T.C. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
SOSYOLOJİ SEMİNERİ II KİTAP SUNUMU
KİTABIN ADI – YAZARI YASA KOYUCULAR VE YORUMCULAR ZYGMUNT BAUMAN
HAZIRLAYAN : DUYGU TAN 100110051
DANIŞMAN: Öğr. Gör. OSMAN METİN Afyonkarahisar Bahar 2013
KİTABIN KÜNYESİ: Kitabın Adı: Yasa Koyucular ve Yorumcular Yazar: Zygmunt Bauman Yayınevi: Metis Yayınları Yılı: 1996 Şehir: İstanbul Sayfa: 236
Çeviren: Kemal Atalay
ZYGMUNT BAUMAN
Son yıllarda toplumsal kuramda postmodern teori büyük yer işgal etmektedir. Postmodernizm batı düşüncesindeki büyük anlatıların modernlikle birlikte geride kaldığı ve artık eski geçerliliğini sürdüremeyeceği temel argümanı ile entelektüel sahada boy vermeye başladı. Postmodern kuram,modernliğin adeta kutsal bir dogma olarak kabul ettiği bütünlük tekillik ve evrensellik düşüncesini temelden parçalayan bir yapı içinde gelişim gösterdi. Postmodern kurama en çok katkı sağlamış isim şüphesiz Zygmunt Bauman’ dır. Postmodern teorinin oluşturulmasında Polanya asıllı yahudi sosyolog Zygmunt Bauman’ın katkıları çok önemlidir. Zygmunt Bauman Polonya’nın Poznaz kentinde doğmuştur. Zygmunt Bauman yoksul bir Yahudi ailesinin bir bireyi olarak batı Polonya’nın Poznan kentinde doğar. Ailesi sadece yoksulluktan muzdarip değildir, aynı zamanda Antisemitizm’den de acı çekmektedirler. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde ailesi Sovyetler Birliği’ne göç eder. Dört yıl sonra da genç Bauman on sekiz yaşında Rusya’daki Polonya Ordusuna katılır. 1945 yılına kadar Polonya Ordusundaki görevlerini sürdürür. Bu yıllarda tabii ki komünisttir. Onun komünist olmasında neredeyse tüm Avrupa’yı saran anti-semitizm dalgasının katkısının önemli olduğu görülür. Ancak komünist parti içinde olup bitenlerden de tümüyle memnun değildir Bauman. Polonya Ordusunda görevli iken 1950’li yıllarda daha sonraki kariyerini kuracağı sosyal bilimlere ilişkin lisans öğrenimini tamamlar. Bir süre sonra da anti-semitik dalga onu Polonya Ordusu içinde de yakalayarak Ordu’dan uzaklaştırılmasını sağlayacaktır. Bundan sonra Bauman’ın ikinci kariyeri olarak ifade edebileceğimiz dönemi başlar. Yardımcı okutman olarak Varşova Üniversitesi Felsefe ve Sosyal Bilimler Fakültesinde göreve başlar. Burada görevli iken bir çok kitabı Lehçe’de yayımlanır. 1967 Mısır’la İsrail arasında yaşanan Altı Gün Savaşları anti- Siyonist dalganın Polonya’da tekrar güçlenmesini sağlar . Bu günlerde Parti ülkede yaşayan Yahudileri yabancı güçlere casusluk yapmakla suçlayacak ve bir çok Yahudi çalıştıkları işlerden ya atılacak ya da istifaya zorlanacaktır. Bunlar arasında Bauman da bulunmaktadır, beş profesör arkadaşı ile Varşova üniversitesindeki görevlerine son verilir. Bundan sonra Bauman sürekli olarak yabancı bir hayat sürmeye mahkumdur. Ülkem diyebileceği bir yer arayışı içinde oradan oraya savrularak yaşmak durumundadır. Artık onun üçüncü kariyeri olarak ifade edilebilecek dönemi başlamaktadır. 1968’de ailesiyle birlikte İsrail’e göç ederse de İsrail günleri de çok sürmez. Kanada, ABD ve Avustralya gibi göçmen ülkelerinde bir süre bulunduktan sonra 1
nihayetinde İngiltere’de demir atar. Burada Leeds Üniversitesinde sosyoloji profesörü olarak çalışmaya başlar. 1971 yılında başlayan Leeds günlerinde Bauman sosyoloji dünyasında geniş yankıları olan beş kitap yayınlar. Aynı kararlılıkla yayınlarını sürdüren Bauman 1980’li yıllarda da önemli çalışmalara imza atmayı sürdürür. Bu kitaplarından özelikle Modernite ve Holocaust ( 1989) Amalfi Sosyoloji ve Sosyal Teori
ödülünü kazanır. 1990’da Leeds
Üniversitesindeki profesörlük kadrosundan emekli olur. 1998 yılında da Adorno ödülüne layık görülür. Bauman’ın öz yaşam öyküsüne bu kısa bakış bile onun eserlerinde nasıl bir yol izleyeceğini bizlere sezdirmektedir. Bauman her Yahudi gibi hayatı boyunca bir arayış içinde olmuş, kendine ait bir vatan ve toprak ideali içinde kavrulan Yahudi bilincinin diasporadaki sürgününe tanık olmuş bir kişidir. Bu sebeple kitaplarında bu bilinci yansıtacak konular bıkmadan usanmadan yinelenerek bu ebedi sürgün yaşamının nasıl aşılabileceğine dair arayışlar vardır. Yabancılık olgusunu eserlerinde sıklıkla vurgulaması da bundandır. Yine Bauman’a yaygın şöhretini kazandıran Holocaust süreçlerini açıklama fırsatını veren- daha doğrusu bir misyon olarak ortaya çıkan - temel motive edici gücün de diaspora’da yaşamaya mahkum bir bilincin arayışları olduğu görülecektir. Onu modernlikle bağlarını koparan süreçte de hayat hikayesinden izler bulmak olasıdır. Komünizmle başlayan ve daha sonra Batı’ya geçerek süren macerasında modernliğifarklı tezahürlerini yakinen yaşama fırsatı bulan Bauman, bu süreçlerin hiç birinde kendini evinde hissedemeyecektir. Modernlik,
kitle
kıyımlarına uğratılan bir ulusun yok edilmesinin meşru gerekçesini sunarken çareyi postmodernlikte bulduğu izlenimine kapılmıştır. Bauman’ın sosyolojisinde geliştirilen modernlik eleştirisi daha çok Yahudi Sorunu üzerinden yürütülmektedir. Kendisinin Yahudi bir kökenden geliyor olması çalışmalarının ana eksenini Yahudi sorununa odaklamasında etkili olmuş ve onu bu soruna geniş çaplı bir çözüm arayışı içinde olmaya zorlamıştır. Bunun için de bir biçimde modernlikle hesaplaşmak gerekmektedir. Bu süreç içinde yaşanan bir dizi gelişme bunun zeminini çoktan hazırlamıştı. Modern, aydınlanmış ve uygar Avrupa’nın “barbar ulusları uygarlaştırma” misyonu altında yürüttüğü proje daha yirminci yüzyılın başlarında inanırlığını büsbütün yitirdiği kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Batılıların uzun bir süredir ellerinde tuttukları kolonilerde başlayan bağımsızlık hareketleri Avrupalıların bu ülkelerde uyguladıkları vahşet ve gaddarlıkların tüm açıklığı ile ortaya çıkmasına imkan verdi. Ancak tüm bunların ötesinde Batılı kendini beğenmişliğe ve kendi değerlerinin evrensel ve mutlak gerçeklermiş gibi takdim edilmesi sürecine öldürücü darbe II. Dünya Savaşı sürecinde yaşanan olaylarla vurulmuştur. Altı
2
milyona yakın Yahudi , Komünist, Çingene, sakat, homoseksüel uygulanan Nazi katliamları ile yok edildiler. Bauman’ın modernlik eleştirisi modernliğin aydınlanmanın getirmiş olduğu ilerlemeci dünya görüşünün bir çıkmaza ulaştığı noktasında yoğunlaşmaktaydı. Onun çözümlemesine konu olan kitle kıyımlarının bir sonucuydu. Modernliği doğuran aydınlamada mutlakiyetçi, deterministik, katı ve hoşgörüsüz bir nitelik taşımaktadır. Zygmunt Bauman’ın bir çoğu türkçeye de çevrilmiş olan eserlerini şöyle sıralayabiliriz: Yasa koyucular ve yorumcular, modernite ve holocaust, postmodern etik , sosyolojik düşünmek, özgürlük, 1997), Postmodern Etik, ( 1998), Sosyolojik Düşünmek, Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Küreselleşme , Siyaset Arayışı , Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları,Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, Parçalanmış Hayat – Postmodern Ahlak Denemeleri, Modernlik ve Müphemlik, Bireyselleşmiş Toplum. (http://www.belgeler.com/blg/2s3y/zygmunt-bauman)Mustafa Kemal Şan Zygmunt Bauman Modernlik ile Postmodernlik Arasında Bir Sosyolog.
ENTELLEKTÜELLER:MODERN YASA KOYUCULARDAN POSTMODERN YORUMCULARA Modern entellektüelin nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyorsak, Avrupa’nın özellikle Fransa’nın tarihini çok iyi bilmemiz gerekmektedir. 20.yy’nın ilk yıllarında ortaya çıkan entelektüel kavramı, toplumun zihni yapısını etkileyip politik liderlerin davranışlarına biçim vermeyi dolayısı ile siyasi sürece doğrudan müdahale edecek romancı, şair, gazeteci, yazarlarıve bilim adamlarını kapsıyordu. Bu iş onlara göre bir hak ve görevdi. Entellektüelller kategorisi betimsel bir kategoridir. Entellektüeller gösterilen alanın nesnel sınırını çizmediği gibi geçmişten gelen sınırlarıda kabul etmez. Heryerde herzaman entellektüeller bir hizmet için biraraya gelmenin ve kendi kendini görevlendirmenin birleşik etkisi ile oluşurlar. Entelektüel olmanın anlamı, kişinin kendi mesleği ya da sanat türü ile lgili kısmi uğraşının üzerine çıkması ve içinde yaşadığı zamanın hakikat, yargı ve beğeni gibi küresel 3
konularla ilgilenmesi demektir. Entelektüel olanlarla olmayanlar arasındaki ayrım belli bir faaliyete katılıp katılmama kararı ile doğru orantılıdır. Batı avrupa sözcük dağarcığına girdiğinde entellektüel kavramı anlamını aydınlanma çağının kollektif belleğinden alıyordu. Modernitenin en belirgin vasfı olan iktidar bilgi sendromu bu dönemde belirginlik kazanmıştır. Bu sendrom, modern çağın başında meydana gelen iki yeni gelişmenin ortak ürünüydü. İlk olarak toplumsal sistemi biçimlendirip yönetecek bir devletin ortaya çıkması ve ikinci olarak hem böyle bir modeli oluşturacak ve kullanımının gerektirtiği uygulamaları içeren bir söylemin kurulması. Bu kitap şu varsayımı araştırmaktadır. Bu iki gelişmenin birleşmesi modernite adını alacak deneyimi yaratmiştır. Kitabın araştırdığı diğer diğer varsayımda devlet söylemi ile entelektüel söylem arasında daha sonra oluşan kopmanın her iki alanın geçirdiği iç dönüşümleri ile birlikte, bugün belirli bir dünya görüşü ve onunla bağlantılı olarak postmoderniteye yol açtığıdır. Dünyaya ilişkin modern görüş, düzenli bir bütünlükten sözeder. Tipik postmodern dünya görüşü ise sınırsız sayıda üretilen düzen modelinden söz eder. Birçok düzen modelinden herbiri yalnızca onu geçerli kılan pratikler çerçevesinde anlamlıdır. Modern bakış açısına göre bilginin göreceliliği mücadele edilerek alt edilebilecek bir sorun idiyse de ; postmodern bakış açısına göre bilginin göreceliliği dünyanın sürüp giden bir özelliğidir. Entelllektüellerin çok sayıda tanımı vardır.Bu tanımlamaları yapanlar yine entellektüellerin kendisidir. Ve önerdikleri tanımlar kendi kimliklerinii sınırlarini çizmeye yönelik bir girişimdir entellektüeller kendierini toplumun geri kalanından ayırırken, daha sonra bu ayrılıklarınıkendilerini toplumun geri kalanından ayıracak bölücülüğü amaçlar.
4
PAUL RADİN YA DA ENTELLEKTÜELLERİN ETİYOLOJİSİ Amerikalı antropolog Paul Radin kültürlerarası yorumbilgisi araştırması entellektüelin kendini açığa çıkarma özelliğinin en iyi örneğini oluşturur.Radin ilkel toplumlar üzerinde yaptığı araştırmada rahip din adamları ve din dışı kimseler olmak üzere iki mizacın varlığından söz eder. Küçük grubu oluşturan dindar kimseler büyük grubu oluşturan din dışı kimselerin arasında anlam kazanmıştır ve büyük gruba oranla varlığını başka şeylere borçludur. Bu karmaşık ilişkinin iki yönü arasındaki bu etkileşim Radin’in betimlemesinde açıkça kendisini gösterir. İlkel insanın en büyük korkusu yaşam mücadelesindeki belirsizlikler ve güvensizlik duygusu olmuştur. Büyücülerin, rahiplerin, bilim adamlarının rollerini şekillendiren ana malzeme insanların kendilerini güvende hissetmeleri konusundaki endişeleri belirlemiştir. Dini biçimlendirenler ve bunu daha sonrakitemsilcileri güvensizlik duyularına yatırım yapmada kullandıkalrı özgül yöntem bilgili olmalarıdır. Bu bilgi edinme sürecinde dini biçimlendirenler insanların eski korkularını yatıştırırken yeni korkular yaratmiştır. Dindışıinsanların yaşam dünyasına daha çok korku üreten belirsizlikler sokuldu ve bu durum bilgi sahiplerinin gücünü giderek arttırıyordu. Dini biçimlendirenler ile sıradan insanlar arasındaki ayrım sonucu, yapanlar düşünenlere bağımlı hale gelmiştir. Sıradan insanlar yaşam uğraşlarını dini biçimlendirenlerin yardımı olmaksızın yürütemez hale gelmişlerdir. İlkel Din, Radin’in kendi kendine kurulmuş sağlam bir biçimde kurumsallaşmış dinsel veya din dışı ilkel ya da modern düşünürler mitolojisini kurmak için gösterdiği yoğun çabanın ürünüdür. Rodin’in araştırmaları sonucu ilkelliğin, entellektüellerin kendilerini kurmasının bir yan ürünü olarak oluştuğu anlaşılmıştır.. Kavram onun dışında kalanların kendileri ile igili imgelerini temel olarak oluşturmuş dünyanın geri kalanını göstermek üzere kurulmuştur. Her türlü egemenlik ve üstünlük iddiası dolaylı olarakda olsa entellektüellerin kendi iktidar iddialarını temellendiren etmenlere uymak zorundadır. Bauman bu bölümde entelektüel kategorisinin tanım eksikliğinden söz eder. İkinci olarak radikal bir tutumla hangi bireylerin ya da grupların entellektüel kategorisinin birer 5
parçasısını oluşturduğunu, hangilerinin kıl payı kaçırdığını, entellektüellerin kollektif bir tanımını oluşturmak
gibi konulardan kaçınılmıştır. Kaçınmayı reddettiğimiz tartışmanın
ardında yatan şey siyasal mücadelelerin değişen görünümlerini kuramsal olarak kestirebilme umududur. ARKETİP VE ÜTOPYA Modern entellektüelin nasıl doğduğunu anlamak için Avrupa’nın özellikle Fransa’nın tarihini iyi bilmemiz gerekiyor. Çünkü modernite dediğimiz uzun vadedeki dönüşüm süreci bütün düşünsel referans noktalarını Fransız tarihinden almıştır.. Bauman Yasa Koyucular ve Yorumcular kitabının 2. ve 3. Bölümünde Fransız tarihine ışık tutmaktadır. Bu bölümdede de erken modern entellektüeli anlamamız için Les Philosophes in özelliklerini yakından incelemiştir. Bauman’a göre bu grup modern entellektüellerin öncülerindendir, bu bağlamda modern dönemin konusununda ta kendisini oluşturur. Bauman’a göre Les Philopes bir ütopyayı ortaya atar. Bu grup değişik mesleklerden birçok insanı bünyesinde barındırır. Bunu oluşturan faklı ilgi alanlarına sahip kişileri biraraya getiren şey dönüşmekte ve değişmekte olan toplum yapısını anlama çabasıdır. Bu dönüşme yol açan şeyleri anlamak ve açıklamak pratik çözümlemelerde bulunmak temel amaçlarıydı. Bauman bu grubu önemli kılan şeyin daha çok pratik yönleri oldugunu vurgular. Bauman’ın analizine göre Les Philosophes ile evrensel yasakoyucu entelektüel arasındaki tanımsal bağ özellikle aktif ütopya kavramı ile anlaşılabilirdir.Bauman’ın burada açmaya çalıştığı nokta bu grup ile bir ütopyanın geliştiği ve bu ütopyanın bir görev etiği biçiminde aktifleştirilerek modern yasa koyucu entellektüelinde rol ve sorumluluğunu oluşturduğunu göstermesidir. Bauman bu grubu fikirler topluluğu olarak değil, bir yaşam tarzı bir yaşam ideolojisi olarak görmüştür. Bu tarihsel kabul ise 18.yy Fransa’sasının tarihsel koşullarıdır. Bauman modern yasa koyucu entellektüelin oluşumunu tarihsel nedenlerini ortaya koyarken , özellikle yönetim biçimindeki dönüşümlere dikkat çekmektedir. Buna göre artık 18.yy itibari ile birlikte toprak mülkiyetinin hakları ile idari görevler arasında bağlantı kuran feodal ilke etkisini kaybetmiştir. Siyasal erk toprak sahiplerinin elinden çıkmış , aristokrasi siyasal
sınıf olarak etkisini yitirmiştir. Boşalan bu yönetim koltuğuna mutlak monarşi
geçmiştir. Siyasal ve ekonomik anlamda yaşanan bu dönüşüm bireyleri yurttaş konumuna yükseltmiştir. Feodal toplumun insanı artık sosyolojik olarak insana dönümeye başlamıştır.
6
Artık toprak sahibi soylulardan çıkarak , merkezde toplanmıştır. Böylece modern devletin ilk örnekleri ortaya çıkmıştır. Degişen bu devlet sisteminde devletin görevleri ve sorumlulukları artmıştır. Devletin asıl amacı geleneksel yerel farklılıkları ezip ülkeyi bağlayıcı evrensel karalar almaktır. Bauman iktidarın tanrısal gücüne dikket çeker. Toplumu sömürgeleştirmeye çalışan devlet adamı bunu yaparken bilginin iktidarını kullanacaktı. Fakat bu bilgiyi kullanacak , geleceği önemsecek , kamusalı ön planda tutan bilgili bir sınıfa ihtiyaç vardır. Modern devletin büyüyen toplum yapısı ile artık varolan cemaat yapısı bozulmuş ve dolayısı ile cemaat tipi toplum yapılanması ortadan kalkmıştır. Bu yeni dönemde birebir cemaatyerini tolumsal denetimde göz tekniğinikullanmaya başlamıştır. Modern dönemin belirtileri ortaya çıktıkça varolan cemaatçi yapı parçalanmaya başlamış dolayısı ile düzen ve istikrar bozulmuştur. Bauman bu dönüşümün modern öncesine dayandığı geleneksel değerini yitirmiş olanın kendisini pratik düzeyde revize ettiğini belirtir. Modern çağı öncesi insanının küçük ve istikrarlı dolayısı ile sıkı sıkya denetlenen dünyası 16. yy da büyük bir baskı altına girmiş ve 17. yy da geri döndürülmesi olanaksız bir biçimde parçalanmıştır. 17.yy da ani bir nüfus patlaması bir yana toprak mülkiyetinin yeniden düzenlenmesini ve tarım teknolojisinin verimliliğindeki bununla bağlantılı artış geleneksel köy cemaatlerinin yeni nüfusa iş ve yiyecek sağlamasını engelledi. Böylece artan nüfus yurtsuz hale geldi. Bu değişimin 2 Sonucu vardı ve o dönem insanlarınca toplumsal düzenin çökmesi biçiminde yaşanmıştır. İlki efendisiz insanların mevcut toplumsal denetim yöntemlerinin yada düzenlemelerinin erişemediği bir yerde durdukları için toplumsal düzen açısından bir tehlike unsurudur. İkincisi ise aylaklarında bu efendisiz kesime dahil olmasıdır. Efendisiz aylaklar toplum yaşamında korku saçıyorlardı. Cemaat yapısının bu kesimin yarttığı sorunlarla başedecek gücü yoktu, aylakların yarttığı sorunların çözecek güç olarak devlet faili doğdu. Aylaklar köylerinin ve kentlerinin oluşturduğu ağ açısından fazlalık kişilerdi. Yerel otoritenin artan sayıdaki işsizlikle başa çıkacak ne araçları ne de becerileri vardı. Doğdukları köylerden kovulan aylaklar kentlere akın ettiler. Ysasa koyucular , görünmez halde olan aylakları gözetlenebilir hale getirerek kontrol altında tutmayı amaçladılar. Bu durum izleyenler ve izlenenler olarak iki grubu oluşturdu.
7
Denetleme konusunda bir uzmana gerek duyuldu ve bu yeni toplumsal rol modern çağın doğuşu ile bağlantılı toplumsal iktidarın önemli ölçüde yeniden düzenlenmesinin bir sonucudur. İktidar bilgiye gereksinim duyar , bilgi iktidara meşruluk ve etkililik kazandırır. Avrupa’da böyle oluşmaya başlayan modernite bilgili kesimin ön plana çıktığını görüyoruz.
BAHÇIVANLARA DÖNÜŞEN AVLAK BEKÇİLERİ Bauman modern dönemi açıklarken bahçe metaforunu sıkça kullanır. Bauman doğayı hedefsiz ve anlamsız bir şey olarak görmektedir. Bauman’ın doğaya olan bakışı gibi modern entellektüellerde toplumu amaçtan yoksun pasif bir nesne olarak görmektedirler. Bahçe bahçıvan tarafından yani işin uzmanı tarafından kesilir, biçilir, biçim verilir birşeydir. Bauman toplumuda bu doğanın insanileştirilmesine bağlar. Bütün bu modern döneme karşılk gelen bahçe bahçıvanın eylemleri sonucu üretilir. Bu bahçıvan toplumda varolan düzensizlik ve pürüzleri ortadan kaldıracak kişilerdir. Bahçede düzeni bozacak yabani otları yok etmek temel amaçtır. Modern yasa koyucularında tam olarak bunu yaptığını görüyoruz. Yasa koyucular toplumun çıkarlarını aklın kamusal alanını kullanarak gözeterek topluma iyiyi vekötüyügöstermeyi amaçlamıslardır. Modern yasa koyuculara göre toplum asla kendi haline bırakılamaz, entellektüellere göre sıradan insanlar kendi hallerine bırakıldıkları zaman kendileri için neyin iyi neyin kötü olduğunun ayrımına varacak potansiyel ve yetenekten yoksundurlar. Modern iktidar ve onun taşıyıcaları olan modern yasa koyucu entellektüeller bu anlamda toplumda sürekli bir olumsuzluk görürler, onlara göre toplum sürekli biçimlendirilmeli , dönüştürülmeli ve törpülenmelidir. Modernliğin ortaya çıkışı vahşi kültürlerin bahçe kültürlerine dönüşmesi süreciydi. Vahşi kültürden bahçe kültürüne geçiş yalnızca bir toprak parçasında gerçekleştirilen bir işlem değildir, aynı zamanda ve belki sonuçları açısından daha önemli olarak bu geçiş daha önce varolmayan becerileri gerektiren ve yeni bir rolün ortaya çıkması anlamına geliyordu. Moderniteyi yaratan iktidar bahçıvan modeli üzerine kuruludur. Modernlık öncesi yönetici sınıf bu anlamda avlak bekçisiydi. Bauman bu kültürün ortaya çıkışını şöyle ifade etmektedir. Modernizm geleneksel alanda varolan eşitsizlikleri giderek tüm alanlara ışık tutmuştur.böyle bir kültür toplumun kaosunu engelleyip belirsizlikleri yok eder. Bauman’n ifadelerinde modern kültürde aklın yani rasyonelliğin ön plana çıkarttığını, bahçe kültürünü rasyonalite üzerine kurduğunu 8
görürüz. Bunlara göre modern dünyada , düzen ve istikrarı bozan hiçbir unsur olmamalıdır. Bauman bunun arka planında ölümsüzlüğe ulaşma isteğinin olduğunun altını çizer. Bauman insan soyunun ancak böyle bir ortamda kendini güvende hissedecek ve ancak böyle bir ortamda yaşamını devam ettirebilecektir. Bu dönemde topluma bakış şu şekildedir: toplum asla kendi başına bırakılamaz, onu yönlendirecek biri olamadan kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunun idrakına varamaz. Toplumsal olan herşey modern versiyonunda, bütünü ile bir kurgudur, bir inşadır.Gayet yapay ve yüzeysel birşeydir ve en önemlisi insan üretimi, denetim tutkusunun bir sonucudur.Bu kadar net, güvenli,istikrarlı ve düzenli bir yaşam biçiminin ısrarla bütün olumsuzluklara ve bütün mağlubiyetlere rağmen kurumsallaştırılmaya çalışılmasının arkasındaki
temel neden insanın ancak böyle bir ortamda ölümü
unutabileceğinin varsayılmasıdır. İşte Bauman
tam bu noktada kültürün ortaya çıktığını dile getirir. Kültür tabiki
modern versiyonunda insanı doğa karşısındaki yeteneksizliğini ve başarısızlığını ortadan kaldırmak için uygulanan bütün yapıp etmeleri kapsamaktadır. Modern kültürün en önemli yönü bu yeteneksizliği ortadan kaldıran, artık yeteneksizlik diye bir kategorinin olmadığı, gizli hiçbirşeyin kalmadığı, herşeyin aydınlatıldığı bir yaşam alanı kurmaya çalışarak kaosu ortadan kaldırmaktadır. Kültür bütünüyle rasyonel bir etkinliktir. Bu döneme baktığımızda 18.yy kadar kültür kavramı üzerinde hiç durulmamış dolayısıyla insanlar arasında var olan farklılıklar göz ardı edilmiştir. Kültürün keşfine neden olan şeyse vahşi kültürden bahçeci kültüre geçiştir. Kültürle beraber gelen uygarlaştırma kavramı insana ancak eğitim yoluyla verilebilecektir.Bu da bilginin yönettiği bir toplumu gözler önüne serer. İlk bakışta kültür toplumu yönetme ve toplumsal alanı yeniden üretme amacındaydı. Daha sonra bunun ortaya çıkışı yeni bir kesinliği ortaya atmıştır. Kuşkucu çağın göreceliliği sona ermeye başlamıştır. Bu kesinlik kiliseye bağlı kesinliğin yerini almıştır. Artık insan davranışları insan müdahale etmesi ile biçimlenmeye başlamıştır. Oluşan bu yeni kesinlik bilgi ve iktidara dayanmaktadır. Kültür fikri içinde kavranacak olan süreçler batı avrupa toplumuyla sınırlıydı. Uzun süre çiftlikle ilişkilendirilerek düşünülen bir kavram olan kültür, toplumsal yeniden üretimin yeni mekanızmaları için asal eğretileme olarak işlev görmeye çok uygundur. Kültür 18.yy kadar toprağa ekmek, tohum seçmek, tohum ekmek gibi anlamlara geliyordu.Tıpkı bağımsız bir tarlayı yabani otların sardığı ve böyle bir tarlanın toprak sahibine çok az şey verebileceği 9
gibi insan yaşamı ve davranışı kabul edilemez ve toplumsal düzeni zararlı şekillere bürümesin diye biçimlendirilmesi gereken bir şey olarak değerlendiriliyordu.
POSTMODERNİZMİN DOĞUŞU Avrupalı aydın yaşam tarzı ile ayırt edilen grup kendi cahil yada batıl itikatlı çalışan sınıflarıyla yada köylüleriyle karşılaştırıldığında üstün olarak görülüyordu.Eğitimli yada eğitimsiz avrupalılar çoktan farklı ve ulaşılmaz bir ırk konumunu almıştı. Eğitimli seçkin, özgüveni ilerlemeye olan inancından almaktan çok ilerleme fikrini kendi üstünlüğü konusundaki parlak deneyiminden yola çıkarak oluşturmuştur. Avrupalı seçkin bahçıvan rolünü
üstlenmiş
ve
insan
doğasının
esnekliğini,
onun
toplumca
biçimlendirilip
geliştirilebileceği fikri bu dönemde türemiştir. Modernite kendi bakış açısından bilinen yada tahmin edilen öteki tüm biçimleri geride kalmış aşamalar, yan ürünler olarak görüyordu. Modern çağ kendisini herşeyin ötesinde aklın ve rasyonelliğin kralı olarak tanımlıyordu. Modernliğin nimetleri yanısıra ağır bir bedeli de vardı. Psikotik ve nevrotik rahatsızlıklarla sonuçlanan bu süreç, bireyi toplumla çatışma içine sokmuştur. Son yıllarda modernite sürecinin başlangıcı olduğu kadar sonuda olan bir tarihsel kesit olduğu görüşünü ortaya atan postmodernite doğmuştur. Postmodernist söylem modernlik fikrinde içerilen, batı toplumunun kendi kendisine atfettiği niteliklerin bugün geçerli olmadığını, belki dünde geçerli olmadığını ima etmeye çalışmaktadır.Başlangıçta yanlızca sanatların tarihi ile sınırlı olan postmodernizim kavramı daha sonraları alanını genişletmeye başlamıştır. Postmodernist perspektiften bakıldığında modernite herşeyden çok kesinliğin çağı olarak görülmektedir. Bunun nedeni postmodern çağda yaşanan özgüven eksikliğidir. Modern çağ felsefecilerinin batı akılcılığı, mantığı, estetiği gibi anlayışları postmodern çağda sona ermiştir. Postmodern çağda kendisiyle yarış halindeki sınırsız sayıda yaşam biçiminin var olduğu bir yaşam anlayışı vardır. Var olan iktidar çökmüş yerine iktidarı yeniden üretecek bir sistem gelmiştir. İktidarı üretecek kişiler artık uzman kişiler değildir. Artık eğitim görmüş uzmanların yerini bürokratik kesim almıştır. 10
Modernizmin ürettiği herşey postmodern çağın problemlerine çözüm olamamıştır. Artık modernite gerçekleşememiş bir proje ve dönem ortası raporu sayılabilirdir. Değişen toplumsal koşullarda artık yasa kuyucunun yerini yorumcular almıştır.Modernliğin kesin tavrına karşı, postmodern dönemde görece kavramı merkeze alınmıştır. Posmodernite çoğulculuğa kendi içersinde yer vermiştir. Çoğulculuk uzlaştırmayı gerektirmeyen karşılaştırılabilir ve rekabet halindeki konumların bir arada var olması demektir. Çoğulculuk farklı insanlarla farklı grupların birbirlerine indirgenemeyecek çok farklı dünyalarda yaşamaları demektir. İki dönemin sanat anlayışlarını karşılatırdığımızda, postmodern sanatta kategori anlamında belli bir üslubun olmadığını görürüz. Modern sanat bilimseldir, teknolojik geleceğe, ilerlemeye nesnel hakikate olan inanç üzerine kurulmuştur. Postmodern sanat ise bilimsel akıl ve mantık iddiasında değil mevcudiyete öznel deneyime davranışa inanmanın ya da anlamanın gerekli olmadığı tuhaf bir iyileştirici açığa çıkarmaya dayanıyordu. Bir zamanlar aydınlar insanlığa sunacakları çok önemli birşeylerin olacağına inanıyorlardı ve kültür onlar için bozucu hertür tehlikeye savuşturulabilecek tek şans olarak görülüyordu. Fakat yavaş yavaş kültür sonrası bir dönem yaşanmaya ve batı kültürünün aşikar olarak yok olmaya başladığı bir döneme girildi. Moderrniteyi daha çok üretim ve çalıma ideoljisi oluştururken, postmoderniteyi daha çok tüketim ideolojisi oluşturmaktadır. Postmodernite ile birlikte doğan, kitle kültürü olarak adlandırılan şey yasakoyucunun
gücünün
yitirilmesine neden olmuştur. Çünkü tüketici
kültüür bağlamında yasa koyucu entellektüele yer bırakılmamıştır artık pazarda tek bir iktidar merkezi yoktur. Kitle kültürü modernitede önemli bir yer olan seçkinlerin değerini azaltan bir kavramdır.Bununla birlikte artık çeşitli beğeni sistemleri ve tüketici tercihleri ön plana çıkmıştır. Böylece postmodern kültür kuramının doruk noktası olmuştur. Tüketici kültürü ile bastırmanın yerini baştan çıkarma, zorlamanın yerini halkla ilişkiler, otoritenin yerini ise yeni gereksinimler yaratmak geçmiştir Paul Radin’in ilkel toplumlar üzerinde yaptığı çalışmada sıradan ınsanların yaşamlarına sokulan belirsizlikten beslenen dindar kesim gibi, modern dönemde eğitimsiz, cahil, işçi sınıfının durumundan faydalanan modern entellektüeller vardır. İşçiler modern dönemde entellektüellere sahip oldukları gücü vermektedirler. Postmodern dönemin tüketici kültürüne baktığımızdada tüketici olmamanın ne anlama geldiğini gösterecek yoksul bir 11
kesimin yaratıldığını görüyoruz. Yani yeni yoksullar pazarın kötü işleyişinin değil onun var oluş ve yeniden üretim tarzının bir ürünüdürler. Tüketici toplumunun birbirinden açıkca farklı iki toplumsal denetim sistemi kullanması onun en çarpıcı ve en can alıcı özelliğidir. Bauman postmodern kültürü yani çağdaş sanatı anlamak içinpazar mantığına başvurmak gerektiğini düşünür. Artık toplumsal beceriler yok olmuş pazarlarınabilir mallara ve hizmetlere olan bağlılık artmıştır varolan yeni anlayışta tüketici yasa koyucuya yer bırakmamıştır pazarda tek bir iktidar merkezi yoktur. Tüketici kültürü modern toplumdan çok daha faklı bir kültürdür. MODERN ÜSLUPTA SONUÇ: Modernite başarısızlığa uğramış ya da en azından tamamlanamamış rasyonelleştirme projesidir. Rasyonelleştirme sürecinin peşi sıra otorite mevkilerin aşırı parçalanmasını getir miştir. Her mevkide rasyonel teknolojinin varlığı sistemden giderek artan ölçüdeözerkleşmeyi sağlamakta mevkiler arasındaki tek bağlatılı noktası olarak pazarı bırakmaktadır. Pazar toplumsal yeniden üretimin asal mekanizması olarak vazgeçilmez hale getirerek giderek artan oranda bir irrasyonel israf üretmeye yazgılıdır. Sistemsel bütünleşmenin bir mekanizması olarak Pazar sistemi akla gelebilecek bütün meşrulaştırmalarını boyunduruk altına alma ve kendine katma eğilimindedir. Devletin rolü, siyasal araçların pazarın egemenlik koşullarını gerçekleştirme hizmetinde kullanımına indirgenmiştir. Devlet herşeyden önce yeni bir metalaşma aracıdır. Pazar ayrıca toplumsal bütünleşmenin temel mekanizması haline gelmiştir. Pazar toplum üyelerini bireysel tüketicilere dönüştürmektedir. Bireysel özerklik biçimindeki modern proje, pazarın tanımladığı ve pazarın yönlendirdiği bir tüketici seçim özgürlüğünde boyunduruk altına alınmış ve içerilmiştir. Modern proje başarısızlığa uğrayınca kişisel özerklik, , kendini tanımlama sahici yaşam ya da bireysel mükemmelliyet gibi gereksinimlerin hepsi pazara sunulmuş ve tüketme gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu proje başarısızlığa uğrayınca geçici yeni arzular ve onların tatmin edilmesine yönelik umutlar üretmekle hafifletilebilir. Bireysel özerklik ve iyi yaşama gereksinim tatmin edilememektedir. İnsani gereksinimler ile bireysel arzular arasındaki uçurum aynı zamanda onun yeniden üretimin bir koşuludur. Pazar ürettiği mutsuzlukla beslenmektedir. Pazarın
12
körüklediği kişisel yetersizlik korkuları en endişeleri bunun yol açtığı açılar pazarın sürmesi için vazgeçilmez nitelikteki tüketici davranışlareı tatmin edilememektedir. İnsani
gereksinimler
ile
özel
tüketim
özdeşleşmiştir.
Pazara
sunulamayan
gereksinimler karşılanamamaktadır. Kamusal tüketim ihmal edilmiştir.Bireysel muafiyetler telafi edilmeye çalışılmıştır. Varolan pazar ile bu alanlara sunulamayan ihtiyaçlar bastırılmıştır, insanlar varolan metalara yönelik arzuyu dönüştürmüştür. Modern proje bu potansiyelinden kurtarılırken özerklik kendini mükemmelleştirme ve satıcılık gibi çok öneli değerlerinin modern toplum pazarının dayatmalarından kurtarması gerekir bu değerler aitoldukları yere döndürülmesidir. Bu kurtarma işlemi entellektüeller tarafından yapılacaktır. Toplumsal sistem meşrulaştırılınca , bu defa metalaşma süreci ve araçsal aklın değil pratik aklın bir sonucu olarak ortaya çıkarsa bu proje özgürlüğe kavuşacaktır. Modernite çağı sona ermez, ancak tamamlanabilir ama henüz tamamlanmış değildir.
POSTMODERN ÜSLUPTA SONUÇ: Tüketicinin egemenlği olarak kurumlaştırılan bir dünyada Püritenin alt egosu mazlum topluma hakikat ışık ve mutluluk getirmek için zincirlerinden kurtulmayı bekleyen zincire vurulmuş promethus değildirler. Zenginler , özgürlük ve özerklik ile ilgili herşeyi paralarıyla satın alırlar. Yoksullar ise özgürlüğü
zengin olmak olarak görebilirler.Bu gerçekliğin Bir karikatürü ve toplumu
rasyonelleştirici süreç çerçevesinde kurumsallaştırmanın nihai bir ürünüdür. Modern dönemde ileriye yönelik düş kurmak saygın yere sahipken
postmodern
dönemde bu bir ütopyadır. Çağdaş entellektellüellerde bu durumun yeni olmasına tepkiler olarak yorumlanabilir. Dünya aranılması güç bir biçimde yozlaşmıştır ve rasyonalite bir bastırma tekniği olarak görülmüştür. Entellektüellerin eleştirel ruhu aklın son sığınağıdır.
13
Yasa koyucu iddialarını onunla birliktemeşrulaştırıcı söylemlerle olan uzun süreli bağlılık terkedilmiş yorumun otoritesi yükselmeye başlamıştır. Yorum fikri anlam oluşturulan otoritenin bir başka yerde bulunduğunu varsayar. Yorum , anlamı okuyan kimsedir. Entellektüeller anlamın arkasında duran cemaatleri olmaynların yararına bu anlamları yorumlamaktadır. Sınırlı yöreler ile anlam cemaatleri arasındaki iletişime aracılık etmektir.
SONUÇ: Bauman yasa koyucular ve yorumcular eserinde, moderniteyi yetkin bir biçimde kavramsallaştırmışve modernitenin postmoderniteye dönüşümünü göstermiştir. Modern dönemin entelektüel yasa koyucu kimliği görüş ayrılıklarını hükme bağlayan yetkeli ifadelerinden ileri gelirken; postmodern stratejideki yorumcu kimliği daha iyi bir yaşam için farklı kültürleri birbirlerine tercüme etmelerinden gelir.Yani yorumcu entellektüelin yasa koyucular gibi oluşturucu, dönüştürücü bir özelliği yoktur, onun tek görevi daha iyi bir yaşam için farklı gelenekleri birbirine tercüme etmek ve ortak noktayı bulmaktır. Modernite ve postmodernite kavramları bu kitapta kullanıldığı biçimi ile entelektüel rolün yerine getirdiği birbirinden farklı iki bağlamı göstermektedir. Modern stratejiye bir tepki olarak doğan postmodern stratejiye bir tepki olarak doğmuştur ancak modern stratejiyi ortadan kaldıramamıştır. Nitekim postmodern strateji, modern stratejinin sürekliliği olmaksızın anlaşılamaz. Bu kitabın amacı, modern dünya görüşünün ve modern entelektüel stratejinin oluştuğu tarihsel koşulları, postmodern dünya görüşü ile postmodern strateji tarafından sorgulandığı koşulları incelemektedir. Bauman postmodernizmin, modernizme oranla daha gelişmiş bir strateji olduğunu ya da postmodernizmin gelişi ile modernizmin aşıldığını düşünmez o sadece bu iki tarzın oluştuğu koşulları ve yazgılarını incelemiştir.
14
KAVRAMLAR: ENTELLEKTÜEL:Avrupa’ya özgü bir süreç olan aydınlanma hareketi bağlamında ortay çıkmış, geleneksel kodlara dayalı toplumsal yaşantı biçiminden, özgür yurttaşlık temelinde yaşamı organize etmeye yönelik rasyonel politikalar üretebilme yeteneğini gösteren, aydınlık, okuryazar bir toplumsal grubu anlatmaktadır. LES PHİLOSOPHES: Modern entellektüelin kurucusudur. MODERNİTE: Avrupa'da yaklaşık olarak 17.yy civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isimdir.Genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun; bireysel, toplumsal ve politik yaşam alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimidir. POSTMODERNİTE:Modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. KİTLE KÜLTÜRÜ:Kitleler tarafından üretilen, sade halkın zevk aldığı kültür ürünlerinden ve kültürel faaliyetlerden oluşan kültürdür. PÜRİTEN:16. ve 17. yüzyıllarda 1. Elizabeth’ in İngiliz Klisesinde başlattığı reformist harekete karşı çıkan, kendini saflığı aramak olarak tanımlayan bir protestan doktrin ve ibadet şeklidir.
15