izmir dergisi

Page 1

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ CULTURE & TOURISM MAGAZINE

MART - NİSAN 2011 MARCH - APRIL 2011

YIL / YEAR : 2 SAYI / EDITION : 10

ALABİLİRSİNİZ / YOUR COMPLIMENTARY COPY

Tire

’de yaşanır Tarih History is experienced in Tire Kolonyalar şehri İzmir İzmir, the city of cologne Maviye açılan sokaklar… Streets opening up to blue…

Yeni Foça



Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

AKDENİZ MEDITERRANEAN SEA TAV İzmir Terminal İşletmeciliği A.Ş. Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali Gaziemir / İzmir / Türkiye Tel : +90 232 455 00 00

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan Yurtdışına Direkt Uçuşlar / International Direct Flights from İzmir Adnan Menderes Airport

1


İçindek iler / İmtiyaz Sahibi / Publisher on Behalf İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü adına Abdülaziz EDİZ İl Kültür ve Turizm Müdürü Director of Culture and Tourism Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Cengiz KESKİNER İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Responsible Manager of Editorial Department Ali AKSAKAL İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism Yayın Kurulu Başkanı / Head of Editorial Board Haluk TUNÇSU Vali Yardımcısı / Lieutenant Governor Yayın Kurulu / Editorial Board Prof. Dr. Füsun BAYKAL Doç. Dr. Gözde EMEKLİ Hamdi TÜRKMEN Sirel EKŞİ M. Kaan ERGE Selehattin SERT Talat AYDİLEK İsmail GÖÇMEN Güzfent DİLEMRE Nalân MELEK Danışma Kurulu / Consultative Board Başkan: Güman KIZILTAN Prof. Dr. Öcal USTA Prof. Dr. Alp TİMUR Prof. Dr. İge PIRNAR Necmi ÇALIŞKAN Alex BALTAZZI Dilek GAPPİ Veysi ÖNCEL Özer MUMCU

Contents

30 British Museum’da zamana direniyor

Their fight against time at the British Museum

34 Antik dönemin isyankar şehri: Teos

Rebellious city of the ancient period: Teos

40 Tarihi keşfetmenin anahtarı: Müzekart

The key to discover history: Museum card

42 Hedef: 3,5 milyon turist!

Target: 3.5 million tourists!

46 Hristiyanlığın kutsal mekânı: St. John Bazilikası

A place of divinity for Christianity: The Basilica of St. John

A journey to the dreamland

60 Masal dünyasına yolculuk

64 “İzmir, dengeyi sağlayan kenttir”

“İzmir is the city that brings balance”

68 Kolonyalar şehri İzmir

İzmir, the city of cologne

74 Kumaşlarla Türkiye mozaiği

Turkish mosaic with fabrics

İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tel: +90 232 483 51 17 Faks: +90 232 483 42 70 E-Posta: iktm35@kulturturizm.gov.tr www.izmirkulturturizm.gov.tr Yayın Türü: Yerel, iki aylık Baskı Yeri / Printing: Baskı Tarihi / Printing Date: İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’ne internette www.izmirdergisi.com, www.izmir.gov.tr ve www.izmirkulturturizm.gov.tr adresinden e-dergi olarak ulaşabilirsiniz. You can have İzmir Culture and Tourism Magazine as an e-magazine from www.izmirdergisi.com, www.izmir.gov.tr and www.izmirkulturturizm.gov.tr. Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Neither, text nor photographs from this publication may be reproduced either in ful lor summary without acknowleding the source and without prior permission from the publisher. ISSN: 977-1309 2642

2 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Ajans Başkanı / Chairman Özer KESTANE

İngilizce Editörü / English Editor M. Kaan ERGE

Yayın Koordinatörü Editorial Coordinator Sabriye MERCAN BOLULU

Çeviri / Translation Yakamoz Çeviri

Muhabir / Interviewer Çiğdem ASKERİ COŞKUN Ceyda ADAR Ferzan YAPKUÖZ

Grafik Tasarım / Graphic Design Yeşim AYAN Rahşan AKSOY Sırma AYDIN Renk Ayrımı / Color Seperation Faik KALKAN

REKLAM / ADVERTISING Reklam Direktörü / Advertising Director Güliz İLGEN Reklam Koordinatörü / Advertising Coordinator İrfan IŞIK Müşteri Temsilcileri / Customer Represantatives Hakan KÜL Ayla YETKİN Rasim MUTLU Derya ÇOLAK Abone Sorumlusu / Subscribe Director Melda HİÇDURMAZ

RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti. 1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr bilgi@renklikalem.com.tr


Mart - Nisan / March - April 2011 • Yıl / Year: 2 Sayı / Issue: 10

Kapak Fotoğrafı / Cover Photograph: Çiğdem Askeri Coşkun

78 Maviye açılan sokaklar… Streets opening up to blue…

82 50 yılın birikimini sergiliyor

An accretion of 50 years is being exhibited

84 Yazlık cennette termal tedavi

Thermal therapy in summer paradise

88 Türkiye’nin ilk fil doğumu İzmir’de gerçekleşti

The first elephant birth of Turkey comes true in İzmir

90 Yavru foklar İzmir’de mutlu

Baby seals are happy in İzmir

92 Beş bin yıl sonra bağlar yine yeşeriyor

Vineyards are becoming green again five thousand years later

98 Tohumlar takasla el değiştirdi

20 Tarih Tire’de yaşanır

Seeds have passed into other hands with exchange

History is experienced in Tire

Hüznün ve sevincin durağı: Basmane Garı

52

Station of sorrow and happiness: Basmane Terminal

100 Lezzet yaratmak sanata dönüşüyor

Creating flavour turns into an art

106 Yabancı dil öğretip Türkçe öğreniyorlar

They are teaching foreign languages and learning Turkish

108 Kent’in güzel sesi!

Nice voice of the city!

112 Graniti sanat eserine dönüştürüyor

Transforms granite to a work of art

114 Kortlar sizi çağırıyor

Courts calls you

118 Kırmızı sudan gelen şifa

Healing from the red water

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

3


Essential centre of tourism Turkey has been becoming a brand, by growing each year, in tourism which is one of the most important sectors to protect economic development, world peace and cultural wealth. While İzmir that has an important contribution to this growth, offers an unforgettable experience to its foreign visitors both with its natural beauties and with its archaeological richness, it makes us proud with its quality in service. The pearl of the Aegean, İzmir, with its culture and health facilities, cultural and art activities in making tourism expand to whole year, which is one of the main aims of our Ministry, is one of the essential tourism centres. Unique beauties, cultural richness and quality service of İzmir strengthens the positive image of Turkey in the foreign countries and is taken as an example by the cities that has recently joined the sector in study that aims to add many places across Turkey to tourism, Believing that we shall improve our achievements in the previous years with new targets and new achievements also in 2011, we, as Ministry,

4 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

continue our studies in the utmost level to fulfil our dreams with the motivation that continuous growth in tourism gives us and to make İzmir together with all the country one of the most important tourism destinations. All public institutions and organization, nongovernmental organization, local administrations and all segments of the public has important duties for İzmir that has the most tourism potential with its thousand years of history, unique natural beauties, facilities and infrastructure to arrive to the point it deserves, to preserve and improve its touristic and cultural values with other unique regions of our country. In this respect, I would like to thank İzmir Culture and Tourism Magazine that has started its course with a successful publication understanding that fulfils its duty in not only advertising İzmir but whole of Turkey and I would like to pay my respects to all readers. Ertuğrul Günay Minister of Culture and Tourism


Turizmin vazgeçilmez merkezi Türkiye, tüm dünyada ekonomik gelişme, dünya barışı ve kültürel zenginliklerin korunması yolunda en önemli sektörlerden birisi olan turizmde her geçen yıl yükselerek marka haline gelmektedir. Bu yükselişte önemli paya sahip olan kentlerimizden biri olan İzmir de, hem doğal güzellikleri hem de arkeolojik zenginlikleri ile yabancı ziyaretçilere unutulmayacak bir tecrübe sunarken, hizmetteki kalitesi ile bize gurur yaşatmaktadır. Ege’nin incisi İzmir, Bakanlığımızın ana hedeflerinden olan turizmin tüm yıla yayılması yolunda da kültür, sağlık olanakları, kültürel ve sanatsal etkinlikleri ile turizmin vazgeçilmez merkezlerindendir. İzmir’in eşsiz güzellikleri, kültürel zenginlikleri ve kaliteli hizmeti Türkiye’nin yurtdışındaki olumlu imajını sağlamlaştırmakta, ülkemizin dört bir yanının turizme katılması çalışmalarında sektöre yeni dâhil olan illerimizce örnek alınmaktadır. 2011 yılında da yeni hedefler ve yeni başarılar ile geçmiş yıllardaki başarımızı geliştireceğimize inanarak, turizmde yıllardır süren yükselişin bize verdiği motivasyonla hayallerimizi ger-

çekleştirmek, İzmir ile birlikte tüm ülkeyi turizmin en önemli destinasyonu haline getirmek için Bakanlık olarak var gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Binlerce yıllık tarihi, eşsiz doğal güzellikleri, tesisleri, altyapısı ile en fazla turizm potansiyeli taşıyan illerimizden biri olan İzmir’in, ülkemizin diğer eşsiz bölgeleri ile birlikte turizmde hak ettiği yere gelmesi, turistik ve kültürel değerlerinin korunması ve gelişmesi yolunda, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlere ve toplumun her kesimine önemli görevler düşmektedir. Bu çerçevede, sadece İzmir’in değil Türkiye’nin tanıtımında da kendisine düşen görevi hakkıyla yerine getiren başarılı yayıncılık anlayışı ile yola çıkan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’ne sağladığı katkılardan ötürü teşekkürlerimi ve tüm okuyucularınıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Ertuğrul Günay Kültür ve Turizm Bakanı

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

5


Güncel / Actual

Gökyüzünden İzmir’e bakmak…

Looking İzmir from the sky...

İstanbul Atatürk ve Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan sonra İzmir’de de açılan kültür sanat platformu TAV Galeri, ilk sergisi “Gökyüzünden İzmir” fotoğraflarını yolcuların beğenisine sundu. İzmir Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nde açılan TAV Galeri’de sergilenen ilk çalışmaların sahibi Sunexpress Pilotu Mustafa Sabri Türkay. Türkay’ın gökyüzünden çektiği İzmir fotoğraflarından oluşan sergide, İzmir’i farklı bir perspektiften yansıtan fotoğraflar, kentin fark edilmeyen güzellikleri yer alıyor. Gökyüzünden çekilen toplam 50 fotoğraftan oluşan “Gökyüzünden İzmir” sergisi, İzmir Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali Gidiş katında yer alan TAV Galeri’de Mart ayı boyunca ziyaret edilebilecek.

Culture and art platform TAV Gallery opened in İzmir after İstanbul Ataturk and Ankara Esenboğa Airport presented the photographs of its first exhibition ‘İzmir from Sky’ to the applause of the passengers. Sunexpress Pilot Mustafa Sabri Türkay is the owner of the first works exhibited in TAV Gallery opened in İzmir Adnan Menderes Airport International Terminal. There reside photographs that show İzmir from different perspectives and undiscovered beauties of the city in the exhibition consisting of the photographs of İzmir that Türkay took from the sky. “İzmir from sky” exhibition consisting of 50 photographs taken from sky can be visited in TAV Gallery located in İzmir Adnan Menderes Airport International Terminal Departure floor during March.

Mayıs’ta sanatın adresi İzmir olacak

The destination of art in May will be İzmir

Farklı kültürlerin ortak değeri olan sanat, bir kez daha uluslararası beraberliğin dili haline gelecek. 4 - 11 Mayıs 2011 tarihleri arasında ilki düzenlenecek olan Uluslararası İzmir Sanat Bienali, 32 ülkeden 500’e yakın sanatçıyı İzmir’de buluşturacak. Seba Sanat Galerisi’nin koordinatörlüğünde gerçekleşecek 1.Uluslararası İzmir Sanat Bienali, yerli ve yabancı sanatçıların katılımıyla düzenlenecek sergilerle hayat bulacak. Uluslararası İzmir Fuar Alanı 3 - 4 No’lu holler, Atatürk Kültür Merkezi, Devlet Resim Heykel Müzesi ve Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nin sergi alanı olarak kullanılacağı ve görsel sanatlar alanındaki eserlerin yer alacağı sergiler, her sanatçının kendi dünyasını, hayal gücü ve yeteneğinin bir yansımasını sunan, farklı dünyalara açılan sanat eserleri için ortak bir platform oluşturacak. Ayrıca bienal kapsamında gerçekleşecek paralel etkinliklerle tüm konukların İzmir’in tarihi larında farklı deneyimler yaşaması da amaçlanıyor.

Being the common value of different cultures, art will be the language of international integrity once again. To be organised for the first time between May 4th and 11th 2011, International İzmir Art Biennial will host approximately 500 artists from 32 countries. 1st International İzmir Art Biennial will host various exhibitions to be organised with the participation of local and foreign artists under the coordination of Seba Art Gallery. The halls numbered 3 and 4 in International İzmir Fair Area that will be used as exhibition area of Atatürk Culture Centre, State Drawing and Sculpture Museum and Ahmet Adnan Saygun Culture Centre Art Gallery and the exhibitions that will host the artefacts from visual arts will become a common platform for artefacts that are opening to different worlds presenting the reflection of imagination and skills of each artist. Furthermore, it is aimed to let every guest experience different worlds in historical places of İzmir with parallel events within the scope of biennial.

6 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Kazı başkanlarından brifing İzmir’de Bakanlar Kurulu kararı ile yürütülen 17 kazının başkanı, yüzey araştırmacıları ve ilgili müze müdürleri bir araya geliyor. 9 Nisan’da gerçekleştirilecek toplantıda, kentteki kazı çalışmalarının bugüne kadarki gelişimi ile bundan sonraki dönemde daha verimli çalışılabilmesi için tarafların sorumluluklarının değerlendirilmesi konuşulacak. İzmir İl Kültür Turizm Müdürlüğü’nün organizasyonu ile gerçekleşecek toplantıda, kazı başkanları aracılığı ile İzmir’de devam eden kazıların geçirdiği aşamalarla ilgili detaylı bir bilgilendirme de yapılacak. İl Kültür Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, süregelen çalışmalarda elde edilen buluntular ve bilimsel verilerin sunulacağı toplantının, kazı bölgelerinin başkanları ile yerel yöneticilerin dayanışmasına katkı sağlayacağına inandıklarını söyledi.

Briefing from excavation heads Excavation heads, surface researchers of 17 excavations executed in İzmir with the decision of the Council of Ministers and related museum directors will meet. In the meeting to be held on April 9, up-to-date developments of the excavation works in the city and evaluation of parties’ responsibilities in order to work more efficiently in the forthcoming period will be discussed. In the meeting to be held with the organisation of İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism, a detailed briefing through the excavation heads regarding the steps that continuing excavation works go though in İzmir will be carried out. Provincial Director of Culture and Tourism, Abdülaziz Ediz, said that they believed that the meeting that would present the obtained findings in the works and scientific data would improve the interdependency between excavation site heads and local administrators.


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

7


Güncel / Actual

Support from İZKA for MÜZİKSEV

MÜZİKSEV’e İZKA desteği İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) 25 yıllık birikimini kent halkıyla paylaşmak ve kendisini var eden İzmirlilere kalıcı bir armağan sunmak amacıyla hayata geçirmeye karar verdiği MÜZİKSEV’de hazırlıklar hızlandı. İKSEV’tarihi bir Alsancak Evini, İzmir İl Özel İdaresi’nin katkılarıyla Konak Belediyesince restore edilmesini sağlamıştı. Binanın MÜZİKSEV’in işlevlerine uygun olarak düzenlenmesi için gerekli kaynak da İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) Turizm ve Çevre Mali destek Programı kapsamında sağlandı. Düzenleme çalışmaları Nisan

ayında tamamlanacak MÜZİKSEV’in, Mayıs 2011’den itibaren hizmete girmesi planlanıyor. MÜZİKSEV’de yaklaşık 200 adet geleneksel Türk sazları ve ses kayıtlarının yanı sıra İKSEV koleksiyonunda yer alan çeşitli dönemlere ve bestecilere ait notalar yer alacak. MÜZİKSEV’de ayrıca düzenli dinleti, sergi ve çeşitli etkinlikler yapılacak. İzmir’in kültür ve sanatına olduğu kadar kent turizmine de katkı sağlayacak MÜZİKSEV; yerli ve yabancı müzik öğrencileri, amatör ve profesyonel müzisyenler ve müzik araştırmacıları, akademisyenler ile yerli ve yabancı ziyaretçilere açık olacak.

Preparations have been accelerated in MÜZİKSEV, which has been decided to be actualised by the İzmir Foundation for Culture, Art and Education (İKSEV), in order to share their accretions of 25 years with the city public and present a long lasting gift for the people of İzmir who have created it. İKSEV had enabled a historical Alsancak House to be restored by Konak Municipality, with contributions from the Special Provincial Administration of İzmir. The required source for the organisation of the building in accordance with the functions of MÜZİKSEV has been provided within the scope of the Tourism and Environment Financial Support Program of İzmir Development Agency (İZKA). The organisation works will be completed by April. MÜZİKSEV is planned to be put into service as from May, 2011. As well as approximately 200 pieces of traditional Turkish instruments and audio records, there will be musical notes of various periods and composers that are involved in the İKSEV collection in MÜZİKSEV. Additionally, regular concerts, exhibitions and various activities will also be performed in MÜZİKSEV. MÜZİKSEV, which will contribute to the city tourism as well as culture and tourism of İzmir, will be open to local and foreign music students, amateur and professional musicians and music researchers, academicians, as well as local and foreign visitors.

Kütüphaneler Haftası İzmir’de açılacak

Library Week to be opened in İzmir

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 28 Mart- 3 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Kütüphaneler Haftası’nın açılışını İzmir’de yapacak. Kütüphanelerin öneminin anlatıldığı, kitap okumanın özendirilmesi ve bilinçlendirmenin amaçlandığı Kütüphaneler Haftası, İzmir’de uluslararası düzeyde katılımlarla kutlanacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 28 Mart 2011 günü saat 15.00’te Efes Celsus Kütüphanesi’nde gerçekleştireceği açılışa Yunanistan ve İtalya konuk ülke olarak katılım sağlayacak. Hafta boyunca kütüphaneciliğin güncel sorunlarının tartışılacağı paneller, konferanslar düzenlenecek. Şiir ve müzik dinletileri, sergiler, konserler ve açık alan okuma etkinlikleriyle de Kütüphaneler Haftası renklendirilecek.

The Ministry of Culture and Tourism will open the Library Week that is held between March 28th and April 3rd in İzmir. Library Week, in which the importance of libraries is emphasised and it is aimed to encourage and raise awareness people to read more books, will be celebrated at international level in İzmir. Greece and Italy will be participating as guest countries in this opening ceremony to be held in Ephesus Celsus Library at 3:00 p.m. on March 28th 2011 by the Ministry of Culture and Tourism. There will be panels and conferences in which the current problems of libraries will be discussed during one week. Library Week will be coloured up with poem reading sessions and music concerts, exhibitions and open area reading activities.

8 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Erken rezervasyonda %60’a varan indirimler, 3 kal, 2 öde veya 5 kal, 3 öde fırsatı Son gün 15 Haziran!

(232) 723 02 66

Çeşme, Türkiye İzmir Caddesi Saray Sokak Ilıca - Çeşme, Türkiye Tel: +90 (232) 723 02 66 Faks: +90 (232) 723 36 72 İzmir Tel: +90 (232) 484 65 88 İzmir Faks: +90 (232) 425 42 99 info@viltur.com www.viltur.com Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR www.villasaray-vip.com

9


Güncel / Actual

Büyük aşk Forum Bornova’da Acar Organizasyon Hürrem ile Kanuni’nin büyük aşkını Forum Bornova sokaklarına taşıdı. Sokak sanatlarını ülkemizde geliştirmek ve sanatı sokağa yaymak için farklı projeler gerçekleştiren Acar Organizasyon’un “Ve aşk…” temasıyla Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ı soğuk heykel duruşlarıyla resmeden sanatçıları halktan da yoğun ilgi gördü.

Big love in Forum Bornova Acar Organisation has carried the love of Hürrem and Kanuni to the streets of Forum Bornova. The artists, who have portrayed Suleyman the Magnificent and Hürrem Sultan with their cold statuesque attitudes with the theme “And love…”, of Acar Organisation, which carries out different projects in order to develop the street arts in our country and spread the art to the street, have also drawn an intense attention from the public.

Tıbbın doğduğu topraklar incelenecek

The lands where medicine is generated will be examined

Bergama Belediyesi ve Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün düzenleyeceği Uluslararası Bergama Sempozyumu 7-9 Nisan 2011 tarihleri arasında Bergama’da gerçekleştirilecek. Çok sayıda bilim insanını Bergama’da buluşturacak sempozyumla, üniversite-belediye-sivil toplum birlikteliği ile Bergama’nın yaklaşık üç bin yıllık tarihi mirasının her yönüyle günümüze taşınması amaçlanıyor. 7-9 Nisan tarihlerinde Ege Üniversitesi Bergama Meslek Yüksekokulu Yerleşkesi’nde gerçekleştirilecek sempozyumda Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi, Tıp ve Eczacılık, Çok Kültürlülük, Dil Bilimi, Turizm, Tarım ve Hayvancılık, Kentleşme ve Peyzaj, Çevre, Halk Bilimi ve Günlük Yaşam, Bölgesel Kalkınma olmak üzere, 11 ana dalda bildiriler sunulacak. Sempozyumda sunulan bildiriler yayımlanarak, Bergama ile ilgili önemli bir bilimsel yayının doğması sağlanacak.

International Bergama Symposium to be organised by the Municipality of Bergama and the Rectorship of Ege University will be held in Bergama between April 7-9, 2011. By means of the symposium that will gather many scientists in Bergama, approximately three thousands year of Bergama history is aimed to be conveyed to present day in all aspect with the co-operation of university-municipality and non-governmental organisations. In the symposium to be held between April 7-9 in the Bergama Vocational High School Campus of Ege University, papers in 11 different main disciplines, namely in History, Archaeology and Art History, Medicine and Pharmacy, Multiculturalism, Linguistics, Tourism, Agriculture and Animal Husbandry, Urbanization and Landscaping, Environment, Ethnology and Daily Life, Regional Development, will be presented. By publishing the papers presented in the symposium, an important scientific publication about Bergama will be provided.

10 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Tadına doyulmaz İpeksi Tatlar İpeksi Tatlar’ın yaratıcısı İpek Yatmaz, Belçika’dan getirttiği hammaddeler ile sipariş üzerine kişiye özel şekil pastalar üretiyor. Leziz pastalarını İzmir’de üreten İpek Yatmaz, sipariş üzerine tüm Türkiye’ye tadı damakta kalan lezzetlerini ulaştırırken, İzmirlileri pastalarla beraber çikolatalarıyla da buluşturuyor. Yatmaz, çikolata tutkunlarına en güzel tarifler ve yöntemlerle çikolata kursları da veriyor. Kurs sonunda katılımcıları en çok mutlu eden şey ise artık gerçek bir çikolata yapabilmek ve bunu en hijyenik koşullarda öğrenmek oluyor.

Delicious Silky Tastes İpek Yatmaz, creator of Silky Tastes, produces customized shaped cakes upon order with the raw materials imported from Belgium. While İpek Yatmaz who produces her delicious cakes in İzmir conveys her delicious tastes to Turkey upon order, she also makes the people of İzmir with her chocolates apart from cakes. Yatmaz gives chocolate courses to chocolate lovers with the best receipts and methods. At the end of the course, the thing that makes the attendees most happy is that they have then really learned how to make chocolates and to learn it in the most hygienic conditions.


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

11


Güncel / Actual Arıkaya teknolojiyi yakından takip ediyor Kaya Grubu’nun turizm yatırımlarından biri olan Arıkaya Laundry, değişen teknolojileri yakından takip ederek müşterilerine profesyonel yıkama çözümleri sunuyor. 1994 yılında grup otellerine hizmet amacıyla kurulan, kısa sürede diğer otellere de hizmet vermeye başlayan Arıkaya, Sarnıç’ta kurulan modern tesislerinde, dünya çamaşır yıkama sektörünün vardığı son nokta olan Tünel Yıkama Sistemi ile günlük yıkama kapasitesini 25 tona yükseltti. Çamaşır

Kuş Cenneti’nde üç yeni proje İzmir Kuş Cennetini Koruma ve Geliştirme Birliği, kentin kuzeydeki cazibe alanlarından olan ve dünyadaki sayılı merkezlerin başında gelen İzmir Kuş Cenneti’ni İzmir turizminin en önemli noktalarından biri haline getirecek yeni düzenlemeler için düğmeye bastı. Birliğin olağanüstü meclis toplantısında konuşan İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Kuş Cennetini Koruma ve Geliştirme Birliği Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Kuş Cenneti’nde kural dışı olarak yapılan balıkçı barınaklarının taşınması için SİT Kurulu’ndan onay aldık. Buradaki kaçak barınaklar yıkılacak ve kayıtlı olanlar yeniden düzenlenecek” dedi. Başkan Kocaoğlu, İzmir Kuş Cenneti’ndeki 22 kilometrelik mevcut yolun doğal malzeme ile iyileştirilerek kullanılır hale getirilmesi için de SİT Kurulu’ndan bekledikleri iznin geldiğini, doğaya uygun plant-mix maddesi ile yolun yeniden düzenleneceğini müjdeledi. Bölgede 6 bin metrekare büyüklüğünde Flamingo Adası da yapılacağını belirten Kocaoğlu, “Amacımız, flamingoların yuva yaptığı adaları büyüt-

yıkama hizmetindeki üstün hizmet kalite politikasını kuru temizlemeye de taşıyan Arıkaya, Alsancak’taki showroomuyla bu hizmetini son tüketiciyle de paylaşıyor.

Arıkaya follows technology closely Being one of the tourism investments of Kaya Group, Arıkaya Laundry follows the changing technologies closely and presents professional laundering solutions for their clients. Arıkaya,

mek ve yuva yapan flamingo sayısını on binlere çıkarmak. Bunun için yaklaşık 6000 metrekarelik bir ada yapılması konusunda SİT Kurulu’ndan gerekli izinler geldi.” dedi. İzmir Kuş Cennetini Koruma ve Geliştirme Birliği Olağanüstü Meclis toplantısına katılan İzmir Vali Yardımcısı Haluk Tunçsu ise İzmir Kuş Cenneti’nin kentin çok önemli bir değeri olduğunu vurgulayarak, “İzmir Valiliği olarak bütün varlığımızla Kuş Cenneti’nin yanındayız. Kuş Cenneti güvenli eldedir, güvenli yönetimdedir. İzmir’in parlayan yıldızının bu ekip nezdinde daha da ileriye gideceğine inanıyorum.” dedi.

Three new projects are in Birds Paradise İzmir Birds Paradise Protection and Development Association has pushed the button for new arrangements that will make İzmir Birds Paradise that is one of the attracting places in the north of the city and that is one of the enumerated centres in the world, one of the most important destinations in İzmir tourism. Metropolitan Mayor of İzmir and Chairman of İzmir Birds Paradise

EasyJet, Londra-İzmir uçuşlarına başlıyor İngiliz havayolu şirketi EasyJet, İstanbul, Antalya, Bodrum ve Dalaman’dan sonra İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan da Londra uçuşlarına Mayıs ayında başlıyor. Şirketten yapılan açıklamada, 14 Mayıs 2011 itibariyle başlayacak uçuşların haftada iki defa olmak üzere salı ve cumartesi günleri gerçekleştirileceği bildirildi. Açıklamada, İzmir-Londra seferlerine ait biletlerin 16 Aralık 2010 itibariyle satışa sunulduğu da ifade edildi. Yolcu sayısı açısından İngiltere’nin en büyük, Avrupa’nın dördüncü havayolu şirketi olan EasyJet ile 2009 yılında, 28 milyonu İngiltere’de olmak üzere toplam 46 milyon kişi seyahat etti.

12 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

which was established for the purpose of serving group hotels in 1994 and started to give service also to other hotels in a short time, has increased their daily laundering capacity to 25 tons with Tunnel Laundering System which is the end point attained by the world laundering sector, at the modern facilities in Sarnıç. Carrying the outstanding service quality policy in the laundering service to dry cleaning as well, Arıkaya shares this service also with the end consumer in the showroom that is located in Alsancak.

Protection and Development Association Aziz Kocaoğlu making a speech in the extraordinary assembly meeting of the association said “We obtained approval from Protection Site Committee in order that fisher shelters that are constructed illegally in Birds Paradise are moved. Illegal shelters there will be demolished and the ones registered will be re-arranged”. Mayor Kocaoğlu, gave the good news that they obtained the permission from Protection Site Committee that they waited for in order that existing road of 22 kilometres in İzmir Birds Paradise would be improved with natural material and would be made usable and that the road would be re-arranged with nature compatible plant-mix material. Kocaoğlu, mentioning that a Flamingo Island of 6 thousand square meters would be built, and said “ Our aim is to expand the islands where flamingos nests and to increase the number of nesting flamingos to ten thousands. For this purpose, the required permission in order to built an island of approximately 6000 square meters have arrived from Protection Site”. Deputy Governor of İzmir Haluk Tunçsu, attending to the Extraordinary Assembly meeting of İzmir Birds Paradise Protection and Development Association, moreover, stated that “İzmir Birds Paradise is a very important value of the city and we ,as the Governorate of İzmir, are in full support of Birds Paradise. Birds Paradise is in safe hands and under safe management. I believe that this shining star of İzmir will be more developed under this team”.

EasyJet starts its flights between London and İzmir English Airway Company EasyJet, after Antalya, Bodrum and Dalaman, starts its flights to London from İzmir Adnan Menderes Airport in May. It is stated that the flights that will start by May 14, 2011 will be twice a week on Tuesdays and Saturdays. In the announcement, it is indicated that tickets for İzmir-London flights will be available for sale as per 16th December 2010. Total of 46 millions people, 28 million of whom are English, traveled in 2009 with EasyJet which is the biggest company in England and fourth in Europe in terms of passenger number.


ADVERTORIAL

Tavacı Recep Usta artık İzmir’de

Ünü Türkiye sınırlarını aşan Tavacı Recep Usta,kentin incisi Kordon’da İzmirlilerle buluştu.

Tavacı Recep Usta whose fame transcends beyond Turkey, met in Kordon, the pearl of the city, with the people of İzmir.

1978 yılında Diyarbakır’dan başlayan yolculuğunun zirvesinde yer alıyor bugün Recep Budak. Çünkü “En iyi tava nerede yenir?” diye sorduğunuzda aldığınız cevap, Tavacı Recep Usta oluyor. Et lokantaları arasından markalaşarak sıyrılan Tavacı Recep Usta’nın sırrı, bulaşıkçılıktan işletmeciliğe her kademede çalışan Recep Budak’ın tecrübesinin yanı sıra, Diyarbakır’dan gelen süt kuzularının usta ellerde leziz yemeklere dönüşmesinde de yatıyor. Ankara ve İstanbul’dan sonra geçtiğimiz Ocak ayında İzmir’de ilk şubesini açan Tavacı Recep Usta, eşsiz yemekleriyle midelere, şık dekorasyonuyla gözlere hitap ediyor. “İzmir’in insanı sıcak ve duygusal, bizi hemen sahiplendiler” diyen Recep Budak, “Bu yemekleri sunabiliyorsam, dünyanın en mutlu insanıyım.” diyecek kadar mesleğine tutkun bir isim aynı zamanda. Yılın 365 günü farklı bir yemek bulabileceğiniz Tavacı Recep Usta’nın adıyla anılan lezzetler arasında elbette ki sac tava, kaburga dolması ve gerdan haşlama ilk sırada geliyor. Ciğer şiş, tandır, incik haşlama, mumbar dolması, fıs-

Tavacı Recep Usta is now in İzmir

tıklı kebap, beyti, ekşili kuru patlıcan dolma, altı ezmeli kebap, lüle kebap, Alinazik, etli söğürme sayabileceğimiz diğer leziz yemekler arasında. Yemek sonrası sofranızı taçlandıran, dondurmalı irmik helvası ve cevizli ev baklavasını da unutmamak gerekiyor. 1144 metrekarelik bir alanda, 600 kişinin açık ve kapalı alanda aynı anda yemek yiyebildiği Tavacı Recep Usta, şimdi tüm Türkiye’nin bildiği enfes yemeklerini İzmirlilere ikram ediyor.

Recep Budak is in the peak of his journey that started in 1978 in Diyarbakır. Because, when we ask “where can one eat the best fried food?”, the response we get is Tavacı Recep Usta. The secret of Tavacı Recep Usta, who makes himself different from meat restaurants, lies, apart from the experience of Recep Budak who worked in all levels from dish washer to entrepreneurs, in the fact that he makes suckling lambs coming from Diyarbakir turn into delicious foods in experienced hands. Tavacı Recep Usta, which opened its first branch in İzmir on January after Ankara and İstanbul, appeal to tastes with its delicious meals, and to eyes with its chic decoration. Recep Budak who says “People in İzmir are warm and emotional, they quickly embraced us” is a passionate person for the job who even says “If I can present these meals, I am the happiest person in the world”.

Fried food on sheet, pot roasted and boiled chunk are the primer ones among the tastes attributed to the name of Tavacı Recep Usta where you can find a different meal 365 days a year. Lamb liver on skewer, boiled shank, mumbar stuffing, kebap with peanut, beyti, sour dry eggplant stuffing, dip sauced kebap, curled kebap, Alinazik, absorption with meat are the other delicious meals we can name. We should not forget semolina dessert with ice cream and house made baklava with nut which crowns your after-meal table. Tavacı Recep Usta, where 600 people can have their meals together in open and close area of 1144 square meters, now offers its delicious foods that it offers to all of Turkey, also to the people of İzmir. Meşhur Tavacı Recep Usta Atatürk Caddesi No: 364 Alsancak / İzmir Tel: 0 232 444 19 78 - 463 87 97

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

13


Güncel / Actual

İzmir standına yoğun ilgi

Milano’da İzmir tanıtımı İzmir, Milano Uluslararası Turizm Fuarı’ndan sevindirici gelişmelerle döndü. 17-20 Şubat 2011 tarihleri arasında İtalya’nın Milano kentinde düzenlenen ve binlerce sektör temsilcisini bir araya getiren Milano Uluslararası Turizm Fuarı’nda İzmir başarılı bir şekilde temsil edildi. Tur operatörleri, seyahat acenteleri, otel zincirleri, havayolu, denizyolu ve demiryolu şirketlerinin yer aldığı fuara turizm medyası da büyük ilgi gösterdi. Dört günlük fuar süresince İzmir standında yerel promosyon ürünleri ve ikramlıkların yanı sıra, görsel-işitsel ve yazılı materyallerle kentin tarihi, kültürel ve doğal zenginliklerinin etkin bir tanıtımı yapıldı. Karşılıklı işbirliği oluşturmak üzere yoğun temaslarda bulunulan fuarda, yabancı ülke katılımcılarıyla bağlantılar kuruldu. Fuar sayesinde, Mayıs ayı içerisinde sekiz kişiden oluşan yabancı medya heyetinin Türkiye’ye yapacakları info-tur programına İzmir’in de dahil edilmesi sağlandı.

Hollanda’da ülkenin en büyük turizm fuarı olan ve Hollandalıların tatil tercihlerini belirlemelerinde önemli bir yer tutan “Utrecht Uluslararası Turizm Fuarı”nda İzmir standına yoğun ilgi gösterildi. Utrecht Jaarbeurs’ta bu yıl 40’ıncısı düzenlenen, 11-16 Ocak tarihleri arasında beş gün süreyle açık kalan Utrecht Turizm Fuarı’nda, 750 metrekarelik standı ile Türkiye en ilgi çeken ülkelerden biri oldu. Dünyanın birçok ülkesinden ziyaretçileri ağırlayan fuarda İzmir de renkli bir stantla turizm profesyonellerine tanıtıldı. İzmir Vali Yardımcısı Haluk Tunçsu ile Kültür ve Turizm İl Müdürü Abdülaziz Ediz’in de katıldığı fuarda, sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla İzmir, güzel bir ekip çalışması örneği sergiledi. İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün yayın organı İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’nin de büyük ilgi gördüğü İzmir standında, ziyaretçilere lokum ikram edildi, yazılı ve görsel materyallerle kentin güzellikleri tanıtıldı. Utrecht Fuarı’nın çok önemli bir turizm fuarı olduğunu söyleyen Kültür ve Turizm İl Müdürü Abdülaziz Ediz, İzmir’in fuarda en iyi şekilde tanıtıldığını söyledi.

Dense interest to İzmir stand There was dense interest to İzmir stand in “Utrecht International Tourism Fair” which is the biggest tourism fair in Holland and which has an important place in the vacation selection of Dutch people. Turkey became one of the most attractive countries with its stand 750 square meters in

Yurtdışı fuarları tanıtımı artıracak Advertisement of İzmir in Milan İzmir returned from Milan International Tourism Fair with promising developments. İzmir was represented in the best way in Milan International Tourism fair which gathered thousands sector representatives and which was held in Milan in Italy between February 17 and 20, 2011. Tourism media showed a huge interest to the fair in which tour operators, travel agencies, hotel chains, airway, seaway and railway companies attended. During four-day fair, apart from local promotion products and offers, an efficient advertisement of city history, cultural and natural richnesses was made with audio-visual and written materials in İzmir stand. Contacts were made with foreign attendants in the fair where dense contacts were made to establish co-operation. Thanks to the fair, İzmir was included to the info-tour program that foreign media committee with eight people will make to Turkey in May,

14 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

İzmir Kültür Turizm Müdürlüğü, 2011 yılında düzenlenen turizm fuarlarının birçoğuna katılarak yurtdışı tanıtımına ağırlık verecek. Hollanda Utrecht Turizm Fuarı ve İtalya Uluslararası Turizm Borsası (BIT) Milano Turizm Fuarı’na katılarak faaliyetlerine başlayan Müdürlük, yıl içerisinde on yurtdışı fuarına daha katılacak. Çeşitli yazılı ve görsel materyaller, ikramlar ve nazar boncuklarıyla renklendirilen stantlarla İzmir’in tanıtımının yapılacağı fuarlar arasında; Mart ayında ITB Berlin Turizm Borsası (Almanya), Mayıs’ta Arabian Travel Turizm Fuarı (Dubai), Haziran’da KOTFA Dünya Turizm Fuarı (Seul), Eylül’de JATA World Travel Fair (Tokyo) ve Akdeniz Turizm Fuarı (Kahire), Ekim’de ATB -Arap Turizm Borsası Fuarı (Şam), Kasım ayında da WTM (World Travel Market) Fuarı (Londra) ve Philoxenia Selanik Turizm Fuarı (Yunanistan) yer alıyor.

Utrecht Tourism Fair which was held for the 40th time this year in Utrecht Jaarbeurs and which was open for visitors for five days between January 11 and January 16. In the fair which hosted guests from different countries of the country, İzmir was also advertised to tourism professionals in a colourful stand. İzmir exhibited a well team work with its sector representatives and non-governmental organisations in the fair in which Deputy Governor of İzmir Haluk Tunçsu and Provincial Director of Culture and Tourism Abdülaziz Ediz also attended. In the İzmir stand where İzmir Culture and Tourism Magazine, the media organ of İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism, also drew much attention, Turkish delight was offered to guests and the beauties of the city were introduced with written and visual materials. Provincial Director of Culture and Tourism Abdülaziz Ediz, mentioning that Utrecht Fair is a significantly important tourism fair, said that İzmir was advertised in the fair in the best way.

Foreign fairs will increase the advertisement İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism, by attending many tourism fairs to be organized in 2011, will concentrate on advertisement in foreign countries. The Directorate who started its activities by attending to Holland Utrecht Tourism Fair and Italy International Tourism Exchange (BIT) Milan Tourism Fair, will also attend to ten more foreign fairs in this year. Among the fairs in which the advertisement of İzmir will be made in stands enriched with various written and visual materials, treats and amulets are respectively; are in March ITB Berlin Tourism Exchange (Germany), in May Arabian Travel Tourism Fair (Dubai), in June KOTFA World Tourism Fair (Seoul), in September JATA World Travel Fair (Tokyo) and Mediterranean Tourism Fair (Cairo), in October ATB –Arab Tourism Exchange Fair (Damascus), and in November WTM (World Travel Market) Fair (London) and Philoxenia Thessalonica Tourism Fair (Greece).


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

15


Güncel / Actual

Turizm Haftası Teos’ta açılacak Her yıl görkemli açılış törenlerine sahne olan Turizm Haftası, bu yıl da yine İzmir’in tarihi mekânlarından birinde açılacak. 15 - 22 Nisan tarihleri arasında kutlanan Turizm Haftası’nın 2011 yılı etkinliklerinin başlangıç adresi Türkiye’nin ilk Sakin Şehri (Cittaslow) olan Seferihisar’daki Teos Antik Kenti olacak. Zengin bir programla Turizm Haftası’na hazırlanan İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü çeşitli kurumların işbirliğinde bir hafta boyunca sektörel konferanslar, paneller, konserler, sinevizyon gösterileri, öğrencilere yönelik müze ve ören yeri gezileri organize edecek. 2011 yılında turizm hareketliliğinin artmasına paralel olarak daha coşkulu kutlanması beklenen Turizm Haftası’nın kapanışında düzenlenen ve sektör temsilcilerinin ödüllendirildiği Turizm Ödülleri Töreni de yine tarihi bir mekânda, Smyrna Agorası’nda düzenlenecek.

Tourism Week to be opened in Teos Witnessing breathtaking opening ceremonies every year, Tourism Week will be opened in one of the historical venues of İzmir again. Being celebrated between April 15th and 22nd, the opening address of 2011 activities of Tourism Week will be Teos Ancient City in Seferhisar which is the first Cittaslow of Turkey. Having prepared for the Tourism Week with a very rich program, İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism will organize sectoral conferences, panels, concerts, cinevision displays, museum and ruins

trips for students, etc under cooperation of various institutions. Being expected to be celebrated more enthusiastically in parallel to the increase in tourism activities in 2011, Tourism Week will

be closed in Smyrna Agora which is also a historical venue with the Tourism Awards Ceremony in which the sector representatives are awarded.

Sunexpress, Basel’den İzmir’e uçacak Sunexpress’in İsviçre Satış ve Pazarlama Müdürü Ender Turgut, şirketin 1 Nisan’dan itibaren Basel’den İzmir’e uçacağını açıkladı. 1998 yılından bu yana İsviçre’de faaliyet gösteren Sunexpress’in İsviçre Satış Pazarlama Müdürü Ender Turgut, “Zürih’ten yazın haftanın her günü Antalya’ya uçuyoruz. Haftada beş gün Basel’den Antalya’ya ve Zürih’ten İstanbul’a, iki defa da İzmir’e uçuyoruz. Bu yıl Nisan ayından itibaren haftada iki kez Basel’den İzmir’e uçacağız. İzmir seferlerimizi otelcilerin ve acentelerin talebi doğrultusunda dahil ettik. Nisan’dan Ekim sonuna kadar iki uçağımız olacak.” dedi.

Sunexpress will fly from Basel to İzmir Switzerland Sales and Marketing Manager of Sunexpress Ender Turgut announced that the company would fly from Basel to İzmir as from April 1. Switzerland Sales and Marketing Director of Sunexpress, that operates in Switzerland since 1988, Ender Turgut said “In summer we are flying everyday from Zurich to Antalya. We have flight from Basel to Antalya and from Zurich to İstanbul five times a week and twice to İzmir. This year as per April, we will fly from Basel to İzmir twice a week. We have included İzmir flight to our destination list in line with the requests of hotels and agencies. We will have two airplanes from April to the end of October.”

16 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

17


Güncel / Actual

Bakan Günay

İzmir’de turizmcileri dinledi ETİK’in ev sahipliğindeki turizm çalıştayına katılan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, sektöre mesajlarını İzmir’den verdi. Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği’nin (ETİK) ev sahipliğinde, Türkiye Otelciler Federasyonu’nun (TÜROFED) öncülüğünde düzenlenen turizm çalıştayı, sektör temsilcilerini Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Bakanlık yetkililerinin yanı sıra, sektörün birlikte çalıştığı diğer Bakanlıkların yetkililerini bir araya getirdi. Balçova Termal Otel’de düzenlenen geniş katılımlı çalıştayda sektörün sorunları, ilgili Bakanlıkların müsteşarlarına iletildi, çözüm yolları arandı. Bu yıl ETİK’in gayretleriyle çalıştayın İzmir’de yapılmasına karar verildiğini dile getiren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, sektörle ilgili sorunları ve sevindirici gelişmeleri yetkililerle paylaşarak, Türkiye’nin turizmde artık başka kümede yarıştığını belirtti ve “Artık Akdeniz çanağının güneyindeki, Afrika’nın kuzeyindeki ülkelerle yarışmıyoruz. Avrupa’nın güneyinde-

Tourism workshop that is organized via the host of Association of Aegean Tourism Facilities and Accommodations (ETİK) and under the guidance of Turkish Hoteliers Federation (TÜROFED) made sector representatives meet with the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay and Ministry officers and officers from the other Ministries that the sector collaborates as well. In the workshop with broad participation that was held in Balçova Thermal Hotel, problems of the sector were told to the undersecretariats of the relevant Ministries and solution was sought. Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay who announced that with the efforts of ETIK it was decided to be held the workshop in İzmir this year, and by sharing problems and promising developments in the sector with the authorities, mentioned that Turkey then competed in other level in tourism. He said: “Right now we do not

compete with the countries south of Mediterranean Basin and with north African countries. We compete with the south European Countries; France, Italy and Spain. After now, the level that we shall compete is those countries”. Minister Günay, mentioning “We have keep everything such as the standards of quality in entertainment, resting, daily life, alcohol consumption and accommodation facilities equivalent with the standard of those countries we compete with”, said “Tourism has become a very important sector in Turkey. Although tourism was in recession in 2009 in whole of the world, we are one of the rare countries which succeeded to increase its tourism revenues. We continue this increase in 2010 as well. According to the January 2011 data, there is an increase of 20% across the country. In İstanbul, this number is higher. Expectations in all regions are in this direction”. Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay who mentioned that they aimed to pull upwards the brand value of tourism in Turkey and to convey the quality to the first position in the world, continued his speech as follow: “Every year there are also researches, apart from ours, that world tourism authorities conduct. Among the most qualified 100 tourism enterprises of the world in different terms at least 20 which can arise to 30 sometimes are in Turkey. We try to keep Turkey as a known brand in the world. From the beginning, we have tried to improve the facilities of the investors provided that nature and environment is preserved and quality is maintained. We have some problems that we have come over. We try to make Turkey as country that meets the requirements of both those who rest and those who entertain”.

Bakan Günay çalıştayda, ecrimisil bedellerinin yüzde 5’ten yüzde 2’ye ineceğini de müjdeledi. Minister Günay announced the good news in the workshop that adequate pays would be decreased from 5% to 2%.

18 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Minister Günay, stressing that those who come to Turkey have right to rest and entertain and that in this matter a balance should be made, said


Minister Günay listened tourism managers in İzmir Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay who attended tourism workshop organised by ETİK host, gave his messages to the sector from İzmir. ki ülkelerle; Fransa’yla, İtalya’yla, İspanya’yla yarışıyoruz. Bundan sonra yarışacağımız küme bu ülkelerdir.” dedi. “Eğlence, dinlenme, günlük yaşam, alkol tüketimi, konaklama tesislerinin kalitesi gibi her şeyin standartlarını yarıştığımız ülkelerin standartlarında tutmak zorundayız” diyen Bakan Günay, “Türkiye’de turizm artık çok önemli bir sektör haline geldi. 2009 yılında bütün dünyada turizm gerilerken, turizm gelirlerini arttırmayı başarmış nadir ülkelerden birisiyiz. 2010 yılında da bu artışı sürdürdük. 2011 yılında Ocak ayı verilerine göre ülke genelinde yüzde 20 artışımız var. İstanbul genelinde bu rakam daha yukarılarda. Bütün bölgelerde beklentiler bu yönde.” dedi. Turizmin marka değerini Türkiye’de yukarıya çekmeyi başarmayı ve kaliteyi dünyada birinci sıraya taşıyabilmeyi amaçladıklarını anlatan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her yıl bizim dışımızda dünya turizm otoritelerinin yaptığı araştırmalar var. Dünyanın çeşitli açılardan en nitelikli 100 turizm işletmesinin en az yirmisi -bazen bu rakam 30’ların üzerine çıkıyor- Türkiye’de. Bizim Türkiye’yi dünyada marka olarak bilinir halde tutma gayretimiz var. Baştan itibaren yatırımcının olanaklarını geliştirmeye çalıştık; doğayı, çevreyi koruma, kaliteyi yukarıda tutma şartıyla. Bazı problemlerimiz var burada, aşmamız gereken. Türkiye’yi hem dinlenenlerin hem eğlenenlerin keyifle bu ihtiyaçlarını karşılayabileceği ülke halinde tutmaya çalışıyoruz.”

“we have an issue to keep Turkey as a country that backs its traditional values and that has a rich culture but that at the same time conceives and knows the needs of the modern world”.

Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay and his retinues before the workshop made some examination the region in a trip containing Selçuk and Şirince.

Günay ve beraberindekiler çalıştay öncesi Selçuk ve Şirince’yi kapsayan bir geziyle bölgede incelemelerde bulundu. Türkiye’ye gelenlerin dinlenme ve eğlenme hakları olduğunu, bu konuda bir dengenin tutulması gerektiğini vurgulayan Bakan Günay, “Türkiye’yi geleneksel değerlerine sahip çıkan, derin kültürü olan, ama aynı zamanda modern dünyanın ihtiyaçlarını bilen kavrayan ülke konumunda tutma konumuz var.” diye konuştu. Çalıştayda termal turizm alanında master planlarını bitirdiklerini, yeni tahsisler için ila-

na çıktıklarını anlatan Bakan Günay, “Resmi Gazete’de ilanımız yayınlandı. Mümkün olduğunca turizmi çeşitlendirmeye çalışıyoruz.” dedi.

Minister Günay who explained that they informed in the workshop about their master plan in thermal tourism and that they announced for new facilities, said “Our announcement was published in the Official Gazette. We try to diversify the tourism as much as possible”.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve beraberindekiler çalıştay öncesi Selçuk ve Şirince’yi kapsayan bir geziyle bölgede incelemelerde bulundu.

Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay and his retinues before the workshop made some examination the region in a trip containing Selçuk and Şirince. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

19


TİRE’de yaşanır

Tarih

Rumlardan kalma taş evleri, sıcak insanları, envai çeşit otu bulabileceğiniz pazarı ve doğasının güzelliği ile Tire, “İşte Ege’deyim” dedirtiyor insana.

Fotoğraflar / Photographs: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN, SÜLEYMAN DUMAN, CEYDA ADAR

20 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Tarihçi Pachmeres’in “Keşişler Yöresi”, Şerafeddin’in Zafername’sinde “Rum’un Meşhur Kenti”, ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin (16111682) Seyahatnamesi’nde “Şehri Muazzam” diye tabir ettiği bir ilçedir Tire. Ege’nin başka yerde kolay bulunamayacak ruhunu yansıtan nadir ilçelerden. Ege’nin şirin ilçesi Tire’nin ismi çeşitli kaynaklarda Thira, Thyeira, Tyrha, Apeteira, Teira olarak geçer. Bu isim zenginliği bile ilçenin eskiliğinin en somut delilidir. Tire; Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Roma ve Bizans’a ev sahipliği yapmış, tarihin zengin kültür mirasına sahip kentlerden biri. Ne var ki, Tire tarihiyle ilgili belgesel bilgiler, Roma döneminden öteye pek sağlıklı inemiyor. Ya da diğer bir deyişle, milât öncesi 2000’le başlayan süreç, henüz sağlıklı bir zemine oturtulamadı.

History is experienced in Tire With its stone houses inherited from the Rums, warm people, market place where you can find all kinds of plants and beauty of its nature, Tire makes a person say, “Here I am in the Aegean”. Tire is a district which is expressed as “The Locality of Monks” by the historian Pachmeres, “Famous City of the Rums” by Şerafeddin in his Victory Book and as “Magnifical City” by the famous traveller Evliya Çelebi (1611-1682) in his Travel Book. It is among the rare districts which reflect the spirit of the Aegean that cannot be found in other places easily.

The name of Tire, which is a pretty district of the Aegean, is accepted as Thira, Thyeira, Tyrha, Apeteira, Teira in various sources. Even this richness of names is the most perceptible evidence of the ancientness of the district. Tire is one of the cities that has the rich cultural heritage of history, which had hosted the Hit-

Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan Tire’nin batı köylerini de içine alan ve Bozdağ’a dek ulaşan Artemis Tapınağı Kutsal Toprakları, yüzlerce yıl, Tire’ye adeta bir kutsallık kazandırmış. Roma dönemine ait zenginlik, Tire’nin bu döneme ait tarihi coğrafyasında, bazı köylerin, ciddi yerleşim alanları oluşturdukları, buralarda ortaya çıkan arkeolojik belgelerden anlaşılıyor. Bu yerleşim bölgeleri içinde; Başköy (Uzgur), Akyurt (Zeamet Kilisesi), Hisarlık, Gökçen (Fota), Eskioba (Dormara - Almura), Büyükkale ve Kürdüllü Köylerini özellikle belirtmek gerekiyor. Ünlü Roma İmparatorları Jül Sezar, Augustos ve Trian’ın, Tire topraklarından bir bölümünü Artemis Tapınağı’na bağışladıkları da tarihi belgelerde kendine yer buluyor. Tire Müzesi’nde, bu tapınağa ait arazilerden elde edilen bulgular geniş bir yer tutuyor. Tire’nin Roma dönemi sürecinde, Roma Senatosu’nda, “Kaystros Senatörlüğü” yani, Küçük Menderes Senatörlüğü adıyla temsil edildiği de görülüyor. Daha sonra başlayan Bizans döneminde ise, özellikle Ortodoksluğun biçimlendirilmesinde, İstanbul’un Kadıköy’ü (o dönemin adıyla “Halkedon”) ve İznik, o dönemdeki adıyla “Nikea”daki Ayasofya ile Kilise Meclislerinde Tire; etkin, karar sahibi, Hristiyan bir kent görünümünde olduğunu kanıtlıyor. Bu konsüllerde, oy kullanma hakkına da sahip olan Tire, Bizans tarihi boyunca, bu parlak dönemini sürdürmüş. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

21


Gökyüzüne uzanan minareler Doğal ve tarihi dokunun korunduğu Tire’de adımladığınız her sokakta tarihi bir camiye denk gelebilirsiniz. Osmanlı mimarisinin eşsiz örnekleri olarak ilçeyi süsleyen ibadet merkezleri arasında Ulu Cami, Gucur Camii, Tahtakale Camii, Yahşibey Camii (Yeşil İmaret), Karakadı Mecdettin Camii, Kara Hasan Camii, Yeni Cami, Mehmet Bey Camii, Paşa Camii, Molla Arap Camii, Hafsa Hatun Camii ve Yalınayak Camii görmeniz gereken camiler. Zaten camilerini keşfetmediğiniz bir Tire gezisi eksik bir gezi anlamına gelir.

Yoğurtluoğlu Mustafa Bey’in külliyesi Tire’nin o meşhur, iki yanı renkli Rum evleriyle çevrili dar sokakları camiler kadar önemli bir başka tarihi yapıya daha götürür sizi. Küçük kapılı taş evlerin önünden geçerken, genç kızlar, al yanaklı teyzeler sohbetlerine ara verip, tanıdık-yabancı fark etmez selamlarını esirgemez sizden. Bu sıcak selamlar, Yoğurtluoğlu Külliyesi’ne uzanan hafif dik yokuşun yorgunluğunu geçirir bir anda. Yoğurtluoğlu Külliyesi, 15. yüzyılda yapılmış bir külliye. Adını banisinden (binayı yapan kişi) alan külliyeyi, Yoğurtluoğlu Külliyesi değil de, Yavukluoğlu Camii olarak sorarsanız daha iyi sonuçlar alıyorsunuz. Tire’nin güney kesiminde yer alan caminin doğu bitişiğinde muvakkithane, doğu ve batısında medrese odaları bulunuyor. Kuzeyinde ise içi boş olmasına rağmen meraktan mutlaka çıkacağınız, demir, dar merdivenli rasathane yer alıyor. Sırtını yamaca, yüzünü ilçenin dar sokaklarına dönen Yoğurtluoğlu Külliyesi, 2005 yılında gerçekleştirilen ciddi bir restorasyon çalışmasından sonra ibadet merkezi olarak tekrar kullanıma açılmış.

Osmanlının kitap arşivi Yoğurtluoğlu Külliyesi’ni gezdikten sonra ilçe merkezine indiğinizde, bu defa yolunuzu binlerce değerli kitabın bulunduğu tarihi Necip Paşa Kütüphanesi’ne düşürün. Klasik Osmanlı mimari üslubunda inşa edilen Tire Vakfı Necip Paşa Kütüphanesi, 1826 yılında İkinci Mahmut dönemi devlet adamlarından Necip Paşa tarafından yaptırılmış. Köprülü ile başlayan müstakil kütüphane örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. 1996 yılında onarım gören Necip Paşa Kütüphanesi’nde 2 bin 283’ü Osmanlı dönemine ait, 2 bin 216’sı yazma, bin 136’sı değerli basma eser olmak üzere toplam 12 bin 695 kitap bulunuyor. Özellikle öğrencilerin hafta içi mesai saatlerinde yoğun olarak yararlandığı zengin kütüphanede, tarihi yazmalar arasında büyük İslam alimi İbn-i Sina’nın “Kitabüş-Şifa”sı, İbrahim Müteferrika tarafından basılan ilk matbu eserlerden olan Katip Çelebi’nin “Cihannüma”sı, İbn-i Arabi’nin “Şecere-i Numaniye”si ve yine İbn-i Sina’nın

22 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Restore edilen Yoğurtluoğlu Külliyesi, sırtını yamaca, yüzünü Tire’nin köhne sokaklarına dönmüş bir tarihi yapı. The restored Yoğurtluoğlu Social Complex is a historical building which turns its back on the hillside and its face towards the old fashioned streets of Tire.


on the other hand, Kadıköy of İstanbul (formerly known as “Halkedon”) and İznik, Ayasofya in “Nikea” which was its former name and Tire in church boards proved that they were active, resolved cities having the appearance of a Christian city, in terms of especially forming Orthodoxy. Tire, which also had the right to vote in these consuls, had sustained this bright era throughout the history of the Byzantium.

tites, Phrygians, Lydians, Persians, Romans and Byzantines. But, the documentary information about the history of Tire cannot go beyond the Roman period so well. Or in other words, the period that starts with 2000 Before Christ has not been placed on a reliable ground yet. The Holy Lands of the Artemisia Temple, which involve the Artemisia Temple in Ephesus, western villages of Tire and extend to Bozdağ, have fairly brought a holiness in Tire for hundreds of years. Richness of the Roman period is understood from the archaeological documents where some of the villages had constituted important settlements and which have been revealed hereabouts on the historical geography of Tire that belongs to this period. Among these settlement regions; Başköy (Uzgur), Akyurt (Zeamet Church), Hisarlık, Gökçen (Fota), Eskioba (Dormara - Almura), Büyükkale and Kürdüllü Villages shall particularly be indicated. It is also specified in historical documents that the famous Roman Emperors Julius Caesar, Augustos and Trian had granted a part of Tire territories to the Artemisia Temple. The findings obtained from the lands of this temple have a wide place in Tire Museum.

Minarets dispreading through the sky

It is also seen that Tire was represented in the Roman Senate with the name “Kaystros Senatorship”, in other words the Smaller Menderes Senatorship during the Roman period. During the Byzantine period that started afterwards,

You can come across with a mosque in every street of Tire, where natural and historical texture is protected. Among the worship centres that embellish the district as the unique samples of the Ottoman architecture, Ulu Mosque, Gucur Mosque, Tahtakale Mosque, Yahşibey Mosque (Green Imaret), Karakadı Mecdettin Mosque, Kara Hasan Mosque, Yeni Mosque, Mehmet Bey Mosque, Paşa Mosque, Molla Arap Mosque, Hafsa Hatun Mosque and Yalınayak Mosque are the mosques you need to see. After all, a Tire journey during which you do not explore the mosques would come to mean an incomplete journey. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

23


1160 yılında istinsah edilen (el yazması eserini el yazısıyla kopyalamak) “İşarat” adlı eseri ve Yazma Kur’an-ı Kerim’ler dikkat çekici eserler arasında. Elbette ki Tire’de tarih, saydığımız eserlerle sınırlı değil. Hangi sokağa adımınızı atsanız Batı Anadolu’nun en zengin kentinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Kayıstiros Kaya Mezarları, Kutu Han, Abdüsselam (Ali Efe) Hanı, Yeni (Mathius) Han, Kurşunluhan (Bakırhan), Çanakçı Mescidi, Ali Han Mescidi, Kurt ve Doğancıyan Zaviyesi, Tahtakale Çarşısı, Şemsi Mescid ve Ayazma, Eski Yeni Hamam, İbn-i Melek ve Süleyman Şah Türbesi, Ali Baba Tekkesi, Balım Sultan Türbesi, Buğday Dede Mescidi, Sire (Sır) Hatunlar Mescidi, Alamadan Dede Türbesi, Tahtakale Hamamı, Theos Mozolesi, Yalınayak Hamamı alternatifler arasında sayabileceğimiz tarihi lar. Şemsi Mescid ve Ayazma, üzerinde durulması gereken bir yapı. Çünkü dinler hoşgörüsünün Ege topraklarındaki bir simgesi adeta. Yüzyıllar önce kervanların su ihtiyacını karşılayan, soğuk su anlamına gelen ayazma adlı alt kat, eskiden kilise olarak kullanılırmış, üstü ise cami. Uzun yıllar kilise ve cami altlı-üstlü ibadet merkezi olarak hizmet vermiş yörenin insanına. Bugün Derekahve’nin manzarasını süsleyen binanın cami olarak kullanılan üst kısmı restore edilse de, alt katına henüz dokunulmamış. Sicil kayıtlarına göre, Tire Kent Çarşısı, Bizans Döneminde Bedesten semtidir. Reifchtal, Bedesteni 8 veya 9. yüzyıl yapısı olarak nitelendirir. Fetihle birlikte Aydınoğulları’nın da, bu çarşıyı merkez olarak ele aldıkları anlaşılıyor. Kısacası, Bedesten çevresi 14. yüzyılda “Çarşı” konumu özelliğini taşırken, Beylik Devri Çarşısı, “Yukarı Çarşı”dır ki, burası kentin Türkler öncesi çarşısıdır. Bizans Bedesteninin çevresinden kuzeye doğru oluşan bu çarşı ve pazaryeri, Osmanlılarca da kullanılmıştır. Sekiz kubbeli Bedesten, dört yöne açılan kapıları ile kentin yüzyıllar boyu ana çarşısı olmuştur. Bedesten’in toplam 28 dükkânı bulunmaktadır. Bedesten çevresindeki oluşum, Beylikler Dönemi’nden itibaren, kuzeye sarkar. İlginçtir ki, Uzun Çarşı’nın doğu ve batısını oluşturan caddeler de mükemmel plân ölçülerine sahiptir. İlk Osmanlı çarşı plânı, Halil Yahşi Bey tarafından uygulamaya konulmuş olup, 600 yıldır çalışmakta olan Tahtakale Çarşısı’dır.

Tire Müzesi Ege’nin bu güzel ilçesinde Tire Müzesi’ni de unutmamak gerekiyor. Bir arkeoloji ve etnografya müzesi olan Tire Müzesi, İkinci Murat’ın kumandanlarından Halil Yahşibey’in yaptırdığı Yahşibey Zaviyesi (Tekkesi) içinde 1935 yılında Tire Halkevi Müze Kolu tarafından kurulmuş. Müzenin değerli eserleri arasında, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Tire Darphanesi’nde basılan gümüş paralar (mangır) bulunuyor.

24 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Social complex of Yoğurtluoğlu Mustafa Bey Famous narrow streets of Tire which are surrounded by colourful Rum houses on both sides also take you to another historical structure that is as important as mosques. As you pass by the stone houses having small doors, young girls and ruddy-cheeked women interrupt their conversations and they never spare greetings from you, no matter familiar-foreign. These warm greetings remove the exhaustion of the slightly steep slope dispreading through Yoğurtluoğlu Social Complex in an instant. Yoğurtluoğlu Social Complex is a social complex that was built during the 15th century. If you ask about the social complex, which is named after its constructive, as Yavukluoğlu Mosque instead of Yoğurtluoğlu Social Complex, you will get better results. In the eastern neighbouring of the mosque that is located in the southern part of Tire, there is a sundial and there are madrasah rooms in the east and the west. In the north, on the other hand, there is an observatory with iron, narrow stairways, where you will certainly want to climb out of curiosity, even though it is empty inside. Turning its back on the hillside and its face towards the old fashioned streets of the district, Yoğurtluoğlu Social Complex has been reopened to use as a worship centre, after a serious restoration work that was performed in 2005.

Book archive of the Ottomans When you go downtown after visiting Yoğurtluoğlu Social Complex, take your road to the historical Necip Paşa Library which keeps thousands of precious books, this time. Necip Paşa Library of the Foundation of Tire, which was constructed with the Classical Ottoman architectural style, was built by Necip Paşa who was one of the statesmen during the Second Mahmut, in 1826. It is accepted as one of the private library samples that started with Köprülü. Necip Paşa Library, which was restored in 1996, keeps totally 12 thousand 695 books, 2 thousand 283 of which belong to the Ottoman period, 2 thousand 216 of which are manuscript and a thousand 136 of which are precious printed works. In the rich library which is intensely used especially by students during the working hours on weekdays, “Healing Book” by the great Islamic scholar İbn-i Sina, “Pinnacle” by Katip Çelebi which is one of the first printed works printed by İbrahim Müteferrika, “Genealogy of Numaniye” by İbn-i Arabi and again, “Sign” by İbn-i Sina that was copied with manuscript in 1160 and Manuscript Korans are among the spectacular works among historical printings. Of course, the history in Tire is not limited with the aforesaid works. You realize that you are in


Özellikle nakışlı mangırlar, Osmanlı dönemi paraları içinde oldukça değerli kabul edilenler arasında. Dünyanın saygın koleksiyonlarında, Tire darplı paraların önemli bir yeri olduğuna da dikkat çekmek gerekiyor bu noktada. Müzede taşınır kültür varlıkları iki salonda sergileniyor. Arkeoloji Salonu’nda, Milattan Önce 3 bin 500 ile Milattan sonra bin 100 yıllarına ait heykeller, mezar stelleri, mermer masa ayakları, mermer ve pişmiş toprak lahitler, cam eserler, pişmiş toprak yağ kandilleri, kronolojik sıra ile sikkeler, bronz yağ kandilleri, elektron ve gümüş sikkeler ile pişmiş topraktan mamul heykelcik parçaları ile çocuk heykelleri sergileniyor. Etnografya Salonu’nda ise el yazması Kur’an-ı Kerim’ler, yazı takımları, çeyiz sandıkları, nalınlar, hamam ve şifa tasları, gümüş kadın ziynet eşyaları, Avrupa kökenli olup Osmanlı Dönemi’nde kullanılan seramikler, çeşitli dönem savaş aletleri, derviş ve zaviye eşyaları, Çanakkale seramikleri, tablolar, halılar, kilimler ve vitray pencereler görülebiliyor. Müzede siyah kumaş üzerine, gümüş klaptan ile işlenmiş “Es Sultan Orhan İbni Osman” yazılı bordürlü işleme ise, kayda değer bir başka eser.

the richest city of Anatolia in whatever street you take your step. Rock Tombs of Kayıstiros, Kutu Inn, Abdüsselam (Ali Efe) Inn, Yeni (Mathius) Inn, Kurşunlu Inn (Bakır Inn), Çanakçı Masjid, Ali Han Masjid, Islamic Monastery of Kurt and Doğancıyan, Tahtakale Bazaar, Şemsi Masjid and Ayazma, Eski Yeni Turkish Bath, İbn-i Melek and Süleyman Shah Tomb, Ali Baba Lodge, Balım Sultan Tomb, Buğday Dede Masjid, Sire (Sır) Hatunlar Masjid, Alamadan Dede Tomb, Tahtakale Turkish Bath, Theos Mausoleum, Yalınayak Turkish Bath are the historical places which could be considered alternative. Şemsi Masjid and Ayazma is a structure to be emphasized. Because it is fairly a symbol of the toler-

The constitution around the Covered Bazaar had hanged down on the north, as from the Period of Beylics. Interestingly enough, the streets forming the east and west of Uzun Bazaar have perfect plan measures. The first Ottoman bazaar plan was put into practice by Halil Yahşi Bey and it is called Tahtakale Bazaar that has been active for 600 years.

Tire Museum In this beautiful district of the Aegean, Tire Museum should not be forgotten as well. Being an archaeological and ethnographic museum, Tire Museum was established by the Museum Branch of Tire Community Centre within Yahşibey Lodge that was built by Halil Yahşibey who was one of the commanders of the Second Murat, in 1935. Silver coins (mangır), that were issued in Tire Mint during the period of the Ottoman Empire, are among the precious pieces of the museum. Especially the ornamental coins are among the ones that are accepted to be very valuable among the Ottoman period coins. At this point, attention must be paid to the fact that Tire-mint coins have an important place in the esteemed collections of the world.

Zamana direnen ustalar Tire’nin Batı Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biri olması nedeniyle zengin bir kültürel birikimi var. Kentin ana yollar üzerinde bulunmayışı, Türk kültürünün değişik alanlarını kapsayan özelliklerin korunmasında da etkili olmuş. Kentin ilk dönemlerindeki zengin aşiret ve oba yerleşimi de buna eklenince, el sanatlarında Türk kültürünün kendine özgü yapısı özünü kaybetmeden günümüze dek ulaşabilmiş. Tire çarşısına girdiğinizde her köşe başında sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen, hatta bazıları Türkiye’de ve dünyada tek sayılan el sanatları ustalarıyla karşılaşıyorsunuz. Urgancılık, semercilik, keçecilik, yorgancılık, hasırcılık, nalıncılık, saraççılık, beledi dokumacılığı ve oyacılık, Türk kültürünün eskimeyen, ancak bugün ne yazık ki pek de fazla rastlayamadığımız kültürel birikiminin birer öğeleri olarak sıralanıyor. Modern yaşamın yok etmeyi başaramadığı naftalin kokulu ara sokaklarda bir bakıyorsunuz dükkanında rengarenk semerler yapan yaşlı bir amca çıkıveriyor karşınıza. Bir şey satın almanıza gerek yok, halini hatırını sorun, – kıt kanaat geçinmenin zorluğunu yaşasa da - tüm güler yüzlülüğüyle misafir ediyor sizi dizili semerlerin arasında. Eskiden her evin sedirinde

Byzantine Period. Reifchtal describes the Covered Bazaar as a structure of the 8th or the 9th century. It is understood that together with the conquest, Aydınoğulları embraced this bazaar as the centre. In short, while the Covered Bazaar neigborhood had the characteristic of the position of a “Market Place” during the 14th century, Beylik Devri Bazaar was the “Upper Market Place” which was the pre-Turkish bazaar of the city. This bazaar and market place, which are comprised towards north from the Byzantine Covered Bazaar neighbourhood, were also used by the Ottomans. The eight-domed Covered Bazaar had been the main bazaar of the city with its doors opening to four directions for hundreds of years. The Covered Bazaar has 28 shops in total.

ance of religions on the Aegean territories. Once upon a time, six storeys called ayazma, which provided water for caravans hundreds of years ago and which means cold water, used to be used as a church and upper part of the structure was used as a mosque. Church and mosque had served as a two-piece worship centre for the people of the region for long ages. Even though the upper part of the building that embellishes the view of Derekahve, being used as a mosque has been restored today, the ground floor has not been touched yet. According to the registers, the City Bazaar of Tire was a Covered Bazaar quarter during the

Movable cultural assets are exhibited in two galleries in the museum. In the Archeology Gallery, statues, grave stelas, marble table legs, marble and terra-cotta tombs, glass pieces, terracotta oil lamps, chronologically; coins, bronze oil lamps, electron and silver coins, terra-cotta sculpture pieces and children statues that belong to 3 thousand 500 Before Christ and the 1100s Anno Domini are exhibited. In the Ethnographic Gallery, on the other hand, manuscript Korans, writing gears, wedding chests, pattens, Turkish bath and healing cups, silver jewelleries for women, Europe-origin ceramics that were used during the Ottoman Period, warfare tools of various periods, wares of dervishes and IslamMart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

25


ic monasteries, Çanakkale ceramics, paintings, carpets, rugs and stained-glass windows could be seen. In the museum, the bordered embroidery which is embroidered on black fabric with a silver tinsel and on which there is a scripture that follows as “Es Sultan Orhan İbni Osman” is yet another remarkable work.

Masters standing out against time Since it is one of the oldest settlements of the Western Anatolia, Tire has a rich cultural background. The fact that the city is not located near main roads has also been effective upon the protection of characteristics that involve various fields of the Turkish culture. When the rich tribe and nomad group settlements of the city were added to this during the first periods, the distinctive structure of the Turkish culture in handicrafts has been able to come until today without losing its essence.

başköşede yer alan ot yastıkların, bugün modern kanepelerde kendine yer bulamamasını anlatıyor hafif sitemkar. Oradan çıkıp urgancı Rıfat Göbekli’nin dükkanına konuk olun. Sorun anlatsın size işinin zorluğunu ve anlayın kültürel değerlerimize sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu. El sanatları arasında genç Arif Cön’ün keçelerinin de ayrı bir yeri var. Keçeleri İstanbul Topkapı Sarayı ve Londra British Museum’da sergilenen Tireli usta Arif Cön, Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olmasına rağmen, dedesinden öğrendiği keçeciliği sahipsiz bırakmayacak kadar duyarlı kentine ve ülkesine. Bu üretimler içinde yer alan ve Tire ile özdeşleşmiş bir ürün olan “Beledi Dokuması”nı da geçmemek gerekir. Dünyadaki tek beledi dokuması tezgahının başında bugün babasından bayrağı devralan dokuma ustası Ethem Tıpırdık var. Tire halkının yorgan, yastık ve minder kılıfı olarak yüzyıllar boyu kullandığı bu dokuma, aynı zamanda perde ve yatak örtüsü olarak da üretilmiş. Kent ve ova köylerindeki kadınların kullandığı “peştamal”, dağ köylerindeki kadınların ise “önbezi” dedikleri dokuma türünün kullanımı, Tire tarihindeki tezgâh yaygınlığının bir diğer göstergesi. Ev ve hamam havlularından peşkirlere, feracelere kadar, dokumanın zenginliği, 15. yüzyıldan beri, Tire’ye damgasını vurmuş gibi. Özellikle “Tire Peşkiri” olarak bilinen dokuma, Osmanlıda literatürde bile yer alıyor. Tire’deki el sanatlarının, Türk kültürünün kendine has yapısını kaybetmeden, günümüze kadar ulaşabilmiş olması insanı mutlu ediyor. Yeniye ayak uydurabilmenin, eskiyi canlı tutmaktan geçtiğini anlatıyor Tire tüm değerleriyle.

26 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Once you enter the bazaar of Tire, you come across with handicraft masters on every corner who can be counted on the fingers of one hand, moreover, some of whom could be considered unique in Turkey and the world. The works of rope, saddle, felting, quilt, straw, patten, saddler, Beledi weaving and lace are considered to be the elements of the cultural background of the Turkish culture that do not become old but cannot unfortunately be encountered too much today. In the naphthalene-scented alleys which cannot be destroyed by the modern life, you suddenly come across with an old man who makes colourful saddles in his shop. You don’t have to buy something, just ask him how he is doing and he will – even though he experiences the trouble of bare living – welcome you with all his favour among the arranged saddles. He tells about how the paillasses, that once used to be placed on the seat of honour of the couch in every house, cannot find a place for themselves on modern sofas, with a slight complaint. When you get out of there, be a guest in the shop of the rope-maker Rıfat Göbekli. Ask him and he will tell you the difficulty of his job and you will understand how important it is to protect our cultural values. The feltings of the young Arif Cön have a distinct place in handicrafts. Even though the master of Tire, Arif Cön, whose feltings are exhibited in İstanbul Topkapı Palace and London British Museum, is a graduate of Karadeniz Technical University, Department of Business, he is so sensitive to his city and country that he does not let the art of felting he had learned from his grandfather become ownerless. “Beledi Weaving”, which is among these manufactures and has been identified with Tire, should not be forgotten as well. The loom master, Ethem Tıpırdık, who has taken the torch from his father stands by the only Beledi weaving loom of


Musevilerden Tire’ye miras Tire sokaklarında gezinirken, Alay Parkı’nda ellerinde küçük meşe toplarla ilginç bir oyun oynayan erkekler görürseniz şaşırmayın. Oynadıkları oyun, 500 yıldır varlığını sürdüren ‘karambol’. Günümüzde yaklaşık 200 kişinin bildiği karambol oyunu, Tire’ye İspanya’dan tehcir edilen Musevilerin bıraktığı bir kültür aslında. Unutulmaya yüz tutmuş değerler arasında sayılan ve ‘lek’ de denen oyun, Ödemiş, Bayındır ve Tire’de sıklıkla oynanırmış eskiden, şimdi ise sadece Tire’de oynanıyor. Tire Belediyesi, bu geleneksel oyunun kaybolmaması için internet sitesinde tanıtım yapmanın yanı sıra kent merkezinde bir de saha yapmış. Bugün özellikle orta yaş grubundaki insanlar, Alay Parkı’ndaki karambol sahasında günün her saatinde bu oyunu büyük bir ciddiyetle oynuyor. Oyunda toplar parmaklar kullanılarak geliştirilmiş özel bir vuruş tekniğiyle hedefe yönlendiriliyor. “Meşe” adı verilen topların en makbulü şimşir ağacından imal edileni, çünkü şimşir ağacı çok sağlam bir ağaç olduğundan bir meşe yaklaşık olarak 50-60 yıl kullanılabiliyor. Bir de dört adet “lek” denilen tahtadan imal edilmiş ve sahaya belirli aralıklarla dikilen küçük hedefler kullanılıyor. Oyuncular meşelerini zaman zaman kadife bir bez ile parlatarak ya da zeytinyağında birkaç gün dinlendirerek bakım yapıyor. Saha denilen 4×12 metrelik parlatılmış beton zemin üzerinde oynanan karambol, ikili ya da eşli olarak dört kişi tarafından oynanıyor. Oyuncular sıra ile saha kenarındaki başlama bandından meşesini lekleri vurmak için fırlatarak oyuna başlıyor. Oyunun amacı leklerden birini vurarak oynama sırasını sürekli kendinde tutmak üzerine kurulu.

Ne yenir? Tire’nin tarihsel birikimi, mutfağında da kendini gösteriyor. Salı günleri kurulan ilçe pazarının iştah kabartan görselliği de bu zenginliğin bir göstergesi. Ot yemekleri, Tire mutfağının başrolünde yer alıyor elbette tüm Ege’de olduğu gibi. Sarmaşık, tilkicek, ebegümeci, iğnelik, şıngıldak, ısırgan, cibez, turp otu, kenger, şevketi bostan, helvacık, ballık, radika, labada, urgancık, tiksincik, kapurcuk, arapsaçı, sinir otu, hindiba, hardal, sirken, it üzümü, gaymecik, pazı, eşek helvası, melengeç, zil can, semizotu, tere, dereotu, gerdeme ve daha niceleri Tirelinin tükettiği otlar arasında yer alıyor. İsimleri yüzünüzü, lezzetleri midenizi güldüren bu otlar, salata ve kavurma olarak ya da hiçbir işlem görmeden en leziz halleriyle sofranıza geliyor. Ege’nin sevimli ilçesinin mutfağının bir diğer simgesi şanı tüm Türkiye’ye

the world today. This weaving, which has been used by the people of Tire as quilt, pillow and cushion linens for hundreds of years, was also manufactured as curtain and bed lining. The use of “breechcloth” by the women in urban and plain villages and a weaving type called “forecloth” by the women in mountain villages is yet another indicator of the popularity of looms in the history of Tire. From house and bath towels to napkins and topcoats, the richness of weaving seems to have left a mark on Tire since the 15th century. Especially the weaving that is known as “Tire Napkin” even has a place in the Ottoman literature. The fact that handicrafts in Tire has been able to reach until today without losing the specific structure of the Turkish culture makes us happy. Tire represents that the way of stringing along with the new is through keeping the old alive, with all its values.

Heritage from Jews to Tire

yayılan Tire köftesi... Tuz dışında hiçbir baharatın konulmadığı, döş, sırt gibi kırmızı etin en güzel kısımlarından yapılan Tire köfte, katkısız tereyağı ile birleşince damakta unutulmayacak bir tat bırakıyor. Tire köftesini ilçe merkezindeki birçok restoranda bulabiliyorsunuz. Ege’nin sağlıklı mutfağına ilham kaynağı olan ot yemekleri için

Don’t be surprised if you see men playing a weird game with little marble balls in their hands in Alay Park, while rambling in the streets of Tire. The game they play is ‘cannon’ that has existed for 500 years. The cannon game, which is known by approximately 200 people today, is actually a culture inherited from the Jews who had been deported to Tire from Spain. The game, which is considered to be among values sinking into oblivion and also called ‘lek’, used to be played in Ödemiş, Bayındır and Tire frequently in the past; but now, it is only played in Tire. In order to prevent this traditional game from disappearing, Tire Municipality has advertised on the internet site and also built a pitch in the city centre. Today, especially the people in the middle age group play this game with a great solemnity at every hour of the day, in the cannon pitch of Alay Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

27


ise adresiniz Kaplan Mevki olmalı. En güzel Tire manzarasının seyredilebildiği değirmen üstündeki yemyeşil Kaplan’da zeytinyağlılar ve ot yemeklerinin birçok çeşidini bulabilmek mümkün. Sura, Kapama, Gıylangı, Mustafa Çorbası, Heybeli Çorba, Posalı Kavurma, Kol Böreği, Arnavut Ciğeri, Gazel Aşı, Keppat Reçeli, Tak Tak Kebabı Tire mutfağının denenmesi gereken diğer lezzetleri arasında.

Nasıl gidilir? İzmir’e havayolu ile geldikten sonra Tire’ye ulaşmak çok kolay. Özel araçla geliyorsanız, İzmir-Tire yolu yaklaşık bir saat kadar sürüyor. Otobüslerle ise ilçeye 1,5-2 saat arasında ulaşılabiliyor. S.S. Tire Otobüsleri Yolcu Taşıma Koop. tarafından İzmir Otogarı bağlantılı olarak Gaziemir’den her gün düzenli aralıklarla otobüs seferleri düzenleniyor. Tire’ye nostaljik bir yolculukla, trenle de gidebilirsiniz. Ray Otobüsü adı verilen tren seferleri için Devlet Demiryolları’nın www.tcdd.gov.tr internet sitesinden detaylı bilgi alınabiliyor.

Yapmadan dönme! - Salı günleri kurulan Tire pazarında gezinmeden, taze otlardan, sebzelerden satın almadan, - Yoğurtluoğlu Külliyesi’ne dar, yokuşlu ama bir o kadar keyifli yoldan ulaşmadan, - Necip Paşa Kütüphanesi’nin tozlu raflarındaki değerli el yazmalarına, kitaplara göz atmadan, - El sanatları ustalarının dükkanlarına uğrayıp, işlerini hayranlıkla izlemeden, - Güneşli bir havada Derekahve’de çay yudumlamadan, - Tabii ki Tire köfte ve sağlıklı ot yemekleri başta olmak üzere geleneksel Tire mutfağının tadına bakmadan dönmeyin.

Do not return before! - Hanging about Tire bazaar place that is established on Tuesdays, buying fresh plants and vegetables, - Accessing to Yoğurtluoğlu Social Complex via the narrow, rough, and yet joyous road, - Taking a look at precious manuscripts, books on the dusty shelves of Necip Paşa Library, - Stopping by the shops of handicraft masters and watching their works with admiration, - Sipping a cup of tea in Derekahve on a sunny day, - Of course, tasting the traditional Tire cuisine, primarily Tire meat ball and healthy dishes with plants.

28 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Park. During the game, balls are directed to the target with a special shoot technique that is developed through using the fingers. The most acceptable of the balls called “marble” are the ones that are produced from the buxus tree, because, as buxus tree is a very stable tree, a marble can be used for approximately 50-60 years. Additionally, small targets that are produced from four pieces of wood called “lek” and put in the pitch at certain intervals are also used. The players maintain their marbles through polishing them with a velvet linen or resting them in olive oil for a few days from time to time. The cannon, which is played on a polished concrete ground having the size of 4x12 meters called pitch, is played by two people or four people as paired. The players start the game by throwing their marbles from the starting band on side of the pitch, in order to shoot the leks by turns. The purpose of the game is based on shooting one of the leks and constantly keeping the turn.

What to eat? The historical background of Tire reveals itself in its cuisine as well. The savoury visuality of the district bazaar that is established on Tuesdays is an indicator of this richness. Dishes with plants surely play the leading role in Tire cuisine, just like in the whole Aegean. Ivy, tilkicek, mallow, iğnelik, şıngıldak, nettle, cibez, turp otu, thistle, blessed thistle, helvacık, ballık, chicory, patience dock, urgancık, tiksincik, kapurcuk, arapsaçı, common plantain, endive, sinapis, chenopodium album, black nightshade, gaymecik, chard, eşek helvası, melengeç, zil can, portulaca, pepperweed, dill, Tak Tak Kebab gerdeme and many more are among the plants consumed by the people of Tire. These plants, whose names make your face happy and whose flavours make your stomach happy, come to your table as salad and in a fried way, or without being processed with their most delicious features. Another symbol of the cuisine of the pretty district of Aegean is the Tire meat ball, which has become famous across Turkey… When Tire meat ball, in which no spice is used except for salt and which is made from the best parts of the red meat such as breast and back, combines with pure butter, it leaves an unforgettable taste in

the mouth. You can find the Tire meat ball in many restaurants in the district centre. For the dishes with plants that become an inspiration source for the healthy Aegean cuisine, on the other hand, your address shall be Kaplan Mevki. In the green Kaplan that is located above the mill where you can watch the best Tire scenery, it is possible to find many kinds of dishes with olive oil and plants. Sura, Kapama, Gıylangı, Mustafa Soup, Heybeli Soup, Posalı Fried Meat, Rolled Pastry, Albanian Liver, Gazel Food, Keppat Jam are among other flavours of Tire cuisine that should be tried.

How to go? It is very easy to access to Tire after coming to İzmir by air. If you come by private car, the road of İzmir-Tire takes about an hour. On the other hand, the district could be accessed within 1,52 hours by buses. Regular bus services are arranged by S.S. Tire Buses Passenger Transportation Coop. in connection with İzmir Bus Terminal from Gaziemir every day. You can also go to Tire by train with a nostalgic travel. For the train services called Rail Bus, you can obtain detailed information from the web site www.tcdd.gov.tr of the State Railways.


• FRANCHISING BAŞVURU İÇİN • Tel: 0 232 381 86 67 • 1716 Sk. No: 8 KARŞIYAKA / İZMİR

Vegeterian

Luna

Marittimo Misto

Mix Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

PİZZA TOMATO TÜRKİYE KALİTE DERNEĞİ

29 ÜYESİDİR


El Sanatları / Hand Crafts

British Museum’da zamana direniyor Yaptığı ürünler İstanbul Topkapı Sarayı ve Londra British Museum’da sergilenen Tireli keçe ustası Arif Cön, ülkemizin kültür turizmine katkı sağlamanın gururunu yaşıyor.

Yazı ve Fotoğraflar / Article and Photographs: SÜLEYMAN DUMAN

Their fight against time at the British Museum Arif Cön, a felt master from Tire, whose works are on display at İstanbul Topkapı Palace and the British Museum, is taking pride in contributing to our country’s culture tourism.

30 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


İzmir’in şirin ilçesi Tire geleneksel meslekler mozaiği ile keçeciliği de bünyesinde barındıran nadide ilçelerden birisi. Tirede sayıları gittikçe azalan keçe ustalarından yalnızca dört atölye kalmış ve yakın zamanda da gelecek nesillere bırakılamadığından onların da kaybolacağı gerçeği ile karşı karşıya. İlkokuldan beri dedesinin ve babasının yanında keçe ile içi içe büyüyen Arif Cön, mesleğinin üçüncü kuşak temsilcisi. Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme mezunu olan Arif Cön, dede mesleği bu işi yaz tatillerinde, hafta sonlarında, okulundan arta kalan zamanlarında babasına yardım ederek öğrenmiş. Keçe yapımında kendi dilini oluşturarak, geleneksel motiflerin dışında modern kullanım alanlarına hitap edecek biçimde keçeyi tekrardan yorumlamış. Esinlendiği motifler arasında ilk mağara duvar resimlerinden Hitit kabartmalarına, modern desenlerden geleneksel desenlere kadar geniş bir yelpazede kullanıyor nakışlarını. Arif Cön, geleneksel keçe kullanım alanlarının kepenek (çoban giysisi), hayvanlar, yolluklar, paspaslar, kilimler olduğunu, sanayi ürünlerinin yaygınlığından dolayı kullanım alanlarının artık kalmadığını söylüyor. Bu yüzden de keçeyi modernize ederek ipekli şal, panço, yelek, terlik, şapka, çanta ve bunların yanında ilk defa Tokat yazması ile keçeyi birleştirip üretimlerini yaparak günümüz için daha kullanışlı hale getirdiğini belirtiyor. Dokuz Eylül Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nin tekstil bölümlerinin davetlisi olarak workshoplar gerçekleştiren Cön’ün eserleri İstanbul Topkapı Sarayı ve Londra’daki British Museum’da da sergileniyor.

Keçe nasıl yapılır? Tire’de geleneksel yöntemler kullanılarak yapılan keçe yapım işleminde, öncelikle kuzunun ilk kırkımı olan yün tercih edilir. Bıtırak (bir çeşit otun dikenli tohumu) ve kirli yerleri temizlendikten sonra yün birbirinden ayrılır. Bunun ardından ditme (yünü kabartma) işlemi gelir; ditme işlemi elle yapıldığı gibi basit bir ditme makinesi ile de yapılır. Ditilen yün hallaç yayı ya da tarak makinesi ile liflerinden ayrılarak seyreltilir. Ham yün ya da yapak adı verilen bu yün keçe yapılacak biçime gelmiş olur. Nakışlık top tabir edilen ince keçeler kesilerek elde edilen çubuk ve parçalarla hasırın üzerine nakış nakış motifler döşenir. Desenin üzerine atılan yün birkaç tabaka halinde serilerek çubukla düzeltilir. Ardından çok az ılık su serpilerek düzgün bir şekilde sarılır ve tepme işlemine geçilir. Bir saate yakın bir süre ayakta veya makine yardımı ile tepme işlemi gerçekleştirilir. Kalıptan çıkartılan ve keçeleşmeye başlayan yünün kenarları düzeltilir. Tekrar tepme işlemine geçmeden önce sabunlu su verilir ve bir saate yakın tepilir. Yün keçeleşmiştir artık.

Tire, an adorable district of İzmir, is one of the rare districts that is home to felt-making, a part of its traditional professions mosaic. Only four workshops are left, belonging to felt-masters, whose numbers are decreasing with every passing day in Tire, and it is only a matter of time before they disappear, leaving nothing for future generations. Arif Cön, who grew up with felt, spending time with his grandfather and father since primary school, represents the third generation of his profession. Arif Cön, a Business Management graduate from Karadeniz Technical University, learnt the family profession by helping his father in the spare time he had after school, on the weekends, and during the summer holidays. He created his own style in felt-making he stepped outside the traditional patterns and re-interpreted felt, turning it into something modern-day use could relate to. Hittite reliefs from the first cave paintings are among the patterns that inspire his motives that cover a broad spectrum from traditional patterns to modern patterns. Arif Cön states that the traditional areas where felt-making is key such as making shepherds’ felt coats, animals, runners, doormats, and rugs no longer exist due to the increase in industrialisation. This being the case, he explains how he modernised the use of felt to make silk shawls, ponchos, waistcoats, slippers, hats, and handbags, as well as bringing together felt and hand-painted kerchiefs from Tokat for the first time, in order to make felt more useful today. The works of art produced by Cön, who holds workshops at the textile department of Dokuz Eylül University and Ege University, are on display at İstanbul Topkapı Palace and the British Museum in London. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

31


have the raw wool or the wool known as “yapak” in order to make felt. The thin felt is cut, the strips and pieces produced are placed on the straw to create an embroidered pattern; this is more commonly known as the embroidered ball. The wool, thrown onto the pattern, is layered and levelled out using a stick. Once it is level, a small amount of lukewarm water is sprinkled, it is rolled up, and the kicking process starts. The kicking process lasts an hour, and is carried out using feet or a machine. The wool, which has started to turn to felt, is taken out of the mould, and its edges are straightened. Soapy water is added before the kicking process is repeated for nearly an hour. The wool is now felt.

Sonrasında pişirme işlemine geçilir, üzerine sıcak su dökülen keçe bilekten dirseğe kadar olan kısımla ovulur, birkaç kez tekrarlanan bu işlem keçenin yünleri birbirine geçinceye kadar devam eder. Keçe istenilen düzgünlüğe ve kalınlığa gelene kadar şekil verme işlemi gerçekleştirilir. Sonrasında dizler ile üstüne bastırılıp döndürülen keçenin sıkıştırılıp düzlenmesi sağlanır. Bu işlemlerin sonunda iyice yıkanan keçe süzülür ve güneşte kurutmaya asılır. Böylece keçe kullanıma hazır hale gelmiş olur.

32 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

How to make felt? The yearling wool of the lamb is preferred when making felt, produced by using traditional methods in Tire. Once the thorns and dirty patches are cleaned, the wool is separated. The wool is then scutched (bloating of the wool); this can be done by hand or by machine. The scutched wool is then thinned out by separating its fibres using either a carder spring or a carder machine. After this procedure, you finally

The next stage is the cooking stage; once hot water is poured on to the felt, it is kneaded using the forearm (the area between the ankle and the elbow). This kneading continues until the fibres of the felt intertwine. The shaping process continues until the felt reaches the desired level and thickness. The felt is then compressed and levelled by applying pressure with knees and rolling. At the end of the procedures, the felt, which is now thoroughly clean, is left in the sun to dry. Finally, the felt is ready to be used.


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

33


Ören Yeri / Ruin

TEOS

Antik dönemin isyankar şehri

Arkaik, Roma ve Helenistik dönemlerin en önemli ticaret kentlerinden Teos, yeniden başlanan kazılarla hayranlık uyandıracak bir açık hava müzesine dönüşecek.

Fotoğraflar / Photographs: CEYDA ADAR, SÜLEYMAN DUMAN, Teos Antik Kenti Kazı Arşivi / Excavation Archive of the Ancient City of Teos

34 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Rebellious city of the ancient period: Teos Being one of the most important commercial cities of the Archaic, Roman and Hellenistic period, Teos will be transformed into a mirable open air museum with excavations which have been restarted. Associate Professor MUSA KADIOĞLU Ankara University, Faculty of Languages, History and Geography Department of Classical Archaeology

The ancient coastal city of Teos, which is located in Sığacık Quarter of Seferihisar district (the first slow city = Citta Slow of Turkey) of İzmir, is in approximately 50 km southwest of İzmir. The asphalt road of approximately 10 kilometres, which separates from Seferihisar towards southwest, takes you to the centre of the ancient city, in other words, to the Temple of Dionysos which is the artefact of Hermogenes, who was the greatest and most famous architect of Anatolia

Doç. MUSA KADIOĞLU Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı

İzmir’in Seferihisar ilçesi (Türkiye’nin ilk sakin şehri = Citta Slow), Sığacık Mahallesi’nde yer alan antik liman kenti Teos, İzmir’in yaklaşık 50 km güneybatısındadır. Seferihisar’dan güneybatıya ayrılan yaklaşık 10 kilometrelik asfalt yol, antik kentin merkezine, yani Anadolu’nun en büyük ve Helenistik Dönem’in ünlü mimarı Hermogenes’in eseri olan Dionysos Tapınağı’na kadar ulaştırır sizi. Mandalina ve yüzyıllık zeytin ağaçları arasında yükselen antik kalıntılar bin yıllardır var olma çabası içerisindedirler. Geleneğe göre, yerli halkını Karlar’ın oluşturduğu kente önce Boiotia, sonra da Atina’dan gelen göçmenler yerleşmiştir (Pausanias VII 3,6). Pherekydes, kentin kurucusu olarak Boiotia kralı Athamas’ı göstermektedir. Milattan önce 600 yıllarında Thales, 12 İon kentinin merkezi olarak Teos’un seçilmesini önermiştir. Ancak Thales’in önerisi kabul görmemiştir. Panionion Birliği’nin bir üyesi olan Teos, deniz ticaretinden dolayı hızlı bir şekilde gelişmiş ve çok geçmeden halkının büyük bir bölümünü Phokaia ve Ephesos’a gönderecek duruma gelmiştir. Teos çok erken bir dönemde coğrafik konumundan dolayı büyük bir ticari önem kazanmıştır. M.Ö. 6. yüzyılda bu önemli ticari ilişkilerin izleri, Eski Mısır’a kadar takip edilebilmektedir. Kent, ticari amaçla Nil Deltası’nda yer alan Naukratis kentinin kurulMart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

35


masında rol oynamıştır. M.Ö. 545 yılından sonra kent, Pers komutanı Harpagos’un eline geçmiştir. Teos, İon birliğinin bir üyesidir. Ancak bu dini ve politik birliğin Pers Kralı II. Kyros’un Batı Anadolu’daki Eski Yunan şehirleri üzerindeki baskısını kıramaması sonucu, birçok Teos’lu M.Ö. 543 yılında kenti terk etmiş ve Trakya Bölgesi’ndeki Nestos Deltası’nda yer alan ve daha sonra önemli bir koloni şehri olan Abdera kentini (günümüzde İskeçe yakınında) kurmuşlardır. Abdera M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış ünlü filozof Protagoras ile Demokritos’un vatanıdır. Bazı yazıtlar aracılığı ile iki kentin arasındaki ilişkinin çok yakın olduğunu ve Teos’ta alınan yasal kararların Abdera’da da geçerli olduğunu bilmekteyiz. Teoslular, Abdera’nın dışında M.Ö. 544 civarında Kuzey Karadeniz kıyısında Phanagoria kentini de kurmuşlardır.

and Hellenistic Period. Rising among the tangerine and olive trees of hundreds of years, the ancient ruins have been in a struggle for existence for thousands of years. Customarily, immigrants firstly Boiotia and then from Athens had settled in the city, where the locals were consisted of the Carians (Pausanias

12 İon kentinden biri olan Teos, Roma ile ticari ilişkilerin sağlandığı stratejik bir ticari noktaydı. Söz konusu göçe rağmen Perslere karşı sürdürülen M.Ö. 494 yılındaki Lade Deniz Savaşı’nda Teos, İon donanmasına 17 gemiyle sayı bakımından en büyük desteği veren kentlerden birisidir. İon Ayaklanması’nın Persler tarafından bastırılmasından sonra Teos, tekrar Pers yönetimi altına girmiştir. Ancak Teos, M.Ö. 479 yılında Mykale Deniz Savaşı’nda Eski Yunan Donanması’nın galip gelmesiyle Pers yönetiminden kurtulabilmiştir. O zamandan itibaren Teos, Attika-Delos Deniz Birliği’nin bir üyesidir ve bu birliğe “altı talent” gibi yüksek bir vergi ödeyecek kadar varlıklıdır.

VII 3,6). Pherekydes depicts Athamas, the king of Boiotia, as the founder of the city. Thales suggested Teos to be chosen as the centre of the 12 Ionian cities, during the 600s, before Christ. However, the suggestion of Thales was not accepted. Being a member of the Panionion Union, Teos rapidly developed because of sea trade and soon, became able to send the large part of its public to Phokaia and Ephesos. Teos obtained a great commercial importance due to its geographical position in a very early period. The traces of these important relations could be followed till the ancient Egypt, during the 6th century, B.C. The city played a role in the establishment of the city of Naukratis that is located on the Nile Delta, for commercial purposes. The city was captured by the Persian commander, Harpagos, after 545, B.C. Teos was a member of the Ionian League. However, many people of Teos abandoned the city in 543, B.C. and established the city of Abdera (near Iskece today) which is located on the Nestos Delta in the Thrace Region and which became an important colonial city afterwards, since the II. Cyrus who was the Persian king of this religious and political union, could not break his pressure on the Old Greek cities in the Western Anatolia. Abdera is the homeland of the famous philosophers Protagoras and Demokritos who lived during the 5th century, B.C. By means of some tablets, we have learned that the relation between two cities was very close and the legal decisions taken in Teos were also valid in Abdera. Apart from Abdera, the people of Teos also established the city of Phanagoria on the coast of the Northern Black Sea in around 544, B.C.

Being one of the 12 Ionian cities, Teos used to be a strategically commercial point where commercial relations with Rome were provided. In spite of the aforesaid migration, Teos was one of the cities that provided the greatest support for the Ionian armada during the Battle of Lade that was made against the Persians in 494, B.C. with 17 ships, in terms of number. Teos fell under the rule of the Persians again, after the repression of the Ionian Rebellion by the Persians. However, Teos was able to get rescued from the Persian rule, when the Old Greek Armada won at the Mykale Battle in 479, B.C. Since that time, Teos had been a member of the Attika-Delos Sea Union and become so wealthy that it could pay this union a high tax like “six talents”.

Karagöl mermer ocağı

36 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Throughout the last eight years of the Peloponnesian Wars, Athens and Sparta considerably damaged this wealthy city. When the Spartans gained victory with the support of the Persians, just like other Old Greek cities and Teos in Anato-


Kazı çalışmaları yeniden başladı Antik Ionia Bölgesi’nin 12 kentinden biri olan Teos Antik Kenti’nde ilk kazı çalışmaları, 19. yüzyılda (1862) İngiliz Dilettanti Cemiyeti, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Fransızlar (1924) ve daha sonra 1964 - 1967 yılları arasında Ankara Üniversitesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Yusuf Boysal ile Prof. Baki Öğün tarafından sürdürülmüştür. Mimar Duran Mustafa Uz, 19801992 yılları arasında Dionysos Tapınağı ile Arkaik Tapınak’ta kazı çalışmalarına devam etmiştir. Yeni Dönem Teos Antik Kenti kazı, belgeleme ve restorasyon çalışmaları, 26 Temmuz 2010’da uzun bir aradan sonra yeniden başlamıştır. Söz konusu bu yeni dönem kazı çalışmaları, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ankara Üniversitesi adına Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Musa Kadıoğlu başkanlığında sürdürülmektedir. Antik kent ile ilgili tüm gelişmeler www.teosarkeoloji.com adlı web sayfasından takip edilebilir.

Excavation works have been restarted In the Ancient City of Teos which is one of the 12 cities of the Ancient Ionian Region, the first excavation works were carried out by the English Dilettanti Community in the 19th century (1862), by the French during the first quarter of the 20th century (1924) and then by Prof. Yusuf Boysal and Prof. Baki Öğün who were the lecturers of Ankara University, Department of Classical Archaeology between 1964 – 1967. The Architect Duran Mustafa Uz continued the excavation works in the Temple of Dionysos and Archaic Temple between 1980-1992. The excavation, documentation and restoration works of the Ancient City of Teos of the New Period have been restarted after a long period of time on the 26th of July, 2010. This aforesaid new period excavation works have been resumed under the presidency of the Assoc. Prof. Musa Kadıoğlu, who is a lecturer of Ankara University, Faculty of Languages, History and Geography, Department of Classical Archaeology, in the name of the T.R. Ministry of Tourism and Culture and Ankara University. All developments concerning the ancient city could be followed on the following web page, www. teosarkeoloji.com.

Odeon

Teos Antik Kenti kazılarının tamamlanmasıyla, bölgenin tarihsel zenginliği ortaya çıkacak. Historical richness of the region shall be revealed when the excavations of the Ancient City of Teos are completed. Peloponnesos Savaşları’nın son sekiz yılı süresince Atina ve Sparta söz konusu bu zengin şehri oldukça zarara uğratmışlardır. Spartalıların Pers desteğiyle zafere ulaşmasından sonra, Anadolu’daki diğer Eski Yunan şehirleri ve Teos gibi, Spartalılar da Pers Büyük Kralı’nın iktidar isteğine karşı gelmişlerdir. Fakat M.Ö. 387 yılındaki Antaldikas Barışı ile Teos tekrar Pers yönetimi altına girmiş, ancak kent Büyük İskender (M.Ö. 334) ile birlikte tekrar özgürlüğüne kavuşmuştur. Büyük İskender, Teos’u bir kanalla İzmir Körfezi’ne bağlamayı tasarlamıştır. M.Ö. 304 yılında tüm İonia Bölgesi’nde etkin olan deprem sonucu olasılıkla Antigonos Monophthalmos Lebedos ile Teos kentlerini synoikismos (Antik Çağ’da bir kaç kent ya da ufak yerleşim birimlerinin bir araya gelerek oluşturduğu kent-devletlere verilen ad) ile birleştirmeyi planlamış ancak söz konusu bu plan uygulanamamıştır. I. Attalos yönetimi altında Teos, Pergamon Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. üçüncü yüzyıldan ikinci yüzyıla geçişte Teos Kenti, artık Pergamon Krallığı’na bağlı değil, ancak görünüşte III. Antiokhos’un yönetimi altındadır. Çünkü Teosluların tapınakları için sığınma hakkı ayrıcalığına ilişkin ricaları bir Seleukos elçisi tarafından Roma Senatosu’na iletilmiştir. Ancak M.Ö. 192 - 188 yıllarındaki Suriye Savaşı’nda Teos, Roma ve Pergamon Krallığı’na karşı yer almıştır ve bu yüzden de Apamea Barışı’ndan sonra tekrar Pergamon Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 133’te III. Attalos’un vasiyet yoluyla topraklarını Roma’ya bırakmasıyla birlikte Teos, Roma topraklarına dâhil edilmiş ve M.Ö. 129 yılında Roma’nın Asya Eyaleti düzenlemesi ile bu eyalet içerisinde yer almıştır. Sadece yazıtlar aracılığı ile bildiğimiz Diony-

lia, the Spartans also rebelled against the power request of the Great Persian King. However, with the Antaldikas Peace in 387 B.C., Teos fell under the rule of the Persians again, but the city obtained its freedom with Alexander the Great (334, B.C.). Alexander the Great planned to connect Teos with the Gulf of İzmir through a channel. As a result of the earthquake that was effective on the whole Ionian Region in 304, B.C., he probably planned to unite the cities of Antigonos Monophthalmos Lebedos and Teos with synoikismos (a name given to city-states constituted by the league of a few cities or small settlement unites during the Ancient Age), however, this plan in question could not be implemented. Teos under the rule of the I. Attalos was occupied by the Pergamon Kingdom. During the transition from the third century to the second century B.C., the City of Teos was no more under the rule of the Pergamon Kingdom, but it was apparently under the rule of the III. Antiokhos. Because the request of the people of Teos regarding the privilege of the refuge right for their temples was conveyed to the Roman Senate by a Seleucus messenger. However, Teos fought against the Roman and Pergamon Kingdom during the Syrian War between 192 – 188, B.C., and therefore, fell under the rule of the Pergamon Kingdom again after the Apamea Peace. When the III. Attalos left his territories to Rome by testament in 133, B.C., Teos was included in the Roman territories and within this state, together with the Asian State regulation of Rome in 129, B.C. Artists Union of Dionysos, which is only known by means of tablets, had played a very important role in Teos. This group of artists who are considered a continuous source of restlessness Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

37


Period and agora in the southeast of the theatre, Agora Temple, Bouleuterion, cistern and ancient roads comprise some of the important public structures.

It will be transformed into an open air museum

sos Sanatçılar Birliği, Teos’ta çok önemli bir rol oynamıştır. Devamlı bir huzursuzluk kaynağı olarak görülen bu sanatçılar topluluğu M.Ö. 2. yüzyılın ortalarında Teos’tan Ephesos’a (Selçuk) sürülmüşlerdir. Ünlü lirik ozan Anakreon (M.Ö. 572), Antimachos ve Epikürcü Nausiphanes Teos’ludur.

Zengin yapılar Protogeometik Dönem’den (M.Ö. 11. yy) itibaren iskân gören kentte, özellikle Helenistik Dönem’in en önemli mimarı Hermogenes’in eseri olan Dionysos Tapınağı, Antik Liman, Arkaik Tapınak (Hekatompedon), Arkaik Dönem Akropolü’nün eteğindeki antik tiyatro ve tiyatronun güneydoğusunda yer alan agora, Agora Tapınağı, Bouleuterion, sarnıç ve antik yollar önemli kamu yapılarından birkaçını oluşturmaktadır.

Açık hava müzesine dönüşecek M.Ö. 1100 yıllarından itibaren yerleşilen antik kentin en zengin olduğu Arkaik (M.Ö. 650480), Helenistik (M.Ö. 330-30) ve Roma Dönemleri (M.Ö. 30-M.S.395) halen aydınlatılmayı beklemektedir. Özellikle antik kentin Klasik Dönemine (M.Ö. 480-330) ilişkin bilgilerimiz daha da sınırlıdır. Yeni Dönem kazı, belgeleme ve restorasyon çalışmalarında, M.Ö. 1. binyılın başından itibaren başlayan bu uzun tarih yolculuğunda antik kentin mimarisi, ekonomisi, sosyo-kültürel ve siyasi yapısı araştırılacaktır. Bu bağlamda 2010 yılı çalışmalarına antik kentte günümüzde görülebilen tüm mimari yapıların belgelenmesi ile başlanmıştır. Bu belgeme antik kentin sayısal kent planını ve dolayısıyla kentsel gelişim sürecini ortaya çıkaracaktır. 1700 x 2100 metrekarelik bir alanı kaplayan Teos Birinci Derece Arkeolojik Sit ala-

38 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Rich structures

Archaic (650-480 B.C.), Hellenistic (330-30 B.C.) and Roman Periods (30 B.C.-395 A.D.), during which the ancient city, which was settled as from the 1100s B.C., was the richest, still wait to be brought to light. Especially the information related with the Classical Period (480-330 B.C.) of the ancient city are much more limited. In the excavation, documentation and restoration works of the New Period, the architecture, economy, socio-cultural and political structure of the ancient city will be explored in this long journey of history which starts as from the beginning of the 1st millennium, B.C. In this context, 2010 studies started with the documentation of all architectural structures in the ancient city which could be seen today. This documentation will reveal the numerical city plan of the ancient city and consequently, the process of urban development. Data are being collected in the First Degree Archaeological Site of Teos that covers an area of 1700 x 2100 square meters, using the methods of advanced technology documentation.

In the city which had observed settlement as from the Protogeometric Period (11th century, B.C.), especially the Temple of Dionysos that is the artefact of Hermogenes, the most important architect of the Hellenistic Period, Ancient Harbour, Archaic Temple (Hekatompedon), ancient theatre at the foot of the Acropolis of the Archaic

In the short term, excavation, documentation and restoration works will be carried out in the bouleuterion/odeon (small theatre) and ancient harbour of the ancient city and both of the structures will primarily be enabled to join the tourism and cultural life of Turkey. In this context, various

were exiled from Teos to Ephesos (Selçuk) during the middle of the 2nd century, B.C. The famous lyrical poets Anakreon (572 B.C.), Antimachos and the Epicurean Nausiphanes were from Teos.


artistic activities (poem performances, theatre shows, jazz festivals etc.) will be organised in the structure which has a capacity of approximately 500 people.

nında ileri teknoloji belgeleme yöntemleri kullanılarak veriler toplanıyor. Kısa vadede antik kentin bouleuterion/odeon (küçük tiyatro) ve antik limanında kazı, belgeleme ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilerek her iki yapının öncelikli olarak Türkiye’nin turizm ve kültür yaşamına katılması sağlanacaktır. Bu bağlamda yaklaşık 500 kişilik olan yapıda çeşitli sanatsal faaliyetler (şiir dinletileri, tiyatro gösterileri, caz festivalleri vb.) düzenlenebilecektir. Antik kentin büyük dikdörtgen taş bloklarla inşa edilmiş olan limanına ait kalıntılar hem deniz içerisinde hem de kum yığınları altında açık bir şekilde takip edilebilmektedir. Antik Dönem’de gemi ve kayıkların bağlanmış olduğu delikli taşlar günümüzde halen yöre balıkçıları tarafından kullanılmaktadır. M.Ö. altıncı yüzyıldan itibaren zenginliğini deniz ticaretine, dolayısıyla limanlarına borçlu olan Teos, tüm Akdeniz havzasında etkin bir ticari rol üstlenmiştir. Kısa zamanda kazıları tamamlanarak bilim dünyasına duyurulacak olan antik liman, özellikle Anadolu Antik Dönem Liman mimarisi ile tüm Akdeniz havzası liman mimarisi için önemli bir örnek oluşturacaktır. Özellikle Helenistik Dönem’den beri Sığacık, Karagöl mevkiinde yer alan mermer ocaklarından çıkarılan Teos Grisi ve Africano mermer cinslerinin Roma kentine deniz yolu ile taşınıyor olması söz konusu antik limanın önemini daha da artırmaktadır. Karagöl Taş Ocağı çevresinde halen kendine has kesim biçimi ve üzerinde Latince yazıt bulunan 70’i aşkın yarı mamul mermer blok, Karagöl ile birlikte düzenlenerek “Karagöl’den Roma’ya” adlı açık hava sergi alanına dönüştürülecektir.

Dionysos Tapınağı Friz Bloğu

Dionysos Tapınağı Kornis Bloğu

The ruins of the harbour of the ancient city that was constructed with large rectangular stone blocks are openly followed both within the sea and under the sand bars. The spongy stones, to which ships and boats were tied during the Ancient Period, are still used by the local fishers today. Owing its richness to the sea trade and consequently to its harbours as from the sixth century, B.C., Teos played an active commercial role on the whole Mediterranean basin. The ancient harbour, on which the excavations will be completed in a short time and which will be announced to the science world, will set an important example for the harbour architecture of the whole Mediterranean basin, especially with its Harbour Architecture of Anatolian Ancient Period. The fact that the types of Teos Grey and Africano marble, which have been obtained from the marble quarries located in the site of Sığacık, Karagöl especially since the Hellenistic Period, were carried to the city of Rome by the sea increases the importance of the aforesaid ancient harbour even further. More than 70 semi-manufacture marble blocks, which are still present around Karagöl Quarry with their peculiar section format and Latin tablet on them, will be arranged together with Karagöl and transformed into an open air exhibition area named “From Karagöl to Rome”.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

39


Güncel / Actual

Tarihi keşfetmenin anahtarı:

Müzekart

Türk halkını yediden yetmişe müzelerle buluşturan ‘Müzekart’ projesi, uygulanmaya başladığı ilk günden bu yana yoğun ilgi görüyor.

The key to discover history: Museum card ‘Museum card’ project that makes all the young and old alike of Turkish people meet with museums, draws intense attention from the first day it is implemented.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) işbirliğiyle hayata geçirdiği Müzekart Projesi, yerli turisti tarihiyle buluşturuyor. Her karış toprağından farklı medeniyetlerin izleri fışkıran Türkiye’de, 300’ü aşkın ören yeri ve müzeyi, basit bir işlem ve düşük bir ücretle elde edilebilecek Müzekart’la gezmek çok kolay! Türkiye’nin tarihi lara girişi sağlayan ilk ve tek kartı olan Müzekart, 2010 yılı içerisinde tüm Türkiye’de 747 bin 138 toplam kullanıcıya ulaştı. Medeniyetler beşiği, Ege’nin incisi İzmir’de de Müzekart’a ilgi yoğun. Sadece geçtiğimiz yıl içerisinde İzmir’de 93 bin 420 adet yeni kullanıcının edindiği Müzekart, Asklepion’dan Teos’a, Efes’ten Birgi Çakırağa Konağı’na ihtişamıyla göz kamaştıran müze ve ören yerlerine girişin anahtarı oldu. Müzelerin erişebilirliğini ve yerli turistin ziyaret sayısını artırmak, tarih ve arkeoloji bilincini

40 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

yükseltmek, sağlıklı istatistik sonuçlara ulaşmak ve gişelerdeki yoğun baskıyı azaltmak amacı ile çıkartılan Müzekart, kişiye özel olarak hazırlanıyor. Sahibinin kimlik bilgileri ile müze ya da ören yerine ait ziyaret tarihi ve yer bilgilerinin yer aldığı sistem sayesinde istatistiki bilgilere daha sağlıklı bir şekilde ulaşılabiliyor.

Nerelerde kullanılabiliyor? Tarihten günümüze bir köprü kuran Müzekart sayesinde, zengin tarih ve kültür birikimine sahip coğrafyamızda bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı dünyaca ünlü eserlerin sergilendiği 300’ü aşkın müze ve ören yeri gezilebiliyor. Bir yıl boyunca ödediğiniz 20 TL karşılığında istediğiniz zaman, istediğiniz kadar gezebilme imkanına sahip oluyorsunuz. Müzekart, Anadolu topraklarında yaşamış olan uygarlıkların bıraktığı geçmişi gelecekle buluşturan, avantajlarla dolu bir kart olma özelliği taşıyor. Bu kart ile birlikte Kültür ve Turizm Ba-

Museum Card Project which was actualized through the co-operation of the Ministry of Culture and Tourism with Turkish Travel Agencies Association ( TÜRSAB) makes domestic tourist meet with their history. In Turkey from which remnants of civilizations spring from every inch of soil, it is now much easier to visit more than 300 ruins and museums with Museum Card which can be obtained by an easy procedure and with a low fee! Museum Card is the first and only card that provides access to historical sites in Turkey and it has reached to a total of 747 thousand 138 users within Turkey in 2010. In İzmir, the pearl of Aegean, the cradle of civilization, there is intense interest to Museum Card. Museum Card which was obtained by 93 thousand 420 new users in İzmir only in the previous year, has become the access key from Asclepion to Teos, from Ephesus to Birgi Çakırağa Mansion and to many other enchanting museums and ruins.


kanlığı; sanat, bilim, kültür ve tarih evi sayılan müzelerin kapılarını sonuna kadar açıyor.

Nasıl alınır? Müzekart sahibi olmak çok kolay bir işlemle mümkün. Fotoğraflı bir kimlik belgenizle birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı tüm müze ve ören yerlerinde bulunan basım istasyonlarına başvurabilir ya da Bakanlığın www. muzekart.com adresinden müze ve ören yerlerinin detaylı bilgilerine ulaşarak, online olarak Müzekart’ınızın adresinize gönderilmesini isteyebiliyorsunuz. Her iki yöntemde de ödeyeceğiniz ücret sadece 20 TL. Öğrenci ve öğretmenler ise yüzde 50 indirimli olarak 10 TL’ye Müzekart’a sahip olabiliyor.

İzmir’de müzekartla ziyaret edebileceğiniz müze ve ören yerleri şöyle sıralanıyor: Müzeler: Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Atatürk Evi Müzesi, Tarih ve Sanat Müzesi, Bergama Müzesi, Çeşme Müzesi, Efes Müzesi, Ödemiş Müzesi, Tire Müzesi, Birgi Çakırağa Konağı

Ören yerleri: Agora /İkiçeşmelik Konak, Teos / Seferihisar, Akropol /Bergama, Asklepion / Bergama, Bazilika / Bergama, Erythrai (Ildırı) / Çeşme, Efes / Selçuk (Yamaç Evler hariç), St. John Anıtı / Selçuk, Klaros / Menderes

The museums and ruins that you can visit in İzmir with museum card are as such: Museums:

Archaeology Museum, Ethnography Museum, Atatürk House Museum, History and Art Museum, Bergama Museum, Çeşme Museum, Ephesus Museum, Ödemiş Museum, Tire Museum, Birgi Çakırağa Mansion

Ruins:

Agora /İkiçeşmelik Mansion, Teos / Seferihisar, Acropolis /Bergama, Asclepion / Bergama, Basilica / Bergama, Erythrai (Ildırı) / Çeşme, Ephesus / Selçuk, St. John Monument/ Selçuk, Claros / Menderes

Museum card that is issued in order to increase museum accessibility and domestic tourist number, to increase history and archaeology consciousness, to obtain sound statistical results and to reduce dense queues in the desks, is prepared personally. Due to the system in which owner’s identity information, date of visit to museum or ruins and site information reside, it is much more convenient to reach statistical information in a more sound way.

Where can it be used? Thanks to Museum Card which builds a bridge between history and present day, one can visit more than 300 museums and ruins in our culturally and historically rich geography affiliated with the Ministry of Culture and Tourism where world-known pieces are exhibited. With an annual fee of 20 TL, you will have the opportunity to visit any place anytime you want. Museum

card is a card full of advantages that has the property of making the past left by the civilization in Anatolia meet with the future. With this card, the Ministry of Culture and Tourism opens the doors of the museums which are considered as art, science, culture and history house.

How can it be obtained? To obtain a museum card is very easy with a slightly easy procedure. You can apply with a photography identity our publishing station located in every museums and ruins affiliated with the Ministry of Culture and Tourism or by accessing detailed information of museum and ruin location from the web site www.muzekart. com of the Ministry, you can request Museum Card be sent to your address online. In both of methods, the fee you will pay is only 20 TL. Students and teachers can obtain Museum Card with %50 discount for a fee of 10 TL. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

41


Röportaj / Interview

Hedef: 3,5 milyon turist! Haluk Nişlioğlu’ndan 30 yıllık koltuğu devralan ETİK Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet İşler, şehrin tanıtımı için daha fazla enstrümana ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.

Target: 3.5 million tourists! Having taking over the seat from Haluk Nişlioğlu, who occupied that position for 30 years, ETİK Chairman Mehmet İşler says that they need more instruments for the promotion of the city.

Röportaj / Interview: FERZAN YAPKUÖZ

İzmir’in turizm konusunda hak ettiği yere gelebilmesi için çaba harcayan, çekirdekten yetişen bir turizmci Mehmet İşler. Meslek hayatına, İzmir Atatürk Lisesi’nde okuduğu sıralarda Büyük Efes Oteli’nde cankurtaran olarak başlamış. Daha sonra üniversite yıllarında bagaj taşıyıcılığından resepsiyonistliğe, oradan da gece müdürlüğüne kadar yükselip, kariyer basamaklarını adım adım çıkan Mehmet İşler, şimdilerde Ege Bölgesi’nin turizmde hak ettiği yere gelebilmesi için çaba harcıyor. Geçtiğimiz aylarda Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini 30 yıllık Başkan Haluk Nişlioğlu’ndan devralan Mehmet İşler, ilk hedeflerinin kente İzmir nüfusu kadar turist getirmek olduğunu söylüyor. İşler, ETİK yönetimi olarak ilk aşamada üye sayısını ve kapasitelerini, bir yandan da diğer bölgelerle daha fazla entegre olarak potansiyellerini arttırmayı hedeflediklerini belirtiyor.

42 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

İzmir size ne ifade ediyor? İŞLER: İzmir’de büyüdüm. İzmir gerek çevresi, gerek doğası, iklimi ve bol yeşilliği ile Ege’nin zümrüt yerlerinden biri. İzmir medeniyetlerin beşiği olduğu için diğer yerlerden daha canlı ve insanları daha hareketli, dışa dönük. İzmir’in kendine has bir yaşam tarzı var. Bu yönünü çok seviyorum. Sizin başkanlığınızla birlikte ETİK’te yeni bir dönem başladı. 2011 yılında ETİK olarak hedeflerinizden bahseder misiniz? İŞLER: Turizm sektörünün diğer ülkelerle rekabet edebilmesi için desteklenmesi gerekir. ETİK olarak İzmir’e ilişkin hedeflerimizi slogan olarak belirledik: “İzmir nüfusu kadar turist istiyoruz.” İstanbul ve Antalya’nın 10 milyon turist çektiği bir ülkede, İzmir’e 1 milyon 186 bin turist gelmesinden memnun değiliz. Bunun 326 bini kruvaziyer turizminden, kalanı havayoluy-

Mehmet İşler is a tourism administrator who has cut his teeth on this job spending efforts so that İzmir can reach the level that it deserves in tourism. He stepped in business life as a lifeguard in Grand Ephesus Hotel while he was studying in İzmir Atatürk High School. Then, he was promoted from bellboy to front desk officer during his university years and then up to night shift manager. Having increased in the ladder of career step by step, Mehmet İşler is spending his efforts so that Aegean Region can reach the level that it deserves in tourism. In previous months, Mehmet İşler took over the Chairman position of Aegean Touristic Enterprises and Accommodation Union (ETİK) from Haluk Nişlioğlu, who occupied that position for 30 years, and stated that his first target is to bring as many tourists as the population of İzmir. İşler states that they, as ETİK administration, are aiming to increase number of members and capacity at the first phase and


la gelen turist sayısı. Biz bu rakamın İzmir nüfusuna eşit, en az 3,5 milyon olmasını istiyoruz. Bu hedefe ulaşmada ETİK çok önemli bir noktadadır. Antalya’nın bu noktaya gelmesinde AKTOB, İstanbul için TÜROB ne ise İzmir için de ETİK odur. Bildiğiniz gibi her ülkede turizmin gelişebilmesi için istikrar ve huzur çok önemlidir. Türkiye son dönemlerde yapmış olduğu atakla zaten mevcut rakamlarla bunu ispatlıyor. Dünyada yapılan turizm faaliyetlerinin üçte biri Akdeniz çanağı içinde yapılıyor. Türkiye genelinde turizmin artması konusunda bu yıl yüzde 7 ile 10 arasında bir artış bekliyoruz. Bu ciddi bir rakamdır, Türkiye için son derece pozitif bir öngörüdür ancak her yerde olduğu gibi rekabet söz konusudur. 2011 Türkiye’nin gerçekten bugüne kadar yakaladığı rakamları devirebileceği bir çıta olarak aşabileceği bir yıl gibi gözükürken en önemli şey biz Ege Bölgesi olarak ne yapabileceğimizi düşünmemiz lazım. Çünkü Türkiye genelindeki tablo son derece umut verici olmasına rağmen biz Ege olarak ne yapacağımızı sorgulamak durumundayız. İzmir’in turizmde hak ettiği yere gelebilmesi için neler yapılmalı? İŞLER: İzmir’in bilindiği gibi belli başlı sorunları var. Bu sorunlardan bir tanesi, bana kalırsa en büyük olanı tanıtım. Çünkü gerek merkezi yönetim, gerekse yerel yönetimler olarak tanıtımın turizmde ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. En son İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün de katkısıyla oluşmuş olan bir tanıtım CD’miz var. Bu materyal, bizim bugünkü açığımızı kapatmak için yapılan başarılı bir çalışma ancak bu da bizim için yeterli olmuyor, daha fazla enstrümana ihtiyacımız var. Tanıtım konusunda yerel yönetimlerin gerçekten ciddi bir bütçe ayırması gerekir. Bu bütçeye de merkezi yönetimlerin destek vermesi gerekir. Ege’ye diğer bölgelerden biraz daha fazla destek vermesini, öncelik tanınmasını istiyoruz. Antalya’nın bu noktalara gelmesinde, çok profesyonel ve etkili çalışan Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü’nün rolü var. Aynı şekilde Ege için de böyle bir ortak çalışma yapılsın istiyoruz. Bunu yapabilecek kudret ve mukadderatın olduğunu biliyoruz. Bu noktada hem sektör olarak hem de İzmir olarak sıkıntıları bizler çekiyoruz. Ege’nin gelişmesi için yapılması gereken ikinci husus ise, yorulmuş ve eskimiş tesislere ciddi bir şekilde kaynak çıkarılarak, turistin istediği şekilde yenilenmesinin yapılmasıdır. İzmir’in bir de müze sorunu gündemde. Kentin hem açık hava müzesine hem de mega müzeye ihtiyacı var. İzmir şu anda çok hızlı gelişiyor. İzmir’e gelen turist sayısının yüzde 30’una yakını kruvaziyerden gerçekleşiyor. Bu potansiyeli gerektiği gibi şehre adapte ettiğimizde onların burada bize gelir bırakmalarını sağlayacak bir takım cazibe noktalarını yaratmış ol-

then to increase their potential by integrating with other regions more. What does İzmir mean to you? İŞLER: I grew up in İzmir. İzmir is one of the most beautiful places of Aegean Region with its environment, nature, climate and plenty of green areas. Since İzmir is the cradle of civilizations, it is livelier compared to other places and people are more active and outgoing. İzmir has a peculiar life style. I like that side of it very much. A new period started in ETİK with your presidency. Can you tell us about your targets for 2011 as ETİK? İŞLER: Tourism sector should be supported so that it can compete with other countries. As ETİK, we have determined our targets for İzmir in a motto: “We want tourists as much as the population of İzmir.” In a country where İstanbul and Antalya attract 10 million tourists, İzmir attracts only 1 million 186 tourists which doesn’t satisfy us. 326 thousand of these tourists are coming with cruises while others are coming via airlines. We want this figure to be at least 3.5 million which is the population of İzmir. ETİK is at a very important point in achieving this target. ETİK will play the same role as AKTOB which helped Antalya to reach today’s level just like TÜROB did for İstanbul. As you know, stability and peace are very important for the development of tourism in every country. Turkey has proven this state with the current figures thanks to its attack in recent periods. One third of tourism activities all around the world is happening in Mediterranean Basin. We are expecting an increase in tourism between 7 and 10 percent throughout Turkey. This is a very serious figure and an extremely positive foresight for Turkey, however there is a huge competition. While the year 2011 looks like a year in which Turkey can exceed all figures up to now, the most important issue is what we can do as Aegean Region in this progress. Since, although the picture throughout Turkey is quite promising, we have to ask ourselves what we can do as Aegean region. What İzmir should do in order to reach the level that it deserves? İŞLER: As it is widely known, İzmir has certain problems. One of these problems, and the biggest one in my opinion, is promotion. Since, both central administration and also we, as local administrations, know how important promotion is in tourism. We have a promotional CD that has been prepared with the contribution of the Provincial Culture and Tourism Directorate. This is a successful material for closing the gap of today, however this is not also sufficient, we need more instruments. Local administrations should really allocate a serious budget for promotion. And central administrations should support this budget. We request

the central administration to support Aegean region more and give privilege to us. The role of the General Directorate of Promotion of the Ministry of Culture and Tourism, which is working very professionally and efficiently, is very important in enabling Antalya to reach today’s figures. Similarly, we want that such collaboration is in place for Aegean region too. We know that there is the power and capacity to do this. We are the ones that are encountering the problems as the sector and İzmir at this point. The second thing that should be done in order to develop Aegean is to allocate resources for worn and old facilities and renew them as requested by tourists. İzmir also has a very important museum problem. The city needs both an open air museum and a mega museum. İzmir is developing quite fast today. Approximately 30% tourists coming to İzmir are coming via cruisers. When we can adapt this potential to the city, we need to create attraction centers that will make them spend money here. It is one of our dreams to bring Kadifekale and Agora into light. However, this dream is prevented due to expropriation issues. We also want that allocations and plans for İnciraltı are approved and issued immediately for health tourism. İzmir is legally fighting for two important projects right now. And the cost of this war is paid by us as the tourism administrators of İzmir. I believe that land allocation plans should be prepared by the central governments so that these lacy bays with botanic and flora richness can be marketed in the tourism and this peninsula can receive more market share . İzmir needs facilities are resorts on the coastal area. Since İzmir is a city that should be examined due to its peculiar life style too, the life style here should also be marketed. When all these plans are taken into account, you can see that there are so many advantages that can be marketed. What is the position of ETİK at the point of possibilities for the tourism of İzmir? İŞLER: All these projects should be realized under the cooperation of local administrations, central administrations and non-governmental organizations. Our target as ETİK is to act like a cement in order to combine all what we say and ensure dialogue in joining our forces. We also target at ensuring that the expectations of the sector are heard in local and central administrations in 2011. We have determined the motto of ETİK as “3D” which stands for experience(deneyim), change(değişim) and dynamism(dinamizm). Another motto is “We are planning to bring tourists as many as the population of İzmir”. We will voice these mottos in every platform. We say that we will not sleep comfortably before we bring 3.5 million tourists to İzmir. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

43


mamız gerekiyor. Kadifekale ve Agora’yı gün yüzüne çıkarmak hayallerimiz arasında. Ancak kamulaştırmalardan kaynaklı bu hayalimiz sekteye uğruyor. Sağlık turizmi konusunda da İnciraltı’nın tahsislerinin ve planlarının bir an önce onaylatılarak çıkarılmasını istiyoruz. İzmir şu anda iki tane ciddi proje için hukuk savaşı vermektedir. Bu savaşın bedelini de, İzmirli turizmci olarak biz ödemekteyiz. Zengin botanik ve bitki örtüsüne sahip ve dantel gibi olan koylarının turizmde pazarlanabilmesi ve bu yarımadanın daha fazla pazardan pay alabilmesi için merkezi yönetimler kanalıyla arazi tahsis planlarının yapılması gerektiğini düşünüyorum. İzmir’in sahil bandında özellikle resort anlamında tesislere ihtiyacı vardır. İzmir aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak gerçekten incelenmesi gereken bir şehir olmasından dolayı buradaki yaşam tarzının pazarlanmasının da İzmir adına yapılması gerekiyor. Bütün bunlar toparlandığı zaman İzmir’de gerçekten pazarlanacak çok nokta vardır. İzmir turizmi için yapılabilecekler noktasında ETİK hangi pozisyonda yer alıyor? İŞLER: Tüm bunların özellikle yerel yönetimler, merkezi yönetimler ve sivil toplum örgütleri işbirliğinde yapılması gerekir. ETİK olarak hedefimiz, söylediklerimizin birleştirilmesi için bir çimento görevi görmek, bütün bu güçlerin birleşmesinde diyalogu kurmak. Bir de 2011 yılı içerisinde sektörün beklentilerini yerel yönetimlere ve merkezi yönetimlere sesimizi yükselterek duyurmak. ETİK’in sloganını 3D, yani deneyim, değişim ve dinamizm olarak belirledik. Bir başka sloganımız da “İzmir’e nüfusu kadar turist getirmeyi planlıyoruz”. Bunu her platformda dile getireceğiz. 3.5 milyon turisti İzmir’e sokamadığımız müddetçe rahat uyumayacağımızı, huzurlu olmayacağımızı söylüyoruz.

“Aynı gemide yol alıyoruz” İzmir’i aynı çatı altında nasıl toplamayı düşünüyorsunuz? İŞLER: Biz bir sivil toplum örgütü olarak en fazla sesimizi çıkartıp, talep edebiliriz. Finansman kaynağımız ya da gücümüz yok. Ciddi bütçeleri ve kaynağı olanlar, belediye ve merkezi yönetimin buradaki temsilcisi olan Valilik ile ona bağlı olan diğer resmi kurumlar, ticaret ve sanayi odalarıdır. ETİK olarak biz İzmir ve Ege turizminin sahibiyiz. Biz bu kurumlar arasındaki iletişimi kurup nokta atışları yapacağız. Sektörün sahibi ve temsilcisi olarak sesleniyorum İzmirlilere; biz hep birlikte bir geminin içindeyiz, birlik ve beraberlik konusunda anlaşamadığımız takdirde bu gemi batacaktır. İzmir’in geleceği, böyle gitmesi durumunda pek de parlak olmayacaktır.

44 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Mehmet İşler: ETİK’i “Deneyim, Değişim ve Dinamizm” olarak 3D çatısı altında toparlıyoruz. Mehmet İşler: We are gathering ETİK under the concept 3D which stands for “Experience (Deneyim), Change (Değişim) and Dynamism (Dinamizm)”.

“We are on the same ship” How are you planning to bring whole İzmir under the same roof? İŞLER: As a non-governmental organization we can voice our demands at most. We don’t have a financing source or power. The ones with important budgets and resources are municipalities, Governor’s office, which is the representative of central government here, and other official institutions, trade and industry

chambers. As ETİK, we are the owners of İzmir and Aegean tourism. We will establish the communication between these institutions. I am addressing to the residents of İzmir as the owner and representative of this sector: we are on the same ship altogether and this ship will sink if we can’t agree on unity and solidarity. Future of İzmir doesn’t look so bright if things continue like before.


Atatürk Bulvarı 35210 İzmir / TURKEY Tel: +90 232 465 00 30 Fax: +90 232 422 68 70

www.izmirpalas.com.tr info@izmirpalas.com.tr

İzmir’in en seçkin ve merkezi yerinde kurulmuş İzmir Palas Oteli güler yüzlü, titiz, konuksever personeli ile yıl boyu sizi ağırlamaktan kıvanç duyacaktır.

Şehir merkezinde, her yere yakın bir butik otelde olmanın konforunu ve ayrıcalığını yaşayın. Sizin rahatınız bizim mutluluğumuz olacaktır.

Atatürk Bulvarı 35210 İzmir / TURKEY Tel: +90 232 484 53 40 Fax: +90 232 489 50 70

www.kilimotel.com.tr info@kilimotel.com.tr Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

45


İnanç Turizmi / Faith Tourism

Hristiyanlığın kutsal mekânı:

St. John Bazilikası

Hz. İsa’nın en sevdiği ve annesini emanet ettiği havarisi St. John adına inşa edilen Efes’teki St. John Bazilikası’nda iki bin yıldır dua sesleri yükseliyor.

Fotoğraflar / Photographs: SÜLEYMAN DUMAN

46 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


A place of divinity for Christianity: The Basilica of St. John Since two thousand years sounds of prayer fill the air in the Basilica in Ephesus built for St. John the Apostle, the favourite apostle of Jesus Christ to whom he also entrusted his mother.

M. KAAN ERGE Muğla İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Deputy Director Muğla Provincial Directorate of Culture and Tourism Hristiyan dünyasının iki önemli kişisi -her ikisi de Efes’te yaşayan- St. Paul ve St. John’dur. St. Paul, yaşamının, beş altı yılını, yeni dini tanıtmak için Efes’te vaazlarla geçirirken, St. John ise, bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını Efes’te, yeni Ahit’in dördüncü bölümlerini yazmakla geçirmiştir. Hz. İsa Kudüs’te, kalabalığın coşkulu çığlıkları arasında çarmıha gerilirken, St. John ve Meryem Hz. İsa’nın yanı başındadır. Hz. İsa, St. John’a dönerek; “John, bu senin annendir.” der. Annesine dönerek de, “Anne, bu senin oğlundur.” der. Bu sözlerin üzerine İsa’nın havarisi bu isteği görev kabul eder ve İsa’nın ölümünden sonra Meryem Ana’yı da yanına alarak Efes’e gelir ve yerleşir. St. John, Milattan Sonra 39 ile 48 yılları arasında bölgede vaazlar vererek, yeni dini yaymaya çalışır. Efes’te hayatını kaybeden St. John adına halk, mezarının üstüne küçük bir kilise inşa eder.

Büyüklüğü, Latin haçı şeklindeki planı ve kubbeli oluşu St. John Bazilikası’nı benzerlerinden ayırıyor. Erken Tunç Çağı’ndan günümüze kadar kesintisiz bir yerleşmenin sürdüğü Ayasuluk Tepesi’nin güney yamacında bulunan St. John Bazilikası, İsa’nın en sevdiği havarisi ve İncil yazarı St. John adına inşa edilmiştir. İlk önce St. John için kilise olarak da kullanılan basit

bir mezar anıtı yapılmış ve daha sonra M.S. 4. yüzyılda Efes’te Hristiyanlık güç kazanınca, Doğu ve Batı Roma’nın ikisini birden yönetmiş son imparator olan I. Theodosius döneminde bu mezar anıtının üzerine çatısı tahtadan bir bazilika inşa edilmiştir. 6. yüzyıl başındaki depremlerde kullanılamaz hale gelen kilisenin yerine, İmparator I. Justinyen (483-565) ve eşi İmparatoriçe Theodora tarafından yapımına 536 yılında başlanan ve 565 yılında tamamlanan haç planlı, üç nefli (geçit) altı kubbeli muazzam bir bazilika inşa edilmiştir. 7-8. yüzyıllarda Arap akınlarına karşı kilisenin çevresine sur duvarları yapılmış, ayrıca kilisenin bulunduğu yer kaleye bağlanarak buraya bir dış kale görünümü verilmiştir. Efes’in önemini yitirmeye başlamasından ve Arap akınlarından sonra bazilika tahrip olmuş, 14. yüzyılda Aydınoğlu Beyliği döneminde de camiye dönüştürülmüştür. 1375 yılında inşa edilen İsabey Camii’nden sonra bazilika önemini kaybetmiş ve aynı yüzyılın sonunda meydana gelen şiddetli bir depremle harap olmuştur. Ana kubbenin tam altında bulunan St. John’un mezarı Ortaçağ’ın en kutsal mekânlarından biriydi ve binlerce kişi burayı ziyaret ediyordu. Rivayete göre St. John mezarında cansız ola-

St. Paul and St. John, who spent some part of their lives in Ephesus, were two important personalities of Christianity. St. Paul spent 5 or 6 years of his life in Ephesus preaching and revealing the new religion. St. John, on the other hand, spent the last years of his life of 100 years in Ephesus writing the fourth chapter of the New Testament. During his crucifixion in the middle of a crowd shouting and screaming in uproar, St. John and the Virgin Mary stand at his side. Jesus says to St. John: ‘’ John, this is your mother’’ and says his mother: ‘’ Mother, this is your son’’. Upon these words St. John feels that he was assigned to a mission, took Virgin Mary with him after the decease of Jesus, went to Ephesus and settled there. He preached in the region proselytizing for the new faith between the years AD 39 – 48. When he died in Ephesus, people built then a small church on behalf of St. John over his tomb.

The basilica has a distinguished place among its kind in regards to its dimensions, domes and the plan with the shape of a Latin cross. The Basilica of St. John, located on the southern foot of the Ayasuluk Hill, in an area settled by the Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

47


rak yatmıyor, sadece uyuyordu ve onun her nefesiyle mezardaki tozlar kutsal hale dönüşüyordu. ‘Manna’ adı verilen bu kutsal tozun hastaları tedavi ettiğine, karadaki ve denizdeki fırtınaları bile yatıştırdığına inanılırdı.

Takip Kapısı ve şehir surları St. John Bazilikası’nı kuşatan yaklaşık bir kilometrelik sur duvarları iç ve dış surlar şeklinde iki bölümlüdür. Surlarda değişik planlarda 20 kule ile doğu, batı ve güney istikametlerinde üç ana giriş kapısı bulunmaktadır. Kapılar içinde bugün en görkemlisi kilise önündeki otoparka açılan güneydeki “Takip Kapısı” olarak da adlandırılan kapıdır. Takip Kapısı’nın iki yanında kare planlı kuleler vardır ve kemerli bir girişe sahiptir. Kemerin üst kısmında Erosların kabartma olarak işlendiği bir lahit yüzü de yer almaktadır. Takip Kapısı adını Akhilleus’un hayatını tasvir eden kabartmalardan almış olup, bu frizler daha sonra 1852 yılında İngiltere’nin Bedfordshire kentindeki Woburn Abbey Galerisi’ne götürülmüştür. Surların ve giriş kapıların yapımında kullanılan mermerler Efes’ten, özellikle de stadyumdan getirilmiştir. Üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda gladyatör ve vahşi hayvan dövüşleri çok po-

48 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

mankind since the Early Bronze Age, was built in the name of St. John, who was the most favourite apostle of Jesus Christ and also one of evangelists. The first building was a memorial tomb which was also used as a church. Later on when Christianity gained strength in the region in the 4th century AD, during the reign of the emperor Theodosius I, the last emperor who ruled both parts of the Eastern and Western Roman Empires, a basilica with a wooden roof was built over the memorial tomb. As this basilica was destroyed by an earthquake at the beginning of 6th century and became unserviceable, a monumental basilica with a plan in cruciform, six domes and three naves was built by Emperor Justinian I (483-565) and his wife, empress Theodora; its construction began in 536 AD and completed in 565 AD. The basilica was surrounded with ramparts against Arab raids during 7th and 8th centuries and it was annexed to the castle forming an outer castle. Ephesus had lost its importance in the afterwards of Arab raids, the basilica was damaged and converted into a mosque during the rule of Aydınoğlu Principality in the 14th century. After the construction of the İsa Bey Mosque in 1375 the basilica lost its significance and was damaged to ruins by an earthquake occurred at the end of the same century.


püler olduğundan stadyumun doğu kanadı arenaya dönüştürülmüş ve burada inançlarından dolayı çok sayıda Hristiyan, vahşi hayvanlar ve gladyatörlerin önüne adeta atılmıştır. Bu nedenle öç alma duygusu ile stadyum tahrip edilmiş ve buradan getirilen yapı malzemeleri kilisenin ve kalenin yapımında kullanılmıştır.

Rivayete göre St. John mezarında cansız olarak yatmıyor, sadece uyuyordu ve onun her nefesiyle mezardaki tozlar kutsal hale dönüşüyordu.

Anıtsal Kapı Takip Kapısı ile bazilika arasında yer alan üç kemerli anıtsal kapının her bir kemeri dört sütun tarafından taşınıyordu. Justinyen Dönemi öncesinde inşa edilen bazilikaya ait olan bu anıtsal kapı haç kiliselerinin avlularına açılan ve Roma Çağı özelliklerini devam ettiren bir yapı türüdür.

The rumour has it that St. John was not dead but just sleeping in his tomb and every time he breathed, the dust in the tomb stirred and thus became holy.

St. John Bazilikası St. John Bazilikası, Bizans mimarisinde büyüklüğü, Latin haçı şeklindeki planı ve kubbeli oluşuyla özel bir yere sahiptir. Bugün oldukça alçak kalabilmiş olan mermer hatıllı dış duvarları tuğla ve harç kullanılarak inşa edilmiştir. Çok sayıda pencere ve kapıya sahip cephelerin sıvalı olduğu kabul edilmektedir. Bazilikaya batı yandaki büyük narteks kapısından girilir. Giriş Holü olarak da tanımlanan narteksten orta ve yan neflere açılan beş kapı vardır. 110x40 metre boyutlarındaki bazilikanın üzeri toplam altı kubbe ile örtülmüştür. Bunlardan merkezde, mezar alanının üzerindeki kubbe diğerlerinde daha büyük ve yüksektir. Bu kubbeler devasa sütunlar tarafından taşınıyordu. Alt kısmı mermer, üst kısmı tuğla ile inşa edilen sütunlardan dört tanesi bir kubbeyi taşımaktaydı. Bazilikanın bütün kubbeleri mozaik, duvarları çeşitli renkte mermer bloklarla ve yerler de mozaikle kaplıydı. Tabanı renkli mermerle kaplanmış olan bemanın (mihrabın etrafındaki çevrili kısım) merkezinde bulunan dört adet burma yivli küçük sütun kiboriona (üzeri kubbeyle örtülü mekân) aittir. Bunun altındaki kriptada (yeraltı mezarı), geçmişte yürütülen kazılar sırasında üç mezar yapısı bulunmuştur. Bunlardan St. John’a ait olduğu kabul edilen ortadaki mezarın zemini iki basamak yükseltilerek önemi vurgulanmıştır. Ancak mezarda kazılar sırasında hiçbir kalıntı bulunamamıştır. Zaten bunların 13. yüzyıldan itibaren boş olduğu ve kutsal kalıntıların daha önce İstanbul’daki Havariun Kilisesi’ne taşındığı bilinmektedir.

Şapel ve Hazine Dairesi Kilise transeptinin kuzeyindeki üzeri ahşap çatıyla örtülü kısım ‘Hazine Dairesi’ ile beraber planlanmış ve inşa edilmiştir. Önceleri arkadaki hazine dairesinin bir parçası iken, 10-11. yüzyılda şapele dönüştürülmüştür. Apsisinde sağda St. John, ortada Hz. İsa ve solda Saint Timotheus ya da bir başrahibin freskleri vardır.

Şapelin bitişiğinde yer alan ve 1978 yılında açığa çıkartılan ‘Hazine Dairesi’ merkezi planlı kare bir yapıdır. Yapının iç kısmında ortada 6,3 m çapında bir yuvarlak oda ve bunun etrafında merkeze açılan bölümler ve köşe odaları vardır. Merkezi kısmın üzeri kubbe ile örtülü olup yan kısımlar iki katlı bir mimariye sahiptir. Merkeze açılan haç kolu şeklindeki bölümlerde (ve üst kat galerisinde) yer alan karşılıklı nişlerde kilisenin kutsal eşyaları ve hazineleri saklanıyordu. Yapının bilinen tek örneği İstanbul Ayasofya Kilisesi yanındaki dairesel planlı Hazine Dairesi’dir.

Vaftizhane Hazine Dairesi’nin önündeki dar holden ulaşılan vaftizhane Anadolu’daki kompleks planlı iki vaftizhaneden biridir. Benzeri Side Piskoposluk Sarayı yakınında olan vaftizhanede, ortada sekizgen planlı vaftiz salonu, çevresinde bir koridor ve iki yanında apsisli iki salon vardır. Vaftizhane salonunun tam ortasında iki yönden üçer basamaklı merdiven ile inilen yuvarlak vaftiz havuzu bulunmaktadır. Vaftizhanenin sekizgen planı nişlerle genişletilmiştir. Bunun yanındaki kare şeklindeki küçük havuz-

The tomb of St. John, which was situated just beneath the main dome, was one of the most sacred places through the Middle Ages and visited by thousands of people. Rumour has it that St. John was not really dead but sleeping in his tomb and the dust in the tomb stirred and became holy as he breathed. The dust, called ‘’manna’’ was said to be able to cure the sick and even stop the storms on land and at sea.

The Gate of Persecution and the City Walls About one kilometre long ramparts around the basilica, comprising of inner and outer walls, have three main gates in the south, west and east and 20 towers with different construction forms. The most spectacular of these gates is the one called ‘’the Gate of Persecution’’ in the southern; today it opens into the parking lot in front of the basilica. The Gate of Persecution has square-planned towers on both sides and an arched entrance at the center. The upper part of the gate contains a sarcophagus surface with reliefs representing the Eros. The Gate of Persecution was named after the friezes describing the life of Achilleus which Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

49


were taken away later in 1852 to the Woburn Abbey Gallery in Bedfordshire in England. The marbles used in the construction of the ramparts and the gates were brought away from Ephesus, especially from the stadium there. As gladiator and wild animal figthings became popular in the 3rd and the 4th centuries AD, the eastern part of the stadium in Ephesus was converted into an arena and many Christians were thrown to the wild animals and gladiators because of their faith. For this reason the stadium was later damaged out of revenge and the construction material moved away from there were used in the building of the basilica and the ramparts.

The Monumental Gate The Monumental Gate between the Gate of Persecution and the Basilica had three arches and each of them were placed on four columns. This monumental gate with the characteristics of Roman period belonged to the basilica built during the time of Justinian was a construction type that opened into the courtyards of the churches in cruciform.

The Basilica of St. John The Basilica of St. John with its dimensions, Latin cruciform and domes is an outstanding sample of the Byzantine architecture. Its outer walls with marble connections of which only the lower parts could survive, were constructed with brick and mortar. The façades having lots of windows and doors should have been covered with mortar. One enters the basilica from the great narthex door on the west side. From narthex, that can also be called the entrance hall, there are five other doors opening into the middle and the side naves. The basilica, having the dimensions of 110 x 40 metres, was covered with totally six domes. The dome in the centre and over the tomb was greater and higher than the others. These domes stood on enormous columns. The columns were constructed in marble at the lower part and in brick at the upper part and four of such columns were carrying a dome. All of the domes and the floor of the basilica were covered with mosaics and the walls with different coloured marble blocks. lar ise vaftiz törenleri sırasında kutsal suyun durduğu havuzlardır. Bu tip vaftiz havuzları 5. ve 6. yüzyıllarda Hristiyanlığın hızla kabul edildiği dönemlerde vaftiz sonrası kiliseye girmeye hak kazanan yetişkin kişiler için kullanılmıştır. Vaftizhane ile bazilika arasındaki koridor kısmında görülen çeşme 6. yüzyılda yapılmıştır. Justinyen Kilisesi yapıldıktan sonra vaftizhane aksındaki ana kapının kapatılması gerekince bu kapının yerine çok süslü mermer çeşme yapılmış ve vaftizhane kapısı daha batıya alınmıştır.

50 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Four fluted small columns in the centre of bema (the enclosed area around the chancel) of which the floor is covered with colourful marbles, belonged to kiborion. In the crypt (catacomb) below it three tombs were found during the excavations in the past. The tomb in the middle is accepted to belong to St. John and the level of it has been elevated two steps to emphasise its importance. However no relics were found in it during the excavations. As a matter of fact we already know that they have been empty since the 13th century and the holy relics in them were carried away to the Havariun Church in İstanbul.


Atrium

Chapel and the Hall of Treasury

Baptistery

Kilisenin batısında yer alan atrium (etrafı sütunlarla çevrili avlu) 34x47 metre boyutlarındadır. Bu alanın yaratılması için, çevredeki revakların (sundurma) bulunduğu bölümlerin altına bazı altyapılar inşa edilmiştir. Orta kısmı açık olan atriumun üç yanında sütunlu ve kemerli revaklar vardır. Bu revakların dış kısmında, Bizans mimarisinde tek örnek olan gezinti yeri planlanmış ve yapılmıştır. Gezinti yerleri o dönemde daha da güzel görülen Efes Limanı ve çevresindeki manzarayı seyretmek amacıyla yapılmış olmalıdır.

The part covered with the wooden roof to the north of the church transept was projected and constructed together with the hall of treasury. Being a part of the hall of treasury in the beginning, it was then converted into a chapel in the 10th – 11th centuries. In its apse there are the frescoes of St. John on the right, Jesus Christ in the middle; the fresco on the left belongs either to St. Timotheus or to another pontiff.

The baptistery which is accessed through the narrow hall in front of the hall of treasury is one of the two complex planned baptisteries in Anatolia. In the baptistery, the similar one of which is located near the Bishopric Palace in Side, there is an octagonal baptism hall in the middle with an aisle around it and two other halls with apses on both sides. In the middle of the baptism hall is the round baptismal pool with three steps on both sides. The octagonal structure of the baptistery was enlarged with niches.

Manastır 1985 yılında yürütülen kazılarda atriumun batısında bugün temelleri görülen 21 m x 13 m boyutlarında üç nefli bir manastır bazilikası ortaya çıkarılmıştır. Doğuda büyük bir apsisi olan bazilikanın mimari planı Milattan Önce 4-5. yüzyıl bazilikalarını hatırlatmaktadır. Bazilikanın güney kısmında manastırın iki odası daha vardır. Ancak manastırın diğer odaları henüz kazılmamış ve bir bölümü İsabey Camii avlusu yapılırken bozulmuş olmalıdır.

The hall of treasury located next to the chapel and brought to light in 1978 is a construction with quadrangle plan. In the inner part of the structure there is a round room with a 6.3 m diameter with corner rooms and other sections opening into the centre around it. The central part is covered with a dome and the parts on the sides have a twostoried architectural structure. The holy properties and the public treasury were preserved in the cross-shaped sections opening to the centre and in the niche sectors facing one another in the gallery in the upper floor. The unique known sample of this type of structure is the hall of treasury with a circular plan next to the Hagia Sophia Museum in İstanbul.

The small pools in quadrangle form next to it were the ponds where the holy water was preserved during the baptism. The baptismal pools of this kind were used in the 5th and the 6th centuries in which Christianity was spreading rapidly, for adults who gained the right to enter church after the baptism. The fountain located in the aisle between the basilica and the baptistery was constructed in the 6th century. After the building of the Justinian Church, the door on the axis of the baptistery had to be closed and removed to the west and an ornamented fountain in marble was built in place of this closed door.

Atrium The Atrium ( a courtyard enclosed with pillars) is located to the west of the church and has a dimension of 34 x 37 metres. To create the atrium, some substructures were built under the sections where the porches in the surrounding area were located. The atrium has columnar and arched porches on three sides and the part in the middle is open. At the outer part of these porches a promenade was projected and built and it represents the unique sample of an area of such use in the Byzantine architecture. The promenade was probably built to watch the port of Ephesus and its environs that offered a much better view in those days.

Monastery A monastery basilica with three naves and in dimensions 21 m x 13 m, the foundations of which can be seen today on the west side of Atrium, has been brought to light during the excavations in 1985. The architectural plan of the basilica, having a great apse at the eastern side, reminds of the basilicas of the 4th – 5th century B.C. At the southern part of the basilica are two rooms of the monastery. But the other rooms of the monastery may not have been excavated yet and a part of it may have been damaged during the construction of the courtyard of İsa Bey Mosque.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

51


Mimari / Architecture

Hüznün ve sevincin durağı:

Basmane Garı Bu kente gelen, bu kentten ayrılan sayısız yolcunun anılarını belleğinde saklayan bir tarih mirasıdır Basmane Garı.

Station of sorrow and happiness: Basmane Terminal Basmane Terminal is a historical heritage which keeps the memoirs of countless passengers who visit and leave this city in its memory.

Fotoğraflar / Photographs: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN

52 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Yrd. Doç. EMEL KAYIN DEÜ Mimarlık Fakültesi DEU Faculty of Architecture İzmir’de 17. yüzyıldan başlayarak uzun mesafe kervan ticaretinin bu kente yönlenmesiyle başlayan ticari hareketlilik ve bu süreçle birlikte şekillenen sosyo-ekonomik yapı, 19. yüzyıla gelindiğinde netleşmiştir. Bu dönemde İzmir, kentte yaşayan Avrupalıların oluşturduğu Levanten gruplar ve geçici olarak kente gelen Avrupalı tüccarlar aracılığıyla dış dünyaya eklemlenmiş; ulaşım, finans, haberleşme benzeri sistemlerini de yeni gelişmeler çerçevesinde çağdaşlaştırmıştır. Kentsel mekâna yeni idari yapıların yanı sıra, sigorta şirketi, denizcilik acentesi, tiyatro, sinema, banka, otel gibi kullanımların “Batı tarzı bir anlayışla şekillenen mimari karşılıkları” olarak yansıyan Avrupa etkisi, ulaşım alanındaki varlığını demiryolları ve liman tesislerinin inşasıyla ortaya koymuştur. İngiliz ve Fransızların egemenlik gösterdiği demiryolu ve liman yatırımları, Anadolu’dan elde edilen hammaddelerin Avrupa’nın endüstrileşen kentlerine nakli ve orada üretilen ürünün de yeniden bu topraklarda pazarlanması biçiminde yürütülen ticari döngünün daha hızlı-çağdaş biçimde yürütülmesini sağlayacak bir girişim olarak şekillenmiştir. İzmir’de demiryolları girişimi, 1856 tarihinde İngilizler

Starting from the 17th century in İzmir, the commercial mobilization which started when the long-distance caravan commerce directed at this city and socio-economic structure which was shaped together with this process became apparent during the 19th century. During this period, İzmir was connected with the outer world by means of Levantine groups constituted by the Europeans living in the city and by European merchants who came to the city temporarily; it modernised the systems such as transportation, finance, communication within the frame of new developments. The European effect, which was reflected on the urban space as the “architectural equivalents” of usages such as insurance companies, marine agencies, theatres, cinemas, banks, hotels, as well as new administration structures which are structured with a perception of Western style, revealed its existence in the transportation field with the construction of railroads and harbour facilities. Railroad and harbour investments, in which the English and the French showed supremacy, were structured as an enterprise that was meant to enable the effectuation of the commercial cycle which was conducted through the transportation of raw materials obtained from Anatolia to the industrialised cities of Europe and remarketing of the products, which were produced there, on these territories in a more rapid-contemporary way. The enterprise of railways in İzmir started with

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

53


tarafından alınan bir imtiyazla var edilen İzmir-Aydın demiryolunun inşasıyla başlamıştır. Bir yerleşkenin parçası olarak konumlanan ve Endüstri Devrimi’nin metalik ruhunu yansıtan demir makaslarla karakterize olan Alsancak Garı, İzmir-Aydın hattının başlangıç noktasını oluşturmanın yanı sıra, Kemer-Şirinyer-Buca hattı aracılığıyla merkezden banliyölere erişim verir. Bu yöndeki bir diğer ilişki, 1867 tarihli imtiyazla başlatılan ve 1880’lerde bitirilen liman inşası paralelinde yapılan Rıhtım Caddesi (Kordonboyu) aracılığıyla sağlanan gar-liman bağlantısıdır. İzmir’e ulaşan demiryolu ulaşımının bir diğer ayağını, kenti Kasaba (Turgutlu), Manisa, Soma, Alaşehir, Uşak gibi merkezlere bağ-

54 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

the construction of İzmir-Aydın railway that was generated with a concession obtained by the English in 1856. Alsancak Terminal, which is positioned as the part of a settlement and characterised by iron switches that reflect the metallic spirit of the Industrial Revolution, not only comprises starting point of İzmir-Aydın line, but also enables access from the centre to the suburbs via Kemer-Şirinyer-Buca line. Another correlation in this direction is the connection of terminalharbour, that was enabled by means of Rıhtım Street (Kordonboyu) which was constructed in parallel with the harbour construction that was started with the concession dated 1867 and finished during the 1880s. Another foot of the rail-

way transportation that reaches to İzmir is constituted by İzmir-Kasaba line, which connects the city with centres such as Kasaba (Turgutlu), Manisa, Soma, Alaşehir, Uşak and was privileged in 1863. The gateway of the line, which was started with the enterprise of the English and the French and links the city with the fertile Western Anatolia plains, is Basmane Terminal. It is possible to say that the region where the terminal


tion process. Basmane Terminal was constructed as “an end of line structure that meets the rail line” in parallel with the French tendency. Massive, aesthetical and technological solutions of the structure are West-centred. However, it differentiates from Alsancak Terminal which was constructed within the English tendency –even, in a parallel way- in respect of its environmental relations. Both of the terminal structures show specific characteristics in respect of their architectural languages and structural establishments. Basmane Terminal was constructed with a trinal, symmetrical montage where the middle section that holds the main entrance is enhanced. As well as waiting rooms, platforms and administrative offices, the structure program also has workshops, sheltering units and service bodies. A rational approach is dominant in the indoor solutions of the terminal. On both sides of the main layan ve imtiyazı 1863’te verilen İzmir-Kasaba hattı oluşturur. İngilizler ve Fransızların girişimiyle başlatılan ve kenti verimli Batı Anadolu ovalarıyla ilişkilendiren hattın giriş kapısı Basmane Garı’dır. Garın konumlandığı bölgenin de buradaki Çorakkapı Camisi’nin adına yansımış olan bir “kapı” kimliğinin bulunduğunu söylemek mümkündür. Kente gelen iki önemli kervan yolundan birini teşkil eden BalıkesirManisa-Akhisar yolunun, Kemer mevkiinde yer alan Kervanlar Köprüsü’nden geçerek kente vardığını ve Kemeraltı’na buradan yönlendiğini hatırlamak bu konumlanmanın anlamını da ortaya koyacaktır.

Batı esintileri taşıyan bir yapı Kentte varlık bulan demiryolu mimarisi, başta gar binaları olmak üzere dönemin Avrupa’da geçerli yönelimlerini, özellikle de inşa sürecinde egemen olan İngiliz ve Fransız etkilerini göstermektedir. Basmane Garı, Fransız yönelimi paralelinde “demiryolu hattını karşılayan bir hat sonu yapısı” olarak inşa edilmiştir. Yapının kitlesel, estetik ve teknolojik çözümleri Batı merkezlidir. Ancak çevresel ilişkileri itibarıyla İngiliz yönelimi içinde -hatta paralel biçimde inşa edilmiş olan- Alsancak Garı’ndan farklılaşır. İki gar yapısı mimari dilleri ve strüktürel kuruluşları itibariyle de kendilerine özel karakteristikler gösterirler. Basmane Garı, üç bölümlü, simetrik ve ana girişin yer aldığı orta bölümün yükseltildiği bir kurguda inşa edilmiştir. Yapı programında bekleme salonu, peronlar ve idari ofislerin yanı sıra, atölyeler, barınma birimleri ve hizmet hacimleri vardır. Garın iç mekân çözümlerinde rasyonel bir yaklaşım egemendir. Girişten ulaşılan ana holün iki yanında bekleme salonu, idari birimler ve hizmet hacimleri yer alır. Ana holden peronlara geçilir. Peron bölümünü

is positioned has an identity of a “gate” that has been reflected on the name of Çorakkapı Mosque here. Remembering the fact that the highway of Balıkesir-Manisa-Akhisar, which constitutes one of the two important caravan roads reaching to the city, arrives in the city through passing by Kervanlar Bridge located on Kemer site and it directs to Kemeraltı from here will reveal the meaning of this positioning, as well.

A structure carrying the West winds Having found its existence in the city, the railway architecture shows primarily the terminal buildings, prevailing tendencies of the period in Europe and especially the English and French effects that were dominant during the construcMart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

55


örten çatı, yirmi üç metre civarında bir açıklık geçen iki basık tonozu taşıyan ve kendi dönemi için özellikli detaylara sahip olan demir makaslarla taşınmaktadır. Yapının inşa edildiği ilk evresini gösteren fotoğraflarda, orta bölümün beşik çatıyla örtüldüğü, taş duvarların sıvasız olduğu ve güney cephesinde bir çıkmanın yer aldığı gözlenmektedir. 1930’lara ait fotoğraflarda ise, orta bölümün oldukça dik bir eğime sahip olan bir kırma çatıyla örtüldüğü görülür. İç mekânda işlevler farklılaşsa da, cephe mutlak bir simetri gösterir. Dönemin Neoklasik beğenilerini yansıtan alınlık, pilaster, silme gibi öğeler cepheye yansıtılmıştır. Meydana yönlenen uzun giriş cephesi, çeşitli parçalanmalarla hareketlendirilmiştir. Dik çatılı orta bölüm, üç katlı ve merkezi bir kurguda yükseltilerek ayrıştırılır. Demiryolu sistemine ilişkin yazı ve simgeler de bu parçanın üzerinde yer alır. Her bir katın ötekinden silmelerle ayrıldığı tipik bir düzene sahip olan bu bölümde, binanın zemine bastığı noktalar gibi, duvar köşeleri ve kemerli giriş kapıları da kesme taş dizileriyle ağırlık kazanmıştır. Yan kanatlarda ise cephe, alınlıklı bir bölüm ile kırma çatılı diğer bir bölüm olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Yüksek giriş parçasının iki yanında yer alan alınlıklı bölümler hafifçe dışa taşarak varlıklarını ortaya koyarlar. Gerek İzmir’i artalanına bağlayan ticari bir kapı olması, gerek 1936’da açılan İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark’ın yarattığı hareketlilik, gerekse bu çevrede odaklanan ve

56 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Fotoğraf / Photograph: AYKUT FIRAT

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

57


hallway that is accessed from the entrance, there are waiting room, administrative units and service bodies. Platforms are accessed from the main hallway. The roof covering the platform section is carried by iron switches that carry two drop vaults which have a space of approximately twenty three meters and have details specific to its own period. From the photographs showing the first construction phase of the structure, it is observed that the middle section is covered with gable roof, stone walls are naked and the southern facade has an outbuilding. From the photographs of the 1930s, on the other hand, it is seen that middle section is covered with a hipped roof having a considerably steep inclination. Although the functions differentiate in the indoors, the facade shows an absolute symmetry. Elements which reflect the Neoclassical tastes of the period, such as the fronton, plaster, molding are reflected on the facade. The long entrance facade directing towards the square is enlivened with various disintegrations. The middle section having a steep roof is separated through being enhanced on a three-floored and central montage. Scriptures and symbols related with the railway system are situated on this component. In this section which has a typical system where each floor is separated from the other with moldings, just like the points where the building comes upon the ground, wall corners and arched entrance doors gain importance with the arrays of face stone, as well. On the lateral wings, on the other hand, the facade is separated into two parts as the gabled section and another section with hipped roof. Gabled sections located on both sides of the high entrance component reveal their existence through effusing slightly. Either the fact that it is a commercial door connecting İzmir with the hinterland, the liveliness created by İzmir International Fair that was opened in 1936 and Kültürpark, or the existence of the accommodation usage that is focused in this environment and has given the name “Region of Hotels” to the region enabled Basmane Terminal to protect its importance during the Early Republic Period, just like during the 19th century.

bölgeye “Oteller Bölgesi” adını kazandıran konaklama kullanımının varlığı, Basmane Garı’nın önemini, 19. yüzyılda olduğu gibi Erken Cumhuriyet döneminde de korumasını sağlamıştır. Anadolu’yu “demir ağlarla örmek” şeklinde özetlenebilecek Cumhuriyet ideali 1950’lerden sonra hızını yitirirken, Basmane Garı kentteki diğer tarihi gar yapıları gibi bir yıpranma sürecine girmiş; yine de çeşitli bakım ve onarımlarla hizmet vermeyi sür-

58 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

dürmüştür. Demiryolu idealinin öneminin yeniden anlaşıldığı ve sistemin çağdaş teknolojilerle yenilendiği günümüzde ise tüm demiryolu yapıları gibi Basmane Garı için de yeni bir süreç başlamıştır. Kentin “ulaşım, ticaret ve endüstri tarihleri açısından bir belge yapı” olmanın yanı sıra, “kente gelen, kentten giden sayısız yolcunun anılarını saklayan bir bellek yapı” olan Basmane Garı’nın gelecek yolculuklara tüm bu kimlikleriyle birlikte ulaştırılması gereklidir.

While the ideal of the Republic which could be summarised as “twining Anatolia with iron webs” lost its speed after the 1950s, Basmane Terminal entered in a process of wearing, just like other terminal structures in the city; but it still continued to provide service with various maintenances and restorations. On the other hand, today, during which the importance of the railway ideal has been understood once again and the system has been renewed with modern technologies, a new process has started for Basmane Terminal, just like all other railway structures. Basmane Terminal, which is “a document structure in terms of transportation, commerce and industry history” of the city, as well as “a memory structure that keeps the memoirs of countless passengers who visit and leave this city in its memory”, shall be conveyed to the forthcoming passengers with all these identities.


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

59


Müze / Museum

A journey to the dreamland A toy car laden with the dreams of a child, creates a century later new images in the intellect of another child.

Bir çocuğun hayallerini yüklediği oyuncak araba, bir asır sonra yine bir çocuğun zihninde oyunlar yaratıyor tüm saflığıyla.

Masal dünyasına

yolculuk 60 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Yazı/ Article: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN Fotoğraflar / Photographs: AYKUT FIRAT


Tarihte bilinen ilk oyuncaklar Mısırlılara aitmiş. Arkeolojik buluntular, Mısırlı çocukların Milattan Önce beşinci yüzyılda tahta atlarla, ikinci yüzyılda da topaçlarla hayal sınırlarını zorladığını gösteriyor. Oyuncak tarihi konusunda uzman Jane Fredlund ise, “Dünyanın en eski ve ilk oyuncağı herhalde top olmalı. Çamurdan ya da kardan bir top…” diyor. Çağlar değişti, insanlık aklın sınırlarını zorlayan teknolojik gelişmelerin ışığında yeni hayatlara çok çabuk adapte oldu. Tüm bunlara rağmen bir çocuğun, kırmızı bir oyuncak araba gördüğünde verdiği coşkulu tepki, hiç değişmedi, değişmeyecek de…

İçinizdeki çocuğa sürpriz yapıp Oyuncak Müzesi’ne gidin. Teneke, tahta, kağıt ve plastik malzemelerden üretilmiş dünya tarihinin en önemli oyuncaklarıyla sevindirin onu. Türkiye’nin İstanbul’dan sonra ikinci butik oyuncak müzesi, aynı coşkuyu taşıyan çocuk ruhlu şehir İzmir’de bir yıldır hizmet veriyor. Seramik Sanatçısı Ümran Baradan’ın bağışladığı Konak Varyant’taki tarihi bina, Konak Belediyesi Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi olarak Ocak 2010’da hizmete girdi. İzmir’i selamlayan bir noktada yer alan oyuncak müzesi, bahçesindeki ağaca tırmanan, sek sek oynayan çocuk rölyefleriyle, önünden geçen herkesin yüzünde her defasında tebessüm oluşturuyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden topladığı yüz-

The first toys in history were invented in Egypt. Archaeological findings give evidence that the Egyptian children were trying to go beyond the borders of their imagination playing with wooden horses in the 5th century BC and peg tops in the 2nd century BC. Jane Fredlund, a specialist about the history of toys, mentions: ‘’ The oldest and first ever toy in the world must have been a ball, a snowball or a clay ball.’’ The times changed and the mankind adapted himself rapidly to new lifestyles in the light of technological developments pushing forward the limits of imagination. In spite of it all the passionate reaction of a child in front of a red car have never changed and it will also never change.

Surprise the child in you and take him to the Toys Museum. Cheer him up with the most important toys in the world history made of tin, wood, paper and plastic materials. The second boutique toy museum in Turkey after the one in İstanbul is now offering its services for one year in İzmir, the city with a child’s soul carrying the same passion. The Konak Municipality Ümran Baradan Toys and Games Museum was opened in January 2010 in the historical building at Varyant in Konak donated by the ceramics artist Ümran Baradan. Walking down the street and seeing the museum with its location saluting the city of İzmir and with the reliefs in its courtyard, some climbing a tree, some playing hopscotch, a smile touches the faces of people every time. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

61


Müzenin girişinde çocukları çizgi film kahramanları karşılıyor bütün sevimlilikleriyle. Cartoon characters with all their charm welcome the children at the entrance of the museum.

lerce tarihi ve yeni oyuncağı müzeye bağışlayan, müzenin konsept danışmanlığını da yapan Şair-Yazar Sunay Akın’ın ve Ümran Baradan’ın çok emeği var çocukların akın ettiği müzede. 1860’tan günümüze farklı malzemelerle yapılmış bin kadar oyuncak sergileniyor Oyun ve Oyuncak Müzesi’nde. Teneke, tahta, plastik ve kağıttan yapılmış dünya tarihinin en eski oyuncakları, bahçede geçmiş zaman oyunlarıyla gülümseyen çocuk rölyefleri, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, motosikletli yarışçı ve daha neler neler… İzmir Varyant’taki müzenin girişinde, çocukları çizgi film kahramanlarının heykelleri karşılıyor. Duvarlarında satrançlar, birdirbir, misket, seksek oynayan, cebinde sapan taşıyan, ip atlayan ve uçurtma uçuran çocukların rölyefleri bulunuyor. Rengarenk müzede Türk oyunları arasında ayrı bir noktada yer alan Geleneksel Türk Gölge Oyunumuz Karagöz ve Hacivat da tanıtılıyor çocuklara. Müzede Karagöz ve Hacivat’ın dünyasına konuk olup, sokaklarında oturup oyunlarını izleyebiliyorsunuz.

Düş müzesi Türkiye’nin ikinci oyun ve oyuncak müzesini ilçesinde açmanın gururunu yaşayan Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, “İzmir, çocukların ve tekrar çocukluğunu yaşamak isteyen büyüklerin büyülenerek gezecekleri ve ken-

62 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

This museum, where the children flood into, couldn’t be realised without the great efforts of Sunay Akın, poet and author and the concept consultant of the museum, who also donated hundreds of old and new toys which he collected in different countries of the world and Ümran Baradan. About 1000 toys of different materials, the oldest of which dates back to 1860, are displayed in The Toys and Games Museum. The oldest toys in the world history made of tin, wood, plastic and paper, reliefs of children in the courtyard playing the games of older times with a smile on their faces, snow white and the seven dwarfs, the motorcycle racer and so on and so forth… At the entrance of the museum at Varyant in İzmir statutes of cartoon characters welcome the children. Its walls are covered with chess game, children reliefs playing leapfrog, marbles, hopscotch, carrying slings in their pockets, skipping rope and flying a kite. In the corner where the Turkish games are displayed at a separate place in the colourful museum, the children can familiarize themselves with the traditional Turkish shadow play Hacivat and Karagöz. In the museum you can be a guest in the world of Hacivat and Karagöz and watch their plays sitting in their own street.

A museum of dreams The Mayor of Konak, Hakan Tartan, proud to open the second toys and games museum of


dilerini masal dünyasında bulacakları düş müzesine kavuştu. Çok güçlü bir eğitim aracı olan oyun ve oyuncaklarımızı sağlıklı bir gelecek yaratmak için önemsiyoruz. 1000 oyuncağın sergilendiği ve her geçen gün oyuncak sayısı hızla artan müzemiz, yerli ve yabancı turistlerin kente geldiklerinde önemli buluşma noktalarından biri olmayı başardı.” diyor. İzmir’i en güzel görebileceğiniz noktalardan birinde yer alan Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi, pazartesi günleri hariç haftanın her günü 09.00-17.00 saatleri arasında, ziyaret edilebiliyor. Hafta sonu yapılabilecek en keyifli aktivitelerden birine siz de katılmak istiyorsanız, tam bilet için 5 TL, indirimli biletler için 2 TL ödemeniz yeterli.

Turkey in his district, mentions : ‘’ İzmir has got at last a museum of dreams, where children and adults, who want to live their childhood once more, can walk through in fascination and find themselves in a world of dreams. The toys and games are powerful educational appliances and we attach them great importance to create a healthy future. Our museum, where 1000 toys, the number of which are increasing rapidly, are in exhibition, has become an important meeting point for the foreign and domestic tourists during their stays in our city.’’ The Ümran Baradan Toys and Games Museum, situated on a location from where we can have a good sight over İzmir, can be visited every day of the week except Mondays between 09.00 – 17.00. If you also want to take part in one of the most cheerful activities on weekends, 5 TL for tickets at full fare and 2 TL for tickets at reduced price would be sufficient.

Müzede sergilenen önemli oyuncaklardan bazıları: • 1860’ta ABD’de yapılan oyuncak bebek arabası • 1880’li yıllarda Victoria dönemi evlerden oluşan karton kasaba • 1920’de Almanya’da yapılan Teddy Bear (Oyuncak Ayı) • ABD’de 1930’da üretilen oyuncak çamaşır makinesi • İtalya’da 1920’de yapılan dans eden genç kız figürü • 1920’lerde Almanya’da üretilen oyuncak bebek evi - 1920’lerden uçak ve gemiler • 100 yaşında tahta oyuncaklar • 1920’li yıllarda ABD, Almanya ve İngiltere’den teneke arabalar

Here are some of the important toys displayed in the museum: -A baby carriage made in 1860 in the USA -A cardboard town consisting of houses from Victorian time in the years of 1880s -A Teddy Bear from Germany made in 1920 -A toy washing machine produced in the USA in 1930 -A dancing young girl made in Italy in 1920 -A toy baby house produced in Germany in 1920s -Aeroplanes and ships from the years 1920s -100 years old wooden toys -Tin cars made during the 1920s in the USA, Germany and England

Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi’nin bugüne kadar 50 bine yakın ziyaretçisi oldu. Almost 50000 people visited the Ümran Baradan Toys and Games Museum up till now.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

63


Röportaj / Interview

“İzmir,

dengeyi sağlayan kenttir” Adı İzmir’le özdeşleşen isimlerden Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, İzmir’in adını duyurmasının ‘marka kent’ olmakla mümkün olabileceğini söylüyor.

Röportaj / Interview: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN

“İzmir is the city that brings balance” Being one of the names that have been identified with İzmir, the Chairman of Ege-Koop, Hüseyin Aslan claims that İzmir can make a name only through becoming a ‘trademark city’.

64 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Uşak doğumlu Hüseyin Aslan, 24 yaşından bu yana çok sevdiği İzmir’de yaşıyor. Asıl mesleği gazetecilik olan ve 25 yıl bu mesleğe gönül veren Aslan, 15 yıl boyunca da Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın İzmir Şube Başkanlığı görevini başarıyla sürdürdü. Son 25 yıldır Türkiye’nin en büyük konut kooperatiflerinden Ege-Koop’la yolculuğunu sürdüren Aslan, başında bulunduğu organizasyonla sadece konut edindirmek değil, İzmir’in vizyonuna artı değer katma misyonunu da üstleniyor.

Hüseyin Aslan’a göre, yerel yöneticiler ve sivil toplum örgütleri kentin gelişmesi adına işbirliği içinde hareket etmeli. Gazetecilik yaptığı yıllardan bu yana İzmir’in geleceğine dair projeler üzerine düşündüğünü söyleyen Aslan, “İzmir, Türkiye’nin üçüncü büyük ve önemli kenti. Gazetecilikteki yıllarımda hep şunu düşünürdüm: İzmir, Türkiye’nin değil Avrupa’nın en önemli şehirlerinden olmalı. Çünkü bu kentte her şey var: En güzel hava, güneş, deniz, tarih, kültür, doğa, termal… İzmir’in çevresi de zengin. Bu kentin geleceğini planlarken sadece metropolü değil, Ege’yi kucaklayan bir anlayışla düşünmek lazım.” diyor. Aslan’a göre İzmir’in hak ettiği yerde olması,

Being born in Uşak, Hüseyin Aslan has been living in his beloved İzmir since he was 24 years old. Aslan, who is actually a journalist and has set his heart on this job for 25 years, also sustained the duty of İzmir Section Chairmanship of the Union of the Turkish Journalists successfully for 15 years. Aslan, who has been sustaining his journey with Ege-Koop that is one of the largest housing cooperatives of Turkey for the last 25 years, undertakes the mission of not only making people have houses, but also adding a plus value to the vision of İzmir with the organisation he leads.

According to Hüseyin Aslan, local administrators and nongovernmental organizations shall act in cooperation for the development of the city. Stating that he has been considering projects about the future of İzmir since the years he performed journalism, Aslan says, “İzmir is the third largest and an important city of Turkey. I always used to think that way during my journalism years: İzmir must be among the most important cities of Europe, not just Turkey. Because this city possesses everything: the best weather, sun, sea, history, culture, nature, thermal… İzmir has rich neighbours, as well. While planning the future of this city, one shall think with an understanding which embraces not only the metropolis, but also the Aegean.” Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

65


marka kent olgusunun iyi anlaşılmasıyla başlayacak. Öncelikle herkesin konuştuğu ama pek az fikir sahibi olduğu ‘marka kent’ kavramının anlaşılmasına değinen Aslan, konuya uzun vadeli bakılması gerektiğini şöyle anlatıyor: “Öncelikle ‘Marka nedir? ‘Marka kent olmak için nasıl bir yol izlemeliyiz?’, ‘Nasıl bir ortak akıl oluşturulmalıdır?’ gibi soruların cevabını bulmalıyız. Marka kent İzmir’in hak ettiği bir pozisyondur. Biliyoruz ki Avrupa’da, Amerika’da marka caddeler, alışveriş merkezleri, eğlence merkezleri var. Sadece bu açıdan bile baktığınızda turizm, İzmir’in markası olabilir. Bütün yatırımlar turizme göre yapılmıştır. Sadece adının konması lazım. Bu da ancak kentte söz sahibi olanlar yapacağı kimlik çalışmalarıyla mümkündür.” Nüfusuna her yıl yaklaşık 100 bin kişinin eklendiği İzmir’in sürekli büyüyen yapısının da dikkate alınması gerektiğinin altını çizen Aslan, sadece geçmiş birkaç yıla bakılarak kentin değerlendirilmemesi gerektiğini, oluşturulacak projelerin 40-50 yılı içermesinin mantıklı olduğunu belirtiyor. Menemen, Torbalı, Çiğli, Urla gibi kent merkezi dışındaki yerleşim alanlarında konut projelerine ağırlık veren bir konut kooperatifinin başında yer alan Aslan, “Bölgelerin daha planlı gelişmesine katkıda bulunmak için bunu yaptık.

66 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

According to Aslan, İzmir will attain the welldeserved place when the phenomenon of trademark city is comprehended well. Touching primarily upon the comprehension of the phenomenon of ‘trademark city’ that is the issue of everyone, but about which they have little idea, Aslan tells about the fact that the subject shall be considered in the long term, as follows: “First of all, we should find answers to questions, such as ‘What is trademark?’, ‘What kind of a way shall we follow in order to become a trademark city?’, ‘What kind of a common mind shall be generated?’. Trade city is a position deserved by İzmir. We know that there are trademark streets, shopping malls, entertainment centres in Europe, the America. Even when you consider only from this point, tourism could become the trademark of İzmir. All investments have been made according to tourism. It just needs to be given a name. This could only be possible through the identity studies to be performed by those who have the right to say something in the city.” Emphasising that the ever-growing structure of İzmir, where approximately 100 thousand people are added to the population each year, shall also be taken into consideration, Aslan indicates that the city should not be evaluated only by considering the past couple of years and it would be logical for the generated-to-be projects to include 40-50 years.

Being in charge of a housing cooperative that works on housing projects in settlements other than city centres like Menemen, Torbalı, Çiğli, Urla; Aslan expresses his thoughts by saying, “We have done this in order contribute to a more planned development of the regions. The centre has nothing else to develop anymore. Ege-Koop is a constitution that cannot possibly seek profit, because we are a cooperative. It is a success that has been emerged completely by means of the support and self contribution of the public and guidance of the cooperative management… The answers to the questions of the city restoration, what the urban consciousness is, what the conditions of living in a city are, could be found in our projects.”

‘İzmir is an important part of Turkey’ Stating, “It is not enough to come to İzmir to be an İzmir person”, Hüseyin Aslan says, “When you come to İzmir, you shall take the responsibility of the urban consciousness, as well. Here the mission falls to local administrations and nongovernmental organizations. Like every other people living in İzmir, we have a yearning for our city to be much better, too. Because we know that if you took İzmir out of Turkey, Turkey would have a great deal of deficiencies. İzmir is a city that keeps the country in balance. But, like I have said, trademarks of İzmir shall be put forward and its identity shall be determined. İzmir is al-


ready a trademark with its sea, thermal, tourism, history, foods and people. We just need to determine our richnesses well and then introduce and commercialise them. If we can fulfil what I have mentioned, this city will cover a great distance.” While telling that they will take a concrete step in terms of trademark city and also organise an international meeting in the next process, Aslan indicates, “First of all, we want to reveal the phenomenon of trademark city. I think that we need to comprehend this phenomenon well, in order to make İzmir, which introduced the tourism to Turkey and where tourist flows are experienced, return to its old magnificent days.”

A name sensitive to social problems

Merkezin zaten gelişecek bir tarafı yok artık. Ege-Koop kar amacı gütmesi mümkün olmayan bir oluşum, çünkü kooperatifiz. Tamamen halkın desteği ve öz katkısıyla, kooperatif yönetiminin yönlendirmesiyle ortaya çıkan bir başarı… Kent yenileme, kentlilik bilinci nedir, kentte yaşamanın şartları nelerdir, bunların hepsinin cevabı bizim projelerimizdedir.” diyerek düşüncelerini dile getiriyor.

‘İzmir, Türkiye’nin önemli bir parçası’ “İzmir’e gelmekle İzmirli olunmaz” diyen Hüseyin Aslan, “İzmir’e geldiğinizde kentlilik bilinci sorumluluğunu da almalısınız. Burada da görev yerel yönetimlere, sivil toplum örgütlerine düşüyor. Biz de İzmir’de yaşayan her insan gibi kentimizin çok daha iyi olmasını arzu ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Türkiye’den İzmir’i çıkarırsanız, Türkiye’nin çok eksiği olur. İzmir ülkeyi dengede tutan bir kenttir. Ama dediğim gibi İzmir’in markalarının öne çıkarılması, kimliğinin belirlenmesi gerekir. Deniziyle, termaliyle, turizmiyle, tarihiyle, yemekleriyle, insanıyla İzmir markadır zaten. Sadece zenginliklerimizi iyi belirleyip, anlatmamız, pazarlamamız gerekiyor. Eğer saydıklarımı gerçekleştirebilirsek bu kent çok yol kat edecektir.” diyor. Aslan, marka kent konusunda somut bir adım atarak önümüzdeki süreçte uluslararası boyutta bir toplantı düzenleyeceklerini de söylerken, “Öncelikle marka kent olgusunu ortaya koymak istiyoruz. Türkiye’ye turizmi tanıtan, turist akınlarının yaşandığı İzmir’in, eski ihtişamlı günlerine dönmesi için bu olguyu iyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum.” diye belirtiyor.

“Marka kent için dayanışma şart” Bir konut kooperatifi olmanın yanı sıra kentin geleceğinin yapılanması adına da çeşitli girişimlerde bulunan EgeKoop, son yıllarda daha çok konuşulur hale gelen ‘marka kent’ konusunda da yol gösterici adımlar atıyor. “İzmir’i Marka Şehir Yapmanın Koşulları” başlıklı etkinlik için sivil toplum örgütlerine ve sanayi kuruluşlarına çağrıda bulunan Ege-Koop Danışma Kurulu, İzmir’i marka kent haline getirmek amacıyla, aralarında yerli ve yabancı uzmanların da yer aldığı “Marka Kent İzmir” başlıklı uluslararası bir organizasyona ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Danışma Kurulu, sık sık gerçekleştirdiği ziyaretlerle İzmir’in marka değerinin yükseltilmesi, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan daha da güçlü olması için yapılması gerekenlerin tartışılabileceği bir toplantının başlangıç olarak kabul edilip bu konuda çalışmaların sürdürülmesi konusunda kurumlardan destek istiyor. İzmir’in, doğal güzellikleri bakımından oldukça zengin olmasına rağmen söz konusu zenginlikler doğru değerlendirilmediği için diğer kentlerin gerisinde kaldığına dikkat çeken Hüseyin Aslan, “Kıskançlıkları bir kenara bırakarak kentimizi yüceltmek, İzmir’i dünya şehirleri seviyesine getirmek için bütün kurum ve kuruluşların elini taşın altına koyup el ele vermesi gerekiyor.” diyor.

Hüseyin Aslan, who enabled nearly 25 thousand families to have houses during his duty as a Chairman of EgeKoop which is an esteemed non-governmental organization in the Turkish cooperation system and collective housing sector, also contributes to the education in different ways. Having brought a private kindergarten carrying his name into service and being rewarded by the 9th President Süleyman Demirel, due to his contributions to the Turkish National Education, Hüseyin Aslan also owns important awards, such as “33th Business Leadership and Prestige New Millennium Award” from the Club of Commerce Leaders that has 15 thousand members from 113 countries, “The Ataturkist of the Year” from the Ataturkist Ideology Association, TSE Media Award of 2004 and 44th Language Festival “Award of the Turkish Language” from the Turkish Language Society. Aslan, who is within an active social life, also sustains the Board Deputy Chairman of the Association of the Turkish German Education and Scientific Studies (TAVAK), which sustains the establishment studies of the Turkish-German University, being the first university of Turkey to train in German that will enter into service in Çeşme Alaçatı, and the Introduction Research Democracy and Secular Constitution Association of Turkey (TULOV). Being a Member of Economic and Social Council Civil Society Advisory Committee of the United Nations, Aslan also has books such as “What I Wrote What I Said”, “Perspective of Turkey”, “Word Flies and Writing Remains”, “In a Word”.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

67


Nostalji / Nostalgia

Kolonyalar şehri İZMİR İzmir’in kolonyalar şehri haline gelmesinin nedeni biraz da rekabet ortamında gizlidir. Başta Süleyman Ferit Bey ve Kemal Kamil Aktaş, İzmir’e özgü kokuların zenginleşmesine katkıda bulunmuşlardır.

Fotoğraflar / Photographs: SÜLEYMAN DUMAN (APİKAM ve Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Süleyman Ferit Eczacıbaşı Şifa Eczanesi Müzesi / APİKAM and Ege University Faculty of Pharmacy Museum of Süleyman Ferit Eczacıbaşı Şifa Pharmacy), Aybala – Nejat Yentürk Koleksiyonu

68 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


İzmir, the city of cologne The reason as to why İzmir became the city of cologne is hidden in the competitive environment. The most important individuals to contribute towards enriching the scents specific to İzmir were Süleyman Ferit Bey and Kemal Kamil Aktaş.

Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi

AYBALA YENTÜRK Araştırmacı – Yazar / Researcher - Author

Osmanlı topraklarına Avrupa tarzı, yani alkol içeren ıtriyat, II. Abdülhamit Dönemi’nde girer. Ancak öncesinde de Abdülaziz Devri’nin sonlarına doğru Avrupa’dan gelen birkaç parfüm kibar ailelerce kullanılmaya başlanmıştır. 1870’lerde Avrupa’dan İstanbul’a ve tabii ki İzmir’e gelen ilk parfümler arasında Eau de Lubin, Millefleur, Mikado, Divinia parfümlerini sayabiliriz. Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat adlı eserinde, Eau de Lubin’i, kırmızı renkte, lavanta çiçeği ve karanfil kokan, temizlik hissi veren ve iç açıcı bir losyon olarak tanımlar ancak bir kusuru olduğunu da ekler: Eau de Lubin damladığı kumaşta, çamaşırda leke bırakmaktadır. Avrupa’dan ithal edilen bu parfümler, İzmir’de özellikle Frenk Sokağı’nda yer alan Xenopoulos, Au Bon Marché, Grand Bazar D’Orient, Papasian Frères, Orosdi - Back gibi büyük ve gösterişli mağazalarda İzmirlilerin beğenilerine sunuluyordu. Koku beğenileri köklü bir geçmişe dayanan Osmanlı insanı Batı’dan gelen parfümleri be-

The European style perfumery (with alcoholic content) entered Ottoman lands during the era of Abdülhamit II. However, some perfumes started to be used by high-society families towards the end of the Abdülaziz era. In 1870, Eau de Lubin, Millefleur, Mikado, and Divinia were among the first perfumes to be imported from Europe to İstanbul, and of course İzmir. In his book “Üç Nesil Üç Hayat” (“Three Generations, Three Lives”), Refik Halit describes Eau de Lubin as a red lotion that smells of lavender and carnations, which gives the sense of cleanliness and freshness; however, he adds that it has one disadvantage; it leaves a stain on the cloth it comes into contact with. In İzmir, the perfumes imported from Europe were available for the people of İzmir at the large and grand department stores like Xenopoulos, Au Bon Marché, Grand Bazar D’Orient, Papasian Frères, and Orosdi – Back, located on Frenk Street. Even though the Ottomans, whose taste in perfume comes from extremely strong roots, embraced the perfumes imported from the West Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

69


and started to use them, the type of fascination they felt was never a blind one. Some perfumes were criticized, others were chosen for a reason. Cologne (known as Kölnnischerwasser in Germany, and Eau de Cologne in France), which was welcomed by the world with an interest that was very unique, only really ever had one formulae; however, in the early 20th century, different types and different coloured cologne started to be produced in our country, especially in İzmir. The variety continued to increase as the years progressed. Apart from a few exceptions, the first perfumers in İzmir were pharmacists, just like in İstanbul. The pharmacists that had every type of technical apparatus to produce cologne or perfume did not hesitate in realising the market established by new demand and fashion that developed with imported goods.

Altın Damlası (The Golden Drop) While producing European-style cologne and perfumes, the producers of İzmir not only repeated the foreign formulas nationwide, they also developed authentic scents. Altın Damlası perfume and cologne by Süleyman Ferit Eczacıbaşı was, without a doubt, the leading scent among these authentic scents. Apart from Altın Damlası (The Golden Drop), Melek (Angel), Bahar (Spring), Gizli Çiçek (Hidden Flower), Unutma Beni (Forget Me

Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi

nimseyerek kullanmaya başladı ama bu, hiçbir zaman gözü kapalı bir hayranlıkla olmadı. Bazı kokular gerektiğinde eleştirildi ve bazıları da özellikle tercih edildi. Dünya üzerinde benzerine az rastlanacak ölçüde bir ilgiyle karşılanan kolonyanın, aslında (Almanya’daki adı ile Kölnnischerwasser, Fransa’da Eau de Cologne) tek bir formülü vardı, ancak ülkemizde ve özellikle de İzmir’de 20. yüzyılın başlarından itibaren değişik formüllerde, renk renk, çeşit çeşit kolonyalar üretilmeye başlandı. Bu çeşitlilik ilerleyen yıllarda da artarak devam etti. İstanbul’da olduğu gibi İzmir’in de ilk parfümörlerini birkaç istisna dışında

70 İZMİR

eczacılar oluşturuyordu. Kolonya ya da parfüm üretebilmek için her türlü teknik donanıma sahip olan eczacılar ithal ürünler ile gelişen yeni beğeni ve modaların oluşturduğu pazarı fark etmekte gecikmediler.

Altın Damlası İzmirli üreticiler, Avrupa tarzı kolonya ve parfümler üretirlerken, yabancı formülleri ülke içinde sadece tekrarlamakla kalmayıp, özgün kokular da meydana getirmişlerdir. Bunların başında şüphesiz Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın Altın Damlası parfüm ve kolonyasıdır. Bunun dışında Melek, Bahar, Safa, Gizli Çiçek, Unutma Beni, Senin İçin gibi kokular uzun yıllar boyunca kullanılmışlar ve efsaneleşmişlerdir. Üreticiler her yıl yeni

Mart - Nisan / March - April 2011

Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi


kokular piyasaya sürme konusunda birbirleriyle adeta yarışırlarken, mevsimin yeni kokuları, müşteriler tarafından merakla beklenir olmuştur.

Altın Damlası, günümüzün unisex kokuları gibi, hem erkeklere hem kadınlara hitap ediyordu. Burada bir parantez açıp İzmir’le özdeşleşen Altın Damlası kolonyasından biraz bahsetmek gerekli… Altın Damlası, ilk kez 1920’li yılların

başlarında Süleyman Ferit Eczacıbaşı tarafından üretilmiş bir kokudur. Piyasaya ilk sunuluşu küçük zarif şişelerde esans formunda idi ve fiyatı, tahmin edileceği üzere her keseye uygun değildi. 20. yüzyılın başında yağ asitlerinin indirgenmesiyle elde edilen aldehitlerin baz oluşturduğu Chanel No:5, Mitsouko, Rêve d’Or gibi kokulara bizden bir örnek olan Altın Damlası benzersiz kokusunu kimya alanındaki bu gelişmeye borçludur. Doğadaki bilinen hiçbir kokuya benzemeyen, bu parlak turuncu renkteki efsane parfümün şehirde yaygınlaşması, kolonya şeklinde pi-

Not), and Senin Için (For You) were all scents that were used for years, and became legends. While producers literally raced each other to offer new scents for the market every year, customers started to wait in anticipation for the new scents of the season. At this point, we should take a moment to talk about the cologne called Altın Damlası, which is identified with İzmir. Altın Damlası is a scent produced by Süleyman Ferit Eczacıbaşı; first production dates back to the early 1920s. When it was first presented to the market, it was in the form an essence in small elegant bottles, and its price, as expected, was not affordable. Altın Damlası, the Turkish example of Chanel No: 5, Mitsouko, and Rêve d’Or, all aldehyde-based perfumes established by reducing oil acids, owes its one of a kind scent to this 20th century development in chemistry. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

71


yasaya sürülmesinden sonra olmuştur. Altın Damlası’nın yaratıcısı Süleyman Ferit Bey de anılarında, sevgiyle söz ettiği Bahar ve Dalya gibi güzel kokuların önüne geçen Altın Damlası’nın ulaştığı şöhreti biraz şaşkınlıkla karşıladığını belirtir. Altın Damlası, piyasaya çıktığı ilk günden başlayarak şaşırtıcı bir meraklı ve hayran kitlesini çekmeyi başarmış, onlarca yıl boyunca başta İzmir olmak üzere ülkemizde limon kolonyasından sonra belki de en popüler koku haline gelmiş, sadece ilk ortaya çıktığı İzmir’de değil, başka şehirlerde de adını ve kokusunu duyurmuş yerli malı bir parfüm olmuştur.

Günümüzde popüler olan kokulu kartlar, 20. yüzyılın başlarında da ilgi çekiyordu. The scented cards that are popular today also drew attention in the early 20th century. Süleyman Ferit Bey’in ürettiği kolonyalara ait Osmanlıca etiketlerden örnekler

Altın Damlası, ne kadın kokusudur; ne erkek… Ama aynı zamanda hem kadın kokusudur; hem de erkek… 1920’lerde piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan bir kokudur. Modern kimyanın ürünüdür. Sentetik bir kokudur; ama Şarklı bir beğeninin kokusudur ve belki de sırf bu yüzden, unutulup gitmiştir. Süleyman Ferit Bey anılarında Altın Damlası parfümünü, parfüm üretiminin merkezi Grasse kentine yaptığı yolculuk sırasında aldığı bazı esansları karıştırarak elde ettiğini anlatır ve ekler: “Altın Damlası’nın hikayesi bu kadar sade ve basittir. Yalnız gariptir ki benim yaptığım diğer kokular, mesela Bahar, Dalya, Fuar, Siyah Lale, Unutma Beni, Senin İçin, Leylak, Yasemin ve Menekşe ve bunların içinde ilk ikisi şahsen Altın Damlası kadar beğendiğim kokulardır. Halbuki halk en çok Altın Damlası’nı tutar. Ne hikmettir bilinmez. Bu, herhalde ismin tesiri iledir.” Gerçekten de Süleyman Ferit Bey’in ürettiği kokuların önemli bir kısmı büyük beğeni toplamıştır ancak Altın Damlası’nın yeri yine de başkadır. Süleyman Ferit Bey, sayısız taklidinin önüne geçmek için çareyi, kendi imzası bulunan etiket ve şişeler kullanmakta bulur. İzmir’in kolonyalar şehri haline gelmesinin sebebi biraz da bu rekabet ortamında gizlidir. Sadece Süleyman Ferit Bey değil onun bacanağı ve İzmir’in diğer bir ünlü eczacısı Kemal Kamil Aktaş’ın da ürettiği kokular (Gizli Çiçek başta olmak üzere, Bahar Çiçeği, Son Hatıra, Altın Rüya) da bu rekabet ortamına katkıda bulunur. Onların yarattığı kokular, diğer kolon-

72 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Just like the unisex perfumes today, Altın Damlası (The Golden Drop), appeals to both men and women.

ya üreticilerine şevk vererek yeni kokular yaratmaya teşvik ederken, kimileri bu kokuların taklitlerini üretmekle yetinir. Tüm bu çabalar, taklit ya da özgün olsun İzmir’e özgü kokuların çeşitlenmesine, zenginleşmesine katkıda bulunur. Bu kokulardan bazıları Kurtuluş Savaşı’nın ruhuna uygun düşen adlara sahiptir. Özellikle İzmirli Eczacı Ömer Lütfü Bey’in o yıllarda ürettiği kokulardan “Vatan Kokusu”, vatanının her karış toprağını ne pahasına olursa olsun düşmana karşı savunan Türk insanının duygularını yansıtıyordu. Yine aynı yıllarda ünlü İzmirli parfümcü Abdülkadir Bey’in “Semere-i Sebat”, Hüseyin Avni Bey’in “Semere-i Zafer” kokuları Cumhuriyet’in ilk yıllarının heyecanına tanıklık eden duygusal adlar taşıyorlardı. Yazıma burada son verirken İzmir’in “Kolonyalar Şehri” olmasında katkıları olan diğer önemli üreticileri ve ürünlerini anmak isterim: Sabah Biraderlerden, Losyon Kızı ve Yıldız Çiçeği Kolonyası Louis Christian Sirelle ve ortağı Galizzi’den Filis Kolonyası Ali Haydar Koru’nun öncelikle İmbat, İzmir Ge-

This bright orange legendary perfume, which had a scent that resembled no known-scent in nature, became a common perfume in the city, after it began to be distributed in the market as cologne. In his memoirs, Süleyman Ferit Bey, the person who invented Altın Damlası, expresses his surprise that Altın Damlası became more famous that other beautiful smells such as Bahar and Dalya. Altın Damlası became the first domestic perfume that succeeded in attracting the attention of a fan base ever since the day it was launched into the market, that became the most popular scent, after lemon cologne, in our country, especially İzmir, and managed to make a name for itself nationwide, not just in İzmir, where it initially entered the market. Altın Damlası is not a man’s scent or a woman’s...But at the same time, it is both a man’s scent and a woman’s scent...If we think about the fact that it was launched into the market in the 1920s, it is a scent inherited by the Republic from the Ottomans. It is the product of modern chemistry. It is synthetic scent, but a scent loved by Easterners, which is perhaps the only reason why nobody remembers it. In his memoirs, Süleyman Ferit Bey talks about


however, Altın Damlası is on an entirely different level. In order to prevent fake versions being made, Süleyman Ferit Bey used bottles and labels that carried his own signature. The reason as to why İzmir became the city of cologne is hidden in the competitive environment. Apart from Süleyman Ferit Bey, Kemal Kamil Aktaş, another famous pharmacist of İzmir and Süleyman Ferit’s brother-in-law, also contributed to the competitive environment with the scents he produced (Gizli Çiçek (Hidden Flower), Bahar Çiçeği (Spring Flower), Son Hatıra (Last Memory), and Altın Rüya (Golden Dream)). While the scents they produced motivated other cologne producers to produce new scents, others were content with producing replicates of the scents. All these efforts, whether it was producing replicates or new scents, contributed towards increasing the variety and enrichment of scents specific to İzmir. Some of these scents had names that resembled the soul of the War of Independence. The scent “Vatan Kokusu” (“The Smell of the Nation”), produced by Ömer Lütfü, a pharmacist from İzmir, during those years, reflected the emotions of a Turkish individual defending his every piece of land in his/her country against the enemy at all costs. During the same years, “Semere-i Sebat” by Abdülkadir Bey, a famous perfumer from İzmir, and “Semere-i Zafer” by Hüseyin Avni Bey, were both scents that had emotional names that witnessed the excitement during the early years of the Republic. Before ending my article, I would like to pay a tribute to the other important producers and their products that contributed to İzmir becoming “The City of Cologne.” Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi

celeri olmak üzere diğerleri Enhoşlar ve Kırmızı Gül Kolonyaları Avni Kaya Kokucu’nun meşhur Esmer, Hayal ve İpek kokuları Aydede Kolonyaları’ndan İzmir İnciri Pakün Kolonyaları, Ansen Kolonyaları, Faik Kolonyaları ve diğer tüm üreticiler Satırlarımı hepsini, saygı ile anarak tamamlamak istiyorum… www.kentyasam.com Kaynaklar: - Aybala Yentürk – Nejat Yentürk, Eau de Cologne ya da Kolonya, Collection Dergisi 2000 - Nejat Yentürk Bir Cumhuriyet Modası: İzmir’in Altın Damlası, Chronicle Dergisi - Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat, Semih Lütfi Kitabevi

how he invented the perfume “Altın Damlası” by mixing numerous essences he picked up during his trip to Grasse, the centre of perfume production, he goes on to add, “The story of Altın Damlası is as simple and basic as that. The funny thing is I loved Bahar and Dalya, the other scents I produced as well as Fuar (Fair), Siyah Lale (Black Tulip), Unutma Beni (Forget Me Not), Senin Için (For You), Leylak (Lilac), Yasemin (Jasmine), and Menekşe (Violet), as much as I loved Altın Damlası. Whereas, the public only favour Altın Damlası; heaven knows why. I believe it has something to do with the name.” It is true that the majority of scents produced by Süleyman Ferit really made an impression;

Sabah Biraderler: Losyon Kızı ve Yıldız Çiçeği Kolonyası (Lotion Girl and Star Flower Cologne) Louis Christian Sirelle and Galizzi: Filis Kolonyası (Filis Cologne) Ali Haydar Koru: İmbat, İzmir Geceleri, Enhoşlar, and Kırmızı Gül Cologne Avni Kaya Kokucu: Esmer, Hayal, and Ipek Aydede Kolonyaları, İzmir İnciri, Pakün Kolonyaları, Ansen Kolonyaları, Faik Kolonyaları, and all other producers. I would like to conclude all my sentences by paying my respects... References: - Aybala Yentürk – Nejat Yentürk, Eau de Cologne or Cologne, Collection Magazine 2000 - Nejat Yentürk Bir Cumhuriyet Modası: İzmir’in Altın Damlası (A Republican Fashion: The Altın Damlası of İzmir), Chronicle Magazine - Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat (Three Generations, Three Lives), Semih Lütfi Kitabevi

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

73


El Sanatları / Hand Crafts

Yazı ve Fotoğraflar / Article and Photographs: SÜLEYMAN DUMAN

Kumaşlarla Türkiye mozaiği 60 kentin kendine özgü kumaşıyla rengarenk Türkiye haritası oluşturan Refika Ertekin, Anadolu’nun bin yıllık kardeşliğinin mesajını veriyor.

Turkish mosaic with fabrics Refika Ertekin, who has created the colourful map of Turkey with the specific fabrics of 60 cities, gives the message of the millennial brotherhood of Anatolia. Türkiye’nin kültürel renklerini yoğun bir emekle oluşturduğu haritada bir araya getiren Refika Ertekin, öyküsü ilginç insanlardan. Yıllarca başarılı bir şekilde organizasyon danışmanlığı yapan iş kadını Ertekin’in hayatı, göğüs kanserine yakalandıktan sonra farklı bir süreç izlemiş. Zorlu bir operasyonun ardından hayata tutunan Ertekin, iş hayatını bırakıp, halk eğitimlerde el sanatları öğretmenliği yapmaya başlamış. Güzelbahçe Halk Eğitim Merkezi’nde kırkyama öğretmenliğine başlayan Ertekin, kırkyama tekniğini sevdirmenin yanı sıra kalıcı bir eser

74 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

bırakma hedefi de koymuş kendine. Kırkyama tekniğini kullanarak bir Türkiye haritası yapmaya karar veren Ertekin, aynı zamanda Merkezin müdürlüğünü yapan eşi Levent Ertekin’in de desteğini alarak yola koyulmuş. Projenin tamamlanması sırasında yardım eden arkadaşları da Ertekin’in önemli bir motivasyon kaynağı olmuş. İlk etapta kırkyama tekniği ile Türkiye haritasının bir minyatürünü yapan Ertekin, elde kalmış, kullanılmayan kumaşları değerlendirip rengarenk bir Türkiye haritası ortaya çıkardı. Türkiye’nin renkliliğini simgeleyen haritasını

Refika Ertekin, who has brought the cultural colours of Turkey together on the map she created with an intense effort, is one of the people having an interesting story. The life of the businesswoman Ertekin, who successfully worked as an organization consultant for years, has followed a different process after she was diagnosed with breast cancer. Ertekin, who clutched onto the life after a challenging operation, left her career and started to teach handicrafts at public training centres. Ertekin, who started teaching patchwork at Güzelbahçe Public Training Centre, set the goal of


geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen Enternasyonal İzmir Fuarı’nda sergileyen Ertekin, “Sonra daha büyük bir harita tasarladım kafamda. Ancak bu defa bir amacı olmalı, bütün bir ülkeyi temsil eden bir harita olmalı diye düşündüm.” diyor.

Yaklaşık bir yılda tamamlanan anlamlı proje, Türkiye’deki kumaş yelpazesinin haritası olma özelliğini de taşıyor. İstanbul’da düzenlenen, 81 kentin Halk Eğitim Merkezi müdürlerinin de bulunduğu bir toplantıda fikrini ilgili kişilerle paylaşıyor Ertekin. Karşılıklı görüş alışverişleri sonuç getiriyor ve Ertekin projesine başlıyor. Projesine heyecanla başladığını anlatan Refika Ertekin, “60 kentten, yörelerine özgü altmış farklı kumaş topladım. Kendilerine has kumaş örnekleri olmayan geriye kalan 21 kentin de halk oyunlarının motiflerini bir araya getirdim. Belirli bir ölçeğe sadık kalarak şehirlerin yüz ölçümünü kapsayacak şekilde iki metreye üç buçuk metre büyüklüğünde harita tasarımına başladık. İlk kumaş Gaziantep’ten geldi. Her kent ile telefon görüşmelerimden sonra, kargo ile kumaşların elime ulaşması beni daha da motive etti. O kadar ki, kargo makbuzlarını bile saklıyorum hala.” diye anlatıyor. Dokumaları eşi ile birlikte yapan Ertekin, Türkiye haritası üzerinde her kentin kumaşını ölçeklere göre birbirine dikti. Bursa’nın has ipek

leaving a durable handiwork as well as endearing the technique of patchwork for herself. Hav-

ing decided to make a map of Turkey through using the patchwork technique, Ertekin started out with the support of her husband Levent Ertekin who is also the director of the Centre. Her friends who helped her during the completion of the project became an important source of motivation for Ertekin, as well. Ertekin, who made a miniature map of Turkey with the technique of patchwork in the first phase, created a colourful map of Turkey through evaluating the undisposed, unused fabrics. Ertekin, who exhibited her map that symbolises the liveliness of Turkey at the International Fair of İzmir which was held last year, says, “Then I designed a bigger map in my head. But I thought that it had to have a purpose this time; it had to be a map representing the whole country.”

Having been completed in approximately one year, the meaningful project is also the map of the fabric range in Turkey. Ertekin shared her idea with the related people at a meeting, that was organised in İstanbul where the directors of Public Training Centres of 81 provinces were present, as well. The mutual exchanges of ideas reached to a conclusion and Ertekin started her project. Stating that she started her project with excitement, Ertekin says, “I collected 60 different fabrics from 60 citMart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

75


kumaşları ve bambu ipinden yapılan havluları, Şırnak’ın şal-şepik kumaşı, Trabzon’un peştamalı, Rize’nin keşan kumaşı, İzmir’in 16. yüzyıla dayanan mazisi olan Tire Beledi dokuması ve Ödemiş ipeği haritada yer alan ‘ünlü’ kumaşlardan… Haritada Türkiye’nin sınır komşularını da dostluğun ve birlik- beraberliğin simgesi olduğu için beyaz kumaşla ifade eden Ertekin, haritayı bitirdikten sonra eşi ile çok heyecanlandıklarını söylüyor.

Türkiye’nin renkleri İzmir Menemen Erdinç-Ahmet Cengiz Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü Levent Ertekin proje ile ilgili hedeflerini de şöyle anlatıyor:

Yamadan sanata Kırkyama, çeşitli kumaş parçalarının belli motifler oluşturacak şekilde dikilmesi veya aplike edilmesidir. Yüzyıllar önce ufak parça kumaşlarının değerlendirmesi amacıyla birleştirilen kumaşlarla oluşturulan örtüler, kırkyamanın temellerini attı. Ortaya çıkarılan örtülere zamanla desenler, şekiller verme ihtiyacı duyulması kırkyamayı bir sanata dönüştürdü. Patchwork olarak da bilinen kırk yama tekniği, bugün kumaş birleştirme tekniklerinin tümüne verilen bir isim. Kırkpare veya yamalı bohça da denilen kırkyama sanat dalı, eski popülerliğini yeniden yakalamış durumda hatta daha fazla rağbet görüyor.

From patch to art Patchwork is the sewing or appliquing of various fabric pieces in a way to create certain patterns. The covers, that were created with fabrics which were combined in an attempt to evaluate the small pieces of fabrics hundreds of years ago, laid the foundations of patchwork. The need of giving patterns, shapes to the created covers transformed the patchwork into an art, in the course of time. Patchwork technique is a name that is given to all of the techniques of combining fabrics today. The art branch of patchwork which is also called “kırkpare” or “rag bag” has recaptured its old popularity, indeed, it is demanded more greatly.

76 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

“Eşim bana düşüncesini açtıktan sonra beraber bir yol haritası belirledik. Amaç sadece kırk yama tekniğini göstermek değildi. Hem Türkiye’nin zengin kumaş yelpazesini sunmak hem de sektörel anlamda bir hareketliliğin fitilini ateşleyebilmekti. Bu kumaşlar arasında adını duymadığımız, bilmediğimiz kumaşlarla karşılaştık. Sektörel açıdan baktığımızda modacılara ilham kaynağı olacağını ve unutulmuş kumaş türlerini yeniden hatırlatabileceğimizi düşündük. Harita bir iller haritası olmasının yanında, doğudan batıya doğru değişen bir renk skalası aynı zamanda. Doğu bölgelerde mevsim ve coğrafi koşullar nedeniyle koyu tonlar tercih edilirken, batıya doğru daha sıcak ve açık renkler kullanılıyor.” Şimdi renkli Türkiye haritasını daha geniş kitlelere tanıtmayı isteyen Refika Ertekin, kurumlardan destek bekliyor ve ekliyor: “Yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen fuar ve etkinliklere katılmak istiyoruz. İzmir Kalkınma Ajansı projeyi destekleyerek, yeniden yapılmasını istedi. Bu da beni çok memnun etti. Türk kumaşlarının tanıtımı açısından yurt dışı fuarlarını önemsiyoruz. Haritamız tanıtım hedefine ulaştığında da, bir platformda açık artırma ile satıp gelirini bir kanser derneğine ve ihtiyacı olan bir okula bağışlamayı düşünüyoruz.”

ies that were specific to their localities. I brought the motives of folk dances of the remaining 21 cities that do not have specific fabric samples together. Being faithful to a certain scale, we started to design a map having the size of two meters to three and a half meters, in such a way that it covered the surface areas of cities. The first fabric came from Gaziantep. When I received the fabrics by cargo after telephone interviews with each city, I became much more motivated. In so much that I still keep the receipts of the cargo.” Making the weavings with her husband, Ertekin sewed the fabrics of each city onto one another on the map of Turkey, according to the scales. The special silken fabrics and bamboo-string towels of Bursa, scarf-sepik fabric of Şırnak, breechcloth of Trabzon, kesan fabric of Rize, Tire Beledi fabric of İzmir having a past that dates back to the 16th century and silk of Ödemiş are among the ‘famous’ fabrics on the map… Expressing the border neighbours of Turkey with white fabric on the map, as it is the symbol of friendship and unity-solidarity, Ertekin tells that she and her husband became very excited when they finished the map.

Colours of Turkey The Director of İzmir Menemen Erdinç-Ahmet Cengiz Vocational Education Centre, Levent Ertekin tells about his targets concerning the project, as follows: “After my wife expressed her thought to me, we determined a road map together. The purpose was not just to represent the patchwork technique. It was about both presenting the rich fabric range of Turkey and igniting the wick of a sectoral liveliness. Among these fabrics, we came across with fabrics we had never heard or known before. Considering from the sectoral point of view, we thought that it would become a source of inspiration for fashion designer and that we could remind the forgotten fabric types again. As well as being a map of provinces, the map is also a colour scala changing from the east to the west. While dark tones are preferred in the eastern regions due to the season and geographical conditions, more bright and lighter colours are used towards west.” Refika Ertekin, who wants to introduce the colourful map of Turkey to larger masses now, expects support from institutions and adds: “We want to participate in the fairs and activities that are organised in our country and abroad. İzmir Development Agency has supported the project and requested to regenerate it. This has pleased me very much. We pay attention to the abroad fairs, in terms of the introduction of the Turkish fabrics. Once our map obtains the introduction target, we plan to sell it on a platform by auction and donate the income to a cancer association and a school in need.”


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

77


Gezi / Travel

Yazı ve Fotoğraflar / Article & Photographs: ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN

Maviye açılan sokaklar… Üç bin yıllık liman kenti Yenifoça, taş evleri, balıkçı tekneleri, maviye açılan sokaklarıyla tipik bir Ege kasabası…

Streets opening up to blue… Being a three thousand years coastal town, Yenifoça is a typical Aegean town with stone houses, fisher boats and streets opening up to blue…

78 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Ege tarihi içinde üç bin yıllık geçmişe uzanan kentlerden Yenifoça, turistik açıdan, bağlı bulunduğu Foça kadar çok anılmasa da, görülmeyi hak edecek nadir yerlerden. İzmir’e sadece 70 kilometre uzaklıktaki Yenifoça hafta sonu kaçamakları için ideal bir adres. 12. yüzyıl başlarından itibaren deniz ticaretiyle geçinen Cenevizliler için önemli bir yerleşim ve ticaret alanıydı Yenifoça. Tarihten gelen izlerini imkanlar ölçüsünde korumaya çalışan Yenifoça, taş evleri, maviye açılan sokakları, butik otelleri, balıkçı restoranlarıyla hafta sonunda kaçıp kafanızı dinleyebileceğiniz nadide sahil kasabalarından biri.

Papaz Mahallesi’nin evleri Yenifoça’nın sokaklarında turlarken dikkatinizi

Taş evler, kardeşçe yaşayan Rum ve Türk halklarının izlerini yansıtıyor. Stone houses bear the traces of Greek and Turkish people that have been living like brothers and sisters.

Being one of the towns with a history of three thousand years within Aegean history, although it is not cited as much as Foça, Yenifoça is one of the rare places that deserves visiting. Being located only 70 km to İzmir, Yenifoça is an ideal destination for weekend holidays. Yenifoça used to be an important settlement and trade centre for the Genoese that earned their living from maritime trade starting from the beginning of 12th century. Trying to preserve its historical traces as much as possible, Yenifoça is one of the rare coastal towns where you can empty your mind at weekends with its stone houses, streets opening up to blue, boutique hotels and fish restaurants.

Houses of “Pastor” Quarter While strolling through the streets of Yenifoça, you will be first attracted by old stone houses. These stone houses, either Turkish or Greek, salute you in a very well preserved shape. Yenifoça, just like many other towns and villages in Aegean coasts, bears the trace of two societies. The stone houses of Yenifoça, which can well become a natural setting for period pieces, will become a tourist attraction upon restoration of those that have been damaged. The Greek houses from the 19th century beautify the “Pastor” Quarter in Yenifoça. The narrow streets that interconnect from the coast into the centre resemble the characteristic structure of Aegean. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

79


Sahil boyunca dizilen rengarenk balıkçı tekneleri hoş bir görüntü yaratıyor. Colourful fisher boats create a pleasant sight throughout the coast.

ilk başta eski taş evler çeker. Türk ya da Rum yapısı eski taş evler, iyi korunmuş olarak sizi selamlar. Ege kıyılarındaki birçok kasaba ya da köy gibi Yenifoça da iki toplumun ortak izlerini taşır. Dönem filmlerine doğal set olabilecek Yenifoça’nın taş evleri, hasar görmüş olanlarının da restore edilmesiyle tamamen turistik bir havaya bürünecek. 19.yüzyıldan kalma Rum evleri, en çok Papaz Mahallesi’ni süslüyor Yenifoça’da. Kıyıdan içerilere doğru birbirine bağlanmış daracık sokaklar, Ege’nin karakteristik yapısını andırıyor.

Blue bays

Mavi koylar

On the left side of the slope that you drive while arriving in Foça, there is “Top Mountain”. Top Mountain is the hill on which two historical wind mills rise. Creating a perfect atmosphere for taking photographs, wind mills are located on the spot where you can see the scenery perfectly. With the restoration works that have been recently planned, wind mill will reach their past grandeur very soon.

Taş evleriyle olduğu kadar yaz aylarında dolup taşan plajlarıyla, koylarıyla da cazip bir yer Yenifoça. Masmavi deniz, her sokaktan çıkabileceğiniz tek adrestir. Kasabanın içindeki plajı, Burunucu ve sonra da Foça’ya doğru devam ettiğinizde sahil yolunda her birinin inci güzelliğini göreceğiniz saklı koylar: Asmadere, Sazlıca, Çanak ve diğerleri.

Yel değirmenleri yükseliyor Foça’ya gelirken indiğiniz yokuşun solunda Top Dağı yer alır. Top Dağı, iki tane tarihi yel değirmeninin de yükseldiği tepedir. Fotoğraf çekimi için güzel bir yaratan yel değirmenleri, manzarayı da en iyi görebileceğiniz yerdedir. Yakın zamanda planlanan restorasyon çalış-

80 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Yenifoça is also a very attractive place for its bays and beaches that are flooded by visitors in summer months in addition to its stone houses. Deep blue sea is the only destination that you can go from each street. The beach in the centre of the town, Burunucu and also hidden bays that you can explore on the coast road when you drive towards Foça: Asmadere, Sazlıca, Çanak and many others.

Wind mills reach the sky

While only two have survived, wind mills were still in operation approximately 40 years ago. Having been used by the Greek and Turkish population together, these mills were used to grind cereals such as wheat, maize, barley, etc.

Towers in the moors Yenifoça hosts seamen in its protected port and


malarıyla, yel değirmenleri eski görkemine de kavuşmuş olacak. Günümüzde iki tane kalmış olan yel değirmenleri, yaklaşık 40 yıl önce faaliyet halindeymiş. Yunan ve Türk halkının birlikte kullandıkları bu değirmenlerde kendi ihtiyaçları olan buğday, darı, arpa gibi tahıl ürünleri öğütülürmüş.

Kırlardaki kuleler Yenifoça, korunaklı limanıyla denizcilere ve sularla barışık balıkçılara ev sahipliği eder. Yenifoça ve çevresinde harap da olsalar, bugün birer biblo gibi duran kuleler ilginç yapılardır. Özellikle, kır yaşamında yazın barınılan, kimi zaman kışın da kullanılan, Sazlıca gibi mezrayı andırır yerlerde yaz - kış kullanılan kulelerin pek çoğunda güvenlik nedeniyle ilk katta pencere yoktur. Bunların bazılarında yukardan kaynar su, yanık yağ dökmeye yarayan üst mazgallar bulunmaktadır. Hemen hepsi toprak damlı bu kulelerin kapı ve pencerelerinin söveleri kesme taştır.

Ne yenir? Yenifoça sahilindeki restoranlarda balık yemenin zevki bir başka. Yenifoça’da; izmarit, sardalye, istavrit, barbun, sinavrit, mercan, kefal, palamut, kalamar, karagöz gibi birçok balık çeşidini bulmak mümkün. Ayrıca yol üstünde köy kahvaltısı yapabileceğiniz birçok da bulunuyor.

What to eat?

Osmanlı ve Yunan mezarlıkları

It is whole another experience to eat fish in the restaurants on Yenifoça coast. It is possible to find many fish varieties in Yenifoça such as pickerel, clupea, horse mackerel, red mullet, dentex, bream, gray mullet, bonito, calamari, two banded bream, etc. Moreover, there are many restaurants and cafes where you can enjoy village breakfast on the road.

Fatih Sultan Mehmet zamanında kullanılan Müslüman Mezarlığı, günümüzde de kullanılıyor. Osmanlı Mezarlığı’nda, 1059 tarihli mezar taşının bulunduğu belirtiliyor. Maşatlık Mevkii’ndeki Yunan mezarlığının varlığı da çok eskilere dayanıyor. Rivayete göre, günümüzde varlığını sürdüren kubbe şeklindeki bu mezarın Yunan prensiyle, prensesine ait olduğu söylenir.

Nasıl gidilir?

fishers that are in peace with seas. Even though they have been damaged, the towers that stand just like trinkets in Yenifoça and environs are quite interesting structures. There is no window in the first storey of the towers for security purposes which are used both in summers and winters in places resembling hamlets such as Sazlıca. In some of these towers, there are upper loopholes that are used for pouring boiling water or waste oil. Almost all of them feature earthen roofs. The frames of doors and windows of these towers are made of face stones.

Ottoman and Greek graveyards The Muslim graveyard that used to be used in the time of Mehmet the Conqueror is still in use today. In the Ottoman Graveyard there is a grave stone dating back 1059. The Greek graveyard that is located in Maşatlık Location also has a very long history. According to the rumours, the grave that is in the shape of a dome belongs to a Greek prince and princess.

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’na 80 kilometrelik uzaklıktaki Yeni Foça’ya, özel araçla yaklaşık bir saatte ulaşılabiliyor. İzmir Otogarı’ndan periyodik kalkan otobüslerle de aynı sürede beldeye varabilirsiniz. Kendi aracınızla gidecekseniz Çiğli - Menemen yolundan Aliağa istikametine devam ediyorsunuz. Aliağa’ya 5 kilometre kala sapacağınız Nemrut Körfezi, Haddehaneler bölgesindeki yolu takip edebilirsiniz.

How to go? Being located 80 km to İzmir Adnan Menderes Airport, you can arrive in Yenifoça after one hour drive. You can also take the shuttles that are regularly departing from İzmir Terminal. If you are going to drive yourself, take the road through Çiğli – Menemen to Aliağa direction. You can then follow the road in Nemrut Bay – Haddehaneler region into which you will turn 5 km after Aliağa.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

81


Hobi / Hobby

50 yılın birikimini sergiliyor Koleksiyoner Hicri Tuncalı, ‘dünyayı’ Aliağa’ya taşıdı. Biblolar, masklar, kristal taşlar ve daha birçok obje, rengarenk bir tablo gibi duruyor.

An accretion of 50 years is being exhibited Collector Hicri Tuncalı moved the ‘world’ to Aliağa. Bibelots, masks, crystal stones and many other objects appear like a colorful tableaux.

Bir koleksiyon evi düşünün ki, saatlerinizi geçirseniz bile sergilenen eserleri görmeyi bitiremeyeceğiniz… Sanat tutkunu Hicri Tuncalı, Aliağa’da uzun uğraşlar sonucu açtığı koleksiyon evinde, dünyanın farklı ülkelerinden topladığı yüzlerce objeyi sergiliyor. Özel bir şirketin genel müdürlüğünden emekli olan 67 yaşındaki Tuncalı, bütün servetini, 2005 yılında açtığı üç katlı koleksiyon evi için harcadı. Tuncalı’nın koleksiyon merakı, ilkokulda kitap biriktirme huyuyla başlamış. 50 yıldır

82 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

değişik değerli eşyaları da toplayan Tuncalı, Brüksel’de gördüğü 70 müze evden etkilenip, elindekileri değerlendirmek ve Aliağa’ya kazandırmak adına bu fikri hayata geçirmiş. Aliağa’nın Yenişakran Beldesi’nde satın aldığı üç dönümlük arsaya her katı 515 metrekareden oluşan üç katlı bir bina inşa ettiren Tuncalı, zamanla Koleksiyon Evi’ni tamamladı. Şaşkınlık ve hayranlık nidalarıyla gezeceğiniz Tuncalı Koleksiyon Evi’nde, deniz kabukları ve mercan, agat ve kristal taş, fosil, ağaç ve por-

Come to think of a collection house that even if you spend your hours, you can not finish seeing the works of art being exhibited… In the collection house opened in Aliağa by the art enthusiast Hicri Tuncalı after a great effort, hundreds of objects he collected from various countries of the world are being exhibited. 67-year-old Tuncalı, who retired from the general management of a private company, spent all of his possession for the triplex collection house he opened in 2005. Tuncalı’s interest in collec-


Hicri Tuncalı

tion had started with his habit of collecting books during the primary school. Having been collecting various valuable articles for 50 years, Tuncalı actualised this opinion in order to evaluate the articles in his possession and bring them in Aliağa, after being affected by 70 museums he had visited in Brussels. Tuncalı, who constructed a building of three floors, each of them being consisted of 515 square meters, on a land of three decares he had purchased in the Town of Yenişakran in Aliağa, completed the Collection House in the course of time. In Tuncalı Collection House, where you will make a visit accompanied with the exclamations of amaze and admiration, there are collections of seashells and coral, agate and crystal stones, fossil, wooden and porcelain masks, wooden and porcelain bibelots, ancient ship lanterns and accessories, telephones, postcards, butterflies, envelopes, books, stamps and gravures. Tuncalı, who collected thousands of invaluable old and new works of art together, says, “I have been able to come to this point with accretions I have constituted during my lifetime. From now on, the government, collectors and the public shall gather together. Everyone should be able to see what such a place can add to the culture, world view of the neighbor community and the students. My ultimate goal is that whoever visits the collection, they see their own culture. I long for the young generation to see their own past.”

selen mask, ağaç ve porselen biblo, eski gemi fenerleri ve aksesuarları, telefon, kartpostal, kelebek, zarf, kitap, pul ve gravür başlıklarında koleksiyonlar yer alıyor. Değeri biçilmemiş binlerce eski ve yeni eseri bir araya getiren Tuncalı, “Hayatım boyunca oluşturabildiğim birikimlerimle bu aşamaya kadar gelebildim. Bundan sonrası için devletin, koleksiyoncuların ve halkın bir araya gelmesi gerek. Herkes böyle bir ın, çevre halkının kültürüne, dünya görüşüne ve öğrencilere neler katabileceğini görebilmeli. Bütün amacım, koleksiyonu gezen herkesin kendi kültürünü görebilmesi. Genç neslin, geçmişini görmesini arzuluyorum.” diyor.

Nasıl gidilir? Tuncalı Koleksiyon Evi; İzmir - Çanakkale yolu istikametinde, Aliağa’ya 14,5 kilometre mesafedeki Yenişakran Beldesi’nde bulunuyor. Karayolu ile ulaşımın mümkün olduğu beldede

How to go?

bulunan Tuncalı Koleksiyon Evi’ne İzmir’den gidecekseniz Çanakkale yolu istikametinde ilerleyerek, Yenişakran Beldesi’ne girişteki ilk trafik ışıklarından sağa dönerek ulaşabilirsiniz. www.koleksiyoncuhicri.com

Tuncalı Collection House is on the direction of İzmir – Çanakkale, in the Town of Yenişakran in 14,5 kilometers distance from Aliağa. You can reach Tuncalı Collection House, which is located in the town where transportation on highway is possible, through moving along the Çanakkale road and turning on the right from the first traffic lights in the entrance of the Town of Yenişakran, if you go across İzmir. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

83


Sağlık Turizmi / Health Tourism

Yazlık cennette

termal tedavi 60 ortaklı TETUSA’nın hayata geçireceği Termal Kür Merkezi sayesinde Çeşme’de on iki ay turizm hayali gerçeğe dönüşecek.

Thermal therapy in summer paradise Thanks to Thermal Cure Center that 60 partnered TETUSA will bring into being, 12-month tourism dream in Çeşme will become reality.

84 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Dünyanın en güzel turizm destinasyonlarından biri olarak kabul edilen Çeşme’nin bu unvanı, sadece pırıl pırıl denizinden, altın kumundan, sörfçülerin adresi olmasını sağlayan rüzgarından kaynaklanmıyor. Bir de şifalı suları var ki, Çeşme’yi en önemli sağlık merkezleri arasına sokuyor. Çeşme’nin termal suları, güneşin ve rüzgarın özel konumu nedeniyle sağlık üzerinde onaylanmış olumlu etkiler yaratıyor. İstanbul Üniversitesi Hidroklimatoloji ve ABD Tıbbi Ekoloji birimlerinin de ortak bilimsel çalışmalarında kanıtladığı Çeşme’nin tuzlu termal suları, birçok hastalığın tedavisinde yardımcı unsur olarak kullanılıyor. Çeşme’nin sürekli rüzgar alması, havanın uyarıcı, oksijen basıncı yüksek etkisi ve temiz olması Çeşme’yi dağ turizminin iklimsel avantajlarına da sahip kılıyor.

Yunancada okyanus anlamına gelen thalasso, denizden gelen çamur, yosun, su gibi maddelerin kombine edilerek kullanıldığı bir terapi yöntemi. Çeşme’de 20’ye yakın otelin termal ve spa hizmeti bulunuyor. Termal suyun açık ve kapalı havuzlarda kullanıldığı bu otellerde ayrıca son yıllarda meraklıları git gide artan balnoterapi (Mineralize termal sular ile yapılan kürler), talassoterapi (Deniz suyu ve güneşten yararlanılarak yapılan kürler), hidroterapi (tatlı suyla yapılan kürler) ve peloidoterapi (Çamur tedavisi) birimleri de bulunuyor. Örneğin deniz suyu günümüzde ısıtılarak “Tatlı

This title of Çeşme which is considered as one of the most beautiful tourism destination of the world does not result only from its sparkling sea, golden sand and wind that makes it surfers’ destination. And it also has curing waters, and this makes Çeşme among the most important health centers. Thermal waters of Çeşme create confirmed positive effects on health due to the special location of the sun and wind. Salty thermal waters of Çeşme that are approved in the common scientific studies of İstanbul University Hydro climatology and USA Medical Ecology units are used as a auxiliary element in the treatment of many diseases. The fact that Çeşme always exposes wind, that the air is stimulating, that high effects of oxygen pressure and that it is clean makes Çeşme have climatic advantages of mountain tourism.

Thalassa that means ocean in Greek is a therapy method in which elements coming from the sea such as mud, algae and water are combined. About 20 hotels in Çeşme have thermal and spa services. Moreover, in these hotels where thermal water is used both is open and close swimming pools, there also are balneotherapy (cures made with mineralized thermal waters), thalassotherapy (cures made benefiting from sea water and sun), hydro therapy (cures made with sweet water) and peloidotherapy (mud cure) units whose loves increase day by day in the recent years. For Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

85


Su” terapi olarak hastalıkların şifasında kullanılıyor. Çeşme ve Şifne yöresindeki termal su, deniz suyunun magmaya inerek doğal yoldan ısınıp, dezenfekte olduktan sonra doğal tatlı su terapi ve termal suya dönüşmüş hali. Bu nedenle Çeşme sularının şifa değeri Türkiye’de ve dünyada bulunan tüm termal sulardan daha farklı ve daha etkili… Şifalı Çeşme termal sularının iyi geldiği hastalıklar arasında romatizmal hastalıklar, cilt hastalıkları, yorgunluk, ruhsal gerginlik, kadın hastalıkları, deri hastalıkları, karaciğer ve idrar

yolu hastalıkları başta geliyor. Otellerin termal havuzlarını ve spa bölümlerini tercih eden yerli-yabancı turistler, Çeşme’den deniz-güneşkum ve eğlence keyfinin yanı sıra, dinlenmiş ve iyileşmiş bir bedenle de ayrılıyor.

Termal kür merkezi Yerli yabancı turistlerin Türkiye’de gözde tatil adresi Çeşme olsa da, ilçede turizmin 12 aya yayılması bütün kesimlerin ortak hayali. İlçenin bu hedefinde de termal turizm ön plana çıkıyor. Birçok ülkenin, kentin sahip olamadığı termal potansiyeline sahip olan Çeşme’de şimdi bu hayali gerçekleştirmek için somut

20 otelde termal su var Çeşme’nin jeotermal kaynaklarının işletmesini Çeşme Jeotermal A.Ş. (ÇEŞTAŞ) adlı şirket yürütüyor. İlçede jeotermal dağılımı, birinci etap (Ilıca) ve ikinci etap (Çeşme, Dalyan ve Çiftlikköy) olarak adlandırılıyor. İki etaptaki toplam 63 otelden, 20’si resmi olarak ÇEŞTAŞ’ın abonesi, otellerinde termal su kullanıyor. Diğer 43 tesisin ise en yakınına hatlar getirilmiş durumda. Çeşme’deki jeotermal kaynakla, otellerin ısıtılması, sıcak su kullanımı ve termal tedavi amaçlı havuzlarda kullanım mümkün olabiliyor. ÇEŞTAŞ, daha derin sondajlar yaptırarak, daha yüksek sıcaklıkta kaynaklar bulmayı da hedefliyor.

There are thermal water is 20 hotels Çeşme Jeotermal A.Ş. (ÇEŞTAŞ) governs the management of geothermal sources of Çeşme. Geothermal distribution in the district was named as first stage (Ilıca) and second stage (Çeşme, Dalyan and Çiftlikköy). 20 out of total 63 hotels in two stages are official members of ÇEŞTAŞ and they use thermal waters in their hotels. Lines are brought near the other 43 facilities. With the thermal source in Çeşme, rooms heating, hot water usage and usage in pools for thermal treatment purposes can be possible. ÇEŞTAŞ, by making deeper drilling constructed, also aims to find sources in higher temperatures.

instance, by heating sea water, “Sweet Water” is used as a therapy in the treatment of the diseases today. Thermal water in Çeşme and Şifne is the formed natural sweet water into therapy and thermal water after disinfected in natural way by sea water descending to magma. For this reason, curing value of Çeşme water is more different and efficient than all thermal waters in Turkey and in the world… Rheumatism diseases, skin diseases, fatigue, mental anxiety, gynecological disease, liver and urinary diseases are the disease that are in the lead to which curing Çesme thermal waters are good for. Domestic-foreign tourists who prefer

86 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


bir adım atılıyor. 60 ortaklı TETUSA (Termal, Turizm ve Sağlık Yatırım Ortaklığı), Alaçatı’da Termal Kür Merkezi’ni hayata geçiriyor. TETUSA’nın başkanlığını Şinasi Ertan, başkanvekilliğini Çeşme Turistik Otelciler Birliği (ÇEŞTOB) Başkanı Veysi Öncel yapıyor. Çeşme Kaymakamlığı, Alaçatı ve Çeşme Belediyeleri, Çeşme Esnaf Odası, 40 otelcinin kurduğu şirket ile Lucien Arkas, Uğur Yüce gibi İzmirli ünlü işadamlarının yer aldığı TETUSA, Alaçatı’da 90 dönümlük bir arazide termal tedavi merkezi, sportif alanlar, ağır hastaların konaklayacağı sağlık oteli ve sağlık tesislerini içeren komplike bir tesis yapacak. 2011 yılı sonunda temellerinin atılması hedeflenen yaklaşık 25 milyon dolarlık proje, sadece Çeşme’ye değil, İzmir’e de artı değer kazandıracak. 2013 yılında tamamlanması hedeflenen proje sayesinde Çeşme’de 12 ay turizm konuşulmaya başlanacağını söyleyen TETUSA Başkanvekili Veysi Öncel, “Çeşme’nin termal turizm ile anılmasının yanı sıra, ilçedeki 100 otele de katkı sağlayacağız. Otellere ring seferleri koyarak, Termal Kür Merkezi’nde tedavi gören hastaların oralarda konaklamasını sağlayacağız. Termal kür merkezi yerli yabancı turiste hizmet verecek. Bu konuda dünyanın sayılı yabancı tur operatörleriyle görüşmelerimiz sürüyor. Onlarla ortak hareket edebiliriz. Çeşme bu adımla sağlık turizmine hızlı bir giriş yapacak. Termal Kür Merkezi, sadece Türkiye’de değil, dünyada da ilgi çeken bir yatırım olacak.” diyor.

thermal pools and spa units of the hotels leave from Çeşme with a relaxes and cured body as well as sea-sun-sand and entertainment joy.

Thermal cure center Even though the fact that the popular travel destination of domestic and foreign tourists in Turkey is Çeşme, to expand tourism in the district over 12 months in the common dream of all parties. Thermal tourism comes to the forefront in

this aim of the district. And now a concrete step is taken in Çeşme, which has a thermal potential that many countries, cities do not have, in order to make this dream come true. 60 partnered TETUSA (Thermal, Tourism and Health Investment Partnership) materialised Thermal Cure Center in Alaçatı. Şinasi Ertan is in charge of the presidency of TETUSA, and Veysi Öncel is in charge of vice presidency who is the chair of Çeşme Tourist Hotel Keepers Association (ÇEŞTOB). TETUSA in which the company established by District Governorship of Çeşme, Municipalities of Alacati and Çeşme, Commerce of Craftsman of Çeşme, 40 hotel keepers and famous businessmen from Izmir such as Lucien Arkas and Uğur Yüce take part, will construct a facility comprising a thermal cure center of 90 decares in Alaçatı, sportive areas, health hotel and health facilities in which seriously ill people will lodge. The project of approximately 25 million dollars whose foundations are aimed to be laid at the end of 2011 will not only make surplus to Çeşme but to İzmir. TETUSA Deputy Chair Veysi Öncel, mentioning that tourism will be talked 12 months in Çeşme with the project which is expected to be finished by 2013, says “Apart from making Çeşme known with its thermal tourism, we will also make a contribution to 100 hotels. By putting shuttle buses to hotels, we will provide lodging to patients receiving therapy in Thermal Cure Centers there. Thermal Cure Centers will provide services to domestic and foreign tourists. Our discussions with domestic and foreign travel agencies continue in this matter. We can act jointly with them. By means of this step, Çeşme will make a rapid entrance to the health tourism. Thermal Cure Center will be an attractive investment not only in Turkey but also in the world”. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

87


Güncel / Actual

Türkiye’nin ilk fil doğumu İzmir’de gerçekleşti İzmir Doğal Yaşam Parkı’nın mutlu filleri Begümcan ve Winner, “Türkiye’de doğan ilk fil” olarak tarihe geçen 110 kiloluk “nur topu gibi” dişi bir yavruya sahip oldu.

The first elephant birth of Turkeycomes true in İzmir Happy elephants of the Natural Life Park of İzmir, Begümcan and Winner have welcomed a healthy and beautiful female baby with weight of 110 kilograms, which has passed into history as “the first elephant born in Turkey”.

88 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan Doğal Yaşam Parkı’nın en çok ilgi gören üyeleri arasında yer alan fillerin sayısı üçe yükseldi. Begümcan ve Winner’in ilk yavrularının dünyaya gelmesi, Doğal Yaşam Parkı’nda sevinç ve heyecan yarattı. 15 yaşındaki Begümcan ve 9 yaşındaki Winner’in 2008 yılında başlayan birlikteliğinin ardından 5 Şubat akşamı dişi bir yavru dünyaya geldi. Yaklaşık 610 gün süren gebeliğin ardından dişi fil Begümcan, 110 kg ağırlığında sağlıklı bir yavru doğurdu. Soyları tükenme tehdidi altındaki Asya fillerinin Türkiye’de ilk kez yavrulaması ve bu tarihi olayın İzmir’de gerçekleşmesi, günlerdir heyecanla doğumu bekleyen Doğal Yaşam Parkı personelini mutlu etti. Doğumdan birkaç saat sonra ilk kez anne sütü emmeye başlayan yavru filin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesiyle günlerdir uykusuz bir şekilde bekleyen bakıcı ve uzmanlar rahat bir nefes aldı.

Adı anketle belirlendi Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda dünyaya gelen yavrulara İzmirliler tarafından isim verilmesinin artık gelenek haline geldiğini hatırlatarak, minik file yine ortak bir kararla isim verileceğini bildirdi. www.izmir.bel.tr adlı internet sitesine iletilen öneriler arasından en çok oy alan “İzmir” ismi minik file verildi.

Yavruları “yerli malı” 1996 yılında Hindistan’da doğan anne Begümcan, henüz 2 yaşındayken, Hindistan Cumhurbaşkanı’nın hediyesi olarak İzmir’in unutulmaz fili Pak Bahadur’a arkadaşlık etmek üzere kente getirildi. 21 Temmuz 2007 günü Pak Bahadur’un hayatını kaybetmesinin ardından, İsrail Ramat Gan Hayvanat Bahçesi’nde 2002 yılında dünyaya gelen Winner adlı erkek fil 2008’de Fuar Hayvanat Bahçesi’ne getirildi ve burada Begümcan’la arkadaşlık etmeye başladı. Üç yılın sonunda çiftin ilk yavruları dünyaya geldi.

Dünyada ses getirecek bir olay İzmir Doğal Yaşam Parkı Danışmanı Prof. Dr. Nilüfer Aytuğ, bu doğumun uluslararası alanda da yankı uyandıracağını söyledi. Nesli tükenme tehdidi altındaki Asya fillerinin üremesi için dünyada çeşitli çalışmalar yapıldığını, hatta suni döllenme yollarının bile denendiğini kaydeden Aytuğ, “Dünyada bugüne dek sadece belli başlı hayvanat bahçelerinde başarılı olan üreme çalışmasının İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda doğal yollardan gerçekleşmesi büyük önem taşıyor. Soyu tükenmekte olan bir hayvan grubu adına bu üreme çok önemli katkı olacak. Doğumun burada doğal yollardan gerçekleşmesi, İzmir Doğal Yaşam Parkı’ndaki bakım koşulları, yaşam alanları ve beslenmelerinin ne kadar iyi olduğunu da kanıtlıyor.” diye konuştu.

Being among the members of the Natural Life Park established by İzmir Metropolitan Municipality that attract the greatest attention, the number of elephants has risen to three. The birth of the first baby of Begümcan and Winner has created a joy and excitement in the Natural Life Park. Following the coupling of the 15-year-old Begümcan and the 9-yearold Winner that started in 2008, a female baby was born in the evening of the 5th of February. After a pregnancy of approximately 610 days, the female elephant Begümcan gave birth to a healthy baby weighing 110 kg. The first breeding of the Asian elephants, that are under the danger of extinction, in Turkey and the fact that this historical event occurred in İzmir have made the Natural Life Park staff, who had expected this birth for days, happy. Together with the healthy birth of the baby elephant that started breastfeeding a few hours after the birth for the first time, the caregivers and specialists who had been waiting sleeplessly for days have breathed a sigh of relief.

Her name determined by a survey Reminding that it has been a tradition for the people of İzmir to name the babies that are born in the Natural Life Park of İzmir, the Metropolitan Mayor Aziz Kocaoğlu has announced that the little elephant will also be named with a joint resolution. It was declared that among the name suggestions conveyed to the following internet site, www.izmir.bel.tr name of “İzmir” is given to the little elephant.

Their baby is a “home product” Being born in India in 1996, the mother Begümcan was brought to İzmir as a gift from the President of India, in order to accompany the unforgettable elephant of the city, Pak Bahadur, when she was just 2 years old. When Pak Bahadur lost his life on the 21st of July, 2001, the male elephant Winner that was born in Ramat Gan Zoo of Israel in 2002 was brought to the Fair Zoo in 2008 and started to accompany Begümcan here. At the end of three years, the couple has had their first baby.

An event that will make an impression in the world The Consultant of the Natural Life Park of İzmir, Prof. Dr. Nilüfer Aytuğ said that this birth will create reactions in the international area, as well. Indicating that various studies are performed in the world and even artificial insemination ways are tried in order to enable the Asian elephants that are under the danger of extinction to breed, Aytuğ said, “The fact that the breeding work, which has been successful only in some certain zoos in the world so far, has come true with natural ways in the Natural Life Park of İzmir is of vital importance. This breeding will be a very important contribution on behalf of an endangered animal group. The fact that the birth was carried out here with natural ways proves how good the care conditions, living spaces and nourishment are in the Natural Life Park of İzmir.” Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

89


Güncel / Actual

Yavru foklar

İzmir’de mutlu

90 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Baby seals are happy in İzmir 15 Aralık’ta Akdeniz’de yaşanan fırtınanın ardından mağaralarındaki yuvalarından savrularak annelerini kaybeden iki yavru Akdeniz foku, ismini foklardan alan İzmir’in Foça ilçesinde yaşama tutundu. Burada özenle bakılan yavru foklar, İzmir Büyükşehir Belediyesi uzman veteriner hekimlerinden Avni Gök tarafından geliştirilen ve dünyada ilk kez uygulanan beslenme yöntemi ile sağlıklarına kavuştu. Uzmanlar bu olayın, Didim sahilinde yaralı bulunduktan sonra tedavi edilerek Gökova’da yeniden denize bırakılan “Badem” adlı Akdeniz fokundan sonra Türkiye’deki ikinci yavru fok rehabilitasyonu olduğunu bildirdi. Vatandaşlar tarafından biri Mersin diğeri de Antalya’da bulunarak Sahil Güvenlik ve Jandarma’ya teslim edilen 10-15 günlük iki sevimli yavru; İzmir Büyükşehir Belediyesi, Foça Belediyesi, Çevre Bakanlığı ve Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD-AFAC) Akdeniz Fokları Araştırma Grubu işbirliği ile İzmir Foça’da çalışmalarını sürdüren Akdeniz Foku Rehabilatasyon Merkezi’nde özenle bakıma alındı. Mart ayı ortalarında yavru fokların doğaya salınacak durma geleceğini belirten Avni Gök, “Akdeniz fokları, dünyada ciddi tehlike altında olan 12 memeli türünden bir tanesi. Nesli tükenmekte olan canlılar sınıfında yer alıyor. Tüm dünyada 400-500 tane olduğu tahmin ediliyor. Türkiye ve Yunanistan kıyılarında yaşıyorlar. Nadir olan bu canlıları kurtardığımız için çok mutluyuz.” dedi. Two baby Mediterranean seals, which got scattered from their burrows within the cave after the storm that broke out in the Mediterranean on the 15th of December and lost their mother, have clutched onto the life in Foça district of İzmir which is named after seals. Being looked after carefully here, baby seals have regained their health with the nourishment method which is developed by one of the specialist veterinarian physicians of İzmir Metropolitan Municipality, Avni Gök, and applied for the first time in the world. Specialists notified that this incident is the second baby seal rehabilitation in Turkey after the Mediterranean seal called “Badem”, which was found injured on Didim coast, cured and unleashed on the sea in Gökova again. Two adorable babies being 10-15 days old,

one of which was found in Mersin and the other in Antalya by the citizens and resigned to the Coast Guard and Gendarme; have been taken under careful nursing by the Rehabilitation Centre of the Mediterranean Seals which maintain their studies in İzmir Foça, in cooperation with İzmir Metropolitan Municipality, Foça Municipality, Ministry of Environment and Association of Underwater Surveys-Research Group of the Mediterranean Seals (SAD-AFAC). Indicating that they will be able to unleash the baby seals in the midst of March, Avni Gök says, “Mediterranean seals are one of the 12 mammal species in the world that are under a serious danger. They are in the class of endangered creatures. They are estimated to be 400-500 in the whole world. They live on the coasts of Turkey and Greece. We are very happy to have saved these rare creatures.” Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

91


Ekoturizm / Ecotourism

Beş bin yıl sonra

bağlar yine yeşeriyor Binlerce yıl önce Anadolu’dan Avrupa’ya seyahat eden şarap, uzun bir aradan sonra Urla topraklarında yeniden hayat buluyor.

Röportaj / Interview: FERZAN YAPKUÖZ Fotoğraflar / Photographs: FERZAN YAPKUÖZ, Urla Şarapçılık / Urla Winemaking

Vineyards are becoming green again five thousand years later Wine, which had travelled from Anatolia to Europe thousands of years ago, springs to life again on the territories of Urla after a long time.

92 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Bölgenin yok olan şarap kültürünü yeniden canlandırmayı ve Urla’nın geçmişini geleceğe taşımayı kendine hedef edinen Can Ortabaş, agro turizmin gelişmesi için yıllardır çaba harcayan isimlerden biri. Can Ortabaş, who has a personal target of revitalising the vanished wine culture of the region and carrying the past of Urla to the future, is one of the names who has been striving for the development of agro tourism for years.

Can Ortabaş

Nysa Dağı ve Bozdağ’da yaşadığına inanılan Şarap Tanrısı Dionysos adına binlerce yıl önce yapılan şenlikler renklendirirmiş Urla’yı. Bağbozumu ritüeli ile başlayan şarabın yolculuğu, kadehlerde son bulurmuş. Tıpkı zeytinyağının başkenti Klazomenai gibi, adı kaliteli şarapla da anılan Urla’da, şarapçılığın eski şaşaalı günlerine dönmesi adına sevindirici gelişmeler yaşanıyor sahil beldesinde. Bu harekete ilk ivmeyi sağlayan isimlerin başında şarapçılığa gönül verenlerden Can Ortabaş geliyor. Urla’da kendisine ait iki bin dönüm arazi üzerinde kurulu çiftliğinin yamaçlarında binlerce yıllık bağ setlerine rastlayıp araştırma yaptığında unutulan bir geleneği fark etmiş Ortabaş. Geçmişte yöredeki en büyük sektörün şarapçılık ağırlıklı olmak üzere bağcılık olduğunu ve binlerce yılda damıtılarak oluşmuş bir şarap kültürünün unutulmuş olduğunu görmüş Can Bey. Urla’yı cazibe merkezine, hatta bir marka ilçeye dönüştürme konusunda çalışmalar da yapan Ortabaş, 10 yıl önce kendi bağlarını oluşturmaya başladığında Urla Şarapçılık’ın da temellerini de atmış bir bakıma... Bölgenin yok olan şarap kültürünü yeniden canlandırmayı ve Urla’nın geçmişini geleceğe taşımayı kendine hedef edinen Ortabaş, agro turizmin gelişmesi için yıllardır çaba harcayan isimlerden biri. 10 yıl önce başlayan serüvende Ortabaş, soylu enternasyonal üzüm çeşitlerinin yanı sıra kaliteli şaraplara tat veren birçok üzüm çeşidini de yeniden işlenir kılmış. Ortabaş, Anadolu’ya ait Boğazkere, bölgeye ait Bornova Misketi gibi çeşitlerin ıslah ve klon seleksiyonu çalışmalarını başlatmış, bunların yanı sıra bölgenin mübadele ile yok olan üzüm çeşitlerinden Urla Karası ve Gaydura’yı da bu-

larak Sabancı Üniversitesi’nden Biyoteknoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Çetiner ile bir TÜBİTAK Projesi oluşturmuş ve bu çeşitlerin yeniden Urla’ya kazandırılması çalışmasını da başarıyla tamamlamış ve üretimini çoğaltma aşamasına getirmiş. Şaraba karşı büyük bir ilgisi olduğunu belirten Ortabaş, mahzeninde dünyanın çeşitli yerlerinden toplayıp getirdiği üç bin şişe şarabının bulunduğunu söylüyor. Ortabaş, Urla’da şarapçılık yapmaya nasıl karar verdiğini ise şöyle anlatıyor:

Festivals, that were organized in the name of God of Wine, Dionysos, who is believed to have lived on Nysa Mountain and Bozdağ thousands of years ago, used to enliven Urla. The travel of wine, which started with the ritual of grape harvest, finished in wineglasses. In Urla, whose name is remembered also with the fine wine just like the capital of olive oil, Klazomenai, pleasing developments are experienced in the coastal town, on behalf of the fact that winemaking has returned to its splendid days. Among the names that have provided a moMart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

93


“Dünyada şarapla ilgili herkes şarabın anavatanının Anadolu olduğunu bilir. Burada şarabı yapanlar İtalya’ya, Yunanistan’a gitti, Bulgaristan’daki Türk azınlık da buraya göçtü. Göçmenlere burada araziler verildiğinde zeytin ağacını ilk defa gördü; o zeytin ağacına bakması, iyi bir zeytinyağı çıkarabilmesi için nesiller geçecekti. Ben Urla için yıllardır bir şeyler yapmayı düşünüyordum. Burada bir miras yatıyor ve ben de bu mirası değerlendirmek istedim.”

Önce ezilip, ardından şıra haline getirilen üzüm suları, kadehlerde yolculuğunu tamamlıyor en asil içki olarak. Urla’da bağ yetiştirme koşullarının zorlu olmasının ürünü olumlu yönde etkilediğine dikkat çeken Can Ortabaş, “Bu zor şartlar, şarap yapmak için bizi mükemmele yaklaştırıyor. Şartlar zorlaştıkça, bağlar on salkım üzüm vereceğine beş salkım ama kaliteli ve aromalı verir. Neden binlerce yıldır bu bölgede şarap yapıldığı buradan anlaşılıyor zaten. Demek ki binlerce yıl önce insanlar bunu keşfetmiş.” diyor.

94 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

mentum for this movement, Can Ortabaş, who is one of the winemaking-lovers, takes the lead. When he came across with vineyard sets of thousands of years on the slopes of his farm that is established on a land of his own having the size of two thousand acreages in Urla and made a research, Ortabaş had noticed a forgotten tradition. Can Bey saw that the greatest sector in the region had been vine cultivation and mainly winemaking in the past and the wine culture, which had been formed in thousands of years through being rectified, had been forgotten. Performing studies also on making Urla an attraction center and even a trademark district, Ortabaş had also laid the foundations of Urla Şarapçılık (Urla Winemaking) in a sense, when he started to constitute his own vineyards 10 years ago…

Grape juices, which are firstly smashed and then fermented, complete their journeys in wineglasses as the most noble drink


knows that the motherland of wine is Anatolia. The people who made wine here went to Italy, Greece and the Turkish minority in Bulgaria migrated here. When the immigrants were given lands here, they saw the olive trees for the first time; generations were going to pass in order to take care of that olive and obtain a fine olive oil. I had been thinking of doing something for Urla for years. A heritage lays here and I wanted to evaluate that heritage.”

“Tarihsel geçmişi Urla’yı marka yapabilir” Ortabaş’a göre şarapçılıkta köklü bir geçmişi olmayan ülkelerin başarıya ulaştıkları düşünülürse, Urla’nın şarapta dünya markası olması da kaçınılmaz. “Şarabı tek bir birim olarak düşünmemek lazım.” diyen Ortabaş, şöyle anlatıyor: “Bordo’da, Toscana’da, California’da şarap lider sektörlerdendir. Bu lider sektör beraberinde agro turizmi de getirir. Şarapta geçmiş çok önemlidir. Onlar köklü bir geçmişleri olmadan bu işi yapabiliyorsa, bizim bunu başarmamız çok daha kolay diye düşündük. Bir de Urla’nın yapısı çok elverişli. Türkiye’nin üçüncü büyük şehrinde, yüzyıllardır ismi değişmemiş büyük bir ilçe. Şarabın önderliğinde agro turizm sayesinde 7-8 aya yayılan bir turizm planlamak mümkün. Amaç, yeşilliklerin arasında agro turizmi geliştirip, katma değer oluşturmak. Urla’ya yakışan da bu diye düşündük.”

Pointing to the fact that the harsh conditions of vineyard cultivation in Urla affect the product positively, Can Ortabaş says, “These harsh conditions take us closer to perfectness for making wine. As the conditions get harder, vineyards produce five bunches of grape instead of ten, but it will be fine and aromatic. The reason of making wine in this region for thousands of years is understood by this way. It means that people had explored this thousands of years ago.”

Ortabaş, zor ve emek isteyen bir süreç olan şarapçılığın nasıl bir turizm hareketine dönüşebileceğini de anlatıyor kendi hayalleriyle:

“Its historical past could make Urla a trademark” According to Ortabaş, considering the fact that

Good wine does not cause headache!

İyi şarap baş ağrıtmaz! Sahibi olduğu Urla Şarapçılık’ın, Şili ve Bordo’dan sonra dünyada üç tane bulunan özel bir makineye sahip olduğunu da vurgulayan Can Ortabaş, makine sayesinde mayalarına dokunmadan üzümü 20 saniye içinde yıkayıp, kuruttuklarını söylüyor gururla. Yağmursuz iklimi nedeniyle genellikle yıkanmayan üzümlerin Urla’da yıkanması gerektiğini de anlatan Ortabaş, iyi şarabın püf noktalarını da sıralıyor: “Organik ve iyi tarım uygulamalarından yararlanıyoruz. Üzümü bütün kalıntılarından, tozundan, toprağından arındırarak tertemiz bir materyale dönüştürüp fermantasyona başlıyoruz. Bu da çok steril bir şarap elde etmenizi sağlıyor. ‘Şarap baş ağrıtır’ denir ama aslında iyi yapılan şarap baş ağrıtmaz. Başı ağrıtan şarabın içindeki kükürt miktarıdır. Fabrikamız yüksek teknolojide ve steril olduğu için tozutoprağı ve kükürdü temizliyoruz. Şarap sirkeye dönüşmesin diye kükürt kullanılır biz yasal limitin dörtte birini kullanıyoruz. Ayrıca şaraba ne kadar az pompa değdirirseniz o kadar iyi olur, çünkü şarap kırılgandır.”

Ortabaş, who has a personal target of revitalising the vanished wine culture of the region and carrying the past of Urla to the future, is one of the names who has been striving for the development of agro tourism for years. During the adventure that started 10 years ago, Ortabaş also managed to make many varieties of grapes that flavour the fine wine, as well as noble international grape varieties recultivatable. Ortabaş started the improvement and clone selection works of varieties, such as Boğazkere of Anatolia and Bornova Grape of the region and additionally, finding the grape varieties of the region like Urla Black and Gaydura which had vanished together with the commutation, he constituted a TUBITAK project with the Biotechnology Specialist Prof. Dr. Selim Çetiner from Sabancı University and completed the work of regaining these varieties in Urla successfully and has brought his production to the level of reproduction. Stating that he has an enthusiasm for wine, Ortabaş tells that he has three thousand bottles of wine in his cistern from various countries of the world. Ortabaş tells how he had decided to perform winemaking in Urla, as follows:

Emphasizing that after Chile and Bordeaux, Urla Şarapçılık (Urla Winemaking) he owns also has a special machine that was produced only three times in the world, Can Ortabaş tells with pride that they wash and dry the grape within 20 seconds without touching the ferments, by means of the machine. Also telling that grapes, which are generally not washed due to the rainless climate, have to be washed in Urla, Ortabaş counts the delicate parts of a fine wine: “We utilise organic and fine agriculture applications. Cleaning the grape off all remains, dust and dirt and turning it into a very clean material, we start the fermentation. This enables us to obtain a very sterile wine. It is commonly said ‘wine causes headache’ but, actually a fine wine does not cause headache. What causes headache is the sulphur ratio within the wine. Since our factory has high technology and is sterile, we clean the dust-dirt and sulphur. Sulphur is used in order to prevent wine from turning into vinegar; we, on the other hand, use one fourth of the legal limit. Additionally, the less pump you touch the wine, the better it will be, because wine is fragile.”

“In the world, concerning the wine, everyone Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

95


Urla Şarapçılık’ın ardından ilçede üç yeni şarap fabrikası daha kuruldu. After Urla Şarapçılık (Urla Winemaking), three more wine factories have been established in the district.

“ İlk önce bağlarınızı dikersiniz, o bağlardan ancak üçüncü sene ürün almaya başlarsınız. Biz 10 senede fabrikamızı planladık. İstediğimiz şey Urla’da şarap markalarının önderliğinde, 8-10 tane butik şaraphane olsun ve bu işin turizm ayağı da başlasın. Butik şaraphaneler, turlarla getirilen turistlerin en az 3-4 gün ilçede kalmasını sağlar. Gündüz şaraphanede tadım yaptırırsınız, akşam bir gurme restoranında yemek yedirirsiniz, gece de turisti bir butik otelde konaklatırsınız. Bu sayede hem doğa korunur, hem bir turizm hareketliliği yaratılır. Biz de fabrikamızı tamamen turistler için tasarladık. Tadım odaları yapıldı, şarapla uyumlu yemeklerin öğretileceği, derslerin verileceği mutfak yapıldı. Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden zaman zaman usta aşçılar çağıracağız. Yöresel lezzetlerle uyumlu tatlar yaparak, mutfağımızda uygulamalı dersler vereceğiz. Önümüzdeki süreçte hedeflerim arasında bu arazide taş ev modelinde bir butik otel yapmak var. Böylece Urla’ya olan misyonumuzu tamamlamış olacağız. Bizden başka Urla’da şarap üretimine giren üç fabrika daha yapıldı. Benim hayalim Urla’yı, Toscana veya Bordo gibi yapmak. Hayalimi gerçekleştirebilirsem, 10 sene sonra Urla’yı tanıyamayacaksınız.”

96 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

countries which do not have a rooted past obtain success in winemaking, it is inevitable for Urla to become a world trademark in winemaking. Saying “Wine should not be considered as a single unit”, Ortabaş tells the following: “Wine is among the leader sectors either in Bordeaux, Toscana or in California. This leader sector brings along the agro tourism as well. Past is very important for wine. We thought that if they can do this business though they do not have a rooted past, then it will be easier for us to achieve this. Additionally, the structure of Urla is very convenient. It is a large district in the third largest city of Turkey, whose name has not been changed for centuries. With the help of agro tourism, it is possible to plan a tourism that spreads to 7-8 months, under the leadership of wine. The purpose is to develop the agro tourism among the meadows and constitute an addedvalue. We thought that this is what befits Urla.” Ortabaş also tells about how winemaking, which is a difficult process requiring endeavour, could turn into a tourism movement, with his own dreams: “You firstly plant your grapes and you can begin

to obtain products from those vineyards only in the third year. We planned our factory in 10 years. What we desire is 8-10 boutique wineries in Urla and also a tourism branch of that business under the leadership of wine trademarks. Boutique wineries enable tourists who are brought by tours to stay in the district for at least 3-4 days. You would make them taste in the winery during daytime, eat at a gourmet restaurant in the evening and accommodate in a boutique hotel at night. By this way, either the nature would be protected, or a tourism liveliness would be created. We have designed our factory completely for tourists. Taste rooms and a kitchen, where dishes befitting wine would be taught and lessons would be given, were built. We will invite master chefs from various places of Turkey and the world, from time to time. Making flavours that befit local tastes, we will give practical lessons in our kitchen. In the forthcoming period, building a stone house boutique hotel on this land is among my targets. By this way, we will have completed our mission for Urla. Apart from us, three more factories were established in Urla that have entered wine production. My dream is to make Urla like Toscana or Bordeaux. If I can achieve my dream, you will not be able to recognize Urla 10 years later.”


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

97


Güncel / Actual

Tohumlar takasla el değiştirdi Seferihisar’da şölen havasında gerçekleşen Yarımada Tohum Takas Şenliği, keselerde bekleyen tohumları ortaya çıkardı.

Seeds have passed into other hands with exchange Festival of the Peninsula Seed Exchange, which is effectuated in Seferihisar in a banquet mood, has revealed the seeds that are kept within the pockets.

Yazı ve Fotoğraflar / Article and Photographs: SÜLEYMAN DUMAN

98 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Börülce, ayçekirdek, bal kabak, fasulye, nohut, salatalık, alacalı acur, çıtır kavun, pembe domat, yerli darı, sarı askılık, su kabağı, akşam sefası, katran ardıç, susam, beyaz pancar… Sandıklarda, buzdolaplarında bekleyen tohumlar, tıpkı alışverişe paranın girmediği yıllarda olduğu gibi, takasla el değiştirdi. Börülcesi olmayan onun tohumunu aldı, yerine bal kabağı tohumu verdi komşu köylüsüne. Kimisi akşam sefası verdi, karşılığında katran ardıç aldı. Seferihisar, Urla, Mordoğan ve Karaburun Belediyelerinin ortaklaşa düzenlediği “Yarımada Tohum Takas Şenliği” adına uygun bir şekilde şenlik havasında yapıldı. Seferihisar Pazaryeri’nde düzenlenen şenliğin amacı, tüm Yarımada ve İzmir’deki üreticileri bir araya getirerek ellerinde olmayan (korunmuş) tohumların takas edilmesini ve birbirleri ile iletişim halinde kalmaları için bir kayıt sistemi oluşturabilmekti. Açılışta konuşan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, yıllarca yapılan “Yerli Malı Haftası” etkinliklerinin öneminin bugünlerde daha iyi anlaşıldığını belirtti ve ekledi: “Yerli tohumlarımızı gün ışığına çıkartmanın, gelecek nesillerle buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz. Bu tohumları göz hakkı olarak alacağız. Tohum Yasasıyla bu ürünlerden mahrum kalacağız. Gelecek nesillere envanter bırakmak istiyoruz.”

is organised in cooperation of Seferihisar, Urla, Mordoğan and Karaburun Municipalities, was performed in a banquet mood that was suitable with its name. The purpose of the festival, which was organised in the Bazaar Place of Seferihisar, was to bring the producers in the whole Peninsula and İzmir together, enable them to exchange the unavailable (protected) seeds and constitute a register system for them in order to stay in touch with one another.

Yarımada belediyelerinin birçok köyünden üreticilerin katıldığı şenlik, renkli gösterilere sahne olurken, bir panele de ev sahipliği yaptı. Gazeteci-Yazar Nedim Atilla yönetiminde gerçekleştirilen panelde konuşan Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Cenk Durmuşkahya, Kıyı Ege’nin yenilebilir otlar bakımından en zengin bölge olduğuna dikkat çekerek, Anadolu’da 3 bin 500 civarında bitki türünün yetiştiğini söyledi.

Making a speech at the opening, the Mayor of Seferihisar, Tunç Soyer indicated that the importance of the “Domestic Products Week” activities which have been performed for years is understood better these days and added: “We are experiencing the excitement of bringing our local seeds to light and together with the next generations. We will receive these seeds as a right of our eyes. We will miss out these products with the Law of Seeds. We want to leave inventories to the next generations.”

Çok sayıda katılımcının dinlediği panelin ardından, şenliğin en eğlenceli anına geldi sıra. Bir masanın etrafına dizilen üreticiler, ellerindeki tohumları satış yapmadan takas etti, toprakla yeniden buluşturmak üzere...

Black eyed peas, sunflower seed, winter squash, bean, chickpea, cucumber, mottled Russian cucumber, crunchy melon, pink tomato, local corn, yellow hanger, calabash, mirabilis uniflora, prickly juniper, sesame, white beet… Seeds that are kept within chests, and fridges have passed into other hands with exchange, just like in the years when money was out of question during shopping. The person who did not have black eyed peas received its seed and instead, gave the seed of winter squash to his neighbour from the other village. Some of them gave mirabilis uniflora and received prickly juniper in return. “Festival of the Peninsula Seed Exchange”, which

As the festival, that was participated by producers from many villages of the peninsula municipalities, witnessed colourful shows, it also hosted a panel. Making a speech at the panel carried out under the newspaperman Nedim Atilla, the Lecturer of Celal Bayar University, Faculty of Education, Assist. Prof. Cenk Durmuşkahya drew attention to the fact that the Coastal Aegean is the richest region in terms of edible herbs and told that approximately 3 thousand 500 species of plant grow in Anatolia. Following the panel, which was listened by many participators, the most entertaining moment of the festival came. Being arranged around a table, the producers exchanged their seeds without sale, in order to bring them together with the soil again… Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

99


Mutfak Kültürü / Cuisine Culture

Creating flavour turns into an art Traditional flavours of İzmir cuisine are resigned to the undergraduate chefs… The flavours sinking into oblivion turn into art works in the hands of chefs who are trained in İzmir University of Economics.

Lezzet yaratmak sanata dönüşüyor İzmir mutfağının geleneksel tatları üniversiteli aşçılara emanet… Unutulmaya yüz tutan lezzetler İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde eğitim gören şeflerin ellerinde birer sanat eseri haline dönüşüyor.

Röportaj / Interview: FERZAN YAPKUÖZ Fotoğraflar / Photographs: FERZAN YAPKUÖZ, İzmir Ekonomi Üniversitesi / İzmir University of Economics

100 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Hayalini kurduğunuz meslek bir restoran sahibi olmak ya da işletmek mi? Dışarıdan bakıldığında cazip gelen ve oldukça kolaymış gibi gözüken, fakat işin içine girince bambaşka bir dünyası olduğunu fark ettiğiniz bu alanın, artık İzmir’de de bir okulu var. İzmir Ekonomi Üniversitesi Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksekokulu bünyesinde yer alan Mutfak Sanatları ve Yönetimi Bölümü, hayalini kurduğunuz mesleğe ulaşmanızı sağlıyor. Üç yıl önce kurulan bölümün amacı, pratik bilgi ve beceri sahibi olmanın yanı sıra, dünya mutfak kültürlerine hakim şefler yetiştirmek. Okulun bir diğer amacı ise, çok zengin mutfak kültürüne sahip olan Ege mutfağına sahip çıkmak ve bu kültürün dünyaya tanıtılmasına ön ayak olmak.

Mutfak Sanatları Bölümü, Ege mutfağının sahiplenilmesi ve dünyaya tanıtılması için çıkış noktalarından birisi olmayı hedefliyor. Ekonomi Üniversitesi Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksek Okulu’nun müdürlüğünü yürüten Yrd. Doç. Nilgün Gürkaynak’ın esas branşı işletme, pazarlama ve marka süreçleri. 12 yıl önce akademik hayatına başlayan Gürkaynak’ın, Yeditepe Üniversitesi’nde ders verdiği yıllarda gastronomi bölümü ile tanışması, onu Ekonomi Üniversitesi’nde kurulan Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksek Okulu’na sürüklemiş. Bölümünüzün çıkış noktasından bahseder misiniz? GÜRKAYNAK: Bölümümüzün çıkış noktası, evrensel mutfak kültürü ile mutfak yöneticiliği yetilerine sahip şef adayları yetiştirmek. Öğrencilerimiz, iyi bir alt yapı, iki yabancı dil bilgisi ve ciddi bir stajın ardından mevcut insan kaynakları arasında kendilerini farklılaştıracak bir konuma geliyorlar. Kendimizi ayrıştırmak istediğimiz en önemli nokta ise; çok özel bir coğrafyada konumlanmış olmamız. Çok zengin bir mutfak kültürünün mirasçısıyız. Yüzlerce, hatta binlerce yıllık zeytin ağaçlarımız var. Türkiye’nin belki de en sağlıklı, en zengin sentezinin olduğu mutfaklardan bir tanesine sahibiz. Dünyada Doğu Akdeniz diye adlandırılan yükselen trendler Yunan, Türk ve Ege mutfaklarına müthiş bir ilgi var. Akdeniz mutfakları, daha sağlıklı bulunuyor. Bu mutfakların ana bileşeni zeytinyağı aslında. Dünya çapında bizim beslenme alışkanlıklarımıza ilgi ve talep her geçen gün artıyor. Bir diğer ayrıştırıcı noktamız, İtalya’dan başlayıp dalga dalga dünyaya yayılan “Slow Food” akımı. Yerel, yöresel olanın ve küçük üreticinin sahiplenildiği, eski yemek kültürünün tadına vararak aile ortamında yemeğin paylaşıldığı ve aynı şekilde şehrin dokusunun da korunduğu önemli bir akım slow food. Türkiye’de bu hareket çok ciddi karşılık

Is the job you dream about related with owning or managing a restaurant? This field, which attracts a person from an objective point of view and seems to be quite easy, and yet has an utterly different world once you enter into the business, also has a school in İzmir now. Department of Culinary Arts and Management within the body of İzmir University of Economics, School of Applied Management Sciences enables you to achieve the job of your dreams. The purpose of the department, that was established three years ago, is to train chefs who have a good grasp of world cuisine cultures, as well as enabling a person to have practical information and skills. Another purpose of the school is to protect the Aegean cuisine that has a very rich cuisine culture and take the initiative for introducing this culture to the world.

Department of Culinary Arts aims to be one of the starting points in order to protect the Aegean cuisine and introduce it to the world. The principle branch of the Assist. Prof. Nilgün Gürkaynak, who is the director of Economics University, School of Applied Management Sciences, is management, marketing and trademark processes. When Gürkaynak, who started her academic life 12 years ago, got acquainted with the department of gastronomy during the years she taught in Yeditepe University, this had led her to the School of Applied Management Sciences that was established in University of Economics.

Could you tell us about the starting point of your department? GÜRKAYNAK: The starting point of our department is to train chef candidates who have universal culinary culture and culinary management capacities. After a good infrastructure, knowledge of two foreign languages and a serious internship, our students become able to distinguish themselves among the existing human resources. The important point where we want Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

101


buldu. Ege Bölgesi en aktif “Slow Food” birimlerinin çalıştığı bir bölge oldu. Seferihisar’dan başladı bu akım. Ege mutfak kültürünün sahiplenildiğini ve dünyaya yayıldığını görmek, bu başarıda payımız olsun istiyoruz. Ege mutfak kültürünün en iyi şekilde belgelendirilerek, yemek arşivlerimizin oluşturulması, uluslararası boyutta anlaşılabilir yemek kitaplarının yazılması gibi projelerimiz var. Yemek kültürümüzü sonraki nesillere tanıtmak ve sevdirmek istiyoruz. Bölüm hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? GÜRKAYNAK: Üç yıl önce kurulduk. Henüz mezun vermedik. Toplam 63 öğrencimiz var. Başka bölümlerde okuyup da bizim bölüme geçen, ya da ikinci üniversite olarak bizi tercih eden öğrencilerimiz var. Bu bölüm bazı okullarda gastronomi olarak geçiyor. Gastronomi yemek bilimi anlamına geliyor. Bizim bölümümüzün Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksek Okulu çatısı altında kurulmasının sebebi ise, öğrencilerimize ilk iki yıl yoğun bir işletmecilik eğitimi vermemiz. Ağırlıklı teorik dersler olmakla birlikte mutfakta da biraz zaman geçiriyorlar. Yönetim bilimlerine giriş, iktisat, matematik, insan kaynakları, muhasebe, pazarlama gibi temel işletmecilik nosyonlarını ediniyorlar. Sonraki iki yıl ise pratik dersler ağırlık kazanıyor, öğrenciler önlüğü takıp tezgâhın başına geçiyor.

102 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Yrd. Doç. Nilgün Gürkaynak

to separate ourselves is that; we are positioned on a very special geography. We are the inheritors of a very rich culinary culture. We have olive trees of hundreds, even thousands of years. We have one of the cuisines of Turkey which probably has the healthiest, richest synthesis. There is a stunning interest in the Greek, Turkish and Aegean cuisines, which are called Eastern Mediterranean and rising trends in the world. Mediterranean cuisines are found healthier. The main constituent of these cuisines is actually olive oil. Interest and demand in our nutritional habit increase with each passing day, worldwide. Our another distinctive point is the “Slow Food” flow that started in Italy and has spread to the world in full flood. Slow food is an important flow in which the local and small producers are protected, the food is shared in the family environment through enjoying the old food culture and similarly, the texture of the city is also protected. This movement has been welcomed in Turkey in a very serious way. Aegean Region has become a region where the most active “Slow Food” units work. This movement started in Seferihisar. We desire to see the Aegean cuisine culture being protected and spreading to the world and also to have a part in this success. We have projects, such as documenting the Aegean cuisine culture ideally, constituting food archives and writing cook books that could be understood internationally. We want to introduce our food culture to the next generations and make them love it.


Öğrenciler öğrenim süresince Ege’nin çeşitli ilçelerinde yöresel tatlarla tanışıyor, ot topluyor, zeytinyağı fabrikalarında ders görüyor.

Could you give us some information about this department? GÜRKAYNAK: It was established three years ago. We have not produced graduates yet. We totally have 63 students. We have students who had received education in other departments and have been transferred to our department, or who prefer us as a second university. In some schools, this department is accepted as gastronomy. Gastronomy means food science. The reason of establishing our department under the roof of the School of Applied Management Sciences is that we give an intensive training of management to our students for two years. As well as weighted theoretic lessons, they also spend some time in the kitchen. They obtain the basic management notions, such as introduction to management sciences, economics, maths, human resources, accounting, marketing. During the following two years, on the other hand, practical lessons gain importance; students wear their aprons and take the helm of the worktop.

During their education process, students get acquainted with local flavours, pick plants and receive lessons in olive oil factories in various districts of Aegean.

Neden Mutfak Sanatları bölümü? GÜRKAYNAK: Ege Bölgesi’nde bu eğitimi veren dört yıllık bir fakültenin olmadığını gözlemledik. Gastronomi İzmir için farklı bir turizm fırsatı da olabilir diye düşündük. Yeme içme kültürünün, İzmir’in kendini markalaştırabileceği, ayrıştırabileceği bir alan olduğuna inanıyorum. Bu yıl çok güzel bir proje hazırladı öğrencilerimiz. Bir hafta boyunca insanları tamamen yeme içme, gastronomi odaklı aktiviteler bütününe çekersek, ilgi çekici olur diye düşündük. Öğrenciler gevrek fırını ve zeytinyağı fabrikası gezme, tarlada ot toplama, dalından zeytin toplama, balık tutma gibi aktivitelerle dolu çok keyifli İzmir gezi programları hazırladılar. Çeşitli kurumlarla işbirliğinde, öğrencilerimizin projeleri hayata geçebilecek somutluğu taşıyor.

‘Meslek değil yaşam tarzı’ Mezunlar nasıl iş bulacaklar, nerelerde çalışacaklar? GÜRKAYNAK: Mezunlarımız büyük işletmelerde mutfak hiyerarşisinin oturduğu yerlerde yönetici şef olarak çalışabilirler. İki yabancı dil biliyorlar, muhasebe, işletme, insan kaynakları, pazarlama eğitimi görüyorlar. Kendi işletmelerini kurabilirler. Catering firmalarında, okul kafeteryaları gibi işletmelerde çalışabilirler. Son dönemde gastronomi mezunlarının istihdam edildiği, havayollarında uçan şef olabilirler. Havayolları şirketleri artık business bölümlerinde ekibin başında şef çalıştırıyor. Kendi restoranlarını açabilirler, restoran işletmecisi olabilirler, yemek firmalarının ar-ge bölümlerine girebilirler. Yemek yazarı ve televizyon programcısı olabilirler, mutfak eleştirmeni, gurme olabilirler, akademisyen olabilirler. Özellikle akademik kadrolara çok ihtiyaç var, akademik kariyer anlamında önleri çok açık.

Temizlikten yemeğe her aşamayı öğreniyorlar Yurt dışında Mutfak Sanatları Yönetimi eğitimi alan Bölüm Şefi Gabriele Sponza, öğrencilerin nasıl bir mutfak eğitiminden geçtiklerini anlattı: “Öğrenciler mutfakta bulaşık da yıkıyorlar, yerleri de siliyorlar, malzeme de taşıyorlar. Fakat enfes yemekler yapıyorlar. Diğer pratik yapılan bölümlere kıyasla çok farklı bir atmosferi var bizim bölümün. Mutfakta her an her şey olabiliyor. Yemek yapmayı öğretiyoruz ama yanında temizlik yapmayı da öğretiyoruz. Sonuçta burası bir üniversite ve öğrencilerin piyasadaki diğer şeflerden farklı olmaları gerekiyor. En büyük farkları, sadece güzel yemek yapıyor olmaları değil, aynı zamanda iyi yöneticilik de yapabilmeleri. İyi bir yönetici olabilmek için, aşağıdan yukarıya tüm basamakları çıkmış olmanız gerekir. Bir mutfak yönetecekseniz eğer, bulaşığın nasıl yıkanacağını bilirseniz, nasıl bulaşık yıkanacağı konusunda çalışanınıza müdahale edebilirsiniz. Bir açtığınızda ustanız işi bırakıp gittiğinde, anında olaya müdahale etmelisiniz. Yani kısacası mutfakta yapılan bütün işleri öğreniyorsunuz. Herhangi bir eleman mutfaktan gittiğinde, onun pozisyonunu rahatlıkla alabilmeniz gerekir. İşte biz tüm bu saydıklarımı öğretmeye çalışıyoruz.”

They learn every stage From cleaning to cooking The Department Chef Gabriele Sponza, who received the education of the Management of Culinary Arts abroad, told us about the culinary training of the students: “Students either wash the dishes, sweep the floor, or carry the stuff. But they cook delightful food. Compared to other departments that perform practice, our department has a very different atmosphere. Anything can happen in the kitchen at any moment. We teach them how to cook, but we also teach them cleaning. All in all, here is a university and students are supposed to be different from other chefs on the market. Their greatest difference is that as well as cooking delicious food, they can also perform a good management. In order to be good managers, you shall have been taken all steps from bottom to top. If you are going to manage a kitchen, you can interfere in your employee in terms of washing the dishes, if you know how to wash the dishes. When you open a place and your chef quits the job, you shall respond to the incident instantly. In short, you learn everything performed in a kitchen. When any staff member gets out of the kitchen, you are supposed to take his position easily. You see, we are trying to teach all these here.”

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

103


Why the Department of Culinary Arts? GÜRKAYNAK: We observed that there was not a four-year faculty providing this training in the Aegean Region. We also thought that gastronomy would be a different tourism opportunity for İzmir. I believe that the culture of refreshments is a field in which İzmir can brand and separate itself. Our students prepared a very good project this year. We thought that it would be interesting if we attract the people to the integration of activities that are completely refreshments and gastronomy-focused, for a week. Students prepared very joyous İzmir trip programs full of activities, such as visiting a bagel bakery and olive oil factory, picking plants in the field, picking olives on the tree branch and going fishing. In cooperation with various institutions, the projects of our students carry the tangibility of being put into practice.

‘Not a job, but a lifestyle’

Öğrenciler memnun

Students are pleased

Gökse Eliş / İEÜ Mutfak Sanatları Bölümü öğrencisi: Para ve sermaye yönetimi mezunuyum. Finans ağırlıklı bir bölüm okudum fakat orada mutlu olamadım. Daha çok mutlu olabileceğime inandığım bu bölümü okumaya karar verdim. Akademisyen olarak okulda kalmayı planlıyorum. Ege’de olmamız bizim için çok büyük bir şans. Dünyanın Ege kıyılarındaki tek mutfak sanatları bölümü bizim okulda bulunuyor.

Gökse Eliş / Student of İEU Department of Culinary Arts: I graduated from the department of monetary and capital management. I studied in a finance-based department but I just could not be happy there. I decided to study in this department where I believed I could be happier. I am planning to stay in the school as an academician. It is a great opportunity for us to be in the Aegean. The only department of culinary art on the Aegean coasts of the world is present in our school.

Muzaffer Özdamar / İEÜ Mutfak Sanatları Bölümü öğrencisi: İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrenciydim ancak okumak istediğim bölüm Mutfak Sanatları bölümüydü ve açılmasını bekliyordum. Benim ailemde erkekler yemek yapar. Ben de ailemden gördüğüm için ilgiliyim mutfak sanatlarına. Bölüm açılınca da bu fırsatı değerlendirip geçiş yaptım. Gerçekten güzel bir yörede yaşıyoruz. Her mevsime özgü yetişen çeşitli otlara sahibiz, çok zengin bir mutfağımız olduğuna inanıyorum.

Muzaffer Özdamar / Student of İEU Department of Culinary Arts: I was a student in İzmir University of Economics, Faculty of Fine Arts but the department in which I wanted to receive education was the department of Culinary Arts and I was expecting it to be opened. The men cook in my family. I am interested in culinary arts since I have witnessed this in my family. When the department was opened, I used the opportunity and got transferred. We really live in a beautiful region. We have plants that are specific to every season and I believe that we have a very rich cuisine.

Sedat Can Parmaksız / İEÜ Mutfak Sanatları Bölümü öğrencisi: Bu bölümü seçmemdeki neden, yabancı dilimi, yaratıcılığımı ve hiperaktifliğimi aynı anda kullanabileceğim en iyi bölümlerden biri olduğunu düşünmemden kaynaklanıyor. Çünkü hep ayakta ve hareket halindesiniz. Yurtiçi ve yurt dışında farklı kültürden, yabancı şeflerle çalışıyorsunuz. Sürekli bir yaratım içindesiniz. Ayrıca Ege Bölgesi’nin Ödemiş, Tire gibi her türlü gıdanın en tazesini, en ucuzunu bulabildiğiniz ilçeleri var. Ben İstanbulluyum, geldiğim yerde böyle bir çeşitlilik yok. Bu yüzden Ege Bölgesi’nde yaşayanların çok şanslı olduğunu düşünüyorum.

Sedat Can Parmaksız / Student of İEU Department of Culinary Arts: The reason of preferring this department is that I think that it is one of the best departments where I can use my foreign language, creativity and hyperactivity all at the same time. Because you are on foot and in action all the time. You work with foreign chefs from different cultures, inland and abroad. You are constantly in a creation. Besides, Aegean Region has districts such as Ödemiş, Tire where you can find all kinds of freshest and cheapest food. I am from İstanbul, there is not such a diversity in the city I come from. Therefore, I think that people living in the Aegean Region are very lucky.

104 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

How will the graduates manage to find a job, where will they work? GÜRKAYNAK: Our graduates can work as executive chefs in places having a kitchen hierarchy in big businesses. They speak two foreign languages and are trained accounting, management, human resources, marketing. They can establish their own businesses. They can work in businesses such as catering firms, school cafeterias. They can be flying chefs at the airports where the gastronomy graduates have been employed recently. Airport companies employ chefs in business classes at the head of the team now. They can open their own restaurants, become restaurant managers and get employed in r&d departments of catering firms. They can become cook book writers and television programmers, cuisine critics, gourmets or academicians. There is a great need of especially the academic staff, so they have a good opportunity in terms of academic career.


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

105


Eğitim / Education

Yabancı dil öğretip

Türkçe öğreniyorlar Yaşar Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda görev yapan yabancı okutmanlar, İngilizce ve diğer yabancı dilleri öğrencilerine öğretirken kendileri de Türkçe öğrenip Türk kültürünü tanımaya çalışıyorlar

They are teaching foreign languages and learning Turkish The foreign lecturers who are working at The School of Foreign Languages of The Yaşar University learn Turkish and try to get acquainted with the Turkish culture while teaching their students English and other foreign languages.

Yaşar Üniversitesi öğrencilerinin hazırlık amacıyla bir yıl eğitim gördükleri Alsancak’taki Yabancı Diller Yüksekokulu’nda görevli yabancı okutmanlar, öğrencilerine İngilizce başta olmak üzere çeşitli dilleri öğretirken kendileri de Türkçe öğreniyor ve Türk insanı ve kültürünü yakından tanımaya çalışıyorlar. ABD, İngiltere, Portekiz, İtalya başta olmak üzere Yaşar Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’na transfer edilen okutmanlar,

106 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

kısa süre içerisinde İzmir’e ve öğrencilerine alışmış. Türkiye ve İzmir’de yaşamanın kendileri için de deneyim olduğunu dile getiren Judith Mccloskey (ABD), Ian Collins (İngiltere), Mark Leavitt (ABD), Paula Fiaderio, (Portekiz), Heather Gaddis (ABD), Jessie Guyette (ABD), Laura Bilanceri (İtalya), Nisha Agha (ABD), Tania Patch (İngiltere) ve Alisha Biler (ABD) aslında Türk insanı ve kültürüne yabancı değiller. Çoğunun geldikleri ülkelerde ya Türk öğrencileri olmuş ya da arkadaşları.

The foreign lecturers, who work at The School of Foreign Languages in Alsancak where the students of Yaşar University are delivered instruction at the preparatory classes for one year, learn Turkish and try to get closely acquainted with the Turkish people and the culture, while they are teaching their students different foreign languages with English above all. The lecturers who have been transferred to The School of Foreign Languages of The Yaşar Uni-


versity from different countries such as USA, England, Portugal and Italy in the first place, got accustomed to İzmir and their students in a short time. Judith Mccloskey (USA), Ian Collins (England), Mark Leavitt (USA), Paula Fiaderio, (Portugal), Heather Gaddis (USA), Jessie Guyette (USA), Laura Bilanceri (Italy), Nisha Agha (USA), Tania Patch (England) and Alisha Biler (USA), who are indeed not so unfamiliar with the Turkish people and culture, say that living in Turkey and İzmir is also an experience for them. Most of them have had Turkish students or friends in the countries where they come from.

Türkçe dersi alıyorlar

They take Turkish lessons

Başlarda yabancı dil bilmeyenlerle anlaşmaları zor olsa da kendileri Türkçe öğrenerek ya da yabancı dil bilen arkadaşları sayesinde bu sorunu da aşmayı başarmışlar. Ayrıca gerektiğinde öğrencileriyle anlaşabilmek ve okul dışındaki yaşamlarını daha rahat sürdürebilmek için haftada iki saat Türkçe dersi alıyorlar.

In spite of the communication difficulties at the beginning with people not speaking foreign languages, they have managed to overcome this problem thanks to their friends who speak foreign languages. Furthermore they take Turkish lessons twice a week to be able to communicate better with their students and to lead a better life outside the school.

Deve güreşine gittiler İzmir’de bulundukları süre içerisinde şehrin ve yakın çevresinin kültürünü de tanımaya çalışan yabancı okutmanlar, deve güreşi seyretmeye gittiklerini, rakıyı denediklerini, Türk yemeklerini sevdiklerini, özellikle de balık ve sebze çeşitlerini tercih ettiklerini vurguluyorlar. Ayrıca otobüste yaşlılara yer verilmesi, insanların her zaman nazik ve yardımsever olması gibi özelliklerin de kendilerini mutlu ettiğini dile getiriyorlar.

They went to camel wrestling The foreign lecturers who try to acquaint themselves with the culture of the city and its environs during their stay in İzmir say that they went to camel wrestling and tried raki and underlining their fancy about the Turkish cuisine, they mention that they especially prefer fish and vegetables. They say that the characteristics of people, being kind and helpful, giving their seats to the old in the bus, make them feel happy.

Yabancı gözüyle

With a foreigner’s eye

Ian Collins (İngiltere): Türk olan eşimin ailesiyle tanıştırıldığımda öpmem için ellerini uzattıklarında önce şaka zannettim. Daha sonra bunun saygı ifadesi anlamına geldiğini öğrenince, uyguladım tabii.

Ian Collins (England) : As they held out their hands and wanted me to kiss during my first encounter with the family of my Turkish wife, I thought that was a joke. But I applied the practise certainly as I learned it’s a gesture of respect.

Nisha Agha (ABD): Şehir içinde klakson çalarak, davul-zurna eşliğinde geçen sünnet konvoylarını önce çok garipsedim, hatta korktum ama sonra öğrenince alıştım.

Nisha Aga (USA) : I found the convoys of circumcision feast honking and moving through the city very strange at the first glance and I was also a bit frightened. But as I learnt what it was, I grew accustomed to it.

Heather Gaddis (ABD): Burada herkes bize yardımcı olmaya çalışıyor. Özellikle adres tariflerinde sorduğunuz kişi aradığınız yeri bilmese bile bir başkasına sorarak mutlaka size doğru yolu gösteriyor.

Heather Gaddis (USA) : Everyone tries to help us here. Especially when you ask for an address, people often guide you to the right way, even by asking other people if they don’t know it.

Paula Fiadeiro (Portekiz): Türk kültürü, gelenek görenekleri ilgimi çekiyor. Yeni yerler görmek, yeni insanlarla tanışmak çok heyecan verici.

Paula Fiadeiro (Portugal) : I am interested in the Turkish culture and customs and traditions. It’s very exciting to see new places and to meet new people. Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

107


Sanat / Art

Kent’in güzel sesi! 11 yıldır her ay en az iki konserle İzmirlilerle buluşan Kent Orkestrası, 60 yıldır heyecanı hiç dinmeyen Şef Hüseyin Çebi ile daha uzun yıllar adından söz ettireceğe benziyor.

Röportaj / Interview ÇİĞDEM ASKERİ COŞKUN

Nice voice of the city! The City Orchestra, which has been meeting with the people of İzmir with at least two concerts each month for 11 years, seems to make an indelible impression for many more years with Conductor Hüseyin Çebi whose excitement has never ceased for 60 years.

108 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


İzmir Büyükşehir Belediye eski Başkanı merhum Ahmet Piriştina’nın projesi olarak 1999 yılında hayata geçirilen Kent Orkestrası, kentin kültür sanat yaşamında kendine köklü bir yer edinme yolunda ilerliyor. Bu başarının mimarlarından biri olan Şef Hüseyin Çebi’nin gözlerindeki parıltı da çok iyi anlatıyor nasıl yol aldıklarını.

Being realized as the project of the former Mayor of the Metropolitan Municipality of İzmir, the deceased Ahmet Piriştina in 1999, the City Orchestra progresses in the way of gaining an essential place in the cultural and art life of the city. The brightness in the eyes of Conductor Hüseyin Çebi, who is one of the architects of this achievement, tells how they have proceeded very well.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası’nın bir fikir olmaktan çıkıp projeye dönüşmesinde başvurulan ilk isim önemli Türk bestecilerinden Muammer Sun olmuş. Orkestra kurulması için kendisine gelen teklifi “İzmir’de Hüseyin Çebi varken benim oraya gelmeme gerek yok, o zaten çok güzel bir orkestra kurar” diyerek geri çeviren Sun, projeyi öğrencisine teslim etmiş. Çok da iyi bir tercih yapmış olacak ki trompet sanatçısı Hüseyin Çebi, proje kendisine teklif edildiğinde içinden “Ben de bunu bekliyordum” dediğini söylüyor.

The first name, who was consulted by the City Orchestra of the Metropolitan Municipality of İzmir in terms of transforming the orchestra into a project rather than keeping it as an idea, was Muammer Sun. Rejecting the proposal of establishing the orchestra by saying, “When Hüseyin Çebi is present in İzmir, there is no need for me to come, after all, he will establish a very good orchestra”, Sun handed the project to his student. He must have made such a good choice that the trumpet artist Hüseyin Çebi states that he was saying to himself “I was expecting this” when the project was proposed to him.

Aynı zamanda “pop senfoni orkestrası” niteliğindeki Kent Orkestrası, yaylı çalgılar ve nefesliler altyapısından oluşan bir orkestra. Özel kurumların senfoni orkestralarını bir tarafa ayırırsak, İzmir’in Kent Orkestrası, Türkiye’de yapısı gereği örneği olmayan bir sanat kurumu… İzmir Devlet Opera ve Balesi, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Konservatuarı’ndan sanatçıların konserlerde bir araya gelerek ücretsiz görev aldığı Kent Orkestrası’nın orkestra ve piyano düzenlemeleri Zafer Çebi tarafından yapılıyor. Türkiye’de adından başarıyla söz edi-

Funda Arar, Deniz Seki, Zeynep Casalini, Kubat gibi ünlü sanatçılar Kent Orkestrası ile aynı sahneyi paylaşan isimler arasında. Famous artists, such as Funda Arar, Deniz Seki, Zeynep Casalini, Kubat are among the names who share the same stage with the City Orchestra.

The City Orchestra, which has a quality of “pop symphony orchestra” at the same time, is also consisted of the infrastructure of bow and wind instruments. Putting aside the symphony orchestras of private institutions, the City Orchestra of İzmir is a unique art institution in Turkey, by its structure… The orchestra and piano arrangements of the City Orchestra, where the artists from the State Opera and Ballet of İzmir, State Symphony orchestra of İzmir and State Conservatory gather together at concerts and take Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

109


len Zafer Çebi’nin yeğeni olması Şef Hüseyin Çebi’yi gururlandırıyor. 36 kişilik müzisyen ekibine güçlü sesleriyle eşlik eden altı solisti bulunan Orkestra, hemen hemen bütün müzik türlerini seslendiriyor. Operalardan aryalar, Napoliten parçalar, caz, klasik, özgün, pop ve hafif müzik eserleri orkestranın repertuarında yer alan müzik türleri. Bu geniş yelpaze, Kent Orkestrası’nın farklı beğenilere aynı anda hitap etmesinin de sırrı. Güçlü solistler ve farklı müzik türleriyle geniş bir kitleye ulaştıklarını söyleyen Şef Çebi, “İzmir halkı çok anlamlı bir seyirci grubu. Çok duygulu bir seyirci yapısı vardır İzmir’in. Diğer şehirlere benzemez. Mesela geçen hafta Malatya aradı. Bizi örnek aldıklarını, Malatya’da nasıl böyle bir orkestra kurabileceklerini sordular.” diyor.

Çebi’nin tek hedefi, kendi kadrosuna sahip bir Kent Orkestrası yaratabilmek. Çoğu öğrencisi olan sanatçıların büyük özverisinin de Kent Orkestrası’nın bugünlere gelmesinde katkısı olduğunu anlatan Şef Çebi, “Tabiî ki en büyük destekçimiz Büyükşehir Belediyesi. Çok büyük bütçelerimiz yok belki ama iyi sanat yapmak için illaki çok paralar da gerekmiyor. Büyükşehir Belediyesi ve sanatçıla-

110 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

charge for free, are performed by Zafer Çebi. The fact that he is the nephew of Zafer Çebi, who has made a successful name in Turkey, gives Conductor Hüseyin Çebi pride.

The only target of Çebi is to create a City Orchestra which has its own staff. Having six soloists who accompany the team of musicians consisted of 36 with their powerful voices, the Orchestra performs almost all types of music. Arias, Neapolitan songs, jazz, classical, authentic, pop light music from the operas are among the music genres in the repertoire of the orchestra. This wide range is also the secret of the City Orchestra to address to different tastes all at the same time. Stating that they have reached a large mass via powerful soloists and different music genres, Conductor Çebi says, “The public of İzmir is a very significant audience group. İzmir has a very sentimental audience structure. It does not resemble other cities. For example, Malatya called last week. They said that they took us as sample and asked how they could establish such an orchestra in Malatya.” Reporting that the great devotion of the artists, most of whom are his students, has also contributed to the present situation of the City Orchestra, Conductor Çebi says, “Of course, our greatest supporter is the Metropolitan Municipality. We


rımızın özverili çalışması Kent Orkestrası’nı bu noktalara getirdi. İzmir’de bir numara olacağız.” diyor.

Yılda 20 konser Bir yılda yaklaşık 20 konser veren Kent Orkestrası, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 24 Kasım Öğretmenler Günü gibi özel günlerde de temalı konserlerle seyircisiyle buluşuyor. Kısa sürede İzmirlilerin takip ettiği kültür sanat kurumları arasına giren Kent Orkestrası ile ilgili Çebi’nin en büyük hayali, kendi kadrosunu oluşturabilmek. “O zaman haftada bir konser verebiliriz” diyen Çebi, “Sanatçılarımız kendi kurumlarındaki konserlerle çakışmaması için belirli tarihlerde orkestramıza katılabiliyor. Ancak kendi kadromuz olursa konser sayımız artar, ilçelere konser vermeye gidebiliriz. Ayrıca orkestra bünyesinde dans grupları da oluşturmak istiyorum. Dans bir konseri renklendiren en önemli unsurdur. Tabii bunlar bütçe gerektiren değişimler. Zamanla aşacağımızı düşünüyorum.” diye anlatıyor. 60 yıldır sanat yaşamını sürdüren Hüseyin Çebi, heyecanını yıllara tezat, artırarak taze tutuyor. Ve meslek aşkını en iyi kendi cümleleri anlatıyor: “Keşke her akşam konser olsa. İçimdeki heyecan hiç bitmiyor. Bitmesin de zaten. Mesleğinize duyduğunuz heyecan, hayatınızın her alanına yansıyor. 20 yaşında böyle bir adam değildim ben. Yaşım ilerledikçe meslek tutkum daha da arttı. Hissettiğim yaş 20’den bile az. Hayalimin büyük bir kısmını hayata geçirmem beni canlı tutuyor. Sahnede hiç durmuyorum. Bazen durgun oluyorum, insanlar şaşırıyor. Benim İzmir halkına bir sözüm var: Ben hayatta olduğum sürece Kent Orkestrası gelişerek var olacak.”

may not have enormous budgets, but there is no need of piles of money to make good art in any case. The sacrificing studies of the Metropolitan Municipality and our artists have brought the City Orchestra to the present situation. We will be the number one in İzmir.”

20 concerts in a year Giving approximately 20 concerts in a year, the City Orchestra also meets the audience with themed concerts on special days, such as 29 October Republic Day, 24 November Teacher’s Day. The biggest dream of Çebi concerning the City Orchestra, which has been ranked among the cultural and art institutions followed by the people of İzmir in a short time, is to be able to constitute his own staff. Saying, “We could give concert once a week by then.” Çebi continues, “Our artists can participate in our orchestra only on particular dates, in order not to coincide with the concerts in their own institutions. The number of our concerts will increase only if we have our own staff and by then, we will have the chance to give concerts in districts. Besides, I also want to create dance groups within the orchestra. Dance is the most important element that livens up a concert. Of course, these are changes that require budget. I think that we will overcome it in the course of time.” Hüseyin Çebi, who has been sustaining his artistic life for 60 years, keeps his excitement fresh in an increasing way, just to spine the years. And he tells about the love for his job in his own words, ideally: “I wish the concerts would be held every evening. The excitement inside of me never ceases. After all, it shall not. The enthusiasm you feel about your job is reflected on every part of your life. I

Aileden sanatçı Hüseyin Çebi, opera, bale ve tiyatro sanatıyla iç içe bir ailede yaşıyor. Çebi’nin oğlu Tayfun Çebi İzmir Devlet Opera ve Balesi Baş Dekoratörlüğü yaparken, kızı Ankara Devlet Tiyatrosu’nun giysi tasarım bölümünde çalışıyor, babası ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın eski başkemancısı. Devlet tiyatrolarına 12 müzikal oyun, dokuz çocuk oyunu yazan Çebi’nin son oyunu “Mutlu Prens” halen İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde sahneleniyor.

Born to be an artist Hüseyin Çebi lives in a family which is intertwined with the art of opera, ballet and theatre. While Çebi’s son Tayfun Çebi is the Head Decorator of the State Opera and Ballet of İzmir, his daughter works in the department of the costume design of Ankara State Theatre, his father, on the other hand, is the former violin leader of the Presidential Symphony Orchestra. “Happy Prince”, the newest play of Çebi, who has written 12 musical plays and nine child plays for the state theatres, is still being presented in the State Opera and Ballet of İstanbul. was not such a man when I was 20 years old. As the years progressed, my passion for my job increased even more. I feel even younger than 20. The fact that I have actualised the large part of my dream keeps me awake. I never stop on the stage. I am tranquil at one time or another and people get astonished. I have a word with the people of İzmir: As long as I am alive, the City Orchestra shall exist growingly.”

Hedef ilçe konserleri Kent Orkestrası’nın ana konser ı Kültürpark’taki İsmet İnönü Sanat Merkezi. Ancak Büyükşehir Belediyesi’nin talepleri doğrultusunda kentin farklı ilçelerinde de konserler verilebiliyor. Kent Orkestrası, konserlerini tüm ilçelere yaymayı hedefliyor.

The target is district concerts The main concert site of the State Orchestra is İsmet İnönü Art Centre in Kültürpark. However, concerts are also given in different districts of the city, in the direction of the demands of the Metropolitan Municipality. The City Orchestra aims to spread their concerts to all of the districts.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

111


Sanat / Art

Graniti sanat eserine dönüştürüyor İşlenmesi en zor taşlardan granite sanatını uygulayan Gürcistanlı Emzar Nebieridze, benzeri olmayan eserler yaratıyor.

Transforms granite to a work of art Georgian Emzar Nebieridze who uses granite, one of the most difficult processed stone, in his art, created unique works of art. Sanatı hayranlık uyandıran Emzar Nebieridze’nin, hayat hikayesi de bir o kadar ilginç. Gürcistan Tiflis doğumlu olan Nebieridze, ülkesinde fabrikalar yöneten bir isimken, dağılan SSCB’nin işlerini olumsuz etkilemesi nedeniyle rotasını Türkiye’ye çevirmiş. 20 yıldır Türkiye’de yaşayan Nebieridze, ilk etapta bavul ticareti yapmış Karadeniz ve İstanbul’da. Ardından gönlünü bir İzmirliye kaptırması nedeniyle İzmir’e yerleşmiş. Güzel sanatlar mezunu olan Nebieridze’nin çocukluğunda başlamış sanata ilgisi. Altı ya-

112 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

şından beri çamurdan heykelcikler yapan Emzar Nebieridze, Tiflis’te yaşadığı mahalleye yerleşen, üç boyutlu mozaikler yapan ünlü bir mozaik sanatçısı- heykeltıraşın atölyesinde de inceliklerini öğrenmiş mozaik sanatının. Hatta okullar arası sanat yarışmasında ağaç oymacılığı dalında kırmızı diploma ve altın madalya bile kazanmış Nebieridze. Gürcü Nebieridze’nin granit sanatla tanışması ise 1998 yılında olmuş. Bir Gürcü sanatı olarak kabul edilen granit üzerine el oymacılığını geliştiren Nebieridze, bugün Türkiye’nin farklı

Life story of Emzar Nebieridze whose art is impressing, is that interesting. While Nebieridze, born in Tbilisi, Georgia, was a manager of many companies back then in his motherland, he changed his route to Turkey due to negative effect of collapsed USSR in his works. Nebieridze, who now lives in Turkey for 20 years, first carried out shuttle trade in Black Sea Region and in İstanbul. Then due to the fact he fell in love to a woman from İzmir, he moved here. The interest of Nebieridze who is fine arts graduate, to art started in his childhood. Emzar Nebieridze, who has made sculptures from mud since he was


six, learned the details of mosaic art in the workshop of mosaic artist-sculptor who made three-dimensional mosaics and who moved to the district he was living then in Tbilisi. Nebieridze was even awarded with red diploma and golden metal in xylography field in the extramurally art competition. Georgian Nebieridze met with granite art in 1998. Nebieridze has developed hand xylography over granite which is accepted as a Georgian art and today he takes orders from various cities in Turkey and introduced his art by attending the fairs. Nebieridze, who defines granite art as “an artistic work conducted over granite with hand xylography technique, explains the works he conducts as “Granite and natural stone are our main materials. Granite is a very hard stone, like diamond, to mark it is difficult. Firstly, we transfer desired motives over granite or natural stone with the main lines. Then, we process carefully looking at all the details of the picture”.

şehirlerinden siparişler alıyor, fuarlara katılarak sanatını tanıtıyor. Granit sanatını “Granit üzerinde el oyma tekniğiyle yapılan sanatsal çalışma” diye tanımlayan Nebieridze, “Granit ve doğaltaş ana malzememiz. Granit çok sert bir taş, elmas gibi, çizmek zor. Önce granit veya doğaltaş üzerine istenilen motifi ana hatlarıyla transfer ediyoruz. Ardından resmin tüm detaylarını bakarak ince ince işliyoruz.” diye anlatıyor yaptığı işi. Balçova’daki mağazasında ‘sağ kolum’ dediği Nukri Salukvadze ile kurumlar için anıt, portre

veya sipariş üzerine hediyelik eşyalar üreten Nebieridze, granitin kullanılabildiği her alan için çalışmalar yapabiliyor. Nebieridze, eserlerinden aldığı hazzı ise şu cümlelerle özetliyor: “Siyah, düz bir taş düşünün. Nokta nokta işleyerek, emek vererek kalıcı bir eser üretiyorsunuz. Siyah bir zemine, size ait beyaz lekeler bırakıyorsunuz. Granit yüzyıllarca dayanabilir, dayanıklıdır. Eserin kalıcılığı benim için çok önemli. Mağaralarda duvarlara yapılan ilk resimlerin granit sanatının atası sayılması da aldığım keyfi katlıyor.”

Nebieridze who produces monument, portraits or souvenirs upon orders for institutions in his store in Balçova with Nukri Salukvadze that he names as his “right hand”, can carry out works for all areas in which granite is used. Nebieridze expresses the joy he takes from his works as such: “Think of a black and plain stone. You produce a permanent work of art by processing it in detail and by giving labour. You leave off white slurs that belong to you on a black surface. Granite can stand for centuries, it is enduring. The permanence of the work is very important for me. And the fact that first pictures made on the walls of caves are considered as the root of granite art increases the joy that I take.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

113


Spor / Sports

Kortlar sizi çağırıyor İster deniz kıyısında, ister ağaçların gölgesinde modern kortlarda tenis oynamanın keyfine varmak istiyorsanız en doğru adres İzmir…

Yazı / Article: FERZAN YAPKUÖZ

114 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Courts calls you Either on seaside or in the shadow of the trees, if you want to take the joy of playing tennis in modern courts, the most correct address is İzmir. Tennis which slowly becomes widespread from the very ancient times to present day and becomes a popular sports, is a sports branch in demand in recent years. This sports branch which is good in terms of social, moving and exercise and which you can at the same time play with joy increases its popularity in İzmir. You can easily play tennis in every season in about two hundred tennis courts in parks, clubs, sports centres and open public places of municipalities in various parts of İzmir, and at the same time you can benefit from the expertise staff and other social opportunities.

Çok eski tarihlerden günümüze kadar dünyaya yavaş yavaş yayılan ve popüler bir spor haline gelen tenis, son yıllarda revaçta olan bir spor dalı. Sosyal, hareketli, egzersiz açısından iyi ve aynı zamanda zevkle oynayabileceğiniz bu spor dalı, İzmir’de de popülerliğini artırıyor. İzmir’in çeşitli yerlerinde park, kulüp, spor merkezleri ve belediyelerin halka açık yaklaşık iki yüz tenis kortunda her mevsim rahatlıkla tenis oynayabilir, aynı zamanda uzman kadro ve diğer sosyal olanaklardan da yararlanabilirsiniz.

Tenisle yeniden canlandığınızı hissedecek, oynadıkça vazgeçemeyeceksiniz. İzmir, güzel kortları ve kulüpleriyle size bu sporu keyifle yapma olanağı sunuyor. İzmir’in başarılı sporcu sayısı ve turnuva organizasyonları açısından her zaman Türkiye genelinin üstünde bir yere sahip olduğunu belirten İzmir Tenis İl Temsilcisi Hamdi Büyükaltıntaş, İzmir’de performans (8- 18 yaş grubu) ve seniors (veteran +18 / +80) tenisçilere hizmet veren altı kulübün olduğunu belirtiyor. Büyükaltıntaş, sadece senior tenisine hizmet veren üç tenis kulübünün bulunduğunu, bunların yanında çeşitli belediyelerin halkın hizmetine sunduğu sayısız tenis kortunun olduğunu ve yeni yapılan tüm konut sitelerinde de tenis kortlarının yer aldığından bahsediyor. Büyükaltıntaş, İzmir’de tenis oynamak isteyenlerin tercih edebilecekleri kulüpleri ve kortları ise şöyle sıralıyor: “İzmir’de yedi adet performans tenisi yapan kulüp ve spor kulüplerinin şubeleri olduğu gibi, senior tenisine hizmet veren üç kulüp bulunmaktadır. Bunların dışında gerek belediyenin gerekse de Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün tesislerinde senior ve performans tenisi ferdi olarak yapılmaktadır. İsteyenler Kültürpark Tenis Kulübü, Göztepe Tenis Şubesi, Karşıyaka Tenis Şubesi, İzmir Tenis İhtisas Kulübü (Çiğli), Buca Tenis Kulübü, Crea Tenis Kulübü (Balçova ) ve Balçova Tenis Kulübü, Küçük Kulüp (Alsancak) gibi kulüpleri üye olarak tercih edebilir veya belediyelerin halka açık tenis kortlarında, tenis hocalarından ders alarak da tenis oynayabilirler. 2005 UNIVERSIADE Oyunları öncesinde İzmir’e kazandırılan Zübeyde Hanım Mahallesi Tenis Eğitim Merkezi de tenis oynamak için iyi bir adres. Sıraladığımız kulüplerde, perfor-

You will feel that you are enlivened again with tennis, and you will not be able to give up. İzmir provides you to perform this sport joyfully with its nice courts and clubs.

Hamdi Büyükaltıntaş mans tenisi yapan gruplar, 4-5 yaşından sonra çocukları altyapı çalışmalarına almaktadırlar. Ayrıca Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nün Tenis Eğitim Merkezi’nde açtığı kurslar ile de çocuklar altyapı çalışmalarına başlayabilirler. Belediyeler ve konut sitelerine ait olanlarla İzmir’de yaklaşık 200 civarında tenis kortu bulunuyor.”

İzmir CUP Uluslararası Erkekler ATP Challenger Turnuvası İzmir CUP’ın üç yıldır turnuva direktörlüğünü yapan Büyükaltıntaş, “İzmir CUP, challenger turnuvalarının en önemlilerinden biridir. Uluslararası sıralamada ilk yüz içinde olan oyuncumuz Marsel İlhan, son iki yıl İzmir’de final oynamıştır.” diye konuştu. İzmir CUP, 5 bin kişilik merkez kortu, bin kişilik ikinci kortu, dört kapalı kortu ve 11 adet maç kortu olan Zübeyde Hanım Mahallesi Tenis Eğitim Merkezi’nde yapılıyor.

İzmir’in iklimi tenise elverişli Türkiye’nin en eski kulüplerinden biri olan Kültürpark Tenis Kulübü de, yıllardır tenis severlerin adresi. İzmir’in oksijeni en bol, en yeşil alanı Kültürpark’ta bulunan Kulübün Yönetim Kurulu Başkanı Osman Savran, yıllardır milli takıma yetiştirdikleri hocalar ve tenisçilerle iyi bir konumda olduklarını belirterek, kulüplerinin 1940

İzmir Provincial Tennis Representative Hamdi Büyükaltıntaş, mentioning that İzmir has always place over the standards of Turkey in terms of successful sportsmen number and tournament organizations, stresses that there are six clubs that gives services to performance (8- 18 age group) and seniors (veteran +18 / +80) tennis players in İzmir. Büyükaltıntaş talks about that there are three tennis clubs that give services only to senior tennis and that apart from them, there are number of tennis courts than various municipalities put into the service on locals and that in all newly constructed resident sites there are tennis courts. Büyükaltıntaş lists clubs and courts that those who want to play tennis in İzmir can chose: “As there are seven clubs and sport club branches that make performance tennis in İzmir, there also are three clubs that give service to senior tennis. Apart from those, both in municipalities and in Youth and Sports Provincial Directorate’s facilities, senior and performance tennis are conducted personally. Those who want play tennis by subscribing to clubs as Kültürpark Tennis Club, Göztepe Tennis Branch, Karşıyaka Tennis Branch, İzmir Tennis Specialized Club (Çiğli), Buca Tennis Club, Crea Tennis Club (Balçova) and Balçova Tennis Club, Küçük Club (Alsancak) or they may play tennis in open public courts of the municipalities by taking courses from tennis teachers. Zübeyde Hanım District Tennis Training Center which was redounded to İzmir before 2005 UNIMart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

115


yılından bu yana tenis severlere hizmet verdiğini belirtti. Savran, şu bilgileri verdi: “Üyelerimiz genelde İzmirli iş adamları, kentin ileri gelenleri ve bürokratlar. Beş açık kortumuz, iki tane de kapalı kortumuz var. Sadece veteran tenisi değil, aynı zamanda performans tenisinde de oyuncu yetiştiriyoruz. 12 antrenörümüz, 150 sporcumuz var. Oyuncularımızın dördü şu anda milli takımda, iki hocamız da milli takım antrenörlüğü yapıyor. Toplam bin 200 üyemiz var. 25’inci yılını dolduran 300 onur üyemiz var. Kurs almak isteyenlere hizmet veriyoruz. Tenis severlerin sayısını arttırmaya çalışıyoruz. İzmir’de tenis konusunda alt yapı olarak iyi durumdayız diyebiliriz. İzmir’in iklimi tenis sporu için çok ideal. 10 ay açık kortta rahatlıkla tenis oynayabilirsiniz. Tenis sporu herkesin her yaşta oynayabileceği bir spor.”

Orman manzaralı tenis keyfi İzmir’in önemli tenis kulüplerinden biri de Balçova’daki Crea Club. Yöneticiliğini Mesut Durgun’un yaptığı Crea Club, Balçova’nın ormanlarına yüzünüzü dönüp, doğa ile iç içe, tenis sporunu sağlıklı bir ortamda yapmanın hazzını yaşatıyor. Balçova Termal Tesisleri’nin içinde yer alan Crea Club’da altı adet tenis kortu bulunuyor. Kortlardan beşini üyeler kullanırken, bir kort da eğitim amaçlı kullanılıyor. 250 aktif üyesi olan Crea Club’da, her yıl Valilik Turnuvası ve Sonbahar Turnuvası (İzmir Kulüpler Turnuvası) düzenleniyor.

Hem bedeninize hem ruhunuza iyi gelir Tenis oynamanın fiziksel ve psikolojik birçok faydası bulunuyor. Vücuttaki yağların yakılması, çeviklik ve esneklik kazandırması, bacak kaslarını güçlendirmesi, kemikleri güçlendirmesi, doğru beslenme alışkanlığı kazandırması temel fiziksel etkileri. Çalışma disiplini ve sorumluluk kazandırması, mücadeleci bir ruh geliştirmesi, stresle nasıl başa çıkılacağını öğretmesi de tenisin ruhunuza kazandırdığı faydalardan…

It is good both for your body and for your soul Playing tennis has many physical and psychological advantages. To burn the fats in the body, to make it gain elasticity and agility, to strengthen foot muscles, to strengthen bones and to make one acquire accurate nutritional habit are main physical effects. Working discipline and redounding responsibility, to develop a contentious spirit, to teach how to cope with stress are the benefits that tennis provides to our soul…

116 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

Her yaştan insanın rahatlıkla oynayabileceği bir spor dalı olan tenisi, İzmir’de her mevsim rahatlıkla oynayabilirsiniz. You can play tennis, which is a ports branch that any people regardless of age can easily play, comfortably in every season in İzmir.

VERSIADE Games is an ideal place to play tennis. Groups conducting performance tennis in the clubs we listed take the children to youth setup trainings after 4-5 years old. Moreover, children can also start youth setup trainings with the courses opened in Tennis Training Centre by Youth and Sports Provincial Directorate. There are approximately 200 tennis courts in İzmir including those that belong to municipalities and residential sites.

İzmir CUP Büyükaltıntaş who is in charge of directorship of International Men ATP Challenger Tournament İzmir CUP for three years said “İzmir CUP challenger is among the most important tournaments. Marsel İlhan, who ranks among the first hundreds in the international rankings, played final in the last two years in İzmir ”. İzmir CUP held in Zübeyde Hanım District Tennis Training Centre with central court of five thousand people. Second court for thousand people, four closed courts and 11 match courts.

The climate of İzmir is appropriate for playing tennis Kültürpark Tennis Club, one the oldest clubs in Turkey, is also the address of tennis lovers for years. Chair of the Executive Board of the Club, whose most abundant oxygen and most green areas reside in İzmir, Osman Savran stated that they were in good position with trainers and tennis players that they had trained for years to national team and that their club provided services

to tennis lovers since 1940. Savran gave the following information: “Our members are generally businessmen of İzmir, nobles of the city and bureaucrats. We have five open and two close courts. We do not train players only for veteran tennis but also for performance tennis. We have 12 trainers and 150 sportsmen. Four of our players are not in the national team, and two of our trainers are coaching in the national team. We have total 1,200 members. We have 300 honour members who completed their 25th year. We do provide services for those who want to take course. We want to increase the numbers of tennis lovers. I can say that we are in good position in İzmir in terms of infrastructure in tennis. The climate of İzmir is so ideal for tennis. You can easily play tennis in open court for 10 months. Tennis is a sports that anyone regardless of age can play.

Joy of tennis with forest view Another important tennis club in İzmir is Crea Club in Balçova. Crea Club which is managed by Mesut Durgun makes one enjoy playing tennis nested in nature facing the forests of Balçova in a healthy environment. There are six tennis courts inside Crea Club located in Balçova Thermal Facilities. While five of the courts are used by the members, one of them is used for training purposes. In Crea Club which has 250 active members, every year Governorate Tournament and Autumn Tournament (İzmir Clubs Tournament) are held.


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

117


Günübirlik / Excursion

Kırmızı sudan gelen şifa

Kırmızı su travertenlerinden oluşan Karahayıt Kaplıcaları, güzel görüntüsünün yanı sıra birçok hastalığın tedavisinde yardımcı unsur olarak kullanılıyor.

Healing from the red water Being comprised of red water travertines, Karahayıt Hot Springs are used as a contributory element for the treatment of many diseases, aside from their beautiful appearances.

118 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


Denizli’nin Karahayıt Kaplıcaları, ünlü Pamukkale travertenlerinin beş kilometre kuzeyindeki Karahayıt Kasabası’nda bulunuyor. Pamukkale’deki sıcak su kaynağına benzer yapısıyla dikkat çeken Karahayıt Kaplıcaları’nın ilgi çeken özelliği, beyaz travertenlerin aksine kırmızı su travertenlerinden oluşması. Karahayıt’taki şifalı kırmızı sular, travertenleri de kırmızımsı bir renge boyuyor. Türkiye çapında çok iyi bilinen ve yoğun ilgi gösterilen Karahayıt kaplıcalarının suları birçok hastalığın tedavisinde yardımcı unsur olarak

rol oynuyor. Yılın her mevsiminde ana kaynağından 58 derece şifalı su fışkıran Karahayıt’ın kendine has kırmızı renkli şifalı termal suyu ve termal çamurunun zengin mineralleri, Ege Üniversitesi Hidroklimatoloji Enstitüsü’nün verdiği raporla da tescilli. Roma döneminden bu yana bir şifa kaynağı olarak bilinen Karahayıt, bugün her mevsimde yerli yabancı pek çok turisti konuk ediyor. Karahayıt’ta bulunan kaplıcalardaki yüzey şekilleri, ak travertenlerden farklı olarak kırmızı rengin hakim olduğu farklı bir traverten yapısını ortaya koyuyor. Termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle kırmızı, yeşil ve beyaz renkli traverten tabakaları dikkat çekiyor. 35 derece dolayındaki kaplıca suları ve bu suların mineral bileşimi Karahayıt’ı, sağlık turizmi açısından Türkiye’nin önemli merkezlerinden biri haline getiriyor. Suyunun bileşimi ünlü Pamukkale’yi andıran Karahayıt’ta su sıcaklığı aynı olsa da serbest karbondioksit oranı daha az.

Karahayıt’ı Pamukkale’den ayıran en önemli özellik kırmızı travertenleri…

Karahayıt Hot Springs of Denizli are located in Karahayıt town which is five kilometres north of the famous Pamukkale travertines. Attracting the attention with its structure that resembles the hot water resource in Pamukkale, the attractive characteristic of Karahayıt Hot Springs is that they are comprised of red water travertines in contradistinction to white travertines. Healing red waters in Karahayıt give a reddish colour to the travertines, as well. Waters of Karahayıt Hot Springs that are known very well across Turkey and showed an intense attention play the role of a contributory element for the treatment of many diseases. The specific red-colour healing thermal water of Karahayıt, where a healing water of 58°C wells-out from its major source in all seasons of the year, and rich minerals of the thermal water and thermal mud are also officially registered with the report given by the Hydroclimatology Institute of Ege University. Karahayıt, which has been known as a healing source since the Roman period, welcomes many local and foreign tourists in every season today. In contradistinction to white travertines, the surface features in the hot springs of Karahayıt reveal a different travertine structure where the colour red is dominant. Red, green and white travertine layers attract attention, due to the metal oxides within the thermal water. Hot spring waters having a temperature of approximately 35°C and mineral compound of these waters make Karahayıt one of the most important centres of Turkey, in terms of health tourism. Even though the water temperature is the same, the rate of free carbondioxide is less in Karahayıt, where the water compound resembles the famous Pamukkale.

The most important feature that separates Karahayıt from Pamukkale is its red travertines… Accessibility and increase of accommodation alternatives also increase the number of tourists in Karahayıt Hot Springs which are known with their red travertines with each passing day. The fact that it is close to Pamukkale, which is becoming famous worldwide, and to the Ancient City of Hierapolis also plays an important role for Karahayıt Hot Springs to attract so many visitors.

Which diseases are treated with the red water? As the bathroom applications, the red hot water of Karahayıt Hot Springs is useful as a contributory element for the treatment of diseases, such as; rheumatic, sciatic diseases, herniated disc cervical discal hernia, calcification, circulation Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

119


system diseases and sedation (relieving the spirit) feature, diseases that require neurological rehabilitation, removal of post-operation seizings and rigidities, gynaecological diseases, rehabilitation of stress and all diseases caused by stress, sleep withdrawal and fatigue, refreshing the cells on hair, nail and skin, dermatological disorders, removal of problems developing on the fractures that are removed from the cast, removal of muscular spasms, gout, arthrosis and colitis diseases. As the drinking water, on the other hand, it can be used as the supplementary treatment element for functional disorders of the upper gastrointestinal system, gatsric and pharynx diseases, osteolysis and calcium demand.

Ulaşımın kolay olması ve konaklama alternatiflerinin artması, kırmızı travertenleriyle bilinen Karahayıt Kaplıcaları’nın turist sayısını da gün geçtikçe artırıyor. Karahayıt Kaplıcaları’nın bu kadar çok ziyaretçisi olmasında, ünü dünyaya yayılan Pamukkale ve Hierapolis Antik Kenti’ne yakınlığı da önemli rol oynuyor.

Kırmızı su hangi hastalıklara iyi geliyor? Karahayıt Kaplıcaları’nın kırmızı sıcak suyu, banyo uygulamaları şeklinde; romatizmalı

120 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

hastalıklar, siyatik, bel-boyun fıtığı, kireçlenme, dolaşım sistemi hastalıkları ve sedasyon (ruhu rahatlatma) özelliği, nörolojik rehabilitasyon gerektiren hastalıklar, ameliyat sonrası tutukluk ve sertliklerin giderilmesi, kadın hastalıkları, stres ve strese bağlı tüm hastalıkların rehabilitasyonu, uykusuzluk ve yorgunluk, saç, tırnak ve derideki hücrelerin canlanması, cilt ve deri hastalıkları, alçıdan çıkarılan kırıklarda gelişen olumsuzlukların giderilmesi, adale spazmlarının giderilmesi, gut hastalığı, artrozlar ve kolit hastalıklarında tedaviye yardımcı unsur olarak işe yarıyor.

The most entertaining part of red-colour waters is the mud bath… The mud obtained from thermal waters in mud bath and mud pool, that are especially favoured by children and women, could be applied on the intended parts of body. It is known that applying the mud within the water on the skin is useful for; softening the skin, opening the pores, clearing up the celluloid and cracking treatment, removing the acnes, spots and verrucas with its germicidal effect.

How to go? In order to access to Denizli from İzmir, you cover a distance of 245 kilometres. To get to Karahayıt


Hot Springs from Denizli, on the other hand, you need to cover a short distance of 22 kilometres. In other words, you can reach to Karahayıt Hot Springs from İzmir by your private car between approximately 2,5-3 hours. If you want to go to Denizli from İzmir by bus, you can find a taxi at Denizli Bus Terminal at any moment or you can also use minibuses that take off in every 15 minutes for Karahayıt until 23.30.

Yapmadan dönme!

İçme suyu uygulamaları şeklinde ise, üst gastrointestinal sistemin fonksiyonel bozukluklarında, mide ve yemek borusu rahatsızlıklarında, kemik erimesinde ve kalsiyum ihtiyacının tamamlayıcı tedavi unsuru olarak kullanılabiliyor. Kırmızı renkli suların en eğlenceli kısmı ise çamur banyosu… Özellikle çocukların ve kadınların hoşuna giden çamur banyosunda, çamur havuzunda termal sulardan elde edilen çamur, vücudun istenilen bölgelerine uygulanabiliyor. Suyun içindeki çamurun cilde sürülmesinin; cildi yumuşatıcı, gözenekleri açıcı, selüloit ve çatlak tedavisinde toparlayıcı, antiseptik

etkisi ile akne ve sivilceleri yok edici, siğilleri giderici özellikleri olduğu biliniyor.

Nasıl gidilir? İzmir’den Denizli’ye ulaşmak için 245 kilometrelik bir yol kat ediyorsunuz. Denizli’den Karahayıt Kaplıcaları’na gitmek için ise 22 kilometrelik kısa bir yol daha gitmeniz gerekiyor. Yani özel aracınızla yaklaşık 2,5-3 saat arasında İzmir’den Karahayıt Kaplıcaları’na varabilirsiniz. İzmir’den Denizli’ye otobüsle gitmek isterseniz Denizli Otogarı’nda her an taksi bulabilir veya Karahayıt’a saat 23.30’a kadar her 15 dakikada bir kalkan minibüsleri de kullanabilirsiniz.

- Karahayıt’ın ünlü kırmızı sularından şifa bulmadan, - Çamur banyosu yapmadan, - Travertenler önünde çöken develere binmeden, - Karahayıt’a gitmişken beş kilometre mesafedeki Pamukkale’yi ve Hierapolis Antik Kenti’ni ziyaret etmeden, - Çevredeki eczanelerden Kırmızı Su Termal Çamuru satın almadan dönmeyin.

Do not return before! - Getting healed by the famous healing red waters of Karahayıt, - Taking a mud bath, - Riding on the camels that kneel down in front of travertines, - Visiting Pamukkale and the Ancient City of Hierapolis that have a distance of five kilometres, when you go to Karahayıt, - Buying the Red Water Thermal Mud from the surrounding pharmacies.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

121


İnfo ACİL TELEFONLAR / EMERGENCY TELEPHONE NUMBERS İtfaiye / Fire Department

110

AKS / Emergency Rescue (AKS) Hızır Acil / Medical Emergency Service

Pasaport 484 22 56 Göztepe 224 20 22 Üçkuyular 259 40 13

110

112

Polis İmdat / Police Department 155 Cenaze Hizmetleri / Funeral Services

188

TÜRK TELEKOM

Sahil Güvenlik / Coast Guard 158 Orman Yangınları / Forest Fires 177

Arıza / Breakdown 121

Hava Ambulans / Air Ambulance

Bilinmeyen Numara / Unknown Numbers

463 33 22

11811

Danışma / Information Service 161

HASTANELER / HOSPITALS

Uyandırma / Wake Up Service 135 Fono Tel / Fono Phone 141

Üniversite Hastaneleri / University Hospitals Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi / Ege University Medical Faculty Hospital

343 43 43

TİYATROLAR / THEATRES

9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi / 9 Eylul University Medical Faculty Hospital

412 22 22

Dokuz Eylül. Ü. İlaç ve Zehir Danışma / 9 Eylul U. Drug and Poison Information Center

412 39 39

Bornova Sahnesi / Bornova Stage

343 04 33

Karşıyaka Sahnesi / Karşıyaka Stage

369 64 87

Konak Sahnesi / Konak Stage 483 50 35

Dokuz Eylül Üniversitesi Karşıyaka Polikliniği / 9 Eylul University Karsiyaka Polyclinic

Devlet Tiyatroları / State Theatres

369 30 40 Özel Tiyatrolar / Private Theatres Ege Sanat Merkezi / Ege Art Centre

Doğumevleri / Maternity Hospitals

381 64 06

Ege Doğumevi / Ege Maternity Hospital

449 49 49

Hamle Tiyatrosu / Hamle Theatre

446 70 18

Ege Ü. Kadın Doğum / Ege U. Maternity Hospital

388 19 63

Konak Belediye Tiyatrosu / Konak Municipality Theatre

246 63 93

Pınar Çocuk Tiyatrosu / Pınar Children’s Theatre

463 15 15

Tansaş Çocuk Tiyatrosu / Tansaş Children’s Theatre

483 48 28

Kan Merkezleri / Blood Centers Türk Kızılayı / The Turkish Red Crescent

421 47 89

Çocuk Has. Kan Bankası / Children’s Hospital Blood Bank

483 61 33

Ege Ü. Has. Kan Bankası / Ege U. Hos. Blood Bank

388 28 61

Tepecik / Tepecik Blood Center 433 38 74

ULAŞIM / TRANSPORTATION

SANAT GALERİLERİ / ART GALLERIES Adnan Franko Sanat Galerisi / Adnan Franko Art Gallery

464 41 86

Akbank Sanat Galerisi / Akbank Art Gallery

484 16 66

Aphrodite Sanat Galerisi / Aphrodite Art Gallery

482 33 02

Çetin Emeç Sanat Galerisi / Cetin Emec Art Gallery

293 35 22

GF Sanat Galerisi / GF Art Gallery

421 29 95

Denizyolları / Maritime Lines 464 88 64

İzmir Resim Heykel Müzesi /

THY Rezervasyon / Turkish Airlines Reservation

444 08 49

İzmir Art and Sculpture Museum

441 41 92

Basmane Rezervasyon / Basmane Reservation

484 86 38

İzmir Sanat Merkezi / İzmir Art Centre

483 63 34

TCDD Santral / Turkish State Railways Central

464 31 31

İZFAŞ Sanat Galerisi / IZFAŞ Art Gallery

482 12 70

Alsancak Gar / Alsancak Railway Station

464 77 95

İzmir Türk Amerikan Derneği Sergi Salonu /

Otogar / Bus Station 472 10 10

Kedi Kültür Sanat Merkezi

464 99 35

Leonardo Sanat Galerisi / Leonardo Art Gallery

422 13 95

İskeleler / Piers

Rotary Sanat Galerisi / Rotary Art Gallery

421 56 61

Konak 484 98 56

Selçuk Yaşar Sanat Galerisi / Selcuk Yasar Art Gallery

422 65 32

Karşıyaka 368 00 42

TCDD Sanat Galerisi / TCDD Art Gallery

433 58 97

Alsancak 464 78 31

Turkish American Association Art Gallery

464 20 95

Bostanlı 330 50 71

Vakıfbank Sanat Galerisi / Vakifbank Art Gallery

441 59 00

Bayraklı 345 77 53

Yapı Kredi Sanat Galerisi / Yapı Kredi Art Gallery

463 56 28

122 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


KÜLTÜR MERKEZLERİ / CULTURAL CENTRES

REPRESENTATIVES OF TOURISM SECTOR

Alman Kültür Merkezi / German Cultural Centre

489 56 87

Ege Turizm Derneği / Aegean Tourism Association

441 46 12

Atatürk Kültür Merkezi / Atatürk Cultural Centre Konak

483 85 20

ESAD (Ege Seyahat Acenteleri Derneği)

484 87 02

Fransız Kültür Merkezi / French Cultural Centre

463 61 42

ETİK (Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği)

489 47 77

İngiliz Kültür Merkezi / British Cultural Centre

446 01 31

İzmir Tanıtma Vakfı 465 28 90

İtalyan Kültür Merkezi / Italian Cultural Centre

421 52 42

Otelciler Derneği / Hotels Associations

425 45 85

İZFAŞ Sanat Galerisi Kültürpark / İZFAŞ Art Gallery Kulturpark 482 12 70

Rehberler Odası / Chamber of Guides

463 21 53

İzmir Türk Amerikan Derneği / Turkish American Association 464 20 95

TUREVS (Turistik Ev Pansiyoncular Birliği)

425 72 73

Kıbrıs Türk Kültür Derneği /

TURING 421 71 49

Cyprus Turkish Cultural Association

421 13 40

TURSAB İzmir Bölgesel Yürütme Kurulu /

Sabancı Kültür Merkezi / Sabancı Cultural Centre Konak

441 90 09

TURSAB İzmir Regional Executive Committee

464 03 47

TURİZM BÜROLARI / TOURISM OFFICES İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü / Provincial Directorate of Culture and Tourism

483 62 16

Turizm Danışma / Tourism Information

445 73 90

Adnan Menderes Havalimanı Turizm Dan. / Adnan Menderes Airport Tourism Inf.

274 22 14

Bergama Turizm Danışma / Bergama Tourism Information

WEATHER CONDITION in İZMİR

633 18 62

Çeşme Turizm Danışma / Çeşme Tourism Information

712 66 53

Foça Turizm Danışma / Foça Tourism Information

812 12 22

Selçuk Turizm Danışma / Selçuk Tourism Information

892 63 28

Tire Turizm İrtibat Bürosu / Tire Tourism Contact Office

512 66 14

TURİZM SEKTÖR TEMSİLCİLİKLERİ /

In İzmir, while summers are hot and dry, winters are mild and rainy due to its location in Mediterranean climatic zone. The fact that mountains run perpendicular to the sea and plains edge in with threshold of the Inland Western Anatolia allows marine effects spread through inner regions. However, physical geography differences such as altitude throughout the Province, or distance from the west and the coast cause climate differences that can be assumed as important in terms of rainfall, temperature and sun. On the basis of the Province, annual average temperature changes between 14-18 ºC in coastal regions. While the hottest months are July (27.3 ºC) and August (27.6 ºC), the coldest months are January (8.6 ºC) and February (9.6 ºC). In summer, temperature at the coastal regions is approximately 1-2 ºC lower in comparison with inner regions by the effect of sea breeze. Temperature which is average 7 ºC in winter season decreases occasionally due to maritime air mass coming from the north and the northwest. In İzmir, significant differences are seen in rainfall distribution according to the months and seasons. Annual average rainfall amount in İzmir is 700 mm ; while more than 50 % of the annual rain falls in winter season and the 40-45 percentage falls in spring and autumn, as for 2-4 %, it falls in summer months. While number of snowy days is not almost existed in lower regions, both number of snowy days and snow’s residence time on the ground increase in higher regions.

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

123


İnfo BAŞKONSOLOSLAR / CONSULATE GENERALS

Lüksemburg / Luxembourg

421 48 82

Macaristan / Hungary

421 28 61

Almanya / Germany

488 88 88

Malta 422 31 38

Romanya / Romania

465 04 63

Meksika / Mexico

327 32 63

421 69 92

Moğolistan / Mongolia

478 50 15

Yunanistan / Greece

Moldova 472 18 13

FAHRİ BAŞKONSOLOSLAR / HONORARY CONSULATE GENERALS

Norveç / Norway

421 92 80

Pakistan 459 16 16 Bangladeş / Bangladesh

421 23 32

Portekiz / Portugal

483 80 31

Endonezya / Indonesia

421 81 77

Rusya Federasyonu / Russian Fed.

461 51 86

Güney Afrika / South Africa

376 84 45

Sırbistan / Serbia & Montenegra Rep

441 91 81

Hindistan / India

46146 60

Slovakya / Slovak Rep.

486 11 75

Makedonya / F.Y.R.O.M.

421 41 92

Slovenya / Slovenia Rep.

425 99 83

Malezya / Malaysia

445 05 46

Şili / Chile 446 93 01

KONSOLOSLAR / CONSULATES İngiltere / United Kingdom

463 51 51

İtalya / Italy

463 66 76

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

489 77 89

FAHRİ KONSOLOSLAR / HONORARY CONSULATES ABD / U.S. Of America

464 87 55

Arnavutluk / Albania

483 33 76

Avusturya / Austria

347 66 76

Türkmenistan / Turkmenistan

484 77 75

Ukrayna / Ukranie

421 21 41

Ürdün / Jordan

482 24 45

İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ’NE SİZ DE ABONE OLUN !

1 YILLIK ABONELİK 60 TL Tarih:

/

ADIMA FATURA EDİNİZ ŞİRKET ADINA FATURA EDİNİZ

/ 20..........

Belarus 482 31 82 Belçika / Belgium

463 47 69

Bosna Hersek / Bosnia&Herzogovina

328 18 90

Brezilya / Brazil

463 86 07

Çek Cumhuriyeti / Czech Rep.

422 10 80

Danimarka / Denmark

489 54 01

Estonya / Estonia Rep.

469 79 69

Etiyopya / Ethiyopia

388 25 57

Fas / Morocco

421 23 32

Fildişi Sahili Cumhuriyeti / Ivory Coast

479 07 09

Filipinler / Philippines Rep.

472 13 75

Finlandiya / Finland

877 02 35

Fransa / France

421 42 34

Gürcistan / Georgia

425 93 53

Hırvatistan / Croatia Rep.

446 28 70

Hollanda / Netherlands

464 02 01

İspanya / Spain

441 66 99

İsveç / Sweden

422 01 38

İsviçre / Switzerland

421 42 39

İzlanda / Iceland

446 57 00

Kazakistan / Kazakhstan

482 22 11

Kore / Korea Rep.

479 04 04

Litvanya / Lithuania

371 51 50

124 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011

ADI SOYADI

KURUMU

GÖREVİ

ADRESİ

ŞEHİR

POSTA KODU

ÜLKE

TELEFON

FAX

E-MAIL

VERGİ DAİRESİ/NO

....... Yıllık abonelik bedeli olan ................................ TL yi Halk Bankası Alsancak Şb. Kod.731 10260253 nolu RK Renkli Kalem Medya Yapım hesabına havale ettim. Not: Lütfen havale dekontunuzu, doldurduğunuz Abone Formu ile birlikte fax veya e-mail yoluyla gönderiniz. Abonelikle ilgili ayrıntılı bilgi için arayabilirsiniz.

ABONE TELEFON

(0232) 463 75 40 ABONE FAX (0232) 421 92 24 E-MAİL bilgi@renklikalem.com.tr


Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

125


İZMİR GUİDE

HİLTON İZMİR ( ) Gaziosmanpaşa Blv. No:7 35210 / İZMİR Tel: +90 232 497 60 60 Faks: +90 232 497 60 00 www.izmir.hilton.com sales.izmir@hilton.com

SOLTO ALAÇATI HOTEL 2.Çark Plajı Liman Mevkii 35950 Alaçatı Çeşme / İZMİR Tel:+90 232 716 06 61 Faks:+90 232 716 06 69 info@soltohotel.com www.soltohotel.com

EGE PALAS Cumhuriyet Bulvarı No.210 35220 Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 463 90 90 Faks: +90 232 463 81 00 www.egepalas.com.tr

DenİzAtı Holiday Village Meryemana Cad. No:19 Gümüldür / İZMİR Tel: +90 232 790 91 91 www.denizati-hv.com

İZMİR PALAS OTEL ) ( Atatürk Bulvarı 35210 / İZMİR Tel: +90 232 465 00 30 Faks: +90 232 422 68 70 www.izmirpalas.com.tr info@izmirpalas.com.tr

KİLİM OTEL ) ( Atatürk Bulvarı 35210 / İZMİR Tel: +90 232 484 53 40 Faks: +90 232 489 50 70 www.kilimotel.com.tr info@kilimotel.com.tr

OTEL KÂYA ) ( Gaziosmanpasa Blv. No: 45 35230 Çankaya / İZMİR Tel: +90 232 483 97 71 Faks: +90 232 483 97 73 www.otelkaya.com info@otelkaya.com

BİRLİK OTEL Yeni Hal Yanı Kaynaklar Buca / İZMİR Tel : +90 232 443 06 56 Fax : +90 232 443 06 70 info@birlikhotel.gen.tr www.birlikhotel.gen.tr

Hotel Grand Amphora İsmet Paşa Mah. 206 Sok. No:7 Foça / İZMİR Tel: +90 232 812 39 30 +90 232 812 39 97 focagrandamphora@hotmail.com

Hanedan Resort 4. Mersinaki Koyu, Club Med Yanı Foça / İZMİR Tel: +90 232 812 36 50 www.hanedan resort.net info@hanedanresort.net

Naz Otel Ali Stair Cad. No: 135 Yenifoça / İZMİR Tel: +90 232 814 78 28 www.nazotel.com

VİLLA SARAY İzmir Cad. Saray. Sk. Ilıca-Çeşme İZMİR Tel: +90 232 723 02 66 Tel: +90 232 484 65 88 Faks: +90 232 723 36 72 Faks: +90 232 425 42 99 www.villasaray-vip.com www.viltur.com info@viltur.com

ALTIN KAPI 1444 Sok.No:9/A Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 422 27 09 Faks: +90 232 421 21 47 www.altınkapi.com altınkapi@superonline.com

DENİZ RESTAURANT İzmir Palas Oteli Zemin Kat Atatürk Cad. No: 188/B Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 464 44 99 – 422 06 01 Faks: +90 232 463 00 86 www.denizrestaurant.com.tr

EGEBY ET & BALIK RESTAURANT V. Kazım Dirik Cad. No.6 Pasaport / İZMİR Tel:+ 90 232 489 49 49 - 441 73 63 Faks: +90 232 441 18 74 info@egeby.com.tr www.egeby.com.tr

İPEKSİ TATLAR Cumhuriyet Bulvarı 192/12 Üstay Apt. Gündoğdu Meydanı Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 421 5988 Faks: +90 232 464 9088 www.ipeksitatlar.com

LA CIGALE Cumhuriyet Blv. No: 152 Fransız Kültür Merkezi Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 421 47 80 Faks: +90 232 464 79 86 lacigalealsancak@hotmail.com

ÖZ MANİSALI Mert Kebab Salonu Kıbrıs Şehitleri Caddesi No:66/A Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 463 14 53 merthot@gmail.com

RED DRAGON İZMİR CHINESE RESTORAN 1379 Sok. No:57/6 Hilton Otel Yanı Alsancak / İZMİR Tel:+90 232 483 00 79 Faks:+90 232 441 64 69 reddragonchinese@hotmail.com www.reddragon.com.tr

TEOS PARK CAFE & RESTAURANTTEOS PARK CLUB Çamlık mevkii Sığacık–Seferihisar / İZMİR Tel: +90 232 745 77 17 Gsm: 0 532 694 88 66

126 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011


İZMİR GUİDE

TOPÇU’NUN YERİ Restoran İşletmeleri Kazım Dirik Cad. No: 3/A-B Pasaport / İZMİR Tel:+ 90 232 484 14 70 +90 232 425 90 47 www.topcununyeri.com

VELİ USTA Atatürk Cad. No:212/A Alsancak / İZMİR Tel:+90 232 464 27 05 10 Sok. No:179/A İnciraltı/İZMİR Tel:+90 232 277 77 66 www.izmirbalikpisiricisi.com

İLYAS GÖNEN KURUKAHVECİ 904 Sok. No:54 Hisarönü / İZMİR Tel:+ 90 232 483 25 07 Faks: +90 232 483 68 04 www.ilyasgonen.com

SIroğlu BAKLAVAları Piri Reis Mah. İnönü Cad. No:240 Üçyol - Hatay / İZMİR Tel: + 90 232 227 08 07 www.siroğlu.com siroglu@siroglu.com

KÜNENFES TATLI İMALATI Osmangazi Cad. No:82/A Osmangazi Mah. Bornova / İZMİR Tel: +90 232 374 74 47 Gsm: 0532 544 85 56

3 Aylıktan 14 yaşına kadar çocuklar için ingilizce

Hanedan Beach Club 4. Mersinaki Koyu Foça / İZMİR Tel: +90 232 812 36 50 www.hanedanresort.net info@hanedanresort.net

Agora AVM Mithatpaşa Cad. No:1446 Balçova / İZMİR Tel: +90 232 277 25 25 (pbx) www.agoraizmir.com info@agoraizmir.com

EGE-KOOP Merkez: 1337 Sk. No:16 Kat: 6-7 As Han Çankaya - İZMİR Tel: +90 232 484 07 07 Faks: +90 232 425 89 24 www.egekoop.org.tr www.4mevsimkonaklari.com

SİMMSAR GAYRİMENKUL Değerlendirme Yalı Caddesi No:414/1 Karşıyaka-İzmir Tel: +90 232 364 47 48 Faks: +90 232 368 95 97 info@simmsar.com.tr www.simmsar.com.tr

FAAL ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ Talatpaşa Bul. No:3 D: 1 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 464 54 60 Faks: +90 232 464 54 61 izmir@helendoron.com www.helendoron.com

AKİF OKUDAN DANS STUDIO&CAFE 1453 Sk. (Gazi Kadınlar) No:16 K.1 Alsancak / İZMİR Tel:+ 90 232 422 02 18 GSM: +90 533 322 09 63 akifokudans@hotmail.com www.akifokudans.com

Zem-ka YER VE DUVAR DÖŞEMELERİ 1398 Sok. No:9/B Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 466 00 65 (Pbx) Fax: +90 232 466 00 69 www.zem-ka.com.tr info@zem-ka.com.tr

MİSTİK YAPI Cumhuriyet Bul. No:26 Cumhuriyet İş Hanı K:4 D: 407 Konak / İZMİR Tel : +90 232 441 21 50 Faks: +90 232 441 21 50 mistikyapi@gmail.com

Kedİ Kültür Sanat Merkezİ Atatürk Cad. No: 386/A 35220 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 464 99 35 Faks: +90 232 464 98 35 Email: info@kedikultursanat.org Web: www.kedikultursanat.org www.kedikultursanat.com

NİĞDELİLER OTO Akçay Cad. No:14 Gaziemir / İZMİR Tel:+ 90 232 254 97 97 Faks: +90 232 254 74 54 info@nigdeliler.com www.nigdelileroto.com

SOLMAZ GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ Kıbrıs Şehitleri Cad. Kristal İş Merkezi No:136 K :3 Alsancak / İZMİR Tel :+90 232 463 65 16 (pbx) Faks: +90 232 463 65 20 www.solmaz.com.tr ismailt@solmaz.com

KUAFÖR KÜRŞAT 1481 sok. no:9 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 422 44 37 k.tasin@hotmail.com

ENGLISH LIFE İNG. DİL OKULLARI

853 Sok. No: 29 K: 2 D: 234-205 Konak İZMİR Tel:+90 232 441 04 36 Faks:+90 232 441 04 37 www.dilokulum.com info@dilokulum.com

İthal Duvar Kağıdı, Halı ve Parke

DENIZ

Kuyumculuk

İZAİR Adnan Menderes Havalimanı Girişi 35410 Gaziemir / İZMİR Tel: +90 232 298 35 00 Faks: +90 232 298 35 54 www.izair.com s.atli@izair.com.tr

DENİZ KUYUMCULUK 1643 Sok. No: 50 Bayraklı / İZMİR Tel:+ 90 232 371 70 11 Faks: +90 232 371 84 48

Mart - Nisan / March - April 2011 İZMİR

127


Fulya OMAÇ / e-mail: medyapuzzle@yahoo.com

128 İZMİR

Mart - Nisan / March - April 2011




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.