zehra riza
İbrahim Nasrallah. Filistinli bir şair. Ürdün’de yaşar. Gerek davası, gerek sanatı, gerek duruşu, gerek şair Mahmud Derviş’e yoldaşlığı ile tanınır ozanımız. Yirmiyi aşkın roman ve birçok şiir kitabı vardır. Ancak Türkçeye daha kazandırılamamış oluşları; yer edineceği raflara giden yolda şu an için engel duruyor. İbrahim Nasrallah devrim şairlerinden biri olarak birçok kovuşturmanın yanında pek çok başarı ve ödül kazanmıştır. Şiirden romana, resimden fotoğrafa, sanatın birçok alanında ürünler vermiştir. Çok yönlü ve üretken kişiliği ile dolu dolu bir yaşamın ozanı; doğup büyüdüğümüz kent Antakya’da. Ozanın bildiği ismi ile Liwa İskenderun! Hikâyemiz şöyle başlıyor, Ozanımız “Kentler ve Şiir” temalı bir etkinliğe katılım için davet edilir ve soluğu Antakya’da alır. Keyifli bir etkinliğin sonrasında konuklar ve katılımcılar kaynaşa dururken, etkinliği düzenleyen sorumlu arkadaşlardan biri ile sonraki günün planlamasına geçilir ve kısa bir Antakya turu için görev dağılımı yapılır. Ozanımızın mini şehir gezisine eşlik etme görevi bize verilir. Biz mi? Üç kişiyiz. Ben, sakallı bir şair ve okur. Planımız şöyle; sakallı şair bir sonraki gün ozanımızı otelden alıp Süveydiye’ye gelecek. Biz de onları yerlilerin buluşma noktası Tarsuslu marketin orada bekliyor olacağız. Anlaştık. Sakallı Şairi de Saray Caddesine bıraktıktan hemen sonra Antak14
EkinSanatEdebiyat
ya’dan ayrılıyoruz. Bu arada kendimizi de tanıtayım. Okur: Adı gibidir, iyi okur. Kısaca onun için hayatın anlamı; aşktır, edebiya ır, devrimdir. Şair: Etkinliğe konuk bir başka şairimizdir. Bıyıkları yeni terlemişse de sakalı gür ve bir karıştır. Ben ise bu hikâyede bir payandayım. Mesela Arapça konuşurum, tercüme ederim, araba sürerim, plan yaparım, yemeği ayarlarım falan… Çevlik sahiline doğru gidiyoruz ve şimdi sadece bizim bildiğimiz bir problemi konuşuyoruz. “Araba yarın babama lazımdı. Umarım acil bir işi yoktur. Ve erteleyebilir.” diyorum. Okur bu konularda her zamanki gibi sessiz. Bir iki kelime söylediyse de söylememiş olmamak için. Elinden bir şey gelmediği konularda, çaresizlikle ellerini keçisakalına götürür. “Araba bulmamız gerekebilir.” diye ekliyorum. Okur sessiz kalmakta ısrarcı. Yine de içim rahat. Çünkü Süveydiye’de her an her yerden araba bulabilirsiniz. Bunun için küçük çarşısına çıkmanız yeterli. Çarşısının ortasındaki Eski Park’a adımınızı a ığınız anda gözünüz çarpar bir amcaoğluna veyahut teyze oğluna, bazen de dayı kızına. Kendi arabanın tadını ve rahatlığını vermez tabi. O yüzden Çevlik’te bir iki bira içtikten hemen sonra bize geçiyoruz. Annem her zamanki gibi mutfağında, çatal yukarı tabak aşağı… Babam belirli metronomdaki horlamalarıyla saat yedi haberlerine beş kala uykusunda. Gençlik ise ellerinde telefon; Avrupa’daki çocukları