T.C
AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ
YAZAR: MAX HORKHEİMER
ESER: AKIL TUTULMASI
HAZIRLAYANIN ADI-SOYADI: MERVE ÖZTÜRK SINIFI: 3-İ.Ö. NUMARA: 090113061 2011
AKIL TUTULMASI ÖNSÖZ Kitabın içeriğinin yanı sıra önsözü de kitap içinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu bölüm kitabın çevirisini yapan orhankoçak’aaittir.genel anlamda Frankfurt okulu ve horkheimerdan bahsetmektedir. Frankfurt Okulu 1.dünya savaşı ile açılmış soğuk savaş dönemiyle sona ermiş bir dönemdir. Dünya kapitalizmi daha da güçlenmiş rekabetçi kapitalizm tekelci kapitalizme
dönüşmüştür.
Frankfurt
projesini
felixweil
ortaya
koymuştur.
Weilmarxizme yönelmiş alman aydınlarındandır. Frankfurt projesinin amacı saf bir marxizme ulaşmaktır. İlerleyen zamanlarda bu projenin başına horkheimer getirilir. Horkheimer okulun çalışmalarına farklı bir yön verir. Bunu yaptığı açılış konuşmasında ifade eder. Toplumsal felsefe konusunda yaptığı konuşmada insanların durumlarını bireyler olarak değil, toplumun parçaları olarak yorumlamıştır. Zamanla okulun uğraş alanı alt yapı-üst yapı arasındaki ilişkiye kaymıştır. Daha sonra Almanya da oluşan karmaşadan dolayı okul Amerika da toplanmıştır. Yönetime gelen temel kişiler HerbertMarcuse, ErichFrom, TheadorAdorno, MaxHorkheimerdır. Okul çalışmalarını 1933’e kadar devam ettirmiş ancak Hitler tarafından “devlete düşman eğilimler” beslediği gerekçesi ile kapatılmıştır. ARAÇLAR VE AMAÇLAR “akıl” terimi bireye sorulduğunda ilk olarak cevap veremeyebilir. Ancak öze ilişkin tanımlarda öznel ve nesnel akıl tanımları bulunmaktadır. “öznel akıl”; araçlar ve amaçlarla ilgilidir. Araçların yeterli olup olmadığı konusu üstünde durur. “nesnel akıl”; insan ve amaçları içinde olan her şeyi kapsayan bir sistem oluşturmayı amaçlar. Avrupa da uzun yıllar bu geçerli olmuştur. Akla dair bu iki tanım tarihi süreç içinde toplumlarda hep varolmuştur. Nesnel akıl tanrının dışında olarak bir güç bir varlık olarak görülmüştür. Daha çok ruhsal bir güç olarak görülmüştür. Aklın bu özelliğini kaybetmesi Aydınlanma dönemine rastlamıştır. Dinden ayrılmış ve nesnel yönü
2
zayıflamaya başlamıştır. Rasyonalist felsefe tanrıya sahip çıkmış ve dinin yerini almaya çalışmıştır. Felsefe tam anlamıyla dinin yerini almamıştır. Zamanla kilitlenme noktasına gelmiş ve ayrı dallar olarak algılanmıştır. Akıl pozitivizmle birlikte özerkliği olmayan bir araç halini almaya başlamıştır. Akılın araç halini alması şeyleşme kavramını ön plana çıkarmıştır. Her kavramın pragmatik yanları ön plana çıkmıştır. ÇATIŞAN REÇETELER Günümüzde felsefenin gerilemesiyle hiçbir şeyin yitirilmediği onun yerine daha güçlü bilgi olan modern bilimin doldurduğu kabul edilir. Felsefenin çözmeye çalıştığı problemler önemsiz olarak nitelendirilmiş yada modern biliminde aynı problemleri çözebileceği ifade edilmiştir. Bizim bu bölümde üstünde duracağımız nokta felsefenin tartışmaları değil, kültürel bunalımla ilişkisidir. Pozitivistler bunalımı “sinirsel zayıflamaya” bağlamıştır. Ancak bilim doğru bilgi yöntemlerini sağlayabilir. Ekonomik teknokrasi ise geleceğini maddi üretim araçlarının gelişmesine bağlamıştır. Kültürel bunalıma yönelik değerlendirme 3 makalede ele alınmıştır. Bu makalelerin ilkinde Hook bunalımın; “bilimsel yönteme duyulan inancın yitirilmesinden” kaynaklandığını ileri sürmüştür.(horkheimer, 2010) 2. Makalede, johndewey, bilimin başladığı işi tamamlamasında onu önleyen anti natüralizme eleştiride bulunmuştur. Son makalede ise Ernest nagel ise “habis felsefeleri” tartışırken metafizikçilerin doğal bilim mantığının ahlaki tutumları için yeterli olmadığı görüşünü çürütmeye çalışmıştır. Pozitivistler eskimiş ontolojileri ortaya çıkarırken bunu ilk halinden daha vahşi halde yapmışlardır. Ticari kültüre karşı öne sürülen düşünceler bugün birer meta halini almıştır. Nesnel akıldan öznele geçiş düşüncelerin gelişimi ile beraber olmuştur. Ortaçağda her ne kadar bilim ve din ayrı ayrı ele alınsa da birbirinden koparılamamıştır. Tanrıya dair değişik görüşler sonuçta tanrının da çelişen bir kavram halini almasına neden olmuştur. Yeni pozitivistler bütün değerlerin kendi neden ve sonuçları ile sınanmasının mümkün olabileceği görüşünü benimsemişlerdir. Onlara göre bunalım bilimin yetkilerinin sınırlandırılmasıyla gerçekleşmiştir. Bilimin otoritesi başka kurumların kullanılmasına karşı çıktığı anda sarsılmaya başlanmıştır. Bilim burada tekelci bir eğilim halini almıştır. Buna karşılık hook ise “düşünce dünyasında serbest
3
Pazar”anlayışını savunmuştur. Bu iki anlayış birbirine tam anlamıyla zıt değildirler. Bazen rekabetçi ve otoriter denetim bir arada bulunabilir. Hookdsiplini bilim adamları tarafından kullanılan kurallar olarak belirtmektedir. Ancak pozitivistler dsiplin olan kuralları doğruluk ile karıştırmaktadırlar. Pozitivizm bilimin belli aşamadaki tarihsel niteliğini yansıtır. Dewey ise bilimin tarihsel değişimde etkisi olduğunu ancak tek gücün bilim olmadığını vurgulamıştır. Pozitivistler kendi yaklaşımları dışındaki yaklaşımları bilimsel bulmamaktadırlar. Bilimin dışındaki bütün dogma ve vahiyleri bilinçsiz uygulamaktadırlar. Pozitivistlere göre bilim kendi yöntemlerini haklı çıkarmalıdır. Bilimin kendi adına konuşması gerektiğini ancak bir araç olduğunu ve başarısı büyük olsa da araçların dilsiz olduğunu söylerler. Pozitivistlerin anladığı şekliyle modern bilim olgularla ilgili önermelerle uğraşır. Dünya ya olgular ve şeyler bütünü olarak bakar. Şeyler yabancılaşmanın ürünüdür. Olgular ise pozitivist bilimin tek bilimsel yöntemi olan niceliksel yöntemlerle ortaya çıkmıştır. Ancak olgular altta yatan gerçeği ortaya çıkarmak yerine onu gizlerler. Bilimin içeriği toplumsal çatışmalarda bağımsız değildir ancak insanların bütün değer yargılarını incelemeye fırsat tanımazlar. Pozitivizmin fakir bir felsefe olmasının nedeni kendi üzerinde düşünmeyişi ve kendi felsefesinin ahlak ve epistemoloji alanında ki sonuçları kavrayamamasıdır. Buna karşı yeni pozitivizm ise cümlelerin birbirine bağlı olduğunu ileri sürer ama kendi teorilerini savruk bir dille ifade eder. Pozitivistler bilim ile insanlığın çıkarlarını özdeştirirler. Bu dönemde bilimin din ve biyoloji ile ilişkisi kurulmuştur. DOĞANIN BAŞKALDIRMASI Karşısına çıkan her şeyi basit bir araca indirgemek zorunda bırakılan aklın bütün faaliyetlerin özerk özneye aittir. Zamanla öznelleşme süreci felsefi bütün kategorileri etkilemiştir. Öznede felsefe tarafından görelileştirilmek zorunda olan soyut kavram halini almıştır. Ancak bütün doğa bir “nesneler yığını” olarak görüldüğü için özerk öznede her türlü içerikten arındırılır. Zamanla adlandırılacak bir özelliği kalmaya ada dönüşür. Özneyi yücelten öznelleşme onu yok oluşa sürükler. Doğanın üstündeki egemenlik insanın üstündeki egemenliği de beraberinde getirmiştir. İnsan doğayı köleleştirmekle kalmaz aynı zamanda kendi içindeki doğayı da boyunduruk altına alır. Bu durum amaç olmadan gerçekleştiği için doğa bastırılmış olur. Doğanın bastırılışı 4
uygarlığın içinde tepki ve direnmelerin başlangıcı olmuştur. Uygarlığın gelişimindeki en önemli etken doğal ayıklanmanın yerini rasyonel eylemin almasıdır. İnsan sağ kalmak için her türlü zorlu duruma uyum sağlamak zorundadır. Aynı şey başarılı olmak içinde geçerlidir. Rasyonelleşme ile ortaya çıkan en önemli kavram uyumdur. Birey sistemin içinde var olabilmek için bütün koşullara uymak zorundadır. Günümüzdeki üretim tarzı değişiklikleri daha çok esneklik istemektedir. Doğaya egemen olmak için geliştirilen üretim araçları arttıkça sağ kalmak için onlara bağlılığımız artmaktadır. Günümüz insanının atalarına göre daha çok seçme özgürlüğü var gibi görünür ancak bu doğru değildir. Bireyler zaman içerisinde kendi ürettikleri metaların boyunduruğu altına girmiştir. Geçmişte az sayıda insan özellikle soylular at arabasına sahipken günümüzde herkes otomobile sahiptir. Ancak bu durumda bireyler özgürlüklerini kaybetmiş ve otomobilin kurallarına bağlanmıştır. Buna benzer birçok değişim kültürün her alanında vardır. Zaman içinde her şey araçsallaşmış ve doğal halini kaybetmiştir. Dünyanın amaçlardan araçlara doğru dönüşümü, üretim yöntemlerinin tarihsel gelişiminin sonucudur. Üretim araçları ilkel olduğu sürece toplumsal örgütlenme ilkeldir. Bu durumda karmaşa yaşanmaz. İlkel toplumlar için geçerli olanlar uygar toplumlar için de geçerlidir. Değişen sadece biçimlerdir. İlkel dönemde bir avcı doğada iyi avlanma imkanlarını görür, günümüzde ise iş adamı reklamı için uygun mekan gözüyle doğaya bakar. İnsanın insanı boyunduruk altına alması insanın doğayı boyunduruk altına almasıyla bağlantılıdır. Doğa insanın bir aleti olarak görülmektedir. Doğa akıl tarafından konulmuş bir amacı olmayan sömürü nesnesidir. İnsan türünün aç gözlülüğü sonucu doğayı sömürmesi her zaman görülen çatışmalara bağlıdır. Ego bu açıdan bakıldığında bireyin hayatında önemli bir yer kaplar. Her insan doğuştan itibaren uygarlığın baskıcı yüzüyle tanışır. Zamanla bu baskı uygarlığa karşı bir kızgınlığa dönüşür. Evlilik günümüzde kurumdan çok uyum sağlama aracı olarak görülmektedir. Onun reklam ajanslığını eğlence sanayisi üstlenmiştir. Evlilikteki sorunlar, ticari fuhuş çetelerinin oluşumu bireylerin ele alınmasıyla anlaşılamaz. Uygarlığın gerisinde yatan problemlerle beraber ele alınmalıdır. Günümüzdeki problemler ilkel dönemin yeniden yansımasıdır. Problem yada isyanlarda iki şey vardır. Boyun eğme veya direnme. Uygarlıkta bireylerin birçoğu boyun eğmeyi tercih etmektedirler. Uygarlığa duyulan kızgınlık başka psikolojik olguları da beraberinde getirir. “mimetik” bireyin kendi 5
duygularını da dahil ederek her şeyi taklit etme isteğidir. Çocuklukta ortaya çıkan bu gelişme zaman içinde bireyin karakterinin de gelişmesinde etkili olur. Uygarlığın gelişmesi bireylerin bu mimetik davranışları ve atavistik kalıntıları ile sağlanır. Bireyler kendini uyarlayarak mimetik davranışları nesneleştirmiş olmaktadırlar. Ancak bunalım zamanlarında bireylerin birçoğu mimetik ve atavistik davranışları geri döner. Nazi toplumunda egonun yüceltilmesi varlığın bir amaç olarak savunulması sonucu bireyin güvensizliği ortaya çıkmıştır. Nazizm de sadece başkaldırı ideolojik görüş açısından değildir. Nazizm bireyselliği yok etmiş spenglerin “yeni kaba insan” dediği anarşik atomlaşmış insan ortaya çıkmıştır. Faşizmi akıl ile doğanın olumsuz sentezi olarak tanımlamıştır. Doğa ve uygarlık genelde bir savaşım halindedir. Darwin de akıl hem doğaya egemen olmaya çalışır hem de kendisi de doğanın içinde yer alır. Popüler darwincilikte akılın doğanın sözcülüğünü yapmasına gerek yoktur. Zaten doğa güçlü ve yönetendir. Akıl ve doğa kendi içinde ele alınmalıdır. BİREYİN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ Felsefe bireyinsözcüsü olarak gelişmişti. Bireyin bunalımı felsefeninde bunalımı anlamına gelmekteydi. Bireysellik ben duygusu yetişkine göre çocukta nasıl daha çok gelişmişse ilkel toplumlara göre uygarlıklarda da daha çok gelişmişti. Araştırmacılara göre ilk birey eski yunanda ortaya çıkmıştır. Birey kavramında kahramanlık ve fedakarlık ayrı ayrı düşünülmemektedir. Kişilik, değişmez toplumsal yapı ve hiyerarşiye denk düşen mikrokozmozdur. Öznel akıldan nesnel akla geçiş tarihsel süreç içinde oluşmuştur. İlerlemenin gerçekleşmesi için bir ilk kımıldatıcıya ihtiyaç vardır. Teknolojinin gelişimi ilerleme adına bir karşıtlığa dönüşebilir. Herkes kendi başının çaresine bakmaya başlayınca bireysellik zedelenir. Bireyde beğenilen özelikler genel anlamda o toplumunda özellikleridir. Gelişmiş birey içinde bulunduğu toplumun ürünüdür. Bireyin kurtuluşu toplumdan kurtuluş değil, toplumun atomlaşmadan kurtuluşudur. Modern birey içinde Hristiyan ruhunu taşımasa bile Hristiyanlığın korumuş olan Hamlettir. Orta çağın sonlarına yaklaşıldığında klişenin etkisinden kopanlarda artış görülmüştür. Bireysellik benliği koruyan aklın egemenliği altına girmeye başlamıştır. Zamanla maddi çıkarların korunması halini almıştır. Modern toplum bir bütündür ve
6
bireyselliğin gerilemesi toplumun her katmanını aynı ölçüde etkilemiştir. Toplumların ekonomik ve siyasi gruplaşmaları toplumu örgütlenme ve merkezileşmeye götürmüştür. Bireyin sistem içinde yenilmesinin nedeni teknoloji ve sağ kalma duygusunun yanı sıra üretim biçimleriydi. Kitle kültürünün sunduğu bütün araçlar ve kolaylıklar bireyler üzerindeki toplumsal baskıları güçlendirmektedir. Bu baskının nedenlerinin biri de üretim teknikleridir.
FELSEFE KAVRAMI ÜZERİNE Felsefeye inanmak insanın düşünmemesine karşı çıkmak demektir. Kimi düşünürler aydınlanmanın, mekanikleşmenin ve kitle kültürün olumsuz yönlerini eski ideallere dönerek ya da yeni amaçlar doğrultusunda değiştirerek ilerlenmesi gerektiğini vurgularlar. Felsefe bir araç değildir ve tam anlamıyla bir tanımı yoktur. Tanımlar tarihsel süreç içinde birikimle oluşur. Filozofun önünde tanımlara dair net bir formül yoktur. Bazı tanımların ise anlamını kullanıldığı ortam belirleyebilir.
SONUÇ Akıl kavramından hareketle öznel akıldan nesnel akla geçilmiştir. Amaçlar zaman içinde araçlara dönüşmüştür. Pozitivizme dair eleştiriler gelişmiş zaman içinde din ve bilimin birbirinden ayrıldığı görülmüştür. Bireyler özgürleştiklerini düşünmüşler aslında kendi ürettikleri metalara bağlanmışlardır. Doğa insanların boyunduruğu altına girmiştir.
7