Organikturkiyemartsayisi

Page 1

Doğal Hayata Önem Verenlerin Dergisi

Mart 2014

SAYI :02

ORGANİK

ZEYTİNİN MUCİZESİ

ORGANİK OLMAYAN KOZMETİK ÜRÜNLERİ CİLDE ZARAR VERİYOR

MUMBAİ’DEN BİR

ORGANİK EV TASARIMI

GÜZEL BAŞARILI BİR ANNE ŞİRİN YALÇIN TÜRKİYE’DE ORGANİK

ORGANİK

48 saatte ROMA Sahrap Soysal’dan Organik Tarif...

DEĞİLSE DİKKAT!

TülinAkın

“Türkiye’deki tüm çiftçilere ulaşıyoruz”

YENİ SENE, İLK SAYI, n ı n ı ğ a d z u b O D G “SONSUZ LEZZET... görünen kısmı”

cusu Şerif Ayhan Sümerli Orgüder Başkanı ve City Farm Kuru

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

1



Mehmet Akif DİLMEN akif@organikturkiye.com.tr

Sağlığınıza “doğa”cıyız Organik gıda çılgınlığı artık çığırından çıkmış durumda... Kafanızı nereye çevirseniz organikle ilgili birşeyler görmeniz kaçınılmaz... Hal böyleyken bu işten yararlanmak isteyenler de oluyor. Bunun nedeni kavram kargaşası ve bilgi yetersizliğinden ibaret! Organik gıda nasıl denetleniyor? Organik beslenirsek kanser olmaz mıyız? Etiketinde organik yazan her gıda gerçekten organik mi? Organikler ne kadar organik? Organik gıda neden pahalı? Köy pazarlarında satılan ürünler organik mi? “Organik” sözcüğünün etki alanı yaygınlaştıkça, sorular da artıyor. Güvenilir ve sağlıklı gıdaya ulaşmak isteyen tüketici, çoğu zaman bu sorulara doyurucu yanıtlar bile bulamıyor. Organik Türkiye olarak, tüketici de yeni bir bilincin gelişmesi için, katkıda bulunmak arzumuzun yanısıra, organik ürünlere kolay ulaşmaları içinde öncülük etmeye çalışıyoruz. Hem bu kavram karmaşasını düzeltmek, hem de tüketicinin sorularına yanıt bulmalarını sağlama gayretindeyiz. Burda hepimize sorumluluklar düşüyor. Üreticinin sorumluluğu nasıl kaliteli ve sağlıklı olanı üretmekse, tüketicinin sorumluluğu da tercihini, her alanda sağlıklı, organik olandan yana kullanmak olmalıdır. Sadece organik olarak beslenmemiz de sağlıklı hayatın çok önemli bir parçası olsa da, yeterli değil maalesef. Temizlik için kullandığımız ürünlere giren, elbiselerimize, kullandığımız mutfak gereçlerine, ev eşyalarımıza sinen, soluduğumuz havayı kirleten kimyasallar sağlığımızı ciddi şekilde tehdit ediyor. Çözümler her alanda aciliyet gösteriyor ama işe ilk olarak evimizden başlamamız gerek. Bugün organik ürünler kullanmak, sadece kendimiz ve çocuklarımızın sağlığını korumak olsa da gelecek kuşaklar içinde olumlu etkileri olacaktır.

Ma Dilmen www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

3


Abur cubur ve fast foodun her lokması

damarlarınıza zarar veriyor Abur cubur ve fast foodun her lokması damarlarınıza zarar veriyor

21 4

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


42

Geri dönüşüm niçin önemlidir? Evdeki çöplerinizin hangilerinin geri dönüşümü sağlanabilir? Siz bunun için neler yapıyorsunuz?

12

Doğal ve organik olmayan kozmetik ürünler cilde zarar veriyor Günlük hayatta maruz kaldığımız kimyasallar her şeyi olduğu gibi cildimizi de olumsuz etkiliyor.

14

GDO BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI Gıda maddelerine yönelik en büyük tehdit kamuoyunda GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) olarak görülse de Orgüder Başkanı ve City Farm Kurucusu Şerif Ayhan Sümerli daha büyük tehlikelere dikkat çekiyor.

Binbir Basın Yayın Danışmanlık Reklam Organizasyon Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi Mehmet Akif Dilmen • akif@organikturkiye.com.tr Genel Müdür Eda Zortul • eda@organikturkiye.com.tr Yazı İşleri Müdürü Seda Arslan • seda@organikturkiye.com.tr Yayın Koordinatörü Yusuf Çağlayan• yusuf@organikturkiye.com.tr Haber Müdürü Demet Kula • demet@organikturkiye.com.tr Haber Merkezi Şeyma Kara • seyma@organikturkiye.com.tr İbrahim Saramet • ibrahim@organikturkiye.com.tr Simon Kuper • simon@organikturkiye.com.tr Kurumsal İlişkiler Direktörü Çağla Gök • cagla@organikturkiye.com.tr Reklam Grup Başkanı Nilüfer Özkan • nilufer@organikturkiye.com.tr

30 Güzel, Başarılı, Anne İş dünyasındaki başarısı ve düzenlediği sosyal sorumluluk projeleri ile adından söz ettiren, cemiyet hayatının seçkin isimlerinden Şirin Yalçın ile Aralık Derneği, ortağı olduğu Sırmaison markası ve ailesi hakkında özel keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Şirin Yalçın

Reklam Yönetmeni Kübra Evcil • kubra@organikturkiye.com.tr Art Direktör Mustafa Karayel • mustafa@organikturkiye.com.tr Sosyal Medya Enderun Digital Fotoğraf Mehmet Giritli • mehmetg@organikturkiye.com.tr Web Teknolojileri Müdürü Sinan Soydan • sinan@organikturkiye.com.tr Katkıda Bulunanlar Fatma Taş Heval Zeliha Yüksel Burak Vardar

34

SAHRAP SOYSAL’DAN ORGANİK ZEYTİNYAĞLI İÇ BAKLALI ENGİNAR

Gökay Orçun Dalarslan Dilek Işık Dilek İnce Özenel Rahmi Aydın Ayça Bıyıklıoğlu Temsilciler New York John Flavin • john@organikturkiye.com.tr Amman Karmel Nassar • karmel@organikturkiye.com.tr Londra Reza Motevalli • reza@organikturkiye.com.tr Tokyo Yasuaki Higashi • yasuaki@organikturkiye.com.tr www.organikturkiye.com.tr e-iletişim: info@organikturkiye.com.tr

28

Su ve ‘Sen’ Ne çay, ne kahve, ne boyalı meşrubat, ne de yapay meyva suları “suyun” yerine geçemez. Aksine, enerji dönüşümü ve atıkların uzaklaştırılmasında vücuttaki suyu tüketirler.

YÖNETİM YERİ İnönü Cad. No:14 Akarpalas Kat:1 Gümüşsuyu – Taksim/İstanbul 0 212 297 25 63 0 212 253 31 71 OFİS Çobanoğlu Sok. No:109 D/28 C Blok Osmanbey / İstanbul © OrganikTürkiye Dergisi, T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf ve konuların her hakkı saklıdır. izin alınıp, kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. OrganikTürkiye basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. www.organikturkiye.com.tr Mart 2014 5 Ayda bir yayınlanır.


ÜRÜN TANITIMI

BEBEKLERE SÜTLÜ, YOĞURTLU MEYVELİ ÖĞÜN HiPP’ten bebeklere yepyeni bir öğün. Sütlü, Yoğurtlu, Meyveli Tahıllı Ek Gıdanın, zengin vitamin içeriğiyle bebeklere kahvaltıda, öğle ve akşam öğünlerinde yedirilebilir. Anne sütü ilk aylarda, bebeğin bütün ihtiyaçlarını karşılarken, 8. aydan sonra, bebeğin ihtiyaçlarını ek gıdalarla karşılamak gerekir. Bu süreçte, bebeklerin annelerinden aldıkları doğal beslenmeyi, sağlıklı ürünleriyle sürdüren HİPP’in, Sütlü, Yoğurtlu, Meyveli tahıl içeren ürünü; içeriğinde devam formülü bulunduğundan su ile hazırlanabilir. Bebekleri uzun süre tok kalmasını sağlayan bu ürün, lif ve mineral yönünden oldukça zengin olan HiPP’in bu ürünü, güçlü kemik ve diş gelişimi için gerekli kalsiyumu da sağlıyor. Sütlü, Yoğurtlu, Meyveli Tahıl Bazlı Ek Gıda’nın enfes tadını mango, muz, ananas ve portakal meyveleri sayesinde alıyor. GDO’suz ve sanayi bölgelerinden uzak özel çiftliklerde yetiştirilen ürünleriyle HiPP E-Bebek, Joker, Gratis, Migros, Kipa, Carrefour yerel marketler ve eczanelerde satılıyor.

Kuruyan ciltlere bitkisel bir dokunuş: Happy Moments Organik Üzüm Çekirdeği Yağı Happy Moments Organik Üzüm Çekirdeği Yağı, içeriğindeki güçlü antioksidanlar ile kuruyan ciltleri besleyip nemlendirirken, yaşlanmaya bağlı ciltte meydana gelen belirtilerle savaşıyor. Üzümün çekirdeğinden soğuk pres yöntemiyle elde edilen Üzüm Çekirdeği Yağı, özellikle kuru ve yıpranmış ciltler, orta yaş ve üzeri kişiler için bitkisel bir çözüm sunuyor. Happy Moments Organik Üzüm Çekirdeği Yağı, içerdiği güçlü antioksidanlar sayesinde kuruyan ciltleri besleyip nemlendiriyor ve ciltteki yaşlılık belirtilerinin önlenmesine yardımcı oluyor. Organik Üzüm Çekirdeği Yağı’nın içerdiği oleik, linoleik, palmitik asitler ve güçlü antioksidanlar sayesinde ciltte oluşan yaşlanma belirtilerini azalttığı ve kırışıklıkların önlenmesinde etkili bir yağ olduğu uzmanlarca ileri sürülüyor. Kurumuş ve yıpranmış ciltler için kullanılması önerilen Üzüm Çekirdeği Yağı, nem kaybına uğramış ciltleri yumuşatıp besleyerek, cildin daha sağlıklı bir görünüm kazanmasına yardımcı oluyor. Happy Moments, bitkinin özü, aroması ve biyokimyasal değerlerinde değişiklik oluşturmayan, herhangi bir kimyasal uygulama içermeyen, tamamen mekanik bir süreç olan soğuk pres üretim yöntemini kullanıyor. ECOCERT Organik sertifikasına sahip %100 saf ve organik ürünler üreten Happy Moments ürünlerinin içeriğinde ucuz ya da daha kolay elde edilen herhangi bir yağ bulunmuyor. Happy Moments ürünleri paraben, fenoksietanol, silikon, GDO, sentetik renklendirici ve aroma içermediği, hayvanlar üzerinde test edilmeden, tamamen organik hammaddeler ve yöntemlerle üretildiği için çocuklarda da güvenli bir şekilde kullanılabiliyor.

6

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


ORGANİK VE SAĞLIKLI UYKU DÜNYASI SİZLERİ BEKLİYOR

www.buccayatak.com


ORGANİK ZEYTİN

Organik zeytinin bilinmeyen mucizesi! Zeytinin tüm mucizelerinden yararlanmak için ORGANİK zeytin tüketmeli. Kahvaltıların vazgeçilmezi zeytin ile ilgili pek bilinmeyen bir gerçek daha su yüzüne çıktı. Zeytin içerdiği “Oleuropein” maddesi ile uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrını bünyesinde barındırıyor. Sağlıklı ve uzun yaşamın destekçisi olan oleuropein maddesi aynı zamanda kanserin de baş düşmanı.

uzmanlar, gelişmiş ülkelerin bu özel maddeden kanseri önleyici ilaç ürettiğini ifade ediyorlar.

Organik zeytin nasıl anlaşılır?

Zeytinin bilinmeyen mucizesi: Oleuropein

Uzmanlar, çağdaş üretim teknolojileri kullanılırken zeytine acımtırak tadını veren oleuropein maddesinin örselendiğini ve içerisindeki vitaminlerin zedelendiğini belirtiyor.

İçerisinde A, D, E, K vitaminleri bulunan, pek çok rahatsızlığa şifa olan zeytinin bünyesindeki “oleuropein” maddesinin kansere karşı koruyucu özelliği bulunuyor. Oleuropeinin hücre yenileme, beyin ve kemik gelişimini destekleme özelliklerinin yanı sıra kanser ilacı yapımında da kullanıldığını belirten

Zeytinin sağlık sırrının acımtrak tadında olduğunu belirten uzmanlar, doğal zeytinin suya atıldığında renginin açılmaması, suyun saydamlığını bozmaması, zamanında hasad edildiğinin göstergesi olarak çekirdeğinden kolay ayrılması ve sadece kendi özyağı ile korunması gerektiğini dile getiriyorlar.

8

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


www.cityfarm.com.tr


ORGANİK TARIM

‘Organik tarıma geçin kazancınızı katlayın’ Dünyada organik tarım 3 yılda 4 kattan fazla büyüdü, 62.9 milyar dolarlık hacme ulaştı. Türkiye ise bu pazardan 300-350 milyon dolar pay aldı.

B

ilinçli gıda tüketimi, organik ürün talebini artırdı. Bu da dünyada organik tarımda ekonomik hacmin katlanarak büyümesine sebep oldu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, dünyada 1999 yılında 15.2 milyar dolar olan organik pazar büyüklüğünün 2011 yılına kadar 4 katından fazla artarak 62.9 milyar dolara çıktığını belirtti. Türkiye ise bu dev pazardan 300-350 milyon dolar pay aldı. Bayraktar’ın verdiği bilgiye göre, bu rakam hızla artırılabilir. Çünkü devlet organik tarıma önemli oranda destek veriyor. Verilere göre, başlangıçta organik tarım kapsamında başta 8 ürün çeşidi üretilirken, bugün bu rakam 200’ü aştı. Organik hayvancılık yapan çiftçi sayısı ise 2004 yılında sadece 10 iken 2012 yılında 1587’ye çıktı.

10

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

Organik arıcılıkta ise üretici sayısı 370’ten 750’ye yükseldi. Bu çiftçiler 92 bin kovanda 517 ton bal üretti. Organik tarımın Türkiye’de hızlı büyümesinde desteklerin payı da büyük oldu. 2013 yılı için, organik sebze ve meyve üreticilerine dekar başına 70 lira, tarla bitkileri için dekar başına 10 lira, anaç sığır ve manda için hayvan başına 150 lira, buzağı için 50 lira, anaç koyun ve keçi için hayvan başına 10 lira, arılı kovan başına 5 lira, alabalık için kilogram başına 0.35 lira, çipura ve levrek için kilogram başına 0.45 lira ödeme yapılması kararlaştırıldı. Bayraktar, organik tarıma yönelmek isteyen çiftçilerin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl veya İlçe müdürlüğünden güncellenmiş onaylı Çiftçi Kayıt Sistemi kaydı, yapacağı üretime göre onaylı işleme teyit belgesi gerektiğini hatırlattı.


Armut

Market fiyatı: 3,89 TL/kg Organik fiyatı: 6 TL/kg Fiyat farkı:

% 55

İnce kabuklu meyveler, olgunlaşma ve taze kalma açısından sorunlu olabilir. Bu nedenle, Environmental Working Group’un bir çalışmasına göre, armutta yoğun miktarda pestisit bulunabiliyor. Organik olanlarını seç; onlar aynı zamanda vitamin, mineral ve diğer besin öğeleri açısından da zengindir. Mümkün olduğunca ortalama fiyatlar alınmıştır. Alışveriş yapılan bölgeye ve markete göre fiyatlar değişim gösterebilir.


ORGANİK KOZMETİK

Doğal ve organik olmayan kozmetik

ürünler cilde zarar veriyor Günlük hayatta maruz kaldığımız kimyasallar her şeyi olduğu gibi cildimizi de olumsuz etkiliyor.

G

ünlük hayatın temposu, gelişen teknoloji ve onun olumsuz etkileri tüm hayatımızı etkilerken maalesef ki cildimiz de buna maruz kalıyor. Beslenmeye bağlı ciltteki vitamin ve nem eksikleri gibi birçok dış etken, ciltte kırışıklık yada başka problemlere yol açıyor. Bireylerin sağlıklı bir cilt için petro kimyasal, paraben, glüten, toksin madde, sentetik koku ya da zararlı kimyasal içermeyen ürünleri tercih etmesi gerekiyor. Bu nedenle tekstil ve gıda da başlayan ‘organik’ akımı etkisini kozmetik alanında da gösteriyor. Cildimizin maruz kaldığı bu kimyasallar deri emilimi yoluyla bedenimizde birikiyor ve uzun vadede cildimizi ve sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Bu nedenle sağlıklı bir cilde sahip olmak için doğal ve organik cilt bakımı ürünlerini tercih etmek büyük önem taşıyor. Hepimiz; erkek veya kadın olsun cildimize özen gösteririz. Bu nedenle bir takım cilt bakımı ürünleri alırız. Bu ürünleri alırken önemli olan ilk şeyin cildimizi tanımaktan geçtiğini belirten Ailemicinsaglik. com’un Kurucusu Bora Önen konuyla ilgili şunları söylüyor: “Cilt tipinize uygun alınan ürün cildi düzeltirken yanlış alınan ürün ise cildin yıpranmasına, neminin azalmasına, PH dengesinin bozulmasına neden olabiliyor. Cildinizi tanımadan daha doğrusu cilt tipinizi test ettirmeden ürün almayın.

12

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


Tüm kozmetik ürünlerinin, buna cilt bakım ürünleri de dahil, alırken muhakkak içeriğine bakın. Cildimize sürdüğümüz her şey filtrelenemeden direkt olarak kana karışıyor ve doğal olmayan içerikler vücudumuzda birikime yol açıyor. Ürünün üzerinde doğal ya da organik yazsa dahi sertifikasına bakın. Eğer ürünlerin üzerinde NPA Seal, USDA Seal ve NSF sertifikaları yer alıyorsa, cildiniz ve sağlınız için ideal ürünlerdir. Ürünler sertifikasız ise içeriğini iyice inceleyin.”

Tıraş Sonrası Kullanılan Kozmetik Ürünler Erken Kırışıklıklara Yol Açıyor Aslında cilt bakımı deyince hep akla kadınlar geliyor. Oysaki kadınlar kadar erkekler için de cilt bakımı çok önem taşıyor. Bora Önen konuyla ilgili şu açıklamaları yapıyor; “Kadınların maruz kaldığı dış etkenlere erkeklerin cildi de maruz kalıyor. Beslenmeye bağlı ciltteki vitamin ve nem eksiklikleri erkeklerde de erken kırışıklıklara yol açıyor. Bir de tıraş öncesi ve sonrası doğru seçilmeyen, kimyasal içeren ürünler hem ciltte tahrişe hem de hassaslaşmış ciltte zararlı maddelerin hızlı emilmesine neden oluyor. O yüzden erkeklerin de cilt bakımına özen göstermeleri ve organik ürün tercih etmeleri çok önemli. Ailemicinsaglik.com olarak ürünlerimiz cildi derinlemesine temizliyor, erkekler arasında sıklıkla rastlanan testosterona bağlı yağlanmayı düzenliyor ve cildi doğal yağlardan mahrum bırakmıyor. Aynı zamanda tıraş öncesinde kullanıldığında kıl dönmesi, kızarıklık ve kuruluk problemlerini önlerken tıraş sonrası kullanımlarda ise tıraşa bağlı kızarıklık ve kaşıntıyı önlüyor.”

Raf Ömrü Bitmiş Kozmetik Ürünler Ciltte İrritasyon Nedeni Her şeyin olduğu gibi cilt bakım ürünlerinin de bir kullanım süresi var. Süresi dolmuş ürünlerden bazılarının sadece etkinliği azalırken bazıları da bozuluyor. Bozulan ürünler ise ciltte irritasyona ve istenmeyen etkilere neden oluyor. Ailemicinsaglik. com’un Kurucusu Bora Önen konuyla ilgili şunları söylüyor; “Ürünlerin son kullanım tarihleri her zaman ambalajların üzerinde belirtilmek zorunda değil. Ancak, ürünün açılmasından itibaren tüketilmesi gereken sürenin bildirilmesi zorunlu. Bu işaret, kapağı açık kavanoz resmi şeklinde. Altında sayı ve ‘M’ harfinden oluşuyor. Kavanoz şeklinin altında ‘12M’ yazıyorsa bu ürünün açıldıktan sonra 12 ay içinde tüketilmesi gerektiğini gösteriyor.”

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

13


SÖYLEŞİ

GDO BUZDAĞININ

GÖRÜNEN

KISMI

Gıda maddelerine yönelik en büyük tehdit kamuoyunda GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) olarak görülse de Orgüder Başkanı ve City Farm Kurucusu Şerif Ayhan Sümerli daha büyük tehlikelere dikkat çekiyor. GDO buzdağının görünen kısmı diyen Sümerli, organik gıdayı insan sağlığı adına bir sigorta poliçesi olarak tanımlıyor.

14

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

15


SÖYLEŞİ

B

esin maddelerinden kaynaklı hastalıklaTOPLAM GIDADA ORGANİĞİN ra ilişkin araştırmalar sürerken, Türkiye, PAYI YÜZDE 1 dünya ile eş zamanlı olarak Organik Gıda Organik gıda ile ilgili en büyük ikilem, eşdeğer üretim kavramı ile tanıştı. Halen fiyatlarının yüksek ürünlerle arasındaki fiyat farkı şüphesiz. Bunun nedenlerini olması, ürün çeşitliliğinin azlığı ve bilinç ve ilerleyen dönemlerde fiyatların daha düşük seviyelere inip düzeyinin düşüklüğü nedeniyle düşük bir inmeyeceğini soruyoruz Şerif Ayhan Sümerli’ye: kesim tarafından talep ediliyor olsa da organik gıda gelişmekte olan bir alan olarak “Şu anda birçok ürünümüz yetersiz. Yani toplam gıda cirosu ortaya çıkıyor. Ticari olarak önemli riskleri perakende gıda cirosu içerisinde organik gıdanın payı yüzde bünyesinde taşıyan bu sektöre girerken, 1 civarında. Hatta 1’den de ufak yani binde 8-9 gibi. Çok “inancından” güç alan isimlerden biri Şerif Ayhan Süküçük tabii. Dolayısıyla üretilmesi de son derece merli. Uzun yıllar boyunca gıda sektöründe hizmet pahalı oluyor. Dünyada daha farklı. Dünyada bu veren Sümerli, 35 yıllık maddi birikimini organik rakam 4’lere 5’lere geliyor. İnsanlar kendi gelir gıda alanında hizmet veren City Farm firmasına seviyelerine göre ellerindeki çeşitlendirmeye göre yatırarak önemli bir adım attı. Aynı zamanda kendi tercihlerini öyle kullanıyor. Mesela İsviçre’de Organik Ürün Üreticileri ve Sanayicileri Derneği öyle Avusturya öyle, Danimarka öyle, İsveç Başkanı da olan Şerif Ayhan Sümerli, tabir-i caizse öyle, Almanya, Fransa öyle. Mesela Almanya’da bu yola baş koymuş. Organik gıda ile ilgili akıllardaki tüm soruları, Dünyanın her yerinde olduğu gibi organik ile günde 18 saat çalışarak konvansiyonel arasında bir fiyat farkı olacak. bu sektöre kendini Her zaman o fark olacak. Ama giderek makas adayan ve “Organik daralacak. Daha kabul edilebilir yerlere gelecek. mal üretmek bir kararlılıktır yani. Kişisel taahhüttür” diyen Sümerli ile konuştuk. Türkiye’den daha fazla nüfus yaşıyor. Almanya’da da şu anda Türkiye’nin organik gıda yolculuğu henüz çok yeni. Dünya yüzde 9-10 civarında toplam gıda içerisinde organiğin kullanıgenelinde organik tarım alanı potansiyeli olarak Türkiye’nin mı. Ben yüzde 1’den bahsediyorum orada 10 kat. 12’nci sırada olduğuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Sümerli, bunun güzel bir gelişme olduğunu söylüyor. Türkiye’nin Eğer tüketim artarsa yani boyut ekonomisinden istifade organik tarım potansiyeline dikkat çeken Sümerli şu değeredersek fiyatlar düşecek. Prensip itibariyle buradaki çekiş gülendirmelerde bulunuyor: cünün olması lazım, talebin artması lazım. Biz bir taraftan arzı artırıyoruz, bir taraftan bunu anlatmaya çalışıyoruz. Dünyanın “Türkiye’nin 12’nci sırada olması ama 12’nci sırada olup da her yerinde olduğu gibi organik ile konvansiyonel arasında bu kadar az organik tarımdan pay alması, ticaretinden pay bir fiyat farkı olacak. Her zaman o fark olacak. Ama inecek alması son derece düşündürücü. Organik tarım potansiyeli yani. Giderek makas daralacak. Daha kabul edilebilir yerlere fazla Türkiye’de. Hem topraklarımız nispeten daha az kirgelecek. Bunu da rahatlıkla söyleyebilirim.” lenmiş. Yani organik tarıma elverişli topraklarımızın toplamı çoğunlukta birçok ülkeye göre daha fazla. Bu büyük şansıEN AZ FİYAT FARKI YÜZDE 35’DEN mız. Toprak bol ama pazar yok. Pazar yeni yeni gelişiyor. BiBAŞLIYOR liyorsunuz bir şeyin gelişebilmesi için onun ekonomik olması Organik gıdada fiyat farklarına bakılırken, eşdeğer üretim lazım. Bir talebin olması lazım. Bundan birkaç sene önceye ürünlerle kıyaslama yapılması gerektiğinin altını çizen Şerif Aykadar organik tarımla alakalı, organik gıdayla alakalı öyle fazla han Sümerli, üretim süreçleriyle ilgili de çarpıcı açıklamalarda bir bilinç yoktu maalesef. Bu konu basında gündeme geliyor. bulunuyor. Zincir mağazalardaki ürünlerle ilgili fiyat kıyaslaEn azından bunlar tüketici nezdinde bir bilinci artırıyor. Bir ması yapıldığında, ürünler arasındaki en düşük farkın yüzde de gıda ile alakalı bir takım çarpıcı gerçekler işte bir GDO olduğunu söyleyen Sümerli “Diyelim ki 10 lira olan ürün 13.5 olayının gündeme gelmesi. Bakanlığın tağşiş yapan gıda madlira, 14 lira organikte. Bu da mevsimindeki sebze ve meyvede deleri üzerinde hileli işler yapanları afişe etmeye başlaması en az fark var. Dikkat edin yani mesela patateste bu fark az. falan bu organik tarımla, organik gıdayla ilgili olan insanların soğanda az, meyvede, kerevizde az, pırasada az. Bu mevsialakasını artırdı. Dolayısıyla artırınca da tüketici nezdinde min ürünleri. Bu yüzde 100’ü geçtiği yerler de var” diyor. bir talep başladı. Bu taleple sektörümüz daha iyi büyüyor, Özellikle tavukta bu farkın 2 katına çıkbüyümeye devam edecek. Bu talep geliştikçe bir taraftan tığını da sözlerine ekleyen Sümerli, şöyle hani talep arzı tetikleyecek. Daha çok malın üretilmesi söz devam ediyor: konusu olacaktır.”

16

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


“Organik tavuk 2 katı hatta 2 katını geçiyor. Ama niye bizim organik tavukla onların tavuk arasında bir fark var. Onlar aynı kategoride değil. Onlar 40 günde kesiliyor, bizimki en erken 72 günde kesiliyor. Yani aynı kiloya gelen tavuk 2 kat daha fazla yem tüketiyor ve pahalısını tüketiyor. Buradaki sebep bizim tavuklarımızda anabolizen kullanılmıyor. Yani hormonal hızlı büyüten ürünler. Öbür tarafta kullanılıyor tabii. Bunların içerisinde belli miktarda bunlar kullanılıyor. Bunlar tavuğu daha hızlı büyütüyor. Daha büyük ya da eşdeğer kilogramlarda. Şimdi buradaki bu mukayeseyi biz elma ile yaparız. Organik elma ile organik olmayan elmanın mukayesesi yapılabilir ama burada aynı şeyden bahsetmiyoruz. Onun için fiyat farkı geliyor. Proteinlere gelmeye başlayınca bu fark yüzde 100’lere yaklaşıyor. Yüzde 100’ü aşan ithal kalemler var. İthal organik reçeller var mesela eşdeğer reçelle mukayese edersen 2,5-3 katı da oluyor. Ondaki gümrük vergilerinin yüksekliğinden kaynaklanıyor. Dünyada da bu fark aşağı yukarı böyle ama kategorileri değişiyor. Türkiye’de diyelim ki organik sebze meyvede fark daha az makas daha dar, orada daha geniş. Ama ona mukabil orada da işlenmiş ürünlerdeki makas daha küçük. Konservede daha ucuz gibi. Ama şöyle söyleyeyim 30-35’den aşağı fiyat farkı yok.”

Organik tavukta fiyat farkı 2 katına çıkıyor. Çünkü o tavuklar 40 günde kesiliyor, organiklerde ise 70 günde kesiliyor. Ayrıca organik tavuklarda yemlerde hızlı büyüten hormonal anabolizen kullanılmıyor. GDO’DAN BÜYÜK TEHDİTLER VAR Organik gıdadan bahsederken, son yıllarda kamuoyunun gündemini sıklıkla meşgul eden Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yani GDO’lu gıdalar konusuna da değiniyoruz. GDO’nun Türkiye’de zirai üretimde kullanılmasının yasak olduğuna vurgu yapan Şerif Ayhan Sürmeli, gıdada GDO’dan daha büyük tehditler olduğunun da altını çiziyor. “GDO’nun adı çıkmış, GDO buzdağının görünen kısmı” diyen Sürmeli, şöyle devam ediyor: “ ‘GDO’nun insan sağlığına şöyle bir zararı vardır’ diyebilmek için çok uzun sürelere dayalı araştırmalar gerekiyor. Ben oraya gelene kadar başka şeylerden bahsediyorum. Ben diyorum ki gıdada yanlış uygulamalardan kaynaklanan bir dolu kalıntılar var. Yüzde 100 zararı var bunların, bunlar zehir yani. Prensip itibariyle bütün tarım ilaçlarında, haşerelerde ya da yaban otlarıyla mücadele ilaçlarının hepsi siyanür ve arsenik bazlı zehirler kullanılıyor. Bunlar her ne kadar intimide edilerek kullanılıyorsa da belli bir dozajda kullanıldığı taktirde, doğru tatbik edildiği taktirde sıkıntı yok. Ama iki tarafı keskin kılıç. Bunun ne kadar doze edildiğini bilmiyoruz. Yasalar ve yönetmelikler diyor ki şu limitin üzerindeki kalıntı zararlıdır. Çok bilinçsiz kullanım var. Bizde özellikle de bunu tenzih

ederek söylüyorum özellikle de bu tarım sektöründe faaliyet gösteren çiftçilerimizin, köylülerimizin eğitim ve bilinç seviyesi bazı noktalarda çok az. Kendine göre bir karar veriyor. İlacın kullanım şartında deniyor ki “falan büyüklükteki tarlaya bu ilaçtan şu kadar litre suya bir kapak koy. İşte onu iyice karıştır ve pülverizatörle tatbik et’ diyor. Şimdi o kendine göre yorum yapıyor. Diyor ki ‘Benim tarlamda diyor benim tarlamda bundan çok var daha fazlasını yapayım daha temiz olsun. Bu kadar haşere ile bu kadar ilaç başa çıkmaz.’ 2 kapak koyuyor ya da 3 kapak koyuyor. 2 veya 3 kapak koyduğu zaman bunun devamı kontrol edilmediğinden dolayı sadece ve sadece analiz edildiğinde bunların üzerindeki kalıntı ortaya çıkıyor. Bu kalıntının zehirli olduğunu biliyoruz yani toksikolojik maddeler bunlar. GDO’ya gelene kadar bunlar masanın üzerinde duruyor. Ben GDO savunucusu falan değilim yani organikte her türlü GDO’nun kullanılması yasaktır. Yönetmelik gereği de yasaktır. Ama GDO en çok duyulanı. Yani kamuoyunda herkes GDO’yu bildiği için. Ama GDO’ya gelene kadar daha neler var diyorum. Mesela tarım ürünlerimizde toprakta ağır metal var. Ağır metallerin ciddi manada insan sağlığı üzerinde tehdidi var. Daha başka şeyler söyleyeyim yani korkutmak için değil ama hala anne sütünde DDT kalıntısı çıkıyor. Tabii annenin yediği besinle alakalı. Bu ne demek. Muhtemel ki yediğimiz besinlerin birçoğunda hala DDT kalıntısı var ki süte geçiyor. Bunun dışında hayvansal üretimde de kullanılan mesela bir takım antibiyotikler var. Hayvan o antibiyotiği alacak ama aldıktan sonra bu hayvanın belli bir zaman sonra kesilmesi lazım. Mesela buna riayet edilmiyor. Atılmadığı taktirde

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

17


RÖPORTAJ

siz o hayvanın etini, yumurtasını, sütünü kullandığınız zaman o antibiyotiğin size direkt öldürücü etkisi alerjen bünyelerde ortaya çıkıyor. Alerjen olmasanız da immün sisteminizin antibiyotik toleransınızı azaltıyor. Siz eskiden 100 mg’lık bir dozla iyileşirken, antibiyotik ihtiyacı şimdi 200 mg dozlara geçiyorsunuz. 700 mg dozlara geçiyorsunuz. Bu da insan vücudu için bunlar hep önemli noktalar.” ORGANİK ÜRÜN ÜRETİM VE SATIŞ SÜREÇLERİ Şerif Ayhan Sürmeli, organik gıda üretimi ve satışı öncesi geçirilen süreçleri ise şöyle anlatıyor: Diyelim ki sizin bir tarım alanınız var. Siz bu tarım alanında organik ziraat yapmak istiyorsunuz. Tarım da olabilir, hayvancılık da olabilir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın internet sitesinde 28 tane yetkilendirilmiş sertifika kuruluşundan birini seçiyorsunuz. Bu kuruluşlar sizin organik ziraat yapmak istediğiniz sahayı, onu besleyen su kaynaklarını ve emisyonu hava kalitesini ve de konumunu değerlendiriyor. Eğer bunlar yeterliyse yani bu ne demek bu bölgede haricen bir kirlenme olmayacaksa bu kaynaklar itibariyle diyor ki “Siz burada organik tarım yapabilirsiniz.” Yapabilirsiniz demek bir niyet anlaşması. Ondan sonra işte toprak numuneleri, su numuneleri alınıyor. Analiz ediliyor ve ondan sonra siz artık kimyasal ve sentetik madde kullanılmadan ziraat yapmaya başlıyorsunuz. Buğday, fasulye gibi her yıl ekilen ürünlerde (Tek yıllık ürünler) 2 takvim yılı geçtikten sonra ekilecek ürünler organik olurlar

ve pazarlanırlar. Her yıl ekilmeyen ürünlerde yani ağaçlar, çilek, ahududu ve enginar gibi (Çok yıllık ürünler) 3 takvim yılı sonunda hasat edilen ürünler organik olurlar ve pazarlanırlar. Bu aldığınız sertifika master sertifika. Her yıl denetleme yapılıyor ve bu sertifika yenileniyor. Her ektiğiniz ürün için de ayrıca bir sertifika almak mecburiyetiniz var. Organik tarımda kayıtlı tüm araziler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında OTBİS adı verilen sisteme kayıt edilmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanlığı OTBİS kaydına girilen bu organik parselleri uydu üzerinden, orada ne ekildiğini kimin sertifikalandırıldığını takip ediyor. Yani şu anda ticarette olan herhangi bir organik ürünün kaydını yani izini takip edebiliyorsunuz. DOĞAL ÜRÜN ORGANİK MİDİR? Bazı firmaların ürününün başına “doğal” etiketiyle satış yapmasına ilişkin de eleştirilerde bulunan Sürmeli, “Organikte her aşama kontrol edilip sertifikalandırılıyor. Hiçbir aşamada kimyasal ve sentetik madde kullanılmıyor ve bunun kanıtı var. Doğal ürünlerde de analiz yapıldığında kalıntı çıkmayabilir ama bunun bir ispatı yok. Prensip itibariyle madem bir fiyat farkı ödemeye hazır insanlar, madem daha farklı bir şey yiyeyim tüketeyim diyor o zaman sertifikasını arayacak. Bunun en güzel ispatı burası” diyor. Sürmeli, insanları bilinçlendirirken korku yaratmadan bu tür çalışmaların yapılması gerektiğinin de altını çizerken, basında yer alan haber ve fotoğrafların da felaket tellallığı yapmadan tüketiciyi bilinçlendirmeye yönelik olması gerektiğini kaydediyor.

NEDEN ORGANİK ÜRÜN TÜKETMELİYİZ? ORGÜDER Başkanı ve City Farm Kurucusu Şerif Ayhan Sürmeli, organik gıdanın bir “tercih” olduğunun altını çizerken neden tercih edilmesi gerektiğini ise şöyle anlatıyor: “Organik gıda bir sigorta poliçesi. İstikbal’de kaybettiğiniz sağlığı geriye getirmek adına harcayacağınız paranın çok daha azını, daha sağlıklı yaşamak için bugün harcıyorsunuz. Bir manada bir sigorta poliçesi satın alıyorsunuz. Bir noktası bu. En azından ben bu işin böyle olduğuna inanıyorum. Niye tüketilmeli çünkü her aşaması kontrol ediliyor, denetleniyor. Kimyasal ve sentetik madde barındırmıyor.”

18

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


CITY FARM City Farm’ın şu anda 9 tane dükkanı var. Bunların 7 tanesi İstanbul’da. Bir tanesi Ankara’da bir tanesi de İzmir’de. Dolayısıyla çok yakında bir ay içerisinde Bodrum’da da 12 aylık bir mağaza açıyoruz. 12 ay açık kalacak yani mevsimsel olmayan. Perakende zincirlerde de kendi mallarımızı sunuyoruz. Bizim 250’nin üzerinde ürünümüz var. Herhangi bir City Farm mağazasına girdiğinizde City Farm markalı 250 ürün bulabilirsiniz. City Farm markalı olmayan özellikle kişisel bakım temizlik ürünlerini falan da sayarsak -onlar da organik sertifikalı onları biz üretmiyoruz tabii. İthalatçılarından alıyoruz ve dükkanlarımızda satıyoruz- bu rakam 600’leri buluyor. Yani bir aile bir City Farm organik mağazaya girdiğinde aşağı yukarı mutfağın günlük ihtiyaçlarını yüzde 80’ini 85’ini karşılayabilir. Mağazalarımızda yaş sebze meyve, Kırmızı et, kanatlı, bitkisel yağlar, hayvansal yağ. İleri işlenmiş ürünler yok. Mesela atıştırmalık ürünler olsun, ileri işlenmiş ürünler dediğimiz konserve yok. Ama buna mukabil salça var. Bizim en çok seçkin tüketici kesimimiz genç anne ve anne adayları. Yani evlenen, hamile kalma kararında olan falan bayanlar hassasiyet gösteriyor. Bir de tabii şunu unutmamak lazım. Çocukların toksikolojik ürünlere tahammülü ile bir yetişkinin tahammülü arasında çok büyük fark var. Onun için birinci yani en seçkin kim kullanıyor derseniz genç anne ve anne adayları. Ondan sonra da bu ürünleri çocuklarını yetiştirirken de kullanıyorlar. Bir de çok sadık müşteri kesimimiz var. Onlar da ben az yerim öz yerim ama organik yerim diyor.

ORGÜDER NELER YAPIYOR?

Organik gıda üreticisi 45’in üzerinde faal firmanın üye olduğu Orgüder’in çalışmalarıyla ilgili de Sürmeli şunları söylüyor: “Üye firmalarımızla bir araya geliyoruz, sektörümüzü nasıl geliştirebiliriz, organik gıdayı nasıl tanımlayabiliriz konusunda görüşlerimizi paylaşıyoruz. Artı yeni yasa ve yönetmelikler çerçevesi içerisinde başka neler yapılabilir. Sağ olsun bakanlık da bizim görüşlerimize müracaat ediyor. Bununla ilgili de zaman zaman AB projelerine katılıyoruz. Bir tanesi geçen sene sonu itibariyle bitti. Leonardo Da Vinci fonundan. O konuyla ilgili de orada bir organik gıdadaki paydaşların eğitim formatlarının hazırlanmasıyla ilgili bir çalışmaydı. Dolayısıyla bu uluslararası bir çalışmaydı. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Türkiye ve lider ülkeler olarak da bu faaliyetleri yapmış ülkeler olarak da Almanya ve Avusturya da vardı bu çalışmanın içerisinde. Bence iyi bir çalışma oldu. Bu bir hazırlık çalışmasıydı. Aslında bundan sonra bu paydaşların eğitilmesi konusu geliyor. Tahmin ediyorum bununla ilgili biz bu sene birkaç toplantı daha yapacağız. Yine paydaşlarımızı bilgilendirmek adına. Ondan sonra da uygulamaları ne şekilde yaparız, ne yaparız işte dediğim gibi AB’de doğru örnekler ne olmuş onlara bakarak bu çerçeve içerisinde hareket edeceğiz.”

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

19


ORGANİK SAĞLIK

Abur cubur ve fast foodun her lokması

damarlarınıza zarar veriyor Abur cubur ve fast foodun her lokması damarlarınıza zarar veriyor

Tek bir hamburger hiçbir şey yapmaz diye mi düşünüyorsunuz? Montreal Üniversitesindeki bir çalışmaya göre, doymuş yağ içeren tek bir öğün bile damarlarınıza zarar verir. Tek bir hamburger hiçbir şey yapmaz diye mi düşünüyorsunuz? Montreal Üniversitesindeki bir çalışmaya göre, doymuş yağ içeren tek bir öğün bile damarlarınıza zarar verir. Üniversiteye bağlı Montreal Kalp Enstitüsünün Kardiyovasküler Önleme ve Rehabilitasyon Merkezide Araştırma Yöneticisi olan Dr. Anil Nigam, abur cuburdan oluşan bir öğüne karşılık tipik bir Akdeniz öğününe karşılık vasküler endotelyum sağlığını araştıran çalışmanın yazarlarından.

20

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

Çalışma, bir hafta Akdeniz etkili öğün (somon, badem ve zeytinyağında pişmiş sebzeler) yiyen, diğer hafta fast food (sosis, yumurta ve peynirli sandviç ve üç patates kızartması) yiyen, sigara içmeyen 28 kişiyi kapsadı. İki öğünde de kaloriler %50-60 oranındaki yağlardan elde ediliyordu ama Akdeniz yağları tekli doymamış ve çoklu doymamışken fast food öğünleri hiç omega 3 yağ asidi olmadan doymuştu. Yemekten önce, her öğünden 2 ve 4 saat sonra katılımcıların, temel enfotelyal işlevi değerlendirildi.


Sonuçlar tahmin edilebileceği gibiydi. Abur cubur yedikten sonra, deneklerin damarları perhiz durumunda ölçüldüğünde %24 daha az genişledi ve kan akışını kısıtladı. Ama sağlıklı bir Akdeniz öğünü yedikten sonra deneklerin damarları normal işlev gördü. Her öğün sağlıklı bir seçimdir “Zayıf endoteliyal işlev, aterosklerozun en önemli işaretçilerinden biridir,” diyor Dr. Nigam. Damarların genişleme derecesi, ateroskleroz diye bilinen sertleşmeleriyle ve koroner arter hastalığıyla çok yakından ilişkili. Yüksek kan trigliseritleri olan denekler, Akdeniz öğününün yararlarını gördüler. “Yüksek trigliserit düzeylerine sahip bireyler, örneğin metabolik sendrom hastaları, damarları sağlıklı tuttuğu için bu öğünden yararlanacaklardır,” diye ekledi Dr. Nigam. Damarlara zararı gösteren bulgulara ilave olarak abur cubur ve fast food depresyon nedeni olarak da gösterilmiştir. Aslında Halk Sağlığı Beslenmesi dergisinde yayımlanan çalışma gösteriyor ki fast food tüketenlerin, sağlığa zarar veren besinlerden çok az tüketen veya hiç tüketmeyenlere göre %51 daha fazla depresif olma ihtimalleri var. Dahası, depresyon riskinin daha fazla fast food ve abur cubur tüketimiyle arttığı keşfedildi. Taze Yemeğe Karşı Hızlı Yemek Tekli doymamış yağlar, örneğin zeytinyağında bulunanlar, bilişi artıran ilk 5 yiyecekten biridir ve çoklu doymamış yağ asitleri yeni beyin hücreleri yapmaya yardım eder. Omega 3 yağ asitlerinin de sayısız yararı vardır, örneğin ömrü uzatmaya yardım eder ve ruh halinizi düzeltir. Yemekler hakkında her gün yüzlerce karar veririz; bu kararları iyi vermemiz önemli. Taze yemek her zaman ucuz bir karar olmasa da uzun vadede daha az doktor parası ödediğinizde telafi edecektir.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

21


ORGANİK TASARIM

Mumbai’den Bir Organik Ev Tasarımı 65 metre karelik bu organik ev, genç bir çift tarafından Mumbai, Hindistan’da tasarlandı. Mutfak, yatak odası ve banyoların tasarımı kavisli bir biçimde düşünüldü. Misafir odası, evin tüm alanına hitap eden bir yaşam alanı gibi düşünülerek kıvrımlı bir bölmeyle ayrıldı. Beyaz ve turkuaz tonları eve hakim olarak şık bir görüntü oluşturuldu.

22

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

23


ORGANİK BESLENMEK BEDEN İÇİN SAĞLIK VE HÜRRİYETTİR

Rahmi Aydın

Ralila Gıda Yön. Kur. Başkanı Organik Güvenilir Gıda Üreticileri Federasyonu Başkanı

Türkiye’de Organik Kıymetli Okurlarım, Organik tarım ürünleri ve Organik tarım hakkında, Organik Müteşebbis olarak, Ürün yetiştiren hem de, Organik ürün işleyen bir projenin sorumlusu olarak, sizleri konu hakkında bilgilendirmek istedim. Zira beslenme dediğinizde hepimizi ilgilendiren ve hepimize de en iyisini lâyık gördüğümüz bir beslenmeden söz edeceğim, Tabi ki bunu önce hazırlama ve yetiştirme noktasından başlamak doğru olur. Temelsiz bir yere bina inşa edilmez, Organik tarım ürünlerinin de yetiştirilmesi için bir alt temel gerekiyor. Günümüzde çoğu tarım alanlarının, kimyasallar nedeni ile kirletildiği gerçeği göz önünde iken, Organik tarım yapılabilmesi için bazı çalışmaların, mutlaka dikkatlice yapılması gerekiyor.

B

u konudaki amacım, yeni kendini bulmaya çalışan bir sektörün yanlışlar ve şahibeler noktasında yara almadan gelişmesi hepimiz için önemlidir. Üreten ürettiğinden istifade edecek, tüketen ise üretimin çoğalmasında daha uygun fiyatlarda istifade edebilecek, onun için Organik tarım nasıl yapılır ve nelere dikkat edilmelidir, hakkında bilgi vereceğim. Organik tarım yapmak isteyenler mutlaka bir Kontrol Sertifika Kuruluşuna müracaat ederler ve arazilerin durumunu

24

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

gösterirler, uygun görülürse Kontrol Sertifikasyon Kuruluşu ile sözleşme yaparlar. Bu Kuruluş mutlaka Organik tarım ile ilgili, Tarım Bakanlığından yetki almış olmalıdır. Uygun görülen yerler, ürünlerin durumuna göre geçiş sürecine alınır ve 2.yıl 3.yıl 4.yıllar geçiş dönemi olabilir. Bu dönemlerde de aynı organik ürün yetiştiriyormuş gibi, Organik Tarımda yasak olan hiçbir kimyasal kullanılmaz. Geçiş dönemi bitince organik ürün yetiştirilmesi başlar. Yetiştirilen organik ürünün organik olduğunu belgelemek için, Müteşebbis sertifikası

tek başına yeterli değildir. Mamül veya işlenmeden pazara inecek ürünlerin yanlarında ürün sertifikası bulunma zorunluluğu vardır. Ürün sertifikası ürüne ait bilgileri içerdiğinden aldığınız ürünün takip edilebilmesi için gerekli bilgiyi vermektedir. İşlenmiş ürünlerin etiketlerinde ise, Tarım Bakanlığı’nın logosu, Sertifika izin ve logosu işletme numarası gibi kayıtlar mevcut olmalıdır. Bunun yanında Ürün Sertifikasının da satış yerinde bulunması gerekmektedir. Bunlar ile ilgili Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Organik tarım ürünlerinin


gerekli, Kontrol Sertifika sisteminden geçmeden, Organik denmesi ve Organik olarak satılması halinde bazı yüksek cezalara muhatap olacakları hakkında yasa mevcuttur. Önemli olan başka konularda var ki, söylenirken masum gibi düşünülebilir. Bunlardan bazıları Doğal diye anlatılan ürünlerdir. Ancak aynı ürünü şehrin merkezinde de görebilirsiniz, yaylada da görmek mümkün olabilir, ancak şehirdeki endüstriyel kirlilikle karşı karşıyadır. Yayladaki temizdir, Yani Doğal aynı ürün iki faklı konumda oluşa bilmektedir. Aynı zamanda dağdan, yayladan, otlak sahasından, tarla kenarlarından toplamak Organik olduğu anlamına gelmez. Ticari amaçlarla bu şekilde telaffuz edilmektedir, satın alanda konuya dikkat etmeden, Organik madde diye satın alabilmektedir. Burada Organik ürün Sertifikasının önemi büyüktür.

değildir. Bunları bu denli yazarak açıklama yapmamdaki amaç, Organik ürünler sadece yeme içme değil zaman içinde farklı yararlarından dolayı tercih edilen ürünlerdir. O nedenle mutlaka kimyasallardan arınmış olması yönünde kontrol edilmesi şarttır. Gelecek sayılarımızda, Organik ürünlerle bağışıklık sisteminin güçlenmesi, Kan yapıcı gıda ürünleri, cilde iyi gelen ürünler, İnsanların beslenmesinde öne çıkan ürünlerden bahsedeceğiz, İlk sayımız olmasından dolayı, bilgilendirmelerle sayımızı tamamlamış oluyoruz. Sağlıklı Ömürler Dileğimle.

Organik ürün Sertifikasını verebilmesi için o ürünün her aşaması takip edilerek, üretilmiş ürünün stoktaki miktarını ve stok bilgilerinin yazılım ve kontrol altında olduğunu, pazara çıkan miktarın ve fatura bilgilerinin, ürünü üreten Müteşebbis bilgilerini içeren ürün sertifikası kaşıktan, üretim yerine kadar sizleri geriye götürme imkânına sahiptir. Bu nedenle önemi çok büyüktür. Bizler Dernekler ve Federasyon olarak, üretim durumunda üreticilerin eğitimleri, Sertifikalı üretimlerin teşviki gibi birçok alanda faaliyet gösteriyoruz. Önemli olan, üreticinin ürünlerini tüketicilerimize ulaştırmak ve tüketicileri de Organik ürün alırken, mutlaka Organik Ürün Sertifikasını sormalarını arzu ediyoruz. Bu aynı zamanda, Organik olmayan ürünlerin karşısında, Organik olanın hakları korunmuş, gasp edilmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Üretilen Organik ürünler pazarda ne kadar yüksek talep görür ise üretim de o kadar artabilir, bu da pazarın ucuzlama şansını getirir. Orman ve yaylalardan toplanmış ürünlerin durumu ise Orman Bölge Müdürlükleri ve Şefliklerden alınacak belgelerle ürün toplanacak bölgede en az 2 yıl yangın geçirmediği, herhangi bir sebeple ilaçlamanın yapılmadığını gösterir belge alınması gerekmektedir. Bu belgelerin izin numaraları naklihane makbuz numarası mevcuttur. Bu bilgiler etiket üzerinde yazılı olmalıdır. Organik olmayan doğal, dağ ve ormanlardan toplananlarda, bu izin verilen kişilerin, kurumların ellerinde bu numara vardır, olmalıdır. Bunların önemi ilk bakışta fazla olmadığı gibi görüne bilir, ancak üründen yarar görme noktasında, önemi çok büyüktür. Ormandan toplatılması, Organik ürün sertifikası yok ise Organik

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

25


SERTİFİKA TANITIM

Sertifikaları yakından tanıyalım...

NSF ORGANİK (ABD) NSF/ANSI 305 Organik Bileşenler İçeren Kişisel Bakım Ürünleri bir Amerikan Ulusual Standardıdır. Bu standart organik bileşenler içeren kişisel bakım ürünlerinin etiketleme ve pazarlama gerekliliklerini tarif eder. ABD’de Mart 2009 tarihinde Kişisel Bakım Ürünleri için Organik Standardı olarak özellikle geliştirilmiştir. Bu standarda göre ürün üzerinde “organik bileşenler içerir” ibaresinin belirtilebilmesi için ürünün en az %70 veya daha fazla organik bileşenler içermesi ve aynı zamanda ürünün belirtilen kılavuzlara göre üretilmesi gerekmektedir.

Bazı

USDA Ulusal Organik Programı (NOP) regulasyonları gibi, NSF standardı da organik bileşenler, malzemeler, proses ve ürün spesifikasyonları ve etiketleme gerekliliklerini içerir. NSF standardı, ürünlerde NOP tarafından sertifikalandırılan bileşenlerin kullanımını gerektirmektedir. Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü tarafından onaylanan sertifika testleri, alanında uzman mikrobiyologlar, toksikolog (Kimyasallar ile biyolojik sistem arasındaki etkileşimleri, zararlı sonuçları inceleyen, kimyasalların zararsızlık limitlerini belirleyen bilim adamı), kimyager, mühendis, çevre ve halk sağlığı profesyonelleri tarafından titizlikle yapılır. 1997’den bu yana Dünya Sağlık Organizasyonu ile birlikte çalışan kuruluş, su kalitesi ve güvenliği, besin güvenliği ve iç mekân güvenliğiyle ilgili konularda da çalışır.

VEGAN “Vegan” sertifikası, vegan yaşam biçimini destekleyen sivil toplum kuruluşu The Vegan Society yetkililerince verilen bir sertifikadır ve içeriğinde hayvanlardan elde edilen hiçbir ürün kullanılmadığını gösterir. Ayrıca The Vegan Society’nin kurucuları “vegan” kelimesini literatüre kazandıran kişilerdir.

26

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

NPA (ABD) Doğal ürünler pazarına liderlik eden en eski sertifikalardan biridir. Gıda, gıda takviyeleri, sağlık ve güzellik ürünlerini kapsayan sertifikayı, saf ve doğal içeriğiyle insan sağlığına risk oluşturmayan, hayvanlar üzerinde test edilmeyen, çevreye zarar vermeyen, geri dönüşümlü içeriğe sahip, paketlemesinde doğal malzeme kullanan ürünler alabilir. Bu sertifikayı almaya hak kazanan ürünler minimum yüzde 95 doğal içeriğe sahiptir. Ürünün en az %95’i doğal kaynaklı bileşenlerden oluşmalıdır ve içerdiği bileşenlerin saflığını koruyan proselerle üretilmelidir. Ürünün Petrol kökenli bileşikler içermesine izin verilmez. Bir markanın herhangi bir ürünün bu sertifikaya sahip olması için markaya ait tüm ürünlerin en az %60’ının bu standarda uyması gerekmektedir.


USDA ORGANİK (ABD) Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı’nda (USDA) düzenlenen Ulusal Organik Program (NOP), organik tarım ürünleri ile elde edilen ve satılan tüm ürünlerin standardizasyonunu ve denetimini yapar. Tarım aşamasından ambalaja girinceye kadar (depolama koşulları dahil) tüm süreç katı bir kontrol altındadır. “USDA Organic” logosuna sahip olan ürünler en az %95 oranında organik olarak üretilmiş/elde edilmiş bileşenler içermelidir. Kullanılan prosesler standartlara sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. USDA organik sertifikası, organik ürünün %95 veya daha fazla sertifikalı organik içeriğe sahip olduğunu belirtir. Eğer etikette ürünün belirtilen organik bişenlerle üretildiği belirtilmişse bu belirtilen bileşenlerin sertifikalı organik olduğu kesindir.

CRUELTY FREE “Cruelty Free” sertifikası Ürünün test aşamasında hayvanlar üzerinde denenmediğini kanıtlar. Ürünlerin test edilme sürecinde hayvanlar üzerinde acı verici ve öldürücü deney yapan firmaları tespit eden dünyaca ünlü hayvanları koruma örgütü PETA (Hayvanlar İçin Ahlaklı Yaklaşım) ile ortak çalışır. “Cruelty Free” sertifikası alan ürün çeşitleri arasında kozmetik ürünler, kişisel bakım ürünleri, ev temizlik ürünleri, kıyafet ve ayakkabılar bulunur.

GLUTEN FREE Buğday ve mısır gibi tahıl grubu ürünlerin unlarından nişasta yıkanarak alınır ve geriye sarımsı, protein bakımından zengin ‘gluten’ kalır. Gıda, ilaç ve kozmetik sektöründe kıvam artırıcı, nem tutucu, yapıştırıcı ve raf ömrünü uzatıcı olarak kullanılır. Ancak Çölyak hastalığına sahip kişilerde bağışıklık sistemlerine ve ince bağırsağa zarar vererek gluten’i reddeder. İnce bağırsak zarında bulunan, villi olarak adlandırılan, küçük parmak benzeri çıkıntılar kaybolur. Besin öğeleri gıdalardan bu villi sayesinde kan dolaşımına emilirler. Villi olmazsa, kişi kötü beslenmiş olur. “Gluten Free” sertifikası, ürünün içerisinde “gluten” kullanılmadığını gösterir. Türkiye’de her 100 kişiden biri çölyak hastasıdır. Ayrıca gluten’li gıdalar için hayvsansal jelatin kullanılır. Bu maddenin alternatifi jelatin ise bitki aleminden elde edilir ve bitki proteinleri vücut tarafından daha kolay sindirilir.

SOIL ASSOCIATION ORGANİK (İNGİLTERE) Temeli 1946 yılında atılan kuruluşun, bugün yaklaşık 27 bin üyesi vardır. Dünyada ilk organik sertifika veren kuruluş olmasıyla bilinir. İngiltere’deki organik ürünlerin yüzde 80’i bu sertifikaya sahiptir. Organik güzellik ürünleri etiketleme kılavuzuna göre organik olarak sertifikalandırılan iki tip güzellik ürünü vardır. 1) %95’ten daha fazla organik Soil Association standartları ürün adında “organik” ibaresinin yer alabilmesi için ürün içeriğinde yer alan bileşenlerin %95’i ve fazlasının (su hariç) organik olmasını zorunlu kılar. 2) %70-95 arası organik Bazı ürünlerin daha fazla miktarda koruyucu vb. içermesi ürünün organik içeriğini % olarak azaltmaktadır. Ürünün en az %70 (su hariç) organik bileşenler içermesi durumunda bu şekilde sertifikalandırılır. Ancak, bu ürünler ürün isminde “organik” ibaresine yer veremezler ve ürün içeriğindeki organik bileşenlerin yüzdesini ürün tanımında belirtmelidirler. Örneğin: “%xx organik bileşenler içerir.” %70’in altında organik içeriğe sahip olan ürünler organik sertifikası alamazlar.

GELECEK SAYILARIMIZ DA SERTİFİKALARI TANITMALARA DEVAM EDECEĞİZ... BİZİ TAKİP EDİN! www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

27


SAĞLIKLI YAŞAM

Burak Vardar

Health Practioner • healthcoachingturkey@gmail.com

Su ve ‘Sen’

N

e çay, ne kahve, ne boyalı meşrubat, ne de yapay meyva suları “suyun” yerine geçemez. Aksine, enerji dönüşümü ve atıkların uzaklaştırılmasında vücuttaki suyu tüketirler. Bu sıvılar, su yerine kullanılırsa, beyinin su ihtiyacını bildirme şekli olan susama duygusu engellenir. Zamanla enerji ihtiyacını bildirme güdüsü olan acıkma hissi ile susama hissi birbirine

28

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

karışır ve susadıkça da yemek yeme arzusu doğar. Vücudun su eksikliği (dehidrasyon) bildirilemeyince, vücut kendine zarar verme pahasına (daha değerli addettiği organları için diğerlerine feda etmek gibi) başka yöntemlere başvurur. Bu yöntem, acımasızca, diğer hayati organlardan suyun tedarik edilmesidir. Vücut, su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun

fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır. Oluşabilecek hastalıkların sayısı bunlarla da sınırlı kalmayıp daha birçokları sayılabilir. Hücrelerin su eksikliğinde daha da fazla zorlanması, hücre içi katı enerji tüketiminin artmasına ve dolayısıyla normalinden hızlı bölünmesine ve bu tehlikeli gidişe tepki olarak da beynin


oksijen gönderimini kesmesine sebep olur. Oksijenin kesilmesi neticesinde, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmek ilkel, yani oksijensiz anaerobik solunumu tercih etmesi ile de kanserleşme denilen sürece girilmiş olur. Bütün bunlara sebep olan, suyu azalan motorun bir süre sonra hararet yapması, suyu azalan yemeğin bir süre sonra dibinin tutması misali, suyu azalan vücudun da bir süre sonra ‘ kuruma ‘ denilen asitleşme sürecine girerek hastalık ortamına hazırlanmasıdır. Oluşan ‘ sağlık ve hayat ‘ dengesinin dışındaki bu durumun adı hastalık değil, “kuruma” dır. O halde, su hayat ise, susuzluk ölümdür! Bir insanın susuzluk hissi ile su ihtiyacını ayarlayabileceği düşüncesi, çocukluk çağı için doğru olsa da ileri yaşlar için geçerli değildir. Susuzluk hisleri önemli ölçüde köreldiği için yaşlıların farkına varmadan susuz kalma tehlikeleri büyüktür. Ama birçoğumuz yeteri kadar su içmediği açık. Bu nedenle vücudumuz tam anlamı ile görevlerini yerine getirmiyor ve çeşitli kronik hastalıklar ortaya çıkıyor. Insanlar yaşlandıkça susuzluk merkezleri duyarlılığını kaybetmektedir. Mesela birçok yaşlı serum takılacak kadar aşırı su kaybı olmasına rağmen kendisini susamış hissetmiyor. Bazı araştırmacılar ise yaşlıların 10-15 yıl içinde vücut sıvılarından 3.5-6 Litre kadar su kaybının olduğunu saptamışlardır. Bazen gazetelerde “günde en az 2 Lt. su için” diye haberler çıkıyor, bazen de “çok su içmek zararlı, ne kadar susuyorsanız o kadar için” diye. ‘İnsan ne kadar susuyorsa o kadar su içmeli’ önermesi ilk bakışta çok mantıklı geliyor ama durum göründüğü gibi değil. Sadece hayatı sürdürebilecek kadar su içmek sağlıklı bir yaşam için yeterli değil. Eğer yeteri kadar su içmiyorsanız yada su yerine şekerli sıcak içecekler kahve, çay, gazoz, kola, meyve suları, enerji içecekleri vb. su kaybettiren osmotik yükü fazla sıvıları içiyorsanız kronik susuzluğa maruz kalıyorsunuz. Gelelim Beyin ve Su ilişkisine. Vücudumuz susuz kaldığında beyin hücrelerini susuz bırakmamak için her türlü önleme başvuruyor. Amaç, beyine yeterli kanı göndermek. Beyin vücudumuzun %2 kadarını oluşturuyor fakat aldığı kan bunun 10 katı (yüzde 20). Size ayrıca Histamin denilen bir maddeden bahsetmek istiyorum. Histamin, su düzenini sağlamakla görevli. Amacı kanı öncelikle beyin, böbrek ve akciğer gibi hayati organlara göndermek ve bu dokuların ihtiyacını gidermek. Biz henüz susuz

kaldığımızı hissetmeden, Histamin bu durumun farkına varıyor ve salgılanması artıyor. Bu durumda eğer yeterli su almazsanız kas, deri ve eklem gibi önceliği olmayan dokuların damarlarını büzüştürüyor. Tansiyon yükseliyor. Fakat bunun karşılığında Histamin mide asit salgısını arttırıyor, nefes daralması yapıyor, migren ve eklem ağrıları yapıyor ve tansiyonunuzu yükseltiyor. Yapacağınız tek şey, aksaklığı kaldırmak yani su içmektir. Bir de dikkat edilecek bazı anektodlar sunmak isterim. Suyun pH değerinin 7.5-8.5 arası olmalı yani hafif alkali olması ideal. Suda çözünmüş halde bulunan kalsiyum (Ca) ve Magnezyum (Mg) bileşiklerinin toplamına suyun sertliği deniliyor. Kısacası herşey Hücre düzeyinde gerçekleşir. Hücreler asit yüklü olduğunda sağlıklı fonksiyon gösteremez. Asitlerin bir kısmı yağ depolarındaki hücrelerde toplanır. Asitlenme oldukça yağlar erimez. Burada bir durup düşünmekte fayda var. Kanser, diyabet, gut hastalığı, kilo problemleri, safra kesesi ve bağırsak problemleri, karaciğer yağlanması, damar sertliği, kalp hastalıkları, osteoporoz denince aklımıza virüs yada bakteri mi gelir? Gelseydi ne güzel olurdu; bütün bu hastalıklar için rahatça onları suçlardık. Oysa suçlu=BİZİZ. Bu hastalıkların sebebi “motora” yanlış benzini koymaktır. Hastalıklar bizi bulmaz, biz onların bizi bulmasına sebep oluruz. Düşünsenize, yıllar boyunca vücudumuzda bu tür asitler birikiyor ve biriken bu kalıntıları ameliyatla, şipşak yutulan bir hapla halletmeye çalışıyoruz. Bu yol pek doğru değil. Vücuttaki asidi azaltmanın yolu, asidin panzehiri alkaliyi arttırmaktır.

PANZEHİR = ALKALİ OLMAKTIR! Saf damıtılmış suyun pH derecesi 7’dir. 7’nin üzeri alkaliktir ve Asidik sudan çok daha iyidir. Ancak alkali sudan tam olarak faydalanabilmemiz için, bizi şişmanlatan asitleri nötrlemesi için en az 9.5 pH olmalıdır. Ciddi obezite ve sağlık sorunlarında ise tüketilen suyun pH seviyesi 11,5-12,5’e kadar çıkmalıdır. Evde yapabileceğiniz çok pratik bir formül: 1 bardak suya (250 ml.) Limon sıkın, çok az elma sirkesi, biraz da Sodyum Bikarbonat ekleyin ve karıştırın. Elde ettiğiniz bu karışımın pH’ı oldukça yüksektir. Bedenimizin ihtiyacı olan mikro yapıdaki alkali suyu yeterli miktarda içerek çok daha zinde ve sağlıklı kalabilir, yaşlanma hızımızı azaltabiliriz. Sağlıklı günler.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

29


RÖPORTAJ

Güzel, Başarılı, Anne

İş dünyasındaki başarısı ve düzenlediği sosyal sorumluluk projeleri ile adından söz ettiren, cemiyet hayatının seçkin isimlerinden Şirin Yalçın ile Aralık Derneği, ortağı olduğu Sırmaison markası ve ailesi hakkında özel keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Şirin 30

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

Yalçın


www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

31


RÖPORTAJ

Yaşam felsefem paylaşmak. Şirin Yalçın kimdir, kendinizi tanıtır mısınız? İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden mezun olduktan sonra bir süre menkul kıymetler şirketinde staj yaptım. Ancak, doğruyu söylemek gerekirse finans sektöründe çalışmak beni çok da mutlu etmedi. Newport Üniversitesi Davranış Bilimleri yüksek lisansına başladım ve aynı zamanda sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Çağdaş Eğitim Vakfı’na (ÇEV) bağlı Hasdal İlköğretim Okulu’nda İngilizce öğretmenliği, Saadet İlköğretim Okulu’nda özel eğitilebilir çocuklara etüd ablalığı çalışmaları yaptım. 2004 yılında ise ablam Elif Dürüst ve birkaç psikolog arkadaşımızla birlikte Aralık Derneği’ni kurduk. Aralık Derneği’nde, gerek seminer organizasyonlarında gerekse sosyal sorumluluk projelerinde severek çalışıyorum. Şimdi de “Sırmaison” oluşumunda çalışmak ve markayı büyütme hedefindeyiz.

İşinizde ve özel yaşamınızda vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir? Yaşam felsefem paylaşmak diyebilirim. Zevki, estetiği, maneviyatı kısacası sahip olduğumu düşündüğüm her şeyi paylaşmak… Aralık Derneği’ndeki tüm çalışmalarım bana paylaşma zevkini doyasıya yaşattı.

Yeni mağazanız Sırmaison hayırlı olsun. Bu işe atılmaya nasıl karar verdiniz sizden dinleyebilir miyiz? Sırma 1995 yılında Nişantaşı’nda faaliyete geçti. Müşterilerimize ilk etapta, Fransız gümüş markası Ercuis, Raynaud-Limoges, J.L. Coquet Porselen, İtalyan Griffe ve Colle Kristal ile hitap etmeye başladık. Son dönemde ise mağazaya yeni markalar ve yepyeni bir görüntü kazandırmak için harekete geçtik. Özellikle yeni evlenen çiftlere, evlilik listelerini hazırlarken tüm ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayacak, geniş ve kaliteli bir ürün yelpazesi sunuyoruz.

Yaptığınız işe bakacak olursak dekorasyona meraklısınız. Evinizi dekore ederken profesyonel yardım aldınız mı yoksa kendi zevkinizi mi ön planda tuttunuz?

Ailem ve sevdiklerimle huzur ve sağlıkla yaşamak istiyorum.

Evimizde belli bir tarzın disiplininde olmayı tercih etmedik. Neşet de ben de dekoratif objelere ve sanat eserlerine meraklıyız. Sürekli aldığımız ve seçtiğimiz parçaları ilave edebileceğimiz eklektik bir tarzı tercih ediyoruz. Bu da

32

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

bize dinamik bir dekorasyona sahip olmayı sağlıyor. Evimizde 17. yüzyıla ait Floransa resimlerini, Osmanlı dönemi tablolarını ve çağdaş sanat eserlerini bulabilirsiniz.


Eşiniz Neşet Yalçın ile ne zaman, nasıl tanıştınız? Neşet ile ben ilkokul yıllarından beri tanışıyoruz.

Sizce mutlu evliliğin sırrı nedir? Karşılıklı saygı, sevgi ve güven…

Başarılı ve genç bir anne olmak zor mu? Çocuklarınıza vakit ayırabiliyor musunuz? Çocukların bebeklik döneminde tüm günümü onlarla geçirmiş olduğum için çok mutluyum. Yaşları büyüdükçe, zamanımı sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak ve kendi gelişimim üzerine çalışarak değerlendirdim. Aralık Derneği’nin kurulması ve dokuz yıldır orada çalışmam hem kendimi daha iyi tanımama hem de çalışma hayatı ile ilgili de tecrübe kazanmama yardımcı oldu. Kendimi daha iyi tanımak, iyi planlar yapmamı sağladı. Ve zannederim Sırmaison da bu dönemim bir neticesi… Planlı düşünmek, programlı yaşamak benim için önemli. Her zaman önceliklerimi bilerek adım atıyorum. Anne olmak bir kadının yaşam anlayışını tümüyle değiştiriyor. İnsanlara sevgi ile yaklaşmayı, sabırlı olmayı bundan daha iyi öğretecek bir okul olamaz… Ben de önce çocuklarım ve ailem daha sonra işim ve uğraşlarım diyorum. Derneğin de mağazamızın da Nişantaşı’nda olması gün içinde işimi kolaylaştırır diye düşünüyorum. Derneğin belirli seminer organizasyonları ve sosyal sorumluluk proje çalışmaları döneminde artık ortaklarımdan izin isteyeceğim.

Kurucuları arasında olduğunuz Aralık Derneği’ne bu yoğunlukta zaman ayırabiliyor musunuz? Dernekte yeni projeleriniz var mı? Derneğimizi; eğitim ve öğrenmenin okullar ve öğretim hayatıyla sınırlı olmadığını, bunun hayat boyu devam bir süreç olduğunu vurgulamak ve insanlara gündelik hayatlarında “Aralık” açmak amacıyla değişik kurs ve seminerlerle öğrenme ve düşünme ortamları sağlamak üzere kurduk. Dolayısıyla sanat tarihi, müzik, felsefe, edebiyat gibi birçok konuda seminerler düzenlemeye devam ediyoruz. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz sosyal sorumluluk projeleri ile birçok

çocuğu genci ve kadının eğitim ve öğrenimine katkı sağlamaya çalıştık. Şimdi de yine ihtiyacı olan bölgelerimizde küçük çocuklarımız için anaokulları açmak hedeflerimiz.

Alışveriş her kadın için vazgeçilmezdir. Moda ve alışveriş sizin için ne ifade ediyor? Moda, insanın kendi içinde bulunduğu ruh halini dışarıya yansıtması bence... Moda, herkesin küçük günlük sanatı da diyebiliriz. Tabii işin endüstri kısmı da insanlardaki bu ihtiyacı kullanıyor ve sektör kendini yenilemek için moda konseptleri ortaya koyuyor.

Gelecek için planlarınız nelerdir? Beklentiler birçok yönde olabilir. Kişinin kendisi, başkası, işi, ülkesiyle ilgili beklentileri vardır. Ben de kendi adıma insanların doğallaştığı, anlayışın, birlik ve beraberlik duygusunun hakim olduğu ortamlarda ailem ve sevdiklerimle huzur ve sağlıkla yaşamak istiyorum. Ayrıca yeni kurduğumuz Sırmaison markasının başarıyla devam etmesi ve büyümesi… Aralık Derneği’nde projelere en doğru şekilde yer vermek.

Zevki, estetiği, maneviyatı kısacası sahip olduğumu düşündüğüm her şeyi paylaşmak… www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

33


ORGANİK TARİF

SAHRAP SOYSAL

www.sahrapsoysal.com

MALZEME LİSTESİ 6 adet orta boy temizlenmiş organik enginar Yarım su bardağı organik zeytinyağı 1 yemek kaşığı un 1 yemek kaşığı tozşeker 1 adet limonun suyu 2 çay kaşığı tuz 5 su bardağı su 2 sap (adet) taze yeşil soğan 300-400 gr taze iç bakla

Organik Zeytinyağlı İç baklalı Enginar 6 KİŞİLİK HAZIRLAMA SÜRESİ 10 DAKİKA PİŞME SÜRESİ 35 DAKİKA

YAPILIŞI : Temizlenmiş enginarlar çelik tencereye yan yana dizilip üzerine zeytinyağı gezdirilir. Un, tozşeker, limon suyu, tuz ve 5 su bardağı su derin bir kaba aktarılıp karıştırılır. Tel çırpıcı yardımıyla iyice çırpıldıktan sonra enginarın üzerine aktarılır. Tencere orta ısılı ateşin üzerine oturtulur. Tencerenin kapağı kapatılıp yemek pişmeye bırakılır. Diğer taraftan, yeşil soğanlar ayıklanıp yıkandıktan sonra 1-2 santim kalınlığında doğranarak enginarların içine aktarılır ve tekrar pişmeye bırakılır. Taze iç baklaların kabukları soyulmadan kaynayan tuzlu suda 30-40 dakika, iyice yumuşayıncaya kadar haşlanıp süzülür. (istenirse baklanın kabukları haşlandıktan sonra dasoyulabilir, ama ben soymadan kullanıyorum) Enginarların suyu kaynamaya başlar başlamaz, iç baklalar tencereye aktarılır. Tencerenin kapağı kapatılıp, enginarlar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Ocaktan alınıp soğuması beklenir. Soğuk haldeki enginarlar tencereden alınıp çukur kısımları yukarıya bakacak şekilde servis tabağına yerleştirilir. Tencerenin içindeki bakla ve yeşil soğanlar da bir el süzgeciyle tencereden alınır. Alınan yeşil soğan ve baklalar enginarların çukur kısmına paylaştırılır. İnce kıyılmış dereotuyla süslenip ılık ya da soğuk halde servise sunulur.

34

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


Elma

Market fiyatı: 3,15 TL/kg Organik fiyatı: 5 TL/kg Fiyat farkı:

% 60

Mümkün olduğunca ortalama fiyatlar alınmıştır. Alışveriş yapılan bölgeye ve markete göre fiyatlar değişim gösterebilir.


ORGANİK TARİF

Dilek İnce Özenel dilekozenel@hotmail.com

MALZEME LİSTESİ 2 su bardağı keten tohumu 1 su bardağı kabak çekirdeği 1 su bardağı ayçekirdeği Yarım su bardağı susam 2 çay kaşığı tuz 2 çay kaşığı pul biber

Sağlıklı ev yapımı krakerler

Tüm malzemeyi aynı kap içerisinde 1 gece suda bekletiyoruz. Keten tohumları jöle kıvamı etkisi yaratarak krakerlerin birleşmesini sağlıyor. Ertesi gün bu karışımı incecik bir şekilde yağlı kağıt üzerine tepsiye yayıyoruz. Karekerlerin her bir yüzünü 30 ar dakika 150 derecede çıtır çıtır olana dek pişirelim. Tuzlu krakerleri kuru domates gibi ilavelerle de zenginleştirmek mümkün. Aynı tarife,pekmez,hindistan cevizi yağı ve cevizi de eklerseniz tatlı lezzetli krakerleriniz olacaktır.

36

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


Süt

Market fiyatı: 2,10 TL/lt Organik fiyatı: 3,45 TL/lt Fiyat farkı:

% 64

Organik süt ürünleri, kilo kaybına yardımcı olduğu bilinen konjuge linoleik asit (KLA) açısından beş kat daha zengindir. Üstelik pastörize edilen süt ürünleri sana ulaşana kadar taze kalır ve buzdolabında uzun süre saklayabilirsin. Mümkün olduğunca ortalama fiyatlar alınmıştır. Alışveriş yapılan bölgeye ve markete göre fiyatlar değişim gösterebilir.


ORGANİK TESPİT

Organik Değilse Dikkat Sürekli gelişen teknoloji, nüfusla birlikte tüketimin artması, tekelleşen üretim hanelerin fabrikasyon üretime geçmesi günlük hayatımız içerisinde yediğimiz, içtiğimiz, günlük olarak kullandığımız bir çok şeyin özünü kaybetmesine sebep oldu. Uzmanların uyarılarının art arda gelmesi maalesef bir çok tehlikeyi de insanların gözünde sıradan bir olay haline getirdi. Hatta birçok ürüne sırf daha fazla satabilmek için organik etiketi yapıştırıldı ve yeni bir pazar da oluştu. Ama yine çoğu yerde olduğu gibi bu pazarda da bu işin kaymağını yiyenler sahtekarlar var malesef.

38

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


Organik Ürün Sertifikası Yoksa İnanmayın! Organik ürün sertifikası almak için tarım ürünlerinin ekili olduğu tarlaya traktör bile girmesi yasakken, bunun ne derece zor olduğu, ve her ürünün bu sertifikayı alamayacağı aşikar. Ama etrafına bir avuç saman, ot yerleştirilen ve sepete koyulan her ürün organik adı altında satılmaya devam ediyor. Bu nedenle organik lafına inanıp gereğinden fazla paralar vermeden önce iyi düşünmek gerekiyor. Ülkemizde başta organik tarım sertifikası olmak üzere uluslararası alanda kozmetik, temizlik ve tekstil gibi farklı alanlarda verilen organik sertifikalar var. Özellikle Avrupa ülkelerinin üzerinde çok fazla durduğu ekolojik tarım ve üretimin bu kadar önemli olmasının sebeplerini günlük yediğimiz ve kullandığımız ürünler üzerinden değerlendirelim.

Süt Ürünleri Direk olarak süt veren hayvanlara ilaç bile verilmesine gerek yok. Hayvan yemlerinin GDO’lu olması dahi besin zinciriyle bize ulaşarak başta sindirim sistemimiz olmak üzere tüm vücudumuza kalıcı hasarlar vermekte.

Tavuk Normalde bir tavuğun kesime gelmesi 4 ayı bulurken, 40 günde bunun iki katı büyüklüğe gelen tavukları yiyoruz şu an. Fabrikasyon üretim yapılan tavuk yemlerinde antibiyotik kullanıldığı için bağışıklık sistemimiz her geçen gün zayıflıyor ve kanserojen maddeleri her yediğimiz tavuk ve yumurtayla alıyoruz. Tercihlerinizi organik yönde kullanmalısınız

Kumaş Boyaları Sentetik kumaş boyaları sayesinde her gün vücudumuza çok çok fazla kansorejen madde giriyor ve bu sadece bizi değil yakınımızdaki sevdiklerimizi bile etkileyebiliyor.

Tarım Ürünleri Tarımda kullanılan ilaçlar ile her gün bünyemize tahminimizden çok çok fazla zehir alıyoruz. Yakın zaman içerisinde uzmanlara göre kanser vakaları ortalama 40 yaşlarına kadar inmesi çok normal.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

39


ORGANİK TESPİT

Deodorantlar ve Koltuk Altı Ürünleri İçerisinde oldukça fazla miktarda aliminyum içeren bu ürünler, özellikle göğüs ucu tümörü oluşmasında en büyük etken.

Şampuanlar Genelde şampuanların içerisinde oldukça sık rastlanan ve köpürmeyi artıran SLS adlı madde ise kansorejen olarak yıllardır biliniyor. Bu etkiden zarar görmemek için organik şampuan kullanmalısınız.

Plastik Bardak ve Tabak Bu bardak ve tabakların geneli içerisinde benzen yer almakta ve özellikle erkeklerde kısırlık sebebi.

Diş Macunları Bir çok diş macunu içerisinde bulunan sodyum flörür tam anlamıyla bir zehir aslında. Özellikle 5-6 yaşlarından küçük çocuklar için daha fazla tehlikeli ve zeka geriliği sebebi.

40

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

Sadece birkaç ürün için kabaca başlıkları yazdığımızda bile birçok hastalık ve sorun ortaya çıkıyor. Ve biz günümüzün her anında bunlarla iç içe yaşıyoruz. Tüketicilerin yapabilecekleri en iyi şey biraz araştırma yaparak kendileri için en doğru olanı seçmek olmalı zira bu kadar büyük yanlışın düzeltilmesi ancak devlet tarafından sağlanabilir. Organik tarımın şartları çok ağır olduğu için maalesef bu sertifikaya sahip ürünler normalden biraz daha pahalı olabiliyor. Ama imkanı olanlar için hem bu sektörün daha da gelişmesi için, hem de kişinin kendi sağlığı için Sertifikalı Organik Ürünler en doğru tercih tabi ki.


www.facebook.com/organikturkiye Bizi Sosyal medyadan da takip edebilirsiniz...

https://twitter.com/OrganikTrkiye


GERİ DÖNÜŞÜM

Geri dönüşüm niçin önemlidir? Evdeki çöplerinizin hangilerinin geri dönüşümü sağlanabilir? Siz bunun için neler yapıyorsunuz? 42

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


Evdeki çöplerden cam eşyaları, plastikten yapılmış ürünler, kağıtlar, metal ve elektronik eşyalar, geri dönüşebilen çöplerdir. Bu çöpleri ayrı olarak belediyenin geri dönüşüm için özel gezen araçlarına vermeli çöpe atmamalıyız. Son dönemlerde sıkça gündeme gelen ve önemi ortaya çıkan yemek artıkları olan sıvı yağları da musluklara dökmemeliyiz. Musluklara dökülen yanmış sıvı yağlar doğaya çok zarar vermektedir. Bu yağları biriktirmeli ilgililere haber vermeli onlara teslim etmeliyiz. Hem doğayı korumalı hemde bu yağların geri dönüşümü yapılarak tekrar ekonomiye kazandırmalıyız.

Geri dönüşüm nedir? Atıkların ham madde gibi kullanılarak şişe, kutu, plastik, kâğıt, gübre gibi yeni bir ürüne dönüştürülmesine geri dönüşüm denir.

Geri dönüşüm kutuda Demir, çelik, bakır, kurşun, kâğıt, plastik, kauçuk, cam gibi maddelerin geri kazanılması ve tekrar kullanılması, doğal kaynaklarımızın tükenmesini önler. Ülke ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ithal edilen ürünlere ödenen döviz miktarını da azaltır, kullanılan enerjiden büyük ölçüde tasarruf edilir. Diğer önemli bir husus, bu sayede çevre kirliliğinin önemli ölçüde önlenmesidir.

gün azalmaktadır. Bu nedenle tüketimi azaltmak, değerlendirilebilir nitelikli atıkları geri dönüştürerek doğal kaynaklarımızı verimli kullanmak zorundayız. Örneğin; kâğıdın geri dönüşümü ile ormanlarda ağaçların daha az kesilmesini sağlamış oluruz. Benzer şekilde plastik atıklarının geri dönüşümü ile petrolden tasarruf sağlanabilir.

2. Enerji tasarrufu sağlanır. Geri dönüşüm, malzeme üretiminde endüstriyel işlem sayısını azaltmak suretiyle enerji tasarrufu sağlar. Örneğin; metal içecek kutularının geri dönüşümü işleminde bu metaller doğrudan eritilerek yeni ürün hâline dönüştürüldüğünde bu metallerin üretimi için kullanılan maden cevheri ve bu cevherin saflaştırılma işlemlerine gerek olmadan üretim gerçekleştirilebilmektedir. Bu şekilde bir alüminyum kutunun geri dönüşümünden % 96 oranında enerji tasarrufu sağlanabilir. Benzer şekilde katı atıklardan ayrılan kâğıdın yeniden işleme sokulması için gerekli olan enerji, normal işlemler için gerekli olanın % 50’si kadardır. Aynı şekilde cam ve plastik atıkların da geri dönüşümünden önemli oranda enerji tasarrufu sağlanabilir.

3. Atık miktarı azalır. Geri dönüşümün uygulanması ile atıkların taşınması ve depolanması işlemleri, daha kolay olacaktır.

Atıkların önemli bir miktarı, geri dönüştürülebilen ve yeniden kullanılabilir malzemelerden yapılmaktadır.

4. Geri dönüşüm, geleceğe ve ekonomiye yatırım demektir.

Geri Dönüşümün Yararları

Ham maddenin azalması ve doğal kaynakların hızla tükenmesi sonucunda ekonomik problemler ortaya çıkabilir. Bu noktada geri dönüşüm, ekonomi üzerinde olumlu etki yapacaktır. Yeni iş imkânları ve gelecek kuşaklara doğal kaynaklardan yararlanma olanağı sağlayacaktır.

1. Doğal kaynaklarımız korunur. Doğal kaynaklarımız, dünya nüfusunun artması ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi nedeni ile her geçen

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

43


MİMARİ DÜNYA

Heval Zilaha Yüksel Mimar • yzeliha@yahoo.com

Vehbi Koç Vakfı Kültür ve Sanat Merkezi

Hem cephe, hem teraslar, hem de pergolalar yeşile en çok yakışan renklerden oluşuyor. Gökyüzünün mavisi, yeşilin pek çok tonu, kahverenginin çeşitliliği tam da gözümüze en güzel görünecek şekilde güzelliği içinde barındırmaktalar. Gölge oyununa elverişli girintili çıkıntılı sağır duvarların ardında uyum içinde ağaçlara kavuşan cepheler olabildiğince şeffaf tasarlanmışlar, sanki hep oradalarmış hissi uyandırıyorlar. Vehbi Koç Vakfı Kültür ve Sanat Merkezi kendisinden çok söz ettiren ve ödüller ile adından daha çok söz ettirecek bir yapı. Tasarımı gerçekleştiren Tece Mimarlık adına Cem İlhan ile konuştuk…

44

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

Öncelikle sizi bu güzel projeniz ve emekleriniz için kutlarız. En kısa tarifi ile bulunduğu araziye çok yakışan bir yapı tasarlamışsınız. Yerin fısıltılarını dinlemiş gibisiniz. Başlangıç noktasını sizden dinleyebilir miyiz? FORD-Otosan grubunun Gölcük Tesislerinde bir sosyal yaşam merkezi inşa etmek düşüncesi ile başladı her şey. Bunun için 3 firma davet edildi. Hepsi de değerli arkadaşlarımız; bizle birlikte Emir Uras/Durmuş Dilekçi ve Kerem

Erginoğlu/Hasan Çalışlar ekiplerinden konsept için teklifler alındı. TeCe ile devam etmek istediler. İlk başta kamuya kapalı bir proje iken ilerleyen aşamalarda bizim açımızdan çok sevindirici bir gelişme oldu. Vehbi Koç Vakfı bu yapıyı halkın da kullanacağı bir kültür merkezi olarak devraldı. Şu anda yoğun olarak kullanılıyor. Tam da hayal edildiği gibi.

Ağaçları korumanız çok ilgimi çekti. Genel temayül böyle olması gerekirken, bugün dikkat edilmediği gözlemlediğimiz bir konu. Siz nelere dikkat ettiniz?


Proje Metni: Vehbi Koç Vakfı Kültür ve Sanat Merkezi endüstriyel üretimin karakterize ettiği bir yapılaşma çevresi içinde yer alıyor. Yoğun yeşil bir ağaçlık şerit, alanı tesislerden ayırıp, kendi içine dönük doğal bir ortam yaratıyor. Bu nedenle arsanın kendine özgü karakteri nedeniyle spor ve kültür aktivitelerinin yer alacağı yeni yaşam merkezini oluşturan yapılar, ayrık kitleler halinde arsanın karakteristiği olan koruluk içinde adeta eritildi. Yol yönüne bakan cepheler sağırlaşarak içe dönük sakin bir ortam yaratılmasını sağladı. Buna karşın yaşam alanları ağaçlık alanı görecek şekilde konumlandı, manzara yönü cepheleri azami düzeyde şeffaflaştırıldı. Kompleks bütünündeki tüm mekanlar doğal peyzajla görsel ilişki kurdu. Kompleks bütününde tamamen yayalaştırılmış güzergahlar, koşu ve gezinti parkurları yer aldı. Kültür tesisleri aralarında açık ve yarı açık gölgeli alanlar oluşturdular. Kafeterya kitlesi tüm doğal yaşama ve körfeze panoramik bir şekilde yönlenirken, spor tesisleri arsanın kuzeydoğusunda konumlandı. Kapalı spor salonu bir yandan avluyu sınırlarken kuzeydeki ağaçlık alana doğru şeffaflaşarak onunla bütünleşti. Açık spor alanları bu kitlenin devamında yer aldı. Koşu ve yürüme parkurları arsanın bitimindeki yoğun korulukla sonlandı. Tüm yapıların merkezinde yer alan seyir kulesi alana yaklaşılırken dikkat çeken ve kompleksi vurgulayan bir odak elemanı haline geldi.

Bugün medeniyetin tanımı şöyle yapılıyor: doğa ile aramıza koyduğumuz mesafe. Bu mesafe ne kadar açılırsa, yani tabiattan uzaklaştığımız ölçüde “medenileştiğimiz” iddia ediliyor. Ama bu mesafeyi açtıkça mutsuzlaştığımız da ortada. Gölcük projesi insan olarak bizlerin tabiata yakınlaşması için bir fırsattı. Diğer yandan mimarinin başarısı boşluğu doldurmak değil ustaca boşatabilmesinden geçiyor. Her gün yeni yapılar ekliyoruz şu gezegene. Tersine bir süreç pek işlemiyor artık. Durum böyle iken bizim Gölcük’teki kaygımız ne kadar az yer işgal ederiz, bunu yaparken ne kadar az yükselebiliriz, ne kadar az ağaç zarar görebilir gibi konular oldu. Yapının içindeyken yeşilin sürekli algılandığı farklı açılar yakalamak istedik. Tabiata değmek hep mümkün olsun istedik kısacası; mekânıyla ve malzemeleriyle.

Sağır cephenin ve cephedeki girintili çıkıntılı tuğla diziliminin sırrı nedir acaba? Tuğla neredeyse unutulmuş bir malzeme bugün. Müthiş olanaklara sahip bir malzeme. Örgünün kendisi ile oynanarak çok zengin bir tezyinat yaratabiliyorsunuz. Bunun birçok örneği de var. Aalto, Michel de Klerk gibi isimler ilk akla gelenler.

İç mekanlar düzenlenirken nelere dikkat edildi? Burada en dikkat edilen konu iç ve dış mekân süreklilikleri oldu. Dolayısı ile dış cephenin kimliği haline gelen tuğla örgüsü iç mekânlarda da devam ettirildi. Az önce değindiğim dış mekânlara doğru görsel açılımları her hacim içinde, ister sabit ister hareket halindeyken algılamak mümkün kılındı.

Proje Künyesi:

Kullanılan malzemeler ile ilgili biraz bilgi verebilirseniz memnun oluruz. Malzeme paleti olarak tuğlaya eşlik eden diğer iki doğal malzeme ahşap ve bakır oldu. Bu üçlü tüm yapıda iç-dış ayrımı gözetmeksizin kullanıldı. Yine tabiat ile kurulan ilişki meselesine dönersek ta en baştan bilinçli bir tercih olduğunu söyleyebilirim bu malzemelerin.

Eklemek istedikleriniz? Kendi adıma mimarlıkla ilgili inandıklarımızı ifade edecek böyle fırsatlar doğmasını arzu ediyorum.

Proje Tipi: Kültür, Rekreasyon, Spor Yapım Türü: Karma Proje Yeri: Gölcük, Kocaeli Proje Tarihi: 2009-2010 Yapım Tarihi: 2010-2011 Mimari Proje: Tülin Hadi, Cem İlhan, Keriman Afyonlu, Aydoğan Özsoy (TeCe Mimarlık) Proje Yöneticisi: Alper Çelik İşveren: Vehbi Koç Vakfı İç Mekan Tasarımı: TeCe Mimarlık Peyzaj Projesi: TeCe Mimarlık Statik Projesi: ARUP Mekanik Projesi: Atakar Ltd. Tesisat Projesi: Atakar Ltd. Elektrik Projesi: ANEL Aydınlatma Projesi: ANEL Ana Yüklenici: ARK İnşaat Arsa Alanı: 27000 m2 Toplam İnşaat Alanı: 4500 m2 Fotoğraflar: Murat Germen

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

45


YEŞİL TEKNOLOJİ

Apple güneş enerjili Macbook’larıyla geliyor Apple bunu yaparsa yer yerinden oynar! Apple aldığı yeni bir patent ile güneş enerjisiyle çalışan dizüstü bilgisayarları için kapıyı ardına kadar açtı. Apple’ın ortaya çıkan yeni patenti, yenilikçi şirketin geleceği yeniden şekillendireceğini gösteriyor. Apple’ın aldığı bu patent, gelecek nesil MacBook’larında solar panele, yani güneş enerjisi paneline yer vermeyi düşündüğünün kanıtı. Ancak hepsi bu kadar da değil... Patentte yeni nesil MacBook’ların sadece solar panelle değil, aynı zamanda çift ekranla birlikte geleceği de belirtiliyor. Buna göre MacBook’ların dış kapakları ikinci bir ekran olarak kullanılabilecek. Solar panelle ekranın iç içe geçeceği bu yeni

46

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

kapak tasarımı, böylece hem batarya sorununu ortadan kaldıracak, hem de MacBook’un aynı zamanda bir tablet olarak kullanılmasını sağlayacak. Elbette bu teknoloji şu an hazır değil ve yakında görebilecek de değiliz. Fakat Apple’ın bu patenti alması, Macbook’ların geleceğine ışık tutması açısından sevindirici. Asus, Taichi ultrabook modellerinde çift ekranı zaten kullanıyordu. Ama bu modellerde kapağın önünde ve arkasında bulunan 2 farklı ekran söz konusuydu ve güneş enerjisini kullanmak gibi bir özellik yoktu. Apple’ın patenti ise, bambaşka bir teknolojiye işaret ediyor. Ama bu teknolojinin detaylarını öğrenmek için, biraz daha zaman gerekecek.


Patates

Market fiyatı: 1,69 TL/kg Organik fiyatı: 2,50 TL/kg Fiyat farkı:

% 48

Konvansiyonel yöntemlerle yetiştirilen sebzeler yüksek oranda kimyasala maruz kalıyor. Organik versiyonları ise daha fazla besin öğesiyle dolu. O hâlde organiğini seçmende yarar var. Mümkün olduğunca ortalama fiyatlar alınmıştır. Alışveriş yapılan bölgeye ve markete göre fiyatlar değişim gösterebilir.


YAVUZ DİZDAR

Deriveekleri, vücuttan akanenerjinin depolanma biçimleri “Vücutta bir şeyin akmakta olduğu” düşüncesi ilk başta gülümsetebilir, ancak konuyu etraflıca irdelediğinizde çok da mantıksız değildir, yeter ki bakış açısını genişletebilin. Çünkü modern tıp olarak adlandırılan yaklaşım, dokuları molekülleri çerçevesinde incelemeyi amaçlar. Oysa konuya daha bütüncül bakabilirseniz, dış yüzeyimizi kaplayan deri ve eklerinin benzer yapıda olmalarına karşılık, aslında farklı özellikler gösterdiğini YAVUZ görürsünüz. Örneğin “hangi deri ekleri düzenli uzama içerisindedir” diye düşündüğünüzde, vücudun tüylerinin, kaşların ve kirpiklerin uzama

48

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

göstermediğini, ancak saçların, sakalların ve tırnakların sürekli uzadığını fark edersiniz. Oysa saçlar ve kıllar moleküler yapı olarak birbirinden çok farklı değildir, dolayısıyla soru bir “anatomik farklılık” olarak yanıtlanamaz. Benzer durum kuşların tüy yapıları için de geçerlidir. Kuşun tüyleri yapı olarak birbirinden çok farklı gibi görünse de (örneğin kanat tüyleri ve vücut tüylerinin yapısı farklıdır), onları oluşturan moleküler detaylar da hemen hemen aynıdır. DİZDAR Saç, kıl ve tüy yapısının bu kadar sıra dışı olmalarının bir diğer nedeni ise biyolojik yapım maliyetlerinin çok yüksek olmasıdır. Bu deri ekleri keratin

adlı saf proteinden meydana gelirler. Keratin molekülü değişik canlı türlerinde üç boyutlu yapısal farklılık gösterir, oysa bileşim açısından çok benzerdir. Bütün türlerde üç aşağı, beş yukarı benzer sülfürlü amino asit gruplarını içerir. Molekülün değişik formları, saçın ve tüyün ötesinde, kornea (gözün öndeki saydam tabakası) gibi özelleşmiş dokularını da oluşturur. Keratin işlevine yönelik bilimsel açıklama, “vücudun su kaybını önlediği ve dış zararlılardan korunmasını sağladığı” şeklindedir. Keratosit adı verilen hücreler derinin üst tabakasına yaklaşırken, içerilerindeki keratin miktarı giderek artar, en sonunda keratinden zengin, ama bizim bakış açımızla ölü hücre tabakasına dönüşürler.

Akmakta olan enerjinin “yoğunlaştırılması” Biyolojik yapım maliyeti bu kadar yüksek olan, beri yandan da aslında her


yıkanmayla vücuttan uzaklaştırdığımız bu dokunun bütün canlılarda üç aşağı beş yukarı benzer yapıda bulunmasının nedeni bilinmemektedir. Ancak bu özellik “vücutta bir şeyin akmakta olduğu” görüşüyle çelişmez. Bu akan her ne ise, saç, tırnak gibi dokuları uzatmakta, beri yandan derideki keratininin sürekliliğini de sağlamaktadır. Örneğin sedef hastalığı bu sürecin bozulmasıyla ilgili bir durumdur, yani keratin içeren hücreler olgunlaşarak ölmeksizin çoğalmalarını sürdürür, bu da sedef plaklarının ortaya çıkmasına neden olur. Keratinin biyolojik yapım maliyeti dikkate alındığında ise, “enerjinin yoğunlaştırılması” gibi bir kavramdan söz etmek de mümkün hale gelir. Enerji keratin üzerinde yoğunlaştırılmaktadır. Böyle bakınca sadece saç, tırnak ya da tüy değil, kornea ve diş gibi yapılar da “enerjinin yoğunlaştırıldığı dokular” kapsamına girer. Mesela biz dişleri vücudun sabit unsurları olarak kabul ederiz, oysa dişler de mekanik olarak aşınma ve ardından yeniden yapım sürecine tabidir, yapım olasılıkla çiğneme ya da öğütme ile aktarılan kuvvetle pekiştirilir. “Enerjinin yoğunlaştırılması” yaklaşımı başlangıçta saçma görünebilir, ama sonradan açıklamaya çalışacağım üzere tamamen mesnetsiz değildir.

Keratin sentezinin en sıra dışı biçimi kuşların tüyleridir Kuşların tüylerinin nasıl geliştiği de çok fazla tartışma konusu olmuştur. Bunun bir gerekçesi, kuşa uçmak gibi olağanüstü bir yetenek kazandıran bu deri ekinin en yakın akraba olduğu varsayılan sürüngenlerden hangi aşamalarla ortaya çıktığının anlaşılamamasıdır. Konuyu evrim ile açıklamaya çalışan bilim camiası, bu değişikliğin moleküler mekanizmalarını, yani mutasyon gibi ara basamaklarını saptayamadığından, fazlasıyla şaşkınlık içerisindedir. Öyle ya, sürüngen ve kuş arasında, aynen zürafa ve antilop için söz konusu olduğu üzere “ara form” bulunması beklenmektedir. Buna karşılık bugüne dek yapılan alan çalışmaları böyle bir ara formun varlığını kanıtlayamamıştır, daha doğrusu ara form bulunamamaktadır.

Kaynak: Dhouailly D. A new scenario for the evolutionary origin of hair, feather, and avian scales. J Anat 2009; 214: 587-406.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

49


İÇ DÜNYAMIZ

Fatma Taş

Aile Danışmanı • ilgi.danismanlik@gmail.com

Gerçek sevgi ve öz saygı H

er insanın önce kendine, sonra karşı tarafa saygı duyması gerekir. İnsan karşısındakine saygı duymuyorsa, kendine olan saygısı da bitmiş demektir. ‘Ben kimim ki,’ ‘Ben neyim ki’, ‘Hiçbir işe yaramıyorum’ diyen insanda hiçlik başlamıştır. Ruh hali inişe geçmiştir ve böyle biri için pek sağlıklı bir kişilikten bahsedilemez. Öz saygıya baktığımız zaman, öz saygının içinde değerlilik duygusu ve yeterlilik duygusu vardır. Bu iki duyguyu birleştirdiğimiz zaman öz saygı oluşur. Özsaygı, özgüvenin ayağı gibidir. Biz saygımızı kendimiz maniple edersek veya karşımızdaki insan maniple ederse o zaman hiçliğe doğru gidiyoruz demektir. Kendimize saygı duymamız ve bu saygıyı da korumamız gerektiğini fark etmeliyiz. Karşımızdaki insan bize saygı duymasa da, bizim kendi özsaygımızı sahiplenmemiz gerekir. Hepimiz insanız ve yanlış kararlar alabilir, hatalar yapabiliriz. Böyle bir durumda, kendimizi cezalandırma yoluna gideriz, bu şekilde vicdanımızı rahatlatmaya ihtiyaç duyarız. Ama geçmişte yaşananlar için yapacağımız hiçbir şey yok. Çünkü yaşanmış ve bitmiş. Geçmişte yaşadığımız şeyler üzerine ağlamanın, sızlanmanın, üzülmenin, kendimizi acıtmanın anlamı

50

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

yoktur. Olanlardan sadece geri bildirim alabiliriz. “Evet, ben böyle yaptım ve canım acıdı. Yapmamam gereken bir şeydi, bir dahaki sefere yapmamayı öğrendim.” deyip geri bildirim almalıyız. Artık o olaydan kurtulup, yolumuza devam etmemiz gerekir. Eğer takılıp kalırsak sınıfı geçememiş oluruz. Olanları engel haline getirip büyütürsek de kendimize olan saygımızı tamamen kaybederiz. Saygı da, sevgi de çok güzel. Fakat saygı, sevgiden önce gelmeli ve hiçbir zaman

Bakışları canlı ve duruşu diktir. Bunları kendisinde hissetmeyen kişinin omuzları çökük, kaşları düşüktür ve mutsuzluğu duruşundan bellidir. İç dünyası sürekli çalkantıdadır ve yılgın bir görüntüsü vardır. Kendimize saygı duymamız gerekiyor. Maalesef, toplumumuzda özsaygı eksikliği mevcuttur. Genellikle özsaygının yerini ‘elalem’ alıyor. “Ben hiçim!” deyip başkalarını çok daha değerli görmek, kendisine saygı duymamaktan kaynaklanır, özün zarar görmesine neden olur. Elbette ki diğerleri de özel ve değerli,

Özsaygı; kişinin, her şeyiyle kendisine saygı duymasıdır. Yani bedenine, ruhuna, insan olduğu için kendine saygı duymaktır. Saygının içinde ego yoktur. Ego farklı bir olaydır. kaybedilmemeli. Saygı tükendiği zaman insan da tükenmiş olur. Saygı, insanı ayakta tutar ve özgüvenin bir parçasıdır. “Ben değerliyim ve ben kendime yeterim. Kendime saygı duyuyorum” duygusuyla yaşayan kişi özgüvenlidir.

saygı duyuyoruz. Fakat kendimizi hiçe sayarak değil. Böyle davranırsak çok büyük bir hata yapmış oluruz. Kendimizi saymadan başkasına saygı duyamayız, bizim yaptığımız sadece rol olur. Kendini beğenmişlik duygusu ‘ego’dur. Egoyu


çok beslerseniz şişer. Orada sadece ve hep ‘ben’ vardır. Kendini beğenmiş insan, konuşurken ‘ben, ben’ diye ortaya atılır. Kendini hep ön plana çıkarır ve tatmin etmeye çalışır. Ama özsaygı; kişinin, her şeyiyle kendisine saygı duymasıdır. Yani bedenine, ruhuna, insan olduğu için kendine saygı duymaktır. Saygının içinde ego yoktur. Ego farklı bir olaydır. Çiftler flört ediyor ve çok hoş beraberlikler yaşıyorlar. Tensel uyumun, göz temasının ve sevginin dolu dolu yaşandığı ilişkiler var. Aradaki sevgi çok güzeldir. Ancak karşılıklı küfür ve argo sözlerin kullanıldığı, telefon konuşmalarının aşırı rahat olduğu beraberlikler çok banal ilişkileri ortaya çıkarıyor. Bu tarz birlikteliklerde saygı yoktur, sadece iki cins bir aradadır o kadar. Yalnızca tensel bir çekim dolayısıyla beraberlerdir. Kendisine ve karşısındakine saygısı olan insan, argo veya küfürlü sözcük kullanmaz. Hatta karşı tarafı incitmemek ve kendi özünü zedelememek adına, buna daha bir hassasiyetle dikkat eder. Çoğu zaman saygı olmadan sevginin yetmediğini görüyoruz. Çiftler birbirlerine âşık olabilirler ama saygı yoksa o yuva kurulmamalıdır. Böyle bir yuva kurulsa bile tez zamanda bozulur. Saygı, evliliği ayakta tutar. Yuvalarda olması gereken en önemli şey saygıdır. Evlenirken saygı duyacağımız doğru insanı seçmek gerekiyor, bu konu çok önemli… Saygı zaten sevgiyi getirir. Kendi aralarında nişanlanmış bir çift, “Bize yaşam koçluğu yapar mısınız?” diye gelmişti. “Evleninceye kadar sizden yardım almak istiyoruz, çünkü çok zorluklar yaşıyoruz.” demişlerdi. Problemlerini dinledim, birliktelikleri gizliydi, aileler bilmiyordu. Üniversiteden beri arkadaş olan bu çift, ailevi sorunlarını paylaşmaktan artık yorulmuşlardı. Aralarında birçok şeyi tüketmiş, çok ağır argo sözcükler kullanıyorlardı. Birbirlerine hitapları da çok tuhaftı. Onlara, “Bakın gençler, sevgi dolusunuz, birbirinize âşıksınız ve bu aşkı dolu dolu yaşadığınızı söylüyorsunuz, ama kendinize saygınız yok.” dedim. “Nereden anladınız?” dediler. “Kendinizi saysaydınız ağzınızdan o sözcükler çıkmazdı, kendinize söylenmesini istemediğiniz ama birbirinize rahatça söylediğiniz sözcükler bunlar. Kendinize yakıştıramadığınız sözleri, sevdiğiniz insana yakıştırıyorsunuz. Bu da saygının olmadığını gösteriyor.” Bu sayede sevginin de yetmeyeceğini anladılar. Onlara bir ay görüşmeme süresi verdim kendinizi ciddi anlamda biraz tartın, birbirinize gerçekten saygı duyuyor musunuz, aranızda ciddi anlamda sevgi var mı, diye. Ayrı kalmaya bir ay bile dayanamadılar ve 22. gün tekrar bir araya geldiler. Bir süre sonra beni ziyaret ettiler. “Biz gerçekten birbirimizi saymıyormuşuz, sadece tensel

beraberlik varmış. Sevdiğimizi zannettik, ama sevgi de yokmuş.” dediler. Önce hanım itiraf etti ve “Ben bu çocuktan hoşlanmışım, ama asıl gerekli olan saygım ve sevgim oluşmamış.” dedi. Beyefendiyle konuştuğumda “Aslında ben onun sadece fiziğinden hoşlanmışım. Sizin, ‘O sizin çocuğunuza anne olur mu?’ sorunuzu çok düşündüm ve içimdeki ses kabul etmedi.” dedi. Sonuçta bu çift daha nişanlıyken yürümeyeceğine karar verip ayrıldılar. Eğer bu birlikteliği yuvaya taşımış olsalardı, sürmeyecekti. Belki bir yıl, belki iki yıl sürecekti, ama daha acı bir ayrılık olacaktı. Aşk kapıdan girince mantık çıkar. Gençlerin kendilerini kaptırmadan, kendi standartlarını oluşturmaları gerekiyor. Yolunda gitmeyen bir şeyler varsa bunu çok iyi sorgulamak lazım.

Ben diyorum ki; âşık olmaya yakın, bir ay içinde mantık kullanılır. O süreci iyi değerlendirmek gerek; “Karşımdaki insan gerçekten beni mutlu eder mi?”, “Beni gerçekten çok sever mi?”, “Ben ona saygı gösterir miyim, yuvamın erkeği olur mu?”, “Çocuklarımın babası olur mu?” Bu soruların çok net biçimde cevaplanması gerekir. Aşk saman alevi gibidir. Bir zaman sonra söner gider. Temelde saygı yoksa hemen tükenir. Ama saygı ve sevgiyle beslenen bir aşk varsa, o birliktelik çok hoştur. Sevgi, saygı, aşktan mürekkep harika bir duygudur. İlişkilerinde bu esaslar olan çiftler, huzur ve mutluluğu yakalayabilecek çiftlerdir. Her şeyi dolu dolu yaşarlar. Saygı, çok iyi beslenmesi gereken bir duygudur. Sevgide kalın.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

51


RÖPORTAJ

“Türkiye'deki tüm çiftçilere ulaşıyoruz” Türkiye’’nin, tarım sektörü için oluşturulmuş ilk tarımsal e-ticaret platformu olan www. tarimsalpazarlama. com’’un kurucusu Tülin akın ile siz organik türkiye okuyucuları için bir röportaj gerçekleştirdik.

Tülin Akın 52

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


Bize bu oluşumunuzun nasıl doğduğunu anlatabilir misiniz? Tarımla ilgili bir bölüm öğrencisi olduğum için devamlı gözlem içindeydim. Çiftçilerin sorunlarını takip ediyor ve aslında şöyle olsaydı daha iyi olurdu şeklinde kendimce yorumlarım vardı ve neden başkası o güne kadar bunları yapmamış diye düşünürken. Sorunları gördüm çözümleri de düşünebiliyorum kimse de yapacak gibi gözükmüyor o zaman bu işi yapmak benim sorumluluğumdadır diye düşünerek başladım. 2005 yılında mezun olunca da 1 yıldır amatör olarak yürüttüğüm çalışmaları şirket kurarak sürdürülebilir bir yapı haline getirdim.

Kurduğunuz Tarımsal Pazarlama platformu ile çiftçilere ne gibi hizmetler veriyorsunuz? Genelde ulaşmakta zorlandığı bilgilerden yola çıktık. Hal Fiyatları, Borsa Fiyatları, Hibeler, Destekler, Yeni yetiştiricilik yöntemleri, Dünya da Tarımda neler oluyor, Ülkemiz de neler oluyor, Meteorolojik uyarılar gibi bilgiler yayımlıyoruz. Ve ürünlerini satmak isteyenlere bir satış kanalı oluşturuyoruz. Bütün bu bilgileri “Tarimsalpazaralam.com” aracılığıyla web ten, “Vodafone Çiftçi Kulübü 2434 Haber Paketi” SMSleri ile cepten, Tarım Türk Kanalın da yayınlanan “Tarımın Nabzı” programı ile Televizyon dan, geliştirdiğimiz Tablet ve Bilgisayar Programları ile de yazılımlardan çiftçilere ulaştırıyoruz. Bu iletişim araçları ile ürünlerini de satmaları için ortam oluşturuyoruz. Türkiye’deki tüm çiftçilere ulaştık. Başka sorunlarda gördük başka işlerde geliştirdik. Bunlar Çiftçiye doğrudan yanında olarak yaptığımız Sosyal İşler. Örneğin Vodafone Çiftçi Kulübü Eğitim Tırı ile 3 senedir tüm Türkiye’yi karış karış dolaşarak çiftçilerle bilgi alışverişi günleri düzenledik. Onlardan bilgi aldık bilgi edindik. Traktör kazalarını önlemek amacıyla Lassa destekli reflektör dağıtımımız oldu. Çiftçileri kişisel borçlardan ve borçlandığı kişilere yok pahasını ürününü satması karşılığında bankalarla çifçtçileri zora sokmayacak çiftçi kredileri ve kredi kartları üzerine stratejik planlamalar ve tanıtımlar da yapıyoruz. Amacımız çiftçi sorunların giderilmesine faydalı özellikle teknoloji tabanlı çözümler üretmek. En güzeli de o kadar çok bir araya geldik ki artık çiftçilerle aramızda bir iletişim dili gelişti. Bir anahtarımız var ve çok mutluyuz.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

53


RÖPORTAJ

Çiftçilere bilgisayar öğretmeye çalışıyorsunuz? Sizin bilgisayarla tanışmanız nasıl oldu? Lise de dersimiz vardı sırayla başına oturup kullanamadığımız, ekranı küçücük, siyah beyaz yazılar ve komut silsileleri vardı meğer onlar müzelik miş. Gerçek anlamda şu anda kullandığımız gibi bilgisayara Lise den sonra Üniversite için para biriktirmek amacıyla getir götür işleri yapmak için girdiğim bir şirkette gördüm. Oradakilere bana öğretmeleri için diğer çalışanlara yapıştım ve kullanmayı orada öğrendim.

‘’İnternet günahtır,’’ diyenler, ‘’Mıncıklamadan domates mi alınır?’’ diyenler olmuş. ‘’Bırak bu projeyi, gel bizde çalış,’’ diyen iyi niyetliler de çıkmış! Bu olaylar karşısında ne gibi tavır takındınız? “İnternet günahtır” diyenlerden uzaklaştım onlara sıra gelmesine daha çok var diye düşündüm. “Mıncıklamadan domates mi alınır” diyenlere “bir gün alacaksınız” diyerek.”Bırak bu işi gel bizde çalış” diyenlere de gönlüm kırıldı açıkçası. Benimle çalışacak kadar güveniyorsun ama fikrimi koyarak üzerinde çalıştığım işi çöpe atıyorsun. Bunları diyen de koskoca şirket sahibi vizyoner kişiler. Diğer söylemleri “onlar henüz anlamadı bu çok yeni bir fikir, zamanla anlarlar” diyerek geçiştirebilirken, iş teklifleri daha umut kırıcı oldu diyebilirim.

tarimsalpazarlama.com hakkında bilgi verebilir misiniz? Biraz önce bahsettiğim tüm bilgiler tarimsalpazarlama. com da var. Ancak burada artı olan Bir çiftçi veya Tarım Sektörüne mensub kişi veya kurumlar. Nerede ne ürettiğini

54

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

veya ne tür hizmet verdiğini, satmak istediği ürünleri,Tarım ve/veya hayvancılık hakkında ne düşündüğünü, ürünlerinin, etkinlikliklerinin fotoğraflarını, videolarını, haberlerini, iletişim bilgilerini kendi sayfasında yayınlıyor ve diğer üyelerle irtibata geçebiliyor. Siteyi kurduğumuzda sosyal paylaşım sitesi demedik, çünkü öyle bir kavram yoktu henüz. Tarım Sektörünün hem bilgi veren hem de tarım içerikli sosyal paylaşım yapılabilen bir alt yapımız var. 10 yıldır.

Tarimsalpazarlama.com’un 2014 ve sonrası için ne gibi hedefleri var? Yabancı dillerde yayın yapmak için bir çalışmamız var. Bu konu üzerinde yoğun çalışıyoruz.


‘Tarımsal Pazarlama’ Platformu Nasıl Bir Fark Yarattı? Daha önce olmayan bir Tarımsal Bilşim Sektörü ve iş kolu yarattı. Çiftçileri ilk defa bilişim teknolojileri ile buluşturdu ve Türkiye’deki tüm çiftçilere ulaşabilen bir yapı kurdu. 2012 de INTEL firması için yaptığımız araştırma sonuçları 2004 yılında Tarım sektöründe bilgisayar ve internet kullanımı %0 ken 2012 de %36,5 gibi bir kullanım oranına ulaştığını gösteriyor. Bu kırsal alanda sadece Tarım alanında değil bir çok gelişimin önünü açacak bir gelişme ve bunun adımlarını attığımız için gurur duyuyoruz.

Platformun başka ne tür hizmetleri var? Biz geçtiğimiz sene TABİT Tarımsal Bilişim ve İletişim Teknolojileri olarak yeniden yapılandık. Söyleşimizin başında anlattığımız hizmetler bir içerik çevresi içindedir. Çiftçi’nin sorunlarını çözecek, hayatını kolaylaştıracak, yaşam standartını yükseltecek sosyal amaçlara hizmet eden projeler geliştiriyoruz. Hem yüzyüze hem de dijital iletişim de sadece ve sadece Kırsal alanda çeşitli fark yaratan projeler yapıyoruz. Madde madde şu hizmetlerimiz de var diyemem çünkü o hizmet daha düşülmemiş olabilir çünkü hep yenilikçi projeler peşindeyiz. Çerçevemiz belli...

Türkiye’nin En Büyük ve Güncel Çiftçi Veritabanı sahip olmanıza rağmen ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz? İlk kurulduğumuz yıllarda Kırsal alanda iletişim kurmak en büyük sorunumuzdu. Çünkü hiç dokunmadıkları bir teknoloji ve ihtiyaç olduğu o zamana kadar ortaya çıkmamış bir bilgi içeriği sunuyorduk. 5 yıl öncesine kadar bire bir proje yapmak istediğimiz, destek istediğimiz veya sponsorluk sağlayabilecek firmalar, kurumlar “Tarım bizim işimiz değil, çiftçi hizmet verdiğimiz kesimde değil, müşterimiz değil” düşüncesini kırmak zor oldu. Şimdi tek sorunumuz zaman. O kadar çok fikrimiz ve bu fikirlere dayalı o kadar çok proje geliştiriyoruz ki. Bazılarını zamanımız yetmediğinden elemek , mutlaka yapmak istediklerimizi istemeyerek ertelemek zorunda kalıyoruz. Bunun güzel yanı da her yaptığımız iş mutlaka en iyi ve en çok yapmak istediğimiz iş, partnerimiz de en doğru partner oluyor. Zamanımızı asla boşa harcamıyoruz.

İşinize büyük bir tutkuyla bağlı olduğunu biliyoruz. Yaptığınız her işe son derece önem verdiğinizi ve titiz çalıştığınızı da... Tamam ama erkek egemen bir sektör de bir kadın olarak tek başınıza bunların üstesinden nasıl geliyorsunuz? En başta beni görmeyenler ismi yanlışlıkla kadın ismi olan orta yaşlı bir erkek olarak düşünüyordu. İlk yıllarda kurumumuza gelen maillerin çoğu Sayın Bey veya Beyler diye başlıyordu. Çünkü teknoloji ile ilgilenende kadın çok az olduğundan işin içine bir de tarım girince kesin erkektir izlenimi vardı. 22 yaşında genç bir hanım olduğumu öğrenenler çok şaşırıyordu ve güven sarsılması yaşıyorduk. Acaba üniversiteden yeni mezun, çok genç bir de kadın bu işi yapabilir mi diye. Ben bu düşünceleri anlamazdan gelerek, güleç biri olmama rağmen daha ciddi ağırbaşlı görünmeye çalışarak hatta kıyafetlerimi gereğinden fazla resmileştirerek kendimce çözümler geliştiriyordum. Daha sonra anlamazdan gelmeyi bırakarak “bu devirde böyle mi düşünüyorsunuz yoksa” tarzında ukala bir tarza dönüştürdüm. Ama yapılan işler in sonuçları gözle görülür olunca“bu işi bu genç tecrübesiz kadın mı yapacak” düşünceleri “Bu işi sadece O yapabilir” düşüncelerine dönüştü. İnsan ne yapması gerektiğine odaklanınca olsa her zorluğa, her soruna bir çözüm bulabiliyor. Ama en başarılı olduğum konu sanırım iyi bir ekip oluşturup onu bir arada tutmak. Çünkü özgür fikirlerin paylaşıldığı, hayata geçirelecek fikre inana ve sahip çıkan bir ekip olmazsa tek başınıza hiç bir şey yapamazsınız.

Tülin Akın Kimdir? 1982 doğumluyum. Babam ilkokul öğretmeni, annem ev hanımıdır. 2005 Akdeniz Üniversitesi Tarımsal Pazarlama bölümü mezunuyum. 2004 yılında öğrenciyken Tarimsalpazarlama.com’u kurdum. 10 yıldır Tarımsal Bilişim ve İletişim Teknolojileri üzerine hizmetler geliştiriyoruz.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

55


BAHÇE

SAKSILARDA BiRiKEN ZORLU KİRLERİ TEMiZLE SAKSILARDA BİRİKEN BİRİKEN KİRLERDEN KİRLERDEN SAKSILARDA KURTULUN... KURTULUN...

SORU: Kil saksıların üzerinde zamanla biriken zorlu beyaz lekeleri nasıl temizleyebiliriz? CEVAP: Kil kaplı saksılar özellikle yaz aylarında nemlenip toprağın daha iyi tutunmasını sağlarlar. Topraksı kırmızı yapıları bir çok çicek için koruyucu ve çekici olabilir. Gözenekli yapıları hava ve suyun tutunmasını sağlar ve bu bitkilerin yararınadır. Ama aynı zamanda kalsiyum mineral ve tuzların emilerek azalmasına sebep olur. Toprak saksılar nem ile buharlaşır ve üzerlerinde çeşitli tortular ve beyazımsı çizgiler oluşur.Bazı bahçıvanlar bu durumdan hoşnutken diğerleri bahçe dekorasyonlarında bu yıpranmış görüntüden hoşlanmayabilir. Bu huysuz kalıntılardan kurtulmak ve onları temizlemek isteyenler için Get Busy Gardening Blog yazarı Amy Andrychowicz bulaşık fırçası ve bazı dezenfektanlarla onları temizleyebileceğimizi anlatıyor. •

Yüzeydeki görünen kirler için sert bir fırça kullanın. Bunun için özel bir ekipman gerekmiyor.Kullanılmış bir bulaşık yada tuvalet fırçası bu işi görebilir.

Yüzeydeki kirleri temizledikten sonra saksınızı (3-4 bardak suya 1 bardak sirke dökerek hazırladığınız) karışama daldırın. Bu sırada çeşitli cızırtılı sesler duyabilir kabarcıklar görebilirsiniz. Ama merak etmeyin sirke burada kirleri çözme işini yapıyor.

Eğer kirler çok zorlu ise bir mendile sadece saf sirke döküp saksıyı ıslatıp lekeli bölgeyi fırçalayın.özellikle saksının ağız çevresinde zorlu kirler birikir. Bu işlem işinizi kolaylaştırabilir.

Son olarak eğer normal olarak toprak saksılarınızı temizlemek ve dezenfekte etmek isterseniz onları sabunlu su ile fırçalayabilirsiniz.

56

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


ORGANİK AJANDA

Organik Tarım - İlkeler Ve Ulusal Mevzuat (İlkeler ve Ulusal Mevzuat) İrfan İlbaş Tüm dünyada, çevre ve sağlık bilincine dayalı yeni bir tüketim eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu durumda, tarım ürünlerinin katma değerini yükseltmenin bir başka yolu da, ürünlerin organik tarım yöntemine göre üretilmesi ve işlenmesi olacaktır. Organik tarım, yalnızca doğal, ekolojik, arılı, hormonsuz, ilaçsız, gübresiz gibi terimlerle ifade edilen sağlıklı ürünler elde etme yöntemi değildir. Aynı zamanda, üretim faaliyetlerinin tarladan sofraya kadar her aşamasının yasal zeminde kontrol edildiği ve denetlendiği, kayıt esasına dayalı olarak sertifikalandırıldığı bir üretim sistemidir. Organik tarım, ekolojik ve ekonomik boyutu bulunan, sürdürülebilir bir tarım yöntemidir. Bu nedenle, organik tarım çok iyi bir bilgi alt yapısı ve uygulama becerisi gerektiren bir faaliyet alanıdır.

Benim Annem Organik Hayat Yayıncılık İzzet Güllü “Çocuk yetiştirme sürecinde bir anne-babanın ihtiyaç duyabileceği hemen her bilgi mevcut. Masa başında yazılmadığı, deneyimli bir uygulamacının kaleminden çıktığı belli. Bolca sorunları tanımlayan, sadece, “Eyvah bu sorundan bizim çocukta da var” dedirten, lâkin çözüm noktasında somut pek bir şey vaat etmeyen, genellikle de işlevleri “bir uzmana başvurun” demekle sınırlı kalan benzer çalışmalardan çok farklı. Büyük oranda uzmanın ne yaptığını da anlatıyor çünkü. Her satırı doyurucu bilgilerle, akılda kalıcı örneklerle ve uygulanabilirliği olan somut önerilerle dolu. Benzetmeler ise tam manasıyla harika. Tam bir ebeveyn yol haritası!”

ORGANİK PAZAR REHBERİ İSTANBUL Beylikdüzü Organik Pazarı Yer: Pazar yeri Gün: Cumartesi Kadıköy Organik Pazarı Yer: Göztepe Bağdat Caddesi Yanı Kadıköy Gün: Çarşamba Bakırköy Organik Pazarı Yer: Airport Outlet Center Otoparkı Gün: Cuma Silivri Organik Pazarı Yer: PTT Karşısı – Silivri Gün: Cuma Şişli – Feriköy Organik Pazarı Yer: Pazar yeri Gün: Cumartesi Zeytinburnu Organik Pazarı Yer: Merkez Efendi Camii yanı Gün: Cumartesi Kartal Organik Pazarı Yer: Tren istasyonu yanı Gün: Pazar Maltepe Organik Pazarı Yer: Altayçeşme belediye alanı Gün: Pazar Kasımpaşa Organik Pazarı Yer: Dolapdere – Perpa Kavşağı arkası Gün: Pazar Fatih Organik Pazarı Yer: Fatih İtfaiye ve Bozdoğan Kemeri Arkası Gün: Pazar İZMİR Karşıyaka Organik Pazarı Yer: Bostanlı Gün: Cuma ANKARA Ayrancı Organik Pazarı Yer: Ayrancı Gün: Pazar BURSA Nilüfer Organik Pazarı Yer: Nilüfer FTM Bulvarı Gün: Pazar SAMSUN İlkadım Organik Pazarı Yer: İlkadım Gün: Salı – Cumartesi ANTALYA Ekolojik Pazar Yer: Cam Piramit Alanı Gün: Pazar

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

57


NEREYE KAÇSAK?

Orçun Dalarslan Gezi Blogu Yazarı, Marka Uzmanı. gezdimgordumyazdim@yahoo.com www.gezdimania.com

48 saatte ROMA Şubat ayı ortalarında iki arkadaşımla beraber Roma’ya gittik hafta sonu tatili için, sadece 48 saatliğine. Cuma öğlen gidip pazar öğleden sonra döndük. Biletleri her zamanki gibi 5-6 hafta öncesinden, ne vizemizi ne de cuma günü kullanmamız gereken iznimizi almadan önce aldık. İstanbul’dan Roma’ya uçuş 2 saatten az sürüyor. Otelimizin ismi Hotel Mari 2, merkezi bir konumda olan, bir aile tarafından işletilen vasat ama güzel ve temiz bir otel. Zaten sadece 48 saatiniz olunca, sadece yatmadan yatmaya kullanılıyor. Bir de aile tam bir İtalyan ailesiydi. Anne, baba, küçük çocuk ve büyükanne. Anne bir ara yaramazlık yapan oğlunu bağırarak azarlayınca, hemen ardından Türk anneleri gibi terlik de fırlatacak sandım. Seviyorum böyle samimi ortamları. Roma’ya 6,5 yıl aradan sonra ilk gidişim oldu ama yine çok keyif aldım. Gezecek, görecek o kadar çok yer, tadacak o kadar çok lezzet var ki, keyif almamak, sıkılmak mümkün değil. Üstelik ben böyle en fazla 1 gün izin kullanılarak yapılan 2-3 günlük hafta sonu seyahatlerini 1 haftalık tatillerden daha çok seviyorum. İnsan bir haftası varken geç saatte kalkıyor, çoğu vaktini otelde geçiriyor ve bir süre sonra dışarı çıkmaya bile üşenmeye başlıyor. Ama böyle 48 saat içinde birçok yeri görmeye çalışmak, oradan oraya hareket etmek, dolu dolu vakit geçirmek, yoruldukça sokak aralarındaki kafelerde bir şeyler yiyip, içip dinlenmek bana daha keyifli ve heyecanlı geliyor. Benim için bu seyahatin keyifli bir yanı da, uzun bir süre sonra İtalyanca konuşabilmek oldu. Unutmadığımı görünce de ayrıca bir sevindim ve İtalya’da da Türkiye’de olduğu gibi insanlar kendi dillerini konuşanlara büyük sempati

58

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr


duyuyorlar. Bu yüzden birçok faydasını da gördük. Ama bu dili öğrenmemin, İtalya’da konuşmak veya İspanyolcayı az biraz anlamak dışında bana bir faydası olmadı ama yine de dil bilmek iyidir. Neyse, birlikte gezelim Roma’yı. Otele yerleşir yerleşmez, otelden aldığımız haritaya bakarak Via Settemmbre üzerinden 10 dakika bile yürümeden Via delle Quatro Fontane, yani Dört Çeşme Sokağı’na geldik. Bu sokaktan aşağıya inince Piazza Barberini’ye çıkılıyor. Bu arada sık kullanıldığı için bilmenizde fayda var, “piazza” İtalyancada meydan demek, “via” ise sokak ya da cadde. Piazza Barberini. Etrafında bolca kafenin bulunduğu, oturup etrafı seyredebileceğiniz keyifli bir meydan. Biz oturmadık ama bir dondurmacıdan nefis İtalyan dondurması aldık. Dondurma 2-3 euro bile tutmuyor. Şubat ayı olmasına rağmen hava 18-19 dereceydi. O yüzden bol bol dondurma yiyebildik! :) Yine arka planda görüldüğü üzere şehir çoğu Vespa olmak üzere motosiklet dolu. Herkes ya motosiklet kullanıyor ya da Smart gibi küçük iki kişilik arabaları. Piazza Barberini’den devam edilince de, İspanyol Merdivenleri’nin hemen üzerinde yer alan, adını üzerinde bulunan kiliseden alan, Roma’ya tepeden bakabileceğiniz küçük, ressamlarla dolu bir meydan olan Piazza Trinita dei Monti’ye çıkıyorsunuz. Roma yürümek için çok pratik bir şehir, elinize harita almanız yeterli. Ama metroya, otobüse binerim derseniz eğer, 1 euro’ya 75 dakika kullanabileceğiniz biletlerden alabilirsiniz. Metrolarda kontrol sıkı ama otobüste yapılmıyor. Biz biletimiz olmasına rağmen, kimse sormadığı, kontrol etmediği için birkaç defa bindik otobüse öyle. Piazza Trinita dei Monti ile Piazza di Spagna, yani İspanya Meydanı’nı birleştiren, meşhur İspanyol Merdivenleri. Çok da bir özelliği yok, tam bir pazarlama harikası. Burada bulunmaktan dolayı mutluluk ifadeleri yüzlerinden okunan yüzlerce turistle dolu her daim. Kendim de teknik olarak turist olmama rağmen, böyle boş boş gezen, gereksiz turistlere her zaman gıcık olmuşumdur. Zaten çoğu zaman turistlerin gitmedikleri yerlere gidip ara sokaklarda filan kaybolurum. Bu arada bu merdivenlere İtalyancada İspanyol Merdivenleri değil hemen tepesinde bulunan kilise ve meydana ithafen Scalinita di Trinita dei Monti deniyor. Merdivenlerin altında bulunan, İngilizce ve Türkçe’de bu merdivenlere İspanyol merdivenleri denmesine sebep olan İspanya Meydanı ise adını, merdivenlerin yapıldığı 1723-1725 yıllarında bu meydanda bulunan İspanyol Konsolosluğu’ndan alıyor.

Via Condotti üzerinden devam edip, kendinizi Orta Çağ’da gibi hissettiren tarihi binalar, Arnavut kaldırımlı sokaklardan yürüdükten sonra da, kanımca dünyanın en meşhur çeşmesi olan, 1732 ila 1762 yılları arasında yapılan Fontana di Trevi’ye, yani Türkçeleştirilmiş haliyle Aşk Çeşme’sine geliyorsunuz. İngilizcede de Trevi Çeşmesi denirken biz neden Üçyol ya da Trevi Çeşme’si demek yerine Aşk Çeşme’si demişiz hiçbir fikrim yok. Ama romantik bir milletiz, ondan olsa gerek. Rivayet o ki, bu çeşmeye resimde yaptığımız şekilde, arkanızı dönüp bozuk para atarsanız Roma’ya bir daha gelebiliyormuşsunuz. Ben ilk gelişimde de atmıştım, ama 6,5 yıl sonra geri gelebildim. İnşallah bir dahaki gidişim bu kadar uzun sürmez! :) Belediye tarafından her gece toplanan bozuk paraların günlük miktarı 3000 euro’yu buluyormuş. “Osteria” denilen İtalyan restoranlarından biri, ismi “Osteria Allegro Pachino”. Aşk Çeşme’sini karşınıza aldığınızda, çeşmenin hemen solundaki ilk sokakta. Tavsiye ederim, pizzaları gayet güzel, ev şarabı da öyle. 3 pizza ve ev şarabı için toplam 45 euro ödedik, yani kişi başı sadece 15 euro, çok iyi bir rakam. Ertesi akşam da Roma’da yaşayan İtalyan arkadaşım Sara’nın tavsiyesi üzerine, İspanyol Merdivenleri’nin yakınında bulunan “Osteria della Vite”ye gittik. Orda da pizzalı, biftekli ana yemeklerimizin yanında aç gözlülükle ortaya da porçini mantarlı ev makarnası, yine ev şarabı ve espressolarımıza 3 kişi toplam sadece 56 euro ödedik. Gitmek isterseniz eğer, adresi “Via della Vite 96-97”. Ben kesinlikle tavsiye ederim. Bir zeytinyağı hastası olarak zeytinyağlarına da bayıldım.

Roma’da tarihi yerleri gezip görmek dışında, en keyifli aktivite kesinlikle yemek yemek! Akşam yemeğinden sonra hediyelik eşya alışverişlerimizi yapıp Panteon’a (Pantheon) gittik. Panteon Roma’daki bana göre en etkileyici binalardan biri. İ.S. 126 yılında imparator Hadrian tarafından tapınak olarak yaptırılmış, Panteon’un anlamı da zaten “tüm tanrıların tapınağı”. Daha sonra, 7. yüzyılda Hıristiyan kilisesine dönüştürülmüş ve muhtemelen bu sayede hemen hemen 2000 yıl önce yapılmasına rağmen, şehrin göbeğinde bu günlere kadar korunabilmiş. Fotoğrafta görünmüyor ama kubbe şeklindeki tavanı da dünyada kubbe şeklinde yapılmış ilk mimari eseriymiş. Ertesi sabah ilk gittiğimiz yer, görüldüğü üzere, Roma’nın en ünlü yapısı olan, İ.S. 80 yılında gladyatörlerin dövüşmesi için yapılmış olan Kolezyum, orijinal ismiyle Colosseo oldu. 70.000 kişilik bu arenayı 2000 yıl önce nasıl yapmışlar, hadi yaptılar, şehrin göbeğinde nasıl korudular diye... Kolezyum’dan sonra 6,5 yıldır görmediğim İtalyan arkadaşım Sara’yla buluşup Papa’nın da ikamet ettiği, dünyanın en küçük ülkesi olan Vatikan’a gittik. Gittik ama dünyaca ünlü eserlerin sergilendiği müzesine giremedik. En az 2 saatlik bir kuyruk vardı. Size tavsiyem biletinizi gitmeden önce internet üzerinden almanız. 6,5 yıl önce de girememiştim ben, o zaman da üzerimde şort var diye almamışlardı. Şortla girmek de yasak. Eğer Papa’yı görmek isterseniz, kendisi her Pazar saat 11:00 ile 12:00 arası tam da benim arkamda bulunan pencereden el sallayarak konuşma yapıyor.

www.organikturkiye.com.tr

Mart 2014

59


Piazza San Pietro’dan Vatikan’ı arkanızda bırakacak şekilde yürüdüğünüzde, Roma’yı ikiye bölen Tiber Nehri’ne (Tevere) çıkıyorsunuz. Resimde görülen köprü, Tiber üzerindeki 20 köprüden en ünlüsü olan Ponte Sant’Angelo. Sant’Angelo Köprüsü İ.S. 134 yılında imparator Hadrian tarafından yaptırılmış. Bilmeyenler için Hadrian, Roma İmparatorluğu’na en ferah dönemini yaşatan beş imparatordan birisi. Kendisi vakti zamanında Antalya’yı da ziyaret etmiş. Bu ziyareti onuruna İ.S. 130 yılında bir de kapı yaptırmış. Hadrian Kapısı günümüzde hala ayakta. Şaşırmıyorum değil şehrin içindeki surlar üzerinde yer alan böyle bir eseri koruyabilmemize. Antalya’ya giderseniz mutlaka ziyaret edin. Sant’Angelo köprüsünden sonra kendimizi zaman zaman Orta Çağ’da hissetmemize sebep Roma’nın tarihi dar sokaklarında yürüdük, kaybolduk. Kafelerde mola verdik. Yol boyunca da böyle güzel kapı pencerelere denk geldik. Sokaklar sadece tarihi değil aynı zamanda da romantik. Sevgilinizle gitmeniz tavsiye edilir. Yollarda susarsanız, su alacak yer de bulamadıysanız, şehrin her köşesinde bulunan bu çeşmelerden su içebilirsiniz. Sokaklarda kaybolduktan sonra en sonunda Roma’nın en güzel meydanlarından olan Piazza Navona’ya varabildik. Meydan ressam ve karikatürcülerle dolu. 5 euro vererek karikatürünüzü yaptırabilirsiniz ancak kesinlikle tavsiye etmem. Zira ben yaptırdım ve ortaya çıkan “eser” kesinlikle bana benzemedi. Ancak bana hiç benzemeyen arkadaşımla benim karikatürüm birbirinin neredeyse aynısıydı. Biraz daha para verip karakalem portrenizi yaptırmanız daha makul olur. Meydanın tam ortasında, Roma’daki eserlerin %70’ini yapan, Barok tarzında çalışan 17. yüzyıl mimarlarından Bernini’nin meşhur Dört Irmak Çeşme’sini (Fontana dei Quattro Fiumi) görebilirsiniz. Biraz da alışveriş yaptıktan sonra Birleşik İtalya Krallığı’nın ilk kralı Vittorio Emanuele II (1820-1878) adına 1911-1935 yılları arasında yapılan, Vittoriano diye anılan abideye geldik. Fotoğraflarda dikkat ederseniz Roma’nın genel rengi sarıkahverengi tonlarında ancak şehrin birçok yerinden görülen bu bina, beyaz renkli. O yüzden ihtişamlı görünümüne rağmen, şehrin genel görünümünü bozduğu için Roma halkı tarafından pek sevilmiyor. Saat 16:00’da kapandığı için ancak ertesi sabah içeri girebildik. Gittiğim yerlerde süpermarketleri gezmeye bayılırım ancak bu şehirde şehir merkezinde neredeyse hiç süpermarket yok, onun yerine küçük bakkallar var. Tamam, destekliyoruz küçük esnafı, o kadar fazla süpermarket olması iyi değil

60

Mart 2014

www.organikturkiye.com.tr

ama böyle hiç olmaması da çok kötü. Malum biz Türkiye’de alışmışız her köşe başında bir süpermarkete. Neyse, Roma’da o kadar çok yedik içtik ki, ya canımız memlekete dönünce de çekerse diye makarnalar, peynirler, içkiler aldık. Merak edenler için tortellini 1,69 euro, toz parmezan (parmigiano) 2,19 euro, İtalyanların meşhur içkisi limonçello ise 6,5 euro’ya alınabilir. 3 euro’dan başlayan fiyatlarla da şarap alabilirsiniz! Aynı parmezanı Türkiye’de almaya kalksanız, neredeyse 3-4 katı bir fiyata zor bulabilirsiniz... Gelelim Roma’nın gece hayatına. Biz İtalyan arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine ilk gece Trastevere ve Campo de’ Fiori’ye gittik. Trastevere, Roma’nın bohem ve eğlence hayatının merkeziymiş. Bizim Asmalı Mescit gibi barlar ve kafelerle dolu sokaklardan oluşuyor ama biz alışmışız Asmalı Mescit’in kalabalığına, bize boş geldi sokaklar. Trastevere’ye otobüsle gitmek için tren garından (Termini) “H” otobüsüne binip Sonino durağında inmeniz gerekiyor. Turistik bölgenin biraz dışında sayılır. Trastevere’den de Campo de’ Fiori’ye geçtik. Orası da barlar ve kafelerle dolu bir meydan ama kalabalık bizi yine tatmin etmedi ve çok fazla takılmadan otele döndük. Bu defa taksiyle. Taksimetreler 5 euro’dan açılıyor ama taksimetrede en sağdaki rakama dikkat etmeniz gerekiyor. “1” şehir içi, “2” de çok daha pahalı tarife olan şehir dışı tarifesi. Genelde turistleri kazıklayıp “2”ye basıyorlarmış, dikkat edin, benden size tavsiye. Yoksa taksi fiyatları gayet uygun. Ertesi gece de fotoğrafta gördüğünüz Piazza der Fico ve çevresindeki sokaklara gittik. Yerini haritadan bulabilirsiniz, zira ben de tam hatırlamıyorum tam olarak nerde olduğunu! :) Orası da Asmalı Mescit tarzı, sokakta içkilerin içildiği biryer. Trastevere’ye göre daha kalabalıktı. Romalı arkadaşım Leonardo bize gece

kulübü olarak La Cabala’yı tavsiye etti ama kulüp modumuzda olmadığımız için gitmedik. Gitmek isterseniz eğer bizim Ortaköy’deki Anjelique tarzı, güzel, kaliteli bir mekanmış. Ancak gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız gerekiyormuş. Sonraki sabah, uçağımız 14:40’ta olduğundan ve 12:30 gibi havaalanında olmamız gerektiğinden erkenden kalktık ve önceki gün içine giremediğimiz Vittoriano’ya gittik. Otelimizin terasından Roma’yı son bir kez seyreyledik. Bu arada Roma Fiumicino (birçok kişi yanlış söylüyor, doğru okunuşu fiyumiçino) Havaalanı’ndan merkeze kişi başı trenle 15 euro, Havaş gibi otobüslerle de 8 euro’ya gidebilirsiniz. Biz 3 kişi olduğumuz için taksiyle gittik. Önce 50 euro’ya anlaştık, sonra genç taksicimiz Emanuele’yle futbol, playstation, İtalyan kızları ve Berlusconi hakkında kendi dilinde sohbet edince hoşuna gittiğinden olsa gerek, fiyatı kendiliğinden 40 euro’ya çekti. Dönüşte de, eğer ararsak otelin önünden alıp 20 euro’ya bizi havaalanına götürebileceğini söyledi. Tabii ki tamam dedik ve sadece 60 euro’ya taksiyle gidipgelmiş olduk. Kendisi telefon numarasını da verdi. Ben ya da arkadaşlarım Roma’ya gelecek olursak, önceden arayıp ona Roma’ya iniş saatimizi bildirirsek, gelip alabilirmiş bu o saatte. Eğer isterseniz, telefonu mevcut bende, mesaj atarsanız yollayabilirim! İşte böyle... Roma’daki 48 saatimizi mümkün olduğunca kısa bir şekilde anlatmaya çalıştım ama böyle güzel bir şehri kısaca anlatabilmek ne mümkün. En güzeli sizin kendinizin gidip görmeniz. Ancak yaz aylarını hem sıcaktan, hem turist kalabalığından dolayı pek tavsiye etmem. Üstelik uçak bilet fiyatları da başını alıp gidiyor yazları. En güzeli sonbahar ya da ilkbahar da gitmek. Hadi şimdiden iyi yolculuklar... :)


www.babyneo.com.tr


Geri dönüşümlü orjinal askeri çanta-ceket* Bu ürün 2. el orjinal askeri çantadan modifiye edilmiştir.

www.godd-design.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.