuluğu mutlu olsun diye onu hava aldırmak için dışarı çıkarmış. Korkuluk dışarıda birçok arkadaş edinmiş. Arkadaşları ile mutlu yaşamış. Sude CANATAR 2B

ÇOCUK VE KARDAN ADAM Bir varmış, Bir yokmuş. Kardan adam ve arkadaşları varmış. Bir gün kardan adam, arkadaşları ve çocukla tartışmış. Akşam herkes uyurken kardan adam ve çocuk Kuzey Kutbu'na gitmişler. Kuzey Kutbu'nda Orka ile karşılaşmışlar. Gittikleri bu yerde çok sıkılmışlar ve hemen Buzlar Ülkesi'ne gitmişler ve orada kartopu oynamışlar. Kardan adam bir ev bulmuş ve çocukla koşa koşa eve doğru gitmişler. Evin önünde penguenleri görmüşler. Daha sonra Sihirli Bulut'a atlamışlar ama kar fırtınasına yakalanmışlar. Bu olay onları çok üzmüş . Evlerine dönememişler ve üzgün üzgün yaşamışlar. Işıl ALTINTAŞ 2A

ÇOCUK VE KARDAN ADAM Bir çocuk ve bir kardan adam varmış. Çocuğun ismi Minik, kardan adamın ismi Dorutra imiş. Çocuğun hayali uçmakmış. Aynı zamanda kardan adamın gerçek olmasını istiyormuş. Sabah kahvaltıda kardan adamı düşünmüş. “Keşke gerçek olsaydı!” demiş. Gece olmuş, Minik yatmış. Çocuk uyuyunca kardan adam Minik’i yavaşça kucağına almış, başka bir ülkeye götürmüş. Orası kardan adamların ülkesiymiş. Bir sürü kardan adam yaşarmış orada. Ve çok soğuk bir ülkeymiş. Çocuk çok üşümüş. Uyandığında bir çok kardan adamı canlı görünce hayallerinin gerçek olmasına çok sevinmiş. Ama o kadar çok üşüyormuş ki donmaya başlamış. Kardan adam çocuğun donduğunu görünce çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş. O da Minik’i buzdan heykel olarak kullanmış. Sarp AKAR 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

KÜRESEL ISINMA Bir varmış, bir yokmuş. Kardan adam ve bir çocuk varmış. Bir gün kardan adam ve çocuk Sihirli Kar Ormanı'na gitmeye karar vermişler. Yolda giderken gardiyanlarla karşılaşmışlar. Gardiyanlar: - Sihirli Kar Ormanı'na geçmek için biletiniz olmalı, demişler. Kardan adam biletleri almış ve gardiyana vermiş. Burada ilerlerken kelebekleri görmüşler. Birkaç saat orada gezdikten sonra çıkmışlar. Dünya'ya dönünce Dünya da " Küresel Isınma" olduğunu görmüşler. Kardan adam burada eriyeceği için birlikte herkesi bilinçlendirmişler ve dünyayı kurtarmışlar. Faruk Arda TURGUTALP 2A

88


OYUNCAKLAR Bir çocuk varmış. Bir gün bu çocuk oyuncaklarını kaybetmiş. Oyuncakları olmadığı için çok üzülüyormuş ve sıkılıyormuş. Oyuncaklarını kaybettiğinden beri hiçbir şey yapamıyormuş. Düşünmeye çalışıyormuş ama hiçbir şey düşünemiyormuş. Bu durumun ne olduğunu anlayamıyormuş. Bir gün annesine sormuş : Anne ben hiçbir şey düşünemiyorum . Sence sebebi nedir? Annesi uzun uzun düşünmüş ve en sonunda bulmuş. Oğluna: - Senin ihtiyacın olan şeyin ne olduğunu buldum. Senin oyuncaklara ihtiyacın var. Oyuncaklar, çocukların hayal güçlerini geliştirir. Hemen sana oyuncak almaya gidelim, demiş. Oyuncakçıya gitmişler ve oyuncakçıdan oyuncaklar almışlar. Çocuk o günden sonra yine hayal kurmaya başlamış. Ada Berk EREN 2A

ZAMANDA YOLCULUK Bir varmış, bir yokmuş. Bir aile varmış. Bunlar İstanbul'da yaşarmış. Bir gün babaları işe gitmiş. Çocuklar evlerinin depolarında oynarken bir zaman makinesi bulmuşlar. Çocuklar makineyle oynarken zamanda elli yıl önceye gitmişler. Çocuklar gittikleri yerde bir mağara görmüşler. Mağaraya girmişler. Orada değişik kıyafetli insanlar görmüşler. Onların yanına gidip konuşmaya çalışmışlar ama onlar mağara adamları oldukları için konuşamıyorlarmış. Adamlar çocuklara ateş büyüsü yapmış, çocuklar da ateş büyüsünü çok sevmişler. Sonra mağara adamlarından biri onlara yeni kıyafetler getirmiş. Çocuklar mağara adamlarının getirdiği kıyafetleri giymişler ve hep birlikte çok mutlu yaşamışlar. Zeliha Ela DOĞANYİĞİT 2A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

HOŞGÖRÜ GEREKİR Masmavi, sonsuz bir denizde Bao adında bir ahtapot yaşarmış. Bao ailesindekilerden farklıymış. Bütün ailesi mor renkteyken kendisi beyazmış. Ailesindeki bireyler onu dışlamadığı halde o ailesindekileri hep dışlarmış. Fakat onların Bao'yu dışlamaları gerekirmiş. Bir cuma akşamı rüyasında ahtapotların beyaz olduğunu görmüş. Ancak bir tanesi mormuş. Mor olan hep beyaz olanları dışlıyormuş. Onlara " Siz farklısınız." diyormuş. Bao'nun ailesine yaptığı gibi yapıyormuş. Bao'nun kalbi çok kırılmış. Demek ki ailesininde kalbi çok kırılıyormuş. Hemen uyanıp ailesinden özür dilemiş ve bir daha onları dışlamamış. Şenol Efe KALE 2A

89


MELEK KELEBEĞİ Bir varmış, bir yokmuş. Melek Kelebeği adında bir kelebek varmış. Melek Kelebeği mavi gözlü, renkli kanatlı ve gökkuşağı kadar güzel antenleri bir kelebekmiş. Bir gün melek kelebeği kötü kalpli kelebeklerin sürüsüne karışmış. Kötü kalpli kelebeklere yakalanmamak için yolu bulmaya çalışmış ama çok yorulduğu için kanatlarının sihri gitmeye başlamış. Yavaş yavaş antenlerinin de rengi gidiyormuş. Sürüden kurtulmanın bir yolunu bulmuş. Biraz beklemeye başlamış. Rengi bir türlü eski haline gelmiyormuş. Biraz daha bekledikten sonra kanatlarına renk gelmiş. Melek Kelebeği bu olay yüzünden bir daha sürüden hiç ayrılmamış. Hatasını anlamış. Melek Kelebeği büyüdüğü zaman sürü onu kraliçe ilan etmiş. Bütün kelebekler mutlu yaşamışlar. Kisan Helen YETER 2A

SÜRÜDEN AYRILMA Bir gün Kelebek Diyarı'ndan sıkılan Anna adındaki kelebek, Kelebek Diyarı'ndan uzaklaşıp Yeşil Orman'a gitmiş. Anna bu Yeşil Orman'ı çok beğenmiş. Bu Yeşil Orman'ın bir adı da Tehlikeli Orman'mış. Anna bunu bilmiyormuş. Anna daha önce hayatında hiçbir zaman şemsiyenin toprak altında yetişip kırmızının üstünde beyaz beneklerinin olduğunu görmemiş. O şemsiyenin adının Zehirli Mantar olduğunu da bilmiyormuş. Anna Zehirli Mantar'ı bir şemsiye olarak bildiği için “Nasıl olsa bir şemsiye, bir zararı olmaz!" diyerek Zehirli Mantar'ın altına oturmuş. Zehirli Mantar, Anna'yı korkutmuş. Anna kendisini bırakmasını söylemiş. Zehirli Mantar bütün sürüyü getirirse onu bırakacağını söylemiş. Anna'nın sürüden ayrıldığını anlayan sürü, hemen Anna'yı bulmak için Yeşil Orman'a gitmişler. Anna'yı kurtarmışlar ve Anna bir daha sürüden ayrılmayacağına söz vermiş. Polen DOĞAN 2A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

SİHİRLİ BUZ DÜNYASI Bir kardan adam ve bir çocuk varmış Herkes onlarla dalga geçermiş. Bir gün kardan adam ve çocuk, Sihirli Buz Dünyası diye bir yere gitmişler. Orada ejderhalar, periler, kutup ayıları varmış. Bir sorun varmış. Kardan adam ve çocuk uçuş sırasında yaralanmışlar. Yaralandıkları için Sihirli Buz Dünyası'nda biraz kalmışlar. O sırada bir yarışma yapılıyormuş. Bu yarışmaya katılmışlar. Yarışma başlamış. İlk soru, otuz üç plakalı aracın nereye gittiği sorusuymuş. Kardan adam ve çocuk dışındaki herkes bu soruya yanlış cevap vermiş. Akıl Yarışması'nda ödülü kardan adam ve çocuk almış. Kardan adam ve çocuk ödülü alıp evlerine dönmüşler. Eve döndüklerinde herkes onları sevmiş ve bir daha kimse onlarla dalga geçmemiş. Melisa ÖCAL 2A

90


MARANGOZUN ÇIRAĞI Bir gün bir marangozun çırağı Noel Baba’ya, tüm dünya adına bir hediye vermek istemiş. Noel Baba’nın en çok neye ihtiyacı olacağını düşünmüş. Sonunda Noel Baba’nın en çok ihtiyacı olan şeyin bir kızak olduğunu anlamış. Günlerce uğraştıktan sonra çok güzel bir kızak yapmış. Ama yaptığı kızak uçmamış. Neden uçmadığını anlamak için araştırma yapmaya karar vermiş. Bir kütüphaneye gitmiş. Kitaplardan birinde, sadece kutuplarda bulunan kızak ağacından yapılan kızakların, ren geyiği olmadan uçabildiği yazıyormuş. Demek ki kutuplara gidecekmiş. Ama o anda aklına bir fikir gelmiş. Fikri ağacı Noel Baba’dan istemekmiş. Noel Baba’dan ağacı istemiş. Noel Baba ağacı getirmiş. Kızağı yapmış. Tam o anda bir kardan adam belirivermiş. Sonra Noel Baba gelmiş. Kızağı almış. Hep birlikte çok mutlu olmuşlar. Ozan ÖZ 2B

ZEYNEP İLE YUSUF BEY'İN MACERALARI Bir varmış, bir yokmuş. Zeynep diye bir çocuk varmış. Zeynep sekiz yaşındaymış. Zeynep, dedesi Yusuf Bey'le balık tutmayı çok severmiş. Yusuf Bey altmış beş yaşındaymış. İkisi, Balıkçı Köyü'nde yaşarmış. Bir sonbahar gününde Zeynep ve Yusuf Bey balık tutmaya gitmişler. Biraz balık tuttuktan sonra akşam olmaya başlamış. Zeynep ve Yusuf Bey balık tutmaya devam ediyorlarmış. Balık tutarken birden fırtına çıkmış. İkisi de fırtına yüzünden denize düşmüşler. Denizin içinde hızlı hızlı yüzmeye başlamışlar. En sonunda karaya ulaşmışlar. Fırtına halen devam ediyormuş. Fırtına geçene kadar sığınabilecekleri bir sığınak yapmışlar. Zeynep ve Yusuf Bey sabaha kadar orada oturmuşlar. Sabah olunca bir kayık bulup evlerine dönmüşler. Bir daha balık tutarken geç saatlere kadar kalmayacaklarına söz vermişler. Irmak DÖNÜŞ 2A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

91


BALIKÇI YUSUF Bir sonbahar mevsimi idi. Balıkçı Yusuf mavi saçlı, lacivert gözlü idi. Balıkçı Yusuf, arkadaşı Balıkçı İbo ile birlikte Fenerbahçe- Galatasaray maçını izliyorlardı. Babası ölen Zeynep de onlarla yaşıyordu. Zeynep’in sarı saçları, mavi gözleri vardı. Maçı Fenerbahçe yendiği için mutluluktan havalara uçmuşlardı. Evde yemek olmadığı için yarın yani ertesi gün 29 Ekim’de balık tutmaya gideceklerdi. Ertesi gün iki tekne ile yola çıktılar. Onlar yola çıktıktan sonra hava soğumuş, fırtına çıkmıştı. Yusuf’un teknesi sallanmaya başlamıştı. Yusuf ağlamaya başladı. Çok korkmuştu. Ansızın teknesi ters döndü. Kendini azgın suların içinde buldu. Dalgalardan kurtulmaya çalışırken arkadaşı İbo ona simit attı. Kendi teknesine çekti. Arkadaşına temiz ve kuru giysiler verdi. İbo arkadaşına sarıldı ve “ Sana bir şey olacak diye çok korktum!” dedi. Birlikte evlerine döndüler. Balıkçı Yusuf, arkadaşının bu davranışını hiç unutmadı. Hayatını kurtarmıştı çünkü… Mert TOYAKSİ 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ZEYNEP BOĞULACAK MI? Bir varmış, bir yokmuş. Sarı saçlı, mavi gözlü bir kız varmış. Kızın adı Zeynep’miş. Babası Yusuf gri saçlı, kahverengi gözlü bir balıkçıymış. Küçük, şirin bir köyde yaşarlarmış. Babası yaşlı olmasına rağmen her gün balık tutmaya çıkarmış. Mevsimlerden sonbaharmış. Hava çok güzel diye Balıkçı Yusuf kızını da alarak balık tutamaya çıkmış. Kırmızı ve dayanıklı teknelerine binip denize açılmışlar. Sonra birden fırtına çıkmış. Çok korkmuş balıkçı çünkü tekneleri hızla sallanıyormuş. Zeynep de çok korkmuş. Çığlık atmaya başlamış. Babasına sarılmak için kalktığında birden tekneden düşmüş. Boğulma tehlikesi yaşıyormuş. Babası onu kurtarmaya çalışmış. Elinden tutup tekneye çekmiş. Zeynep kurtulmuş. Babasına sıkı sıkı sarılmış. Evlerine geldiklerinde annesine her şeyi teker teker anlatmış. Mutlu yaşamlarına devam etmişler. Sude RAMAZANOĞLU 2B

92


FIRTINA Bir varmış, bir yokmuş. Küçük, kırmızı saçlı, mavi gözlü bir kız varmış. Onun adı Zeynep’miş. Zeynep güzel ve akıllı bir kızmış. Babası bilgili, çalışkan ve cesur bir balıkçıymış. Zeynep ve babası çok güzel bir köyde yaşıyorlarmış. Köydeki ağaçların yaprakları kurumuş ve sararmış çünkü sonbahar mevsimiymiş. Rüzgarlı bir günde Zeynep ve babası kayığa binmişler. Balık tutmak için denize açılmışlar. Sonra bir fırtına çıkmış, kayıkları devrilmiş. İkisi de denize düşmüşler. Babası Zeynep’in yüzme bilmediğini biliyormuş. Sırtına bindirmiş. Yüzerek birlikte deniz kıyısına gelmişler. Zeynep’i kumların üzerine yatırmış. Zeynep çok korktuğu için ağlamaya başlamış. Babası ona sarılmış. “Senin hayatını kurtardım, artık ağlama.” demiş. Zeynep babasına sarılmış. “Seni çok seviyorum baba. Beni kurtardığın için çok teşekkür ederim.” demiş ve Zeynep’le babası mutlu yaşamışlar. Arda DEVRİLEN 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

BÜYÜK MACERA Bir köy varmış. Adı Balıkçı Köy’müş. Zeynep uyanmış, hazırlanmış. Okula giderken kızıl saçları, mavi gözlerinin önüne geliyormuş. Zeynep hızlı koşarmış. Hep olumlu düşünen, cesaretli, sekiz yaşında, orta boylu bir çocukmuş. Dedesi Yusuf’un saçları sapsarı ve kısaymış. Uzun boylu ve şakacı bir dedeymiş. Çok iyi dans ediyormuş. İkisi beraber tahta, iki katlı, şirin bir evde yaşıyorlarmış. Yine güzel bir gün, ama yağmur yağıyor. Okullar tatil olduğu için yağmurluğunu giyinip kırmızı şapkasını başına takmış. Dedesi de hazırlandıktan sonra küçük teknelerine binmişler. Bir anda hava soğumuş ve şimşekler çakmaya başlamış. Zeynep, “ Dede fırtına oluyoooor.” demiş. Dedesinin gözleri kocaman olmuş. Zeynep korkudan dedesine sarılmış. Teknenin içinde küçük bir oda varmış. Oraya sığınıp fırtınanın dinmesini beklemişler. Sonunda fırtına dinmiş ve evlerine dopdolu bir kova balıkla dönmüşler. Macera çok büyük bir macera olmuş. Balıklarını pişirip yemişler, mışıl mışıl uyumuşlar. Dersu KENDİRCİ 2B

93


HOŞ GELDİN 19 MAYIS 19 Mayıs geldi, bayrakları sallayalım. 19 Mayıs geldi, Atatürk’ü analım. 19 Mayıs geldi, coşkuyla koşalım. 19 Mayıs geldi, çocuklara bakalım. Mavi gözlü, sarı saçlı çocuklarla Haydi haydi coşalım. 19 Mayıs geldi, al bayrağı sallayalım. Mina ASLAN 2B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

94


YARDIMSEVERLİK Yardımseverlik bir insanın hayatında bulunması gereken önemli şeylerden birisidir.Yardımseverlik insanın hayatına renk katar. Sadece isteyerek yaparsak, bunun karşılığında hiçbir şey istemezsek bu yardımseverliğin karşılığı gelir. Bu duygu her insana yayılır ve böylece popülist bir insan olursunuz. Ün kazanırsınız. Dünyada Atatürk’ün izindekiler savaşta, yaşamda, oyunda herkese yardımsever davranırlar. Can YAZICI 3A

2070 YILINA MEKTUP Merhaba Sevgili İnsanlar, Ben öğretmenimin açtığı filmde sizi gördüm, çok duygulandım. Özellikle yeni doğan çocuklara! Şimdi diyeceksiniz ki, “Dünya sizin ellerinizde, evet evet bizim ellerimizde.” Sizi kurtarmak için suyu tasarruflu kullanacağız arkadaşlarımızla. Bize güvenin. 22 Mart gününe hazırlıklar yapıyoruz ve suyu nasıl kurtaracağımız hakkında bazı bilgiler yazıyoruz. Sizi bu hallere düşüren insanlar bunların bedelini ödeyecekler. Siz gözlerinizi açtığınızda yeni bir güneş doğacak. Bize güveninizi yitirmeyin ki dünyamızı koruyalım. Arkadaşlarımızla çok dikkatli olacağız. Bizi bekleyin! Şevval Deniz AKDENİZ 3A

İŞTE ACI GERÇEK Bir zamanlar, Antartika'da yaşayan hayvanlar milleti varmış. Bu hayvanların en yakışıklısı Bilge Fok’muş. Ona her yıl noelde torunları gelirmiş. Her geldiklerinde onun zamanında dünyanın ne kadar güzel olduğunu anlatmasını isterlermiş. Bir gün Bilge Fok’un yeni bir torunu olmuş. Adı Fındık’mış. O gün sanki kara bir günmüş. Bilge Fok “Burada ters bir şeyler dönüyor” demek isterken büyük bir gemi gelip ortalığı darmadağın etmiş. Bilge Fok yuvarlanıp denize düşmüş. İnsanlar onu görmüş. Hemen biri yanına gelmiş. Tüm gemiye haber vermiş. “ Hey, yaşlı bir fok buldum!” demiş. O anda gemi çöplerini boşaltmış. Buzullar çatlamış.Fok’u bulan bayan yere düşmüş. İnsanlar da hatalarını anlamışlar. Bir daha geminin atıklarını özel bir yere boşaltmışlar. Sidal KARAYTUĞ 3A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ÖDEVİNİ YAPMAYAN HOPZIP Bir varmış, bir yokmuş. Hopzıp adında bir insanımız varmış. Çok şiirsi bir kişiymiş. İyi kalpliymiş. Arkadaşlarıyla her gün ödevini bitirdikten sonra sitede oyun oynarmış. Her gün arkadaşlarla oynayınca bazı yeni arkadaşlarda kazanıyormuş. Bir gün ödevini yapmadan aşağıya inmiş. Sonra da arkadaşlarını beklemiş. Arkadaşları da sormuş, “Ne kadar erken geldin?” diye. Hopzıp da “Ben ödevimi yapmadan geldim” demiş. Arkadaşları “Ödevini yap da gel o zaman.” demiş. Ama Hopzıp “Hayır.” demiş. Sonra da eve gelince çok uykusu gelip yatmış. Sabah olunca okulda öğretmeni ona kızmış. Hopzıp da yaptığı hatayı anlamış. Demir KURTULUŞ 3A

95


DÜNYAYI GEZİYORUM Sami ile ben oyun oynuyorduk. O koşuyor, ben uçuyordum. Mevsimlerden yazdı. Okullar tatildi. Birden bir ağaca takıldım ve dönmeye başlamıştık. Sonra çok uzağa fırladık. Bir baktık ki, İspanya bayrağı. Burada ilkbahar mevsimi vardı. Birden bir çocuk etrafımda dönmeye başladı. “İspanya’da size meydan okuyorum.” dedi. Hemen anladık. Çünkü bu tüm dünyada bilinen bir şeydir. İspanyol, koşu meydan okuması sonucu “Eğer yenilirsen seni kendi ülkene sürgün ederler”. Ben uçacağım o da elinde benim ipimle koşacaktı. Etrafta herkes sessizdi. Asıl sesler yarış başlayınca duyulacaktı. Tezahüratlar, yuhalamalar ve konsantremizi bozmak için sahte hapşırıklar… Yarış başladı. Yolu yarıladığımızda yan yanaydık bize meydan okuyan çocukla. Yarışı kazandım diye Sami’yi uçurdum. Üç dakika içinde bitişi geçmiştik. İnanamadık, kazanmıştık! Güzel bir gün geçirdik ve uyuduk. Ertesi sabah erkenden bilet alıp İngiltere’ye uçtuk. Orada Sör Emirlot ile tanıştık. Onun sayesinde en lüks otelde kalıyorduk. Burada mevsim sonbahar idi. Bartu KARADENİZ 3A

SELİN İLE PENGUENLER Bir varmış, bir yokmuş. Selin diye küçük bir kız varmış. Selin ailesi ile birlikte penguenleri görmeye gidiyormuş. Gittiklerinde sadece 7-8 penguen varmış. Buna şaşıran Selin annesine sormuş, annesi küresel ısınma yüzünden diye yanıt vermiş. Selin annesine “ Buna sebep olanlar nedir?” diye sormuş. Annesi, sera gazları, fabrika dumanları, iklim değişiklikleri demiş. Selin “Bunun sonucunda ne oluyor?” diye sorunca yanlarına yavru bir fok gelmiş. Yanlarında iken ölmüş. Böylece Selin küresel ısınmanın sonucunu görüp,anlamış. Tüm insanlara küresel ısınmayı anlatıp, dikkatli olmalarını söylemiş. Nur Nergis SEVİM 3A

DÜNYA SU GÜNÜ Kum saatinde akan kumlar gibi akar gider sular. Eğer suyu tasarruflu kullanmazsak susuz kalırız. Bir damla su bir tohuma hayat verir. Dünyamız bir damacanaya benzetilirse yeryüzündeki sularında tükenebileceğini anlarız. Su hayat kurtarır. Sular biterse kendimizi temizleyemeyiz. Kirlenen suyu içemeyiz. Kirli denizde yüzemeyiz. El ele verelim dünyamızdaki suları koruyalım. Su dünyanın en büyük yaşam kaynağıdır. Sami KAPTAN 3A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

96


DERİNLİK Dışarıdan bakarsak masmavi, İçinden bakarsak mücevher gibi. Renkli renkli mercanlar, Güldürüyor yüzleri! Dışından bakarsak düz bir yol gibi, İçinden bakarsak sır dolu bir ülke… O sırları bir öğrensek, Neler öğreniriz neler… Barkın ERCENGİZ 3A

FARKLILIKLAR HAYATTIR Farklılıklar Van kedisinin gözlerine, Kedi ile köpeğe, Siyahla beyaza benzer! Farklılıklar hayatın güzelliğidir, Tıpkı Güneş gibi! Atalarımız gibi, Saygı duymalıyız farklılıklara… Orkun ÇIRAK 3A

GÜZEL EVİM Evim apartmandır, İçinde odam, Piyanom, daha neler neler… Bahçesi de güzel, İçi çiçek dolu. Köpekler bile var, Kediler de yok mu? Kuşlar odamın yanında, Cıvıl cıvıl öterler. O güzel ötüşleriyle uyandırırlar beni. Tıpkı öğretmenim gibi sevindirirler beni! Okan KARADENİZ 3A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

BENİM DEDEM Onların zamanında bir şey yoktu, Eleriyle oyuncaklar yaparlardı. Ama şimdi oyuncaklar var, Onlar anlatırken donup hayallere daldım. Sanki onların zamanları bir hikaye gibi. En güzel hikaye bu hikaye. Eskiden zaman o kadar güzel geçerdi ki, Ben de eski zamanlarda olmak isterdim Benim dedem güzel dedem! Mert ÖZEL-3A

97


DENİZ DEYİNCE AKLIMA… Sence deniz ne demek? Bence balıklı bir dünya demek! Sence deniz ne demek? Bence denizdeki sırlar demek… Deniz deyince aklıma, Gelir hemen balıklar, Oltalar, mercanlar… Derindeki sırlar Balıklarla kaplı. Her yeri saran güzelliklerle dolu… Eylül GİZİR 3A

BAYRAĞIM Milletimin bağımsızlığımın damgası, Ayın, kızılın kızılı bayrağım, Türkiye cumhuriyetinin özü, inancı, Şehidimin mezarının süsü. Gecemde gündüzümde barış getirdin, Dalgalan dalgalan bayrağım, Simgele Türkiye’yi, Kalbimin en boş yerini dolduran, bağımsız bayrağım… Arın KURTULUŞ 3A

KIZGIN SORU İŞARETİ Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar üç nokta, virgül, noktalı virgül ve kızgın olan bir soru işareti varmış. Soru işareti kızgınmış çünkü hiçbir şey bilmediğinden arkadaşları ona gülermiş. Fakat üç nokta gülmezmiş. O da şöyle dermiş; “ Ona bakılırsa ben bir yere konduğumda da benim devamımı bilmiyorlar, ben de üzülüyorum.” Bir gün bu konu ile ilgili konuşmuşlar konuşmuşlar kendi aralarında; fakat arkadaşları onları dinlememiş ve bir işe yaramamış. Bir gün diğerleri plan yaparken bu ikisi de onları dinlemiş ve her türlü önlemi almışlar. Diğerleri cezasını çekmiş ve özür dileyip soru işaretini aralarına almışlar. NOKTALAMA İŞARETLERİ Virgül olmasa kavga olur, Üç nokta olursa devam olmaz. Karıştı kafam olacak mı olmayacak mı? Defne AKKAYA 3A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ATATÜRK OLMAK Atatürk ülkesini seven, saygılı, demokratik ve özdenetimli biriydi. Hep ülkemizi kurtarmaya yönelmişti. Çakmak çakmak gözleri ile herkesi etkiledi. Sarı ve parlak saçları güneşten de parlaktı. Atatürk ülkemiz için her şeyi yaptı. Askerlerine ölmeyi emreden sesi kulaklarımızdan çıkmadı. Atatürk olmak ne demek? Demokratik, başarılı ve sevgili biri olmak demek. Teşekkürler Ata’m teşekkürler… Ben de senin gibi başarılı ve saygılı olmaya yönelip ülkem için her şeyi yapmaya hazır durumda olacağıma söz veriyorum! Selina ALPAR 3A

98


ATATÜRK OLMAK Atatürk, uygarlık yolunda giden bir ışıktır. Uygarlık yolu aydınlansın diye Atatürk kararını yerine getiren bir Türk’tür. Atatürk’ün mucize gözleri ve saçları vardı. Atatürk dünyanın en mucize Türk’ü oldu! Atatürk bizi düşmanlardan kurtarmakla kalmadı; mektepleri kapattı, okullar açtı. Hastaneler yaptı. Kısaca devrimler yaparak ülkemizi aydınlığa gönderdi. Eren DAĞDELEN 3A

ATATÜRK OLMAK Atatürk’ün parlak parlak müthiş gözleri vardı. Saçları da güneşten bile güzel parlardı. Atatürk çok başarılıydı. Atatürk olmak çok önemlidir. Çünkü Atatürk olmak istersek kararlı, disiplinli, başarılı ve daha birçok şey gereklidir. Ama en önemlisi adil olmalıyız. Hiçbir zaman ayırım yapmamalıyız. Atatürk bizler için birçok şey yaptı. Bizde onun gibi çok şeyler yapmalıyız. Atatürk olmak kolay bir şey değildir. O askerlerine inanç verdi. Onlarla birlikte Kurtuluş Savaşı’nı kazandı. Atatürk’e bu yaptıkları için teşekkür ediyor ve onun gibi olmak için çok çalışıyoruz. Enes DİNÇ 3B

19 MAYIS O gün doğdu Selanik’te Türkiye’nin parlak güneşi! Özgürlüğe yol açtı, Kurtuluş Savaşı’nda. O gün birçok asker şehit oldu, Yiğit oldu, kan döküldü. O akşam bayrağımız oldu, Kanın üzerine ay yıldız düştü! Yunus Emre SOYAL 3A

ATATÜRK OLMAK Atatürk’ün masmavi gözleri vardı, saçları güneş gibi parlardı. Atatürk harika bir insandı. Atatürk olmak için saygılı, kararlı, disiplinli, hoşgörülü, özdenetimli, planlı, çalışkan ve anlayışlı olmalıyız. O bizleri özgürlüğe götüren harika bir insan, o Türklerin atası Atatürk’ü. Onun gibi olma her Türk gencinin hayali. Çok çalışarak onun gibi olabiliriz. Atatürk’ü çok seviyor, önünde saygıyla eğiliyoruz. Atatürk hep kalbimizde kalacak ve orada yaşayacaksın. Sana teşekkür ediyor, yolunda inanarak yürüyoruz. Doğa Niran UÇAK 3B

19 MAYIS 19 Mayıs 1919’da bir hayat doğdu, Bir kapı açıldı, Özgürlüğe doğru, Bağımsızlığa doğru! Hayatın güzelleştiği gün o gün, Güzel bir gün o gün, Özgür bir milletin, Bayramı o gün! Taha ÖZGÜVEN 3A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

99


VİRGÜL ve NOKTALI VİRGÜL'ÜN HİKAYESİ Nokta bir gün cümle şehrini gezmek istemiş. Ama her zaman cümlenin sonuna geldiği için mutsuzmuş. Nokta kılık değiştirerek cümle şehrine girmeye akıl etmiş. Yanına bir baston alarak yola koyulmuş. Böylece nokta virgül olmuş. Tüm sözcük binalarını geçerek, cümlenin ortasına gelmiş. Biraz burada zaman geçirmiş. Daha sonra tekrar nokta olmaya karar vermiş. Bir sayfa ilerledikten sonra nokta tek başına olduğu için çok sıkılmış. Tam böyle düşünürken yanına virgül gelmiş. İkisi de aynı anda "Bana arkadaşlık eder misin?" demişler. Nokta ile virgül ruh ikizi oldukları için çok sevinmişler ama yan yana duramıyorlarmış. Çünkü o zaman cümle şehrinin düzeni bozuluyormuş. Noktanın aklına bir fikir gelmiş. Demiş ki " Ben senin üstünde olursam bir sorun olmaz." ikisi de bu düşünceyi çok sevmişler. Böylece o günden sonra onların adı "Noktalı Virgül" olmuş. KAAN DERE 3B

BAYRAKTIR BENİM HAYATIM Bayraktır benim hayatım. Önemlidir benim bayrağım. Onsuz hiç yaşayamam, Benim muhteşem bayrağım. Ay yıldızlı bayrağım. Bu bayrak her şeyim. Milletini sever, Benim muhteşem bayrağım. Emin Berat DİL 3B

YARDIMSEVERLİK Yardımseverlik yapıyorsun, Yardım alıyorsun. Bütün canlılar yardımsever oluyor. Herkes birbirine yardım ediyor. Canlıların yüzü gülüyor, Dünyanın neşesi geliyor. Bu dünya yardımsever oluyor, Yeni bir çağ açılıyor. Ahmet Destan KILIÇ 3B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

100


ÜNLEM Bir zamanlar nokta adında bir işaret varmış. Nokta hayatta hiçbir şeyi sevmezmiş ve kendisinden bir şey istendiğinde her şeye "Hayır" dermiş. Bir gün nokta her dokunduğu yerde çizgi oluşturduğunu ve yürürken arkasından çizgiler bıraktığını fark etmiş. Nokta çok şaşırmış. Bir gün Bay Başkan tatile giderken daha önceden noktanın bindiği trene binmiş ve noktanın oturduğu yere oturmuş. Bay Başkan makinist olan Virgül Bey’e sormuş: - Neden her yer çizgi ile dolu. Neden oturduğum yerde çizgiler var? Daha sonra Bay Başkan yardımcısı Soru İşareti’ne bu olayı araştırmasını söylemiş. Soru İşareti Bey bu işaretleri takip etmiş ama bu uzun sürmemiş. Çünkü bu işaretler Nokta Bey’in evinde son buluyormuş. Soru İşareti Bey Nokta Bey’e sormuş: - Bu çizgilerin ne olduğunu biliyor musun? Nokta Bey: - Birkaç gündür giderken arkamda iz bırakıyorum. Soru İşareti Bey: - Kafanızda da sizden ayrı duran bir çizgi var. fark ettiniz mi? Nokta Bey: - Ne? Nereden çıktı bu çizgi? Soru İşareti Bey: - Galiba bu arkanızdan çizgi bırakmanız gibi bir şey. Bence siz artık bir ünlem oldunuz. Bundan sonra adınız da Bay Ünlem olmalı. O günden sonra Nokta Bey’in adı Ünlem olmuş. DELFİN TAŞDELEN 3B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

101


BERRAK DENİZ Bir yaz haftasıydı, plajda Bay Yengeç ve Denizyıldızı Lina çay içiyorlardı. Yunus Petiş geç kalmıştı. Ufuk çizgisinde bir nokta göründü. Bu Yunus Petiş’ti. Elinde bir bavul kıyıya yaklaşıyordu. Ağzı gözlerine kadar çıkmış, demek büyük bir deney başarmış. Yunus Petiş kıyıda durdu, bavulunu fırlatıp tuttuğunda bir temiz deniz maketi, ”Dünyanın En Temiz Denizi” posteri ve bir su geçirmez elektirik süpürgesi bavulun içinden fırladı. Bay Yengeç ve Denizyıldızı Lina’ya ne yapacaklarını anlattı. Denizi temizlemek onun en büyük amacıydı. Her deneyi deniz temizlemek içindi. O gün hep birlikte çalışarak denizi kurtarmaya başladılar. Yunus Petiş süpürgeyle denizi temizledi. Denizyıldızı Lina afişleri yapıştırdı. Bay Yengeç yaptığı maketi parka yerleştirdi. Denizi kurtarmışlardı. Üçü de yaptıkları işten çok mutlu oldular. O günden sonra denizi temiz tutmak için hep mücadele ettiler. Sena OKUR 3B

YILAN Bir zamanlar ormanın derinliklerinde minik bir yılan yaşarmış. Babası ona yuvadan ayrılmamasının söyler dururmuş. Ama bu sevimli yılan etrafı görmek istiyormuş. Bizim sevimli yılan bir yaşını doldurduğu gün babasına “ Baba ben ne zaman insanların yaşadığı yere gideceğim?” diye hevesle sormuş. Babası “Daha çok var.”demiş. Bu cevabın ardından minik yılanın aklına bir fikir gelmiş. Yılancık evden kaçacakmış. Akşam saat dokuz gibi yola koyulmuş. Evden biraz uzaklaşmış ki yolu bilmediği aklına gelmiş.” Ben yolu bilmiyorum, şimdi ne yapacağım?” demiş. Evden çok uzaklaşmadığını sanıyormuş ama farkında olamadan ormandan çıkmış. Ağlamaya başlamış. Yılanın ağlama sesini duyan kirpi yanına gelmiş. Neden ağladığını sormuş. Yılan “Evimden kaçtım şimdi de yolumu bulamıyorum.”demiş. Kirpi sırıtmış, yılana “ Evin ormanda mı?” diye sormuş. Yılancık evet anlamında kafasını sallamış. Kirpi kendisini takip etmesini istemiş minik yılandan. Birlikte ormana gitmişler. Ormana vardıklarında baba yılan hemen minik yılana sarılmış. Kirpiye teşekkür etmiş. Minik yılan hatasını anlamış. O günden sonra mutlu mutlu yaşamışlar. Emine Bade KOLUKIRIKOĞLU 3B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

102


KÜRESEL ISINMA Küresel ısınma devam ediyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Mesela kar yağmıyor. İnsanlar korkuyorlar. Çünkü su, elektrik, kömür doğal gaz gibi kaynaklar tükeniyor. Bunun da anlamı bir kaynak biterse, bütün kaynaklar biter. Birçok yerde çocuklar kara o kadar hasret kaldı ki kardan adam yerine süpürgeden adam yapıyorlar. Her yaştan insan bu duruma üzülüyor ve bunu önlemek istiyorlar. Çözümse çok kolay, doğayı korumak. Doğayı koruyalım küresel ısınmayı durduralım. Ömer Faruk ÇAM 3B

YARAMAZ PANDA Bir varmış bir yokmuş. Hayvanların yaşadığı bir yağmur ormanı varmış. Bu ormanda bir de yaramaz bir panda yaşarmış. Küçük panda her sabah yaptığı gibi yataktan kalkar kalkmaz elini yüzünü yıkamaya gitmiş. Suyu sonuna kadar açmış. Dişini fırçalarken de suyu açık bırakmış. Dışarı çıkmış. Arkadaşı tavşan onunla oyun oynamak için bekliyormuş. Beraber oynamışlar. Yaramaz panda eve geldiğinde çok kirli olduğunu fark etmiş. Hemen banyoya girmiş suyu sonuna kadar açmış ve küveti doldurmuş. Yatmaya gitmiş. Ertesi sabah elini yüzünü yıkamak için banyoya gittiğinde hiç su olmadığını görmüş. Panda suyu çok harcadığı için suların tükendiğini anlamış. O gün yaptığı hatayı anlamış. Suyu dikkatli kullanıp küresel ısınmayı engellemeye çalışmış. Olcay Diren AVCI 3B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

BABAM Cennet gibi yollarda, Başka dünyalarda, Yüreğimi ısıtırsın, Benim canım babam. Kıyamet kopsa da, Kötülük yayılsa da, Seni hep seveceğim, Benim canım babam. Kanımdaki adamsın En kıymetli varlığımsın İşte sen busun Benim canım babam. Deniz Ozan BAŞTERZİ 3B

103


DENİZ Her yer denizle kaplı. Büyük büyük okyanusları, Güzel güzel balıkları, Geliyor deniz hayvanları. Denizyıldızı parlatıyor ortalığı, Fener balığı ışık saçıyor denize, Yaprak balığı süzülüyor orada Deniz büyüyor yavrularla.

BENİM CANIM ANNEM Bana sabahları kahvaltı hazırlayan. Beni seven, gerektiğinde kızan ama sonra hemen barışan annem. Seni çok seviyorum. Sabah akşam çalışan eve gelince bir dolu iş yapan. Yorulmuyor mu benim annem? Yemek yapıyor, çamaşır yıkıyor, ütü yapıyor, bulaşık yıkıyor. Bu işlere nasıl dayanıyor? Bana da yardım ediyor. Canım annem, seni çok seviyorum. Dünyaya değişmem seni. Başımın tacısın anneciğim. Evdeki öğretmenimsin, benim en iyi dostumsun. Ertem ERENER 3B

Hayat hep onunla, Balıklar havalarda Haydi mavi balina, Beraber zıplamaya. Her şeyi yaparsın, Bütün hayatı taşırsın. Dünyanın Kralısın Hayatın bir parçasısın. Tan UYSAL 3B

ANNEM Benim annem güzel annem, Seni çok seviyorum. Sen benim ayımsın, Güneşimsin. Benim sevgili, güzel annem. Yusuf NAZAL3B

DENİZ Mavi değil, Renk renk. Balıklar geliyor, Deniz coşuyor. Canlılar renkli, Deniz gibi. Dünya hayran, Bütün bu güzelliğe.

ANNEM Ben seni üzsem de beni seven tek kişi. Ağladığım için ağlayan, Kalbi benim için atan, Beni karşılıksız seven tek kişi.

Deniz deyip geçme, Sevgini esirgeme, Goncalar gibi solmasın. Denizsiz bir dünya olmasın. Cem YORULMAZ 3B

Benim için yaşayan, Koynunda yatıran, Nefes alıp verişimi dinleyen, Beni karşılıksız seven tek kişi. Tuna Tuncay ÖZER 3B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

104


DOĞANIN GİZEMLİ KAPISI Doğanın gizemli kapısı, Yaşatıyor doğayı. İlginç hayvanlarıyla, Doğanın gizemli kapısı. İçi şaşırtıcı, dışı maceralı, Dünyanın kalbi Doğanın güzelliği, Çocukların en sevdiği. Deniz bir harika İçinde bulunuyor ilginç hayvanlar İşte tüm bunlar Doğanın gizemli kapısı. Gözde KARAKAYA 3B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

KAYISI VE KİRAZ AĞACI Bir zamanlar bir adamın bahçesinde dört ağaç yaşarmış. Bu bahçenin sahibinin de bir de kızı varmış, Adı da Ayla’ymış. Ayla bu ağaçlarından ikisini çok severmiş. Bu ağaçlara çok bakarmış. Bu ağaçlarda bol bol meyve verirmiş. Bahçedeki kiraz ile kayısı ağacı ise hiç meyve vermezmiş. Çünkü Ayla bunlara bakmaz hatta bazen onlara tekme atarmış. Günlerden bir gün Ayla’nın canı kayısı ile kiraz çekmiş. Kiraz ağacı ile kayısı ağacının yanına gitmiş. Ama ağaçlarda meyve olmadığını görmüş. O an Ayla hatasını anlamış, onlara iyi bakmış. Kiraz ağacı ile kayısı ağacı da Ayla’ya bol bol meyve vermiş. Buket Nur ERKOL 3B

105


HAYALİMDEKİ EV Benim hayalimdeki ev, doğanın içinde, iki katlı, havuzlu, bahçeli, bahçesinde spor tesislerinin olduğu çok güzel bir ev. Evimin bulunduğu yer alışveriş merkezlerine çok uzak olmamalı. İhtiyacım olan spor malzemeleri orada bulunmalı. Evimin havuzunda büyük bir kaydırak olmalı, balkondan kaydırağa atlayabilmeliyim. Evimin enerjisi güneş enerjisi ile sağlanmalı, arıtma tesisi ve her sporu yapabileceğim tesisler olmalı. Odamın çok büyük olmasını, yatağımın ranza olmasını isterdim. Yedi odalı olmasını isterdim. Aradığım, ihtiyacım olan her şey bulunmalı. Orada yaşamım boyunca mutlu yaşamalıyım. Barış Berk KİNEŞÇİ 4A

HAYALİMDEKİ ALIŞVERİŞ MERKEZİ İçinde bir sürü spor mağazaları olan bir alışveriş merkezi hayal ediyorum. Bu spor mağazalarından biri ise basketbol sporuna ait malzemeler satıyor olmalı. Alışveriş merkezimin adı ise “Atlantis City”. İçinde kocaman bir sirk ve çeşitli hayvanlar bulunmalı. Çocukların eğlenebilmesi için bir bölüm olmalı bu bölümde çocuklar için çok büyük, Q8 adlı bir arena olmalı. Orada ayrıca yer çekimi azaltılmış ortamlar olmalı. En güzeli ise parasız olmalı bu nedenle merkez hiç boş kalmamalı.Hayat çocuklara güzel olmalı. Sarper TECER 4A

BİR YER DÜŞÜNÜYORUM Her yerin su olmasını ve küçük küçük adalar olmasını istiyorum. Her adada, her ağaç türünün olmasını istiyorum. Tertemiz sularda balıklar yüzsün ve huzur içeren küçük, kırık, tahta evler olsun, içi huzur dolu olsun istiyorum. Adalarda insanlar mutlu yaşasınlar, iklimi çok soğuk olmasın, korkular burada barınamasın istiyorum. Tertemiz kumsallar ve bu kumsallarda, çocuklar neşe içerisinde, korkusuzca oynasın istiyorum. Trafik olmasın, kötülükler olmasın, insanlar birbirini üzmesin hep mutlu yaşasınlar istiyorum. Hasan DİNLER 4A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

106


Astım Mağarası’nın astım hastalarına iyi geldiği söylenir. Mağaranın içi çok kaygan olduğu için yürümek çok zordur. Ben mağaranın içinde yürürken kayma tehlikesi atlatmıştım. Bu mağara içimi ferahlatmıştı. Okulca gidip gördüğümüz Kanlı Divane ile ilgili bilgileri hiç unutmuyorum. O dönemde suçlular, vahşi hayvanlarla dolu olan bu çukura atılıyormuş. Bu nedenle Kanlı Divane denmiş. Çevrede pek çok kilise kalıntılarına rastlarsınız. Geçmiş dönemin mimari izlerine rastlarsınız. Tarihe güzel bir yolculuk yaparsınız. Mersin’in doğal güzelliklerine doyum olmaz. Narlı Kuyu’nun serin sularında yüzmek bir başka güzeldir. Göksu Deltası, Papazın Bahçesi görülmeye değer yerlerdir. Yolunuz Mersin’e düşerse doğal ve tarihi güzelliklerini görmeden, yöresel lezzetlerini tatmadan sakın ayrılmayın. Benden söylemesi… Selin Deniz AKDOĞAN 4A

BENİM ADIM MERSİN Benim adım Mersin Narenciyemi yersin, Çok seversin, Denizime girersin, Çünkü burada pişersin. Akdeniz Bölgesi’ndeyim Meşhurdur cezeryem, tantunim, Yiyenler bayılıyor, Buradan gitmek istemiyor. Tarihi yerlerime hayran kalıp, Doğal güzelliklerimde huzur buluyor. Emre AKÇA 4A

MERSİN Mersin, Akdeniz’in kıyısında şirin mi şirin bir kenttir. Mersin’in süsü portakal ağaçlarıdır. Nisan ayında çiçek açar, tüm kenti o güzel portakal çiçeği kokusu sarar. Derin derin nefes alır, kokuyu içinize çekmek istersiniz. Bir de tantunisi yok mudur? O enfes tantuniyi kim sevmez ki. Hele hele o künefesini. Ben ilk künefe yediğimde dilim yanmıştı. Şimdi ise sıcak yenen bir tatlı olduğunu bilerek yiyorum ve çok seviyorum. Bir de cezeryesi vardır ki ağzınıza layık. Biz uzun yolculuklara çıkmadan önce yakınlarımıza götürmek üzere cezerye alırız. Mersin’de Kız Kalesi Efsanesi anlatılır. Efsaneyi dinleyenler denizin ortasındaki kalenin yapılış amacını da öğrenmiş olurlar. Mersin’e gelip de Cennet Cehennem’i görmeden olmaz. Cennet Cehennem obrukları yan yanadır. Cennet’e dört yüz elli basamak merdivenle inilir. Ben inemedim ama annemle babam indiler. Yukarı çıktıklarında yorgunlukları yüzlerinden belli oluyordu. Obrukların yakınındaki

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

107


CENNETİM TÜRKİYE Avrupa, Ve Asya’yı Birbirine bağlayan Cennet ülkem Türkiye’yi Severim ben. Her zaman, Her yerde, Her koşulda, En güzel ülke, Benim cennet ülkem Türkiye’dir, Bence.

BİR YER DÜŞÜNÜYORUM Bir yer düşünüyorum, Masmavi nehri olsun, Yemyeşil çimler, Parlak bir güneş.

Pamukkale’si, Pamuktan yapılmış sanki. Dünyanın öbür ucundan, Bilinen, Cennet ülkem Türkiye’yi Severim ben. Büyük bir mücadeleci ruhu, Vardır Türkiye’de. Çanakkale şehitlerini, Anarım her gün. Su içer gibi.

Bir yer düşünüyorum , Nehrin içinde balıklar olsun, Etrafında kuzular, Nehirden su içsin. Bir yer düşünüyorum, Biraz ilerde bir kulübe olsun, Gülümsesin bize güneş, Etrafımda uçuşsun kuşlar. Bir yer düşünüyorum, Gece olunca ay gelsin , Yıldızlar ona eşlik etsin, Gideyim üşüyünce kulübeme.

Peri bacalarını, Sihirbazlar oymuş sanki, Kızkalesi gibi, Her yeri, Efsane anıtlarla dolu Her köşesi.

Bir yer düşünüyorum, Gece yatayım çimlere, Bakayım yıldızlara, Orada uyuyakalayım.

Başkenti, Ankara’da Öyle bir yapıt var ki, Anıtkabir adı. Dünyanın en usta mimarlarının, Bir araya gelip, Yapamayacağı gibi. Ada Beşir BAYRAKTAR 4A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Bir yer düşünüyorum, Sabah bakayım bulutlara, Benzeteyim bulutları, Küçük kuzulara. Ilgın Yağmur DAYE 4A

108


KEDİM Bazen sevilmek ister, Mırlar. Bazen kızar, Mırlar. Uyumak ister, Yatağına gider. Süt içer, Yemek yer. DOĞA ve İNSAN Doğa yeşilin simgesi Doğa ne güzeldir. Ağaçlar, bitkiler ve böcekler Ama bir şey eksik, o da insan.

Oyun oynar, Sıkılır. Hemen yerine Geçer. Sıkılınca bahçede, Gelir hemen dibime, Severim, okşarım, Uyutmaya çalışırım.

İnsanlar doğadan ayrı yaşıyorlar Bence insanın doğayla iç içe yaşaması gerek. Yine de insanlar doğayı yok ediyor Aynı zamanda hiç umursamıyor. İnsanlar, ağaçları kesmek onlardan yararlanabilir Hayvanları öldürmek yerine koruyabilir İnsanlar bunları hiç yapmıyor Tam tersi iyice zarar veriyor.

Uyumaz, Miyavlar, Hemen yerine Kaçar.

yerine onları

Yumuşacık tüylerini Okşayınca mayışırım, Onun yerine, Ben uyuyakalırım.

İnsanlar, doğayı iyice kirletiyor Artık bu dünya yaşanmaz hale geliyor. Başka bir gezegene yerleşmeliyiz. Mesela Mars; orada su var Orayı azıcık yeşillendirirsek orada ozon tabakasın olur ve oksijen oluşur.

Akşam olunca korkar Yalnız kalır, Yanıma sığınır. Yumuşacık tüyleri beni ısıtır. İpek TEKLİ 4A

Ama kendi dünyamıza iyi bakarsak burada da yaşayabiliriz Bu yüzden dünyamıza iyi bakalım ve huzurla, mutluluk içinde yaşayalım. Yaşar YAĞMUR 4A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

109


SORUMLULUKLARIM Sabah kalkarım, Elimi yüzümü yıkarım, Yatağımı toplarım, Sorumluluklarımdır bunlar benim.

KİTAPLAR Bir kitabın içinde, Var bütün bilgiler, Bir öykü, iki öykü derken. Oluşur bir kitap aniden.

Sorumluluk almak demek, Büyük bir işi üstlenmek demek. Sorumluluk almak demek, Yeterince büyümek demek.

Yazarlara düşer, Tüm işler, Yazarlar o güzel kitapları. Bizlere!

Sorumluluk deyince aklıma Ödev yapmak geliyor. Sorumluluklarımı yapmazsam eğer Sorumsuz biri olurum hemen.

Okuruz biz. Dalarız düşlere, Bazen gökyüzüne çıkarır bizi, Bazen yer altına indirir, Maceradan maceraya sürükler.

Sorumluluk her şeyin temelidir. Sorumluluk her şeyin başıdır. Sorumluluk olmazsa eğer Sorumsuz bir dünya olur bu dünya. Ceylin CANATAR 4A

Kitaplar bir mucize gibidir, Bizlere ölümsüzlüğü, Anlatan bir insandır. Sanki... Ece BOZDOĞAN 4A

ÇOCUK OLMAK Çocuk olmak demek, Evin neşesi, Evin sesi, Evin sevinç kaynağı Olmak demek. Çocuk olmak demek, Çiçeklerle kaplı bir dünyada, Beyaz güvercinlerin üstünde, Kuşların kanat çırpıntısını, Duymak demek. Çocuk olmak demek, Çocukların istediklerinin olması, Çocukların ağlaması, Çocukların saf olması demek. Elis EZİCİ 4A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

110


KAHKAHA MAKİNESİ İnsanlar nelere gülerler? İnsanlar birbirlerine bakınca gülerler. Komik şeyler düşününce gülerler. Arkadaşlarına gülerler. Mutlu olunca gülerler. Gıdıklanınca gülerler.Şişman kişilere gülerler ayrıca en çok goril lafına gülerler.Bir insan güldüğünde diğer insanları da güldürür.Her zaman ve her yerde kahkaha seslerini duyabilirsiniz. Çocuklar her şeye gülerler. Büyükler çocukların konuşmasına gülerler peltek olan çocuklar var ya işte onlara gülerler. “R” yerine “Y” diyen çocuklar çok komiktir. 30-31 yaşında olan birinin ana kuzusu olması çok komiktir. Gülmek mutluluk hormonunu salgılar. Gülmek insandan insana geçer. Güne gülerek başlayıp günü gülerek bitirmeliyiz. Öğrenciler, öğretmenin bir arkadaşına kızmasına gülerler. Hele bazı futbolcular vardır. Kırmızı kart görünce gülümser, sakatlanınca gülümser. Neden gülerler anlamazsınız. Mutlulukla gülümseyeceğiniz güzel bir tatil hepimizin olsun. Kaan KILIÇ 4A

ANNEM İyi günde kötü günde Yardım eder. Ben ağlarsam o ağlar, Ben gülersem o güler. Duygularımı benimle paylaşır, Bana yardım eder, Benim geleceğim için uğraşır, Zorluklar olsa da… Yardım eder, Canım annem. Benim neşe kaynağım, Beni bulamazsa, korkar. Kalbinde boşluk hisseder Ben gelince, Gözlerinin içinde yıldızlar parlar Canım annem. Anne ile çocuk sevgisini Geçemez hiçbir sevgi. Kimse ayıramaz bizi Canım annem… Cemre Deniz KURU 4A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

111


SATRANÇ İlk piyonlar atlar çıkılır, Sonra taşlar çıkılır, Büyük mücadele başlar, Taşların savaşı bitmez. Sütler mi? Çikolatalar mı? Bilinmez, Bayrak düşer. Notasyon biter, Eller yorulur, Son hamle ile mat olur, Panik gider.

BEN KİMİM /NEYİM Ben bir taş üzerine çivi yazısı ile yazılmış taştan bir mektubum. Bir tarihi buluntu, taş eserim. Milattan önce 260 yılı civarında üzerime yazılan bu yazıda, Nagidos (Şimdiki adıyla Bozyazı) antik kenti arazisinde Arsinoe (Çubukkayağı köyüBozyazı) kenti kurulması hakkındaki karar ve koşullar yazmaktadır. Nagidoslular tarafından Arsinoe halkına gönderildim. Ben(taştan mektup) boş bir arazide kazılarda bulundum. Aynı zamanda Arsinoe bir Mısır Kraliçesi’nin ismiyim. Bu kraliçenin tam adı “Arsinoe I”dir. Ben de diğer tarihi kalıntılar gibi görünmeye ve korunmaya değerim. Çünkü ben geçmişinizi aydınlatıyorum. Eğer beni görmek isterseniz Mersin Arkeoloji ve Etnografya Müzesine gelebilirsiniz. İlk katın ilk salonunda taş eserlerin arasındayım. Sağımda genç kadın başı, solumda mezar steli parçası vardır. Sizi beklerim… Emre AKÇA 4A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Yeni maç başlar, Bitmez mi bitmez, Gözler yorulur, Başlarda damar çıkar. Hüseyin Yiğit ALPAN 4A

112


GÜZEL TARSUS Tarsus, Mersin’in içinde güzel bir ilçesidir. İnsanları misafirperverdir. Bu yüzden Tarsuslular çok sevilirler. İnsanları çok sıcakkanlıdır, samimi tavırları ile dikkat çekerler. Tarsus’un içinde genelde kuş cıvıltıları olur. Tarsus’un her yeri tarih, yaşanmışlık kokar. Antik Roma yolunu gezerken tarihin içinde bulurum kendimi. O yolda yürürken yolun devam etmesini ister, tarihin derinliklerine dalmak isterim. Bence, Tarsus en güzel yerleşim yeri çünkü; trafik yok, doğallığı bozulmamış. Restore edilmiş konakların olduğu sokağı dolaşırken, orada yaşayan insanların yaşamları gözünüzün önünde canlanıyor. Zeynep Mina Güler 4A

Teyzem, Aras’ın eline köpüklü tornavida ile dokunuyor. Ben:” Teyze lütfen yapma Aras elini ağzına koyuyor.” diyorum. Teyzem: - Kaan sen bana taktın ha . Ben: - Teyze benim kimseye taktığım falan yok. Teyzem: - Sen bana nasıl cevap verirsin sus saygısız. Ben, üzülür ve başka bir odaya giderim . Annem, benim odama gelir: “Kaan kendini üzme. Anlamıyor ne yapa bilirim?” diyor. “Anne doğru söylüyorsun ama benim de sinirim bozuluyor.” diyorum. Annem: “Kaan seni anlayabiliyorum. Ama benim bile yapabileceğim bir şey yok laftan anlamıyor ne yapabilirim? Kaan başkalarını değiştiremiyorsan kendin değişeceksin.” diyor. Teyzem: “Orada benim hakkımda mı konuşuyorsunuz arkamdan konuşmayın!” diyor. Annem: - Haydi Kaan, ayıp içeri gel. “Tamam anne sen içeri git ben geliyorum.” diyorum ve olay sonlanıyor. Yiğit Kaan KAHRAMAN 4A

AİLEM Benim ailem 4 bireyden oluşuyor. Bir de teyzemler var onlar da iki kişi. Babamın adı Recep 43 yaşında mimar, annem36 yaşında öğretmen, kardeşim Aras 3 aylık bebek, kuzenim Beren okuyor, teyzem 35 yaşında hemşire, biz onunla sürekli kavga ederiz. Örnek bir kavgamız: Teyzem ile Beren oyuncakçıdan balon makinesi almışlar ve yapmaya çalışıyorlar ama yapamıyorlar çünkü tornavida yok. Onun için benden tornavida istediler, ben de getirdim. Ama getirdiklerimin hiç biri olmadı ya küçüktü ya da büyüktü onun için teyzem beni bakkala gönderdi ama ben bulamadım. O bana inanmayıp gitti ama o da bulamadı.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

113


MACERAYA YOLCULUK Her şey annemle babamın eve getirdiği bir haritayla başladı. Beni yanlarına çağırdılar. Ben çok zorlandığım Matematik ödevimi bıraktım ve yanlarına gittim.” Eğer bu konuşmada dün geceki gibi saat 7’den 12’ye kadar sürerse sen yandın Janet, Matematik öğretmenin çok kızacak.” diye düşündüm. Annem Cumartesi günü Korikos Kalesi’ne gidip orada çalışmalar yapacaklarını ve benim de onlarla gelmemi istediğini söyledi. Eeee… arkeolog çocuğu olmak böyle bir şey. Sıcağın altında annen ve babanla sürünüyorsun. Üstelik bir değil iki tane. Bunu bir taşın üzerinde yazıyorum çünkü annemle babam beni Korikos Kalesi’ne götürmeyi başardı. Şimdi bir mağaradayım. Annem beni birazdan kontrol etmeye gelir. Aslında ben de biraz dolaşsam iyi olur. Çünkü çok sıkıldım. Dolaşmak iyi bir fikirmiş. Biraz ileride çok parlak bir ışık var. Işığa yaklaştıkça merakım artıyor. İşte ışığın yanındayım. Çoooook güzel! Müthiş! İnanılmaaaz! Yerin içinde bir altın var ve altın çok güçlü bir şekilde ışık saçıyor. “Acaba bir parça alsam bir şey olur mu? Olmaz herhalde.” Evet alıyorum. Aldım. Hiçbir şey olmadı. Yakından daha güzel görünüyormuş. Hemen anneme ve babama haber vermeliyim. “Anneeeeee, babaaaaaaa! Çok garip bir ses duydum. Ne oluyor orada? Taşlar düşüyoooor! Eyvah kaçıııııın! Korikos’a ne oluyor böyle? Anneeeeeee,babaaaaa! Lütfen gelin, yetişin! Kızınız Janet ölmek üzere .” diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Nihayet gözlerimi açmayı başardım.”Aaa! Ben neredeyim? Burası bir hastane odası olmalı.” “Anneee neredesin? Yeter artık bıktım biriniz cevap verin. Neyse biraz daha uyuyayım.” Çok yorgundum ve uyumak istiyordum. Beş gün hiç kalkmadan uyuyabilirim çünkü kendimi çok yorgun hissediyorum. Güzel bir maceraydı benim için. Yaren ÇELİK 4A

YAZ “Yaz” sözcüğü bana tatili çağrıştırır. Tatil ve yaz çok güzeldir. Okul biter, dersler biter, sorumluluklar biter. Tatil bana göre bir mevsimdir. Hava sıcak olduğu için çok sevdiğim su sporlarını yaparım. Su kaydırağına biner, kayarım. Uçurtma uçururum. Hayatımı gönlümce yaşarım. Hep yaz olsa… “Yaz” eş sesli bir sözcüktür. İkinci anlamı biz öğrenciler tarafından çok sevilmez. Bana da sevimli gelmez. Yazdır mevsimlerin güzeli, Eğlendirir bizleri, Hiç bitsin istemeyiz Bitince de çabuk özleriz. Yazın meyvesi boldur. Eğlencesi çoktur, Ne kadar sıcak olsa da, Seveni çoktur. Korhan ACAT 4A

114


ÇOCUK Ne bilir araba, Sürmeyi. Ne bilir yetişkinlerin, İşini.

ÇOCUK OLMAK Çocuk olmak en küçük bir şeyde ağlayıp yakarmaktır. Çocuk olmak saf ve temiz bir kalbe sahip olmaktır. Çocuk olmak hayatının her anını doya doya yaşamaktır. Çocuk olmak kendini bulutlara bırakıp, uçmaktır.

Büyümek ister, Ama Küçüğüz. Eh işte!

Çocuk olmak istediğin şeyi her zaman elde etmektir. Çocuk olmak anlamadığı şeyleri her zaman başka yöne çekmektir. Çocuk olmak işte budur, Hayal dünyasının tam sınırıdır. Yasemin ÇAKIR 4B

Melek, Gibi, Sesimiz, Var. Küçük mü? Küçük, Bir, Dilimiz var. Annemizdir, Bizim evimiz. Atatürk çocuğuyuzdur. Biz çocuğuz, Küçüğüz. Ama Yüreğimiz, Çok büyük.

ÇOCUK OLMAK Çocuk olmak, Mutlu olmak. Bir gün bulutlarda, Bir gün ağaçta.

Bizden küçük, Büyük var. Ama fark var, Yetişkinlerle,

Pembe çiçeklerin üzerinde, Uçan kuşların keyfinde Çocuk olmak bu işte!

Bizim aramızda. Sakın ayırma, Küçüğü, büyüğü, Bizim içimizde, HEP BİR ÇOCUK YATAR ! Tüzün Mert TÜLÜ 4B

Çocuk olmak, Hayallere dalmak Bir düş gemisinde, Yollara koyulmak. Çocuk olmak bu işte! Ece TEMURTAŞ 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

115


ÇOCUK OLMAK Çocuk olmak, Hayallere dalmak Bir düş gemisinde, Yol almak.

TÜRKİYEM Parlayan güneş Masmavi denizler Denizlerin kıyısında Uzanan kumsallar

Çocuk olmak Özgür olmak, İstediğini yapmak Hayatı doya doya yaşamak.

İstanbul tarih kokar Tarihin kokusu sinmiş İstanbul’ a İki kıtayı birbirine bağlayan Bağlayan Boğaz Köprüsü’yle

Çocuk olmak, Yaratıcı olmak. Resimlerle, Oyun oynamak. Efehan EFE 4B

Güney kıyıları Turunçgil, muz bahçeleri uzanır Güzel kokan çiçekleri İçimizi ferahlatır. Rize’nin çayı Giresun’un fındığı Karadeniz’in havası Aydın’ın inciri

TÜRKİYEM Dünya’ya değişmem seni Benim canım Türkiyem Masmavi denizine nazar değdirmem Benim canım Türkiyem

Her yörede ayrı bir tat Doğal güzellikler Efsaneler vardır. Gezmeye doyulmaz Benim ülkeme. TUTKUNAZ ARIKAN 4B

Mis gibi kokarsın Yemeklerinle tanınırsın İçinde tarih barındırırsın Benim canım Türkiyem Ege’nin deniziyle Karadeniz’in yeşiliyle Akdeniz’in turunçgilleriyle Benim canım Türkiyem Yasemin ÇAKIR 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

116


KOMİK SINIF Komik sınıfta, Vardır eğlenceler. Eğlenir, oynar, Güleriz beraber. Sinek Serdar’dan, Patates Mahmut’a. Sulu göz Evrim’den, Kabak kafa Onur’a.

OKUL Okulda öğretmenler, öğrenciler, Görevliler, Herkes için gün Koşturmacayla başlar.

Sen gelmezsen sınıfımıza. Kaçırırsın olayları baştan başa. Sen de gel sınıfımıza. Bizimle gül oyna. Efehan EFE 4B

Paylaşım, ders, teneffüs Derken Bir bakarsın Gün biter. Kaan Hasan OLCAR 4B

YAZ MEVSİMİ Yaz sıcacık bir mevsimdir. İnsanlar sıcaktan havuza, denize girer. Yaz çocuklar için bir başka güzeldir çünkü okullar kapanır eğlencenin kapısı açılır. Bütün herkes dolaşmaya çıkar. Kuşlar göç ederken çocuklar arkalarından el sallar. Arkadaşlar bir araya gelip oyun oynayıp, sohbet edip, eğlenirler. Yaz kısacası güzellik dostluktur. Yaza her insan bayılır. Yaz bence en güzel mevsimdir. Aslı AYDIN 4B

RÜYA Rüyaların içinde Uçuyorum bulutun üstünde. Yağmur yağıyor, Akıyorum derelere. Mutluluk içinde uyuyorum artık Oyuncaklarımla birlikte. Düşlerimin içinde Geziyoruz hep birlikte. Şeker evinde, Buz pistinde, Şelale içinde, Yaşıyorum artık gönlümce. Pamuk şekerler havada Şekil şekil gezerler. Çikolatalı şelalede yüzenler, Mutlu mutlu çikolata yerler. Dila DÖNMEZ 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

117


Kumandaya bastı. Çatıdan çıktı. Öncelikle haritanın gömüldüğü yere gitmesi gerekiyordu. Pedallarını hızlıca çevirdi. Bir uçak hızında ilerliyordu. Heyecanı her zamankinden daha fazlaydı. Sonunda vardı haritanın bulunduğu yere. Elinde, toprağı kazmak için bir kazma vardı. Başladı kazmaya. Uzun süre geçmeden haritaya ulaştı. Sırada hazineyi bulmak vardı. Bisikletine bindi ve tekrar pedallarını çevirdi. Haritaya göre hazine, epeyce uzaktaydı. Bir kaç saat geçtikten sonra ulaşmıştı hazinenin olduğu yere. Mağaranın içine girmesi gerekiyordu. Mağaranın içi karanlıktı. İçeriden sesler geliyordu. Biraz düşününce bu sesin mağaranın içinde yaşayan yarasalara ait olabileceğini düşündü. Korkuyla mağaraya girdi. Artık vazgeçemezdi. Haritasına bakarak, heyecanla toprağı kazmaya başladı. Kazdıkça kazıyordu ama henüz hazinenin izine rastlamamıştı. Çok yorulmuştu. Tam ümidini kaybetmek üzereydi ki kazma sert bir cisme çarptı. Yorgunluğunu unutarak heyecanla kazmaya devam etti. Kalbi heyecanla çarpıyordu. Sonunda sandığın ucu göründü. İtinayla toprağı kazarak, sandığı çıkardı. Sandığın üzerindeki toprağı temizledi. Bir yandan da ne ile karşılaşacağını düşünüyordu. Ya içinde değerli bir şey yoksa… Büyük bir heyecanla sandığın kapağını araladı. Hazine müthişti. Sandığın içindeki mücevherler, taçlar ve altınlar pırıl pırıl parlıyordu. Sevim hazineyi görünce gözlerine inanamadı. Şimdi ne yapacaktı… Sandığı taşıyamazdı. Tekrar toprağın içine koyup üzerini kapatacak ve bunları ailesi ile paylaşacaktı. Şaşkınlıkla ve sevinçle evinin yolunu tuttu… Dila Sude TECER 4B

GİZLİ HAZİNE Sevim, çok meraklı ve araştırmacı bir çocuktu. Macerayı severdi. Bir laboratuvarı vardı. Orada deneyler yapar, sürekli merak ettiği konuları araştırırdı.. Çeşit, çeşit cihazlar yapmıştı. Bir gün; yumuşak, kırmızı koltuğuna oturup, rengarenk, meyveli şekerlerini yiyerek televizyon izlerken, yaşadıkları yerdeki tarihi kalıntılarla ilgili bir haber dikkatini çekti. Tarihi yerlerin define avcıları tarafından, orada gizli bir hazineyi bulmak için kazıldığı yazıyordu. Olayın uzantısı eski çağlara dayanıyordu. Bir harita bulunmuştu. Ama kimse ne haritayı ne de haritadaki yeri bulabilmişti. Bu gizemli olay Sevim’i heyecana boğmuştu. Sevim koşa, koşa evlerine geldi ve laboratuvarına girdi. Bir cihaz yapacaktı. Gözü, üst tarafında kocaman bir şemsiye bulunan eski bisikletine takıldı. Bu bisiklet işine yarayabilirdi. Bisiklete, gerektiğinde uçabilecek, bilgisayarın komutlarına göre hareket edebilecek bir özellik ekleyerek, onu bu işte kullanabilirdi. Evdekilere görünmeden, okul çantasını aldı. İçine çokça yiyecek koydu. Şekerlerini de yanına almayı unutmadı. Aynı zamanda yanına, yağmurluk, kazak ve yedek kıyafetler de aldı. Sessizce evden çıktı. Artık bu heyecanlı maceraya hazırdı. Ama bir şey unutmuştu. Buradan nasıl çıkacaktı. Hele, hele bu cihazla. Çatıdaki pencereyi açabilirdi. Heyecandan elleri titriyordu.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

118


DÜŞLEDİĞİM YER Düşlüyorum bir yer, İçinde şeker. Sevgi dolu hayvanlar, Mutlulukla uçar kuşlar. Müzik var içinde Kangurular, tavşanlar, Zıplar hiç durmadan Çölde olmasak da Sevdi burayı bu hayvanlar.

NELERE GÜLERİZ? Okuldayken orta bahçede yürüyordum Rıza aniden yere düştü. Herkes ona gülmeye başladı. Sonra sınıfa girdik Ali’nin kalemleri yere döküldü. Rıza oradan geçiyordu kalemlere bastı ve masaya çarptı masayla birlikte yere düştü. Masa Aslı’nın ayağına düştü. Masanın üzerindeki süt yere döküldü. Gelen arkadaşım süte bastı, onun da ayağı kaydı yere düştü. Bu kadar düşme vakasından sonra herkes kahkahalara boğuldu. Mertcan METİN 4B

Çimler pamuk şekerden, Ağaçlar buzdan, Hayvanlar sudan, Laleler çilekten. Düşlediğim yer böyledir. Şelaleler, çikolata, Hayat, mutluluk, Herkes ister tabi ki Böyle bir ÖZGÜRLÜK ! Duru KOYUNCUOĞLU 4B

İNSANLAR VE DOĞA Bir deniz vardı, Kirlendi, gitti… Bir ağaç vardı, Çürüdü, gitti… Diyor ki doğa; Bırakın bizi insanlar! Özgürlüğümüze kavuşalım. Diyor ki doğa; Bırakın bizi insanlar, Yaşayalım!!! Biz yaşarken de sizleri de yaşatalım! Görkem DÖNMEZ 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

119


BİRAZ DÜŞÜNELİM Mİ? Acaba güneş doğmasa neler olurdu hiç düşündünüz mü? Bir kere uyuyup hiç uyanamazsak? Hem Dünya hem de Ay dönmeyi kesse, bir yer hep aydınlık, bir yer hep karanlık olsa. Güneşi görmek için ya da Ay’ı görmek için bir yerden bir yere seyahat etmek gerekir. Baykuşlar, Ay’ı seven tüm hayvanlar karanlık yerlere gitmek isterler; Kanguru, çita, aslan kaplan, zürafa, fil gibi hayvanlar, güneşin olduğu yere gitmek isterler. Karanlıkta yaşayan bir bitki büyüyemez, beslenemez. Bu da birçok hayvanın ve bitkinin ölmesine, hatta soyunun tükenmesine neden olabilir. Karanlık yerde yaşayan insanlar yemek bulamadıkları için büyük ihtimalle aydınlık tarafa gitmek isterler . Biz insanlar, Dünya’nın hepsine sığamıyoruz. Hepsine nasıl sığalım? Bu da aydınlık tarafa daha çok bina yapılması demektir. Bu binalar yüzünden aydınlık taraftaki bitkiler ölür. Biz de hayvanlarla besleniriz. Ya onlar tükenirse biz ne yiyeceğiz? Tabi ki hiçbir şey, biz birbirimizi yiyeceğiz.Yamyam gibi aç kalmamak için insan eti…. Sonra gerileyeceğiz ve tata tatam! Dünya’da hiçbir canlı kalmayacak. Bu sonu hiç kimse istemez değil mi? O zaman biraz düşünüp, ona göre davranalım. Arda ÇİÇEK 4B

BU KADAR DA OLAMAZ Annemle piknikteydik. Suya girdim ve ayağıma dolanan bir şey fark ettim. Ayağımın altına baktım ve bir denizkestanesi batmış, yüzerek kıyıya çıkmaya çalıştım. Annem bu durumu görünce bağırmaya başladı. Ben anneme baktım, dikkatimi kaybettim ve bir tekneye “Tak!” diye çarptım. Teknedeki kaptan beni görünce paniğe kapıldı. Bana elini uzattı ve beni tekneye aldı. İlk yardımı yaptı, ayağımdan denizkestanesi dikenini çıkardı. Çok canım yanmıştı ama denizkestanesinden kurtulmuştum. Teknenin kaptanı benimle uğraşırken tekne sallanmaya başladı. Kaptan “Olamaz, bu bir köpekbalığı!” diye bağırdı. Kulaklarıma inanamadım. “Bu kadar da olamaz.” dedim kendi kendime. Korkudan bayılmışım. Kendime geldiğimde kıyıda annemin güvenli kollarındaydım. Ona sıkıca sarıldım. “Piknik güzel başladı ama çok maceralı geçti.” diye geçirdim içimden. Arin ÖZBALTACI 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

120


MAĞARADAKİ GİZ Kıbrıs’ta, küçük bir kasabada, güzel bir kız yaşarmış. Bu kız 16 yaşındaymış. Durumları çok iyi olmadığından, her zaman farklı şeyler görmek, farklı şeyler duymak istermiş. Bir gün, yine gizli şeyler görmeye bir yere gidecekmiş. Babası tehlikeli olur diye düşünmüş ve kızının oraya gitmesine izin vermemiş. Bu kararını kızına bildirmiş ve kızı babasının bu kararını duyunca çok üzülmüş. Kızın üzüntüsü günler, haftalar sürmüş. Babası da kızının bu üzülmesine dayanamayıp bir kereliğine gitmesine izin vermiş. Kız bunu duyduğuna çok sevinmiş. Ertesi gün erkenden gidecekmiş o gizli yere. Sonunda o güzel gün gelmiş. Kız çantasını hazırlayıp, yola koyulmuş. At arabasıyla gidiyormuş. Giderken; uzun dağların üstünden, yemyeşil ovalardan geçmiş. Ve sonunda o gizemli yere varmış. Gerçekten de gizemli denildiği kadar varmış. Bu yer o kadar güzelmiş ki kızın ağzı açık kalmış. Yorgunluktan uzandığı yerde uyuyakalmış. Kalktığında gezerken, küçük bir mağaraya rastlamış. Mağaranın içine girmiş ve bir hazine görmüş. Bu hazinede bir sürü elmas varmış. Kız bu elmasları görünce çok şaşırmış. Ama bu şaşkınlığı uzun sürmemiş. Çünkü; kızın isteği hazineyi kaldığı yere götürmekmiş. Kız geç kalmadan hazineyi götürmenin bir yolunu bulmuş. Ailesini arayıp, onlara haber vermiş. Kısa süre sonra, ailesi gelmiş ve hazineyi görmüşler. Zaman geçirmeden, evlerine gidip, hazinenin sevincini doyasıya yaşamışlar. Maddi sıkıntıları da böylece bitmiş. Gamze BAYAR 4B

BİR YER DÜŞÜNÜYORUM Bilmem neresinde dünyanın, Var olduğunu biliyorum Sürekli düşlüyorum, Düşlerimde geziyorum. Düşlediğim yerde; Uçsa martılar, kargalar Duyulsa denizin, Huzur veren sesi. Uzanırken koltukta. Olmasa savaş, Silah, cephane. Olmasa kötü söz, Kötü duygular. Okula gitmese çocuklar, Teknoloji son moda olsa, Kötü insanlar olmasa, Başımızda “ATATÜRK” olsa. Ölümsüz olsa insanlar, Kazalar olmasa. Hayaller gerçek olsa, Bilginler, şifacılar olsa. Sevgi çoğalsa, Nefret yok olsa, Ormanlar korunsa, İsraf olmasa, Düşlediğim şehirde… Çağan Efe GÜNAYDIN 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

121


ÖZGÜRLÜK “Özgürlük” diyince aklımıza ne gelir? Ben söyleyeyim; bir kuş. Kuşlar özgürlüğün simgesidir. Onlar gibi özgür olmak isteriz. Kimseye bağımlı olmadan bir şeyler yapmak, ailemize danışmadan arkadaşlarımızla görüşmek isteriz. Hele biz çocuklar, okula gitmek istemeyiz. Hatta bazen ailemiz bizi zorlar. O zaman çok üzülürüz işte. Hapishanede tutuklu olan bir mahkum düşünün. Sonra kendinizi onun yerine koyun. Ne hissettiniz? Tabi ki de mutlu olmazsınız. Kendinizi yalnız ve mutsuz hissedersiniz. Özgür olmak için illa ki zengin olmak mı gerekir? Yoo, hiç de değil. Peki, neden insanlar hırsızlık yapıyor? Bu sorunun cevabını kim bile bilir ki? Ailelerimiz bizi düşünür. O yüzden her zaman istediğimizi yapmazlar. Ama onları anlamamız gerekir. Sonuçta bizi düşünüyorlar değil mi? Tutkunaz ARIKAN 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

DEFİNE ADASI Bugün rüyam da yine korsanlar ve define adası gördüm. Keşke rüyamdan kalsaydım ne güzel korsanlarla savaşıyordum. Bugün okulda” Korsanlar ve Define Adası” adlı bir oyun gerçekleştireceğiz. O oyunda ben korsan olacağım ama bir sorun var. Rüyamda da aynı şeyi gördüm. Çok garip ama neyse şimdi oyunu oynamaya başlayacağız. Bizim bir öğretmenimiz var adı “Menekşe”. Öğretmenimiz de korsancılık oynamaya bayılır. Ama biz öğretmenimizi oyunumuza almıyoruz çünkü en güzel kostümleri öğretmenimiz alıyor Şimdi eve geldim yemeğimi yedim. Öğretmenimiz bizden ”Define Adası” ile ilgili bir oyun yazmamızı istedi ben de rüyalara daldım. Şimdi Define Adası’ndayım, korsanlarla savaşıyorum ama onlar yeniyor gibi gözüküyor. “Keşke yanımda bir arkadaşım olsa…” diye düşünürken “Pat” diye birden yanımda bir çocuk belirdi. Ona “Merhaba!” dedim ama o bana cevap vermedi. Yanıma geldi ve birlikte savaştık. Korsanları da yenmeyi başardık ve sonra ben uykumdan uyandım, hemen öykümü yazdım. Öğretmenim çok beğendi ve Define Adası’ndaki arkadaşlarıma çok teşekkür ettim. Ece TEMURTAŞ 4B

122


BENİM HAYALİM Ben Teknomanya şehrinde yaşayan küçük bir çocuğum. Teknomanya çok güzel bir şehir. Hem teknolojik hem de çevreci bir şehirdir. Annem, babam, kardeşim ve ben güzel bir evde yaşıyoruz. Evimiz hem teknolojik hem de çevrecidir. Ama bazen evim bana hiç de güzel gelmez. Mesela bir gün annemin bir arkadaşına gezmeye gitmiştik. Evde yangın çıkmış meğerse elektrik kontağından çıkmış. O gün çok korkmuştum çünkü evimiz neredeyse yanıp kül oluyordu. Eğer evimiz kül olsaydı barınacak bir yerimiz olmazdı, açıkta kalırdık. Bu olaydan sonra öğrendim ki teknolojiye çok fazla güvenmek tehlikeliymiş. Ama bizim ailemiz şanslıymış ki evin her yeri yanmamış. Ama bu olaydan sonra teknolojiye çok fazla güvenmememiz gerektiğini anladık ve evimizdeki teknolojik aletlerin bazılarını kaldırdık. Alpkılıç ASLAN 4B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

FUTBOL MERAKIM Benim adım Ege. Futbola çok meraklıyımdır. Bir gün bahçeye indim futbol oynadım. Bu benim ilk futbol oynayışımdı, pek te iyi değildim. Aşağıdakiler içinde en kötü oynayan bendim. Herkes benimle dalga geçiyordu. Eve çıktım babama sordum: -Baba beni futbol kursuna yazdırır mısın? Fenerbahçe’nin altyapısına gitmek istiyorum. dedim. Babam: -Neden olmasın! Ama bunun için İstanbul’a gitmemiz lazım. Zaten ben de iş için gidecektim. Hem gitmişken sana bir de krampon alırız. Ben de dedim ki: -ÇOOK TEŞEKKÜR EDERİM BABACIĞIM! Ve o efsanevi gün gelmişti. Babamla birlikte İstanbul’a gittik. İlk önce Nike mağazasına gidip, krampon baktık. Çok güzel bir krampon bulduk. Babam fiyatını sordu. Satıcı da: -359 TL efendim! dedi. Babam da: Yuh! DİYE BAĞIRDI. Görünüşe göre çok şaşırmıştı, ben ısrar edince almak zorunda kaldı. Eve dönünce herkes kramponuma bayılmıştı ve kısa sürede en iyi oynayan bendim! Ege NALBANT 4B

123


SAVAŞLAR Savaşlar bitse, Çocuklar eğlense, Herkes mutlu olsa, Hayatını yaşasa. Genci yaşlısı, Kadını erkeği, Savaştı bu millet için. Onlar birer kahramandı. Aysu LÜLECİOĞLU 5A

DÜŞ Bir zamanlar Kuşlar cıvıl cıvıl öterken Aya bakıp kurduğum hayaller Fersahların saklı olduğu deryalardan Balık olup gelecek mi? Düşlerim denizin içinde parlayacak mı? Tıpkı bir inci gibi. Aksel KONAR 5A BİR DÜNYA İSTİYORUZ Barış ve adaletle dolu bir dünya, Bir dünya istiyoruz. Çocuklara özel, Güzel günler getiren, Mutlulukla dolu bir dünya, Bir dünya istiyoruz. Yeniden yaratalım bu dünyayı neşeyle… Atahan SİNEKOĞLU 5A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ÇOCUKLAR Hepimizin birlikte olacağı Bir dünya isteriz hepimiz. Sonra unutur güzellikleri Savaşmaya başlarız. Çocuklar savaş bitti Müjde! Rahatız. Bir daha savaş çıkmasın diye Dikkatli olmalıyız. Mert ŞAHİN 5A

124


DOĞA VE SES Çiçeklerin kokusu Kuşların cıvıltısı Ve yağmurun güzel sesi… İnsanlar eğleniyor Oyunlar, piknikler, geziler Sesler neşeyle doğaya karışıyor. Dalya BALCI 5A

RENKLİ NEŞE Bütün çocuklar el ele tutuşmuşlar, Şarkı söylüyorlar. Oyun oynuyorlar. Bu sokaklar, Bu deniz, Bu ağaçlar eşlik ediyor şarkıya. İstediğimiz gökkuşağı, Ve rengarenk neşe. Mina GÜNDÜZ 5A

GÖKKUŞAĞI Yağmur yağdıktan sonra, Gökyüzünde belirir anında. Her renge sahiptir, Gökkuşağı denir ona.

AĞAÇ Seni ne zaman görsem Oturup sırtımı dayardım. Sana su verirdim, Başımı dayayıp dilekler tutardım, Mavi beyaz bir uçurtma olurdum seninle Özgürlük olurdum. Uçardım. Mustafa Gökhan ARSLAN 5A

Gökyüzünde, Yedi renkli bir köprü gibi, Renklendirir havayı, Canlandırır doğayı. Yağmur BEYAZTAŞ 5A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

125


MÜZİK VE DANS Bir müzik duyunca Dans gelir aklıma, Bir sağa sonra sola Haydi şimdi çalkala Dans gelince aklıma Müzik isterim hemen Yoksa kendim söylerim Notalar canlanır içimden Cemre ONBAŞLI 5A

MEVSİM YAZ Dayanamayız eğlenceye Oyunlar oynarız Her gün güzel geçer Havuzlarda denizlerde Kayarız su kaydıraklarından Deniz neden bu kadar mavi, Su neden güneşle ışıldar, Yaz neden en sevdiğimiz mevsim? İbrahim Efe KAYA 5A

GÜL Deniz utandı birden Bir gül gibi kırmızılaşmıştı Aynı rüyalarındaki gibi ikisi bir aradaydı Ağzından bir damla gibi dökülecek bir kelime

GÜL Ne güzel gördüm seni bahçemizde, Güzel koku yayıyordun her yere. Seni anneme götürdüm, Sevindi seni görünce.

Neydi ki bu sevgisinin yanında Dağ ayaklarının altında Tüm kalbiyle bağırdı, Yankılandı Yankılandı Yankılandı Tek bir kelime Duru OKUYAZ 5A

Çok yakıştın salonumuza. Neşe saçtın yaşamımıza Rengin kalbimize huzur bıraktı Evim mutlulukla dolup taştı. Şiar KONYAR 5A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

126


SESSİZ GECE İçeriden bir ses Odana gel, Gökyüzüne bak diyor. Gece oldu Yıldızlar, tatlı bebekler Ay da onların dedeleri, Masallar anlatıyor dede Yıldızlar gülüyor Ay dede göz kırpıyor. Karin TULUK 5A AY DEDE Gökyüzünden ışık saçar. Akşam olup hava kararınca, Uykuya dalarken biz, Sabaha kadar bizi bekler. Yıldızlar çocuğu gibidir, Onlara önderlik eder. Ne zaman çocuklar uyursa, Pencerelere tık tık eder. Sonra bir de bakarız. Kucağındayız Ay dedenin, O sımsıcak kalbiyle, Isıtır biz çocukları. Dilay YALÇIN 5A

BİR DİLEK DİLE Bir dilek dile, Ağaçlar, çiçekler, böcekler olsun. Bir dilek dile, Tüm evren neşeyle dolsun. Bir dilek dile, Kuşlar uçsun şarkılarla. Bir dilek dile, Her yerde eğlence olsun. Eylül BEZCİOĞLU 5A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

127


YAĞMUR Nerede o yağmur, İstediğim zaman özgür olabildiğim? Nerede o yağmur, Kendimi mutlu hissetim?

AY ÇİÇEĞİ Tatlı bakışlarıyla gözleri kamaştırır İnsanlara kendini sevdirmeye çalışır Ayçiçeğidir adı. Sever ayı ama Güneşle daha iyi anlaşır Hayatını başkalarıyla paylaşır. Tolga METİN 5A

Yağmur yağsa hasat gelse Tarlamda buğday olsa Paramı kazansam Çocukları doyursam Herkes coşsa Pazar dolsa meyve sebzelerle Ailem sevinse Yağmur yağsa Onur Alp DİLEK 5A

BAHAR Çiçekler açtı, Çocuklar evden çıktı, Bahar geldi. Herkes mutlu, Ağaçlar çiçek açtı, Gökkuşağı neşeyle çıktı, Bahar geldi. Çocuklar mutlu… Alara ALPAR 5B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ANNEME Benim annem bir öğretmen, Bilmediğimde koştu hemen, Benim annem bir çiftçi, Yüreğime sevgiyi diken, Benim annem bir kardelen, Yüreğiyle karları delen, Annem benim güneşim, Ayım, bulutum, her şeyim. Emir AKKURT 5A

128


NEREDE OLURSA OLSUN OYUN Annemle babam zaman zaman “Biz çocukluğumuzda daha özgürdük.” derler. Onların zamanında çocuk parkları bu kadar çok değilmiş, bu kadar çok bina da yokmuş. Oyun alanları sokaklar, sokaklardaki boş arsalarmış ve akşamın geç saatlerine kadar arkadaşlarıyla benim şu anda bilmediğim birçok oyun oynarlarmış. Günün bitiminde herkes evine yorgun ve bir o kadar da mutlu gidermiş. Evimiz denize inen caddenin sağında yer alan bir sokakta. Sokakta sağlı sollu yüksek apartmanlar yer alıyor. Hafta sonları biz de sokağa inip oynayabiliyoruz. Bu hafta sonu da kahvaltıdan hemen sonra apartmandaki arkadaşlarımı dolaştım. Selin ve Efe gelemeyeceklerini söylediler. Eda, Ecem, Sude ve Emre’yle kapının önünde yarım saat sonra buluşmak üzere sözleştik. Buluştuğumuzda önce Sude’nin getirdiği topla voleybol oynadık. Topumuz ara sıra karşı apartmanın bahçesine kaçsa da eğleniyorduk. Sude voleyboldan sıkıldığını söylediği sırada, Emre topu havaya atıp “Eda!” diye bağırdı. Önce şaşırdık sonra hepimiz birden kaçmaya başladık. İstop başlamıştı.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Koşmalar bağırmalar gülüşmeler derken zaman su gibi akıp gidiyordu. Yanaklarımız elma gibi olmuştu. Terlemiştik, dinlenmek için kaldırıma sıralandık. Sude ile Emre okulda öğrendikleri fıkraları anlatmaya başladı. Eve çıkıp ip getirdim. “Laleli Belkıs İçeriye gel kız İpten tut kız Dışarıya çık kız” Sayışmalar başladı ve sırayla ip atladık. Akreple yelkovan jet hızıyla birbirini kovalıyordu. Bizimle mi yarışıyorlardı acaba… Eve gitmeden önce bisikletlerimizle komşu sokaklarda bir tur attık. Akşam oluyordu, harika bir gün geçirsek de eve gitme zamanı gelmişti. Yine duvarlarla dolu saatler başlıyordu. Annemler ne kadar da şanslıymış, diye düşündüm. Onlar her gün doyasıya yaşayabiliyormuş bu özgürlüğü… Ceren DAĞ 5B

129


TÜRKİYE TURU Uzun zamandır düşündüğüm, gerçekleştirmek istediğim gezi için fırsat çıkmıştı. Benim gibi düşünen üç arkadaşımla bu yaz tatilinde Türkiye turuna çıkmaya karar verdik. Okulun kapandığı hafta yola çıkacaktık. Önce bir ön plan yaptık. Zaman sınırlaması olmadan yurdumuzun tüm tarihi ve doğal güzelliklerini görecek, doğa ile iç içe olacak ve gezdiğimiz yerlerle ilgili çektiğimiz fotoğraflarla bir sergi açacaktık. İlk durağımız Ürgüp oldu. Peri bacalarını gezdik. Oradaki doğal oluşumu, yeraltı mağaralarını gezdik. Sonra Erciyes’e çıktık. Zirvede hala kar vardı. Erciyes Dağı’nın eteklerindeki o güzel manzarayı görmenizi isterdim. Dünyanın bütün çiçekleri sanki oradaydı. Müthiş bir koku ciğerlerimize doluyordu. Amasya’nın elma bahçeleri görülmeye değerdi. Gezimizin onuncu gününde Rize’deydik. Her taraf sanki bir orman deniziydi. Yemyeşil çay tarlalarından çay toplama zamanıydı. Ayder Yaylası bambaşka bir dünya idi. Sanki her taraf yemyeşil, halıyla kaplanmıştı. Trabzon’dan Samsuna gelinceye kadar fındık bahçeleri bizi çok etkiledi. Yurdumun bu kadar zengin bir doğal ve tarihi kültürü olduğunu görünce çok mutlu oldum. Ülkemi tanıdıkça daha çok sevmeye başladım. Gezimizin son durağını Çanakkale olarak belirlemiştik. Çanakkale’de de doğa ve tarih iç içeydi. Gezi sonunda çektiğimiz resimlere bakarken sanki başka başka diyarlara gittiğimizi düşündük. Ve hep birlikte dünyanın hiçbir ülkesinde doğa bu kadar güzel olamaz kararına vardık. Batuhan OĞUZ 5B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

GÜL SATAN GÜLEN ÇOCUK Sokakta bir çocuk oturmuş buz gibi yere, içinde bir deste umut, elinde bir sepet, sepette birkaç tane gül… Rüzgara aldırış etmeden bekliyor ama rüzgar yine de domates rengine çeviriyor güzel yanaklarını. 13 yaşında ufak tefek bir çocuk ama hikayesi uzun ve acıklı belli ki… Hiç görmemişti babasını, şehrin dışında siyah beyaz filmlere benzeyen bir gecekondu mahallesinde annesiyle birlikte yaşıyordu. Bu sokak, mahallesine oldukça uzaktı ama burada olmayı, bu kaldırımda oturmayı seviyordu. Kendi sokağının aksine, Gül Sokak’ta apartmanlar rengarenk sıralanırdı her gün. Simitçinin gelmesiyle mis gibi simit kokardı sokak. Sokağın huzurunu camlardan sarkıp sokağa çıkan çiçeklerden anlayabilirdiniz. Sokağın çocukları toplanır, akşamın korkutucu karanlığı gelene kadar oyunlar oynarlardı. Öyle çok eğlenirlerdi ki sesleri diğer sokaklara kadar giderdi. Oturur hem kalan güllerini sayar hem o çocukları izlerdi. Yine böyle bir günde portakal renginde saçları olan, güzel kız yavaş yavaş yanına yaklaştı. “Bizi izlediğini biliyorum. İstersen bize katılabilirsin. Bir kişiye daha ihtiyacımız var oyunda.” dedi. Çok sevinmişti. Sepetini bir süreliğine bıraktı ve o çocuklara katıldı. Sonraki günlerde de oyunları sürüp gitti. Artık onun sesi de duyuluyordu sokakta. Gül satmaya devam ediyordu ama artık güllerle birlikte umudunu ve mutluluğunu da hediye ediyordu. Melisa ÜNAL 5B 130


TAVUKLU PİLAV Sabahın ilk ışıkları penceremden içeriye süzülünce içimi bir sevinç, bir heyecan kaplıyor. Güneş yükseldikçe sokağımızdaki hareketlilik artıyor. Ben de heyecanlanıyorum. Biran önce kahvaltımı yapıp sokağa çıkmak için can atıyorum. Penceremden baktığımda manzara bu sabah yine aynı. Ahmet amca işine geç kalmış, dolmuşa yetişmeye çalışıyor. Ali dede ile Kazım amca bankta sohbet ediyorlar. Mahallenin kızları dedikodu yapacak bir köşe mutlaka bulurlar. Yine dalmışlar koyu sohbete. Acaba bugün ne oynayacağız. Misket mi? Yedi kule mi? Yoksa çember mi çevireceğiz? Belki mendil kapmaca oynarız. Her sabah servis beklerken bile arkadaşlarımla çok güzel oyunlar oynuyoruz. Belki de top havuzuna gideriz. Doğru ya bizim mahallede top havuzumuz var. Orada oynamak için yaş sınırı yok. Hafta sonları ailelerimizle birlikte top havuzunda zaman geçirdiğimiz bile oluyor. Aaa! Arkadaşlarım mendil kapmaca oynuyor. Yere oturmuşlar. Üstelik üstüm kirlenecek diye düşünmüyorlar. Herkes sırayla ebe oluyor. Ali, Ayşe’nin arkasına mendili bıraktı. Ayşe hızla yerinden fırladı ve Ali’yi yakalamak için çok uğraştı. Ama yakalayamadı. Çok eğlendikleri her hallerinden anlaşılıyor. Ben ödevlerimi tamamlamadığım için onlara katılmakta geç kaldım. Sokağa çıktığımda bazı arkadaşlarım evlerine gitmişlerdi. Erkekler mahallenin diğer tarafında yedi kule oynuyorlardı. Bu oyunda üstüme yoktur. Bir vuruşta tüm taşları deviririm. Kızlar gelene kadar bu oyunu oynamaya devam ettik. Sonra da top havuzunda saatlerce oynadık. Acıktığımı ve susadığımı annemin sesini duyunca fark ettim.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Eve dönerken çok yorulduğumu hissettim. Terlemiştim ve üzerim toz içerisindeydi. Olsun çok keyifliydim. Sokağımızdan hiç araba geçmediği için arkadaşlarımla korkmadan, çok güzel zaman geçirmiştim. Ne kadar şanslıyım diye düşündüm. Annem de çok mutluydu. Üzerimi kirlettiğim için bana hiç kızmadı. Sadece bu ellerle sofraya oturamazsın, dedi. Ellerimi yıkadıktan sonra masaya oturdum. Öyle acıkmıştım ki daha önce annemin bir kaşık yedirmek için saatlerce dil döktüğü brokoli çorbasını bile hiç ses çıkarmadan yedim. Tadı sanki en sevdiğim tavuklu pilava benziyordu. Hayat, sokaklarda dilediğimce oynayıp koştuğumda daha da güzelleşiyordu… Eren ATAKAN 5B

131


Güneş, bizim ısı, enerji ve ışık kaynağımız ve her sabah gökyüzünde parlamazsa bahçemizdeki canlılar yaşayamaz ve de bitkiler besin üretebilmek için güneş enerjisine ihtiyaç duyarlar. Tabiî ki biz de büyüyüp gelişmek için güneşin ısısına, ışığına ve enerjisine muhtacız. Yaşamımızı sürdürmek istiyorsak su, hava, toprak ve doğal kaynaklar dahil tüm canlıları korumak ve kurtarmak görevimiz çünkü bahçelerimiz ve evlerimiz de dahil tüm gezegeni bizimle paylaşan milyonlarca bitki ve hayvan türü var ve onların yaşamlarına saygı göstermek ve onları kaybetmemek zorundayız. Evimi ve bahçemi seviyorum. Doğaya ait olan her şeyi seviyorum. Eliz ŞAHİN 5B

BENİM DOĞAM BENİM DÜNYAM Küçük bir evde yaşıyoruz, bahçeli… Bahçe ile uğraşmak en büyük zevkimiz, renk renk çiçeklerimiz, türlü türlü meyve ağaçlarımız var bahçemizde ve gölette keyifle yüzen ördeklerimiz. Sahip olduğumuz ve kıymetini bildiğimiz tüm bu güzellikler var hayatımızın her anında. Bahçedeyiz, kuşların yuvalarını barındıran ağaçların gölgesinde oynarken yağmur başlıyor, tam bir bahar yağmuru. Oynadığımız oyuna mola bile vermiyoruz çünkü yağmurun ardından pırıl pırıl güneş ve muhteşem bir gökkuşağı çıkıyor. Derin bir nefes alıyoruz, burnumuzda çimen, toprak ve ağaçların kokusu ile hafif bir rüzgar var, saçlarımızı karıştıran… Bizler yaşamımızı doğaya göre düzenleriz ve birçok işimizi, ihtiyacımızı doğanın sunduğu imkanlarla yaparız. Doğa hayatımızda çok etkili; nasıl giyineceğimiz, nasıl besleneceğimiz, nerede yaşayacağımız hep doğanın şartlarıyla belirleniyor. Mesela az önce yağan yağmur olmasa, su olmasa bahçemizdeki ağaçlar meyve vermez, ürünler verimli olmaz, evimizin yakınındaki gölde balık tutamayız, barajlardan enerji sağlayamayız.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

BENİM YAŞAMIM Doğa için el ele verelim, Koruyalım doğamızı, İnsanlar mutlu olsun, Temiz bir dünya yaşatalım.

Çiçekler açıyor, Mis gibi kokular yayılıyor, Bahar geliyor, Bütün doğa şenleniyor. Badesu ÖZEL 5B

132


YAZ BİTMESİN Işıl ışıl bir güneş Deniz kıyısında uçan güzel kuşlar Şemsiyemin gölgesinde uzanırken Düşünüyorum Balık neden kırmızı Neden inciler denizde saklı Yaz hiç bitmesin diyorum Baturalp DOĞADAN 5B

SONBAHAR Sonbaharda uçan renkleri, Kalsın geri içindeki sarısı, Masmavi gökyüzüne, Damlat biraz boyayı. Yapraklar dökülse de, Uçurtmalar mutlaka olsun, Renk renk göç eden kuşlar, Baharda evini bulsun. Aleyna Nur KAYA 5B

KUŞLAR KOROSU Güzeldir neşelidir şarkıları Kuşlar korosunun Sabahları neşe verir İnsana yaşamayı sevdirir Gece susar Rahatsız etmez kimseyi Herkes uyusun dinlensin de Sabah şarkılarını dinlesin

BU MEVSİM Oyunlar oynarız, Herkes mutlu bu mevsimde, Beraber eğlenir, Kartopu yaparız.

Sabahı sevdiren Yaşama tat veren Her zaman sevindirendir Kuşların korosu İdil YAZICI 5B

Sobalar yanar, Ev mis gibi sıcak çikolata kokar, Kardan adam camdan bakar, Herkes mutlu bu mevsimde. Batuhan Arda KİBRİT 5B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

133


DOĞA İÇİNDEKİ DOĞA Yemyeşil yapraklarının öyküsünü Sert namelerle anlatan, Yaşam dolu bir ormanda, Doğanın içindeki doğada, Esen bir rüzgar.

DOĞA DOSTTUR BİZE Bitkileriyle, hayvanlarıyla, Tarıma verimli topraklarıyla, Tertemiz, sakin havasıyla, Dosttur doğa bize.

Anlat, güven bana O güzel kuşların, sihriyle büyülenip de düşlerinde. Renk renk çiçeklerin gökyüzüyle birleştiği, Doğadan kopan bir parçayı.

Ağaçlarıyla kapı açan, Güzellikleriyle insanı ferahlatan, Yemyeşil çayırlarıyla koyunları toplayan, Dostumuz doğadır bize.

Belki bir düş veya düşünce, Ama yaratırız birlikte bu güzel doğayı, Eskide kalan bir rüyayı, Belki düşümde belki gerçekte. Dila Yasmin YILMAZ 5B

Kuşların cıvıldamasını, Tilkilerin avlanmasını, Hayvanların özgür olmasını, Sağlayan doğadır bize. Tonguç Efe NURCAN 5B

SEVDALI ADA Bir dağ gördüm uzaklarda Denize eğilmiş bakıyordu öylece Mis gibi kokular yolladı denize Deniz mutlu oldu coştu Hızlı bir rüzgar vardı esen Ağaç yapraklarını yolluyordu denize İkisi de aşkını anlattı günlerce Sonsuza dek sürmeliydi bu aşk Senasu ÖZEL 5B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

134


DÜŞ KENTİ Minik bir evde Kocaman dünyası olan Şirin bir çocuk Her gece uyumadan önce Kuruyor hayallerini Uyuyor Yüzyıllar boyunca O güzel kentte O minik evlerin içinde Çocuklar uyuyor Çocuklar düş kuruyor Aysu ÇAM 5B

ÇOCUKLUK Çocukların dünyası, Başka bir dünyadır. Çocuk olmak mutluluktur. Çağırırlar bizi kendi dünyalarına, Çocuk olmak neşedir. Neptün, Plüton, Mars fark etmez Çocuk olmak oyun oynamaktır. Ali Burak ÖZCAN 5B

MUTLU OLSUN ÇOCUKLAR Bütün çocuklar toplansın, Karnavallar başlasın, Renk renk çiçekler çocuklara dağıtılsın, Mutlu olsun çocuklar. Yıldızlara dağılsın, Eğlensin çocuklar, Mutlu olsun dünya, güneş, ay Mutlu olsun çocuklar. Kemal Gürkan ARSLAN 5B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

135


BENİM SOKAĞIM Geçtiğimiz üç yıldan beri yaşadığımız bu sokakta şimdiye kadar çok anım birikti. Bir sokağın sokak olması için gerekenler listesini karşılıyor bana göre. Çoğu zaman sıcak yaz akşamının mehtaplarında evdeki koşuşturmalar, kardeşimle yaptığım keyifli tartışmalar bunaltıcı havayı unutturur bana. Ne kadar o hayallerdeki sakin, tüm insanların televizyon izlemek yerine sohbet ettiği, çocukların parklarda oynadığı dönemde olmasak da eğlencenin, gülüşün ve cümbüşün olduğu bir yer burası. Yazın, apartmanın sessizlik dönemidir. Apartmanda çok fazla çocuk bulunmadığı için ses çıkaran olmaz kardeşimle benden başka. Ayrıca yazın nemli havasında oluşan bu sessizlik, yazı iyice bunaltıcı kılar. Bilgisayar oyunları tek ve son çarem olur bu durumda. İlkbaharda çiçeklerin açtığı, güzel kokuların yayıldığı, polenlerin saçıldığı, kuş cıvıltılarının olduğu bir yer haline gelir sokak. Yan yana dizilmiş, uzun uzun apartmanların penceresinde yeni açmış çiçekler eksik olmaz. Kışın insanlar sanki bu işe zorlanmış gibi evlerine kapanırlar, görmeyiz birbirimizi. Kışın karın yağmaması üzmez beni, bana göre kış kar değildir çünkü. Tatillerde marina tarafına yürüyüp nefes aldıktan sonra geri dönülür. Sonbaharın pek tadı yoktur, sahilde yapraklarını hiç dökmeyen palmiye ağaçları yüzünden. Öte yandan bol yağan yağmur, ders çalışma isteği verir bana. Sıcağıyla, soğuğuyla, mutluluğuyla, hüznüyle, yazıyla kendi halinde bir sokak burası. Ahmet Celal GÜNDOĞDU 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

KUĞULU SOKAK Benim içimde en derin izler bırakan sokak, teyzemin oturduğu eski bir sokaktır. O sokakta çok çocuk yoktu ama orada oturan insanlar çocuk gibi eğlenmesini bilirlerdi. Teyzemle sık sık yürüyüşe çıkardık. Mis gibi kokan limon ağaçlarının altında, güneşten korunmak için yatan köpeklerden korkardım aslında. Ama birbirleri ile güzellik yarışına giren güller neşemi yerine getirirdi. O sokağın bir başka güzelliği, kuğuların kazlarla minik bir süs havuzunda yarışması idi.Kuğular kazaları her zaman küçümserdi sanki.Sokak motorlu taşıtlara kapalı olduğundan dingindi. Sokak çevre güzelliğini korumaktaydı ama denizdeki vapurlar çöplerini zaman zaman kıyıya bırakırlardı. Sahilin gösterişli ismine hiç uymayan bir davranıştı bu.Ayrıca karşı sokak insanı huzursuz ediyordu.Blok binalardan oluşuyordu ve ne zaman elektrikler kesilse jeneratörlerin sağır edici gürültüsüyle birlikte göğe koyu bir duman yükseliyordu. Teyzemlerin sokağı İstanbul'da boğaz manzaralı olsa da o parkı ile o kuğuları ile o menekşe kokan gülleri ile en dikkat çeken sokaktı. Barbaros BARUT 6A

136


TAHSİN ÇOLAK SOKAK Annem beni elimden tutup “Haydi gidelim, sana bir sürprizim var!” dediği zaman, kesinlikle yeni bir eve taşınabileceğimizi düşünmemiştim. Aklıma her küçük çocuğun aklına gelenler gelmişti. Yeni bir oyuncak, boya kalemleri, okuma kitabı… Sanıyorum yedi yaşındaydım, okumayı yeni söküyordum. Evimiz, Dorukkent’te bir villaydı. Pembe boyalı duvarları, geniş bir bahçesi olan iki katlı, sevimli bir evdi. Dik bir yokuştan inerdik eve ulaşmak için. Site içindeydi. Bir sokak ya da mahalle sayılmazdı aslında. Sitenin dışında tarlalar, tarlalarda çalışan köylü kadınlar vardı. Taştan yollar yapılmıştı sitenin içine. Kısaca, küçük bir çocuk için mükemmel bir oyun alanıydı. O sokak, bende kesinlikle büyük bir etki yaratmıştı. Adı Tahsin Çolak Sokak’tı. Babam pek popülerdi o sitede, tek doktor oydu sanırım. Derdi olanlar babama koşardı, pek de samimiydik komşularla. Ama küçük bir sorun vardı. Sitedeki tek çocuk bendim. Aslında tek küçük çocuk demek daha uygun olur. Bengisu abla vardı, benden 3-4 yaş büyüktü. Ve bir de onun arkadaşı Ayperi ve Aybike abla da vardı. Ama yine de çok eğlenirdik. Nedense, hepsi bana yaşıtım gibi görünmüşlerdi. Yazın balkona çıkar ve o güzel havada kahvaltımızı yapardık, sonra da herkes başka bir yere dağılırdı. Kimi oyuna, kimi işe… Bir de kedimiz vardı, adı da Boncuk’tu. Biz gittikten sonra Ülkü Teyze bakmış ona… Ülkü Teyze ve Akın Amca, yaşıtım olmasalar bile en iyi arkadaşlarımdandı. Kocaman bir akvaryumları ve bahçeleri vardı. Bahçede gizlenmeye bayılırdım. Akvaryum ise aklımı başımdan alırdı. Rengarenk balıklar dikkatimi çekerdi. Balıkları izlemekten usanmazdım. Annem çağırdığında zorla da olsa eve giderdim.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

En sevdiğim oyuncağım, anneannemin kapımızın önüne yaptığı salıncaktı. Yazın o salıncakta usanmadan sallanır, bahçeyi izlerdim. Babamın bir türlü elma vermeyen elma ağacıyla uğraşını seyrederken, istemeden de olsa gülerdim. Öyle ya çocuktum daha. Bana göre her şey komikti, her şeye iyimser bakardım. Bir çeşit pollyannacılık oynardım. Şimdi ise her şeye karamsar bakar oldum, insanlar değişiyor. O evde sayısız anılarım vardı. Dedem, nadiren gülen ve herkesi korkuyla titreten dedem, ben iki yaşımdayken karşımda komiklik olsun diye dans etmiş, kardeşim Defne dünyaya gelmiş, hatta ufak bir deprem bile yaşamıştık. Oyuncaklarımla ordu kurmuş, kuzenlerimle sayısız oyunlar oynamış, hayatımın en neşeli günlerini o evde yaşamıştım. Gizlice Boncuk’u eve sokmuş, bir sürü ağaç ve sebze yetiştirmiş, biraz da okumayı öğrenmiştim. Şimdi ise, yeni bir eve taşınıyorduk ve anılarım ile neşeli kahkahalarımı o evde bırakmak zorundaydım. O evde geçirdiğimiz son günde üzülmüştüm ama karar verme hakkı benim için geçerli değildi. Eşyalarımız, çirkin yeşil örtülerle kapatılmış ve paketlenmişti. Çocukken pencereye yapıştırdığım yapıştırmaları sökerken, son kere evime gülümsemiştim. Sonra ise yeni evimize, 15 katlı bir beton yığınına gitmiştik. Henüz asansörün tuşları bile yerleştirilmemiş koca apartmanda, bir tek 9. katın tamamen inşa edilmesi garipti. Annemler arkadaşım olmadığı için buraya taşındığımızı söylemişti. Peki ya, arkadaşlarım neredeydi? Komik, altı yıldır bu apartmanda oturmamıza rağmen henüz bir arkadaş edinemedim. Kiminle tanışsam bir sorun çıkıyor. Hala eski evimizi özlüyorum. Artık okuldan gelince sevimli, alışıldık evime gelmek yerine bu apartmana ve

137


sıkıcı krem rengi tonlara bürünmüş duvarlara bakınca içim sıkılıyor ve okul sonrası bir yorgunluk üzerime çöküyor. Sokakta maç yapan çocuklar, arabaların kornaları ve hemen yanımızdaki okuldan gelen gürültüler başımı ağrıtıyor. Bu yıl, eski evimi aratmayacak harika bir sürpriz beni karşıladı, yeni aldığımız yayla evimiz. Kocaman bahçesi, hemen sağımızda tesadüfen oturan arkadaşlarım, küçük ama sevimli evler, samimi komşular, bahçelerde daha önce adını bile duymadığım ağaçlar vardı. Yaklaşık iki yıl önce, eski evimizi ziyaret etmiştik. Çok çok değişmiş. Evlerin renkleri solmuş, yeşile boyanmış. Sadece Akın Amca ve Ülkü Teyze kalmış. Öğrendiğimize göre, Boncuk’u araba ezmiş ve ölmüş. Eski sokağımızdan geriye sadece “Tahsin Çolak Sokak” yazan tabela kalmış, paslanmış ve yamulmuş halde bekleyen… Selin ÇOLAK 6A

Yıllar geçti, boyum yeter oldu. Parmak ucunda durmuyordum tezgâhtan şeker almak için, camdan iş makinelerini seyretmek için. Ayağım da havuzun dibine değdi. Küçülmüştü sevdiğim bisikletim artık. Süremezdim onu, oynayamazdım kumla. Oynayamaz oldum parkta, çünkü etrafına çiçek yerine konakları diktiler. Eskiden anneannem bizi denize sokardı sitenin önünde. Sonra sokamaz oldu kokudan. Pisti deniz, kirliydi artık dünya. Sitemizde limon kokularının yerine denizden koku geldi. Herkes atmaya başladı denize pisliklerini… Göklere uzanan estetikten uzak set binalar, el ele verip bulutlara değdi. Baharı muştulayan meltemler esemez oldu set binalardan, getiremez oldu çiçek kokularını dağlardan. Havaya düşen cemre gibiydi oysaki onlar… Yok, şimdi kokular, yarım binalar, kurulamamış yuvalar, kaybolan umutlar… Yakında kalan son yeşile ve tarihe binalar dikilecek diğerleri gibi onlar da gidecek. Aytaç Onur İLBEYİ 6A

SON YEŞİL, GÖĞE DEĞEN BİNA, YÜKSEK TEZGÂH Bilmezdim o zaman yeşilin griye dönüp yok olacağını. Küçüktüm o zaman, temizdi deniz, derindi havuz, oyundu günler, limon kokuluydu sokağımız, yoktu set binalar. Yeşildi her yer şimdikinin aksine… Anlayacağınız gibi artık bir yığın içinde yaşıyor herkes. Ben de, sizin çoğunuz da… Severdim iş makinelerini, masumdular, o zaman yardım ederlerdi insanlara, sesi zevk verirdi bana… Her şey çok hızlı gelişti. Ağaçlar kesildi, yakın zamanda o boşluğun, ağaç gövdesinin yerini demir gövdeler aldı. Beş altı katlı binalar gün geçtikçe çoğaldı odamın penceresinde. Adını “ Cumhuriyet Konakları “ koydular, güven versin diye. Hiç de doğru değildi bu isim. Adaletli değildi limon çiçeklerinin yerine binalar gelmesi.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

138


BENİM SOKAĞIM Benim sokağım, evet... Orta halli bir sokaktı işte. Sabah, ilk duyacağınız şey kuş sesleriydi.Sokakta uçar, balkona konarlardı.Bize de onları dinlemek düşerdi.İşte o kuş senfonisinden sonra başlardı çocuk sesleri. Ama onlar bir ritimle değil daha çok bir bağırış çağırış havasındaydılar. Sokaklarda simitçi diye bağıran satıcılar bizden hiç para alamazlardı maalesef tabii biz de onlardan simit alamazdık. Çünkü annem pek güvenmezdi onlara,pis mi temiz mi emin olmak isterdi hep. Çocuk seslerinin çağırısına uyarak çıkardım sokağa. Onlarla hep birlikte oyunlar mı oynardınız diye soracak olursanız “hayır” derim. Çünkü o çocuk kalabalığından sadece bir ya da en fazla ikisi benim arkadaşım olurdu.Yaptıklarımızda oyundan çok sportif aktiviteler olurdu genelde.Biraz da yaramazlık.Sokağın boş evlerinde ya da kuytu köşelerinde birbirimize korkutucu hikayeler anlatırdık. Yol kenarında tek tük çiçekler olurdu, üfleyince dağılanlardan. Birbirimizin yüzüne üflerdik onları. Taşındık o sokaktan. Şimdi o sokağa karşı içimde taşıdığım tek şey, bir parça hüzün. Bartu BÖCÜOĞLU 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

SOKAĞIM VE BEN Eski sokağımızdan taşınalı neredeyse dokuz ay oldu. Sokağımı seviyordum ama babamın işi nedeniyle oradan taşındık. Kalabalık bir sokaktı. Sokağımızda tam dört tane dershane vardı. Benim gittiğim dershane evimizin karşısıydı. Ayrıca iki otomotivci, bir internet cafe, bir bakkal, bir kitap dükkânı, bir market ve “Geveze” adlı bir cafe vardı. Arkadaşlarımla bisiklet sürer, ip atlar, top oynar, bizi eğlendiren buna benzer daha pek çok şey yapardık. Her pazartesi bizim orada pazar kurulurdu. Pazartesi günlerinden nefret ederdim, çünkü pazara gidip en az üç tur atıp bir kamyon dolusu eşya almak gerçekten berbat bir şeydi. Anneme hep “Anne, arabayla gitsek olmaz mı?”dediğimde annemin “Kızım, zaten şurası. İki adım yürüyemiyor musun?”demesi benim sinirimi bozardı. Çünkü acısın ben çıkarırdım. Çok eşya taşırdım. Kalabalık nedeniyle kendimi güvende hissetmesem de sevdiğim bir sokaktı. Berfin Zozan İNANÇ 6A

139


BENİM SOKAĞIM Benim adım Çağla. Ben yedi yaşından beri bu sokakta oturuyorum. Bizim evimiz bir site. Beş bloktan oluşmak üzere on sekiz katlı bir binadır. Biz on üçüncü katında oturuyoruz.Bizim evimiz çok büyük bir ev. Bizim sokağımızın üstünde bir tane kırtasiye var ve adı da ‘’Saygın Kırtasiye’’. Oraya o kadar çok sık gideriz ki kırtasiye dükkanı ile aramızda bir dostluk doğmuştur.Her uğradığımızda bir şeyler alırız.Şimdi büyüdüğümüzden midir nedir, satın aldığımız şeylerde daha seçici davranıyoruz. Üstelik her aldığımız şeyi kendimiz için almamayı da öğrendik.Bazen annemize babamıza küçük hediyeler götürürüz oradan.Bu davranışımızı görenler güler.Anneye bir kalem hediye etmeyi komik bulurlar. Annelerimizin kendi anne babası için bu tür şeyler yapmamış olduğunu duymak bizi sevindirir. O mutlulukla sokağa dalarız. Şarkılı yerden yüksek, saklambaç, yakar top, istop sokağın davetkar oyunları her zaman bizi bekler. Çağla UYANIK 6A

SOLİ POMPEİPOLİS Çocukluğum Viranşehir'de, Soli Pompeipolis antik kentinin kalıntılarının yakınlarında geçiyor. Orada her sabah horozun bağırmasıyla uyanırım. Sanki doğal bir zil gibi. Her sabah evimizin önündeki küçük ormandan gelen kokuyu içime çeker, kendimi güne hazırlarım. Her hafta sonu bahçemizde basketbol oynar, bakkalımızdan annemin istediklerini alırım. Sitemizin dışında yaklaşık 30-35 tane kedi vardır. Bu kedilerin her birini sitemiz besler ve onlara su verir. Ne yazık ki komşularımızla çok yakın ilişkilerimiz yoktur. Yazları kuşlar gelmeye başlar ve yazın ortalarında her balkonda en az 4-5 tane kuş yuva için didişir.Ailem kuş yuvalarıyla baş edebilmek için her gün balkon köşelerini kontrol etmek zorunda kalır. Sonbaharda deniz rüzgarlarla partner olur ve ikisi çok güzel danslar yapar. Bu dansa sararan yapraklar da katılır ve ortaya muhteşem bir görsel şölen çıkar. Kışın kar yağmaz ama rüzgarlar ıslık senfonisi çalarlar. İlkbaharda çiçekler tüm yıl boyunca biriktirdikleri renkleri ortaya çıkarırlar. Renkler o kadar fazladır ki gökkuşaklarını aratmazlar. Komşuluk ve sokakta çocuk olmak eskilerin tadında değilse de sokağımı sevmem için pek çok nedenim var. Boran ALTUNTOP 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

140


SOKAĞIMDAN MANZARALAR Ben aslında bir sürü sokakta yaşadım fakat şu an yaşadığım sokak aralarından en iyisi. Bunun nedenlerinden biri de bizim apartmanın altındaki dükkanın sahibi Nihat amca. Bana göre o bu sokağın kişi bankası. Çünkü dükkanına giden gelen herkesi tanır. Yani eğer bir gün bu sokakta tanımadığım bir olursa ilk durağım Nihat amca. Ama bu sokağın hayatımdaki en güzel anısı küçüklüğümde oynadığım saklambaçlar. Bunun nedeni ise bizim sokağın yapısı ve karşı apartmanın altındaki kolonlar. Bunlar benim saklambaç oynarken çok işime yaradı. Eskiden bir de Sinan diye bir arkadaşım vardı. Onunla biz bir kez bütün sokağın çizelgesini çıkarmıştık. Fakat çizelgeyi bitirdiğimizde ise neye uğradığımızı şaşırmıştık. Çok büyük bir çizelge olmuştu. Oysa bizim amacımız sokaktaki düşmanlarımızı ve müttefiklerimizi ayırmaktı. Bunda değişik bir anım var. Küçükken bütün sokak bir oyun kurmuştuk. O oyunda apartmanların etrafındaki bahçelerde dört yapraklı yonca arıyorduk. Fakat oyun düşündüğümden daha kısa sürede bitti. Bunun nedeni Elçin’in tavşanı çoğu yoncayı yemişti. Zaten bunu Elçin’e sorduğumuzda tavşanının çok önceden bu işe başladığını öğrendik. Bu haberle birlikte oyunumuz kökünden bitmişti. Başka bir anımda babam beni eczacıdan ilaç almaya göndermişti. Fakat bizim sokakta dört tane eczane vardı. İşte o zaman gerçekten çaresiz durumda kalmıştım. Yani eğer birisi sizden bizim sokaktan ilaç aldırmaya gönderirse lütfen ona eczanenin adını sorun. Yoksa benim durumumda kalırsınız. Son bir anım daha var. O anımda yine oyun oynuyoruz. Oynadığımız oyun sessiz film. Ben de o zamanlar sessiz film oyununda gerçekten sessiz bir film izleyeceğimizi sanıyordum. Zaten bunun yüzünden evden CD almaya gidiyordum. Ama CD

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

almak için karşıdan karşıya geçerken sağıma soluma bakmayı unutmuşum. Ama şans eseri kamyon bana çarpmadı. O kamyon aslında dükkan için gelmişti. Yani böyle bir olaydan sonrada kendi kendime gülmeye başladım, işte bu çok garip bir olaydı. Umarım bir daha böyle bir olay yaşamam. Desmin ALPASLAN 6A

SOKAĞIMIN TADI Benim sokağım denize yakındır. Dalgaların kayalara vurduğu deniz sesleriyle uyanırım her gün. Sahildeki hurma ağaçlarının hışırtısı ve bahçemizdeki çiçeklerin kokusu sabahları siner içime. Benim sokağımda, hafta sonu tatilinde öğlenleri aşağıda top oynayan çocuk sesleriyle yerim yemeğimi. Bizim sokağımız bir aile gibidir. Köpekler kedilerden kaçar çünkü bizim sokaktaki kediler o kadar güçlüdür ki köpekler onların yanında fıs fıs kalır. Hafta sonları balkonda yemek yediğimizde beni en çok güldüren şey, karşı binada oturan kadının balkondaki cevizlerini kargaların çalıp kaçmasıdır ve sonra o kadının balkona çıkıp bize gülümseyip sinirli bir şekilde balkonun kapısını kapatmasıdır. Kahvaltı sonrası arkadaşlarım beni aşağıya çağırır ve diğer sokaktaki çocuklarla halı sahaya gidip maç yaparız ve hep biz yeneriz. Biz yenmekten bıkarız onlar asla yenilmekten bıkmazlar. Bazen kafeye bilgisayar ya da ipad getirir oyunlar oynarız. Diğer sitelerden bazı insanlar Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş derbilerini izlemeye gelirler ve herkes iddialara tutuşur. Kaybeden takımın taraftarı üzülür, yüzünü kimseye gösteremez. Kazananın takımının taraftarı ise elli tane göbek atar. Bizim sokağımız hep böyledir. Göktuğ UÇAK 6A

141


SİLİFKE’DE BİR SOKAK Benim sokağımın bir yanında siteler diğer tarafında ise inşaatı yeni bitmiş bir ev ve yanında güzel mi güzel bir bahçe vardır. Bu bahçelerde de çok hoş elma ağaçları, erik ağaçları vardır. Göksu Nehri’ni rahatlıkla görebildiğiniz, ‘’125. Sokak’’ adı ile adlandırılan yeşilliklerle dolu bir sokaktır. Yarısı asfalt, yarısı taş ve toprak olan sokağımda arkadaşlarımla beraber bilye, futbol, istop, yedi kule ve daha topla oynanan birçok oyun oynarım. En sevdiğim arkadaşım Mehmet’in evinde kitaplarını okur, bahçesinde taso ya da silahçılık oynarım. Bizim sitede engelli ve hasta olduğu için ses çıkarmak yasak. O yüzden genelde top yerine saklambaç gibi daha az ses çıkartacak oyunlar oynarız. Sokağımın en kötü yanı, her ay kanalizasyonun taşmasıdır. Bir keresinde bunun yüzünden bütün site durumu belediyeye şikâyet etmişti. Sokaktan baktığınızda Silifke Kalesi’ni kolayca görebilirsiniz. Diğer sokaklardan farklı olan bu sokakta, evcil hayvanlar çoktur ama diğer sokaklar gibi sokak hayvanları hiç yoktur. Düzeni farklı olan sokaklarda ya hep apartman ya da hep tek katlı ev olur ama benim yaşadığım sokakta karma bir düzen vardır. Hem bahçeli olan apartmanlar vardır hem de bahçeli olan tek katlı evler… Özetle, bu sokakta yaşamayı neredeyse her şeyden çok severim. Çünkü bu sokak Silifke sokaklarının çoğundan farklıdır. Daha güzeldir, daha özeldir. Ege BAYRAM 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

SOKAĞIM Şimdi yaşadığımız evime ben beş yaşındayken taşındık. İlk taşındığımızda sadece bizim sitemiz ve sokağın karşısındaki iki ev vardı. O zaman çok az araba ve dolmuş geçerdi. Sitemizin Curtis ve Ateş adında iki köpeği vardı. Köpeklere sitemizde yaşayanlar ve güvenlik görevlileri bakardı ama karşıda yaşayan çocuklar da her gün onları sevmeye gelirlerdi. Sitemizin önündeki badem ağacı o zaman küçüktü. Baharda yoldan geçenler, çevrede yaşayanlar ve biz ağaca çıkıp badem toplardık. Bizim taşınmamızdan bir sene sonra çevrede birçok site yapılmaya başlandı. Şimdi çevremiz çok kalabalık oldu. Artık evimizin önünden daha çok araba geçiyor ve daha gürültülü. Badem ağacı çok büyüdü. Yaşadığımız sokak kalabalıklaşınca daha güzelleşti. Akdeniz Olimpiyatları için yapılan yüzme havuzu evimize çok yakın. İki sene önce sitemizin karşısındaki evde yaşayanlar havlamasından rahatsız oldukları için Curtis’i zehirlediler. Ateş yalnız kaldı. Sitedekiler ve etrafta yaşayanlar çok üzüldü. Sitenin dışında durdukları için sokaktaki diğer evleri de koruyorlardı. Bir ay önce de gece dolaşmaya çıkınca Ateş’i kaçırdılar. Etrafı kalabalıklaştığı için artık etrafı da daha gürültülü bir yer oldu. Araba sesleri de arttı. Bu seslere bir de çok yakınımızdaki sitenin tavus kuşlarının sesi eklendi. Her gece saat 1’de başlıyorlar ve bizi de etrafta oturanları da uyutmuyorlar. Bizim okulumuzdan birçok arkadaşım sokağımızın çevresindeki sitelerde oturuyorlar. Biz önünden çok araba geçtiği için sitenin dışında dolaşamıyoruz ama yine de sokağın yeni kalabalık halini daha çok seviyorum. Ece ERTAN 6A

142


SOKAĞIN DERDİNE ORTAK OLMAK Bizim sokağımız çok hüzünlü gelir bana çoğu zaman. Bir de kıskançlığı var tabii, teknolojiye karşı olan. Pabucunun dama atıldığını hisseder hep. Aslına bakarsanız öyledir de zaten. Ama yine de onu mutlu kılan sebepler vardır elbet. Kışın, bulutlar ağladığında onları avutur hep bizim sokak. Bizim sokağın en yakın dostları da denilebilir bulutlar için. Onların hüznünü bizim sokak da yaşar. Servis beklenilirkenki uykulu gözleri, kimi zaman yakın arkadaşlıkların başkalarına karşı olan biraz acımasız eleştirilerini, okuldan gelen çocuk seslerini, köpeklerin kâinata isyanını, okuldan ansızın fırlayan topları, zayıflamak istemenin verdiği tutkuyla koşan kadınları göğüsler bizim sokak. Ağaç gölgelerinin görkemi bizim sokağa vurur. Bir de hayatın acılarını düşünen, çok boş gibi görünen ama aslında fazlasıyla dolu insanlar... Kimi zaman acımasız da olur bizim sokak. Güneşli günlerde ayna tutan elleri vardır senin hassas gözlerine karşı. Sonbaharda birer yaprak kondurur omuzlarına. Kimi zaman rüzgârıyla hâkim olur ayaklarına ve kimi zaman usulca durur ve senin birbirinden farklı dertlerini, sevinçlerini dinler bizim sokak. Seni asla ve asla arkandan bıçaklamayacak bir dosttur bizim sokak. Hüzünlü olmasının sebebi şen şakrak çocukların mazidekinin tersine onunla oynamamasıdır. Onun dostça kucak açan elleri karşısında onu değil de lüzumsuz bilgisayar oyunlarını, teknolojiyi tercih etmiş olmalarıdır. Bu sebeple de kendini değersiz hisseder... Aslında o kadar değerlidir ki... Fakat hüzün yüzünden farkına varamaz bu gerçeğin. Bir düşünün, siz kendinizi tanıyamıyor olsanız neler hissederdiniz? Onlara kendilerini tanıtmaya ne dersiniz? Bence onlarında kendilerini tanımaya hakları var. Öykü Sanem ATASOY 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

HACI ÖMER SOKAK Benim sokağımın adı Hacı Ömer Sokak. Orası benim anılarımın geçtiği yer. Her gün yanımızda olan dershanenin sesi kulağıma gelir. Her zaman sabahları güneş açınca yataktan kalkmak istemem. Çünkü orası evim. Dışarıya pek çıkmasam da yine de ne olduğunu bilirim. Buraya ilk geldiğimizde ben daha bir iki yaşlarındaydım. Bizim yanımızdaki 75. Yıl okuluna dört yaşındayken gitmeye başladım. Beş yaşında da ODTÜ’ye geldim. Bizim eve en yakın market, bize hep yardım eder. Bir şey almayı unuttuğumuz zaman oradan alırız. Bizim sokakta yollar hep çok güzel. Güneş doğarken denize bakınca deniz parıl parıl parlıyor. Sabahları denize bakmadan salona geçmem. Hafta sonları sahile yürümeye giderim. Deniz mis gibi kokar. Babamın dediğine göre şu an oturduğumuz apartmanı kendi yaptırmış. Ve orası da zaten babasınınmış. Burada hiç arkadaşım yok diye üzülmüyorum çünkü sokağım benim arkadaşım. Ve buradan gidinceye kadarda öyle kalacak. Her zaman o güneş sokağımızın üzerinde parıldayacak. Mustafa Kağan KILIÇ 6A

143


GÖKYÜZÜ GÖRMEYEN O SESSİZ SOKAK Tam da bizim sitenin karşısında o sessiz sokak. Çok çocuk göremem orada oyun oynayan. Ya evlerine gidiyorlardır ya da yandaki futbol okuluna. Tek bir ağaç bile yoktur orayı güzelleştirecek. Orası bir bir tek zaman gürültülü olur o da okula gittikleri an. Okulun yanı başında da iki tane rakip kırtasiye vardır. İkisi de mallarına indirim yapıyor, ondan değil benden alın diye. Ama bunlara karşın kimse kimseyi tanımaz etmez. Fakat bir konuşsan sana kalbini açarlar. Bu yeni binaları yapmak için bizim sokakta yer bulunmasa da, yerleştiriyorlar iğne ucu kadar yere. Galiba bir yıl sonra görünmeyecek gökyüzü. Belki de bir insan gelir ağaç diker, o yeni binaların dikileceği yere. Bir de ağaç girer değil mi? Ama insanların umutları sürekli kullanılan kurşun kalem gibi azalıyor. Ne zaman biri çıkacak da bu kıyıma son verecek diye bekliyorlar. Oysaki kendileri de dur diyemiyorlar bu sokaktaki cana yakın ve utangaç insanlar. Yakında bir futbol okulu var demiştim. Bu sokaktaki bütün insanlara yollarını çizmelerinde çok iyi bir rehber olmuşlardır oradaki hocalar. İlerleyen yaşlarıyla başkalarına bilgi mirası bırakmak istiyorlar. Bende 3-4 yıl oynadım orada. İkinci yılımda lisansımı verdiler elime, transfer ettiler Mersin İdman Yurdu’na. Hepsi bu sokağın insanlarıyla. Bir de benim sitem var bana hoş gelen. Küçüklüğümden beri o geniş hala çarpan kalbi olan yollar, bana sokak gibi gelir adeta. 3.katta oturmamıza karşın oraya kadar yüksek olan çam ağacıyla uyanırım her sabah. O diğer ağacı da unutmamak lazım. Bende onun çok önemli bir yeri var. Kimi sevgililer, aileler, arkadaşlar adlarını yazar oraya kendilerini ölümsüz kılmak için. Bu sokak kavramının unutulduğu zamanda sitenin büyük yer tuttuğunu düşünüyorum ben.

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Belki de burası hakkında böyle düşünmemin sebebi kendime büyük izler bıraktığı içindir. Sahilin dibindeyiz, 10-15 metre var arada. Belki diğer farkı o sokaklardan, bu eşsiz güzelliği insanların beğenisine sunmasıdır. Selim Han AKMAN 6A

144


ÖZGÜRLÜĞÜME AÇILAN SOKAK Ben sabahtan akşama kadar arkadaşlarımla sokakta oynadığım bir çocukluk yaşamamış olsam da bana özgür olduğumu hissettiren ve çok güzel arkadaşlıklar kurmamı sağlayan bir sokak var hayatımda. Ben çoğu zaman tatile annem ve babamla gidemem çünkü onlar “İşte buna tatil denir.” diyecekleri kadar uzun bir tatil yapamazlar ve beni anneannemin yazlığına yani İzmirDikili’ye gönderirler. Bu nedenle Dikili benim yaşamımda çok önemli bir yer tutuyor. Anneannemlerin pembe panjurlu, iki katlı yazlığı ve içinde binbir çeşit çiçek bulunan bahçesi benim için eşi benzeri bulunmayan bir cennettir adeta. O sımsıcak komşuluk ilişkileri, beni her gördüğünde öperek yapış yapış yapan, soru yağmuruna tutan tatlı mı tatlı insanlar da benim kalbimde çok önemli bir yere sahiptir. Dikili öyle bir yerdir ki her evin önündeki rengârenk çiçekler ve üzerinde ‘’Welcome’’ yazılı bir tabela tutan hayvan heykeli olmazsa olmazıdır Dikili’nin. İki yıl önce dedemin arkadaşlarıyla oturduğu kahveye gidip habersizce ve oradaki dedelerin hepsinin beni tanıdığını unutup, kendi dedeme dede diye bağırmıştım. Oradaki tüm dedelerin bana döndüğünü, hepsinin beni yanına çağırıp kendi yiyemediği şekerleri elime tutuşturunca hem korkmuş hem de şaşırmıştım ve o hatayı bir daha yapmadım. Daha doğrusu yapmaya korktum çünkü o şekerlerin hepsini yedikten sonraki anneannemin ‘’Ne kadar sağlıksız, neden yedin onların hepsini?’’ azarı ve o günkü diş ağrısı beni bu hatayı tekrar yapmaktan alıkoydu. Dikili’nin sabahları da insanları kadar sevecen ve güzeldir. Bazı sabahlar dedemle gazetelerin gelmesini beklerken çekirdek yiyerek o mis gibi deniz kokusunu içimize çeker, güneşin doğuşunu seyrederiz. Günün geri kalanını arkadaşlarımla denizde yüzerek, her birbirimizin evinde, anneanne veya

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

babaanne zoruyla gönderilmiş meyve, dolma, börek vb. şeyleri yiyerek, ödevlerden kaçarak ve bazen de gizlice başka sitenin parkındaki ağaç eve çevirdiğimiz iğde ağacını temizleyerek geçiririm. Arkadaşımla tutuğumuz balıkları kıyamayıp geri attığımızı gören ve bize düşmanca bakıp bizim eve geri dönmemize neden olan kediler o kadar tatlıdır ki ölmüş olan balıkları hiç düşünmeden onlara veririz. Her yaz yanıma gelen ve arsızca her seferinde tekrar balık isteyen kedinin büyümüş olan yavrularını görmek, insana öyle bir duygu yaşatır ki oltanın ucundaki tuttuğumuz balığa atlayan diğer kediyi hiç fark etmemiş olarak bir anda irkiliriz. Ve kedi kancaya takılmasın diye savurduğumuz olta, diğer insanları korkutup onlara çığlık attırınca utanırız. O yorgunluğun ardından arkadaşlarımı kıramayıp bisiklet sürerken yediğim, daha doğrusu yiyeceğim dondurma yere düşünce anlarım ne kadar yorgun olduğumu. Mayoyla parka gelen erkekleri görünce salıncak keyfimizden olur eve döneriz. Hamakta ayakta durmaya çalışırken yara bere içinde kalınca gülmekten yerlere yatarız. Sırtımızı yemyeşil yapan çimen lekesini görünce de bir o kadar keyfimiz kaçar. Sonra da keşke açık renk giymeseydim diye düşünürken, bizi 145


sırılsıklam yapan hatta baştan aşağı ıslatan dedemi fark edince de şok oluruz. Üstümüzü değiştirdikten sonra yediğimiz anneannemin enfes yemekleri bizi kendimizden geçirir. Dikili’nin diğer mevsimlerinin, yazı kadar güzel olmadığından emin olsam da görmek isterdim. Belki de Dikili, çoğu güzel anım orada geçtiğinden benim için bu kadar değerli. Orayı hiçbir zaman başka yerlerle kıyaslayamayacağım çünkü Dikili beni tamamıyla özgür kılan ya da hissettiren tek yer. Tahminen bu biraz da beni ders çalışırken gören ve her gördüğünde ‘’Tatilde ders mi çalışılırmış?’’diyen dedem sayesinde. Ama şunu biliyorum ki beni ders başında her gördüğünde içinden aferin diyor. Umarım yazlığımızın olduğu Kabakum Köyü hiç kentleşmez çünkü günden güne ölen komşuluk ilişkilerinin tam göbeğinde yaşıyor. Teknoloji samimi dostluk ve komşuluk ilişkilerini bizden aldıkça benliğimizi kaybediyor ve dostluğun kıymetini dostluk ölünce anlıyoruz. Maalesef buna mani olamıyoruz. Yağmur ACER 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

DÜNDEN BUGÜNE SOKAĞIM Benim sokağım… Dört yaşındayken ilk defa gördüğüm, büyülendiğim sokağım. Sekiz yıl önce, balkondan Torosları görebildiğimiz bu beton yığını, benim için bir kaleydi. Otoparkta arkadaşlarımla bir araya gelip top oynardık. Saklambaç ve körebe de eksik olmuyordu. Öyle güzel günler geçirmiştim ki eski evimizi unutmuştum. Oysaki eski evimiz sahilin karşısında güzel bir apartmandı. Yine bir beton yığınıydı ama güzeldi. Sahile gidip oyunlar oynuyordum. Futbol oynarken topu komşu camlarına vurmuşluğum az değildi. Topu patlattığımız da oluyordu. Çok mutlu yıllar geçirmiştim. Yağmur yağarken, girişin önünde saklanıyorduk. Yağmur dindiğinde ise saklambaçta arabaların arkası vazgeçilmez yerler oluyordu bize. Çok eğleniyorduk. Sanırım beş yıl önceydi, etrafa evler yapmaya başladılar. Dağlar artık gözükmüyordu. Oyunlarımız için yerler yoktu, otoparkta sadece arabalar vardı. Arka taraftaki portakal bahçesi sökülmüştü. Her tarafta çimento, beton... Muhterem görüntü, yerini tiksintiye bıraktı. Artık hiç kimse bahçeye çıkmıyordu, birbirini tanımıyordu. Mutluluk yalnızlığa dönüşmüştü. Mutlu mutlu oynayacağımıza, üzgün üzgün oturuyorduk dört duvarla sarılı hapishanemizde. Geçen hafta arkadaşlarım yine bahçeye çıkıp eskisi gibi olmayı denediler. Başaramadılar. Ama denedik. İnşallah belediye bir şey yapar ve eski günlere döneriz. Belediye, mahalleyi güzelleştireceğiz dedi ve çalışmalar yaptı. Yeri kazdılar, borular ördüler. Artık yolumuz girintili çıkıntılı, sarsıntılı bir yol. Apartmanlar yaparak sosyalliği arttıracağız dediler, asosyalleştirdiler. Dükkân yapmaya kalkıştılar, batırdılar. Artık eski, güzel Merkez Mahallesi değil, sessiz, sıkıcı ve üzgün Merkez Mahallesi var. Her şey eskide kaldı. Umut Sidar POLAT 6A 146


YAŞAM VEREN SOKAK Odamdaki pencereden, perdemin aralığından baktığımda bilirim ki yaşıyorum. Çünkü sokağımı izliyorum, insanların yaşamlarının belki çok önemsiz karelerine şahitlik ediyorum o an. Kimi kızgın kimi üzgün kimiyse mutlu birbirinden farklı yüzlerle taçlandırıyorum sokağımı. Kimsenin sahiplenmek istemeyeceği, çoğuna göre çirkin sokağımı sahipleniyorum. Yaşadığımı, sokağımla anlıyorum ben. Okuldan dönerken servisin battığı çamurları izliyorum. Şikayet etmiyorum sokağımı, benim için tüm sokaklardan daha anlamlı. Sokağımın kalbi her zaman atıyor. İş makineleri, inşaatlar, yeni asfaltlanmış, zaman zaman çöken yolumun kalbi atıyor. Bahar aylarında usulca burnuna limon çiçekleri kokusu gelir bu sokakta. Nasıl sevilmez ki anılarını kucaklayan bir sokak? Kahkahalarına tanık olmuş, seninle ağlamış, seninle gülmüş sokak nasıl sevilmez? Çok fazla anlam var aslında sokağımda. Öncelikle paylaşamıyorum sokağımı, zaten yaşayanların çoğunu tanımıyorum bile. İkinci olarak bu sokak beni mutlu ediyor, yaşayanları görmesem de, iki yanı mis kokulu çiçeklerle donatılmış olmasa da, “evim burası” dedirtiyor bana. Arka tarlayı izlemek bile mutluluk benim için. Rüzgarın seradaki naylonu okşayışı tebessüm etmeme neden oluyor. En önemlisi ise anılarım. Servisten inince kuzenimin boynuna atlayışlarım, yağmurda dedemin üşenmeden aşağı gelip bana şemsiye tutuşları, anneannem yürüyüşe giderken el sallayışlarım, zorla da olsa kedimi arkadaki tarlada gezdirişlerim… Hepsini kucaklıyor sokağım, yükünden rahatsız olmadan, mızmızlanmadan, yakınmadan bunca anıya en misafirperver haliyle ev sahipliği yapıyor. Benim her halimi de biliyor aslında. Arabanın içinde yaşadıklarımı gizlice gözetliyor belki de,

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

kim bilir? Gelen geçeni izlerken bana göz kırpıyor bazen. Her saniyemde yaşatıyor beni, herkes unutsa herkes üzse de o kucaklıyor, saçlarımı okşuyor. Her şeyden kaçıp sığınıyorum ona. Dünyadan sıkılsam bile ondan vazgeçemiyorum. Bir anne benim sokağım. Ağladığımda güneşi en parlak haline getirip beni gülümseten bir anne. Herkesten, her şeyden farklı her anımda. Penceremden baktığımdaki mutluluk benim sokağım. Sude TOROS 6A

147


UZUN SOKAK Uzun Sokak, anneannemin oturduğu sokaktır. Küçükken hep giderdim o sokağa. Sokakta en fazla beş katlı apartmanlar var, her apartmanın önünde kendisine özel minik bir bahçe olur. Ben çok severdim o minik bahçeyi. Anneannem bahçeye güller ekerdi. Güller solmadan önce koparırdık. Gülleri kopardıktan sonra vazoya koyardık. Anneannem bana koparttırmazdı. Elime diken batmasından korkardı. Sokakta en önemli şey komşuluk ilişkileridir. Birbirini tanımayan yoktur sokakta. Komşuda pişen anneannemlere düşer, anneannemde pişen de komşuya düşer. Bazen sokakta kaldırım kenarına oturup sohbet ederler. Sokakta apartmanlar karşı karşıya, bir seslensen hemen duyar seni karşı apartmandaki. Anneannem de güneş ışığı balkona vurunca elinde kahvesiyle çıkar balkona, karşı apartmandakilerle konuşurdu. Uzun Sokak’ın seyyar satıcıları gelir birde. O gür ve bana göre tuhaf sesleriyle bir bağırınca bütün sokak ayağa kalkar. Ben dediklerinden bir şey anlamam, tuhaf bağırırlar çünkü. Bir kelimeyi değiştirebildikleri kadar değiştirirler. Kedilerini de severim Uzun Sokak’ın. Her yerde kedi, bir de kendileri yetmezmiş gibi yavruları çıkar başımıza. Anneannemlere asmalardan tırmanırlar yaramazlar, anneannem de balkondan kedi kovalar. Eve tırmansalar bile acır anneannem. Onlar için bir tas su ile bir tas yemek koyar apartmanın girişine. Genellikle balkona çıkanlar pek çıkmaz artık. Belki iki üç kişi... Ayda yılda bir birbirlerinin evlerine gider komşular, bir de yolda birbirlerini görürse selamlaşırlar. Yine de hayatımda gördüğüm en sıcak ve güzel sokaktır Uzun Sokak her şeyi ile…. Tutku YILDIRIM 6A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

148


DENEYEMİYORUM Deneme,bir kişinin bir konu hakkındaki düşünceleridir. Samimi bir dille yazılır.Kişinin fikirlerini kağıda dökmesinin adıdır.Üç paragrafta yazılır. Bunları çoğumuz biliyoruz ama denemenin taslağı kadar konusu da önemlidir.Konusun ne ile ilgili olacağını belirlemek için çok uğraşmak hatta saatlerce düşünmek gerekebilir. Deneme yazarken düşünceyi geliştirme yollarına başvurulabilir.Örneklendirme,sayısal verilerden yararlanma, tanımlama bunlardan birkaçıdır.Ancak bu düşünceyi geliştirme yollarıyla konuyu birleştirmek zor olduğu için konuyu örneklendirme, tartışma gibi düşünceyi geliştirme yollarına uygun seçmek gerekir.Konuyu neye göre seçeceğimiz de önemlidir. Mesela gündemdeki olaylar bize bu konuda yardımcı olabilir eğer eleştirel yazacaksak.Ya da sonbahar, ilkbahar gibi mevsimsel olayla da bize konu seçmemizde yardımcı olabilir. Betimleyici anlatım yazısı yazarken coğrafi özelliklerle ilgili olan olaylar ve durumlar bize yardımcı olabilir. Konuyu seçtikten sonra da her şey bitmiyor, düşünceyi geliştirme yollarını kullanmak için de çeşitli kültürel bilgilere sahip olmak gerekiyor ya da üşengeç olmayıp her şeyi araştırmak gerekiyor, ki ben bunların hiç birini yapmıyorum. Atakan Yüksel 7A

ÇÖLLER Parmağınıza bakın, üstündeki çizgiler sizce de kumların desenine benzemiyor mu? Ve bakınca aklınıza kurak çöller gelmiyor mu? Aslında her çöl kurak değildir ne de olsa kutuplar da çöldür. Çöldeki çizgiler fark ettiyseniz bir yöne gider: Ağaçlara. Ağaçların köküne doğru kazdığınızda küçük bir su birikintisiyle karşılaşırsınız, işte çölde böyle soğuk su bulursunuz. Çöller anlatıldığı kadar sıcak değildir çünkü geceleri sıfırın altına düşer ve sabah 10’a kadar hava serin olur. Çöllerde develer ile ulaşım sağlanır çünkü develer çöldeki en dayanıklı hayvanlardandır. Develer çölde en yakın dostunuzdur. Çünkü develer herhangi bir nedenle ölünce karnını kesip içine girerek soğuk ya da sıcaktan korunabilirsiniz. Bu gibi nedenler yüzünden çöller hiç ölümcül değildir. Aksine size çok rahat yaşam alanı sunar. Alperen AKYOL 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

149


BAĞIMLILIK Ölürken ne yapmak istersiniz deseler en sevdiğim şarkıyı son kez dinlemek isterim derim. Bir insanın en sevdiği bir şeyleri vardır hani, belki alışveriş yapmak, belki kitap okumak… Benim en sevdiğim şey ise müzik. Müzik dinlerken başka bir dünyada oluyor insan. Tüm sınavları, testleri, kursları, başarısız olma kaygısını unutup kendimi hayallerime ve müziğin ritmine bırakıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Ve o an dünyadaki en huzurlu insan oluyorum. Üzüldüğümde, sevindiğimde ağladığımda, kızdığımda müzik dinlerim. Çoğu zaman uykuya dalarım. Çünkü o kadar rahatım ki müzik dinlerken… Şarkının sözlerinde hüznü bulup şarkıcıyla birlikte hissediyorum o hüznü.

DÜZEN Hayatımız pek çok kavramla kuşatılmıştır. Peki, “düzen” kavramının yeri nedir bu kuşatılmışlık içinde? Düzen aslında düzensizlik de getirir mi? Düzen deyince akla ilk gelen - en azından benim aklıma ilk gelen - belirli bir sırada, belirli bir rutinde dizilmiş eşyalardır. Oysa düzen eşyanın kullanışlı olmamasıdır. Niye bir eşyayı sırf güzel gözükecek diye kullanışsız bir sıraya koyayım ki. Bu düzen demek değil bence, düzenli olmak kullanışlı olmak değil midir? İşte burada düzen düzensizlik getirir. Mesela düzenliyim diyen biri estetik açıdan düzenini belirtebilir ama benim söylemeye çalıştığım kullanışlılık açısından düzendir. O bireyin işine yaraması açısından olan düzendir. Mevcut düzen kullanılamıyorsa bu düzensizlik değil midir? Başarılı bir insanın düzenli olması zihnen düzenli olması olabilir bence. Deniz KORKMAZ 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

Küçüklükten beri müzik dinlemeyi severim. Bebekken bile uyurken radyoyu açık bırakırmış annem. Çok bağlıyım müziğe. Kitap okurken, uyurken, ders çalışırken, yemek yerken hep dinlerim. Mutluluktur benim için… Müzik bende bir tür bağımlılık. Her şeyim bile denebilir. Kimse benim yanımda yokken müzik var. Korktuğumda bile kulaklığımı takar, müzik dinlemeye başlarım. Biriyle kavga etmişsem müzik dinleyerek uyurum. Kulaklığımı takar takmaz dünyadan gitmiş kendi hayallerime yolculuk yapmaya başlamış olurum. İpekçe KUŞATMAN 7A

150


KISKANÇLIK ÜZERİNE Başı önünde diye tabir edilen bir çocuktur,genelde de bir kızdır karşılaştığım. İnsanlarla konuşmaktan inanılmaz derecede çekinir ki bu insan kız ise erkeklerle konuşmaz erkek ise kızlarla… Fakat yaşamın gerektirdiği önemli bir husustur konuşmak, işte tam olarak da bu nedenle bulunduğu ortamdakilerle konuşmak zorunda kalınır bu durum genelde iş(duyumlarıma göre)/okul ortamında mecbur bırakır insanı. Konuşur ama yüzüne bakmaz gözlerini kaçırır,avuçları titrer/terler. Tokalaşmak? asla ama yaratılışta var, konuşma özelliği bize bahşedilmiş ve bunu kullanmadan yapamadığımız için bahsi geçen kişi de muhabbeti artırmaya,o terli ellere dokunmaya başlar içinde hala tereddüt olmasına rağmen. Bu samimiyetin artmasıyla birlikte ruhsal bir çöküntü gösterir kendini onu rahatsız eden bir şey vardır, kıskanan bir şey. (bkz: http://blog.milliyet.com.tr/kiskanclikuzerine/Blog/?BlogNo=259618) Mehmet Can ÇETİN 7A

NE SAKIZMIŞ! İngiltere’nin tecrübeli teknik direktörü Sir Alex Ferguson emekli olmuş. Hakkını verelim, gerçekten bu işte çok iyi. Birden haberlerde bir şey görüyorum. “Alex Ferguson’un son maçında çiğnediği sakız satışa sunuldu.” Hayatımda hiç anlayamadığım bir şeydir bu. Ünlü olmayınca hiç kimse sizi takmıyor bile. Ama bu adam gibi biri olun, sakızınız bile satılıyor. Fiyatı da 500 dolar gibi bir şeydi sanırım. Aslında hakkını vermek lazım. Alex Ferguson kim bilir kaç penny harcamıştır o bir sakız için(!) Hayır, hadi onu geçtim, o sakızı alma nedeni ne olabilir insanın? Kutusundan çıkarıp (Evet, kutuya bile koydular.) çiğneyecek misin? Ya da o sakızın Alex Ferguson’un olduğunu nerden bileceksin? Ben de çıkarırım o zaman, yediğim kaşığı “Bu bilmem kimin kaşığı” diye yuttururum! Sinirim Alex Ferguson’a değil. Ama Allah aşkına yutmayın böyle sakızları(!) Cebinize yazık, size yazık. Kutay KOKULU 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

151


İÇİMİZDEKİ ÇOCUK ‘’Ay bu ne kızım, çocuk musun sen? Kazık kadar oldun ne oyuncağı? Ne gereksizsin evladım, git dersine çalış…’’ İşte, bazı yetişkinlerin olgunluklarını gösterme çabaları. Onlara kalsa çizgi film izleyen her yetişkin anaokuluna yazılmalı! Bizler ikilemlerle büyüyen canlılarız. Küçükler yetişkinlere imrenirken yetişkinler de çocukluklarını yaşama arzusuyla doludurlar. Zamanla büyüyenler çocuklukla olan bağlarını koparırlar, ikilemler de bitmiş olur. Çünkü bu olgunluk merakımız içimizdeki çocuğun katili olmuştur. Bize göre, olgunluk ve çocukluk aynı anda olmaz, olmamalıdır. Bu aslında genel bir yargı değil. Ülkemizde böyle diyebiliriz. Gelişmiş ülkelerde animasyon okuyan, oyuncak tasarımı yapan, bunların okullarına girmek için ne kadar ter döken olgun insan var. İçinde bir çocuğu, dışında bir yetişkini temsil ediyorlar. Gelişimin beraberinde getirdiği kişilik savaşında ateşkes sağlamayı başarmışlar… Bizde bırakın animasyon okumayı, oyuncakçının içinde bile gönül rahatlığıyla dolaşamıyoruz! Etrafımızdakilerin bakışları olgunluğumuza bir hakaret gibi algılanıyor, rencide bile olduğumuz oluyor, neden böyle bir çocukluk düşmanlığı var acaba? Büyümek bir marifet değil, herkes istese de istemese de büyür, ama çocukluk inatçıdır, ya ilgilenirsin ya da yok edersin. Ben bir katil olmak istemiyorum! Nilsu DURAN 7A

YENİ YILA GİRERKEN Yeni yıla girerken yeni bir başlangıç yapacağına inanır çoğu insan. Yeni bir yıl, yeni bir başlangıç ise bu düşünceye ışık tutar. Oysa bir türlü anlamıyoruz. Yeni bir yılın hiçbir şeyi götürdüğü yok. Kafamızda oluşturduğumuz senaryolardan birkaç tanesi sadece… Bir evde toplanır bütün aile. Masada tombala kartları hazır. Maskeler, şapkalar alınmış, kırmızı elbiseler giyilmiş. Tek bir eksik var o da Noel Baba’nın getireceğine inandığımız hediyeler… Belki de Noel Baba’nın gelip, onları selamlayacağına inanan çocuklar olmasa yılbaşı yılbaşı olmayacak. Bir taraftan da yeni yılın gelmesini bekleyen çam ağaçlarındaki süsler. Peki, bunlar yeni yılın güzel geçmesi için yeterli mi? Bence hiç değil.”Seneye görüşürüz” esprisini saymazsak tabi. Geri sayım başlıyor ve yaşadığımız kötü olaylar vakumlanıyor. En azından inanıyoruz. Yeni yılın ilk sabahı işine giden yetişkinler aslında eski yılın son gününden bir farkı olmadığını görüyorlar. Hiçbir şey değişmemiş. Milli piyango da tutmamış. Herkesin aklında tek cümle “Neyse seneye artık”.İşte bu da hepimizin bir kere yaşayacağı tecrübeler, mutlu olmaya çalışma gayretleri. Yeni yıla tek mutlu girenler ise oyuncaklarına kavuşmuş, Noel Baba’ya teşekkür eden çocuklar. Büyüdüğünde gerçek olmadığını anlayacağı bir inanışa teşekkür… En azından mutluyuz, olmazsa seneye olur nasıl olsa… Melis VURAL 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

152


ÇILGIN CAPS’LER Şu günlerde CAPS yapmak çok moda. CAPS dediğimiz şey herhangi birinin fotoğrafını çekip, altına çeşitli yazılar yazmaktır. Ben de CAPS yapmayı çok severim. Genelde komik olur. Mesela daha dün kızıl saçlı, kilolu, sürekli kırmızı etek giyen, pembe ve kırmızı stabilo kullanan birine yaptım. İnanın bana, çok komik oldu! Ama bunu bir tehdit vb. olarak kullanmayın, çünkü hiç inandırıcı olmaz. Az önce tanıttığım kişiye “Çaktırmayın, tüm Stabilo’ları yedim.” CAPS’ ini yaptım. Bence CAPS yapmanın hiç de eleştirilecek ve kötü bir tarafı yok. Tabii eğer CAPS yaptığınız kişi, yaptığınız CAPS’i ciddiye almazsa. Yoksa aranız bozulabilir ve bu da sizin için kötü olur. Hatta haberlerde okumuştum, bir pazarcı Eminem tişörtünün altına “Eminem’e gel!” diye CAPS yapmış, annesinin adı Emine olan biri o pazarcıyı dövmüş... İşte CAPS yapmanın böyle kötü yanları da var. Ama dediğim gibi CAPS’ler dehşet içerikli şeyler değil, eğlenceli ve komik şeylerdir. CAPS’in kimselere bir zararı olmaz. Fakat küfürlü olan CAPS’ler bazen biraz da olsa sıkıntı yaşatabilir. Fakat işin ilginç tarafı, insanlar genelde küfürlü CAPS’leri severler. Onlara bu türler daha komik gelir. Aslında ne yalan söyleyeyim, bana da bazen komik gelmiyor değil. Neyse, sonuç olarak size şunu söyleyeyim ki, CAPS’lerden zarar gelmez…(tabii doğru kullandıkça) Sedef ŞAYAN 7A

OYUNLAR Her zaman eğlenceli bulmuşuzdur bilgisayar oyunlarını. Ama kendimizi oyunlara kaptırırken onun zararlarını görebiliyor muyuz? Bazı oyunlar bize ilk başta sıkıcı gelir ama sonra oyunu öğrendiğimiz zaman bu oyunlara kendimizi fazla kaptırırız. Bütün dikkatimizi oyuna verdiğimizde eski yaptığımız aktiviteleri unuturuz, hatta konuşmayı, yürümeyi ve yemeyi de unuturuz. Bunun nedeni beynimizin tek bir aktiviteye yönelmesidir. Bazı hücreler o oyun içindir. Ama öbür hücreler çalışmadığı için beyin çalışmayan hücreleri yok eder. Çünkü biz sadece o aktiviteye yöneliriz. Oyunların insanlara başka olumsuz etkisi de var. Gerçek dışı öğeler öyle usta kurgulanmış ki bir müddet sonra gerçekle hayali ayırt edemez oluyoruz. Zihni besleyip hayal gücünü artıran oyunlar sokakta oynananlar, bilgisayar balında oynananlar değil. Onur AKKAYA 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

153


SEVDİKLERİM, SEVMEDİKLERİM En sevdiğim filmi izlerken film bitmesin diyorum ama her zamanki gibi erken ve mutlu sonla bitiyor. Güzel bir filmin erken bitmesi izleyiciyi hem mutlu hem de mutsuz edebilir, bu da izleyiciye bağlıdır. Ben ise bir filmi beğendim mi tekrar tekrar izleyesim geliyor ve mutlu oluyorum. Sevdiğim filmleri izlerken ne olacağını bilmek güzel oluyor… Hoşlanmadığım şeylerin başında ise “kötü anlar” geliyor. Kötü bir an yaşasanız onun tekrarı olsun istemiyorsunuz. Ama yaşadığımız dünya bir masal âlemi değil. Her şeyiyle gerçek. Kötü anların birkaç kez üst üste yaşanması ise bu hayatın gerçeklerinden… EDA DİNAR 7A

BASKILAR Hayatta en sıkıcı sözler annelerimizin veya babalarımızın ben senin yaşındayken…” diye başlayan sözleridir. Ben bu sözleri duyunca hemen odama gitmek isterim. Tabi öyle bir şansım yoktur. Bu sözleri söyleyen benim ailemde tek bir kişi var. O da annem. Annem her zaman benim iyiliğimi istemiştir. Ama bazen benim üstümde o kadar çok baskı uygular ki artık bıktığımı düşünüyorum. Annem “Ben senin yaşındayken her zaman başarılı bir öğrenciydim. Ben senin yaşındayken notlarım hep yüksekti.”gibi tümceleri çok sık kurar. Ama bana en dokunan ben senin yaşındayken notlarım hep yüksekti lafı olur. Nedeni ise benim notlarımın düşük olması ve annemin bunu bir baskı aracı haline getirmesidir. Beni anlamaz. Her zaman notlarımın düşük olmasının sebebinin çalışmamaya bağlar. Tamam. Belki çok çalışmıyorum ama nedeni annemin baskısı. Annem bana baskı yapmasa ya da beni çalışmaya zorlamasa ben kendi isteğim ile de çalışabilirim ama bunu anlamıyor. Annem gerçekten benim başarılı olmamı istiyor. Onu anlayabiliyorum. Çünkü ben de başaralı olmak istiyorum. Ama bir sorun var; bu sorun da baskılar. Sera TARHÜK 7A

SONBAHAR Rüzgâr yaprağı yerinden sökerken insanlar evden çıkmıyor. Haydutlar ve kovboylar geziyor sanki sokaklarda. Cam şişeler yere düşüp ses çıkartıyorlar. Sonbaharda ağaçlar tüysüz tavuklara benziyor… Yağmur da acımasızca ıslatıyor onları. Serhat DOĞAN 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

154


YAZ Öğrencilerin en çok sevdiği mevsim. Yazı hatırlayın, ne yaptığınızı, sabah kalkıp sıcaktan bulanıp masmavi denize girdiğinizi… Girdiğinizde içiniz ürperir ama alışırsınız. Sonra çıkar ve güneşin altında kurulanırsınız. Yazı bu yüzden seversiniz. Hep dışarıda olup eve gitmezsiniz. Dondurmayı yerken erimesin diye çok çabalarsınız. Ne güzeldir yaz ne güzeldir. Hele de harçlık varsa ceplerde.O günler dondurmanın keyfi başka güzel olur. İçimizde bir rahatlık; özgür olmanın rahatlığı… Benim için yazın başka bir keyfi de bisiklet sürmektir. Pedal çevirmekten tere batınca havuza girmek ferahlamaktır. Ve akrabalara ayrılan bol vakittir. Belki birçoğu ile fikirleriniz uyuşmaz belki de sevmezsiniz. Ama aylardın görmediğin bir akrabayı görmek de hoş bir sürpriz olmaz mı? Yaz sürpriz demek değil mi zaten? Yiğit YÜCEL 7A

ALIŞVERİŞ Alışveriş… Beni rahatlatan tek şey. Hele de yanımda arkadaşlarım varsa eğlencenin dibine vururuz. Aslında bir programa bağlı değilizdir. Sadece gidilecek saate ve buluşulacak yere uyarız. İstersek ilk önce oturur sonra alışveriş yaparız ama yok istemezsek tam tersi. En zevklisi de gezerken dedikodu yapmaktır. Bir sürü şey öğreniriz. Sonra bir de kafenin birinde oturduk mu başlarız gülmeye, ağlamaya, anlatmaya. Her şeyimizi konuşur rahatlarız. Bunlar sizin de hoşunuza gitmez mi? Kızlar! Kimi kandırıyorsunuz? Neredeyse hepiniz alışverişe benim gibi hastasınız. Çoğu zaman para sıkıntısı çektiğim doğrudur. Sonuçta Bay Hilton’un kızı değilim ben de. Bir de alışveriş sonrası sinema keyfi vardır. Çoğu zaman komedi filmleri seçilir ve burada alışverişimiz tamamlanmış olur. Tek kalan evde annenin yarattığı stresi atlatmaktır. Ya beğenmez ise? Sonra her şeyi teker teker inceler, yorum yapar, fikirlerini söyler. Mutlaka bir deneme faslı vardır. Denenen tüm kıyafetler sırasıyla babaya gösterilir. Hem onayı alınır hem de fikirleri. Tam bitti derken annemiz odadan çıkar ve “Ee kızım, bu kıyafetleri hangi ayakkabınla giyeceksin?” demez mi… Otur bir saat onu düşün. O da bitti mi sona katlayıp dolaba yerleştirme. Askı bul, yer bul, düzgün koy, kırıştırma ve SON! ! Hayırlı olsun… Sude GÖKÇEL 7A

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

155


BİR YOLCULUK HİKÂYESİ 2009 yılında normal bir haftaydı. Tek fark o hafta ablamın üniversiteye gidiyor olmasıydı. O haftanın başında okula gittiğimde unuturum diye düşünsem bile unutamadım, ablam gidiyordu. Ablamla çok kavga ederdik. Küçük olduğum için genelde hep ben susardım. Sürekli benimle dalga geçip, laf atardı ama ben onu yine de sevmiştim. Fakat o gidiyordu. O hafta çok çabuk geçti. Sanki günler bir saniyede bitiverdi. Sadece o gün kalmıştı artık, o pazar. Ablam pazar günü gidiyordu. Öğleden sonra. İşte en garip pazar kahvaltısını o zaman yaşadım. Sabah aile olarak ifadesiz bir şekilde kalktık. Belki hepimizin söyleyecek çok şeyi vardı ama hepimiz susuyorduk. Bekli de düşüncelerimizle karşı karşıya gelmektense susmak bize daha kolay geliyordu. En sonunda annem ilk konuşan oldu. Ama tek söylediği “ Yemek hazır.” oldu. İlk önce babam her zaman oturduğu koltuğundan yavaşça doğrularak gerinirmişçesine ayağa kalkıp masaya doğru yürümeye başladı. Daha sonra ben içine gömüldüğüm koltuktan usulca kalkıp masaya geçtim. Annem her zamanki gibi bize servis yapmaya hazır, mutfakta masa başında bekliyordu. Ablam masaya gelmemiş olsa bile kimsenin onu tekrar çağırmaya gücü yoktu. Annem tek tek tabakları alıp doldurmaya başladı ki ablam kapıdan içeri girdi. O da konuşmuyordu. Annem yemekleri servis ederken ablam da usulca masaya oturdu. Bütün aile sessizdik. Herkes yemeğini bekli de uçağı kaçırır veya vazgeçer gitmez umuduyla yavaşça yiyordu. Hepimiz bıkkın gözlerle ablamı izliyorduk, o ise sadece gitmeyi düşünüyordu… Ayda ACAR 7B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

ALTIN KADAR DEĞERLİ KİTAPLAR Kitaplar teknolojiden çok daha önemlidir. Teknolojiyi savunanlara kesinlikle katılmıyorum. Çünkü teknoloji hayal gücümüzü kısıtlar. Teknoloji bizi kendi istediği yapay dünyaya sokmak ister fakat kitaplarda dünyamızı kendimiz, hayal gücümüzle yaratırız. Kitaplardaki karakterler bizlerden özellikler taşır. Çünkü onları kafamızda tamamen kendimiz kurgularız. Fakat teknolojik kurgular tamamen sahte ve yapaydırlar. Ayrıca teknolojinin bize çoğu kez zararı vardır. Teknolojinin pek çok alanda hayatımızı kolaylaştırdığı inkâr edilemez. Fakat bizlere zarar verecekse hiç kolaylaştırmasın daha iyi. Bir de şimdi internetten kitap okuma siteleri çıkardılar. Onlara çok karşıyım çünkü kitap dediğin keyfini çıkararak okunur. Önce kapağı açılır, koklanır, hissedilir. Bu merasimin ardından okunmaya başlanır. İşte bu yüzden kitap teknolojiyle kıyaslanamayacak kadar iyidir. Beril KAPLANCIK 7B

156


ÖNEMLİ AİLE GELENEĞİ: PAZAR KAHVALTILARI Küçüklüğümün en büyük neşesi pazar kahvaltılarımızdı. Çünkü pazar kahvaltıları bütün aile bireylerini tek bir sofrada birleştirirdi. Burada dertler unutulur ve tatlı sohbetlere dalınılırdı. Pazar sabahı içtiğimiz çay içimizi ısıtırdı. Babam bir yandan keyifle gazetesini okur ve bana okulumla ilgili sorular sorardı. Annem ise içerden tabakları getirip terasımızdaki masaya özenerek yerleştirirdi. Masadaki çiçekler de bize pozitif enerji verir, sofraya renk katardı. Kuşların sesiyle kahvaltı merasimimiz başlardı. Özellikle de bahar aylarındaki kahvaltılarımızın tadının yanından hiçbir şey geçemezdi. Bahçemizdeki çınar ağacı, kuşlar, hafif rüzgârlı bir hava, evimizin deniz manzarası, annemin muhteşem krepleri… İşte benim için huzur buydu. Bence pazar kahvaltıları önemli aile geleneklerinden biridir. En azından ben ve benim ailem için öyle. Yıllar geçmesine rağmen hala her pazar yine aynı masamızda, terasımızda kahvaltımızı yaparız fakat bu sefer eski günlerdir, anılarımızdır masanın gündemi… Billur ARIKAN 7B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

IRKLARDA BARIŞ 1970’lerde Amerika’da siyah ayrımcılığı vardı. O zamanlarda zencilere (siyah insanlara) ayrımcılık yapıyorlardı. Hiçbir beyaz insan zencileri sevmiyor hepsi onları dışlıyordu. Amerika’da zencileri tek bulduklarında dövüyor, onlarla aynı çatı altında bulunmaya dayanamıyorlardı. O zamanlarda bir zenci beyaz insanlardan farklı bir otobüse biniyordu. Aynı zamanda o sıralarda bir zencinin iş bulması çok zordu çünkü zencileri insan yerine koymuyorlardı, onların herhangi bir işi beceremeyeceklerini düşünüyorlardı. O zamanlarda polisler de ırkçıydı, her ne kadar zencilerle aynı dine inansalar da bir beyazın işlediği suçla bir zencinin işlediği suç aynı cezayı almıyordu. Dahası bir zenci bir suç işlemese de polislerin onları hapse atma şansı vardı. Eğer beyazların elinde olsa Adolf Hitler’in Yahudilere yaptığının aynısını yaparlardı. Tabi o zamanlarda tüm beyazlar kötü değildi, ama onlar azınlıkta kalıyorlardı. Zencilere yapılan fiziksel, psikolojik işkenceler ya da dışlamalar artık geride kaldı, ya da bize öyle söylüyorlar ama elbette zamanında Amerikalıların zencileri dışlamaları onların ayıbı bizim değil. Bunun en iyi örneği halen beyaz müzik çaların siyah müzik çalardan daha pahalı olmasıdır. Boran ER 7B

157


TEMBELLİK YAPMA HAKKI Eğer düşünürsek öğrenciler haftada iki gün tatil yaparlar. Hatta tam iki gün bile değil, bunun üzerine sınavlara çalışmak ve ödevler gelir. Öğrenciler en fazla bir gün dinlenebilirler. Hatta bu annelerin dırdırıyla rahat geçmez. Sürekli tehdit, sürekli “ Çalış seni tembel.” Çalıştığınızı söylerseniz “ Ben görmedim.” derler. Çalışsanız yeterli veya iyi çalışmamış olursunuz. Nefes alamazsınız ve en sonunda “Bir sus!” dersiniz ama o size “Bir de annesine laf söylüyor, hem tembel hem terbiyesiz...” der. Çocuk haklarına bununla ilgili bir şey konmalı bence... Tembellik bile yapmadan okula gelirsiniz ve dinlenmeden beş gün çekersiniz. Bazen insanlar acımasız olabiliyor. Deren ÇAKAR 7B

NARENCİYE BAHÇELERİ Her bahçenin kendine has bir kokusu, manzarası ve toprağı vardır. Mersin’in narenciye bahçelerini de gezerken gördüğüm meyveler ve çiçeklerin renklerinin bende uyandırdığı o neşe dolu duyguları hiçbir bahçede hissetmediğimi söylesem abartmış olmam. Narenciye bahçelerinin her mevsim farklı renklere bürünmesi o mekânda bulunan insanların içinde karmaşık bir duygu şekline ve tarifsiz mutluluk kaynağına dönüşür. Mersin’in narenciye bahçelerinde yetişen limon, portakal gibi ürünler sadece renkleriyle değil lezzetleriyle de her zaman sofralarımızın başköşesinde yer alır. Mersin masmavi deniziyle, yemyeşil dağlarıyla en güzel manzaraları içinde barındıran bir şehirken, narenciye bahçeleri de bu güzel yerleşim bölgesini tamamlayan bir gökkuşağına benzer. Bu bahçelerden meyve koparıp o tazelikle hiç yediniz mi? Portakalın, limonun o sulu veya şeker gibi tadı bütün bedeninize yayılır. Mersin insanı için narenciye o kadar önemli ki bu yüzden şehrimizde iki kere narenciye festivali düzenlendi. Narenciyemizin bu güzel tadına bakmak için başka şehirlerden birçok insan Mersin’e akın akın geldiler. Buru YÜCESOY 7B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

158


KAPLUMBAĞA Bir kaplumbağa yürüyor. Sırtında kocaman bir kabuk. Açık gri, çok açık kahverengi. Etrafı pürüzlü koca bir taş biçiminde kocaman bir kabuk… Yavaş yavaş yürüyor bu kaplumbağa… Belki yüz belki iki yüz yıl yaşamış. Güneşli günler görmüş, yağmurlu günler görmüş… Taşlar atmışlar bu kaplumbağaya, kabuğunun içine kaçmış; sonra yavaş yavaş, sonra usul usul çıkarmış kafasını; bir adım bir adım daha… Sesler gelir, gürültüler gelir uzaklardan: “Şu kaplumbağayı ters çevirelim, çaresizlik içinde oynayan ellerini, ayaklarını seyredelim, gülelim.” Çizik çizik buruşuklar içinde boynu; bazen kabuğundan uzatır kafasını, küçücük siyah gözleriyle bakar etrafına. Sonra sert bir ayak sesi, sonra bir gürültü, sonra gürültüler; gene çeker içine kafasını kaplumbağa. Tehlikeli ayak sesleri kaybolmuş… Her ses bir müzik, her ses bir yaşama sevincidir sana göre. Çekinmeden, korkmadan sevmek istersen sevebilir, haykırmak istersen haykırabilirsin. Ve yürüyebilirsin kafanı kabuğundan çıkarıp. Ya kaplumbağalar? Hakan UYANIK 7B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

GERÇEĞİ DAHA GÜZEL Günümüz teknoloji çağı.Her şeyi teknoloji sayesinde elde edebiliyor,istediğimiz şeylere rahatlıkla sahip olabiliyoruz.Teknoloji bana göre oldukça yararlı ve iyi bir şey.İnsanı bazı zorluklardan kurtarıyor,kolaylıklar sağlıyor.Çoğu zaman hayatımızda olumlu ve eğlenceli değişikliklere yol açıyor.Oyunlar oynayıp,sohbet edebiliyoruz.Üstelik günümüzde kitapları teknoloji sayesinde internetten de okuyabiliyoruz.Aslında bu bana o kadar da doğru gelmiyor.Bana göre bir kitabı okurken cidden o kitaba bağlayan şey kokusudur.Kitabın kendine has kokusu bence o kitabı daha iyi anlayıp derinliklerine inmemizi sağlar.Ben her zaman kitabı internetten değil, elimizde kitabı tutarak okuma taraftarı olurum.Çünkü o kendine özgü kokusu insanın içini ayrı bir hisse büründürür.Eminim ki benim gibi bir çok insan daha vardır.Bir kitapta onun kokusuna da önem veren ve bu kokuyu seven.Ama gün geçtikçe hikayeleri, romanları internetten okuyan sayısı artıyor.Bence bir kitabı elinde tutup onu okurken, onun o kokusunu alırken uyuyup kalmak, internetten radyasyonlu bir şekilde okumaktan daha iyidir. Melisa KARAKULLUKCU 7B

159


CENNETTEN BİR KÖŞE Mersin'in narenciye bahçeleri ne kadar güzeldir değil mi? Uzayıp gider, her bölümde farklı bir turunçgil. Bir yerde portakal bir yerde mandalina bir yerde turunç bir yerde limon. Narenciye bahçeleri dolaş dolaş bitmez. Narenciye bahçelerini normal bahçelerden farklı kılan şey ağaçların üstünde sanki insanlar takmış gibi görünen turuncu topçukların olmasıdır ve de en önemlisi o muhteşem kokudur. Bir narenciye bahçesine girince sanki bir koku cennetine girmiş gibi olursunuz, tarifi olmayan bir kokudur bu, özellikle de ilkbaharda. Yolda ilerlerken her bir bölümde koku değişir. Benim en sevdiğim şeylerden biri de o uçsuz bucaksız güzel kokulu ve görünümlü narenciye bahçelerinde doyasıya gezmektir. Bir sürü ağaç vardır. Narenciye ağaçları bize arkadaş olur. Rengârenk kelebekler meyvelerin üzerinde durur. Upuzun çimlerin arasında koşmak kadar güzel bür şey yoktur. Yere yatıp parlak gökyüzünü izlemek en eğlenceli şeydir. Hem de gökyüzüne bakarken o güzel turunçgilleri görünce eğlenceye eğlence katılır. Portakalları avcunuzun içine aldığınızda bir mutluluk dolar içinize. Birde narenciye kokusu ile toprak kokusu karışırsa anlarız ki burası cennetten bir parça! O toprağa ayak basınca tüm kötü hisler uçup gider birden. Sadece insanlar değil hayvanlar da çok sever bu bahçeleri. Kediler, köpekler, kuşlar hatta böcekler bile buradan ayrılamaz. Kuşların küçük mideleri narenciye parçaları ile dolar. Yağmur yağdıktan sonra o güzel turunçgillerin üzerinde minik damlacıklar oluşur. Bu manzara o kadar güzeldir ki gözlerinizi alamazsınız. Fotoğrafçılar bu manzarayı çekmek için özellikle gelir. Hem de o kadar güzel kokar ki sanki doğal bir parfüm sıkmışsınız havaya. Turistler bile onca yolu bu güzel bahçeleri görmek, bu güzel kokuları doyasıya içine çekmek için gelir. İpek VARLIK 7B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

BİZİM BAHÇELERİMİZ Mersin Türkiye’nin en sıcak şehirlerinden biridir. Bu şehirde diğer şehirlerde olduğu gibi birçok ticaretle uğraşılmaktadır. Bunların bazıları bakliyat, nakliyat, narenciye… Narenciye bunların en önemlilerinden biridir çünkü Mersin narenciyenin önemli olduğu Akdeniz şehirlerinden biridir. Bu kavurucu sıcakların olduğu, insanları sıcaktan bunaltan şehir en güzel meyvelerinin yetiştirildiği narenciye bahçelerine sahiptir. Mersin insanlarının birçoğu narenciye ile uğraşmaktadır. Narenciye bahçelerinde bu insanlar en güzel meyveleri üreterek hem ülkemizin diğer şehirlerine hem de diğer ülkelere ithalat etmektedir. Narenciye bahçelerinin Mersin’de bulunması Mersin’i zenginleştirmektedir. Mersin’de her yıl bu narenciye bahçelerinden toplanan meyvelerle Narenciye Festivalleri kutlanmaktadır. Bu festivallerde bu bahçelerden toplanan meyvelerle değişik hayvan figürleri yapılarak sahil kenarına konularak görsel bir şölen meydana gelmektedir. Narenciye bahçelerinin ülkemizde bulunması bizim kültürümüzü zenginleştirmiştir. Nihat FETTAHOĞLU 7B

160


SICAK BELDELER… Çöller denince akıla ilk gelen şey kaktüs, sıcak ve kumdur. Ama aslında çöl bunlardan ibaret değildir. Akşam buz gibi olur çöller, kum fırtınası meydana gelir ama sabahları sıcaktan kavruluruz. Orada hayat bizim hayatımız gibi değil. Üşüyünce, terleyince klima açmazlar. Hiç adil görünmüyor değil mi? Orada insanlar sıcaktan pişerken biz terler terlemez klimayı açıyoruz. Çöllerde ki kum ateş gibi sıcaktır, kaktüsleri iğneden sivridir ve ocak ayında soğuk fırtınalı akşamları vardır. Bu kriterler ile çölde yaşam çok zordur. Ama eğlenceli olabilir. O ateş gibi kumlardan koşmak tam adrenalin seven insanlara göre. Şartlar ne kadar güç olursa olsun orayı eğlenceli kılmak da bizim elimizde. Şimal İZOL 7B DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR Çöl deyince çoğu insanın aklına uçsuz bucaksız bir kum denizi ve aşırı sıcak gelir. Fakat çöller illa çok sıcak olacak diye bir şey yok. Mesela çöllerin sıcaklığı güneş batınca -400C ‘ye kadar düşer. Çöllerdeki bitki çeşitliliği çok ama çok azdır. Sadece çöllerdeki cennet olarak bilinen vahalarda bitki çeşitliliği vardır. Onların dışında çöllerdeki temel bitki –yani en sık rastlanan bitki – kaktüstür. Bu bitkiler içi su dolu dikenli kovalara benzer. Çoğu kişi bu suyun içilebildiğini sanar. Fakat bilinenin aksine kaktüslerin içindeki su zehirlidir. Çöllerde boyu yirmi metreye ulaşan ve kumlarda oluşan değişik şekillere sahip kum tepeleri vardır. Bunlar çöl rüzgarlarıyla daima şekil değiştirir. Kâh bir üçgen, kâh bir tünel, kâh bir dağ olurlar. Yalkın ÇIRAK 7B

© ODTÜ G.V. Özel Mersin İlköğretim Okulu

161


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.