ZAMANA KARŞI! Genç Görünen Yüzün Sırrı Sağlıklı Estetiğin İpuçları Görmenin Sessiz Hırsızı Glokoma Çocuk ve Ergen Depresyonu
Doğru Nefes Almak Ömrü Uzatıyor
Sayı 10 | 2018 Kostenlos zum mitnehmen
Türkçe Sağlık Dergisi | Türkisches Gesundheitsmagazin
Platform- Sağlık
bu sayılımızla birlikte sizlere 10. kez hitap etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Berlin'in ilk ve tek sağlık dergisi olarak sektördeki gelişmeleri aktarırken, sağlık alanında bilmenizde faydalı olacak bazı bilgileri sizlerle paylaşmaya gayret ediyoruz. Önceki sayılarımızda kalp sağlığından, şeker hastalığına, sağlıklı beslenmeden diş sağlığına bir çok konuya değindik. Bu sayımızda ise ağırlıklı olarak estetik ve depresyon konularını sizler için ele alıyoruz. Estetik operasyonlar özellikle teknolojinin de gelişimiyle giderek yaygınlaşmaya başladı. Dış görünüşe yönelik yapılan küçük veya büyük operasyonlar özellikle büyük şehirlerde sosyal yaşamın bir parçası haline geldi. Estetik denince bir zamanlar sadece kadınlar akla gelirken, modern toplumlarda erkekler de artık fiziki görünümlerine önem veriyor. Hemen hemen her sosyal tabakadan kadın ve erkek ihtiyaçları doğrultusunda estetik operasyonlarına başvuruyor.
Dergisi
Werrastr. 36 12059 Berlin +49 30 589 106 98 www.platform-saglik.com info@platform-saglik.com
Redaktion:
Erkeklerde saç ektirme ve diş temizliği ön plana çıkarken, kadınlarda ise yağ aldırma, burun ve göğüs operasyonları en çok tercih edilen estetik operasyonları arasında yer alıyor. Türkiye ise bu konularda son yıllarda edindiği tecrübelerle oldukça ileri seviyede gelişim sağladı. Avrupa ülkelerine kıyasla daha uygun bütçelerle sağlanan estetik hizmetleri Türkiye için aynı zamanda döviz girdisi sağlayan bir sektör haline dönüştü.
Hakan Yazanel
Estetik ameliyatları tamamen bireysel olarak vermeniz gereken bir karar. Şu bir gerçek ki; estetik yaptırayım derken sağlığınızdan olabilirsiniz. Bu nedenle iyice araştırmadan ve yan etkilerini, risklerini öğrenmeden karar vermemenizi tavsiye ederiz. Uzmanlarımız, bu sayımızda sizler için bu sektördeki gelişmeleri ve aklınızda bulunmasında faydalı olacak bilgileri sizler için derledi.
Reklam:
Öte yandan, depresyon da bu sayımızda değindiğimiz konular arasında yer alıyor. Ergenlik dönemi depresyonları özellikle ebeveynlerin dikkat etmesi gereken konular arasında yer alıyor. Bu konuda da uzmanlarımızın sizler için önemli tavsiyeleri olacak.
Dr. Mehmet Altuğ,
Değerli okurlar, artık yaz tatili başladı. Yaz tatili bir çoğumuz için şehir, iş ve okul stresine ara verip dinlenmek için önemli bir fırsat. Yaz tatilinin rahatlığına kapılıp sağlıklı beslenmenize sakın ara vermeyin. Özellikle tatil bölgelerinde yediğiniz ve içtiklerinize dikkat etmenizi tavsiye ederken, bol güneşli ve dinleneceğiniz bir tatil dileriz.
Erdem Nedim Ayşe Altuğ
Hakan Yazanel reklam@platform-saglik.com Danışman: Lokman Hekim Hastaneleri, Memorial Sağlık Grubu, Tasarım ve düzenleme: Ajans B, Berlin Baskı: Concept Medienhaus GmbH
Sağlıcakla kalın.
foto Impressium
Künye/Impressium
Editörden
Değerli okurlar,
Bülowstraße 56 - 57
Kapak Shutterstock.com, Master1305 | Sayfa 3, Pixabay.com, klimkin| Sayfa 3, Pixabay.com, HolgersFotografie |Sayfa 4, Shutterstock.com, Africa Studio | Sayfa 4, Shutterstock.com, fizkes | Sayfa 5, Pixabay.com, jl1262 | Sayfa 6, Shutterstock.com, ESB Professional | Sayfa 8, Pixabay.com, geralt | Sayfa 11 alt, Pixabay.com, inkim3330 | Sayfa 11, Shutterstock. com, Photographee.eu | Sayfa 12, Shutterstock.com, OHishiapply | Sayfa 13, Shutterstock.com, üst Brian A Jackson, alt HBRH | Sayfa 14, Pixabay. com, RyanMcGuire | Sayfa 16, Shutterstock.com, bitt24 | Sayfa 16, Pixabay. com, photo-graphe | Sayfa 21, Pixabay.com, Mark_Mook_Fotografie | Sayfa 22, Shutterstock.com, RomarioIen | Sayfa 23, Shutterstock.com, Leonid and Anna Dedukh | Sayfa 26, Shutterstock.com, Kiselev Andrey Valerevich | Sayfa 28, Pixabay.com, jill111 | Sayfa 30, Shutterstock. com, Lightspring | Sayfa 31, Shutterstock.com, Kiselev Andrey Valerevich | Sayfa 33, Shutterstock.com, PollyDot | Sayfa 34, Schutterstock.com, hikrcn | Sayfa 35, Schutterstock.com, Image Point Fr | Sayfa 38, Pixbay |
10783 Berlin www.conceptmedienhaus.de Platform- Sağlık Dergisi bir Ajans B yayın organıdır. Dergide çıkan yazıların ve içerikleri, sorumluluğu ve doğruluğu yazara aittir.
Gelecek Sayıda ALERJI
ESTETIK
Şeker hastalığı Diyabet
Ağrı kesicilerin zararları nelerdir?
Spor Yaparken Beslenme Nasıl Olmalı
Yağ Yakmak İçin Öneriler
İÇİNDEKİLER
6
Dondurma ve Soğuk İçecekler Diş Hassasiyetini Tetikler
20 22
Genç Görünen Yüzün Sırrı
Sağlıklı Estetiğin İpuçları
Evlilik Yolunda Stresle Başa Çıkma Yolları
AĞIZ ve DİŞ Sağlığı İçin Altın Kurallar
8 12
10 14
SAÇINIZ DÖKÜLMESİN İMAJINIZ BOZULMASIN
Çocuk ve Ergen Depresyonu
Görmenin Sessiz Hırsızı GLOKOMA
19 32
24
YAZIN CİLDİNİZE IŞILTI KATACAK ÖNERİLER Yaz aylarında beslenme önerileri
ARI SÜTÜ
Erkeklerde Cinsel İsteksizlik Belirtileri ve Tedavisi
34
26 Takıntılarınız Sizi Yalnızlaştırmasın
38
AĞIRLIK ÇALIŞMANIN FAYDASI Ağırlık çalışmak günümüzde sadece vücut geliştirme meraklılarının değil herkesin çeşitli düzeylerde uygulayabileceği bir egzersiz biçimine dönüştü.
Daha İyi Duruş ve Denge Güçlendirme egzersizleri esnekliği ve dengeyi artırırken aynı zamanda sakatlanma riskini de azaltmaktadır. Disiplini Geliştirir Disiplin, hayatınızda kendinizi belli bir plana sadık kalmaya zorladığınızda gelişmektedir. Ağırlık antrenmanları günlük hayatınız üzerinde pek çok olumlu etkiye sebep olacağından bu rutini korumaya çalışmak hayatınızddaki disiplin anlayışının da gelişmesine yardımcı olacaktır. Bu anlayışı genişletmek iş hayatı, beslenme gibi hayatınızın diğer alanlarına yaymak sizin elinizde. Daha Fazla Kas Boston Üniversitesinin Şubat 2008’de yayınladığı bir araştırmaya göre ağırlık kaldırdığınızda gelişen Tip 2 kas liflerinin metabolizmayı hızlandırdırğı ortaya koymuştur. Bu sayede de vücudunuzdaki kas miktarı ciddi oranda
artış göstermektedir. Depresyonu Azaltır Birçok fiziksel aktivite biçimi gibi ağırlık kaldırmak da zihinsel sağlığınız için harikalar yaratabilir. Araştırmalar sonucunda ağırlık kaldırmanın depresyonu azalttığı, zihinsel sağlığınızı güçlendirdiği ve öz güveninizi arttırdığı ortaya konmuştur.
nuzdaki yağ yakımı da buna bağlı olarak artacaktır. Böylelikle kilo kontrolünüzü sağlamada avantaj sahibi olacaksınız.
İnsülin Direncini Düzenler ve İltihaplanmayı Azaltır Kronik hastalıkları uzak tutmanın yanı sıra güç antrenmanlarında glikoz yakımınım çok yüksek olması, tip 2 diyabet hastaları için çok iyi bir haberdir. Çünkü tip 2 diyabet hastaları insülin dirençlerini sürekli olarak yönetmek zorundadırlar. Ağırlık kaldırmak kanser gibi birçok hastalığa neden olan iltihaplanma ile savaşmada da yardımcı olmaktadır. Araştırmalar, haftada 2 defa ağırlık antrenmanı yapan kadınların enflamasyon oranlarında azalma görüldüğünü kanıtlamıştır. Kilo Kontrolü Sağlar Kas kütleniz artığında vücudu-
Kemiklerinizi Güçlendirir Ağırlık antrenmanları kemiklerinizi güçlendirirken aynı zamanda da kırılma ve çatlama risklerini de azaltacaktır. Daha Kaliteli Uyku Sağlar Düzenli egzersiz yapanların ve özellikle de kendi sınırlarını zorlayan kişilerin uyku kalitelerini oldukça yüksek olduğu kanıtlanmıştır. 2012 yılında, yaşlı erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada düzenli egzersiz yapanların, yapmayanlara göre geceleri daha kaliteli uyudukları sonucuna ulaşılmıştır.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 5
Ağırlık çalışmak, daha iyi bir duruş, daha iyi uyku, kilo kaybı desteği, metabolizmayı hızlandırıcı etkileri, enflamasyonu azaltması ve kronik hastalıklara karşı korunmaya yardımcı olması gibi pek çok olumlu etkiyi yanında getiriyor. İşte başı çekenler:
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 6
Dondurma ve Soğuk İçecekler Diş Hassasiyetini Tetikler
Yaz aylarının vazgeçilmezleri olan soğuk içecekler ve dondurma dişlerinizi sızlatıyorsa, kamaşma şikayeti ile bir eriği dahi ısıramıyorsanız bu durum diş hassasiyeti sorunu ile karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir.
Diş hassasiyeti, halk arasında “kamaşma” olarak bilinen; sıcak, soğuk, ekşi, şekerli yiyecek ve içeceklerin dişlerde sızlama meydana getirmesi durumudur. Günümüzde oldukça sık karşılaşılan bu rahatsızlık, özellikle diş eti çekilmesi sonrası açığa çıkan kök yüzeyiyle ilişkilidir. Diş gıcırdatma sonrası birbirine sürtünen dişlerin mine tabakasındaki aşınma, hassasiyetin
bir diğer sebebidir. Bunun gereğinden fazla bastırarak dişleri fırçalamak, diş hassasiyetinin en önemli sebeplerinden biridir. Asitli yiyecek ve içeceklerin sıklıkla tüketilmesi de diş hassasiyetine neden olabilir. Dişin ağız içinde görünür kısmı “mine” denilen koruyucu bir diş tabakasıyla çevrilidir. Hemen altında bulunan “dentin”, mikroskobik olarak görünebilen kanalcıklardan oluşmaktadır. Diş dış yüzeyinden başlayarak dişin ortasındaki sinire kadar uzanan bu kanallar sıvı ile doludur. Diş minesi zayıflamış olan dişlerde sıcak, soğuk, ekşi, tatlı yiyecek ve içeceklerden sonra hareket eden bu sıvı, diş sinirinde hissedilir ve
sızlamaya neden olur. Ayrıca dişin kök yüzeyi koruyucu olan mine tabakasına göre oldukça yumuşak olan sement tabakasıyla çevrilidir. Diş dışında diş plakları, kırık ve çürük dişler, piyasada satılan diş beyazlatma ürünleri de diş hassasiyetine neden olabilir. Diş hassasiyetine karşı dikkat edilmesi gerekenler: • Öncelikle ağız ve diş bakımına özen gösterilmelidir. • Dişin sert tabakasına zarar vermemek için yumuşak kıllı fırça kullanabilir. • Çok kuvvet uygulayarak diş fırçalayan kişiler, daha az kullandıkları elleriyle diş fırçalayabilirler ( Örneğin sağ elini kullanan kişi fırçalarken sol elini kullanabilir ) • Hassasiyet giderici macunlar, florlu diş bakım ürünleri düzenli kullanıldığında hassasiyete iyi gelebilir. • Fazla asit içeren yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır. Özellikle yaz aylarında dondurma ve soğuk içeceklerin tüketiminde dikkatli olunmalıdır. Diş doktorunuza gitmek için geç kalmayın Diş hassasiyeti durumunda öncelikle hasta öyküsü alınır ve ayrıntılı bir muayene yapılır. Diş hekimi tedavi için; • Dişlerin eksilen mine tabakalarının yerine dolgu malzemesiyle onarım yapabilir. • Diş etlerine müdahaleler yapabilir. • Açığa çıkmış kök yüzeyinde flor uygulaması yaparak iyileşme sağlayabilir. • Hastanın diş gıcırdatmasına neden olana faktörleri ortadan kaldırabilir.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 7
Dt. Hacer Esved ALİREİSOĞLU Ağız ve Diş Sağlığı
AĞIZ ve DİŞ Sağlığı İçin Altın Kurallar Diş sağlığını korumak için farkında olmadan yapılan yanlışların ağız ve diş sağlığı üzerinde etkisi büyük. Güzel ve sağlıklı dişlerin, estetik avantajlarının yanı sıra genel vücut sağlığımıza da olumlu etkisi olduğu bilinmektedir. Uzmanı Dt. Fırat DAĞCIOĞLU Ağız ve Diş Sağlığı Kliniğ
İhmal edilen küçük bir çürük; kalp-damar hastalıklarına, romatizmaya, ülsere, böbrek ve karaciğer sorunlarına hatta kansere bile neden olabilmektedir. İleride oluşabilecek sistematik rahatsızlıkların önüne geçebilmek için ağız ve diş bakımını düzenli yapmak, koruyucu ve önleyici tedavileri yaptırmak esastır. Ağız ve diş bakımında sağlıklı dişlere sahip olmak için altın kurallar Her gün en az iki kere düzenli diş fırçalayın: Herkesin bildiği en temel diş bakım işlemi de olsa, özellikle geceleri diş fırçalamak bazen atlanıyor. Oysa özellikle uyumadan önce diş fırçalamanın önemi büyük. Gece boyunca kapalı olan ağız içinde diş çürüğüne sebep olan bakteriler çok daha fazla ve hızlı çoğalıyor. O yüzden
aksatmadan gece yatmadan önce ve sabah olmak üzere en az iki kere diş fırçalamayı atlamamak gerekiyor. Diş hekimi kontrolünü atlamayın: Ağız içindeki problemler her zaman kendini ağrı ile göstermez. Ağrımaya başladığında çok ilerlemiş olabilir. Bu da yapılacak tedavinin nispeten daha zor ve uzun olmasına sebep olur. Basit bir dolguyla çözülebilecek bir diş kanal tedavisi, kanal tedavisi ile çözülebilecek bir diş çekim gerektirebilir. Diş ipi önemli: Diş fırçalamak diş yüzeylerini temizlerken, diş aralarında kalan plaklara sebep olur. Diş fırçasının giremediği arayüzleri temizlemenin tek yolu diş ipi kullanmaktır.
Dişeti sağlığına da dikkat edin: Dişeti sağlığı olmadan ağız sağlığından bahsetmek mümkün değildir. Dişeti rahatsızlıkları diş problemleri kadar ciddi ağrılar ve sıkıntılar yaratır. İyi beslenin: Sağlıklı beslenmenin diş ve ağız sağlığı açısından önemi büyük. Özellikle C vitamini diş eti sağlığını korurken, yoğurt, peynir gibi hem yağ hem süt içeren besinler diş sağlığı için önemlidir. Sağlık problemleri diş sağlığını da etkiliyor: Kronik rahatsızlıklar vücutta yol açtıkları değişikliklerle ya da kullanılan ilaçlar sebebiyle diş sağlığını etkiler. Bu rahatsızlıkların başında diyabet, kalp hastalıkları, karaciğer ve böbrek yetmezliği,
reflü, emoterapi ve radyoterapi öncesi dönem sayılabilir. Bu tip rahatsızlıkların teşhisi konduğunda diş hekiminizle görüşmeniz gerekli tedavilerin yapılması ve gereken önlemlerin alınmasını sağlar. Hamilelikte diş bakımını ekstra önemseyin: Hamilelikte değişen hormonlar dişeti hassasiyeti ve kanamalarını arttırır, ağız içinde problem oluşmasını kolaylaştırır. Ağız içindeki yaraları ciddiye alın: Genel sağlığı tehdit edebilecek birçok hastalığın ilk belirtileri ağız içinde kendini gösterir. Uzun süre ağızda kalan ya da sık tekrarlayan ağız yaraları, renk değişiklikleri
Havuç, elma gibi lifli ve çok sert besinleri yemek bir nevi diş fırçası görevi üstlenerek, dişleri temizler ve güçlendirir. ya da şişlikler oluştuğunda bir diş hekimine ya da ağız hastalıkları uzmanına danışın. Süt dişleri önemli: Süt dişleri daimi dişler için yer tutucu görevi görür. Süt dişlerinin vaktinden önce çekilmesi daimi dişlerde çapraşıklıklara; süt dişlerinde çürüklerin yol açtığı iltihap ve abseler daimi dişlerde şekil ve renk bozukluklarına yol açar. Ağız içindeki braket, kuron köprü, dolgu ve implant gibi materyallerin bakımını ihmal etmeyin: Ağız içerisine sonradan yerleştirilen her türlü restorasyon titiz bakım gerektirir. Bu bakımlar için kullanılması gereken arayüz fırçaları, ağız duşları ya da köprü altı ipleri gibi aparatları, hekimin önerdiği gibi kullanmak, yapılan tedavinin uzun süre sağlam kalmasını ve ağız içinde temizlenmemiş hiçbir alan kalmamasını sağlar.
Evlilik Yolunda Stresle Başa Çıkma Yolları Çiftlerin en stresli olduğu zamanlar, evlilik hazırlığı yaptığı zamanlardır. Hatta öyle ki nikaha bir adım kala bu stres yüzünden kavgalar çıkar ve bazen ayrılıklar yaşanabilir. Eşyaların seçilmesi, yerleştirilmesi, eksiklerin tamamlanması, düğün hazırlıkları her iki tarafı da yıpratacak derecede strese ve sıkıntıya sokabilir. Psikolog Meltem ÖZCÜLER Psikiyatri
Stres, tanımı bireysel bakış açılarına göre oldukça değişkenlik göstermektedir. Kimi için işten ayrılmak dünyanın en kötü olayıyken, kimine göre yeni bir başlangıç ve biraz dinlenme zamanı olabiliyor. Önemli yaşam basamaklarından biri olan evlilik ve aile kurmaya yönelik adımlarda bazen ağır stres olarak algılanabiliyor. Uzmanlara başvurularda; evlilik öncesi çıkan sorunlardan ayrılanlar, evlilik
adımlarına devam eden ama o tartışmaları unutamayanlar ve çelişkiler yüzünden kararsızlık yaşayanlar bulunmaktadır. Eğer çiftler stresle başa çıkmayı becerebiliyorsa unutulmayacak güzellikte anılarla hayatlarını sürdürebilirler. Bunun için öncelikle stresi tanıyıp, bireysel ve çift olarak neler yapmak gerektiğini konusunda biraz çalışmak gerekebilir.
Evlilik öncesi stres belirtileri nelerdir? Aşırı stres tepkileri birçok belirtiyi içerebilir. Baş ağrısı, uyku ve iştah sorunları, mide ve bağırsak sorunları, konsantrasyon güçlükleri, mutsuzluk, umutsuzluk, yoğun kaygı düşünceleri, ve tepkisellik en sık görülen yakınmalardır. Belirtilerin kişinin hayatını etkilemeyecek düzeyde olması gayet beklenen bir sonuç
•
•
En sık strese yol açan nedenler nelerdir?
sorun çıkmasına destek olan diğer başlıklardır. Son olarak, önemli bir maddi ve manevi yük getiren düğün, ev kurma ve diğer merasimlere yönelik maddi anlaşmazlıklar ve ortak karar alma zorlukları evlilik öncesi stres düzeyini yükseltmektedir.
Türkiye’de evlilik için atılan adımlarda en sık aile büyüklerinin beklentileri ve gelenekleri, konulara dahil olma şekilleri sorun yaratmaktadır. Çiftin kendi arasında biraz tartışarak, biraz anlaşarak çözebileceği soruna büyükler dahil olduğunda çekişmelerin, hırsların ve iddialaşmaların arttığı görülmektedir. Bireylerin mevcut olan öfke sorunları, stresle zayıf başaçıkma becerileri, psikolojik sorunları, evliliğe dair önyargıları veya uygun olmayan beklentileri
Stres yönetimini nasıl ele alabilirsiniz? • Kendinizi tanıyın, önceden stresle nasıl başa çıktığınızı, zayıf ve güçlü yönlerinizi, fiziksel ve duygusal belirtilerinizi gözden geçirin. Bu gözlemlerinizi kullanarak, zorlanacağınız alanlarda eş adayınızdan destek alabilir, hazırlıklı olduğunuz için stres belirtilerini daha kontrollü yaşayabilirsiniz. Örneğin sosyal ilişkileriniz zayıfsa, eş adayınızın yönlendirmelerini
•
olmasına rağmen bu belirtiler yüzünden iş ve sosyal hayatın bozulması, sağlık sorunları yaşanması durumunda stresle başa çıkılamadığı söylenebilir.
•
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 11
•
kabul edebilir, uygulamakta sorun çıkarmayabilirsiniz. Düğünün ve evliliğin sadece size ait olmadığını kabul edin. Eş adayınızın beklentilerini, isteklerini, olmazlarını öğrenerek ortak bir plan yapmaya çalışın. Aileleri bu plana ortak edin, ama temel çatıyı sizler oluşturun. Sürprizlerin az olduğu, tahmin edilebilir bir düğün daha az stres içerir. Sizi destekleyecek ve güvenilir kişilere danışın, onlara yetişemeyeceğiniz işler için görevler verin. Sinirli olduğunuz zamanlarda karar vermemeye, plan değiştirmemeye ve iletişim araçları kullanmamaya gayret edin. Öfke duygusuyla yazacağınız telefon mesajlarının kalıcı etkisi, duygunuz geçse de devam edebilir. Sıkıntı yaşayacağınız durumlarda kendinize daha özenli ve iyi bakmaya gayret edin. Eş adayları olarak uyku ve iştahınızın düzenli olmasına, spor yapmaya, keyifli zaman geçirmeye, sorun yaratan kişilerden uzak durmaya, zamanı ve işleri planlamaya özen göstermeye çalışın. Eğer başa çıkamayacağınızı düşündüğünüz bir sıkıntı yaşıyorsanız, sorunu daha fazla uzatmadan bir uzmanla konuşun.
Çocuk ve Ergen Depresyonu Depresyon bir duygu durum bozukluğudur. Tanım olarak çocuğun veya ergenin sosyal işlevlerini veya günlük yaşama dair etkinliklerini rahatsız edecek dereceye ulaşmış üzüntü hali ve umutsuzluğun güçlenmesiyle ortaya çıkan bir ruhsal çöküntüdür.
Dr. Dilek ŞAHIN Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi ve Bilişsel Davranışçı Terapi Uzmanı Depresyon bulguları yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da gözlenmektedir. Çocukluk dönemindeki semptomlar her yasta farklı belirtiler içerir. Örneğin 4 yaşındaki bir çocuğun depresyon olguları 15 yaşındaki bir ergenden çok daha farklıdır. Depresyon bulguları tanımlamayı kolaylaştırmak adına 0-18 yaş aralığı 3 farklı gelişimsel döneme ayrılır: Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 12
Bunlar 1. Okul öncesi (0-6 yaş), 2. Okul çağı (6-12 yaş), 3. Ergenlik dönemi (12-18 yaş) dir. Bu dönemlerde gözlemlenen bulgular ise şöyledir: • Okul öncesi (0-6 yaş) 1. Bebeklik depresyonunda görülen semptomlar: Huzursuzluk, beslenme
bozuklukları, aşırı ağlama ve fiziksel rahatsızlıklar. 2. Erken çocukluk olarak adlandırdığımız dönemde en belirgin belirtiler: Üzüntülü ruh hali, ilgisizlik, iştah kaybı, uyku bozuklukları, alt ıslatma, dışkı kaçırma, parmak emme, somatik şikayetler, oyunlara ve bütün faaliyetlere karşı ilgisizlik, kolayca ağlama, çok çabuk huzursuzlanma, kendilerine, başkalarına veya eşyaya karşı
saldırganlık ve regresyon. • Okul çağı (6-12 yaş) Ders başarısında ani bir düşüş okul çağı dönemindeki çocuklarda çok sık rastlanmaktadır. Bununla birlikte kendine zarar verme ve riski olan hareketlerde bulunma (tehlikeli şeylerle oynama, yükseklerden sarkma gibi), işitme halüsinasyonları (kulağa ses gelmesi), bedensel şikayetler, akranlarından uzaklaşma, huzursuzluk, münakaşaya yatkınlık, , kavgacılık, okula gitmeyi reddetmek, sıkıntılı, kaygılı, gergin, endişeli davranışlar gözlemlenmektedir. • Ergenlik dönemi (12-18 yaş) Kendini bırakma ergenlik depresyonlarında çok tipiktir. Yani sıra nedeni bilinmeyen öfkelenme, asabiyet, ağlama krizleri, sürekli olarak hüzün ve umutsuzluk hissi, sosyal olarak geri çekilme, reddedilmeye karşı artan hassasiyet, iştahta ve uyku düzeninde değişiklik, konsantre olmada güçlük, düşük enerji,
rülmüş olması çocuğun depresyona girme ihtimalini artırmaktadır.
tedaviye yanıt vermeyen fiziksel şikayetler (karın ağrısı, baş ağrısı gibi), evde veya arkadaşlarla yapılan aktivitelere karşı azalan istek ve beceri seviyesi, kendini değersiz ya da suçlu hissetme, ölüm veya intihar düşünceleri. Bilinmesi gereken önemli bir unsur yetişkin depresyonunda sık rastlanılan hayattan zevk almama ve durgunluk belirtilerinin çocukluk depresyonunda belirgin olmaması. Aksine depresyondaki bazı çocuklar daha hareketli, huzursuz ve ajite olabilirler. Buda çocukluk depresyonun anlaşılmasını ve ailenin durumu fark etmesini zorlaştırabilir. Çocuk ve Ergen Depresyonunun Toplumda Sıklığı: Kesitsel bir şekilde bakıldığında toplumdaki çocuk ve ergenlerin yüzde 5 inde depresyon görüldüğü söylenebilir. Dönemlere göre depresyon görülme sıklığı ise şöyledir: Okul öncesi çocuklarda binde 3, Okul çağındaki çocuklarda ergenliğe kadar binde 4 ila 30,
• Düşünce Sistemi: Çocuğun kötümser, evhamlı veya stresli olması, sorunları çözümsüz olarak algılaması, mükemmeliyetçi, ümitsiz, kendini yetersiz görme ve beğenmeme gibi özelliklerinin bulunması. • Çevresel Faktörler: Ailede veya arkadaşlarıyla ilişkilerde çocuğun yıpranmasına sebep olan süreçler yaşaması, yeterli sosyal desteğinin olmaması, sözlü veya fiziksel şiddet görmesi, yaşamında önemli yeri olan kişiyi ölüm ya da ayrılık ile kaybetmesi. • Biyolojik Faktörler: Beyindeki serotonin ve dopamin gibi bazı sinir taşıyıcıların (nörotransmiter) dengesinin bozulmalısı. Çocuk ve Ergen Depresyonunun İyileşme Süresi: Depresyon erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da kısa sürede iyileşmeyen ve hayatın önemli yıllarında ciddi kayıplara yol açan bir hastalıktır. Depresyon teşhisi konan çocukların iyileşme süresi yaklaşık 18-32 ay arasını kapsamaktadır. Aynı zamanda depresyon geçiren çocukların %72' sinde iyileştikten sonraki ilk bir yılda tekrarlamalar gözlemlenmektedir. Çocuk ve Ergen Depresyonunun Tedavisi
Ergenlerde binde 4 ila 64'tür.
Psikoterapi
Küçük çocuklarda depresyon sık görülmemekle birlikte, yaş ilerledikçe yetişkin oranlarına yaklaşmaktadır.
Çocuk ve ergenlerde Depresyon tedavisinde psikoterapi büyük önem taşırmaktadır. Tedavide uygulanan seanslar genellikle haftalara/ aylara yayılır ve bu sü-
Çocuk ve Ergen Depresyonunun Sebepleri: Çocuklarda depresyon tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi aşağıda sıralanmış olan faktörlerin kombinasyonundan kaynaklanmaktadır: • Genetik Faktörler: Bilindiği üzere depresyon genetik olarak taşınabilen bir hastalıktır. Buna göre ebeveynlerde veya akrabalarda depresyonun gö-
reçte anne babayla da mutlaka görüşülüp onların da tedaviye aktif biçimde katılmaları sağlanır. Ayrıca çocuğun eğitimcileri veya öğretmenleriyle temas kurulur, onların da görüşü alınır ve kendilerine önerilerde bulunulur. İlaç tedavisi Artık günümüzde pek çok antidepresan ilaçlar çocuklarda rahatlıkla kullanılabilmektedir. Eski antidepresanlar kalp ritmini bozma gibi yan etkilerinden dolay çocuklara verilmesi pek tercih edilmezdi. Ancak 1990' larda geliştirilen ilaçların emniyetli oldukları ispat edilmiştir. Çocuk ve ergenlerde kullanılan antidepresanlar önyargılı düşüncelerin aksine bağımlılık yapmaz, çocuğun beynine veya gelişimine zarar vermez. Tedavide öncelikli olarak psikoterapi uygulanmalı, ilaçlı destek ise ikinci planda tutulmalıdır. Sonuç Her üzgün çocuk depresyondadır anlamına gelmez. Çocuklar ve ergenlerde zaman zaman gözlemlenen çalkantılı duygu durumları genellikler kısa süreli ve gelip geçicidir. Oysa Depresyonun semptomlar kalıcı, sosyal aktiviteleri, ilgi alanları, okul ve aile yaşamını etkileyecek boyuttadır. Depresyon gerçek bir rahatsızlıktır, profesyonel yardımı gerektirir ve günümüzde tedavisi erken yasta bile mümkündür. Büyüyünce geçer, biraz bekleyelim çocuk durulsun türünden yaklaşımı hatalı bir davranış olacaktır. Unutulmaması gereken önemli bir unsur depresyonda erken tanı ve tedavinin iyileşme sürecinde önemli rol almasıdır. Bu durumda çocuğunuzda davranış değişiklikleri gözlemliyor ve depresyonda olmasından şüpheleniyorsanız en yakın çocuk ergen psikiyatrisine başvurmanız uygun olacaktır.
SAÇINIZ DÖKÜLMESİN İMAJINIZ BOZULMASIN Saç dökülmesi hem erkeklerde hem de bayanlarda vücut imajını bozan, stres yaratan, sosyal yaşamını etkileyen ve kişinin özgüvenini azaltan bir sorundur. Saç dökülmesinin bilinen pek çok nedeni bulunmaktadır. Bunların pek çoğu önlenebilir ve tedavi edilebilir nedenlerdir. Dr. Saliha KIRBAŞ Dermatoloji
Saç mezoterapisinde deriden emilimi az olan ve saç beslenmesinde büyük önemi olan vitaminler, kıl diplerinde kanlanmayı artıran ilaçlar ve erkek tipi saç dökülmesinden sorumlu olan hormonlara karşı kıl foliküllerinin duyarlılığını azaltan ürünler, kokteyl serumlar halinde saç diplerine doğrudan uygulanır.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 14
Saç dökülmesi yaşayan bir kişinin mutlaka bu konuda uzman bir doktora danışması gereklidir. Aksi halde saç dökülmesi kalıcı olabilir. Telojen saç dökülmesi en sık görülen saç dökülme tiplerinden biridir. Büyüme dönemindeki saçların hızla dinlenme dönemine geçmesi ile oluşur. Sıklıkla ani olarak başlar. Zaman içinde dökülme şiddeti azalır, 6-8 ay sürebilir. Kafa derisinin beslen-
mesinin zayıf olması (sıkı bağlama ve uzun süre şapka giymek), çinko, bakır ve demir gibi vitamin eksiklikleri, guatr hastalığı, stres, kepeklenme, gebelik sonrası dönem ve emzirme, bilinçsiz kullanılan kozmetik ürünler, doğum kontrol hapları, kortizon ve bazı antidepresanlar neden olabilmektedir. Saktrisiyel alopesi uygun olmayan saç kozmetiklerinin kullanılması,
saçların başın üzerinde gergin şekilde toplanması, kimyasal-termal yanıklar (ısıtıcılar, radyasyon tedavisi), bazı hastalıklar (frengi, deri kanserleri, liken vb.) geri dönüşümsüz saç kayıplarına neden olmaktadır. Erkeklerde görülen saç dökülmesi genellikle erkeklik hormonu duyarlı saç köklerinin zayıflayıp zaman içinde kaybolmasına neden olur. Stres de saç dökülmesine olan yatkınlığı artırır. Erkeklik hormonunun neden olduğu erkek tipi dökülme her 5 kadından birinde görülebilir. İlerleyen yaş, menopoz, stres, yumurtalık kistleri, böbrek üstü bezinin fazla hormon salgılaması vb nedenlerle oluşan androjen hormon fazlalığı asıl nedendir. Genetik yatkınlığın da yeri vardır. Kadınlarda görülen erkek tipi saç dökülmesi büyük oranda saçın incelmesi ve daha az
Erkeklerde daha erken, kadınlarda daha geç yaşta başlar ama kadınlarda çok daha hızlı seyreder. Bu nedenle önce sebebe yönelik olarak bu konuda uzmanlaşmış doktorların aklaşımı gereklidir. Saç dökülmesi olan bir hastada öncelikle sebep tespit edilmeli ve sebebe yönelik uygun tedavi seçilmelidir. Günümüzde tercih edilen yöntemler arasında; ağızdan vitamin takviyesinin yanında, saç köklerinin beslenmesini ve kanlanmasını artıran, saç köklerinde hormon duyarlılığını azaltan serum ve şampuanlar mevcuttur. Bunun yanında bu ürünlerin emilimi sınırlı olduğundan bu ürünlerin saç köklerine doğrudan uygulanmasına imkan veren saç mezoterapisi ve kişinin kendi kanından elde edilen hücreler (PRP, Platelet Rich Plazma) ile son derece etkin tedaviler sağlanabilmektedir. UYGULAMALAR Saç mezoterapisinde deriden emilimi az olan ve saç beslenmesinde büyük önemi olan vitaminler, kıl diplerinde kanlanmayı artıran ilaçlar ve erkek tipi saç dökülmesinden sorumlu olan hormonlara karşı kıl foliküllerinin duyarlılığını azaltan ürünler, kokteyl serumlar halinde saç diplerine doğrudan uygulanır.
PRP ‘Platelet Rich Plazma’ diğer bir deyişle, ‘kan pulcukları yönünden zenginleştirilmiş plazma’ uygulaması anlamına gelen tedavi yöntemidir. Plateletler kanın şekilli elemanlarındandırlar. Normal şartlarda platelletlerin yapısında vücuttaki hasarlı dokuların tamirini sağlayan ‘’büyüme faktörleri’’ yer alır. Dokularımızda bir hasar oluştuğunda, kandaki plateletler hasarlı bölgeye toplanır ve bir tamir süreci başlatırlar. PRP yönteminde ise amaç hasarlı bölgeye ulaşabileceğinden çok daha fazla miktarda plateleti bölgeye transfer edip onarımı bu bölgede yoğunlaştırılmış bir şekilde elde etmektir. PRP hücre yenilenmesinde gerekli olan bu büyüme faktörlerinin ortama direkt uygulanmasını sağladığı için anti- aging, doku tamiri ve saç dökülmesi tedavisinde gelinen en iyi noktalardan biridir. HER SEANS 30 DAKİKA Her bir seans yaklaşık olarak 30 dakika sürer. Uygulama yapılan bölgede hafif bir cilt kızarıklığı meydana gelebilir ve kısa bir süre sonra düzelir. Seans araları 2-3 haftadan oluşur. PRP tedavisinin 3-4 seanstan oluşan bir kür şeklinde uygulanması gerekir. Senede bir kere yapılacak kür tekrarları etkinin devamlılığı için gerekli ve yeterlidir. Seans bitiminde kişi olağan günlük yaşantısına devam edebilir. Uygulanan madde kişinin kendi kan elemanları olduğu için herhangi bir yan etki olasılığı söz konusu değildir.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 15
oranda saç kaybı olarak görülmektedir.
Balığın 10 Önemli Yararı!
Uzm. Dyt. Özlem TAY Beslenme ve Diyet
Balık, zengin vitamin içeriği ve güçlü besin değeri bakımından hem çocukların hem de yetişkinlerin düzenli olarak tüketmesi gereken bir gıdadır. Yaşadığı denize ve mevsimine göre değişmekle birlikte özellikle kış aylarında taze ve çok çeşitli olan balık, haftada en az 2-3 gün sofrada bulunmalıdır. 1.Bağışıklık sistemini koruyor Özellikle mevsiminde tüketilen balık, içerdiği yağ asitleri sayesinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için son derece gerekli olan bir besindir. Balığın gribe ve enfeksiyonlara karşı vücudu koruduğu, yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Özellikle sezonunda balık, haftada 2 kez düzenli olarak tüketilmelidir.
zeka puanlarında artış meydana geldiği ve öğrenme kabiliyetlerinin arttığı görülür. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında düzenli balık tüketen annelerin bebeklerinde öğrenme, algılama ve bebeklik döneminde kavrama, tutma gibi el fonksiyonlarının güçlü olduğu saptanmıştır. Bebek ve çocuklarda zeka gelişimini destekleyen balığın bileşimindeki DHA, görme ve nörolojik gelişimin sağlıklı bir biçimde gelişmesinde son derece etkin rol oynar. 4.Kalp sağlığını koruyor Balık tam bir kalp dostudur. Balığın içerisindeki omega3 yağ asitleri kötü kolesterolü (LDL) düşürürken iyi kolesterolü (HDL) artırır. Kandaki trigliserid yani serbest yağların düşürülmesini sağlar. Tansiyonu düşürerek kalp yetmezliğinden ve inme riskinden korur, kanın pıhtılaşmasını önleyerek akışkanlığını artırır. 5.Kemikleri güçlendiriyor
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 16
2.Omega3 deposu Balıkta, diğer hayvansal kaynaklı besinlerin aksine doymuş yağ yerine, doymamış yağ asitleri denilen omega3 yağ asitleri bulunur. Omega3, vücudun üretmediği ve en fazla balıkta bulunan son derece faydalı bir yağdır. Özellikle soğuk su balıklarından somon, uskumru, sardalye ve ton balığı omega3'ten oldukça zengindir. Omega-3; kalp ve damar sağlığını koruyucu özelliğinin yanı sıra gözde sarı nokta hastalığı riskini azaltır, kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. 3.Zeka gelişimine fayda sağlıyor Balık, iyottan zengin bir besin kaynağı olup zeka gelişiminde önemli rol oynar. Balık yiyen çocukların
Balık, kemikleri de güçlendirir. Özellikle de kılçığı ile yenilebilen küçük balıklar kalsiyumdan zengin olduğundan, kemiklerin güçlenmesini sağlar. Bu özelliği ile kemik erimesi sorunu yaşayanlar, menopoz dönemindeki kadınlar ve yaşlılar bol bol balık tüketmeleri önerilmektedir. 6.Hücreleri onarıyor Proteinler vücut için çok önemli besin kaynağıdır. Balığın da aralarında yer aldığı bazı besinler kaliteli protein yağlarını oluşturur. Protein, hücrelerin onarılması ve yeni dokuların yapımı için önemli göreve sahiptir. Bu yüzden protein bakımından zengin olan balık mutlaka tüketilmelidir. 7.Depresyondan koruyor Yoğun iş temposu ve günlük yaşamın hareketliliğinde, sorunlar bazen üst üste gelebilir. Özellikle kişilik itibariyle yatkın olan birey-
lerde stres yerini depresyona bırakabilir. Yapılan çalışmalar, özellikle somon, uskumru ve ton balığı gibi yüksek oranda Omega3 yağ asitlerini barındıran balıkların depresyona karşı büyük fayda sağladığını ortaya koymaktadır. 8-Diyabet riskini azaltıyor Omega-3 gençlerde diyabet riskini önemli ölçüde azaltır. İnsülinin işlevini artırıp, Tip 2 diyabete karşı koruma sağlar. Bu nedenle diyabet hastalarının ve diyabet riski taşıyanların bol bol balık tüketmesi faydalı olacaktır. 9.Alzheimer Riskini Düşürüyor İnsan ömrünün uzamasıyla birlikte çağın hastalığı olarak gittikçe daha sık görülen Alzheimer’a karşı haftada 2 kez balık tüketmek büyük önem taşır. Balık yağının ve Omega3 yağ asidinin faydalarından biri de Alzheimer riskini düşürmesidir. Alzheimer'ın yol açtığı hafıza kaybını önlemede güçlü bir silah olan balık, özellikle de buğulama ya da ızgara olarak tüketilmelidir. 10.Eklem ağrılarına faydalıdır Omega3 yağ asitleri dokuların hasar görmesine neden olan mekanizmaların geri dönüşümünü sağlayarak anti-inflamatuar etki gösteren en güçlü besin bileşenlerinden biridir. Özellikle romatoid artrit hastalarında görülen eklem romatizmasının azaltılması ve mevcut ağrıların giderilmesinde balık tüketiminin önemli faydaları bulunur.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 17
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 18
Görmenin Sessiz Hırsızı Glokoma Dünyada görme kaybı nedenleri arasında katarakttan sonra ikinci sırada yer alan glokom yani göz tansiyonu sessizce ilerliyor ve yaşam kalitesini bir anda düşürebiliyor. Gözde glokomun oluşturduğu hasar bir an önce tespit edilip, hastalık kontrol altına alınmadığı takdirde geri dönüşü olmayan tablolara yol açabiliyor. Op. Dr. Bekir Sıtkı ASLAN Göz Hastalıkları
Bir kez geliştiğinde, görsel hasar çoğunlukla geri döndürülemez. Bu durum, glokomun "sessiz kör edici hastalık" ya da "görmenin gizemli hırsızı" olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. Diyabet hastaları ve ailesinde glokom görülenler dikkat! Her yıl iki milyondan fazla insan glokoma maruz kalıyor ve glokom, dünya genelinde katarakttan sonra körlüğün ikinci en önde gelen nedenidir. Herkeste glokom gelişebilir, ancak 60 yaşın üstündeki insanlar, ailesinde glokom öyküsü olan kişiler veya diyabetliler daha yüksek risk altındadır. Gözlerinizi kontrol altında tutmak ve glokom semptomlarının farkında olmak, erken tanı için yararlı olur. Erken teşhis körlüğün önüne geçiyor Glokom için mutlak bir tedavi yoktur, ancak hastalık erken teşhis edilip tedavi edilirse görme kaybı ve körlük önlenebilir. Kişinin
yaşı ne olursa olsun, düzenli göz muayenelerini aksatmaması önemlidir. Bu konuda öneriler şöyle sıralanmaktadır: • 40 yaşın altındaysanız, her iki ile dört yılda bir kontrol için göz hekimine başvurulması önerilir, yaş arttıkça muayene olma sıklığı artırılmalıdır. • 55 yaşından sonra her iki yılda bir gözlerinizi muayene ettirmelisiniz. • Ailede göz hastalıkları öyküsü ya da glokom riskinden endişe duymanız halinde mutlaka göz muayenesi olmanız gerekmektedir. Doktorunuz görme keskinliği testi ve görme alanı testi ve göz içi basıncı da dahil olmak üzere, bir dizi test yoluyla glokom olup olmadığını tespit edebilir. Göz bebeğini büyüterek yapılacak bir göz muayenesi, doktorların retina ve optik sinirlerinize herhangi bir hasar olup olmadığını kontrol etmesine yardımcı olur. Sağlıklı beslenme ve egzersiz glokom riskini azaltıyor Araştırmalar, yaşam biçiminin glokom riski üzerinde bir etkisi olabileceğini göstermektedir. Yapılan bir araştırmada, günde 1 porsiyon yeşil yapraklı sebze yemenin aslında glokom riskini yüzde 30 düşürebileceğini göstermektedir. Buna ek olarak, şeker hastalığı gibi obezite ile ilişkili bozukluklar, glokom ve
görme kaybı riskinde artışa neden olabilir. İdeal kilonun korunmasına özen gösterilmelidir, doğru diyet ve egzersiz planlaması çok önemlidir Masa başı çalışanlar 20-20-20 kuralını uygulayın Bütün gün masa başında çalışıp bilgisayar ekranlarına bakanlar, gözlerini rahatlatmak için 20-2020 kuralını uygulayabilirler. 20 dakikada bir 20 saniye 20 adım ileri bakmak göz yorgunluğunu azaltarak gibi göz içi basıncının da düzenlenmesine katkıda bulunabilir. Ayrıca ağırlık kaldırma veya yogadaki belirli pozisyonlar gibi belirli egzersizler göz basıncını artırabilir. Bu nedenle glokomun önlenmesi veya tedavi edilmesi için yeni bir egzersiz planına başlamadan önce mutlaka bir uzmana danışılmalıdır.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 19
Glokom, görme bilgisini beyne taşıyan görme sinirinde ilerleyici hasara neden olan bir göz hastalığıdır. Glokomun en yaygın şekli, gözün içinde oluşan sıvının fazla salgılanmasına veya sıvının dışa akımında direnç oluşmasına bağlı göz içi basıncındaki artıştan kaynaklanır. Bu basınç artışı zamanla görme kaybına ve tedavi edilmezse körlüğe neden olabilir.
Genç Görünen Yüzün Sırrı Ameliyatsız Çözümler: Hem genç görüneyim, hem de ameliyat olmadan olsun öyle mi? Tamam kabul. Efendim şurası bir gerçek ki ameliyatsız çözümler olduğu kadar olur. Yani probleminizi ya kamufle eder veya kısmen çözer.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 20
Op. Dr. Fulya FINDIKÇIOĞLU Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Genç görünen yüzün birinci sırrının göz etrafı olduğunu biliyor musunuz? Göz etrafının en erken ve yoğun problemi özellikle kaz ayakları ve kaş çatma çizgisi gibi kırışıklıklardır. En mükemmel çözüm botoks uygulamasıdır. Çünkü bu kırışıklar dinamik dediğimiz kırışıklık olup mimik kullanmakla oluşur. Botoks mimikleri azaltır ve dengeler.
nedenle buralara dolgu yapılması çizgilerde düzelme sağlar.
Yılda 2 kez yapılmalıdır. Botoks konusunda diyeceğim tek şey ciddi bir ilaç olduğu ve uzman ellerde yapılması gerektiğidir.
KAŞIN KUYRUĞU Efendim dananın kuyruğunun koptuğu yer kaşın kuyruğudur.
Botoks yapılmasına rağmen özellikle derinleşmiş kırışıklık çizgileri tam düzelmeyebilir. Bu
Göz etrafına dermarollerdermapen uygulaması, mezoterapi, PRP ve lazer diğer ameliyatsız çözümlerdendir. Çoğu kez yukarıda bahsettiğim yöntemler kombine olarak yapılır ve daha iyi sonuçlar elde edilir.
Nasıl mı? Göz etrafında kaşın pozisyonu kırışıklıklardan sonra ikinci sırada gelir. Kaşın kuyruğu ne kadar
düşükse o kadar mahcup, yorgun, üzgün ve yaşlı bir görünüm oluşur. Kaşın kuyruğu düştükçe üst göz kapağı gevşekliği artar. Kaşın kuyruğu normalden yükseldikçe bu kez şaşkın, korkmuş ve sinirli bir ifade oluşur. Oldukça sıradışı olan bu görünüm bazen izleyene komik bile gelebilir. Peki nedir bu kaşın kuyruğunun normali? Kaşın baş kısmına göre kuyruk aynı seviyede veya hafif yüksek olmalıdır. Kaşın ortası göz yuvarlağının oturduğu kemik sınırdan yarım santim yüksek olmalıdır. Pek mutlu bir haberim var size. Kaşın pozisyonu botoksla istenildiği gibi ayarlanabilmektedir. Pek tabi ki sadece uzman ellerde efendim. KAŞLA KİRPİK ARASI Ne var ki kaşla kirpik arasında? Kaşın bitimine hemen alt bölgesindeki deri hafifçe dolgun ve gergin olmalı, üst göz kapağının başladığı yere kadar konveks (tümsek) seyretmelidir. En derin yerden keskin bir dönüş yaparak üst göz kapağına ulaşmalıdır. ( burası en çukur olarak görülen
yer-üst göz kapak çizgisi ). Yine hafif bir tümseklik yaparak üst göz kapak derisini oluşturmalı ve kirpiklere kadar ulaşmalıdır. Normali-güzeli-genci böyle görünür. Anormal olanı nasıl anlayacağız derseniz aşağıdaki testi yapınız: Şimdi farını-eyelinerını süremez hale gelmişsen, farını aşağı sürüp sonra kaşında görüyorsan üst göz kapağın gevşemiş demektir. En ideal çözüm göz kapağı estetiğidir.
doğru uzanan uzun çizgi normalde gergin bir yay halindedir ve önden bakıldığında çenenin V şeklinde olmasını sağlar. Bu üçgen görünüm genç görünmenin sırrıdır. Bu yayda gevşeme insanı yaşlı gösterir. Burada yağ dokususun yer değiştirmesi ile bir kabarıklık oluşur. Bu bölgeyi düzeltmeye yönelik olarak basitten zora doğru olacak şekilde ip ile askılama, dolgu ile kontur düzeltme, liposuction, yüz germe ameliyatı sayılabilir.
DUDAKLA ÇENE ARASI Marionette çizgisi! Tanım: Dudak köşelerinden çene altına uzanan derin çizgi. Bebeklerde, gençlerde ve genç görününlerde (genç hissedenlerde değil ) bu çizgi yoktur sevgili dostlar. Şimdi eğer bu çizginiz oluşmuş ise, ne yapıp edip bu çizgiden kurtulmak iyi olur. Dolgular faydalıdır ve kullanılır. Çok derin çizgilere dolgu yetmez ve yüz germe tarzı ameliyatlar gerekir. Bu çizgi dudak köşesini aşağı hareket ettiren kaslar ve yanak sarkması nedeni ile oluşmaktadır. Ağız köşesi aşağı dönük insanlarda daha sık görülür ve mutsuz, üzgün, bıkkın, memmuniyetsiz bir ifadeye neden olur. Yaşlı gösterdiğini zaten biliyoruz. O nedenle düzeltilmesini mutlaka öneriyorum.
ELMACIK KEMİĞİ
Genç görünmek usta ellerde küçük dokunuşlarla bile mümkün olmaktadır. Hoşçakalın, güzel kalın.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 21
ALT ÇENE ÇİZGİSİ Çene ucundan kulak memesine
Efendim kim istemez elma yanaklı olmayı? Elmacık kemiği bölgesi önemli estetik parçalardan birisidir. Bu bölgenin alt göz kapağı ile ilişkisinin bozulması, yağlarının erimesi ve aşağı doğru yer değiştirmesi ile yaşlı bir görünüm oluşmaktadır. Genç görünmek isteyenlerin mutlaka bu bölgeye yönelik işlemler yaptırmasını tavsiye ederim. En ideal olanı orta yüz germe ameliyatı ile alt göz kapağı yanak bölgesinin yeniden düzenlenmesidir. Amayağ injeksiyonu veya diğer dolgular ile bu bölgenin eski dolgunluğuna getirilmesi, ip ile askılama yapılması gibi işlemlerde faydalı olabilmektedir.
SAĞLIKLI ESTETİĞİN İPUÇLARI Sosyal ihtiyaçlar, maddi olarak ulaşılabilir hale gelmesi ve operasyonlardaki başarı, estetiğe olan talebi son yıllarda artırdı. Peki, estetik işlemlerde iyi ve sağlıklı sonuç elde etmek için nelere dikkat etmeliyiz?
nasıl yaşlandığını biliyoruz. Dolayısıyla gençleştirmek için ne yapacağımızı da biliyoruz. Sağlıklı bir insanın vücut şeklini biliyoruz. Sağlıklı ve genç görüntüyü elde ederken, işlem yapılan yerin vücudun geneliyle uyumunu sağlamayı amaçlıyoruz. Kişi öncelikle kendisi için bu problemin düzeltilmesini istiyorsa, yani mevcut durumundan rahatsız, beklentileri makul ve doğal sonuçtan yana, işlem sonrası süreci de doğru anlamış ise çok mutlu oluyor.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 22
Estetik işlemlerin sağlığa da faydası var Estetik işlemlerdeki gelişmeler, başarılı ve doğal sonuçlarla birleşince hasta memnuniyeti arttı. Bu memnuniyet tabii ki talebi de artırdı. Bir de iyi görünme ihtiyacı da öne çıktı. İş ve sosyal hayattaki rekabette fit ve genç görünen kişiler diğerlerinden sıyrılmaya başladı. Güzellik subjektif bir kavramdır. Dönemsel ve kültürel olarak farklı şekiller güzel gelebilir. Buna rağmen güzellikle ilgili de tanımlamalar anketlerle elde edilebiliyor. İşlemlerimizde bu kriterleri belirli ölçüde dikkate alıyoruz. Ancak genç ve sağlıklı görüntünün tanımı daha net. Örneğin biz yüzün
Birçok estetik işlemin ek olarak sağlığa da faydası vardır. Örneğin jinekomasti yani erkek meme büyümesi probleminin çözülmesi duruş bozukluğunu da düzeltir. Çünkü bu erkekler büyük memelerini saklamaya yönelik bir kamburlukta dururlar. Aynı şekilde aşırı büyük memelere sahip bayanlarda yapılacak meme küçültme, sırt ağrıları ve mantar enfeksiyonlarını azaltır. Üst göz kapak düşüklüğünün düzeltilmesi daha rahat bir görüş sağlar. Karın ve bacaktaki aşırı yağlanmaya ait yükten kurtulmak diz ekleminin de daha az basınca maruz kalmasını sağlar ki diz sağlığı için önemlidir. Terleme
tedavisi sonrası sosyal ortam fobileri azalabilir. Burun estetiği sırasında nefes alma problemleri düzeltilebilir. Gereksiz korkular veya yanlış tedavilerle bu estetik işlemlerin ertelenmesi tabii ki sağlık problemlerin artmasına neden olacaktır. Estetikte başarının yolu nedir? İnsanlar denek değildir. Bu nedenle yapılan operasyonlarda etkinliği ve güvenirliği kanıtlanmamış hiçbir yöntem kullanılmamalıdır. Uzun dönem sonuçları bilinmeyen ya da şüpheli moda uygulamalardan kaçınılmalıdır. Bir tekniği yan etkisi başlayacağı yerde bırakıp, başka tekniklerle kombine edilerek çözüme ulaşılmalıdır. Tabii ki bunu yapabilmek için ameliyatlı ve ameliyatsız yöntemleri kombine etmek başarıyı çok artıracaktır. Estetikte nelere dikkat edilmelidir? Kesinlikle ilgili diplomaya sahip uzman doktorlardan bu hizmetler alınmalıdır. Estetik işlemler hafife alınmamalı, bu amaçla ilgili meslek derneklerinden uzmanlık diplomaları sorgulanmalıdır. Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi, Dermatoloji Dernekleri bu konuda internet ortamında yardımcı olabilir. İkincisi işlemin yapıldığı yerin o işlem için Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlı olmasıdır. Üçüncüsü kullanılan malzeme ve cihazların Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı, gerekli bakımlarının yapılmış
Ameliyatsız estetik işlemlerden ne beklemeliyiz? Mevcut durumu korumak, hafif
yenileme, PRP, kulak arkasından aldığımız fibroblast hücre kültürü uygulamaları. Estetik cerrahide teknolojik yenilikler nelerdir? Dünyadaki gelişmeleri de yakından takip etmekteyiz. Cerrahi teknik ve cihaz anlamında birçok yenilik mevcut. Özellikle vücut şekillendirme konusunda lazer Liposuction sistemlerine eklenen güç ve güvenlik tedbirleri sonuçları daha iyi hale getirdi. Çok küçük kesiler ile lazer lipoliz yaptıktan sonra, yağı aspire ediyoruz ve ısıyı ölçerek verdiğimiz enerji ile deride kasa doğru yaklaşma ve yüzeyinde küçülme hedefliyoruz. Estetik bir işlem yaptırmak isteyenlere öneriler Estetik olmak da olmamak da önemli bir karardır. Kulaktan dolma ya da yanlış kişilerden alacağınız bilgiler ile estetik işlemden vazgeçmeniz ömür boyu mevcut deformitenizle gereksiz yere yaşamanıza neden olabilir. Doğru bilgilenme doğru kararı getirecektir.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 23
olmasıdır. Estetiğe talebin artması bu konuda medyatik olsa bile, yeterliliği olmayan doktorları, hatta doktor dışı birçok kişiyi işlem yapar hale getirdi. Şık görünen ancak hiçbir sağlık tedbirinin alınmadığı birçok yerde bu işlemlerin yapılmaması için ciddi denetimler gerekmektedir.
deformiteler, ameliyatları tamamlamak amacıyla ameliyatsız birçok yöntemden faydalanmaktayız. Örneğin odaklı ultrason ile hafif bir elevasyon, sarkmalarda bir miktar toparlanma bekleriz ancak hiçbir zaman yüz germe etkisi beklenmemelidir. Botoks erken dönemde, doğru yapıldığı zaman çok faydalı olacak iken bu işlem için geç kalınması nedeniyle kırışıklıklar derinleşmiş ise ek tedaviler gerekecektir. Günümüzde dolgu maddeleri sonuçları çok iyiyken, her görülen deprese alana dolgu yapılması büyük yüzlere neden olabilir. Hastanın basenlerinde yağ fazlalığı var, diyet ve sporla da düzelmiyor ise ameliyatsız yöntemlerle de düzelmeyecektir. Tabii ki yüz germe, lazer liposuction gibi bir çok ameliyat sonrası, sonucu bir miktar daha iyi hale getirecek ameliyat dışı yöntemleri eklemeyi önermekteyim. Ameliyatsız yöntemlerden en çok tercih ettiklerim dolgu ve botoks uygulamaları, LASER ile cilt
YAZIN CİLDİNİZE IŞILTI KATACAK ÖNERİLER
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 24
Zararlı güneş ışınları, hava kirliliği, sigara ve çevresel faktörler her geçen gün cildinize hem zarar veriyor hem de hızlı bir şekilde yaşlanmasına neden oluyor. Ancak yüzünüzün doğal ifadesini bozmadan, cildinize gençliğin ışıltısını yeniden kazandırmak mümkün.
Tüm bu korkutucu süreçlerin önüne geçmek için koruyucu ve yineleyici, anti-aging tedavi modelleri geliştirilmiştir. Bu tedavi seçenekleri arasında Somon DNA’sının ayrı bir yeri bulunmaktadır. Somon DNA’sı, stres, hava kirliliği, sigara, alkol ve güneşin zararlı ışınları ve geçen yılların ciltteki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tedavi yöntemidir. Somon balığı sütünden elde edilen Somon DNA’sı ile yapılan uygulamalarla, yaşlanmanın kanıtı olarak ortaya çıkan kırışıklıkların önüne geçilebilir. Cildin yaşlanmasını durduran etkisiyle ön plana çıkan Somon DNA’sı ile uygulanan yüz gençleştirme yöntemi kırışıklıklar için mucizevi bir çözümdür.
C vitamini lekelenmeyi önlüyor Vücut sağlığı için olduğu kadar cilt sağlığı için de önemli olan C vitamini güçlü antioksidan içeriği nedeniyle çok önemlidir. Antioksidan özelliğinin yanı sıra çok etkili bir yaşlanma karşıtı bileşendir. Cildin gençliğini ve esnekliğini sağlayan kollajen üretiminde çok önemli bir role sahiptir. Yaşlanma, güneşe maruz kalma, sigara içme gibi nedenlerle ciltteki C vitamini giderek azalır. C vitamininin azalması kollajen üretiminin düşmesine neden olur. Kollajen yapısının zayıflaması kırılmalara, dolayısı ile kırışıkların oluşmasına neden olur. Cildi serbest radikallere karşı ve güneşin zararlı etkilerine karşı korur. Dış etkenlere karşı güçlendirir. Özellikle güneş dolayısı ile ciltte oluşmuş lekeleri
ve yaşlılık lekelerini giderir. Cildin rengini açarak daha aydınlık ve parlak görünmesini sağlar. C vitamini, kollajen sentezini artırarak cildin sıkılaşmasını ve elastikiyet kazanmasını sağlar. İnce çizgi ve kırışıkları giderir ve bunların oluşumunu yavaşlatır. Havyar bakımı cildi gençleştiriyor Lüks bir tüketim maddesi olarak anılan havyar son yıllarda kozmetik alanda da kullanılmaktadır. İçerisinde bir canlıyı oluşturabilme potansiyeli taşıdığından çok zengin bir protein, fosfolipid, mineral ve vitamin kaynağı olan havyar, bu özelikleri sayesinde çok etkili bir anti-age bileşendir. • Havyarın içeriğinde bulunan fosfolipid; cildi nemlendirir; kuruma nedeniyle oluşan
Kuyumcularda kadınların gözdesi olan elmasın, tıp alanında olağanüstü güçleri ve mucizevi etkileri olduğu bilinmektedir. Saflığın ve mükemmelliğin temsilcisi olan elmasın cilt içinde faydaları bulunmaktadır. Birçok bilimsel çalışma elmasın vücuttaki bazı organlar ve genel sağlık
Leben mit Vertrauen!
üzerinde olumlu etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Elmas, vücut ısısını dengeler, enfeksiyonları azaltır, metabolizmayı canlandırır, kan dolaşımını düzenler ve birçok cilt sorunlarının düzelmesine yardımcı olur. Alternatif Tıpta ise elmas, vücuttaki enerji merkezlerini güçlendirmek için kullanılmaktadır. Elmas, zengin mineral içeriği sayesinde cildi farklı etkenlere karşı korur ve güçlendirir. Bu özelliklerinin yanı sıra; cilt yüzeyindeki ölü tabakanın zarar vermeden soyulmasını sağlar. Lekeli ve kalınlaşmış tabakası soyulan cilt, bu sayede daha pürüzsüz ve aydınlık olarak pırıl pırıl bir görünüm kazandırır. Cilt yüzeyindeki ince çizgi ve kırışıklıkları azaltır. Cildin elastikiyetini arttırır, toparlayıcı ve sıkılaştırıcı etki yapar. Cilt için doğru beslenin Her çeşit sebze ve meyve aslında cilt dostudur. Yoğun E vitamini içermesi nedeniyle özellikle
domates listenin başında yer almaktadır. E vitamini açısından zengin olan yeşil yapraklı sebzeler de domatesle birlikte listenin üst sırasında bulunmaktadır. C vitamini açısından zengin olan greyfurt ve portakal da domates gibi cilt için çok faydalıdır. Tüm bunların yanı sıra vücudu protein açısından da beslemek şarttır. Yumurta, süt ve özellikle kefir gibi ürünler de cilde ciddi derecede faydalıdır. Özellikle kefirin günde bir bardak tüketmesi cilde büyük fayda sağlayacaktır. Uzun vadede ciltte olumlu anlamda değişiklikler görülecektir. Kefirin düzenli kullanılmasıyla birlikte cilt eskiye nazaran çok daha parlak ve sağlıklı bir görünüm almaya başlayacaktır. Kefirin içinde bulunan bakteriler bağırsakları düzenleyerek gıdaların doğru emilmesini sağlar. Bunların yanında yeşil elma ve bol su tüketmek parlak ve pürüzsüz bin cilt için olmazsa olmazlar arasında yer almaktadır.
Für alle Bezirke Berlins Bir telefon kadar yakınız! İ. Mısırlıoğlu Geschäftsführung
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 25
pürüzlü yapıyı gidererek cildin daha pürüzsüz, parlak ve güzel görünmesini sağlar. • Protein cildi besler, onarır ve güçlendirir; cildin yenilenmesini, sıkılaşmasını ve elastikiyet kazanmasını sağlar. Mimik çizgileri ile kırışıklıkları gidermeye yardım eder, yaşlanma etkilerini azaltır. • Mineraller ve vitaminler ise cildi serbest radikallere karşı korur ve anti-oksidan etki sağlar, kolajen ve elastin üretimini destekleyerek cilt yüzeyini güçlendirir, kırışıklıkları azaltır ve yaşlanmayı geciktirir.
Persönliche Beratung Zur Beratung kommen wir gerne auch zu Ihnen nach Hause.
Evde Bakım Hizmetlerinde Güvenilir Kuruluş !
Evde Bakım Servisi
Pflegedienst Mitte Bergfriedstr. 20 10969 Berlin Tel.: 030 - 695 694 64 Fax: 030 - 695 694 65 info@pdmitte.de www.pdmitte.de
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 26
Yaz aylarında beslenme önerileri
Yaz aylarında hava sıcaklıklarının artması birtakım sağlık sorunlarını ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır.
Yaz sıcaklığından en çok etkilenenler çocuklar, yaşlılar, hamileler, tansiyon, kalp ve şeker hastalığı olan bireylerdir. Sağlıklı beslenme ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi yaz aylarında sıklıkla görülen sağlık problemlerinin azaltılmasında son derece önemlidir. YAZ AYLARINA YÖNELİK SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ • Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda yer alan çeşitli besinlerden yeterli miktarlarda alınmalıdır. • Kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de yarım yağlı süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çaylar tercih edilmelidir. • Yaz aylarında yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı; yemeklerde bitkisel sıvı
yağların kullanımı, yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. • Yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi gerekir • Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinlerin tercih edilmemesi, basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine tam buğday ekmek, makarna, bulgur gibi lifli besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir. • Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları, dondurma gibi tatlılar tercih edilmelidir. • Ayrıca yaz aylarında egzersiz ve spor yapılırken kış aylarına göre daha fazla sıvı kaybı yaşanacağı için egzersize başlamadan 15 dk. önce 1-1.5 bardak, egzersiz sırasında ise 10-15 dakikada bir yarım bardak su içmek gereklidir. Ayrıca ter ile kaybedilen minerallerinde yerine konulması açısında ayran da tüketilebilir. Bunun yanında vücudun ihtiyacında fazla su tüketmesi de böbreklerin zarar görmesine ve vücutta ödem oluşmasına sebep olabileceği unutulmamalıdır. • Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Ayrıca, yaşamın her döneminde yeterli sıvı alımı
vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine yarım yağlı süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. • Besin zehirlenmeleri, halk sağlığını yakından ilgilendiren ve özellikle yaz aylarında artan hastalıklardan biridir. Çoğunlukla hafif seyirli ve kısa süreli hastalıklar olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler hastalığın zaman zaman daha ağır seyretmesine hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. • Yaz aylarında özellikle rota virüslerden kaynaklanan bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el temizliği ile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 27
Yaz aylarında özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında artış gözlenmektedir. Sıcaklığın artması ile birlikte vücuttan ter ile öncelikle sıvı, potasyum ve sodyum gibi birçok mineral kayıpları olur bunun sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. Yaz aylarında özellikle bebek ve çocuklarda ishal görülme sıklığı artmaktadır. Ayrıca sıcak havalarda besinlerin bozulma riski artmakta ve besin kaynaklı zehirlenmeler sık görülmektedir.
Doğru Nefes Almak Ömrü Uzatıyor Hayatta kalmamızı sağlayan en önemli olay solunumdur. Uyumadan, yemek yemeden ya da su içmeden günlerce yaşanılabilirken; birkaç dakikalığına da olsa nefes alıp vermeden hayatta kalmak mümkün değildir. Nefes alıp verme, çoğu zaman yapılan sıradan bir aktivite gibi görünmektedir fakat doğru nefes almak sağlıklı yaşamın en önemli unsurlarındandır.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 28
Dr. Fzt. Seniha Avcıl UĞURLU Solunum Terapisi Merkezi (Nefes Terapisi)
Cerrahi bir operasyon veya solunum sıkıntısına neden olan bir hastalık geçirdiğimizde nefes alıp vermenin önemini daha iyi anlarız. Doğru nefes alıp verememek tüm organlarımıza oksijen taşınmasını sağlayan kalbimizin iş yükünü artırır. Kan basıncının hızla yükselmesi, stresle başa çıkamama, nefes darlığı, korku gibi şikayetlerin yanında birçok
hastalığın da oluşumunu hızlandırır. Diğer bir taraftan doğru nefes alıp vermenin de pek çok yararı vardır. Örneğin kalp ritminin düzelmesiyle ile birlikte kan basıncının düşmesi, dolaşımın hızlanması, sindirim sisteminin düzene girmesi, stres ile rahatlıkla baş edebilme ve uykunun düzene girmesi ilk akla gelenlerdir. Pulmoner Rehabilitasyon
yani solunum fizyoterapisi; kişiye özgü olarak planlanan, akciğer hastalarının tedavisini amaçlayan, kişilerin günlük yaşamda daha kaliteli nefes alıp vermesini hedefleyen rehabilitasyon programıdır. Uzmanlaşmış solunum fizyoterapistleri, hastalıkların yol açtığı semptomları olabildiğince azaltmak; günlük yaşam aktivitesini gerçekleştirirken hastanın ideal kapasitesini kullanmasını sağlamak amacıyla “solunum rehabilitasyonu” ve “göğüs fizyoterapisi” ana başlıkları altında uygulamalarını gerçekleştirmektedir. İleri evredeki solunum hastalıklarında görülen ciddi şikayetler, hastanın efor kapasitesini ve dolayısıyla da yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkiler. Pulmoner rehabilitasyon, günlük ihtiyaçlarını
olmayan fakat doğru nefes alıp verme gereksinimi duyan bireylerin günlük yaşam aktivitesini gerçekleştirirken, ideal kapasitesini kullanmasını sağlayarak yaşamlarına kalite katar. Tanı konulmuş hastalıklarda ise; ileri evredeki solunum hastalarında görülen ciddi problemler, hastanın efor kapasitesini dolayısıyla yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar ağır şikayetleri olan bu hastalar için, uzman solunum fizyoterapistlerinin kazandıracağı bilgi ve deneyimler ile hastanın yaşam kalitesi ciddi biçimde artırılır. Pulmoner rehabilitasyon ünitesinde neler yapılıyor? Bu ünitede öncelikle kişiye özgü ve tamamen hastanın ihtiyaçlarına yönelik planlamalar yapılmaktadır. Bu planlamalar çerçevesinde kişilere uygun programlar çizilmektedir. Bu programlar; solunum egzersizleri, göğüs fizyoterapisi teknikleri ve bu tekniklere destek cihazlarla oluşturulan solunum fizyoterapi seansları gibi işlemler olup, kişinin günlük yaşam aktivitelerinde ideal kapasitesini kullanmasını sağlarlar. Bu programların süresi, hastanın ihtiyacına ve toleransına göre 30 dakika ile 1 saat arasında değişebilmektedir. İşlemlerin sıklığı da hastanın genel durumuna göre ayarlanmaktadır. Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 29
karşılayamayacak kadar ağır şikayetleri olan bu hastaların yaşam kalitesi açısından büyük önem taşır. Uygulanan rehabilitasyon programları, tedavi süreci boyunca ve sonrasında hastalara bilgi ve deneyim kazandırmaktadır. Pulmoner rehabilitasyondan kimler faydalanabilir? • Hiçbir hastalık tanısı olmayan fakat doğru nefes alıp verme gereksinimi duyan bireyler • Tanısı konulmuş hastalıklarda ve solunum sıkıntısı yaşayan, doktor yönlendirmesi ile gelen hastalık gruplarında: Bunlar: • KOAH’lılar • Kistik fibroziste • Çocuk hastalıklarında • Çocuk felci hastalarında • İnterstisiyel akciğer hastalıkları • Göğüs duvarı bozukluklarında • Kanserli hastalarda • Kas hastalıklarında • Az veya fazla kilodan dolayı solunum sıkıntısı yaşayan hastalarda • Hamilelik dönemindeki solunum sıkıntılarında • Cerrahi öncesi ve sonrası hastalarda bu program başarıyla uygulanmaktadır. Pulmoner rehabilitasyon ünitesi nasıl hizmet vermektedir? Doktor yönlendirmesi ile pulmoner rehabilitasyon ünitesine gelmiş hastalar, burada görevli olan solunum fizyoterapistleri uzmanlarından call center aracılığı ile randevu alarak programlara katılabilirler. Sağlıklı bir yaşam için doğru nefes almanın önemi nedir? Bu program, hiçbir hastalık tanısı
Erkeklerde Elma Tipi, Kadınlarda Armut Tipi OBEZITE ARTIYOR! Obezite, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önemli sağlık sorunları arasında ilk sıralarda yer alıyor. Toplumda her 10 kişiden 3’nde görülen fazla kilolar; kalp hastalıkları ve kanser başta olmak üzere hayati riske neden olan hastalıklara da zemin hazırlıyor. Kadın ve erkeklerde farklı özelliklerde ortaya çıkabilen obezite, kişiye özel uygulanan modern yöntemlerle kontrol altına alınabiliyor.
Prof. Dr. Oğuzhan KARATEPE Memorial Hastaneleri Obezite Cerrahisi Merkezi
Obezite, vücut kitle endeksinin erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un üzerine çıkması ile başlayan bir sağlık sorunudur. Boy- kilo endeksi 18 ile 24 arasında olan kişiler normal kilolu sayılırken; 25’in üzerinde olanlar fazla kilolu, 30’un üzerinde 1. derece obez, 35’in üzeri 2. derece obez, 40’ın üzeri olanlar ise morbid obez kategorisine girmektedir. Fazla kilolu vücuttaki yağlanma dağılımı da çok önemlidir. Yağ dokusunun sadece göbek bölgesinde birikmesiyle halk dilinde erkek tipi şişmanlık olarak adlandırılan elma biçimi obezite ortaya çıkmaktadır. Kadınlarda da daha çok yağların kalça bölümünde toplandığı armut tipi obezite görülmektedir. Aşırı kiloların sadece %5’i genetik sebeplerden kaynaklanırken; %95’i yetersiz fiziksel aktivite, çevresel faktörler, yanlış beslenme,
nörolojik ve biyokimyasal bazı bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Bu sebepler erkeklerin %20’sinde, kadınların ise %40’ında fazla kilolara neden olmaktadır. Bu da toplumun %30’nun fazla kilolu olduğunu yani her 10 kişiden 3’ünün normal kilonun üzerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Pek çok kanser türü tetiklenebiliyor Çağımızın en önemli sağlık sorunlarından birisi haline gelen aşırı kilolar, kişilerde öncelikle uyku apnesi, solunum zorluğu,
aşırı kıllanma ve ruhsal önemli riski, ameliyat sonrası bozukluklar gibi sorunları mide dikiş yerlerinde meydana beraberinde getirebilmektedir. gelebilecek sızmalardır. Ancak Yaşam konforunu olumsuz yönde kullanılan malzeme, cerrahi etkileyen aşırı kilolar aynı zamanda teknik, uygulanan cerrahinin tipi koroner kalp rahatsızlıkları, ve cerrahın tecrübesi bu riski hipertansiyon, insülin tipi diyabet ortadan kaldırabilmektedir. Yapılan ve karaciğer yağlanması gibi araştırmalar obezite cerrahi hayati riske neden olan hastalıkları riskinin %0,2 olduğunu ortaya da tetikleyebilmektedir. Normal çıkarmıştır. Obezite cerrahisi kilonun üzerinde olan kadınlarda olmayan ya da obez kalmaya rahim ve safra kesesi kanseri, erkeklerde ise kolon Obezite birçok “eşlik eden ve prostat kanseri riski hastalığa” sebep oluyor! artmaktadır. Obezite cerrahisi hayat kurtarıyor
Bu hastalıklardan bazıları ; çeşitli kanser türleri, diyabet, uyku apnesi ve astım gibi solunum yolu rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, kardiyovasküler hastalıklar, kronik bel ağrısı ve depresyon.
Obezite sorunu yaşayan kişilere cerrahi yöntemden önce diyet tedavisi uygulaması gerekmektedir. Beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıkları değiştirilmeli, bazı durumlarda ilaç tedavisi ve psikoterapi desteği de eklenmelidir. Uygulanan diyet tedavilere olumlu yanıt alınamadığı takdirde cerrahi tedavi yöntemleri uygulanmalıdır. Artan teknolojik imkanlar, hekimlerin tecrübeleri, kolay yapılıyor olması ve düşük komplikasyon oranı ile başarı oranlarını artıran cerrahi yöntemler, son yıllarda oldukça popüler hale gelmiş durumdadır. En sık yapılan mide küçültme ameliyatları ile hastalar kilolarının %60’ından kurtulabilmektedir. Mide küçültme ameliyatının en
devam eden hastalarda kanser ve diğer hayati risk taşıyan hastalıkların gelişme riski daha fazladır. Uygun yöntemin seçilmesi ile gerçekleştirilecek obezite ameliyatı hastaya yaşam boyu önemli konfor sağlamaktadır. Kalıcı kilo kontrolü için hastaya önemli görev düşüyor Obezite cerrahisi yaşam tarzı değişikliğinin ilk aşamasıdır. Ancak bu tarz değişikliğine yardımcıdır ve tek başına da etkili değildir. Bu cerrahi bir yağ alma
ya da hemen zayıflama yöntemi olarak da değerlendirilmemelidir. Cerrahi sonunda hastanın iradesine yardımcı olur. Yani yeni dönemde hastaya çok önemli görevler düşmektedir. En önemlisi, beslenme alışkanlığının tekrar düzenlenmesidir. Bunun için diyetisyen ve psikolog yardımı ile kısa bir eğitim gereklidir. Daha sonra hastanın hareket ve aktivitesinin düzenlenmesi ile kalıcı kilo kontrolüne yönelik çeşitli eğitimler verilir. Hastaların ameliyat sonrası diyetin yanı sıra spor ve düzenli fiziksel aktiviteyi de yaşamlarına sokmaları çok önemlidir.
Bel Çevresindeki Kilolanma Yemek Yeme Hızıyla Birlikte Artıyor
PERSONAL GESUCHT! PERSONAL GESUCHT!
ARI SÜTÜ Apiterapi ürünleri içinde önemli yeri bulunan arı sütü, aslında işçi arıların larvaları ve kraliçe arıyı beslemek için salgıladıkları krem renginde ve pelte kıvamında bir maddedir.
Dr. Gökhan AYDOĞDU Akupunktur ve Apiterapi uzmanı
Arı sütü, içerdiği yüksek oranda ki proteinler, aminoasitler, lipitler, vitaminler ve şekerler ile yüksek besleyici özelliğe sahip bir maddedir. Arı sütünün bileşimi çok karmaşıktır. Arı sütü, %60-70 su, %1215 protein, %10-16 şeker, %3-7 lipitler, eser miktarda mineral tuzları ve vitaminler içermektedir. Kimyasal kompozisyonu üretildiği koşullara , koloninin durumuna, sezona, hasat zamanına ve salgılandığı arıya göre değişiklik gösterir.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 32
Arı sütü genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji ve bağışıklık sağlamaktadır. Arı sütünün insan vücuduna olan yararları şu şekilde sıralanabilir; hafızayı güçlendirme, fiziksel performansı artırma, deri yenilenmesine yardımcı olma,
kan damarlarını genişletme, kan basıncını düşürme, yorgunluğu azaltma, tümör oluşumunu önleme, gelişme ve büyümeyi hızlandırma, hormonal düzenleyici olarak çalışma, cinsel gücü ve döl verimini artırma. Bunların yanında arı sütü, antialerjik, antioksidatif, antibakteriyel ve antiviralözellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Kraliçe arının tek besin maddesi olan arı sütünün, bu arının diğer arılardan yaklaşık 50 kat daha uzun yaşamasına katkısı olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle arı sütünün kimyasal yapısının detaylı olarak aydınlatılması ve hastalıklara karşı hem koruyucu olarak hem de tedavide kullanımı için çalışmalar yapılmaktadır. Çeşitli hastalıklar üzerinde etkiler; Kadınlarda menopoz sonrası dönemde kemik erimesi
hastalığının ortaya çıkışı oldukça sıklıkla rastlanan bir durumdur. Bu durumun en önemli nedeni östrojen seviyesindeki azalmadır. Hidaka ve diğerleri (2006) tarafından yapılan çalışmada , arı sütünün kemik erimesi üzerine etkisi incelenmiş ve arı sütünün kemiklerin kalsiyum kazanmasında ve kemik erimesinin önlenmesinde önemli bir gıda maddesi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan bir başka çalışma ise arı sütünün sağlıklı bireylerdeki glikoz metabolizmasına etkilerini konu almaktadır. Çalışmada, arı sütünün serum glikoz seviyesini etkileyen maddeler barındırdığı ve arı sütü tüketimi sonrası glikoz seviyesinin önemli ölçüde düştüğü sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmacılar, arı sütünün diyabet hastalığı için kullanılabilecek bir gıda maddesi olduğu önerisini de vermektedirler. Antibiyotik ve Antifungal Etkiler. Yapılan çalışmalar, arı sütünün yapısında bulunan 10-HDA’nın (10-Hydroxydelta-2-dekanoik asit) antibiyotik etkiye sahip olduğunu desteklemektedir. Bunun yanında 10-HDA’nın bakteri ve küflere karşı antibakteriyel ve antimikrobiyal etkileri olduğu tespit edilmiştir. Arı sütü E.koli, Salmonella, Proteus, Basillus suptillis ve S.
Bilkova ve diğerleri 2001 yılında arı sütünden antibakteriyel ve antifungal özellikleri olan peptitlerin izole ve karakterize edilmesi için uygun bir metot bulma amacını içeren bir çalışma yapmışlardır. Yapılan çalışmada “Royalisin” adlı peptidin, bal arısının kendini parazit ve bakterilere karşı koruması için salgıladığı bir antimikrobiyal peptit olduğu bildirilmektedir. Bu peptit, gram pozitif bakterilere karşı antibakteriyel etki göstermektedir. Bu etkilerinin yanında, arı sütünün mayalar ve bakterilere karşı etki eden peptidler içerdiği de bilinmektedir. Benzer şekilde yapılan bir başka çalışmada arı sütünden izole edilen “Jellein” adlı kısa peptitlerin gram pozitif ve gram negatif bakteriler ile mayalara karşı etkili olduğu ortaya çıkarılmıştır. Antioksidan Etki, Vücuttan antioksidanların temizlenmesi ve reaktif oksijen türlerinin ( reactive oxygen species=ROS) üretimi arasında bir dengesizlik olduğu zaman oksidatif stres ortaya çıkmaktadır. Çok fazla ROS üretimi sonucu hücre zarları ,proteinler, enzimler ve DNA zarar görebilmektedir. Besinle alınan antioksidanlar ise ROS’un neden olduğu hastalıklara (kanser, ateroskleros, hipertansiyon, yaşlanma ve diyabet ) karşı koruyucu etki göstermektedir. Gıdalardan elde edilen peptitler, potansiyel doğal antioksidanlardır.
Araştırmacılar arı sütünün önemli bir antioksidan olduğunu bildirmektedir. Nagai ve Inoue adlı araştırmacılar, 2004 yılında arı sütünün antioksidan özelliklerini ortaya çıkarmak üzere bir çalışma yapmışlardır. Hastalıkların önlenmesinde arı sütünün kullanılabileceği önerisiyle yola çıkan
düzeylerinde ve trombozda azalma olduğu görülmüştür. Arı sütü günümüzde sağlıklı yaşam için günlük besin takviyesi olarak ; ayrıca kas distrofisi, Multipl skleroz ve Parkinson hastalığının tedavisi, alerjik semptomlarının azaltılması ve kan lipit seviyelerinin kontrol altında tutulması amacıyla da kullanılmaktadır. Arı sütünün ayrıca kemoterapi ve radyoterapinin zararlı yan etkilerine karşı vücudun direncinin sağlanmasına da katkısı olduğu önerilmektedir. Ayrıca arı sütünün yüksek amino asit içeriğiyle, bağışıklık sistemini destekleyebileceği düşünülmektedir. Araştırmacılar, çalışmalarının sonucunda arı sütünün sağlıklı bir gıda maddesi olduğu ve ilaç olarak kullanımının mümkün olduğunu belirtmişlerdir. (Kaynak: Arı Ürünleri ve Sağlığımız.)
araştırmacılar çalışmalarının sonucunda arı sütünün yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğunu görmüşlerdir. Uli Gloger Bunun yanında süperoksit Api-Zentrum Ruhr ve hidroksil radikallerini Biz Bal ürünleri üreticisiyiz. tutma Arõnõn Ÿrettiğinin en iyisini kapasitesinin de Api-Zentrum Ruhr olarak yüksek olduğu biz size sunarõz sonucuna ulaşmışlardır. Arı sütünün kan parametreleri üzerinde farklı etkileri olduğu bildirilmiştir. Serum kolesterol ve trigliserid düzeylerinde azalma, yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol düzeylerinde artış, plazma fibrinojen
YENI: online alõşveriş için www.api-zentrum-ruhr.de Sayfamõzõ ziyaret edin
• • • • •
Propolis Arõ SŸtŸ Arõ Zehri Kremi Perga (Arõ Ekmeği) ApiDrohn® / Apilarnil
Uli Gloger Api-Zentrum Ruhr Telefon Mobil Mail Web
+49 (0) 2367/ 181 252 +49 (0) 174 / 9 383 525 info@api-zentrum-ruhr.de www.api-zentrum-ruhr.de
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 33
Aureus mikroorganizmalarına karşı güçlü bir antibiyotik etki göstermektedir. Bu konuda yapılan bir çalışmada arı sütünün 0,5 mg ve 1 mg düzeyindeki miktarlarının bakteri gelişimini inhibe ettiği görülmüşltür.
Erkeklerde Cinsel İsteksizlik Belirtileri ve Tedavisi
Cinsel isteksizliğin belirlenmesinde detaylı bir değerlendirme gerekmektedir. Öncelikle detaylı bir öykü alınarak sorunun ne olduğu, cinsel isteksizliğin birincil tablo mu yoksa altta yatan diğer cinsel fonksiyon bozukluklarına bağlı olarak ikinci kazanç olarak mı geliştiği değerlendirilmelidir Prof. Dr. Mehmet Murad BAŞAR Androloji ,Üroloji Olaya neden olan olası psikolojik faktörler irdelenmelidir. Hastanın muayenesinde klinik yakınmalarının derecesini sorgulanmalıdır. Neden olabilecek organik bir hastalık varlığı veya ilaç kullanımı araştırılmalıdır. Ardından tam bir sistemik muayene ve fiziki kontroller yapılmalıdır. Sekonder seks karakterleri denilen; • Vücutta kıllanma oranı • Göğüslerde büyüme • Testis boyutları değerlendirilmelidir.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 34
Bu değerlendirmelerin ardından laboratuvar testlerinin yapılması gereklidir. Bu amaçla erkeklik hormonu testosteronun ve bunu etkileyen diğer hormonların değerlendirilmesi gerekir. Erkekte Cinsel İsteksizlik Tedavisi Cinsel isteksizliğin nedeni psikolojik nedenlere dayanıyorsa tedavisinde psikiyatri desteği gerekmektedir. Ancak cinsel isteksizlik organik sorunlara dayanıyorsa testosteron hormonu düşüklüğüne neden olan faktörler ortaya konulduktan sonra nedene yönelik tedavi gerçekleştirilmelidir. Erkeklik Hormonu Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir? Testosteronun cinsellik üzerindeki etkilerinin yanında vücutta farklı
ve çok önemli görevleri de bulunmaktadır. Testosteron sekonder seks karakterleri olarak adlandırılan Vücut kıllanması, Kas ve kemik yapısının gelişimi, Ses tellerinin gelişimi ve erkeğe özgü ses tonunun oluşumu, Saç yapısının şekillenmesi, Cinsel organların gelişimin tamamlanması ve işlevi gibi cinsiyete özgü yapının gelişmesini sağlamanın yanı sıra; Kan hücrelerinin yapımı, Kalp sağlığı, Hafıza kontrolü, Lipid proflinin kontrolü, Kemik ve kas erimesinin önlenmesi gibi önemli görevleri de bulunmaktadır Testosteron hormonu eksikliğinde belirtilerin sadece cinsel isteksizlik
Erkeklik Hormonu Nedir?
Erkeklik hormonu testisten salınan testosterondur. Testisten salınan testosteronun büyük bir kısmı vücutta proteine bağlı olarak bulunurken çok az bir kısmı serbesttir. Serbest olan testosteron vücut tarafından kullanılan testosteron formudur.
olarak görülmesi gerekmemektedir. Testosteron eksikliğinde belirtiler kadınlardaki menopoz belirtilerine benzerlik göstermektedir. • Halsizlik • Aşırı sinirlenme • Depresyon • Duygu durum bozuklukları • Uykusuzluk • Terleme • Aşırı heyecanlanma ve aşırı sakinlik gibi belirtiler gözükebilmektedir. Erkek Hormon Testi Nedir? Hangi Durumlarda Yapılır? Testosteron eksikliğinde ortaya çıkan belirtilerde serum testosteron düzeyinin ölçülmesi gerekmektedir. Testosteron düzeyi sabah 08.00 – 10.00 saatleri arasında ölçülmelidir. Erkeklerde hormon düzeni bu saatler en yüksek seviyeye gelirken öğlene doğru azalmaya akşam saatlerinde
Erkeklik Testosteron Testini Bir Kez Yaptırmak Teşhis İçin Yeterli Midir? Testosteron ölçümü etkili faktörlerle tek başına yeterli olmayabilmektedir. Testosteron ölçüm yönteminin standartize olmaması ve laboratuvarlar arası farklılıklar bulunması nedeniyle ölçümlerin en az 3 kez yapılıp bunların ortalaması alınarak testosteron seviyesi belirlenmelidir. Erkeklik Hormonu Tedavisinde Hangi Yollar Kullanılmaktadır? Hormon tedavisinde çeşitli alternatifler bulunmaktadır. Günlük testosteron salınımını yani sabahleyin yüksek öğleden sonra azalmaya başlayan ve akşam en alt seviyeye inen dengenin sağlanacağı bir tablonun temin edilmesi hedeflenmelidir. Ağızdan alınan tabletler: Her gün kullanılması gerekmektedir.
Karaciğere metabozile olarak karaciğer toksitesi yapması, emilimlerinin bağırsaklardan gerçekleşmesi, bir kısmının emilip bir kısmının emilememesi ve gıdalarla etkileşiminin olması gibi dezavantajları bulunmaktadır. Bu dezavantajlardan dolayı günlük testosteron salınım ritmini tam olarak gerçekleştirememektedir. Jeller:Testosteron seviyesini düzenlemek için üretilen jeller vücudun kılsız bölgelerine sürülmektedir. Ten yoluyla emilim
sağlayarak günlük testosteron salınımını düzenleyen jellerin her gün kullanılması gerekmektedir. Her gün kullanım dezavantajına karşın yan etkilerinin daha az olması ve fizyolojik düzeyi sağlaması nedeniyle en uygun tedavi yöntemidir. Diğer taraftan yan etki durumunda hemen kesilebilmesi de mümkündür. Petler: Jellerin nikotin bandı gibi pet haline getirilmiş şeklidir. Petler de vücudun kılsız bölgelerine yapıştırılmaktadır ve her gün değiştirilmelidir. Jel formlar gibi kullanım ve etki avantajına sahiptir. Enjeksiyon: Testosteron seviyesini düzenlemek için en yaygın kullanılan tedavi alternatifidir. Üç haftalık ve 3 aylık kısa etkili enjeksiyonların yanında depo etkili enjeksiyon formları da mevcuttur. Üç haftalık formlarda kısa sürede yüksek testosteron düzeyi sağlanırken sonraki enjeksiyon döneminde tekrar düşük testosteron düzeyi gelişmektedir. Bu nedenle yüksek ve düşük testosteron düzeyleri arasında önemli dalgalanmalar vardır. Üç aylık formlarda ise bu dalgalanma izlenmez ve fizyolojik seviyede serum düzeyi elde edilebilir. Ancak, enjeksiyonların en önemli dezavantajı yan etki ortaya çıktığında vücuttan atılmaları uzun zaman almaktadır. Erkeklik Hormon Tedavisi Ne Kadar Sürüyor? Hormon tedavisi ömür boyu sürmektedir. Uygulanan hormon tedavisi; • Karaciğer fonksiyon bozukluğu • Kan tablosundaki değişiklikler • Kardiyak sorunlar • Prostat büyümesi gibi yan etkileri olabileceği için hastanın yakından takip
edilmesi gerekmektedir. Hastanın klinik tablosuna, testosteron düzeyine, tedaviye uyumuna göre tedavi planı şekillendirilmelidir.
Östrojenin Artması Cinsel İsteksizliğe Neden Olur mu? Erkeklerde östrojen hormonunun artması testosteron östrojen dengesi bozduğu için doğal olarak cinsel isteksizliğe neden olabilmektedir. Erkeklerde Östrojen Hormonu Eksikliği Ya Da Fazlalığının Anlamı Nedir? Erkeklerde testosteron kadınlarda ise östrojen hakim hormonlardır. Erkeklerde testisten salının testosteron hormonunun büyük bir kısmı yağ dokuda östrojene döner. Şişman erkeklerde yağ dokunun artmasına bağlı olarak testosteronun östrojene dönüşümü hızlanır. Dolayısıyla, şişman erkeklerde östrojen hormonu düzeyi daha fazladır. Erkeklerde östrojen hormonu seviyesinin artmasıyla göğüslerde büyüme, kas yapısı ve bel çevresi genişlemeler gibi bir takım yapısal değişikliklere neden olabileceği gibi; cinsel isteksizlik, sperm parametrelerinde bozulma vb. sorunlara da yol açabilir. Östrojen Hormonunun Artırılmasının Anlamı Var Mı? Erkeklerde östrojen hormonunu arttırmanın bir anlamı yoktur. Tam tersi, erkeklerde östrojen hormonunun normal seviyelerde tutulması gerekmektedir. Erkeklerde Östrojen Hormonu Nasıl Düşürülür? Erkeklerde östrojen hormonunu düşürmenin en etkin yolu kilo vermektir. Kilo vermenin yeterli olmadığı durumlarda testosteron östrojen dönüşümünü engelleyen hormonal ilaçlar kullanılabilmektedir.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 35
ise en alt seviyeye inmektedir. Kanın alınmasıyla yapılan erkeklik hormon testinin aç ya da tok karna yapılmasının bir önemi bulunmamaktadır.
Gebelik döneminde egzersiz yapabilir miyim?
SORU | CEVAP
Egzersiz, sağlıklı yaşamın önemli bir parçasıdır ve gebelikte de belli kurallara uyularak egzersiz yapılabilir. Gebelikte yapacağınız egzersiz, dolaşım ve solunum sisteminizin daha iyi çalışmasına katkıda bulunmasının yanında kendinizi daha iyi hissetmenize, uygun sınırlar içinde kilo almanıza, kendinize duyduğunuz güvenin artmasına, olumlu duygular hissetmenize ve daha fit olma hissi taşımınıza önemli katkıda bulunabilir.
Migren ağrılarından belirli bir süreliğine de olsa kurtulmak mümkün mü? Halk arasında yarım baş ağrısı diye bilinen ve soğuk bir terleme ile birlikte gelip, başın ve yüzün yarını kaplayan özel bir baş ağrısı olan migren “sfenopalatin ganglion blokajı” denilen yöntemle tehlikesiz ve basit şekilde yok edilebiliyor. Bu yöntem, hastaya zarar vermeden burundan tatbik ediliyor. Yöntemin uygulandığı hastalar, yüzde 80 oranında dayanılmaz migren ağrılarından kurtulabiliyor. Koruyucu etki yaklaşık bir yıl boyunca devam ediyor.
Çocuklardaki orta kulak iltihabının kalıcı bir zararı olur mu? Beş yaşının altındaki çocuklar ,erkekler, biberonla beslenen bebekler ve yuvaya giden çocuklarda orta kulak iltihapları daha sık görülür. Çok sayıda geçirilen orta kulak iltihabı çocuğunuzun konuşmaya başlamasında gecikmeye yol açabilir. İşitme probleminin başlangıç zamanına, ne kadar sürdüğüne bağlı olarak çocuğunuzun öğrenme yeteneği de etkilenebilir. Bu yüzden orta kulak iltihabını ihmal etmeden bir uzman doktora başvurmanızda yarar vardır.
Çocuğumun süte karşı alerjisi var. Bunun sebebi nedir? Çocuk beslenmesinde oldukça önemli bir besin maddesi olan süt, birçok faydalarının yanında bazen de çeşitli hastalık belirtilerine yol açabiliyor. Çocuklarda süte bağlı hastalıklar arasında en sık görülenler inek sütü alerjisi ve laktoz intoleransıdır. Özellikle süt tüketiminden sonra karında şişkinlik, karın ağrısı, ishal ve benzeri durumlara aileler dikkat etmeli ve ihtiyaç duyulduğunda uzman bir doktora başvurulmalıdır.
Adet sancısının doğum yaptıktan sonra azaldığı doğru mudur? Gebelik sırasında adet görülmediği için endopmetriozisi olan kadınlarda adet sancısı doğum sonrasında azalabilir. Ayrıca rahim ağzı doğum yapmış kadınlarda daha açık olacağı için adet sırasında rahim kasıldığından içi daha kolay boşalacak ve ağrı daha az hissedilebilecektir. Gebelikle doğum sonrasında adetlerin daha ağrısız geçtiği görülür. Fakat her zaman geçerli olmayabilir. Doğum yapmış kadınlarda da dismenore görülebilir.
SORU | CEVAP
Saç ekiminin sonuçlarını ne kadar sürede alabiliriz? Saç ekiminden sonra 2-6 hafta içinde ekilen saçların büyük kısmı dökülür. Ancak saç kökleri deri altında kalır. Ekimden yaklaşık 10 hafta sonra mevcut saç köklerinden yeni saçlar uzamaya başlar. Nadiren ekilen aç greftlerindeki saçlar dökülmeden uzamaya devam eder. Saç ekiminden 8-12 ay sonra saç ekimi sonucunu değerlendirmek için en uygun zamandır. Saçların ilk çıkmaya başladığı zamandan bu tarihe kadar saçlar giderek kalınlaşır ve ensedeki saçların kalındığına yaklaşır.
Eşler arasında cinsel sorunlar yaşandığında ne yapılmalıdır? Cinsel sorunları çözmede atılacak en önemli adım, eşle sağlıklı bir iletişim kurabilmektir. Cinselliğin sürekli bastırıldığı, cinsellikle ilgili soru sormanın, konuşmanın ayıplandığı, tutucu ve baskıcı toplumlarda yetişen bireylerin, zamanı geldiğinde, cinselliği aktif olarak yaşamaya başladığında eşleriyle konuşamaması beklenmedik bir durum değildir. Oysa sağlıklı ve doyumlu bir cinsellik, sağlıklı iletişimle başlar.
Aşırı uyku isteği bir hastalık belirtisi midir? Aşırı uyku isteği, ciddi rahatsızlıklara neden olabilen önemli bir sorun olabilirken, genellikle günlük iş temposuyla veya başka sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilip ciddiye alınmıyor. Öğlen saatlerinde, akşam televizyon karşısında, yolculukta, iş yerinde ve hatta direksiyon başında uyumak normal kabul edilmektedir. Oysa bunların hepsi birer hastalık belirtisi olabilir. Bu yüzden normal olmayan bir uyku düzenine sahipseniz bir uzman doktora görünmenizi tavsiye ediyoruz.
Takıntılarınız Sizi Yalnızlaştırmasın Sık yıkama nedeniyle ellerde oluşan çatlaklar, hazırlanan projenin tekrar tekrar kontrol edilmesine rağmen bir türlü teslim edilememesi, emin olunmadığı için kapıların sürekli yeniden açılıp kapatılması… Hayatı zorlaştıran bu takıntıların süresi günde 1 saati geçiyor, kişiyi yavaşlatıyor, ilişkilerini ve işini olumsuz etkiliyorsa, bu durum obsesif kompulsif bozukluğa işaret ediyor olabilir. Doç. Dr. Levent SÜTÇİGİL Psikiyatri
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 38
Obsesif kompulsif bozukluk, takıntılı düşüncelerle ve rahatsızlık veren davranışlarla seyreden bir bozukluktur. “Obsesyon” olarak adlandırılan durumlar mantık dışı olduğunu bildiğiniz halde kafanızdan bir türlü atamadığınız, hatta düşünmemeye çalıştıkça aklınıza daha fazla gelen, başka bir şey düşünmeye engel olan düşüncelerdir. Bozukluğun diğer bir parçası kompulsiyonlar ise zihnimizi obsesyon adlı düşüncelerden uzaklaştırmak amacıyla ortaya çıkan, yapmak istemeseniz de sizi yapmaya zorlayan, sürekli
tekrarlayan davranışlardır. Ancak sıkıntı yaratmayan düzeyde obsesyonlar ve kompulsiyonlar birçok kişide görülebilir. Temizlik ve simetri takıntısı en sık görülen şikayetler Bu rahatsızlığı olan kişilerde sık görülen bazı durumlar vardır. Giysilerine ya da eşyalarına kir, mikrop ya da pis bir madde bulaştığına dair korkudan dolayı bunları sık sık değiştirme gibi temizlikle ilgili olan yakınmalar görülebilir. Bu kişilerde görülen diğer bir yakınma emin olamamadır. Bu kişiler ocağını, kapısını, penceresini, evden çıkarken evdeki prizleri ya da elektrikli aletleri kapatıp kapamadığını defalarca kontrol ederler. Genellikle bu durumu “kapattığımı biliyorum ama yine de kendimi kontrol etmekten alamıyorum” diyerek tanımlarlar. Bazı hastalar başkasına zarar vereceğine dair düşünceleri olduğundan yakınırlar. Yüksek bir yerden geçerken aşağıya
atlamaktan korkma, araba kullanırken isteyerek duvara çarpmaktan korkma gibi. Abartılı bir düzen merakı, eşyaları mutlaka simetrik yerleştirmeye çalışma, bir işi yapmadan önce belirli bir sayıya kadar sayma, ileride gerekli olabilir düşüncesiyle evdeki gereksiz eşyaları biriktirme diğer sık görülen durumlardır. Takıntılarınızın kendi kendine geçmesini beklemeyin Bir takıntının obsesyon olduğunu özellikle de tedavi gerektiren bir durum olduğunu söylemek için bu takıntıların kişide belirgin bir sıkıntıya neden olması gerekir. Kişiler takıntılarının farkındadır ancak genelde utandıkları için bunu çevreleriyle pek konuşmak istemezler. Kişi takıntılarından dolayı sosyal yaşamdan kendisini soyutlamak isteyebilir. Takıntılı düşünce ve davranışlar, hayatı çekilmez hale getiriyorsa vakit kaybetmeden bir uzmana başvurulmalıdır. Bu psikolojik rahatsızlığın, tedavi edilmeden kendi kendine geçme olasılığı çok düşüktür. İlaç tedavisi ve psikoterapi birlikte uygulanmalı Obsesif bozukluğun ilaç ve psikoterapi (konuşarak tedavi) olmak üzere iki türlü tedavisi vardır. Uygun olan iki tedavinin birlikte uygulanmasıdır. Çok şiddetli olgularda beyin ameliyatı denemeleri vardır ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Platform-Sağlık | 10. Sayı 2018 | Sayfa 39