Gerçekliğin Sosyal İnşası - Peter L. Berger & Thomas Luckmann

Page 1

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ / N.Ö SOSYOLOJİ SEMİNERİ

KİTABIN ADI

: GERÇEKLİĞİN SOSYAL İNŞASI

KİTABIN YAZARI

: Peter L. Berger & Thomas Luckmann

HAZIRLAYAN

: ÖZNUR KOYUNCU

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ : OSMAN METİN

Mayıs 2012 AFYONKARAHİSAR


İÇİNDEKİLER 1.

Kitabın Künyesi

2.

Yazar Hakkında Bilgi

3.

Kitap Özeti


KİTABIN KÜNYESİ Adı: Gerçekliğin Sosyal İnşası Yazarı: Peter L. Berger & Thomas Luckmann Sayfa Sayısı: 273 Yayın: Paradigma Yayıncılık Bölümler : - Çevirenin Önsözü - Önsöz - Giriş Bilgi Sosyolojisinin Problemi - BİRİNCİ BÖLÜM Bilginin Gündelik Hayattaki Temelleri - İKİNCİ BÖLÜM Nesnel/Objektif Gerçeklik Olarak Toplum - ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Öznel/Subjektif Gerçeklik Olarak Toplum - SONUÇ


Bilgi Sosyolojisi ve Sosyolojik Teori - İNDEKSLER


PETER L. BERGER 1929’ da Viyana’ da doğdu. 2.Dünya Savaşı’ ndan kısa bir süre sonra ABD’ ye göç etti. Wagner College’ dan 1949’ da lisans derecesini; New School for Social Research’ ten de 1950’ de yüksek lisans,1952’ de doktora derecesini aldı. 1955 ve 1956’da Almanya Bad Boll’daki Evangelische Akademie’da çalışan Berger, 1956’ dan 1958’ e kadar University of North Carolina’da asistan olarak, 1958’ den 1963’ e kadar da Hartford Theological Seminary’ de doçent olarak görev aldı.1981’den bu yana Boston University’ de Sosyoloji ve teoloji profesörü olup, 1985’ den bu yana da Institute on culture, Religion and World Affairs’ in müdürüdür.

THOMAS LUCKMANN 1927’ de bir, Alman- Sloven ailenin çocuğu olarak Slovenya’ da doğdu. Almanya’daki Universitat Konstanz’ da sosyoloji profesörlüğü yaptı. Luckmann, Slovenian Academy of Sciences and Arts’ ın üyesidir.


GERÇEKLİĞİN SOSYAL İNŞASI Bu kitapta gündelik hayatın oluşumu, insanların nasıl sosyal bir varlık oldukları anlatılmaktadır.

1.BİLGİNİN GÜNDELİK HAYATTKİ TEMELLERİ Hayatımızda farklı nesneler vardır ve bunlar farklı gerçeklikler olarak kendilerini gösterirler. Gündelik hayatta ilişki kurduğum insanların rüyalarımda gördüğüm bedensiz figürlerden farklı bir gerçekliğe sahip olduklarını bilirim. Dünyada birçok gerçeklik vardır. Bu çoklu gerçeklikler arasında kendini en üstün gerçeklik olarak sunan bir gerçeklik vardır. Bu, gündelik hayatın gerçekliğidir. Gündelik hayat en üstün gerçekliği tayin etme yetkisine sahiptir. Bilinç gerilimi, gündelik hayatta en üst seviyededir. Yani gündelik hayat, en heybetli, en

ısrarcı ve en şiddetli tarzıyla kendini bilince dayatır. Beni, kendine azami dikkat

göstermeye zorlar. Gündelik hayata uyum sağlama benim için doğaldır, onu kendiliğimden kabul ederim. Benim doğal tutumumu o belirler. Ancak ben bunun farkında değilimdir. Bir dayatma olduğunun farkına varmam. Gündelik hayatta nesnelleştirmeler vardır ve bunları hazır halde bulurum. Bu nesnelleştirmelerle dil, gündelik hayatı benim için anlamlı kılar. Gündelik hayatın gerçekliği başkalarıyla ilişki kurmamla da ortaya çıkar. Rüyalarımın dünyasında yalnızımdır ama gündelik hayat dünyası başkaları için de gerçektir ve bunu bilirim. Hayatımı sürdürmek için onlara ihtiyacım vardır. Bu birliktelik onlarla ortak-duyu bilgisi geliştirmeme neden olur. Gündelik hayatın zamansallığı karmaşıktır ve dayatmalar vardır. Örneğin bir spor yarışmasına katılmak istediğimde bazı prosedürlerin yerine getirilmesini beklemem gerekir. Gündelik gerçeklikteki zamanla sürekli karşılaşırım ve ona uygun davranmak zorundayımdır. Ben zamanın olgusal akışı içine doğarım. Zamanın dayattığı sıraya uymak zorundayımdır. Gündelik hayatta insanlarla iç içeyizdir ve sosyal etkileşimin en önemli unsuru yüz yüze olmaktır. Yüz yüze durumda öteki tamamen gerçektir, erişebilirlik daha kolaydır. Ötekilere karşı tecrübe kazanırım. Gündelik hayatta nesnelleştirmeler vardır ve bu nesneler hemcinslerimin niyetini anlatırlar. Bu nesnelerle kuşatılmışımdır. Jestmimikler, beden hareketleri karşımdakinin niyetini, düşüncesini bana anlatan göstergelerdir.


İnsan toplumundaki en önemli gösterge sistemi dildir. Gündelik hayat , hemcinselerimle paylaştığım bir dile sahip olan ve bu dil aracılığıyla sürdürülen bir hayattır. Dilin benim üzerimdeki etkisi zorlayıcıdır. Dil, beni kendi kalıplarını kullanmaya zorlar. İngilizce konuşurken Almanca’ nın söz dizimini kullanamam. İnsanlarla konuşurken 3 yaşındaki bir çocuğun uydurduğu kelimeleri kullanamam. Dil sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi stoku oluşturulur.

2.NESNEL\ OBJEKTİF GERÇEKLİK OLARAK TOPLUM İnsanlar hayvanlar aleminde özgün bir konum işgal etmektedir. İnsanın hayvani yönü engellenmeye çalışılmış, bastırılmıştır. İnsan yaşadığı çevre dolayısıyla farklı bir ortamda gelişmektedir. Aslında onun hayvanlardan pek bir farkı yoktur. Hayvanlarda anne karnındayken tamamlanan önemli organizma gelişmeleri, insan yavrusu açısından rahimden ayrıldıktan sonra gerçekleşir. İnsan bu evrede hem biyolojik olarak değişir hem de çevreyle ilişkiye girer. ‘’İnsanlaşma ‘’ süreci çevreyle girilen karşılıklı ilişkiler içinde gerçekleşir. İnsan organizması sosyal müdahelelerle değiştirilir. İnsan, kendi doğasını ve kendini üretmiştir. İnsan organizmasının karşılıklı ilişki içine girmesi insanın benliğini oluşturur. Sosyal süreçler benliği üretir. İnsanlar çevreyi hep beraber üretirler. Ancak insan sosyal olmaya başladığında hayvani yönünü kaybetmez. Sosyal düzen insani bir üründür, süregiden bir insani üretimdir. İnsanın dışsallaşması esnasında üretilir. Sosyal düzen biyolojik olarak verili değildir. Sosyal düzen yalnızca insan faaliyetinin bir ürünü olarak varolur. İnsanın biyolojik donanımı sosyal düzeni zorunlu kılar. Bu sosyal düzen mutatlaştırmayla yani alışkanlık haline getirmeyle mümkün olur. Tüm insan faaliyeti mutatlaştırmaya tabidir. Sık sık tekrarlanan her eylem, bir model olarak kavranan bir kalıba dökülmeye başlar. Mutatlaştırma ayrıca, o eylemin gelecekte aynı tarzda tekrar edilebileceğini de gösterir. Issız adada yaşayan birey dahi faaliyetlerini mutatlaştırır. Bu adam sabah kalktığında ve çalı-çırpıdan kano yapma çabalarına kaldığı yerden devam etmeye başladığında, sözgelimi on aşamalı bir çalışma prosedürünün birinci aşamasından başlayacağı için, kendi kendine ‘’ Şunu yine yapayım’’ diye mırıldanabilir. Yalnız insan dahi kendi çalışma prosedürleri toplamına sahiptir. Çalı-çırpıdan kano yapmanın yolu yüzlerce yolu olabilecekse de mutatlaştırma bu seçenekleri teke indirir. Mutatlaştırma, insanda bir rahatlama yaratır. İnsani bir konu hakkında bütün kararlar yönünden kurtarır. Mutatlaştırma bu eylemi


gerçekleştirenler tarafından karşılıklı biçimde tipleştirildiğinde kurumlaşma ortaya çıkar. Kurumlarda meydana gelen eylemler daima başkalarıyla paylaşılır. Kurum, ulaşılabilirdir. Kurum, eylemleri gerçekleştirecek tipleri belirler. Örneğin hukuk kurumu, uçurulacak kelleleri ve kelle uçuracak bireylerin tiplerini tespit eder. Kurumlar, bir tarihe sahiptirler ve o tarihin ürünüdürler. Kurumlar ayrıca insan davranışlarına yön verirler, tanımlanmış davranış modelleri oluştururlar. En az iki kişi biraraya geldiğinde birbirlerinin eylemlerine alışır hale gelirler. Bu eylemler bir süre sonra rutinleşir ve öngörülebilecek olur. Bir durum karşısında ötekinin nasıl davranacağını kestirebilir. Bu rutinleşme giderek gündelik hayatın sıradanlığı haline gelir. Bu rutinler bir art-alan oluşturur. Bu art-alanın inşası bu kişiler arasında bir iş bölümünü doğurur. İşbölümü ve yenilikler hem art-alanı genişletir hem de yeni mutatlaştırmalara yol açar. Böylece sosyal bir dünya inşa edilecektir. Bu sosyal dünya yeni gelenlere aktarılır. Elbette değişiklikler olacaktır. Kişi bu sosyal dünyanın içine doğar ve bu dünyanın kuralları çocuğa sunulur. Onun tercih şansı yoktur. Kurumsal dünya nesnel bir gerçeklik olarak tecrübe edilir. O, bireyin doğumundan önce gelen ve şahsi hatıralarından etkilenmeyen bir tarihe sahiptir. Kurumlar bireyin karşısına reddedilemez nesnel olgular olarak çıkar. Birey beğense de beğenmese de bu kurumlara uymak zorundadır. Kurumsal dünya, nesnelleşmiş insan faaliyetidir. Bu kurumlar insan eliyle oluşturulmuştur ancak bir süre sonra bu kurumlar insanlara hükmeder hale gelmiştir. İnsani tecrübelerin bir kısmı bilinçte alıkonulur. Bu şekilde korunan tecrübeler tortulaşır yani ayırt edilebilir ve hatırlanmaya değer şeyler olarak hafızada dondurulur. Böyle bir tortulaşma olmadığı sürece birey kendi biyografisini anlamlandıramaz. İnsanlar tecrübelerini paylaştıklarında ise öznellikler arası tortulaşma meydana gelir. Bu tortulaşma göstergelerle oluşur. Tecrübeleri paylaştıracak en önemli gösterge ‘’dil’’dir. Dil, bilgi stokunun hem aracı hem de temelidir. Tecrübenin dilde nesnelleşmesi diğerlerine aktarmak için gereklidir. Tortulaşma gelenekleri doğurur. Dille tecrübeler gelenek haline gelirler. Karşılıklı davranıl tipleştirmelerini içeren ortak bir bilgi stoku rolleri ortaya çıkartır. Kurumlaşmış davranış, rolleri gerektirir. Roller kurumsal düzeni temsil ederler. Bu temsil iki şekilde gerçekleşir: Birincisi rolün gerçekleştirilmesi rolü temsil eder. Örneğin yargılama yapmak yargıç rolünü temsil eder. Yargılayan birey kendi adına değil, yargıç sıfatıyla icrada bulunur. İkinci


olarak rol, kurumsal davranış ağını temsil eder. Yargıç rolü hukuk kurumunu içine alan bütünlükle ilişki içindedir. Yargıç bu kurumun temsilcisi olarak icrada bulunur. Roller sonradan gelenlere aktarılır. Bir erkek veya kadın olmanın gerekleri insanlara hazır olarak sunulur. İşbölümü rolleri ortaya çıkarmıştır. Bu kurumlaşmanın kapsamı nedir? Kurumlaşmanın alanı, ilişkilenme yapılarının genelliğine bağlıdır. Bir toplumda ne kadar çok sayıda ilişkilenme yapısı paylaşılıyorsa, kurumlaşmanın kapsamı da o ölçüde geniş olacaktır. Kurumlaşmanın kapsamı dar olduğunda, birtakım ilişkilenme yapıları toplumun bütünü tarafından değil de bu toplum içindeki gruplar tarafından paylaşılacaktır. Bu da kurumsal düzenin epey parçalı olmasına neden olur. Böyle bir toplumda her problem ortaktır, bu problemlerin her çözümü sosyal olarak nesnelleşmiştir ve her sosyal eylem de kurumlaşmıştır. Bilginin role özgü dağılımı ya hiç yoktur ya da hiçe yakındır. İlksel toplumlar uygarlaşmış toplumlara kıyasla bu tipe çok daha yakındırlar. Bunun karşıt uç noktası ise, sadece bir tek ortak problemin söz konusu olduğu ve sadece bu problemle ilgili eylemler için kurumlaşmanın gerçekleştiği bir toplumdur. Böyle bir toplumda neredeyse hiçbir bilgi stoku olmayacaktır. Bilginin tümü neredeyse role özgü olacaktır. Meşrulaştırma, kurumları izah etme ve haksızlaştırma sürecinin adıdır. Meşrulaştırma sorunu, kurumsal düzene ait nesnelleşmelerin yeni bir kuşağa aktarılmasıyla ortaya çıkar. Kurumlar artık bireyin hafızası ve alışkanlıklarıyla korunamaz. Bu da meşrulaştırmayı gerekli kılar. Meşrulaştırma bireye hem bir eylemi yapması, diğerini yapmaması gerektiğini anlatır hem de şeylerin neden o şekilde olduklarını anlatır. Kurumların meşrulaştırılmasında bilgi, değerlerden önce kalır. Örneğin akrabalık bağlarının aktarılması akrabalık yapısını meşrulaştırır. Bir çocuk diğer çocuğun kuzen olduğunu öğrenir ve ona nasıl davranması gerektiği bilgisi verilir. Atasözleri ahlaki ilkeler, bilgece sözler meşrulaştırmadır.

3.ÖZNEL/SÜBJEKTİF GERÇEKLİK OLARAK TOPLUM Birey, toplumun bir üyesi olarak doğmaz, sosyalliğe doğru bir yatkınlıkla doğar ve toplumun bir üyesi olur. Birey bu süreci bir sırayla takip eder. Bu sürecin başlangıç noktası içselleştirmedir. Bu, nesnel bir olayın ifadelendirilmiş bir anlam olarak kavranması ya da yorumlanmasıdır. Ancak bu, benim ötekini doğru bir şekilde anladığım anlamına gelmez, yanlış da anlayabilirim. O bir histeri nöbeti içinde kahkahalar atarken ben onun kahkahalarını bir neşe ifadesi olarak yorumlayabilirim. Ancak onun öznelliği yine de benim için


ulaşılabilirdir ve benim açımdan anlamlı hale gelir. Hem ötekine ait anlık özsel süreçleri anlarım hem de onun içinde yaşadığı dünyayı anlarım ve bu dünyayı kendimin kılarım. Böylece karşımdakiyle aramızda bir bağ oluşur. Aramızda karşılıklı tanıma vardır. İçselleştirme , bir kişinin kendi hemcinsini anlamasında ve bu dünyayı anlamlı ve sosyal bir gerçeklik olarak kavramasında temeldir. Birey, ancak bu içselleştirme derecesine ulaştığı zaman, bir toplumun üyesi olur. Buna yol açan süreç sosyalizasyondur. Sosyalizasyon, bireyin bir toplumun ya da toplumun bir kesitinin nesnel dünyasına kapsamlı ve tutarlı şekilde girmesi olarak tanımlanabilir. Asli sosyalizasyon, bireyin çocukluk döneminde başından geçen ve onu toplumun bir üyesi haline getiren ilk sosyalizasyondur. Tali sosyalizasyon ise, zaten sosyalleşmiş bireyi kendi toplumunun nesnel dünyasındaki yeni kısımlara sokan bir sonraki süreçtir. Asli sosyalizasyon çoğu zaman en önemli sosyalizasyondur. Her birey, ötekilerle karşılaştığı bir sosyal yapı içine doğar. Bu anlamlı ötekiler, ona empoze edilmiştir. Onların kendi durumuna dair yaptıkları tanımlar nesnel bir gerçeklik olarak bireyin karşısına konulmuştur. Birey aynı zamanda, nesnel bir sosyal dünyanın içine de doğar. Asli sosyalizasyon, duygusal süreçlerle dolu koşullarda gerçekleşir. Anlamlı ötekilerle duygusal bağlılık olmaksızın bu süreç çok zordur. Çocuk, çeşitli duygusal biçimlerde, anlamlı ötekilerle kendini özdeşleştirir. Çocuk, anlamlı ötekilerin rol ve tutumlarını benimser, yani bunları içselleştirir ve kendinin kılar. Çocuk böylece öznel bir kimlik edinmeye başlar. Birey aynı zamanda onların dünyalarını da benimser. Çocuk bu dünyada adlandırıldığı şey olmayı öğrenir. Birey toplumla da özdeşleşir. Bireyin öznelliği ile nesnel dünya arasında urağan olmayan bir ilişki vardır. Birey kendisini hem toplumun içinde hem de dışında bir varlık olarak kavrar. Sosyalizasyon sürecinde kuralları yetişkinler koyar. Çocuk istese de istemese de bu oyunun kurallarına uymak zorundadır. Çocuğun ebeveynlerini seçme şansı olmadığı için onlarla özdeşleşmesi yarı otomatiktir. Yani onların özgün gerçekliğini içselleştirmesi de yarı kaçınılmazdır. Asli sosyalizasyonda dil çok önemlidir. Asli sosyalizasyonda bireyin ilk dünyası inşa edilir.

ARKADAŞLARIMIN KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ Gerçekliğin sosyal inşasını biz bu kitapta ikiye ayırıyoruz: Objektif toplum ve subjektif toplum.

Objektif

mutatlaştırmalar,

toplumun alışkanlıklar

içini

sübjektif

kurumları

doldurmaktadır oluşturmaktadır.

aslında. Kurumlar

Baktığımızda gerçekliğin


meşrulaştırma aracıdır. Meşrulaştırma ise açıklama ve izah etme sürecidir. Sübjektif toplumda sosyalizasyon önemlidir. Ayrıca sosyal kimlik oluşturma da bu bölümün asıl konusudur. Sosyal kimlik oluşturma toplum tarafından desteklenilerek oluşan bir durumdur. Bu şekilde gerçeklik sosyal olarak inşa edilir. Ayşe TOKAGÖZ Bu kitapta insanın, sosyal düzenin içinde gerçekliğin inşası anlatılmıştır. Sosyal düzenden bahseden kitap sosyal düzenin asla olmadığını söylemiştir. İnsan organizması ve toplum, toplum ve doğa arasındaki diyalektik ilişkilere dikkat çekmiştir. Toplumu ele alarak bireye doğru incelemelerde bulunmuştur. Aslıhan KÜSDÜL Gerçekliğin sosyal inşası adlı kitaba göre gerçeklik inşa edilmiştir ve bilgi sosyolojisi de bunu analiz eder. Bilgi sosyolojisi inşa edilen gerçeklik sürecinde en sağlam yer olarak durur ve bu inşa sürecini analiz eder. Ayrıca dil, sosyalizasyonun hem en önemli içeriğini hem de en önemli aracını teşkil eder. Selamet AYDIN Peter Berger ve Thomas Luckmann yorumlayıcı sosyoloji içerisinde yer alırlar ve gündelik hayatın oluşumunu birey merkezli düşünürler. Onlara göre, toplumsal hayatın gerçekliği bireysel eylemlerinin bir ürünüdür ve toplumsal hayat ile birey arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Bu ilişki içerisinde birey toplumu üretirken, aynı zamanda ürettiği gerçeklikten etkilenmektedir. Berger ve Luckmann’a göre, toplumsal hayatın gerçekliğinin üretilmesinde ve içselleştirilmesinde en önemli etken dildir. Berger ve Luckmann’ın gündelik hayatın inşasına yönelik teorilerinden hareket ettiğimizde, bu inşa sürecinin 3 önemli döngüsel ayağı olduğunu görürüz: dışsallaştırma, nesnelleşme ve içselleştirme. Birey eylemleri dışsallaştırıldığında ve bu dışsallaştırma eylemi sıklıkla tekrarlandığında, tarihsel süreç içerisinde kurumsallaşır. Kurumsallaşma sürecinin farklı meşrulaştırma aygıtları vardır ve bu meşrulaştırma aygıtları, dışsallaştırılmış olanın bireylerin ikna edilmesi yoluyla kalıcılaşmasını sağlar. Bu kalıcılaşma süreci ise nesnelleşme olarak adlandırılır. Bireyin dışsallaştırılan eylemi artık “şeyleşmiş”tir. Bu durumda birey


eyleminin sonucu olarak ortaya çıktığı ve değiştirilebilirliği unutulur ve tabiatın kanunlarından bir kanunmuş gibi algılanmaya başlanır, bir anlamda “insansızlaştırılır”. Nurhayat KILINÇ

Bireylerin sosyal etkileşimle birlikte kendilerini dışsallaştırmalarıyla başlayan rutinleşmesi onları tek tipleştirmeye başlamıştır. Toplum insan ürünüdür , toplum objektiftir, insanda bu objektifliğin bir parçasıdır. Zeynepgül ATEŞ Kitabı okuduğumda tam olarak anlayamamıştım ancak Öznur arkadaşımız anlatınca anladım. Kitap bireyin toplumsallaşma, kimliğin oluşum sürecini anlatmaktadır. Birey toplumu üretirken toplum da bireyi üretmektedir. Toplumdan bağımsız bir bireysel kimlik oluşamaz. Kişiliğin oluşumu, toplumun birey üzerindeki etkisi güzel bir şekilde anlatılmış bu kitapta. Nurcan BOZKUŞ


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.