Havada Bahar– İçimizden Biri “Cemile COŞKUN ÖNER” – Karadeniz Foto-Edebiyat– Akılda Kalanlar – Döküm İşçileri – Foto-Tarih 81
Ödemiş Fotoğraf Gönüllüleri ücretsiz dergisidir. 2014/7 HAZİRAN
Fotoğraf:Nezihe UZUNKOL
“ÖFOG’lu olmak: Küçük Menderes havzasının kültürel mirasını, insan zenginliğini ve doğasını fotoğraf sanatı yoluyla anlatmak; hayatımızı sürdürdüğümüz Ödemiş'i yaşanır kılmak, fotoğraf sanatı anlamında üretmek ve paylaşarak farkındalığı artırmaktır.” Levent Aybars Özdemir
Bu sayıda… Havada Bahar İçimizden biri “Cemile COŞKUN ÖNER” Yayın Yönetmeni Harun ÖKENEL Yayın Kurulu Levent Aybars ÖZDEMİR Nezihe UZUNKOL Safiye ÖZÇELİK Harun ÖKENEL Ümmühan İNCE
Döküm İşçileri Foto-Edebiyat Foto-Tarih – Marcel DUCHAMP
Özlem ÖZULUS
İmtiyaz Sahibi Ödemiş Fotoğraf Gönüllüleri’dir.
Akılda Kalanlar
Karadeniz
“Isınıyoruz” Yazın bir türlü gelmediği başka bir deyişle baharın gitmemek için direndiği bir mevsim yaşıyoruz. Sonbaharı, kışı anlatan Fotogari beni unutma der gibiydi bize... Unutmadık bizde… Gözümü gördüğünce, dilimiz söylediğince baharı anlattık bu sayıda… Kışı kurak geçirdiğimiz bir yılda baharın hatta yazın başlarının bu kadar yağışlı geçmesi hepimizi hem mutlu etti hemde şaşırttı... Ancak mevsimlerin bu denli değişmesi açıkçası beni korkuttu. Yıllardır hepimizin kulağına çalınan bir “küresel ısınma” lafı var; var ama yeni yeni anladığımız bir kavram oldu artık. İklimlerin değişimi, yağmurla gelen afetler(seller, su baskınları) sanırım hepimizin biraz olsun kulağını çekmiştir. Umarım bizden çok yetkililerin kulağını çekmiştir. Dünya genelinde çok daha ciddi kararlar alınması gerektiği aşikar; özellikle sera gazı için. Yalnızca 10 dakika yağan yağmurda nehire dönen sokaklar, göle dönen meydanlar, sarnıçlara dönüşen evler başta belediye yetkililerinin dikkatini çekmiştir. Biz baharın güzelliklerini paylaşmaya çalıştık sizlerle. Umalımki bu güzellikleri gelecek nesillerimiz fotoğraflardan tanımak zorunda kalmasınlar…
Harun Ökenel
Fotoğraf: Nezihe UZUNKOL
HAVADA BAHAR Kasvetli havaları sevmem oldum bittim. Kış aylarında havanın erken kararması, güneşin bir görünüp bir kaybolması insan ruhunu etkiliyor. En azından ben kış aylarında daha fazla mutsuz yüz gördüğümü söyleyebilirim. Kalın giysiler altında veya evlerimizde kış günlerinden kaçıyoruz bana göre. Saklanarak yaşamak ne kadar güzel olabilir
ki!
Çiçeklenen
ağaçlar,
çimenler, cıvıldayan kuşlar, canlanan doğa ve günlerin uzaması, güneşin daha çok yüzünü göstermesi beni her zaman heyecanlandırmıştır. Sanki bir yerlere
gizlenen
hayat
yeniden
aramıza dönüyor çünkü.
Fotoğraf: Özlem ÖZULUS
Yeniden başlamak her zaman güzeldir, umut taşır.Bahar da yeniden başlamak gibi umut verir insana.Her yerde gördüğüm binbir renkte çiçek, yeni doğmuş hayvan yavruları, kışın kuru
dallarına
ağaçlardaki
bakıp
tomurcuklar,
üzüldüğüm yeniden
başlamanın mümkün olduğunu gösterir. Fotoğraf: Cemile COŞKUN ÖNER
Her
yaşın
ayrı
bir
güzelliği
olduğu gibi her mevsimin de kendine göre bir güzelliği var elbette. Aynı zamanda her şeyin bir vakti var sözünün
de
gerçek
olduğunu
gösteriyor bizlere. Hep bahar olsaydı, bahar mevsimini bu kadar sevmezdim, gelişine
bu
kadar
sevinmezdim
sanırım. Yine de baharın ayrı bir tadı var, gelişini her sene dört gözle bekliyorum ve hiç bitmesin istiyorum.
Fotoğraf: Safiye ÖZÇELİK
Belki anlamsız bir mutlulukla ve huzur
ile
büyüsü
dolu
ortalığı
olurum. sardığında
Renklerin “baharı
bekleyen kumrular”, “ben her bahar âşık olurum” diyor sanki… Ne yaz günlerinin bunaltıcı havası ne de kış günlerinin kasveti olduğundan çocuklar gibi
neşelenmek
kullanabilirim. düşüncelerimde
hakkımı
doyasıya
Sanırım yalnız
değilim.
bu O
kadar çok bahar şiiri ve şarkısı var ki. Fotoğraf: Harun ÖKENEL
Fotoğraf: Harun ÖKENEL Fotoğraf: Levent Aybars ÖZDEMİR
Baharda
şarkılar
şiirler
yazılmalı, aylaklık edilmeli ve bol bol fotoğraf çekilmeli. Dert keder şöyle bekleyedursun biraz. Çünkü “cebimde 75 kuruşum var. HAVADA BAHAR.” (Nazım Hikmet)
F.Sezen Cerit Fotoğraf: Şeref BİLGİ
Fotoğraflar: İlknur BALTACI
Fotoğraflar: Levent Aybars ÖZDEMİR
FotoÄ&#x;raflar: Nezihe UZUNKOL
Fotoğraf: Safiye ÖZÇELİK
Fotoğraf: Zuhal YARIŞKAN
Fotoğraf: Zuhal YARIŞKAN
Fotoğraf: Harun ÖKENEL
FotoÄ&#x;raflar: Nezihe UZUNKOL
www.facebook.com/fotogari
www.fotogari.com
İçimizden biri...
CEMİLE COŞKUN ÖNER
CEMİLE COŞKUN ÖNER
1981 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinin Konaklı Kasabasında doğdu. İlköğrenimini Konaklı Kasabasında tamamladıktan sonra Ödemiş Sağlık Meslek Lisesi Hemşirelik Bölümünü kazandı. 1999 yılında mezun olup iş hayatına atıldı. Beydağ Aile Sağlığı Elemanı olarak çalışmakta. Boş zamanını doldurmak adına 2010 yılında ÖFOG üyesi oldu. O güne kadar fotoğrafı sadece deklanşöre basmak diye bilirken, fotoğraf hayatının vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Hala nasıl daha güzel, daha doğru bir fotoğraf çekebilirimin peşinde, öğrenmeye devam ediyor.
Fotoğraflar Cemile Coşkun ÖNER’in fotoğrafları arasından karışık olarak seçilmiştir.
www.fotogari.com
Fotoğraf : Hakan ÖKENEL
Anadolu Kahvehanesi Çıkar sandalyeleri Tutuştur oğlum sobayı Çekinmeyin girin içeri Alevlendirin içimizdeki acıyı. Anlatın günün hikâyesini, dökün içinizi Burasıdır derdinizin dermanı
Odası sıcak, çayları demli Dindirir içinizdeki sızıyı Sanmayın boş kahvehane Masa, sandalye ezberden bilir hikâyeleri Biz varız oluruz çare Bilmezler Anadolu kahvehanesini…
Hakan ÖKENEL
DÖKÜM İŞCİLERİ Yazı ve Fotoğraflar: Levent A. Özdemir
Erimiş metalin, elde edilecek parçanın şekline sahip bir kalıp boşluğuna, yerçekimi veya basınç uygulanarak doldurulup katılaşacağı yönteme döküm denir. Döküm terimi yöntemle üretilen parçalar için de kullanılmaktadır Şekil dökümü-ingot dökümü Dökümdeki adımlar görece olarak basittir: 1. Metalin ergitilmesi 2. Kalıba dökülmesi 3. Katılaşmaya bırakılması 4.Kalıbın açılıp/bozulup parçanın alınması Sıcak, yumuşak, akışkan sonrası sert… Havai fişeklerinden oluşan, metalin ateş böceklerinin oluşturduğu yıldızlar altındaymış gibi bir hayat… Sekiz saat vardiya… Daha da fazlası, iş çıkışı, gerçek hayat... Ergiteceksin,
kalıp
yaratacaksın,
şekil
vereceksin, olmayanı hayalinde teknik resimle düşleyip ateşle hayat vereceksin... Can vereceksin, yaratacaksın... Sıcak ve sert…
Kumla, cevherle, kalıpla çalışan döküm işçisi, sonunda işgücüne iş gününe, emek sürecine emekçi hayatına dair çok sayıda metafor sunar bize. Bize kendisinden öte bütün kol gücüyle çalışanların emek süreçlerini anlatır, sergiler. Döküm işçisinin üzerine alın terini döktüğü maddeler, alın teri dökerken kullandığı araç gereçler birçok emek süreçlerinden daha çok tehlike, alın teri, çok daha sert, çok daha keskin ve çok daha sıcaktır. Günümüz çalışma hayatında ki yabancılaşmayı üzerinde çalıştığı maddenin son hali yani soğukluğu sembolize ediyorsa, sıcaklığı, çalışma şartlarını, grup çalışmasının olmazsa olmazını, dostluğu, işyerinin vazgeçilmez hiyerarşisini işaret eder. Kalıbın açılıp nihai ürünün diğer emek süreçlerinde üretilenle o eşsiz uyumu tüm yorgunluğa değdi dedirten ve unutturan haz, döküm işçilerinin doyumsuz görsel tadı ve derinden bir OHHHH…
Döküm sürecinde sattığı emeğinin karşılığını yine, sanki bir ironi gibi, kâğıt ve metal döküm kalıplarında dökülen banknot ve metal paralarla alır, tabi metalden dökülmüş bankamatik kasalarından, yani önü sonu döküm işçisinin dökümden kurtuluşu yok gibidir. Emek sürecinde de paydostan sonrada.
Vardiya boyunca ve fazla mesailerle daha da uzayan bir sure emekçinin dökümhaneye kapatılmış, üstüne üstlük yapılan işin hata affetmez hali, iş hiyerarşisi, katı disiplin, iş yerinin dayanılmaz hava koşulları, sanki gönüllü bir hapislik süreci gibidir. Bu haliyle döküm işçisi bize durmaksızın aylaklığa, dışarıya, temiz havaya firarı hatırlatır, hayalini kurdurtur.
Döküm işçisi daha çok hisseder iş dışı zamanlarda
dostluğu,
sıcaklığı,
yumuşaklığı, herkesten daha çok çıkmak istemiyordur yatağından, hayat arkadaşının yanından, çocuklarının kollarından, yanaklarından, ciğerlerine temiz havanın dolduğu o sıcacık sevgi dolu evinden. Herkesten daha iyi tanıyor olmalı… O sıcak ergimiş cevherin son hali soğuk metal gibi HAYATI…
Levent A. ÖZDEMİR
www.ofogder.com
Duchamp'ın ilk eserleri post-izlenimci üslubunda olmuşsa da daha sonra en etkili Dada sanatçısı olmuştur. Académie Julian okulundan gelip etkisini günümüzün çağdaş sanatçılarına kadar sürdürmüştür. Siyasal görüş olarak bireyci anarşist olarak tanımlanabilir, I. Dünya Savaşı'na karşı çıkıp ABD'ye yerleşmiştir. Max Stirner'in görüşlerinden etkilenmiş, bu fikirleri kendi sanatsal ve bireysel gelişimi için birer dönüş noktası olarak kabul etmiştir. 1. Dünya Savaşı öncesinde birçok sanatçının eserini "retinal" yani sadece göze hitap eder bulmuş ve bunun yerine sanatı "yeniden zihnin hizmetine sunmak gerektiğini" söylemiştir. Doğal olarak Duchamp'ın tabu deviren tarzı, Dada hareketinin ilgisini çekmiştir.
Marcel DUCHAMP
Marcel Duchamp (28 Temmuz 1887 Blainville-Crevon; 2 Ekim 1968 Neuilly-SurSeine) Fransız/Amerikalı sanatçı. Asıl adı HenriRobert-Marcel Duchamp'dır. Yirminci yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika'nın en önemli sanatçılarından olmuş, II. Dünya Savaşı sonrası Amerika'da pop sanatı ve kavramsal sanat akımlarının temellerinin atılmasında etkili olmuştur.
Geleneksel ve kabul gören sanat üretim yöntemlerini ironi ve yergi eşliğinde yıkmak Duchamp'ın kariyerinin ana fikirlerinden olmuştur. En çarpıcı ve ikonoklastik üretimi ise diğer sanatçılara en fazla ilham vermiş olan buluntu nesnelerdir.
yaratıcı sürece girmiştir. Kendisini geleneksel resimden uzak tutmaya ve sanat eserinin kavramsal değerinin ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Nesne sanat eseri olur, çünkü sanatçı onu o şekilde tasarlamıştır.
Duchamp'ın diğer belki de en ünlü hazır nesnesi baş aşağı duran bir pisuar olan "Çeşme"'dir. Bu çalışma halkın beğenisinin ve sanatsal tekniklerin sınırlarını zorlamıştır.
1913'te ortaya koyduğu ilk hazır nesne olan Bisiklet tekerleği ile birlikte Duchamp sanatsal yeteneğin antitezi olan bir
Duchamp'ın parodilerinden birisi, bir Mona Lisa reprodüksiyonu üzerine çizdiği
sakal ve bıyıktır. Marcel Duchamp, şişe rafı ya da kar küreği gibi seri üretim ürünlerini heykel olarak sergileyerek "yüksek sanat", "kültür" ve pazardaki ürünler hakkındaki geleneksel düşünce ve kanıları hedef almıştır. Görsel parodilerini eserlerine verdiği isimlerle de güçlendirir: Çeşme isimli eserini "R. Mutt" (Bir yandan Amerikalı sanatçı tarafından yapılmış izlenimi verirken bir yandan da Almancadaki Armut - fakirlik kelimesinin anlamını da kullanarak) olarak imzalaması, üzerine sakal çizdiği Mona Lisa'yı (Fransızca "elle a chaud au cul" olarak okunup "kızın kalçaları yakıcı" olarak tercüme edilebilecek) L.H.O.O.Q. olarak adlandırması gibi…
ortalarında Sürrealistlerle işbirliği yapıp sergilerine katılmıştır. 1942'de kalıcı olarak New York'a yerleşmiş, 1944'ten itibaren Max Ernst ve André Breton ile birlikte sürrealist dergi VVV'yi yayınlamıştır.
1920'lerde sansasyonel bir şekilde sanat yapmayı hayatının sonuna kadar satranç oynamak için bıraktığını açıklasa da, sanatçı-provokatör rolünden tam olarak kopmamıştır. Duchamp Cubism'den Dada'ya ve Sürrealizme birçok sanat akımıyla bağlantılandırılmış ve Pop sanat (Andy Warhol), Minimalizm (Robert Morris)ve Kavramsal Sanat (Sol LeWitt) gibi birçok akıma yol açmıştır.
1923'ten sonra zamanının çoğunu satranç oynamakla geçirmiş, ancak 1930
Bu üretken sanatçının, sanat tarihine en büyük katkısı, statükoyu kırmak için, var olan normları sorgulama, uyarma, eleştirme, ve oyuncu bir şekilde aşağılama yetisiydi. Kendisi çalışmalarıyla sanatçının bu rolünü tasdik ettirmiştir.
Duchamp'ın Çeşme eseri 2004 Aralığında İngiliz sanat çevresinden 500 kişinin oylarıyla 20. yüzyılın en etkili eseri seçilmiştir. Bugün de günümüz sanatçıları üzerindeki etkisi devam etmektedir.
Marcel DUCHAMP hakkındaki bilgiler vikipedi internet sitesinden alınmıştır. http://tr.wikipedia.org/wiki/Marcel_Duchamp
Fotoğraflar: Erdal BİÇERLİ
Fotoğraf: Gökberk DAMLAR
Fotoğraf: Gülden MARAL SARUHAN
Fotoğraf: İnanç TAVAS
Fotoğraf: Mustafa Asım YILDIRIM
Fotoğraf: Levent Aybars ÖZDEMİR
FotoÄ&#x;raflar: Nezihe UZUNKOL
Fotoğraf: Nilgün GACAROĞLU
Fotoğraf: Özen BILDIR
Fotoğraf: Tekin Duran HACIALİOĞLU
Turan DÖNER
Köşemizde yer alan fotoğraflar Mayıs ayı içerisinde ÖFOG facebook grubuna yüklenen fotoğraflar arasından Yavuz KOYUNCU tarafından seçilmiştir.
https://www.facebook.com/groups/ofog.35/
Cimil, Trabzon'dan yaklaşık 1.5 saat, Rize’den ise
EFULİM*
1 saat uzaklıkta. Yaylada üç köy var. Başköy,
(Mayıs sayısında yer alan köşenin devamıdır)
Ortaköy, Güvenköy. Başköy (Cimil) İkizdere'den 28 km uzaklıkta, 2050 m yükseklikte İkizdere'ye bağlı bir köy. Köyde yaşayanların büyük bir
YAYLALAR
çoğunluğu İstanbul ağırlıklı olmak üzere büyük
Karadenizde Yaylalar ayrı bir geziye, defalarca konu edilebilir. Bunların bazıları şunlar;
şehirlere göç etmişler. sakinlerinin televizyonun
TV
Sonradan bu yayla
izlememe
komşuluk
kararı
aldıklarını,
ilişkilerini
bitirdiğini,
sadece köyde bir evde bulunan TV yi milli maç olduğu zamanda izlediklerini öğreniyorum
OVİT YAYLASI Rize İkizdere’ya bağlı. Erzuruma açılan kapı. 2640 rakımda ve karasal iklime geçiş alanı.
Hemen bir kaç km ötede Ortaköy var. Köyde ilk dikkatimizi çeken genç, yaşlı tüm kadınların rengârenk peştamalları. Yöredeki diğer köylerde peştamal etek, keşan üstlük olarak kullanılırken, burada peştamal hem alt, hem üstte kullanılıyor.
CIMIL YAYLASI
Ayrıca kırmızı el örgüsü çorapları ile adeta yörük
İkizdere’de yine şahane bir manzarayı takip
geleneğini
tüm
ederek
Dışarıdan
gelenlerin
normal
gündelik
İkizdere de kafası kendinden güzel bir berber "
kıyafetleri
üzerine bunları giydiği
görülüyor.
inşallah yolu yapılmaz, yoksa Ayder'e döner orası
Konuştuğumuz teyzeler, köye gelir gelmez bu
da"
insanının
kıyafete büründüklerini söylüyorlar. Son derece
çiçekler
candan, samimi ve güler yüzlü insanlar.
tırmanıyoruz.
ikazını
ferasetine derken,
Aynı
yapmış. hayranım.
bitki
günün
Memleketim Dere,
örtüsü
orman,
sabahında
değişiyor..Kuzeydoğu
Anadolu’ya doğru sokulan bir yayladayız şimdi.
canlılığı de
ile
sürdürüyorlar.
ANZER YAYLASI Anzer Rize'nin İkizdere ilçesinin 35 km güney batısında
kalan
bir
yayla.
Aşağı
Anzer
(Çiçekliköy) ve Yukarı Anzer (Ballıköy) olarak iki köyü var. Dünyaca ünlü
Anzer balı'nın
üretildiği bölge olmasının yanı sıra çok sayıda endemik (bulunduğu bölgenin ekolojik şartları yüzünden
yalnızca
yaşayan/yetişen,
belirli
dünyanın
başka
bölgede yerinde
yaşama/yetişme ihtimali olmayan, yöreye özgü) türde çiçeğe de ev sahipliği yapması nedeniyle çok sayıda yerli ve yabancı turisti bölgeye çekmektedir. 1991 yılında bakanlar kurulu Ot kesmekten dönen yorgun ama gönlü zengin bu
kararıyla turizm merkezi ilan edilmiş olup 3 bin
teyzem bizi ısrarla evine kuymak yemeye davet
metreyi aşan doruklara ve 2 bin metreye kadar
ediyor.
yükselen ormanlara sahip. Köyün muhtarından
Yaylanın yılkı atları:
yaylanın
zirvesinde
birçok
göl
olduğunu
öğreniyoruz ve bunlardan birini de buluyoruz. Hava sıcaklığı Ağustos ayında 10 derecenin altına düşmüş vaziyette. Muhtar ve köylüler son derece samimi ve mükrim insanlar. Israrla bizi ağırlamak istiyorlar. Teşekkür ediyoruz.
yaylasına Şehitler
1,5
kilometre
Tepesinde
bir
mesafede şehitlik
bulunan
bulunmakta.
Şehitlikte 1916 yılında, Rus işgal kuvvetleriyle yapılan muharebe neticesinde şehit düşmüş olan 1 subay, 1 astsubay ve 70 erin mezarları var. Aziz şehitlerimizi
anmak
maksadıyla
her
yıl
23
Haziran'da şehitleri anma töreni yapılmakta. 1.Dünya
savaşında
Rusların
Of'a
asker
çıkarmasından sonra savaşlar devam etmiş ve Anzer yaylasından İkizdereye gördüğüm
bu
köprüyü
inerken yolda
çekmek
istediğimde,
emekliliğinde kendi cennetini yaratmış bir adamın vahasına giriyoruz.
Çaykara üzerinden Sultan Murat Yaylasının yoluna düşüyoruz. Ama ne yol… Tepelerdeki duman yavaş yavaş aşağıya iniyor. Biz tırmandıkça sis görüş mesafesini iki metreye kadar indiriyor. Ama görüntüler muhteşem... Sultan Murat yaylası 5 köyün ortaklaşa kurduğu merkezi bir yayla. Adını Osmanlı padişahlarından 4. Murat'tan almış. Sultan 4. Murat'ın İran'a sefer yapmak üzere ordusuyla bu yöreden geçtiği ve Cuma namazını burada kıldığı bilinmekte olup, namaz kıldığı yer muhafaza edilmekte. Biz önce tepesine
ilerlemişlerdi. Birinci Dünya Savaşı bitmesine yatın Brest Litowsk antlaşması ile savaştan çekilmişler
ve
Trabzon'u
terk
Şehitlerimizin Ruhları Şad olsun.
SULTAN MURAT YAYLASI
Şehitler
Ruslar Trabzon’u ele geçirip Harşit çayına kadar
gidiyoruz.
Sultan
Murat
etmişlerdi.
YÖREYE DAİR GENEL; Yöredeki
yerleşim
kombinasyonu
alttaki
fotoğrafta görülüyor. Yaşama alanı olan ev, evin solunda görülen "Serender" ya da "Paska" tabir edilen dört direk üstüne oturtulmuş bir tür oda. Yiyecek saklamak ve mısır kurutmak maksatlı kullanılıyor. Haşera ve türlü hayvanattan korumak için yerden yüksekte yapılıyor. Ön tarafta görülen yapı ise "Merek" denilen ot ve saman depolamak için kullanılan yine ahşap malzemeden yapılan eklenti.
Trabzon Sürmene Aso köyü de akşamüstü bizi ağırlayan aile yediğimiz en şahane kahvaltılardan birini
hazırlıyor.
Bahçeden
toplanmış
Fuska
(Böğürtlen), Ligerba (Yabanmersini), Kızılcık ile yapılmış reçeller, kuymak ve en önemlisi samimi bir sohbet ve konukseverlik sarmalıyor bizi. İnsan eliyle dikilenlerle vahşi tabiatın göz alıcı uyumuna tanık oluyoruz. İnsanın gözü kamaşıyor, bu ikindi vaktinde hiçbir dünyevi sıkıntının gölgeleyemediği bir huzur doluyor içimize. Balkondayız, akşam iniyor, yağmur yağıyor. Tekrar ediyorum insan böyle zamanları nasıl unutur ki.
Aşağıda yörenin en sevdiğim üçlüsü var. Çay, mısır ekmeği, kuymak. :))
Söz
yemek
içmekten
açılınca
Hamsiköy
ve
sütlacını da unutmamak gerek.
Kısaca ve çok özetleyerek, birçok yeri atlayarak, derinliğine giremeyerek yazmak zorunda kaldım. Anlatacak daha çok yer ve gösterilecek daha çok fotoğraf var. Ancak söylenecek her söz az, çekilecek her fotoğraf yetersiz… Kanımın yarısına serinlik, duman, cevvallik olarak giren bu coğrafyaya kalbimin tamamını teslim ederek dönüyorum…
Aşağıdaki fotoğraf da köklerime giden yola
Safiye ÖZÇELiK
Apencene köyü yoluna ait.
( *Efulim=Sevgilim)
(Daha ayrıntılı bilgi ve fotograf isteyen için adresimiz; http://sufi-sessizliginsesi.blogspot.co.uk/2012/09/efulimkaradeniz.html )
Bitmeden…
Fotoğraf: Harun ÖKENEL