2 minute read
PSİKOLOGLAR NEDEN AMPİRİK (DENEYSEL) METOTLARA GÜVENİR?
davranışlarından ne denli habersiz olabileceğini göstermektedir. Araştırma, en azından belli koşullar altında ( ve bilmemelerine rağmen) insanların kendi isimlerini içeren harflerden oluşmuş markaları içermeyenlere oranla daha çok tercih ettiklerini göstermektedir. Araştırma katılımcıları çiftler halinde ayrılmış ve onlara araştırmanın farklı tiplerdeki çaylar ile ilgili olduğu söylenmiştir. Deneyi gerçekleştiren kişi, –oki kökü ve katılımcıların isimlerinin ilk üç harfiyle oluşturulmuş iki çay markası türetti. ( Örneğin katılımcılar Jonathan ve Elisabeth olsun. Bu durumda çay isimleri de Jonoki ve Elioki olur.) Katılımcılara sözde test edilecek 20 paket çay gösterilmiştir. Bunlardan 18’i uyduruk isimlerden oluşurken ikisi katılımcı isimlerinden türetilen markaları taşımaktadır. Deneyi gerçekleştiren kişi, katılımcılara sadece iki marka seçebileceğini ve bunlardan sadece birini eve götürebileceğini belirtmiştir. Bu bölümde katılımcılardan birine, tadı test için kağıt koçanından iki marka seçmesi istendi. Her seferinde katılımcının isminin geçtiği markalar seçilmiştir. Çaylar hazır olduktan sonra , katılımcılar tadım işlemini yapmışlar ve yanlarında götürecekleri paketi seçmişlerdir. Bu seçimden sonra, katılımcılara neden şu an elinde tuttuklarını seçtikleri sorulmuş ve çalışmanın gerçek amacı açıklanmıştır. Çalışmanın sonucunda katılımcıların yüzde 64’ü kendi isminin ilk üç harfini kapsayan markayı seçerken yüzde 36’sı partnerinin isminin ilk üç harfini kapsayan çayı seçmiştir. Daha detaylı bakacak olursak; kararlar bilinçsizce alınmıştır; katılımcı neden o çayı seçtiğini bilmemektedir; Sorulduğunda yüzde 90’u tadı için seçtiğini söylerken sadece yüzde 5’i gerçek sebebi yani isminin harflerini taşıdığı için yaptığı seçini açıklamıştır..
Yukarıda anlatılan olayın sonucunu incelediğimizde ve raporu okuduğumuzda , çoğunlukla vaktinden önce sonucu tahmin etmeye eğimli olduğumuz sonucuna ulaşabiliriz.
PSİKOLOGLAR NEDEN AMPİRİK (DENEYSEL) METOTLARA GÜVENİR?
Tüm bilim insanları ki bunlar biyolog, fizikçi, sosyolog veya psikolog olabilir kendilerini ilgilendiren başlıklar üzerinde çalışmak için ampirik
metotlar kullanırlar. Ampirik metotlar, veriyi toplama, düzenleme ve sonuç çıkarma süreçlerini içinde barındırır. Bilim insanları varsayımlar, kurallar ve süreçlerden oluşan setleri ampirik araştırma yapmak için kullanırlar. Bu çalışma bilimsel metot olarak adlandırılabilir. Bilimsel metot, insan davranışları üzerinde çalışmak için çok önemli olsa da tüm cevaplar bilimsel yaklaşımlarla bulunamaz. Durumlar kesin olarak “doğru” ya da “yanlış” şeklinde sınıflandırılamaz. Bilim insanları, işte bu noktada değerler ve gerçekler ayrımını çizerler. Değerler, “ölünce cennete gideceğim” ya da “bu ülkede kürtaj yasaklanmalıdır” gibi kişisel ifadeler iken, gerçekler,”Amerika’da , 2009 yılında 21000 cinayet vakası olmuştur” gibi ampirik bir çalışmayla ortaya çıkmış ve doğru olduğu düşünülen bir bilgidir… Değerler, kesin olarak doğru ya da yanlış gibi düşünülemezken bilim de bunları ispat ya da inkar edemez. Bunun yanında araştırmalar bazen gerçek bilgi akışını sağlayarak değerlerde değişime yol açabilirler. Örneğin, istenmeyen çocukların toplumdaki durumları ve psikolojik travmaları ilgili objektif çalışmalar katı fikirlerde değişim sağlayabilir. Bilim insanları gerçekleri bulmak ve kurmak için araştırma yapsalar da gerçekler ile değerler arasındaki fark hiçbir zaman net değildir. Bu yüzden bilim mükemmel değildir diye düşünülebilir ama doğruyu bulmak adına ampirik ve objektif çalışmalardan da vazgeçilemez…
PSİKOLOJİDE TANIMLAMA DÜZEYLERİ
Psikolojik çalışma, insan davranışlarını anlamak için kullanılan birçok farklı düzeydeki tanımlamanın farklı başlıklarını kapsamaktadır. Alt düzey tanımlamalar, genler, hormonlar vb. biyolojik etkiler ile çok yakın ilişki içindeyken, orta düzey tanımlamalar bireyin karakteristik özelliklerini, üst düzey tanımlamalar ise sosyal grupları, organizasyonları ve kültürleri inceler. Örneğin, psikolojik bozukluk olarak bilinen depresyonun biyolojik, sosyal ve kültürel faktörlerden dolayı baş gösterdiği bilinmektedir. Alt düzey bir tanımlama ile beyindeki kimyasalların bir depresyon tecrübesini nasıl etkilediğini araştırıp sıkıntıyı azaltmak mümkündür. Orta düzey tanımlamada ise hayatın olumsuz yanlarıyla mücadele etmek için bireyler, psikolojik terapiye yönlendirilir. Üst düzey tanımlamada psikologlar, depresyonun erkek, kadın ve kültürler arasındaki dağılım ve oluşumunu incelerler.