puffmizah.com zah.com
1 HAZİRAN 2015 PAZARTESİ SAYI: 21
Seçimler bu pazar. Sandıklara dikkat!
FIFA’da yolsuzluk ve rüşvet soruşturması.
patavat NERDE BU DEVLET!: Çay içiyor abi. MANDA KASA MERCEDES: Siyasetin gündemi. Hangi kelimesini alırsan al cuk oturuyor ya, daa ben ne diyim.
8 HAZİRAN SABAHI: At yarışı sonucu bekler gib beklemeye devam ettikçe,i daha çok nal toplarız.
“Yerli” diye tanıtılan uçak, Alman yapımıymış meğersem.
KARNE HAFTASI: Bisiklete, tablete, cep telefonuna zam haftası. Viva la kapitalizm.
de AdiPATİK ÇORAP: Üzerinyazınca das, Hummel, Nike rÇıtık, tamam; ÖzErol, Ço lmez de yi ÇorapSan yazarsa gizulmuşuz, bo satılmaz da. Biz ız yok. format atanım ALLAH DİYEN POLİTİKACI: İyi o zaman YouTube’taki horozu, koyunu, aslanı, ineği, kargayı başımıza getirek. Niye? Allah dedi diye. Oldu mu?.. Olmadı!
FINDIK KADAR BEYNİNLE…: Seninki karpuz kadar da n’oluyo la!? Dırşın! Dırşın! Dırşın!!! (Al haa! Niye vurdu şimdi bu ötekini. Lan hakkaten fındık beyinliymiş hıyarto!)
YERLİ TURİST: İstanbul’da yaşanmaz ağbiiy! Gideceen, üç gün yiyeceen, içeceen, gezeceen memleketine geri geleceen. İstanbul’un her semti bir Yozgat, bir Kayseri gardaşım. (Lan bir gün de farklı bir tespitte bulunun 25 yıldır!)
EMİN’İN İTİ: Türkiye’deki en meşhur hayvan. Topraa bol olsun. ŞENER ŞEN TAKLİDİ YAPAN ÖĞRETMEN: Sizin yüzünüzden öğretmen olmadım elimde pedagojik formasyon ola ola. Size diploma veren üniversiteyi bitirsem ne bitirmesem ne! DURAN URUÇ
Bir köy, 7 yıl boyunca bir kız çocuğuna tecavüzü seyretti. Erdoğan, “3Y ile mücadele”yi anlatırken, Yolsuzluk diyemedi.
Erdoğan sokaktan geçerken kurt işareti yapan MHP’li kadına gözaltı.
Doğu Perinçek’e tutuklama kararı veren hâkim, Perinçek’in yattığı hücreye kondu.
Dershaneler kapatıldı fakat merkezî sınavlar duruyor.
Sulh Ceza Mahkemesi’nden MHP afişlerine toplama kararı.
Davutoğlu, işadamlarıyla bir araya gelerek asgari ücret vaatlerini eleştirmelerini istedi.
Gazetecilik yapanlara terörist muamelesi...
Yandaş yazarlar “daha yandaş”lara karşı isyanda!
Demirtaş saz çaldı, Erdoğan “pop star” ilân etti.
ÇİZİNTİ
ALİ GÜRSEL
KÜRK MANTOLU MÜBERRAA
Otobüste koltuk savaşları
G
ündemin yoğunluğundan, kasvetinden midir nedir bilmiyorum ama acayip asabi bir millet olduk. Hele tramvay ve metrobüs gibi bir toplu taşıma aracına bindiyseniz, aman deyim kimseye bulaşmayın. Zira buradaki yolcular pek insan canlısı değil artık. “Az öte git” desen, bıçak çeken tipler türedi. Gerçi geçmişten günümüze koltuk savaşları, milletçe yaşattığımız önemli bir gelenektir. Zira teknoloji gelişebilir ama koltuklar kalıcıdır. İnsanda oturma gibi bir ihtiyaç var sonuçta. Her neyse başımdan geçeni anlatayım. Geçen gün arkadaşımla tramvaya bindik. Yaşlı bir amca, genç bir çocuk kendisine yer vermedi diye azarlayınca gençten tepki de gecikmedi: “Belki hastayım amca, belki keyfimden oturmuyorum. Oturunca çok mu mutlu olacaksın?” Bütün tramvay önce kime hak vereceğimizi bilemedik. Önümdeki gençler akranlarını, arkamdaki teyzeler amcayı haklı buldu. Arkadaşımla ben konuya farklı bir bakış açısı getirip, şunu tartıştık: Oracıkta genç çocuğa verilen ayar, o çocukta toplum terbiyesinin oluşmasını sağladı mı, sağlamadı mı? Evet, hep yaptığımız gibi yanımızdakiyle konuştuk, kınanması gerekenleri kınadık, eleştirdik. İşte bunları görünce “Şekerim bu topluma ne oldu böyle?” diye de üzüldük hepimiz. Ne oturana saygımız kaldı ne ayaktakine... Ağız tadıyla bir şehir içi yolculuğu yapamıyoruz ayol. Neyse sonuçta yaşlı amca ayakta kaldı. Arkadaşımla biz de amcaya yer verip genç çocuğu utandırmak istemedik. Arkadaşım da başından geçen bir başka hikâyeyi anlattı orada: Metroya evlâdıyla binen bir kadın, milletin ayaklarını ezerek çocuk arabasını yerleştirmiş. Kendisini uyaranlara tepki gösteren kadın, en son olayı başörtü düşmanlığına bağlamış. Bir keresinde de boşalan bir koltuğa tam oturacakken teyzenin biri ben oturmadan büyük bir kıvraklıkla çantasını koltuğa fırlatmıştı. Takdir ettim. Bence yer istemesinden daha iyi bir yöntemdi bu. Koltuğu büyük bir özveriyle elde edene -genç olsun yaşlı olsun- saygım sonsuz benim. (Bkz. İstanbul Zincirlikuyu Metrobüs Durağı’nda koltuk savaşları) Gerçi itiraf edeyim bazen ineceğim durağa yaklaşınca teyzelere yer verip son dakikalarda da olsa, hayır dualarını aldığım olmuştur. Ne yapalım otobüs yolculuğunun fıtratında var bunlar. Neyse Allah kaza bela vermesin de… Not: Gençler siz yine de yaşlılara yer verin, sevaptır…
ARA SICAK
VOLKAN NARTA
YAŞLI İNSANLAR NE İŞE YARAR? Yazan: AYA Çizen: Beyza Soylu
İlk dedem öldüğünde aklıma gelmişti bu. Adam toprağa gidiyordu ve ben sanki bir şeyleri kaçırmışım gibi hissediyordum...
Kore Savaşı’na katılmıştı dedem. Düşünsenize tarihî bir olay. Hayatta her şey istediğiniz gibi gerçekleşmez...
Ama genellikle, fark edemiyorsunuz yanı başınızdaki insanın tarihî değerini. Ayaklı bir arşiv var karşınızda. Ülke tarihiyle iç içe geçmiş koca bir ömür…
Yaşlılar sadece arşiv değeri için orada değiller. Onların hikâyeleri size çok önemli bir şeyi hatırlatır…
...Filmlerde vaat edildiği gibi değildir.
Dedem sonrasında içine kapanmamış tabi. Ama küçük kaygıları büyüterek geçirdi ömrünü.
Devr-i Daim
Ç
ok haksızlık vardı. Evlerin çatılaparklardaki banklardan, bardak şıngırtılarıyla rından, apartman boşluklarından, dolu kahvehanelerden haksızlık akıyordu. Şimparklardaki banklardan, bardak diki uzmanlar, havanın çok temiz olduğunu iddia şıngırtılarıyla dolu kahvehanelerden ediyorlardı. “Pencereyi açmazsanız temiz hava haksızlık akıyordu. Bazı uzmanlar ciğerlerinize girmez. Hepiniz pasaklısınız! O yüzden hava kirli sanıyorsunuz! Pislikler!” Bunlar bu durumu hava kirliliğine benzetmişti. “Alışmak hem dalga geçiyorlardı hem de çok kibirliydiler. zorundasınız. Ya da ‘yükseklere yakın’ yaşayın!” Yine sokaklarda mahkemeler kurulmuştu ve Keh keh keh. Bir de dalga geçiyorlar. Gelgeleyargılananlar hemen oracıkta infaz ediliyordu. lim, yükseklerde hava kirliliğinin olmadığı da bir Kayıtsızların fısıltıları yine cılız bir iğne oyası gibi gerçekti. Güllük gülistanlık yaşıyorlardı vallahi. olup bitenlerin üstüne seriliyordu. Haksızlığa Ama aşağılarda durum farklıydı. Bu kadar uğrayanlar yine ne yapacaklarını bilememenin çok haksızlık olunca halk da kanıksamıştı. Asçaresizliği içindeydiler. Hakperest tarihçiniz lında halk diye biri yok. Ben uydurdum. Malum olarak kaydedeyim: Bazıları abartılı ve absürt ulus-devletler ortaya çıktığında haksızlıkları diysem, gene uydurdum. Eski düzeni özleyenler sınırlara böldüler. Bizim sınırların içerisine biraz tepkiler vermiyor değildi. Ama işte haksızlığa de vardı, eskiyle yeninin bir farkı olmadığını fazla haksızlık düştü. O kadar. İşte o sınırlar uğramış adama da ne diyeceksin? söyleyenler de. Halk işte, hepsinden vardı. içinde yaşayan insanların bir kısmı haksızlık Kasvetli kalabalıklar içerisinde uzun parBürokratik sınırlarla çevrelenmiş haksızlıklar yapanları destekliyordu. Bir kısmı haksızlığa dösüsü ile tek başına dolaşıp duran genç bir ülkesinde, nefes almak için yükseklere çıkmaya uğruyordu. Bir kısmı da kayıtsızdı. Evet, böyle. kadın artık dayanamayacağını anladı. Sokak gerek yoktu yani bir süre. mahkemelerinden birini seyrediyordu. Az evvel Bir tarihçi olarak tespit yapmam gerekirse: Ama hava kirliliğinden kurtulmak tek başına hiçbir günahı olmayan hamile bir kadının infazı Bir an geliyor; kayıtsız ve haksızlığa taraftar yeterli olmadı. Genç lider herkese verdiği sözleri gerçekleşmişti. Mahkeme heyetinin kahkahaları, olan insanları bile harekete geçiren bir şey olututamayacağını çabucak anlamıştı. Çevresinsokağı çınlatıyordu. Şöyle bir etrafına göz gezyor. İşte yoğun haksızlıkları çevreleyen sınırlar de kendisini destekleyen insanların sadece bir dirdi. Ümitsizlik ciğerine işlemişti sanki. Kendini içerisinde yaşayan bu insanlar da bir Mayıs gekısmını mutlu edebilecekti. Gene hırsızlıklar, cesi ayaklandılar. Ama öyle planlı programlı bir tutamadı: “Ama bu haksızlık!” tecavüzler, adam kayırmalar, ayrıştırmalar, şey değildi. O sabah uyandıklarında hiçbiri yarıEvet, her şey beklendiği gibi oldu. Bakışlar düşmanlıklar, kıskançlıklar vardı. Hepsine birden nın başka türlü olacağını düşünmüyordu. Haksız- engel olamıyordu. Ama vaat ettiği ülke, bunların bir anda genç kadına döndü. Halkımız, haksızlık yapanların taraftarları sokakta mahkemeler lıklara karşı içlerinde biriken öfkeyi harekete gehiçbirinin olmadığı bir dünya olmalıydı. Bir de kurmuş, gözlerine kestirdiklerini çirsin diye genç kadından bir yargılayıp orada infaz ediyorkez daha bu cümleyi duymayı Kasvetli kalabalıklar içerisinde uzun pardösüsü ile tek başına dolaşıp lardı. Kayıtsız kalanlar hızlı bekliyordu. adımlarla oradan uzaklaşıyordu. duran genç bir kadın artık dayanamayacağını anladı. Mahkeme heyetinin Genç kadın, “tarihî fırsatTamam, haklarını verelim, biraz lar kavşağı” diyebileceğim kahkahaları, sokağı çınlatıyordu. Şöyle bir etrafına göz gezdirdi. Ümitsizlik o kavşakta öylece durdu. fısıltıyla kınıyorlardı olup biteni. Derken kendi hâlinde bir genç Kalabalık, ikinci kez “Ama bu ciğerine işlemişti sanki. Kendini tutamadı: “Ama bu haksızlık!” herkesin duyabileceği şekilde haksızlık!” desin de hemen her şeyi tersine çevirelim, onu da şöyle dedi: “Ama bu haksızlık!” liderimiz yapalım ve bu haksızlıklar son bulsun, Meğer herkes bunu beklermiş. Fısıltılar koyusürekli gelişmekten, büyümekten, dünyada hatırı laştı. Kalabalık toplandı. Sokak mahkemelerini der gibi bakıyordu ona. Bu bakışlardan ürktü sayılır ülkelerden biri olmaktan bahsediyordu. O ateşe verdiler. Sonra devlet binalarını kuşattılar. genç kadın. Ve artık şehrin her yanını kaplayan da olmadı. Halk, tembeldi canım. İş çoktu ama Haksızlık yapan herkesi yerlerinden ettiler. Şedevasa binalar arasından koşarak uzaklaştı. çalışmıyorlardı. hirlerin duvarlarına “Ama bu haksızlık!” diye yaGenç lider, kendisini pohpohlayanlar içerizıldı. Yeniden seçimler yapıldı ve genç adam, tek sinde en çok pohpohlayanları yanına çağırdı başına iktidar oldu. Baya tek başına. Bir parti ve onlarla bir anlaşma yaptı. Ne olursa olsun, filan oluşturmaya fırsat olmamıştı. Zaten herkes ülkeyi onlar yönetmeliydi. Bu sınırlar içerisinde genç adama oy verdi. Bazıları kayıtsız kalmaya yaşayanların umudu buna bağlıydı. Yoksa her devam etti. Fısıltıyla, “Bu genç de becerebilir mi şey eskiye dönerdi. Maazallah. acaba?” diyorlardı gene. Kısa süre içerisinde, genç liderin etrafındaHaksızlığa uğrayanlar, kayıtsız kalanlakiler ve etrafındakilerin etrafındakiler her şeyi ra biraz kırgınlardı. “Biz çok mağdur olduk, kontrol altına almaya başladılar. İnsanların geri neredeydiniz?” dedi haksızlığa uğrayanlar. “Siz kalanı, olup bitenleri anlayanlar ve anlamade çok şöyle böyleydiniz, emin olamadık.” dedi yanlar olarak ikiye ayrıldı. Haksızlıklar ilk önce kayıtsız kalanlar. Akraba arası küslükler gibiydi. olup bitenleri anlayanların üzerine yağmaya İlk düğünde barışılır ya. O hesap, barıştılar. El başladı. Asit yağmuru bulutları gibi haksızlık birliğiyle yeni bir ülke kurdular. Genç lider, etrabulutları geri geldi ve gökyüzünü kapladı. Genç fına bilgili insanları toplayıp ülkeyi yönetmeye lider, giderek eski yaşlı lidere benziyordu. Burnu başladı. İlk yıllar her şey çok güzeldi. büyümüş kocaman olmuş, omuzları çökmüş, yüSiyasetçiler, gazetelere ve TV’lere çıkıyor, rüyüşü ağırlaşmış, saçları hafif kırlaşmış, gülüşü sürekli mutlu olmaktan, zenginleşmekten, gekaybolmuş ve bakışları bulanmıştı. leceğe umutla bakmaktan bahsediyordu. Halk Başa döndük yani: Çok haksızlık vardı. da, canhıraş bir biçimde alkışlıyordu. Halk deEvlerin çatılarından, apartman boşluklarından, İLLÜSTRASYONLAR: ERAY ZENGİN
AYA
İmtiyaz Sa hi bi: FEZA GAZETECİLİK A.Ş.
puffmizah.com
puff@zaman.com.tr
Genel Yayın Müdür Yardımcısı: MEHMET KAMIŞ Yayın Editörü: ABDULLAH YAVUZ ALTUN Görsel Yönetmen: FEVZİ YAZICI Tasarım: A. BABÜR BOYSAL Sorumlu Müdür ve Yayın Sahibi Temsilcisi: HARUN ÇÜMEN
Ge nel Ya yın Mü dü rü: EK REM DU MAN LI Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna, İstanbul TEL: 0212 454 1 454 Sayı: 21
Devlet, Bank Asya’ya el koydu.