Sağlık Dergisi 15. sayı

Page 1

CORONA VİRÜSÜ

Koronavirüs belirtileri nelerdir? Bağışıklık sistemi

Koronavirüsün ilişkinizi etkilemesine izin vermeyin Sağlıklı Kalp İçin Sıcak Soğuk Dengesini Koruyun

2020 Kostenlos zum mitnehmen

Türkçe Sağlık Dergisi | Türkisches Gesundheitsmagazin



Platform- Sağlık

Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, sanki sinema filmlerinde gördüğümüz sahneleri yaşıyoruz. Bir zamanlar gerçekleşmesini tahmin edemeyeceğimiz gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir süreçteyiz. Dünya çapında hayatı durma noktasına getiren bir salgınla karşı karşıyayız: Covid-19 İlk kez geçtiğimiz yıl aralık ayında Çinlilerin dünyaya duyurduğu mutasyona uğramış yeni tür koronavirüsü, kısa zamanda tüm dünyaya yayıldı. Bir çok ülke üstelik gelişmiş Avrupa ülkesi hazırlıksız yakalandı. Kimisi ciddiye almadı, kimisi de yetersiz kaldı veya geç kararlar aldı. İtalya, İspanya ve Fransa tüm gelişmiş sağlık sistemi ve ekonomilerine rağmen virüsle mücadele yetersiz kaldı. En dramatik ise ABD’de yaşanıyor. Gerek vaka sayısı ve gerekse ölümlerdeki artış bir türlü durdurulamıyor. Koronavirüsü ile mücadelede Almanya, vaka sayısının kontrolünde ve ölüm oranı bakımından diğer ülkelere kıyasla oldukça başarılı. Bunun nereden kaynaklandığının yanıtını uzun süre Alman siyasiler ve bilim insanları da sordu. Ancak şu üç nokta Almanya’nın başarısındaki temel faktör olarak ön plana çıktı. Bir, test sayısının fazla yapılması. İki, kısıtlamaların zamanında kararlaştırılıp halkın büyük oranda uyması ve üçüncü olarak ise Alman sağlık sisteminin güçlü alt yapısı. Koronayla mücadelede Türkiye de oldukça iyi ve başarılı bir durumda. Zamanında yurt dışına uçuşları durdurarak ve karantina uygulamalarını hayata geçirerek tedbirlerini aldı. Ancak belki ekonomik yapasından da kayaklı olarak sosyal mesafe kurallara ev kısıtlamaların uyulması konusunda vatandaşlar yetersiz kalınca hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulayarak virüsün bulaşma oranını düşürmeyi başardı. Şimdi geldiğimiz noktada ise virüsün ekonomiye etkileri giderek hissedilmeye başlandı. Bilim insanları hala eşik noktasının aşılamadığını ve kış aylarına doğru ikinci bir dalganın geleceği uyarısında bulunsalar da bir çok insan artık günlük yaşamına geri dönmek istiyor. Baharla birlikte havalar da ısındı ve artık insanları evde tutmak daha da güç olacak. Korona salgınını belki bir şekilde atlatacağız ancak bundan sonra dünya eskisi gibi olmayacak. Gerek iş hayatı ve gerekse sosyal yaşam bundan sonra çok daha farklı noktalar gidecek. Bu yaşadığımız süreç bir öncü dönem gibi gözüküyor. Biz de bu sayımızda biraz da olsa size koronayla ilgili bilgileri ve yaşananları toparlayıp özetlemeye çalıştık.

foto Impressium

Koronasız günler dileklerimizle, sağlıcakla kalın

Künye/Impressium

Editörden

Değerli okuyucular,

Dergisi

Werrastr. 36 12059 Berlin +49 30 589 106 98 www.platform-saglik.com info@platform-saglik.com

Redaktion:

Hakan Yazanel Erdem Nedim Ayşe Altuğ

Reklam: Hakan Yazanel reklam@platform-saglik.com Danışman: Dr. Mehmet Altuğ, Lokman Hekim Hastaneleri, Memorial Sağlık Grubu, Tasarım ve düzenleme: Ajans B, Berlin Baskı: Concept Medien & Druck GmbH Nunsdorfer Ring 13

Kapak Shutterstock.com, Zimniy | Sayfa 5, Shutterstock.com, Stock-Asso | Sayfa 7, Shutterstock.com, Tapati Rinchumrus | Sayfa 8, Pixbay, Arek Socha | Sayfa 9, Shutterstock.com, Colorfuel Studio | Sayfa 10, Shutterstock. com, Yurchanka Siarhei | Sayfa 12-13, Pixbay, OrnaW | Sayfa 14-15, Shutterstock.com, MIA Studio | Sayfa 16, pixbay, mohamed_hassan | Sayfa 18, Pixbay, geralt | Sayfa 19, Pixbay, Thought Catalog | Sayfa 22, Pixbay, Werner Heiber | Sayfa 20, Pixbay, pasja1000 | Sayfa 22-23, Shutterstock. com, altanaka | Sayfa 24, Shutterstock.com, Syda Productions | Sayfa 26, Pixbay, Jill Wellington | Sayfa 27, Pixbay, PublicDomainPictures | Sayfa 29, Pixbay, suju-foto | Sayfa 30, Shutterstock.com, j.chizhe | Sayfa 34, Shutterstock.com, kwanchai.c | Sayfa 35, Shutterstock.com, Mike Orlov | Sayfa 38, Pixbay, PublicDomainPictures | Sayfa 32, 33, Gökhan Aydogdu

12277 Berlin www.conceptmedienhaus.de Platform- Sağlık Dergisi bir Ajans B yayın organıdır. Dergide çıkan yazıların ve içerikleri, sorumluluğu ve doğruluğu yazara aittir.

Gelecek Sayıda ALERJI

Ağız Ve Diş Sağlığı İçin Altın Kurallar

Evlilik Yolunda Stresle Başa Çikma Yollari

Günümüzün Göz Rahatsızlığı

Balığın Bilinmesi Gereken 10 Önemli Yararı!

Erkekte Cinsel İsteksizlik Tedavisi


İÇİNDEKİLER

Bu Öneriler Ramazan'da Metabolizmayı Rahatlatıyor

6 12 14 16 18 24

Koronavirüsünden korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirin

Koronavirüs belirtileri nelerdir? Korona Virüsü nasıl bulaşır? Yeni tip Koronavirüs hakkında bilinmesi gerekenler? Koronavirüsün ilişkinizi etkilemesine izin vermeyin Gebelik Döneminde “COVID-19” Enfeksiyonu

Kendinizi ve çocuğunuzun psikolojisini koronavirüsten koruyun

BAĞIŞIKLIK SISTEMI

8 SAĞLIKLI KALP İÇIN SICAK SOĞUK DENGESINI KORUYUN

26 32

22 30

Gün içinde ekstra tuz tüketiminiz yarım çay kaşığını geçmesin

Salgını Sürecinde El Hijyeni

POLEN

Evde kilo almamak ve sağlıklı kalmak için...

20

29 Panik atak kontrolü için 10 altın kural

38


Sigaradan “Kurtulmak” mı? Sigarayı “Bırakmak” mı? Evet, sigaradan kurtulmak, bırakmaktan kesinlikle daha kolaydır. Çünkü “bırakmak” kelimesi geçici bir eylemi düşündürür; günlük yaşamımızda bile bir şeyi bir yere bırakınca bir arayış içinde olup, tekrar onu alıp “yerine koyacağım” şeklinde bir zorunluluğu da hep beraberinde getirir. Prof. Dr. İbrahim AKKURT Göğüs Hastalıkları Lokman Hekim Akay Hastanesi pençesinde yaşamaya/sürünmeye devam ederler. Oysa sigaradan kurtulmak kolaydır. İnanın ki kolaydır. Bunu bizzat kendisinde yaşamış bir insan, bir hekim olarak; kurtulma sevincini binlerce hastasında, tütün müptelasında yaşatmış bir göğüs hastalıkları uzmanı olarak biliyorum. Sigaradan kurtulmayı ertelemek bir kişinin kendisine yapabileceği en büyük zarar, her bir nefeste en az 4 bin törpü ile vücudunun törpülenmesine devam etmeye izin vermektir. Günde “bir”e bile düşülse azaltmak daha da büyük bir tu-

zaktır. Kişinin kendisinin yarattığı nikotin canavarına “seni saatte bir değil, söz 24 saatte bir besleyeceğim” demektir, onun hâkimiyetinin devam etmesine izin vermektir. Beklenmeyen bir üzüntü/sevinçte tekrar günlük paketi bulmak içten bile değildir. Sigaradan kurtulma formülü: Hemen, tek seferde, tamamen, tüm tütün ve mamullerine hayır deme kararlılığını göstermektir; “düşünce-eylem-alışkanlık-karakter-kader” beşlisi elimizdedir. Yeter ki isteyelim, sorunsuz kurtulmak kesinlikle mümkündür

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 5

Sigara konusunda insanların yaşadığı başarısızlığın en büyük nedeni bu “bırakma” kelimesinin kendisinde yarattığı “boşluk, yoksunluk, sürekli arayıp bulma ve yerine koyma isteği ve arzusu”dur. Bu kişiler aslında kendilerini iyice irdelerlerse ciddi bir şekilde “sigaradan kurtulmak” istemediklerini ancak kendilerine, çevrelerine “bırakma numaraları” çekerek sigara içiciliklerini devam ettirme isteklerini canlı tutarak sürekli kendi yarattıkları bir canavar olan “nikotin reseptörleri”ni beslemeye devam etme arzusunda oluklarını fark edebilirler. O kişiler için sigarayı “bırakmak” tam bir çiledir, kendilerini zorlayarak birkaç gün, birkaç hafta hatta çok nadir de olsa birkaç ay “sigarayı bırakmayı” başardıklarını sandıkları dönemlerde çekilmez olurlar (asabi, hemen kızan-köpüren-kırıcı v.s.) O dönemlerde sigarasızlığın (nikotinsizlik) verdiği ıstırapla kendilerini hızlıca abur cubura verirler; tatlı-tuzlu ne varsa sürekli ellerinin altında bulundururlar, çok kısa sürede aşırı kiloda alırlar ve mecburen kendilerini tekrar sigara illetine bulaştırma mecburiyetinde olduklarını gösteriler. Bu gibi “bırakma numaraları” o kadar artar ki sayısını bile hatırlayamadıklarından bırakmaktan yorulurlar ve bırakmayı bırakarak tütün illetinin


Bu Öneriler Ramazan'da Metabolizmayı Rahatlatıyor Ramazan ayı içinde yeterli ve dengeli beslenmeye özen göstermek, hastalıklardan korunmak ve kilo alımını engellemek için büyük önem taşıyor. Özellikle uzun saatler aç kalındığı için metabolizmayı zorlamamak gerekiyor.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 6

Dyt. Buşra MUTLU Beslenme ve Diyet Ramazan ayı insanların beslenme alışkanlıklarının ve tercih ettiği besinlerin dönemsel olarak değiştiği süreçlerden biridir. Bu süre zarfında her zaman olduğu gibi yeterli ve dengeli beslenmek gerekmektedir. Özellikle son yıllarda Ramazan ayının yaz aylarına denk gelmesi uzun saatler süren bir açlık evresini de beraberinde getirmektedir. Bu sebeple de sahur ve iftar öğünlerinde daha fazla yemek tüketilmektedir. Ancak yemeğe aşırı yüklenme bazı akut ve kronik hastalıkları beraberinde getirmektedir. Uzun süreli açlık, ara öğünlerin ortadan kalkması ve toplam öğün sayısının azalmasına bağlı olarak metabolizma yavaşlama eğilimi göstermekte ve kilo kontrolü zorlaşmaktadır. Ancak doğru bir beslenme tarzı ve doğru planlanmış egzersizlerle metabolizmanın yavaş çalışmasını engelleyerek, Ramazan ayını sağlıklı ve kilo almadan geçirmek mümkündür.

Öğün sayısı ikiye düşüyor Ramazan ayında öncelikle öğün sayısı değişmektedir. Ramazanda yaygın olan uygulama, iftarda büyük bir öğün, sahurda daha hafif bir öğün yemek şeklindedir. Genel olarak toplam besin alımında

azalma görülmekle birlikte Ramazan’da öğünlerdeki besin çeşitliliği artmaktadır. Ancak besin çeşitliği artarken, günlük alınan karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral miktarları sağlıklı beslenmeye uygun olmalıdır. En önemli öğün sahur Sahur, insanları oruca hazırlayan en önemli öğündür. Kan şekerinin dengede tutulması için sahur şarttır. Sahurda; kavurma, salam, sosis, sucuk gibi şarküteri ürünlerinden, kızartmalardan, çok baharatlı, tuzlu yiyeceklerden uzak durmak gerekmektedir. Bu tür gıdalar susamaya sebep olduğu için oruç tutmayı güçleştirir. Sahurda çok yemek yerine, daha yavaş sindirilen, daha uzun süre tokluk hissi sağlayan proteinli ve lifli yiyecekler tercih edilmelidir. Sağlıklı sahurun formülü Sahurda tam tahıllı ürünler, tam tahıllı buğday ekmeği, çavdar veya kepek ekmeği, süt ürünleri, yumurta, ceviz, çiğ fındık, badem, kuru meyveler, zeytinyağında pişmiş domatesli menemen, şekersiz hoşaf veya komposto, taze sebze

ve meyveler tüketilmelidir. Rafine ürünlerden, beyaz undan yapılmış kek, poğaça, kurabiye gibi hamur işleri ve şekerli yiyeceklerden uzak durmak gerekmektedir. Sahurda Ramazan pidesi tüketmek isteyenlerin sahur ve iftarda toplam 4 dilim hakları vardır. Pideyi tüketirken sıcak olmamasına dikkat etmek gerekmektedir. Oruç açıldıktan 15 dakika sonra ana yemeğe geçin İftar zamanı geldiği zaman da bütün gün boş kalan mideye hızlı biçimde yüklenilmemelidir. Eğer hızlı biçimde yemek yenirse midede ağırlık, bulantı, gaz, yanma, reflü gibi sorunların yanında kabızlık problemi de ortaya çıkabilir. Bunu önlemek için oruç su veya hurma ile açılmalıdır. Ayrıca sofrada bulunacak bir dilim peynir, 2 adet zeytin veya 2 parça ceviz ile mide yemeğe hazır hale getirilmelidir. Sonrasında ise yarım kase çorba tüketilmelidir. Bu süreçte bir dilim tam tahıllı ekmek tüketilebilir. İftariyelik tüketiminden en az 15 dakika sonra ana yemeğe geçilmesi sağlık açısından uygun olacaktır.


Ramazan ayında sağlıklı beslenme kadar vücutta yaşanan değişimler konusunda da bilinçli ve dikkatli olmak gerekir. Orucun ilk günlerinde beslenme düzenindeki değişimden dolayı sağlıklı bireyler, Ramazan ayında kabızlık, mide yanması, uyku hali, unutkanlık, dikkatsizlik, baş dönmesi, baş ağrısı, kan şekeri düşüklüğü ve kilo artışı gibi bir takım sağlık sorunları ile karşılaşabilir. Su ihtiyacınızı iftar sahur arası mutlaka karşılayın Yetişkin bir insan günde 1.52 lt su tüketmelidir. Ancak mevsimin sıcak olması, besin alımının yapılamadığı süre boyunca, günde 2-2.5 lt suya ihtiyaç olacağı için bu miktar iftar ve sahur öğünleri arasında

karşılanmaya çalışılmalıdır. Bu sebeple oruç tutacak olanların bol sulu gıdalar alması gerekmektedir. Taze veya kuru meyve ile şekersiz hazırlanan hoşaflar bu konuda yardımcı olabilir. Akşam yemeğinden sonra hafif tok durumdayken hafif tempolu yapılacak 30-45 dakikalık yürüyüşler ile metabolizmanın yavaşlamasını engeller. Çayı iftardan en az 1 saat sonra için Vücuttaki demirin emilimi ve vücutta kullanılması açısından, yemeklerden sonra bitki çayları tercih edilmelidir. Çay ve kahve iftardan en az bir saat sonra içilmelidir. Çay mümkünse açık ve limonlu olmalıdır. Türk kahvesi ise şekersiz tüketilmelidir. Oruç vücudu dinlendiriyor İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır. Yapılan en büyük hatalardan birisi de çok hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde bu süre zarfında yüksek miktarda, enerjisi yüksek besinler yenilebilir ve bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına da zemin

hazırlar. Oruç tutmak dikkat edilmesi gereken kurallara ve beslenme şekline uymak kaydıyla sağlıklı ve vücudumuzu dinlendiren bir ibadettir. Anemisi olanlar dikkat! Anemisi olanların sahur ve iftarda kepekli ürünleri tüketmemesi gerekmektedir. Bunun yerine tam buğday, çavdar unundan ekmekleri tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Ayrıca et, etli sebze yemeklerinin yanında C vitamini yönünden zengin besinler, boş yeşillikli salata tüketmeleri uygundur. Romatoid artriti olan hastaların tuz, beyaz ekmek, şeker içeren besinleri tüketmemeleri, bunun yerine tuzsuz veya az tuzlu besinler, tam buğday, çavdar ekmeği veya kepek ekmeği tüketmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu hastaların sigaradan uzak durmaları önemlidir. Hipoglisemi sorunu yaşayanların sahurda ve iftarda 2 hurma yemeleri önerilmektedir. Yüksek kolesterolü olan kişiler de mümkün mertebe yağ oranı düşük yiyecekleri sofralarında bulundurması gerekir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 7

Izgara et veya zeytinyağlı yemekler iftar için uygun İftarda; ızgara, haşlama veya fırında pişirme yöntemleriyle hazırlanmış et, tavuk veya zeytinyağlı sebze yemekleri, etli sebze yemekleri, kuru baklagilleri tercih edilmelidir. Bu yiyecekler ise yoğurt, ayran, cacık, kefir, bol yeşillikli salata, birkaç dilim tam buğday/çavdar ekmeği ile desteklenmelidir. İftarda ağır hamur işleri, kızartma, kavurma, yağda kızartılmış şerbetli hamur tatlılarından uzak durmak gerekmektedir. Meyve tüketiminde kuru meyvelerden değil taze meyvelerden faydalanılması uygun olacaktır. Düzenli uyku şart Dengeli bir beslenme örüntüsü, düzenli uyku ile vücut Ramazan ayında zararlı fazlalıklarından arınarak kendini yeniler, sindirim sistemi dinlenir, organlar kendilerini yeniler.


BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ Vücudumuzun hastalıklarla mücadele ederek sağlıklı kalmasını sağlayan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ile ilgili her gün yeni bir öneri duyuyoruz. Peki bu tavsiyelerin bilimsel bir gerçekliği var mı? Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yolu nelerden geçiyor? Mucize şeklinde sunulan ürünler ve gıdalar gerçekten bizi iyileştiriyor mu?

Prof. Dr. Z. Emel DEMİRALP Memorial Şişli Hastanesi

Bağışıklık sistemin sağlıklı çalışması için verilen beslenme önerileri, gıda takviyeleri ve çeşitli ürünler sık sık karşımıza çıkmaktadır. Kanserden, organ nakline, alerjiden, romatizmal hastalıklar olarak bilinen otoimmün rahatsızlıklara kadar geniş bir çalışma alanı olan, sağlıklı bir yaşamın şifresini barındıran bu mekanizmanın doğru çalışması için bazı önemli

noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir. Bağışıklık sisteminin önemi nedir? Vücudumuzda, öğrenebilme, düşünebilme ve hafızada saklama kapasitesinde iki sistem bulunmaktadır. Bunlardan biri beyin, diğeri de bağışıklık sistemidir. Bağışıklık sistemi, genetik olarak var olan, atalarımızdan aktarılan

bilgilerimizi kullanıp, bir mikroba karşı bu bilgiyi işleyip, daha sonra sadece mikrobun olduğu bölgeye odaklanarak savaşan, yok edinceye kadar yılmadan uğraşan ve bu deneyimini unutmayıp saklayan, her yeni durum için bu tecrübeyi de kullanarak yeni bir yanıt üretebilen bir sistemdir. Geçmişten gelen bilginin saklanmış hali olarak, bir takım refleks yanıtlarımız vardır.


Bu, beyin ve bağışıklık sistemi dışında hiçbir sistemde, hiçbir organda olmayan bir özelliktir. Bağışıklık sisteminin görevi, bireyin özünü korumaktır. Bu nedenle öncelikle kendini bilmekte ve öze zarar vermemektedir. Bu bağlamda, bağışıklık sisteminin, en az düşmanla savaşmak için gereken emek kadar kendini bilmek için de emek harcadığı söylenebilir. Bu arada her mikrobu da önemsememektedir. Örneğin, vücudumuzun içinde bağışıklık sistemi hücrelerimizin toplam sayısının en az 30, kimi çalışmalara göre hatta 100 katı mikrop yaşamaktadır. Ama onlara cevap verilmemekte hatta onlar ile karşılıklı kazançlı olarak denge içinde birlikte yaşanmaktadır. Tıpkı beyin gibi bağışıklık sistemimiz de öğrenme yetisine sahiptir. Bu öğrendiklerinin bir kısmını bir deneyim olarak hafızasında saklar ve gerektiği zaman hatırlayarak kullanır. Yani sosyal bir varlık olan insanın kişisel deneyimlerini saklaması gibi, bağışıklık sistemi de kendi geçirdiği deneyimlerin bilgilerini saklar. Bağışıklık sistemi kendisine ait olana yani öze karşı hoşgörülüdür. Bunun şöyle bir faydası vardır: Öze karşı hoşgörülü olması, sistemin kendi varlığını sürdürmesi anlamına gelmektedir. Aslında immünoloji, benlik bilimidir. O ‘ben' bilgisi, kendimize ait hücrelerimize, içimizdeki herhangi bir organa savaşmamızı, kendimize zarar vermememizi sağlamaktadır. Bu sistemin amacı, zararlı yabancıya karşı savaşarak, kendini korumaktır. Bu savaşı verirken de kendine karşı

tamamen zararsız veya en az zararla savaşı sonlandırmak üzere programlanmıştır. Bu sistem ne zaman oluşuyor? Yeni doğan bebekler bağışıklık açısından gelişmemiş olarak doğarlar. Rahim içi yaşam boyunca anneden koruyucu faktörler

bebeğe geçer. Yeni doğanda bağışıklık sistemi ile ilgili hücre ve sıvısal bir takım mekanizmalar çok az bir şekilde var ama yeterli değildir. Bu dönemde anneden gelen bir takım bağışıklık bileşenleri bebeği korur. İmmünglobulin adı verilen koruyucu antikorların tam olarak yapılabilmesi 3 yaşı bulur. İlginç olarak, 2 yaşa kadar anne sütü ile beslenen çocuklarda, anneden gelen immünglobulinlerin 3 yaşa, yani bebek bunları tam olarak yapabilene kadar bebeği koruduğu bilimsel olarak gösterilmiştir. Bağışıklık sisteminin hücreleri ile birlikte tam olgunlaşması ise 6-7 yaş civarında olur ve ondan sonra da hiç bitmez. Sürekli bilmek ve öğrenmek, yeni deneyimler kazanmak ister. Ama bazen de hatalar yapmaktadırlar.

Bağışıklık sistemi hata yaparsa sonucunda ne olur? Örneğin bağışıklık sistemi bazen kendine karşı az hoşgörülü olabilir. Bu kendine katlanamama durumu, kişinin kendi hücrelerine zarar verebilir ve otoimmün hastalıklar ortaya çıkar. Basit anlatımla otoimmün hastalıklar,

bağışıklık sisteminin özüne toleransının yıkılması şeklinde oluşur denilebilmektedir. Bazen de hoşgörünün dozunu ayarlayamaz ve fazla hoşgörülü olarak içimizde büyüyen kansere ya da tümöre karşı kendisiymiş gibi davranabilir. Yani bizi korumakla yükümlü bu mekanizma, maalesef bazen kendi zararımıza çalışabilir. Alerjik durumlar ortaya çıkabilir ya da organ naklinde takılan organı kabul etmeyebilir. Bunların hepsi de istenmeyen ve ‘herkes hata yapabilir' denilemeyecek durumlardır. Çocuklarda bağışıklık sistemi nelerden etkileniyor? Çocuklarda bağışıklık sistemi konusunda bir beslenme ya da davranış önerisinin doğrudan olumlu ya da olumsuz etki edeceğini söylemek uygun

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 9

Bağışıklık sistemi de beyin gibi bu bilgiyi var olan durum karşısında değerlendirip, sentezleyip, mikroba özel ya da kansere, hastalığa, organ nakline özel yanıtlar üretir.


Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 10

değildir. Çocuklarda dikkat edilmesi gereken en önemli şey uyku süresi ve kalitesidir. Çünkü uykuda büyüme hormonu salgılanır. O büyüme hormonu gibi bir takım sıvısal vücut bileşenleri bağışıklık sisteminin iyi yanıt vermesini sağlar. Stres, (bu arada stresi sadece psikolojik stres olarak almamak gerekir. Bir enfeksiyon hastalığı, bağışıklık sisteminin stresidir) küçük yaşlarda sıkça geçirilmiş enfeksiyonlar, beslenme bozuklukları gibi etkenler bağışıklık sisteminin doğru çalışmasını etkiler ancak genetik kodda hiçbir hata yok ise o durum telafi edilebilir. Ama bir bozukluk zaten varsa, bir ya da birden fazla olumsuz çevre koşulu yan yana geldiğinde bağışıklık sistemini etkileyebilir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta özellikle bir gıdayı tüketmenin bağışıklık sistemini düzelteceği inancı doğru değildir. Bu kural sadece emme çağındaki bebekler için geçerli değildir. Anne sütü, bağışıklık sisteminin sağlam olarak gelişebilmesi için olmazsa olmaz bir noktadır. Eğer genetik olarak belirgin bir bozukluk, immün yetmezlik adı verilen bir durum yok ise sağlıklı bir bağışıklık sistemi için bebekler için anne sütü yeterlidir. Komşunuzu değil, doktorunuzu dinleyin Bağışıklık sistemi çok değişkenli, çok sayıda farklı yolağı olan bir sistem olduğu için gerçek gücünün sayısal ölçümü kolay değildir. Bu da pek çok kişinin bu konuda dayanaksız ya da az dayanaklı kurgulamalar yapmasına yol açabilmektedir. Maalesef bu yöntemlerle ticari kazanç da sağlanabilmektedir ve bunların önüne geçilmesi son derece önemlidir. Ancak bilimsel olarak doğru olanı söyleyebilmek için, bir ürünün bağışıklık sistemini güçlendirdiğini iddia edebilmek

için seçilmiş ve birbirine sayısal olarak denkleştirilmiş, ürünü kullanan ve kullanmayan insanda yani örnekte denenmesi, denek sayılarının yeterli olması ve bu etkinin iki grupta gerçekten anlamlı düzeyde farklılık yarattığının ispatlanması gerekmektedir. Yoksa bu bilimsel bir söylem değil, ‘komşu’ önerisi olmaktan öteye geçmeyen bir durum olarak tanımlanabilir. Ticari kazanç kapısı olarak da görülebilir. Ayrıca bu tür ürünler ilaç olmadıkları, gıda takviyesi olarak izinlendirildikleri için

koyup bağışıklık sistemini güçlendiriyor denilirse çok yanlış bir yönlendirme yapılmış olur. Çünkü o bakteri zarı ekstresi yutulduğunda ona hoşgörü kazanılır.

Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde de değildir.

Bağışıklık sistemini güçlendirdiği iddia edilen ürünler kimi zaman süregiden bir hastalığın tedavisi sırasında çok kötü sonuçlara sebep olabilir. Mesela böbrek hastası bir kişi, komşusuna iyi gelen bir otu içip, böbreğinin üstüne bir de karaciğerinin bozulmasına yol açabilir ve böbrek naklinin yapılamamasına yol açabilir. Hekimler de tabi ki bitkilerin hastalıklar üzerinde olan etkileri ile ilgili yapılan araştırmaları takip etmektedir. Ancak mucize diye tanıtılsa bile, asla doktora danışılmadan kullanılmamalıdır. Tam aksine burada mucize sözü daha da dikkatle sorgulanmalıdır.

Bağışıklık sisteminde mikrobun hangi yoldan vücuda girdiği çok önemlidir. Mikrobun nereden girdiği bağışıklık sisteminin ona karşı nasıl yanıt vereceğini belirler. Yani, ciltten, kandan, solunum sisteminden girerse mikroplu şok oluşturabilecek kadar bağışıklık sistemini etkileyen bir bakteri, ağızdan alındığında hiç problem yaratmayabilir hatta onlara hoşgörülü bile olabilir. İşte bu tür bakterilerin bağışıklık sistemini etkileyecek bazı kısımlarını toz haline getirip kapsüllere

Örneğin yeni doğum yapan kadınlara önerilen, anne sütünü destekleyen tozlar piyasada satışa sunulmaktadır. Bebekler için de bazı ürünler bulunmaktadır. İmmün sistemi güçlendirdiği iddia edilmektedir ancak bunun gerçekliğine, bilimsel yanlarına dikkat edilmesi gerekmektedir.


Bağışıklı sistemini güçlendiren 5 önemli faktör Her insanın havaya, suya, güneşe, uykuya, her türlü, dengeli olarak alınan besine ihtiyacı vardır ve stresten uzak durmak önemlidir. Bağışıklık sistemi için en önemli gereksinim oksijendir. Hipoksi (dokularda oksijenin azalması) bütün sistemlerimiz için zararlıdır. Yani şehirde yaşamak immün sistemi bozan bir etkendir. Oksijen konusunda önemli bir örnek de damar sertliği ile ilgilidir. Damar sertliği de bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. Damar çeperinde mikropsuz bir iltihaplanma ile başlar. Oksijensiz ortam, kötü yağların hücre içine yanlış bir şekilde girip depolanmasına neden olur. Mümkün olduğu kadar oksijeni bol ortamlarda bulunmak hem mikroplarla karşılaşma sıklığınızı azaltır hem de sağlam bir bağışıklık sisteminiz oluşmasını sağlar. Diğer önemli bir faktör de iyi bir uykudur. Çünkü uyurken serotonin salgılanır ve bu hormon T lenfositleri dediğimiz o özel hücrelerimizden bir grubunun daha iyi yanıt verir hale gelmesini sağlar. Bir yayın hızının iyi gerilmesi ile doğru orantılı olması gibi serotonin de bağışıklık sistemi için öyle bir etki yaratmaktadır, karşılaştığı bir enfeksiyona daha hızlı yanıt veriyor.

Güneş ışınları ve D vitamini de sağlıklı ve güçlü bir immün sistem için olmazsa olmazdır. Yani yeterli ve sağlıklı beslenme, oksijenli ve güneşli ortam ve güzel bir uyku… Tüm bunlar bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Egzersiz de bol oksijenli ortamda yapıldığı zaman bağışıklığa iyi gelmektedir. Bağışıklık sistemi ile psikoloji ilişkisi nasıldır? Stres döneminde salgılanan bir takım hormonlar ya da beyindeki sinyal iletimini sağlayan bütün sıvısal maddeler, bağışıklık sistemini de etkilemektedir. Stres durumunda immün sistem alarm halinde olur. Tam ve güçlü yanıt verebilir haldedir. Stres durumundaki davranışlar düşünüldüğünde; normal zamanda kaldıramayacağınız bir durumla karşılaştığınızda çok daha güçlüsünüzdür. Kişinin kendisi bile gücünüze şaşırabilir. Ama stres kaynağı ortadan kalktığı an geçici bir depresyon olabilir. Bağışıklık sistemi de aynı şekilde stres sonrası güçsüzleşir bir sure sonra kendini toparlar. İşte o dönem hastalanma dönemidir. O boşlukta bir mikropla karşılaşırsa enfeksiyon hastalıkları ortaya çıkabilir. Örneğin sınavlarını bitiren birçok öğrenci bu süreçten sonra hastalanabilir hatta zatürre olabilir. Bu durum günlük hayatta görülebilmektedir.

'Bütünlüğümüz çeşitliliğimizden geliyor' Bir grup hücrenin diğerlerini hiçe sayarak sınırsız büyümesi= Aynılaşma= Kanserleşme İnsanoğlu kendisinin her zaman en doğru olduğunu zannetme ve herkesin kendisi gibi olmasını isteme eğilimindedir. Ama yaşam bir çeşitliliktir. Her şeyin aynı olması zaten yaşam ile bağdaşmaz. Biyolojik sistemlerde aynılık kanser anlamına gelir.

Tüm biyolojik sistemler gibi bağışıklık sistemi de çeşitliliğin ve çeşitliliğin getirdiği karmaşanın düzenidir. Biyolojik yaşam ve bağışıklık sisteminin yaşamı kendi olan ve olmayanın dirsek dirseğe itişmeleri ile olur. Biraz biri haddini aşar, ileri gider. İleri gittiği zaman diğeri biraz iter bazen de taraflar yer değiştirir. Bir tür biyolojik tango da denilebilir. Denge, bir devinimdir. Durağan bir şey değildir. Ama bazı durumlarda, birinden biri haddini aşma kısmında fazla ileri gider ve o ana dengeyi bozmayı başarır ise hızla çoğalarak sistemi aynılaştırmaya çalışırsa kanserleşmiş demektir. Bağışıklık sisteminin bu denge bozukluğunu görmesi, maalesef çoğu durumda iş işten geçtikten sonra olur. Kanserleşen hücreler, bağışıklık sistemini ne kadar başarı ile kandırırlarsa kendilerini bağışık sistemine ne kadar başarı ile öz hücreler olarak tanıtırlarsa o kadar kötü huylu ve yayılmacı olurlar. Vücudumuzda her gün genetiği bozuk, kanser hücreleri oluşur ama bahsedilen konularda başarı gösteremezlerse bağışıklık sistemi hücreleri onları tanır ve yok eder. Ama açıkça da gördüğümüz üzere bağışıklık sistemimiz bu konuda o kadar da başarılı değildir. Bu anlatılan sebeplerle kanser araştırmaları iki koldan yürümektedir. Çünkü iki tarafı olan bir savaş söz konusudur. Birinci konu, nasıl olur da bir hücremiz, tüm kontrol noktalarının üstesinden gelmeyi başararak bir yandan çoğalıp bir yandan bağışıklık sistemine kendini öz hücre olarak gösterir hatta bağışıklık sistemini baskılayacak, hatta onu yok edecek hale gelebilir sorusudur. Maalesef bu sorunun tek bir yanıtı yoktur. Diğer konu da bağışıklık sistemi nasıl olur da bu uyku durumunda kalabilir? Bu soruların yanıtları da uzun yıllar boyunca araştırma yapılmasını gerektirebilir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 11

Mesela belli kanser türlerinde yeşil çayın kesinlikle tüketilmemesi gerektiği kanıtlanmış bir gerçektir. Bu tip ürünler bazılarına çok iyi gelirken, bazılarında hücrelerin bölünmesini artıracak yönde etki ettiği söylenmektedir. Bu tip bilgilerin doğruluklarını bilimsel olarak da takip etmek gerekir. Bu ürünlerin denetlenmelerinin dışında, fayda sağlamıyorsa bile en azından zarar da vermemesi önemlidir


Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 12


Koronavirüsünden korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirin Yeni koronavirüs ülkemizde de hızla yayılmaya devam ediyor. Pek çok insan hastalıktan korunmak için kişisel tedbirler alıyor, evden çıkmıyor ya da çevresindeki kişilerle temas etmekten kaçınıyor. Bu salgından korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirmek büyük önem taşıyor. Peki vücut direncimizi artırmak ve evde dinlenirken sağlıklı ve formda kalmak için neler yapılabilir? Dyt. Aslıhan ALTUNTAŞ Beslenme ve Diyet

Salgın hastalığın arttığı şu günlerde ilk önce sosyal izolasyonu sağlamak, özellikle el hijyenine dikkat etmek ve sonrasında da bağışıklığımızı güçlü tutmak gerekmektedir Bağışıklık sistemi, insan organizmasının milyonlarca yıl evrimleşerek mikroorganizmalara karşı geliştirdiği mükemmel bir sistemdir. Basit olarak iki yolla çalışmaktadır. Doğal bağışıklık sistemi, mikroorganizmalardaki çeşitli patojen molekülleri tanıyan ve buna göre aktive olan yapıdır. Kazanılmış bağışıklık sistemi ise lenfositler aracılığıyla çalışan, hafızası olan ve kendinden olanı tanıma özelliğini taşıyan sistemdir. Bu iki mekanizma insan vücuduna dışardan gelen tehlikelere cevap verir ve vücudun sağlıklı kalması için çalışmaktadır. Koronavirüs ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirdiğinden immün sistemi koruyucu önlemler alınması çok önemlidir. Bağışıklık sisteminizi güçlü tutmak ve sağlıklı kalmak için beslenme önerileri • Ev içerisinde geçirilen sürede hareket azalmakta, sağlıksız gıdalar da hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Bu nedenle tatlı tüketimi sınırlandırılmalı, abur cubur olarak tanımlanan besinler, hazır yiyecekler, işlenmiş ürünler, fast food gıdalar tüketilmemelidir. • Basit karbonhidratlar (beyaz un, şeker ve şekerli besinler,

meşrubatlar) bağışıklık sistemini zayıflatır, bu nedenle tüketimleri sınırlandırılmalıdır. • Bal ve pekmez gibi enerji veren besinler, herhangi bir sağlık problemi yok ise, her gün 1-2 tatlı kaşığı kadar tüketilebilir, kişi tatlı ihtiyacını buradan karşılayabilir. • Meyvelerin de içerisinde basit şeker olduğu unutulmamalıdır. Çok fazla meyve tüketmek diğer günlerde olduğu gibi bu süreçte de uygun değildir. Meyve tüketimi günde 1-2 porsiyon ile sınırlandırılmalıdır. Örneğin 2 portakaldan alınacak C vitaminini 3-4 adet sivri biberden alınabilir. Bu nedenle aşırı şeker almaktansa daha dengeli vitamin mineral alımı yapılmalıdır. Meyvelerin suları değil, meyvenin kendisi posası ile birlikte tüketilmelidir. Böylece bağışıklığı güçlendirecek yararlı bakterilerimizin artması için de gerekli besin alımı sağlanmış olur. • Daha fazla vitamin, mineral ve fitokimsayal sağlayacak olan besin grubundan sebzeler seçilmelidir. Mevsim sebzeleri çeşitlendirilerek tüketilmelidir. Günde 2-3 porsiyon sebze de mutlaka sofralarınızda bulunmalıdır. Brokoli, turp, lahana, soğan ve sarımsak, özellikle bağışıklığı güçlendirecek sebzelerdir. • Su tüketimi her zaman olduğu gibi olmazsa olmazlardandır. Günde en az 2 litre su içilmelidir. •

Bitki çayları her birey için

kişiye özel değerlendirilmelidir. Çayın bitkisel olması sağlıklı olacağı anlamına gelmemektedir. Bu süreçte ıhlamur, adaçayı, kuşburnu, beyaz çay, yeşilçay, hibisküs çayları tercih edilebilir. Eğer kişide bir sağlık sorunu var ise yine de hekime veya diyetisyene sorulmadan tüketilmemelidir. • Bağışıklığı güçlendirmek için probiyotik ve prebiyotiklere de günlük beslenmede mutlaka yer verilmelidir. Bunun için de günde 1 kase yoğurt ve 1 su bardağı kefir mutlaka tüketilmelidir. • Kabak çekirdeği çinko açısından zengindir. Diğer kuru yemişler de hem E vitamini hem de mineral alımı için önemlidir, günde 1 avuç kadar yenebilir. • Baharatların gücünden de yararlanarak bağışıklık sistemi güçlendirebilir. Özellikle zerdeçal, karabiber, zencefil, kırmızı pul biber bağışıklığı destekleyen baharatlardır. Yemeklerin içerisinde ya da yoğurt ile karıştırılarak günde 1 çay kaşığı kadar tüketilebilir. • Bu besinlere ek olarak da kara mürver, beta glukan, propolis gibi besin takviyeleri de uzmana danışılarak tercih edilebilir. Bu dönemde fiziksel yönden de aktif kalmaya özen gösterilmelidir. Gün içinde hafif egzersizler yapılarak hareketsizlikten kaçınılmalıdır.


Koronavirüs belirtileri nelerdir? Korona Virüsü nasıl bulaşır?

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 14

Dr. Saliha KIRBAŞ Dermatoloji


Dünya üzerinde ilk kez 1960’lı yıllarda görülen Covid-19 olarak adlandırılan virüs, koronavirüs ya da corona virüsü adıyla biliniyor. Koronavirüs aralık ayında Çin’in Wuhan bölgesinde ortaya çıkmasıyla birlikte dünyayı etkisi altına aldı.

Yeni Corona Virüs (COVID19) sorununun giderek büyüdüğü son günlerde bu virüsün solunum sisteminin yanı sıra göz tutulumu yapabileceğini ve hatta ilk bulguların gözde olabileceği de unutulmamalı. Ayrıca yapılan son açıklamalarla birlikte koku ve tat duyusu kaybının coronavirüs belirtisi olarak yer alabildiği açıklandı. Zira ilk şüpheli vakaları teşhis edip bildiren ve kendisi de enfekte olup hayatını kaybeden hekimin de göz doktoru olduğunu hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Burcu Usta Uslu , “Virüs göze damlacık yolu ile bulaşarak gözde konjonktivit (kırmızı göz hastalığı) sebep olabilir” dedi. Diğer viral kırmızı göz hastalıklarında olduğu gibi yeni corona virüs belirtileri arasında da gözde kızarıklık, çapaklanma, sulanma gibi bulguların seyredebildiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Burcu Usta Uslu, “Bu şikayetler ile başvuran hastada ayırıcı tanıda akla corona virüsü getirmekte fayda var. Göz doktoruna konjonktivit ile başvuran hastada ateş, solunum yolu tutulumu bulguları varsa ve öksürük, solunum güçlüğü de eşlik ediyorsa Corona Virüs akla getirilmeli” açıklamasında bulundu.

Kimler Corona Virüs (Koronavirüs) Riski Taşıyor? Herkes, çünkü bu yeni bir virüs ve kimse bağışık değil. Ancak, herkes hastalık belirtisi göstermeyebilir. Hastalananların hepsi, ağır hastalık geçirecek anlamına da gelmez. Corona Virüs (Koronavirüs) Tedavisi Nasıl Yapılır? Spesifik, yani Corona Virüs’e özgü (Corona Virüs’ü “öldüren”) bir ilaç yoktur. Bu, virüs hastalıklarının çoğu için böyledir. Ağır hastalanan kişilerin yatırılarak, “destekleyici tedavi” görmeleri gerekir. Yani nerede sıkıntılı bir durum varsa onu çözmeye yönelik tedaviler yapılır. Eklenen başka mikroplar (bakteri enfeksiyonu) olduğunda, onlar tedavi edilir. Corona Virüsten (Koronavirüs) Nasıl Korunabilirim? Sağlık durumumuzu en üst düzeyde tutmak, dengeli ve iyi beslenmek, stresle başa çıkabilmek, yeterli uyumak her türlü hastalığa karşı yapabileceğimiz en önemli şeydir. Ayrıca kontrolsüzce etrafa aksırıp, tıksırmamak, öksürürken ağzımızı mendille kapatmak, ellerimize solunum salgılarımızı bulaştırmamak, bulaşırsa sabunla yıkamak, dezenfekte etmek önemli. El hijyenine dikkat edilmeli, en azından bu dönem el sıkışmamalı. Eller kirliyken ağız ve burna götürülmemeli, el dezenfektanı kullanılmalı. Kapalı ortamlarda bulunmamaya da dikkat edilmeli. Kalabalık ortamlardan mümkün olduğunca uzak durulmalı. Bunun dışında, gündemi takip ederek, toplu taşıma davranışlarımızı güncel tutmak (maske takmak vb), tek kullanımlık mendil, el dezenfektanları taşımak, elleri “gereken her durumda” sabunla yıkamak, bu dönem asla el sıkışmamak, solunum

yolu enfeksiyonu belirtileri gösteriyorsak kişisel bulaştırmama davranışları edinmek, gerekirse evden çıkmamak alınabilecek önlemler arasında. Alınabilecek bir diğer önlem ise Çin’e yolculuk yapmamak. Virüsün özel bir tedavisi veya aşısı yoktur, ihtiyaç halinde destek tedavisi, “Enfeksiyondan korunmak için tüm diğer bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi sık el yıkanması, öksürürken, hapşırırken ağzın ve burnun kapatılması, hastayken evde kalınması, dışarı çıkılmaması önemli. Ayrıca et ve yumurtanın iyi pişirilmesi önlemler arasında yer alır. Corona Virüsü Nasıl Bulaşır? Corona virüsü nedir nasıl bulaşır sorularının cevabını öncelikle korunma yöntemlerinden bahsederek önlemlere değinebiliriz. Bunun için ellerimizi sık sık yıkamalıyız. Ancak burada da abartıya kaçmamak gerekmektedir. Normal su ve sabun ile yeterlidir. Her seferinde dezenfektan özel anti bakteriyel sabunlara gerek yok toplum içerisinde özellikle hastalık şüphesinde olan kişileri 1 m den fazla yaklaşmamalıyız. Ama en önemli şey bağışıklık sistemimiz. Bu virüs 100 kişiye bulaşırsa bu kişilerin bulgulara göre %3-4 ünde öldürücü oluyor. İnsandan insana bulaşıyor, yani damlacık yoluyla bulaşıyor, yani hasta olan kişinin 2 ila 14 gün arasında ortalama kuluçka dönemi var bu dönem içerisinde bilerek ya da bilmeyerek hastalık belirtilerini göstermeye başladığında an da hapşırma, öksürme tıksırma yoluyla dışarıya saçtığı solunum salgılarıyla, damlacık yoluyla bulaşıyor, 1m gibi bir yakınlık önemli burada bütün damlacık yoluyla bulaşan virüsler için geçerli sadece corona için değil 1m ve daha yakın temas gerekmektedir virüsün kişiden kişiye bulaşması için.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 15

Ateş, öksürük ve nefes darlığı, başlıca sözü edilen belirtiler. Ancak her türlü solunum yolu hastalığı belirtilerini dikkate almakta yarar var. Burun akıntısı, halsizlik, vücut ağrısı da belirtiler arasında yer alıyor. Virüsle karşılaştıktan sonra genellikle 2 gün içinde belirtiler ortaya çıkıyor ancak bu süre 14 güne kadar uzayabiliyor. Virüsün ilerlemesi durumda ise bazen zatürre gibi hastalıklara yol açabilmektedir.


Yeni tip Koronavirüs

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 16

hakkında bilinmesi gerekenler

Yeni tip Koronavirüs şu an tüm dünyada yayılmaktadır. Enfeksiyon damlacık yoluyla veya doğrudan temasla bulaşır. Doğrudan insandan insana mukozadan (sümük doku) veya dolaylı olarak ellerden bulaşabilir. Çünkü eller ağız ve burunun mukoza kısmı ile veya gözün konjonktif tabakası (göz kapaklarının iç kısmını ve gözlerin beyaz kısmını (sklera) kaplayan, ince ve şeffaf bir zar) ile temasta bulunabilir ve bu sayede virüsün taşınmasına aracılık etmiş olur.

seyrinin yanı sıra ateş, öksürük ve nefes darlığı veya nefes tıkanması, kas ve baş ağrısı oluşabilir. Ağır seyreden vakalarda akciğer enfeksiyonuna da sebep olabilir.

ratuvar testi ile kesin olarak tespit edilebilir.

Özellikle yaşlı ve kronik hastalığı olan kişiler risk altındadırlar. Çocuklarda hastalık belirtileri belirgin derecede daha azdır. Enfeksiyonun bulaşmasının ardından hastalık belirtilerinin ortaya çıkışının 14 günü bulabileceği varsayılmaktadır.

Hastalık belirtilerinin tespit edildiği riskli bir bölgeden geliyorsanız, kendinizde hastalık belirtileri fark ediyorsanız veya kendisinde yeni tip Koronavirüs tespit edilmiş bir kişi ile temasta bulunduysanız:

Bu virüs solunum yolu enfeksiyonuna neden olur. Hafif hastalık

Bir kişinin yeni tip Koronavirüs ile enfekte olup olmadığı ancak labo-

Bende yeni tip Koronavirüs var mı?

• Belirtiler olması halinde lütfen doktorunuzu arayın. Eğer kendisine ulaşamazsanız nöbetçi doktorları (Ärztlicher Bereitschaftsdienst)


• Enfekte olmuş bir kişiyle irtibatınız olduysa, fakat hastalık belirtileri yoksa veya riskli bir bölgeden yeni geldiyseniz bağlı bulunduğunuz sağlık müdürlüğünü* arayın. • Yüksek tansiyon, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, kronik solunum yolları hastalığı, vücut direncinizi zayıflatan bir hastalığınız varsa veya bunula ilgili bir tedavi görüyürsanız doktorunuzu bilgilendirin. • Nereye başvurmanız ve başkalarına bulaştırmamak için ne tür önlemler almanız gerektiği konularında bilgi alın. • Lütfen önceden randevu almadan doktora gitmeyin. Bu sayede hem kendinizi hem de başkalarını korursunuz! • Başkalarıyla gereksiz temastan kaçının ve imkanlar dahilinde olabildiğince evde kalın. Bir aşı maddesi var mıdır? Yeni tip Koronavirüse karşı mevcut bir koruyucu aşı henüz bulunmamaktadır. Çok yoğun bir şekilde aşı maddesinin geliştirilmesine çalışılmaktadır. Diğer koruyucu aşılar yardımcı olur mu? Solunum yolları rahatsızlıklarına karşı uygulanan diğer aşılar yeni tip Koronavirüse karşı korumamaktadır. Fakat diğer solunum yolları enfeksiyonlarını (grip, pnömokok kaynaklı akciğer enfeksi-

Sadece güvenilir ve emniyetli bilgi kaynaklarına güveniniz. yonu) önleyerek sağlık sisteminin yükünü azaltmaya yardımcı olabilirsiniz Dışarıdan ithal edilen ürünler bulaşıcı mıdır? Eşya, posta ve paketlerde bilinen bir tehlike bulunmamaktadır. Hastaların hemen yakınındaki eşyaların temizliğine dikkat edilmelidir. Yüz maskesi gerekli midir? Sağlıklı kişilerin ağız-burun maskesi takmasının enfeksiyon riskini

temel olarak azalttığına dair yeterli kanıtlar bulunmamaktadır. Koruyucu hijyen kurallarına uyulması – mesela öksürürken, hapşırırken veya el yıkarken – çok daha önemlidir. Fakat kendisinde enfeksiyon bulunan bir kişi ağız-burun maskesi takarak enfeksiyonun diğer kişilere bulaşma riskini azaltabilir.

dürlüğü’nden belirtilerin ortaya çıkması halinde nasıl davranmanız veya daha başka nelere dikkat etmeniz gerektiği hakkında bilgi alırsınız. Örneğin düzenli olarak ateşinizi ölçme talimatı verilebilir.

Enfekte olmuş kişiler belirtiler olmamasına rağmen enfeksiyonu başkalarına bulaştırabilirler. 1,5 metre mesafenin korunmasının mümkün olmadığı durumlar olabilir. Bu gibi durumlarda yardımcı maskelerin takılması SARS-CoV2’nin yayılmasını önlemeye yardımcı olabilir.

• Evdekilerle direkt temastan kaçının.

Önemli: Maskenin iyi oturması ve nemlendiğinde değiştirilmesi gerekir. Çünkü nemli maskeler virüsler için bir engel oluşturmaz. Dezenfeksiyon maddelerinin kullanılması gerekli midir? Düzenli ve iyi bir el yıkama genel olarak enfeksiyonlara karşı etkili bir şekilde korur. Eğer etrafta özellikle enfeksiyona karşı hasas kişiler varsa el dezenfektanı kullanmak faydalı olabilir. Toplu konaklama yerlerinde nelere dikkat etmem gerekir? Risk taşıyan bir bölgeden mi geliyorsunuz, hastalık belirtilerini mi taşıyorsunuz veya yeni tip Koronavirus taşıdığı tespit edilmiş bir kişi ile yakın temasta mı bulundunuz? Geçici veya toplu konaklama yerlerinde kalıyorsanız bu kurumun yönetimini veya ilgili danışmanınızı haberdar edin. Ayrıca devam ettiğiniz okul, dil kursu, mesleki eğitim yerlerine veya işyerinize de haber verin. Ne zaman karantina önlemleri gerekmektedir? Size bir Koronavirüs enfeksiyonu tanısı konmuşsa veya enfekte olmuş bir kişiyle yakın temasınız olduysa. Sağlık müdürlüğü (Gesundheitsamt) karantina talimatı verdiyse. Karantina ne kadar sürer? Karantina süresini Sağlık Müdürlüğü belirler. Genellikle iki hafta sürer. Bu, maksimum kuluçka süresidir, yani yeni tip Koronavirüsün muhtemel bulaşması ile ilk belirtilerin ortaya çıkması arasında geçen süredir. Karantina talimatı verildiğinde sorumlu Sağlık Mü-

Evde karantinada nelere dikkat etmem gerekir?

• Aile bireylerinden, yakınlarınızdan ve arkadaşlarınızdan sizin için alışveriş yapıp eşyaları kapınızın önüne bırakmasını rica edin. • Evinizi düzenli olarak havalandırın. • Kaşık, çatal, bıçak, tabak ve hijyen ürünlerinin diğer aile bireyleri ile ortak kullanılmaması gerekmektedir. Kullanılan eşyaların, tabak ve bardakların düzenli olarak ve iyice yıkanması gerekmektedir. Giysiler için de aynı önlemler geçerlidir. • Acil ilaç veya müdahale gerekmesi halinde aile hekiminiz veya uzman doktorunuz (Facharztpraxis) ile irtibata geçin. • Öksürük, burun akıntısı, nefes darlığı ve ateş olması halinde doktorunuza haber verin.

* Bulunduğunuz yerdeki sağlık müdürlüğünün adresini www.rki.de/ mein-gesundheitsamt internet adresinden öğrenebilirsiniz. Hastalık belirtilerinin olması halinde doktorunuzu arayın. Kendisine ulaşamazsanız nöbetçi doktorlara (Ärztlicher Bereitschaftsdienst) da başvurabilirsiniz. Bu hizmet tüm Almanya çapında geceleri, haftasonları ve tatil günleri de açıktır ve 116 117 telefon numarasından ulaşılabilmektedir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 17

116 117 numarasından arayın. Acil durumlar için 112’yi arayın.


Koronavirüsün ilişkinizi etkilemesine izin vermeyin Yeni koronavirüs nedeniyle alınan sosyal izolasyon önlemleri doğrultusunda, toplumun büyük bir çoğunluğu evden çıkmıyor. Bu süreçte günlük yaşam alışkanlıklarının değişmesi, hastalığa yakalanma endişesi; bir yandan iş, eğitim hayatı ya da diğer bireysel sorumlulukların devam etmesi ve tüm bunlar olurken çiftlerin birlikte çok fazla zaman geçirmesi, ikili ilişkileri de olumsuz etkileyebiliyor.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 18

Uzm. Psi. Gizem Mine ÇÖLÜMLÜ Psikoloji

Sınırlı bir alanda normalden daha stresli ve belirsiz koşullarda uzun süre bir arada kalmak, ilişkilerde hem pozitif hem de negatif dinamiklerin harekete geçirmesine neden olmaktadır. Normalde son derece uyumlu olan çiftler bile bu zorlu dönemde karşılıklı olarak tutum ve davranışlarını rahatsız edici bulabilir, birbirlerine tahammülleri azalabilir. İletişim becerileri zayıf, aşırı eleştirel, birbirlerini takdir etme ve anlama eğilimleri zayıf olan çiftler için ise bu süreç yıkıcı sonuçları hatta boşanmaları da beraberinde getirebilmektedir. Ancak tüm olumsuzluklarına rağmen bu dönemi ilişki için bir fırsata dönüştürmek de mümkündür.

Kendinize özel alanlarınız olsun Romantik ilişkilerdeki çeşitli zorluklar, aynı zamanda gelişme olanakları da sağlayabilmektedir. Salgın sürecinin psikolojik, sosyolojik ve de ekonomik etkilerine herkesin uyumlanma süreci değişkenlik gösterir. Gün içinde aynı evde olsanız bile kendinize özel fiziksel bir alan yaratmanız, kendi duygusal ihtiyaçlarınızı da karşılayabilmek için size ruhsal anlamda faydalı olacaktır. Yaşanılan olayların sizi nasıl etkilediğini keşfetmek, ilişkinizdeki

çatışmaların da çözümüne katkı sağlayacaktır. Takdir edin ve empati kurun Engellenme eşiğinin ve stres toleransının düştüğü bu dönemde, çiftlerin birbirlerine sevgilerini ve takdirlerini daha çok ifade etmeleri, empati göstermek için fırsatlar bulmaları, ilişkiye değer katacaktır. Tartışmaları uzatmayın Değişen rutinler ve kısıtlamalar gün içinde duygu durumumuzda gelgitlere sebep olabilir. Bu da çiftler arası


Sorumlulukları paylaşın Dış ve iç gerçekliği dengelemek için, kişinin kendisine ve çevresine iyi bakması gereken bu süreçte; çiftlerin duygusal ve insani temaslarını artırmaları, birbirlerinin gözüne daha çok bakarak konuşmaları, ev içindeki iş bölümünde sorumlulukları paylaşmaları, çift olarak adaptasyon ve uyumlanma hızını artırabilir. Ortak hedefler belirleyin Karantina günleri ilişkiler açısından önemli fırsatlar da içermektedir. Daha önce trafikte ve mesaide harcanan zaman, ilişkileri olumsuz etkilerken; sosyal izolasyon, evde partnerinizle kaliteli ve derin bağ kurmak için alan yaratmaktadır. Ortak hedeflerin belirlenmesi ve aynı ev içinde hoşunuza giden ilgi alanlarında hareket etmek, bu bağı güçlendirebilir. Örneğin; • Partnerinizin zihnini okumak

yerine, onunla açık ve şeffaf diyaloglar kurun. Kesintisiz beraber olma fırsatı ve zaman zenginliğini; anılarınızı gözden geçirerek, ortak arkadaşlarınızla iletişim kurarak değerlendirin. Bir rutin belirleyerek (kahvaltı saati, kahve saati, uyku saati gibi) günlük program dahilinde ortak hareket edin. Birbirinizin özel alanlarına saygı duyun (müzik dinlemek, kitap okumak, yakın çevre ve arkadaşlarla iletişim ) ve bireysel aktivitelere gün içinde zaman ayırın. Çift olarak size keyif veren (evde birlikte egzersiz yapmak, yemek yapmak, dizi izlemek gibi) aktiviteleri artırın.

• Stresle farklı şekilde baş eden, farklı insanlar olduğunuzu unutmayın. Kendinizin ve eşinizin duygusal ihtiyaçlarının farkında olun Sevileni ve sevgiyi korumanın önemli yollarından biri de, kendini iyi ifade edebilmektir. Uyumlu çiftlerin, kendi uyumsuzluklarının ve duygusal ihtiyaçlarının temelindeki nedenlerin farkında olan, aynı şekilde karşı tarafın da doyurulması gereken istek ve ihtiyaçlarına duyarlı olan kişilerden oluştuğu görülmektedir. Çiftlerin karşılıklı olarak birbirlerine değer verdiklerini hissettirmeleri önemlidir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 19

çatışma ortamını tetikleyebilmektedir. Tartışma sonrası partnerinizin sizin peşinizden gelmesi, mola vermeyi zorlaştırabilir ve tartışmayı alevlendirebilir. Partnerinize doğrudan “Şu an çok sinirliyim, kendime vakit ayırmak istiyorum ve öfkemi dindirmek istiyorum” gibi cümleler kurmak birbirinizi anlamanıza yardımcı olabilir.


Evde kilo almamak ve sağlıklı kalmak için... Koronavirüse karşı toplumsal olarak önlem alma sürecinde evde geçirdiğimiz zamanın artması ya da hiç dışarı çıkılmaması ile birlikte günlük beslenme düzenimiz de bozuldu. Pek çok insan evde can sıkıntısını yemek yiyerek ya da cips, çekirdek gibi abur cuburlarla giderdiğini belirtirken; kimileri de kek, pasta, kurabiye gibi yiyecekler tüketerek gününü geçiriyor. Ancak bu dönemde kilo almadan sağlıklı kalmak için doğru ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesi gerekiyor. Dyt. Aslıhan ALTUNTAŞ Beslenme ve Diyet

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 20

Virüsten korunmak ve hastalıkla mücadele etmek için bağışıklık sisteminin güçlü olması gerekmektedir. Ancak fazla besin tüketiyor olmak bağışıklığa iyi gelmemekte, kilo alımına neden olmakta ve hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Gün içinde evde harcanılan enerji minimum seviyeye indiği için kalori alımının da azaltılması, kişilerin daha çok sağlıklı besinlere yönelmesi gerekmektedir.

Beyaz un ve karbonhidratlara dikkat! Bol karbonhidrat içeren menüler ve atıştırmalıklar yerine daha fazla vitamin ve mineral bulunduran, kalorisi daha az olan besinler tercih edilmelidir. Özellikle makarna, pilav, ekmek ve hamur işlerinin tüketimine bir süre ara bile verilebilir. Beyaz undan yapılan besinlerin besleyici değerinin düşük olduğu ve boş

kalori içerdiği unutulmamalıdır. Kendinize sağlıklı ve eğlenceli sular hazırlayabilirsiniz Bu dönemde günde 2- 2,5 litre su içmeye özen gösterilmelidir. Çay ve kahvenin su yerine geçmeyeceği unutulmamalıdır. Su içemiyorum diyenler için suya limon, nane, tarçın kabuğu, zencefil ya da meyve atmak yararlı olabilir. Asitli içecekler ve hazır meyve sularından uzak durulmalıdır.


Evde sağlıklı vakit geçirmek için günlük planlara fiziksel aktivite de eklenmelidir. Doktora danışarak sağlık durumunuzu da göz önünde bulundurup, internet üzerinden size uygun egzersizlere kolayca ulaşabilir, günde 45-60 dakikanızı aktif spor ile geçirebilirsiniz. Paketli atıştırmalıklar tüketmek yerine, kendinize sağlıklı atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz. Bu tarifleri ana öğünlerden biri yerine de kullanabilirsiniz. Kakolu fit top • 1 küçük muz • 2 yemek kaşığı yulaf (isteyen keçi boynuzu unu kullanabilir) • 8 adet hurma • 4 adet gün kurusu kayısı • 15 adet fındık (çekilmiş) • 1 tatlı kaşığı kakao • Yarım çay bardağı süt • 1 çay kaşığı tarçın Hurma ve gün kurusunu yumuşayana kadar sıcak suda bekletin ve sonrası tüm malzemeyi blenderdan geçirin. Karışıma minik top şeklini verdikten sonra toplar hazır. Dileyen Hindistan cevizine batırabilir. 2-3 tanesi ile birlikte 1 bardak süt ile kahve yapabilir ve afiyetle tüketebilirsiniz. Yeşil kırmızı sağlık salatası • 1 avuç kadar roka • 1 tutam maydanoz • 1 tutam dereotu • 1 küçük boy kapya biber • 4 yemek kaşığı haşlanmış barbunya

• • • • • •

Yarım yeşil elma 2 yemek kaşığı nar 1 yemek kaşığı zeytinyağı 1 tatlı kaşığı sirke 1 tatlı kaşığı limon Karabiber ve pul biber de ilave edilebilir. Yanında 1 su bardağı kefir ile hafif akşam yemeği alternatifi yapabilirsiniz. Yeterli ve dengeli beslenme için örnek menü Kahvaltı: 1 yumurta (omlet veya menemen de olabilir) + 2-3 dilim peynir + bol mevsim sebzesi (yeşil yapraklı sebzeler özellikle tercih edilebilir) + 4-5 adet zeytin + 1 dilim tam tahıllı ekmek Gün aşırı 1 tatlı kaşığı bal/ pekmez/reçel eklenebilir. Dileyen ekmek yerine; 1 avuç içi kadar ceviz, badem gibi kuru yemişlerden de ekleyebilir. Öğle: 1 kase sebze çorba + 2-4 yemek kaşığı yoğurt (çorbalara kemik suyu, kara biber, pul biber, zerdeçal gibi baharatlar kullanılabilir.) Buna alternatif olarak; 5-6 yemek kaşığı sebze yemeği +2-4 yemek kaşığı yoğurt da tüketilebilir. Cacık, kerevizli veya pancarlı yoğurt gibi de seçenekler de tercih edilebilir. Akşam: 3-4 köfte kadar et/tavuk/ balık + en az 3 çeşit taze sebze ile yapılmış salata (içinde 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağı) + 1 su bardağı kefir Gün içinde öğün araları 4-5 saat şeklinde olmalıdır. Eğer uzun saatler uyanık iseniz bir de ara öğün ilave edebilir veya öğünlerden bir tanesini ara öğün gibi yapabilirsiniz. Ara öğün: 1 avuç kadar taze mevsim meyvesi + 1 avuç içi kadar kuru yemiş veya 1 çay bardağı süt/ yoğurt **Bu menüdeki ölçüler yetişkin bir birey için ortalama miktarladır.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 21

Pratik önerilerle kilo alımını engelleyin, fit kalın Harcanan enerji azaldığından alınan kaloriyi dengelemek için porsiyonlar mutlaka küçültülmelidir. Sınırsız meyve tüketmek fazla miktarda şeker ve kalori alımına neden olur. Bu nedenle meyve tüketimi 1-2 avuç içi kadar olacak şekilde sınırlandırılmalıdır. Sakatatların kalorisi fazla olduğu için bu dönemde uzak durulabilir.


KENDINIZI VE ÇOCUĞUNUZUN PSIKOLOJISINI KORONAVIRÜSTEN KORUYUN Uzm. Psi. Gözdem ÖZDEM Psikoloji

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 22

Kovid 19 tüm dünyada yayılmaya devam ettikçe virüsle ilgili endişeler, paranoyalar, koronafobi ve stres bozukluklarının da ortaya çıktığı gözlemleniyor. Günlük yaşam rutininin bozulması, evde geçirilen sürenin artması, insanların sevdiklerini bir süreliğine de olsa görememesi pek çok kişiyi psikolojik açıdan zorluyor. Ancak bu dönemde fiziksel yönden olduğu kadar ruhsal açıdan da sağlığımızı korumamız gerekiyor. Koronavirüs Salgını tüm dünyada hızla yayılırken hayat akışımızı da değiştirdi. Pek çok insanın işe gitmemesi, bazılarının evden çalışması, 65 yaş üzerindeki bireylere sokağa çıkma yasağı gelmesi, öğrenciler için bir süreliğine uzaktan eğitime geçilmesi ve “evde kal” çağrıları ile toplum olarak eve kapandığımız söylenebilir. Bu dönemde en sık görülen tablolar ise virüse yakalanma korkusu, sürekli hale gelen mutsuzluk ve can sıkıntısı hissi, uykusuzluk veya aşırı uyku isteği, iştahsızlık ya da aşırı iştah,


Kişinin kendisinin ve sevdiklerinin hastalanacağı korkusu giderek fobiye dönüşebilmektedir Konu hakkında paylaşılan görseller ve yazılan yazılar insanlar üzerinde yüksek düzeyde stres, korku, panik ve endişe uyandırmaktadır. Kaygı arttıkça abartılı önlem alma isteği yaşanmakta, fobiler de; uyku problemleri, beslenme sorunları ve obsesif düşünceler gibi rahatsızlıkların artmasına sebep olmaktadır. Bu süreci psikolojik yönden rahat atlatmanızı sağlayacak öneriler • Sürekli evde olmak uyku düzeninizin bozulmasına neden olabilir. Yatma ve kalkma saatlerinizi belirleyin • Evden çalışıyorsanız mesainizi bir çalışma saati planlaması yaparak yürütün. • Endişeli ve sıkıntılı hissetmenize neden olabilecek haberleri izlemekten, okumaktan veya dinlemekten kaçının. Bu süreçte temel planlarınızı yeniden hazırlamak, kendinizi ve sevdiklerinizi korumak ve pratik adımlar öğrenmek için güvenilir kaynaklardan bilgi alın. • Gün içerisinde yalnızca belirli saatlerde, bir veya iki kez salgınla ilgili yeni haberleri takip edin. Salgın hakkında ani ve neredeyse sürekli haber akışı takip etmek, daha fazla endişelenmenize neden olabilir. • Sağlıklı ve dengeli beslenin • Kendinize bir egzersiz saati belirleyin. Ev ortamında yapacağınız hafif egzersizler fiziksel yönden aktif kalmanızı ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. • Gevşeme, nefes egzersizleri ya da yoga yapın. • Sevdiğiniz kişilerle sık sık telefonda veya görüntülü konuşmayla iletişim kurun. • Bu süreyi bol bol kitap okuyarak, kendinizi geliştirecek şekilde araştırmalar yaparak

değerlendirin. • Aynı evde yaşadığınız aile üyelerinizle bol bol sohbet edin. • Sohbetlerinizde sadece koronavisrüsten değil, farklı konulardan güzel anılarınızdan ya da gelecek planlarınızdan bahsedin. • Bunun geçici bir süreç olduğunu unutmayın ve daima pozitif düşünün • Gerekirse uzman desteği almaktan çekinmeyin Çocuklu aileler dikkat Hastalık, salgın, ölüm, sosyal izolasyon gibi konular çocukların pek anlamlandıramadığı durumlardır. Bu süreçte çocuklarla doğru iletişimin kurulması, onları endişelendirmeden virüsten korunmalarının sağlanması çok önemlidir. Çocuklu ailelere koronavirüs süreci ile ilgili öneriler şöyle sıralanmaktadır: • Sakin ve güven verici yaklaşın! Çocuklar çevrelerini sandığınızdan çok daha yakından gözlemekte ve her davranışınızdan bir anlam çıkarmaya çalışmaktadır. Sizin haberlere ve görüntülere verdiğiniz tepkiler onları doğrudan etkiler. Kendinizi kontrol etmeye özen gösterin. • Doğru bilgilenin ve doğru bilgilendirin! Koronavirüs ile ilgili çocuğunuzla konuşun ve ona bu dönemi uygun bir dille anlatın. Haberleri çocuğunuz yanınızdayken izlemeyin ya da güncel rakamları o varken dile getirmeyin. • 3- Virüsü tanıtın ve alınması gereken önlemleri çocuklara uygun bir şekilde anlatın! Çocuklara koronavirüsünün bir çeşit grip virüsü olduğunu, taze sebze, meyve, bol su ve sabun sevmediğini söyleyebilirsiniz. “Ellerini yıkarken sevdiği bir şarkıyı birlikte söylemeye ne dersin? Şarkı bitene kadar ellerini sabunlarsan mikropların yok olduğundan emin olabiliriz” diyerek el yıkama süresini somutlaştırmasına yardımcı olabilirsiniz. Ayrıca virüsün temas ile bulaşması sebebiyle

“Bir süre başkalarıyla selamlaşırken gözlerimizi kullanabiliriz. Böylece el sıkmak ya da sarılmak yerine birbirimizin gözlerine bakarız. Ya da elimizi havaya kaldırıp merhaba diyebiliriz” gibi açıklamalarla alternatif iletişim yöntemlerini öğretebilirsiniz. • Alınacak önlemleri unuttuğunda ona kızmayın! Çocuğunuzun bu yeni sürece adapte olmak için zamana ihtiyacı olduğunu hatırlayın ve sabırlı olun. • Önceliğimiz duygusal temas! Bu dönemde çocuklarla duygusal temasa geçmek, sohbet etmek, oyun oynamak hem mevcut kaygılarını fark etmenizi hem de böyle durumlarda onlara yardımcı olmanızı sağlar. Ebeveyn tutumları çocukların dünya ile ilgili temel inanç gelişiminde oldukça önemlidir. Ebeveynlerinden sevildiğine ve korunduğuna dair mesajlar alan çocuklar, kendilerini daha güvende hissedip duygularını daha stabil tutabilirler. • Kaygının en sevdiği yer boş zihin, unutmayın! Çocuklar boş kaldıklarında kaygı verici düşüncelere daha kolay kapılırlar. Bu sebeple işlevsel bir meşguliyet yaratmak çocukların olumsuz duygulara kapılmasını önler. Okulda eksik kalınan konuları tamamlaması, zorlandığı derslere odaklanarak tekrarlar yapması, bir hobisi varsa onunla ilgilenmesi gibi konularda çocuklara rehberlik ederek evdeki zamanı mümkün olduğunca iyi bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olup onları yönlendirmelisiniz. • Kontrolden çıkan şey kontrol duygusu ise dikkat edin ve uzman desteği alın! Özellikle obsesif kompülsif bozukluk (OKB) tanısı almış çocuklar veya tanı almamış kaygılı çocukların da bazı düşünce, duygu ve davranışları günlük hayatlarını olumsuz etkileyecek şekilde değişmeye başladıysa ve giderek artıyorsa acil olarak bir uzman tarafından değerlendirilmesi gerekir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 23

sigara ve alkol kullanımında artış, temizlik takıntısı olarak sıralanmaktadır.


Gebelik Döneminde “COVID-19” Enfeksiyonu Yeni Korona virüs Hastalığı “COVID -19”un özellikle gebelik dönemindeki kadınlar ve bebekler üzerindeki etkisi ile ilgili olarak çok az şey bilinmektedir. COVID -19 ile ilgili mevcut veriler; gebelik dönemindeki kadınların artmış risk altında olduğunu göstermemektedir

Doç.Dr. Hatice ÇELIK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Gebelik dönemindeki kadınların grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarından ciddi şekilde etkilenebildikleri bilinmektedir. Bu nedenle, hamile kadınlar COVID -19 için risk altındaki bir nüfus olarak düşünülmelidir. Mevcut durumda, COVID -19’un hamilelerde plesantal yoldan fetusa geçip geçemeyeceği belli değildir. Bu konu ile ilgili yapılan tek çalışmada, COVID -19 pozitif annelerden sezaryenle doğan bebeklerin hiçbirinde COVID -19 tespit edilmediği gösterilmiştir. Koronavirüs Saptanan Anne Emzirebilir mi? Emzirmeye başlamak veya devam ettirmek, anne tarafından ailesi ve sağlık uygulayıcıları ile koordineli olarak belirlenmelidir. Şu anda birincil endişe, virüsün anne sütü yoluyla bulaşıp bulaşmayacağı değil, enfekte bir annenin emzirme döneminde virüsü solunum damlacıkları yoluyla iletip iletemeyeceğidir. Doğrulanmış COVID-19 olan bir anne, bebeğe dokunmadan önce ellerini yıkamak ve mümkünse emzirirken bir yüz maskesi takmak

da dahil olmak üzere, virüsün bebeğine yayılmasını önlemek için mümkün olan tüm önlemleri almalıdır. Anne, sütünü elle veya elektrikli bir göğüs pompası ile sağıyorsa, anne herhangi bir pompa veya şişe parçasına dokunmadan önce ellerini yıkamalı ve her kullanımdan sonra uygun pompa temizliğini yapmalıdır. Gebelik Dönemindeki Kadınlar Koronovirüsten Nasıl Korunmalıdır? Aslında gebelik döneminde korona virüs hastalığından korunma yöntemleri tüm toplum için önerilenlerden farklı değildir. Bunlar; • Bu hastalığın görüldüğü ülkeler başta olmak üzere yurtdışına yolculuk yapılmamalıdır. • Eller en az 20 saniye boyunca normal sabun ve suyla yıkanmalı, sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği kullanılmalıdır. • Öksürme veya hapşırma

• • •

sırasında burun ve ağız tek kullanımlık kağıt mendil ile örtülmeli, kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içi kullanılmalıdır. Mümkün olmadıkça kalabalık ve kapalı ortamlara girilmemeli, eğer girmek zorunda kalınıyorsa ağız ve burun kapatılmalı, tıbbi maske kullanılmalı ve odalar sık sık havalandırılmalıdır. Eller yıkandıktan sonra ağız, burun ve gözlerle temas edilmelidir. Hasta insanlara mümkünse 3 adımdan (en az 1 metre) daha az mesafede yaklaşılmamalıdır. Gerekmedikçe sağlık merkezlerine gidilmemeli, gidilmesi gereken durumlarda diğer hastalarla temas en aza indirilmelidir. İyi pişirilmiş hayvan ürünleri yenmelidir, hayvan kesim ve üretim yerlerinden uzak durulmalıdır. Dışarıdan yemek sipariş etmek ya da yemek yerine evde kendi pişirdiğiniz yemekler tercih edilmelidir. Eğer dışarıdan ambalajlı yiyecek alırsanız; koronavirüs,


plastik ve paslanmaz çelik üzerinde 3 gün canlı kalabileceğinden, ambalaja dokunduktan sonra yemek öncesi ellerin mutlaka yıkanması gereklidir. • Seyahat yapıldıysa ve sonrasında 14 gün içinde herhangi bir solunum yolu semptomu (öksürük, solunum sıkıntsı ve ateş gibi) olursa maske takılarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.


Sağlıklı Kalp İçin Sıcak Soğuk Dengesini Koruyun Yüksek sıcaklıklar nedeniyle kalp ve damarlar üzerindeki yük de artıyor. Hava sıcaklıklarına bağlı olarak değişen kan basıncı, kalp krizi riskini tetikleyebiliyor. Özellikle çok sıcak havalarda serinlemek için ani bir şekilde aşırı soğuk ortamlara geçmek de kalp damarlarında şok etkisi oluşturarak, kriz riskine yol açabiliyor. Bu nedenle serinleme ihtiyacı duyulan sıcak havalarda ısı dengesine dikkat edilmesi gerekiyor.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 26

Uzm. Dr. Nuri CÖMERT Kardiyoloji

Aşırı sıcaklar kan basıncı seviyelerinde ani artış ya da düşüşlerle birlikte kalp krizi riskine yol açabilir. Sıcak havanın kalbin yükünü artırıcı etkisi de vardır ve bu nedenle sıcağa kontrolsüz maruziyet kalp sağlığı için tehlike oluşturmaktadır. Özellikle yaz sıcaklarında serinlemek için gerek duyulan klimaları ortamlar, eğer ısı düzeyi

kontrol altına alınmazsa, kalp için aynı oranda risk oluşturmaktadır. Çünkü ani sıcak-soğuk geçişleri şok etkisine sahiptir ve ısı dengesinin iyi kurulması gerekir. Klimanın derecesi 22’nin altında olmamalı. Özellikle Akdeniz Bölgesi gibi hava sıcaklıklarının yüksek seviyelerde olduğu yerlerde klima kullanımına özellikle dikkat

edilmelidir. Sıcak bir ortamdan bir anda klima tarafından aşırı derecede soğutulmuş başka bir ortama geçiş, özellikle kalp hastaları için sakıncalı olduğu gibi ani kalp sorunlarına da yol açabilir. Soğuk odada klimadan gelen hava akımının da yüksek olması, nabız hızını artırır ve solunum yolları ile ilgili problemler yaşanmasına neden olabilir. Klimalı ortamda


sağlığı açısından risk oluşturarak, kalp damarlarında büzüşme ve kan akımını bozucu etki yapabilir. Görünen herhangi bir kalp sorunu olmasa bile altta yatan bir neden varsa, sağlıklı kişilerde de kalp sorunlarını ortaya çıkabilir. Güneşlenirken ve denize girerken sıcaklığın uygun olduğu saatler tercih edilmeli, tıpkı klimalı ortamlar gibi soğuk su ile maruziyet de ısı dengesine göre sağlanmalıdır. Güneşle temas 15 dakikayı geçmemeli

Soğuk suya dikkat! Sıcak havalarda kalp hastalarını bekleyen en önemli tehlikelerden biri de sıcak altında uzun süre kaldıktan sonra bir anda soğuk bir havuza ya da denize girmektir. Çünkü soğuk su, kalp ve damar

Kalp sağlığını korumak ve güneşten kaliteli bir şekilde yararlanmak için ışınlara uzun süreyle maruz kalmak yerine 15’er dakikalık zaman dilimlerinde güneşlenme, gölgede ya da şemsiye altında vakit geçirme, güneşin zararlı ışınlarının dik

gelmediği saatleri tercih etme gibi kullara özen gösterilmelidir. Yüzme, çok sağlıklı bir egzersiz olsa da havanın çok sıcak olduğu saatlerde sakıncalı olacağından, sabah ya da akşamüzeri saatlerinde tercih edilmesi gerekir. Yazın kalp sağlığınız için… • Gün içinde özellikle öğle ve öğleden sonra saat 15.00’e kadar olan sürede açık havada bulunmamaya çalışın. • Gününüzü açık havada geçirecekseniz mutlaka yeterli miktarda su içmeye dikkat edin. • Yorucu fizik aktivitelerden kaçının. • Aşırı sıcak veya soğuk ortamlarda bulunmamaya, ani ısı geçişleri yapmamaya özen gösterin. • Sıcaktan korunmak ve sıvı kaybını azaltmak için pamuklu, açık renkli giysiler giyin, şapka ve gözlük kullanın.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 27

uzun vakit geçirilecekse, ideal ortam ısısının 22 derecenin üzerinde ve hava akımının hissedilmeyecek derecede olması önemlidir. Klimalı ortam soğuk değil serin olmalıdır.


ELLERİMİZİ NE ZAMAN YIKAMALIYIZ? Burun temizliğinden sonra Öksürdükten ve hapşırdıktan sonra Çöplere ve bozulmuş gıdalara dokunduktan sonra Yemek hazırlamadan önce ve hazırladıktan sonra

Pişmemiş gıdalara temas ettikten sonra

Toplu taşıma araçlarını kullandıktan sonra Hayvanlarla temas ettikten sonra

Yemek yemeden önce ve yedikten sonra

Eller görünür şekilde kirlendiğinde

Tuvalete girmeden önce ve tuvaletten çıktıktan sonra

Dışarıdan eve girdiğimizde

Diş, ağız, yüz, göz temizliğinden önce

ELLERİMİZİ NASIL YIKAMALIYIZ? 1 El yıkama öncesinde, ellerdeki yüzük-saat gibi aksesuarlar çıkarılır.

4 Eller su altında iyice durulanır. 5 Eller bileklerden başlayarak kâğıt havlu ile kurulanır.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 28

2 Akmakta olan su altında eller ıslatılır.

6 Aynı kâğıt havlu ile musluk kapatılır.

3 Bilekler, avuç içi, ellerin sırt ve parmak araları ile tırnakların kenar ve uçları sabun ile köpürtülerek en az 20 saniye süreyle kuvvetlice ovuşturulur.


Salgın Sürecinde El Hijyeni Son günlerde tüm dünya olarak; Yeni Koronavirüs Hastalığı “COVID-19” salgını ile yoğun bir şekilde mücadele etmekteyiz. Bu kapsamda el hijyeni ile hastalıktan korunabileceğimizi biliyoruz. Bu nedenle sık sık ellerimizi yıkıyoruz. El yıkama bizi hastalıklardan korur bu doğru ancak bu el yıkama rutinin çok üzerine çıkıp takıntılı bir hale dönüşmemelidir. Uzm. Dr Emine Sümeyye ÜNAL Dermatoloji Uzmanı

Eğer sağlık çalışanı değilseniz, sık sık el dezenfektanı kullanmanız yararsızdır. Eve girince ve de hasta biri ile temas riskiniz olduysa kullanmanız yeterlidir. Günlük hayatta katı sabun ile doğru yıkamanız yeterli olacaktır. Kolonya Kullanımı Kolonya, içerdiği etil alkol nedeniyle virüsleri yok edebilir. Ancak çok sık kullanıldığı takdirde derimizin PH değerini bozarak eldeki tahrişi de arttırabilir. Kullanım sıklığına dikkat etmek el sağlığınız açısından önemlidir. Eldiven Kullanımı Eldiven giymek günlük hayatta pek de önerilmez. Ancak ev işlerinizde ellerinizi korumalı,

elinize direkt ev kimyasalları değdirmemelisiniz. Market alışverişlerinde insanların eldiven ile dolaştıklarını hepimiz görmekteyiz. Petrokimyasallardan üretilen eldivenlerin, ellerinize kısa süreli temasında sakınca yoktur. Özellikle Koronavirüs salgının olduğu bu günlerde; marketler ve toplu taşıma araçları gibi insanların yoğun bir şekilde yüzeylere temasının olduğu yerlerde korunmak amaçlı kısa süreliğine kullanılabilir. Ancak

Ellerimizin Sağlığını Nasıl Korumalıyız? Ellerimizi sık sık nemlendirmeliyiz. Bunun için evinizdeki herhangi bir marka nemlendiriciyi kullanabilirsiniz. Ellerimizi nemlendirmemiz deri bariyerini onarmaya da yarar sağlayacaktır. Saf vazelin hem ucuz hem de yan etkisi az olması nedeniyle kullanılabilir. PH değeri 5,5 olan sabunlarla ellerimizi yıkamalı ve her yıkamadan sonra nemlendirmeliyiz. Bu süreçte beslenmemize dikkat etmek de son derece önemlidir. Öğünlerimizde, yeşil yapraklı sebzeler ve zeytinyağı gibi E vitamininden zengin besinlere yer verebilir ve günde en az 1,5-2 litre su içebilirsek deri sağlığımızı koruyabiliriz.

eldivenler saatlerce ellerinizde kalırsa, terleme etkisiyle ellerinizi tahriş edebilir ve bir süre sonra mikroplardan korunma özelliğini de yitirebilir. Ayrıca lateks ve veya petrokimyasallara alerjisi olanlar da eldiven kullanımından mümkünse uzak durmalıdır.

Egzama ve El Yıkama Elinizde daha önce tespit edilmiş bir “el egzaması” varsa çok daha dikkatli olmalısınız. Bu durumda doktorunuza danışarak kısa süre ile “kortikosteroid kremler” uygulayabilirsiniz. Uygulama süresi 10 – 15 gün gibi kısa tutulmalıdır. Yan etkilerin gelişmemesi için ince bir örtü şeklinde uygulama yapmak daha faydalı olacaktır.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 29

Ellerimizi sık sık yıkayalım evet bu bizi Koronavirüs dahil bir çok hastalıktan korur ama mümkünse kokusuz renksiz katı sabunlar ile yıkamaya çalışalım. Sıvı sabunlara, sıvılaştırılma aşamasında kimyasal eklentiler olduğu için ellerinizdeki tahrişi arttırabilir. Daha önce kullandığınız ve elinizi tahriş etmeyen bir sıvı sabununuz varsa o ürün ile elinizi yıkamaya devam edebilirsiniz.


Gün içinde ekstra tuz tüketiminiz yarım çay kaşığını geçmesin Tuz, vücutta sıvı dengesinin korunması, hücrelerin sağlıklı olarak çalışabilmesi, sinir ve kas fonksiyonlarının sağlanması ve tansiyonun dengelenmesinde önemli rol oynuyor. Bütün bu faydalarına rağmen gereğinden fazla miktarlarda tuz tüketmek kalp ve damar hastalıklarından böbrek yetmezliğine kadar birçok hastalığa neden olabiliyor. Türkiye’de tuz tüketimi dünya ortalamasının çok üzerinde yer alıyor. Uzm. Dr. Haluk MUMCUOĞLU İç Hastalıkları

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 30

Tuz, sodyum ve klorür bileşenlerinden oluşmaktadır. Tuzun yaklaşık % 40’ı sodyumdur. Yetişkin bir insanın günlük olarak alması gereken tuz miktarı ortalama olarak 5 gramın altında olmalıdır. Sodyum tüketiminin de yaklaşık 2 gramın altında olması gerekmektedir. Dünyada ortalama tuz tüketimi 9 ile 12 gram arasındadır. Türkiye de ise ortalama tüketim 17-


Tuz içeren gıdalar ölçülü tüketilmeli Yüksek tansiyon, kalp, böbrek yetmezliği hastalarının ve tiroid problemi yaşayan kişilerin tuz tüketimi konusunda çok daha dikkatli olması gerekmektedir. Normalde tüketilen işlenmiş gıdaların içinde belirli miktarda tuz zaten bulunmaktadır. Tuz içeren besinler arasına peynir, zeytin, ekmek, turşu, salça, soda, ketçap, hardal, soya sosu, konserveler, ,salam sosis, sucuk ve pastırma gibi işlenmiş etler, tuzlu kuruyemişler, krakerler ve cipsler bulunmaktadır. Bir kişi gün içinde tükettiği hiçbir besine tuz eklemese bile ortalama 3-3,5 gram kadar tuz almaktadır. Bu nedenle ekstra tuz tüketimi gün içinde yarım çay kaşığını geçmemelidir. Peynir ve zeytin yüksek oranda tuz içeriyor Peynir veya zeytin normalde tuz içeriği yüksek gıdalardır. Suyun içerisinde bekletmek tuz oranlarını düşürmez, sadece tuzu seyrelterek tuz hissiyatını azaltabilir ama toplam tuz oranında büyük bir değişime yol açmamaktadır. Bu yüzden tuzsuz peynir, zeytin ve ekmek tüketilmesi gerekmektedir. Turşu ve şalgam suyu gibi bol miktarda tuz içeren besinlerden mutlaka uzak durulmalıdır. İyot tiroit hormonlarının üretimi için önemlidir Tuz tercihinin kişinin tiroidiyle ilgili bir sorunu yoksa mutlaka iyotlu tuzdan yana yapılması gerekmektedir. 1 gram tuzun

içinde de yaklaşık 70 mikrogram iyot bulunmaktadır. İyot özelikle büyüme ve gelişme çağındaki çocuklarda ve tiroit hormonlarının düzgün salgılanmasında çok önemlidir. Sağlıklı bir insanın günlük iyot ihtiyacı 150 mikro gramdır. Gebelerde bu ihtiyaç 200-250 mikrograma kadar çıkmaktadır. İyotlu tuzdan fayda sağlamak için tuz yemeklere pişirme işlemi sona erdikten sonra eklenmelidir. Tabağa konduğunda da eklenebilir böylece tuzun içindeki iyottan daha sağlıklı bir şekilde yararlanılabilir. Aşırı tuz tüketimi kalp ve damar hastalıklarına neden oluyor Aşırı tuz tüketimi en az sigara kadar toplum sağlığına zararlıdır. Tuz, damar içindeki sıvı miktarını artırarak ödeme yol açmaktadır. Çok tuz tüketimi tansiyonu yükselterek yüksek tansiyona neden olmaktadır. Koroner arter yani kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini, buna bağlı olarak kalp krizi, inme ve felç riskini artırmaktadır. Mide kanseri ve osteoporoz ihtimallerini yükseltir. Yine fazla tuz tüketimi insülin direncine yol açarak obeziyete, gebelerde ise gebelik zehirlenmesine neden olabilmektedir. Kullanılan tuz tüketimini azaltmak bu hastalıklara yakalanma riskini düşürmektedir. Kullanılan tuz miktarının yavaşça azaltılmasıyla az tuzlu yeme alışkanlığı edinilebilmektedir. Yetişkinlerin ve özellikle çocukların yemeklere tuz eklemesini önlemek amacıyla sofralardan tuzlukların kaldırılmasında fayda vardır. Gün içinde tüketilen hazır gıdalarda belli bir miktar tuz bulunduğu için ekstra tuz tüketimi sınırlandırılmalıdır. Yine hazır gıdalar tüketilirken daha az tuz içerenler tercih edilmelidir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 31

18 gram civarındadır. Bu oran Dünya Sağlık örgütü önerisinin ve dünya ortalamasının çok üzerindedir. Son yıllarda toplumun bilinçlenmesiyle tuz kullanımı biraz azalmış olduğu gözlemlenmektedir ancak bu tüketim miktarının da halen yüksek olduğu bir gerçektir.


POLEN Arı ürünlerinden bir diğer mucize besin kaynağı da polendir. Polen çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarının üst kısmında bulunan anterlerin içindeki polen kesecikleri içerisinde yer alan, çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın döllenmesini sağlayan bitkilerin erkek cinsiyet hücreleridir. Dr. Gökhan AYDOĞDU Akupunktur ve Apiterapi uzmanı

vitaminleri ve B vitamin kompleksi), nükleik asit ve nükleositler, serbest aminoasitler, enzimler ve büyütme faktörlerinden meydana gelmektedir. Karbonhidratlar

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 32

Eski Mısırlılar poleni “hayat veren bir toz” olarak tanımlarlar. Polen tanecikleri, arıların varlıklarını sürdürebilmeleri için en önemli protein kaynağıdır. Arılar polen toplarken, çiçeklerdeki polen taneciklerini nektardan ilave ettikleri şekerler ile bir arada tutarak paketlerler. Bu paketleri petek içerisine yerleştirirler ve üzerini bal ile kaplarlar. Kimyasal kompozisyonu türe göre değişmekle birlikte polen, protein, vitamin, mineral maddeler ve enzimler yönünden oldukça zengin bir besindir. Polen yaklaşık olarak %20 -40 protein, %10 su, %10-55 karbonhidratlar,%3-4 kül ve flavonoidler, karotenoidler, mineraller, vitaminler, (E, C

Polen, karbonhidrat açısından oldukça zengin bir üründür. Şeker içeriği %15-50 arasında değişmektedir. Şeker olarak en çok, diğer arı ürünlerinde de olduğu gibi glikoz, fruktoz, ve sakkaroz bulunmaktadır. Ayrıca %18’e varan bir nişasta içeriği bulunmaktadır. Proteinler Protein bakımından en zengin arı ürünü polendir. Polenin içeriğinde %7.5-35 oranında protein bulunmaktadır. Bazı tarımsal ürünlerde besin değeri bakımından karşılaştırıldığı bir çalışmada polenin domates, kabak, fasulye, elma, ekmek ve ete göre daha çok protein içerdiği tespit edilmiştir. Polenin yapısında bulunan başlıca aminoasitler arginin, histidin, isolösin, lösin, lisin, metionin, fenilalanin, treonin, triptofan, glutamin, sistin ve valindir. Polen %5 lipit içeriğiyle propolisi izlemektedir. Polen

içeriğinde çeşitli yağ asitleri farklı oranlarda bulunmaktadır. Toplam lipit miktarının %3’ünü serbest yağ asitleri oluşturmaktadır. Mineraller Bileşimi bitkisel kaynaklara ve üretildiği yönteme göre değişiklik gösteren polendeki minerallerin temeli potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfordan oluşur. İz olarak çimko, bakır ve nikel gibi mineraller bulunmaktadır. Vitaminler Polen suda ve yağda çözünen vitaminlerin hemen hemen hepsini içerir. Özellikle niasin (Vitamin B3) yönünden zengindirler. Polenin yapısında bulunan diğer vitaminler; Tiamin, (Vitamin B1), Riboflavin (Vitamin B2), Pridoksin (Vitamin B6), Pantotanik asit (Vitamin B5), Biotin (Vitamin H), Folik asit (Vitamin B 9), Askorbik asit (Vitamin C), Karoten (A Vitamini) ve E vitaminidir. Polifoneller ve Flavonoidler Polen de polifenolik bileşikler ve flavonoidler açısından zengindir. Bileşiminde gallik asit, vanilik asit, parahidroksibenzoik asit ve fenolik asit gibi pelifonolik asitler ve kuarsetin, kamferol, galangin, fisetin, pinosembrin, naringin, hesperitin, apigenin, akasetin, krisin ve leteolin gibi flavonoidler bulunur. Polen in Antimikrobiyal,


antibiyotiklere karşı direnç geliştiren bakterilerin sayısı arttıkça arı poleninin yeni bir antimikrobiyal ajan olarak potansiyel bir kaynak olabileceğinin altı çizilmiştir.

kemik erimesini yavaşlattığı veya önlediği; kadınlarda göğüs kanseri tedavisinde veya önleyici olarak kullanılabildiği belirtilmiştir. Haro ve diğerleri (2000) tarafından yapılan araştırmada anemi hastaları için polen ve propolisin olumlu etkileri araştırılmıştır. Bu iki doğal ürünün demir, kalsiyum, fosfor ve magnezyumun emilimine olan etkileri bir kontrol grubu varlığında, anemi hastası sıçanlar üzerinde denenmiştir. Bu ürünlerin kilo artışı için olumlu etkileri

Oksidatif stres kanser, bağışıklık sistemi hastalıkları, yaşlanma, katarakt, eklem romatizması, kardiyovasküler ve sinir sistemi rahatsızlıkları gibi bir çok rahatsızlığın ilerlemesinde rol oynamaktadır. Antioksidan molekül ise diğer moleküllerin oksidasyonunu yavaşlatma ve önleyebilme yeteneğine sahiptir ve böylece yukarıda sayılan hastalıkların var olmasını engelleyebilmektedir. Polen besleyici değeri nedeniyle insan beslenmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Arı poleni sağlığın korunması için gerekli olan karbonhidrat, lipit, yağ, vitamini kül ve mineral gibi yapı taşlarını ve koruyucu ajan olarak bilinen flavonoidleri içerir. Morais ve diğerleri (2011), arı poleninin fenolikler gibi sağlık bileşenlerini bulundurması açısından iyi bir kaynak olduğunu ifade etmiş olup arı poleninin, serbest radikallerin dahil olduğu hastalıkların önlenmesinde kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Çeşitli hastalıklara karşı etkiler Arı poleninin menopoz belirtilerini ve menopoz sonrası

olduğu görülmüş; demirin emilimine pozitif katkı yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca, anemi hastalığının iyileştirilmesi sırasında hemoglobin yenilenmesinde de etkisi olduğu görülmüştür. Yapılan bir çalışmada arı poleni (Cistus ladaniferus) özütünün kemik metabolizması ürerine yapıcı etkileri olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışmada, arı poleni özütünün kemik kalsiyum içeriğine ve kemik hücresi oluşumuna olan katkıları incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda arı poleninin suda çözülebilir özütünün kemik

bileşenleri için yapıcı etkileri olduğu ifade edilmiştir. Polen özütlerinin kemik oluşumuna pozitif etkiler yaptığı ve kemik erimesine karşı inhibe edici etki gösterdiği gözlenmiştir. Kemikteki kalsiyum miktarının artışında da polen özütlerinin etkisi büyüktür. Tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat arı poleninin iyileştirici niteliklerine güvenmiş ve hastalarına sıklıkla reçete ederdi. Arı poleni ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra daha geniş ölçekte insan beslenmesi için kullanılmaya başlandı. Arı poleni fonksiyonel bir gıda olarak tanımlanır. Şu anda bazı ülkeler ulusal standartlara sahip olsa da, kompozisyon gerekliliklerini tanımlayan uluslararası bir polen standardı bulunmamaktadır. Polen uygun koşullarda kovanlardan alınarak derin dondurucuda saklanır. 2 gün boyunca derin dondurucuda içinde bulunan diğer zararlı böcekler ve mikroorganizmalar etkisiz hale gelecektir. Kullanacağınız miktar kadar çıkartıp buzdolabında muhafaza edebilirsiniz. Taze polen , işlenmiş ve kurutulmuş polene göre çok daha besleyicidir. Poleni saf olarak tüketebileceğiniz gibi, meyve suyuna ve diğer içeceklere karıştırarak ta tüketebilirsiniz.

Kaynaklar; Arı ürünleri ve sağlığımız Bogdanov S. Pollen: Production, Nutrition and health: A Review. Bee product Science, www.beehexagon.net Le Blanca B, Davis O, Boue S, De Lucca A, Deebya T, Antioxidant Activity of Sonoran Desert Bee Pollen. Food chem 2009

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 33

Antioksidan etkilerinin yanı sıra besleyici yanı çok önemlidir. Yapılan bir çalışmada ticari


Çocuklarda Obeziteye Karşı ‘543210’ Kuralı Çocukluk ve ergenlik çağında obezite, insidansı ve prevalansı tüm dünyada giderek artmakta olan önemli bir halk sağlığı sorunu. Ancak bu sorunun temelinde genetik miras ve ebeveynlerin hataları yatıyor. Aile içindeki beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam çocukları obeziteyle birlikte kalp sorunlarına, diyabete ve kansere götürüyor. Ergenlik döneminin bitmesiyle birlikte obezite için cerrahi seçenekler ön plana çıkıyor. Doç. Dr. Murat ÇAĞ Obezite ve Diyabet Cerrahisi Uzmanı

Çocukluk çağı obezitesi erişkin obezitesi olarak devam etmekle beraber, ileriki yaşamlarında çocukların pek çok hastalığa yakalanmasına sebep olmaktadır. Çocukluk döneminde görülen obezite önlenebilir olması nedeniyle dikkat edilmesi gereken bir sağlık problemidir. Çocukların obezite salgınına yakalanmaması için anne ve babanın genetik yapısı; bu genetik bozukluğu çocuklarına geçirip geçirmedikleri çok önemlidir. Çocukların obezite sorununu yaşamaması ebeveynlerin beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzlarına bağlıdır. Hamilelik dönemi çocuk obezitesi açısından kritik Hamilelik döneminde annenin gereğinden fazla kilo alması çocuğunun da ileride diyabet olma riskini 4 kat artırmaktadır. Bu nedenle gebelikte gereğinden fazla kilo alan annelerin şeker hastalığı tanı testi yaptırmaları önemlidir. Bu testin yapılmaması durumunda doğacak çocuğun diyabetik olma olasılığı kaçınılmaz

olabilir. Annelerin hamile kalmadan önceki beslenme süreci bebeklerin tüm hayatını etkilemektedir. Sağlıklı beslenen annelerin ürettiği 'anne sütü' bebeğin obez olup olmayacağını, enfeksiyona maruz kalıp kalmayacağını, fiziksel ve beyinsel gelişimini belirlemektedir. Anne sütünün önemi Bebeklerin doğumdan hemen sonra anne sütüne ihtiyacı

vardır ve anne sütü bir bebek için yeterlidir. Annelerin, emzirme sürecinde çocuklarının verdiği sinyalleri iyi dinlemesi gerekmektedir. Bebekler, karınlarının doyduğunu, ağızları ile söylemese bile rahat uyumalarıyla, mutluluğuyla söylemektedir. Bebekler acıktığını belli etmiyorsa gereğinden fazla beslemeye gerek yoktur. Eski dönemlerde erişkin yaşlardaki diyabet hastalığının sebebinin erişkin dönemde yapılan beslenme hatalarından


kaynaklandığı sanılmaktaydı. Oysa çocukluk ve yetişkinlik zamanında diyabetin ve bununla bağlantılı olarak gelen obezitenin sebebi bebeklik döneminde gereğinden fazla beslenilmesidir. 5 yaşına kadar yüksek kilolu olmak çocukların değil, ebeveynlerin yaptığı beslenme hatalarından kaynaklanmaktadır. Fazla kilo varsa dikkat Günümüz koşullarında annelerin çalışma hayatına erken dönmesi nedeniyle bebekler anne sütünü daha az oranda almaktadır. Aileler çalıştıkları süre içerisinde yeni doğan çocuklarını anneanne ya da babaannelerine emanet etmektedir. Bazı ailelerde ‘gürbüz çocuk sağlıklıdır’ algısı hakim olduğu için anneanne ve babaanneler, ek besine yeni geçen bebekleri gereğinden fazla beslemektedir. Eğer çocukların kolları ‘boğum boğum’sa, ‘karnı yastık’ gibiyse buna dikkat etmek gerekmektedir. Çünkü bu, ileride yaşanacak kalp krizine, tip 2 diyabete ve kansere zemin hazırlayabilmektedir. Çocukların ilerdeki yıllarda yaşayacağı rahatsızlıkların zemini 7 yaşa kadar hazırlanmaktadır. Bir çocuk 7 yaşına kadar 120 persentilin veya 40 Vücut Kitle İndeksi'nin üzerindeyse, tip 2 diyabet olma

olasılığı normal çocuklara göre 5 kat; kalp krizi geçirme olasılığı ise 3 kat fazladır. Ne yazık ki anne ve babaların yaptığı hataların bedelini çocuklar ileride hasta olarak ödemektedir. Çocuklarda beslenme kuralı Çocukluk çağında beslenme obezitenin önlenmesi açısından çok önemlidir. 5 yaş ve sonrasında çocuklarda “543210 kuralı”nı uygulamak gerekir. Bu kural günde en az 5 tür sebze- meyve, en az 4 tür süt ile süt ürünü, en az 3 bardak su, en az 2 saat hareket, 1 saatten fazla televizyon izlememek, 0 şekerli ve gazlı içecek anlamına gelmektedir. Ancak bu kurala ebeveynler de uymalıdır. Bir anne baba normal kilosunda değilse, çocuğun da normal kilosunda olması beklenmemelidir. Obezite psikolojiyi de olumsuz etkiliyor ABD’de en çok karşılaşılan intihar vakaları şişman çocukların arkadaşları tarafından dışlanması sebebiyle gerçekleşmektedir. Ergenlik döneminde fazla kilolu ya da obez olmak çocukların sadece fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da sağlıksız olmaya iter. Özellikle ergenlik dönemlerinde akran zorbalığı, akranlar tarafından

dışlanmak fiziksel yapının farklı olmasından kaynaklanır. Ve şişman bir çocuk asla mutlu olmamaktadır. Bu nedenle son yıllarda özellikle 13 ile 16 yaş grubunda obezite cerrahisi geçiren çocuk sayısı hem dünyada hem Türkiye’de artmaktadır. Küçüklerin obezite tedavisine uyumu daha kolay 13-16 yaş arasında geçirilen obezite cerrahisinin yetişkinlerinkinden farkı yoktur. Bu yaş grubunun cerrahiye ve sonrasında gelecek beslenme alışkanlığına uyum sağlamaları daha kolay olmaktadır. Önemli olan obezite cerrahının bu yaş grubuna obezitenin geleceğini etkileyecek bir hastalık olduğunu, bu hastalığın tedavi yöntemini doğru biçimde anlatmaktır. Bu gruptaki çocuklar obezite cerrahisi öncesi ve sonrasında psikolojik açıdan da değerlendirilmelidir. Sofraya çocuklarla oturun Çocukları obeziteden korumak için ebeveynlerin davranış biçimleri çok önemlidir. Çocukların takım sporu yapması ki sosyallik de en az fizik kadar önemlidir, gerekmektedir. Ebeveynler, çocuklarını hareketsiz bir yaşamdan uzak tutmalıdır. Anne, baba ve çocuklar aynı masada yemek yemelidir. Yemek sofraları, sohbet sofraları olmalıdır. Yemek sofrasında sadece yemek yenmemeli; sohbet de edilmelidir. Kilolu anne ve babalar bazen çocuklarına “Fazla” yeme demektedir ki, bu davranış biçimi yanlıştır. Çocuklar, anne ve babaların küçük modelidir.


Ayaklarımda nasır oluşumunu engellemek için ne yapabilirim?

SORU | CEVAP

Nasırdan korunmak için çok yüksek olmayan ve geniş burunlu ayakkabılar tercih etmek, düzenli olarak ayak bakım kremlerini uygulamak, kemik çıkıntısı olan alanlara destekleyici malzemeler kullanmak faydalı olmaktadır. Tedavide lokal olarak uygulanan nasırı eritici etkisi olan ilaçlar ya da “kriyoterapi” denilen

Çok zayıfım. Kilo almak ama aynı zamanda sağlığımı da korumak istiyorum. Ne yapabilirim? Sağlıklı kilo alabilmek için günün en önemli öğünü olan kahvaltı muhakkak yapılmalıdır. Kilo almak isteyenler kesinlikle öğün atlamamalıdır. Düzenli ve kaliteli beslenme olmazsa kilo alımı gerçekleşmez. Kas dokusunun artırılması için protein ve karbonhidrat alımına dikkat etmek gerekir.

Şeker hastasıyım ve insülin kullanıyorum. İnsülinin bağımlılık yaptığı doğru mudur? İnsülin ilaç değil, hormondur. Çoğunlukla insülin üretilemediği için diyabet ortaya çıkar. Bu nedenle kullanılması bağımlılık yapmaz. Aslında toplumda `İnsüline başlandığında bırakılamaz` gibi bir düşünce var. Bu düşünce yanlıştır. İnsülin kullanımının zorunluluğu, hapların artık yetersiz hale geldiği durumlarda vardır.

Hamilelik döneminde mide bulantısından korunmak için ne yapabilirim? Rahatsız eden kokulardan uzak durulmalı, az ve sık öğünler tüketilmelidir. Sabah saatlerinde kuru gıda alınmalı, bulantıyı uyaran yiyecekler bir dönem tüketilmemelidir. Mide yanma ve ekşimelerinin yoğun olduğu dönemlerde ise soda ve soğuk içecekler tüketilmelidir. Doktorun uygun gördüğü dozda B6 vitamini, bulantı önleyici ve mide asidini azaltıcı ilaç kullanılabilir.


Lazer epilasyon kalıcı sonuç verir mi? Vücudun hangi bölgelerine uygulanır?

SORU | CEVAP

Lazer epilasyon büyük oranda kalıcıdır. Dört-altı seans sonrasında tüylerde % 70-90 oranında azalma olur. Tüyler daha ince ve açık renkli hale gelir. Bu azalma yıllarca sürecektir. Tüm vücut bölgeleri lazer ile tedavi edilebilir. Kadınlarda en çok üst dudak, çene, bikini bölgesi kol, bacak ve koltukaltı bölgelerine; erkeklerde ise sırt, omuz, göğüs bölgesi ve sakal bölgesine uygulanır.

Çocuğum astım hastası ve bu yüzden spor yapmasına müsaade etmiyorum. Doğru mu yapıyorum? Astımlı çocuklara doğru teşhis konulduktan sonra başarılı bir tedavi ile normal çocuklardan hiçbir farkı kalmaz. Spor yapmalarında sakınca olmadığı gibi sporun faydası da vardır. Sadece nasıl spor yapmaları ve ne tür önlem almaları gerektiğini bilmelidirler. Astımlı çocukları terleyince kötü olur diye evlere hapsetmemek gerekir.

Kabızlık problemi yaşıyorum. Midemde hep yanma ve bulantı hissediyorum. Ne yapmalıyım? Kabızlık oldukça sık görülen ve tedavi edilmezse ciddi fiziksel, psikolojik ve sosyal sıkıntılara neden olan bir durumdur. Birçok nedeni vardır. Öncelikle nedenin ne olduğu araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalıdır. Neden ortaya çıkarıldıktan sonra ancak doğru tedavi yapılabilir. Bilinçsizce alınan ilaçlar durumu daha da kötü hale getirebilir

Yaklaşık 1 senedir otomobile binince midem bulanıyor. Araç tutmasının nedeni nedir? Araç tutmaları iç kulaktaki denge organının bazı insanlarda daha hassas olması ile ilgilidir. Büyük çoğunluğu herhangi bir hastalığa bağlı değildir ki, bunu anlamak için muayene olmanız gerekmektedir. Böyle ise, seyahatlere çıkmadan önce ilaç kullanmak doğru olur. Bir de posturografi denilen bir aletle rehabilitasyon uygulanabilir.


Panik atak kontrolü için 10 altın kural Panik atak veya panik bozukluk, toplumda son yıllarda sıkça görülüyor. Kişinin beklemediği bir anda ve hiçbir sıkıntısı yokken ortaya çıkabilen bu sorun; göğüste bir ağrı ya da baş dönmesi ile kendini gösteriyor. Şikayetler; çarpıntı, titreme, terleme, sıcak basması, bulantı ve kolda uyuşma ile devam ediyor. Hasta ne zaman atak geçireceğini bilmediği için sosyal yaşantısını sürekli bir kaygı ve endişe içinde geçiriyor. Uzm. Dr. Zafer OKA Psikiyatri

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 38

Kişi, günlük yaşamında, görünürde herhangi bir tehlike yokken bir anda; kalp çarpıntısı, göğüste huzursuzluk, nefes alamama ve soluğu yetmiyormuş hissi, kaslarda gerginlik, ateş basması, soğuk terleme, titreme, baş dönmesi, mide bulantısı, kontrolünü kaybetme ve fenalaşma hissi yaşayabilir. Her an bir şey olacakmış gibi ortaya çıkan bu çok yoğun korku ve kaygı hali; kalp krizi, felç, boğulma, çıldırma ve ölümün habercisi gibi algılanabilir. Birçok bedensel belirti ile birlikte yoğun korku ve kaygının yaşandığı bu durum, “panik atak” olarak adlandırılmaktadır. Panik atak, bedende var olan koruyucu sistemin bilinçli ya da bilinç dışı bir tetikleyici ile harekete geçmesidir. Panik bozukluk tedavi gerektirir Her insan yaşamının bir döneminde panik atak geçirebilir. Ancak bu durum tekrarladığı, sıklıkla ortaya çıktığı ve panik atak korkusu ile kişinin günlük yaşam alışkanlıklarından vazgeçmek zorunda kaldığı durumlarda “panik bozukluk” halini alır. Kişi atak yaşamamak için hayat şeklini ve işlevselliğini değiştirmek zorunda kalabilir. Panik bozukluk psikiyatrik tedavi gerektiren bir durumdur. Bu gruptaki

hastalar; şeker düşmesi atakları, tiroit hormonu fazlalığı başta olmak üzere hormonal hastalıklar, mitral kapak sarkması ve diğer kalp hastalıkları ile akciğer ya da nörolojik rahatsızlıklar açısından değerlendirilir. Bir neden bulunamadığında da psikiyatriye yönlendirilir. Olumlu gelişmelerden sonra da oluşabilir Panik atak; ani kayıplar, kazalar, boşanmalar gibi stresli dönemler ile terfi alma, evlenme, bebek sahibi olma gibi yaşamı olumlu yönde etkileyen hayat değişikliklerinden sonra da tetiklenebilir. Eğer tekrarlayan panik atak yaşanıyor ve tekrarlanacağı endişesiyle yoğun bir beklenti kaygısı içine giriliyorsa, hayatın işleyişi bozulmaya başlamışsa ve yaşanılanlar bedensel

değişiklikler ile açıklanamıyorsa, bir uzmana başvurulmalıdır. Panik atak sorununa karşı alınabilecek önlemler… • Panik atağın bir zihin durumu olduğunu idrak edin • Yalnız olmadığınızı kendinize hatırlatın • Panik atak geçiren başka kişiler ile tanışın • Panik atak geçirdiğiniz yerlerden kaçmayın • Atak sırasında gözlerinizi kapatmak yerine bir yere odaklanın • Nefes hızınızı düşürmeye çalışın • Spor yapın • Uyku düzeninize dikkat edin • Düzenli bir beslenme programı uygulayın • Yarını düşünmeden, gününüzü en iyi şekilde yaşamaya odaklanın • Sorunun nedenine göre tedavi planlanır Panik atak krizlerini tetikleyici ruhsal ve fiziksel durumlar, sigara, madde ve alkol bağımlılığı gibi sorunlar göz önüne alınarak kişi için en uygun ilaç tedavisi ve terapi yöntem belirlenmektedir. Tedavi, panik bozukluğun nedenini kişi ile birlikte ortaya çıkarır ve hastanın eski sosyal yaşantısına kavuşması için ona destek olur.


Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 39



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.