T.C AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
SOSYOLOJİ SEMİNERİ KİTAP SUNUMU
KİTABIN ADI : BERABER YAZARI : RİCHARD SENNETT HAZIRLAYAN: ZAHİDE KARA 110110022
DANIŞMAN: Öğr. Gör. OSMAN METİN
Afyonkarahisar
1) KİTABIN KÜNYESİ KİTABIN ADI: BERABER YAZARI: RİCHARD SENNETT YAYINEVİ: AYRINTI YAYINLARI YILI:2012 ŞEHİR: İSTANBUL SAYFA:350 2) YAZARIN BİYOGRAFİSİ RİCHARD SENNETT 1943’te Chicago’da doğdu.1964’te Chicago Üniversite’nden mezun oldu.1969’da Harvard üniversitesinde doktorasını verdi. New York Üniversitesinde sosyoloji profesörü,İnsan Araştırmaları Merkezinde yönetici ve Politika araştırmaları merkezinde baş araştırma görevlisi olarak çalıştı. Çocukluğunda viyononsel çalmayı öğrendi; halen New York’ta bazı oda müziği topluluklarında çalmaktadır. Kentli ailelerin hayatı ve toplumsal psikoloji üzerine bir çok kitap yazmıştır. 2006 yılında Hegel ödülünü kazanmış, 2008 yılında ise 100,000 avro değerindeki Düseldorf Gerda Henkel Vakfı tarafından verilen Gerda Henkel ödülüne layık görülmüştür. . İspanya İç Savaşı'na da katılmış komünist bir ailenin çocuğu olan yazar, hastalık nedeniyle müzik kariyerini bırakarak araştırmacılığa yöneldi ve kent, kent kültürü ve sınıflı toplum yapısı üzerine çalışmalarıyla günümüzün en yetkin isimlerinden biri haline gelir. ESERLERİ • KAMUSAL İNSANIN ÇÖKÜŞÜ • KARAKTER AŞINMASI • ZANAATKAR • OTORİTE • YENİ KAPİTALİZMİN KÜLTÜRÜ • SAYGI • GÖZÜN VİCDANI • http://tr.wikipedia.org/wiki/Richard_Sennett
3) GENEL HATLARIYLA KİTABIN İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1) İŞBİRLİKÇİ DÜŞÜNCE YAPISI 2) VASIFSIZLAŞTIRMA 3)ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE İŞBİRLİĞİ 4)DİYOLOJİK, PROVALAR 5)DİYALEKTİ VE DİYALOJİK İLETİŞİMLER 6)SEMPATİ VE EMPATİ, DOLAYLAMA, ON LİNE İŞBİRLİĞİ
BİRİNCİ BÖLÜM 1) TOPLUMSAL SORU 2)HASSAS DENGE 3)BÜYÜK YERİNDEN ETME
İKİNCİ BÖLÜM 1)EŞİTSİZLİK 2) SOSYAL ÜÇGEN 3)İŞBİRLİĞİ YAPMAYAN KENDİLİK
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 1)ATÖLYE 2)GÜNDELİK DİPLOMASİ 3)TOPLULUK
4) KİTABIN ANA HATLARINA GÖRE ANLATIMI Bu
kitap
işbirliğinin
nasıl
şekillendirilebileceğini,zayıflatılabileceğini,
güçlendirilebileceğini araştıran üç bölüme ayrılmıştır. Her bölümde antropoloji, tarih,siyaset ve sosyoloji alanlarında ki araştırmalardan yararlanarak işbirliği bir bütün olarak araştırılır.Birinci kısımda iş birliğinin siyasette nasıl şekillendiği anlatılmıştır. İkinci bölümde ise işbirliğinin nasıl zayıflatılabildiği üzerine yazılmıştır. Üçüncü bölüm işbirliğini güçlendirecek yollar değerlendirilmiştir. Yazar Bu benim işbirliğini bir sürü farklı açıdan bütününde nasıl görmeye çalıştığımın hikayesidir demiştir. İŞBİRLİ KÇİ DÜŞÜNCE YAPISI Londra’da bir okulun bahçesinde torunumun bir arkadaşı bir keresinde hoparlör düzenin den bir şarkı patlatmış. Okul yöneticileri bu izinsiz kullanımdan dolayı dehşete kapılmış. Aslında bu hoparlör gaspına hayran kalmakla birlikte dehşete de kapıldım. Gençlerin şarkı sözlerin de neyle dalga geçtikleri ile ilgili ufak bir fikirleri yoktu. Onlara dosdoğru bir bizekarşı-siz beyanı gibi gelmişti. Bu his okulun bulunduğu yerde Londra’nın iç kısımların da çok tehlikelidir zira şehrin bu kısımların da değişik din, ırk ve sınıfların bir arada bulunması zaten bize-karşı olanlar durumu açısından çatışmanın yolunu açar. Bu yüzden Londra’nın bu kısmı sürekli şiddeti alevlendirir.Amerika ise bugün aşırı derece kabile toplumu haline gelmiş durumda insanlar farklı olanlarla iyi geçinme konusunda muhalif.Fakat Avrupalıların da Amerika dan kalır yanı yoktur .Kabilecilik yirminci yüzyılın ilk yarısı boyunca Avrupa’yı yok etmiştir.Kabilecilik benzer olanlarla yapılan dayanışmayı farklı olanlara karşı saldırganlıkla birbirine kenetler.Bütün sosyal hayvanlar kabile biçiminde yaşadığında bu doğal bir dürtüdür. Kabilecilik her ne kadar insan yaşamında yıkıcı olsa da kabile yaşamının devam ettirilebilmesi için zorunludur. Yazar okuldaki o olaydan ve dünyanın gidişatından duyduğu endişeyle kabilecilik ile ne yapılabilir diye düşünmüştür. Çok geniş çapta farklı varlıklarla birlikte yaşama problemine tek yada bütüncül bir çözüm olmayabilir.İşbirliği kuru kuru katılımcıların karşılaşmadan yararlandığı bir değişim olarak tanımlanabilir.Bu davranış birbirini temizleyen şempanzelerde kumdan kale yapan çocuklarda tanımlanır çünkü karşılıklı destek bütün sosyal hayvanların genlerinde vardır tek başına yapamadıklarını başarabilmek için işbirliği yaparlar.işbirliği rekabet ile bir araya gelebilir tıpkı çocukların sonrasında birbirleriyle yarışabilecekleri bir oyunun kurallarını belirlerken beraber çalışmaları gibi.Yetişkinlerin
yaşamında işbirliği ve rekabetin bir araya gelişi Pazar ekonomilerinde , seçim siyasetlerinde diplomatik görüşmelerde ortaya çıkar.İşbirliği çaba gerektiren zorlu bir türdür ayrı yada çatışan çıkarları olan birbirinden hoşlanmayan eşit olmayan yada birbirini anlamayan insanları bir araya getirmeye çalışır. VASIFSIZLAŞTIRMA Modern toplum kendine özgü yollardan işbirliğini zayıflatmış durumdadır. Bu zayıflıkların en doğrudan olanı eşitsizliğe ilişkindir.Eşitsizlik gelişen ve gelişmiş toplumlarda son derece artmış durumdadır.Modern işgücündeki değişmeler farklı olanla işbirliği yapma kapasitesini ve isteğini bir başka yolla da zayıflatır.Temelde her modern örgütlenme işbirliği lehinedir fakat pratikte modern örgütlenme bunu engeller. Maddi ve kurumsal sebeplere ek olarak bugün kültürel güçlerde işbirliği uygulamasına karşı çalışır. Modern toplum yeni bir karakter tipi üretmektedir. Bu siyasal, ırksal, dini karakterler olarak farklılıkların sebep olduğu kaygıları gidermeye meyilli bir insan tipidir. Kişinin amacı etkileşimden kaçınmak büyük farklılıklardan mümkün olabildiğince az etkilenmektir. Vasıfsızlaştırma terimi karmaşık makinelerin vasıflı zanaatkar-emeğin yerine koyulduğu gibi insanın makinelerle olan ikamesinden gelir. Örneğin on dokuzuncu yüzyılda bu ikame çelik yapımında gerçekleşmiş zanaatkarları yerine getirmeleri için daha basit, daha acımasız görevler verilmiştir. Bugünün amacı hem eşyaları yapan h em hizmet sağlayan pahalı insan emeği yerine ikamet edebilecek robot teknolojisine ulaşmıştır. ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE İŞBİRLİĞİ İnsan gelişiminin erken dönemlerinde algıda ve hissetmede şaşırılacak derece gelişmeler meydana gelir ve bunlar işbirliği kapasitemizi şekillendirir. İşbirliği bebeklik döneminin dördüncü ve beşinci ayında bilinçli bir etkinlik haline gelir. Bunlar bebeklerin emzirmede anneyle çalıştığı aylardır. Bebek nasıl davranması gerektiği ile ilgili sözlü ipuçlarına kelimeleri anlamasa da yanıt vermeye başlar. Daha sonra bu işbirliği bebeğin gelişme döneminde devam eder. Bebeğin ağlamaları, oyuncak ve benzeri eşyaları tutmaya çalışması, yapılan davranışlara tepki vermesi bunlar aslında bebeğin ebeveynler le yaptığı işbirliğinin kanıtıdır. Erikson işbirliğinin bireyleşmeden önce geldiği iddiasındadır. İşbirliği insan gelişiminin temelidir,onun sayesinde nasıl ayrı duracağımızdan önce nasıl beraber duracağımızı öğreniriz.Çocuklar işbirliği yaptıkça sosyal ve bilişsel becerileri birbirine kenetliyor.
DİYALOJİK “Gözlemlemeyen insan konuşamaz” bu söz diyalojiğin özünü çağrıştırır.Bu kelime diğer insanlarla gösterilen dikkati ve yanıt verebilirliği anlatır.Söylenmiş olan söz özellikle bir tartışmada dinleyicinin paylaşımına dikkat çeker.İletişim becerilerinden bahsederken nasıl düzgün bir sunum yaparız düşündüğümüzü hissettiğimizi nasıl ortaya koyarız üzerine odaklanırız.Dikkatle takip etmek konuşmadan önce diğerlerinin dediğini yorumlamak jestlerine anlam vermek gerekir. Sonuç olarak konuşma zengin bir alışverişi sağlar, daha işbirlikçi daha diyalojiktir. PROVALAR Dinleme becerilerinin bir modeli de profesyonel biçimiyle sahne sanatların da zorunlu olan biçimiyle, yetişkinlerin provalarında ortaya çıkar.Yazara göre provalar müzik yapmanın temelidir.Müzik provası sırasında dinleme becerileri hayati derecede önemli hale gelirken iyi bir dinleyici olarak müzisyende daha işbirlikçi bir varlık haline gelir.Sanatın yapılabilmesi için işbirliğine ihtiyaç vardır . DİYALEKTİK VE DİYALOJİK İLETİŞİMLER Müzikal prova ile sözlü iletişim arasında bir analoji olsa da aynı zamanda üzeri örtülü bir sorunda vardır. Müzisyenler arasında gerçek iletişimin çoğu kalkmış kaşları,homurdanmaları ,bir anlık bakışları ve sözel olmayan jestleri içerir.Müzisyenler bir şeyi açıklamak istediklerinde anlatmaktan çok onu gösterir.Bu diğerlerine bir parça çalarak onlara ne yaptıklarını yorumlamayı bırakmaktır.Halbuki karşılıklı bir konuşmada sözcükler bulmak zorundayız.Dikkatlice
dinlemek
iki
çeşit
karşılıklı
konuşma
üretir;
diyalektik
ve
diyalojik.Diyalektikte okulda öğrenildiği gibi zıtlıkların sözel oyunu aşama aşama bir sentez oluşturmalıdır.Diyalektik Aristoteles’in politika kitabındaki şu gözleminde başlar.”Aynı kelimeleri kullansak bile aynı şeylerden bahsettiğimizi söyleyemeyiz.”Amaç, sonunda ortak bir anlayışa ulaşmaktır.Diyalektik konuşma becerisi bu ortak zemini neyin kurabileceğini belirlemekte yatar.Diyalojik Rus edebiyat eleştirmeni
Bakhtin’in kendisini ortak bir zemin
bularak çözümleyemeyen tartışmaları adlandırmak için türettiği bir sözcüktür.Ortak bir anlaşmaya ulaşılamasa da karşılıklı alışveriş sürecinde insanlar kendi görüşlerinin daha çok farkına varır ve diğerlerine yönettikleri anlayışlarını genişletir. SEMPATİ VE EMPATİ Bu iki kavram da tanımayı aktarır, ikisi de kişiler arası bağ kurar. Sempati kişinin hislerine odaklanır. Birine “acınızı hissediyorum” dediğinizde farklılıktan benzerliğe sihirli bir sıçrayış
yapmış olursunuz. Böylelikle garip ya da yabancı tecrübeler size aitmiş gibi görünür. Bu şekilde onlarla özdeşleşebilir ve davalarını anlayıp paylaşabilirsiniz. Empatide ise merak daha yoğundur. Onunla dikkatinizi vererek ilgilendiğinizi gösterir. Sempati farklılıkların üstesinden özdeşleşmenin hayali eylemleri ile gelir; empati ise, başka bir insana ona ait koşullarla bakmaktır. Sempati kucaklaşmayken, empati karşılaşmadır. Empati daha zahmetli bir çalışmadır çünkü dinleyici kendi dışına çıkmak zorundadır. Diyalojik konuşma, empati aracılığıyla, diğer insanların kendilerinde kim olduğu hakkında merak duygusuyla başarıya ulaşır. Neticede diyalektik ve diyalojik yöntemler karşılıklı konuşma için iki yol sunar. Biri anlaşmaya yönlendiren zıtlıkların oyunuyla, diğeri açık uçlu bir yolda görüşleri ve tecrübeleri değiş tokuş ederek ON-LINE İŞBİRLİĞİ Yazar benim yaşımda ki birçok insanda olduğu gibi on-line iletişim bana da doğal gelmiyor. Mektup yazdığım zaman yazı üzerinde zaman harcıyorum, dikkat gösteriyorum ve bu yüzden az yazıyorum. Her gün aldığım çığ gibi e-postaların sayısı cesaret kırıcı. Diğer taraftan,on-line yazılı bir konuşmayı yönlendirmek birisiyle telefonda yüz yüze konuşmayla kıyaslandığında acı verici bir şekilde yavaş geliyor.Ama bir yandan da yeni iletişim teknolojileri iletişimin manzarasını
geri döndürülemez biçimde değiştirmiştir.İletişim
teknolojilerinin en güçlü en güçlü siyesi etkisi insanların ekranda yaşamalarındansa off-line harekete geçirmek için uyarırken ve canlandırırken meydana gelir.Sıkıştırılmış tweetler ve metin mesajları da bu etkiyi taşıyabilmektedir.Tıpkı Tunus ve Mısır’daki gibi 2011 ayaklanmalarında olduğu gibi .Kısa mesajlar insanlara önemli bir olayın nerede gerçekleştiğini yada kimlerin bu olaya dahil olduğunu anlatmıştır.On-line işbirliği işbirliğini ete kemiğe büründürür. ŞEKİLLENDİRİLMİŞ İŞBİRLİĞİ Bölümün “Toplumsal Soru” adlı ilk kısmı, işbirliğinin siyasetle nasıl şekillendiği üzerine kurulur.1900’ da Paris’te memurlar Endüstri ve İmparatorluğun zaferini kutluyordu ama bir yan sokakta bu zaferin yol açtığı sorunlara adanmış dar odaları insanlar tıka basa doldurmuşlardı.Toplumsal soru odalarının iştirakçilerinin ve tartışmacı ziyaretçilerinin ortak bir düşmanı vardır: eşitsizlikleri ve baskılarıyla çağlarının hızla yükselen kapitalizmi. Bir arada yaşayabilme ile ilgili dayanışmanın karşıtı olan bir kavramdan bahsediyor Sennett; “toplumsallık” . Toplumsallık, beraber harekettense ortak bir farkındalığı, yabancı karşısında soğukkanlılığı imleyen bir kavram. Ötekine aktif bir ulaşım biçimi olmanın tersine, “ortak tecrübenin iyileştiremediği yaraları tanımakta trajik gücü olabilen bir kavram.
BÖLÜNMÜŞ YOL Paris’te siyasi sol ativistleri büyük bir gücü yine büyük bir güçle karşı gelinmesi gerektiğini savunuyordu. Onlara göre geniş siyasi partiler ve işçi sendikaları kapitalist canavarı dönüştürmek için tek yoldu.Askeri örgütlenme bu radikal politika politika için bir model görevi görüyordu. Militan kelimesi on ikinci yüzyıldan beri her çeşit asker için eş anlamlı bir kelime olarak kullanılmış. Nitekim karşı reform boyunca Katolik kilise kendisinden Protestanlarla savaşta olan militan bir örgüt gibi bahsediyordu. Yirminci yüzyılın başları da kelime özellikle radikal politikalara uygulanmak amacıyla İngiltere ve Fransa da konuşma diline girmiştir. Bu bölünmüş yolun bir tarafı farklı bir dünyada yaşıyor gibi gözüküyordu.Reformcular eğitim eksikliği aile yaşamının yönetimi şehre yeni gelenlerin konutlandırılması yada yalıtılması gibi sosyal sorunlarla meşgullerdi. Topluluk ve sosyal solun işçi sendikaları bu şartlarla başa çıkmanın temelden başlayıp yukarıya doğru olduğuna inanıyordu. Bu işte modern taban örgütlenmesinin köklerinin bulunduğu çağrışımcılık adı verilen çoktandır devam eden hareketten yararlandılar. Bu hareket stratejik bir araçtansa kendi içinde bir amaç olarak diğerleriyle yapılan işbirliği eyleminin önemini vurguluyordu. Çağrışımcılık başlangıcı gibi herhangi bir siyasi ideolojiye ait değildir. KOALİSYONLAR Bu soruna ilişkin ana fikir Paris’ teki Alman sergisinde ortaya çıkmıştır. Koalisyonları yakından araştıranlar kamu önündeki itibarlarını bir düzmece haline getirebilecek çok hassas bir sürece işaret etmektedir. Bu aslında bir itibar meselesidir özellikle bir itibarı korumak. Koalisyonlar her şeyden önce sadece bir parti tek başına kendi yolundan gidemeyecek kadar güçsüz olduğu için ortaya çıkar. İtibar ortağının değerini kabullenmek demektir ve bu ortak özellikle kıdemsiz ya da daha değersiz bir ortaktır. İtibarı korumak işbirliğinin bir ritüelidir. Siyasi uygulamalarda koalisyonlar siyasetçiler ve medya arasındaki ittifak lider ve taban arasında sürekli genişleyen bir boşluk açtı. Bu yapısal ve sembolik mesafe koalisyon ve komplo dengesiyle temsil edilmekteydi. Yerel topluluklarda işleyen işbirlikçi siyasetlerde karşıt vurgu tepedeki koalisyonların kusurlarını düzeltmeye amaçlıyordu. ATÖLYE Atölye ilk çağlardan beri sürdürülebilir işbirliği için bir model olagelmiştir. Antik Yunan’da hem Çin’ de atölye şehir yaşantısını sağlamlaştıran kurum olarak ortaya çıkmıştır.
Kültürel bir mekan olarak atölyeler ilk çağlardan beri detaylı toplumsal ritüelleri ileriye doğru geliştirmiştir. Atölye başıboş deneyimlere işbirlikçi deneyime bira daha şekil vererek karşı çıkmaya çalışıyordu. HASSAS DENGE DOĞADA VE KÜLTÜRDE REKABAT VE İŞBİRLİĞİ Bir takım oyunun da oynamış bir iş anlaşması yapmış ya da bir çocuk yetiştirmiş her insan bilir ki karşılıklı işbirliği ve rekabet birleşebilir. Rekabetin altında yatanlar insanoğluna fiziksel olarak bağlı olan duygular: saldırganlık ve öfke .Provalar ,diyaloglar koalisyonlar yada atölteler bu yıkıcı gayrete karşı eşit kuvvetle karşı durur. Çünkü iyi niyette aynı şekilde genlerimize işlemiştir. Sosyal hayvanlar olarak deneyim aracılığıyla nasıl bir ortak noktada buluşacağımızı bulmamız için çalışmamız gerekir.Kitabın bu kısmı bunu yapabilmenin olanaklarını anlatır.Aslında tek tanrılı dinler bunu için bir rehber sağlamıştır.Cennetin yıkılışını çarpışan doğal güçlerin serbest kalışı olarak resmetmişlerdir. CENNET Amerkalı ilkel sanatçı Edward Barışçı krallık tablosunda her türlü hayvanı ormanın bir köşesinde uyurken gösterir. Gerçek sanat bu resme girmiştir.Bu tual Düşüş’ten önceki Tanrısı eksik
Cennet Bahçesi’dir.Bu görünün herhangi bir saldırganlık önerisini uzaklaştırır ve
kuşkusuz gerçek doğa buna hiçbir şekilde benzemez.Cennetteki doğal barışın görünümü üç büyük tek tanrılı dinde hakim bir düşüncedir.Her biri ahengin insan eliyle yıkıldığına inanır .Azteklerin dünya görüşünde işbirliği sadece kızgın ve kıskanç tanrıları yatıştırmak için bir araçtır, bu işlev ritüeller aracılığıyla sakallı yılana yemek altın ve insan sunularak yapılır . DOĞAL DEĞİŞKEN İŞBİRLİĞİ Bugün doğal kelimesini genetik kelimesiyle aynı kefeye koyuyoruz. Bu acımasız bir denklik olarak görülebilir, zira buna göre nasıl davrandığımızı genler belirler. Şüphe yokki işbirliği genlerimize işlemiştir.Robert’in ifade ettiği gibi arkadaşlık yada öngörü olmaksızın işbirliği oluşur.Fakat aynı zamanda işbirliği sabit olamaz ve aynı sebepten ötürü doğal çevre de sabit değildir.Bireysel olarak yetersiz olan yaratıklar işbölümü aracılığıyla dengelenir.Her biri küçük ayrı görevleri yerine getirir ve böylece grup güçlü hale gelir.İşbölümü esnektir görevler aksadığın da işbölümü yapanlar görevleri değiştirebilir.Doğal işbirliği tek başına hayatta kalamayacağımız gerçeğiyle başlar.İşbölümü bize yetersiz güçlerimizi katlamamız için yardım eder fakat bu bölünme en iyi esnek olduğunda çalışır çünkü çevrenin kendisi sabit bir değişim süreci içindedir.
DEĞİŞİMİN YELPAZESİ Karşılıklı değişim basitçe tüm hayvanlar arasındaki değiş tokuş tecrübesine verilen addır. Cinsel ilişkide, beslenme rejimlerinde ya da dövüşlerde meydana gelir. Değişim tüm canlıların ne alıp verdikleri üzerine düşünüp taşındıklarına bir kanıt gösterir. Değiş tokuş yelpazesi beş bölüme ayrılmıştır. Kendinden vermeyi gerektiren diğerkamcı değiş tokuş, iki tarafında yarar sağladığı çift kazanlı kazanç değiş tokuşu, bir tarafın diğeri pahasına hüküm sürdüğü sıfırtoplam değiş tokuş, bir tarafın diğer tarafı tamamen ortadan kaldırdığı kazanan her şeyi alır değiş tokuşu. İnsanlar normalde iyi işlere ihtiyaç duyar ve onlardan övgüyle bahseder. Diyerkamlık gölge kişilik yerine davranışlarını ortaya koyup diğer insanlardan takdir alınmayacak olmasına rağmen girişilen eylemlerde söz konusudur. Bu durumda diyerkamlık korunaklı eylemin niteliğini muhafaza eder. Bu nitelik sadece, gündelik gözlemimizden bildiğimiz diğerkaminsanları güçlü bir şekilde motive eden bir niteliktir. Çift kazançlı değiş tokuşun en önemli örneği yuva yapımıdır. Yuvanın her üyesinin sonuç için gösterilen çabada ve sonuçtan elde edilen kazançta payı vardır. İnsanlarda başka bir örneği ise iş anlaşmalarıdır. Farklılaşan değiş tokuş ise yelpazenin tam ortasındadır. Hayvan çevrelerinde bu değiş tokuş alanları belirler. Böylelikle hayvanlarda sardırganlık rekabeti en aza indirilebilir. Sıfır –toplam değiş tokuşu ise hepimiz birinin ve ya bir grubun kazancının diğerinin kaybı olduğu karşılıklı değiş tokuşlarda gerçekleşen sıfır-toplam oyunlarına aşinayızdır. Çocukluğumuzdan beri okulda olduğu kadar spor sahalarında bu tarz oyunları oynamışızdır. Kazanan hepsini alır son bölüm kurtlar zirvedeki yırtıcı hayvanlardır. Besin zincirinin tepesinde kendilerine denk bir rakipleri yoktur. İnsanoğlu bu duruma dahil olmadığı sürece istediklerini istedikleri zaman alırlar. İnsan toplumunda ise kazanan hepsini alır değiş tokuşu topyekun savaş ve soykırımın mantığıdır. İşbirliği ve rekabetin en dengeli olduğu yer değiş tokuş yelpazesinin en ortasıdır. Yelpazenin orta kısmında semboller çok önemlidir. Ritüeller sembolik değişimleri düzenlemenin bir yoludur. Ritüeller güçlü toplumsal bağlar kurmuş ve çoğu insan topluluğunun işbirliği ve rekabeti dengelemeleri için kullandığı araçları meydana getirmiştir. Ritüellerin üç temel yapı taşı vardır bunlar işbirliği ve rekabeti dengelemeye yardım eder. Birincisi ritüeller yoğunlukları açısından tekrara bağlıdırlar. İkinci olarak ritüeller nesneleri bedensel hareketleri ve sıkıcı kelimeleri sembollere dönüştürürler. Üçüncü yapı taşı ifadelerle ilgilidir özellikle dramatik ifadelerle ilgili. Eğer evleniyorsanız bir koridordan yürümek bir sokakta yürümeye hiç benzemez. Attığınız her adım gözlenmektedir. Ritüelin bu üç görünüşü iş birliği ve rekabeti dengeleyen araçlardır. İşbirliği ve rekabet aynı tür içindeki ya da değişik türler arasında ki doğal topluluklarda dengelenebilir. Sınırlılıkları belirlemek bu dengeyi gerçekleştirmenin yoludur. Denge karşılıklı değişimlere bağlıdır. Bu değiş tokuşlar diyerkamlıktan kazanan
hepsini alıra kadar ilişkilerin tamamını kapsar. Ritüellerin işbirliği ve rekabeti dengelemeye çalıştığı ve özellikle modern çağın başlangıcında büyük bir dönüm noktası olan bir tarihi vardır.Bu dönüm noktası ritüelleri özellikle insanların kendilerinden farklı olanlarla beraber yaşamalarını harekete geçirecek bir biçimde şekillendirmiştir. BÜYÜK YERİNDEN ETME Holbein büyük elçiler tablosunda yüzleri ileriye bakan iki genç adam ve aralarında üstü eşya ile dolu iki katlı bir masa vardır. Arkalarında yeşil dallı budaklı bir perde asılıdır.Halı masanın arkasına sarkıtılmıştır.Burada rahatsız edici bir nesne görünür. Eğer tabloya düzgün bakılacak olursa yüzeyinden anlaşılmaz bir şey olan bir açıdan sabit olmayan kocaman bir disk olarak görülür bu rahatsız edici nesne. Eğer bakan kişi durduğu yeri değiştirirse bu anlaşılması güç görüntü bir ölünün kafası olarak netleşir. Hristiyanlıkta ki ritüellerin nasıl dönüştüğüne bir örnek olarak komünyon ritüeli verilebilir. Komünyon’ da ekmek ve şarap erken dönemlerde tüm dindarlar arasında dolaştırılır ve herkesin bu şaraptan tatması yoluyla gerçekleştirilirken, geç ortaçağ döneminde bu ayinin yalnızca papazlıkla görevlendirilimiş memurlar tarafından gerçekleştirildiğini görüyoruz. İnananlar kutsal kâseden içen papazı yalnızca seyrederek bu ayine katılıyorlardı. Bu da toplu ritüelin yavaş yavaş teatral bir gösteri halini almaya başladığının bir göstergesiydi. Diğer taraftan, komünal işbirliğinin yerini temsili biçimlere bırakmasının dünyevi bir örneği olarak, Kral XIV. Louis’nin saraydaki dansı gösterilebilir. Bu dans ‘ben merkezli’ koreografinin, sahnede temsili biçimlerin önemli bir erken örneğidir. Maddi üretim pratiklerinin cereyan ettiği yerler atölyelerdi. Atölye içindeki üretim ritüelleri, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçiş süreçlerinde (üretilen nesnelerin sergilenmesi ve bunlar etrafında şekillenen ritüeller) matbaanın ortaya çıkışıyla ciddi bir dönüşüm geçirdi. Kişi önceleri, benzer bir ürün üzerinde belki de bir ömür harcayarak çalışırken, artık farklı bir nesnenin nasıl yapıldığına dair kitapçıklar elden ele dolaşmaya başlamıştı. Farklı bir nesnenin nasıl üretildiğine yönelik merak, atölyedeki zanaatkâra olan bağlılığı sarstı. Dükkân hiyerarşisi altüst oldu. Bu, atölyeden laboratuvara gidecek yolu açtı. Bazı atölyeler, görünürde doğrudan pratik bir amaçları olmayan araştırmaların mekânları haline gelmişti. Laboratuvar şeklindeki atölyeler diyalojik iletişimi ön plana çıkardı.
Toplum nezdinde ise davranış kalıplarında bazı değişimler gözlemlemek mümkün. On altıncı yüzyılda yüksek sınıfın görgü kurallarının vurgusu şövalyelikten medeniliğe doğru yön değiştirdi. Ortaçağda şiddetin günlük yaşamın bir parçası olması, saraylılar için belli kısıtlamaların, farklı bir davranış modelinin gerekliliğini ortaya çıkardı. Castiglione, “Saray Kitabı” adlı eserinde saraylıların gündelik davranışları için modeller önerdi. Bu kitaptaki anahtar kavram “sprezzatura”dır. Her şeyde, tüm sanatsal beceriyi gizleyen ve birinin söylediği ya da yaptığı şeyi doğal ya da zahmetsiz gibi gösteren, belli bir aldırmazlık anlamına gelir. Daha az kendilik, daha çok sosyallik vurgusuyla, duygulara ve herhangi bir kontrolsüz davranışa engel olmak adına soylular için bir reçetedir. Bu tür bir medenilik, karşılaşmada saldırgan olmaktan uzak tutan, birbirini iyi hissettiren, zevk veren bir değiş tokuş biçimidir. Bu yeni davranış daha sonra on sekiz ve on dokuzuncu yüzyıl burjuvalarına da bir model teşkil etmiştir. Bu bölümde işbirliğinin üç yönü, dayanışma, rekabet ve ritüel ele alınmıştır. Bir sonraki buluşmada işbirliğin modern toplumda, bireysellik karşısında nasıl zayıfladığı konusu irdelenecektir. İKİNCİ BÖLÜM ZAYIFLATILMIŞ İŞ BİRLİĞİ Bölüm, “Eşitsizlik” kısmını anlatmakla başlıyor. Eşitsizlik
çocuk yaştan itibaren
hayatlarımızı bir çok alanda etkiliyor, özellikle de okul yaşamından itibaren. Ekonomik durum burada önemli bir etken.Çocuklar için kurulmuş uluslar arası bir kurum olan UNİCEF büyük çaplı bir raporunda, eşitsizliği çok daha genş çaplı koşullar altında inceler. UNICEF raporu, iç eşitsizlik barındıran ülkelerde çocuklar arasında daha fazla zorbalık içeren davranışın açığa çıktığını gösterir. Nispeten daha eşit olan toplumlarda ise çocukların birbiriyle çalışma eğiliminin oldukça yüksek olduğunu göstermiştir. Ekonomi eşitsizliğin en büyük nedenidir. Çocuklar ise eşitsizliğin getirdiği bu olumsuz davranışları “haksız karşılaştırmayla” içselleştiriyor. Haksız karşılaşma, eşitsizliğin kişiselleştirilmesi olarak tanımlanabilir. ‘Ben senden daha iyiyim’ ya da ‘yeterince iyi değilim’ düşüncesiyle ifade edilebilir. İşbirliği, özellikle modern batı toplumlarında, işbirliği bireysellik karşısında zayıftır. Bunun önemli bir nedeni de batıda diğerlerine bağımlılığın bir zayıflık işareti, başarısız bir karakter özelliği olarak görülmesidir. Farklı bir kültürde ise, bir başkasından yardım istememekle övünen insan sorunludur. İşbirliği yapma becerilerinin zayıflamasında yüz yüze
olan iletişimin yerini
internet araçlarının almasının da payı vardır. Facebook gibi ağlar aracılığıyla arkadaşlıklar ticarileşmiştir, reklamcılık burada arkadaşlar arasındaki güven ilişkisini kullanır. Ayrıca yüz
yüze iletişime göre internet daha az zorlayıcı bir sosyallik sunar. Arkadaşlarınızın nerede olduklarını ve ne yaptıklarını görür ve bunlar hakkında yorum yazabilirsiniz ancak olaya derinlemesine dâhil olmanız gerekmez. Ancak eşitsizlik burada da kendini gösterir. Örneğin İngiltere’de yapılan bir araştırma, en yoksul ailelerin televizyon ve internet ekranı karşısında varlıklı akranlarından çok daha fazla zaman geçirdiğini tespit etmiştir. Bu da sosyal ağlarla ilgili bir gerçeği ortaya koyuyor: Yüz yüze bağlantılar, kişisel ilişkiler ve fiziksel mevcudiyet, ayrıcalığın biçimleri olabilir. Yoksul toplumlarda, yüz yüze bağlantılar çocukları güçlendirmez, arkadaş çevresi kapıları açmaz.İş yaşamında ise işbirliğinin nasıl şekillendiği üzerinde durulmuştur.
SOSYAL ÜÇGEN Ekonomide resmi olmayan, kuvvetli, samimi bağlar kurulabildiğini görüyoruz.. Sosyal üçgeni oluşturan üç ana öge birincisi çalışanların dürüst patronlara karşı duyduğu saygı gönülsüzdü aynı şekilde patronlar da güvenilir çalışanlara karşı gönülsüz bir saygı duyuyorlardı. İkinci olarak çalışanlar önemli ortak sorunlarla ilgili özgür bir şekilde konuşuyordu aynı zaman da dükkanda çalışanların bir işleri olduğunda onları idare ediyorlardı. Üçüncü olarak dükkanda bir şeyler geçici olarak ters gittiğinde insanlar fazla mesaiye kalıyor ve ya diğerlerinin işlerini yapabiliyorlardı. Sosyal üçgenin bu üç yönü kazanılmış otorite karşılıklı
saygı ve kriz anında işbirliği yapmayı içeriyordu. Kazanılmış otorite, gündelik
deneyimin eşitsizliğini yönetir, emir ve itaat ilişkisindeki aşağılanmayı hafifletirdi. Sosyal üçgenin ikinci ayağı güvendir. Güven burada doğrulanıp doğrulanmayacağını bilmemeye rağmen inanmak anlamına gelir . Birbirini kollama örneğin, gerektiğinde çalışanların birbirini korumak için üstlerine -‘bir gün bizim de başımıza gelebilir’ düşüncesiyle- söyledikleri yalan durumlarında örneklerini görebiliriz. Diğer yol ise kriz anlarında gösterilen işbirliğidir. Kriz anlarında rutin kırılır ve rutin deki bu kırılma insanları canlandırır ve çalışanlar normal şartlarda görevleri olmayan işleri yapabilirler. Nihayetinde iş yerinde bu birliğin gerçekleşmesi için zamana ve dolayısıyla köklü kurumlara ihtiyaç vardır.
Yeni ekonomide ise işyerinde
oluşan deneyimler zamanın aşınması ile dönüşüme uğrar, kısa-dönemli zaman anlayışı artık egemendir. 1973’te Bretton Woods anlaşmasının bozulması, küresel sermayenin sabit pazarlara girmesine birden herkesin rekabet eder olmasına neden olmuştur. Yatırım üzerindeki ulusal sınırlamaların zayıflaması ile sabırsız sermaye ortaya çıkmıştır. Şirket sahipliğinden, hisse bedellerine ve finansal araçlarda kısa vadeli geri dönüşlere doğru bir geçiş olmuştur. “Sabit ana iş” modeline karşı kurulan etkinliklerin aynı şirkette görülebildiği “portföy” modeline
geçilmiştir. Portföy kavramı uyumlu bir işbirliği görüntüsüne ya da kimliğine karşı çalışır. Toplumsal sonucu ise, sürekli ilişkilerdense, geçici etkileşimler olmuştur. Projeler, işlerin yerine geçer. General Electric yöneticisi, şirketin bir odasını boş bırakarak çalışanlarına şunu anlatmaya çalışır: kimsenin işi garanti değil. Bir çalışan geçmişte bir şirkette ömür boyu çalışabiliyorken, yapılan araştırmalardan yola çıkılarak günümüzde bir kişi, iş yaşamı boyunca on iki kere işveren değiştirecek ve en az üç defa temel yeteneklerini değiştirmesi gerekecektir.Neticede projeler, kurumlarda işi çözücü bir asit görevi görmeye, otoriteyi, güveni ve işbirliğini yavaş yavaş yok etmeye başlamıştır. İşbirliği, bilgisayar ekranı başındaki izolasyonla, takım çalışması adı altında kısa süreli sahte dayanışma ilişkileriyle zayıflamıştır. “İnsanlar birbirleriyle gerçekten ilişki içinde değildir, onların ilişkileri en fazla birkaç aylık sürer ve bir şeyler ters gittiğinde takım çalışması anında çöker; insanlar suçu bir başkasına atarak kendilerine bir kılıf ve reddedilebilirlik ararlar.. İşverenler, takımlara, “daha az şeyle, daha çok iş yapma” baskısı kurar. Diğer yandan haksız karşılaştırmalarla işyerinde güven sarsılır. Yetersizlikler karşısında alttakiler üsttekilerden daha iyi iş yapabileceklerine inanmaya başlarlar. Hiyerarşi alttakinin yeterliliğini susturur. Son olarak, iktidar otorite hakkından vazgeçer. Alttaki ile diyalog kuran ve sorumluluk alan otorite yerini, ilgisiz ve çalışandan kopuk otoriteye bırakmıştır. İŞBİRLİĞİ YAPMAYAN KENDİLİK Yapısal eşitsizlik ve işgücünün yeni formları bu anlatılan sosyal güçlerin psikolojik sonuçları vardır. Bu bağlamda modern toplumda yeni bir karakter ortaya çıkmaktadır: sosyal bağların çaba gerektiren, karmaşık biçimleriyle başa çıkamayan ve bu yüzden geri çekilen insan. Bu kişi diğerleriyle işbirliği yapma arzusunu kaybeder ve bir işbirliği yapmayan kendilik haline gelir. Mills’e göre kaygı, karakter şekillendiricidir. Ona göre sosyal aktörler toplum tarafından kendilerine tahsis edilen rollere hem adapte olmaya hem de onlarla aralarına bir mesafe koymaya çalışırlar. İnsanlar kendilerinin yaratmadığı koşullarla beslenen kaygıyla uğraşırken içsel bir güç geliştirir. Kaygının azalmış olduğu durumda, işbirliği yapmama konusunda insanlar kendilerini biraz kararsız, içsel olarak huzursuz hissederler. Geri çekilmeyi harekete geçirecek temel öğe narsisizmdir. Narsisizm bencilliğin eş anlamlısı gibi görülebilir ama psikanaliz uzun zaman önce bunu daha karmaşık bir konu haline getirmiştir. Freud, narsisizmin insanın diğerleriyle olan ilişkilerinde, tıpkı aynaya bakarken olduğu gibi, sadece kendi yansımasını gördüğü bir “ayna evresi” olarak yeniden formüle etti. . Heinz Kohut, ayna evresine psikanalizdeki “şişirilmiş kendilik” kavramını getirmiştir.. “Ben”, gerçekliğin tüm alanını kaplar. Böyle bir şişirilmişliğin ifade edilmesinin yollarından biri, sürekli kontrollü
olma ihtiyacında yatar; kişinin kendi bedeni ve duyguları üzerindeki kontrolüne kayar. ‘Ne hissediyorum’ sorusunun ‘ne yapıyorum’un yerini aldığı böylesi bir durumda bulunan kişi, “gerçeklik kapıyı çaldığında kaygılanacaktır, zira kendiliğin zenginleşmesinden ziyade onu kaybetme tehdidi söz konusudur. Sonuç sosyal işbirliğinin azalmasıdır. Narsisizm diğer insanlardan geri çekilmeyi harekete geçirecek temel öğedir.Fakat genellikle kişinin dünyada ki yeriyle ilgili kendini beğenmişliğiyle karıştırılmaktadır . Kendini beğenmişlik apaçık bir konu gibi görünür: Her şey olduğu haliyle güzel görünür.. Sizin gibi olan insanları doğal karşılayıp size benzemeyen diğerlerini adeta önemsemezsiniz. Sorunları her neyse, bu onların sorunudur; bireysellik ve aldırmazlık hakimdir bunlar kendini beğenmişliğin önemli parçalarıdır. Narsisizm ve kendini beğenmişlik, gönüllü geri çekilmeler için kaygıyı azaltmanın iki yoludur: ilki eylemin değersizleşmesi, ikincisi diğerine ilgisizlik sorunudur. Diğer bir geri çekilme türü ise kaygıyı korumayı amaçlayan “saplantı”dır. Bu durumda, bireyler artık kendilerine karşı yarışırlar. Sadece olduğu gibi yeterince iyi değilsinizdir. Haksız karşılaştırma kendiliğe karşıttır artık. Saplantını üç temel öğesi vardır. Birincisi tekrarlama mecburiyetidir, tekrarlama mecburiyeti statiktir. Bir şeyi tekrar tekrar yapmayı içerir.Weber’in güdülenmiş insanı bir şeyin peşinden koşar , naktini arttırır zaman geçtikçe hissetmeden gerçekten bir şeyleri başarır.Bu durum ikinci öğemiz olan insanı güdülerse anlam kazanır .Üçüncü olarak güdülenmiş insan ontolojik
güvensizlikten mustariptir.Bu güvensizlik gündelik deneyime dair bir güven
kaybıdır. GÜÇLENDİRİLMİŞ İŞ BİRLİĞİ ATÖLYE Sennett bu bölümde kalifiye karmaşık işbirliğini nasıl güçlendireceğimizi araştırır. Modern toplumun acil olarak tamir edilme ihtiyacı duyduğunu söylüyor. Kitabın bu bölümünün ilk kısmında fiziksel emeğin nasıl diyalojik sosyal davranışı aşıladığını göstermeye çalışmaktadır. Teknik beceriler iki temel formdadır: bir şeyler yapmak ve onları tamir etmek. Yapmak, tamire oranla daha yaratıcı bir eylem gibi gözükebilir. Fakat gerçekte ikisi arasındaki fark o kadar da büyük değildir. Şeyleri üretmekte ustalaşan zanaatkâr, sosyal yaşama uygulanan fiziksel beceriler geliştirir. Beceriler, alışkanlık kazanma oturmuş alışkanlığı sorgulama, sorgulama sonrası yeni alışkanlık kazanma şeklinde bir yol izlenerek edinilir. Beceriyi geliştirmek bir hareketi doğru yapmaktan fazlasıdır. Bazen becerikli olmanın, bir işi gerçekleştirmenin tek bir doğru yolunu bulmak olduğu düşünülür. Bu, araç ve amacın arasında bire bir eşleşmenin var olduğunu söylemektir. Gelişimin daha doğrudan bir yolu, aynı soruna farklı yollardan
yaklaşabilmeyi içerir. Bir sürü teknik, karmaşık sorunlarda ustalığı mümkün kılar, tüm amaçlara hizmet eden tek bir doğru yol olması durumuna nadir rastlanır. Beceri gelişiminin ritmi, eğer tekrar tekrar icra edilirse ritüel halini alır. Bir zanaatkârın atölyesinde olduğu gibi, sosyal pratiklerde, ailede ve sokakta da becerilerin gelişme düzeni ritüellere yol açar. Erving Goffman “Gündelik Hayatta Benliğin Sunumu”aslında sürekliliği olan bir iştir. Bu çalışmasında insanların evde ve işte rollerini genellikle nasıl öğrendiklerini açıklamaya çalışmıştır. İnsanlar herhangi bir durumda “rol uyuşmazlığı” yaşarlarsa, yeniden uyum sağlayabilmek için davranışları üzerinde düşünüp, rollerini değiştirme ve geliştirme yoluna giderler. Böylece tekrardan akıcı ve bilinçsiz bir biçimde, kimi zaman ritüel haline gelen davranışlar sergilerler. Samimi jestler
fiziksel hareketler sosyal ilişkilere nasıl hayat
vermektedir. Öncelikle, bedensel hareketler sosyal ilişkilerin samimiyeti hissetmesini sağlar. Jestler aracılığıyla, görsel olarak daha etkili bir biçimde öğreniriz. Bu özellikle el işlerinde geçerlidir. Bir marangoz dükkânında testereyi doğru tutmanın yolu, marangozun çırağa, bedeninin ağırlığıyla değil, testerenin kendi ağırlığıyla kesebilmesi için, ele ve kola nasıl oturduğunu göstermesiyle aktarılabilir. ‘Kendin yap’ talimatları, her adımda yapılması gereken jestleri göstermekte başarısız olduklarında kaçınılmaz olarak sinir bozucu olacaktır; eylemi tam olarak anlamak için bedensel jestleri görmemiz gerekir. Açıklama, göstermeden sonra gelir. Sonuçta jestlerimizi kullanmakta ne kadar gelişirsek samimiyet o kadar daha içgüdüsel ve etkileyici hale gelir.
Fiziksel ve sosyal olan arasındaki bağlantıyı şimdi de zanaatkârın
karşılaştığı zorluklar üzerinde incelenmiştir. Zanaatkâr iş başındayken bir dirençle karşılaştığında ‘ona karşı’ değil, ‘onunla beraber’ çalışmanın iyi sonuç verdiğini görür. Bir dirence karşı savaşırken o sorundan kurtulmaya odaklandığımızdan sorunun ne olduğunu anlamaktan uzaklaşırız; buna karşın, dirençle beraber çalışırken engellenmiş olmanın verdiği düş kırıklığını askıya almak isteriz ve onun yerine sorunla kendi içinde ilgilenmeye başlarız. Minimum güç uygulamak dirençle çalışmanın en etkili yoludur. Örneğin, çekici kullanırken bir aceminin yaptığı ilk iş tüm bedenini çabasına katmak olacaktır. Usta marangozlar ise omuzlarından aşağısının gücünü olduğu gibi kullanmaktansa işi çekicin kendi ağırlığına bırakacaktır. Sosyal olarak ise minimum kendilik iddiasıyla davranırsak diğerlerine daha rahat açılırız. Ya da diyalojik konuşmalarda olduğu gibi kendi görüşünü başkasına kabul ettirmek için tartışmak ve ısrar etmek yerine dilek kipiyle konuşmak da bunun bir örneğidir. Bu üç bağlantının hangi yollarla güçlendirilebilir. Bu yollar tamir etmeyle ilişkilidir. Bu tamiri gerçekleştirebilmek için ise üç yol vardır: Zarar görmüş bir nesneyi yeni gibi yapmak, işleyişini iyileştirmek ya da nesneyi tamamen değiştirmek. Teknik jargonda bu üç strateji, restorasyon, iyileştirme ve yeniden yapılandırma olarak karşılanır. Restorasyonda,
nesne orijinal haline çevrilir, zamanda bir âna geri dönülür, kullanımın ve tarihin hasarı gösterilmez. İyileştirmede, eski form korunurken daha iyi parçalar ya da maddeler eklenir, iyileştirenin varlığı vurgulanır, şimdi odaklı ve stratejiktir. Yeniden yapılandırmada ise, nesnenin formu ve kullanımı yeniden yapılandırılır. Deneyseldir, prosedürde gayri-resmidir. İşbirliği de zarar gördüğünde düzeltilebilir ve tamire olanak tanır. Sosyal olarak insanları bir araya getirmede en uygun olan tamir yolu yeniden yapılandırma gibi gözükür. İnsanların var olan yeterlilik ve yeteneklilik duygularını koruyarak yeni işbirliği modelleri kurmalarına izin verir. Lâkin tamirci arızaya hem fırsat hem de uyarı olarak yaklaşmalıdır. Zira yeniden yapılandırmada, zanaatkârın ilk etapta çözmesi gereken bir sorun olduğunu unutmasıyla tutarsızlık ortaya çıkar. Tutarsız bir tamir değişim duygusu sağlayabilir ama aynı zamanda baştaki yaratma eyleminin değerini de feda edebilir. GÜNDELİK DİPLOMASİ Sennett, ikinci bölümün iki“Gündelik Diplomasi” ismini vermiş. Gündelik diplomasi, insanların anlamadıkları, bağ kuramadıkları ya da çatıştıkları insanlarla alışveriş içinde olmalarının bir yoludur. Sıradan insanlar da diplomatlar gibi, zorluklarla başa çıkarken minimum güç kullanırlar, kodlanmış jestlerden sosyal alanlar yaratırlar, travmaları kabullenen gelişmiş tamiratlar yaparlar. Gündelik diplomasi diyalojik konuşmayı pratik olarak işleme koyar. Bir sonucu, ustalıklı çatışma yönetimidir. Bölümün devamı gündelik diplomasinin ve önceki bölümlerde bahsedilen medenilik ile ilgili Rönesans’ta ortaya atılan yeni fikirlerin modern yaşamdaki tezahürleri ile şekilleniyor. Dolaylama ve sessizliğin tüm faydaları bir yana işbirliğinin esası pasif bir mevcudiyet değil aktif bir katılımdır. Sosyal maske” kavramı Jacques Lecoq tiyatrosu. Maskeler ve jestler üzerine kurulu İtalyan halk tiyatrosu geleneği “commedia dell’arte”den beslenen Jacques Lecoq’un maske kullanarak icra ettiği tiyatrosu bu anlamda ilgi çekicidir. Lecoq’un yardımcılarının sahnelediği bir oyunu izlerken, izleyicilerin oyuncunu neye benzediğinden çok nasıl oynadığıyla ilgilendiğini görmek Sennett’i etkilemiştir. Bunun bir dışadönüş olduğunu söyler; tıpkı işbirliğinin karmaşık formlarında insanların sevmediği ya da tanımadığı insanlara karşı sergilemesi gereken dönüş gibi. “Maske, kültürün en eski sahne donanımlarındandır; sahneyle sokağı birbirine bağlar”. Maske yüzü gizler ama “gizleyen maske, kendini koruma amaçlı olmamalıdır; nezaket ve incelik, başkalarına zarar verebilecek duyguları maskeleyen davranışlardır. Ayrıca, sosyal maskeler koruyucu bir kılıfın yanı sıra ifadeye olanağı sağlayabilir. TOPLULUK
Son kısım ise, çeşitli topluluk deneyimlerine ayrılmıştır. Şikago’daki kültür merkezlerinde yoksul çocuklara sosyal bir dayanak noktası sağlamak konusunda yardım ediyordu. Kültür merkezlerinde bir müzik enstrümanı çalan çoğu çocuk ya da asfalt sahada basketbol oynayanlar sonuç olarak hapiste yaralanmıştı ve hayatta kalanlar için geçmiş yarım bir meseleydi. Bu yarım kalmış mesele üç başlık altında toplanabilir. 1)
Zor koşullar altında birinin şevkini ayakta tutabilme meselesi olan
maneviyattır. 2)
İkinci konu inanca ilişkin
3)
Sonuncu olarak işbirliği konusu
İşbirliği eylemi bazen klinik depresyon için bir terapi olarak tavsiye edilir. İşbirliği deneyiminin zorluğu terapi olarak kullanıldığında azalır. Bağlılık çok basit bir yoldan sınanabilir. İkinci kısımda sunulan sosyal değişim yelpazesinde diğerkamlık bağlılığın en güçlü çeşidini temsil eder. Bağlılığı ölçmenin bir yolu zaman açısındandır. Kısa ve uzun dönem bağlılık olmak üzere: kısa dönemli bağlılıklar yükümlülük ve sadakat gibi duygular üzerinde yıkıcı etki bırakabilir. Yoksullar arasında dışarıdan bakan insanlar için çok görünür olmayan ayrıntılardan biride geniş aile bağları aracılığıyla edinilen uzun dönem bağlılıklardır.Toplumsal bağlılığın formları içinde samimi zevklere en çok yönelen Thomas olmuştur. Topluluğun insanların yüz yüze ilişkilerinin değerini ve bu ilişkilerin sınırlarını geliştirdiği bir katılı süreci olarak görülmek istenir. Topluluk tüm bir yaşamı doldurmasa da ciddi zevklerin sözünü verir. Bu Thomas’ın yol gösterici ilkesiydi. 5) YAZARIN YÖNTEMİ, TEKNİĞİ KAVRAMLARI VE AÇIKLAMASI Yazarın bu kitabı yazma amacı torunun okulunda yaşanan bir olaydan etkilenmesidir. Kitabı yazarken insanların günlük hayatları için ihtiyaç duydukları işbirliğini bir zanaat olarak araştırmıştır bunu yaparken tarih, sosyoloji, antropoloji siyaset konularında yapılan araştırmalardan yararlanmıştır. Sonuç olarak
“Hiçbir zaman diğerlerinin içsel yaşamının
derinlerine gerçekten inemeyiz… Karşılıklı bir anlayış yoksunluğu bizi insanlarla aramızda bir bağ kurmaktan alıkoymamalıdır; beraber bir şeyleri başarmak isteriz. Beraberce zor işlerin üstesinde rahatça gelinebilir iş bölümü yapılarak birçok el ele verilerek yapılamayacak yoktur. Benim kitaptan çıkardığım sonuç eğer bir işi daha kolay daha yarar sağlayacak şekilde ve daha çabuk yapmak istiyorsak işbirliğinden yararlanmalıyız. Kitapta işbirliğinin birçok etkisinden bahsedilmiştir. İşbirliği bir beceri işidir. .Eğer başarılı bir iş birliği yapmak istiyorsak çatışmadan çok dinlemeyi ve tartışmayı öğrenmemiz gerekir. Çeviri bir kitap olmasından
dolayı anlatımında bazen anlamakta zorluk çektiğim bölümler oldu. Kitapta bi çok bilmediğim kelime var bu kitabı okumak bana yeni kelimeler öğretti. KAVRAMLAR • Diyalojik :Bu teknik kelime diğer insanlara gösterilen dikkati ve
yanıt
verebilirliği anlatır. • Diğerkamlık: Diyalojik:Bu teknik kelime diğer insanlara gösterilen dikkati ve yanıt diğer insanlara gösterilen dikkati ve yanıt verebilirliği anlatır. • Narsisizm: Diğer insanlardan geri çekilmeyi harekete geçirecek temel öğedir. Kişinin kendisine tapması olarak ta ifade edilir. • Ritüel: Dini bir inanç gibi benimsenmiş alışkanlık, kişilerce kutsallaştırılmış davranışlar, biçimler, davranış biçimleri, temalar şeklinde tanımlayabiliriz. • Diğerkamlık: Başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme ya da diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma ve ‘bencillik karşıtı hareketlerde bulunma olarak tanımlanır. • Diyalektik: Karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürütme biçimidir, iki insanın karşıt fikirleri tartışması anlamını da içerir. • Portföy: Sabit ana iş modeline karşı kurulan model. Bu modele göre birçok değişik ve aralıksız etkinlik aynı şirket çatısı altında devam ettirilir.