1
T.C. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
SOSYOLOJİ SEMİNERİ 2 KİTAP SUNUMU
ALİYA İZZETBEGOVİÇ - DOĞU BATI ARASINDA İSLAM
HAZIRLAYAN ÇAĞLA ILIM HAYAT 100113072
DANIŞMAN Öğr. Gör. OSMAN METİN
Afyonkarahisar Bahar 2013
1- Kitabın Künyesi Kitabın Adı: Doğu Batı Arasında İslam Yazar: Aliyaİzzetbegoviç Yayınevi: Yarın Yayınları Yılı: Mayıs,2011 Şehir: İstanbul Sayfa: 360 Çeviri: Salih Şaban
2- Yazarın Biyografisi/Yazar Hakkında Bilgi ve diğer eserleri 1925 doğumlu olan İzzetbegoviç 24 yaşında İslâmcılık suçundan 5 yıl hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra ziraat fakültesini bitirdi. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı. 1970 yılında İslâm Manifestosu adlı bir kitap yazdı. Bu kitap 1983`te kovuşturmaya uğradı. 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı. 1950 öncesinde kurulmuş olan MladiMüslümani adlı örgütü yeniden örgütlemek suçundan 14 yıl hapse mahkum edildi. Mahkumiyetini çekerken, Yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi. 1989 yılında Yugoslavya`nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu. 1990 yılında İslam Manifestosu`nu yeniden bastırdı. Bu kitap İzzetbegoviç`inİslâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu. 1990’da ortak yönetimin başkanı seçilen İzzetbegoviç, 1992-1995 Bosna Savaş’ında anahtar rol oynayan isimler arasında yer almış, sağlık sorunları nedeniyle 2000 yılında başkanlıktan ve partisinin başkanlığından çekilmişti.
2
Daha önce iki kez kalp krizi geçiren İzzetbegoviç, 10 Eylül 2003’de evinde aniden bayılması ve düşerek 4 kaburga kemiğini kırması üzerine hastaneye kaldırılmıştı. 78 yaşındaki Boşnak lider, daha sonra iç kanama geçirmişti. Eski Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliyaİzzetbegoviç, Saraybosna hastanesinde 19 Ekim 2003 günü vefat etti. Eserleri: İslam Manifestosu, İslam Deklarasyonu ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları, Doğu ve Batı Arasında İslam, Tarihe Tanıklığım, Köle Olmayacağız. 1
3- Genel Hatları ile Kitabın İçindekileri Birinci Kısım: Batı Düşüncesinin Temelleri. Bu kısım altı bölümden oluşmaktadır. Tekamül ve Yaratma, Kültür ve Uygarlık, Sanat Fenomeni, Ahlak, Kültür ve Tarih, Dram ve Ütopya İkinci Kısım: İslam-İki Kutuplu Birlik. Bu kısım da beş bölümden oluşmaktadır. Musa-İsa Muhammed, İslam ve Din, Hukukun İslami Mahiyeti, Saf Dinin ve Saf Materyalizmin İmkansızlığı, İslam'ın Dışında Üçüncü Yol 4-Kitabın Anahatlarına Göre Anlatımı Materyalistlere göre insan mükemmel hayvandır. İnsan ile hayvan arasında kalite değil, sadece derece farkı vardır. Kendi gerçeğinden soyutlanmış ve sadece biyolojik bir gerçek olarak gösterilen insanı, Darwin ele alıyor. Darwin; konuşan, dik yürüyen ve alet yapan bu mahlukun, tabii ayıklanma ve hayatta kalma mücadelesinin neticesi olarak, yakın hayvan atalarından geliştiğini gayet mantıki bir tarzda gösterecektir. Bu sürecin tasvirini, biyoloji canlı dünyanın tüm şekillerinin ilk şekillere; bunların ise nihai çizgide, fizik-kimyaya, diğer tabirle moleküler güçlerin oyununa icra edildiğini göstermek suretiyle tamamlatacaktır.
1
http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=2986 http://tr.wikipedia.org/wiki/Alija_Izetbegovi%C4%87
3
Yunan trajedileri, Dante’nin Cennet ve Cehennem vizyonları, zencilerin ruhani şarkıları, Shakespeare’in dramları, Faust’un Cennette Prolog’u, Malezya maskleri, eski Japon freskleri, yahut bazı çağdaş ressamların eserlerinin Darwinci insanla hiçbir alakası yoktur. Bunlar insanın kendisi veya çevresi hakkında edindiği bir intiba olarak da tasavvur edilemez. Hakkında birbirine zıt iki hakikat bulunan yegane konu insandır. İnsan hakkındaki karşıt iddia, umumiyetle, hakikate en yakın iddia olarak görünür. İnsanın ortaya çıkmasıyla birbirine ters iki gerçek karşılıklı ilişki içindedir. İlk alet ve ilk kült. İlk alet ağaç veya kabaca işlenmiş taştır. İnsan sert bir ürün kırmak veya bir hayvana atmak üzere ilk defa taş kullandığı zaman, çok önemli bir şey yapmış oluyordu. Fakat bu yeni bir şey değildi; onun hayvani ataları da bunu yaparlardı. Fakat bu taşı önüne koyarak bir ruhun sembolü olarak gördüğü zaman, bu tutumuyla sadece bundan sonra yeryüzünde her yerde insan olgusunun bir refakatçisi olan bir şey değil, aynı zamanda o ana kadarki süreç içinde misli görülmemiş bir şey yapmış oluyordu. Kültle alet insanın iki türlü tabiatını ve iki türlü tabiatını ve iki türlü tarihini temsil etmektedir. Tarihin birisi ‘semadaki Prolog’ la başlayan, hürriyet fikrinin zaferiyle gelişen ve dehşet veren mahkeme ile sona erecek olan insani dramdır. Öteki ise aletlerin, yani eşyaların tarihidir. Bu iki tarihin birbiriyle olan münasebeti kült ile alet, veya kültür ile uygarlık arasındaki münasebet gibidir. Uygarlık manevi değil, teknik gelişmelerin devamıdır. Tıpkı Darwincitekamülün insani olmayıp, sadece biyolojik oluşunda olduğu gibi. Uygarlık hayvani atalarımızda imkan olarak bulunmuş olan kuvvetlerin gelişmesini, daha doğrusu varlığımızın tabii, mekanik, yani şuurdışı, manasız unsurlarının devamını teşkil etmektedir. İnsan teneffüs etmeye ve gıda almaya nasıl mecbur ise uygarlık yaratmaya da mecburdur. Makinada bir düzen, melodide de bir düzen vardır. Ama onlar hiçbir zaman birbirine irca edilemez. Birincisinde tabiat, mantık ve matematikle uyum halinde bulunan parçaların ve bağlantıların mekan ve nicelik itibarıyla muayyen bir kombinazyonu, muayyen bir sıralama içinde bulunur. İkincisinde ise bir melodi yahut bir şiirde kelimeler veya tonlar bir uyum halinde bulunur. Bu iki düzen birbirinden apayrı iki sahaya aittir. Bunlar ilimle dindir, veya ilim ve 4
sanattır. Bu açıdan bakıldığında her iki durum da aynıdır. Sanat, birisi tarafından ‘insanı yaratmaya çağrı’ olarak vasıflandırılmıştır. Her ilmin varacağı hüküm mutlaka şudur: İnsan diye bir şey yoktur. Dolayısıyla sanat dünyaya karşı tabii bir muhalefet içindedir. Bu, esas itibariyle, dini bir muhalefettir. Din, ahlak ve sanat daha yaratılış fiili ile zuhur eden aynı şecerenin dallarıdır. Bu itibarla yaratılışın Darwinistlerceinkarı din, ahlak ve sanatın hatta hukukun en radikal bir şekilde inkarı mahiyetindedir. Din ve sanatın esaslarında birlik vardır. Dram, konu ve tarih bakımından dini menşelidir; tapınaklar ise oyuncular, kıyafetler ve seyircilerle beraber ilk tiyatrolardı. İlk dramlar M. Ö. 3000-2000 yılları arasında Mısır’da ritüel oyunlar olarak ortaya çıkmıştı. Ünlü Antikçağ dramı ise, tanrı Dionisos’ un şerefine söylenilen koro şarkısından gelmişti. Dram insanın ve insanlığın hakiki dini ve ahlaki problemlerini ifade tarzıdır. Maskta onun ikili karakteri açıkça hissedilmektedir. Bu karakter aynı zamanda hem dini hem de dramı telkin ediyor. İlk resim, heykel, şiir ve oyun ayinin birer parçası idiler ancak daha sonra kültten ayrılarak müstakil oldular. Ahlak devamlı olarak, ancak dine istinad edebilir. Ahlak ve din aynı şey değildir. Prensip olarak ahlak, din olmadan var olamaz. Tatbikat olarak, ferdi davranış olarak ise, ahlak, doğrudan doğruya dindarlığa bağlı değildir. Onları birbirine bağlayan şey şu müşterek delildir: Daha üstün başka bir dünya… ‘Başka’ olmasına göre bu dünya dinidir; ‘daha üstün’ olmasına göre ahlakidir. Bu münasebet din ile ahlak arasında hem karşılıklı bağımlılık hem de bağımsızlık sebebidir. Burada, otomatik, matematik, mantıki olmayan, pratik, bir nevi dahili tutarlılık mevcuttur. Bazı sapmalar mümkündür, fakat bu tutarlılık er- geç tekrar meydana gelir. Ateizm, eninde sonunda ahlakı inkar eder. Öbür tarafta ise her gerçek ahlaki diriliş, dini bir yenilenme ile başlar. Ahlak, isteklere ve davranış kaidelerine dönüştürülmüş dindir, veya başka bir ifadeyle, insanın istekli davranışı veya Allah’ın varlığı gerçeğine uygun bir şekilde diğer insanlara karşı tavrıdır. Çünkü vazifemi bütün güçlük ve tehlikelere rağmen yapmam icabediyorsa böyle bir istek, ancak, bu dünyayı ve bu hayatı tek dünya ve tek hayat görmemek halinde haklı gösterilebilir. İşte bu husus ahlak ve dinin müşterek hareket noktasını teşkil etmektedir. Ahlak yasaktan doğmuştur ve bugüne kadar yasak olarak kalmıştır. Yasak ise dinidir, hem mahiyeti hem de menşei itibarıyla. Allah’ın on emrinden sekizi yasaklardır. Ahlak denilen şey 5
daima insan tabiatını hayvani içgüdülerine karşı, sınırlandırıcı ve men edici prensiptir. Burada Hristiyan ahlakı, tek değilse de, en ünlü en açık olarak gösterilebilir. Hristiyanlık yüksek din ile yüksek ahlak arasında mükemmel bir ahenk, karşılıklı kuvvetli bağlar ve hemen hemen tam bir birliğin bulunduğunu gösteren büyük bir örnek teşkil etmektedir. Tamamen Hristiyani mevzulardan ilham almış olan Rönesans sanatı, yüksek sanatın da bunlara katıldığına örnek olabilir. İslam tarihi ikiye ayrılır: Hz. Muhammed’den önce ve sonra. Birincisini ve onun, bilhassa Yahudilikle Hristiyanlığı içine alan son kısmını dikkate almadan ikincisini tamamen anlamak mümkün değildir. Bu üç büyük dinin tarihi rolü pek büyüktür. İnsan, onlar sayesinde tarihin merkezi olmuş ve dünyayı veya insanlığı bir bütün olarak görmeye alışmıştır. Onların sayesinde insan dış ve iç hayatın, dış ve iç ilerlemenin büyüklüğünü, onların karşılıklı münasebetini ve sınırlarını öğrenmiştir. Yahudilikle Hristiyanlığın tarihteki başarı ve başarısızlığı insanlığın İslami tecrübesini teşkil etmektedir. Musa, İsa ve Muhammed aslında insani olan her şeyin teşekkül ettiği ezeli üç meyli tecessüm ettirmektedirler. Yahudi materyalizmi, insanın şuurunu dünyaya doğru yöneltmiş ve bütün tarih boyunca harici gereklere olan alakasını tahrik etmiştir. Hristiyanlık ise, insan ruhunu kendi kendine doğru yöneltmiştir. İslam’da madde birçok güzel ve ulvi gaye için vasıta olarak görülmektedir. Maddi dünya şeytanın mülkü, beden de günahın yuvası değildir. İnsanın en büyük ümitlerinin bağlandığı ahireti bile Kur’an, dünyevi renklerle tasvir etmekten çekinmiyor. Bu yüzden Hristiyanlar tarafından bir dine layık olmayan şehvaniyetle suçlanmıştır. Ne var ki bu husus ancak maddi dünyanın İslam’a yabancı olmadığını ve dünyayı reddeden Hristiyan zihniyetinin İslam’da bulunmadığını açıklamıştır. Dualizm en yüksek felsefe değildir; fakat hayatın en yüksek şeklidir. Şiir prensip olarak kalbin bir özelliğidir; fakat, en büyük şairler akılla duyguyu, ilimle güzelliği şiirde birleştirmişlerdir. Şiirler toplumla değil, ilgilenmektedir. Ne var ki Homer’in şiirleri Yunan milletinin oluşmasına, J. G. Whittier’ın öfkeli şiirleri Amerika’da köleliğin kaldırılmasına katkıda 6
bulunmuştur. Matematik aklın bir yeteneğidir; fakat ‘iyi bir matematikçi bir bakıma şair de olmalıdır.’ Hukuk, umumiyetle tarif edildiği üzere, hak gibi, korunan menfaatler sistemi ise, o zaman hem din hem de sosyalizm hukuk için gayrı müsaittir. Çünkü din menfaati, sosyalizm ise hakkı anlamaz. Sırf menfaat üzerine hiçbir hukuk kurulamaz. Keza ‘kamu yararı’ veya kötü şöhretli ‘devlet gerekçesi’ üzerine de kurulamaz. Çünkü kamu yararının gerekçesi ve fertlerin vazgeçilmez hakları tabii olarak birbiriyle bağdaşmaz. Eğer ‘insan’ şahsiyet değilse o zaman herhangi bir mutlak, a priori, tabii hakkı da yoktur. O ancak devletin ona tanıdığı bir ‘hakka’ sahip olabilir. Toplum üyesinin herhangi bir hakkı yoktur. Haklar ancak doğuştansa; hükümdar, parlamento veya sınıfın iradesi değilse, tabiatın veya Allah’ın vergisiyse, yani insanla beraber doğmuşsa vazgeçilmezdir. Onlar insan haysiyetinin bir yönüdür ve bu özellikleriyle de zaman, şartları ve tarihi aşıp, yaratılışa kadar uzanmaktadır. Burada tabii haklarla din arasında ilgi, tabii haklarla materyalizm arasında ise ayrılış vardır. Tarih açısından bakıldığında hukuk, kültürün hayatında olgunluk çağı fenomenidir. İnsanların şuurunda dini ve sosyo-politik emellerin dengede bulunduğu zamanda oluşmuştur. Bu, dini tasavvurların hala kuvvetli ve insanların görüş ve davranışlarına müessir olup da gelmekte olan uygar çağın akli ve yararcı düşünceleriyle büyük ölçüde sınırlanmış bulunduğu andır. Kıymetini dinin teyit ettiği insanın yanında, bağımsız bir değer olarak, toplum ortaya çıkıyor. O sırada bunlar birbirine eşit iki değerdir ve aralarındaki denge sayesinde hukukun oluşması ve tam manasıyla gelişmesi mümkün oluyor. Bu değişim tarihteki en tanınmış üç hukuk sisteminin ortaya çıkışında müşahade edilebilir. Bunlar; Roma, İslam ve Avrupa hukuk sistemleridir. Tarihte medeni hukuk merhalesi olarak bilinem Roma hukukunun ilk safhası hukuk ile din, ius(hukuk) ile fasın(ahlak) tam bir birliğiyle temayüz etmişti. Hukuki kaide olan ‘ius’un mahiyeti dini norm olan ‘fas’ın mahiyetidir ve tersidir. İslam’da ise, hukuk ve teoloji mevzubahis olunca bir nevi ‘kişisel birlik’ mevcuttur. Hemen hemen bütün büyük ‘dini’ otoriteler hukuki eserler telif etmişlerdir. Bu eserlerdeki hukuk 7
ile teolojiyi birbirinden ayırmak için Avrupalı için mümkün değildir. Avrupa tarihinde hukukun gelişmesi, Kilisenin hakimiyetinden kurtulmasıyla başlar ve sosyalist öğretilerle sosyalizmin sahneye çıkmasına kadar devam eder. Birkaç asır süren ve içinde hem Avrupa kültürünün, hem Avrupa uygarlığının unsurları bulunan bu devre, Avrupa’nın büyük beyanname ve kanunnameler devridir. 5-Yazarın Yöntemi / Tekniği ve Kavramları ve açıklaması Düalizm:Herhangi bir alanda birbirlerine indirgenemeyen iki karşıt ilkenin varlığını ileri sürme.2 Darwinizm:
İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin`in doğal seçilim yoluyla evrim
kuramı.Darwinizm tartışması
genellikle doğal
seleksiyonun
sağladığı
evrim
konusunda
yoğunlaşmıştır. Darwinizm sözcüğü yaradılışçılar tarafından bilimsel bir yaklaşımdan ziyade bir ideolojiymişcesine kullanılır.3 Nihilizm: 19. yüzyıl ortalarında Rusya’da, özellikle genç entelektüel kesim arasında taraftar bularak yükselen ve bu nedenle kendine büyük felsefi akımlar arasında yer edinen bir felsefi yaklaşımdır.4 6-Sonuç Yazar, bu kitabında materyalizmden başlayarak; İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik arasında karşılaştırma yapmıştır. Yahudi materyalizmi, insanın şuurunu dünyaya doğru yöneltmiş ve bütün tarih boyunca harici gereklere alakasını tahrik etmiştir. Hristiyanlık ise, insan ruhunu kendi kendine doğru yöneltmiştir. Ahdi Kadim’in aşırı gerçekçiliğinin hakkından Ahdi Cedid’in aynı şekilde aynı idealizmi ile gelinebilmiştir. Bu iki şeyin birleştirilmesini İslam Hz. Muhammed ile gerçekleştirecek, fakat bunun için biraz zaman geçmesi gerekecektir(Bkz. S. 252)
2
http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCalizm http://tr.wikipedia.org/wiki/Darwinizm 4 http://tr.wikipedia.org/wiki/Nihilizm 3
8
9