Karınca Sayı 10

Page 1

Haziran 2012 SAYI 10

ODTÜ G.V. ÖZEL MERSİN İLKÖĞRETİM OKULU KÜLTÜR YAYINI


İÇİNDEKİLER Minik Yürekler Yaratıcı Eller 3 Dünya’dan Mektup Var 9 Öykülerimiz 12 Yazıyorum 14 Kitap Kapağı 15 19 Mayıs’tan 23 Nisan’a 16 Hava Kararıp Gece Olduğunda 25 Anneme Mektup 26 Şiirlerim Yazılarım 27 Yer, Kişi ve Eylem Hikayelerimiz 35 6 Yaşın Resimlerinden Etkilendim 40 Çevremiz ve Biz 46 Suya Neler Oldu 51 Hayvanları Seviyoruz 56 Daha Az Tüketim İçin Her Güne Bir Fikir 58 Suyu Korumak 61 Tarihte Yaşanan İlginç Olaylar 64 Bilmeyi Reddetmek - Itzhak PERLMAN 67 Sudan Mesajlar 69 Yelken 71 Hayattan Notlar 73 Esrarengiz Öyküler 85 Bize Göre Burçlar 96


MİNİK YÜREKLER YARATICI ELLER

Beren Ege BAYRAM 5 Yaş

Alp UYSAL 5 Yaş

Berkay ATASOY 5 Yaş

Canan ERGİN 5 Yaş

Elif KÖRKÜN 5 Yaş

Ela UÇAR 5 Yaş

3


Esma UZUN 5 Yaş

Eren Can SOYAL 5 Yaş

Furkan IŞIKTAN 5 Yaş

Mehmet Can SAÇAR 5 Yaş

Meryem NAZAL 5 Yaş

Onur DEVRİLEN 5 Yaş

4


Yiğit SERT 5 Yaş

Soydan ACAT 5 Yaş

5

Seramik Çalışmalarımız


Alp ALPAR 6 Yaş

Azra SARI 6 Yaş

Boran AKDOĞAN 6 Yaş

Defne ÇOLAK 6 Yaş

Deniz GÖKAYAZ 6 Yaş

Dilara DİNAR 6 Yaş

6


Çınar CAN 6 Yaş

Demir GÜLER 6 Yaş

Demir HOCAOĞLU 6 Yaş

Derin KURTULUŞ 6 Yaş

Ece AYTAN 6 Yaş

İnsu SAĞLAM 6 Yaş

Kemal ERGİN 6 Yaş

Mert KAYA 6 Yaş

7


Osman NAZAL 6 Yaş

Sara MAKKİ 6 Yaş

Öykü Gizem KÜSMÜŞ 6 Yaş

Umut BAKIR 6 Yaş

Efe Emre ERAY 6 Yaş

Ronya Nehir TÜMTAŞ 6 Yaş 8

Ege KAYHAN 6 Yaş


DÜNYA’DAN MEKTUP VAR SEVGİLİ SAŞA, Uzay çok güzeldi. Uzay taşlarından yaptığımız heykeller sağlam mı? Meteor gördün mü? Dünyamıza gelirken bana uzay makarnası getirir misin? Seni çok özledim. Seninle uzayda gezmek çok eğlenceliydi. Uzayda kar yağıyor mu? Burası çok güneşli. Seninle tekrar görüşmeyi çok istiyorum. Sevgilerle… Sarp Ali SERT 1A

SEVGİLİ NAYLA, Seni çok özledim. Senin yanına gelmek istiyorum. Seni rüyamda gördüm. Senin doğum günün ne zaman olacak? Belki doğum gününe gelemem. Sen de beni özledin mi? Eminim özlemişsindir. Doğum gününe gelebilirsem sana hediye alırım. Sevgilerle… Zeliha Ela DOĞANYİĞİT 1A

SEVGİLİ POLLA, Uzayda seninle birlikte oynamak çok güzeldi. Sen de buraya gel. Birlikte çiçeklerden kolyeler ve bilezikler yapalım. Uzayı çok özlüyorum. Birlikte uzaycılık oynadığımızı hatırlıyor musun? Seni de Dünya’ma beklerim. Seni çok çok özledim. Belki sen buraya gelirsen birlikte yemek yemeye gideriz. Sana oyuncaklarımdan veririm. Sevgilerle… Rebeka KIDEYŞ 1A 9


SEVGİLİ NİKOL, Seni çok özledim. Seninle uzay makarnası yedik, uzay oyunları oynadık. Sen de bizim dünyamıza gel. Sana Barbilerimi göstermek istiyorum ve parka gitmek istiyorum. Sevgilerimle Sude… Sude CANATAR 1B

SEVGİLİ ARKADAŞIM PAMUK, Seni çok özledim. Yine geldiğinde hayvanın Pat Pat’ı besleriz. Uzay kalemleri ile yazı yazar, resim yaparız. Uçarız, dans ederiz. Sen de bana gelince, kedim Sütlaç’ı besleriz. Benim arkadaşlarımla tanıştırırım. Benim eşyalarımı incelersin. Ailemle de tanıştırırım. Hayvanat bahçemizi de görmelisin. Tranbolinde zıplarız. Benim şemsiyemi de görürsün. Saklambaç da oynarız. Sevgiler, Dersu… Dersu KENDİRCİ 1B

SEVGİLİ ALA, Seninle çok mutlu günler geçirdik. Seninle bebek kardeşine bakmıştık. Uzay köftesini çok beğenmiştim. Meteorların üzerinde ne güzel dans etmiştik. Sen çok güzel yemek yapmıştın. El ele oturmuş ne güzel oynamıştık. Sen de benim Dünya’ma gel. Sana çok şey göstereceğim. Burada da çok eğleniriz. Seni çok özledim. Sevgiler İda... İda KENDİRCİ 1B

10


SEVGİLİ BELMA, Seni çok özledim. Keşke yine uzay alışverişi yapsak, birlikte uçsak, resim yapsak, her yeri gezsek, uzay dondurması yesek seninle. Yine birlikte dans etsek. Çok özledim seninle birlikte olmayı. Sen de buraya gel, beraber Forum AVM’ yi gezeriz. Evimde sana lokum ikram ederim. Lütfen gel. Sevgilerimle Dila… Dila SOYLU 1B

SEVGİLİ ALEX, Seni çok özledim. Seninle tranbolinde çok eğlendik. Ağaca tırmandık çok eğlendik. Seninle parka gitmeyi çok istiyorum. Ben de seni Dünya’ya çağırıyorum. Seni Dünya’ya bekliyorum. Sevgiler… Ömer Makki Ömer MAKKİ 1B

11


ÖYKÜLERİMİZ ARKADAŞ OLALIM Bir gün Ahmet ve Ela piknik yapmak istemişler. Piknik yapmak için annelerinden izin almışlar. Hemen hazırlanmaya başlamışlar. Yanlarına hamak ve yiyecek almışlar. Piknik yerine gelmişler. Ela ile Ahmet çok heyecanlıymış. Oyunlar oynamaya başlamışlar. Oyun oynarken Ela ayağını sakatlamış. Ahmet çok üzülmüş. Hemen arkadaşını hastaneye götürmüş. Ela arkadaşına teşekkür etmiş. Çok mutlu yaşamışlar ve bir daha hiç ayrılmamışlar. Anneleri onları yalnız bırakmamış ve hep birlikte pikniğe gitmişler. Yiğitcan YİĞİT 1A

ARKADAŞ Çita ile leopar çok iyi arkadaşmış. Çita ve leopar yemek yemişler. Çita ”Et çok güzel.” demiş. Akşam avlanmışlar. Fil, leoparın ayağını yaralamış. Çita, leopara çok iyi bakmış. Leopar iyileşmiş. Arkadaşlıkları uzun zaman sürmüş. Arkadaşlığın önemini anlamışlar. Ada Berk EREN 1A

SAYILAR ÜLKESİ Bir varmış bir yokmuş. Sayılar Ülkesi’nde bütün sayılar mutlu mutlu yaşarmış. Bütün sayılar sorunlarını Geveze Dört’e söylermiş. Bir gün bir sayı Altı’yı çalıyormuş. Geveze Dört hemen bir toplantı yapmış. Bir, kocaman burnunu çarparak geliyormuş. İki, kuğu gibi gelmiş. Üç, zıplayarak geliyormuş. Dört, hoplayarak gelmiş. Beş, kocaman göbeğini kapıdan zor geçirmiş. Yedi, kollarını bükmek zorunda kalmış. Sekiz, sıkışa sıkışa gelmiş. Dokuz, kıkır kıkır gülerek gelmiş. Bir “Ben daha spor bile yapmadım.” demiş. İki “ Sabah sabah neden geldik? “demiş. Üç “Ne oluyor böyle?” demiş. Beş “Ben daha kahvaltı yapmadım.”demiş. Dokuz, hala gülüyormuş. Yedi, sıkılmış. Sekiz, uykuya dalmış. Geveze Dört, Altı’nın çalındığını söylemiş. Hepsi birden “Aramaya gidelim.” demiş. Toplantıdayken Dokuz’u televizyonda görmüşler. Dokuz’un sırrı ortaya çıkmış. Aslında Dokuz, ters duruyormuş. Dokuz’un sırrı ortaya çıkınca Dokuz çok üzülmüş. Şenol Efe KALE 1A

ARKADAŞLIK GÜZEL BİR ŞEY Arda ile Ceren çok iyi arkadaşlarmış. Bir gün Arda soğuk havada top oynarken üşütmüş ve ateşi çıkmış. Ceren, Arda ile ilgileniyormuş. Arda iyileşmiş. Ceren, Arda ile ilgilenirken Arda’nın hastalığı Ceren’e geçmiş. Bu sefer Arda, Ceren’le ilgilenmiş. Kısa sürede Ceren de iyileşmiş. Tekrar birlikte gezmeye başlamışlar. Yolda giderken, üşütmüş bir köpek görmüşler. Onu eve götürüp beslemişler, iyileştirmişler. Köpek, Arda ve Ceren arkadaş olmuşlar. Köpeğin adını ortak bir karar alıp Pamuk koymuşlar. Polen DOĞAN 1A

12


ŞİRİN İKİ İLE SEVİMLİ ÜÇ Bir varmış bir yokmuş. Sayılar Gezegeni’nde Şirin İki, bahçeye oyun oynamaya çıkmış. Orada Sevimli Üç ile karşılaşmış. Birlikte akşama kadar oyun oynamışlar ve kaybolmuşlar. Anneleri çok üzülmüş. Anneleri hep onları aramışlar. Sabah olunca anneleri onları bulabilmiş. Şirin İki ile Sevimli Üç, bir daha bu saate kadar oyun oynamamaya söz vermişler. Anneleri ile birlikte eve dönmüşler, mutlu mutlu yaşamışlar. Ada KESKİN 1A

KÖY KIZI Bir varmış bir yokmuş. Köy kızı, çilek toplamak için ormana gitmiş. Çilek toplarken Yaramaz Üç ile karşılaşmış. Yaramaz Üç, köy kızını kendi ülkesine götürmek istiyormuş. Köy kızı “Ben çileklerimden ayrılamam. Ben seninle gelirsem çileklerim ölür.” demiş. Köy kızı çok korkmuş. Yaramaz Üç, ısrar etmiş. Köy kızı ”Gelmeyeceğim.” demiş. Yaramaz Üç, çok üzülmüş ve hemen oradan uzaklaşmış. Köy kızı, çileklerini topladıktan sonra çileklerini sulamış ve evine dönmüş. Mete ÖRS 1A

KARİKATÜR Bir gün bir karikatür varmış. O karikatür şekilleri ve sayıları çok severmiş. Bir gün bizim karikatür şekilleri ve sayıları birleştirerek yan yana dizmeye karar vermiş. Birleştirince karşısına çok güzel bir örüntü çıkmış. Ozan ÖZ 1B

TUZAK Bir varmış bir yokmuş. Bir gün biri, Rakamlar Ormanı’na gelmiş. Gelen kişinin ismi Yamaç’mış. İki, Yamaç ile karşılaşmış. İki ve Yamaç, ormanda yürürken Bay On’u görmüşler. Bay On, onları görünce saklanmaya çalışmış. Bay On, onlara kötü bir tuzak hazırlamış. Ne tuzağı biliyor musunuz? Yeri kazmış ve üstünü otlarla kapatmış. Çok kötü bir tuzak hazırlamış. İki ve Yamaç, tuzağa düşmüşler. Bay On gelene kadar tuzaktan kurtulmayı başarmışlar. Hemen koşarak ormandan uzaklaşmışlar. Yamaç ARİN 1A

13


YAZIYORUM

SİHİRLİ ŞEKER İcadımın özellikleri: Sihirli şekerden bir dilek dileyin. Sonra gözünüzü kapayın. Gözünüzü açınca dileğiniz gerçekleşir. Kullanırken nelere dikkat etmeliyiz: Sakın çöpe atma. Su değmemeli. Kırmayın, patlar. İğne batırma, dileğin gerçekleşmez. Sakın yemeyin. Sude RAMAZANOĞLU 1B

OTOMATİK SÜPÜRGE İcadımın özellikleri: Otomatik süpürgeyi yanınıza çağırın. O da sizin her işinizi yapıp yerine gider. Kullanırken nelere dikkat etmeliyiz: Eğer siz onun işini yaparsanız yok olur. Onu yakarsanız Güneş’e doğru gider. Merve ÖRS 1B KURTARICI ÇANTA İcadımın özellikleri: Seni boğulunca ve de depremde kurtarır. Ve de tüm tehlikelerden kurtarır. Kullanırken nelere dikkat etmeliyiz: En az on beş kere çağır. Sakın gereksiz yere çağırma. Çünkü patlar. Mina Göksu ASLAN 1B

AİLEMİZE BİLMECE Çok severim ben onu. Mavi gözlü, sarı saçlı, gözlüklü. Benim tontonumu herkes çok sever. Bilin bakalım kimdir o? Sarp AKAR 1B

14


KİTAP KAPAĞI

Elif evden parka gitti. Taşların altında bir solucan gördü ve çok sevindi. Solucan: “Seninle arkadaş olalım mı?” dedi. Çok eğlenceli şeyler yaptılar. Birlikte oyunlar oynadılar. Akşam olunca Elif ile solucan eve yemek yemeye gittiler. Çok iyi arkadaş oldular. Işıl ALTINTAŞ 1A

Ela evden ormana gitti. Ormandaki taşların altına bakmaya başladı. Bir taşın altında solucan buldu. Solucan ondan kaçtı. Ali bu duruma çok üzüldü. Ali solucanı aramaya başladı ve tekrar buldu. Ali solucanı buldu ve çok mutlu oldu. Faruk Arda TURGUTALP 1A

15


19 MAYIS'TAN 23 NİSAN'A 23 NİSAN 23 Nisan’ da neşe doluyor hep insan. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… Meclis kuruldu. Herkes mutlu oldu. Hep birlikte el ele karşılarız 23 Nisan’ı. Atatürk: “Sizin mutlu olmanızı isterim” dedi. Bugün çocukların oldu. Melisa ÖCAL 1A

ATATÜRK Atatürk çocukları çok sever. Çünkü onlar Türk çocuklarıdır. 23 Nisan onlara armağandır. Çocuklar Atatürk’ü görünce çok mutlu olurlar. Çocuklar bu bayramda çok mutlu olurlar. Arda DEVRİLEN 1B ÇOCUK Ulusal Egemenlik

23 Nisan Çocuk Bayramı. 23 Nisan’da padişahlar kovuldu. 23 Nisan’ın bir özelliği var. 23 Nisan en önemli bayram. 23 Nisan’da ben çok mutlu oluyorum. Mim Ozan TEMAMOĞULLARI 1B

19 MAYIS 1919 Atatürk Selanik’te doğdu. Ata’m 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gitti. Ata’m büyük toplantılar yaptı. Ata’m bizi kurtardı. Irmak DÖNÜŞ 1A

EGEMENLİK Padişahlar kovuldu, Atatürk geldi. Birçok yenilikler yaptı. İnsanlar mutlu oldu. Atatürk 23 Nisan’da meclisi kurdu. Atatürk çocukları çok sevdiği için 23 Nisan’ı Çocuk Bayramı kabul etti. Çocuklar mutlu oldu. Enes İÇEN 1B

ATATÜRK Vatanımıza sahip çıkalım. İstiklal Marşı’nı düzgün okuyalım. Güzel Ata’m seni çok seviyorum. 1919’da Samsun’a geldin. Yurdumuzu kurtardın. Aslı İBİŞ 1A ATATÜRK Atatürk, bizleri düşmanlardan kurtardı. Bizleri çok severdi. Egemenliğimizi kurtardı. Türk çocuklarına bu bayramı hediye etti. Efe Alp GÜLER 1A

16


19 MAYIS GÜNEŞİ 19 Mayıs günü kapıya dayanan düşmanlar sardı yurdu. İnsanların gözü dolu dolu… Artık üzüntüden güneş görünmez, karanlıklarla kaplanmıştı. Sanki güneş ağlıyordu. Ardından beyaz bir melek gibi Karadeniz sularında yüzen bir gemi indi. Bu geminin içinde Mustafa Kemal vardı. Mustafa Kemal’in gelmesiyle tüm halkın içini bir umut sardı. Bu yurt seninle ayaklandı. Sana söz veriyorum Atam, ben de ulusumu yükselteceğim. Teşekkürler Atam! Sizi çok seviyorum. Siz de bu yurdu seviyorsunuz. Bunun için savaştınız, gazi oldunuz! Bir umut var içimde, Bir melek var Samsun’da, Adı Mustafa Kemal! Bir söz verdim kendime; Çalışkan bir yurt vereceğim ülkeme! Sidal KARAYTUĞ 2A

NEŞE Atatürk olmasaydı, Biz özgür olamazdık. Atatürk bizi çok sever. Biz de onu sevelim. Atatürk bizim için çok çalıştı. Artık bütün çocuklar çok mutlu. Bütün çocuklar el ele, Bütün çocuklar kardeş. Deren EZİCİ 1B 19 MAYIS Samsun’a demir attı beyaz bir gemi. Gelmesiyle umutlar saçıldı. O gemiden inen, Türk’ün canı, Türk’ün umudu olan Mustafa Kemal vardı. Geldiği gibi gitmedi, Savaştı… “Ben ölürüm yurdum ölmez” dedi. Orkun ÇIRAK 2A

19 MAYIS Atatürk gelmemişti, Anavatan paramparça. Anadolu mahvolmuştu, Ata’mız geldi!

17

Bu savaşlara bir son verdi. Yurdu sevindirdi. Halkı umutlandırdı. Türk’ün Atatürk’ü oldu. Arın Kaan KURTULUŞ 2A


KARADENİZ KARANLIĞA BOĞULUYOR O gün bir sürü derdimiz vardı, Çaresiz ve fakirdik, ama çok çalıştık. En sonunda savaş açmayı planladık. Ve başardık! Kan döktük ama kurtulduk. Artık fakir değiliz, Bizi kurtaranlara teşekkür ederiz! Defne AKKAYA 2A 23 NİSAN SABAHI Ben uyanınca bir de baktım ki bu gün 23 Nisan’mış. Biraz hüzünlüydüm biraz da mutluydum. Hüzünlüydüm çünkü Ata’mız yanımızda yoktu. Mutluydum çünkü bu gün sahneye çıkıp şarkılar söyleyip danslar yapacaktık. Salona girdiğimde çok heyecanlıydım. Çünkü en önce sahneye çıkıp dört şarkı söyleyecektik. Birinci şarkımız “El Ele Verelim”, ikinci, üçüncü şarkılarımızı da söyledik. En son 23 Nisan şarkımızı söyledik. Çok mutluydum. Çok iyi bir bayram olmuştu. Herkes bizi alkışlamıştı. İşte o zaman çok duygulanmıştım! Nur Nergis SEVİM 2A

23 NİSAN Bugün sanki havada TBMM’nin resimleri vardı. Bunun neden olduğunu herkes biliyordu. Çünkü bugün 23 Nisan’dı. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın günüydü. İçimde heyecan, dışımda mutluluk sahneye çıktığımızda sanki heyecandan şarkıları unutmuştum. Ama şarkı başladığında unutmamıştım. 23 Nisan’da aileler çocuklarına zaman ayırdılar. Çocuklarını üzmediler. Çocukların bayramı kutlu olsun. Barkın ERCENGİZ 2A 23 NİSAN EN SEVDİĞİM GÜN! 23 Nisan neşe getirdi bizlere. Benim bildiğim kadar herkesin sevdiği gün, bugündür. Ben bugün dışarı çıktığımda her yer kırmızı beyazdı. Bayrağımızın rengine basmamak için içeri geri girdim ve dışarıyı izledim. Sonra annem beni yemeğe çağırdı. Ama çok şaşırmıştım. Çünkü masanın her yeri kırmızı beyazdı. Oyun oynarken odamı ya da evimizin her yerini kırmızı beyaz yaptım. Babam eve gelince bana şunu sordu: “Evin her yeri neden kırmızı beyaz?” dedi. Ben de “23 Nisan olduğu için” dedim. Mutlu son! Sami KAPTAN 2A

18


23 NİSAN’A GİDİYORUZ! Bugün ben tedirginlikle uyandım. Burnuma nefis kokular geldi. Mutfağa gidince bir de baktım ki annem bana 23 Nisan çöreği yapmış! Kahvaltı vakti gelince onları yemeye başladık. Yemek bitince annem beni 23 Nisan salonuna götürdü. Salonda şarkılar söylendi, oyunlar oynandı. Oyunlar bitince herkes evine gitti, tabii ki biz de. Eve gelince gece olmuştu. Uyurken 23 Nisan’ı düşünerek uyudum. Yunus Emre SOYAL 2A

23 NİSAN GÜNÜ Bugün sabah eğlene eğlene kalktım. Bugün çok hem de çok heyecanlıydım. Kimse ne kadar heyecanlı olduğumu anlayamaz! Neredeyse heyecandan ölecektim. Ama sonunda servisim geldi. En öne oturdum. Arkadaşım Yiğit Eker’le sohbet etmek için bekliyordum ama o da ne! Arkadaşım Yiğit Eker ailesiyle gelecekti. Ben de çok üzüldüm. Kongre Sarayı’na arkadaşım olmadan gittik. Salona gittiğimde arkadaşımı göremedim, oraya da gelmemişti. Şimdi hatırladım, onlar ailecek bir yere gidiyorlardı. Üzgünüm ama nereye gittiklerini unuttum. Neyse gösteriye geçelim. Koroda çok güzel şarkılar söyledik. Ama 23 Nisan şarkısını söyleyemedim. Çünkü halk dansları kıyafetini giymek zorundaydım. Gösteri çok güzel olmuştu! Okan KARADENİZ 2A

23 NİSAN Bu büyük bayram, Millete derman. Bu büyük coşku, Herkese armağan. Ey yüce bayram! Bize coşku mutluluk getirdin. Milletçe herkesi, Çok mutlu ettin. Kaan DERE 2B

19


KURTULUŞ SAVAŞI Atatürk 19 Mayıs 1919 yılında Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için Bandırma Vapuru ile Samsun’a yola çıktı. Samsun’da, Erzurum’da, Sivas’ta ve Amasya’da büyük konuşmalar ve toplantılar yaptı. Bazı kişiler “Amerika bizi yönetsin, İngiltere bizi yönetsin.” gibi şeyler söylediler. Ama Atatürk bizim özgür olmamızı ve kendimizi yönetmemizi istedi. Atatürk halkı bilinçlendirdi ve düşmanları kovdu. Özgürlüğümüze kavuştuk. 19 Mayıs’ı gençlere armağan etti. Çünkü ülkenin geleceğinin gençler olduğuna inanıyordu. Ömer Faruk ÇAM 2B

ÇANAKKALE ZAFERİ Atatürk’ün önderliği, Bizim umudumuz. Onlar yüreğimize gömüldüler, Diğerleri ise sulara. Bir ekmek bile bulamadılar. Savaşı kazandılar. Büyük Türk askeri, Onları yere serdi. Orası kötülerin mezarlığı, Türklerin cenneti. Herkes sevindi. Büyük Türk askeri. Deniz Ozan BAŞTERZİ 2B 19 MAYIS Caddelere taştı gençler. Sporcular bayramını yaptı, Atatürk’ü andılar. Çünkü önderimiz Mustafa Kemal, ülkemizi düşmanlardan kurtardı. Bayramlar düzenlendi. Ne mutlu bize! 19 Mayıs günü onun doğum günü ilan edildi. Atam, sen bayrağımızı yeterince yükselttin, biz o şanlı bayrağımızı daha da yükselteceğiz! Sana söz veriyorum, çalışkan olacağım. Türkiye’yi yükselteceğim. Senin gibi vatansever olacağım. Sana daha çok borcum var Atam! Canımızı kurtardın. Senden başka bir isteğim yok. Bayram da verdin. Doğum günün kutlu olsun, canım Atatürk! Seni çok seviyorum. Sana her şey için çok teşekkür ediyorum, canım Atam! Şevval Deniz AKDENİZ 2A

19 MAYIS Atatürk 19 Mayıs’ta Samsun’a Bandırma Vapuru ile gitti. Çünkü özgürlük için savaştı. Padişah bencilce davranıp gitmişti. Atatürk çok yerde toplantılar yaptı. Sivas, Erzurum, Amasya gibi yerlerde, Atatürk bir güneş gibi doğdu. Herkes onu tanıdı. Gençleri çok severdi. Onlara güvenirdi. Spora önem verirdi. O yüzden de 19 Mayıs’ı Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlarız. 1919’da doğdu güneş. Sabırlı ve güçlü, Korkusuz ve akıllı, İşte bu Atatürk! Bandırma Vapuru ile kurtardı bizi. 19 Mayıs’ı armağan etti. Dünyaya kendini tanıttı. Ben Atatürk! Ertem ERENER 2B 20


ATAM ATAM Sen bizi kurtardın, Vatanı bize bıraktın. 19 Mayıs’ ta Samsun’ a yol aldın. Cesaretini hiç kırmadın! Samsun’ da başladı, Bu bitmez mücadele. Zafer bizim oldu. Tüm ülkece…

YENİ BİR GÜNEŞ Andık seni 19 Mayıs günü. Dedik Ata’mız yine bizimle. İşte o gün, o an Dünyamıza yeni bir güneş doğdu.

Sen gençlere güvendin. Geleceği onlara emanet ettin. Emanetin sonsuza dek, Parlayacak zaferinle… Hasan DİNLER 3A

Ata’mız yine bizimle! Spor dedi, Çalış dedi, İşte o gün, o an Dünyamıza yeni bir güneş doğdu.

19 MAYIS Atam beni yaşattın, Mutluluk getirdin. 19 Mayıs’ ta Samsun’ da güneş gibi doğdun. Bu güneş hiç batmayacak! Kalbimizde pompalanan kan gibi, Sonsuza tek parlayacak. Her 19 Mayıs’ ta kalbimiz Samsun’da atar. ATAM KALBİMİZDESİN, Sonsuza kadar…. Korhan ACAT 3A

Hep Ata’mız bizimle! Hep Ata’mız kalbimizde! İşte o gün, o an Dünyamıza yeni bir güneş doğdu. Ece BOZDOĞAN 3B 19 MAYIS Geldi 19 Mayıs sonunda! Atatürk, doğdu bugün. Bütün sokaklar dopdolu, Sevinç çığlıkları her yerde… Ben çok mutluyum. Çünkü, Bugün 19 Mayıs. Atatürk çok şans tanıdı bize, Bizde, Türk gençleri olarak Onun gözünü Arkada bırakmayacağız. Alp Kılıç ASLAN 3B 21


23 NİSAN Gülüyor yüzü çocukların. Çarpıyor kalpleri sevinçle. Hazırlanıyorlar gösterilere, Büyük bir titizlikle.

19 MAYIS 19 Mayıs! Eğlence, sevgi hepsi bir arada Coşar, oynarız. Her zaman 19 Mayıs’ta. Bir tek Ata’m kaldı. O zaten hep kalbimizde! 19 Mayıs demek, özgürlük demek Türk halkı için sabretmek gerek! Bugün sevinçlerin dünyaya saçıldığı gün! Bugün zevklerin, Sevgilerin herkese dağıtıldığı gün! Ve bugün, Ata’mın bize armağan ettiği şerefli gün! Görkem DÖNMEZ 3B 23 NİSAN 23 Nisan bir sevgi şenliğidir, Çocukların el ele tutuştuğu, Şarkılar söylediği, Oyunlar oynadığı gündür, 23 Nisan. Çocuklar oyunlar oynar, Annelerin kalplerine sevgi dolar. TBMM açılışının sevgisi Tüm ulusu sarar. Nisan yağmurları Yeryüzünü sular. Her bir damla, Çocukların yüzünde gülücükler açar. Eren ATAKAN 4B 22

Çocuklar çok mutlu. Ülkemizde herkes coşkulu. Gelecekten umutlu. 23 Nisan kutlu. Tüm dünya çocukları, Davetli bu güzel güne. Sevincimiz coşkumuz, Yayılsın tüm yeryüzüne. Batuhan Arda KİBRİT 4B 23 NİSAN Özgürlük naraları Yayılıyor, Tüm yurda. Padişahın sesi yok, Ulusun sesi çok, İşte yeni Türkiye! Atamın içinde, Yüzüyor gençlik, Söz verdi diye. Sözünden döndürmez Kimse Türk gençliğini, Çünkü onlar yaratacak, Atatürk Türkiye’sini.

Çağla UYANIK 5A


ÇOCUK GÖZÜYLE 23 NİSAN Bana göre 23 Nisan, bir günlük olsa bile dünyada çocuklara armağan edilen tek bayram. O da, Mustafa Kemal’in sayesinde… Bu bayramı bize armağan eden Atatürk, bizlere ne kadar önem verdiğini ve bizlere ne kadar çok güvendiğini göstermiş. Bence, bu dünya çocuklara sonsuza dek verilmeli! Biz, çocuklar, dünyanın kısa bir süreliğine de olsa bize verilmesini, büyüklerin de bizi izlemesini istiyoruz. Biz halkımızın iyiliği için bunları istiyoruz. Biz çocukları, büyükler neden hiç önemsemiyor? Bir de biz küçüklere, “Aklın ermez!” derler. Kimse merak etmesin, biz çocukların aklı her şeye eriyor. Büyüklerin düşünemediklerine bile… Ben bir yönetici olsaydım, öncelikle halkın fikrini alırdım. Çünkü demokrasinin olduğu yerde, diğer her şey çorap söküğü gibi gelir. İnsanların düşünce özgürlüğüne sahip olmasını sağlardım. Bence insanlar düşünceleri yüzünden cezalandırılmamalıdırlar. Ben, “Herkesin görüşleri farklı olabilir.” düşüncesine saygı duyuyorum. Biz, daha bu sıralarda otururken eleştirel düşünme becerisini kazanıyoruz. Olayları, nedenleri ve niçinleriyle düşünüp tartışıyoruz. Boşuna mı bütün bunlar? Emin olun, çocukların yönettiği bir dünya çok daha güzel olur. Çünkü bu dünya çocuklarla güzel! Onlar olmazsa, bu dünyayı kim kurtaracak? Biz temiz duygulara ve düşüncelere sahibiz. Bence, büyüklerimiz biraz durup düşünmeli, bizlere iyi örnek olmalılar. Dünyaya bizim baktığımız pencereden bakmalılar. Önyargısız ve çıkar düşünmeden. Öykü Sanem ATASOY 5A

ÇOCUK ŞENLİĞİ Dört bir yandan çocuklar, Şenlik için geliyor. Birbirinden güzel danslar, Bizleri bekliyor. Bugün çocuklara armağan edildi, Çok kolay değildi. Birçok karar alındı, Bunlarda hepimizin payı vardı. En güzel günümüz bugün, Çocuklar eğlensin. Bu güzel bayramı, Tüm dünya izlesin. Selim Han AKMAN 5A

23


23 NİSAN İlk meclis kuruldu, Sevindik. Kurtuluş savaşı bitti, Kazandık. Yeni devletimiz kuruldu, Kutladık. Ata’mız başkan seçildi, Mutlu olduk. Yeri göğü inlettik, Yenilikler ekledik. Artık özgürdük! Haklarımız vardı. Çağdaş bir ülke Olma yolunda İlerledik yıllarca. Ata’m cumhuriyeti Emanet etti Gençliğe. Yarının büyükleri, “Sizlersiniz” dedi. Güvendi çocuklara, 23Nisan’ı Armağan etti Onlara. Artık engel tanır mı? Onun yolunda olan Çocuklar. Geriye adım atılır mı? Hep ileriye gitmeli Adımlar. Çünkü böyle tutulur Ata’ya verilen sözler. Sıdıka Selin ÇOLAK 5A

24


HAVA KARARIP GECE OLDUĞUNDA YILDIZLI GECE Karanlık bir geceydi. Mavi renkli bir balkonda çiçekler rengârenkti. Ay gri idi. Takımyıldızları sanki bir araba gibiydi. Ben havaya bakıncaya kadar hava kararmıştı. Aya baktım, ay bana gülümsedi ve gökyüzünü kapladı. Geriye dönüp odamdaki ay gibi saate baktım. Saat 12.01’di. Sonra Ay’a yine baktım ve bir köprü oluştu, yıldızlara gidiyordu. Takımyıldızlarına baktığımda, arabanın içine binip uzun bir yolculukla Ay’a gittim. Bir de baktım ki hepsi bir rüyaymış. Sizin de başınıza böyle bir şey gelebilir. Sakın denemeyin. Tatlı rüyalar… Can YAZICI 2A HAVA NASIL? Hava karanlıktı. Balkona çıktığımda Ay en tepede, yıldızlar ayı sarmıştı sanki… Ayın ışıkları denize vuruyordu. Beyaz melekler uçuşuyordu. Zaten hep göklerde uçup, dokunmak isterdim onlara! Dokunup tadını çıkarmaktı dileğim… Yıldızlarla konuşsak ne güzel olurdu. Oysa biliyorum ki bu hiçbir zaman gerçek olmaz. Bence yıldızlarla ve Ayla konuşsak ne güzel olurdu! Eylül GİZİR 2A

KARANLIK BİR AKŞAM… Karanlık bir akşam zamanıydı. Penceremden bakıyordum. Yıldızlara, Ay’a, gökyüzüne, gökyüzündeki işaretlere bakıyordum. Gökyüzüne baktığımda yıldızlar, ay ve işaretler farklı farklı çok güzel görünüyordu. O zaman iki dışarı çıkmıştım, iki gökyüzüne baktım. Hem kendime de iyi geldi. Sonra başka bir tarafa baktım. Orada da çok fazla gezegen gördüm. Bu akşam kendimi çok çok çok mutlu ettim. Yeni gezegenler öğrendim. En mutlu günüm, gökyüzüne baktığım bugün olmuştu! Demir KURTULUŞ 2A 25

HAVA KARARIP GECE OLDUĞUNDA Hava karardı gece oldu. Ben evimin camından dışarı bakıyordum. Gökyüzünde Ay ve yıldızlar vardı. O sırada annem beni çağırdı. Ben de annemin yanına gittim. Annem beni dişlerimi fırçalamam için çağırdı. Ben de fırçaladım. Sonra “Gece Gezegenleri Araştıran Çocuk” adlı kitabımı okumaya başladım. Annem beni kitap okurken görünce çok sevindi. Kitapta iki çocuk, uzayda gezegenleri araştırıyordu. Biri uzaylı görmüştü ve çok korkmuştu. Diğer gezegene gitmişti. Kitabımı hevesle, severek okudum. Kitabın tam son sayfasına geldim ki annem beni çağırdı. Sonra rahatça uyudum. Rüyamda kitaptaki çocuğun ben olduğumu gördüm. Yaptığım en iyi gezi bu geziydi. Bu geziyi gerçekte de yapmak isterdim. Mutlu son! Eren DAĞDELEN 2A


ANNEME MEKTUP Sevgili Annem, Akşamları kalbimde sen varsın. Kötü günümde sen varsın yanımda. Her şeye seninle çözüm buluruz. Seni daima seveceğim. Bir fenersin sen benim için. Yolumu aydınlatan, kalbimi yumuşatan annemsin. Ödevlerde yanımda, zorluklarda yanımda sen. Annemsin sen, benim hep sevdiğimsin. Benim için hep benimleydin. Beni hep mutlu ettin. Beni en iyi sen tanırsın. Darılınca benimle kalırsın. Seni bir göl gibi severim. Kalbimde değerin bir altın gibi. “Gönlünde bir melek mi var?” diye sorarım sana. Sana bütün sevgilerimle Bade E.Bade KOLUKIRIKOĞLU 2B

Sevgili Annem, Annem, canım annem. Sen benim göz bebeğimsin. Sen bana çok katlandın, çok dayandın. Ben seni çok seviyorum. Senin de beni sevdiğini biliyorum. Senin beni ne kadar sevdiğini sayamam. Sen benim canımsın, sen benim renkli gülümsün, sen benim canım annemsin. Ben seni dünyadaki herkesten çok seviyorum. Senin güzelliğin çok fazladır. Beni 9 ay 10 gün karnında taşıdın. Kollarında uyuttun, kucağında büyüttün. Senin için tek önemli şey benim mutluluğum. Benim en sevdiğim şey sensin. Korktuğumda yanında yatmama izin veren, ağladığımda öpen, beni iyileştiren annem. Anneler günün kutlu olsun. Sevgilerle Tuna… Tuna Tuncay ÖZER 2B

Anneme, Sen beni dünyaya getirdin. Bu yüzden sana çok teşekkür ederim. Sen bana zor durumlarda yardım ettin. Sana içimden binlerce öpücük gönderiyorum. Sen benim hep iyiliğimi istedin. Sana tekrar teşekkür ederim. Sen beni karnında taşırken hiç pes etmedin. Ben seni hep ama hep severim. Ben dünyaya gelince bana “Merhaba” dedin. Sen benim kalbimin bir parçasısın. Elif Buse UÇAR 2B

26


ŞİİRLERİM YAZILARIM YERLİ MALI En iyi mal yerli malı. Çok severim ben yerli malını. En güzel, en tatlı mal yerli malı. İtalya, Almanya, Amerika, Boş ver onları… Gel Türkiye’ye, al yerli malını! Türk’ün elinde yetişen mal, en güzel mal! Gel Adana’ya, gel Bodrum’a! Gitme Manchester’a, Gitme Porta Korsa’ya Ye muzu, ye elmayı. En güzel mal yerli malı! Bartu KARADENİZ 2A

ÖĞRETMENİN DEĞERİ Öğretmenler bizi karanlığa değil, Aydınlığa çıkarır. Öğretmenler benim canımdır. Baş önderimiz bizim için her şeyimizdir. Öğretmenler bizim bilgi pompamızdır. Öğretmenlerim benim ailemdir. Öğretmenlerim benim kalbimdedir. Öğretmenlerim benim için yaratıldı, Ben öğretmenlerimi çok severim. Taha ÖZGÜVEN 2A

CANIM ÖĞRETMENİM Sizi hep çok sevdik. Biz sizin gibi Atatürk çocuğu olmak istiyoruz. Siz bizi sevinç içinde görmek istiyorsunuz. Siz bu ülkeyi kalkındırmak istiyorsunuz. Siz bizi karanlıktan çıkarıp, Geleceğe götürmek istiyorsunuz. Sizi çok seviyoruz Canım öğretmenim! Mert ÖZEL 2A

27


ÇOCUKLAR İÇİN OYUNCAKLARIN ÖNEMİ! Ben Mete. Bilgisayar oyunlarına bayılıyorum. Çeşit çeşit oyunlarım var, onları oynuyorum. Arkadaşım Aslı, hep oyuncaklarıyla oynuyor. Bilgisayarını sadece araştırma yapmak için kullanıyor. Hiç böyle şey olur mu? Ben bilgisayarda bütün günümü geçiriyorum. Ama annem bana hep “Bu oyunlarla oynama, oyuncaklarınla oyna.” diyor. Ama ben onu dinlemiyorum. Aslı, bir gün bizim eve oyuncaklarıyla geldi. Onları kurdu ve oynamaya başladı. Şöyle dedi: “Mete sen de benimle oynamak ister misin?” Ben de “Evet” dedim. Oyuncaklarla oynamaya başladık. O kadar eğlendim ki anlatamam! Artık bilgisayarı ben de sadece araştırma yapmak için kullanıp, oyuncaklarımla oynuyorum. Selina ALPAR 2A

SEVGİLİ GÜNLÜK Bugün çok mutluyum ve çok mutsuzum. Mutlu olmamamın sebebi şunlar: Pano için resim yaptım, sincabım geliyor. Mutsuzluğumun sebebi de şunlar: Tatil geliyor ve öğretmenimle, babamı göremeyeceğim. Babamı görememe sebebim, babamın Rusya’ya gelememesi, öğretmenimi görememe sebebimi sen biliyorsun günlük. Benim en yakın arkadaşım okulda değil, sitemizde değil, kuzenlerim değil, kardeşim değil, kitap da değil. Benim en yakın arkadaşım sensin. Sensin benim en yakın arkadaşım. Eskiden öğretmenim günlüğüme (yani sana) bakmadan önce bütün sırlarımı sana ve kardeşlerine yazardım. Anlamlı şekillerle ifade ederdim. En büyük, en küçük duygularımı bile sana açık açık yazardım. Seni şelaleyi sevdiğim kadar, maviyi, yeşili ve sarıyı sevdiğim kadar, gökkuşağını sevdiğim kadar çok seviyorum. Sana sevgim açıklayamayacağım kadar çok. Her gün sana teker teker yazarım. Aynı bugün yazdığım gibi, duygularımı açıklayarak. İşte günlük böyle yazılır. Sevgi, mutluluk, üzgünlük böyle açıklanır. Hiç utanmadan. Sena OKUR 2B

28


ACELE YAPILAN İŞ Mert çok çalışkandı ama çok hızlı ödev yapıyordu. Bir gün Mert ödevini çok hızlı yaptı. Öğretmeni Mert’e “Mert ödevini yine mi çok hızlı yaptın?”diye sordu. Mert” Evet öğretmenim.” dedi. Öğretmeni Mert’i uyardı. Buna rağmen Mert ödevlerini hala çok hızlı yapıyor ve televizyon izliyordu. Annesi televizyonu yasakladı. Ödevlerini çok hızlı yaptığı için hatalar oluyordu. Bu nedenle okulda ödevlerini tekrar yapmak zorunda kalıyordu. Teneffüslerini ödev yaparak geçiriyordu. Mert bir gün ödevini çok özenerek ve yavaş yaptı. Sınıfta hepsi doğru çıktı ve Mert işlerin düşünülerek yapılacağını ve acele yapılan işin doğru olmayacağını anladı. Enes DİNÇ 2B

AĞAÇ Beni sulayın. Beni sevin. Beni kesmeyin. Oksijensiz kalmayın. Lütfen bizi koruyun. Bizi korumazsanız, Kötü olur geleceğiniz. Hayatınız için bizi koruyun. Ahmet Destan KILIÇ 2B

ACELE Rana 7 yaşında bir çocuktu. Okulda atasözlerini öğreniyorlardı. Rana eve gelir gelmez yemek yedi. Sonra da ödevini yaptı. Ödevini yapınca annesine kontrol ettirdi. Annesi ona “Hepsi doğru.” dedi. Rana biraz televizyon seyretti, oyun oynadı. Yatmadan önce annesine öğrendiği atasözlerinden birkaç örnek verdi: “Sakla samanı gelir zamanı. Gülme komşuna gelir başına. Eşek hoşaftan ne anlar.” Ertesi gün okuldan gelince yemek yedi, ödevini acele bir şekilde yaptı. Annesi ödevini kontrol etti ve “Çok yanlışın var.”dedi. “Ödevini çok hızlı ve kötü yapmışsın.”dedi. Rana ödevini tekrar yapmak zorunda kaldı. Akşam uyumadan önce annesi ve Rana sohbet ettiler. Annesi Rana’ya “Bugün ne öğrendiniz?”diye sordu. Rana “Acele işe şeytan karışır.”dedi. Annesi “Aynen öyle.”dedi. Bir daha Rana hiçbir şeyi hızlı yapmadı. İpek İNCEL 2B

MEVSİMLER Önce havalar soğur, Sonra çiçekler açar, Sonra da denize girilir. Okullar açılır sonbaharda, Kardan adam yapılır kışta, Güzel çiçekler açar ilkbaharda, Denize girilir yazda, Dört mevsim vardır Dünya’da. Cem YORULMAZ 2B

29


MEVSİMLER 4 mevsim var bu ülkede. Hepsi de farklı. Herkes sever bu mevsimleri, Sıcak, soğuk fark etmez. Kavga başladı aralarında. İlk önce ben, Sonra ben diye. Küstüler birbirlerine, Kavga ettiler diye. DELFİN TAŞDELEN 2B

AĞAÇLAR Doğanın bir parçasıyım,. Sakın beni kesmeyin. Yoksa kaybolursunuz. Beni besleyin. Arkadaşlarım var benim. İnsanları uyarın. Her zaman ağaç dikin, Dumanlardan kaçının. Tan UYSAL 2B

MEVSİM İlkbaharda geldi, bu güzel koku, Yazın açtı bu çiçekler, Sonbaharda yapraklar sarardı, Kışın kar yağdı.

RENKLERDEN BEYAZ Beyazı çok severim. Bulutlar beyazdır. Kar beyazdır. Beyazı çok severim. Yusuf NAZDAL 2B

Mevsimler harika, İlkbaharda aklıma yeşil geliyor. Yazın aklıma mavi geliyor. Sonbaharda aklıma sarı geliyor. Kış deyince beyaz geliyor. D. NİRAN UÇAK 2B

30


GÖKYÜZÜ Gökyüzünde sıralanır Bütün gezegenler. Isıtır, yakar beni güneş, Yaşam enerjisi vererek. Gök gürültüsü korku salar şimşekle. Doğudan doğar güneş. Başlar yaşam. Batıdan batar güneş. Gökyüzünden gelen enerji bizde sonlanır. Tolga METİN 4A

GÜZEL ORKİDEM Benim çiçeğim orkide, çiçeklerin en güzeli küçücük siyah saksısının içinden yükselen koyu yeşil yapraklar arasından çıkan nadide mor çiçekler. Mor yapraklarının üzerindeki beyaz benekleri belirir. Evin doğusunda yer alır. Her gün su veririm güzel çiçeğime, çok sevinir beni görünce. Çok naziktir ona dokununca, hemen ağlar canı yanınca. Rüzgar esince evin içine kokusu yayılır. Güneş açınca rengi açılır, görülür güzel yaprakları. Eliz ŞAHİN 4B

BİR UÇURTMAM VARDI Bir uçurtmam vardı, Tıpkı bir kuş gibi, Göklere yükselen Beni eğlendiren.

Bir gün, O güzel uçurtma, Göklerde kaybolup gitti. Arkasına bile bakmadan. Yağmur BEYAZTAŞ 4A

BENİM ODAM Benim odamın rengi mutluluğun MÜZELER rengidir desem… Tahmin edersiniz herhalde, pembedir. Yatağımın Müze öyle bir yer ki, başucunda kocaman bir başlık, masamın İçine girince, üzerinde kitaplar, okumam için beklerler Sanki yüzyıllar öncesine, beni. Sonunda kavuşurum onlara. Bir yolculuk başlar içerde. Dolabımda kıyafetler, etekler. Oyuncaklarım konuşur benimle, dertleşirim onlarla. Odamın her Türlü eserler arasında, köşesinde ayrı bir sevinç, ayrı bir Gezersin şaşkınlıkla, mutluluk. Evin en güzel odasıdır. Öğrenirsin bilmediklerini, Sabırsızlanırım kavuşmak için odama. Gördüğün eserlerin özelliklerini. Benim güzel odam. Cemre ONBAŞLI 4A Sabahları odamın penceresinden erkenden ve sessizce giren güneş, adeta beni kovalar. Çok şakacıdır benim güneşim. Beni uyandırmadan ayrılmaz odamdan beni güne hazırlamadan. 31 Alara ALPAR 4B


AKDENİZ BÖLGESİ GEZİSİ Emre, Ayşe, Ayça, Alp ve Melis adında beş arkadaş, Akdeniz Bölgesi turuna katılmaya karar verdiler. Bu turda Akdeniz Bölgesi’ndeki yaylaları, tarihi ve turistik mekânları, bölgenin doğal güzelliklerini göreceklerdi. İlk başta Adana Bölümü’nü gezdiler. Burada Akdeniz iklimi görüldüğünü ve bitki örtüsünü makilerin oluşturduğunu öğrendiler. Toros Dağları’na gittiler. Yaylaları gezdiler. Dağların eteklerindeki kıl keçilerini gördüler. Yol boyunca ekili ürünlerin neler olduğunu sordular. Bölgede pamuk, buğday, susam, baklagiller, pirinç, yer fıstığı, narenciye, muz, turfanda sebze ve meyve üretildiğini öğrendiler. Defne ağacı gördüler. Ağacın yaprakları çok güzel kokuyordu. Defne ağacının öyküsünü dinlediler. Oradan ayrılamadılar. Sonra Kanlıdivane’ye gittiler. Oradaki tarihi eserleri gördüler. Daha sonra Mersin Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ni gezdiler. Oradaki arkeolojik eserleri gördüler. Adana Bölümü’nü gezdikten sonra Antalya Bölümü’ne gittiler. Otobüsle gezerken buğday tarlalarını, muz bahçelerini ve seraları gördüler. Elma ve kiraz ağacı gördüler. Burada arıcılık yapıldığını ve deniz turizminin gelişmiş olduğunu öğrendiler. Alanya Kalesi’ni gezdiler. Güzel sahillerde gezdiler ve yüzerek denizin tadını çıkardılar. Aspendos’u gezen Emre, Ayşe, Ayça, Alp ve Melis bu gezide çok şey öğrendiler ve çok eğlendiler. Ece ERTAN 5A

BENİM ÜLKEM Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada Türkiye. Üzerinde yedi coğrafi bölge. Hepsi ayrılır seksen bir ile. Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan cıvıl cıvıl bir ülkedir. Her ilinde bir başka doğar güneş, batışı ise ayrı bir güzeldir. Doyulmaz ülkemin mavisine ve yeşiline. Her yöresinde ayrı bir güzellik vardır. Her yöre ayrı lezzetler sunar. Doyulmaz ülkemin hepsi birbirinden güzel olan yemeklerine… Baturalp DOĞADAN 4B

32


AKDENİZ GEZİSİ Bu sabah Sırma, bücürük kardeşim Oğuz, Defne teyzem, Murat eniştem ve annem bol maceralı bir Akdeniz turu için yola koyulduk. İlk durağımız Antalya’ydı. Öğlen 12.15’te Manavgat Şelalesi’ ne vardık. Hazırladığımız sandviçleri, o güzel manzaraya karşı yedik. O manzaraya bakarak yediğimizden olsa gerek , sanki yediğim en güzel sandviçti. Oradan 13.30’da ayrıldık ve Aspendos Amfitiyatrosu’na gittik. Orada da merdivenlerin birine oturduk. Sırma, Oğuz ve ben meyve suyu molası verdik, annemler de çay molası verdi. Antalya’daki son durağımız plajdı. Tepemizdeki güneşe meydan okurcasına güneşlenen Sırma, kıpkırmızı oldu. Oğuz ve bense denizde birbirimize su atmayı tercih ettik. Otobandan Mersin’e giderken birçok sanayi tesisi gördük. Mersin’e ancak gece varabildik. Hemen Narlıkuyu yakınlarındaki bir otele yerleştik. Yemek saatini kaçırdığımız için yolluklarımızı yedik ve hemen yattık. Ertesi sabah Mersin turumuza başladık. İlk durak Kanlıdivane’ydi. O kadar eski zamanlarda o yapıları nasıl yapmışlar acaba? Kanlıdivane’de yapacak çok şey vardı. Ayasofya’ya örnek olan bir kilise gördük. Sonra bir balık lokantasında ziyafet çektik. Ayağımızı denize soktuk. Daha önce hiç böyle bir yer görmemiştim. Tesisten çıktık ve Gözne’ye gittik. Gözne’de ormanda bir yürüyüş yaptık. Sonra bir kulübe gördük. Girişinde para kutusu vardı ve üzerinde 15 TL yazıyordu. Annem içinde ne olduğunu merak etti. Oğuz orada ne olduğunu görmeden hiçbir yere gitmeyeceğini söyledi. Murat eniştem mecburen kutuya para attı. Meğer orası yağmurdan korunmak için kampçıların yaptığı bir sığınakmış. Hava kararıyordu, bu nedenle otele döndük.

Bugün dönüyoruz. Sabah 8.30’da otelimizde sıkma yedik. 10.00’da yola koyulduk. Yol üzerindeki bazı illeri görmek istediğimiz için rotayı dört saat uzattık. Isparta merkeze indik. Her yerde gül ürünleri satılıyordu. Murat eniştem benzinliğe girdi ve elinde dört gülle geldi. Sırma’ya, bana, anneme ve teyzeme… Oğuz bizi çok kıskandı. Eniştem de Oğuz’ a istediği müziği açabileceğini söyledi. Oğuz hemen son ses rock açtı. Fakat biz isyan ettik. Yolda buğday tarlaları gördük. Birçok fabrika vardı. Yolun kalanında uyudum. Bugün İstanbul’a döndük. Odamda uyudum. Çok yorulmama rağmen birçok yer gördüm. Gezmeyi ve öğrenmeyi çok seviyorum. Sude TOROS- 5A

33


PAMUKKALE- HİERAPOLİS Ülkemizin doğal varlıklarından birisi olan Pamukkale 9.12.1988 tarihinde UNESCO Dünya Miras Listesi’ ne alınmıştır. Pamukkale terasları, kaplıca suyu tarafından çökeltilmiş bir tortullu kayaç olan travertenlerden oluşur. Akan sulardan kalan karbonat mineralleri teraslarını, travertenleri oluşturmuştur. Türkiye'nin Ege bölgesinde, ılıman bir iklimi olan Menderes Nehri vadisinde bulunur. Pamukkale, Denizli ilimizde bulunmaktadır. Bölge turistler tarafından çok fazla ilgi çekmektedir. Pamukkale- Hierapolis kalıntıları üzerine, önemli hasara neden olan oteller yapılmıştır. Vadiden terasların üstüne bir yaklaşım yolu yapılmış ve motosikletlerin yamaçlara çıkmalarına ve yamaçlardan inmelerine izin verilmiştir. Bölgenin bir dünya miras mevkisi olduğu bildirildiğinde, oteller yıkılıp, yol kaldırılmış ve yapay havuzlar ile yeri değiştirilmiştir. Suyun içinde ayakkabı giymek katmanları korumak için yasaklanmış ve bölgeye verilen hasar kısmen giderilmeye çalışılmıştır. Ülkemizin sahip olduğu doğal güzelliklerden birisi olarak korunması gerektiğine inanıyorum. Ülke halkı olarak bu güzelliği kaybetmemek için hepimiz gereken özeni göstermeliyiz. Mustafa Kağan KILIÇ 5A

GÖKTEN YAĞMUR YERİNE ŞEKERLİ SU YAĞSA NE OLURDU? Hayvanlar ve bitkiler susuz kalırdı. Her taraf yapış yapış olurdu. Bitkiler ve hayvanlar yaşayamazdı. Barajlara yağmur suyu yerine şekerli su dolardı. Barajlardaki şekerli suyu arıtması çok zor olurdu. O su şehre dağıtılamazdı. Duş alamazdık. Nehirlerde şekerli su akardı. Hayvanlar o sudan içemezdi. Bitkiler topraktan şekerli su alırdı. Bir süre sonra hayat zorlaşır insanlar, hayvanlar ve bitkiler yaşayamazdı. Okyanusların ve denizlerinde suyu şekerli olurdu. Yürümekte zorlanırdık. Çocuklar şekeri çok sever. Şekere para vermek zorunda kalmazlardı. Her yerden akan su şekerli olurdu. Kuaförler, aşçılar, öğretmenler, doktorlar, fırıncılar, eczaneler vb. meslekler bundan çok etkilenirdi. Mesela buğdaylar büyüyemezdi.Tarımla uğraşanlar ürünlerini toplayamazdı. Buğdaylar toplanamadığı için un yapılamaz, fırınlar çalışmaz ve biz de ekmek yiyemezdik. Kısacası yaşam çok zor olurdu. Yağmur ACER 5A 34


YER, KİŞİ VE EYLEM HİKAYELERİMİZ

MACERA Yer: Yer Altı Ülkesinde Kim: Pilot Eylem: Ölümsüzlük suyunu bulurlar Bir pilot ve kız arkadaşı, havada uçarken uçaklarının benzini biter ve bir yer altı ülkesine düşerler. Yeraltı ülkesinde bir canavar ile karşılaşırlar. Canavar üç kafalı yeşil renklidir. Pilot ve kız arkadaşı, canavardan korkarlar ve tavandan yürüyerek geçerler. Pilot, bir taşa dokunduğunda gizli bir mağara açılır. Bu mağarada bir harita bulurlar. Bu haritada bir efsaneyi anlatmaktadır. Ama pilot ve kız arkadaşı bu efsanenin haritasını pek almazlar. Haritanın peşinde bir de Kaptan Jake vardır. Kaptan Jake, çok zengin biridir ve bu haritayı alacağına inanır. Pilot ve kız arkadaşı, Mavi ruh ile karşılaşırlar. Mavi ruh, onlara “İlk önce öten bülbülü bulun o size ölümsüzlük suyunu verecektir.” der. Her bülbül öter ama bir tek bir bülbül değişik şekilde öter o bülbülü bulup alırlar. Ölümsüzlük suyunu bir şişeye doldurup içtiğinde hiçbiri ölmez ve hepsi ölümsüz olur. Her şeyden habersiz Kaptan Jake ise halen haritanın peşindedir. Haritayı pilot ve kız arkadaşının elinde görünce onlara ateş etmeye başlar ama pilot ve kız arkadaşına hiçbir şey olmaz. Çünkü onlar Mavi ruh’ un sayesinde içtikleri su ile ölümsüz olmuşlardır. Cemre Deniz KURU 3A 35

DİNAZORUN MACERASI Yer: Kağıt gemi Kim: Bir dinozor Eylem: Çiçek toplar Bir gün küçük dinozor kâğıt gemiye gitmek için yola çıkmıştı. Yolda giderken çok güzel çiçekler gördü. Bunları karşı ormandaki annesi için toplamak istedi ve rengârenk çiçekler topladı. Artık kağıt gemiye varmıştı. Ama kâğıt gemi dinozordan 12 metre daha kısa ve küçüktü. Aklına bir şey geldi. Karşı ormana kadar yüzecekti; o zamanda çiçekleri ıslanacaktı. Küçük dinozor çok üzüldü ve karada ağlamaya başladı. Çok çok üzülmüştü. Ama başından geçecekleri bilmiyordu. Göz damlası gemiye düştü ve gemi 33 metre uzadı. Dinozor çok sevinmişti. Hemen kâğıt gemiye atlamış. Ormana varmış. Annesine topladığı çiçekleri vermiş ve sarılmışlar. Dila DÖNMEZ 3A


ŞARKI SÖYLE Yer:Yer Altı Ülkesi Kim: Ağlayan Bulut Eylem: Şarkı söyler Yer Altı Ülkesi’nin gökyüzünde bir bulut yaşarmış. Bu bulut, şarkı söylemeyi çok severmiş. Şarkı söylemeyi severmiş fakat bir sorunu varmış. O da, çok kötü bir ses tonuna sahipmiş. Bu sesi duyanlar deprem olduğunu sanıp sürekli dua ederlermiş. Yer Altı Ülkesi’nde yaşayanlar buluttan usanmışlar. Ona “Senden bıktık artık, sesin çok kötü! Sesini duyan deprem oluyor zannediyor ve korkuyor.” demişler. Bulut buna çok üzülmüş ve ağlamaya başlamış. Bundan sonra bulutun adı, Ağlayan Bulut olmuş. Ağlayan Bulut’un aklına bir fikir gelmiş. Sırf o olayın pestili çıksın diye şarkı söylemeye devam etmiş. Şarkı söyleye söyleye, bizim bulutun sesi süperleşmiş. Artık Yer Altı Ülkesi’nde yaşayanlar, “Şarkı söyle, şarkı söyle…” diye bağırıyorlarmış. Ağlayan Bulut ise çalışırsak her şeyi yapabileceğimizi, herkese göstermiş. Dila Sude TECER 3B

MAVİ SAÇLI KIZIN AŞKI Yer:Bir dağ Kim: Mavi Saçlı Kız Eylem: Aşık olur Bir varmış, bir yokmuş. Ülkelerin birinde mavi saçlı bir kız yaşarmış. Bu kız bir yerlere tırmanmayı çok severmiş. Kapılara, duvarlara, camlara, sürekli tırmanırmış. Bir gün yine tırmanmaya başlamış ama bu defa tırmandığı yer bir duvar ya da kapı değilmiş. Tırmandığı yer, bir dağmış! Bu dağ çok büyükmüş hem de çok! Etrafta ağaçlar, rengarenk papağanlar varmış. Mavi saçlı kız etrafta dolaşmaya başlamış. Gezerken yeşil saçlı oğlanı görmüş ve aşık olmuş. Tanışıp birlikte dolaşmaya karar vermişler. Birden bir papağan gelmiş ve yeşil saçlı oğlanın koluna konmuş. Birlikte papağanı sevip onu evcilleştirmişler. Adını da “Mor Tüylü Papağan” koymuşlar. Papağanı da yanlarına alarak dağdan inmişler ve bir ömür boyu mutlu yaşamışlar. Ilgın Yağmur DAYE 3B

36


ŞAŞKIN PAPAĞAN Yer:Çikolata denizi Kim: Şaşkın Papağan Eylem: Kitap yazar Şaşkın papağanın biri ağacın birinde, bir harita bulur. Haritadaki yolu izleyerek karlı bir dağa gelir. Karlı dağa gider ama aslında orası karlı bir dağ değildir. Yere konar konmaz karşısına, çikolata denizi çıkar. Çikolata denizinin ortasında bir kitap görür ve uçarak onu almaya gider. Kitabı alır. Kitabın içi bomboştur. İçine çikolatayla yazı yazar ve tekrar aldığı yere bırakır. Kitabı yerine bıraktığında karlı dağ açılır ve çikolata denizi kaybolur. Kitabı karların ortasına bırakan şaşkın papağan, çikolatayla yazdığı yazıların donduğunu fark eder. Artık, farkında olmasa da bir kitap yazmıştır. Kitabı yazarken hiçbir şeyin farkında olmadığı için de adı “Şaşkın Papağan” olarak kalmıştır. Yiğit Kaan KAHRAMAN 3B

ORANGUTANİX AŞKI Yer:Mutluluk Ülkesi Kim: Bir orangutan Eylem: Uçan halıya biner Günlerden bir gün, bir orangutan varmış. Bu orangutan, ormanda gezerken bir uçan halı bulur, halıya biner ve uçar. Halıyla ormanın derinliklerinde giderken yerde bir adam görür ve orangutan bu adama aşık olur. Adamı kucaklayıp sarılmaya çalışır. Adam: - “Aaaaaaaaaaaaaa, bööööö” diye bağırmaya başlar. Adam neye uğradığını şaşırır. Orangutan ona sevgisini göstermeye çalışır. Bunun içinde adamın bitlerini yer ve adama yemesi için bir karınca verir. Adam karıncayı çikolata zannedip yer ve birden boz ayıya dönüşür. Birlikte uçan halıya tekrar binip Mutluluk Ülkesi’ne doğru gitmeye başlarlar. Mutluluk Ülkesi’ne geldiklerinde boz ayı tekrar eski haline döner. Orangutan o zaman, adamın aslında bir prens olduğunu öğrenir. Prensin ayağı kayar ve yanlışlıkla aşağı düşer. Prens şatonun üstünden lavaboya, oradan salona, sonra yine salona ve en sonunda yemek masasına düşer. Orangutan prensi takip eder ve arkasından gelir. Orangutan masanın üstüne düşünce masa kırılır. Yemek masası birden nikah masasına dönüşür. Prensle orangutan evlenir. Düğünleri 24 gün sürer. 37 Mertcan METİN 3B


ÖRÜMCEK ADAM Yer:Uzay mekiğinde Kim: Örümcek adam Eylem: Resim çizer Ventronüs gezegeni için karanlık ve kötü bir zamandı. Kötü adamlar, kötülük yapma planlarını yapıyorlarmış. İnsanlar hayatlarından hiç memnun değilmiş. Çünkü yapılan kötülükleri bir türlü durduramıyor, zarara uğruyor, sürekli eşyaları çalınıyormuş. Ventronüs gezegenine “Örümcek Adam” adlı bir kahraman gelmiş. Örümcek Adam, resim çizmeyi çok severmiş ve çizdiği her resim gerçek olurmuş. Bu gezegene gelme amacı da kötülüklere son vermekmiş. Kötü adamlardan birinin resmini hemen çizmiş ve onu gizlice öldürmüş. Sonra o adam tekrar canlanmış ama yeni gelen adam kötü değilmiş. Ruhu adamın içine girmiş ve kötü adamların merkezine giderek gizlice içeri sızmış. Kötü adamların planlarını öğrenip onların merkezinde bulunan robotu imha etmiş. Ventronüs gezegenini kurtarmış. İnsanlar o kadar çok sevinmişler ki gezegenlerinin adını, Örümcek Adam’ın geldiği gezegen olan “Uzay Mekiği” ile değiştirmişler. Aynı addan iki gezegen olmayacağı için Örümcek Adam’ın geldiği gezegen patlamış. İnsanların mutluluklarını gören Örümcek Adam’ın resim tutkusu sonsuza kadar devam etmiş. Emre AKÇA 3B

PİLOTUN MACERASI Yer:Yeşil bir ormanda Kim: Pilot Eylem: Hazine bulur Bir gün bir uçak pilotu, uçmak için hazırlık yapıyormuş. Ama uçağın kontrolünü yapmayı unutmuş. Deneme uçuşu yapmak için uçağa binmiş ve yola koyulmuş. Uçuşa çıkmış ama uçak kontrolü yapılmadığı için ormana doğru inmeye başlamış. Elleri, ayakları, her yeri tir tir titriyormuş. Korkusundan ne yapacağını bilememiş. Tek çaresi kalmış. Paraşütle ormana atlamış. Aslında yanında yedek benzin yakıtı varmış fakat korkudan bu aklına gelmemiş. Ormana hızlı bir düşüşle inmiş. Ormanda ilerlerken garip bir kolye görmüş. Bu kolye “Kuzey gümüş” kolyesiymiş. Bu kolyenin özel sihirli güçleri varmış. Kolyeyi almış ve gezinmeye başlamış. İleride bir mağara bulmuş. İçeri girince karşısına bir kapı çıkmış. Açmaya çalışmış ama açamamış. Zorlamış, yine olmamış! Bir an önce oradan kurtulmak istiyormuş. Kolyeye dokunduğunda karşısına kocaman bir uçak çıkmış. Uçağa hemen binmiş. Uçak onu Çin’e götürmüş. Pilot burayı çok sevmiş ve burada yaşamaya karar vermiş. Sihirli kolyeyi de sonsuza kadar saklayıp iyi işler için kullanmış. Barış Berk KİNEŞCİ 3B 38


ŞAŞKIN PAPAĞAN Yer:Okul bahçesi Kim: Şaşkın Papağan Eylem: Bisiklete biner Bir gün şaşkın papağan, okulun bahçesinde bisiklet sürmeye gider. Şaşkın Papağan bisikleti sürerken birden yukarı doğru havalandığını hisseder. Bisiklet, onu gökyüzüne doğru uçurmaya başlar. Bulutlara kadar çıkıp iner, çıkıp iner… Okul bahçesindeki bütün çocukların gözü Şaşkın Papağan’dadır. Şaşkın Papağan gittikçe korkmaya başlar. Bisikletle konuşmaya başlar: - Yavaşla lütfen, çok korkuyorum! Bisiklet yavaşlamaya başlar. Bugünlük bu kadar yolculuk yeter! Papağan bisikletten iner ve öğrencilerin şaşkın bakışları arasında evine doğru ilerler. O kadar yorulmuştur ki yatağa girer girmez uykuya dalar. Aslı AYDIN 3B

DURUMA BAKIN! Yer:Yemyeşil bir orman Kim: Kar Kraliçesi Eylem: Yemek yer Karlarapolis ülkesinde, bir kar kraliçesi yaşarmış. Günlerden bir gün, şatodan yine çıkamadığı için yakınıyormuş. Yemek yemek için aşağı inerken, merdivenlerden birinin deseninin farklı olduğunu görmüş. Ona bastığı an, gizli bir kapı açılmış. Kapının arkasından kuş sesleri geliyormuş. Kraliçe hemen seslerin geldiği yöne doğru gitmeye başlamış. Etrafının bembeyaz değil yemyeşil olduğunu fark etmiş. İlerde görünen derenin kenarına gitmiş ve derenin de donmadığını görmüş. Kraliçe buna çok şaşırmış! Düştüğü bu ilginç durumla uğraşırken, karnının acıktığını hissetmiş. Yemek aramaya başlayan kraliçe yolda bir mantar bulmuş ve onu yemiş. Keşke yemeseymiş! Birden kendini kötü hissetmeye başlamış çünkü yediği mantar ilaçlıymış. Prenses sarhoş gibi olmuş. Bunu yapanlar ise yedi cücelermiş. Ooooo, hayır! Ormandaki her bitkiye ilaç koyan kişiler, yedi cücelermiş. Olamaz! Dünyada olanlara bakın! Yasemin ÇAKIR 3B 39


6 YAŞIN RESİMLERİNDEN ETKİLENDİM, ÇÜNKÜ

ALTI KAFALI YARATIK Yaratığım altı kafalı bir yaratıktır. Gövdesi turuncu, yeşil ve mavidir. Gövdesinin üstünde mavi çizgili yeşil noktası vardır. Dört tane ayağı vardır. Ayakların biri kumral, diğeri ten rengi, bir diğeri ise yeşil çizgilidir. Son üçüncü ayak ise yeşil ve mavi karışımı bir renktedir. Gagaları turuncu renktedir Bu yaratığı çok beğenen bir kişi resimlemiştir. Ressam Kenojuvak Ashevak’ tan esinlenen öğrenciler ise yaratığın farklı resimlerini yapmışlardır. Bence yaratığı herkes görmeli ve incelemelidir. Ceylin CANATAR 3A

BİR KUŞ Bu resimde altı kafalı bir kuş, turuncu mavi ve yeşil renkte. Üstünde mavi yeşil çizgiler var. Mavi bir kafa var. Bunu kim yapmışsa çok güzel olmuş. Bu resim bana kuşlarında özgür olabileceğini anlatıyor. Ben resmin ne kadar özenle yapılabileceğini anlıyorum. Bu yaşta bir çocuğun nasıl emeğine saygı duyulduğunu anlıyorum. Bu resmi gördüğümde içime mutluluk doğuyor. Anasınıfları çok güzel yapmış ben onları kutlarım. Onların emeğine saygı duydum. Gerçekten süper olmuş. Ben resmi çok sevdim. Ece TEMURTAŞ 3A

40


CA CA CANAVAR! Merhaba, ben bir astronotum. Şu an, bilinmeyen bir güneş sistemindeyim. Aaaaaaaa, yardım edin! Sanırım başka bir dünyaya geldim. Yardımcım Ece. Birlikte bir araştırma yapacağız. -Ece sen; kürdan, taş ve bir at bul, ben de odun ve uzun ince çubuklar bulacağım. Sonunda bitti. Birlikte çok güzel bir barınak kurduk. Burada bir gece kalmamız gerekecek. Gece oldukça sakin geçti. Uyandım ve hemen Ece’yi uyandırdım. Birlikte yemek bulmaya gittik. Amaaaaaaaaaan Allah’ım, bu da ne? Bir caca canavar! Ece’yle koşarak barınağa gittik. Barınaktan canavara baktık. Canavar durdu ve yere yattı. Canavarın tam tamına sekiz kafası vardı. Sakin bir hayvana benziyordu. Ece’ye barınakta beni beklemesini söyledim. Canavarın yanına yaklaştım. Canavarın boynundaki çizgilerden çizgi gibi ipler çıktı. Sırtına bindim ve birlikte uçmaya başladık. Olamaz, bu bir rüyaymış. Uyandığımda gördüklerimin aslında resim defterine çizilmiş bir resim olduğunu fark ettim. Bu resim 6 yaştaki Ece Aytan’a aitti. Teşekkürler Ececiğim, böyle bir resimle bana güzel hayaller kurdurduğun için. Yaşar YAĞMUR 3B

ASLAN AİLESİ Bu resimde bir aslan ailesi var. Bir tane çocuk, iki tane yavru aslan baba ve anne var. Bence çok güzel duygu yüklü bir resim. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan bu resimde aslan ailesinin bir gün anlatılmakta. Sıcak mı sıcak o gün baba aslanın yelesi iyice sararmış. Diğerlerinin yelesi ise yok olmuş. İki tane şirin yavrusu olanları hayretle izliyorlarmış. Durumu fark eden komşu aslan ayağa kalkmış. - Aaaa! diye bağırmaya başlamış. Bembeyaz dişleri, kocaman elleri tüm gösterişiyle parlıyormuş. Ama bu gösterişi bozan kısacık da bir kuyruğu varmış. Onu herkes çok severmiş. Ama bu kuyruğu gören herkes gülmekten kendini alamazmış. Yavru aslanlar komşu aslanı görünce kendi babalarının durumunu unutup başlamışlar gülmeye… Baba aslan durumu fark etmiş ve hemen onları uyarmaya gelmiş. Komşu aslan ise hiçbir şey yapmıyormuş. Sadece oturuyormuş. Durumu çözmek üzere baba aslan ve komşu aslan koyulmuşlar yola doktor aslanın yanına… Elis EZİCİ 3A

41


CANAVAR Resimdeki canavarın yirmi dokuz kolu var ve çok büyük bir canavar. Canavarın gövdesi yeşil ve kos kocaman bir ağzı var ve ağzının rengi kıp kırmızı, dişleri de turuncu, simsiyah gözleri, kollarının ucunda kırmızı yuvarlak olan yirmi dokuz yuvarlağı olan ve kocaman yüzgeçleri olan bir canavar. Bu resmi ilk gördüğümde bir canavar olduğunu anladım. Bu canavar çok güzel bir canavar ve canavar yüzebiliyor ve bu canavar suda yaşıyor ve ben bu canavarı çok sevdim, bu canavar heralde 24 metredir. Ressamın Kenojuvak ASHEVAK’ tan esinlenen hazırlık sınıfı arkadaşımın ellerine sağlık. Emir İÇEN 3A SU CANAVARI Bu resimde bir su canavarının resmi verilmiştir. Bu canavarın yirmi dokuz kollu, yeşil bir gövdesi, kollarının ucunda küçük kırmızı şeyleri var. Dişleri hem mavi hem turuncu. Yüzgeçleri var, iki tane. Ve arkasında da hızlı gitmesi için BÜYÜK yüzgeçleri var. Mavi suların derinliklerinde yaşayan kocaman bir canavar. O hayvanı, ilk gördüğümde onun ne olduğunu anlamadım. Ama yazdıkça ne olduğunu keşfettim. Bu hayvanla yaşayanlar eğlendiler mi? Bunu hep duymak istedim. Bence o hayvan çok YIR-TI-CI ama bir o kadar da SEVİM- Lİ… Tüzün Mert TÜLÜ 3A

SEVİMLİ CANAVAR YEMYEŞİL Bu resimde suda bir canavar verilmiş. Resmi yapan kişi ressam KENOJUVAK ASHEVAK’tan esinlenmiş. Canavarın yirmi dokuz kolu var. Canavarın sivri dişleri ve yeşil bir gövdesi var. Kolları sarı ve kırmızı. O canavarı görünce hem mutlu oldum hem de onu çok sevdim. Canavarın yüzgeçleri küçük ve yeşil. Canavar denizde yaşadığı için balık yiyor olmalı. Canavarın kuyruğu belli olmuyor çünkü gözle görülemeyecek kadar küçük. Tabii yeşil olduğunu da unutmamak gerekir. Canavar ÇOOOOOOOOOOOOOOOOK BÜYÜK OLMALIII! CANAVAR çok yırtıcı GÖ-RÜ-NÜ-YOR, Olsa da çok sevimli! Duru KOYUNCUOĞLU 3A CANAVAR Benim aldığım resimde su canavarı var. 29 kollu ve yeşil gövdeli bir canavar.. Elleri yerine 29 tane nokta var. Bu resmi görünce su canavarı olduğunu anlarsınız. Resmi yapan kişi, Kenojuvak Ashevak‘tan esinlenmiş. Dişleri turuncu, ağzının içi mas mavi, gözleri simsiyah, tam tamına yirmi dokuzu kollu bir canavar. Sap sarı vücudunun çevresi masmavi bir deniz ile kaplı. Bence çok güzel özenle davranılması gereken ender canlılardan biri. Neçirvan Mir DOĞAN 3A 42


ETRAFTA NELER OLUYOR? Etrafımı incelemeye karar verdim. iki tane dost araba hemen dikkatimi çekti. Bu arabaların renkli başları da vardı. Havada ise masmavi üç tane, arabaların başları süslü ve çiçekli ve kuyrukludur. Bu arabaların yeşil gözleri vardır ve kırmızı ağızları vardır. Bu incelediklerimi ressam KENOTUNAK ASHEVAK’ ta görüp resimlemiştir. İki arabanın tekerlikleri renklidir, birincisinin rengi sadece yeşildir. İkincisinin ise turuncu ile kırmızıdır. İki arabanın renkleri farklıdır birincisi kum rengidir, ikincisi ise ten rengidir. Ortalarında altı tane kalp vardır bu da aralarındaki sevgi bağını göstermektedir. Şimdi sıra sizlerde haydi etrafı farklı bir gözle incelemeye… Sarper TECER 3A

İKİ ARKADAŞ YOLLARDA İki arkadaş şelaleye gidiyor. Ama iki arkadaş ayrı yoldan gidiyor. Berna sarı, Deniz ise yeşil yolu tercih ediyor. Berna’nın ayakkabıları yeşil, Deniz’in ayakkabıları ise turuncu ve kırmızı. Berna yolda yeşil, mavi, turuncu çiçekli balonu görüyor. Deniz yeşil, turuncu, kırmızı bir balon görüyor. İkisi de balonların peşine takılıyor. Yolun sonunda rengârenk bir şelale karşılarına çıkıyor. Bu durum onları çok hayrete düşürüyor. Hemen şelaleye doğru koşuyorlar. Bir de ne görsünler güzeller güzeli bir peri karşılarına çıkmasın mı? Onlara “Haydi benden en çok istediğiniz şeyi dileyin!” diyor ve dileklerini yerine getiriyor. Aaaa!!! Bir de unutmadan söyleyeyim bu hikâye okuyan herkesi renkli şelale perisi görüyor. Bunun için de sizler de hemen bir dilek düşünün; çünkü renkli şelale perisi dileğinizi yerine getirmek için bekliyor. Sudenas AÇIKGÖZ 3A

SÖZCÜKLERDEN RESİMLERE… Gözlerini kapat ve beni dinlemeye başla, hayal et. Bakalım neler çıkacak karşına… Üstte iki bulut var ve iki dost araba var. Bir tanesinin üstünde çiçek, diğerinde iki buket çiçek var. İkisinin ortasında bir çizgi var. Ve o çizginin ortasında kırmızı kalpler var. Bir de çizginin ortasında mavi ve ince bir çizgi var. Bu iki dost arabadan bir tanesinin tekerlekleri yeşil, diğerininki de turuncu kırmızıdır. Bir tanesinin dudakları kırmızı, diğerininki de koyu mavidir. Bir tanesinin gözleri yeşil, diğeri mavidir. Bir tanesinin çiçeği turuncu, diğerininki de yeşil mavidir. Haydi şimdi kalemi eline al bakalım, anlatımımı resimlemeye başla… Efehan EFE 3A

43


DEV KAPLUMBAĞA Ben Nehir’in resmini çok beğendim ve Nehir’in resmiyle ilgili kısa bir hikaye yazmak istedim. Bakalım hikayemi beğenecek misiniz? Sapsarı güneşin, masmavi denizin yanında bir kaplumbağa yaşarmış. Bu kaplumbağa dev gibiymiş. Herkes ona “Dev Kaplumbağa” diyormuş. Aslında bu kaplumbağanın farklı özellikleri varmış. Yeşil ayaklı, mavi kalpli, mavi-yeşilturuncu gövdeli bir kaplumbağaymış. Aslında kendisine Dev Kaplumbağa denmesinden de hiç hoşlanmazmış. Bunu dile getirmekten kaçınırmış çünkü çok utangaçmış. Günler, aylar, yıllar geçmiş. Zaman su gibi akıp gidiyormuş. Bizim kaplumbağa 101 yaşına girmiş. Artık sinirlenmeye başlamış ve çığlık atmak istemiş. O kadar yaşlıymış ki çığlık atamamış ama atmaktan da vazgeçmemiş. Konuşmayı denemeye karar vermiş. Bu kaplumbağa konuşabiliyormuş. Arkadaşlarına “Bana lütfen Dev Kaplumbağa demeyin!” demiş. Arkadaşları onu üzdükleri için özür dilemiş ve bir daha ona bu şekilde seslenmemişler. Kaplumbağa huzur içinde ölmüş. Tutkunaz ARIKAN 3B

YARDIMSEVER HAYVANLAR Ben koridordan geçerken, 6 yaş hazırlık sınıfının yapmış olduğu resimlere gözüm takıldı. Bir resim beni çok etkiledi. Bu resim Öykü adında bir kıza aitti. Resimde tatlı mı tatlı, güzel mi güzel birçok hayvan vardı. Uğurböceği, kaplumbağa, yılan, kelebek ve bunlar gibi birçok hayvan… Uğurböceği çok nazik duruyordu. Kaplumbağanın kabuğu ise çok güzeldi. Yılan ise çok iyi kalpli birisine benziyordu. İçimden “Keşke, benim de böyle güzel uğurböceğim ve kaplumbağam olsa!” diye geçirdim. Resimde en çok merak ettiğim ise Öykü’nün kaplumbağanın kabuğunun desenini nasıl yaptığı? Öykücüğüm, sorumun yanıtını en kısa zamanda bekliyorum. Hoşça kal… Gamze BAYAR 3B

44


KELEBEK VE ASLAN Büyülü ormanda “Kelebek” adlı iyi kalpli bir kelebek yaşarmış. Büyülü ormanın diğer tarafında ise öfkesi sürekli başına dert açan öfkeli mi öfkeli bir aslan yaşarmış. Günlerden bir gün ikisi de ormanda gezintiye çıkmışlar. Bu gezinti sırasında karşılaşmışlar. Kelebek çok korkmuş! Birden kelebek konuşmaya başlamış: - Aslan kardeş, neden hep böyle yapıyorsun? Senden çok korkuyoruz. - Çünkü ben seni yiyeceğim. - Neden peki? Arkadaş olamaz mıyız? Aslan çok şaşırmış! - Neden seninle arkadaş olmalıyız? - Birlikte çok güzel vakit geçirebiliriz. Aslan kabul etmiş. Cesaretinden dolayı seni tebrik ediyorum. Artık sen benim en iyi arkadaşım olacaksın, demiş. Kelebek aslana öfkesini yenmeyi öğretmiş. Bu küçük öyküyü yazmam için bana fırsat veren 6 yaştaki Osman arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. Resmin çok güzeldi. Hasan Kaan OLCAR 3B

45


ÇEVREMİZ VE BİZ

ÇEVREMİZ Herkesin çevresi aynıdır. Herkes özen göstermelidir, Çünkü çevre herkesindir. Doğmamış bebeğin, herkesin!

DOĞA Doğada hayvanlar yaşar, Bizim evde yaşadığımız gibi. Arkadaşları vardır, Tıpkı bizim gibi.

Ona sahip çıkmak, Ona bakmak, Ona verilen zararları anlatmak, Onu korumak, Herkesin ama herkesin görevidir. Yaren ÇELİK 3B

Zarar vermeyin doğaya, Aynı evimizi yıkar gibi. Kızmayın hayvanlara, Kırılır kalpleri. Onlar da bizim gibi, Yok olur sevgileri. Ormandandır evleri, Yok etmeyin çevreyi! İpek TEKLİ 3B

46


ÇEVRE VE DOĞA Çevreye iyi bakalım, Çevreyi kirletmeyelim, Çevremize sahip çıkalım, Çevre hayata bağlar bizi Doğada bal üretir arılar, Doğada açar çiçek ağaçlar, Doğada mutludur insanlar, Doğa, hayata bağlar bizi. Ege NALBANT 3A

HAYATIMDAKİ GÜZELLİKLER Doğamızdaki güzellikler, Bitmez, Tükenmez. Hayvanlardan çiçeklere, Çiçeklerden insanlara, İnsanlardan tekrar doğaya. Çiçekler ve böcekler, Rengarenk bitkiler. Hepsi doğada uyum içinde yaşar! Zehra Naz AKKÖSEOĞLU 3A

47


ÇEVRE Çevremizi koruyalım, Her yeri temiz tutalım. Mutlulukla yaşayalım. Hep birlikte olalım.

DÜŞÜNDÜM ORMANI Kağıt senden, Kalem senden, Sevgi senden, Seni korumak ise benden. Biliyorum seni çok iyi Korumam gerek. Koruyamazsam eğer, Neslin tükenecek. Yeşil renk, güzel doğa, Temiz hava, Kuş cıvıltıları, Birbirinden güzel, Rengarenk çiçekler, Hepsinin sonu gelecek. Benim sana olan sevgim , Buna izin vermeyecek. Melisa ÜNAL 4B

Herkes geçer yollardan, Temiz bırakalım yolları, Kirletenleri uyaralım. Uygar bir toplum olalım. Lara YALGIN 4A

MEŞE Hani şu meşe vardı ya! Rüyalarımı, mutluluğumu Paylaştığım. Hani o koyu gölgesi vardı ya! Hüznümü, sırlarımı İçine sakladığım.

GÜZEL ORMAN Bir cenneti andırır ormanlar. İçine girersin, bütün sıkıntın gider. Her taraftan gelir güzel kokular. Ağaçlar ne de güzel kokarlar.

Hani bir meşe vardı ya! Hem gülen, Hem gülümseten… Duru OKUYAZ 4A

İçine girince ormanın Meşeler sanki gülümser bize. Sincaplar ağaçlarda kovalamaca oynar. Çok güzeldir ormanlar. Batuhan OĞUZ 4B

BENİM ORMANIM Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşür. Sesleri bana masal gibi gelir. Sular şırıl şırıl akar içinde. Ağaçların yemyeşildir yaprakları. Toprağa baksam o çalışkan karıncalar, Havada ise birbirinden güzel kuşlar, Orman bize çok değişik güzellikler sunar. Sizi çok seviyorum ağaçlar ve hayvanlar. Senasu ÖZEL 4B

48


KORUYALIM ORMANLARI Kesmeyin ağaçları, Yaşam kaynağımı, Koruma kalkanımı, Kesmeyin onları.

ÇEVRE Şirin, tatlı kuşlar, Büyük ve yaşlı ağaçlar, Birbirinden güzel çiçekler, Hepsi senin içinde.

Benim canım ormanım, Tatlı yaşam kaynağım, Olmazsa olmazım, Ormanlarım.

İnsanlar bilmiyorlar. Neler yaptıklarını. Uyarmıyorlar, Senin canını yakanı.

Koruyalım ormanları, Kesmeyelim ağaçları, Yaşam kaynağımızı, Ormanlarımızı. İdil YAZICI 4B

Kimyasal atıklar, çöpler yerine, Tohum atmalı, biz insanoğlu. Sana zarar vermektense İyileştirmeli yaralarını. Uyan, güzel toprak ana, Kapatma gözlerini, Yok olma bizim için, Aç bize ellerini! Umut Sidar POLAT 5A

NÜKLEER SANTRALE HAYIR! Mersin- Akkuyu sahiline nükleer santral kurulması ülkemiz gündeminin en önemli konusu bence. Böyle büyük bir yanlış yapılmadan çok iyi düşünülmeli. Nükleer patlamalar sonucunda yaşananlar unutulmamalı. Nükleer santraller insan sağlığına zararlıdır. Kurulması için 20 milyar dolar, kaldırılması içinse 60 milyon dolar gerekiyor. Eğer santralde bir patlama meydana gelirse insanların DNA’sı bozulur ve insanlar mutasyona uğrar. Patlama alanındaki bitki örtüsü, hayvanlar ve doğal kaynaklar yok olur. İnsanlar bilinçlendirilmeliler. Bence Akkuyu’ ya nükleer santral kurulmamalı. Eğer kurulursa bölgemiz büyük bir tehlike altına girer. Galiba insanlar sadece yaşayınca öğrenecek. Siz kendiniz için elektrik israfı yapmayın. Boran ALTUNTOP 5A 49


KIYILARIMIZDA NÜKLEERE HAYIR! Mersin Akkuyu. Yemyeşil ormanlar, masmavi deniz. Ta ki oraya nükleer santral kurulana kadar. Eğer oraya nükleer santral kurarsanız orada hava kirliliği olur, radyasyon sızıntısı olur. İnsanlar hasta olur, küçük çocuklar hasta olup ölürler. Eğer patlarsa, patladıktan 5 gün sonra hepimiz ölürüz. Lösemi hastalığı artar, bitkiler meyve vermez. Türkiye ve komşu ülkeler zarar görür. Bu tehlikeyi önlemek için o tesisler yerine rüzgar panelleri, güneş enerjisinden yaralanarak elektrik üretebiliriz. Sokaklara çıkıp fikrimizi söyleyelim. Bu yanlışa çok geç olmadan hep birlikte engel olalım. Ege BAYRAM 5A

NÜKLEER FELAKET Akkuyu’da kurulan nükleer santralle kendi sonumuzu hazırlıyoruz, eğer bunu yaparsak büyük bir facia olacak. Bu facia sonucu yaşayan kalır mı? Hayvanlar bundan kötü etkilenecek, bitkiler bundan kötü etkilenecek, en kötüsü de biz bundan kötü etkileneceğiz. Yok olunca bu nükleerden gelen para ne işimize yarayacak. Hamileleri ve çocukları tomografiden korurken şimdi ülkemize bir radyasyon kaynağı koymak çok mu mantıklı? Japonya’da nükleer santral patlamasından sonra bir ders almamız gerekir ama biz bunun aksine hiç yokken, güven içindeyken bir nükleer santral kuruyoruz. Radyasyonun oluşturduğu hastalıkların artacağını biliyorlar fakat bilmezden geliyorlar. Çocuklar lösemi olabilirler, insanlar kanser olabilirler. Zaten çocukların oyun alanı kısıtlıyken bir de radyasyon olduğu için dışarıya bile çıkamayacaklar. Eğer bunları umursamıyorlarsa teröristler hedef olarak nükleer santrali alacaklar, bunu da mı önemsemiyorlar? Neden bizi düşünmüyorlarsa kendilerini düşünsünler, bu onlara hiçbir şey ifade etmiyor mu? Bunu protesto etmeliyiz, yürüyüşler yapmalıyız insanları bilinçlendirmeliyiz, afişler hazırlamalıyız. Ayça ÖZTÜRK 5A

NÜKLEER SANTRALE HAYIR! Nükleer santral çok zararlı, biz bunu biliyoruz. Neden hala nükleer santral yapmak istiyorlar? Denizimizi neden kirletiyorlar? Nükleer santralde patlama olursa ne olacak? Bunları neden düşünmüyorlar? Biz Mersinliler bu karara karşı çıkalım. Kıyılarımızı kirletmelerine izin vermeyelim. Denizimiz kirlenmesin. Orada yaşayan canlılar ölmesin. İnsanlar üzülmesin. Akkuyu’da yaşayan halk da bunu istemiyor, yürüyüşler yapıyor. Doktorlar karşı çıkıyor. Biz de elimizden geleni yapalım. Karşı çıkalım. Kıyılarımızı koruyalım. Japonya gibi olmayalım. Yiğit EKER 5A

50


SUYA NELER OLDU? SUYA NELER OLDU? Bir gün bir şelaleden aşağıya doğru düştüm. Hava çok sıcaktı. Birden havaya doğru yükseldim. Bir bulutun içinde dünyayı gezdim, dört gün sonra bulutumdan aşağıya düştüm. Çok soğuk ve katı bir şeye dönüştüm. Onun adı kardı. Bir adam bizi yerden aldı, sıkıştırdı. Sonra bizi bir başka kişiye fırlattı. Sonradan öğrendim bunun adı kartopu savaşıymış. Kafasına atıldığım adamın kafasından damlalara dönüşerek inmeye başladık. Birden eridiğimi fark ettim ve buharlaştım. Ben bir su damlasıyım. Bazen akarım su olurum. Bazen buharlaşıp bulutlara yükselirim. Sonra su damlası olarak ya da kar olarak düşerim yeryüzünün farlı yerlerine. Benim hayatım budur, acaba sizlerinki nasıldır? Arda ÇİÇEK 3A

SUYA NELER OLDU? Ben, Hazar Gölü’ndeki bir su damlasıydım. Güneş bizi buharlaştırıp bulut yaptı. Soğuk hava gelip dondurdu. Hepimiz birbirimizden kopmaya başladık. Ondan sonra da yeryüzüne yağdık. Bir ormanın içine düştük. Birden kendimi, birisinin burnunun ucunda gördüm. Burnunun ucunda olduğum kişi bir çocuktu. Ormanda, topuyla oynuyordu. Burnunun ucunu silince birden yok oldum. Bakalım, bir daha ne zaman yeryüzüne ineceğim? H. Yiğit ALPAN 3B

SUYA NELER OLDU? Ben küçük bir su damlasıyım. Size hikayemi anlatayım. Ben önce bir denizin parçasıydım. Sonra güneş kızgınlaştı. Işınlarını daha sıcak vermeye başladı. Sonra hep birlikte gökyüzüne yükselmeye başladık. Nasıl oluyor da kanatlarımız olmadan uçuyoruz? Baktık, bembeyaz bir şeyin içindeyiz. Bu bir bulut! Bembeyaz bir şey bu! Sonra o kadar şiddetli bir rüzgar esti ki bizi 1000 km sürükledi. Baktık, Hollywood’dayız. Şaşırdık! Birden sarsılmaya başladık ama bir şey olmadı. Çünkü o kadar sertleşmiştik ki ne yapsak düşmüyorduk. En sonunda bir şimşek ile düştük. Tabi ki kar şeklinde… Dağlara, oradan yağmur olup yerlere, oradan da tekrar denizlere yağdık. Bu döngü asırlardır sürer ve su damlaları bir arada yaşar. Çağan Efe GÜNAYDIN 3B

SUYA NELER OLDU? Ben bir su damlasıyım, kocaman bir nehrin bir parçasıyım. O gün nehir aşağısına aktım ve sonra da buharlaştım. Yukarı yukarı çok yükseklere çıktım. Bir de baktım ki bir bulutun içindeyim ve üşümeye başladım. Çok soğuktu içim titriyordu. O da ne? Bir anda beyazlaşmaya başladım. Sonra ağırlaştım ağırlaştım. Ve bir anda hızla buluttan ayrılıp aşağıya doğru inmeye başladım. Her yer bembeyazdı. Ben artık bir kar tanesi olmuştum. Bir evin çatısındayım. Hem de nerede biliyor musunuz? Paris’te!!! EC E AKYURT 3A

51


BEN BİR SU DAMLASIYIM. Ben bir su damlasıyım. Ben, her yerdeyim ve çok çok hızlıyım. İstersem Antartika’dan Avustralya’ya bir saatte giderim. Şimdi Çin’deki Wolong Doğa Parkı’ndaki pandaların, doğal koruma alanındayım ve arkadaşlarımla beraber pandaların üzerine yağıyoruz. Ben, yedekteki bulutun “Şimdi yağabilirsin!” demesini bekliyorum. Ama belli ki pandalar üzerlerine yağmur yağmasını istemiyor. Bunu görünce, yaklaşık 10 milyar yoldaşımla beraber çöllere doğru yola çıktık. 10 saatte yolumuzu bitirdik ve durmadan yağmaya başladık. Çöldeki topraklar suyu özlemiş olacak ki bu sürprizi çok beğendiler. Biz de yaptığımız işten çok memnun olmuştuk. Ada Beşir BAYRAKTAR 3B

52


ÇOCUK VE OYUN DÜŞLER BİTERSE Düşler biterse Rahat uyuyamam yatağımda. Düşler biterse Gece gezmelerim de biter. Sabahları aileme anlatacak bir şey bulamam. Düşler biterse. Kayamam gökkuşağında Uçamam kuşlar gibi Yürüyemem pamuk gibi bulutların üzerinde. Düşler biterse. Nasıl dans edeceğimi, Nasıl şarkı söyleyeceğimi bilemem. Düşler biterse Oyuncaklarım yürüyemez. Büyük bir boşluk olur yaşamımda. Uyanamam artık aydınlık sabahlara. Mina GÜNDÜZ 4A DÜŞLER BİTERSE Düşler biterse Hayalimde yürüyemem. Düşler biterse Dünyayı gezemem. Düşler biterse Ağaçlardan atlayamam. Düşler biterse Gökyüzüne uzanamam. Düşler biterse Survivor’a gidemem. Düşler biterse Geleceği göremem. Düşler biterse Sonumu bilemem. Eylül BEZCİOĞLU 4A

53


OYUNLAR BİTERSE Oyunlar biterse sıkıntı sarar etrafı Her yere sessizlik çöker. Kimsenin yüzü gülmez. Oyunlar biterse Oyuncaklar sahipsiz kalır. Parklar boşalır Kuşlar ötmez Kelebekler uçuşmaz. Oyunlar biterse çocuk sesleri duyulmaz. Hiçbir yer şenlenemez. Oyuncakçılar para kazanamaz Oyunlar biterse Arkadaşlar birlikte eğlenemez. Güzel vakit geçiremez Uçurtmalar uçmaz Oyunlar biterse Yalnızlık basar tüm mahalleyi Düşlerin yerini kabus alır. Bahçeler sessiz kalır. Oyunlar biterse hayaller yarım kalır. Yaratıcılık ölür Oyunlar biterse Anlamı kalmaz çocukluğumun. Karin TULUK 4A

OYUNLAR BİTERSE Oyunlar biterse, Saklanamam duvarların arkasına. Oyunlar biterse, Sandığa giremem korsan gibi. Oyunlar biterse, Kuşlar uçamaz, çiçekler açamaz, Güzel kokular saçamaz. Çiçeklerin güzel kokularını, Çocuklar koklayamaz. Çocuklar bahçelere çıkamaz. Oyunlar biterse, Çocukluğumuz biter. Güzel duygular benden uzaklaşır. Oyunlar biterse… Onur Alp DİLEK 4A OYUNLAR BİTERSE Oyunlar biterse eğlence biter. Mutluluk biter. Arkadaşlık biter. Çocuklar mutsuz olur. Oyunlar biterse, Hayatımız kararır. Çocuklar büyüyemez, Çocuklukları içlerinde kalır.

OYUNLAR BİTERSE Oyunlar biterse çocuklar evlere kapanır. Oyunlar biterse sokaklar, Bahçeler sessiz kalır. Oyunlar biterse Ayakkabılardaki kirler azalır. Oyunlar biterse çocukların teri azalır. Oyunlar biterse çocuklar, annelerinden Dizlerindeki kanı silmelerini istemez. Oyunlar biterse Uçurtmaların ipleri olduğu yerde çürür. Oyunlar bitmesin, Çocuklar evlere kapanmasın. Kerem KUYUCU 4B

Oyuncaklarımız oynamak için, Bizi bekler. Çocukların yüzündeki gülücükler kaybolur. Oyunlar biterse. Badesu ÖZEL 4B

54


OYUNLAR Oyunlar her yerde oynanır. Havuzda oynanan oyunlar, Karda oynanan oyunlar, Kışın oynanan oyunlar, Bahçede oynanan oyunlar, Yaşamımızda önemli yer tutarlar. Oyunlar olmasa eğlence olmaz. Oyunlar olmasa çocuk sesleri duyulmaz. Oyunlar olmasa bahçeler dolmaz. Oyunlar olmasa çocukluğun tadı olmaz. Dalya BALCI 4A

Oyunlar Oyunlar Oyunlar Oyunlar Oyunlar

OYUNLAR BİTERSE biterse söner eğlencenin ateşi. biterse dökemeyiz terlerimizi. biterse biz çocukların tükenir besini. biterse söner ışıklar. biterse kapanır çocukların sahne perdesi. Aksel Ayhan KONAR 4A

BU SOKAKLAR KİMİN? Sokaklar kimin, hiç düşündünüz mü? Sokaklar hepimizin aslında. Gelir geçeriz daima. Kirletmemeliyiz asla. Sokakları sahiplenelim. Buralar bizimdir diyelim. Temiz tutalım sokaklarımızı, Yürürken gülümsesin bize. Mert ŞAHİN 4A

55


HAYVANLARI SEVİYORUZ KÖPEĞİM Köpeğimi çok seviyorum, Siyah tüyleri ve dik kulakları ile, Karşılıyor beni, Okuldan gelince. Ayaklarıma dolanıyor, Sanki sevilmek istiyor, Üstüme atlıyor, yalıyor. Bırakmıyor beni. Üstümü kirletiyor. Cumartesi, pazar Alıyor tasmasını Bana veriyor, bakışlarıyla Sanki beni gezdir, diyor. Benim akıllı köpeğim. Seni daima seveceğim. Aysu LÜLECİOĞLU 4A KÖPEĞİM Mavi gözlü, Uzun bacaklı köpeğim. Onunla oyunlar oynarım, Eğlenirim onunla.

CANIM KÖPEĞİM Seninle sadece, Yaz tatillerinde görüşüyoruz, Seni çok özlüyorum, Canım köpeğim.

Tasmasını takarken, Başka köpeklerle kavga ederken, Hep yanında olurum. Onu sever, okşarım. Efe KAYA 4A

Seni görmediğimde, Çok üzülüyorum, Keşke seni, Her zaman görsem. Keşke sana daha yakın olsam Seni her gün görsem, Seninle oynasam, Canım köpeğim. Ceren DAĞ 4B 56


KEDİM Benim kedimin patileri çiçek gibi açılır. Pisi pisi deyince kulaklarını diker. O benim için mücevherden bile daha değerlidir. Van Kedisi olduğu için gözleri rengarenk. Uyuyunca mırıl mırıl sesler çıkarır. Yemek saati geldiğinde çok acıktım dermiş gibi gözlerini açar. Yemeğini bitirince miyavlar ve karnı şişer. Sevinince veya kapı çalınınca koşar, zıplar. Mavi renkli topu ile oynamayı çok sever. Onu gördüğü zaman hemen ona doğru koşmaya başlarım. Onunla oyun oynamayı çok severim. Kar beyaz tüylerinle bana koşunca seni kucağıma alır ve seni parka götürürüm. Orada seni serbest bırakırım koşup oynaman için. Ama sen kaçmazsın. Beni bırakıp gitmezsin. Seni çok seviyorum ve senin de beni sevdiğine inanıyorum. Aysu ÇAM 4B

ARILAR Bütün gün bal yaparlar, Durmadan vızıldarlar, İnsanlar onlardan korkar, Çünkü iğnelidir onlar. Sarı siyahtır renkleri, Gezerler tüm çiçekleri, Selamlarlar kraliçeyi, Kraliçe yoksa bozulur düzenleri. Eşek arıları en tehlikelileri, Gözleri görmez kimseleri, Batırırlar iğnelerini, Acımasızlıkta yok onlardan ileri. Defne BEYBOLAT 5A

57


DAHA AZ TÜKETİM İÇİN HER GÜNE BİR FİKİR KUŞLARA DAVET

Bahar geliyor! Ne güzel ki bizi bu soğuklarla baş başa bırakıp, arkalarına bakmadan sıcak diyarlara göçen bütün o kuşlar tıpış tıpış geri geliyorlar. Fakat çoğumuz büyük şehirlerde yaşıyoruz ve ortalıkta bir kaç kuş görme, cıvıltısını dinleme lüksünden mahrumuz. Peki hem onlar hem de kendiniz için güzel bir şey yapmak istemez misiniz? Evimizde bulunan, çöpe attığımız ya da atılmayı bekleyen bir çok malzemeden kuş evi yapmak mümkün. Yoğurt kapları, tereyağı kutuları, peynir kutuları ve hatta pet şişeler.. Örneğin üstteki resimdeki gibi bir kuşevi yapmak için ihtiyacınız olan tek şey iki tahta kaşık, bir parça ip ve bir pet şişe. yapmanız gereken ise pet şişeye kaşıkları geçirmek için delikler açmak, içini kuş yemiyle doldurup, kapağının içinden bir ip geçirmek ve onu evin yakınına, pencere demirlerine, ağaç dallarına vs. asmak..

58


FENER Evinizdeki teneke kutuları fenere dönüştürmek istemez misiniz? Tek ihtiyacınız olan şey, delikler açmak için bir çivi, bir çekiç ve hayal gücü. Bakın neler yapılabiliyor.. KENDİ OYUN HAMURUNUZU YAPMAK ÇOK KOLAY

Oyun hamurlarının ne kadar eğlenceli olduğu malum.. Bunun için gidip oyun hamuru satın almanıza hiç de gerek yok aslında. Sadece evde bulunan malzemelerinizle kendi hamurlarınızı yapmanız mümkün. Malzemeler yalnızca; yarım ölçü tuz, yarım ölçü su, 1 ölçü un ve istediğiniz renkte gıda boyası. Yapması sadece 10 dakika! Öncelikle kolayca çalışmak için çalışacağınız yere gazete kağıtları serin. Un ve tuzu bir kaba boşaltıp karıştırın. Daha sonra suyu ekleyip uygun kıvamda bir hamur elde edene kadar karıştırın. En son da gıda boyasını ekleyin. Resimler ve adım adım anlatım için http://www.instructables.com/id/EasyAffordable-Play-Dough/step5/Viola/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

59


MİNİ MİNİ SERALAR

Şu dünyayı mahveden plastik şişeler var ya! Onlarla yapılabilecek o kadar çok şey var ki. Bakın bahçe mevsimi geldi, renk renk çiçekler yol kenarında da satılır oldu. Peki onları daha sağlıklı yetiştirmek için mini mini seracıklar yapmaya ne dersiniz? Hem de plastik şişelerinizden. Nasıl yapıldığını anlatmaya bile gerek yok, fotoğraflar her şeyi açıklıyor. Şişeyi temizleyin, dibini ayırın ve ektiğiniz fidenin üstüne geçirin. Mini seranız hazır! Kaynak: http://hergunebirfikir.blogspot.com/

60


SUYU KORUMAK

SUYU KORUMAK MI, YOKSA SUSUZ KALMAK MI? Su bizim hayat kaynağımızdır. Su olmazsa insanlar yaşamını yitirir. Fakat insanlar, bunu önemsemeyip suyumuzu boşa harcıyorlar. Suyumuzu korursak gelecek nesilleri de kendimizi de korumuş oluruz. Eğer suyu korumazsak insanların yaşamı zorlaşır ve içebileceğimiz su miktarı azalır. Su, bizim geleceğimizdir. Su, bütün canlıları besler ve korur. Bu nedenle, suyumuzu korursak sadece kendimizi değil, bütün canlıları korumuş oluruz. Ayrıca insanlar, su olmadan birçok ihtiyacını karşılayamazlar. Mesela bir kutu sütü içebilmemiz için 200 litre su kullanılıyor. Bunun gibi birçok besinin üretimi için su gereklidir. Bu nedenle suyumuzu korumalıyız. Suyu gereksiz yere harcamamalıyız. Su bizim dünyamızdır. Bu okuduklarınızdan sonra suyu korumayı mı tercih ederdiniz, yoksa suyu boşa harcayıp susuz kalmayı mı? Sizi bilmem ama ben suyu korumayı tercih ederdim. Ilgın ÇALIKOĞLU 5A

SUYU KORUMAK MI? SUSUZ BİR YAŞAM MI? Bu soruya herkesten tek bir cevap gelir: “Suyu korumak! “ Çoğu insan suyu koruduğunu düşünüyor ama böyle değil! Her ne kadar suyu kapatıp tasarruf etsek de farkında olmadan tasarruf ettiğimiz suyu da israf ediyor ya da kirletiyoruz. Kimse suyu bilerek kirletmez. İnsanlar suyu fark etmeden kirletiyor. İnsanlar suyun hep var olacağını sanıp kirletmiş ama öyle değil! Su, her an tükenebilir. Sadece bireysel düşünüyoruz. Eğer böyle düşünmeye devam edersek elimizde kalan az miktardaki su da tükenecek. Suyu sadece insanlar değil, tüm canlılar kullanıyor. Dünyada suyun bittiğini düşünsenize… Hayat olmazdı. İnsanlar ölür, hayvanların nesli tükenirdi. Yağmur yağmazdı, ormanlar kururdu. Bunların olmasını istemiyorsanız suyu koruyun. Aytaç Onur İLBEYİ 5A SUYU KORUMAK MI, YOKSA SUSUZ KALMAK MI? Ben suyu korumak gerektiğine inanıyorum. Suyu korursak gelecek nesiller ve diğer canlı türleri de ondan yararlanabilir. Susuz bir yaşam sürmektense suyu korumak daha kolaydır. Dünya üzerinde su kaynakları çok az, bu kaynakların çoğundaki sular da içilemiyor. Onun için sahip olduğumuz suların kıymetini bilelim. Su kaynaklarımızı koruyalım. Birbirimizi uyaralım. İnsanlara suyu korumanın gerekliliğini anlatalım. Son pişmanlık fayda etmez. Susuz bir yaşam olmayacağını bilerek davranalım. Suyu koruyalım. Susuz kalmayalım. Bartu BÖCÜOĞLU 5A 61


SUYU KORUMAK MI, YOKSA SUSUZ KALMAK MI? Hiç susuz bir yaşam düşündünüz mü? Bir gün bakmışsınız çeşmeler akmıyor? Ne yaparsınız? Ne yer ne içeriz? Eğer suyu koruyamazsak susuzluktan ölürüz. Bazı insanlar suyun değerini bilmiyorlar. Suyu korumuyorlar. Susuz kalırsak suyun değerini biliriz. O zaman da çok geç olur. Suyu boşuna akıtmamalı, su kaynaklarımızı kirletmemeliyiz. Suyu tasarruflu kullanmalıyız. Saatlerce duş almamalıyız. Bulaşık yıkarken suyu çok kullanmamalıyız. Afrika’yı düşünelim. Şimdi orada su yok. İnsanlar susuzluktan ölüyor. Bu olaya dur demeliyiz. Susuzlukla ilgili olarak yaşanan sıkıntıları görüp, kendi sularımızı korumalıyız. İnsanlara suyu tasarruflu kullanmaları gerektiğini anlatmalıyız. Okan ALTIN 5A

SUYU KORUMAK MI, YOKSA SUSUZ KALMAK MI? Suyu korumak mı, yoksa susuz kalmak mı? Bir düşünün bu soruyu. Suyu korumak sadece biz insanları değil, hayvanları ve bitkileri de olumlu etkiler. İnsan susuz sadece iki gün yaşayabilir. Bu da suyu korumazsak yaşayamayacağımızı gösterir. Ayrıca insanlar suyu eşit paylaşmıyorlar. Bir insanın günde 2,5 litre su içmesi gerekir. Afrika’da yaşayan birisi günde bir bardak suyu zor buluyor hatta bulayıp yaşamını kaybediyor. Bütün bunları durdurmak için geç değil. Bunun için: Dişimizi fırçalarken suyu açık bırakmayalım. Duşta beş dakikadan fazla kalmayalım. Bahçeyi sularken fazla su akıtmayalım, damlama yöntemi ile sulama yapalım. Tuvaletlere çift kademeli sifon taktıralım. Bunlara benzer daha birçok önlem alabiliriz. Bunlar suyu tasarruflu kullanmamızı sağlayacak önlemlerdir. Şimdi size ilk sorduğum soruyu anladınız mı? Desmin ALPASLAN 5A

SUYU KORUMAK MI? SUSUZ BİR YAŞAM MI? Sahip olduğumuz eşyaları korumadığımızda neler olur? Peki, suyumuzu korumadığımızda neler olur? Bir düşünün… Şimdi yediğimiz hamburgerler için ne kadar su kullanılıyor? Su olmazsa yiyecek olmaz. Yemek yiyemezsek hayatta kalamayız. Duş almak için ne kadar su kullanılıyor? Sifona basmak için ne kadar su kullanılıyor? Bunları yapmazsak hayat felaket olurdu. Ama suyu dikkatli kullanırsak su kaybı olmaz. Günlük ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Bunları biliyoruz. Bilmiyorsak da şimdi öğrendik. O zaman suyu boşa harcamayalım, hayatı tehlikeye atmayalım. Barbaros BARUT 5A 62


SUYU KORUMAK MI, YOKSA SUSUZ KALMAK MI? Tabi ki benim tercihim suyu korumak olur. Çünkü susuz kalırsak her yer kurur. İçecek su bulamayız. Yaşamımız tehlikeye girer. Kirleniriz. Denizlerde, havuzlarda yüzemeyiz. Eğer bu olaylarla karşılaşmak istemiyorsak suyu korumak zorundayız. Dünyamızın dörtte üçü su ile kaplı ama ne yazık ki içilebilir suyun miktarı yüzde bir buçuk. Bu yüzden suyu korumalıyız. Eğer suyu korumazsak az miktarda olan suyu da kaybederiz. Ona göre düşünüp, gerekli önlemleri alalım. Göktuğ UÇAK 5A

63


TARİHTE YAŞANAN İLGİNÇ OLAYLAR Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı. Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi. Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler. Chevrolet, yeni model arabası için "Nova" ismini buldu ama sonra arabayı Latin Amerika'da satamayacakları anlaşıldı. Çünkü "Nova", İspanyolca'da "Gitmez" anlamına geliyordu.

1932 Yılında Los Angeles Olimpiyatları'nda Fransız atlet Jules Noel'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı. Çünkü atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını dönmüşlerdi.

1840'da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok soğuk bir günde Washington'da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı uzun konuşma sonucu zatürre oldu. Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü.

64


Meksika'daki bir Sağlıklı Yaşam Merkezi’nin sahibi, vasiyetine mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.

Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini sağlayan, patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce pusuya yatan düşman askerleri tarafından vuruluyorlardı.

Marko ve Roberto De Solisa adlı iki kardeş, birbirleriyle pek iyi geçinemiyorlardı. Roberto'nun sık sık kendisiyle dalga geçmesine dayanamayan Marko, kardeşini, kafasına sıktığı tek kurşunla öldürdü. Bu basit bir cinayet gibi görünebilir. Ancak gerçek öyle değil. Çünkü Marko ile Roberto aynı dolaşım sistemini paylaşan yapışık ikizlerdi. Roberto'nun ölümünden 5 dakika sonra, kan dolaşımı duran Marko da öldü.

1975'de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü. Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak, kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.

65


1971'de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatını kaybetti.

Bayan Carson Amerika'nin New York kentinde yaşıyordu. Bir gün eğlenmek için cenaze işleri yapan bir şirketle anlaştı. Şirket eve telefon etti ve bayan Carson'un kalp krizi geçirip öldüğünü söyledi. Bu sırada tabutun içinde yatan bayan Carson birden doğruluverdi. Ama kızı o anda kalp krizi geçirip öldü.

Komboçya'da 2 asker, patlamamış mayınla futbol oynamaya kalkınca hayatlarını kaybetti. Olayı ilginç kılan bir başka nokta, parçalanarak can veren 2 askerin, Kamboçya ordusunun "en iyi mayın uzmanları" arasında yer almasıydı.

66


BİLMEYİ REDDETMEK - Itzhak PERLMAN Sonra oturur; yavaşça koltuk değneklerini yere koyar, bacaklarındaki atellerin klipslerini açar, bir ayağını geriye iter, ötekini öne uzatır. Daha sonra yere eğilerek kemanını alır, çenesinin altına koyar, orkestra şefine başıyla işaret verir ve çalmaya başlar. Bu zamana değin, izleyiciler bu ritüele alışmışlardır. O, sahnenin bir ucundan sandalyesine doğru ilerlerken sessizce otururlar. Bacaklarındaki klipsleri açarken inanılmaz bir sessizlikle beklemektedirler. Çalmaya hazır olana dek beklerler. Ancak o konserde bir şeyler ters gitti. Daha ilk birkaç satırı çalmıştı ki, kemanın tellerinden bir tanesi koptu. Telin kopma sesini duyabilmek mümkündü, salonun bir ucuna tabancadan fırlayan kurşun gibi gitmişti ses. O sesin ne anlama geldiği konusunda yanılmak imkânsızdı. Ve bunun akabinde ne yapılması gerektiği konusunda da... O gece orada olan insanlar kendi kendilerine şöyle düşündüler: "Anlamıştık ki, yeniden ayağa kalkması, telleri yeniden takması, koltuk değneklerini alması, yavaş yavaş sahne arkasına gitmesi veya yeni bir keman bulması ya da yeni bir tel takması gerekecekti. " Ama o öyle yapmadı. Bunun yerine bir dakika kadar bekledi, gözlerini kapadı ve sonra şefe yeniden başlaması için işaret verdi. Orkestra başladı ve o kaldığı yerden devam etti. Ve daha evvel hiç görülmemiş bir tutku, güç ve saflıkla çaldı. Elbette herkes bilmektedir ki senfonik bir eseri sadece 3 telle çalmak imkânsızdır. Bunu ben de bilirim, sen de bilirsin, herkes bilir ama o gece Itzhak Perlman bilmeyi reddetmişti.

Hayatta bazı anlar vardır: İnsanın sınandığı, gücünün ölçüldüğü, sabrının yontulduğu anlar… Perlman'ın da bir konser sırasında bir müzisyenin başına gelebilecek en kötü durumlardan biri başına gelir ve bakın nasıl bir sonuç çıkar. 18 Kasım 1995 günü keman sanatçısı Itzhak Perlman, New York'ta, Lincoln Center'daki Avery Fisher Salonu'nda bir konser vermek üzere sahneye çıktı. Eğer herhangi bir Perlman konserinde bulunmuşsanız bilirsiniz ki onun için "sahneye çıkmak" hiç de küçümsenecek bir başarı değildir. Çocukluk yıllarında çocuk felcine yakalanmış olan Perlman'ın her iki bacağında da destekleyici ateller vardır ve ancak kol değneği yardımıyla yürüyebilmektedir. Onu sahne üzerinde her defasında sadece bir adım atabilmek suretiyle acı içinde ve yavaş yavaş yürürken görmek unutulmayacak bir görüntüdür. Ağrılar içinde ama ihtişamla yürümektedir, sandalyesine erişinceye kadar. 67


Onu parçayı kafasında kurgularken, değiştirirken ve yeniden bestelerken görebilirdiniz. Bir noktada, telleri nerdeyse yeniden tonlamışçasına sesler çıkarmaktaydı kemandan, daha evvel hiç vermedikleri sesleri vermelerini sağlamak için... Bitirdiğinde salonu olağanüstü bir sessizlik kapladı. Ve akabinde seyirciler ayağa kalktı ve tezahürata başladılar. Oditoryumun her yanından inanılmaz bir alkış patladı. Hepimiz ayaktaydık; bağırıyor, ıslık çalıyor, alkışlıyor, yaptığını ne kadar takdir ettiğimizi, beğendiğimizi anlatacak her türlü hareketi yapıyorduk. Gülümsedi, yüzünden akan terleri sildi, yayını kaldırarak bizi susturdu ve böbürlenerek değil ama sessiz, güçlü, dingin bir tonla şöyle dedi: "Bilirsiniz, bazen de sanatçının görevidir, elinde kalanlarla ne kadar daha müzik yapabileceğini bulmak..." Bu ne güçlü bir cümledir. Duyduğumdan beri aklımdan çıkmıyor. Ve kim bilir? Belki de bu bir yaşam tarzıdır, sadece sanatçılar için değil, hepimiz için. Burada, tüm yaşamını bir kemanın dört teli ile müzik yapmak üstüne kuran ve birdenbire, bir konserin ortasında kendini sadece üç tel ile bulan bir adam vardır. Öyleyse o da üç tel ile müzik yapmayı seçer ve o gece yaptığı, sadece üç telle yaptığı müzik, daha önce yaptığı, dört teli varken yaptığı her şeyden daha güzel, daha kutsal, daha unutulmazdır. O zaman belki de bizim görevimiz, yaşadığımız bu sallantılı, hızla değişen, ürkütücü dünyada kendi müziğimizi yapmaktır; önce elimizde olan her şeyle; ve daha sonra bu artık imkansız olduğunda, sadece elimizde kalanlarla. Jack Riemer Houston Chronicle'da yayınlanmıştır.

68


SUDAN MESAJLAR Masaru Emoto adlı Japon bir araştırmacı, insan vücudunun ve yaşamış olduğumuz yer kürenin %70' den fazlasını kaplamakta olan suyun moleküler yapısının insanların düşüncelerinden, sözcüklerinden ve dinlemiş olduğu müzikten etkilenip etkilenmediğini araştırmış ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır. İnsanların yaşam kalitesinin vücutlarındaki ve yerküredeki suyun kalitesiyle bağlantılı olduğunu savunan araştırmacı yaşama geçirilen pozitif düşünceler sayesinde insanın kendisini ve yaşamış olduğu gezegeni iyileştirmesinin ve yenilemesinin mümkün olduğunu savunmuş ve araştırmalarını bunu doğrular şekilde sonuçlandırmıştır. Müzik terapisinin son zamanlarda popüler olmasıyla birlikte Masaru Emoto müziğin, suyun yapısı üzerine etkilerini görmeye karar vermiş ve iki müzik hoparlörü arasına birkaç saatliğine distile su koyarak suyun donduktan sonraki kristal şekillerini fotoğraflayarak bu inanılmaz fotoğrafları elde etmiştir:

Heavy Metal müzik dinletildikten sonraki su kristalinin görüntüsü.

Bach’dan Air For The G String" dinletildikten sonraki su kristalinin görüntüsü.

Beethoven'in pastoral müziği dinletildikten sonraki su kristalinin görüntüsü.

69


Bu çalışması da beklentileri doğrultusunda sonuç verince, araştırmacı, düşüncelerin ve kelimelerin su kristallerinin şekillenimi üzerindeki etkilerini incelemeye karar vermiş ve seçilen özel bazı kelimeler cam şişelere gece boyunca kasetten dinletilmiştir. Bu işlemden sonra su kristallerinin sözcüklerden etkilendiğini gösteren tarifsiz güzellikte görüntüler gözlenmiştir: Bütün bu sonuçlardan ise insanların söyledikleri ve dinledikleri sözlerden sanıldığından çok daha fazla etkiledikleri gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Sevgi ve takdir sözcükleri dinletilen su kristali.

Teşekkür sözcükleri dinletilen su kristali.

Kin ve nefret sözcükleri dinletilen su kristali.

70


YELKEN İnsanoğlunun suyun kaldırma kuvvetinden istifade ederek kullandığı teknelere rüzgarın enerjisini de eklemesiyle oluşan ve önceleri bir ulaşım biçimiyken sonra doğayla mücadelenin ağır bastığı bir faaliyet halene gelen spor dalı. Özellikle açık denizlere kıyısı olan ülkelerin benimsediği yelkenli tekneler, ulaşım ve savaş amaçlarıyla da kullanıldı. Yelkenli bir spor dalı olarak benimseyen ilk ülke İngiltere’dir. 1693 yılında Seamark Cub adında bir kulübün kurulmasından sonra yelken sporu dünyanın diğer ülkelerine de yayıldı. Bu spor, deniz sporlarının en zevklisi ve en çok yapılanıdır. Yelken sporu küçüklü büyüklü çeşitli teknelerle yapılır. Milletlerarası Olimpiyat Komitesinin belirlediği ve günümüzde kullanılan tekneler şunlardır: 1) Finn; 4,5 m boyunda, tek kişilik olup, yelken alanı 10 m2dir. 2) 470; ikili bir dingi olup, 4,7 m boyundadır. 13 metrekarelik ana yelkene ek olarak 13 metrekarelik yardımcı balon yelken ve yelkeninin dışa sarkarak denge sağlamasına yarayan bir tropez vardır. 3) Flying Dutchman; 6.05 m boyunda olup, ana yelkeni 18.58 m2, balon yelkeni 17.5 metrekaredir. 4) Tornado; 6.1 m boyunda olup, iki kişiliktir. Yelken alanı 21.83 metrekaredir. 5) Star; 6.92 m boyunda, iki kişilik olup, yelken alanı 26,13 metrekaredir. 6) Soling; 8.15 m boyunda, üç kişiliktir. Yelken alanı 21,7 metrekaredir. Olimpiyat sınıfı teknelerin en büyüğüdür.

7) Winglider: 3,6 m boyunda olup, 6.5 metrekarelik yelken alanı vardır. Sörf tahtası ve üzerine dikilmiş 4.5 metrelik bir direkten meydana gelmiştir. Bu sporu yapanların tekneyle ilgili teknik bilgilere sahip olmaları gereklidir.

71


Yelken sporu 19. yüzyılın ikinci yarısında yat sporunun gelişmesiyle başladı. Bu yatlarla denizlerde, göllerde ve akarsularda yelken yarışları düzenleniyordu. Bu spor daha sonraları gelişerek Olimpiyat Oyunlarında da yapılmaya başlandı. Her ülkede bu sporla ilgili bir federasyon bulunmaktadır. Yurdumuzda Cumhuriyet sonrası gelişen yelken sporu Yelken Federasyonu kontrolünde faaliyetlerini sürdürmektedir. 1957 senesinden sonra bununla ilgili çeşitli kulüpler kurulmuştur. Bugün yelken sporuyla uğraşan birçok spor kulübü vardır. Yelken yarışları, yarışmacıların belirli bir yönde, çevresinden dolaşmaları gereken şamandıralarla tespit edilmiş bir yol üzerinde yapılır. Bu güzergâhın toplam uzunluğu 10 ile 20 mil arasında değişir. Yarışma yelken açmış olarak başlama usulüne göre, karadan veya bir gemiden top atışı veya bayrakla hareket işareti verilir. Yarışmacıların uymak zorunda olduğu kurallar Milletlerarası Yat Federasyonu tarafından tespit edilmiştir. Yelken yarışlarının puanlaması ise şöyledir: Birinci gelen “O”, ikinci 3, üçüncü 5, dördüncü 8, beşinci 10, altıncı 11, yedinci 13, sekizinci 14 gibi puan alır. Yarışı terk eden tekneler ise en son bitiren tekneden % 10 fazla puan alır. Türk yelken sınıfları: Yurdumuzda genelde optimist, cadet, 380, 470, Finn, Laser ve Dragon sınıflarında yarışmalar düzenlenir. Bu sınıflarda Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Federasyon Kupaları ile Türkiye Birinciliği yarışmaları yapılır. Bu sene okulumuzun yaz okulu programı Mersin Yelken İhtisas ve Yat kulübü işbirliği ile yürütülerek Yelken okulu şeklinde gerçekleşecektir. Tüm ODTÜ öğrencilerimizi farklı olan bu deneyimi yaşamaları için bekliyoruz. 72


HAYATTAN NOTLAR UZAKLARA… Yorgunum. Yıllar beni yordu. Hayatım zorluklarla geçti. Birçok insan gibi… Şehir hayatı, kalabalık, insanlar, dedikodular, araçlar, hiç bitmeyen gürültü… Beni vaktinden önce yordu. Uzaklara, çok uzaklara kaçmak istiyorum. Beni burada yoran her şeyden uzaklaşmak, yeni bir başlangıç yapmak istiyorum. Uzaklar benim içim özgürlük demek, sakinlik demek… Uykudan uyandığımda duyacağım kuş sesleri, göreceğim yeşil ufuklar, çam kokuları… Huzur demek.. Aynı zamanda hasret demek tabii ki, kavuşacağını bilirsen hasret aslında güzeldir. Uzun zamandır uzaklara gitmek istiyorum ama her zaman işlerim ön plana çıkıyor. Hiç bitmeyen işlerim. Ve uzaklar hep içimde bir özlem olarak büyüyor. Bir gün gideceğim çok uzaklara….. Umarım geç olmadan… DEREN TAYLAN 7A

ÇOCUK SESLERİ Dedelerimiz bilir belki… Çocukların her sabah kalkıp top oynamasını, kızların ip atlamasını, güzel havada oynanan çelik çomak oyununu… Sıcakta yenen dondurmayı en iyi onlar bilir. Bence sokaklardaki çocuk sesleri en güzel melodidir. O topa vurulunca çıkan ses, kaptanların emirleri, kızların iplerinin sesleri bir uyum içindedir. Şu an bunu görmek imkânsız. Çünkü bugün futbolu da, ipi de bilgisayarda oynuyorlar. Çocuklar sokakları terk etti. Devlet bu yolları arabalara sattı. Zaten toplar da kaldırıldı, sadece halı sahalarda oynanıyor. Dedemin zamanında Türklerin hücum oyuncusu olma isteği ve tutkusu varmış. Şişmanlar ve yavaş hareket edenler ise ya defansta ya da kaledeymiş. Ama şimdi FİFA‘ da her yerde oynuyorsun ve oyuna hâkim olan sensin. Kim bununla eğlenebilir ki? O sanal oyuncular bize nasıl maç havasını verebilir ki? Hep istemişimdir böyle top oynamayı; ama bunlar mazide kaldı. Yine de gelecekten umutluyum. Belki torunlarım yapar. Bundan dolayı hep dinlerim dedemi. Bir kez daha anlatsın diye. Çocuk sesleri güzel şey bence… M.Kaan TOYAKSİ 7A 73


ELLERİMİZ Ellerimiz, hayatın her türlü zorluklarıyla mücadele eder. Yeri geldiğinde kalem tutmayı, yeri geldiğinde gözyaşını silmeyi, yeri geldiğinde de sevgiyle kucaklamayı üstlenir. Her ne kadar bize kalem tutmayı öğretmenlerimiz öğretse de aslında fark etmediğimiz çok önemli bir öğretmen daha mevcuttur: Saklı öğretmenlerimiz olan ellerimiz… Bize öğretecekleri çok şey vardır. Öncelikle, birlikte ve uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz onlardan. Her parmak nasıl birlikte çalışıyor, nasıl uyum içinde görevlerini yapıyorsa, biz de onlar gibi olmalıyız. Hayatta hep yardımlaşarak ve bütünü oluşturacak şekilde yaşamalıyız. Hayatta iyi, kötü, kızgınlık, başarı hep iç içedir. Ödevini yapmayan çocuğun ellerine vurulan cetvel, sobaya dokunan çocuğun yanan elleri, başarıyı takdir edip alkışlayan eller, parmağa sevgiyle takılan her yüzük, hayatın parçasıdır. Ellerimiz olmasaydı, kim bilir belki de insanlara olan sevgimizi gösteremeyecektik. Farkında değiliz, aslında ellerimiz bize sevgiyi de öğretiyor. İnsanın hayatta yaşayabileceği en güzel duygulardan bir tanesi de dokunma duygusudur. Bir çocuğun başını okşamak, karşındakini sevgiyle kucaklamak, gerektiğinde birinin sırtını sıvazlamak… Ellerimiz yaratıcıdır, iyileştiricidir, sanatkardır, öğretmendir. Eller kimine doktorluğu, kimine mühendisliği, kimine öğretmenliği, kimine ressamlığı, kimine müzisyenliği öğretmiştir. Öğretmeye de devam edecektir. Böylece ellerimiz öğretir, beynimiz öğrenir… Hayatın tüm zorlukları ellerimize yansır. Aslında ellerimiz yaşamımızın bir aynasıdır. Ellere bakılarak, kişinin yaşamında hangi mesleği yaptığı, yaşamının zorlukları anlaşılabilir.

Bazen de gelecek hakkındaki meraklarımızı ellerimizde ararız. Aslında gelecek gerçekten kendi ellerimizdedir. Fakat bunu el falımıza baktırarak değil; çalışarak, emek vererek görebiliriz. İnsanlar duygularını ve içinde bulundukları durumları atasözleriyle de ifade ederler. İçinde el kelimesi geçen atasözlerine ve deyimlere baktığımızda elin yaşamımızda büyük bir yer kapladığını anlarız: El açmak, el öpenlerin çok olsun, el elden üstündür, elden ne gelir, ele avuca sığmamak, eli kalem tutmak, eli kolu bağlı olmak, ele bakmak, elinde kalmak, eline su dökmek, elinin tersiyle itmek, elini kana bulamak… Bazen umutlarımızı, ihtiyaçlarımızı, isteklerimizi, pişmanlıklarımızı ellerimizle ifade ederiz. Dua etmek, kızgınlık ifade etmek, affedilmeyi dilemek gibi. Bazen de sadece hiçbir şey düşünmeden elimizle ritim tutarak bile stresimizi atabiliriz. Eller kimi zamanlarda da kötülüğe aracı olur. Bazen tetiği çeken bir parmak, bazen bombayı atan, bazen de bir başkasına zarar veren el olur. Fakat ellerimizi güzel davranışlara tabii tutarsak, ellerimizden güzel eserler alırız. Ellerimizden öğrenecek daha çok şeyimiz var. Onlardan yardım etmeyi, zorluklara karşı dayanıklı olmayı, pes etmemeyi öğrenebiliriz. Hiçbir zaman yarı yolda bırakmamayı öğrenebiliriz. Bu çalışma ile ellerimizin hiç fark etmediğimiz yönlerini buldum. Belki de şu ana kadar benim için oldukça sıradan görünen ellerimizin aslında hayatımızda çok büyük yer kapladığını fark ettim. Ellerimizin beş duyu organından biri olmasından çok, hayatımıza neler kattığını öğrendim. Ellerimizden öğreneceğimiz çok şey var… Sinem ÇİÇEK 7A 74


BU VATAN… Her yağmur yağışında ciğerlerimize çektiğimiz bir koku vardır hani… Hafif başımızı döndürür, yüzümüzde tatlı bir tebessüm uyandırır. “Toprak ne güzel koktu.” deriz gerçekten güzel koktuğunu düşünerek. Nasıl bir şeydir o? Birkaç kuru yaprağın ıslanması, yerden toz kalkması ve havaya karışması mıdır bizi mest eden? Hayır, bu kadar basit olamaz. O koku tarihin kokusudur. Tarih kokar toprağımız hiçbir memlekette kokmadığı kadar. Çok derinlerdedir kökleri. İlk tekerleğin iz bıraktığı, mağara duvarlarına resimler çizilen topraktır o. Her coğrafyadan farklı kokular yükselir kuşkusuz. Afrika’nın güneşi, Asya’nın denizi kokar insanına. Bizim vatanımızın kapıları açılınca biraz acı, biraz sevgi, biraz sevinç çarpar yüzümüze. Çünkü Anadolu yıllarca kanla sulanmış cephelerdeki dostluklarla, kardeşliklerle bezenmiştir. Denizimiz edalı dalgalarını büyük zaferlerden almış, güneşimiz kalplerimize hoşgörü demetleri sunmuştur. Zor günlerde birlik olabilmek, aynı ekmekten lokma yemek, aynı tastan su içmek ve aynı toprağa yüz sürmek ayakta tutmuştur bizi. Anadolu cömert bir ana gibi kucağına almıştır tüm çocuklarını. O ananın bereketli toprakları ki nice kahraman evladını bağrında saklar. O topraklarda şimdi bizim için vatanı uğruna gövdesini siper eden Mehmetçiklerimiz yatıyor. Her karışında canla başla savaşıp vatanını kimseye vermeyen cesur yürekler her biri... Ve gözlerimizin nemlenip boğazımızın düğümlendiği yerde M.Akif yetişiyor imdadımıza:

Bastığın yerleri ‘’toprak’’diyerek geçme tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme dünyaları alsan da, bu cennet vatanı! Sıla SEVİNMİŞ 7A

UMUT Hiçbir şeyiniz olmadığında umudunuza sığınırsınınız. Umut, size zor zamanlarda destek sağlayan kuvvetli ve büyük bir bankadır. Umutsuz yaşarsanız, bu dünyanın zenginlikleri içinde yoksul bir yaşam sürersiniz. Bir umut diğer umudun başlangıcıdır. Umut denilen duyguyu bir çocuğa benzetirsek varlığı neşe yokluğu hüzün doğurur. Çocuğu çok seven bir ailenin çocuğunun ölmesi bu ailenin her şeyini kaybetmesidir adeta. Hayat bağlı kalabilmek için umut yaşatılmalıdır. Utku BAKIR 7A PETŞOP HAYVANLARI Petşop hayvanları dıştan çok şirin gözüküyorlar ama içten kendilerini çok mutsuz hissediyorlar. Saatler boyunca bir kafes içinde kalıyorlar. Yanlarında onun gibi öbür hayvanlar da var. Akşam olunca ışıkları söndüğünde o hayvanlar orada tek başlarına korku içinde duruyorlar. Kendimizi onların yerlerine koysak nasıl düşünürdünüz? Birileri o hayvanları satın alınca mutluluğa kavuşuyorlar mı? Hayır. Birkaç ay beslendikten sonra… Sahibinin hevesi kaçınca… İşte asıl güç yaşam o zaman başlıyor. Sokakta yaşam savaşı… Maya DEMİRTAŞ 7A

75


GELECEKTEN UMUTLUYUM Yaşamayı seviyorum, çünkü mutlu bir çocuğum, umutla bakıyorum geleceğe. İleride İsveç’ e yerleşmeyi, Aventador sahibi olmayı, mühendis olmayı, bir çocuk sahibi olmayı, güzel bir mühendis eş bulmayı umuyorum. Her insanın benim gibi kim bilir ne umutları vardır? Bazen işler yolunda gitmediğinde, yüreğime bir karamsarlık çöktüğünde bile umudumu yitirmem. Sönen her umut, bir yenisinin ışığını yakar. O ışık hiçbir zaman sönmez. Umudun şarkısı, karamsarlığın uğultusunu dağıtıverir. Umutla karamsarlığın bu çekişmesi, aynı çizgi filmlerde olduğu gibidir. Karamsarlık, yani kötülük, ne kadar güçlü olursa olsun; umut, yani iyilik, bir yol bulup onu yok eder ve şarkısını söylemeye devam eder. Umut, karamsarlık yağmurunda bizi koruyan bir şemsiyedir adeta. Yeni bir günün doğuşu, baharın gelişi ve başarıyla tamamladığım bir iş… Hepsi yeni umutlar yeşertir yüreğimde. Yeşeren her umut hayata yeniden bağlar beni, güç verir bana. İnsan umuttan vazgeçebilir mi? Ben asla vazgeçemem. Umuttan vazgeçmek yaşamdan vazgeçmek gibidir. Umut kuşu susarsa göğüs kafesimizde, ne farkımız kalır bir ölüden? Aslında biz istesek de susturamayız onu. Keder çığlıklarının arasında bir kanarya sesi gibi fark ettirir kendini bize. Dün gece evde, Ziraat Türkiye Kupası maçını izliyordum. Fenerbahçe, Bursaspor’u 4–0 yenerek kupayı müzesine götürdü. Oysa dört gün önce, Süper Final Şampiyonluk Maçı’nda Galatasaray’la berabere kalarak Süper Lig şampiyonluğunu kaybetmişti. Umutlarını yitirseydi, Ziraat Türkiye Kupası’nı müzesine götürmek bir yana; kupaya el bile süremezdi. Bu arada benim umutlarımı da boşa çıkarmış olurdu. Fenerbahçe, sen çok yaşa! Yine

umutla besledin beni ve benim gibi milyonlarca taraftarını. Fenerbahçe şampiyon olmasaydı hayata mı küsecektim? Tabii ki HAYIR. Geleceğe bakacaktım. “Bu yıl olmadıysa seneye şampiyon olur ve şampiyonluk kutlamalarını gelecek sene yaparız.” diyecektim. İşte umut böyle bir şey. Tükenmez bir kaynağa sahip. Bu kaynak besler durur bizi. Bazen yudum yudum bazen avuç avuç, bazen de bardak bardak dolar içimize. Geriye dönüp baktığımda umutlarımın çoğunun gerçekleştiğini görüyorum. Bu da bana güç veriyor. Zaten umut başarının ve başarıya ulaşmanın anahtarıdır. Bir şeyi ummadan, ulaşmak için çaba harcar mı insan? Önce umut edip sonra da umutlarımızı gerçekleştirmek için çaba harcarız. Eh, bu da bizi başarıya, mutluluğa ve yeni umutlara götürür. Umut her zaman besler bizi. Gerçi Thales: “Umut, yoksulların ekmeğidir.” demiş ama bence umut, sadece yoksulların ekmeği değil herkesin ekmeğidir. Ben, zenginlerin umuda ihtiyacı olmadığını düşünmüyorum. Zengin ya da yoksul; çocuk, genç ya da yaşlı hepimizin umuda ihtiyacı var. Umutsuz bir yaşam benim için imkânsız. Yaşamdan vazgeçmediğim sürece -asla vazgeçmemumutlarımdan da vazgeçmem. Onlar bana istek, heyecan, coşku ve yaşama sevinci vermeye devam edecek. Her geçen günüm bir öncekinden umutlarım sayesinde daha güzel olacak. İçimdeki umut kanaryası o güzel sesiyle bana annem gibi neşeli şarkılar söylemeye devam edecek. Umut anne gibidir, hiçbir zaman ayrılmaz yanımızdan. M. Kaan TOYAKSİ 7A

76


SEVMEK VE SEVİLMEK İnsanlar başka bir yerden ayrılıp yeni bir ortama geçtikleri zaman, önce alışma evresine girerler. Ayrıldıkları ortamın arkadaşlıklarını, duygularını, sırlarını özlerler. Kimisi içine kapanıp umutla bekler, kimi denizlerine yeni yelkenler açmayı heyecanla bekler. İnsanlar yeni ortamlarında kendilerini sevdirmek ve sevilmek için çaba gösterirler. Önce arkadaşlıkların arasına girmek ve yer edinmek için taklide başvururlar, her saat denerler. Zevkleriyle uyuşmayan ilişkilerin kurulması bile söz konusu olur. Böyle durumlar genelde işe yaramazken çoğu zaman da arkadaşsızlık, sevgisizlikle sonuçlanır. İnsanlar bulundukları ortamlarda, kendileri gibi olmaktan çekinirler. Hayatta her zaman kendin olmak seni başarıya, sevgiye, sevilip sevmeye götürür. Delidolu insanlar, çekingen olanlar, hayata pembe gözlüklerle bakanlar... Ne olursanız olun kendinizi bilin. Eğer sevilmek istiyorsanız önce sevin ve sevimli olun. Gurur yapmak, kendini beğenmek sevilenlerin dünyasında yoktur. Böyle arkadaşlıklar çıkar ilişkilerine göre kurulur ve hiçbir zaman gerçek arkadaşlıkların, dostlukların yerini tutamaz. Sıla SEVİNMİŞ 7A

ZAMANIN DEĞERİNİ BİLMELİSİN Bazen zaman konusunda sıkışıklığa uğrarız. İşte o zaman kaybettiğimiz zamanın ne kadar değerli olduğunu anlarız. Aslında bizler zamanın değerini bilenlerden olsak belki de şimdi yaptığımızın daha iyisini yaparız. Zaman boşa akan su gibidir bazen. Nasıl geçtiğini, o zamanda neler yaptığımızı, zamanın nasıl geçtiğini anlayamayız. Zamanın değerini bilirsek eğer, işte o zaman istediğimiz şeyi elde edebiliriz. Yaptığımız şeylerden pişman oluruz ara ara ama zamanı geri getirme şansımız yoktur ki yaptığımız bu hatayı düzeltelim. O pişmanlığı bastırmak için “Ne yapalım? Kaderde varmış” deriz. Bu kelimelerle sadece kendimizi teselli ederiz. Zamanı ne kadar değerli kullanırsak bir şeylere o kadar çabuk ulaşırız. Tik tak… Sabah uyandığımda kulağıma gelen ilk ses, Korku dolu anlarımda üzerime doğru gelen ses, Sevinç dolu anlarımda geçmek bilmeyen ses Aslında saatin tik tak sesidir. Geriye getiremediğim şeydir. Bazen ise ulaşamadığım, Bazen de gelmesini istediğim, Dakikalardır, saatlerdir… Zamanım olmaz bazen sıkışırım Daracık birkaç dakikaya. O zaman anlarım ki Çok değerlidir zaman.

Büşra DİNAR 7A

77


BENİM DÜŞÜNCEM BANA Benim için başkalarının ne düşündüğü çok da önemli değildir. Peki ya sizin için? Bence o kadar da önemli değil. Neden bizleri bu kadar büyük bir korkuya çeviriyorlar ki. Sen şu anda eve geç gelme korkusundasın, belki komşular görmesin diye neler yapıyorsun neler. Kim bilir, sen de onlardansındır belki. Sürekli korkumuz oluyor el âlem ne der diye. Peki deseler ne olur ki? Bize pek de bir zararı dokunacağını sanmıyorum. Eğer onların ne diyeceğini bu kadar düşüneceksek… Onlar söylese ne olur, söylemese ne olur? Belki söyledikleri için onların bile dedikoduları yapılıyordur, biraz da böyle düşünsenize. Kim koydu acaba bu el âlem ne der kuralını?. Siz sokakta, insanların arasındayken yüksek sesle güldüğünüzde neden herkes size rahatsız edici şekilde ve ayıplayarak bakar? Sebebi şu olabilir: Kendilerine sizin gibi gülecek bir şey bulamıyorlardır belki. Hiç böyle düşündünüz mü? Onların durumu sizinkinden daha acıdır bekli de. Neden yüksek sesle gülmek yasak olsun ki sokakta? Neden onların dedikleri umurumda olsun ki? Neden eğlenme konusunda sıkıntılar yaşayayım? Dışarı bile çıkmamı engeller bazen. Kendileri eğlenemiyorlar diye, neden bizi kıskanıyorlar acaba? Neden böyle düşünüyorlar acaba diye bir bakın, kendi gençliğini yaşayamamış eğlenceden yoksun insanlar bunlar. Normalden farklı insanları her zaman kıskanırlar. Bu yüzden de onlara laf ederler, aslında normalden farklı olmak kötü bir şey de değildir. Maalesef kendilerini normal olarak görürler. Ancak kendileri ne kadar normaldir ki? Yaşlı insanlar yapar özellikle.

Bence rahatımıza bakmalıyız. İnsanlar bize göre değişmeli, biz onlara göre değil. Bazen benliğimizi kaybederiz bu tür insanlar yüzünden. Neden kaybedelim kişiliğimizi? Onlar değiştirsin kendilerini, bizim gibi olsunlar onlar. Eleştirmesinler bilgisayarda çok oturmamı. Artık mahalledeki teyzelerin bile Facebook adresi var; ancak genç bir kız eleştiriliyor. Eleştirmesinler o genç kızı yeterrr!!!!!! Mert ÖRS 7A

78


YALNIZLIK TEK AĞAÇLI BİR BAHÇEDİR Her sabah uyandığında sana günaydın diyen biri yoksa, her dışarı çıktığında sohbet ederek yol alacağın biri yoksa, yemek yemek için masaya oturduğunda karşına oturup bugün neler yaptığını anlatan biri yoksa; bu güzel şeylerin hepsini bir yana bırak, en azından kavga edeceğin biri bile yoksa, yalnızsın demektir. Koskoca okyanuslarda tek başına kalmış bir balık, kutuplarda sadece bir tane kalmış buzdağı ve yalnızlık çilesi yüzünden kendini vurabileceğin tek kurşun… Yıllar boyunca yaşamaya mahkum olduğun gamsız dünya, tek başına yürümek zorunda olduğun uzun çöller, dondurucu soğukta ısınmak için sarılacağın birinin olmadığı kutuplar ve elinde bir silah bile olmadan seninle ölümü yüz yüze getiren yalnızlık duygusu… Cildini kırıştıran, saçlarını döken, dişlerini çürüten uzun yıllar ve bu uzun zaman boyunca her yoruluşunda; ne sırtını yaslayacağın bir vücut ne de yüzünü dayayıp da ağlayacağın bir omuzun gölgesinin bile olmaması… Ne acı, ne acı ki hayatının hiçbir anında yanında olmayan sahte dostlarla sohbet etmek… Belki en eğlenceli olayda bile yaşadığın için sıkılman belki her gün kendi omzunda ağlaman ve yere her düşen gözyaşının yaralı olduğunu bilmen… Yalnızlığın suratına bir paçavra gibi attığı ve her saniyesinde, kendin için verdiğin emeğin kıymetini bilmeyen hayatın sana verdiği yalnızlık… Kızgın ateşe atılmış gibi hissettiğin deli yüreğin ve o deli yüreğin sana verdiği, tek uçağının her uçuşunda sana, seni bırakabilirim demesi ve senin anında hayır diye cevap vermek yerine düşünmen ve sen istesen de kendini bırakamayacağın masmavi gökyüzü… Takımını ölümüne destekleyen taraftarların arasında, sırtında bayrağıyla bekleyen ve gol atıldığında

sevincini paylaşabileceğin en büyük düşmanın yalnızlık… Her sarıldığında ucundaki tek kan damlasının sana şu ana kadar geçirdiğin tüm yılları hatırlatan ucu kör hançer ve cennette bile tek kalan bencil insan. Ve bu bencilliğin tek sonucu yalnızlık. Seni her adımında takip eden ve bekli de dünyadaki tek dostun ve yüzü bile gözükmeyen gölgen… Sarılmak istersin, o da ister, beceremezsin. Gözlerinin içine bakamadığın gözleri olmayan gölgen… Kendi kendine fethettiğin yaşam ve birinci olarak derece aldığın yalnız yaşam ödülü… Artık mücadele bile edemediğin yaşam savaşı… Aynaya baktığında yaşlandığını hatırladığın ve bu yılları da boş bir vagonda geçirmen ne acı... Hayatın bize öğrettiklerinden biri de bencil olmamak, paylaşmak… Çünkü eğer bunları yapmazsak, ömrümüz boyunca yalnız oluruz ve düşünemeyeceğimiz kadar çok acı ve keder çekeriz. Ömrümüz boyunca yanımızda ve kalbimizde taşıyacağımız ve biz nereye gidersek gidelim bizi takip edecek bir ceza olacaktır. Bu ceza ise yalnızlıktır. Her aynaya baktığında geçirdiğin yatırım dolu günlerin, aslında boş bir zaman diliminden farklı bir şey değildir. Bunu anlayacaksın ve aslında masum bir şekilde geçirdiğin yaşamının içindeki siyah noktaların her biri senin yalnız geçirdiğin saniyeleri anlatır. Ve çıkaracağımız tek sonuç: Yalnızlık tek ağaçlı bir bahçe gibidir. ARAS RAD 7A

79


YABAN Kışın beyaz yorganı yerlere serilirken, sobanın yanına oturup bir yudum sıcak çikolata içmek… Mevsimlerin en merhametlisi kış… Ne yazın sıcağı gibi kavurur, ne güzün yorgunluğu gibi perişan eder. Hafif dürten soğuğu ile bizi biraz canlandırır. Lapa lapa karını yağdırınca yumuşatır da biraz havasını. Pencereden manzarayı izleyen bir çocuğa, karın rüzgârla kıvrak dans edişini gösterir. Bizi büyük beyaz kucağı ile meşgul eder. Zorluk ve sıkıntıdan uzaklaştırır. Beyaza boyadığı ağaçların altında tedirgin yürürken güneşini yansıtır soğuktan kızarmış burunlarımıza. Soğuk olma konusunda ne zaman ileriye gittiğini düşünse hemen güneşiyle gülümser bize. Kış güneşi de sıcakkanlıdır, bir dost eli gibi okşar tenimizi. Kış, konuklarını ağırladıktan sonra, tatlı anılarıyla sevincini hazirana kadar yaşatır. İçi sımsıcak sevgiyle dolu olan bu yaban görünümlü ev sahibi, tüm içtenliği ile kucaklar misafirlerini. Sibel KAÇAR 8A

KIŞA AŞK İTİRAFI… Mevsimlerden kışsa İstanbul’da farklı geçer zaman. Kar titrek titrek yağar. Bir görüntü şöleni var olur yoktan. Böyle bir günde İstiklal’de yürüyün. Kese kâğıtları içinde kestane alın. İnsanların mutluluğunu, yüzlerde oluşan tebessümleri izleyin. Çiçekçilerden mevsimine göre bir demet çiçek alın. Sonra fallar tutun sevdiklerinize dair. Başka hangi mevsimde özlemler içimizi böyle ısıtır… Sonra kendinize sorun: “Neden en güzel aşk filmleri kış mevsiminde çekilir?” Bunun sebebini hemen anlayacaksınız. Çünkü kış, soğuğun içinde sıcağı arayıştır. Gözlerinizi kapatın ve sessizlik içindeki sessizlik korosunu dinleyin. Kendinizi bulun. Bu neden keyifli bir şey biliyor musunuz? Var oluşunu sorgulayan insan şefkat ve merhametle doludur çünkü. Kendinizle birlikte pek çok insanı mutlu kılmadınız mı? Kestaneciyle muhabbet ettiniz çiçekçi size “Ağabey bunlar beş lira ama sana üç liraya olur.” demedi mi? Evet, kış belki soğuk bir mevsimdir; ama onunla birlikte gelen sıcak dokunuşlar sizin siz olmanızı sağlar. Aslı ÖZTÜRK 8A

SALINCAK Her savaş binlerce kayıp, Konuşup çözseler her şeyi savaşmayıp Düşünseler çocuklarını. Bırakmasalar onları yalnız, özgürlüklerini alıp. Düşünür top arabasına bağlı salıncak, Bu çocuk annesiz babasız ne yapacak? Uzun namlusunda derin bir keder? Ve böylece her şeyden nefret eder. Beste YAŞAYAN 8A

80


KALBİNDE BİR IŞIK YAK Yaşam zor. Gerçekten zor. Açın televizyonu: Acı, göz yaşı… Alın elinize gazeteyi: şiddet ölüm… Yaşam zor olmasına zor ama yine de inadına yaşıyoruz. Gülüyoruz, eğleniyoruz. Hatta deli gibi test çözüp sınavlara hazırlanıyoruz. Yüreğimiz pır pır ediyor ileride yaşayacağımız sevgileri düşündükçe. Neden? Çünkü umut var yüreğimizde. Dünyada yüz nakli bile yapıldı bu sayede. Doktorun umudu, hastanın umudu da gerçekleşti. Umut hayata pembe gözlüklerle bakmamızı sağlıyor bir nebze de olsa. Hayatında hiçbir şey olmayan birisi bile, ileride ne büyük işler yapabileceğini düşündükçe; o sefil hayat ona sanki yükseğe tırmanmak için küçük bir basamak gibi görünüyor. Ölüm döşeğindeki bir insan, belki iyileşebilirim umuduyla ömrünün geri kalan kısmını huzur içinde geçirebiliyor. Umut bazen bir hayal kırıklığı bazen de ilerisi için bir düşünce… Kötü olsa da iyi olsa da insan sonunda yine umut ediyor daha iyisini. Sonuçta umut güneşten bir parça, ışıl ışıl… Ecem DÖNÜŞ 8A

ASKERİN DİLEĞİ Yazık değil mi o çocuklara? Gitmeleri gerekiyorken Neşeyle okullara… Yazık değil mi o çocuklara? Bir ninniye muhtaçken Sağır olmuş kulakları, Zalim top atışlarında. Yapraklar gibi, Tek tek koparak Düşmüşler toprağa. Barış istemişler, Mektuplar yazmışlar insanlığa. Ne yazık ki Kelimeler karışmış kurşunlara. Nafiz DÖLEK 8A

BİR VATAN BIRAKTINIZ BİZ ÇOCUKLARA Mermilerin sevgiyle kucaklaştığı, Çiçeklerin renk renk bomba açtığı, Göklerden sağanak sağanak gözyaşının aktığı, Bir vatan bıraktınız biz çocuklara. Sema Nil Yılmaz 8A

81


PERİLER KENTİNE YOLCULUK Hayatımın en mutlu günü olacağını bilsem, bir gece önceden daha da heveslenir erken kalkmaya çalışırdım. Ailece Avanos’a gitmeye karar verildi. Tabii ki ben gitmek istemediğim için suratımı astım. Denizin olmadığı bir yerde tatil mi yapılırdı? Sıcak bir Ağustos sabahı yola çıktık. Toroslarda kıvrık kıvrık ormanların içinden geçerek Şekerpınarı’na vardık. Buz gibi suları, mükemmel kahvaltısıyla bir harikaydı. Tatil git gide keyifli olmaya başladı diye içimden geçirirken mola sona erdi. 3-4 saat uykuya dalmışım. Gözlerimi açtığımda şapkalı adamlar ordusu ile karşılaştım. İşte bunlar Peri Bacalarıydı. Sanki rüyalar ülkesinde idim. Yol kıvrıla kıvrıla peri bacalarının arasından geçerken güneş kocaman bir ateş parçası gibi tepemizde yansıyordu. En sonunda otelimize gelmiştik. Kalacağımız yer eski uygarlıklardan kalma bir mağara idi. İçine sedirler kurulmuş, gaz lambası konmuş, ortada bir tahta masa… Masanın üzerinde, Avanos’ta herkesin evinde bile yaptığı üzüm şarabı testisi. Burada daha önce papaz yetiştirilmek üzere papaz okulları varmış. Hıristiyanlığı yaymak için gizli gizli okullar oluşturmuşlar. Mağaralarda İsa’nın ve havarilerinin, Meryem Ana’nın çeşitli resimleri canlılığını yitirse de hala çok güzel ve gizemli. Kendimi başka bir ülkede gibi hissediyordum. Mağaralar, yer altı şehirleri… Öyle küçük öyle dar yerlerdi ki, sanki o dönem cüceler yaşamıştı buralarda. Gezerken iki büklüm olarak gezebiliyorduk. Avanos halkının en önemli geçim kaynakları elbette turistlerdi. Hatta öyle çok Japon turist görmüştük ki, onların buraları keşfetmelerini hayretler içerisinde izledim durdum.

Geçim kaynakları turist olunca, satmak için evlerinde işledikleri göz nuru örtüler, patikler, yol boyu satılıyordu. Ama en önemlisi killi toprak. Bu bir cevher. Çünkü her yerde bu çamurla testiler, çanaklar, güveçler yapıyorlar. Ve bunları gösteri şeklinde sunuyorlar. Hatta bana bile denemem için yardımcı oldular. Beceremesem de o çamura dokunmak çok zevkliydi. Öyle çok yorulduk ki otele dönmek istedik. Ancak odalarımıza geçerken sabah 5’de hazır olmamızı istediler. Aman Tanrım. Bu bir kâbustu. Neden sabahın 5’inde kalkacaktık ki. Sonradan öğrendim ki, sabah balon gezisi yapılacaktı. İşin garip yanı, balon için istenilen rüzgâr sabah 5 de olurmuş. Sabaha kadar heyecandan yarım yamalak uyumuştum. Ve balon saati… Balona binmek için çok sabırsızlanıyordum. Böyle bir heyecanı herkesin yaşamasını isterim. Balon yükseldikçe, kalp atışınız hızlanıyor. Hem yükselmek hem de gördüğümüz manzara karşısında söylenecek kelime bulamıyorsunuz. İşte şapkalı adamlar ordusu. İşte sabah oluyor. Babama yüzlerce kez teşekkür ediyorum içimden, bana böyle bir anı yaşattığı için. Efe İLGÜRGEN 8A

82


EVRENSEL BİR SES… Hiç kimse umut etmeden yaşayamaz. Hep daha güzel şeyleri daha büyük başarıları umut ederiz, onlara kavuşmak için çaba sarf ederiz. Bu da bizi hayata bağlar. Bize yaşam ve zorluklarla savaşma gücü verir. En karamsar olduğumuz zamanlarda bile kulağımıza umudun şarkıları çalınır hafif hafif… O yaşam dolu bestelerini yer yüzüne yayan evrensel bir müziktir. Adı umuttur. Bu bestenin sonsuza dek yeryüzünde çınlaması için elimizden geleni yapmalıyız. Annemle babam ayrılmaya karar verdiklerinde bir daha hiç mutlu olmam sanmıştım. Kalbimde umutlarım sönmüştü. Onu yeniden aydınlatmak uzun sürmüştü ama başarmıştım. Artık daha güzel günler yaşayacağıma ve güzel şeyler olacağına dair umutlarım var. Mutluluk için umuda ihtiyacımız var. Togayhan ÇAPAR 8A

TARSUS Güneşli bir bahar sabahında teyzemlerle beraber, güneyin tarih kokan şehri Tarsus’a doğru yola çıktık. Teyzemlerin Tarsus’ta işleri olduğu için gideceklerdi, ben de görmediğim bir şehri görüp gezmek amaçlı onlarla beraber gitmeye karar verdim. Tarsus, tarihin ve doğa güzelliklerinin en bol olduğu; ama ne yazık ki çok tanınmamış bir şehir olarak kalmış. Sean-Paul Kuyusu, Cleopatra Kapısı, Hz.Danyal peygamberin mezarı, Eshab-ı Kehf mağarası, şelalesi, barajı ve benzer doğal güzellikleri ile Tarsus’un görülmesi gereken bir yer olduğunu düşündüm. Zamanımızın yettiği kadarıyla bu yerleri gezip, görmeye çalıştım. Eskiden Tarsus’un ekonomisinin daha çok tarıma dayalı olduğunu öğrendim. Bunun yanında yeni yeni iş alanlarının da açılmaya başlandığı söylenmekte. Tarsus’un çok eski zamanlara dayanan bir yerleşke olduğunu öğrendim. Her tarafı tarih kokan bir şehir. Dönmeden Şelale’de bir çay içip bir şeyler atıştırdık. Su sesi ve manzarası eşliğinde bir şeyler yiyip, içmek günün en güzel bölümüydü. Dönüş yolunda, kısa da olsa, bir bahane sayesinde yeni bir şehir görmenin ve tanımanın zevkine vardık. Efe İLGÜRGEN 8A

83


ÇOCUK Bir barıştır çocuk Savaşlardan habersiz… Bir mutluluktur çocuk. Oyuncaksız, bazen ümitsiz… Bazen umuttur çocuk. Çevresinden habersiz… Kimseye aldırmadan, Mutlu olabilir çocuk. Hiçbir şeyi olmadan Umutlanır belki çocuk. Herkes ağlarken gülebilir çocuk. “Ağla” diye bağırırken tanklar, Kahkahalar atabilir çocuk. Sude ÇEBİ 8A

Dünyada aydınlık ve barış doluyken Çok güçlü olduğum, Ve dünyaya hakimiyet kurabileceğim bir zaman vardı. Ne yazık ki ben o zaman sadece çocuktum. Ece Naz GÖKÇAY 8A Yerdeki çiçek ve gökteki mavi, Küçük bir çocuğun asıl hayali, Savaştaki kurşunlar ve kandaki kırmızı, Uyutmaz anne kucağındaki küçücük bir kızı. GÜLBEN ÇEKMEZ 8A Sallanıyor salıncakta, Kapatıyor gözlerini, Umut ediyor açınca gözlerini, Kuşunlar çiçeğe dönsün! Zeynep REYHANDALI 8A

84


ESRARENGİZ ÖYKÜLER HUZME Aralığın beşini altısına bağlayan gece; soğuk, dışarıda tipi var. Ve evde, bir çıkmaz sokakta... Arkamda tanımadığım adamlardan kaçarken fakat ne için kaçtığımı bilmeden, sormaya cesaret edemediğim sorular… Sadece deve kuşunun kafasını kuma sokması gibi, benim de yastıkların arasına kafamı sokmama neden olan sesler… Sonra birden evi basıyorlar. Bir çekirge sürüsü gibi sesler ve tekrar sesler. Kapıların altından, pencere pervazlarının boş kalan üstlerinden… Yeniden macunlanmamış ve sanki dazlak kalmış camların pencere pervazlarıyla buluştuğu bir de fırsat bulsalar ilan-ı aşk edecekleri birbirine, o minik aralıklar, işte oralardan geliyorlar. Bir kez daha saklanıyorum yazmayı bırakıp ama kendimi alamıyorum. Ya bunlar son yazılarımsa… Ve üstümde inanılmaz bir ürperti… Kollarım, bacaklarım parmaklarım bu satırları bile yazmaktan alıkoymaktalar. Ben ise yavaşlıyorum her şeyin bitmesini beklerken ama olmuyor. Ben de devam ediyorum anlatmaya. Işıklar gidiyor, dışarıdaki kahrolası fırtına elektrikleri de kesti. ,Artık insanlara ulaşabileceğim ne telefonum var ne de internetim… Sadece yarısı dolu kalmış pili ile bilgisayarımın başında ve ümitsizlik içinde bekliyorum. Ve bir anda kırılıyor penceremin camı, ilk önce yanı başımdan geçiyor rüzgâr, birazda sırtımı okşuyor, rahatlıyorum. Şiddetleniyor biraz sonra. Dövüyor duvarları ve sırtımı… Sonrası karanlık sadece karanlık, bir ışık huzmesi görüyorum ama olmuyor yürüyemiyorum ona. M.Can ÇETİN 6A

EVDEKİ SES, EVDEKİ SES… Karşı komşumuz evini sattığından beri oralarda garip gölgeler görmeye başladım. Başta bu durumu önemsemedim. Evi görmeye gelen kiracılar ya da yeni ev sahipleridir diye düşündüm. Ama emlakçı son iki aydır o evin kapısını kimseye açmadığını söyledi. Ben giderek endişeleniyordum. Birkaç gün sonra evden tıkırtılar gelmeye başladı. Ve her geçen gün bu ses daha da artıyor insanı çıldırtıyordu. Ama biraz daha sabrettim. Sonra bu iş zıvanadan çıkmaya başladı. Ben de o evin kapısını açacak bir anahtar uydurdum. Eve doğru yürüdüm ve kısa sürede eve geldim. Kimse yoktu, emindim. Ama sonra tıkırtılar hafifçe duyuldu ve ardından bir kızın tiz çığlığı ulaştı kulaklarıma. Evden koşarak çıktım. Bir hafta sonra bu tıkırtılar benim evimde de başladı. Ama artık dayanamadım ve tıkırtıların olduğu yere doğru ilerledim ve kapıyı usulca açtım. Kaç aydır o daya girmiyordum. Ve kapıyı açtığımda ağlayan küçük bir kız ve yanında da bir ayıcık. Kızın her tarafı mosmordu ve kız sessizce ağlıyordu… İpekçe KUŞATMAN 6 A

85


KORKUNÇ PARTİ Duru içini çekti ve sıcak yatağının içine gömüldü. Bir önceki geceyi düşündü. Müthiş bir pijama partisi olmuştu. En yakın arkadaşları Özge ile İpek gelmişler; bütün geceyi, en sevdikleri şarkıları söyleyerek, atıştırarak ve korku hikâyeleri anlatarak geçirmişlerdi. Haydi, ama Duru, sıra sende! Diye sırıtmıştı İpek. Mecbur muyum? Diye sızlanmıştı Duru. “Ne kadar korktuğumu biliyorsun” “Amaç da bu zaten.” demişti Özge. İpek fırlayıp ve odanın ışığını kapatmıştı. Duru içini çekerek el fenerini almış ve ürkütücü görünmek için çenesinin altına doğru tutmuştu. “ Karanlık ve fırtınalı bir geceydi…” diye başlamıştı Duru. “Devam et” demişti Özge. “Evet, ben korkmak istiyorum diye eklemişti İpek. Sonra sessizlik olmuş merdivenlerden bir ses duymuşlardı. Bu, çarpan bir kapının sesiydi. Duru’nun anne ve babası çoktan yatmıştı evde kimse yoktu. Ardından merdivenden ayak sesleri gelmişti. Duru, Özge ve İpek korkmaya başlamışlardı. Merdivenlere ilerlemişler sonra orda bir gölgenin kendilerine doğru geldiğini görmüşlerdi. Çığlık attıkları zaman ise gölge birden kaybolmuştu. Odaya kapanıp korkuyla beklemişler ancak sabaha karşı uyuyabilmişlerdi. Sabah İpek’in annesi gecelerinin nasıl geçtiğini sormuştu. Olanları anlattıklarında annesi “Uyku sersemiymişsiniz, hayal görmüşsünüzdür” deyip geçiştirmişti. Acaba gerçekten öyle miydi yoksa şimdi yatağının başucunda bekleyen gölgenin bu olaylarla bir ilgisi var mıydı? İpek kendine yaklaşan gölgeden korunmak için korkuyla yatağına gömüldü. Sera TARHÜK 6A

ESRARENGİZ ISLIK Sokakta evime doğru yürüyordum. O gün şansıma ışıklar yanmıyordu. Bu yüzden el feneri kullanıyordum. Köpeğimle birlikte giderken, birden çok küçük bir ıslık çalındı arkamdan. Arkama baktığımda küçük bir kız gördüm. Çocuğa: -Sen bu saatte ne arıyorsun? Dedim. Cevap vermedi. Ben de yoluma devam ettim. Fakat arkadan yine bir ıslık sesi geldi. Arkama döndüğümde küçük kız hala oradan bana bakıyordu. Yoluma tekrar devam ettim. Fakat elimde bir şey olmadığını fark ettim. Köpeğim kaybolmuştu. Koşarak evime gittim. Evde kapıyı açınca yine o küçük kız göründü. Acayip korkmuştum. Ben de gidip kendimi odaya kilitledim. Fakat bu sefer odada ıslık sesi vardı. Ben de dolabın içine girerek orada beklemeye başladım. Odamda ayak sesleri duyuyordum. Daha sonra bütün bu sesler gitti. Ben de uyuyakaldım. Sabah uyandığımda köpeğin beni başucumda bekliyordu. Dışarı çıktığımda ise o küçük kızın arkadaşlarıyla oynadığını gördüm. Fakat hala bana bakıyordu, umutsuzlukla. Kutay KOKULU 6A

86


KORKU DOLU GECE Akşamdı. Arkadaşımla bilgisayar oynuyorduk. Bir an “çat çat…” diye ses geldi. Sonra bizim dış kapı açılıp kapandı. Bir anda elektrik kesildi. Elektrik geldiğinde arkadaşım yoktu. Her yeri aradım. Sonunda arkadaşımı masamın altında buldum. Arkadaşım kekeme olmuştu. Serhat DOĞAN 6A

TUHAF KAMERA Merhaba! Ben Arya. Kendimi anlatmam gerekirse biraz değişik bir kızım. Her gün okuldan sonra o gün yaptıklarımı kamera kaydını alırım. Size farklıyım demiştim. O gün yine kendimi kamera kaydına aldım. Daha sonra kayıtlarıma bakmak istedim ve kaseti televizyona koydum. Tam kaydı izlerken kayıtta arkamdan bir siyah gölgenin geçtiğini gördüm. Daha yakından baktım ama bu gölgeyi bir varlığa benzetemedim. Ertesi gün arkadaşım İris’i bizim eve çağırdım. Ben kaydı çekerken arkama bakmasını söyledim. Kamera kaydı bitti ve İris bir şeyin olmadığını söyledi. Sonra yine kaseti televizyona koydum ve izlemeye başladık. İris de bu gölgenin farkına vardı. Ne kadar uğraşsak da bu gölgenin sırrını bulamadık. Günler geçti ve annemler bu evden taşınacağımızı söyledi. Evden taşındık ve bu sır içimde kaldı. Yıllar sonra gazete okurken bir haber gördüm. Benim yıllar önce yaşadığım olayı başka bir kız bizim eski evimizde yaşamış. Çok şaşırdım. Her gün olay yerine gitmek istedim ama gidemedim. Şimdi içimi kitaplara döktüm. Birçok kişi benim kitaplarımı okuyor ve heyecanlanıyor. O ev ise benim ve arkadaşımın heyecanını ve tabi gizemli gölgeyi içinde bir sır gibi saklıyordu… Melis VURAL 6A

SESLER O gün evde tek başımaydım. Saat akşam yirmi bir otuzdu. Annem bu saatte uyumamı istedi. Dişlerimi fırçalayıp yatağıma gittim. Çok yorgundum aynı zamanda çok korkuyordum. Gece lambamı açmaya çalıştım. Yandı fakat beş dakikada bir yanıp sönüyordu. Daha sonra lamba kendiliğinden kapandı. Kendi kendime ne oluyor, dedim. Bu hiç mantıklı değildi. Meğer lambanın ampulü patlamış. Son anda fark ettim ama saat çok geç olmuştu. Derken tuhaf sesler duymaya başladım. En önce davul daha sonra piyano ve sonra da keman sesleri geldi. Çok şaşırdım. Çünkü evde kimse yoktu. Kim çalsın bu aletleri? Yorganımın altına saklandım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ve saat ona geliyordu. Yorganın altında saklanıyorken evimizin kapısının açıldığını duydum. Hemen ayağa kalktım ve mutfağa gidip en keskin bıçağı ve en sert tavayı aldım. Ve salona ilerledim. İki kişinin gölgesini gördüm. Lambayı açtım ki annem ve babam. Bu yaptığıma çok güldüm, üstelik müzik aletlerinin sesi de yan komşumuzdan geliyormuş. Eyvah saat onu kırk geçiyor. Hemen yatağıma koştum ve uyudum. Gül Neveser SEVİM 6A

87


1639 Romanya`da geceler 18 saate yakın sürer. İnanmayacaksınız ama o süre boyunca hayal edebileceğinizden fazla şey yapıyoruz. Mesela şehre iniyoruz ama Voyvoda tahta geçtiğinden beri gündüz bile dışarı çıkamıyoruz. Dün gece bahçede elinde meşale bulunan birini gördüm. Hemen babama haber verdim. Ama çok geçti, kukuletalı adam kuduz ağacımızı yakıp kaçmıştı. Yangın korkusuyla şehre indik. Şehre yaklaşınca ailemin arkamda olmadığını fark ettim. Şehir adeta hayalet kasabaya dönmüştü. Aniden kilise yanmaya başladı. İçinden koşarak insanlar çıktı. Birçoğu yere yığılmış ve yaratıcılarının yanına gitmişlerdi. Aniden sırtımda karıncalanma hissettim ve yere yığıldım. Bilmenizi istediğim şey; şu an güvende değilsiniz. Asla! O sizi her yerde bulur. Kimseye güvenmeyin, aynaya bile… Nefes alışını hissedebilirsiniz o hemen arkanızda… Alperen AKYOL 6A

TEKİNSİZ EV Bir gün okuldan eve gelmiştim evde kimse yoktu. Ben biraz ürksem de odama girip ödevlerimi yapmaya başladım. Arkamdan bir rüzgâr esip geçti. Arkamı döndüm ve etrafımda dönen siyah gölgeler gördüm. Bir çığlık attım ve sonra gölgeler pencereden dışarı çıktılar. Ben ise tir tir titriyordum. Ben dayanamadım ve bayıldım. Kendime geldiğimde her yanım bere içindeydi. Sonra polis arabasının sesini duydum. Polisler gelip beni aldılar, bir hastanedeydim. Psikolojik danışmanla görüştüm ve bir daha asla tek uyuyamadım. Sude GÖKÇEL 6A

88


KARANLIK ODA Evimizin hiç güneş almayan bir odası vardı. Girmeye her zaman korkuyordum. Bir gün, evde yalnız kaldım. Annem yemeğe gitmişti. O karanlık odaya girmek zorunda kaldım. Kapıyı tam itecekken, bir gıcırtı duydum. Kapı kendiliğinden açıldı ama odada hiç pencere yoktu. İçeri adımımı attığımda, arkadan bir şey kıpırdandı. Ve sonra bir kilit açılma sesi duydum. Hemen içeri koştum ve salonda oturdum. Sonra arkadan bir ‘’bö’’ sesi duydum. Çok korktum. Arkamı döndüğümde, annemi gördüm. Ona’’hayalet’’ gördüm’,dedim. O ise güldü. Mutfağa gittim ve bir bardak su aldım. Arkama baktığımda annemi bulamadım… Esen KIRATLI 6A

MELİS‘İN MACERASI Merhaba ben Melis, Tüm yaşadıklarımı günlüğüme yazdım. İşte benim hikâyem. Evde tek başıma oturuyordum ve televizyona bakıyordum. İçeriden “çıt, çıt” diye ses geliyordu. Buzdolabı sanmıştım, sonra içeri girdim. Buzdolabının fişi çekikti. Bunu kim yapmış olabilirdi? İşte orada duruyordu: bir not! Üzerinde “Kim olduğumu merak ediyor musun ?” yazıyordu. İçimden “evet“ diye geçirdim. Birden evin içinde bir rüzgâr esti, ansızın bir not elimin içine geldi. Şöyle diyordu “Öyleyse yan eve bak“. Yanımızda bir ev yoktu sadece yıllar önce kaybolmuş bir adamın arazisi vardı. Merakla camın yanına koştum. Bir malikâne duruyordu. Gözlerime inanamıyordum, böyle bir şey nasıl olabilirdi? Yer sarsılmaya başladı. Ani bir hareketle telefonu kaptım. Tam arama tuşuna basıyordum ki telefon patladı. “Benden ne istiyorsun?” diye bağırdım. Deprem durdu. Duvarda bir yazı yazıyordu. “Eve bakmayı bırak demedim.” yazıyordu. Tırsarak eve baktım. Hareket eden bir şeyler vardı. Ama ne olduğunu çözemedim. Sanki kendini benden saklamaya çalışıyordu. Sırtımda bir şey hissetim. Birisi bana dokunup kaçıyordu. Ama hiçbir şey yoktu, sadece ben vardım. Koşarak kapıyı açtım ve asansöre bindim. Sıfıra bastım ama sıfırı geçti ve asansör aşağı düştü. Nefesim daralmıştı, komşular asansör tamircisini çağırıp beni yukarı çıkardılar. Olup biteni anlatınca beni akıl hastanesine gönderdiler. Beş yıldır buradayım. Bazen o karartı gelip beni yine dürtüyor. Belki sizi de dürtebilir. Dikkat edin! Melis Vural 6A

89


OKULDA BİR TONTON Okulda olan barbekü bitmiş, herkes evine dönmüştü. Hava kapalıydı, hatta aniden bastıran sağanak barbeküyü berbat bir hale getirmişti. Herkes arabalarına doğru koşarken küçük kız, okulda arta kalan köfteleri yemekle meşguldü. Şişman ama çok tatlıydı. Belli ki annesini kaybetmişti, ama bu onun umurunda değildi. Küçük Tonton, aldığı köfteleri yiyerek okulu gezerken bir anda jeneratör bozuldu ve koridorlar karanlığa büründü. Ama kızın aklında olan şey sadece yemek yemekti. Masumca gezerken bir anda ayak sesleri ve çığlıklar duydu. Duvarda portreler vardı. Bir an bir adam portresi kıza baktı ve gülümsedi. Kız korkudan ne yapacağını bilemedi, yemeği de bitmişti. Hemen uzun koridorun sonuna kadar koşmaya başladı. Ağlaya ağlaya koşarken konferans salonunu gördü ve hemen hızla içeri girdi. Artık güvendeydi. Salon kocaman ve kapkaranlıktı. En azından sesler gelmiyordu. Uyumaya çalıştı. Tam o anda soğuk bir hava dalgasına yakalandı, sahnede bir ışık gördü. Işığa doğru yaklaşınca çığlık ve kahkaha sesleri arttı. O anda kızcağız yere yığıldı. Sabah okulda çalışan hademe, kızı salonda bulunca hemen onu hastaneye yetiştirdi, kız ayılınca olay anlaşıldı: Gece yanlışlıkla çalışan salondaki korku efektlerinin onu korkutmuş olduğu düşünüldü, fakat olayın gerçeği kızın korkudan değil de yediği 37 köfteden mide rahatsızlığı geçirdiğiydi. Korku efektleri tamir olduktan sonra kız portreyi de anlattı, ama efektlerin arasında bunlar yoktu… Nilsu DURAN 6A

RÜYA Çok heyecanlıydım. Çok güzel bir yaz tatili beni bekliyordu. İlk önce uçakla Venedik’e gidip orada iki hafta kalacaktık. Ondan sonra ise Pizza Kulesi’ni gezip Pamukkale travertenlerini gezecektik. Oh, sonunda gezimizin ilk durağı olan Venedik’e vardık. Venedik ilk başta çok değişik geldi, sanki kent bir gölün üstüne kurulmuştu, su durgundu. Suyun üstünde sadece gondollar vardı… Tekne turu bugün için bitmişti, hava kararmış herkesin uykusu gelmişti. Sonunda otele varmıştık ve varır varmaz da kendimi yatağa fırlattım ama tam uyuyacakken bir ses geldi. Aniden yataktan fırladım sanki az önce bayılmak üzere olan ben değildim. Sesin kaynağını öğrenmek için odadan çıktım ama ortalıkta bir şey yoktu. Sonra tekrar odama gittim. Yine o ses geldi fakat bu sefer ses daha yüksekti. Suyun fokurdama sesine benziyor gibiydi. Ve o balon kabarcıkları arasından şöyle bir ses yükseliyordu: Su Venedik’i yutmak üzere! Yalkın ÇIRAK 6B

90


ADIM ADIM KORKU Arkadaşımla gezerken yolumuzu kaybettik. Karşımıza bir ev çıktı. Kapısını çaldık ve kapı birden yere düştü. Evin duvar kâğıtları yırtılmıştı ve yerde kırık cam parçaları vardı. Eşya olarak kırık bir sandalyeden başka hiçbir şey yoktu. Birden orda bir gölge gördük. Karanlıkta bir merdiven vardı, el fenerini de alıp merdivenlerden yukarı çıktık. Sonra bir ses duyduk ‘’Gelmeeeee’’. Korkmuştuk ama bunun sadece hayal gücümüzün bir parçası olduğunu düşündük. Karşımıza boş bir oda çıktı. İçeride bir ampul ve açık bir fön makinesi vardı. Birden tuvaletin sifonu çekildi. Kapıdan biri geliyordu. Bize çok yaklaşmıştı bizi tuttu ve “uyaaaaaan” diye bağırdı. Sonra uyandım ve bir baktım o kişi annemmiş ve bu bir rüyaymış. Bora GÖNEN 6B

KEMİKTEKİ GÖZYAŞLARI Selda mutlu bir kızmış. Her günü iyi geçermiş fakat kesinlikle bugünü değilmiş… Ailesiyle Erciyes’e gitmiş. Ve tepeden kaymak için teleskiyle yukarıya çıkıp iniyormuş. Pist kapanmış fakat o ve arkadaşı bir kere daha kaymak istiyorlarmış. O yüzden gizlice teleskiye binmişler ve yolculuğun tam ortasında birisi makineyi kapatmış. Selda ve arkadaşı orda maruz kalmışlar, zaman geçtikçe donmaya başlamışlar. Sonra arkadaşı dayanamayıp dolu karın üstüne atlamış fakat ayağının üstüne düştüğü için açıklı çıkık olmuş ve kurtlar onu Selda’nın gözünün önünde yemişler. Ve Selda artık tamamen donmadan bastonunu demire asıp en yakın direğe kaymış ve aşağıya inmiş. Sonra tam pistin çıkışına doğru giderken o zifiri karanlıkta birtakım gölgeler görmüş. Bu onun dünya gözü ile gördüğü son şey olmuş. Bedeni tamamen donmadan önce yapabildiği tek şey “anneciğim” diye seslenmek olmuş. 91 M.Can UĞURLU 6B

SICAK SAATLER Sıcak bir yaz günü arkadaşlarımda tatildeydim. Eğlenceli bir yaz geçiriyorduk. Sabah havuza giriyor sonra futbol oynuyor daha sonra su sporlarını yapıyor ve farklı etkinliklere katılıp yazın keyfini çıkarıyorduk. Otelde zamanımız güzel geçiyordu fakat ters giden bir şeyler vardı. Şimdiye kadar ne olduğunu anlamadık ama yakında ne olduğu ortaya çıkardı. Tatilimizin son günündeydik, havuza girdik son kez, futbol oynadık ve üstümüzü değiştirip yemeğe gitmek için odaya çıktık. Herkes kendi odasına geçti ve ben de kendi odama geçtim. Üstümü değiştirdim odadan çıkmak için hazırlanırken çıtırtılar duydum. Ve çok korktum, şiddetli bir hızla odadan dışarı çıktım. Olanların hepsini arkadaşlarıma anlattım ve bana inanmadılar, ben zaten onlara inandırmak zorunda değildim ve yemeğe gittik. Yemekte tabaklar oynuyordu. Ben çok korktum ve tüm her şeyi anlatmaya yaşlı teyzeye gittim. Fakat yaşlı teyzenin tek korktuğum şeyi kedisiydi; kedisi kırmızı gözlü, rengi siyah, pençeleri hiç kesilmemiş ve dişleri çok sivri. Sonra başladım konuşmaya, sonra o bana inandı ve ben buna çok şaşırdım ve sordum nede inandın diye. Çünkü hiç kimse inanmamıştı meğer o da küçükken yaşamış bunları. Ben çok sevindim çünkü o bana bir şey olmaz dedi. Bir kaç gün sonra tatil bitti ve olan olaylar da bitti. Nihat FETTAHHOĞLU 6B


KORKUNUN PENÇESİNDE Dilara bahçeli büyük bir evde oturan bir kızdır. O gün Dilara’nın annesi ve babası çok önemli bir işleri olduğu için dışarı çıkmak zorundadırlar. Dilara biraz tedirgindir. Akşam annesi ve babası giderler. Dilara aşağıdan poşet sesleri duymaya başlar. Belki annesi-babası geri dönmüştür düşüncesiyle “anne- baba” diye bağırır. Fakat cevap gelmez. Onun yerine tıkırtılar gelir. Dilara iyice korkar. Tir tir titremeye başlar. Annesini veya babasını aramak ister. Fakat hem ev telefonu hem de cep telefonu aşağıda kalmıştır. O an aklına geçen hafta izlediği bir film gelir. Filmin buna benziyor olması ve sonunun kötü bitmesi onu iyice tedirgin eder. Filmde olduğu gibi bir cesaretle eline sert bir cisim alır ve sessiz bir şekilde merdivenlerden aşağı iner. Tam köşeyi döndüğünde “miyyyaavvv” diye bir ses duyar, ardından da sesin kaynağını görür. Derin bir nefes alır. Açık balkon kapısından içeri giren kediyi Dilara besler. Bir yandan da onun dağıttığı mutfağı toplamaya çalışır. Dilara o gün çok korkmuştur. Melisa KARAKULLUKÇU 6B

KORKUYLA SAVAŞMAK O gün küçük William için en güzel gündü çünkü askere gidiyordu. Adını yazdırmıştı bir kere geri dönüş yoktu. Kışlada bir iki gün geçirdikten sonra düşman askeri saldırıya geçti. Bu William’ın ilk savaş tecrübesiydi. Düşman siperlerine doğru hızla koşarken ölü insanlar ve bedenlerinden kopan kol ve bacaklar havada uçuyordu. Savaş o kadar kanlıydı ki deniz bile kırmızıya boyanmıştı. İlk harbi yenen William sevinçliydi ancak düşman bir iki saat içinde yeniden saldırıya geçti. Bu sefer ağır silahlarla ve taramalı tüfeklerle gelmişlerdi. William yine düşman hatlarına doğru gidiyordu. Tam o sırada vuruldu ama gözü savaş azmiyle doyduğu için koşmaya devam etti. Tam o sırada bir mayın patladı ve bir iki metre yana uçtu. Ölümün savaş alanında kanlı bir tırpanla dolaştığını bilen William çok korkuyordu. Artık ölümün tadını ve kokusunu hissedebiliyordu. Boran ER 6B

KABUS Saat 00.30' du. Uykum kaçmıştı. Masama oturup kitap okumaya başladım. Garip bir ses duydum. Salona gitmeye karar verdim. Giderken aynada birini gördüm, annemler evde yoktu. Çığlık attım. Hemen telefonuma koştum orada da aynı adam vardı. Hemen kendimi evden dışarı attım. Dışarıda da o adamlardan vardı herkes bana bakıyordu. Sonra dayanamayıp kendimi dereye attım. Sonra bir ses duydum ‘kızım kalk’.Sonra bir gözlerimi açtım ve bir kâbus gördüğümü anladım. Şimal İZOL 6B 92


KANALİZASYON ŞEBEKESİ Benim için normal bir gündü aslında, her güne başladığım gibi başlamıştım güne. Her zaman yaptığım hazırlıkları yaparak servise binmek için aşağı inmiştim. Fakat servis daha gelmemişti. Siyah büyük bir araba binanın önüne benim durduğum yere yaklaştı. Gitgide yavaşladı ve benim dibimde kapısı açıldı. Aniden kocaman, kıllı ve kıllarından ter akan maymun eli gibi bir el, eskiden beyaz olan ama şimdi kirden ve terden kahverengiye dönmüş pis kokulu bir mendili bana doğru yaklaştırdı ve burnuma soktu. Ondan sonra bana ne yaptıklarını bilmiyorum. Uyandığımda kumarhane gibi bir bodrumda yerde iplere sarılı ve ağzım bir mendille tıkalı kıvranırken buldum. Oda karanlıktı. Gelen cılız ışık tavandaki tahtaların arasından zayıf bir şekilde sızan güneş ışığıydı. Benim uyandığımı görünce benim etrafıma toplandı bir grup terli ve vahşi görünen orta yaşlı adam. Bir kişi ortalarını açtı ve bana yaklaştı. Yüzüme doğru eğildi ve bana sürekli tükürüğünden dolayı ıslak olan garip ve yamuk dudaklarından sellercesine salya akıtarak ‘’Merhaba çocuk’’ dedi. Tek gözü çok az açık olan fakat diğer gözü pörtlemekten yerinden fırlayacak gibi gözüken tuhaf gözleriyle baktı. Sanki beni süzüyor gibiydi. Baştan aşağıya çok kez baktı bana. En sonunda şöyle dedi ‘’ Bu çocuktan bir şey olmaz. Atın bunu lağıma ve bana başka birini getirin.’’ O anda kendimi bir kâbusta sandım. Asla gerçekleşmesini istemeyeceğim bir kâbusta. Ben böyle düşünceler kurarken onlar beni çoktan o pis mendille yine bayıltmışlardı. Uyandığımda pis kokuların içinde, garip hayvan sesleriyle ve farelerin adımlarının hafif sesinden başka sadece pis bir su vardı etrafta. Evet, adamın söylediğini yaparak beni lağıma atmışlardı ve kim bilir buradan nasıl çıkacaktım. En azından ağzımdaki

mendili çıkartmışlardı. Bir fare yanıma yaklaşmıştı, etrafıma sarılı olan ipi kemirmeye başladı. Fakat daha sonra amacının beni kurtarmak değil bana saldırmak olduğunu anladım. İpi kemirdiği anda koşmaya başladım ve koşarken bir merdiven gördüm. Ona tırmandıkça gün ışığının gittikçe arttığını fark ettim. En sonunda bir sokağa ulaştım. Tanıdık bir sokaktı bu. Daha sonra bu sokağın bizim evimin yanındaki sokak olduğunu fark ettim. Eve ulaştım ve olanları aileme anlattım. Ayda ACAR 6B

93


EVİM EVİM KORKUNÇ EVİM O gün harika bir gündü. Dışarıda kuşlar cıvıldıyor, arılar vızıldıyordu. Güneş tepedeydi, bu yüzden hava çok sıcaktı. Ben sokakta arkadaşlarımla geziniyordum. Sonra havanın kararmaya başladığını fark ettik ve ayrılıp evlerimize gitmeye kara verdik. Benim evim herkesin evine göre uzaktı. Bu yüzden dolmuş ile gitmem gerekiyordu. Dolmuşa bindim. Birden bana bir şeyler olduğunu fark ettim. Başım dönüyor ve bayılacak gibi hissediyordum. Herkesi bana bakıyor gibi görüyordum ve hepsinin yüzü kanlı adamlar gibiydi. Çok korkuyordum. Birden kendime geldim ve durağa geldiğimizi fark ettim. Dolmuştan indim. Evime doğru yürümeye başladım. Hava çok karanlıktı ve kurt ulumaları vardı. Hala çok korkuyordum. Evime hemen varmak için koşmaya başladım. Evime vardığımda evimin kapısının biraz açık olduğunu gördüm. Acaba içeride birileri mi vardı? Çok korkuyordum. Tam eve girdim elektrikler kesildi. Kapı birden kapandı ve evin içinde korkunç bir çığlık sesi duydum. Hemen evden çıkmak istedim ama çok karanlıktı ve hiç bir şey görünmüyordu. Korkunç çığlık hala devam ediyordu. En sonunda cebimde telefonum olduğunu hatırladım. Onu çıkarıp etrafı aydınlatmaya başladım. İçeride kimin olduğunu merak ediyordum. Bir süre sonra sesin odamdan geldiğini fark ettim. Tam odama girmiştim ki telefonumun şarjı bitti ve her yer yine çok karanlık oldu. Çığlık hala devam ediyordu ve o gittikçe ses yükseliyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Karanlığın ortasında kalmıştım ve korkunç sesi her duyuşumda irkiliyordum. Birden ses kesildi. Biraz rahatladım sonra dışarıdan bir ışık geldi evin içine. O anda çığlık atan şey parlamaya başladı ve hemen evimden kaçtı. Yüreğim ağzıma gelmişti

Galiba o bir kediydi ama farklı bir şey de olabilir. En sonunda elektrikler geldi ve tüm gücümle evden kaçtım. Arkadaşımın evine gittim ve artık onunla kalıyorum. O günden beri evimden nefret ediyorum ve her aklıma geldiğinde çok korkuyorum. EMRE YAPICI 6B

ORMANDAKİ EV Ben lisede okuyan, 16 yaşında bir kızım. Geçen hafta başıma çok kötü olaylar geldi. Birkaç arkadaş ormanda bir ev kiraladık. Hep beraber o eve gittik ve üç gün orada kaldık. Televizyon ormanda çekmiyordu; bu yüzden biz de yanımıza kaset almaya karar verdik. Aramızdan biri birkaç gün önceki maçı kasete kaydedip getirecekti. Ormandaki eve geldik. Üstümüzü değiştirdik. Kaseti açtık ve izlemeye başladık. Fakat bu kaydedilen maç değildi, çok korkunç ve farklı bir şeydi. Hepimiz irkildik ve televizyonu kapattık. Birkaç dakika birbirimize baktık. Birden elektrikler kesildi. Mum yakıp dışarı çıktık çünkü o evi terk edecektik. Fakat arabamız orada değildi. Tekerlek izleri vardı. Ama ben hariç kimse görmedi, ben de sonradan fark etmiştim zaten ama artık çok geçti. Kaybolduk, birkaç dakika sessizlik oldu. Birden karşımıza yaklaşık 3 metre uzunluğunda bir yılan çıktı. Yılan fobim olduğu için ben çok korktum. Artık o yılanlar her yerdeydi. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Çok korkuyorduk Derken bir ışık fark ettik. Yaklaştık ve fark ettik ki o arabamızın farlarıydı. Eşyalarımızı almak aklımızdan bile geçmiyordu. Hemen arabaya atladık ve evimize döndük. Gerçekten çok korkunç saatlerdi. Zeynep Ayça KAYA 6B

94


SOKAK ÇOCUGU MERHABA! Ben küçük bir çocuğum, bunu okuyorsanız söylediklerime kulak verin ve benim gibilere yardım edin. Sadece bir söz verin istiyorum, maddi durumunuz iyiyse bir çocuğunuz yok ama bir karınız varsa lütfen sokak çocuğu veya annesiz, babasız bir çocuk alın. Şimdi size hayatımı anlatıyorum. Ben annesiz babasız büyüdüm. Onlara ne oldu bilmiyorum. Ama acı kısmı annesiz, babasız olmam değil öyle olduğum için benimle dalga geçenler. Daha çok ama çok küçükken sanırım iki yaşındaydım, annem babam beni bıraktığında. Konuşmayı yoldan geçenlerden öğrendim, yemeğimi burnumun hassaslığı sayesinde buldum. Sokak köşelerinde yatıp soğuk gecelerde ısınacak bir şeyim olmadığı için çalılıklara sığındım. Yağmurlu gecelerde uyumaz, banyo yaptığım için sevinirdim. Aynı zamanda su bulduğum için. Yoldan çok korkunç adamlar geçerdi. Bazıları akıl hastasıydı, biri beni boğmaya çalıştı ben üç yaşımdayken. En sonunda ben de çıldırdım, beni akıl hastanesine kapattılar daha beş ya da altı yaşındaydım. Orda bir çalışan bana gülümsedi ve beni evine götürdü o benim deli olmadığıma inanmıştı çünkü yaşım küçük olsa da çok zekiydim. Kimsenin vermediği şefkati gösterdi ve beni mutlulukla tanıştırdı. O zaman ona yanlışlıkla anne demiştim. Sonra bana gülümsedi ve sen öyle diyorsan öyle olsun, ben senin annenim, dedi. İnsanların hepsi böyle şefkatli olsa dünya daha güzel olurdu diye düşündüm. Deren ÇAKAR 6B

TUHAF ÇOCUK Bir çocuk varmış. Bu çocuk biraz tuhaf bir çocukmuş. Okulda hiç arkadaşı yokmuş. Okuldaki çocuklara saçma sapan hikâyeler anlatır, hayali arkadaşlar uydururmuş. Geceleri kendi kendine konuşur ve ailesine garip sesler duyduğunu söylermiş. Yıllar geçmiş, ailesinin gitmediği psikolog, aramadığı çözüm yolu kalmamış. Fakat bu çocuk bir türlü düzelmek bilmemiş. En sonunda ailesi onu akıl hastanesine kapatmış. Bu çocuk, akıl hastanesine gittiğinden beri orada garip olaylar olmaya başlamış. Birçok hasta ortadan kaybolmuş. En sonunda çocuk akıl hastanesinden kaçmış. Fakat hala akıl sağlığı yerinde değil. Dikkat edin bu çocuk her yerde olabilir. Beril KAPLANCIK 6B

95


BİZE GÖRE BURÇLAR YALKIN YORUMLUYOR Kova: Bugünlerde çok streslisin. Kendine dikkat et! Karşındakileri kendine düşman edebilirsin. Hele de sakın suyunu başkasının üzerine dökme.

İkizler: Eğer bir öğretmenseniz sakın öğrencilerinize kızmayın, eğer kızarsanız başınıza kötü şeyler gelebilir.

Koç: Bugünlerde çok fazla haylazlık yapabilirsin. Bu normal ama sakın başkalarına kötü davranma! Seninle küsebilirler. Dikkat et! Koyunlarla aran nasıl?

Balık: Bu aralar çok mutsuz olabilirsin, değişikliklere alışamadın; ama sakın bunu notlarına yansıtma. Sakın başkalarına su sıçratma .

ASTROLOG ABLANIZ İKİZLER: Burcuna bakıp sana ikiyüzlü diyenler kendilerine baksınlar. Her ortama uyum sağlıyorsun. Seni çok kıskanıyorlar, hiç aldırma, sorunlarını da takma! Herkese güvenme, kimseden sır falan da alma hemen yayarsın sen! Kendini affettirmeyi iyi beceriyorsun. İkizlersin ama bir tanesin. YENGEÇ: Kendini akıllı sanma, hemen oyuna geliyorsun, çok safsın. Hayat boyu seni koruyacak bir arkadaşın olmayacak, unut bunu artık. Toplumun içine karış. Utanma insanlardan artık, yemeyecekler seni. ASLAN: Tam bir komedi dükkânısın sen. Artık arkadaşların gülmekten çatlayacak, abartma esprilerini. Sen de kendini uyanık sanıyorsun; ama hiç öyle değilsin. Bir de arkadaşlarınla dalga geçme. Bir gün onlar da seni gülmekten değil cidden öldürecekler. OĞLAK: İnatçı keçi seni. Valla seninle dışarıya çıkılmaz, özellikle de sinemaya. Kesin yanındaki kişi filmin ortasında kaçar. Yok, acaba sonunda ne olacakmış, yok rolünü yanlış mı yapmış, yok böyle yapsalarmış daha iyi olurmuş… Sıkıldı senden arkadaşların, canım. Herkesin ortasında da garip garip şeyler yapma, arkadaşların korkar sonra.

İpek VARLIK 6B

Yalkın ÇIRAK 6B 96


MEHMET’TEN BURÇLAR Terazi: Bu ay hayatın çok güzel olacak, adaleti savunacaksın. Dikkat et terazinin dengesi bozulmasın, arkadaşlarınla da ilişkin yıpranmasın. Bu gün kendini daha enerjik ve umutlu hissedeceksin. Başaramadığın şeyleri bugün arkadaşlarının da desteğiyle başaracaksın ve unutma ki; iş hayatındaki yoğunluğu dengelemesi için terazinin obur köşesine de sevgi ve mutluluk gibi şeyler koymalısın.

MELİSA’NIN FAL KİTABI Yengeç: Bugün herkes size oldukça negatif davranacak. Arkadaşlarınız ve sevgilinizle sorunlar yaşayacaksınız. Fakat unutmayın ki sorunlarınızı tekme tokatla çözemezsiniz. Sakın kıskaçlarınızı çıkarmayın.

Aslan: Bugün kendinizi oldukça rahat hissedeceksiniz ki bu aşırıya kaçacak. Arkadaşlarınız rahatlığınızdan ve kendini beğenmişliğinizden rahatsız olacak. Unutmayın ki siz, bu ormanın kralı değilsiniz ve dünya sizin etrafınızda dönmüyor. Balık: Bugün sudan çıkmış balığa dönüşeceksiniz. Yaptığınız değişiklikler ilk önce garipsenecek; fakat sonradan alışılacak ve çok sevilecek. Arada sırada size yaşattıkları zorluklarda olacak.

Başak: Bugün çok heyecanlı bir gün geçireceksin. Dikkat et! Çiftçi seni biçip yerine başka bir ürün ekmesin. Bugün başaklanacaksın. Başakların dostluk ve sevgi taneleri ile dolacak. Ve unutma ki hayatta her şey mümkündür. Balık: Bugün çok enerjik ve dolu dolu bir gün geçireceksin. Başarını kıskananlar olacak; fakat sen o güzel yüzgeçlerinle olayın üstünden geleceksin. Balıkçı teknelerinden ve balık restoranlarından uzak dur! Sana zarar verebilirler. Dikkatli ol ve kendine ait sularda yüz.

Boğa: Bugün sizin için çok negatif geçecek. Bu negatifliği çevrenize saçacaksınız. Kızgın ve öfkeli olmanızdan dolayı bazı sorunlar yaşayacaksınız. Olabildiğince iyimser olmaya özen göstermeniz gerekiyor.

Aslan: Bugün başına bir sürü zorluklar gelecek; fakat arkadaşların olaya bir el atıp düzeltecek. Bugünkü öğününde bir geyik var. Kendi okulunun popüleri olarak asla başkalarına kötü davranma; çünkü başka bir gün aynı davranış sana gelebilir M.Can UĞURLU 6B

Melisa KARAKULLUKÇU 6B

97


BURÇLAR İkizler: Bu aralarda iş hayatınızda sizi kıskananlar olacak, o yüzden yanınızda kılıç taşıyın. Eğer kumar oynamayı seviyorsanız, bu aralar girmeyin; çünkü rakipleriniz sizi soğana çevirir. Aslan: Bu aralar normal hayatınıza devam edin; çünkü etmezseniz Yunanistan’daki çöküşe yakalanabilirsiniz. Yay: Sizin aşk hayatınızda karmaşıklıklar olabilir. Hangi sevgilinize, nerede randevu verdiğinizi karıştırmayın. Koç: Eğer bu aralar takımınızın maçı varsa pek kendinizi kaptırmayın çünkü holiganlığa başlayabilirsiniz. Uğurlu Günler: İkizler: Dünya 400 m engelliler günü. Aslan: Altın günü Yay: Çarşambaları halk günü Koç: Çorumun düşman işgalinden kurtuluş günü Uğurlu Müzikler: İkizler: Jawsın kurbanlarına yaklaşırken fonda çalan müzik Aslan: Trackya Rock Yay: Doğan görünümlü şahinlerin geri vites müziği Koç: Arapça hafif batı müziği Boran ER 6B

BURCU BURCU BURÇ YORUMLARI Yengeç: Son günlerde davranışlarınla insanları kıskaç gibi sıkıyorsun. Bu aranızdaki ilişkileri öldürebilir. Burcun sebebiyle cimri olduğunu biliyorum; ama bu huyunu değiştirmelisin. Bu sayede daha iyi ilişkiler kurabilirsin. Balık: Her günü balıklar gibi boş geçiriyorsun. Klasik yerlerde yüzme. Önünde açık bir deniz var. Özgürlük yelkenlin olsun. Yeni yerleri keşfet. Yeni hobiler edin. Yeni yaşam tarzı oluştur. Yanına birkaç kişiyi daha al ve derin denizlere açılın hep beraber. Terazi: Hayatında hem işe veya eğitime hem de aileye önem veriyorsun. Bu ikisini bir arada yapmanın zor olduğunu biliyorum. Ama hayatın terazisini bir şekilde kurmalısın. Ve teraziyi kurmakla kalmamalı onu eşitlemelisin. Hayattaki her şeye eşit önem ver ve inan bana yakında başarılı olacaksın. Yay: Çok esnek olmamalısın. Hayattan bezmiş gibi durumların birçok kişiyi ve durumu kötü etkileyecektir. Çekilen bir yay gibi gergin ve sıkı olmalısın. Tembellik etmeyip gerilip işe başlamalısın ancak bu sayede başarıya ulaşabilirsin. Ayda ACAR 6B

98


FALCI ÇADIRI Balık: Bugün sizi çok güzel bir gün bekliyor. Eğlenmenizi sağlayacak her şeyi yapmaya çalışın. Arkadaşlarınızla vakit geçirin. Bugün çok mutlu geçireceğiniz bir gün olacak. Ayrıca sabah bal yemeyin size uğursuzluk getirecektir. Ayağınızı taşa takılıp düşersiniz yoksa. Öğlen pizza yemeyin, sizi değişik hayallere sürükleyip istemediğiniz şeyler yaptıracak. Yine de söylediklerimi yaparsanız harika bir gün olur. Kova: Bugün sizi kötü bir gün bekliyor. Hafta sonu olsa da evden çıkmayın. Bugünü uğursuz kabul edin. Çünkü size her an araba çarpabilir veya kendinizi bir kavganın ortasında bulabilirsiniz. Evde bilgisayar oynayın, size iyi gelecektir. Yarın için şans getirecektir. Aslan: Bugün aslanlar gibi yaşayacağınız bir gün. Fakat sizi rahatsız eden insanlar olabilir. Onlardan kaçınmayın ve derslerini verin ki sizi bir daha rahatsız etmesinler. Bugün güçlüsünüz ve öyle olmak için bol bol protein tüketin. Sonra eğleneceğiniz bir şey yapın ve gününüzü tamamlayın. Terazi: Bugün sizin için güzel bir gün değil. Adaletsiz bir gün. İstemediğiniz insanlar kefenin aşağısında (güçlü) iken siz yukarıdasınız (zayıf). Güçlü olmanız lazım; ama bunun imkânı yok. Kaderiniz böyle. Bunun için kötü şeylerden kaçının. Mahkemeye verilirseniz kaybedeceksiniz. Emre YAPICI 6B

BURÇ TABLOSU Kova Arkadaşların seni destekliyor. Sen güçlü bir kızsın. Her problemin üstesinden kolaylıkla gelebilirsin. Arkadaşların sana güveniyor. Bunu sende biliyorsun. Onları üzmemeye çalışıyorsun. Her arkadaşını çok seviyorsun. Şanslı sayın: 6 Şanslı şarkın: “Toxicity(Metallica)” İkizler Arkadaşlarını çok seviyorsun. Emin ol onlar da seni çok seviyor. Onları destekleyip motivasyonlarını arttırıyorsun. Bil ki arkadaşların da bu iyiliğini unutmayıp sana aynısını yapacaklar. Şanslı sayın: 5 Şanslı şarkın: “21 Guns (Green Day)” Yengeç Biraz fazla hassassın. Bu yüzden çok ağlıyorsun. Haksız insanları çok suçluyorsun. Seni sevenleri kullanıyor ve onların değerini bilmiyorsun. Onları ezmeye çalışıyorsun, ezilmedikleri zaman da saçma şeyler yapıyorsun. Kıskaçlarını ne zaman ve ne için kullanman gerektiğini hiç bilmiyorsun. Şanslı sayın: 1 Şanslı şarkın: “Girl Gone Wild (Madonna)” Terazi Olaylarda hep sevdiğin kişinin haklı olmasını istiyorsun. O kişi haksız olsa bile onu savunup duruyorsun. Bu senin ve herkes için iyi bir şey değil. Şanslı sayın: 7 Şanslı şarkın: “Fade To Black (Metallica)” Zeynep Ayça KAYA 6B

99


DEREN İLE BURÇ YORUMU Başak: Durgunluğunuz herkese yansıttınız, su gibisiniz… Biri sizi kızdırdığında çok büyük dalga yaratırsınız. Bu hafta içinde gözünüz açık olsun, birileri size nazar değdirecek. Yengeç: Kıskaçlarınızla başkalarını ısırmayı bırakın. Kendi yolunuzu çizme zamanınız geldi. İkizler: Burcunuz gibi ikiyüzlü olmasanız bile dikkat edin birileri sizin arkanızdan böyle konuşabilir. Akrep: Zehirli olduğunuz belli, kahvenizle herkesi zehirlediniz. Bu aralar çok beceriksizsiniz ve bazıları bunu kullanacak. Deren ÇAKAR 6B

BURÇ YORUMLARI Aslan: Biraz asabisin herhalde. Herkese kükremeye başladın. Sanki kabarık kürkünün arkasına saklanmış gibisin. Bence artık insanlara kendi sesini duyurmalısın. Bu sayede biraz da olsa özgüven kazanmış olursun. Eğer kendini iyi hissettirecekse bence işe gardırobunu yenilemekle başla! Yengeç: Bence her konuda arkadaşlarını sorumlu tutmaktan vazgeç. O kıskaçlarını içeri sok ve insanları kuyruğunla geriye itmeyi kes. Bu sayede dost kaybetmek yerine dost kazanmış olursun. Kova: Sevgili kova bence bu aralar biraz kötü hissediyorsun. Biraz hayal kırıklığına uğramış gibisin; ama üzülme, asla kovalar kendi içlerinde boğulmazlar. Bu kötü günler, bu ay içerisinde geçecek ve çok iyi dostlar kazanacaksın! Boğa: Bazen o boynuzlarınla insanları kendinden uzaklaştırsan da herkes senin iyi niyetini biliyor, merak etme! Bu ay başarın giderek artıyor, buna sınav notların da dâhil. Bu aralar başkalarının dertlerinden kendi ihtiyaçlarını düşünemiyorsun; ama korkma bu senin çok iyi bir dost olduğunu gösterir. Eğer burçlar yarışı olsaydı birincilik çoktan senindi. Beril KAPLANCIK 6B

100


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.