Androloji Bülteni Cilt: 19 - Sayı: 2

Page 1

ISSN: 1304 - 6861

Cilt/ Volume 19 | Sayı/ Issue 2 | Haziran/ June 2017

www.androlojibulten.org

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017

i


Cilt/ Volume 19 | Sayı/ Issue 2 | Haziran/ June 2017

ISSN: 1304 - 6861

ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır. Four issues annually; March, June, September, December TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology Prof. Dr. Mustafa F. Usta YÖNETİM KURULU / Board of Directors Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan) Mustafa F. Usta (Başkan) Barış Altay (Genel Sekreter) Memduh Aydın (Sayman) Ramazan Aşcı (Üye) İrfan Orhan (Üye) Ali Atan (Üye) Abdullah Armağan (Üye) EDİTÖR / Editor-in-Chief Doç. Dr. Ahmet Gökçe YARDIMCI EDİTÖR / Associate Editor Doç. Dr. Cüneyt Adayener YAYIN TÜRÜ / Publication Category Süreli Yayın YÖNETİM YERİ/ Executive Office Türk Androloji Derneği Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap. B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul Tel: +90 212 288 50 99 Faks: +90 212 288 50 98 E-posta: androloji@androloji.org.tr Web: www.androloji.org.tr

Yayın Hizmetleri / Publishing Services BAYT Bilimsel Araştırmalar Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti. Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02 E-posta: info@bayt.com.tr www.bayt.com.tr

The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing. Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt tarafından gerçekleştirilmiştir

www.androlojibulten.org


DANIŞMA KURULU / REVIEWERS ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

ERKEK ÜREME SAĞLIĞI

Prof. Dr. Ramazan AŞCI

Prof. Dr. Barış ALTAY

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Samsun

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE ÇALIŞMA GRUBU

Prof. Dr. Ali ATAN

Prof. Dr. Kaan AYDOS

Doç. Dr. Dilek AYGİN

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara

Sakarya Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Sakarya

Doç. Dr. Memduh AYDIN

Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN

Prof. Dr. Sevim BUZLU

Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, İstanbul

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin

Doç. Dr. Önder CANGÜVEN

Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay

Department of Urology, Hamad Medical Corporation, Doha, Qatar

Prof. Dr. Sadık GÖRÜR Doç. Dr. Engin KANDIRALI

Prof. Dr. Murat ÇAKAN

Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul

SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Ayhan KARABULUT

Prof. Dr. Melih ÇULHA Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit

Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Haluk EROL

Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir

Prof. Dr. İrfan ORHAN Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ

Prof. Dr. İsa ÖZBEY Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD, Erzurum

Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD, Aydın

T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,İstanbul

Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE

Prof. Dr. Sefa RESİM

Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kahramanmaraş

Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa

Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR

Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi BD, Ankara

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD / Androloji BD, İstanbul

Doç. Dr. Zafer KOZACIOĞLU Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir

Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ

Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü Genetik AD, İstanbul

Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul

KADIN CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN

Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Gülbeyaz CAN İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul

Doç. Dr. Leyla KÜÇÜK İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve Sağlık Hizmetleri, İstanbul

Doç. Dr. Hicran YILDIZ Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa

TÜRK CUMHURİYETLERİNDE ANDROLOJİ Prof. Dr. İlham AHMEDOV Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022, Azerbaycan

Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan

Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji Merkezi, Özbekistan

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa

Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul

Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV

Prof. Dr. Ahmet METİN

Doç. Dr. Halil ÇİFTÇİ

State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of Andrology Department, Özbekistan

İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa

Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ

Doç. Dr. Esat KORGALI

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas

Prof. Dr. Bülent SEMERCİ

Prof. Dr. Ercan YENİ

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa

Doç. Dr. Altuğ TUNCEL Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, Ankara

Uzm. Dr. Erol UÇANER Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs

TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ Prof. Dr. M. Murad BAŞAR Memorial Şişli Hastanesi Üroloji - Androloji Kliniği, İstanbul

Prof. Dr. Tahir TURAN Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli

Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD, Antalya

Prof. Dr. M. Önder YAMAN Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017

iii


YA Z A R L A R A A Ç I K L A M A Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır. Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve editöryal yorumları yayımlar. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin yazı dili Türkçe’dir. Türkçe yazıların Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne, imla kılavuzuna uygun olması gerekir. Derginin yazım kurallarında Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals - International Committee of Medical Journal Editors (http:// www.icmje.org)/ adlı belge temel alınmıştır. Yazıların dergide yer alabilmesi için daha önce başka bir dergide basılmamış olması ve Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun görülmesi gerekir. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır hali http://www. androlojibulten.org ve https://www.journalagent.com/androloji/ adreslerinde bulunabilir). Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir. İlaç çalışmalarında, çalışmanın Sağlık Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliklerine uygun olarak yürütüldüğü ve etik kurul izni alındığı belirtilmelidir. Etik Kurul onayı alınması gereken çalışmalarda, bu onayın gönderilmemesi durumunda yazı yayımlanmayacaktır. Ayrıca, tüm çalışmalarda “Helsinki Deklarasyonu”, “İyi Klinik Uygulamalar Kılavuzu” ve “İyi Laboratuvar Uygulamaları Kılavuzu’nda belirtilen esaslara uyulmalı, hastalar bilgilendirildikten sonra yazılı veya sözlü izinleri alınmalıdır. Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir. Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000 kelimeyi geçmemelidir. Yazıların online gönderilmesi Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online gönderilmelidir. (https:// www.journalagent.com/androloji/). Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden alınabilir. Yazıların hazırlanması Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5 cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır. Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı), çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri, yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4 ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir. “Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii) Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak); Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi) Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında, yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir. Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion) başlıkları altında bildirmelidir.

iv

Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime (alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/. Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır. Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde tekrarlanmamalıdır. Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır. Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir. Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır. Kaynaklar: Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu önerilmektedir.[1]”); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır; bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından “et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin basım sayısı yazılmamalıdır !) : Dergi: Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji Dergisi 2006;32:240-7. Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial experience. J Urol 2002;168:13-8. Kitap: Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993. Kitap içinde bölüm: Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders; 2003. p. 288-307. Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir. Online makale gönderiminde sırası ile: 1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir). 2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri bulunmamalıdır !) 3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yer(ler) okla(rla) belirtilmelidir) 4. Tablolar yüklenmelidir. ANDROLOJİ BÜLTENİ Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017


BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT

Değerli Meslektaşlarım, 12. Ulusal Androloji Kongresi, 19-22 Mayıs 2017 tarihleri arasında, ESAU (EAU Section of Andrological Urology) toplantısı ile eşzamanlı olarak Bodrum’da gerçekleştirilmiştir. Son anda ve zorunlu olarak

yapılan değişiklik ile 12. Ulusal Androloji Kongresi ile birlikte gerçekleştirilen ESAU toplantısı;

kuşkusuz her açıdan ek bir maliyet, emek ve daha önemlisi üst düzey çalışma gerektiren bir olgu

idi. Bununla birlikte başta dernek başkanımız Sayın Prof. Dr. İrfan Orhan olmak üzere, tüm yönetim kurulu üyeleri ile organizasyonda görev alan değerli akademisyenler ve üst düzey katılımları ile bu organizasyona en önemli desteği veren meslektaşlarımızın katkısı ile bir önemli görev daha tamamlanmış oldu. Yönetim kurulu olarak izlenimiz: Kongremizde, ulusal ve uluslar arası alanda

tanınmış akademik kadronun sunumlarıyla tam bir bilim ziyafetinin yaşanmış olduğudur. Tüm bunların dışında meslektaşlarımızın soysal açıdan da güzel Bodrum’da unutulmaz anlar geçirmiş

olduğunu düşünüyoruz. Gücünü her zaman siz değerli meslektaşlarımızın desteğinden alan Türk Androloji Derneği, gelecekte de aynı azim ve heyecanla benzer şekilde bilimsel ve sosyal açıdan üst düzey toplantılar düzenlemeye devam edecektir.

Kongremizin hemen ardından, yönetim kurulumuzun daha önceden aldığı karar gereği, yönetim kurulu görev dağılımında küçük bir değişiklik yapılmıştır. Bununla birlikte hepimizin kabul ettiği

bir gerçek; isimler ve görevlerde küçük değişiklikler olsa da derneğimizin büyük hedeflerinin hiçbir zaman değişmeyeceğidir.

Tüm meslektaşlarıma aileleri ile birlikte huzurlu, sağlıklı ve mutlu bir yaz tatili ile hemen ardından verimli bir çalışma dönemi diliyorum. Saygılarımla. Prof. Dr. Mustafa Faruk Usta

Türk Androloji Derneği Başkanı

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017

v


EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR

Değerli Meslektaşlarım, Yaz mevsiminin kendisini hissettirmeye başladığı bu günlerde tatilde de olsa elektronik ortamda kolayca ulaşabileceğiniz dergimizin yeni formattaki ikinci sayısı ile sizlere merhaba diyoruz.

Dergimize gönderdikleri araştırma makaleleri ile bu değişim ve gelişimde katkıları bulunan herkese bir kez daha sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dergimizin TUBİTAK dizinine kabulü ile ilgili süreç

sorunsuz bir şekilde devam etmektedir. Danışma kurulumuzun çok değerli üyeleri sayesinde

yayın değerlendirme ve basım hızımızın üst seviyedeki dergilerle yarışır düzeyde olduğunu ayrıca vurgulamak isterim. Akademik hayatlarının başlangıcında olan veya yerli yayın konusunda eksiği olan genç akademisyenlerimizin bu fırsatı değerlendireceklerini umuyorum. Güzel bir yaz dileklerimizle. Saygılarımla. Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE

Editör

vi

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017


Cilt/ Volume 19 | Sayı/ Issue 2 | Haziran/ June 2017

İÇİNDEKİLER /CONTENTS

ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES 33

Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi ilişkisi Correlation between erectile dysfunction and hyperhomocysteinemia among men with chronic renal failure Emrah Sarı, Mustafa Faruk Usta

40

Nüks varikosel tedavisinde mikrocerrahi varikoselektomi Microsurgical varicocelectomy for treatment of recurrent varicocele Ahmet Gökçe, H. Can Direk, Anıl Erdik

44

Üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşleri Female university students’ opinions related to sexual myths Dilek Aygin, Hande Açıl, Özge Yaman, Ayşe Çelik Yılmaz

DERLEME | REVIEW 50

Hipospadias ve erkek cinsel sağlığı Hypospadias and male sexual health Fikret Erdemir, Ufuk Şenel

57

Aşırı aktif mesane semptomlarının erkek cinsel sağlığı üzerine olan etkileri The effects of overactive bladder symptoms on male sexual health Abdullah Açıkgöz

61

Çevresel stres faktörlerinin sperm hücreleri üzerine etkisi The impact of environmental stress factors on sperm Eyyüp Sabri Pelit, Bülent Katı, Yiğit Akın, Ercan Yeni

65

TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

67

KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017

vii


viii

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2017; 19(2):33−39 | doi: 10.24898/tandro.2017.76588

ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi ilişkisi

Correlation between erectile dysfunction and hyperhomocysteinemia among men with chronic renal failure Emrah Sarı1, Mustafa Faruk Usta2 ÖZ

ABSTRACT

GİRİŞ ve AMAÇ: Erektil disfonksiyon (ED), tatmin edici bir cinsel ak-

INTRODUCTION: Erectile dysfunction (ED) is the inability to achieve and maintain an erection sufficient for satisfactory sexual intercourse. Relaxation of cavernous smooth muscle mediated by nitric oxide (NO) plays a primary role in the physiology of penile erection. Homocysteine (Hcys) is an essential amino acid containing sulfur and is synthesized from methionine. Experimental models have elucidated the role of hyperhomocysteinemia (HHcy) as a strong and independent predictor for atherosclerosis progression and impaired cavernosal perfusion, which leads to ED. On the other hand, ED is a common condition among men with chronic renal failure (CRF). The prevalence of hyperhomocysteinemia is more than 90% in men who undergo hemodialysis (HD). METHODS: The aim of this study is to determine if there is a correlation between ED and HHcy among men with CRF. A total of 92 men between 25–65 years of age participated in the study, from which 34 of them were HD patients caused by CRF. Four groups of patients were utilized including: CRF-HD patients with ED (Group-1), CRFHD patients without ED (Group-2), patients with ED (Group-3) and patients without ED (Group-4). ED has been evaluated by using the Turkish version of International Index of Erectile Function questionnaire (IIEF). Patients with any co-morbidity related to ED or patients who underwent surgical intervention related to postoperative ED development were excluded from the study. Serum glucose, total testosterone and homocystein and other parameters which suppose to cause ED were measured in all patient groups. RESULTS: The results of the present study showed that there was no statistically significant difference for serum homocystein levels between the study groups. On the other hand, when ED groups are categorized as severe+moderate and mild, a significant difference concerning Hcy levels has been found between the groups with advanced ED either having CRF-HD and patients without CRF-HD (p=0.003). DISCUSSION AND CONCLUSION: Additionally, by using ordinal logistic regression analysis it has been found that increased Hcy levels is an independent risk factors for erectile dysfunction. Keywords: Homocysteine, erectile dysfunction, chronic renal failure

tivite için gerekli olan ereksiyonun sağlanamaması ya da sağlansa bile devam ettirilememesidir. Ereksiyon fizyolojisinde nitrik oksit (NO) aracılı kavernöz düz kas gevşemesi primer rol oynamaktadır. Homosistein (Hcy), esansiyel bir aminoasit olan metiyoninden sentezlenen sülfür içeren bir aminoasittir. Deneysel modellerde, ateroskleroz ve bozulmuş kavernozal kan akımına neden olan hiperhomosisteineminin (HHcy) ED gelişiminde bağımsız bir faktör olabileceği açıklanmıştır. Öte yandan, ED kronik böbrek yetmezlikli (KBY) hastalar arasında sık karşılaşılan bir patolojidir. Hemodiyalize giren hastalarda HHcy prevalansı %90 oranında görülür. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmanın amacı: KBY olan hastalarda ED ve serum HHcy düzeyleri arasındaki olası ilişkinin araştırılmasıdır. Çalışmaya 25–65 yaş arası 34 tanesi KBY nedenli hemodiyaliz (HD) hastası olan 92 erkek katıldı. Hastalar prospektif olarak; HD’e giren ED’si olan (Grup-1), HD’e giren ED’si olmayan (Grup-2), KBY’si olmayan ED’si olan (Grup-3), ve KBY’si olmayan ED’si olmayan (Grup4) olmak üzere dört gruba ayrıldı. Grupların ED sınıflaması IIEF sorgulama formu ile yapıldı. ED ile ilgili ko-morbiditesi olan ya da ED nedeni olabilecek cerrahi girişim öyküsü bulunan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Tüm hastalarda serum glukoz, total testosteron ve homosistein ile ED ile ilişkili olabilecek diğer parametrelerin ölçümü yapıldı. ED ile ilişkili ko-morbid hastalığı olan ya da cerrahi girişim geçiren hastalar çalışmaya alınmadı. BULGULAR: Sonuçlar karşılaştırıldığında bu dört grup arasında Hcy düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı. Buna karşılık ED grupları hafif-orta ve ileri olarak sınıflandırıldığı takdirde; HD’ye giren şiddetli+orta ED’si olan grup ile, HD’ye girmeyen şiddetli+orta ED’si olan grup arasında Hcy seviyeleri arasında istatistiksel açısından anlamlı fark olduğu saptandı (p=0,003). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çoklu lojistik regresyon analizi yapıldığında artmış Hcy seviyelerinin ED gelişimde yaştan bağımsız risk faktörü olduğu saptandı. Anahtar Kelimeler: Homosistein, erektil disfonksiyon, kronik böbrek yetmezliği

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye

1,2

Yazışma Adresi/ Correspondence: Prof. Dr. Mustafa Faruk Usta Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye Tel.

+90 216 441 39 00/1809

E-mail: mususta53@hotmail.com Geliş/Received: Kabul/Accepted:

06.06.2017 07.06.2017

©2017 Androloji Bülteni

GİRİŞ ve AMAÇ Kronik böbrek yetmezliği (KBY) hastalarında erektil disfonksiyon (ED) sık görülen bir yakınmadır. KBY ile ile ilişkili ED patofizyolojisinde hormonal faktörler, psikojenik faktörler, endotelial disfonksiyon, otonom nöropati ve eritropoetin eksikliğinin rol oynadığı rapor edilmiştir.[1–3]

33


Navaneethan ve ark.[4] kendi meta-analiz çalışmalarında KBY’li hastalarda ED’nin prevalansını ortalama %70 olarak bulmuşlardır. Ek olarak Mesquita ve ark.[5] KBY evre 3, 4 ve 5 olan bireylerdeki ED prevalansını sırasıyla; %72,3, %81,5 ve %85,7 olarak raporlamışlardır. Nassir, diyaliz programına alınan bireylerdeki ED prevalansını %82,7 olarak bildirmiştir.[6] Tüm bu sonuçlar, ED’un KBH olan hastalarda sıklıkla ortaya çıktığını göstermektedir. Tüm bunların dışında, KBY hastalarında serum homosistein düzeylerinde yükselme olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Bu çalışmaların sonuçları hastaların %85–100’ünde hiperhomosisteineminin mevcut olduğu ve serum homosistein düzeyinin 2–3 kat arttığını ortaya koymuştur.[7,8] Homosistein; kardiyovasküler, serebrovasküler ve periferik vasküler hastalıklarda bağımsız bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Hiperhomosisteinemi (HHcy) vasküler dokuda bozulmuş Nitrik Oksit (NO) aracılı relaksasyon ile ilişkilidir. Penil ereksiyon fizyolojisinde endotelden salınan NO aracılı kavernozal düz kas relaksasyonu primer rol oynamaktadır. Bu nedenle HHcy’nin vaskülojenik ED için bir risk faktörü olabileceği düşünülebilir.[8–10] HHcy ile ED arasındaki ilişkiyi gösteren in vivo ve in vitro çalışmalar bulunmakla birlikte, literatürde KBY’li hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi arasındaki ilişkiyi gösteren bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızda koroner arter hastalığında bağımsız risk faktörü olan HHcy’nin; ED’li KBY hastalarında da bağımsız bir risk faktörü olabileceği düşünülerek, aradaki olası ilişkinin varlığı araştırılmıştır. Bu ilişkiyi ortaya koyabilmek adına ED’si olan ve olmayan hemodiyaliz (HD) programındaki non-diyabetik KBY hastaları ile non-diyabetik, KBY’si olmayan ancak ED’si olan ve normal sağlıklı kişilerden oluşan kontrol gruplarının erektil fonksiyonları ile serum homosistein düzeylerini objektif veriler ışığında incelemeyi hedefledik.

GEREÇ ve YÖNTEM Çalışmamızda, 25–65 yaşları arasında (ortalama 48,47±11,25) toplam 92 erkeğin, IIEF anketleri ile erektil fonksiyonları sorgulanmıştır. Katılımcılardan 34 tanesi süre olarak en az üç ay olmak şartı ile düzenli hemodiyaliz programındaydı. Diğer 58 hastayı üroloji polikliniğine erektil disfonksiyon (ED) şikayetiyle başvuran erkekler oluşturdu. Katılımcılara verilen sorgulama formları ile hemodiyalize giren KBY’li hastalar ve böbrek fonksiyonları normal sınırlar arasında olan katılımcılar iki ana gruba, bu gruplar da ED olup olmamasına göre yine kendi arasında ikişer gruba ayrıldı.

34

Alt gruplardan birincisi KBY ve ED olan hastalardan, ikincisi KBY’li olan ve ED bulunmayan hastalardan oluşturuldu. KBY’si olmayan kişilerde aynı şekilde ED olan ve olmayan şeklinde iki gruba ayrıldı. Gruplar oluşturulurken, IIEF anket skoru 22 ve üstü olan kişilerde ereksiyon fonksiyonu normal değerlendirilip, kontrol grubu olarak isimlendirildi. IIEF skoru 22’nin altı olan kişiler ise ED olan grubu oluşturuldu. Bu grup IIEF skoru 12’nin altı ve 12–22 arası olarak iki alt gruba ayrıldı. On iki ve altı olan grup şiddetli+orta derecede ED, 12–22 arası skoru sahip hastalar ise hafif derecede ED’a sahip hastalar olarak değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilen kişilerin özellikle diabetes mellitus, koroner arter hastalığı, hipertansiyon, hiperlipidemi, tiroid hastalıkları gibi ED etyolojisinde rol oynadığı bilinen kronik hastalıklara sahip olmamasına dikkat edildi. Ayrıca hastaları daha öncesinde geçirilmiş ürolojik veya pelvik cerrahi öyküleri sorgulandı. Geçirilmiş cerrahi öyküsü olanlar çalışma dışında bırakıldı. Çalışma gruplarından alınan açlık venöz kan örneklerinden; açlık kan şekeri, LDL, HDL, trigliserit, total kolestrol, testosteron düzeyleri ölçüldü. Değerleri normal sınırlar dışında olanlar çalışma dışı bırakıldı. HD programında olan hastalardan alınan kan numuneleri diyaliz öncesi alındı. Hastaların boy, kilo ve tansiyonları ölçülerek kaydedildi. Homosistein düzeyini ölçmek amacıyla alınan kan örnekleri standart EDTA’lı tüplere 5 cc olarak alınmıştır. Örnekler buz aküleri ile muhafaza edilerek ölçüm amacıyla laboratuvara teslim edilmiştir. 2500 RPM’de 10 dakika santrifüj edilen numunelerin plazma bölümü ayrılarak; -20°C’de analiz edilene kadar saklanmıştır. İstatistiksel olarak karşılaştırılan verilerin normallik varsayımı sağlanamadığı için, gruplar arası farkın önem kontrolünde Mann-Whitney U ve Kruskal Wallis testleri kullanılmıştır. ED düzeylerini etkileyen faktörleri bulmak için sıralı lojistik regresyon analizi SPSS 18 istatistik paket programı kullanılarak yapılmıştır.

BULGULAR Çalışmaya alınan 92 katılımcının ortalama yaşı 48,47±11,25 idi. Katılımcılar demografik ve laboratuvar sonuçları Tablo 1’de verilmiştir. Katılımcılar; Hemodiyalize giren ED’si olan, Hemodiyalize giren ED’si olmayan, hemodiyalize girmeyen ED’si olan, hemodiyalize girmeyen ED’si olmayan olmak üzere dört gruba ayrıldı. Gruplardan elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde; ED bulunan gruplarda ortalama Hcy değerinin, ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):33-39


Tablo 1. Katılımcıların demografik özellikleri ve laboratuvar analiz sonuçları Kişi sayısı

92

Yaş

48,47±11,25

Hcy

9,98±5,33

Total testosteron

3,26±1,42

LDL

99±2,7

Total kolestrol

164±35,7

Glukoz

90,3±12,77

VKİ

25,89±3,44

HDL

39,7±8,98

Trigliserit

144,1±61,5

HD’ye giren sayı

33

KBY etyoloji

Hipertansiyon (11 kişi) Polikistik böbrek hast. (3 kişi) Glomerülonefrit (3 kişi) Amiloidoz (1 kişi)

Sigara içen

45 kişi

Ek olarak gruplardan elde edilen değerler Mann Whitney-U testi kullanılarak istatistiksel anlamlılık açısından değerlendirildi. Buna karşılık gruplar arasında ortalama Hcy değerleri açısından anlamlı fark bulunamadı. Buna karşılık Grup 1 ve Grup 3 arasında serum testosteron düzeyleri açısından anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edildi (Tablo 3). Diğer grupların ikili karşılaştırması sonrası serum testosteron düzeyleri açısından anlamlı fark bulunmadı. Tablo 3. Grup 1 ve Grup 3 karşılaştırması HD (+) ED (+)/HD (-) ED (+)

Hcy

Testosteron

Mann-Whitney U

413,000

262,000

Wilcoxon W

1494,000

515,000

-1,477

-3,020

,140

,003

Z P değeri

ED olan hastalar kendi aralarında; IIEF skorlarına göre 12–21 hafif ve 5–11 orta+şiddetli şeklinde iki gruba ayrılıp toplamda altı grup oluşturulduğu ve veriler tekrar değerlendirildiğinde; Gruplar arasında Hcy değerleri açısından anlamlı olarak farklı olduğu saptandı (Tablo 4).

erektil disfonksiyonu olmayan gruplara göre yüksek olduğu gözlendi. Buna karşılık Kruskal Wallis testi ile yapılan değerlendirme sonucu; gruplar arasında saptanan Hcy değerleri arsındaki farklılığın istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı tespit edildi. Buna karşılık gruplar arasında yaş, total testosteron ve VKİ değerleri arasında anlamı bir farklılığın olduğu saptandı (Tablo 2).

Mann-Whitney U testi ile ikili gruplar halinde karşılaştırma yapıldığı zaman orta+şiddetli derecede ED’si olan gruplar karşılaştırıldığı zaman HD hastalarının Hcy değerlerinin anlamlı olarak yüksek olduğu saptandı. (p=0,003). (Tablo 5). Yine aynı şekilde KBY hastalarında, orta+şiddetli derecede ED’si olanlar ve ED’si olmayanlar arasında anlamlı şekilde Hcy değerlerinin (p=0,016) ED’li grupda

Tablo 2. Gruplandırma sonucu Kruskal Wallis test değerlendirmesi 1. Grup

2. Grup

3. Grup

4. Grup

HD (+) ED (+)

HD (+) ED (-)

HD (-) ED (+)

HD (-) ED (-)

Yaş

48,2±10,6

36,4±9,5

52,2±10,3

45,5±9,3

0,01

Hcy

12,36±7,4

9,00±7,05

9,36±3,72

8,67±2,59

0,260

Total Testosteron

2,58±0,98

3,05±0,7

3,74±1,65

2,88±1,00

0,012

94±26

94±28

103±29

102±24

0,681

155,8±36,9

159,2±41

172±36,5

164,2±25

0,597

Glukoz

94±15,05

90±10,4

88,2±12,9

89±9,3

0,711

VKİ

24,3±3,8

24±2,8

27,1±3

25,7±3,07

0,004

Trigliserit

157±65

148,8±54

136,5±68,8

136±36,1

0,393

Sigara içen

%43

%45

%55

%41

Hasta sayısı

23

11

45

12

LDL Total Kolestrol

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Sarı ve ark. n Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi ilişkisi

P değeri

35


Tablo 4. Altı grup sonrası değerlendirme 1. Grup

2. Grup

3. Grup

4. Grup

5. Grup

6. Grup

HD (-) ED (-)

HD (-) ED (Hafif)

HD (-) ED (Orta+ Şiddetli)

HD (+) ED (-)

HD (+) ED (Hafif)

HD (+) ED (Orta+ Şiddetli)

Yaş

45,5±9,35

53,9±10,1

50,4±10,5

36,4±9,5

44,5±10,4

54±8,4

Hcy

8,67±2,5

9,49±3,62

9,2±3,91

9±7,05

9,61±6,54

16,63±6,9

2,88±1

3,61±1,65

3,86±1,67

3,05±0,7

2,5±0,96

2,7±1,07

25,7±3,07

26,9±2,57

27,3±3,4

24,0±2,8

24,6±4,36

23,8±3,08

12

24

22

11

14

9

Testosteron VKİ Kişi sayısı

yüksek olduğu görüldü. Bu durum orta+şiddetli düzeyde erektil disfonksiyonun KBY’li hastalarda homosistein ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. ED’si olmayan gruplar arasında Hcy değerleri açısından anlamlı fark bulunmamıştır (Tablo 6).

Tablo 8. KBY ve KBY olmayan grubun Hcy karşılaştırılması Hcy

Hcy 30,000

Wilcoxon W

283,000

Z

-3,003

P değeri

0,003

P değeri

11,27 / 7,37

9,22 / 3,51

0,430

Çalışmada uygulanan bir diğer analiz yöntemi de sıralı lojistik regresyon modeli olmuştur. ED dereceleri açıklanan değişken olarak alınmıştır. Yaş, HD’ye girip girmeme durumu, Hcy, sigara ve testosteron açıklayan değişken olarak alınmıştır. Analiz sonucu Hcy (p=0,011) yaş (p=0,05) ve sigara (p=0,09) açıklayıcı değişken (Tablo 9) olabilmesi için anlamlı bulunmuştur. Sıralı lojistik regresyon modeli uygulanmıştır.

Tablo 5. HD (-) ED (+) ve HD (+) ED (+) gruplarının karşılaştırılması Mann-Whitney U

HD (-)

(Tablo 7 ve Tablo 8). Bu gruplar arasında yaş, total testosteron ve VKİ arasında anlamlı fark bulunmuştur. Total testosteronun, KBY grubunda düşük saptanması güncel literatürle uyumlu görülmektedir.

Kruskal Wallis testi uygulandığında KBY’li HD’ye giren grup ile KBY’si olmayan grup karşılaştırıldığı zaman ortalama Hcy; HD’ye giren grupta ortalama olarak daha yüksek olmasına rağmen aralarında anlamlı fark bulunamamıştır.

HD (-) ED (+)/HD (+) ED (+)

HD (+)

Tablo 9. Hcy, yaş ve sigara açıklayıcı değişken karşılaştırılması Katsayı

P değeri

Alt sınır (CI) Üst sınır (CI)

Tablo 6. HD (-) ED (-) ve HD (+) ED (-) gruplarının karşılaştırılması

Yaş

,037

,005

,011

,063

Hcy

,077

,011

,018

,136

HD (-) ED (-)/HD (+) ED (-)

HCY

Testosteron

Testosteron

,147

,171

-, 064

,358

Mann-Whitney U

129,000

70,500

[Sigara=0]

-, 777

,009

-1,357

-, 197

0a

.

.

.

Wilcoxon W

207,000

125,500

[Sigara=1]

Z

-, 108

-1,606

[HD=0]

,382

,224

-, 234

,998

P değeri

0,929

0,129

[HD=1]

0a

.

.

.

Tablo 7. KBY ve KBY olmayan hastaların karşılaştırılması Yaş

Hcy

Testosteron

LDL

T. Kolestrol

Gluk

BMI

Trigliserit

Chi-square

6,942

,622

6,326

1,494

1,380

1,217

11,272

2,599

df

1

1

1

1

1

1

1

1

0,008

0,430

0,012

0,222

0,240

0,270

0,001

0,107

Asymp. Sig. Test Statisticsa,b

36

a. Kruskal Wallis Test, b. Değişken grup: HD

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):33-39


Homosisteine göre ileri veya hafif IIEF düzeyi olasılıkları

Şekil 1. Sigara içmeyen grupta Hcy değerleri ve ED arasında ilişki.

Yapılan analizde, yaş 50 sabit alındığında, Hcy değerlerinin artmasının, sigara içen ve içmeyen, her iki grupta da ED riskini arttırdığı yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Sigara içen hastalarda, ED riskinin içmeyen gruba göre daha fazla olduğu görüldü. Sigara içmeyen hastalarda da aynı şekilde, Hcy değerlerindeki artmanın ED riskini arttırdığı görüldü. (Şekil 1).

TARTIŞMA Erektil disfonksiyon (ED), başarılı bir cinsel ilişki için gerekli ereksiyonun sağlanamaması ve/veya sağlansa bile sürdürülememesi olarak tanımlanır. ED etyolojisinde, vasküler, hormonal, nörolojik, psikolojik rahatsızlıklar, yaşlanma ve yaşam tarzı ile ilgili birçok faktör rol oynamaktadır.[11] Hiperkolesterolemi, hipertansiyon, diyabet, yaşlanma ve KBY ile ilgili klinik ve preklinik çalışmalar, vaskülojenik ED gelişiminde endotelyal disfonksiyonun kritik bir faktör olduğunu göstermiştir.[12] Endotelyal disfonksiyon, bozulmuş vazodilatasyon ile yakından ilişkilidir. Endotelyal hücreler, güçlü bir vazodilatatör nörotransmitter olan ve özellikle peniste olmak üzere vasküler duvar fonksiyonlarının regülasyonunda rol oynayan NO’in primer kaynağıdır.[13]

Hiperhomosisteineminin ateroskleroz gelişimi ve kardiyovasküler morbidite/mortalite açısından bağımsız bir risk faktörü olduğu bilinmektedir.[14] Öte yandan hiperhomosisteineminin sağlıklı popülasyon ve kronik böbrek yetmezliği hastaları için kardiyovasküler risk faktörü olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. KBY olan hastalarda %85–90’a varan hiperhomosisteinemi prevalansı ve diğer pek çok predizpozan faktör nedeniyle aterosklerotik hastalıklar açısından oldukça yüksek mobidite/mortalite riski söz konusudur.[15] Arnadotti ve ark. glomerüler fıltrasyon hızı 5–105 mL/ dk arasında olan 77 hastada total homosistein düzeyi ile glomerülar fıltrasyon hızının ters orantı gösterdiğini saptamışlardır.[16] Böbrek fonksiyonunun bozulmasıyla homosistein düzeyinde progressif olarak yükseldiğini ve artmış Homosisteinin yükselmiş değerlerinin endotelyal disfonksiyona neden olabileceğini gösteren çok sayıda in vitro ve in vivo çalışma mevcuttur. Ek olarak, homosistein üzerinden meydana gelen endotelyal disfonksiyonun ED patofizyolojisinde rol oynadığını gösteren klinik ve deneysel çalışma da rapor edilmiştir.[7,17–20] HHcy vasküler dokuya etkisi, NO ilişkili vazodilatasyonu azaltarak olmaktadır.[10,17] Yapılan hayvan çalışmalarında HHcy’nin kavernozal düz kasta NO aracılı gevşemeyi azalttığı gösterilmiştir.[18,20]

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Sarı ve ark. n Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi ilişkisi

37


HHcy ve ED ilişkisini sorgulayan klinik çalışmalar incelenirse; 2006 yılında Demir ve ark.’nın yapmış olduğu bir araştırmada, non-diyabetik, erektil disfonksiyonu penil Doppler ultrasonografi ile doğrulanan hastaların, homosistein düzeylerinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca ED’si mevcut grubun %80’inin Hcy değerleri 12,1 mmol/L’nin üzerinde saptanmıştır.[7] Çalışmamızda homosistein değerleri, KBY’li grupta KBY olmayan gruba göre yüksek bulunmuştur. Buna karşılık, gruplar arası farklılığın istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı saptanmamıştır. Bu bulgu; HD programında yer alan hastalara rutin olarak folat ve vitamin B12 tedavisinin uygulanması olabilir. Çalışmamızda, folat ve vitamin B12 almayan bir grup oluşturulması, KBY’li hastalarda daha yüksek homosistein değerleri elde etmemize olanak sağlayabilirdi. Bu durumun da, HHcy’nin, ED ile olan ilişkisini ortaya koymak açısından, daha sağlam sonuçlar elde etmemize imkan verebileceğini düşünmekteyiz. Buna karşılık bu tarz bir yaklaşımın genel etik kurallar açısından uygulanması olanaklı görülmemektedir. Çalışmaya alınan hastaların testosteron düzeylerinin normal değer aralıklarında olmasına dikkat edilmekle birlikte; KBY’li olan ve olmayan gruplar karşılaştırıldığında; testosteron değerleri arasında, KBY’li grupta ortalama testosteron değerinin anlamlı olarak düşük olduğu gözlendi. Bu sonuç güncel literatürle uyumlu olarak değerlendirildi. Çalışmamızda, ED si olan KBY hastalarıyla ve ED’si olan KBY’si olmayan hastalar karşılaştırıldığında; Hcy değerleri arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. Buna karşılık; ED grupları şiddetli+orta ve hafif olarak sınıflandırıldıktan sonra yapılan karşılaştırmada; Hcy düzeyi, şiddetli+orta düzeyde ED si olan KBY’li ve KBY olmayan gruplar arasında, KBY’li grupta anlamlı olarak yüksek saptandı. Ek olarak, bu iki grup arasında testosteron seviyeleri arasında anlamlı fark olmadığı bulunmadı. Bu sonuç, KBY hastalarda, homosistein düzeylerinin artmasının, şiddetli ve orta düzeyde ED gelişiminde etkisi olabileceği yönünde yorum yapmamıza olanak vermektedir. Bununla birlikte, geniş hasta sayısı içeren ileri çalışmaların istatistiksel açıdan daha güvenilir yorumlar yapılmasına katkı sağlayacağı açıktır. Ayrıca ek olarak, erektil disfonksiyonun şiddetinin değerlendirilmesinde tek başına kullanılan IIEF sorgulama formuna ek olarak penil Doppler ultrasonografi vb. daha detaylı testlerin kullanılmasının tanısal doğruluk oranını arttırdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Sıralı lojistik regresyon modeli uygulanarak yapılan analizde; homosisteinin yükselmesinin, yaş ve sigaradan bağımsız olarak, ED riskini arttırdığı görülmüştür. Bu sonuçlarda

38

literatürde mevcut olan, HHcy nin ED gelişmesi yönünde bağımsız bir risk faktörü olduğunu gösteren çalışmalarla uyumlu görünmektedir. Son olarak prospektif olarak gerçekleştirilen araştırmamızda; çalışma grupları arasındaki hasta yaşlarının homojen olarak dağılmamış olması, çalışmamızın eksik yönlerinden biri olarak kabul edilebilir. Buna karşılık çalışmanın prospektif yapısı; yaş gruplarının homojenizasyonunu güçleştirmiştir. Çalışmanın devamında, hasta sayılarının arttırılması ile bu tartışmalı bulgunun da giderilmesi mümkün olabilir.

KAYNAKLAR

1. Levitan D, Moser SA, Goldstein DA, Kletzky OA, Lobo RA, Massry SG. Disturbances in the hypothalamic-pituitary-gonadal axis in male patients with acute renal failure. Am J Nephrol 1984;4:99–106. 2. Thambyrajah J, Landray MJ, McGlynn FJ, Jones HJ, Wheeler DC, Townend JN. Abnormalities of endothelial function in patients with predialysis renal failure. Heart 2000;83:205–9

3. Schaefer RM, Kokot F, Wernze H, Geiger H, Heidland A. Improved sexual function in hemodialysis patients on recombinant erythropoietin: a possible role for prolactin. Clin Nephrol 1989;31:1–5.

4. Navaneethan SD, Vecchio M, Johnson DW, Saglimbene V, Graziano G, Pellegrini F, et al. Prevalence and correlates of self-reported sexual dysfunction in CKD: a meta-analysis of observational studies. Am J Kidney Dis 2010;56:670–85. doi: 10.1053/j.ajkd.2010.06.016 5. Mesquita JF, Ramos TF, Mesquita FP, Bastos Netto JM, BastosMG, Figueiredo AA. Prevalence of erectile dysfunctionin chronic renal disease patients on conservative treatment. Clinics (Sao Paulo) 2012;67:181–3. 6. Nassir A. Erectile dysfunction risk factors for patients entering dialysis programme. Andrologia 2010;42:41–7. doi: 10.1111/j.1439-0272.2009.00954.x

7. Demir T, Comlekci A, Demir O, et al. Hyperhomocysteinemia: a novel risk factor for erectile dysfunction. Metabolism 2006;55:1564–8. doi: 10.1016/j.metabol.2006.03.019 8. Jiang X, Yang F, Tan H, et al. Hyperhomocystinemia impairs endothelial function and eNOS activity via PKC activation. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2005;25:2515–21. doi: 10.1161/01. ATV.0000189559.87328.e4

9. McDowell IF, Lang D. Homocysteine and endothelial dysfunction: a link with cardiovascular disease. J Nutr 2000;130(2S Suppl):369S–72S. 10. Tawakol A, Omland T, Gerhard M, Wu J, Creager MA. Hyperhomocyst(e)inemia is associated with impaired endothelium dependent vasodilatation in humans. Circulation 1997;95:1119– 21.

11. Derosa G, Romano D, Tinelli C, et al. Prevalence and associations of erectile dysfunction in a sample of Italian males with type 2 diabetes. Diabetes Res Clin Pract 2015;108:329–35. doi: 10.1016/j.diabres.2015.01.037 12. Watts GF, Chew KK, Stuckey BG. The erectile-endothelial dysfunction nexus: new opportunities for cardiovascular risk prevention. Nat Clin Pract Cardiovasc Med 2007;4:263–73. doi: 10.1038/ncpcardio0861 ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):33-39


13. Toda N, Ayajiki K, Okamura T. Nitric oxide and penile erectile function. Pharmacol Ther 2005;106:233–66. doi: 10.1016/j. pharmthera.2004.11.011 14. Scott JM. Homocysteine and cardiovascular risk. Am J Clin Nutr 2000;72:333–4. 15. Fan SLS, Almond MK, Ball E, Evans K, Cunningham J. Pamidronate therapy as prevention of bone loss following renal transplantation. Kidney Int 2000;57:684–90. doi: 10.1046/j.15231755.2000.00890.x 16. Arnadotti M, Hultberg B, Nilsson-Ehle P, Thysell H. The effect of reduced glomerular filtration rate on plasma total homocysteine concentration. Scand J Clin Lab Invest 1996;56:41–6. doi: 10.3109/00365519609088586 17. Giovannone M, Busetto GM, Antonini G, et al. Hyperhomocysteinemia as an Early Predictor of Erectile

Dysfunction: International Index of Erectile Function (IIEF) and Penile Doppler Ultrasound Correlation With Plasma Levels of Homocysteine. Medicine (Baltimore) 2015;94:e1556. doi: 10.1097/MD.0000000000001556 18. Khan M, Thompson C, Elmsley A, et al. The interaction of homocysteine and copper markedly inhibits the relaxation of rabbit corpus cavernosum: new risk factors for angiopathic erectile dysfunction? BJU Int 1999;84:720–4. 19. Yan WJ, Yu N, Yin TL, Zou YJ, Yang J. A new potential risk factor in patients with erectile dysfunction and premature ejaculation: folate deficiency. Asian J Androl 2014;16:902–6. doi: 10.4103/1008682X.135981 20. Selhub J, Jacques PF, Wilson PW, Rush D, Rosenberg IH. Vitamin status and intake as primary determinants of homocysteinemia in an elderly population. JAMA 1993;270:2693–8.

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Sarı ve ark. n Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi ilişkisi

39


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2017; 19(2):40−43 | doi: 10.24898/tandro.2017.98700

ERKEK ÜREME SAĞLIĞI

Nüks varikosel tedavisinde mikrocerrahi varikoselektomi

Microsurgical varicocelectomy for treatment of recurrent varicocele Ahmet Gökçe1, H. Can Direk1, Anıl Erdik1

ÖZ

ABSTRACT

AMAÇ: Varikosel, infertilite nedeni ile üroloji kliniğine başvuran er-

OBJECTIVES: Varicocele is the most common remediable pathology in

keklerde en sık gözlenen düzeltilebilir patolojilerdendir. Varikosel cerrahisi sonrası görülen en sık komplikasyonlardan birisi de varikoselin nüksetmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada, kliniğimizde Kasım 2014 – Mayıs 2017 tarihleri arasında nüks varikosel nedeniyle mikrocerrahi varikoselektomi (NMCV) yapılan hastaların verileri ile, ilk defa tanı konulmuş ve primer MCV (PMCV) yapılan hastaların verilerinin retrospektif olarak karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya sol Grade 3 varikosel nedeniyle subinguinal PMCV veya NMCV yapılan hastaların verileri dahil edildi. Hastaların yaş, ameliyat öncesi ve sonrası semen analizleri, komplikasyon oranları karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması PMCV grubunda 30 (22–48) iken NMCV grubunda 31,2 (25–42) idi (p>0,05). Primer ve nüks gruptaki operasyon öncesi semen parametreleri karşılaştırıldığında değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. PMCV yapılan hastaların operasyon öncesi ve sonrası semen parametreleri değerlendirildiğinde volüm ve morfoloji açısından anlamlı bir fark olmadığı, konsantrasyon ve motilite açısından istatistiksel olarak anlamlı iyileşme olduğu gözlendi. NMCV yapılan hastaların operasyon öncesi ve sonrası semen parametreleri değerlendirildiğinde ise volüm, konsantrasyon ve morfoloji açısından anlamlı bir fark olmadığı, motilite açısından istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme olduğu gözlendi. Hastalar komplikasyon açısından değerlendirildiğinde, ameliyatlar sonrasında her iki grupta da herhangi bir komplikasyonun gelişmediği gözlendi. SONUÇ: Varikosel tedavisinde en düşük nüks oranına sahip yöntem olan mikrocerrahi varikoselektomi, nüks varikosel cerrahisinde de altın standart yöntem olabilir. Anahtar Kelimeler: varikosel; mikrocerrahi; subinguinal varikoselektomi; rekürrens

men who are referred to the urology clinic for infertility. One of the most common complications after varicocele surgery is recurrence. MATERIAL AND METHODS: The aim of this retrospective study was to compare the data of patients who underwent microsurgical varicocelectomy for recurrent varicocele (RMSV) and patients who were diagnosed for the first time and underwent primary MSV (PMSV) in our clinic between November 2014 and May 2017. Patients receiving subinguinal PMCV or NMCV due to left Grade 3 varicocele were included in the study. Patient age, preoperative and postoperative semen analysis, and complication rates were compared. RESULTS: The mean age of the study subjects was 30 (22–48) and 31.2 (25–42) years in the PMSV and RMSV groups respectively (p>0.05). There was no statistically significant difference in preoperative semen analysis between primary and recurrent group. When the sperm parameters of PMSV patients were evaluated before and after operation, there was no statistically significant difference in terms of volume and morphology, and there was statistically significant improvement in terms of concentration and motility. There were no statistically significant differences in terms of volume, concentration and morphology and statistically significant improvement in motility before and after the operation in RMSV group. No complications were observed in both groups after the operations. CONCLUSION: Microsurgical varicocelectomy, the method which has the lowest recurrence rate in varicocele treatment, may be the gold standard in recurrent varicocele surgery. Keywords: varicocele; microsurgery; subinguinal varicocelectomy; recurrence

GİRİŞ Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, Sakarya

1

Yazışma Adresi/ Correspondence: Doç. Dr. Ahmet Gökçe Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı, 54000 Sakarya, Türkiye Tel. 4445400 E-mail: aagokce@yahoo.com Geliş/Received: Kabul/Accepted:

40

13.06.2017 15.06.2017

Varikosel, infertilite nedeni ile üroloji kliniğine başvuran erkeklerde en sık gözlenen düzeltilebilir patolojilerdendir.[1] Normal popülasyonda %10–15 arasında gözlenirken, bu oran primer infertilite ile başvuran erkeklerde %40, sekonder infertilitede ise %80’lere kadar yükselebilmektedir.[2] Varikosel; sperm sayısı, hareket ve morfolojide bozulma, testis volümünde azalma ve Leydig hücre disfonksiyonu gibi istenmeyen durumlara yol açarak infertiliteye sebep olur.[3] İnfertilite nedeniyle başvuran erkek

©2017 Androloji Bülteni


hastada fizik muayene ile varikosel saptandığında ya da radyolojik yöntemlerle tanı konulduğunda, hastanın sperm değerlerinde bir ya da birden fazla parametrede bozulma varsa ve hastanın eşinde infertiliteye sebep olabilecek başka bir patoloji söz konusu değilse, hasta tedavi edilmelidir.[3,4] Varikosel tedavisi, radyolojik, laparoskopik veya açık cerrahi yöntemlerle yapılabilir. Varikosel cerrahisi sonrası en sık görülen komplikasyonlardan birisi varikosel nüksüdür. Varikosel nüksünün ana nedenleri olarak, operasyon esnasında etkisiz venöz ligasyon ve anatomik varyantlar bildirilmiştir.[5] Bazı araştırmacılar da kollateral reflünün nükse neden olduğunu savunmaktadır.[6,7] Nüks oranı cerrahi tekniğe bağlı olarak değişmektedir (Tablo 1).[8] Nüks oranları yüksek ligasyonda %29’lara kadar çıkarken, mikroskobik subinguinal yaklaşımda bu oran %1’ler seviyesine kadar düşebilmektedir.[9] Literatürde, nüks varikosel yönetimi ve bu durumda uygulanacak cerrahi yöntemlerle ilgili yayın sayısı sınırlıdır. Bu çalışmada, nüks varikosel nedeniyle mikrocerrahi varikoselektomi (NMCV) yapılan hastaların verileri ile ilk defa tanı konulmuş ve primer MCV (PMCV) yapılan hastaların verilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM Kliniğimizde, Kasım 2014 – Mayıs 2017 tarihleri arasında nüks varikosel nedeniyle NMCV yapılan 15 hasta ve kontrol grubu olarak da PMCV uygulanan 45 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya sol Grade 3 varikosel nedeniyle subinguinal PMCV veya NMCV yapılan hastaların verileri dahil edildi. Hastaların yaş, ameliyat öncesi ve sonrası semen analizleri, komplikasyon oranları karşılaştırıldı. İstatistiksel analizler, SPSS for Windows Version 22 kullanılarak yapıldı (SPSS, Chicago, IL, USA). Çalışmada, NMCV grubu verilerinin değerlendirilmesi

Wilcoxon testi ile, PMCV verilerinin değerlendirilmesi ise Paired Sample T testi ile yapılırken, iki grubun verilerinin karşılaştırılması için Independent Sample T testi kullanıldı; p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

BULGULAR Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması PMCV grubunda 30 (22–48) iken NMCV grubunda 31,2 (25–42) idi (p>0,05). PMCV grubunda 39 (%86,7) hastaya infertilite nedeniyle ve 6 (%13,3) hastaya ağrı nedeniyle cerrahi uygulanırken, bu oranlar NMCV grubunda sırasıyla 10 (%66,7) ve 5 (%33,3) hasta olarak bulundu. Hastalar komplikasyon açısından değerlendirildiğinde, ameliyatlar sonrasında her iki grupta da herhangi bir komplikasyonun gelişmediği gözlendi. Primer ve nüks gruptaki operasyon öncesi semen parametreleri karşılaştırıldığında, değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (Tablo 2). PMCV yapılan hastaların operasyon öncesi ve sonrası semen parametreleri değerlendirildiğinde, volüm ve morfoloji açısından anlamlı bir fark olmadığı, konsantrasyon ve motilite açısından istatistiksel olarak anlamlı iyileşme olduğu gözlendi (Tablo 3). NMCV yapılan hastaların Tablo 1. Varikosel tedavisinde kullanılan tekniklerin nüks oranları (EAU kılavuzundan)[8] Tedavi̇ Yöntemi

Nüks %

Antegrad skleroterapi

9

Retrograd skleroterapi

9,8

Retrograd embolizasyon

3,8–10

İnguinal yaklaşım

13,3

Yüksek ligasyon

29

Mikrocerrahi inguinal veya subinguinal Laparoskopi

0,8–4 3–7

Tablo 2. Operasyon öncesi ve sonrası primer ve nüks gruplarında semen parametrelerinin karşılaştırılması

Operasyon öncesi

Operasyon sonrası

Primer

Nüks

p

Volüm (mL)

2,48

2,31

0,489

Konsantrasyon (milyon/mL)

28,3

25,7

0,921

Motilite (%)

25,4

21,5

0,699

Morfoloji (Kruger) (%)

2,53

2,75

0,592

Volüm (mL)

2,2

2,23

0,808

Konsantrasyon (milyon/mL)

29

40

0,745

30,4

32,2

0,758

3

3

1,000

Motilite (%) Morfoloji (Kruger) (%)

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Gökçe ve ark. n Nüks varikosel tedavisinde mikrocerrahi varikoselektomi

41


Tablo 3. Primer varikoselektomi ve nüks varikoselektomi yapılan hastaların operasyon öncesi ve sonrası ortalama semen parametrelerinin kendi aralarında karşılaştırılması

Primer varikoselektomi (n=45)

Nüks varikoselektomi (n=15)

Operasyon öncesi

Operasyon sonrası

p

Volüm (mL)

2,4

2,2

0,234

Konsantrasyon (milyon/mL)

28,3

29

0,020

Motilite (%)

25,4

30,4

0,049

Morfoloji (Kruger) (%)

2,5

3

0,051

Volüm (mL)

2,31

2,23

0,719

Konsantrasyon (milyon/mL)

25,7

40

0,109

Motilite (%)

21,5

32,2

0,045

Morfoloji (Kruger) (%)

2,75

3

0,429

operasyon öncesi ve sonrası semen parametreleri değerlendirildiğinde ise volüm, konsantrasyon ve morfoloji açısından anlamlı bir fark olmadığı, motilite açısından istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme olduğu gözlendi (Tablo 3).

daha fazla ven ligasyonu, daha fazla ve küçük çapta arter dalı bulunması nedeniyle, daha yüksek arter yaralanma riski ve mikrocerrahiye daha fazla deneyim gerektirmesi subinguinal yöntemin dezavantajı olarak bildirilmektedir.[17]

TARTIŞMA

Bütün bu veriler dikkate alındığında, ilk defa tanı konulmuş varikosel hastalarında MCV’nin diğer yöntemlere göre avantajlarının daha fazla olduğu artık tartışmasız bir gerçek olmasına rağmen, bu makalenin konusu olan nüks varikosellerdeki yaklaşımın ne olması gerektiği ile ilgili yayınlar kısıtlıdır. Bu çalışmadan elde edilen veriler ışığında, aslında nüks varikosel cerrahisinin de primer varikoselde olduğu gibi aynı yaklaşımla yani mikrocerrahi yöntemle yapılmasının, hastalar açısından daha yüz güldürücü sonuçlar sağlayabileceği anlaşılmaktadır.

İnfertil erkeklerde uygulanan en sık cerrahi işlem varikoselektomidir. Varikosel cerrahisinde hedef, spermatik korddaki lenfatik damarları ve arteri koruyarak, internal spermatik ven ve eksternal spermatik ven dallarını bağlamaktır. Varikoselin radyolojik yöntemle tedavisinde internal spermatik venin embolizasyonu veya skleroterapi, femoral ven üzerinde gerçekleştirilen küçük bir insizyon ile gerçekleştirilir. Küçük kollateral venlerin oklüzyonunun mümkün olmaması nedeniyle, bu yöntemde nüks oranları %4–11 arasında bildirilmiştir.[10,11] Varikosel tedavisinde laparoskopik yöntem de kullanılmasına rağmen, eksternal spermatik venin görüntülenememesi nedeniyle bu yaklaşımda da nüks oranları yüksektir.[12] İnguinal ve subinguinal mikrocerrahi teknikte, arter ve lenfatiklerin korunmasına yardımcı olarak bunlar dışındaki vasküler yapılar daha açık ortaya konulabildiği için, bu yöntemler nüks ve komplikasyonların daha az gözlendiği yöntemlerdir.[13,14] Yapılan çok sayıda yayında, aynı cerrahi bölgeden yapılan (inguinal veya subinguinal) MCV’nin nüks oranlarının, konvansiyonel yöntemlere göre belirgin şekilde daha düşük olduğu rapor edilmiştir.[15] Küçük internal spermatik ven dallarının görülememesi ve bu nedenle bağlanamaması, varikosel tedavisinde en önemli nüks nedenidir ve bu nedenle mikroskop veya optik büyüteç kullanılmadan yapılan konvansiyonel varikoselektomide nüks oranı daha fazla görülmektedir.[16,17] Yapılan araştırmalarda, ideale en yakın cerrahi yöntemin optik büyüteç kullanılan inguinal veya subinguinal varikoselektomi olduğu belirtilmiştir.[18] Bununla birlikte, daha distalde

42

SONUÇ Literatüre ve kılavuzlara göre, varikosel tedavisinde en düşük nüks oranına sahip yöntem olan mikrocerrahi varikoselektomi, nüks varikosel cerrahisinde de altın standart yöntem olabilir. Bu sonuçları doğrulamak için daha geniş çaplı seriler içeren çalışmalara ihtiyaç vardır.

KAYNAKLAR

1. Kendirci M, Miroğlu C. Varikosel patofizyolojisi. İçinde: Kadıoğlu A, Çayan S, Semerci B ve ark., editörler. Erkek Reproduktif Sistem Hastalıkları ve Tedavisi. İstanbul: Türk Androloji Derneği yayını; 2004. s.427–46. 2. Gorelick JI, Goldstein M. Loss of fertility in men with varicocele. Fertil Steril 1993;59:613–6. 3. World Health Organization. The influence of varicocele on parameters of fertility in a large group of men presenting to infertility clinics. Fertil Steril 1992;57:1289–93. 4. Cayan S, Lee D, Black LD, et al. Response to varicocelectomy in oligospermic men with and without defined genetic infertility. Urology 2001;57:530–5. 5. Belli L, Arrondello C, Antronaco R, et al. Venography of postoperative recurrence of symptomatic varicocele in males. Radiol Med 1998;95:470–3. ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):40-43


6. Lee JW, Paick JS, Kim SW. Microsurgical subinguinal varicocelectomy: comparison of pediatric and adult patients. Korean J Urol 2008;49:1029–34. doi: 10.4111/kju.2008.49.11.1029

7. Al-Kandari AM, Shabaan H, Ibrahim HM, Elshebiny YH, Shokeir AA. Comparison of outcomes of different varicocelectomy techniques: open inguinal, laparoscopic, and subinguinal microscopic varicocelectomy: a randomized clinical trial. Urology 2007;69:417–20. doi: 10.1016/j.urology.2007.01.057 8. Dohle GR, Colpi GM, Hargreave TB, Papp GK, Jungwirth A, Weidner W; EAU Working Group on Male Infertility. EAU guidelines on male infertility. Eur Urol 2005;48:703–11. doi: 10.1016/j.eururo.2005.06.002 9. Cayan S, Kadioglu TC, Tefekli A, Kadioglu A, Tellaloglu S. Comparison of results and complications of high ligation surgery and microsurgical high inguinal varicocelectomy in the treatment of varicocele. Urology 2000;55:750–4.

10. Weissbach L, Thelen M, Adolphs HD. Treatment of idiopathic varicoceles by transfemoral vein occlusion. J Urol 1981;126:354– 6.

11. Ferguson JM, Gillespie IN, Chalmers N, et al. Percutaneous varicocele embolization in the treatment of infertility. Br J Radiol 1995;68:700–3. doi: 10.1259/0007-1285-68-811-700

13. Marmar JL, DeBenedictis TJ, Praiss D. The management of varicoceles by microdissection of the spermatic cord at the external inguinal ring. Fertil Steril 1985;43:583–8.

14. Goldstein M, Gilbert BR, Dicker AP, Dwosh J, Gnecco C. Microsurgical inguinal varicocelectomy with delivery of the testis: an artery and lymphatic sparing technique. J Urol 1992;148:1808– 11.

15. Hopps CV, Lemer ML, Schlegel PN, Goldstein M. Intraoperative varicocele anatomy: a microscopic study of the inguinal versus subinguinal approach. J Urol 2003;170(6 Pt 1):2366–70. 16. Goldstein M. Surgical management of male infertility. In: Wein AJ, Kavoussi LR, Novick AC, Partin AW, Peters CA, editors. Campbell-Walsh urology, Vol 1, 10th ed. Philadelphia, PA: Elsevier Saunders; 2011. p.648–87. 17. Grober ED, Chan PT, Zini A, Goldstein M. Microsurgical treatment of persistent or recurrent varicocele. Fertil Steril 2004;82:718–22. doi: 10.1016/j.fertnstert.2004.03.028

18. Cayan S, Shavakhabov S, Kadioğlu A. Treatment of palpable varicocele in infertile men: a meta-analysis to define the best technique. J Androl 2009;30:33–40. doi: 10.2164/ jandrol.108.005967

12. Oktar T, Ahmedov İ, Kadıoğlu A. Varikosel tedavisi. İçinde: Kadıoğlu A, Çayan S, Semerci B ve ark., editörler. Erkek Reprodüktif Sistem Hastalıkları ve Tedavisi. İstanbul: Türk Androloji Derneği yayını; 2004. s.463–72.

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Gökçe ve ark. n Nüks varikosel tedavisinde mikrocerrahi varikoselektomi

43


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2017; 19(2):44−49 | doi: 10.24898/tandro.2017.06025

KADIN CİNSEL SAĞLIĞI

Üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşleri Female university students’ opinions related to sexual myths Dilek Aygin1, Hande Açıl2, Özge Yaman3, Ayşe Çelik Yılmaz4

ÖZ

ABSTRACT

AMAÇ: Bu çalışmada, üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşlerinin değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen ve onayı alınan 157 kadın öğrenci örneklemi oluşturdu. Veriler, bireysel özellikler formu ve literatürden elde edilen verilerle, Zilbergeld tarafından geliştirilmiş 17 cinsel mitten oluşan “Cinsel Mitler Ölçeği” (CMÖ) yoluyla, araştırmacılar tarafından oluşturulan 18 adet cinsel mite ilişkin soru ile elde edildi. Mitler doğru ve yanlış olarak değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, standart sapma, ortalama ve Ki-kare testi kullanıldı. BULGULAR: Araştırma kapsamına alınan 157 öğrencinin yaş ortalaması 20,5±1,5 idi. Zilbergeld tarafından geliştirilen “Cinsel Mitler Ölçeği”nin 17 cinsel mitinin onaylanma yüzdesi %46,83±15,4 (min-max: %10,2– 92,4) ve bazı mitlerin onaylanma oranı (%63–92,4) oldukça yüksek bulundu. Mitlerin çoğu ile öğrencinin okuduğu bölüm, anne-baba eğitimi, gelir düzeyi, yaşadığı yer ve yaş grupları arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı, ancak yaşı 19 ve küçük olanların mitleri onaylama oranı daha yüksek bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kadın öğrencilerin yaklaşık yarısının cinsel mitleri onaylama oranları yüksek bulundu. Bu durum, yeterli cinsel bilgiye sahip olunmadığının göstergesidir. Bu bağlamda, üniversitelerde tüm öğrencilere üreme ve cinsel sağlık konularında eğitim ve danışmanlık hizmeti verilebilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Cinsel mit, görüş, kadın, öğrenci

INTRODUCTION: In this study, our aim was to evaluate the female students’ opinions about sexual myths who study at university. MATERIAL AND METHODS: The sample constituted randomly selected 157 female students with their consent. The data were obtained through the information form about the students’ individual characteristics and the “Sexual Myths Scale” (CME), a set of 17 sexual myths developed by Zilbergeld, with questions on 18 sexual myths generated by researchers obtained from the literature. Myths were evaluated as right and wrong. Percentage, standard deviation, mean, Chi-square test were used in the evaluation of the data. RESULTS: The average age of the 157 students included in the study was 20.5±1.5. The rate of approval of 17 sexual myths by the “Sexual Myths Scale” developed by Zilbergeld was 46.83±15.4 (min-max: 10.2–92.4%) and the rate of approval of some myths (63–92.4%) were found to be quite high. There was no significant correlation among myth approval and parents’ education, income level, living place, and age groups, but students of age 19 and younger had a higher approval rate of myths. DISCUSSION AND CONCLUSION: Approximately half of the female students had a high rate of confirmation of sexual myths. This is a sign that they do not have sufficient sexual information. In this context, we believe that it is important for universities to provide education and counseling services to all students on reproduction and sexual health. Keywords: Female, opinion, sexual myths, student

GİRİŞ

1 Doç., 2,3,4Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Sakarya

Yazışma Adresi/ Correspondence: Doç. Dr. Dilek Aygin Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Sakarya Tel. +90 264 295 6611 E-mail: daygin@sakarya.edu.tr Geliş/Received: Kabul/Accepted:

44

26.04.2017 26.05.2017

Cinsellik, tanımlarda farklılık olmasına rağmen insan hayatında doğum öncesinden başlayarak ömrü boyunca önemli bir yere sahip olan, sadece cinsel organlarla ilgisi olmayıp tüm vücudu ve aklı içeren, yaşanılan topluma ve toplumun bakış açısına göre şekillenen önemli bir kavramdır.[1,2] Cinsel yaşam, insanlar için yeme, giyinme gibi diğer yaşam alanları kadar önemli olup onlardan ayrı olarak düşünülemez.[3] Cinsellik, insan hayatını kişiler arası ilişkiler, mutluluk gibi çok yönlü etkilemekte ve cinsel sağlık kavramı da önem kazanmaktadır.[4] Dünya Sağlık Örgütü cinsel sağlığı; “cinsellik ile ilgili olarak fiziksel, mental ve

©2017 Androloji Bülteni


sosyal yönden iyi olma hali” olarak tanımlamıştır.[5] Cinsel sağlık her iki cinsiyeti de çok yönlü etkilemesine karşın toplumda tabu olarak kabul edilmekte ve cinsellikle ilgili konular hakkında açık bir şekilde konuşulamamaktadır.[6] Bu nedenle de bireyler cinselliğe ilişkin konulardaki bilgi eksikliklerini gidermek için; hatalı bilgiler veren yakın çevrelerindeki kişilerden, basın-yayın organlarından, günlük konuşmalardan, kulaktan dolma bilgilerden ve pornografik içerikler gibi değişik kaynaklardan yararlanmaktadırlar.[2,3,7] Örneğin; öpüşme sonucu hamile kalınabileceği gibi bir yanlış inanış insanlarda cinsellikle ilgili önyargı ve mitlere sebep olmaktadır.[4] Cinsel mit, bireylerin cinsellikle ilgili konularda doğru olduğunu düşündüğü, genellikle abartılı, bilimsel bir gerçekliği olmayan, cinselliği özgürce yaşamayı sınırlandıran, yanlış, kalıplaşmış yargılar olarak tanımlanabilmektedir.[3,4,6,8] Cinsel mitler, toplumda yaygın bir şekilde görülmekte olup kültürler ve toplumlar arasında, hatta bireyler arasında bile farklılık gösterebilmektedir.[2,6] Özellikle kapalı yapıdaki toplumlarda bu mitler nesilden nesile aktarılarak giderek yaygınlaşmaktadır.[3] Cinsel mitler kişilerin gerçek dışı beklentiler içine girmesine, bu beklentilerden dolayı kendilerini yetersiz hissetmelerine ve kaygı duymalarına sebep olabilmektedir. Tüm bunlara bağlı olarak da cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabilmekte, cinsel işlev bozukluğu olan kişilerde ise tedavi süreci olumsuz etkilenebilmektedir.[2,3,4,8] Literatüre cinsel mitleri onaylama oranları açısından bakıldığında; cinsiyete göre çeşitli farklılıklar görüldüğü, cinsiyet açısından belirgin farkların olmadığı araştırma sonuçları bulunmaktadır.[4,6,9–11] Cinsel mitlere zemin hazırlayan en önemli etkenlerin; cinsel eğitim ve bilgi eksikliği, cinsellikle ilgili konuların aile içinde, okullarda ya da toplumda açıkça konuşulamaması, tartışılamaması ve de yeterli bilimsel araştırma ve yayından yararlanılamaması olduğu bilinmektedir. Değişen ve sürekli gelişen toplumda cinsellik konusundaki yanlış inanışların, değer yargılarının nasıl etkilendiğini belirlemek için bu tür çalışmaların yapılması gerektiği düşüncesinden yola çıkarak planlanan araştırmada, üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşlerinin değerlendirilmesi amaçlandı.

GEREÇ VE YÖNTEM Tanımlayıcı olarak planlanan çalışma, bir kadın öğrenci yurdunda kalan üniversite öğrencileri ile yapıldı. Yurtta kalan 730 kadın öğrenci evreni, rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen ve onayı alınan 157 kadın (157/730=%22) öğrenci örneklemi oluşturdu. Kurum izinleri alındıktan sonra, veriler bireysel özellikler formu, literatürden elde

edilen verilerle araştırmacılar tarafından oluşturulan 18 adet cinsel mite ilişkin soru ve Zilbergeld tarafından geliştirilen, 17 cinsel mitten oluşan “Cinsel Mitler Ölçeği” (CMÖ) ile yoluyla elde edildi. CMÖ ülkemizde birçok araştırmacı tarafından kullanılmaktadır.[3] Mitler doğru ve yanlış olarak değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, standart sapma, ortalama, Ki-kare testi kullanıldı.

BULGULAR Araştırma kapsamına alınan 157 öğrencinin yaş ortalaması 20,5±1,5 olup, %43,3’ünün İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde okuduğu, %29,3’ünün ikinci sınıf öğrencisi, %49,7’unun annelerinin ilkokul/babalarının ise ortaokul mezunu olduğu, %81,5’inin orta gelir grubunda yer aldıkları görüldü (Tablo 1). Çoğunluğun Marmara Bölgesinde (%54,1) ve şehir merkezinde (%55,4) yaşadığı belirlendi. Katılımcıların çoğunluğu cinsellik üzerinde baskı olduğunu (%80,9), paylaşılmasında ve tartışılmasında sıkıntı olduğunu (%87,3) düşündüklerini ifade etti. %78,3’ü ortaöğretim çağında cinsellikle ilgili bilgi verilmesi gerektiğini, cinsel sağlık ile ilgili bilgileri %51,6’sı arkadaşından, %22,9’u ailesinden ve sadece %17,8’i okuldan aldığını belirtti (Tablo 2). Zilbergeld tarafından geliştirilen “Cinsel Mitler Ölçeği” nin 17 cinsel mitinin onaylanma yüzdesi %46,83±15,4 (min-max: %10,2–92,4) ve bazı mitlerin onaylanma oranı (2,5,10,11,13,14,15,16,17. mitler; %63–92,4) oldukça yüksek bulundu. Ölçeğin maddelerine bakıldığında; seksin ancak çift aynı anda orgazm olabilirse güzel (%69,4) olduğunu, erkeklerin duygularını belli etmesi (%87,9) gerektiğini, sekste kesin, evrensel doğrular olmadığını (%84,1), ilişkiye giren bir çiftin içgüdüsel olarak karşısındakinin ne istediğini bileceğini (%78,3), cinsel ilişki sırasında mastürbasyonun yanlış (%63,1) olduğunu, erkeklerin cinsel eyleme her an hazır ve istekli olduğunu (%73,9), zaten sekse hayır diyemeyeceğini (%68,8) ve her erkeğin eşine nasıl zevk vereceğini bilmesi (%92,4) gerektiğini belirtmişlerdir (Tablo 3). Kadın öğrencilerin %82,8’i evlilik öncesi cinsel ilişkiyi normal bulmadığını, %76,4’ü cinsel fantezilerin partnerle paylaşılması gerektiğini, %58,6’sı evlenecek kişinin bakir olması gerektiğini ve %72’si cinselliğin bir ilişkide vazgeçilmez bir role sahip olduğunu belirtti. Yine kadınlar %1,3 gibi az bir oranda olsa bile öpüşme sonucu hamile kalınabileceği belirtirken, %35’i ileri yaşlarda cinselliğin biteceğini, %39,5’u hamilelikte yaşanan cinselliğin bebeğe zarar vereceğini ve dörtte biri de (%25,5) HIV/AIDS, gonore (bel soğukluğu), hepatit B’nin cinsel yolla bulaşan hastalık olmadığını ifade etti (Tablo 4).

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Aygin ve ark. n Üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşleri

45


Tablo 1. Kadın öğrencilerinin tanıtıcı verileri (N=157) n

%

68 44 22 23

43.3 28 14 14.6

Kaçıncı Sınıf 1. sınıf 2. sınıf 3. sınıf 4. sınıf

46 32 44 35

29.3 20.4 28 22.3

Gelir durumu Düşük Orta Yüksek

13 137 7

8.3 87.3 4.5

10 78 57 12

6.4 49.7 36.3 7.6

4 47 78 28

2.5 29.9 49.7 17.8

Yaş

Ort/sd =20.05 ± 1,5 (min=17 max=24)

Bölüm İktisadi ve İdari Bil. Fak.

Fen-Edebiyat Fak Mühendislik Fak. Sağlık Yüksek Okulu

Anne Eğitimi

Okur-yazar değil Okur-yazar/ilkokul Ortaokul-lise Önlisans-lisans Baba Eğitimi

Okur-yazar değil Okur-yazar/ilkokul Ortaokul-lise Ön lisans-lisans

Mitlerin çoğu ile okuduğu bölüm, anne-baba eğitimi, gelir düzeyi, yaşadığı yer ve yaş grupları arasında anlamlı bir fark saptanmadı, ancak yaşı 19 ve küçük olanların mitleri onaylama oranı daha yüksek bulundu. “Erkekler duygularını belli etmemelidir.” miti ile yaş (p=0,042) ve sınıfı

(p=0,047) arasında ve “Öz doyurum (mastürbasyon) pis ve zararlıdır.” miti ile yaş (p=0,000) ve sınıfı (p=0,009) anlamlı fark bulundu (p<0,05). Her iki mitte de farkın 19 yaş altındaki ve 1. sınıf kadınlardan kaynaklandığı, onaylama yüzdesinin anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptandı.

Tablo 2. Kadın öğrencilerin cinsellik i̇le i̇lgili sorulara verdiği yanıtlar (N=157) n

%

Cinsellik üzerine baskı vardır Evet Hayır

127 30

80.9 19.1

Cinsellikle ilgili konular paylaşılmakta ve tartışılmakta sıkıntı yaşanıyor Evet Hayır

137 20

87.3 12.7

Cinsellikle ilgili verilmesi gereken eğitim zamanı İlköğretim Ortaöğretim Üniversite

31 123 3

19.7 78.3 1.9

Cinsel sağlık hakkındaki ilk bilgileri aldıkları yerler Aileden Okuldan Arkadaştan İnternet, TV ve gazete

36 28 81 12

22.9 17.8 51.6 7.6

46

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):44-49


Tablo 3. Cinsel mitler ölçeğine kadın öğrencilerin verdiği yanıtlar (N=157) Evet (%)

Hayır (%)

1. Kadının seksi başlatması daha fazla ahlaksızlıktır.

Ci̇nsel Mi̇tler Ölçeği (17 Soru)

10,2

89,8

2. Seks ancak çift aynı anda orgazm olabilirse güzeldir.

69,4

30,6

35

65

4. Seks doğaldır, öğrenilemez, seksle ilgili konuşmak ya da düşünmek onu bozar.

40,8

59,2

5. Erkekler duygularını belli etmemelidir.

12,1

87,9

6. Seks hep erkeğin davetiyle başlar.

23,6

76,4

7. Sekste kesin, evrensel doğrular vardır.

15,9

84,1

8. Birleşme sırasında cinsel fanteziler kurmak yasaktır.

10,8

89,2

9. Fiziksel bütün yaklaşımlar cinsel ilişkiye girer.

10,2

89,8

10. İlişkiye giren bir çift içgüdüsel olarak karşısındakinin ne istediğini bilir.

78,3

21,7

11. Cinsel ilişki sırasında öz doyurum (mastürbasyon) yanlıştır.

63,1

36,9

35

65

13. Erkeğin penisi sertleştiğinde hemen orgazm olması kötüdür.

70,1

29,9

14. Eğer çiftler birbirlerini seviyorlarsa seksten de zevk almasını bilirler.

86,6

13,4

15. Erkekler cinsel eyleme her an hazır ve isteklidir.

73,9

26,1

16. Bir erkek sekse yok diyemez. 17. Her erkek eşine nasıl zevk vereceğini bilmelidir.

68,8 92,4

31,2 7,6

3. İyi sekste amaç cinsel ilişkidir.

12. Öz doyurum (mastürbasyon) pis ve zararlıdır.

“Erkeğin penisi sertleştiğinde hemen orgazm olması kötüdür.” miti ile yaş (p=0,036) ve sınıfı (p=0,013) anlamlı fark görüldü ve farkı yaratan grubun 19 yaş altındaki ve 1. sınıf kadınlar olduğu, diğer gruplara göre anlamlı düzeyde onaylama yüzdesinin daha düşük olduğu belirlendi (p<0,05).

“Birleşme sırasında cinsel fanteziler kurmak yasaktır.” mitinin 1. sınıflar tarafından onaylanma oranı anlamlı düzeyde daha yüksek bulundu (p=0,001). Yaşı 22 ve üzeri olanların tamamı “Her erkek eşine nasıl zevk vereceğini bilmelidir.” mitini onayladı ve daha küçük yaştakilere göre aralarında anlamlı fark saptandı (p=0,041).

Tablo 4. Kadın öğrencilerin araştırmacılar tarafından oluşturulan cinsel mitlere verdiği yanıtlar (N=157) Ci̇nsel Mi̇tler

Evet (%)

Hayır (%)

1. Basın ve yayın organları cinselliği etkiler

96,2

3,8

2. Cinsel fanteziler partnerle paylaşılmalıdır. 3. Evlilik öncesi ilişki normal karşılanacak bir durumdur. 4. Evleneceğiniz kişinin bakir olması önemlidir. 5. Cinsellik bir ilişkide vazgeçilmez bir role sahiptir. 6. Kürtaj korunma yöntemidir. 7. Cinsel sorunlar saklanmalıdır. 8. Cinsellik kültürel ve sosyal etmenlerin etkisi altındadır. 9. Eğer çiftler birbirini seviyorsa cinsellik sorunsuzdur. 10. Cinsel ilişkiyi bayan başlatmalıdır.

76,4

23,6

17,2

82,8

58,6

41,4

11. Öpüşme sonucu hamile kalınabilir.

72

28

3,2

96,8

9,6

90,4

95,5

4,5

39,5

60,5

18,5

81,5

1,3

98,7

12. Fantezi ve cinsel oyunlar yanlıştır.

14

86

13. İstekli kadın kötüdür.

6,4

93,6

14. İleri yaşlarda cinsellik biter.

15. Hamilelikte yaşanan cinsellik bebeğe zarar verir. 16. Cinselliği başlatmanın ve sürecin kontrolü erkeğe aittir. 17. Evlilik öncesi cinsellik olmamalıdır. 18. HIV/AIDS, Gonore (bel soğukluğu), hepatit B cinsel yolla bulaşan hastalıktır.

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Aygin ve ark. n Üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşleri

35

65

39,5

60,5

30,6

69,4

70,7

29,3

74,5

25,5

47


İkinci sınıfların tamamının onayladığı “Eğer çiftler birbirlerini seviyorlarsa seksten de zevk almasını bilirler.” mitini 1. sınıflar en düşük oranda onayladı ve aralarında fark anlamlı bulundu (p=0,044). Annesi yüksekokul mezunu olanlar yüksek oranda “Seks ancak çift aynı anda orgazm olabilirse güzeldir.” mitini onaylamadığı belirlendi (p=0,001).

TARTIŞMA Cinsel eğitim yaşam boyu devam etmekle birlikte, bu konuda eğiticilerin rolü ise ikinci planda kalmakta ve cinsel eğitimin önemli bir kısmı resmi olmayan şekilde sosyal çevrede gerçekleşmektedir.[8,12] Bernie Zilbergeld, cinsel mitler konusundaki çalışmaları ile tanınmaktadır. Zilbergeld, hatalı bilgi aktaran arkadaş çevresi, fıkralar, şakalar, pornografik yayınlar, gazete, dergi, kitap gibi yayınların cinsel mitlerin toplumun genelinde kabul görmesine katkıda bulunduğunu da vurgulamıştır.[13] Çalışmaya katılan öğrencilerin büyük kısmı cinsellik ve cinsel sağlık ile ilgili bilgileri arkadaşından ve ailesinden edindiğini, sadece %17,8’i bu bilgileri okuldan aldığını ifade etti. Çalışma bulguları ile benzer çalışma örneklerine bakıldığında; Bostancı ve arkadaşları (2007) tarafından yapılan çalışmada, kızların cinsel bilgileri çoğunlukla arkadaşlarından, görsel medyadan ve ailesinden edindikleri[14]; Yaşan ve Gürgen’in (2004) çalışmalarında, ilk cinsel bilgi edinme kaynağının büyük oranda arkadaş çevresi olduğu[3], Kapamadzija ve arkadaşlarının (2000) 520 öğrenci ile yaptıkları çalışmada ise cinsel bilgi kaynaklarının %63,7 oranında görsel medya ve %50,6 oranında arkadaşları olduğu belirlenmiştir.[15] Literatüre göre cinsel mitlerin, eğitim düzeyi yüksek olan kişilerde, hatta sağlık çalışanları arasında da yüksek oranda olduğunu göstermektedir.[3,6,9,16–19] Bu nedenle cinsel mitlerin tanımlanması ve doğru bilgilerin aktarılması çok önemlidir.[16] Cinsel eğitim yaşam boyu devam eden bir öğrenme sürecidir ve öğrenme ilk olarak aile içinde başlar. Öğretmen, akran grupları, danışmanlar, hekimler ve bu alanda çalışan sağlık profesyonelleri ve medya aracılığı ile de devam etmektedir.[8] Bu nedenle, bilinçli, sağlıklı ve kaliteli cinsel yaşam için cinsel eğitimin yaşam boyunca sürdürülmesine gereksinim duyulmaktadır. Günümüzde cinsel mitlerin hala varlığını sürdürmesinin en önemli nedeni; cinselliğin toplumun değer yargılarıyla yakından ilişkili olması ve cinsellikle ilgili konuların açıkça konuşulmaması, tartışılmaması ve üzerinde yeterli bilimsel çalışılmaların yapılmamasıdır. Toplumsal, kültürel, sosyal etmenlerin ve dini inançların etkisi nedeniyle cinsellik, rahatça soru sorulamayan, konuşulamayan bir konu olmaya devam etmekte ve halen tabu olarak kabul edilmektedir.[20,21]

48

Çalışmaya katılan öğrenciler de çoğunlukla cinsellik üzerinde baskı olduğunu, paylaşılmasında ve tartışılmasında sıkıntı olduğunu düşündüklerini ifade etti. Atatürk Üniversitesi’nden 478 ve Polonya Rzeszow Üniversitesi’nden 400 öğrenci ile yapılan bir çalışmada, her iki ülkenin katılımcılarının da cinsel mitlere inanma oranı yüksek bulunmuştur. Ancak çalışmaya katılan iki farklı ülke öğrencilerinin yüksek oranda onayladıkları mitlerin farklı olduğu görülmüştür. Türk öğrenciler, “erkeklerin cinsel eyleme her an hazır ve istekli olduğu, zaten sekse hayır diyemeyeceği ve ilişkiye giren bir çiftin içgüdüsel olarak karşısındakinin ne istediğini bileceği” mitlerini yüksek oranda onaylarken, Polonyalı öğrenciler; “kadınların duygularını belli etmemesi gerektiği ve erkeklerin cinselliğinin ergenlik döneminde doruk noktasına ulaştığı” mitlerini yüksek oranda onaylamışlardır.[22] Literatürde “Erkek cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır” mitinin yaygın olarak görüldüğü göze çarpmaktadır.[2,3,6,18,19] Çalışmada bu mitin kabul görme oranı literatüre benzer şekilde yüksek (%73,9) bulunmuştur. Apay ve arkadaşlarının 2008–2009 yıllarında ortalama yaşları 21 olan 397 öğrenci ile yaptıkları çalışmada “Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilir” mitinin %65,7 oranında kabul gördüğü belirtilmiş olup[2], aynı mitin Torun ve arkadaşları[6] (%77,8) ile Bostancı ve arkadaşlarının (%93,4) çalışmalarında yüksek oranda kabul gördüğü bulunmuştur.[14] Üç çalışmanın verileri de bu çalışma bulgusunu (%92,4) desteklemektedir Bu çalışmada öğrencilerin %80,9’u cinsellik üzerinde baskı olduğunu, %87,3’ü cinselliğin paylaşılmasında ve tartışılmasında sıkıntı olduğunu düşündüklerini ifade etti ve bu bulguyu destekleyen Kaya ve arkadaşlarının 2006 yılında 340 üniversite öğrencisi ile yaptıkları çalışmada da “Ailenizle cinsel konularda konuşur musunuz?” sorusuna katılımcıların sadece %13,8’i rahatlıkla konuşabildiği yanıtını vermiştir.[20] Çalışmada “Erkek cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır” mitinin onaylanma oranı %73,9 olarak bulundu. Bu sonuçlara benzer çalışma örnekleri verecek olursak; Bostancı ve arkadaşlarının çalışmasında bu mitin %58 oranında 2007, Apay ve arkadaşlarının çalışmasında %66,2 oranıyla kabul gördüğü bildirilmiştir.[2,14] Literatürde bu bulguya benzer şekilde görülen yaygın mitler arasındadır.[3,6,18,19] Cinsel mitler içinde onaylanma yüzdesi en yüksek olarak belirlenen (%92,4) “Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilir” miti literatür incelendiğinde bu mitin benzer şekilde yüksek oranda onaylandığı belirlenmiştir. Bostancı ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):44-49


ve arkadaşlarının çalışmasında %93,4, Torun’un çalışmasında %77,8, Apay’ın çalışmasında da %65,7 oranında onaylandığı görülmüştür.[2,6,14] Bu mitin erkeklere cinsel ilişkide daha aktif rol yüklediği, meydana getirdiği sorumluluk duygusunun da strese ve cinsel fonksiyon bozukluklarına neden olabildiği belirtilmektedir.[2]

KAYNAKLAR

Cinsel davranış açısından ülkemiz kompleks bir yapı sergilemektedir. Örneğin; bir kadın utanç verici bir eylem sergilerse, bu utanç sadece aileye değil, tüm yakınlarına ait kabul edilmektedir. Türk toplumunda cinsel açıdan kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmadığı, erkeklerin daha fazla hakka sahip olduğu düşünülmektedir. Erkeklerin evlilik öncesi cinsel ilişkiye girme, aktif bir cinsel hayat sürdürme, tek gecelik ilişki yaşama, cinsel ilişkide aktif rol oynama, istediğiyle beraber olabilme gibi eylemleri normal karşılanmaktadır.[23] Ülkemizin gerçeklerine paralel olarak bu çalışmada da katılımcılar yüksek oranda evlilik öncesi cinsel ilişkiyi normal bulmadığı (%82,8) ve evlenecek kişinin bakir kalması gerektiği (%58,6) mitlerini onaylamışlardır.

3. Yaşan A, Gürgen F. Cinsel partneri olan bir hemşire grubu ile hiç partneri olmamış bir hemşire grubunun cinsel bilgi edinme yolları ve cinsel mitlerin yaygınlığının karşılaştırılması. Yeni Symposium 2004;42:72–6.

Çalışmada yaşı 19 ve küçük olanların mitleri onaylama oranı daha yüksek bulundu. Özellikle 19 ve küçük yaş grubu; anlamlı bir şekilde mastürbasyonun pis ve zararlı olduğunu, cinsel ilişki sırasında fantezi kurmanın yasak olduğunu, erkeklerin duygularını belli etmemesi gerektiğini, istekli kadının kötü olduğunu ifade etti (p<0,05). Bu çalışma bulgularının aksine Apay ve arkadaşlarının çalışmasında ise cinsel mitlerin 2, 3 ve 4. sınıf öğrencileri tarafından (yaşları 19’un üzerinde olan öğrenciler) kabul gördüğü bulunmuştur.[2] Bostancı ve arkadaşlarının çalışmasında da mastürbasyonun pis ve zararlı olduğu (%18,9), cinsel ilişki sırasında fantezi kurmanın yasak olduğu (%7,2) ve erkeklerin duygularını belli etmemesi gerektiği (%4,5) mitlerinin düşük oranda onaylandığı gösterilmiştir.[14] Çalışma sonuçlarıyla literatür arasındaki benzerlik olmaması sosyo-demografik özelliklerin farklı olmasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir.

10. Mosher DL. Sex guilt and sex myths in college men and women. Journal of Sex Research 1979;15:224–34. doi: 10.1080/00224497909551043

SONUÇ VE ÖNERİLER Kadın öğrencilerin yaklaşık yarısının cinsel mitleri onaylamaları, yeterli cinsel eğitim almadıklarını göstermektedir. Cinsellikle ilgili bilimsel olmayan, eksik bilgiler yerine; ailede anne ve baba ile başlayan, okullarda, profesyonel eğitimcilerin rehberliğinde, bilimsel temelli, kolay anlaşılır cinsel eğitim programları gelişme dönemleri ile uyumlu olacak şekilde düzenli ve sistematik olarak verilmelidir. Üniversitelerde tüm öğrencilere üreme ve cinsel sağlık konularında eğitim ve danışmanlık verilebilmesi için ders veya özel birimler açılmasının gerektiği kanısındayız.

1. Bozdemir N, Özcan S. Cinselliğe ve cinsel sağlığa genel bakış. Turkish Journal of Family Medicine and Primary Care (TJFMPC) 2011;5:37–46. 2. Apay SE, Akpınar RB, Arslan S. Öğrencilerin cinsel mitlerinin incelenmesi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi 2013;16:96–102.

4. Ogur P, Utkualp N, Aydınoğlu N. Sağlık yüksekokulu öğrencilerinin cinsellikle ilgili inanışları. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi 2016;25:13–21. 5. Sexual health. http://www.who.int/topics/sexual_health/en/ (Erişim tarihi:16.03.2017) 6. Torun F, Torun SD, Özaydın AN. Erkeklerde cinsel mitlere inanma oranları ve mitlere inanmayı etkileyen faktörler. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 2011;24:24–31. 7. Set T, Dağdeviren N, Aktürk Z. Ergenlerde cinsellik. Gen Tıp Derg 2006;16:137–41. 8. Sungur MZ. Cinsel eğitim. Klinik Psikiyatri 1998;2:103–8.

9. Kora K, Kayır A. Cinsel roller ve cinsel mitler. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 1996;9:255–8.

11. Raizada A, Gupta SB, Kumar A. Perceptions about sex related myths and misconceptions: difference in male and female. Indian Journal of Community Health 1997;9:33–8. 12. Lenderyou G. Sex education: a school based perspective. Sexual and Marital Therapy 1994;9:127–44. 13. CİSED, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği. Cinsel Mitler. http:// www.cised.org.tr/sayfa146.html (Erişim tarihi:14.03.2017) 14. Bostancı N, Buzlu S, Tüfek F, Kalaycıoğlu D, Yıldırım N, Yılmaz S. Üniversite öğrencilerinde cinsiyete göre cinsel mitler. 6. Ulusal Hemşirelik Öğrencileri Kongresi “Uluslararası Katılımlı” Kongre Özet Kitabı; 2007. p.156. 15. Kapamadzija A, Bjelica A, Segedi D. Sex knowledge and behavior in male high school students. Med Pregl 2000;53:595–9. 16. Özmen HE. Cinsel mitler ve cinsel işlev bozuklukları. Psikiyatri Dünyası 1999;3:49–53. 17. İncesu C. Cinsel işlevler ve cinsel işlev bozuklukları. Klinik Psikiyatri 2004;Ek 3:3–13. 18. Güleç G, Kılıç Y, Bilgiç S. ESOGÜ Tıp Fakültesi birinci ve altıncı sınıf öğrencilerinde cinsel mitlerin karşılaştırılması. Osmangazi Tıp Dergisi 2007;29:136–45. 19. Kukulu K, Gürsoy E, Sözer AG. Turkish university students’ beliefs in sexual myths. Sex Disabil 2009;27:49–59. 20. Kaya F, Serin Ö, Genç A. Eğitim fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin cinsel yaşamlarına ilişkin yaklaşımlarının belirlenmesi. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni. Kor Hek 2007;6:441–8. 21. Tuğrul C. Cinsel işlev bozukluklarının psikolojik nedenleri. Cinsel İşlev Bozuklukları Monograf Serisi 1999;2:29–33. 22. Apay SE, Nagorska M, Akpınar RB, Çelik AS. Student comparison of sexual myths: two-country case. Sex Disabil 2013;31:249–62. 23. Şahin D, Şimşek F, Seyisoğlu H. Cinsel yaşam ve sorunları. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği Yayınları; 2007. p.7–54.

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Aygin ve ark. n Üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşleri

49


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2017; 19(2):50−56 | doi: 10.24898/tandro.2017.15013

ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

Hipospadias ve erkek cinsel sağlığı Hypospadias and male sexual health Fikret Erdemir1, Ufuk Şenel2

ÖZ

ABSTRACT

Hipospadias erkek canlı doğumlarının 300’de birinde görülen nispeten yaygın konjenital uretral anomalidir. Bu anomali uretranın penisin ventral yüzündeki anormal lokalizasyonu ile karakterizedir. Uretra glans penisten perineye kadar olan penisin ventral yüzündeki herhangi bir alan boyunca olabilir. Uretral açılımların çoğu glans penis üzerinde ya da yakınlarında iken %10 olguda meatus perine ve proksimal kısım arasındadır. Bu anaomalide geleneksel tedavi yaklaşımı cerrahi tamiri içermektedir. 1890’lı yıllardan günümüze kadar hipospadias cerrahisinde yüzlerce cerrahi yaklaşım tanımlanmıştır. Cerrahi tedavinin amacı fonksiyonel yeni üretra oluşturmak, penil eğriliği düzeltmek ve kozmetik olarak normal görünümlü penis oluşturmaktır. Hipospadias cerrahisindeki sonuçlar üzerine yapılan araştırmalarda çoğunlukla primer olarak cerrahi teknikler ve fonksiyonel sonuçlar üzerine odaklanılmıştır. Ancak, hastaların kozmetik penil görünümleri ile ilgili algıları ve cinsel işlevler cerrahi tedavi sonrası uzun dönem takiplerde oldukça önemli parametrelerdir. Türkçe literatürde hipospadias ve cinsel işlevlerle ilgili çok az bilgi bulunmaktadır. Bu derlemede, hipospadias ve cinsel işlevler arasındaki ilişki incelemiştir. Anahtar Kelimeler: Hipospadias, uretral anomali, tedavi, cinsel işlevler

Hypospadias is a relatively common congenital male genital anomaly affecting 1:300 live male births worldwide. This anomaly is characterized by an abnormal localization of the urethra on the ventral surface of the penis. The urethral opening is sited anywhere along the underside of the penis from the glans to the perineum. Most have a distal urethral opening on or near the glans, whereas in 10% the meatus is located between the proximal shaft and the perineum. In this anomaly, the traditional teatment approach is consist of surgical repair. From 1890s until now, hundreds of surgical procedures have been described for the repair of hypospadias. The aim of surgical repair is to create a functional neourethra, correct penile curvature, and produce a cosmetically normal penile appearance. Most research on the outcomes of hypospadias surgery has focused primarily on surgical techniques and functional outcomes. However patient’s perceptions of cosmetic penile appearance and sexual functions are very important parameters after surgical repair in long term follow up period. In Turkish literature very little information is available about hypospadias and sexual functions. In this review the relationship between hypospadias and sexual function was evaluated. Key Words: Hypospadias, urethral anomaly, treatment, sexual functions.

Ç

ocukluk döneminin cerrahi olarak düzeltilebilir doğumsal anomalileri arasında yer alan hipospadias uretranın normal lokalizasyonu dışında daha proksimalde ve penisin ventralinde bulunması olarak bilinen penisin en sık görülen malformasyonudur.[1] Erkeklerde yaygın bir ürogenital anomali olan hipospadiasın insidansı 1000’de 0,8–8,2 arasında, prevalansı ise 250–300 doğumda bir olarak bildirilmiştir.[2–5] Anatomik tiplerine göre anterior (glanü-

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tokat, Türkiye Özel Marmara Hastanesi, Çocuk Cerrahisi, Kocaeli

1 2

Yazışma Adresi / Correspondence: Prof. Dr. Fikret Erdemir Bahçelievler Mah. Ülkü Cad. 4. Sok. No: 16, Genç İnşaat. C Blok. D: 2 Merkez 60100 Tokat, Türkiye Tel. +90 356 212 95 00/1161 E-mail: fikreterdemir2003@yahoo.com Geliş / Received: 17.04.2017 Kabul / Accepted: 06.06.2017

50

ler, subkoronal), orta (distal penil, midshaft, proksimal penil) ve posterior (penoskrotal, skrotal, perineal) olarak sınıflandırılan hipospadiasta en sık anterior tip (%50) görülmektedir (Şekil 1). Bu tipler içerisinde posterior hipospadias proksimal hipospadias olarak da bilinmektedir. Hipospadias cerrahisinde temel amaç fonksiyonel yeni uretra oluşturmak, penil eğriliği düzeltmek, normal cinsel ilişki kurulabilmesi için gerekli fonksiyonel ve estetik görünümlü penis oluşturmaktır. Hipospadias cerrahisinin mümkün olduğunca erken çocukluk döneminde tamamlanması istenmektedir. Böylece çocuğun gelecek dönemlerde yaşayabileceği ruhsal travma ve özgüven yitiminin önlenebileceği düşünülmektedir. Şiddetli hipospadias olarak bilinen ve daha çok mid-penil ya da proksimal lokalizasyonlarda olan ya da ciddi penil eğriliğin eşlik ettiği olgularda, penisin normal şeklinin oluşturulmasına ilave olarak sağlıklı bir cinsel ilişkinin sağlanması da öne çıkmaktadır. Hipospadias cerrahisinde 200’ün üzerin-

©2017 Androloji Bülteni


Şekil 1. Hipospadias tipleri ve görülme oranları.

de cerrahi tekniğin olduğu ve yenilerin buna eklendiği anlaşılmaktadır. Yeni tekniklerle elde edilen cerrahi başarıların öncekilere göre daha iyi olduğu görülmektedir. Tüm cerrahilerde olduğu gibi hipospadias cerrahileri sonrasında da erken ya da geç dönemlerde fistül, kanama, enfeksiyon, darlık, persistan hipospadias, üretral kalkül, divertikül, üreral kordi ve üretral kıllanma gibi komplikasyonlar görülebilmektedir. Günümüzde genç erkeklerin cinsellikten beklentilerinin geçmiş dönemdeki yaşıtlarına göre daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Hipospadiaslı olgularda gerek hastalar gerekse de ebeveynler için cerrahi öncesi ve sonrası genital görünüm oldukça önem arz etmektedir. Bracka’nın çalışmasında olguların %72’si, normal cinsel ve üriner fonksiyonlar kadar normal penis görünümlerinin de kendileri için çok önemli olduğunu bildirmişlerdir.[6] Yukarıdaki çalışmaya benzer şekilde çok sayıda çalışmada penis görünümünün cerrahi tedavi sonrası olgular üzerindeki etkisi araştırılmıştır.[2–4,7–13] İngiltere’de Kumar ve Harris isimli araştırmacılar 1976–1982 yılları arasında prepusyal ada flebi sonrası takip ettikleri olguların %80’inin penis görünümlerinden memnun olduklarını bildirmişlerdir.[14] Jones ve arkadaşları ise cerrahi sonrası olguların %81’inin genital görünümlerinden memnun olduklarını bildirmişlerdir.[15] Yakın zamanda yapılan ve kontrol grubu içeren nispeten sınırlı sayıdaki çalışmalarda da penis algısının kontrollere göre anlamlı olarak farklı olmadığı belirtilmektedir.[16–19] Öte yandan, özellikle eski tarihli çalışmalar başta olmak ANDROLOJİ BÜLTENİ

Erdemir ve ark. n Hipospadias ve erkek cinsel sağlığı

üzere ağırlıklı olarak hipospadias cerrahisi geçiren adolesan ve erişkinlerin flask haldeki penis, meatusun pozisyonu, glans şekli ve genel penis görünüşü gibi parametreler söz konusu olduğunda daha az memnun oldukları anlaşılmaktadır.[8,20–23] Buna göre, Japonya’da yapılan bir çalışmada hipospadias onarımı yapılan grupta %40,9, kontrol grubunda ise %34,2 oranında penil görünüşten memnuniyetsizlik saptanmıştır.[3] Erişkin Çinlilerde yapılan bir araştırmada ise hipospadias cerrahisi ve kontrol grubunda bu oranlar sırasıyla %28 ve %8 olarak bildirilmiştir.[7] Diğer çalışmalarda farklı cerrahi teknikler sonrası penis görünümlerinden memnun olmama oranları %31,4–84,7 arasında bildirilmiştir.[4,15,24] Çocukluk döneminde şiddetli hipopadias nedeniyle opere edilen ve araştırmanın yapıldığı dönemde 20–35 yaşları arasında olan 27 olgunun incelendiği bir başka araştırmada olguların 15’i proksimal ve 12’si de skrotal hipopadias olarak bildirilmiştir. Bu olgularda cerrahi sırasında ortalama yaş 3,3 yıl, ortalama cerrahi operasyon sayısı 3,7, erken komplikasyon %40 ve geç komplikasyon ise %59 oranlarında bildirilmiştir. Olguların %82’si düzgün penise sahip olduklarını %37’si ise işeme zorluğu çektiğini belirtmiştir. Bu çalışmada memnuniyet derecesinin komplikasyon oranları ile bağlantılı olduğu bulunmuştur.[25] Penil görünümden memnun olmamanın komplikasyon haricinde hipospadias şiddeti ile de ilişkili olduğu belirtilmiştir.[2,4,8,13] 1995 yılında yapılan iki ayrı çalışmada adolesan ve erişkinlerin kendi penislerinden kontrollere kıyasla daha az memnun oldukları hipospadiasın proksimalitesi ile pe-

51


nisi kısa hissetmenin korele olduğu belirtilmiştir.[4,8] Genel kural olarak hipopadias ne kadar distalde ise penis görünümünden olguların o kadar memnun olduğu anlaşılmaktadır.[4,13,26–28] Penis büyüklüğü de hipospadias cerrahisi geçiren olguların memnun olmama oranlarını arttıran önemli bir parametre olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmalarda hipospadias cerrahisi geçiren olguların %7–12’si penislerinin normalden küçük olduğunu belirtirken[29,30] %30’u penis boyutlarından memnun olmadığını bildirmişlerdir.[31] Bununla ilişkili olarak çalışmaların bir kısmında olguların %45–60’ı daha büyük penis istediklerini belirtmektedirler. [29,31,32–34] Bracka ve arkadaşlarının çalışmalarında olguların üçte biri penis boyutlarının normale göre küçük olduğunu belirtmişlerdir.[6] Yine bir başka araştırmada olguların %61’i penislerinin kendileri için sorun ve endişe teşkil edecek küçüklükte olduğunu belirtmişlerdir.[33] İsveç’te ortalama yaşları 34 yıl olan toplam 167 hastanın ortalama yaşları 33 yıl olan 169 kontrol grubu ile karşılaştırıldığı bir çalışmada demografik ve klinik veriler ışığında hasta grubunda %63 distal, %24 orta ve %13 proksimal hipopadias olduğu anlaşılmaktadır.[13] Hastaların penil algılama skorlarının kontrollere göre daha kötü olduğu tespit edilmiştir. Penis boyutları da hastalarda ve kontrollerde anlamlı olacak şekilde sırasıyla ortalama 9,7 cm ve 11,6 cm olarak saptanmıştır.[13] Bundan başka, toplam 66 hipospadiaslı olgu (47 distal, 8 mid ve 11 proksimal) ile 151 kontrol olgusunun karşılaştırılmasıyla proksimal hipopadiaslarda penis uzunluğundan memnun olma daha düşük oranlarda saptanmıştır. Hipopadiaslılarda ortalama penis uzunluğu 10,8 cm kontrollerde ise 12,1 cm olarak saptanmıştır.[26] Diğer çalışmalarda da penis büyüklüklerinin hipospadias cerrahisi geçiren heteroseksüel erkeklerde endişe kaynadığı olduğu belirtilmiştir.[35] Hipospadias cerrahisi geçiren olgularda penis görünümleri ile ilgili bir başka durum genital yapılarından utanma ve endişe duymalarıdır. Herbenick ve arkadaşlarının çalışmalarında genital yapılarından utanma oranı %17 olarak belirtilmiştir.[34] Hipospadias cerrahisi geçiren olguların mevcut patoloji ve genital görünüm ya da genital algılama gibi parametreler yan yana getirildiğinde kıyafetsiz kalmalarından utanç duydukları bildirilmiştir. Örneğin bir çalışmada, penislerini küçük olarak düşünen olguların %15’i eşlerinin yanında soyunmaktan daha az hoşlanırken bu grup penisi saklamaya çalıştığını ifade etmiştir.[29] Benzer durum pek çok çalışmada ortaya konulmuştur.[4,6,8] Bracka’nın çalışmasında olguların %50’sinin toplu yerlerde duş alma ya da karşı cinsin yanında kıyafet çıkarmaktan kaçındıkları bu durumları ile alay edileceğini düşündükleri bildirilmiştir. Yine toplu tuvaletlerin olduğu alanlardan çekinildiği anlaşılmaktadır. Bu utanma duygusu pek çok çalışmada belirtilmesine rağmen tüm çalışmalarda ortaya konulamamıştır.[36–38] Cerrahi sonrası penis

52

ve genital görünümden memnun olmamanın nedeni bu çocuklarda sirkumsizyonun negatif etki yaratması olarak bildirilmiştir. Hipospadias cerrahisi geçiren olgularda prepusyal dokunun olmamasının kendi anomalilerini açığa çıkarmada bir endişe kaynağı olabileceği öne sürülmektedir. [8,39–41] Şiddetli hipospadiası olanların %74’ünün genital görünümlerinden memnun olmadıkları %30’unun ise prepusyal dokunun olmamasını anormal olarak kabul ettikleri bildirilmiştir.[25] Sirkumsizyon kültürünün rutin olduğu ve olmadığı yerlere göre de penis algısının değişebileceği belirtilmiştir.[42] Ruppen-Greeff ve arkadaşları sirkumsizyon sabit faktör haline getirildiğinde bile hastaların penis algısının düşük olduğunu bildirmiştir.[43] Genital görünümden memnun olmama ve utanma duygusunda sadece penis küçüklüğü değil rezidüel penil eğrilik varlığı da etken olmuştur. Jiao ve arkadaşlarının 174 hipopadias cerrahisi geçiren olguyu değerlendirdikleri çalışmalarında penisin kozmetik yapısından memnun olmama oranları genel olarak %53,5 olarak belirtilirken penis küçüklüğü ve penil eğriliğin iki önemli faktör olduğu bildirilmiştir.[44] Yaşın hipospadias cerrahisinde psikoseksüel gelişim ile negatif korelasyon gösterdiği bildirilmektedir. Örneğin Jones ve arkadaşlarının çalışmalarında 5 yaş öncesi opere olanlarda 5 yaş sonrası opere olanlara göre genital görünmlerinden memnun olma oranlarının daha iyi olduğu bildirilmiştir. Bunun 5 yaş öncesi hatırlamanın daha az olması ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür. Bu çalışmada yaşları 13–15 arasında değişen çocuklar değerlendirilmiş ve genel genital görünüm memnuniyeti %81 olarak belirtilmiştir.[15] Çalışmalarda 18 yaş altında olanlarda ve özellikle prepubertallerde penil görünümlerinden memnun olma oranlarının daha iyi olduğu anlaşılmaktadır.[8,17,20] Bu arada hipospadias cerrahisi geçiren olguların benzer yaş grubundaki inguinal herni operasyonu geçiren olgularla karşılaştırılmaları sonrası genital görünüm algılarının kontrollere göre benzer olduğu saptanmıştır.[45] Weber ve arkadaşlarının yaşları 6–17 yıl arasında değişen olguları inceledikleri bir araştırmada kontrol grubuna göre penis algısının farklı olmadığı belirtilmektedir.[17] Öte yandan, yukarıdaki çalışmada olguların tersine operasyonu yapan cerrahlar ve ebeveynlerin genital algılama skorlarının daha düşük olduğu anlaşılmaktadır. Farklı çalışmalarda 13–15 yaş arası olguların %81’i, 18–30 yaş arası olguların ise %85’i %38 penil eğrilik saptanmasına rağmen penis görünümlerinden memnun olduklarını bildirmişlerdir.[19,46] Bunun nedeninin daha erken yaşlarda penisin daha çok miksiyon görevine sahip olduğunun düşünülmesi, bu yaş grubundakilerin cinsel deneyim ya da karşılaştırma yapabilen yaş grubunda olmaması ile ilişkili olabileceği bildirilmektedir. İlginç bir şekilde bir araştırmada 13–21 yaş arasında şiddetli hiposANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):50-56


padias nedeniyle opere olanların %92’si penil görünümlerinden memnun olduklarını bildirmişlerdir.[46] Ancak, bu çalışmalarda yer yer şiddetli hipospadias tanımları arasında fark olabilmektedir. Buna göre, perineal hipopadiası şiddetli kabul eden bir gruba karşılık bazıları mid-penil ve proksimal arasındaki hipospadiasları da şiddetli olarak kabul edebilmektedir.[19,46] Yine hastaların ve cerrahların skorlama sistemlerine göre farklılıklar olabilmektedir.[8,17] Schönbucher ve arkadaşlarının hipospadias ve cinsel işlevler ilişkisini inceledikleri çalışmalarının birinde kontrol grubuna kıyasla hipospadias cerrahisi geçirenlerde genital görünüm memnuniyeti ve ilk cinsel ilişki deneyimi açısından anlamlı farklılık olmadığı bunda da en önemli iki prediktif faktörün genç yaş ve hasta bilgilendirmesi olduğu belirtilmektedir.[45] Vajinal penetrasyonu sağlamaya ya da sürdürmeye yetecek kadar penil ereksiyonun olmaması olarak kabul edilen erektil disfonksiyonun (ED) oldukça kompleks bir yapıya sahip olduğu çok iyi bilinmektedir. Cinsel gelişim, sadece hormonlar, lokal nörotransmiterler, vasküler yapıların normal işleyişi ve gelişimi değil aynı zamanda psikolojik yanı olan bir durumdur. Vücuttaki konjenital ya da akkiz bir deformitenin kişilerin ruhsal yapılarını etkileyerek cinsel işlev bozukluğuna yol açabildiği oldukça iyi bilinmektedir. Penisteki anatomik bir bozukluğun fonksiyonel olarak cinsel birleşmeyi engelleyerek ya da kişilerin ruhsal yapısını etkileyerek cinsel işlev bozukluğuna yol açması olası nedenlerdir. Bazı çalışmalarda, her ne kadar hipospadias cerrahisi geçiren çocukların genital görünümlerinden memnun olmasalar da cinsel aktivite, koitus sayıları ve cinsel arzu açısından normal olgulara göre farklı olmadığı bildirilmektedir.[2,4] Stephanie Vandendriessche ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipospadias cerrahisi geçiren 10 erkek olgu yaş eşleştirilmiş kontrol grubu ile karşılaştırılmış ve sonuçta mastürbasyon, penil duyarlılık ve cinsel ilişki açısından anlamlı fark saptanmamıştır.[16] 1987–1992 yılları arasında ortalama yaşları 2,5 yıl olan olgular distal koronal ve subkoronal hipospadias nedeniyle opere edilmişlerdir. Bunlar içerisinde uzun dönem takipleri yapılan 118 olgu incelenmiş ve %95’inde iyi olarak kabul edilebilecek fonksiyonel ve kozmetik sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışmada yeniden operasyon %5, meatal stenoz %2,5, fistül %1,7 ve yara yerinin tam açılması ise bir olguda gözlenmiştir. Bunlar içerisinde yaşları 15–20 yıl arasında değişen 19 postpubertal olgunun incelenmesi sonrası seksüel problemler saptanmamıştır.[47] 1963–1975 yılları arasında hipospadias nedeniyle opere edilen toplam 43 olgunun incelendiği bir başka çalışmada cinsel memnuniyet oranı %62,8 olarak bildirilmiştir. Memnun olanların %22,22’sinde cerANDROLOJİ BÜLTENİ

Erdemir ve ark. n Hipospadias ve erkek cinsel sağlığı

rahi komplikasyon gözlenirken memnun olmayanların %57,1’inde cerrahi komplikasyon gözlenmiştir.[48] Yakın zamanda daha önceden hipospadias cerrahisi geçiren 18 yaş ve üzeri ortalaması olan 29 olgunun incelendiği bir çalışmada olguların %82’sinin genital görünümlerinden, %87’sinin ise idrar akımları ve cinsel fonksiyonlarından memnun oldukları anlaşılmaktadır.[49] 1990 ve 2000 yıllarında 12 yaş üstü olup hipospadias için Onlay, Mathieu, Duplay ya da Duckett teknikleri ile opere edilen olguların %82,2’si penil görünümlerinden memnun ya da çok memnun olduklarını bildirmişlerdir. Sadece 16 yaş üstü olgular cinsel işlevler açısından incelendiği zaman ise %81’i normal ereksiyona sahip olduklarını bildirmişlerdir.[50] Bazı çalışmalarda, hipospadias cerrahisinin daha düşük seksüel memnuniyet ve ejakülasyon sıklığı ile orgazmik fonksiyonların azlığına yol açtığı belirtilmektedir. [26,51,52] Bubanj ve arkadaşlarının yaptığı ve opere olan 37 hipospadias olgusunun 39 kontrol grubu ile karşılaştırdığı bir çalışmada libidonun iki grup arasında benzer olduğu saptanmıştır. Yine hipospadiaslı olguların ereksiyona ulaşmaları ile ereksiyon kalitelerinin diğer gruptan anlamlı olarak farklı olmadığı ortaya konulmuştur. Hipospadiaslı olguların 13’ünün ejakülasyon zorluğu olduğu saptanmıştır. Bundan başka bu olguların daha az mastürbasyon yaptıkları, daha az cinsel ilişkiye girdikleri ve cinsel partner sayılarının daha az olduğu tespit edilmiştir. [26] Aynı çalışmada, kontrol grubunda cinsel ilişkilerden tatmin olma oranı %76,92 olarak belirtilirken bu oran hipospadias grubunda %51,35 olarak belirtilmektedir. [28] Hipospadias nedeniyle oral mukozal greft kullanılarak basamaklı üretroplasti yapılan bir araştırmada %52 oranında üretral darlık saptanmıştır. Çalışma sonunda hipospadias cerrahisi geçiren olguların %32’si seksüel ilişkilerinde iyileşme, %52’si ise değişiklik olmadığını bildirmiştir. Bundan başka %40’ı ejakülasyonlarının azaldığını %45’i değişmediğini bildirmiştir. Penil eğrilik %23, penis uzunluğunda kayıp %55 ve penil sensitivitede değişiklik ise %45 olarak bildirilmiştir.[53] Çocukluk döneminde hipopadias cerrahisi geçiren 119 olgu incelenmiştir. Olgular glanüler hipospadias, distal hipospadias ve proksimal hipospadias olmak üzere üç gruba ayrılmışlardır. Grup 1 ve 2’deki tüm hastalar ile grup 3’teki olguların %11’i penil görünümlerinden memnun olduklarını açıklamışlardır. Grup 1’de %8,9, grup 2 ve grup 3’te ise sırasıyla %50 ve %72,2 oranlarında orta düzeyde ED olduğu bildirilmiştir. Olguların %83,2’si erken ejakülasyon olduğunu bildirmişlerdir. Grup 1 ve grup 2’deki olguların üçte ikisi seksüel yaşamlarını mükemmel olarak tariflemektedirler. Grup 3’te seksüel kalitenin bir parçada olsa azalması yakınması tüm hastalarda bulunmuştur. Bunlardan %5,6’sı çok kötü olduğunu ifade etmektedir.[28] 2002–2007 yıl-

53


ları arasında daha önce başarısız üretroplasti öyküsü olup üretroplasti için başvuran 163 olgunun incelendiği bir araştırmada ortalama yaş 39,7 yıl olarak belirtilmektedir. Olguların IIEF-6 ile yapılan değerlendirmelerinde şiddetli, orta ve hafif ED oranları sırasıyla %22,1, %3,7 ve %28,2 olarak saptanmıştır. Cerrahi sonrası %85 oranında artmış ya da aynı kalan cinsel işlevler belirtilmiştir.[54] Bazı araştırmalarda orta ve proksimal hipospadiası olanlarda seksüel doyum kontrollere göre daha olarak kötü saptanırken distal olanlarda anlamlı fark saptanmamıştır.[55] Bu memnuniyet özellikle 3 yaş altı opere edilenlerle tek aşamalı tedavi olanlarda daha yüksek saptanmıştır.[55] Oral mukozal greft üretroplasti ile hipospadias cerrahisi yapılan ve inceleme sırasında 18 yaş ve üzerinde olan 16 olgunun incelenmesiyle ortalam 4,7 yıllık takiplerde maksimum 75 olması gereken IIEF-15 skorunun 64,6±11,9 olduğu bildirilmiştir. Erektil fonksiyon mükemmel olarak belirtilmiştir. Toplam üç olguda ejakülasyon zorluğu saptanmıştır. Seksüel aktif 10 olgunun orta derecede ve (n=6) ve oldukça memnun oldukları (n=4) bildirilmiştir. Bu çalışmada komplikasyonlar, penil görünüm memnuniyeti IIEF-15 ve seksüel memnuniyetle ilişkisiz saptanmıştır.[22] Kiss ve arkadaşlarının hipospadias cerrahisini 3–7 yaşları arasında yaptıkları bir çalışmada ortalama operasyon zamanındaki yaş 4,5 yıl olarak belirtilmiştir. Buna göre yaşları 24–42 yıl arasında değişen olgular kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Bu olguların cinsel yaşamlarından memnun olma oranları 1 ile 10 arasındaki skalaya göre kontrol grubundan anlamlı olmasa da daha yüksek olarak saptanmıştır. Bu çalışmada olguların %79’u bir parçada olsa idrar akım hızında deviasyon olduğunu belirtmektedirler.[56] Hipospadias cerrahisi geçiren olgularda cinsel ilişki sırasında penil görünümden kaynaklanan utanma nedeniyle cinsel inhibisyon söz konusu olabilmektedir.[57] Buna göre, Schönbucher ve arkadaşlarının 13 çalışmayı incelediği derlemesinde de genel olarak hipospadiaslı olgularda genital görünümden memnun olmama ve cinsel inhibisyonun daha fazla olduğu bildirilmektedir.[58] Bazı çalışmalarda bu olguların benzer özelliklere sahip ancak hipospadiası olmayanlara göre daha az ve daha geç dönemlerde cinsel ilişkiye girdikleri belirtilmektedir. Bir çalışmada, proksimal hipospadias nedeniyle iki aşamalı cerrahi girişim geçiren toplam 92 olgu incelenmiştir. Bu olguların 42’si uzun dönem takip edilmişlerdir. Bu olgularında kontrol grubuna göre cinsel deneyimlerini daha geç yaşlarda yaşadıkları bildirilmiştir. Diğer bir araştırmada, cerrahi girişim geçiren olgularda ortalama cinsel ilişki yaşı 16,9 yıl olarak bildirilirken normal erişkin kontrol grubunda bu ortalama 16,6 yıl olarak saptanmıştır.[59] Aynı çalışmada,

54

olgular bir başka bakış açısına göre 12 yaş ve öncesi ile 13 yaş ve sonrası opere olanlar olmak üzere iki gruba ayrılarak incelenmişlerdir. Eski ve yeni grupta ilk cinsel ilişki başlangıcı 15,5 yıl ve 17,6 yıl olarak saptanmıştır.[59] Berg ve arkadaşlarının 1981 yılında yaptıkları ve hipospadias nedeniyle opere olan 34 olguyu 36 kontrol olgusuyla karşılaştırdıkları çalışmalarında, hipospadias olgularının daha az cinsel aktiviteye sahip oldukları belirtilmiştir. Buna karşın iki grup arasında ejakülasyonun ilk oluştuğu yaş ile fertilite arasında anlamlı fark saptanmamıştır.[60] 1973–1998 yılları arasında hipospadias nedeniyle opere edilen ve çalışmanın yapıldığı sırada 18 yaş ve üzerinde olan olgular Uluslararası Prostat Semptom Skoru (IPSS), Uluslar arası Cinsel İşlev Değerlendirme İndeksi (IIEF-5), evlilik ve babalık deneyimi gibi valide ve valide olmayan formlarla değerlendirilmişlerdir. Bu çalışmada değerlendirilen olgulardan iki aşamalı ve tek aşamalı operasyon geçirenlerin sayısı sırasıyla 79 ve 12 olarak belirtilirken 17 olguya yeniden operasyon yapma ihtiyacı olmuştur. Toplam 57 olguda orta denilen (31 glandüler, 26 penil), 36 olguda ise proksimal denilen (13 penoskrotal, 23 skrotal-perineal) ve 15’ine ise tam olarak ortaya konulamayan tipte operasyon yapılmıştır. Çoklu değişkenli analizlerde cinsel ilişki deneyimi orta decedeki tip operasyonla ilişkili bulunmuştur.[61] Sosyal medyanın günümüzde oldukça yaygın olarak kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Sosyal medya üzerinden yapılan bir araştırmada 736 olgunun incelenmesi sonrası %7,1 (n=52) oranında tedavi edilmemiş hipospadias olgusu ortaya çıkmıştır. Bu olguların Ekeklerde Cinsel Sağlık Değerlendirme Formu (SHIM), IPSS skorları ve cinsel ilişkiyi zora sokacak penil eğrilikleri ve idrar yapma zorlukları kötü olarak saptanmıştır. Orta ve şiddetli hipospadias olarak ayrıldıklarında ise şiddetli olanlarda negatif etkilerin daha kötü olduğu görülmüştür.[62] Hipospadias cerrahisi geçiren 33 olgunun incelendiği bir araştırmada bir olgunun penis eğriliği nedeniyle ilişki zorluğu yaşadığı bildirilmiştir.[63] Sonuç olarak erkeklerde nispeten sık görülen bir penil anomali olan hipospadias cerrahisinde anatomik bozukluğun düzeltilmesi sonrası meatusun uygun lokalizasyona getirilmesi ve bununla bağlantılı olarak normal miksiyonun sağlanmasının ön planda düşünüldüğü görülmektedir. Hipospadias cerrahisi sonrası takiplerde erkek cinsel işlev bozukluğu ile ilgili olarak son derece sınırlı sayıda çalışmanın olduğu anlaşılmaktadır. Hipospadias cerrahisi geçirenlerde uzun dönemde cinsel işlevler ve cinsel tatmin skorlarının giderek arttığı görülse de uzun dönemli farklı yaş gruplarını içeren geniş olgu sayısına ulaşan çalışmaların bu konuda daha aydınlatıcı bilgiler verebileceği söylenebilir.

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):50-56


Kaynaklar

1. Dolk H, Loane M, Garne E. The prevalence of congenital anomalies in Europe. Adv Exp Med Biol 2010;686:349–64. doi: 10.1007/978-90-481-9485-8_20

2. Mondaini N, Ponchietti R, Bonafe M, Biscioni S, Di Loro F, Agostini P, et al. Hypospadias: incidence and effects onpsychosexual development as evaluated with the Minnesota Multiphasic Personality Inventory Test in a sample of 11 649 Italian men. Urol Int 2002;68:81–5. 3. Moriya K, Kakizaki H, Tanaka H, et al. Long-term cosmetic and sexual outcome of hypospadias surgery: norm related study in adolescence. J Urol 2006;176:1889–93. doi: 10.1016/S00225347(06)00600-8 4. Mureau MA, Slijper FM, Nijman RJ, van der Meulen JC, Verhulst FC, Slob AK. Psychosexual adjustment of children and adolescents after different types ofhypospadias surgery: a norm-related study. J Urol 1995;154:1902–7.

5. Baskin L. Hypospadias and urethral development. J Urol 2000;163:951–6.

6. Bracka A. A long-term view of hypospadias. Br J Plast Surg 1989;42:251–5. 7. Wang WW, Deng CH, Chen LW, Zhao LY, Mo JC, Tu XA. Psychosexual adjustment and age factors in 130 men undergonehypospadias surgery in a Chinese hospital. Andrologia 2010;42:384–8. doi: 10.1111/j.1439-0272.2010.01061.x 8. Mureau MAM, Slijper FME, Slob AK, Verhulst FC. Genital perception of children, adolescents, and adults operated onfor hypospadias: a comparative study. J Sex Res 1995;32:289–98.

9. Aho MO, Tammela OK, Somppi EM, Tammela TL. Sexual and social life of men operated in childhood for hypospadias and phimosis. A comparative study. Eur Urol 2000;37:95–100.

10. Kiss A, Sulya B, Szász AM, Romics I, Kelemen Z, Tóth J, et al. Long-term psychological and sexual outcomes of severe penile hypospadias repair. J Sex Med 2011;8:1529–39. doi: 10.1111/j.1743-6109.2010.02120.x

11. Merksz M, Sulya B, Szasz M, Romics I, Kelemen Z, Nyirady P, et al. Long-term psychosexual consequences of hypospadias repair. J Pediatr Urol 2010;6:S81. doi: 10.1016/j.jpurol.2010.02.153 12. Eray N, Dogangun B, Kayaalp L, Emir H, Soylet Y, Danismend N, et al. Emotional effects of hypospadias surgery on Turkish boys. J Pediatr Urol 2005;1:75–80. doi: 10.1016/j.jpurol.2004.12.003

13. Örtqvist L, Fossum M, Andersson M, Nordenstrom A, Frisen L, Holmdahl G, et al. Long-term follow-up of adult men born with hypospadias: urological and cosmetic results. J Urol 2015;193:975– 81. doi: 10.1016/j.juro.2014.09.103

14. Kumar MV, Harris DL. A long term review of hypospadias repaired by split preputial flap technique (Harris). Br J Plast Surg 1994;47:236–40. 15. Jones BC, O’Brien M, Chase J, Southwell BR, Hutson JM. Early hypospadias surgery may lead to a better long-term psychosexual outcome. J Urol 2009;182(4 Suppl):1744–9. doi: 10.1016/j. juro.2009.02.089 16. Vandendriessche S, Baeyens D, Van Hoecke E, et al. Body image and sexuality in adolescents after hypospadias surgery. J Pediatr Urol 2010;6:54–9. doi: 10.1016/j.jpurol.2009.04.009

17. Weber DM, Landolt MA, Gobet R, Kalisch M, Greeff NK. The Penile Perception Score: an instrument enabling evaluation by surgeons and patient self-assessment after hypospadias repair. J Urol 2013;189:189–93. doi: 10.1016/j.juro.2012.08.178 18. Wouters G, Rynja S, van Schaijk M, Kok ET, de Jong TP, de Kort LM. Long term follow up into adulthood of boys operated on for ANDROLOJİ BÜLTENİ

Erdemir ve ark. n Hipospadias ve erkek cinsel sağlığı

hypospadias: A study into functional and cosmetic results. J Pediatr Urol 2009;5:S56. 19. Fraumann SA, Stephany HA, Clayton DB, Thomas JC, Pope JC, 4th, Adams MC, et al. Long-term follow-up of children who underwent severe hypospadias repair using an online survey with validated questionnaires. J Pediatr Urol 2014;10:446–50. doi: 10.1016/j.jpurol.2014.01.015 20. Glassman CN, Machlus BJ, Kelalis PP. Urethroplasty for hypospadias: long-term results. Urol Clin North Am 1980;7:437– 41. 21. Rynja SP, de Jong TP, Bosch JL, de Kort LM. Functional, cosmetic and psychosexual results in adult men who underwent hypospadias correction in childhood. J Pediatr Urol 2011;7:504–15. doi: 10.1016/j.jpurol.2011.02.008 22. Nelson CP, Bloom DA, Kinast R, Wei JT, Park JM. Patientreported sexual function after oral mucosa graft urethroplasty for hypospadias. Urology 2005;66:1086–9. doi: 10.1016/j. urology.2005.05.057 23. Hoag CC, Gotto GT, Morrison KB, et al. Long-term functional outcome and satisfaction of patients with hypospadias repaired inchildhood. Can Urol Assoc J 2008;2:23–31. 24. Mor Y, Ramon J, Jonas P. Is only meatoplasty a legitimate surgical solution for extreme distal hypospadias. A long-term follow-up after adolescence? BJU Int 2000;85:501–3. 25. Aulagne MB, Harper L, de Napoli-Cocci S, Bondonny JM, Dobremez E. Long-term outcome of severe hypospadias. J Pediatr Urol 2010;6:469–72. doi: 10.1016/j.jpurol.2009.12.005 26. Rynja SP, Wouters GA, Van Schaijk M, et al. Long-term followup of hypospadias: Functional and cosmetic results. J Urol 2009;182(4 Suppl):1736–43. doi: 10.1016/j.juro.2009.03.073 27. Liu G, Yuan J, Feng J, Geng J, Zhang W, Zhou X, et al. Factors affecting the long-term results of hypospadias repairs. J Pediatr Surg 2006;41:554–9. doi: 10.1016/j.jpedsurg.2005.11.051 28. Chertin B, Natsheh A, Ben-Zion I, et al. Objective and subjective sexual outcomes in adult patients after hypospadias repair performed in childhood. J Urol 2013;190(4 Suppl):1556–60. doi: 10.1016/j.juro.2012.12.104 29. Lever J, Frederick DA, Peplau LA. Does size matter? Men’s and women’s views on penis size across the lifespan. Psychol Men Masc 2006;7:129–43. doi: 10.1037/1524-9220.7.3.129 30. Grov C, Parsons JT, Bimbi DS. The association between penis size and sexual health among men who have sex with men. Arch Sex Behav 2010;39:788–97. doi: 10.1007/s10508-008-9439-5 31. Veale D, Eshkevari E, Read J, Miles S, Troglia A, Phillips R, et al. Beliefs about penis size: Validation of a scale for men ashamed about their penis size. J Sex Med 2014;11:84–92. doi: 10.1111/ jsm.12294 32. Martins Y, Tiggemann M, Churchett L. The shape of things to come: Gay men’s satisfaction with specific body parts. Psychol Men Masc 2008;9:248–56. 33. Tiggemann M, Martins Y, Churchett L. Beyond muscles: Unexplored parts of men’s body image. J Health Psychol 2008;13:1163–72. doi: 10.1177/1359105308095971 34. Herbenick D, Schick V, Reece M, Sanders SA, Fortenberry JD. The development and validation of the Male Genital Self-Image Scale: Results from a nationally representative probability sample of men in the United States. J Sex Med 2013;10:1516–25. doi: 10.1111/jsm.12124 35. Johnston L, McLellan T, McKinlay A. (Perceived) size really does matter: Male dissatisfaction with penis size. Psychol Men Masc 2014;15:225–8. doi: 10.1037/a0033264

55


36. Ruppen-Greeff NK, Landolt MA, Gobet R, Weber DM. Appraisal of adult genitalia after hypospadias repair: Do laypersons mind the difference? J Pediatr Urol 2016;12:32.e1–8. doi: 10.1016/j. jpurol.2015.09.012

37. Hatipoglu NK, Bodakci MN, Soylemez H, Sancaktutar AA, Atar M, Penbegul N, Cakmakci S. Tubularized incised plate repair in circumcised adults. Med Glas (Zenica) 2013;10:316–20.

38. Cakan M, Yalçinkaya F, Demirel F, Aldemir M, Altuğ U. The midterm success rates of tubularized incised plate urethroplasty in reoperative patients with distal or midpenile hypospadias. Pediatr Surg Int 2005;21:973–6. doi: 10.1007/s00383-005-1555-x

Hypospadias Correction Performed in Childhood. Urol Int 2015;95:137–41. doi: 10.1159/000430500 51. Bubanj TB, Perovic SV, Milicevic RM, et al. Sexual behavior and sexualfunction of adults after hypospadias surgery: a comparativestudy. J Urol 2004;171:1876–9. doi: 10.1097/01. ju.0000119337.19471.51 52. Wilcox D, Snodgrass W. Long-term outcome following hypospadias repair. World J Urol 2006;24:240–3. doi: 10.1007/ s00345-006-0059-1

39. Mureau MA, Slijper FM, Slob AK, Verhulst FC, Nijman RJ. Satisfaction with penile appearance after hypospadias surgery: the patient and surgeon view. J Urol 1996;155:703–6.

53. Patel DP, Elliott SP, Voelzke BB, Erickson BA, McClung CD, Presson AP, Zhang C, Myers JB. Trauma and Urologic Reconstruction Network of Surgeons (TURNS). Patient-Reported Sexual Function After Staged Penile Urethroplasty. Urology 2015;86:395–400.

41. Mureau MA. Psychosexual and psychosocial development of patients with hypospadias. Ned Tijdschr Geneeskd 1997;141:188– 91.

55. Wei Y, Li XD, Xu N, Xue XY, Zheng QS, Jiang T, Huang JB, Sun XL. Penile appearance, sexual function and sexual satisfaction of hypospadias patients after surgery: a long-term follow-up study. Zhonghua Nan Ke Xue 2014;20:48–53.

40. Adams J, Bracka A. Reconstructive surgery for hypospadias: A systematic review of long-term patient satisfaction with cosmetic outcomes. Indian J Urol 2016;32:93–102. doi: 10.4103/09701591.179178

54. Stein DM, Gonzalez CM, Barbagli G, Cimino S, Madonia M, Sansalone S. Erectile function in men with failed hypospadias repair. Arch Esp Urol 2014;67:152–6.

42. Bracka A. Sexuality after hypospadias repair. BJU Int 1999;83:29– 33.

56. Kiss A, Sulya B, Szász AM, et al. Long-term psychological and sexual outcomes of severe penile hypospadias repair. J Sex Med 2011;8:1529–39. doi: 10.1111/j.1743-6109.2010.02120.x

43. Ruppen-Greeff NK, Weber DM, Gobet R, Landolt MA. Healthrelated quality of life in men with corrected hypospadias: An explorative study. J Pediatr Urol 2013;9:551–8. doi: 10.1016/j. jpurol.2013.04.016

44. Jiao C, Wu R, Xu X, Yu Q. Long-term outcome of penile appearance and sexual function after hypospadiasrepairs: situation and relation. Int Urol Nephrol 2011;43:47–54. doi: 10.1007/ s11255-010-9775-y

45. Schönbucher VB, Landolt MA, Gobet R, Weber DM. Psychosexual development of children and adolescents with hypospadias. J Sex Med 2008;5:1365–73. doi: 10.1111/j.1743-6109.2007.00742.x 46. Lam PN, Greenfield SP, Williot P. 2-stage repair in infancy for severe hypospadias with chordee: Long-term results after puberty. J Urol 2005;174(4 Pt 2):1567–72.

47. Caione P, Capozza N, Lais A, Ferro F, Matarazzo E, Nappo S. Long-term results of distal urethral advancement glanuloplasty for distal hypospadias. J Urol 1997;158(3 Pt 2):1168–70.

57. Mureau MA, Slijper FM, Slob AK, Verhulst FC. Psychosocial functioning of children, adolescents, and adults following hypospadiassurgery: a comparative study. J Pediatr Psychol 1997;22:371–87. 58. Schönbucher VB, Weber DM, Landolt MA. Psychosocial adjustment, health-related quality of life, and psychosexual development of boys with hypospadias: a systematic review. J Pediatr Psychol 2008;33:520–35. doi: 10.1093/jpepsy/jsm098 59. Avellán L. The development of puberty, the sexual début and sexual function in hypospadiacs. Scand J Plast Reconstr Surg 1976;10:29–44. 60. Berg R, Svensson J, Aström G. Social and sexual adjustment of men operated for hypospadias during childhood: a controlled study. J Urol 1981;125:313–7.

48. Aho MO, Tammela OK, Tammela TL. Aspects of adult satisfaction with the result of surgery for hypospadias performed in childhood. Eur Urol 1997;32:218–22.

61. Kanematsu A, Higuchi Y, Tanaka S, Hashimoto T, Nojima M, Yamamoto S. Multivariate Analysis of the Factors Associated With Sexual Intercourse, Marriage, and Paternity of Hypospadias Patients. J Sex Med 2016;13:1488–95. doi: 10.1016/j. jsxm.2016.07.014

50. Thiry S, Saussez T, Dormeus S, Tombal B, Wese FX, Feyaerts A. Long-Term Functional, Cosmetic and Sexual Outcomes of

63. Svensson J, Berg R. Micturition studies and sexual function in operated hypospadiacs. Br J Urol 1983;55:422–6.

49. Nozohoor Ekmark A, Arnbjörnsson E, Svensson H, Hansson E. Patient-reported long-term outcome after primary hypospadias repair. J Plast Surg Hand Surg 2017;51:172–7. doi: 10.1080/2000656X.2016.1212713

56

62. Schlomer B, Breyer B, Copp H, Baskin L, DiSandro M. Do adult men with untreated hypospadias have adverse outcomes? A pilot study using a social media advertised survey. J Pediatr Urol 2014;10:672–9. doi: 10.1016/j.jpurol.2014.01.024

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):50-56


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2017; 19(2):57−60 | doi: 10.24898/tandro.2017.45477

ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

Aşırı aktif mesane semptomlarının erkek cinsel sağlığı üzerine olan etkileri The effects of overactive bladder symptoms on male sexual health Abdullah Açıkgöz1

ÖZ

ABSTRACT

Erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluğunun oldukça yaygın olduğu ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır. Alt üriner sistem semptomları (AÜSS) erkeklerde oldukça yaygındır ve prevalans ve şiddeti yaşla birlikte artmaktadır. Aşırı aktif mesane (AAM), idrar kaçırması olsun veya olmasın aciliyet tipi idrar hissi, genellikle gündüz veya gece idrar sıklığı artışı ile olan semptomlar kompleksidir. Boşaltma semptomları, zayıf veya yavaş idrar akımı, düşük idrar akımı, gecikmeli idrar başlatma, zorlanarak idrar boşaltma idrarın bitiminde damlar tarzda idrar kaçırma boşaltma; idrar boşaltımının tam olmaması duyumu, işeme sonrası damlama ise işeme sonrası semptomları oluşturmaktadır ki bu semptomlar aynı zamanda AAM ile birlikte görülebilir. AAM ile ilişkili semptomlar hem erkeklerin hemde kadınların sosyal, psikolojik, mesleki, fiziksel ve cinsel yaşamlarını önemli ölçüde olumsuz olarak etkilemektedir. Anahtar Kelimeler: Aşırı aktif mesane, alt üriner sistem semptomları, cinsel disfonksiyon, erkek

Sexual dysfunction in men has been found to be highly prevalent and have a negative effect on quality of life. Lower urinary tract symptoms (LUTS) are prevalent in men, and their prevalence and severity increase with age. Overactive bladder (OAB) is the symptoms complex that include urgency, with or without urgency urinary incontinence, usually with increased daytime frequency or nocturia. Voiding symptoms, e.g. weak or slow stream, intermittency, hesitancy, straining and terminal dribble, and postmicturition symptoms, e. g. incomplete emptying and post-micturition dribble, can also co-occur with OAB. Symptoms associated with OAB negatively affect the social, psychological, occupational, physical and sexual lives of both men and women. Keywords: Over active bladder, lower urinary tract symptoms, sexual dysfunction, male

A

lt üriner sistem semptomları (AÜSS) erkeklerde çok sık görülmekte, sıklığı ve şiddeti yaşla birlikte artmaktadır.[1,2] AÜSS geleneksel olarak boşaltma, depolama ve işeme sonrası semptomlar olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktadır. Aciliyet tipi idrar hissi, idrar kaçırma, gündüz ve gece idrar sıklığını içeren depolama; düşük idrar akımı, kesik kesik idrar yapma, çatallı ve dağınık idrar yapma, gecikmeli idrar başlatma, zorlanarak idrar boşaltma idrarın bitiminde damlar tarzda idrar kaçırma boşaltma; idrar boşaltımının tam olmaması duyumu, işeme sonrası damlama ise işeme sonrası semptomları oluşturmaktadır.[3]

Kemerburgaz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı

1

Yazışma Adresi / Correspondence: Yard. Doç. Dr. Abdullah Açıkgöz Medicalpark Hastanesi Üroloji kliniği, Mimar Sinan Mah. Alparslan Bulvarı No: 17, Atakum 55200 Samsun, Türkiye Tel. +90 533 4692030 E-mail: draacikgoz@yahoo.com Geliş / Received: 28.03.2017 Kabul / Accepted: 16.05.2017

©2017 Androloji Bülteni

Hem kadınlarda, hem de erkeklerde saptanan bu semptomların sıklığı yapılan toplum taramalarında ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, yaklaşık olarak erkeklerin %15,8-27,2‘sinde ve kadınların %32,6-43,7’sinde saptandığı bildirilmiştir.[4] AÜSS, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini ve psikolojiyi olumsuz etkilemektedir.[5] Yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan hastalık ve ilaç kullanımı da, yaşlılık döneminde semptomların sıklığının artışına katkıda bulunmaktadır.[6] Bunun yanı sıra erektil disfonksiyon da (ED) sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Yapılan bir dizi klinik çalışmada, AÜSS olan erkeklerde olmayanlara göre ED, diğer cinsel işlev bozukluğunun ve cinsel istekte azalma sıklığının daha fazla olduğu gösterilmiştir. AÜSS varlığı, cinsel işlev bozukluğu için bağımsız bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Dahası, AÜSS şiddeti ile birlikte ED yaygınlığı ve şiddeti artmaktadır. AÜSS şiddeti, yaştan sonra ED için ikinci en güçlü risk faktörüdür. Cinsel aktivitenin azalması ve cinsel tatmininde, AÜSS şiddeti ile ilişkili olduğu bildirilmektedir.[7-12] Erkeklerdeki AÜSS’nin varlığı sıklıkla prostat patolojisine atfedilmektedir.[13,14] Bununla birlikte, erkeklerdeki

57


AÜSS, detrüsor aşırı aktivitesi gibi mesane fonksiyon bozukluğundan da kaynaklanabilir.[14] Ayrıca yaşlı erkeklerde AÜSS’nın önemli bir kısmının da yaşa bağlı gelişen detrüsor işlev bozukluğuna (“yaşlanan mesane”) bağlı olduğu bilinmektedir.[15] Aşırı aktif mesane (AAM), gündüz ve gece idrar sıklığı artışıyla birlikte idrar kaçırma olsun veya olmasın acil idrar isteği belirtileri ile tanımlanan bir sendromdur.[1,16] EPIC toplumda AÜSS ve AAM’li bireylerin sıklığının belirlenmesi için yapılan ilk ve en yüksek katılımlı anket çalışmasıdır. Ayrıca EPIC çalışması AAM ve AÜSS için güncel Uluslararası Kontinans Derneği 2002 (ICS) tanımlanmasının kullanıldığı ilk epidemiyolojik çalışmadır. Avrupa ve Kuzey Amerika’da beş ülke de 18 yaş üzerinde 19000 kişinin katıldığı bu çalışmada ortalama %11,8 erkeğin kadınlarla benzer oranda AAM’den etkilendiği bulunmuştur.[1] Yapılan daha önceki çalışmalarda AAM’nin çok yaşlı bireylerde görülmesi yanlış algısının aksine EPIC çalışmasında %73 erkek ve %72 kadın katılımcının 60 yaş ve altında olduğu ve AAM sıklığı ve semptom şiddetinin yaşla birlikte arttığı bildirilmiştir. Yine bu çalışmada AAM semptomları olan erkeklerin %28,7’sinde eşlik eden idrar kaçırma olduğu bildirilmiştir.[1] Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan aşırı aktif mesane değerlendirme çalışmasında (NOBLE) AAM’nin görülme sıklığının 60 yaş ve altı bireylerde yaklaşık olarak %16 olduğu ve bilinenin aksine kadın ve erkeklerde görülme sıklığı açısından fark olmadığı bildirilmiştir. İlginç olarak bu çalışmada erkeklerde 60 yaşından sonra AAM semptomlarının daha baskın olarak görüldüğü vurgulanmıştır.[17] Birçok çalışma, cinsel işlev bozukluğunun depolama semptomlarıyla daha yakından ilişkili olduğu bulunmuştur. [10,12,18]

EPIC çalışmasının verilerinin kullanıldığı son 12 ayda cinsel olarak aktif ve AAM semptomları olan 502 erkek hasta ve kontrol grubunun karşılaştırıldığı çalışmada; AAM semptomları olan olguların cinsel aktivite sıklıkları, cinsel ilişkiden aldıkları zevk ve genel cinsel hayat memnuniyetleri değerlendirilmiştir. AAM “Tutmakta zorlandığınız ani zorlayıcı idrar yapma isteği tecrübesi yaşadınız mı?” ve “Ani zorlayıcı idrar yapma isteği sonucunda idrar kaçırdınız mı?” soruları sorularak tespit edilmiştir. Bu sorulara olumlu yanıt veren olgularla cinsel yaşamları açısından ayrıntılı bir görüşme yapılarak, cinsel yaşamları ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Çalışmanın sonucunda AAM semptomları olan erkeklerin %31’inin idrar kaçırması olduğu, ED sıklığının (%25,2)

58

kontrol grubuna (%15,6) göre anlamlı derecede yüksek olduğu, kontinans durumlarına bakılmaksızın AAM semptomları olan olguların %33’ünün bu semptomlarının cinsel aktivitelerini azalttığı veya durdurduğu ve ayrıca yine kontinans durumlarına bakılmaksızın olguların %39’unun bu semptomlarının cinsel ilişkiden aldıkları zevki azalttığı, olguların genel cinsel hayatlarından memnun olmadıkları belirlenmiştir. Bu çalışma erkeklerde ED ve cinsel hayatlarındaki memnuniyetleri ile AAM arasındaki ilişkileri değerlendiren ilk çok uluslu toplum temelli bir araştırmadır.[19] Avusturya’da ortalama yaşı 49,3 yıl olan toplam 2365 (1166 Erkek, 1199 Kadın) katıldığı çalışmada AAM görülme sıklığının %13,9 olduğu, olguların %17,6’sında AAM semptomlarının cinsel yaşamlarını olumsuz etkilediği ve erkeklerde özellikle 50 yaşından sonra bu semptomların cinsel yaşamı daha da olumsuz etkilediği belirlenmiştir.[20] ABD, İngiltere ve İsveç’ten ortalama yaşı 56,1 yıl olan 11184 erkeğin katıldığı EpiLUTS epidemiyolojik çalışmasında AÜSS’nın erkek cinsel sağlığı üzerine etkileri değerlendirilmiştir. AÜSS sıklığını belirlemek için ICS tanımlaması, semptomların derecesinin belirlenebilmesi içinde Uluslararası Prostat Semptom skorlaması (IPSS) kullanılmıştır. Bu ana anket sürecinin tamamlanması ardından katılımcılara cinsel sağlıkları açısından son dört hafta içinde cinsel aktivite düzeyleri ve üriner semptomlarının cinsel sağlıkları üzerine etkileri sorulmuştur. Olguların cinsel sağlıkları Uluslararası Ereksiyon değerlendirme indeksi (IIEF) kullanılarak değerlendirilmiştir. Ejakülasyon fonksiyonları Erkek cinsel sağlığı sorgulama formu (Male Sexual Health Questionnaire Ejaculatory Dysfunction-MSHQ-ejd) bir sorusu “Geçen ay içinde cinsel aktiviteleriniz sırasında ne sıklıkla ejakülasyon yapabildiniz veya boşalabildiniz?” ve Prematür ejakülasyon ise Prematür ejakülasyon indeksinin bir sorusu “Geçen ay içinde cinsel ilişki sırasında boşalmayı istemeden ne sıklıkla boşaldınız?” sorularak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada AÜSS’si olan %30 olguda üriner semptomlar nedeniyle cinsel aktivite sırasında alınan zevki azaldığı, %25’inde ise cinsel aktivite sıklığının azaldığı belirlenmiştir. Azalmış idrar akımı, kesik kesik idrar yapma, acil idrar hissi ve acil idrar hissi sırasında idrar kaçırma korkusu, cinsel ilişki sırasında idrar kaçırma korkusu olan olgular bu nedenle cinsel ilişkiden aldıkları zevkin, cinsel aktivite sıklıklarının azaldığını belirtmişlerdir. İleri yaş, hipertansiyon, diyabet, depresyon gibi kronik hastalıkların neden olduğu ED’nin yanısıra orta derecede ve şiddetli ED’si olduğu belirlenen %26 olgunun acil idrar hissi sırasında idrar kaçırma korkusu, zayıf idrar akımı, cinsel ilişki sırasında idrar kaçırma korkusu ve dizüri gibi AÜSS semptomları nedeniyle ereksiyon kaybı yaşadıkları ortaya konmuştur. ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):57-60


%7 olguda belirlenen ejakülatuvar disfonksiyon (EjD) sıklığının ilişki sırasında idrar kaçırma ve acil idrar hissi sırasında idrar kaçırma korkusu semptomları ile önemli derecede ilişkisi olduğu tespit edilmiştir. AÜSS tanımlayan olguların %16’sının erken boşalması olduğu belirlenirken, nispeten daha genç yaşta olan bu olguların idrar sonrası damlama tarzında idrar kaçırma, tam boşaltamama ve suprapubik bölgede ağrı gibi semptomlarının daha belirgin olduğu ortaya konmuştur.[21] Gerek EPIC gerekse de EpiLUTS çalışmasında dolum fazı semptomları boşaltım fazı semptomlarına oranla daha sık saptanmış (%51,3-%25,7) ve noktüri en sık saptanan dolum fazı semptomu olarak bildirilmiştir.[1,21] EpiLUTS verilerinin kullanıldığı bir başka çalışmada AAM’nin erkek ve kadınlarda cinsel aktivite sıklığının, cinsel ilişkiden alınan zevkin ve yine erkekte ejakülatuvar fonksiyonların özellikle idrar kaçıran AAM’li olgularda daha da olumsuz etkilendiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışmada katılımcılar son zamanlarda cinsel olarak aktif olup ve olmadıklarına göre dışlanmadıkları için AAM’nin daha geniş bir popülasyonun cinsel sağlığı üzerine olan olumsuz etkileri değerlendirilmiştir. EPIC çalışmasında ise sadece cinsel olarak aktif olan bireyler çalışmaya dahil edilmiş, üriner semptomları nedeniyle artık cinsel aktivitesi olmayan olgular çalışma kapsamı dışında kalmıştır. Ayrıca bu çalışmada diğerlerinden farklı olarak ED varlığı ve derecesi IIEF’in erektil fonksiyon değerlendirilmesi için kullanılan altı sorusu sorularak, ejakülatuvar fonksiyonlar MSHQ-EjD formu kullanılarak değerlendirilmiştir. Sosyodemografik farklılıklar, komorbit durumlar ve risk faktörleri göz önünde bulundurularak, yapılan çok değişkenli analiz sonuçlarına göre idrar kaçıran AAM’li olguların bu semptomları nedeniyle cinsel aktivite sıklıklarının ve cinsel ilişkiden aldıkları zevkin semptomları olmayan olgulara göre dokuz kat daha fazla azaldığı belirlenmiştir. Son olarak idrar kaçırması olan ve olmayan AAM’li erkeklerde hiç semptomu olmayanlara göre iki kat daha fazla ED ve EjD olduğu belirlenmiştir. Kesitsel bir anket çalışması olması, erektil fonksiyonların IIEF ile değerlendirilirken diğer EjD ve prematüre ejakülasyon gibi cinsel fonksiyon bozuklukları mevcut olan formların modifiye edilerek değerlendirilmesi ve hatta gecikmiş ejakülasyonun değerlendirilmemesi bu çalışmadaki sınırlandırmalar olarak düşünülmektedir. Yanı sıra bu çalışma sonuçları klinik tanı ile doğrulanmamıştır.[22]

leceği fikri akla gelmektedir. Araştırmacılar antikolinerjik tedavinin AAM’si olan kadın hastalarda cinsel fonksiyonları düzelttiğini bildirmiş, ilişki sırasında idrar kaçırmanın kadınlarda strese neden olarak cinsel fonksiyonlarını olumsuz etkilediğini ve antikolinerjiklerin idrar kaçırmayı azaltarak cinsel fonksiyonları düzeltebileceğini ileri sürmüşlerdir.[23,24] Multicenter Assesment of Transdermal Therapy in Overactive Bladder with Oxybutynin (MATRIX) çok merkezli çalışmasında AAM’si olan 369 (%12,8) Erkek ve 2508 Kadın (%87,2) toplam 2877 olguya Transdermal Oksibutinin tedavisi verilmiş ve cinsel fonksiyonlarının düzelmesi üzerine olan etkisi değerlendirilmiştir. Yüzde 22 olgu cinsel ilişki sırasında idrar kaçırdığını bu nedenle cinsel yakınlaşmadan kaçındıklarını, %43,6 olgu ilişki sırasında mesane bölgesinde ağrı duyduğunu, %71,8 olgu mesane problemleri nedeniyle utandıklarını belirtmişlerdir. Çalışmada %39 olgunun cinsel hayatının olumsuz etkilendiği ve %37,3 olgununda cinsel partneri ile ilişkisinin üriner semptomları nedeniyle bozulduğu belirlenmiştir. Oksibutinin tedavisi sonrasında cinsel ilişki sırasında idrar kaçırma nedeniyle utandığını belirten olguların önemli bir kısmı (%35) artık idrar kaçırmadıkları için utanmadıklarını, %19,1 olgu cinsel hayatlarının düzeldiğini, %19,6 olgu ise cinsel partneri ile ilişkisinin düzeldiğini belirtmişlerdir. Bu çalışmada ayrıca erkeklerde yaşın ve AAM semtomlarının süresinin, kadınlarda ise yine yaş ve postmenapozal durumun cinsel disfonksiyona neden olan bağımsız risk faktörü olduğu belirlenmiştir.[25] Bununla birlikte erkek ve kadınlarda AAM tedavilerinin cinsel sağlık üzerine etkilerinin değerlendirilebilmesi için daha fazla araştırma yapılması gereklidir. Sonuç olarak, AÜSS büyümüş bir prostatın neden olduğu mesane çıkım tıkanıklığı sonucu meydana gelebileceği gibi AAM sendromu sonucu da oluşabilmekte ve yaşa bağlı gelişen detrüsör işlev bozukluğu da bu tabloya katkıda bulunmaktadır. AAM sıklığı erkek ve kadınlarda benzer olmakla birlikte semptomların derecesi yaşla birlikte artmaktadır. AAM semptomları her iki cinste genel ve cinsel sağlığı olumsuz olarak etkilemektedir. Cinsel fonksiyonlar AAM semptomlarının şiddetinin yanı sıra fizyolojik, psikojenik ve sosyoekonomik faktörlerden de olumsuz etkilenmektedir. AAM semptomları olan erkek ve kadınların cinsel fonksiyonlar açısından, tersine cinsel fonksiyon bozukluğu olan olguların ise AAM semptomları açısından değerlendirilmesi önerilmektedir.

Klinik çalışmalarda, AAM’nin cinsel fonksiyonlar üzerine olan olumsuz etkilerinin antikolinerjik tedavi ile düzeltebiANDROLOJİ BÜLTENİ

Açıkgöz n Aşırı aktif mesane semptomlarının erkek cinsel sağlığı üzerine olan etkileri

59


Kaynaklar

1. Irwin DE, Milsom I, Hunskaar S, Reilly K, Kopp Z, Herschorn S, et al. Population-based survey of urinary incontinence, overactive bladder, and other lower urinary tract symptoms in five countries: results of the EPIC study. Eur Urol 2006;50:1306–14. doi: 10.1016/j.eururo.2006.09.019 2. Andersson SO, Rashidkhani B, Karlberg L, Wolk A, Johansson JE. Prevalence of lower urinary tract symptoms in men aged 45–79 years: A population based study of 40,000 Swedish men. BJU Int 2004;94:327–31. doi: 10.1111/j.1464-410X.2004.04930.x

3. Abrams P, Cardozo L, Fall M, Griffiths D, Rosier P, Ulmsten U, et al. The standardisation of terminology of lower urinary tract function: Report from the Standardisation Sub-committee of the International Continence Society. Neurourol Urodyn 2002;21:167–78. 4. Coyne KS, Sexton CC, Vats V, Thompson C, Kopp ZS, Milsom I. National community prevalence of overactive bladder in the United States stratified by sex and age. Urology. 2011 Jan 20 [Epub ahead of print] doi: 10.1016/ j.urology.2010.08.039.

5. Quek KF. Factors affecting health-related quality of life among patients with lower urinary tract symptoms. Int J Urol 2005;12:1032–36. doi: 10.1111/j.1442-2042.2005.01198.x 6. Takeda M, Araki I, Kamiyama M, Takihana Y, Komuro M, Furuya Y. Diagnosis and treatment of voiding symptoms. Urology 2003;62(5 Suppl 2):11–9.

7. Rosen R, Altwein J, Boyle P, Kirby RS, Lukacs B, Meuleman E, et al. Lower urinary tract symptoms and male sexual dysfunction: The multinational survey of the aging male (MSAM-7). Eur Urol 2003;44:637–49. 8. Li MK, Garcia LA, Rosen R. Lower urinary tract symptoms and male sexual dysfunction in Asia: A survey of ageing men from five Asian countries. BJU Int 2005;96:1339–54. doi: 10.1111/j.1464410X.2005.05831.x

9. Braun MH, Sommer F, Haupt G, Mathers MJ, Reifenrath B, Engelmann UH. Lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction: co-morbidity or typical “Aging Male” symptoms? Results of the “Cologne Male Survey”. Eur Urol 2003;44:588–94.

10. Frankel SJ, Donovan JL, Peters TI, Abrams P, Dabhoiwala NF, Osawa D, et al. Sexual dysfunction in men with lower urinary tract symptoms. J Clin Epidemiol 1998;51:677–85. 11. Ponholzer A, Temml C, Obermayr R, Madersbacher S. Association between lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction. Urology 2004;64:772–6. doi: 10.1016/j.urology.2004.05.025 12. Aslan G, Cavus E, Karas H, Oner O, Duran F, Esen A. Association between lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction. Arch Androl 2006;52:155–62. doi: 10.1080/01485010500379871 13. Kozlowski R, Kershen RT, Siroky MB, Krane RJ, Azadzoi KM. Chronic ischemia alters prostate structure and reactivity in rabbits. J Urol 2001;165:1019–26.

60

14. Azadzoi KM, Tarcan T, Siroky MB, Krane RJ. Atherosclerosisinduced chronic ischemia causes bladder fibrosis and noncompliance in the rabbit. J Urol 1999;161:1626–35.

15. Chapple CR, Roehrborn CG. A shifted paradigm for the further understanding, evaluation, and treatment of lower urinary tract symptoms in men: focus on the bladder. Eur Urol 2006;49:651–9. doi: 10.1016/j.eururo.2006.02.018 16. Glina S, Santana AW, Azank F, Mello LF, Moreira ED Jr. Lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction are highly prevalent in ageing men. BJU Int 2006;97:763–5. doi: 10.1111/j.1464410X.2005.06008.x 17. Stewart WF, Van Rooyen JB, Cundiff GW, Abrams P, Herzog AR, Corey R, et al. World J Urol 2003;20(6):327–36. doi: 10.1007/ s00345-002-0301-4

18. Leliefeld HH, Stoevelaar HJ, McDonnell J. Sexual function before and after various treatments for symptomatic benign prostatic hyperplasia. BJU Int 2002;89:208–13.

19. Irwin DE, Milsom I, Reilly K, Hunskaar S, Kopp Z, Herschorn S, et al. Overactive bladder is associated with erectile dysfunction and reduced sexual quality of life in men. J Sex Med 2008;5:2904–10. doi: 10.1111/j.1743-6109.2008.01000.x 20. Heidler S, Mert C, Wehrberger C, Temml C, Ponholzer A, Rauchenwald M, et al. Impact of overactive bladder symptoms on sexuality in both sexes. Urol Int 2010;85:443–6. doi: 10.1159/000321003

21. Coyne KS, Sexton CC, Thompson CL, Milsom I, Irwin D, Kopp ZS, et al. The prevalence of lower urinary tract symptoms (LUTS) in the USA, the UK and Sweden: results from the Epidemiology of LUTS (epiLUTS) study. BJU Int 2009;104:352–60. doi: 10.1111/j.1464-410X.2009.08427.x 22. Coyne KS, Sexton CC, Thompson C, Kopp ZS, Milsom I, Kaplan SA. The impact of OAB on sexual health in men and women: results from EpiLUTS. J Sex Med 2011;8:1603–15. doi: 10.1111/j.17436109.2011.02250.x 23. Hajebrahimi S, Azaripour A, Sadeghi-Bazargani H. Tolterodine immediate release improves sexual function in women with overactive bladder. J Sex Med 2008;5:2880–5. doi: 10.1111/j.17436109.2008.00976.x

24. Rogers RG, Omotosho T, Bachmann G, Sun F, Morrow JD. Continued symptom improvement in sexually active women with overactive bladder and urgency urinary incontinence treated with tolterodine ER for 6 months. Int Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct 2009;20:381–5. doi: 10.1007/s00192-008-0782-9

25. Sand PK, Goldberg RP, Dmochowski RR, McIlwain M, Dahl NV. The impact of the overactive bladder syndrome on sexual function: a preliminary report from the Multicenter Assessment of Transdermal Therapy in Overactive Bladder with Oxybutynin trial. Am J Obstet Gynecol 2006;195:1730–5. doi: 10.1016/j. ajog.2006.08.013

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):57-60


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2017; 19(2):61−64 | doi: 10.24898/tandro.2017.76993

ERKEK ÜREME SAĞLIĞI

Çevresel stres faktörlerinin sperm hücreleri üzerine etkisi The impact of environmental stress factors on sperm Eyyüp Sabri Pelit1, Bülent Katı1, Yiğit Akın2, Ercan Yeni1

ÖZ

ABSTRACT

Sperm hücreleri morfolojik, fonksiyonel ve metabolik açıdan vücuttaki diğer hücrelere göre oldukça farklılık gösterir. Bu nedenle, sperm hücrelerinin stres faktörlerine tepkisi somatik hücrelerden farklı olmaktadır. Defektif sperm sayısındaki artış genetik ve çevresel faktörlere bağlanabilir. Endüstriyel ve teknolojik sanayinin gelişmesine paralel olarak, artan çevresel toksinler, elektromanyetik radyasyon ve ksenobiyotiklerin sperm hücreleri üzerine negatif etkisi de ön plana çıkmaktadır. Toksinlerin, kimyasalların, tarım ilaçlarının, metal iyonlarının ve radyasyonun, sperm konsantrasyonu, hareketliliği, morfolojisi ve nükleer yapısı üzerine kötü etkileri literatürde kanıtlanmıştır. Semen parametreleri ile doğurganlığı karşılaştıran çalışmalarda, kalıcı çevresel kirleticilerin üremeyi etkileyen faktörlerden biri olduğu gösterilmiştir. Atık sularda aktif farmakolojik ajanların olmasının sperm Deoksiribonükleik asit (DNA) fragmantasyonunu arttırdığı ve sperm hücre hasarı yapabildiği, kanıtlanmış diğer bir faktördür. Tüm bunlar göz önüne alındığında, birçok çevresel ajanın sperm hücrelerinde defektler meydana getirerek erkek üreme potansiyelini düşürdüğü görülmektedir. Bu derlemede, sık maruz kalınan ve teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan yeni çevresel faktörlerin spermatogenez üzerine etkilerinin gösterilmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: çevre kirliliği, erkek üreme sağlığı, sperm DNA

Sperm cells are morphologically, functionally and metabolically very different from other cells in the body. For this reason, the response of sperm cells to stress factors is different from somatic cells. The increase in the numbers of defective sperms can be attributed to genetic and environmental factors. Increasing environmental toxins, electromagnetic radiation and xenobiotics have a negative effect on the sperm cells, parallel to the development of industrial and technological industries. The negative effects of toxins, chemicals, pesticides, metal ions and radiation on sperm concentration, motility, morphology and nuclear structure have been proven in the literature. In studies comparing fertility with semen parameters, it has been shown that persistent environmental pollutants are one of the factors affecting reproductivity. The presence of active pharmacological agents in the waste water is another proven factor that Deoxyribonucleic acid (DNA) fragmentation and sperm cell damage can be increased. Considering all these, it seems that many environmental agents can reduce male reproductive potential by producing defective sperm cells. In this compilation, it is aimed to show the effects of new environmental factors on spermatogenesis which we are frequently exposed and arise due to technological development. Keywords: environmental pollution, male reproduction, sperm DNA

ÇEVRESEL AJANLARIN ETKİSİ Sigara, radyasyon, ağır metal iyonları, alüminyum, flor, böcek ilaçları, alfatoksin ve organik çözücülerin sperm üzerine zararlı etkileri bilinmektedir.[1,2] Bu çevresel faktörlerin, spermin özellikle fertilizasyon yeteneğini etkilediği düşünülmektedir.[3,4] Overstreet ve ark. sperm hücrelerinin, çevresel ve mesleki maruz kaldıklarında somatik hücrelere göre daha hassas olduğunu göstermişlerdir.[5] Ksenotok-

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Şanlıurfa İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, İzmir

1 2

Yazışma Adresi / Correspondence: Doç. Dr. Yiğit Akın İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Çiğli Kampüsü, Dekanlık. İzmir / Türkiye Tel. +90 506 5334999 E-mail: yigitakin@yahoo.com Geliş / Received: 23.03.2017 Kabul / Accepted: 27.03.2017

©2017 Androloji Bülteni

sinlerin somatik ve sperm hücre DNA’sına olan etkileri karşılaştırıldığında, spermatozoaların toksinlere karşı daha savunmasız olduğu gösterilmiş olup, bunun nedenin ise matür sperm hücrelerinin DNA hasarını tamir edebilecek enzimatik tamir mekanizmasının olmaması olarak gösterilmiştir.[6] Oluşan DNA hasarları, sperm hücrelerinin çevresel stres faktörlerine karşı daha hassas olmasına yol açmaktadır.[7] Bu çalışmaların tamamı bize, sperm hücrelerinin çevresel toksinlere somatik hücrelerden daha hassas olduğunu göstermiştir. Çevresel faktörlerin sperm hücreleri üzerindeki negatif etkisinin nasıl bir mekanizma ile olduğu halen tam olarak açıklanamamıştır. Her bir faktör ayrı mekanizmalar ile sperm hasarına neden olmaktadır. Radyasyon, sıcaklık, ilaçlar, alkilleyici kemoteropatik ilaçlar, böcek ilaçları ve aynı zamanda yaşam biçimi, alışkanlıklar ve bağımlılıklar gibi dış faktörler, sperm nükleer bütünlüğünü bozarak

61


3 2.5 2 1.5 1 Kolesterol mg/100 mg taze doku 17-B HSD diol/min

0.5 0 Grup 1 Kontrol

Grup 2 (7g/15mn)

Grup 3 Grup 4 Grup 5 (7g/30mn) (15g/15mn) (15g/30mn)

Fertilite

Resim 1. Radyasyon maruziyeti olan hayvanlarda ve kontrol grubunda testis 17ß, 3ß hidroksisterois dehidrogenaz ve testosteron seviyeleri.

fertiliteyi etkilemektedir.[8] Aitken ve ark. çalışmalarında, DNA hasarının hem testiküler hem de post-testiküler alanda gerçekleşen kompleks bir mekanizma olduğunu göstermişlerdir.[9] Delbes ve ark. bu hasar mekanizmasının tam olarak açıklanamadığını, genetik altyapı, yaşam biçimi ve çeşitli toksinlerin etkisine bağlı olarak geliştiğini savunmuşlardır.[10] Hipertermi ve elektromanyetik radyasyon, sperm parametrelerini olumsuz yönde etkileyen faktörlerden ikisidir. Kaliteli spermatogenez, vücut sıcaklığından 2–4°C daha düşük bir sıcaklık gerektirmektedir. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, obezlerde ve varikoseli olan hastalarda skrotal ısının daha fazla, total sperm konsantrasyonunun daha az ve follikül stimülan hormon (FSH) seviyesinin daha fazla olduğu görülmüştür. Sauna, sıcak su torbaları gibi dış ortam sıcaklık artışının da spermatogenezi bozduğu düşünülmektedir.[11–12] Levine ve ark. semen parametrelerinin yaz aylarında kötüleştiğini göstermiştir.[13] Dış ortamda çalışan işçiler ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, bu veriler doğrulanmaktadır.[14] Teknolojik gelişmelere bağlı olarak; mobil telefonlar, kablosuz internet servisleri ve dizüstü bilgisayarlar, insanların daha fazla elektromanyetik frekanslara maruz kalmasına neden olmaktadır. İyonize radyasyon, ultraviyole ve mikrodalga radyasyon, sperm hücrelerinin bilinen biyolojik düşmanlarıdır. Yapılan çalışmalarda, kızılötesi radyasyonun bile erkek üreme fonksiyonunu bozduğu görülmüştür. Yapılan bir hayvan çalışmasında, kısa süreli kızılötesi radyasyona (900 nm) maruz kalan hayvanların, steroid

62

sentez basamaklarının etkilendiği, testosteron seviyesinin düştüğü ve sonuç olarak fertilitenin de düştüğü gösterilmiştir (Şekil 1).[15] Cep telefonları 400 MHz ile 2000 MHz arasında çalışır ve açığa çıkardıkları radyofrekans radyasyon, sperm sayısını azaltmaya yetmektedir.[16] Kumar ve ark. 10 GHz elektromanyetik radyasyon maruziyeti sonrası, apoptotik parçalar, mikronükleuslar ve DNA sarmal kırıkları meydana geldiğini göstermişlerdir.[17] Mobil elektromanyetik sinyal önleyici cihazların da sperm motilitesini inhibe ettiği gösterilmiştir. Vihnera ve ark. elektromanyetik frekansın reaktif oksijen radikalleri oluşturarak sperm sayısını ve motilitesini azalttığını göstermişlerdir.[18] Bahsedilen çalışmaların aksine, Fejio ve ark.’nın Brezilya erkeklerinde yaptıkları çalışma, mobil telefonlardan kaynaklanan radyofrekans elektromanyetik dalgaların sperm parametrelerini etkilemediğini desteklemektedir.[19] Ülkemizden ratlar ile yapılan bir çalışmada denekler, 20 saat radyo frekansa maruz kalanlar, 8 saat maruz kalanlar ve kontrol grubu olarak 3 gruba ayrılmış, testiküler incelemede en fazla hasarın en uzun süre radyofrekansa maruz kalan grupta olduğu, maruziyet süresi artıkça testiküler hasarın arttığı gösterilmiştir.[20] Mobil telefon kullanımı ve semen kalitesi arasındaki ilişkiyi değerlendiren güncel dört meta-analizin ikisinde, sperm konsantrasyonunda ileri derecede azalma görülmüş ve bir meta-analizde sonuçlar çelişkili bulunmuş; diğer meta-analizde ise ratlarda sperm konsantrasyonu düşerken insanlarda herhangi bir düşüş görülmemiştir.[21] Özet olarak; radyofrekans radyasyonun üreme sistemi üzerine toksisitesi hakkında çelişkili raporlar mevcuttur.[22] Tüm bu karmaşık ve birbirine karANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):61-64


şıt literatür verilerinden, teknolojik gelişmeler ile üretilen yukarıda bahsi geçen cihazların sperm matürasyonuna kötü etkileri daha ağır basmaktadır. Alkolün, spermatogenezin birçok basamağında etkili olduğu gösterilmiştir. Hayvan çalışmalarında, alkolün hipotalamo-hipofizer-testis aksını etkilediği kanıtlanmıştır; Sertoli ve Leyding hücrelerine direkt olarak toksik etkisi mevcuttur. Böylelikle, alkol spermatogenezi hem pituiter hem de testiküler seviyede etkilemektedir.[23] Ratlarda yapılan diğer bir çalışmaya göre ise, alkol kullanımı sperm parametrelerinde kontrol grubuna göre anlamlı değişiklikler meydana getirmektedir ve sperm kromatin/DNA hasar oranını arttırmaktadır.[24] Altı yüz seksen beş alkolik hastada yapılan çalışmada, alkolün spermin motilitesini azalttığı gösterilmiştir. Neden olarak, aşırı alkol tüketimine bağlı olarak gelişen prostatit tablosuna sekonder olduğu düşünülmüştür.[25] Ayrıca, 3000 hastada yapılan diğer bir çalışmada, alkolik hastalar alkol kullanmayan hastalar ile karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, alkolik hastaların seminal sıvılarında lökosit miktarının artmış olduğu ve bu hastaların inflamasyona daha yatkın olduğu, böylece sperm parametrelerinde bozulma meydana gelebileceği düşünülmüştür.[26] Sigarının spermotagenez üzerine ve canlı doğum oranları üzerine negatif etkisi olduğu bilinmektedir. Sigara içenler ile içmeyenlerin karşılaştırıldığı beş ayrı çalışmanın meta-analizine bakıldığında, sigara içen grubun sperm konsantrasyonunun diğer gruba göre ileri derecede azalmış olduğu gösterilmiştir.[27] Sigaranın içeriğindeki polisiklik aromatik hidrokarbonların ve diğer kimyasallar, hızlı bölünen hücrelerde mutasyon, apoptoz ve hücre ölümüne neden olmakta, böylelikle hücre bölünmesini yavaşlatıp spermatogenezi azaltmaktadır.[23] Sigara aynı zamanda, kan karbonmonoksit seviyesi arttırmakta ve testislerde kısmi hipoksi meydana getirmektedir.[28] Sigaranın eskiden beri bilinen, serum toplam testosteron seviyesini arttırdığı gösteren yazılara rağmen, son yıllardan yapılan araştırmalar yukarıdaki sonuçları göstermiştir.[29] Sigara, günümüzde sperm hücre hasarına en sık neden olan çevresel kirleticiler arasındadır. Esrarın spermatogenez üzerine etkisini araştıran yeterince çalışma, tasarım güçlüğü nedeni ile yoktur. Yapılan sınırlı sayıdaki çalışmalarda, esrarın akut olarak lüteinizan hormon (LH) seviyesini düşürdüğü gösterilmiştir. Fakat, kronik kullanımda düşük seviyede bazal bir LH seviyesi oluşturur ve gonadotropin salgılatıcı hormona düşük yanıt verilmesine neden olur. Kronik yoğun esrar kullanımı, doz bağımlı şekilde testosteronu düşürür ve bu kişilerin %35’inde oligospermi görülmektedir.[30–31] Tüm dünyada profesyonel sporcular, özellikle vücut geliştiriciler, kas doku oranını geliştirmek ve performanslarını ANDROLOJİ BÜLTENİ

Pelit ve ark. n Çevresel stres faktörlerinin sperm hücreleri üzerine etkisi

arttırmak için anabolik steroidleri kullanmaktadırlar. Anabolik steroidler, testosteronu taklit ederek hipogonadotropik hipogonadizme neden olur. Kısacası, yükselmiş serum androjen seviyesi negatif feed-back ile pituiter LH, FSH üretimini baskılar. Düşük FSH ve LH seviyesi testiküler testosteron üretimini azaltır; dolayısıyla intra-testiküler testosteron seviyesi düşer. Sonuç olarak, spermatogenez bozulur.[32] Narkotik ilaç bağımlılığının sperm hücreleri üzerine etkisi olduğu gösterilmiştir. Opiat bağımlı 142 erkek ile sağlıklı kontrol grubu karşılaştırıldığında, bağımlılarda sperm sayısının ileri derecede düşük olduğu gözlemlendi. Opiat kullananlarda ve kontrol grubunda ortalama sperm konsantrasyonu, sırası ile 22,2±4,4 mil/mL ve 66,3±8,3 mil/ mL idi (p = 0,002). Opiat kullananlar kontrollerle karşılaştırıldığında, fragmante DNA miktarında belirgin bir artış (%36,4±3,8’e karşı %27,1±2,4, p = 0,004) görüldü. Opiat kullananlar sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında, katalaz benzeri ve süperoksit dismutaz benzeri (SOD) aktivite düzeylerinde belirgin olarak azalma gözlendi. Sonuç olarak; opiat kullanımının semen kalitesini negatif yönde etkilediği kanıtlanmıştır ve açıklanamayan erkek faktör infertilitede akılda tutulmalıdır.[33]

SONUÇ Teknolojik gelişmelere bağlı olarak, testiküler sağlığı tehdit eden yeni çevresel etmenler ortaya çıkmaktadır. Yaşam stili, çevresel ve mesleki maruziyetin spermatogenez üzerine etkileri mevcuttur. Her bir faktörü ayrı ayrı belirlemek, sadece hayvan modellerinde mümkün olmaktadır ve klinik çalışmalarda halen tartışmalı sonuçlar yayımlanmaktadır. Her bir ayrı ajana kronik maruziyetin etkisini anlamak için geniş tabanlı prospektif randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır, ancak bu çalışmaları etik açıdan yürütmek mümkün değildir. Bunu yenmek için toplum tabanlı çalışmalar yardımcı olabilir kanaatindeyiz.

KAYNAKLAR

1. Aitken RJ. Human spermatozoa: revelations on the road to conception. F1000Prime 2013;5:39. doi: 10.12703/P5-39 2. Buck Louis GM, Sundaram R, Schisterman EF, Sweeney AM, Lynch CD, et al. Persistent environmental pollutants and couple fecundity: the LIFE study. Environ Health Perspect 2013;121:231– 6. doi: 10.1289/ehp.1205301

3. Rocco L, Peluso C, Cesaroni F, Morra N, Cesaroni D, Stingo V. Genomic Damage in Human Sperm Cells Exposed In Vitro to Environmental Pollutants. J Environment Analytic Toxicol 2012;2:117. doi: 10.4172/2161-0525.1000117 4. Klassen CD, Amdur MO, Doull L. Casarett and Doull’s Toxicology: the basic science of poisons, 3rd ed. New York: Macmillan Publishing Co.; 1986.

63


5. Overstreet JW, Samuels SJ, Day P, Hendrickx AG, Prahalada S, et al. Early indicators of male reproductive toxicity. Risk Anal 1988;8:21–6. 6. Anderson D, Yu TW, Browne MA. The use of the same image analysis system to detect genetic damage in human lymphocytes treated with doxorubicinin the Comet and fluorescence in situ hybridization (FISH) assay. Mutat Res 1997;390:69–77. 7. Sakkas D, Alvarez JG. Sperm DNA fragmentation: mechanisms of origin, impact on reproductive outcome, and analysis. Fertil Steril 2010;93:1027–36. doi: 10.1016/j.fertnstert.2009.10.046 8. Delbès G, Hales BF, Robaire B. Toxicants and human sperm chromatin integrity. Mol Hum Reprod 2010;16:14–22. doi: 10.1093/molehr/gap087

9. Aitken RJ, De Iuliis GN, Finnie JM, Hedges A, McLachlan RI. Analysis of the relationships between oxidative stress, DNA damage and sperm vitality in a patient population: development of diagnostic criteria. Hum Reprod 2010;25:2415–26. doi: 10.1093/ humrep/deq214 10. Delbès G, Hales BF, Robaire B. Toxicants and human sperm chromatin integrity. Mol Hum Reprod 2010;16:14–22. doi: 10.1093/molehr/gap087

11. Garolla A, Torino M, Miola P, Caretta N, Pizzol D, Menegazzo M, Bertoldo A, Foresta C. Twenty-four-hour monitoring of scrotal temperature in obese men and men with a varicocele as a mirror of spermatogenic function. Hum Reprod 2015;30:1006–13. doi: 10.1093/humrep/dev057 12. Sheynkin Y, Jung M, Yoo P, Schulsinger D, Komaroff E. Increase in scrotal temperature in laptop computer users. Hum Reprod 2005;20:452–5. doi: 10.1093/humrep/deh616 13. Levine RJ, Brown MH, Bell M, Shue F, Greenberg GN, et al. Airconditioned environments do not prevent deterioration of human semen quality during the summer. Fertil Steril 1992;57:1075–83.

14. Levine RJ. Seasonal variation of semen quality and fertility. Scand J Work Environ Health 1999;25 Suppl 1:34–7. 15. Highland HN, Bhatt SN, George LB. Biochemical and Histoarchitectural alteration in mouse testis on exposure to infrared radiation. Toxicol Int 2003;10:23–9.

16. Agarwal A, Makker K, Sharma R. Clinical relevance of oxidative stress in male factor infertility: an update. Am J Reprod Immunol 2008;59:2–11. doi: 10.1111/j.1600-0897.2007.00559.x

17. Kumar S, Behari J, Sisodia R. influence of electromagnetic fields on reproductive system of male rats. Int J Radiat Biol 2013 89:147– 54. doi: 10.3109/09553002.2013.741282

18. La Vignera S, Condorelli RA, Vicari E, D’Agata R, Calogero AE. Effects of the exposure to mobile phones on male reproduction: a review of the literature. J Androl 2012;33:350–6. doi: 10.2164/ jandrol.111.014373 19. Adams JA, Galloway TS, Mondal D, Esteves SC, Mathews F. Effect of mobile telephones on sperm quality: a systematic review and meta-analysis. Environ Int 2014;70:106–12. doi: 10.1016/j. envint.2014.04.015

64

20. Karaman MI, Gökçe AM, Koca O, Karaman B, Öztürk MI, Yurdakul N, et al. The effects of electromagnetic waves emitted by the cell phones on the testicular tissue. Arch Ital Urol Androl 2014;86:274–7. doi: 10.4081/aiua.2014.4.274

21. La Vignera S, Condorelli RA, Vicari E, D’Agata R, Calogero AE. Effects of the exposure to mobile phones on male reproduction: a review of the literature. J Androl 2012;33:350–6. doi: 10.2164/ jandrol.111.014373 22. Merhi ZO. Challenging cell phone impact on reproduction: a review. J Assist Reprod Genet 2012;29:293–7. doi: 10.1007/ s10815-012-9722-1 23. Emanuele MA, Emanuele NV. Alcohol’s effects on male reproduction. Alcohol Health Res World 1998;22:195–201.

24. Pourentezari M, Talebi AR, Mangoli E, Anvari M, Rahimipour M. Additional deleterious effects of alcohol consumption on sperm parameters and DNA integrity in diabetic mice. Andrologia 2016;48:564–9. doi: 10.1111/and.12481 25. Molnár J, Papp G. Alcohol as a possible stimulant of mucous production in the semen. Andrologie 1973;5:105–6.

26. Martin-Boyce A, David G, Schwartz D. Genitourinary infection, smoking and alcohol in the male. Rev Epidemiol Sante Publique 1977;25:209–16. 27. Ramlau-Hansen CH, Thulstrup AM, Aggerholm AS, Jensen MS, Toft G, Bonde JP. Is smoking a risk factor for decreased semen quality? A cross-sectional analysis. Hum Reprod 2007;22:188–96. doi: 10.1093/humrep/del364 28. Koskinen LO, Collin O, Bergh A. Cigarette smoke and hypoxia induce acute changes in the testicular and cerebral microcirculation. Ups J Med Sci 2000;105:215–26.

29. Zhao J, Leung JY, Lin SL, Schooling CM. Cigarette smoking and testosterone in men and women: A systematic review and metaanalysis of observational studies. Prev Med 2016;85:1–10. doi: 10.1016/j.ypmed.2015.12.021 30. Cone EJ, Johnson RE, Moore JD, Roache JD. Acute effects of smoking marijuana on hormones, subjective effects and performance in male human subjects. Pharmacol Biochem Behav 1986;24:1749–54.

31. Vescovi PP, Pedrazzoni M, Michelini M, Maninetti L, Bernardelli F, Passeri M. Chronic effects of marihuana smoking on luteinizing hormone, follicle-stimulating hormone and prolactin levels in human males. Drug Alcohol Depend 1992;30:59–63. 32. De Souza GL, Hallak J. Anabolic steroids and male infertility: a comprehensive review. BJU Int 2011;108:1860–5. doi: 10.1111/j.1464-410X.2011.10131.x

33. Safarinejad MR, Asgari SA, Farshi A, Ghaedi G, Kolahi AA, Iravani S, Khoshdel AR. The effects of opiate consumption on serum reproductive hormone levels, sperm parameters, seminal plasma antioxidant capacity and sperm DNA integrity. Reprod Toxicol 2013;36:18–23. doi: 10.1016/j.reprotox.2012.11.010

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Androl Bul 2017; 19(2):61-64


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve “Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 31.03.2017-15.06.2017 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur. 1. Akdemir F, Okulu E, Kayıgil Ö. Long-term outcomes of AMS Spectra® penile prosthesis implantation and satisfaction rates. Int J Impot Res. 2017 Apr 20. doi: 10.1038/ijir.2017.16. [Epub ahead of print]

15. Bolat D, Kocabas GU, Gunlusoy B, Aydogdu O, Aydin ME. The relationship between acquired premature ejaculation and metabolic syndrome: a prospective, comparative study. Int J Impot Res. 2017 May;29(3):105-109.

3. Akinsal EC, Baydilli N, Demirtas A, Saatci C, Ekmekcioglu O. Ten cases with 46,XX testicular disorder of sex development: single center experience. Int Braz J Urol. 2017 Apr 6;43. doi: 10.1590/ S1677-5538.IBJU.2016.0505. [Epub ahead of print]

17. Culha MG, Cakir OO. Reply to ‘Non-surgically related causes of erectile dysfunction after bilateral nerve-sparing radical prostatectomy’. Prostate Cancer Prostatic Dis. 2017 Jun;20(2):249.

2. Akdeniz E, Bolat MS. Ureterorenoscopy with Stenting and Its Effect on Female Sexual Function. Urol J. 2017 May 23;14(3):30593063.

4. Akinsal EC, Demirtas A, Ekmekcioglu O. Comparison of the Ratio of the Lenght of the Second and Fourth Digits in Subgroups of Fertile and Infertile Cases. Urol J. 2017 May 23;14(3):30813084. 5. Akkaya H, Eyuboglu S, Erkanlı Senturk G, Yilmaz B. Investigation of the effects of kisspeptin-10 in methionine-induced lipid peroxidation in testicle tissue of young rats. J Biochem Mol Toxicol. 2017 May;31(5). doi: 10.1002/jbt.21881. Epub 2016 Nov 30. 6. Akkuş G, Kotan LD, Durmaz E, Mengen E, Turan İ, Ulubay A, Gürbüz F, Yüksel B, Tetiker T, Topaloğlu AK. Hypogonadotropic Hypogonadism due to Novel FGFR1 Mutations. J Clin Res Pediatr Endocrinol. 2017 Jun 1;9(2):95-100.

7. Aktas C, Erboga M, Fidanol Erboga Z, Bozdemir Donmez Y, Topcu B, Gurel A. Protective effects of Urtica dioica L. on experimental testicular ischaemia reperfusion injury in rats. Andrologia. 2017 May;49(4). doi: 10.1111/and.12636. Epub 2016 Jul 8.

8. Ali BH, Al Balushi KA, Ashique M, Shalaby A, Al Kindi MA, Adham SA, Karaca T, Beegam S, Yuvaraju P, Nemmar A. Chronic Water-Pipe Smoke Exposure Induces Injurious Effects to Reproductive System in Male Mice. Front Physiol. 2017 Apr 4;8:158. doi: 10.3389/fphys.2017.00158. eCollection 2017. 9. Atar A, Kural A, Yenice G, Comez I, Tugcu V. Role of interleukin-6 and pentraxin 3 as an early marker in Peyronie’s disease. Kaohsiung J Med Sci. 2017 Apr;33(4):195-200. 10. Aydin M, Uzuner H, Akgunes E, Bitkin A, Kadihasanoglu M. Cellular Angiofibroma of the Spermatic Cord. Aktuelle Urol. 2017 Apr;48(2):159-160.

11. Aykan S, Canat L, Gönültaş S, Atalay HA, Altunrende F. Are There Relationships between Seminal Parameters and the Neutrophilto-Lymphocyte Ratio or the Platelet-to-Lymphocyte Ratio? World J Mens Health. 2017 Apr;35(1):51-56. doi: 10.5534/ wjmh.2017.35.1.51. 12. Balasar M, Sönmez MG, Oltulu P, Kandemir A, Kılıç M, Göğer YE, Pişkin MM. Polyorchidism; unilateral, one atrophic undescended double testicles. Urol Ann. 2017 Apr-Jun;9(2):208-210. doi: 10.4103/0974-7796.204190. 13. Baysal M, Ilgin S, Kilic G, Kilic V, Ucarcan S, Atli O.Reproductive toxicity after levetiracetam administration in male rats: Evidence for role of hormonal status and oxidative stress.PLoS One. 2017 Apr 18;12(4):e0175990. doi: 10.1371/journal.pone.0175990. eCollection 2017.

14. Beyaz CC, Gunes S, Onem K, Kulac T, Asci R.Partial Deletions of Y-Chromosome in Infertile Men with Non-obstructive Azoospermia and Oligoasthenoteratozoospermia in a Turkish Population. In Vivo. 2017 May-Jun;31(3):365-371.

©2017 Androloji Bülteni

16. Bolat D, Kozacioglu Z, Polat S, Koras O, Arslan M, Minareci S. Synchronous penoscrotal implantation of penile prosthesis and artificial urinary sphincter after radical prostatectomy. Arch Esp Urol. 2017 Apr;70(3):367-372.

18. Culha MG, Serefoglu EC. Prolonged exposure to acetaminophen during pregnancy reduces testosterone production by the human fetal testis. Ann Transl Med. 2017 May;5(10):218. doi: 10.21037/ atm.2017.01.57. No abstract available.

19. Dalaklioglu S, Bayram Z, Tasatargil A, Ozdem S. Resveratrol reverses diabetes-related decrement in sildenafil-induced relaxation of corpus cavernosum in aged rats. Aging Clin Exp Res. 2017 Jun;29(3):345-351. doi: 10.1007/s40520-016-0582-x. Epub 2016 May 11. 20. Durmus N, Toylu A, Evcim S, Soner BC, Demir O, Kahraman E, Demir T, Irer B, Gidener S, Atabey N, Esen A. Time-course changes of nLDL-induced erectile dysfunction. Int J Impot Res. 2017 May;29(3):115-119.

21. Gagliano-Jucá T, Içli TB, Pencina KM, Li Z, Tapper J, Huang G, Travison TG, Tsitouras P, Harman SM, Storer TW, Bhasin S, Basaria S. Effects of Testosterone Replacement on Electrocardiographic Parameters in Men: Findings From Two Randomized Trials. J Clin Endocrinol Metab. 2017 May 1;102(5):1478-1485. 22. Gür Ö, Gurkan S, Yumun G, Turker P. The Comparison of the Effects of Nebivolol and Metoprolol on Erectile Dysfunction in the Cases with Coronary Artery Bypass Surgery. Ann Thorac Cardiovasc Surg. 2017 Apr 20;23(2):91-95. 23. Hasirci E, Turunc T, Bal N, Goren MR, Celik H, Kervancioglu E, Dirim A, Tekindal MA, Ozkardes H. Distribution and number of Cajal-like cells in testis tissue with azoospermia. Kaohsiung J Med Sci. 2017 Apr;33(4):181-186. 24. Haymana C, Aydoğdu A, Soykut B, Erdem O, Ibrahimov T, Dinc M, Meric C, Basaran Y, Sonmez A, Azal O. Oxidative stress status in congenital hypogonadism: an appraisal. Toxicol Mech Methods. 2017 Jul;27(6):451-457.

25. Heidargholizadeh S, Aydos SE, Yukselten Y, Ozkavukcu S, Sunguroglu A, Aydos K. A differential cytokine expression profile before and after rFSH treatment in Sertoli cell cultures of men with nonobstructive azoospermia. Andrologia. 2017 May;49(4). doi: 10.1111/and.12647. Epub 2016 Jul 21. 26. Ilgin S, Kilic G, Baysal M, Kilic V, Korkut B, Ucarcan S, Atli O.Citalopram Induces Reproductive Toxicity in Male Rats. Birth Defects Res. 2017 Apr 17;109(7):475-485. 27. Inci E, Turkay R, Nalbant MO, Yenice MG, Tugcu V. The value of shear wave elastography in the quantification of corpus cavernosum penis rigidity and its alteration with age. Eur J Radiol. 2017 Apr;89:106-110.

28. Kadihasanoglu M, Kilciler M, Kilciler G, Yucetas U, Erkan E, Karabay E, Toktas MG, Kendirci M. Relation between blood vitamin B12 levels with premature ejaculation: case-control study. Andrologia. 2017 Jun;49(5). doi: 10.1111/and.12657. Epub 2016 Sep 29.

65


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY 29. Karabakan M, Bozkurt A, Akdemir S, Gunay M, Keskin E. Significance of serum endothelial cell specific molecule-1 (Endocan) level in patients with erectile dysfunction: a pilot study. Int J Impot Res. 2017 Apr 20. doi: 10.1038/ijir.2017.19. [Epub ahead of print]

30. Karaismailoglu S, Tuncer M, Bayrak S, Erdogan G, Ergun EL, Erdem A. The perinatal effects of maternal caffeine intake on fetal and neonatal brain levels of testosterone, estradiol, and dihydrotestosterone in rats. Naunyn Schmiedebergs Arch Pharmacol. 2017 May 29. doi: 10.1007/s00210-017-1383-2. [Epub ahead of print] 31. Karakaş Uğurlu G, Uğurlu M, Erten Ş, Can SS, Ulusoy Kaymak S, Çayköylü A. Effect of familial Mediterranean fever on sexual and reproductive health in women. Turk J Med Sci. 2017 Apr 18;47(2):463-469. doi: 10.3906/sag-1602-88.

32. Karoglu ET, Halim DO, Erkaya B, Altaytas F, Arslan-Ergul A, Konu O, Adams MM. Aging alters the molecular dynamics of synapses in a sexually dimorphic pattern in zebrafish (Danio rerio). Neurobiol Aging. 2017 Jun;54:10-21. 33. Kaya E, Sikka SC, Kadowitz PJ, Gur S. Aging and sexual health: getting to the problem. Aging Male. 2017 Jun;20(2):65-80.

34. Koç Yekedüz M, Şıklar Z, Burgu B, Kuloğlu Z, Kocaay P, Çamtosun E, İsakoca M, Kansu A, Soygür T, Berberoğlu M. Response to Anastrozole Treatment in a Case with Peutz-Jeghers Syndrome and a Large Cell Calcifying Sertoli Cell Tumor. J Clin Res Pediatr Endocrinol. 2017 Jun 1;9(2):168-171. doi: 10.4274/jcrpe.3625. Epub 2016 Nov 20. 35. Korkmaz Ö, Özen S, Özcan N, Bayındır P, Şen S, Onay H, Gökşen D, Avanoğlu A, Özkınay F, Darcan Ş. Persistent Müllerian Duct Syndrome with Transverse Testicular Ectopia: A Novel Anti-Müllerian Hormone Receptor Mutation. J Clin Res Pediatr Endocrinol. 2017 Jun 1;9(2):179-181.

36. Okur MH, Arslan S, Aydogdu B, Zeytun H, Basuguy E, Arslan MS, Ibiloglu I, Kaplan I. Protective Effect of Cordycepin on Experimental Testicular Ischemia/Reperfusion Injury in Rats. J Invest Surg. 2017 Apr 12:1-8. doi: 10.1080/08941939.2016.1246629. [Epub ahead of print] 37. Okutman O, Muller J, Skory V, Garnier JM, Gaucherot A, Baert Y, Lamour V, Serdarogullari M, Gultomruk M, Röpke A, Kliesch S, Herbepin V, Aknin I, Benkhalifa M, Teletin M, Bakircioglu E, Goossens E, Charlet-Berguerand N, Bahceci M, Tüttelmann F, Viville S. A no-stop mutation in MAGEB4 is a possible cause of rare X-linked azoospermia and oligozoospermia in a consanguineous Turkish family. J Assist Reprod Genet. 2017 May;34(5):683-694. 38. Özdabakoğlu O, Güllülü S, Sağ S, Şentürk T, Kiliçarslan H, Tütüncü A, Keçebaş M, Baran I, Aydinlar A. Evaluation of arterial stiffness and cardiac function in patients with vascular erectile dysfunction: acute effects of phosphodiesterase-5 inhibitor tadalafil. Int J Impot Res. 2017 May;29(3):96-100.

39. Sahin Z, Ozkaya A, Cuce G, Uckun M, Yologlu E. Investigation of the effect of naringenin on oxidative stress-related alterations in testis of hydrogen peroxide-administered rats. J Biochem Mol Toxicol. 2017 May 3. doi: 10.1002/jbt.21928. [Epub ahead of print]

66

40. Sargin MA, Yassa M, Taymur BD, Taymur B, Akca G, Tug N. Female Sexual Dysfunction in the Late Postpartum Period Among Women with Previous Gestational Diabetes Mellitus. J Coll Physicians Surg Pak. 2017 Apr;27(4):203-208. doi: 2590. 41. Sayin I, Kadihasanoglu M. Evaluation of blood platelet count and function in patients with erectile dysfunction. Andrologia. 2017 May;49(4). doi: 10.1111/and.12645. 42. Sekerci CA, Tanidir Y, Sener TE, Sener G, Cevik O, Yarat A, AlevTuzuner B, Cetinel S, Kervancioglu E, Sahan A, Akbal C. Effects of platelet-rich plasma against experimental ischemia/reperfusion injury in rat testis. J Pediatr Urol. 2017 Jun;13(3):317.e1-317.e9.

43. Semiz H, Kobak S. Sarcoidosis presenting as penile mass .Lung India. 2017 May-Jun;34(3):275-277. 44. Serefoglu EC, Smith TM, Kaufman GJ, Liu G, Yafi FA, Hellstrom WJG. Factors Associated with Erectile Dysfunction and the Peyronie’s Disease Questionnaire in Patients with Peyronie’s Disease. Urology. 2017 May 26. pii: S0090-4295(17)30566-6.

45. Siqueira LGB, Dikmen S, Ortega MS, Hansen PJ. Postnatal phenotype of dairy cows is altered by in vitro embryo production using reverse X-sorted semen. J Dairy Sci. 2017 Jul;100(7):58995908. 46. Sir E, Gungor M, Ucer O, Kebat T. Invasive squamous cell carcinoma originating from a giant penile condyloma. Int J STD AIDS. 2017 May;28(6):619-622.

47. Sönmez MG, Göğer YE, Sönmez LÖ, Aydın A, Balasar M, Kara C. Can Eosinophil Count, Platelet Count, and Mean Platelet Volume Be a Positive Predictive Factor in Penile Arteriogenic Erectile Dysfunction Etiopathogenesis? Am J Mens Health. 2017 May;11(3):678-683.

48. Tiwari A, Tekcan M, Sati L, Murk W, Stronk J, Huszar G. A new media without animal component for sperm cryopreservation: motility and various attributes affecting paternal contribution of sperm. J Assist Reprod Genet. 2017 May;34(5):647-657. 49. Turan I, Hutchins BI, Hacihamdioglu B, Kotan LD, Gurbuz F, Ulubay A, Mengen E, Yuksel B, Wray S, Topaloglu AK. CCDC141 Mutations in Idiopathic Hypogonadotropic Hypogonadism. J Clin Endocrinol Metab. 2017 Jun 1;102(6):1816-1825. 50. Uğuz S, Gürağaç A, Demirer Z, Yilmaz S, Aydur E. Bilateral polyorchidism with ipsilateral two undescended testes: a rare congenital anomaly. Andrologia. 2017 May;49(4). doi: 10.1111/ and.12643. Epub 2016 Jul 4.

51. Ünal E. Thrombotic and Nonthrombotic Types of Intratesticular Varicoceles: Value of Sonography for the Diagnosis. J Ultrasound Med. 2017 Jun 8. doi: 10.1002/jum.14281. [Epub ahead of print] 52. Yıldırım İO, Sağlık S, Çelik H. Conventional and ZOOMit DWI for Evaluation of Testis in Patients With Ipsilateral Varicocele. AJR Am J Roentgenol. 2017 May;208(5):1045-1050.

53. Yilmaz-Oral D, Bayatli N, Gur S. The Beneficial Effect of Fesoterodine, a Competitive Muscarinic Receptor Antagonist on Erectile Dysfunction in Streptozotocin-Induced Diabetic Rats. Urology. 2017 Jun 1. pii: S0090-4295(17)30596-4.

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017


KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR (Haziran/June - Aralık/December 2017) 15-17 Haziran 2017 Kiev, Ukrayna

Congress of the Association of Urologists of Ukraine

E-mail:avshulyak@yandex.ua

16 Haziran 2017 Bükreş, Romanya

ESU Course at the National Society meeting of the Romanian Association Of Urology (ROMURO)

www.uroweb.org

19-21 Haziran 2017 Katowice, Polonya

47th Scientific Congress of the Polish Urological Association

www.kongres2017.pturol.org.pl

2-5 Temmuz 2017 Cenevre, İsviçre

ESHRE, 33rd Annual Meeting

www.eshre.eu

9-15 Temmuz 2017 Salzburg, Avusturya

ESU-Weill Cornell Masterclass in General Urology

www.esusalzburg17.uroweb.org

10-12 Ağustos 2017 Areguipa, Peru

XXVII Peruvian Urology Congress

www.spu.org.pe

7-9 Eylül 2017 Lima, Peru

XIV Congress of the Latin American Society for Sexual Medicine (SLAMS)

http://slamsnet.org/

13-15 Eylül 2017 Tours, Fransa

22émes Journées de la Fédération Française d’Etude de la Reproduction

www.ffer-tours2017.com

15-16 Eylül 2017 İrlanda

Irish Society of Urology Annual Meeting

www.irishsocietyofurology.ie

14-16 Eylül 2017 Abu Dhabi, BAE 7-10 Ekim 2017 Napoli,İtalya

4th Biennial Meeting of MESSM

90th National Congress of the Italian Society of Urology

http://www.messm.org www.siu.it

12-13 Ekim 2017 Chiang Mai, Tayland

APSSM Meeting 2017

12-15 Ekim 2017 Girne, KKTC

The 26th National Congress of Turkish Association of Urology

www.uroturk.org.tr

2-4 Kasım 2017 Scottsdale, USA

ISSWSH Fall Course 2017

http://www.isswshcourse.org/

3-4 Kasım 2017 Linz, Avusturya 3-5 Kasım 2017 San Fernando, Trinidad&Tobago 13-17 Kasım 2017 Stockholm, İsveç

Österreichische Gesellschaft für Urologie und Andrologie

www.uro.at

Caribbean Urological Association 2017 Annual Conference

www.curaonline.org

Basic Semen Analysis Course

Lars Björndahl E-mail: lars.bjorndahl@ki.se

24-25 Kasım 2017 Malmö, İsveç

10th Meet,ng of the EAU section of Andrological Urology (ESAU17)

www. esau17.uroweb.org

6 Aralık 2017 Kahire, Mısır

ESU Course, National Congress of the Egyptian Urological Association

www. esu@uroweb.org

ANDROLOJİ BÜLTENİ

Cilt/Volume 19 n Sayı/Issue 2 n Haziran/June 2017

http://www.apssm.info/

67


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.