T.C. AFYONKOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
SOSYOLOJİ SEMİNERİ-2 KİTAP SUNUMU
KÖLE OLMAYACAĞIZ - ALİYA İZZETBEGOVİÇ
HAZIRLAYAN: ÇİĞDEM ÇANKAYA 100110063
DANIŞMAN: ÖĞR.GÖR.OSMAN METİN
Afyonkarahisar Bahar 2013
İÇİNDEKİLER Sunuş Bosna Hersek Sadece Kendine Ve Halklarına Aittir Zalimleri Bağışlama Hakkımız Yoktur Bosna’nın Sahiplenilmesine Artık Yeter Diyoruz Bizim Zengin Ve Değerli Tarihimiz Var Kendi Bağımsızlığı Hakkında Bosna Kendi Başına Karar Vermek Zorundadır Bir Daha Asla Başımızı Öne Eğerek Yürümeyeceğiz Sınırlar Kuvvet Olarak Değiştirilemez Biz Ne Aşırılık Ne De Radikalizm Sunmuyoruz Bosna Hersek Kültür Ve Medeniyet Bakımından Benzersizdir Köle Olmayacağız Geleceğe Doğru Giden Yolu Seçme Hakkımız Bosna Jenosid (Soykırım) Odağı Olmuştur Avrupa Bosna’da Savunuluyor, Belki de Gömülüyordur Nefs-i Müdafaaya Tartışmasız Olarak Hakkımız Vardır Biz Yenilgiye Uğratılmadık Ya Bizleri Koruyun Ya Da Kendimizi Savunmamıza İzin Verin Halkımız İçin Kader Kararı İç Savaş Değil, Saldırı Her Türlü Adil Barışı Kabul Edeceğiz Halkın Kendinden Bildiği Ordu Sırplar Ve Hırvatlar Olmaksızın Toprak Bütünlüğüne Sahip Bir Bosna Olamaz
Tünelin Sonundaki Işık Her Şey Yavaş Yavaş Kendi Yerine Gelecektir Adil Bir Savaş İle Adaletsiz Bir Barış Arasında Halkımızın Birliğini Koruduk Bosna Balkanlarda Sadece Bir Toprak Parçası Değildir Kurtuluş Savaşı Zor Yürütülür Ancak Zor Kaybedilir de Doğuda Ve Batıda İyi Olan Her Şeye Açığız Hayata Mana Kazandıran Özgürlüktür Bosna’da Dünyanın Ahlak, Gücü Ve Zaafı Yansımaktadır Bosna Hersek’te Cereyan Eden Soykırıma Karşı Dünya Neden Gözünü Kapatıyor Bosna’nın Zor Ama Şanlı Dönemi Öncelikli Görev: Devletin Korunması Ve Güçlendirmesi Bosna Hersek Cumhuriyeti Ordusu Bosna Hersek’i Kurtaramadı Ancak Onu Korudu Bosna Hersek Devlet Olarak Varlığını Devam Ettirmektedir Bosna Kendini Güzellikle De Savundu İşleyebilecek Devlete İhtiyacımız Var En Büyük Hedefimiz Barışın Korunmasıdır Dayton Antlaşması Bosna Hersek İçin Bir Fırsattır
Kitabın Adı: Köle Olmayacağız Yazar:Aliyaİzzetbegoviç Yayınevi: Fide Yayınları Yılı: Mart 2012 Şehir: İstanbul Sayfa: 287 ALİYA İZZETBEGOVİÇ Aliyaİzzetbegoviç1925 yılında Bosna-Hersek’in BosanskiSamac ilinde doğmuştur. Hayatı, genç yaşında önderlerle yaraşır çilelerle başlamıştır. 24 yaşında Medrese-i Yusufiyye ile tanışmıştır ve ‘İslamcılık’ suçlamasıyla tam 5 sene hüküm giymiştir. Cezaevinden çıktıktan sonraönce hukuk sonra ziraat fakültesi olarak iki üniversite okumuştur. Saraybosna’da hukuk eğitimi görmüş ve avukat olarak çalışmıştır. Bir inşaat firmasında yöneticilik yapmıştır. 1946 yılında Genç Müslümanlar Örgütü’ne üye olmaktan üç yıl hapse mahkûm edilmiştir.‘İslam Deklarasyonu’ nu yayınlamıştır. 1970 yılında yayınlanan ‘İslam Manifestosu’ adlı eseriyle davasının ardında duruşunu tescilletmiştir. 1980 yılında ‘Doğu ve Batı Arasında İslam’ adlı kitabını piyasaya sunarken, 1990 yılında davasındaki sebatını, kararlılığını göstermek istercesine ve düşmanlarıyla dalga geçercesine ‘İslam Manifestosu’ nu tekrar bastırmıştır. 1983 yılında düşüncelerinden dolayı 14 yıl hapse mahkûm olmuştur. Cezasının beş yılını hapiste geçirmiştir. Yugoslavya’nın dağılma sürecine girdiği dönemde 1990 yılında“Demokratik Eylem Partisi-StrankaDemokratskeAkcije(SDA) “ kurdular ve oy birliğiyle ilk başkanı seçilen Aliya ölünceye dek genel başkan olarak kalmıştır. Sovyetler Birliği ve Doğu Blokunda meydana gelen ani ve sarsıcı siyasi gelişmelerin akabinde Komünist yönetimin çökmesiyle birlikte yapılan ilk serbest seçimlerde Bosna-Hersek Cumhuriyeti Devlet Başkanı seçilmiştir. Sırpların Bosna-Hersek Cumhuriyetine karşı başlattığı ve Hırvatistan’ın da bazen müttefik bazen düşman olduğu savaş boyunca Aliyaİzzetbegoviç Sırp ve Hırvat güçlere karşı yürütülen bağımsızlık savaşına liderlik yapmıştır. 1995 yılında savaşa son veren Dayton Anlaşması’nın imzalanmasından sonra 1996’da yapılan seçimlerde üçlü başkanlık konseyine seçilmiştir. Devlet Başkanlığı dönemi boyunca Uluslararası gücün baskılarına karşı çıkan Aliyaİzzetbegoviç, 2000 yılında sağlık
nedenleri gerekçe göstererek başkanlık görevinden istifa etmiştir. Cesur, inançlı ve azimli mücadelesi ile tüm hayatı boyunca halkına önderlik yapan, bilge-zahid kişiliğiyle haklılığını her zeminde haykırarak, güçlü ve şahsiyetli bir örneklik ortaya koyan Aliyaİzzetbegoviç, bu özellikleriyle İslam Dünyasında yeni bir lider tipinin de öncüsü olmuştur. Son derece güçlü entelektüel birikiminin yanında eylem adamı kişiliğini de gösterebilen Aliyaİzzetbegoviç 2003 yılında vefat etmiştir. Aliyaİzzetbegoviç’in eserlerinden birkaçı şunlardır; Özgürlüğe Kaçışım Zindandan Notlar, Konuşmalar, Doğu Ve Batı Arasında İslam, Tarihe Tanıklığım.1
1
Aliyaİzzetbegoviç Köle Olmayacağız
Bosna Hersek Sadece Kendine ve Halklarına Aittir: Bu bölümde SDA’nın(Demokrat Eylem Partisi) Kurucular toplantısındaki bildirisinden bahsediliyor. (Saraybosna, 26.05.1990) Dünya artık aynı dünya değil ve hiçbir şey artık eskisi gibi değildir. Bugün Bosna-Hersek’i sıkıntıya sokan dört ana grup sorun vardır: Ekonomik, sosyal, ekolojik ve Krayina bölgesini sıkıntıya sokan özel bir sorun olan “Agrokomerc”.Açılış konuşması niteliğindeki bu bildirisinde en çok Bosna’ya yer vermiştir. Çünkü “Biz Müslüman kültürel ve tarihi dairenin partisiyiz ancak önem verdiğimiz ve özellikle istediğimiz olan şeyler için mücadele burada,Bosna’da yapılacaktır.Demek istiyorum ki Yugoslavya’nın diğer bölgelerinde olup bitenden bir haber değiliz,camilere yazılan esef verici mesajları,ibadethane ve her şeyden evvel sadece dini haklarının ihlali değil,genel insani,vatandaşlık ve medeni hakların ihlali olan bizim din adamlarımıza yönelik saldırıları da biliyoruz.” (sayfa 14)Son olarak da bu tımarhanede aklın sesi olmak istiyoruz.Bu konuda herkesin, özellikle de Sırp ve Hırvatların bizi takip etmesini bekliyoruz cümleleriyle konuşmasını sonlandırmıştır. Zalimleri Bağışlama Hakkımız Yoktur: Bu bölümde SDA’nın Foça mitinginde geçen bir konuşmasına yer verilmiştir.Ona göre Foça, esaret ve özgürlük yeridir, o zamanki esaretin ve bugünkü özgürlüğün yeridir.“Sizleri burada gördüğümde sizin elli sene önceki halk olmadığınızı görüyorum.Şimdi bu gördüğüm halk; uyanmış, yeniden doğmuş, ayılmış ve organize olmuş Müslüman bir halktır.Bugünü biz, halkımızın Drina köprülerinde kurban edilen masum insanlarına adadık.Fakat yargılamak ve hüküm vermek için gelmedik.Hem cellatlar hem de onların kurbanları Allah’ın önündedir ve O yargılayacaktır.Biz, zulümlerin sadece ve sadece zalimlerin fiili olduğuna inananlardanız ve ilan ediyoruz ki biz bu zulümler için Sırp halkını suçlamıyoruz.Zulüm için zalimlerden başkası hesap verecek değildir.Yani buraya yargılamak ve mahkûm etmek için gelmedik,ancak bağışlamak için de gelmedik.Biz kimiz ki bağışlayalım.Babalarını kardeşlerini ve oğullarını kaybedenler adına benim affetme hakkım yoktur.Bunu ancak kurban olan ve kaybetmiş olanlar yapabilir. Bugün 25 Ağustos günü tam burada Foça’da barış teklif etmek için geldik. Siz belki duymuşsunuzdur ki bugün burada bizim partimizin ve Sırp partisinin temsilcilerinin bu fırsatı kullanarak, 1941 ile 1945 yılları arasındaki savaşta ölen masum kurbanları olan Müslüman şehitliği ve Sırp mezarlığına beraberce çiçek koymaları için anlaşma yapılmıştı ancak gerçekleşemedi her şeye rağmen bizim sadece Müslüman değil Sırp kurbanlarına da çiçek koymamızı teklif ediyorum.”(sayfa 18)
Bosna’nın Sahiplenilmesine Artık Yeter Diyoruz: Bu bölüm de SDA’nınVelikaKladuşa’daki seçim mitinginde geçen bir konuşmasıdır.Bu konuşmasında Bosna için iktidara gelirse neler yapacağından bahsetmiştir.“Durum çok zordur, maalesef çok zor ve hiç kimse çok büyük vaatlerde bulunmasın.Yani büyük vaatlerde bulunmayacağız.Miras olarak ekonomik açıdan çok kötü durumda olan bir devleti devralıyoruz.Herşeyden evvel,hangi parti veya etnik kökene ait olursa olsun nitelikli insanların
önceliğini
ilan
edeceğiz.Bosna’da
alt
yapıya
ihtiyacımız
vardır.Şamac-
Deniz(Adriyatik Denizi) arasında bir otoyolun yapılması için niyetimizi var ve bunun için para arayıp bulacağız.Bu, Bosna’da ölmüş olan ekonomik hayatı harekete geçirecektir.Fazla değil 10-15 kişinin çalışacağı en az 50.000 küçük şirketlerin kurulması için gayret edeceğiz.İç siyasette Bosna’da yaşayan herkes için özgürlük, demokrasi, insan ve etnik haklarını uygulamaya sokacağız.Bu sebeple siyasi gizli polisi lağvedeceğiz.Tüm siyasi mahkûmları serbest bırakacağız ve zor şartlarda bulunan diğer mahkûmlara yönelik de kısmi af ilan edeceğiz. Herkes valizlerini Avrupa’ya gitmek için hazırladı. Biz diyoruz ki, Biz de Avrupa’ya; ancak biz Müslüman ülkelerle alakamızı kesmeyeceğiz. Hem Avrupa hem de Müslüman ülkelerle olan yakın dostane ilişkilerimizi kesmeyeceğiz bu bizim dış politikamızdır. Son olarak, ana gövdesinden düşen dal kurumaya mahkûmdur.Yani birlik olarak kalalım, ana gövdeden düşen dal olmayalım.” (sayfa 21) Bizim Zengin Ve Değerli Tarihimiz Var: Bu bölümde SDA’nınZenica’daki seçim mitingindeki konuşmasına yer verilmiştir. Bu konuşmasında Salih Behmen’in vefatından bahsetmiştir. “Rahmetli Salih Müslüman halkların hakları ve bugün burada toplandığınız her şeyin bir mücadelecisi idi. Kırk seneden fazla bir süre içinonun dostu ve yol arkadaşı olmak gibi bir bahtiyarlığım vardı. Salih, on iki seneden fazla bir zamanı hapiste geçirdi. Bu on iki seneden yaklaşık dört senesini beraber geçirdik. Salih’in vefatını dün öğrendiğimde aramızda bulunanların en iyisi bitti diye düşündüm ve bu benim zaafım değildi. Benim dostum olduğunu söyleyebildiğim için mutluyum aslında O bundan da fazla idi, O benim kelimenin en iyi anlamıyla kardeşimdi.” (sayfa 25)Konuşmasının diğer kısmında atalarından bahsetmiştir. “Dedelerimiz bu ülke için mücadele ettiler. Onlar bu ülke için hayatlarını veriyorlardı. Ancak dedelerimiz hiçbir zaman, ülkelerinde sadece Müslümanların yaşaması için mücadele etmediler. Onlar her zaman ülkelerini Müslüman, Sırp ve Hırvat ve iyi niyetli bütün insanların ortak vatanı olarak gördüler.” (sayfa 26)
Kendi Bağımsızlığı Hakkında Bosna Kendi Başına Karar Vermek Zorundadır: Bu
bölümde
Bosna
Parlamentosundaki
konuşmasına
yer
verilmiştir.
Aliyaİzzetbegoviç’in son bir sene içinde bulunduğu makamında savunduğunun özü ve temeli; barış içinde bağımsız, demokratik ve bütün vatandaşlarına yeten bir Bosna-Hersek fikrine indirgenebilirdir. Aliyaİzzetbegoviç’in hedefi; bu cumhuriyetin bağımsızlık, özgürlük ve bölünmez bütünlüğüdür. İzzetbegoviç: “Hiçbir zaman, hiçbir müzakerede bu hedefin altında hiçbir zaman hareket etmedim. Bu manada Bosna içinden ve dışından baskılar var. Ben bu baskılara asla boyun eğmedim ve eğer yapamayacak olursam, bu hedefi savunamayacak olursam, bunun bağımsız toprak bütünlüğüne sahip, hiçbir halka dar gelmeyecek özgür, her vatandaşın kendi hakkına sahip olacağı bir Bosna’yı savunamayacak olursam, ben bu makamdan çekilip bunu benden daha iyi yapacak birine devrederim.” (sayfa 32) Bir Daha Asla Başımızı Öne Eğerek Yürümeyeceğiz: Bu bölümde “İyi Niyet İnsanları” nın toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. Burada
Krayinalılar,
Banya
Lukalılar,
Bosna-Hersek
vatandaşlarına
seslenmiştir.Aliyaİzzetbegoviç: “Çok zor belirsizliklerle dolu zamanlar geldi. Çünkü komşunuzun sizin hakkınızda neler düşündüğünü, bir şeyi neden yaptığını ve ne istediğini bilmediğinizde o zaman hakikaten zor zamanlar gelmiş demektir. Cesaretinizi geri vermek için gelmedik. Çünkü cesaretinizi zaten hiç kaybetmemiştiniz. Az umut vermeye geldik. Umut sarsılmıştır. Yalnız olmadığınızı söylemek için geldik. Diyorlar ki bölge geri kalmış, bölge ihmal edilmiştir. Biz de öyle olmadığını söylemiyoruz ki.” (sayfa 37)1921 senesinde Banya Luka belediyesinde yüzde kırk Müslüman’ın yaşadığı bilinen bir şeydir. Altmış sene sonra 1981 senesinde sadece yüzde on iki kalmışlardır. İzzetbegoviç diğerlerine ne olduğunu, neden gittiklerini sorgulamıştır. 1921 senesinden bugüne kadar bu bölgeden otuzdan fazla cami yok olmuştur. Sadece son otuz sene içinde yirmi cami yıkılmıştır. Çok sayıda mezarlık yıkılmıştır. Son olarak da; “Esir mi yoksa özgür mü olmak istiyorsunuz, büyük Allah’a yemin ederim ki köle olmayacağız!” diyerek konuşmasını bitirmiştir. Sınırlar Kuvvet Kullanılarak Değiştirilemez: Bu bölümde Bosna Parlamentosun’daki beyanatından bahsediliyor. Aliyaİzzetbegoviç toplantıya, bu parlamentonun ortak bir toplantısı için önayak olmuş, çünkü Haag’da devam eden müzakerelerle alakalı haber vermesi gerektiğini düşünmüştür. Haag’daki konuşmasında: “Bosna-Hersek, Avrupa Birliği’nin bilinen iki bildirisinde zikredilen fikirleri destekler ve
selamlamaktadır. İlki 27 Ağustos’ta, diğeri ve kamuoyu tarafından az bilinen ise bu yıl Eylül’ün üçünde ilan edildi. Bu iki bildiri bir konu hariç birbirleriyle uyum içindedir; yani üç Eylül’de ilan edilen deklerasyona çok ilginç bir madde eklendi. Bu maddeye göre sınırlar kuvvete dayalı değişikliklere maruz kalamaz, tek taraflı hiçbir çözüm kabul edilmeyecektir, Yugoslav Birliği hakkındaki gelecekte yapılacak çözümde, bütün yasal talepler ve arzulara saygı duyulacağı şeklinde ilave yapmışlardır.” (sayfa 39)
İzzetbegoviç, “İsviçre Halkı”
deyimine de yer vermiştir. Ona göre: “İsviçre halkı üç halktan oluşur: Alman, Fransız, İtalyanlar ve bunların konuştuğu üç dil konuşulur. Buna rağmen çok sık olarak İsviçre halkı deyimi kullanılmaktadır. Kendime soruyorum, acaba biz de kelimenin siyasi manasında da olsa bir çeşit Bosna-Hersek halkı deyimini kullanabilir miyiz? Sınırları isteyerek veya zorla değiştirmek yerine sorunları ki bunun Avrupa’ya giden tek yol olduğunu ve şu anda devam eden kanlı hesaplaşmaların önüne geçebilecek tek şey, insan haklarının uygulanması ile çözmek mümkündür diye düşünüyorum.” (39-40) Biz Ne Aşırılık Ne De Radikalizm Sunmuyoruz: Bu bölümde Bosna-Hersek Meclisindeki konuşmasına yer verilmiştir. Bu kısımda Karaciç’in düşüncelerini eleştirmiştir. İzzetbegoviç: “Sayın Karaciç’in istediği bir Yugoslavya’yı artık kimse istememektedir. Böyle bir Yugoslavya’nın tehditleri, Yugoslav halklarının, Arnavutlar, Makedonlar, Slovenler, Hırvatlar ve Müslümanların gözlerinde nefret uyandırmaktadır. Ayrıca Karaciç’in yaptığı şekilde Avrupa gözünde de sevilen bir model olmamıştır. Müslüman halk yok olmayacaktır! Ben bunu Sayın Karaciç’e ifade ediyorum. Biz, demokrasinin Sırbistan’da da galip geleceğini ve bu sayede Sırp halkının konuşulabilecek liderlere sahip olacağını da umuyorduk. Bu beklentimiz sebebiyle biz anlaşmaları burada günlerce uzatıyorduk… Ancak bu gerçekleşmedi. Biz her geçen gün daha kötü tutumlarla karşı karşıya kaldık ve nihayet kamuoyuna açık yerlerde açık tehditleri de gördük. Benim tahminlerim kontrol edilmiş verilere dayanmaktadır. Korkmak gerekmez; çünkü kavga ve çatışma için iki taraf lazımdır.” (sayfa 43) Bosna-Hersek Kültür Ve Medeniyet Bakımından Benzersizdir: Bu bölümde Bosna-Hersek Devlet Günü sebebiyle selamlama konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç bu konuşmasında Bosna-Hersek Devlet Gününü kutlamak üzere toplandıklarını belirterek kırk sekiz sene evvel bugün bütün Bosna-Hersek’ten ikiyüz kırk yedi delege, MrkonyiçGrad’da, ilk Antifaşist Kurul’da, Bosna-Hersek’in tarihi sınırlar içinde devletliliğin teyit edildiği belgeyi karara bağlamıştır.
Köle Olmayacağız: Bu bölümde SDA kongresindeki konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç; özgür bir birlik içinde, bağımsız Bosna-Hersek bizim şeref ve özgürlük içindeki hayatımızın teminatıdır ve sadece Müslüman halk için değil, Sırp ve Hırvat halklar için de bu böyledir, düşüncesindedir. Sırbistan ve Hırvatistan ulus devletlerdir, Bosna-Hersek böyle değildir ve bu sebeple o sadece vatandaşlık esasına bağlı olarak bir devlet olabilir. Çünkü Bosna-Hersek’te Müslümanlar, Sırplar ve Hırvatlar (tabiki daha az sayıda da olsa başkaları) yaşamıyor, aksine bu üç halkın milli bir karışımı yaşamaktadır. Eğer halkların kendi seçimini yapmalarından bahsedilecekse, o zaman bu prensibi tartışılmayan bir durum olan ve halkların karışımını gördüğümüz Saraybosna örneğinde, hatta Bosna-Hersek’in tümünde nasıl yapılacağını da açıklamak zorundadır. Bosna-Hersek’te halkların nasıl tercihte bulunacakları değil, halkların hep beraber nasıl bir tercihte bulunacakları sorusu önemlidir. Bu cevap da, Bosna’nın çok dinli, çok etnikli ve çok kültürlü bir birlik olarak tarihi formülüdür. Geleceğe Doğru Giden Yolu Seçme Hakkımız: Bu bölümde Bosna-Hersek Cumhuriyeti Meclis Kurulu’nun dokuzuncu ortak toplantısındaki beyanatına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç, Bosna-Hersek’e inanan biri olarak söz konusu gelecekteki Bosna-Hersek’i nasıl gördüğünden bahsetmiştir: ilk olarak, eşit ve özgür vatandaş ve halkların cumhuriyeti olarak gördüğünü; sansürlerin siyasi mahkumların olmadığı, iktidarın ne mutlak güç sahibi ne de aciz olduğu, bağımsız yargı ve bağımsız medyanın olduğu bir ülke olarak gördüğünü ifade etmiştir. Daha sonra komşularına, Avrupa’ya ve dünyaya açık olan bir ülke olarak gördüğünü ve her vatandaşın kendisini özgür hissetmesini istediğini mümkün olduğu kadar bir Sırp, Hırvat ve Müslüman kendi kendini idare edebilmelidir, sadece kaçınılmaz olanlar ortak kurumlara ait olmalıdır. Kitabın bu kısmından itibaren Bosna işgale uğradıktan sonra yapılan konuşmalara yer verilmiştir. Bosna Jenosid (Soykırım) Odağı olmuştur: Bu bölümde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın üçüncü toplantısındaki konuşmalara yer verilmiştir. İzzetbegoviç: “ Avrupa Birliği kararı ile bağımsız bir devlet olarak ilan edildiğinden beri ülkem Sırbistan, Karadağ ve Yugoslav Ordusu’nun saldırısına maruz kalmıştır. Saldırı, Bosna-Hersek AGİT üyesi olduktan sonra daha şiddetlenmiş, Birleşmiş Milletler üyeliğine alındıktan sonra ise çok daha sert ve acımasız olmuştur. Bosna-
Hersek’in
vatandaşlarına
bağımsızlığın,
uluslararası
tanınmışlığın
ve
özgürlüğünün
nimetlerini sunma gayreti imkansız hale getirilmiştir. Bosna şimdi, Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra ortaya çıkmış bir devlet değildir. O, altı asır evvel Avrupalı, bağımsız bir krallıktı. Farklı manevi yönlere sahip Doğu ve Batı kiliseleri arasında bulunuyordu. O zaman da komşu ülkeleri, Kutsal Kürsü (Vatikan) ve onun başı bu devleti tanımıştı.” (sayfa 63-64) Avrupa Bosna’da Savunuluyor Belki De Gömülüyordur: Bu bölümde
Londra’daki
konferanstaki konuşmadan
bahsedilmektedir.
Aliya
konuşmasında; Bosna-Hersek için yapılmayan şeylerin aslında halkın kendisi için yapılmayan şeyler olduğu üzerinde durmuştur. Çünkü Bosna’da, eşit şartlarda olmayan bir mücadelenin olduğunu ve Avrupai bir hayat tarzı ve insanlar arası ile toplumlar arası ilişkilerin savunulmaya çalışıldığına dikkat çekmiştir. Bu savaşın normal bir savaş olmadığını ve Sırbistan’ın başlattığı işgalinde normal bir işgal olmadığını belirterek; bu, sivil halka ve onun dini, milli ve kültürel değerlerine karşı bir soykırım savaşı olduğunu ifade etmiştir. Bu savaşta şehirler yıkılıp, istenmeyen nüfus katledilmiş ve sürgün edilmiştir. Kadın ve erkeklerin öldürüldüğü veya açlıktan ve işkenceden öldükleri toplama kampları, kara mantar gibi BosnaHersek’in her tarafında bitmektedir. Tüm bunlar yaşanmamış gibi yapılan görüşmelere devam edilmesinin istenmesi Aliya’yı şaşırtmıştır haklı olarak. Nefs-i Müdafaa’ya Tartışmasız Olarak Hakkımız Vardır: Bu bölümde BM Genel Kurulu’nun toplantısındaki konuşmaya yer verilmiştir. İzzetbegoviç bu kısımda Londra Konferansı’nın Cenevre oturumunun başarılı olması için; Cenevre Konferansı ile işbirliği içinde olmasını, savaş suçlarını yargılayacak uluslararası bir mahkemenin kurulmasını talep ederek, savaş suçu sorumlularını araştırılması, tespit edilmesi ve cezalandırılmasının şart olduğunu belirtmiştir. Daha sonra ülkenin yıkıldığını ve tahrip edildiğini, ekonomik temelin adeta yok edildiğini ifade ederek; bu fırsattan istifade BosnaHersek’in yeniden inşası ve gelişimi için uluslararası bir fonun tesis edilmesini talep etmiştir. Tahribatın muazzam boyutunu göz önüne alarak, ilk adımı yapmalarını ve yıkıntılardan kalkmaları için yardım alınmasının şart olduğunu belirtmiştir.
Biz Yenilgiye Uğratılmadık: Bu bölümde Bosna-Hersek Meclisi’nin genişletilmiş toplantısındaki konuşmalara yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç: “Biz ayrılığı istemedik, ayrılık bize dayatıldı ve bir gün bütün veriler mantıklı bir bütünlüğe birleştirildiği zaman bu çatışmanın ne doğası ne de başlangıcı itibarıyla bir iç savaş olmadığı ortaya çıkacaktır. Bazılarının severek söyledikleri gibi bu üç tarafın iç savaşı değildi, aksine bir Bosna-Hersek ve kollarını bu güzel ve şanssız ülkeye uzatan iki küçük emperyalizmin –Sırp ve Hırvat- çatışması idi. Bugünlerde bizim görevimiz Bosna’dan kurtarılabilecek olanı kurtarmaktır. Bosna’nın gelecek için kurtarılması için burada ve şimdi olan görev budur. Yine de defetizm (bozgunculuk) için bir sebep yoktur.” (sayfa 75) Ya Bizleri Koruyun Ya Da Kendimizi Savunmamıza İzin Verin: Bu bölümde BM Güvenlik Konseyi toplantısındaki konuşmalara yer verilmiştir. Bu konuşma Cenevre’den sonra gerçekleştirilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç bu konuşmasında bir ikilemden bahsetmiştir: “Son zamanlarda sıkça kullanılan uygun olmayan bir formülün dile getirildiğini görmekteyim ve bu formüle göre ‘bütün tarafların ortaklaşa vereceği kararın’ destekleneceği ifade edilmektedir. İlk bakışta bu güzel görünmektedir. Fakat pratikte bu formül, hukukun kuvvet karşısında teslim olmasıdır. Çünkü ben ve Sayın Miloşeviç (veya Sayın Karaciç) hangi konuda anlaşabiliriz ki? Bu ikisi çok kültürlü ve çok milliyetli BosnaHersek’i yıkmak ve parçalamak gerektiği hususunda hemfikirdir. Tek ikilemde kaldıkları konu, ülkeyi ikiye mi yoksa üçe mi bölmeli şeklindedir. Saldırgan ile saldırıya uğrayan veya demokrasi ile Bolşevik faşizm veya Bolşevizm nasıl anlaşılabilir ki?” (sayfa 77) Daha sonra Bosna-Hersek’e yönelik silah ambargosu hakkında verilen kararın gözden geçirilmesi gerektiğini belirterek; “ Ya bizleri koruyun ya da kendimizi korumamıza izin verin. Her iki hakkı da bizden almaya hakkınız yoktur.” şeklinde seslenmiştir (sayfa 79). Halkımız İçin Kader Kararı: Bu
bölümde
Boşnak
Meclisi
Toplantısındaki
bildirisinden
bahsedilmiştir.
Duraklamalarla beraber bir yıl süren müzakerelerden sonra, Bosna halkı hakkındaki Anayasa tasarısına nokta koyulmuştur ve artık kabul veya ret etmek durumu söz konusu olmuştur. Bu anlaşma tasarısı yirmi altı madde şeklinde ana ögeleri sıralanmıştır. Bu maddeler birkaçına yer verecek olursam; birliğin parçalanması halinde, Bosna cumhuriyeti Neum belediyesi toprakları tamamen devletin BM üyeliği de dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun varlığını da devralmış olacaktır. Saraybosna bölgesi (Pale belediyesi hariç dokuz belediye) ve
Mostar şehrinin geçici olarak, iki boyunca uluslararası toplumun idaresinde kalmaları öngörülmüştür. İnsan ve mal dolaşımının serbestisi için Ulaştırma Ajansı’nın kurulması öngörülmüştür. Cenevre paketi ile projelendirilmiş Bosna Cumhuriyetiyle alakalı olarak bazı veriler sunulmuştur. Burada da yüz ölçümü, şehirlerarası yollar, ilkokul sayısı, demir yolu, orman arazisi v.s. İzzetbegoviç’e göre bu barış teklifinin şahsi bir ikilemi mevcuttur. Kabul edilmesi için sebepler: Savaşın devamı halkın biyolojik varlığını tehlikeye düşürmeye başlamıştır. Kabul etmek kesin barış manasına gelmediği gibi ret kararı da kesin veya büyük ihtimalle savaşın devamı demektir. Mültecilerin sayısı azalmamakta aksine çoğalmaktadır. Kış gelmekte; halkın çoğu ve yeteri kadar gıda ve yakacağa sahip değillerdir. Belgenin ret için sebepleri: Bosna-Hersek’in etnik olarak bölünmesi, pratikte işgal ve savaşla yapılmış olmasına rağmen bu belgeyle legal hale getirilmektedir. Saldırganın askeri ve özellikle ekonomik gücü ciddi olarak tahribata uğramıştır. Sırp Ordusu’nun askerlerinin morali, işledikleri suçlar ve Bosna’nın beklenmedik güçlü direnişimiz sebebiyle zayıflamıştır. Buna karşılık Bosna askerlerinin morali kuvvetli, askeri sanayilerinin ise göz ardı edilmeyecek silah ve teçhizat üretme ve var olan lojistik engelini hafifletme kabiliyeti vardır. Aliya, bu leh ve aleyhte sebepler değerlendirilecek olursa bir dengede olduklarının görüleceğinden bahsetmiştir ve “ Adil savaş ile adaletli barış arasında seçim yapmamız kaldı ve bu durum hepimiz için ayrı ayrı şahsi bir dramdır.” cümlesiyle konuşmasını sonlandırmıştır (sayfa 89). İç Savaş Değil Saldırı: Bu bölümde BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç: “Komünizm sonrası ortaya çıkan genel meselelere karşı açık bir tavır alınmadığı sürece ne küresel ne de yerel çatışmaların çözümü bulunmayacağına inanıyoruz. Bu meselenin olumsuz tarafları benim ülkemin örneğinde bütünüyle ortaya çıkmıştır. Komünist saldırganlığın arta kalan güçlerin saldırısına maruz kaldığımız ve demokratik gelişmenin bütün şanslarının, Avrupa, Amerika ve bütün dünyanın gözü önünde ortadan kaldırıldığı aşikârdır Bu eylem saldırı, sivillerin kitlesel katli, medeniyet ve kültürün bütün izlerinin yok edilmesi barbarca yakmalar ve toprağın tahribi sonucunda koskoca halkların yok edilmesi yoluyla icra edilmiştir. Bu görülmemiş zulümle aynı zamanda ülkemiz üzerine siyasal canlı kesim deneyi uygulanmaya çalışılmıştır. Halkımız, toprağımız ve devletimiz ölüyor.” (sayfa 91) Her Türlü Adil Barışı Kabul Edeceğiz: Bu bölümde AB Dış İşleri Bakanlığı’na olan konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç bu kısımda acılı ülkesi ve onun insanları için barışa giden yolu arayacağını
ve bulmak için umudunun olduğundan bahsetmiştir. Adaletin asgarisini içeren herhangi bir barış teklifini kabul edeceğini ve kışa, Avrupa’dan gelen açlık şantajları ve birleşmiş saldırganlara rağmen adaletsizliğe imzalarını atmayacaklarını belirtmiştir. İzzetbegoviç: “İlk teklif ve talep ettiğimiz şey insani yardım konvoylarının etkili korunması ve ihtiyacı olan herkese ulaşması için gıda ve ilaç koridorlarının açılmasıdır. Şimdiye kadar edinilen tecrübe, konvoyların emniyeti ve geçişinin yerel komutanların keyfine bırakılmasının devam edilemez olduğunu gösterdi.” şeklinde ifade etmiştir (sayfa 97). Halkın Kendinden Bildiği Ordu: Bu bölümde Bosna-Hersek Ordusu Genelkurmay Başkanlığı idaresinin moral seminerine katılanlara yaptığı konuşmaya yer verilmiştir. Bu kısımda özel bir konuşma metni hazırlamamıştır İzzetbegoviç. Daha çok sohbet havasında ve samimi bir ortam yaratmak istemiştir. Askerlere: “İlk şok bizim ısrarımız, direnişimiz oldu. Yirmi gün içerisinde dağıtılacağımızı beklemekteydiler. Elde ettiğimiz belgeler, operasyonun iki-üç haftalık olarak planlandığını göstermektedir. Yanılmıyorsam eğer bu, bizim direnişimizin yirminci ayıdır ve sadece direnmek değil Allah’a şükür biz her gün daha güçlü oluyoruz. Bu savaş birçok küçük, görece küçük insanda gerçek büyüklükler ortaya çıkardır. Maalesef savaş bunun tersini de gösterdi: Büyük kelimeleri, büyük sloganları seven, sesleri gür çıkan, bağıran çok sayıda insanın aslında bazen ne kadar küçük insan olduklarını gösterdi, çünkü silah seslerinin duyulduğu anda onların birçoğu kaçtı.” şeklinde bir konuşmada bulunmuş ve durumlarının direniş gösterme gayretinde oldukları sürece daima iyiye doğru gideceğinden bahsetmiştir (sayfa 101-102-103). Son olarak da askerlerin hayatlarının korunması gerektiğine dikkat çekmiştir. Sırp Ve Hırvatlar Olmaksızın Toprak Bütünlüğüne Sahip Bir Bosna Olamaz: Bu bölümde SDA Yönetim Kurulu toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. Bu kısımda Aliya partisindeki küçük çaplı sorunlara değinmiştir ve dünyadaki bütün partilerin de şu tip sorunları olduğundan bahsetmiştir: Dürüst ancak az yetenekli ve çok yetenekli ancak açıkça dürüst olmayan insanlar arasındaki seçim sıkça bu konuda karar verilememektedir. Eğer birincilere karar verecek olursa büyük sorunları olur çünkü devlet karmaşık bir sistemdir. Garip bir durum vardır. Araba kullanabilmek için sürücü sınavını geçmeniz lazımdır, sınavı geçmeden sizi yola çıkarmazlar. Ancak, hiçbir sınava girmeden ve bu işi yapıp yapmayacağınızı test etmeden siz devletin bir bakanlığın yönetmek üzere bir bakan olabilirsiniz. Bu ikilemde, yani dürüst ama daha az yetenekli ve çok yetenekli ancak dürüst
olmayan insanlar arasındaki seçimde dürüstlerden yana tavır koymanızı tavsiye ederim. İzzetbegoviç parti arkadaşlarınızla nasıl anlaşabiliyorsunuz sorusuna ise; “ Evet bazen tartışmalar oluyor, bunu söylemekten de utanmıyorum. Onlar serttirler ancak dürüsttürler de. Bu basit olarak, tıpkı hepinizin yaptığı gibi karımla defalarca kavga etmeme rağmen onu sevdiğim gibi bu insanları da seviyorum.” şeklinde cevaplamıştır (sayfa 115). Tünelin Sonundaki Işık: Bu bölümde SDA toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. Bu kısımda Bosna’nın durumunu yaşamış olduğu çeşitli olaylarla örneklendirerek konuşmasını yapmıştır. Örneğin: “ Bir süre önce bir grup yardımcısıyla beraber Fransa Dış İşleri Bakanı ziyaretime geldi ve ben ona dedim ki: “Bu hastaneyi görmeyi kaçırmayın çünkü bu hastane benzersiz bir hadisedir. Bir hastanenin kasıtlı olarak yüz altmış defa bombalandığını hiçbir yerde ve asla görmediğinizi itiraf etmek zorundasınız. Bu tarihte sadece bir defa olur ve bunun sahibi de Saraybosna’dır.” (sayfa 136-137) Daha sonra yakılan bir milli kütüphanelerinden de bahsetmiştir. Bu Bosna’nın ilk saldırıya uğradığı olay değildir. Ancak daha önce başkanlığında Aliyaİzzetbegoviç bulunmuyordu. O eşsiz liderliğiyle çok büyük işlere imzasını atmıştır. Daha sonra halkı silanlandırdıklarını ancak bu haktan sadece suç işlemiş olanlar, suç dosyası olanlar yani bu silahı kötüye kullanma ihtimali olan insanlar bırakılacaktır. Mezarlarının zamanla yok olup gitmemesi gerektiğini ve bunun için de nişanlar yapılmasını önermiştir. Her Şey Yavaş Yavaş Kendi Yerine Gelecektir: Bu bölümde Tuzla’daki SDA toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. Aliya, konuşmasına bugünü katıldığı toplantılarda dikkatini çeken hususları anlatarak başlamıştır. Bu hususlardan ilki: “1939 senesinde planlanan paylaşılması zikredilmiştir. Cvetkoviç ve Maçek bunun çoğunluk prensibine göre yapılmasını anlaşmışlardır. Sırpların çoğunluk olduğu yerler Sırbistan’a, Hırvatların çoğunluk olduğu yerler ise Hırvatistan’a bağlanacaktır. O sırada Maçek sordu: “Müslümanların çoğunluk oldukları yerleri ne yapacağız?” Cvetkoviç cevap veriyor: “Yokmuş gibi davranacağız.” Öyle de yapılmıştır, bizler yokmuşuz gibi. İzzetbegoviç özgürlüğün ne kadar önemli bir şey olduğu üzerinde de durmuş ve “ şerefli bir insan, beni ez ancak yaşamama izin ver kuralını asla kabul etmez.” (sayfa 149) Adil Bir Savaş İle Adaletsiz Bir Barış Arasında:
Bu bölümde ikinci Boşnak Kongresi’nde yaptığı konuşmaya yer verilmiştir. İzzetbegoviç’in söylemeye çalıştığı şey adalet ve adaletsizlik hakkında bir değerlendirme değil, yapabilecekleri ya da yapamayacakları şeyler hakkında kaba bir müzakere veya kuru bir değerlendirmeden
ibarettir.
Bütün
eksikliklerine
rağmen
teklif
edilen
planın
ret
edilmeyeceğini düşünüyor. Edilen teklifi hakikaten haksız ve kötü buluyor olmasına rağmen vereceği olumsuz cevaptan çıkacak ve şimdiden görebilecek ve yakalanabilecek bütün ihtimallerin halkı için daha kötü olacağını düşünüyor. Bu kısımda İzzetbegoviç; Bosna’nın ayrımcılığa tahammülünün olmadığını, çok dinli ve çok milletli olan bu ülke içindeki bu renklerden sıkıntı yaratmayacağını düşünmektedir. Halkımızın Birliğini Koruduk: Bu bölümde SDA toplantısındaki (Eski Şehir) konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç bu kısımda bir radyo programını dinlerken bir kadının emekli maaşının zamanında geldiği bir dönemden bahsettiğini duyduğunu, bu dönemle alakalı üzülerek konuştuğunu, konuşmasında “Bu savaş olmak zorunda değildi, ondan kaçınılabilirdi” gibi bir sitem olduğunu ve bu sitemin kendilerine yapıldığını düşündüğü fikrinden bahsetmiştir. (sayfa 164). Aliyaİzzetbegoviç neleri başarıp başaramadığı üzerinde de durmuştur. Birkaç örnek verecek olursam bu konuyla ilgili olarak: Askerlerin giyim, silah, gıda ihtiyacının karşılanmasıdır. Bu tabi ki tek başına karşılanacak bir durum değildir. Çok sayıda kendiliğinden organize olan ve doğrudan iktidarın yönetmediği yardımlar vardır ancak hükümet bunu teşvik etmekte ve mümkün kılmaktadır. Kendiliğinden olmuş gayretler ve birçok insan ve derneklerin yardımıyla askerlerin yüzlerce tankı yok etmelerine rağmen Gradaçac, Teoçak, Zenitsav.s bu gibi kuruluşlar sayesinde temin edilmiştir. Bu konuda hükümet organizasyon görevini yapmıştır. Tabi bu söylediklerim başarmış olduğu bir takım şeylerdir. Bir de başaramadığı konular vardır: Örneğin bütün çabalara rağmen üretim canlandırılamamıştır. Devlet bütçesine az çok sürekli bir gelir sağlanamamıştır. Yargı sisteminde çökmeler vardır. Bu tarz konulara değinmiştir. Son olarak konuşmasına “halk ve şahıs
olarak
bu
üç
sene
içinde
öğrendiklerimiz,
başka
şartlarda
otuz
senede
öğrendiklerimizden fazladır.” sözüyle sonlandırmıştır (sayfa 173). Bosna Balkanlarda Sadece Bir Toprak Parçası Değildir: Bu bölümde BM Genel Kurulu’nun kırk dokuzuncu birleşiminde yaptığı konuşmasına yer verilmiştir. “Bosna-Hersek ve onun halkına dayatılan ve otuz birinci ayına giren savaş, insanlık tarihinde en kanlı savaşlar arasında yer almaktadır. Bunun başlangıcında bu zaten
savaş değildir, bu iyi silahlanmış bir ordu olan eski YNA’nın silahsız halka bir saldırısıdır. Bu haksız savaşın bilançosu: Savaşın daha ilk aylarında ülke topraklarının yüzde yetmişi işgal edildi, iki yüz binden fazla sivil öldürüldü, bir milyondan fazla insan evlerinden çıkarıldı ve yüzlerce köy ve şehir yıkıldı… Yani bu savaş iki ordunun yaptığı klasik savaş değildi. Bu, o zamana kadar görülmemiş kültür ve dini eserlerin yıkımıyla beraber bir ordunun sivillere karşı bir savaşıydı.” (sayfa 176) Kurtuluş Savaşı Zor Yürütülür Ancak Zor Kaybedilir De: Bu bölümden AGİT toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. (Budapeşte, 1994) Aliyaİzzetbegoviç, bir ay evvel başlayan Bosna’yı işgal hareketinin başka bir çehre kazandığından bahsetmiştir. Sözde UNPA bölgelerinde bulunan Hırvatistan’ın isyancı Sırpları Beşinci Kolordu’ya arkadan saldırmıştır ve böylece Bihaç Krizi denilen kriz açılmış olmuştur. Bir ülkede bulunan güvenli bölgeden başka bir ülkenin güvenli bölgesine saldırı yapılmaktadır. Hiçbir tedbir alınmamakta, daha doğrusu herhangi bir tedbirin alınamayacağı iddia edilmektedir. Doğuda Ve Batıda İyi Olan Her Şeye Açığız: Bu bölümde İslam Konferansı Örgütü toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. (Kazabılanka, 1994) Aliyaİzzetbegoviç bir kısım şeylerin bilinmediğine inandığını söyleyerek şunları ifade etmiştir: “Müslüman olmayan komşularımızın bize yaptıkları soykırım faaliyeti birkaç asırdır, daha doğrusu Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar ve Tuna bölgelerinden çekilmeye başladığı andan itibaren devam ediyor. 1689 senesinde, bugünkü Macaristan’da, Kanije Kalesi’nde kuşatma altında bulunan Müslüman komutan Türk sultanına şöyle diyor: “Çok acı! Haber beklemekten ciğerlerimiz yandı… Genç süvarilerin, güçlü birliklerin hareketinin haberini bekleyerek biz savaşmaya devam ediyoruz. Bunu Osmanlı sahillerinden gelen göçer kuşların hareketinden anlamaya çalışıyoruz...” (sayfa 187) Hayata Mana Kazandıran Özgürlüktür: Bu bölümde Bosna-Hersek Meclisi’ndeki konuşmasına yer verilmiştir. Aliya, ülkenin şu andaki askeri ve siyasi durumdan bahsetmiştir: “Genel durum zor olarak tasnif edilebilmekle birlikte kötü değildir. Daha evvel hiç olmadığımız kadar kuvvetli olmamıza rağmen durum ağırdır. Yani bu günlerde bizim açımızdan olumsuz olan bazı gelişmeler yaşandı. Bihaç bölgesindeki vahim askeri durum, ülkemize siyasi baskının yapılması için fırsat olarak kullanıldı. Bizim Beşinci Kolordu’muza yapılan saldırıyla beraber aynı anda daha az görünen,
ancak aynı şiddetle siyasi pozisyonumuza da siyasi saldırı yapıldı. Bu arada silah ambargosu hakkındaki tutumumuz hala değişmiş değildir. Eğer Sırplar Kontak Grubu’nun barış planını kabul etmeyecek olursa, altı aylık geçici bir süre için askıya alınabilir, ancak en geç 30 Temmuz 1995’e kadar silah ambargosu kalkmalıdır.” (sayfa 193-197) Bosna’da Dünyanın Ahlak, Gücü Ve Zaafı Yansımaktadır: Bu bölümde Faysal Ödülü’ne layık görülenlerin toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. İzzebegoviç, ülkenin muazzam bir zayiat vermesine rağmen boyun eğmemiş olmamalarını, Allah’ın izniyle hayatta kaldıklarını ve halkı için verilen ölüm kararının gerçekleşmeyeceğini ifade etmiştir. Bu toplantıda İslam ve Arap kültürü hakkında birkaç bir şey söylemiştir. İlk başta Muhammed a.s 632 yılında vefat etmiştir ve bu hadisenin üzerinden yüz sene bile geçmeden İslam’ın siyasi ve manevi iktidarı, Atlas Okyanusundan Hint Nehri ve Çin’e kadar ve Aral Gölü’nden Nil’in alt kısımlarına kadar muazzam alanları kapsıyordu. Birçok tarihçiden biri olan Philip Hitti, Arabistan’ın nasıl kendini bulduğu ve fethettiği hususunda çok ilginç satırlar yazmıştır. Bosna-Hersek’te Cereyan Eden Soykırıma Karşı Neden Gözünü Kapatıyor: Bu bölümde Alman Dış Politika Derneği’ndeki konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç bu konuşmasında iş birliği konusu açıldığında; bunun faydalı olacağı iki konudan bahsetmiştir: Eski Yugoslav topraklarında ve özellikle de Bosna-Hersek’teki meselelerin çözümünde fikirlerin eksikliği hissedilmektedir. Diğeri ise; BM, Güvenlik Konseyi, NATO ve benzer bazı önemli uluslararası kurumların işlevselliklerinin sorgulanması ihtiyacı olacağı çıkacaktır. Silah ambargosu olmasaydı Aliya’ya göre savaş bitmiş olur ve Bosna uluslararası prensipler korunmuş olurdu. Burada kan ve savaş var ve bütün kural, hak, ve halkın ayaklar altına alındığını gördüğünü ifade etmiştir. Bosna’nın Zor Ama Şanlı Dönemi: Bu bölümde SDA Yönetim Kurulu’nun toplantısındaki konuşmaya yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç: “Şu andaki durum bizim diplomatik harekâtımız ve askeri karşı harekâtımız olarak özetlenebilir. Her iki harekâtta da başarılı olduk. Bunlar şu anda siyasi ve askeri durumumuzu tasvir ediyorlar. Bildiğiniz gibi son zamanlarda Prof. Ganiç, Dr. Silaydziç ve Lyublyankiç aynı anda üç farklı kıtada bulunduk. Ganiç Amerika’da, Silaydziç Çin ve Pakistan’da, Lyublyankiç Yunanistan’daki ben ise Almanya’da idik. Bu durum Bosna’daki vaziyetin bir çözülmenin önünde olduğunun göstergesidir. Bu bir aylık ateşkes esnasında bazı
tedbirleri almaya çalıştık. Uluslararası toplumun Bosna-Hersek hususundaki tavrının ne olduğunu görmeye ve bu tavrı üzerine etkili olmaya çalıştık. Bu konuda belli bazı neticelere vardığımızı düşünüyorum.” (sayfa 213)
Öncelikli Görev Devletin Korunması Ve Güçlendirilmesi: Bu bölümde SDA Yönetim Kurulu’ndaki konuşmasına yer verilmiştir. Bu konuşmanın yapıldığı gün, Demokratik Eylem Partisi’nin (SDA) kurulduğu önemli toplantının beşinci yıl dönümüdür. Aliyaİzzetbegoviç, partisinin halkla beraber olaylı beş sene içinde geçtiği dönemi geriye bakarak değerlendirmek için iyi bir fırsat yakalamıştır. İzzetbegoviç partisinin önce insanları daha sonra ülkeyi kurtarmaya başladığını ifade etmiştir. Üç başlık altında bu durumu anlatmıştır. İlk olarak; halkın fethedilmesi: “Demokrasi partimizin temel yollarından biridir. Bu kavram farklı ve sıkça çelişkili yorum ve anlayışlara maruz kaldığı için, demokrasiden, adil kanunlarla düzenlenen halkın idaresini algıladığımızı vurgulamaktayız. İnsanın, özgür bir şahsiyet olarak merkezde olduğu ve hiçbir kayıt ve çekince olmaksızın insanların, cinsiyet, din, dil, ırk ve milliyet, toplumsal statü veya siyasi düşüncesi esasına bakılmaksızın, herkesin haklarını ve özgürlüklerini teyit eden kanunlardır bunlar. İkinci olarak; seçimler ve sahte barış günleri: “18 Kasım 1990 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinde SDA, Bosna-Hersek Meclisi’nde bulunan iki yüz kırk sandalye sayısından seksen altısını ve başkanlık konseyindeki yedi üyelikten üçünü kazandı. Bosna-Hersek’teki yüz dört belediyenin kırk dördünde SDA oylarının yarısından fazlasını, yirmi belediyede ise yarısından az aşağısını almıştır. Seçimler bizim büyük zaferimizdi ve biz bu zaferi kutluyorduk. O anda muazzam sorumluluk yüklendiğimizin tam olarak farkında olduğumuzdan emin değilim. Çünkü Müslüman halkın tek partisi olmasak da, halkımızın SDA’ya olan teveccühü öyle bariz ve şüphe götürmezdi ki, halkımıza isabet edecek her iyi ve kötü şeyin sorumluluğu kaçınılmaz olarak bize yüklenmiş oldu.” Son olarak da; işgal ve silahlı direniş: “6 Nisan 1922 tarihinde uluslararası toplum Bosna-Hersek bağımsızlığını tanımış, bir gün evvel 5 Nisan’da ise bu kararın ilan edilmesinden sonra YNA’nın, daha doğrusu Sırbistan ve Karadağ’ın BosnaHersek üzerine saldırı başlamıştır. Böylece Bosna-Hersek, hatta Balkan tarihinde en kanlı ve en korkunç savaş başlamış olmuştur.”(sayfa 222-230) Bosna-Hersek Cumhuriyeti Ordusu Bosna-Hersek’i Kurtarmadı Ancak Onu Korudu:
Bu bölümde SDA Yönetim Kurulu’nun olağanüstü toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir.
Aliyaİzzetbegoviç:
“Zepa’daki
sivil
vatandaşların
tamamını
nakletmeyi
başardığımız son günde, ordu orada bazı kararlar verdi. Biz komutanlarla sürekli irtibatta idik ve yaklaşık olarak geçen haftaya kadar onlara önerilerde bulunduk. Onlarla düzenli irtibatımızı kaybettiğimizden bugüne, bir haftalık zaman yarın doluyor. Onlar, irtibat cihazını yok etmek zorunda kaldılar. Çünkü onun taşıyamadılar. İki-üç gün evvel başka kanallar vasıtasıyla irtibat kuruldu ve şimdi ifade ettiğim haberlere ulaştık. Kurtarılmış bölgeye ulaşan grup verilen kararlar hakkında bize bilgi verdi. Çemberden kurtulmaya çalışan birliklere yardım etmek için ordumuz elinden gelen tedbirleri almaya çalışmaktadır. Yürüttüğümüz siyasetin yavaş yavaş netice verdiğini düşünüyoruz. Aynı zamanda gerçek kararlılığın işareti olarak Bosna-Hersek’in tanınması ve Drina sınırının kapatılmasını isteyerek pozisyonumuzu devam ettirmeyi başarıyoruz. Beş ay evvel bu fikrimizi ortaya attığımızda desteğe sahip değildik. Şimdi gitgide daha fazla desteğe sahibiz, dahası geçen gün Fransa büyükelçisi tutumumuzu tamamen kabul ettiğini söyledi.” (sayfa 240-244) Bosna-Hersek Devlet Olarak Varlığını Devam Ettirmektedir: Bu bölümde Bosna-Hersek Meclisi’nde geçen konulmasından bahsedilmektedir. Bu konuşması kısa bir süre evvel Cenevre’de kabul edilen ve İzzetbegoviç’e göre sonradan atılması gereken adımlar hakkında yorum niteliğindedir. Aliyaİzzetbegoviç’e göre: “Anayasal çözümlere binaen yeni organların seçilmesine kadar ki geçiş sürecinde, Bosna-Hersek’in var olan yasal kurumları, yani Meclis, Başkanlık Konseyi ve hükümet kendi görevlerini yerine getirmeye devam edeceklerdir. Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin var olan organları tamamen yasaldır. Bu kurumlar Anayasa’ya uygun ve demokratik bir şekilde seçilmiştir. Bu kurumlar içinde savaş suçuyla suçlanan kimse yoktur. Bunlar, yasallığın dünyadaki yüzlerce ülkenin tanıdığı ve temsilcilerini BM’nin kabul ettiği kurumlardır.” (sayfa 258) Bosna Kendini Güzellikle Savundu: Bu bölümde Bohemiae Foundation toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç: “İşgalin başlangıcında birçok uluslararası medyator, başımızı eğmemizi, Sırp direktiflerini kabul etmemizi tavsiye ettiler. Çünkü onlara göre eski Yugoslav ordusunun saldırısı karşısında hiçbir şansımız olamazdı. Bildiğiniz gibi direnişe karar verdik. Aslında seçim yapma şansımız da yoktu. Bir çıkış yolu varsa o da mücadele etmekti. Fakat başlangıçta bu iki ordunun savaşı değildi. Bu, iyi silahlı Sırp ordusunun silahsız halka karşı bir savaşıydı. Böylece silah ambargosu sadece saldırgan mağduruna dokundu. Bu hakikat başka türlü de
ifade edilebilir: Çok fazla silah vardı ancak eşitsiz bir şekilde dağılmıştı, daha doğrusu yanlış ellerde, canilerin ellerinde bulunuyordu. Silah ambargosu bu saçma durumu destekliyor ve pratikte de savaşı uzatıyordu. Hakikaten insanlar pes etmedi, sadece gün ışığında da olsa hala kitap okuyorlardı. Çünkü elektrik temini düzenli değildi ve bazen tamamen kesikti; ilim adamları ilmi çalışmalarına devam ettiler; son derce sıkıntılı bir durumda da olsa eğitim çalışmasına devam ettiler; gazeteler her gün çıkıyordu, vericilere ve stüdyo binalarına yapılan doğrudan füze saldırılarına rağmen radyo ve televizyon programı kesintiye uğramadı.” (sayfa 264-265) İşleyebilecek Devlete İhtiyacımız Var: Bu bölümde SDA Yönetim Kurulu toplantısındaki konuşmasına yer verilmiştir. Aliyaİzzetbegoviç: “Hedefimiz Bosna-Hersek’i bağımsız ve toprak bütünlüğüne sahip bir devlet olarak korumaktır. O hedefe askeri ve siyasi yolla ulaşılabilir. Savaşı durdurabilecek noktaya ulaştığımızı düşünüyorum, Bosna’nın bağımsız ve toprak bütünlüğüne ulaşılmak için alınacak yola siyasi vasıtalarla devam edilecektir. Yakında başlayacak barış müzakereleri bu beklentinin ne derece haklı olduğunu test edecektir. Bosna’nın toprak bütünlüğü, devletin ortak kurumları ve fonksiyonlarının garantisidir. Diğerleri yanında, kurumları Parlamento, Başkanlık, Hükümet, Anayasa Mahkemesi ve Merkez Bankası, fonksiyonları ise dışişleri, savunma, insan hakları ve özgürlüklerinin korunmasıdır.” (sayfa 269-273) En Büyük Hedefimiz Barışın Korunmasıdır: Bu bölüm BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasına yer verilmiştir. Aliya: “En büyük hedefimiz barışın korunmasıdır. Global savaşların önlenmesinde BM katkıda bulundu, ancak bölgesel çatışmaların önlenmesinde çok daha az etkili olduğunu gösterdi. Halkımızın barışa ihtiyacı var ve onu istiyor. Savaşı biz başlatmadık ve kazanmaya başlamamıza rağmen, savaşta muzaffer olmayı hayal etmedik. Biz her zaman barış için gayret ve barışa muzaffer olmak istiyoruz. İnsan haklarına ve şahsi teşebbüse saygılı siyasi ve etnik çoğunluk üzerine bina edilen bir toplum yaratmak istiyoruz. Barışa ulaşmak ve dahası onu kalıcı kılmak için silah kapasitelerinde dengenin oluşturulması şarttır. Bu denge üst veya alt seviyede oluşturulabilir. Biz ikincisine öncelik veriyoruz ve Sırp ağır silahlarının azaltılmasını talep ediyoruz. Eğer Sırplar bunu kabul etmezlerse Bosna ordusunun silahlandırılması, geri kalan tek çözüm olacaktır.” (sayfa 275-277) Dayton Antlaşması Bosna-Hersek İçin Bir Fırsattır:
Bu
bölümde
Bosna-Hersek
Parlamentosundaki
konuşmasına
yer
verilmiştir.
Aliyaİzzetbegoviç: “Bosna-Hersek Cumhuriyeti, Hırvatistan Cumhuriyeti ve Birleşik Yugoslavya Cumhuriyeti tarafından imzalanan antlaşmayla savaşın bitimi öngörülmüş, her üç taraf da birbirinin bağımsız eşitliğini tanımış ve bu antlaşmanın onuncu maddesine göre de Bosna-Hersek Cumhuriyeti ve Birleşik Yugoslavya Cumhuriyeti birbirini uluslararası kabul edilen sınırları içinde bağımsız devlet olarak tanımışlardır. Antlaşmaların üç temel unsuru vardır: Askeri güçlerin şu anki çatışma hatlarına göre ayrılması sonra Dayton Antlaşmasına göre entiteler arasında yeni hatların tesis edilmesi, IFOR ve “ev sahibi” ülke arasındaki ilişki, Bosna-Hersek’e uygulanan silah ambargosunun kaldırılması ve bölgesel silahlandırma ile savunma yeteneklerimizin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere uzun vadeli ihtiyacımızın karşılanması. Son olarak da, şu anda bilinen ve bilinmeyen bütün şehit düşmüş ve şu anda cephede bulunan kahramanlarımızı hatırlayalım. Korunabilen ve elde edilebilenler onların fedakârlığı ve cesareti sayesinde korunmuş ve elde edilmiştir. Onlar olmazsa bütün Bosna sadece büyük bir Srebrenitsa olacaktı.” (sayfa 279-287) Kitabın Genel Özeti: Aliyaİzzetbegoviç; eserde yaptıklarının anlatımıyla müthiş bir krallık sergiliyor adeta. Bosna-Hersek’i kuyudan çıkarıyor resmen. Eserde Avrupa’nın göbeğinde, batı dünyasının gözleri önünde tüm insani duygularını yitirmiş, elinde çok güçlü silahlar bulunan, Avrupa’nın en güçlü ordularından biri diye ifade edilen Sırp ordusunun, Çetnik ve Ustaşa çetelerinin savunmasız Müslüman halka karşı uyguladığı büyük katliam ve soykırım günlerinde halkın için çırpınan, mücadele eden, bütün zorluklardan yılmayan büyük bir liderin konuşmalarını içermektedir. Demokrat Eylem Partisi’nin (SDA) iktidara gelmesiyle Aliyabaşarılarına başarı katmıştır. Bu eserinde anlatılanlarda Bosna'nın çok zor ve normal olmayan bir savaş ortamında
nasıl
mücadele
verdiklerini,
nasıl
direndiklerini
ve
nasıl
zaferle
sonuçlandırdıklarını Aliyaİzzetbegoviç’in tabiri ile “Nasıl Köle Olmadıklarını” kanıtıdır. Aliya Müslümanların nasıl kendi yakınlarına, kendi milletinden olanların mezarlarına giderken çiçek götürülüyorsa Sırplarında mezarlarına çiçek götürülmesi gerektiğinden bahsetmesi benim ilgimi çekti. Daha sonra “İsviçre Halkı” deyiminin varlığını öğreniyor. İsviçre halkı üç halktan oluşuyor: Alman, Fransız, İtalyanlar ve bu üç halın konuştuğu üç de dil var. Buna rağmen çok sık İsviçre Halkı deyimi kullanılabiliyor. Aliya Bosna’nın da bünyesinde Sırp, Hırvat ve Müslümanlardan oluşuyor. Neden Bosna-Hersek halkı deyimi olmasın ki diye düşünüyor ve Avrupa’ya giden yolun illaki kanlı savaşlardan geçmediğini
belirtmiştir. Baskılardan, işkencelerden bunalan halk çözüm ve yardım için komşu ve hemşerileri olan Sırp ve Hırvat liderlerinden onları korumaları için çağrı da bulunuyor. Kimsenin boyunduruğu altına girmeyeceklerini, böyle bir çaba içinde olmamalarını; çünkü er ya da geç haklarını alacaklarını belirtiyor. Ne hayatı başkalarından daha çok sevdiklerinden ne de ölümden daha fazla korktukları için böyle bir şey istiyorlar. Yaraların herkes için aynı şekilde acı verdiklerinin farkındalar. Aliya, bu savaşta tarafsız kalmaya karar verdiklerini; çünkü bu savaşın kirli bir kardeş savaş olduğunu ve çocukları ise o savaşa göndermeyeceklerini belirtmiştir. Çocukları savaşa göndermiyor olacağını iki açıdan değerlendiriyor. Bu sayede hem canımızı hem de ruhumuzu kurtarmış olduklarını belirtiyor. Çocukların
hayatlarını
kurtardık
çünkü
öldürülmediler;
ruhlarını
kurtardık
çünkü
öldürmediler. Aliyaİzzetbegoviç Bosna’nın temizliğin odağı haline geldiğini belirtiyor. Bosna’da yirmi yedi toplama kampının bulunduğunu (o tarihlerde) bir ülkedir. Okullar ve spor salonları işkence ve katliam yerleri olmuştur. Saraybosna banliyösünde kiraz toplayan yedi çocuğun tank mermisiyle öldürülmesi, Bosna-Hersek’in değişik yerlerinde toplu mezarların varlığı v.s o dönemde televizyonlarda katliam görüntüleri verilmiştir. Hayatta kalan bazı mültecilerin acılı ifadelerine göre işgal edilmiş bölgelerde yapılan kitle katliam ve sürgün yerlerine hiçbir insani yardım kuruluşu veya gazeteciye giriş izni verilmemiştir. Sadece toplu mezarlara gömülmek üzere çıkarılan on üç kamyon insan ölüsü bulunan Priyedor şehrini örnekleyebiliriz. Başta da belirttiğim gibi Bosna’da gerçekleştirilen savaş asla normal bir savaş değildir, Sırbistan’ın başlattığı işgal de normal bir işgal değildir. Bu, sivil halka ve onun dini, milli ve kültürel değerlerine karşı bir soykırım savaşıdır. Ki bütün bunlar yaşanmıyormuş, insanlar acımasızca katledilmiyorlarmış gibi görüşmelere devam etmelerini istiyorlar. Aliyaİzzetbegoviç Cenevre dönüşü Güvenlik Konseyi toplantısındaki bir konuşmasında bir ikileminden bahsedersek; Cenevre’de “bütün tarafların ortaklaşa vereceği kararın” destekleneceği formüle edilmiştir. İlk bakışta güzel gibi görünen bu formül pratikte hukukun kuvvet karşısında teslim olması talebi demektir. Çünkü Aliya, Sayın Miloseviç (veya Sayın Karaciç) hangi konuda anlaşabilirler ki? Miloseviç ve Karaciç çok kültürlü ve çok milliyetli Bosna-Hersek’i yıkmak parçalamak gerektiği hususunda hemfikirdirler. Tek ikilemde kaldıkları konu, ülkeyi ikiye mi bölelim yoksa üçe mi şeklindedir. Bir de bunların üstüne silah ambargosu koyuluyor. İzzetbegoviç de diyor ki: “Ya bizleri koruyun ya da kendimizi savunmamıza izin verin. Her iki hakkı da bizden almaya hakkınız yok.” Daha sonra bir antlaşma tasarısı ortaya koyuyorlar bir çeşit barış teklifi gibi. Aliya’da bu antlaşma taraşının hem kabul edilebileceğini hem de ret edilebileceğini söylemiştir. Kabul etme sebepleri; halkın biyolojik varlığının tehlikeye düşmesi, mültecilerin sayısının azalmaması
aksine artış göstermesi. Kış mevsiminin yaklaşması vs. Belgenin reddi için sebepler ise; Bosna-Hersek’in etnik olarak bölünmesi pratikte işgal ve savaşla yapılmış olmamasına rağmen bu belgeyle legal hale getirilmektedir. Bosna-Hersek’in nihai bölünme riski vardır. Saldırganın askeri ve özellikle ekonomik gücü ciddi olarak tahribata uğramıştır. “Onların askerlerinin morali, işledikleri suçlar ve bizim beklenmedik güçlü direnişimiz sebebiyle zayıftır. Buna karşın bizim askerlerimizin morali kuvvetli, askeri sanayimizin ise göz ardı edilmeyecek silah ve teçhizat üretme ve var olan lojistik engelini hafifletme kabiliyeti vardır.” şeklinde ifade etmiştir Aliya. Bu sonuçlar değerlendirilecek olursa adil savaş ile adaletsiz barış arasında seçim yapmak zorunda bırakılıyor ve bu durum hepsi için ayrı ayrı şahsi bir dramdır. İlerleyen zamanlarda tabi ki askerlerle de bir konuşması olmuştur İzzetbegoviç’in. Askerlere daha samimi daha sohbet havasında bir konuşma yapmıştır. Kitabın o kısmında Aliya bu savaş karşısında inanılmayacak derecede gösterdikleri direnişin herkes için bir şok etkisi yarattığını; bu operasyonun iki-üç haftalık olarak planlandığını ve şuan direnişlerinin ise yirminci ayını yaşadıklarını anlatmıştır. Bu savaşın birçok küçük insandan büyüklükler ortaya çıkardığı bunun tam tersi de mümkün olmuştur. Askerlerin iyi bakılmasını size emanet edilen çocuğun, birinin bütün varlığı olabileceğini belirtmiştir. Aliyaİzzetbegoviç, parti içinde tabi ki tartışmaların olduğu fakat bunların geçtiğini vurgulamıştır. Dünyadaki bütün partilerin bütün sorunları: dürüst ancak az yetenekli ve çok yetenekli fakat dürüst olmayan. İşte İzzetbegoviç diyor ki: “ eğer bunlardan birini seçmek zorunda kalırsınız tercihiniz daima dürüstten yana olsun. Evet, parti işleri karışık durumlardır yetenek ister ancak dürüstlük tüm hepsinden daha önemlidir. Çalışma arkadaşlarıyla insan tartışma yaşayabilir bu garip bir şekilde insanın eşiyle yaptığı kavgalarla benzeşir. Tartışırsın fakat geçer yine devam edersin sevmeye. İşte, eğer insan dürüstse devam edilebilir. İzzetbegoviçKaraciç’İn düşüncelerini eleştirmiştir. Karaciç verdiği bir demeçte tuzlayı almak istemediğini söylemiştir ama her ne kadar öyle bir şey söylese de fırsatını bulduğu ilk an her şeye sahip olmak isteyecektir. Aliya bunu tilki üzüm hikayesine benzetir. Tilki üzüme ulaşmaya çalışır ancak üzüm çok uzaktadır. Daha sonra tilki “ neyse zaten olmamıştır, ekşidir.” der ve vazgeçmiş gibi görünür. Subayların Allah’a küfretmelerinin yanlış olduğunu ve bunu hiç kimsenin yamaması gerekir. Aliya, çocuklar ile aydınların düşünmelerini kıyaslarken çoğu zaman çocuklarınkini daha doğru bulduğunu söylemiştir. Neden? Yani çocuklar Bosna ve ona ait oldukları halk söz konusu olunca açıktırlar. Çocuklar için bu kavramlar açıktır ve kafalarında herhangi bir kargaşa yoktur. Buna karşın ben tarafsızım, savaş beni ilgilendirmez, ben bunun üstündeyim” diyen bazı aydınlar çocuklar öldürülürken de tarafsızdır, kadınlara tecavüz edilirken de… Asla pes etmeyen Bosna halkı Aliyaİzzetbegoviç önderliğinde uzun mücadeleler sonucunda Dayton
antlaşmasını imzalayarak bu amansız savaşa son verilmiştir. Dayton antlaşmasıyla hemen ertesi gün silah ambargosunun kaldırıldığı görülmüştür. Saraybosna bölgesini oluşturan dokuz belediye topraklarında 1991 senesinde yapılan nüfus sayımına göre yüz kırk beş bin Sırp olmak üzere toplam beşyüz on bin altı yüz dört kişi yaşıyordu. Yarısı evlerini terk etmek zorunda kadılar yarısı hunharca katledildiler… Yazarın Yöntemi Ve Kavramları Açıklaması: Aliyaİzzetbegoviç, hitabet yönü kuvvetlidir ve oldukça akıcı bir dile sahiptir. Köle Olmayacağız adlı eseri konuşma, hitabet tarzında olduğu için dilinin akıcı; açık ve tabi ki anlaşılır olması gerekiyor. Aliyaİzzetbegoviç, konuşma esnasında verdiği örnekler hem akılda kalıcı hem de konuyu daha anlaşılır kılması açısından da çok verimli bir anlatma tarzına sahiptir. Aliyaİzzetbegoviç, döneminde yaptığı işte en iyisi olmak gibi bir özelliğe sahiptir diyebilirim. Onun birçok ünvanı vardır ancak ‘bilge kral’ ona en uygun olanıdır. Yazdıklarının, konuşmalarının anlaşılmayacak hiçbir tarafı yoktur. Sonuç: Aliyaİzzetbegoviç, Bosna-Hersek için inanılmaz başarılara imza atmış müthiş bir devlet adamıdır. O iktidara gelmeden önce de Bosna-Hersek birkaç kez daha işgale uğramıştır fakat hep sessizce yenilgiyi kabul etmişlerdir. Direniş kelimesi sanki Aliyaİzzetbegoviç başa geçtikten sonra gerçek anlamını bulmuştur. Öyle ki Bosna’nın yirmi gün içerisinde yenilgiye uğrayacağı, yapılan operasyonun iki-üç haftalık süreceği tahmin ediliyorken; Aliya sayesinde uzun bir mücadele dönemine girilmesini sağlamıştır. Birçok insan yaşamını kaybetmiş, birçok insan yaşadığı şehirden ayrılmak zorunda bırakılıp sürgün edilmiş; aslında bu cümleleri yazarken bile bu yaşanılan acının yanında ne kadar basit olduğunu farkına varıyor insan. Çünkü yaşanılan yani Bosna’da yaşanılan her neyse o normal bir şey değildir. Ne savaş normal bir savaştır ne de yapılan işgaller normal bir işgaldir. Toplama kamplarının varlığı, insan ölülerinin kamyonlarla getirilmesi, kadınların tecavüze uğramaları, çocukların zalimce katledilmeleri vs. bunların hiçbiri zaten normal kabul edilemez ancak yaşanılan bu savaşta onlara sundukları barış bile adaletsizcedir. İnsanlara hem zalimce bir saldırı söz konusudur hem de kendilerini savunma koruma hakları bile ellerinden alınmıştır. Saldırganda müthiş bir silahlanma durumu söz konusuyken saldırılanda üstüne bir de silah ambargosu uygulanmıştır. Son olarak Aliyaİzzetbegoviç tüm bu zalimce, haksızca, acımasızca yapılan saldırılar karşısında umudunu hiçbir zaman kaybetmemiştir ve askerlere, sivil halka daima umutlarını asla kaybetmemelerini, direniş göstermekten bir an bile vazgeçmemelerini ve boğun
eğmemelerini vurgulamıştır. Tabi ki zaman zaman da olsa bazı kesimler tarafından eleştiriye de maruz kalan Aliya yine de sebatlılığından en ufak bir şey eksiltmemiştir. Daima kararlı ve istikrarlı şekilde ülkesini bu korkunç savaştan bağımsızlıklarını ilan ederek Dayton antlaşması kurtarmayı başarmıştır.