mahsum baş
Dünya sağlık örgütü verilerine göre küresel bazda her yıl yaklaşık 800.000’e yakın insan intihar teşebbüsünde bulunarak yaşamına son veriyor. Başarısız olarak gerçekleşen teşebbüsleri de hesaba kattığımızda korkunç bir tablo ile karşılaşıyoruz. Elde bulunan bu veriye kabaca bakıldığında bile önleme ve kontrol çalışmalarının ne yazık ki yapılmadığı açıkça ortadadır. Temelden başlayacak olursak intiharın tanımında şu yazmaktadır: “Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi.” Bugün önleme ve kontrol çalışmalarına yönelik adım atmayanların, sürekli hale gelmesine sebep olduğu intihar olaylarının kaynağı toplumsal etmenler mi, yoksa ruhsal etmenler mi tartışmasına son verebilmeyi umut ediyoruz. İntihar, gerek toplumsal gerekse de psikolojik sorunlara bağlı sebeplerden ortaya çıkan bir sonuç olsa da temelde sağlıkta yaşanan eşitsizliklerden ortaya çıkan acı bir gerçektir. Sağlık, yalnızca hastalık ya da sakatlık durumunun olmayışı değil; zihinsel, bedensel ve toplumsal refahın tam anlamıyla olması olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımın geçerliliğinin oluşabilmesi için bahsedilen refahın tam anlamıyla olması durumunun hangi ölçütlere dayandığını ve kültürel bazda bu değişkenlerin ne derecede değişebileceğinin saptanması, bu değişkenlerin etkisiyle yaşanan ve yaşanacak olan eşitsizliklerin belirlenmesi, aşılması için sürekli olarak önlenebilir değişiklikler getireceği gerekliliği bilinmelidir. Önlenebilir değişikliklerden bahse ik; bu değişiklikler sosyal değişkenler arasındaki farklı etkenler sayesinde oluşmaktadır, dolayısıyla doğal olarak değil toplumsal etmenlere bağlı olarak gelişir ve EkinSanatEdebiyat
23