izmir dergisi

Page 1

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ CULTURE & TOURISM MAGAZINE OCAK - ŞUBAT 2010 JANUARY - FEBRUARY 2010 YIL / YEAR: 1 SAYI / EDITION: 3

Yeryüzünde bir cennet A paradise on earth

BOZDAĞ

Yalıçapkınının peşinde! In pursuit of the kingfisher! 13 bin yıllık geçmişin izinde On the trace of a 13 thousand year-old history

ÖDEMİŞ

Bu fabrika sanat üretiyor This factory produces art



AKDENİZ MEDITERRANEAN SEA TAV İzmir Terminal İşletmeciliği A.Ş. Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali Gaziemir / İzmir / Türkiye Tel : +90 232 455 00 00

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan Yurtdışına Direkt Uçuşlar / International Direct Flights from İzmir Adnan Menderes Airport


13 bin yıllık geçmişin izinde On the trace of a 13 thousand year-old history

ÖDEMİŞ Yıl / Year:1 Sayı / Edition: 3 Ocak - Şubat / January - February 2010

34

İmtiyaz Sahibi / Publisher on Behalf İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü adına Abdülaziz EDİZ İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Assistant Director of Culture and Tourism Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Cengiz KESKİNER İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Responsible Manager of Editorial Department M. Kaan ERGE İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism Yayın Kurulu Başkanı / Head of Editorial Board Haluk TUNÇSU Vali Yardımcısı / Lieutenant Governor Yayın Kurulu / Editorial Board Prof. Dr. Füsun BAYKAL Doç. Dr. Gözde EMEKLİ Talat AYDİLEK Hamdi TÜRKMEN Selehattin SERT İsmail GÖÇMEN Güzfent DİLEMRE H. Sinan METE Nalân MELEK Serpil ATAM

58

Beş bin yıllık uygarlık merkezi A five thousand year-old civilization centre

Danışma Kurulu / Consultative Board Başkan: Güman KIZILTAN Prof. Dr. Öcal USTA Prof. Dr. Alp TİMUR Prof. Dr. İge PIRNAR Necmi ÇALIŞKAN Alex BALTAZZI Haluk NİŞLİOĞLU Yalçın ULUKAYA Veysi ÖNCEL Özer MUMCU

122

Çeşme’de kışın da dalabilirsiniz You can dive in Çeşme also in the winter

İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tel: +90 232 483 51 17 Faks: +90 232 483 42 70 E-Posta: iktm35@kulturturizm.gov.tr www.izmirkulturturizm.gov.tr Yayın Türü: Yerel, iki aylık Baskı Yeri / Printing: Neşa Ofset Amb. San. Tic. A.Ş. Baskı Tarihi / Printing Date: İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’ne internette www.izmir.gov.tr ve www.izmirkulturturizm.gov.tr adresinden e-dergi olarak ulaşabilirsiniz. You can have İzmir Culture and Tourism Magazine as an e-magazine from www.izmir.gov.tr and www.izmirkulturturizm.gov.tr. Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Neither, text nor photographs from this publication may be reproduced either in ful lor summary without acknowleding the source and without prior permission from the publisher.

02

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

YAPIM / PRODUCTION Ajans Başkanı / Chairman Özer KESTANE Editör / Editor Sabriye MERCAN BOLULU Muhabir / Interviewer Ceyda ADAR İngilizce Editörü / English Editor M. Kaan ERGE Çeviri / Translation Yakamoz Çeviri Hizmetleri

RK Medya Yapım ve Tanıtım Hizmetleri

Görsel Yönetmen Art Director Şule ÖZELCE Fotoğraflar / Photos Ceyda ADAR İ.B.B. Kültür-Sanat Arşivi Ödemiş Belediyesi Arşivi Macit GÖNLÜGÜR Cengiz KESKİNER Umut M. DOĞAN

Reklam Direktörü / Advertising Director Güliz İLGEN Müşteri Temsilcisi / Customer Representative Volkan ERSEVGİN Çeşme Temsilcisi Fulya OMAÇ Tel: +90 232 722 20 22 İstanbul Temsilcisi Can SUSUZ

RK Medya Yapım ve Tanıtım Hizmetleri 1464 Sokak No: 2 Park İşhanı 3/302 Alsancak-İZMİR Tel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.rktanitim.com e-posta: bilgi@rktanitim.com


Fotoğraf/ Photo Utku Bolulu

İÇİNDEKİLER CONTENTS

4

Kültür bağlamında umutlanmak Cherishing the hope for culture

6

Turizmcilerin İzmir buluşması The meeting of tourism sector in İzmir

74

İzmir mutfağının vazgeçilmez durakları: Kemeraltı esnaf lokantaları Indispensable haunts of İzmir cuisine Kemeraltı craftsman restaurants

10

Londra’daki fuarın gözdesi İzmir’di İzmir was the favorite of the fair in London

80

Doğadan gelen sağlık Health by Nature

22

Türkiye’nin ilk sakin şehri Seferihisar! The first slow city in Turkey is Seferihisar!

86

Bu fabrika sanat üretiyor This factory produces art

24

Gök mavi, yer turuncu! The skies are blue and the ground is orange!

92

Louvre’da antik bir kentin keşfi Discovery of an ancient city in Louvre

28

Güman Kızıltan “İzmir güzel insanların ülkesidir” “İzmir is the land of lovely people”

94

“Müsennâ” Doğu’nun kapılarını açıyor “Müsennâ” opens the doors of the East

98

Sanatın kalbi Ege Art’ta attı The heart of the art beat in EgeArt

34

13 bin yıllık geçmişin izinde On the trace of a 13 thousand year-old history ÖDEMİŞ

100

İzmir’de “Kavak Yelleri” esiyor İzmir has its “Head in the Clouds”

43

Ayı Taşı Efsanesi The Legend of Bear Stone

102

Modanın mimari mirası Architectural heritage of fashion

44

Yeryüzünde bir cennet: A paradise on earth: BOZDAĞ

108

Doğanın güzelliklerini görsel şölene dönüştürüyor Turns the beauties of nature into a visual festival

54

Kestane kebap, yemesi sevap! Chestnut roasted indeed, eating it is a good deed!

116

İzmirli niye farklı? Why are İzmirians different?

58

Beş bin yıllık uygarlık merkezi A five thousand year-old civilization centre

120

Metropolis’te yeni buluntular gün ışığına çıkarıldı New findings were unearthed in Metropolis

66

Beş bin yıllık zenginlik Five thousand years of richness

122

72

Minyatür gibi, şirin bir cami A charming mosque like a miniature

128

Çeşme’de kışın da dalabilirsiniz You can dive in Çeşme also in the winter Anadolu’nun görkemli heykel akademisi: Afrodisias The magnificent sculpture academy of Anatolia: Aphrodisias

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

03


Cherishing the hope for culture Culture is affected by the dynamics of life and passes through three main periods. These periods may be defined as the phases of formation, maturation-stagnation, and alienation. This process applies to all settlements from the biggest geography of civilization to the smallest settlement unit. The phase of formation is lively, dynamic and faithful. Culture comprehends all formations and new facts from its own perspective, establishes its unity in every field of life, and creates its own individuality. Culture may be affected by a wide range of areas in the process of development. It interprets the elements, which it filters through its own tradition or other cultures, from its own point of view, and integrates them within its own fabric. Tolerance dominates during its period of maturation; because culture is sure of itself. It makes its presence felt in every field of life (art, science, social life). Justice and law prevail in this period. The ever changing state of life requires culture to reconsider, reinterpret and reevaluate everything. Culture maintains its creativity by constantly renewing itself. In order to perpetuate this creativity, there should be a powerful flow of information between generations. Period of alienation corresponds to a phase when creativity no longer prevails. Vigour of culture is dependent on its ability of constant self-reformation, solving problems and preserving its function, structure and originality. Culture gradually loses its power of self-renewal with the effect of lethargy brought along by the comfort and peace of the maturation period and the splendour of time-honoured institutions. This is the period of alienation. Along with the loss of power, cultural sensitivities reveal themselves in intellectual areas before they are put into practice. There is no harmony between what is done and what is thought or said, and conflicts increase. Renewal gives way to alienation. People often express their nostalgia and longing for the past. Rendering cultural dynamism continuous is in the power of people. Yet, this is only possible by information, belief and a sense of common social responsibility. İzmir seems to feel a deeper longing for the past in recent years. The third issue of our magazine will provide you with a rich content to learn about İzmir’s known and unknown values and to reinforce your belief in İzmir. CENGİZ KESKİNER Provincial Directorate of Culture and Tourism– Department Manager

04

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Kültür bağlamında umutlanmak Kültür, yaşamın dinamiklerinden etkilenerek üç ana dönemden geçer. Bu dönemler; oluşum, olgunluk-durgunluk ve soğuma olarak adlandırılabilir. Bu süreç en büyük uygarlık coğrafyasından en küçük yerleşim birimi için de geçerli bir süreçtir. Oluşum aşaması canlı, dinamik ve inançlıdır. Kültür, bütün oluşları, yeni olguları kendi bakış açısıyla kavrayarak yaşamın her alanına bütünlüğünü kurar, kendi özgünlüğünü oluşturur. Gelişim sürecinde kültürün etkilendiği alanlar çok çeşitli olabilir. Kendi geleneğinden veya başka kültürlerden süzdüğü unsurları kendi bakış açısıyla yorumlar ve içindeki yerine oturtur. Olgunluk döneminde hoşgörü hakimdir. Çünkü kültür kendine güvenir. Yaşamın her alanında (sanatta, bilimde, sosyal hayatta) farklılığını hissettirir. Bu dönemde adalet ve hukukun üstünlüğü hakimdir. Hayatın sürekli değişen hali, kültürün yeniden kavrama, yorumlama ve değerlendirme durumunda olmasını gerektirir. Kültür yenilenerek yaratıcılığını sürdürür. Yaratıcılığın sürekli olması için kuşaklar arası bilgi akışı sağlam olmalıdır. Soğuma dönemi yaratıcılığın kaybolduğu bir dönemi kapsar. Kültürün canlılığı kendini sürekli yenilemesine sorunları çözümleyip işlev, yapı ve özgünlüğünü korumasına bağlıdır. Olgunluk dönemindeki rahat ve huzuru gelenekselleşmiş kurumların ihtişamı ve yaşayışının getirdiği rehavetin etkisiyle kültür, yavaş yavaş kendini yenileme gücünü kaybetmeye başlar. Bu dönem soğuma dönemidir. Güç kaybıyla birlikte kültürel duyarlılıklar uygulamadan çok düşünsel alanda kendini gösterir. Yapılanlarla düşünülen ve söylenenler birbirine uymaz, çelişkiler artar. Yenileşme yerine yabancılaşma hakim olur. Geçmişe özlem sıkça dile getirilmeye başlanır. Kültürel canlılığı devamlı kılmak insanların elindedir. Ancak bu; bilgi, inanç ve toplumun ortak sorumluluğu ile mümkündür. İzmir son yıllarda geçmişe olan özlemini sanki daha çok duyar gibi. İzmir’in bilinen bilinmeyen değerlerini önce öğrenmek sonra İzmir’e inanmak için dergimizin üçüncü sayısında da dolu dolu bir İzmir bulacaksınız. CENGİZ KESKİNER İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü - Şube Müdürü

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

05


Güncel / Actual

Turizmcilerin İzmir buluşması Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Travel Turkey İzmir Fuarı, sektörün yeni ve önemli buluşma noktası olduğunu kanıtladı.

The meeting of tourism sector in İzmir The third Travel Turkey İzmir Exhibition organized in this year proved that it was the sector’s new and important meeting point.

06

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


10-13 Aralık tarihleri arasında düzenlenen ve 430 firmanın katıldığı Travel Turkey İzmir Fuarı’nı 36 ülkeden 14 bin 829 turizm profesyoneli ziyaret etti. 17 ülkenin turizmcilerini buluşturan Travel Turkey İzmir Fuarı, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay KKTC Turizm Bakanı Ersan Saner, İzmir Milletvekili Erdal Kalkan, İzmir Valisi Cahit Kıraç, Afyon Valisi Haluk İmga, Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Isparta Valisi Ali Haydar Öner, Manisa Valisi Celalettin Güvenç, Muğla Valisi Ahmet Altıparmak, Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, onur konuğu Saraybosna Kantonu Başkanı Denis Zvizdic ile Onur Konuğu Denizli Valisi Yavuz Erkmen, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, sektör temsilcileri ve çok sayıda davetlinin katılımıyla açıldı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, yaptığı konuşmada Travel Turkey İzmir Fuarı’nın bir çocuk gibi hızla büyüyüp geliştiğini, bu gelişmeyi çocuğunun

The Travel Turkey İzmir Exhibition that was held with the participation of 430 companies between the dates of 10-13 December was attended and visited by 14, 829 tourism professionals from 36 countries. The Travel Turkey İzmir Exhibition that brought together tourism professionals from 17 different countries was declared

Kentin 8 bin 500 yıllık tarihi geçmişinin yansıtıldığı İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü standında yöresel zenginlikler sergilendi. The display of regional specialities was hosted in the stand of the İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism that encompassed 8,500 year history of the city.

open with the attendance of President of Turkish Republic of Northern Cyprus Mehmet Ali Talat, Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, Minister of Tourism of Turkish Republic of Northern Cyprus Ersan Saner, MP for İzmir Erdal Kalkan, Governor of İzmir Cahit Kıraç, Governor of Afyon Haluk İmga, Governor of Amasya Halil İbrahim Daşöz, Governor of Isparta Ali Haydar Öner, Governor of Manisa Celalettin Güvenç, Governor of Muğla Ahmet Altıparmak, Governor of Osmaniye Celalettin Cerrah, İzmir Metropolitan Municipality Mayor Aziz Kocaoğlu, as Guests of Honour Denis Zvizdic, President of Sarajevo Canton and Governor of Denizli Yavuz Erkmen, Başaran Ulusoy, Chairman of TÜRSAB(Association of Turkish Travel Agencies), sector representatives and many participating guests. The Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, in his speech stated that the Travel Turkey İzmir Exhibition developed rapidly as growing child and that he was observing this development with pleasure and pride like a parent. Going on to say that according to the 2009 figures of the World Tourism Organization, Turkey that was one of top 10 tourism regions, was 7th in terms of number of Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

07


visitors and 8th in terms of income and in spite of the economic crisis, it has closed the year of 2009 with an increase. TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy noted that they had taken a decision to organize the exhibition for ten years and that this was its third year and as result of the support provided, the duration of the exhibition was going to be extended and that it would also remain in İzmir. The speeches were followed by the magnificent show of the Anatolian Fire.

International Connections

İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü standında yerini alan dergimizi inceleyen turizm sektörü temsilcileri beğenilerini dile getirdiler. The tourism sector representatives that perused our magazine on display at the İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism stand expressed their pleasure and satisfaction.

büyümesini seyreden bir aile büyüğü gibi gururla, sevinerek izlediğini belirtti. Dünya Turizm Örgütü’nün 2009 yılı verilerine göre dünyanın önde gelen 10 turizm bölgesinden biri olan Türkiye’nin ziyaretçi sayısı ile 7, gelir itibariyle 8. sırada yer aldığını söylen Günay, ekonomik krize rağmen Türkiye’nin 2009 yılını artışla kapattığını belirtti. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ise fuarı 10 yıl boyunca düzenleme kararı almış olduklarını ve bu yıl 3.’cü yılını doldurduğunu belirterek, verilen destek nedeniyle fuarın süresinin uzayacağını ve fuarın İzmir’de kalacağını müjdeledi. Konuşmaların ardından Anadolu Ateşi’nin muhteşem gösterisi ilgiyle izlendi.

Uluslararası bağlantılar Travel Turkey İzmir, İZFAŞ, Hannover Messe Internatıonal, TÜRSAB işbirliğiyle düzenlenen fuarın onur konukları Denizli ve Saraybosna Kantonu’ydu.

08

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

The guests of honour of the Travel Turkey İzmir, that was jointly organized by İZFAŞ, Hannover Messe International and TÜRSAB, were the canton of Sarajevo and Denizli. Due to the participation of 430 companies from 17 countries, the exhibition was attended by tourism professionals from Germany, USA, Azerbaijan, UAE, Brazil, Bosnia Herzegovina, Czech Republic, China, Armenia, Georgia, Croatia, India, England, Iran, Scotland, Qatar, Kazakhstan, Kuwait, Turkish Republic of Northern Cyprus, Libya, Lithuania, Egypt, Nepal, Uzbekistan, Poland, Russia, Senegal, Serbia, Slovakia, Slovenia, Syria, Saudi Arabia, Thailand, Tunis, Turkey and Greece.

Within the scope of the Hosted Buyer Program where transportation was sponsored by THY, and accommodation was sponsored by Hilton İzmir 140 specially invited guests from 13 countries were afforded with the opportunity to hold face to face meetings with personnel of the participating companies for the two days, within the scope of the B2B Workshop and foundations were laid for new business partnerships and connections. International buyers also had the opportunity to visit the historical places in and around İzmir with the organized İzmir and Ephesus tours.


17 ülkeden 430 firmanın katıldığı fuar nedeniyle Almanya, ABD, Azerbaycan, BAE, Brezilya, Bosna Hersek, Çek Cumhuriyeti, Çin, Ermenistan, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, İngiltere, İran, İskoçya, Katar, Kazakistan, Kuveyt, KKTC, Libya, Litvanya, Mısır, Nepal, Özbekistan, Polonya, Rusya, Senegal, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Suriye, Suudi Arabistan, Tayland, Tunus, Türkiye ve Yunanistan’dan turizm profesyonelleri İzmir’e geldi. THY’nin ulaşım, Hilton İzmir’in konaklama ana sponsorluğunu üstlendiği Hosted Buyer Programı kapsamında 13 ülkeden gelen özel davetli 140 konuk, iki gün süreyle gerçekleşen B2B Workshop kapsamında fuar katılımcısı firmaların yetkilileriyle yüz yüze görüşme fırsatı buldu ve yeni iş bağlantılarının temelleri atıldı. Uluslararası satın almacılar düzenlenen İzmir ve Efes turu kapsamında İzmir ve çevresindeki tarihi bölgeleri ziyaret etme olanağı da buldu.

Estetik Ebru firmasının, geleneksel Türk el sanatı ebruyu doğaltaşa uygulayarak ürettiği kültürel hediyelik eşyalar beğeni topladı. Cultural souvenirs manufactured by Estetik Ebru company by applying the marbling, traditional Turkish handicraft, on the natural stones drew interest.

First results are in In Exhibition held under the auspices of the Ministry of Culture and Tourism, the first result was obtained with the decision to speed up the promotional works for İzmir in Eastern Mediterranean. The Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, said that he was going to issue instructions to the Promotion General Directorate in respect of the works to be conducted in Libya, Syria, Lebanon and Egypt.

İlk sonuçlar alındı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın himayesinde gerçekleşen fuarda ilk sonuç, İzmir’in Doğu Akdeniz’de tanıtılmasına yönelik çalışmalara hız verilmesi konusunda alındı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Libya, Suriye, Lübnan ve Mısır’da sürdürülecek çalışmalar için Tanıtma Genel Müdürlüğü’ne talimat vereceğini açıkladı. Rus Seyahat Acentaları Birliği (RATA) ile de ilk görüşmeler gerçekleştirildi. Rus turist sayısının yanı sıra Rus turizm yatırımcılarının da Ege Bölgesi’ne getirilmesi konusunda mutabakata varıldı. Fuara katılan ülkeler arasında vizenin kaldırılmasının ardından cazibesini artıran Suriye ve Türkiye’de ilk kez bir fuara resmi katılım yapan Ermenistan en çok ilgi gören ülkeler oldu.

Yabancı tur operatörlerine, İzmir çevresinde faaliyet gösteren ocaklarda imal edilen nazar boncuğu armağan edildi. Foreign tour operators were given evil eye beads manufactured in the workshops around İzmir.

First meetings were held with the Russian Association of Travel Agencies (RATA). It was mutually agreed that in addition to the number of Russian tourists, Russian investors would be drawn to the Aegean region as well. Armenia which has participated in an exhibition for the first time in Turkey and Syria which after the lifting of visa requirements had become more attractive, were amongst the countries that drew the most attraction. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

09


Güncel / Current

Londra’daki fuarın gözdesi İzmir’di World Travel Market Turizm Fuarı’ndaki stantlarda İzmir’in tanıtımı yapılırken önemli yeni bağlantılar sağlandı. Londra’da düzenlenen World Travel Market Turizm Fuarı’nda, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Çeşme Turistik Otelciler Birliği’nin stantları yoğun ilgi gördü. Çeşme Turistik Otelciler Birliği (ÇEŞTOB) Başkanı Veysi Öncel, “WTM bu yıl oldukça yoğun ve hareketli geçti. Türkiye pavyonuna da bu hareketlilik yansıdı. ÇEŞTOB haricinde İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü adına açılan stantta da başarılı tanıtım yapıldı. Çeşme standında Altın Yunus, Sheraton Çeşme, Pırıl Hotel ve Sisus Hotel tanıtım yaparken ÇEŞTOB üyesi otellerin de broşürleri dağıtıldı.” dedi.

İki önemli müjde Bu yıl WTM Fuarı’nın iki önemli müjdesi olduğunu vurgulayan Öncel, “Birincisi, 2010 yılı için alınan ön rezervasyon talebindeki artış oldu. Yaklaşık olarak yüzde 40-45’leri aşan bir rakam söz konusu. İkinci güzel haber ise yaklaşık 20 yıldır Çeşme’ye girmeyen Thomson firmasının 2011 yılı için Çeşme’yi portföyüne dahil etmesiydi. Thomson, TUI’nin satın aldığı dünyanın en büyük tur operatörlerinden birisi. Çok eskiden Çeşme’ye garantili olarak gelir, anlaşmalı otellerin tümünü kapatırdı. Bu son derece önemli bir gelişme.” diye konuştu.

Yedi uçak ilave Çeşme’ye en fazla İngiliz turist getiren Thomas Cook’un kontrat menajeri Graham Bedford ile yaptıkları ikili görüşmeden de müjdeli haber çıktığının altını çizen Öncel, “Bedford bize, Çeşme’nin önünün açık olduğunu, Adnan Menderes Havaalanı’na inen uçak sayısına yedi uçak daha ilave edildiğini, bunun da yaklaşık yüzde 80’e varan bir artışı ifade ettiğini belirterek Çeşme’nin 2010’da iyi bir sezon geçireceğini müjdeledi.” dedi.

10

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

İzmir was the favorite of the fair in London While presentations of İzmir were being made at the stands in the World Travel Market Tourism Fair, new important connections were provided. The stands of İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism and Çeşme Touristic Hoteliers Association had intense interest in the World Travel Market Tourism Fair held in London. Veysi Öncel, the president of Çeşme Touristic Hoteliers Association (ÇEŞTOB) said “WTM passed very intensely and actively this year. This activity was also reflected to Turkey pavilion. Except ÇEŞTOB, a successful presentation was also made at the stand opened in the name of İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism. While Altın Yunus, Sheraton Çeşme, Pırıl Hotel and Sisus Hotel were making presentations at Çeşme stand, brochures of member hotels of the ÇEŞTOB were distributed.”

Two bits of important good news Öncel, who highlighted that this year WTM fair had two bits of important good news, said “the first one is the increase in the demand for pre reservation received for the year 2010. A number exceeding approximately 40-45 % is the point at issue. The second good news is, on the other hand, is Thomson Company’s, which has not entered Çeşme for about 20 years, including Çeşme for the year 2011 in its portfolio. Thomson is one of the world’s largest tour operators that TUI bought. Long ago, they would come to Çeşme as a guaranteed agreement, and would buy up all of the contracted hotels. This is an extremely important development”

Seven additional aircrafts Öncel, who highlighted that there was good news in the bilateral interview they had with Graham Bedford, the contract manager of Thomas Cook, which brings maximum tourists to Çeşme, said “Bedford told us that Çeşme has fine prospects and seven more aircrafts have been added to the number of aircrafts landing on Adnan Menderes Airport, and this means an approximately up to 80% increase. He also told the good news that Çeşme will spend a good season in 2010.”



Bostanlı Vapur İskelesi üstünde, gözünüzün Körfezi gördüğü en güzel noktada hizmet veren Altınbalık işletmeleri

İzmir’de balık keyfinin ilk akla gelen adresi...

Bostanlı Vapur İskelesi Üstü Bostanlı / İZMİR Tel: 0 232 362 01 75 - 330 45 14 www.altinbalik.net

info@altinbalik.net

RK Tanıtım 463 75 40

Sağlık + Balık =ALTINBALIK


RK Tan覺t覺m 463 75 40


Güncel / Actual

İzmir’e gelenlerin üçte biri Alman Kruvaziyer turizmde yapılan atakla yıldızı her geçen gün parlayan İzmir’e, dünyanın dört bir yanından 7’den 77’ye turist yağıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’yla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün verilerine göre İzmir’e son üç yılda en çok Alman turist geldi. 2007’de 216 bin 828, 2008’de 228 bin 648, 2009’da da (10 aylık dönem) 239 bin 150 Alman konuk oldu. İkinci sırada yer alan İtalya’dan ise 2007’de 124 bin 115, 2008’de 136 bin 854, 2009’da 135 bin 991 kişi geldi. Üçüncü sırada Fransızlar var. Bu ülkeden 2007’de 87 bin 642, 2008’de 95 bin 175, 2009’da 90 bin 971 kişi İzmir’i ziyaret etti. Listenin dördüncü sırası İngilizlerin. 2007’de 76 bin 128, 2008’de 86 bin 755, 2009’da 74 bin 285 İngiliz tatil için Ege’nin incisini tercih etti. Beşinci sırada ise Hollandalı turistler yer alıyor.

İzmir turizmi için ortak hareket edilecek İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen toplantıda, havayolu şirketleri ile İzmir’deki otel ve acenteler bir araya geldi. İzmir’deki uçak şirketleriyle, otel ve acentelerin birlikte hareket etmeleri için gerekli koordinasyonun sağlanması amaçlanan toplantıya, İzmir merkezdeki 4 ve 5 yıldızlı oteller, acenteler, İzmir’deki hava ulaşım şirketleri, havaalanı yönetimi ile İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri katıldı. Son 2- 3 yıla kadar Türk Havayolları dışında İzmir’den yurtdışı direk uçuşlarının olmadığı için turizmde olumsuzluklar yaşandığı ve İzmir’e ulaşımda sıkıntılar olduğu belirtilen toplantıda, İzmir turizminin 12 ay canlı olması, yaşatılması, hava ulaşımının bundan sonra da devam edebilmesi konularında fikir paylaşımı yapıldı.

A common action will be taken for İzmir tourism One third of the visitors arriving in İzmir are Germans From all corners of the world tourists from all ages flow to İzmir, which flourishes more every day by the successful undertakings in cruise tourism. According to the data provided by the Turkish Statistical Institute and Provincial Directorate of Culture and Tourism, the majority of tourists who visited İzmir in the last three years were Germans. The number of German tourists who arrived in İzmir was 216 thousand 828 in 2007, 228 thousand 648 in 2008, and 239 thousand 150 in 2009 (in 10 months period). The number of tourists from Italy, which comes the second in the list, was 124 thousand 115 in 2007, 136 thousand 854 in 2008, and 135 thousand 991 in 2009. France comes the third with 87 thousand 642 tourists in 2007, 95 thousand 175 tourists in 2008, and 90 thousand 971 tourists in 2009. The number of English tourists, who preferred the pearl of the Aegean as holiday destination was 76 thousand 128 in 2007, 86 thousand 755 in 2008, and 74 thousand 285 in 2009. Dutch tourists are the fifth in the list.

14

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Airline companies, hotels and agencies in İzmir came together at a meeting organized by the İzmir Provincial Culture and Tourism Directorate. 4 and 5- star hotels and agencies in İzmir center, air transport companies in İzmir, the airport management, and İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism officials attended the meeting, which was organized to ensure coordination which is necessary for airline companies, hotels and agencies in İzmir to take a joint action. At the meeting, it was reported that because there had been no international direct flights from İzmir except for Turkish Airlines until 2-3 years ago, some problems were experienced in tourism and there were some troubles in transportation to İzmir, ideas on some issues such as making İzmir tourism lively, maintaining it for 12 months, and continuing air transportation hereafter were exchanged.


Güncel / Actual

İzmir’in ekoturizm güzergahları kitap oldu Ege Turizm Derneği’nin ekoturizmin geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla hazırladığı “İzmir Ekoturizm Güzergahları” kitabının ilk baskısı yayınlandı. Proje editörlüğünü Prof. Alp Timur, Prof. Füsun Baykal ve Doç. Gözde Emekli’nin üstlendiği ve beş yıllık bir çalışmanın ürünü olan kitap hakkında bilgi veren Ege Turizm Derneği Genel Sekreteri Özer Mumcu, “Kitabımız, Dokuz Eylül Üniversitesi ve Ege Üniversitesi akademisyenleri ve lisansüstü öğrencileri ile Dernek Yönetim Kurulu üyelerinin ortak çalışmaları, İzmir Valiliği, ilçe kaymakamlıkları, ilçe ve belde belediye başkanlıklarının destek ve katkılarıyla hazırlandı.” dedi. “İzmir Ekoturizm Güzergahları” kitabının İzmir’deki mevcut ve potansiyel doğa yürüyüş alanları / güzergahlarına ek olarak, ekoturizm konseptine uygun bilgiler eşliğinde 160 ekoturizm güzergahını tanıttığını ifade eden Mumcu, isteyen herkesin Ege Turizm Derneği aracılığıyla kitabı temin edebileceğini söyledi.

İzmir’e sanal turist akını İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yayımlanan dergimiz, sanal ortamda da dünyanın dört bir tarafındaki okuyucularına ulaşıyor. Basılı olarak Adnan Menderes Havaalanı Dış Hatlar Terminali’nde gelen yolculara ve İzair-Pegasus uçaklarında seyahat eden yolcular ile sektörün önde gelen otel ve seyahat acentelerine ücretsiz olarak dağıtılan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi, e-dergi olarak da milyonlarca internet kullanıcısına ulaşıyor. İnternette arama motorlarında da kısa sürede ilk sıralardaki yerini alan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi, sanal ortamda sayfa sayfa okunabiliyor. İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile RK Medya Tanıtım Hizmetleri’nin web sayfalarında yer alan http://webdeyim.net/ tr/e_dergi/izmir-il-kultur-ve-turizm-mudurlugu/izmir-dergisi linkinden kolaylıkla ulaşılabilen dergimiz, yaklaşık 20 bin kişi tarafından ziyaret edildi. İki ayda bir yayınlanan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi, kentin tarihi, kültürel ve sanatsal vizyonunu uzman kişilerin yazıları ve zengin görsel içeriğiyle Türkçe ve İngilizce olarak aktarıyor.

İzmir’s ecotourism routes have been complied into a book

Virtual tourist influx to İzmir

The first edition of Aegean Tourism Association’s book titled “İzmir’s Ecotourism Routes” prepared with the aim of promoting the development of ecotourism has been published. Providing information on the book that was 5 years in preparation and was edited by the team of Prof. Alp Timur, Prof. Füsun Baykal and Assoc. Prof. Gözde Emekli, Özer Mumcu Aegean Tourism Association’s General Secretary stated , “ Our book has been prepared with the joint effort of Dokuz Eylül University and Ege University academicians and post graduate students and member of the Association’s Board of Directors, together wit the contribution and support of İzmir Governors office and district and town municipalities.”. He went on to say that “İzmir’s Ecotourism Routes” book not only contained information on the present and potential trekking and walkways in İzmir but also other 160 ecotourism routes that conform to the concept of ecotourism, and added that the book was available to any one wishing to obtain it from the Aegean Tourism Association.”.

Our magazine published by İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism reaches its readers all over the world also on virtual media. İzmir Culture and Tourism Magazine distributed free of charge to the arriving passengers at Adnan Menderes Airport International Terminal and to passengers traveling in İzair-Pegasus planes and to leading hotels and travel agencies of the sector reaches millions of Internet users as an e-magazine. İzmir Culture and Tourism Magazine which has briefly gotten to the first rows on Internet search engines can also be read page by page over virtual media. Our magazine which you can easily reach over the link http://webdeyim.net/tr/e_dergi/İzmiril-kultur-ve-turizm-mudurlugu/İzmir-dergisi placed on web pages of İzmir Provincial Directorate of Culture and Tourism and RK Medya Tanıtım Hizmetleri has been visited approximately by 20 thousand people. İzmir Culture and Tourism Magazine published every two months conveys the history of the city, its cultural and artistic vision through articles of experts and its rich visual content in Turkish and English. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

15


Güncel / Actual

2010’da İzmir’de 29 fuar düzenlenecek Uluslararası İzmir Fuar Alanı’nın 2010 takvimi belli oldu. Gelecek yıl İzmir’de, 29 fuar organizasyonunun yapılması kesinleşti. Bu organizasyonlardan ikisi ilk kez yapılacak. İZFAŞ, 2010 yılında Ayakkabı Yaz, IF Wedding, Marble, İzmir Ekoloji Fuarı, Vinolive, Ayakkabı Kış, İEF, İzmir Autoshow ve Travel Turkey İzmir fuar organizasyonlarını düzenleyecek. İZFAŞ Genel Müdürü Doğan İşleyen, “İzmir fuarcılığı gelişiyor. Eskiden bir ay açık kalan tek bir fuarımız vardı. Bugün ise 365 gün fuarcılık yapıyoruz ve fuar sezonu müddetince, işletmesini üstlendiğimiz Uluslararası İzmir Fuar Alanı’nda hemen her hafta yeni bir fuar açılıyor.” dedi.

İzmir “Uluslararası Antrenman Merkezi” olacak Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği yöneticileri, önümüzdeki aylarda İzmir’e gelerek kentin iklim özellikleri ve spor altyapısını inceleyecek. 2010 yılının Kasım ayında yapılacak oylamada İzmir seçilirse, uluslararası kariyere sahip atlet ve antrenörler kamp için gelerek yılın önemli bir bölümünü İzmir’de geçirecek. Atletizm Federasyonu eski başkanlarından ve Naili Moran Vakfı yöneticisi Nejat Kök, İzmir’in spor açısından Türkiye’nin en gelişmiş altyapısına sahip kent olduğunu dile getirerek, “Öncelikle iklim şartları ve tesisler önem taşıyor. İzmir tüm altyapısıyla bu hizmeti sunuyor.” dedi. Benzeri sadece bir kaç ülkede bulunan projenin İzmir’de gerçekleşmesi durumunda dünyanın önemli atletleri ve antrenörlerinin İzmir’e gelerek yılın büyük bölümünü burada geçireceğini belirten Nejat Kök, bundan kentin büyük kazanç sağlayacağını, ülke atletizminin ise gelişmesine de katkı koyacağını söyledi.

İzmir will become an “International Training Centre” The directors of the International Association of Athletics Federations will visit İzmir in the forthcoming months and carry out examinations on the climatic conditions and sports infrastructure of the city. In case İzmir is selected at the end of the balloting which will be held in November 2010, athletes and trainers with international careers will come to İzmir for training and spend the considerable part of the year in İzmir. Nejat Kök, one of the former presidents of the Athletics Federation and the current director of Naili Moran Foundation, mentioned that İzmir has the most advanced infrastructure in Turkey in terms of sports, and added that “climatic conditions and facilities are of capital importance. İzmir offers this service with its entire infrastructure”. Nejat Kök stated that prominent international athletes and trainers will spend the considerable part of the year in İzmir if İzmir is selected for this project which has been realized before only in a few countries, and drew attention to the substantial amount of income İzmir will gain from this project which will also contribute to the improvement of athletics in Turkey.

16

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

29 fairs will be organized in İzmir in 2010 2010 calendar of the International İzmir Fair Ground has been determined. It has become definite that 29 fair organizations will be made in İzmir in the forthcoming year. Two of these organizations will be held for the first time. In 2010 İZFAŞ will organize Summer Shoes, IF Wedding, Marble, İzmir Ecology, Vinolive, Winter Shoes, İEF, İzmir Autoshow and Travel Turkey İzmir fairs. Doğan İşleyen, General Director of İZFAŞ, has stated that “fair organization in İzmir progresses gradually. We used to have only one fair which was open only for a month. Today, we organize fairs 365 days a year, and a new fair is opened almost every week during the fair season in the International İzmir Fair Ground, whose management is undertaken by İZFAŞ.”


Güncel / Actual

Yunanistan ve Abudabi’den ziyaretçiler gelecek İzmir’de 8 bin 500 yıl önce uygarlığın başladığı Yeşilova Höyüğü kazı alanı yurtdışı ve İzmir çevresindeki okullardan gelecek olan öğrencilerle bir tarih dershanesine dönüşecek. Gerçekleştirilecek proje ile 18 ilköğretim ve anaokulu ile Yunanistan ve Abudabi’den gelecek toplam 800 öğrenci tarih öncesi dönemler hakkında bilgilendirilecek. Ege Üniversitesi (EÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü tarafından Yrd. Doç. Zafer Derin başkanlığında gerçekleştirilen Yeşilova Höyüğü kazılarına destek vermek amacıyla Yaratıcı Çocuklar Derneği İzmir Şubesi işbirliğiyle düzenlenecek projede her okula ayrı bir araştırma konusu verilecek. Öğrenciler konularını araştırırken hazırlayacakları projelerle tarih öncesi Anadolu uygarlıklarını daha yakından tanıyacaklar. Projenin Bornova’yı bir kültür merkezine dönüştüreceğini belirten Yrd. Doç. Zafer Derin, “Mayıs ayına kadar sürecek olan projede öğrenciler seramikten bir Türkiye tarihi haritası hazırlayacaklar. Öğrenciler tarafından hazırlanacak projeler Mayıs ayında İzmir Ticaret Odası’nda sergilenecek.” diye konuştu.

Visitors from Greece and Abudabi The excavation site of Yeşilova Mound, where the history of civilization in İzmir began 8,500 years ago, will turn into a history class with the students coming from abroad and the schools in neighbourhood towns of İzmir. Within the scope of this project, a total of 800 students from 18 primary schools and kindergartens as well as from Greece and Abudabi will be informed about the prehistoric periods. Each school will be given a different research topic in this project, which will be organized in cooperation with the İzmir Branch of Creative Children Association in order to give support to the excavations carried out on Yeşilova Mound under the leadership of Assist. Prof. Zafer Derin from the Department of Archaeology at the Faculty of Letters, Ege University. Students will be closely acquainted with prehistoric Anatolian civilizations while doing research on their topic and preparing their projects. Assist. Prof. Zafer Derin has mentioned that the project will turn Bornova into a cultural centre and added that “students will prepare a map of Turkey from ceramics within the duration of this project which will last till May. The projects prepared by the students will be exhibited in May at İzmir Chamber of Commerce.

Klazomenai’dan Avrupa’ya zeytinyağı patikası Urla Asiye Hüseyin Akyüz Bilim İlköğretim Okulu’nun ev sahipliğinde İtalya, Slovakya ve Letonya’dan gelen öğrenciler, Türk öğrencilerin de katılımıyla “Klazomenai’den Avrupa’ya Zeytin Patikası” konulu Comenius Projesi kapsamında Urla’da buluştu. Klazomenai Kazı Başkanlığı 1582 yılına ait bir Osmanlı minyatüründen esinlenerek aslına uygun zeytinyağı işliği gerçekleştirdi. Dünyada ilk kez çocuklar için üretilen zeytinyağı işliği çocuklar tarafından zeytinyağı üretiminde kullanıldı. Öğrenciler zeytinin hasadı, zeytinyağı elde edilmesi, şişelenmesi ve etiketlenmesine kadar tüm aşamalarda birlikte çalıştı. Çocukların elde ettikleri yağların satışından elde edilen gelir ise UNICEF’e bağışlandı.

Olive oil path from Clazomenai to Europe Students from Italy, Slovakia and Latvia came together with Turkish students in Urla within the scope of a Comenius Project on “Olive oil path from Clazomenai to Europe” hosted by Urla Asiye Hüseyin Akyüz Science Primary School. With the inspiration received from an Ottoman miniature dated 1582, Clazomenai Excavation Directorate implemented an olive oil workshop based on its original form. The olive oil workshop, which is the first workshop of its kind in the world designed for children, was used by children for producing olive oil. The students worked in collaboration in every stage of production from olive harvesting to olive oil production, bottling and labelling. The income obtained from the sale of olive oil produced by children was donated to UNICEF. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

17


Güncel / Actual

İzmir looks like Brooklyn

İzmir Brooklyn’e benziyor Konak’ın kardeş şehri Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz ile eşi Jenie Markowitz tarihi Kemeraltı Çarşısı Kızlarağası Hanı’nda boyoz, İzmir gevreği, Bergama peyniri ve zeytin eşliğinde kahvaltı etti. Kemeraltı Çarşısı’nın tarihi dokusuna hayran kalan Markowitz ve eşi handa nazar boncuğu satın aldı.

Konak’s sister city Brooklyn’s Mayor Marty Markowitz and his wife Jenie Markowitz had breakfast in Kızlarağası Inn in the historical Kemeraltı Bazaar with boyoz, İzmir gevrek, Bergama cheese and olive. Markowitz and his wife, who were fascinated by the historical fabric of Kemeraltı Bazaar, purchased evil eye bead.

Kızlarağası Hanı’nda Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ile birlikte bağlama çalan Markowitz antika bir telefonu kulağına götürüp, “Mr. Obama İzmir’den selamlar gönderiyorum” dedi. İzmir’in Brooklyn’e benzediğini söyleyen Markowitz, Başkan Tartan’a İzmir’i çok beğendiğini belirtip, başkanlıkları değiştirmeyi önerdi. Kemeraltı esnafının da ilgi gösterdiği her iki konuk fincanda pişen kahve eşliğinde lokum yedi. Türkiyeli Musevi bir aileden geldiğini belirten Markowitz, “Türkiye’de insanlar çok sıcakkanlı. Özellikle İzmirliler dışarıda eğlenmeyi çok seviyor. Türkiye eski, köklü ve tarihi bir ülke, kültürünün güzelliklerini görüyoruz. Amerika’da bu yok. Kardeş şehir anlaşmasının ardından ülkemden çok sayıda insan buraya gelecek.” diye konuştu.

Markowitz, who played bağlama (instrument with three double strings) in Kızlarağası Inn together with the Konak Mayor Hakan Tartan, picked up the receiver of an antique telephone and said “Mr. Obama, I send you my greetings from İzmir”. Markowitz, who called attention to the resemblance between İzmir and Brooklyn, expressed his admiration for İzmir to Mayor Tartan and suggested to exchange their offices. Both guests, who were shown great interest also by the shopkeepers, had Turkish coffee cooked in coffee cup and served with Turkish delights. Markowitz has mentioned that he descends from a Jewish family from Turkey and added the following: “Turkish people are very friendly. Especially İzmirians love to go out for entertainment. Turkey is has an old and rooted history, and we appreciate its cultural beauties. America lacks this aspect. After the sister city agreement signed between the two cities, several people from my country will visit İzmir.”

Tarihi Kemeraltı Çarşısı’nı da gezen Markowitz ve eşi İzmir’in sembolü olan Saat Kulesi önünde güvercinlere yem attılar ve anı fotoğrafı çekildiler.

Markowitz and his wife, who also visited the historical Kemeraltı Bazaar, fed the pigeons in front of İzmir’s symbol the Clock Tower and had their souvenir photo taken.

Teleferik yeniden çalışacak

Teleferik (Cable Car) will be put into service again

Uzun yıllar kente hizmet verdikten sonra, yapılan teknik incelemede “kullanılması sakıncalı hale geldiği” belirlenerek hizmete kapatılan Balçova Teleferik Tesisleri, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “AB standartlarına” uygun olarak baştan aşağı yenilenecek. 7 Ocak 2010 tarihinde yapılacak proje ve yapım ihalesinin ardından başlayacak imalat çalışmaları ile kentin bu simge yapısı yeniden hayat bulacak. 460 iş gününde tamamlanması planlanan çalışmaların ardından İzmirliler, Dede Dağı’nın zirvesinde körfeze kuşbakışı piknik ve çay keyfini yeniden yaşamaya başlayacak.

Balçova Teleferik Facilities, which was closed after several years of service upon the reports of the technical investigation on the grounds that “its use has become inconvenient”, will be entirely renewed in line with the “EU standards” by İzmir Metropolitan Municipality. This symbolic structure of the city will be revived with the manufacturing process to be initiated after the project and construction tender which will be held on 7 January 2010. Following the construction works which are planned to be completed in 460 working days, İzmirians will again have the opportunity to enjoy the pleasures of having a picnic and sipping their tea on the summit of Dede Mountain overlooking the bay.

18

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Güncel / Actual

Homeros Vadisi’nde de zamana yolculuk başlıyor Yeşilova Höyüğü’nde devam eden kazı çalışmaları ve Zaman Yolculuğu Projesi Bornova Belediyesi tarafından 2010-2011 yıllarında Homeros Vadisi’nde de hayata geçirilecek. Proje kapsamında “İlyada” ve “Odysseia” destanlarının yazarı Homeros’un yaşadığı mağaralarda kazı çalışmaları yapılacak ve Zaman Yolculuğu Projesi uygulanacak. Bornova Belediyesi ile “Sürdürülebilir Turizm” projesini yürüten İsveç’in Kalmar kentinden proje için gelen Ebbe Westergen ve Andreas Juhl ile birlikte Homeros’un yaşadığı Homeros Vadisi’nde bulunan mağaralara çıktılar. Bornova Belediye Başkanı Kamil Oktay Sındır ve İsveçli proje ortakları, Homeros Vadisi’ni gezdikten sonra Yeşilova Höyüğü’nde öğrenciler ve Kazı Başkanı Zafer Derin ile birlikte “Zaman Yolculuğu” projesini uyguladılar. Başkan Sındır, “Yeşilova Höyüğü’nde 8500 yıl öncesini Zaman Yolculuğu projesi ile canlandırıyoruz. Projenin ikinci ayağı Homeros Vadisi olacak. 2010-2011 yıllarında Homeros’un yaşadığı bu coğrafyada onu yaşamaya ve yaşatmaya çalışacağız.” dedi.

Time Travel begins also in the Homeros Valley The excavation studies carried out on Yeşilova Mound and the Time Travel Project will be put into practice also in the Homeros Valley by Bornova Municipality in 2010-2011. Within the scope of the project, excavation studies will be initiated in the caves where Homer, the poet of the great epics of Iliad and Odyssey, lived and the Time Travel Project will be put into effect also in this site. Bornova Mayor Kamil Oktay Sındır visited the caves on the Homeros Valley together with Ebbe Westergen and Andreas Juhl, who came to İzmir from the city of Kalmar in Sweden which carries out a joint project of “Sustainable Tourism” with Bornova Municipality. After visiting the Homeros Valley, Bornova Mayor Kamil Oktay Sındır and the Swedish project partners joined the students and the excavation leader Zafer Derin in the “Time Travel” project on Yeşilova Mound. Mayor Sındır noted the following on the occasion of this visit: “We revitalize the culture of 8500 years ago in Yeşilova Mound by the Time Travel project. The second phase of the project will be to actualize the same thing in the Homeros Valley. In 2010-2011 we will try to revive and cherish the memory of Homer in this geography where he spent his life.”

Tire’de unutulan bir gelenek yeniden canlandı Rahvan At Yarışları geleneği Tire Belediye Başkanlığının organizasyonuyla Tire’de 34 yıl aradan sonra yeniden hayat buldu. Tire Belediye Başkanlığı’nın, Tire Rahvan At Yetiştiricileri ve Biniciliği Derneği’nin katkılarıyla gerçekleşen Dostluk Rahvan At Yarışları Maltepe mevkiindeki koşu pistinde yapıldı. Aydın, Nazilli, Ödemiş, Germencik, Bozdoğan, İncirliova, Kuşadası, İzmir ve Urla gibi birçok il ve ilçeden sahipleri ve binicileriyle katılan atlar birbirleriyle kıyasıya yarıştı. Tire Belediye Başkanı Tayfur Çiçek, Türk kültür tarihinde önemli bir yeri olan Rahvan At Yarışları geleneğinin Tire’de 34 yıl aradan sonra böylesine güzel bir dostluk yarışıyla yeniden canlandırdıklarına dikkat çekerek, “Rahvan At Yarışları geleneği yarışlarını geleneksel hale getirmek en büyük arzumuz.” dedi.

A long forgotten tradition has been revived in Tire Rahvan Horse Racing tradition has sprung to life after 34 years of oblivion with the organization held by Tire Municipality. Rahvan Horse Races of Friendship, which was realized with the contributions of Tire Municipality and Tire Rahvan Association of Horse Breeders and Horse Riding, was held in the running track in Maltepe district. The audience witnessed a keen competition between the horses which participated in the race with their owners and riders from various cities and towns, such as Aydın, Nazilli, Ödemiş, Germencik, Bozdoğan, İncirliova, Kuşadası, İzmir and Urla. Tire Mayor Tayfur Çiçek highlighted the revival of Rahvan Horce Racing tradition in Tire, which has a prominent place in Turkish cultural history, after 34 years of oblivion with such a pleasant race of friendship, and added that it was their foremost desire to “turn Rahvan Horce Racing into an everlasting tradition.” Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

19


Güncel / Actual

Başkan’dan “tarihi” çağrı

Karabağlar Belediyesi, Türk Edebiyatı’nın ünlü ismi yazar Reşat Nuri Güntekin’in adına düzenlediği 1. Reşat Nuri Güntekin Edebiyat Günleri, edebiyat dünyasının önemli ünlü isimlerinin yanı sıra İzmirli sanatseverleri buluşturdu. Edebiyatçılar Derneği’nin katkılarıyla yapılan etkinlikte Türk edebiyatının seçkin romanlarına imza atan Güntekin’in eserleri mercek altına alındı. Yazarın “Çalıkuşu” ve “Dudaktan Kalbe” romanlarını yazdığı, günümüzde Reşat Nuri Güntekin Çocuk Kitaplığı adıyla, Karabağlar’ın Bozyaka semtinde hizmet veren evini ziyaret eden konuklar, yazarın kitaplarına konu olan çitlembik ağacının önünde de hatıra fotoğrafı çektirdi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl yedincisi düzenlenen “Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri” sahiplerini buldu. Başkan Aziz Kocaoğlu, imkanı olan herkesi kent merkezindeki tescilli yapıları satın alarak restore ettirmeye çağırdı. İzmir gibi önemli bir tarihi dokunun üzerinde oturan bir kentte başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, ilçe belediyeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile vatandaşlara çok büyük görevler düştüğünü söyleyen Kocaoğlu, “Olanaklarımız nispetinde hep beraber tarihi değerleri korumak için uğraşıyoruz. İzmir’de belli bir miktar parayı bu iş için bütçelerinden ayırabilecek kişilerin, kurumların, özel şirketlerin bu kentin ayağa kalkması için tescilli bir yapıyı alıp aslına uygun olarak restore ettiğinde ve bu sayı 100-200 civarına ulaştığında, kent merkezinin çok farklı bir hale geleceğine inanıyorum. Ben imkanı olan bütün hemşerilerimizin böyle bir yatırıma yönelmesini kentliler adına talep ediyorum.” dedi.

Reşat Nuri Güntekin was commemorated in his house

A “historical” appeal from the Metropolitan Mayor

Prominent names from the world of literature and art lovers in İzmir met in the 1st Reşat Nuri Güntekin Literature Days organized by Karabağlar Municipality to commemorate Reşat Nuri Güntekin, the distinguished novelist of Turkish literature. The works of Reşat Nuri Güntekin, whose novels are among the most distinguished products of Turkish literature, were scrutinized within the scope of this activity which was realized with the contributions of Turkish Authors Association. The participants visited Güntekin’s house in Bozyaka district of Karabağlar – currently functions as Reşat Nuri Güntekin Children’s Library – where the author wrote his famous novels Çalıkuşu (Goldcrest) and Dudaktan Kalbe (From Lip to Heart), and they had souvenir photos taken in front of the hackberry tree mentioned in the author’s novels.

“Respect for History / Local Conservation Awards”, which was organized for the seventh time this year by İzmir Metropolitan Municipality”, found their owners. Metropolitan Mayor Aziz Kocaoğlu invited everybody with financial means to buy and restore the proprietary buildings in the city centre. Kocaoğlu stated that the Metropolitan Municipality as well as town municipalities, Ministry of Culture and Tourism and citizens should assume responsibility to improve a city like İzmir which has been founded on a significant historical structure, and added the following: “Within the bound of possibilities we are showing every effort to protect historical values. I believe that city centre will acquire a very distinctive characteristic if individuals, institutions and private companies with the possibility to spare a certain amount of budget buy 100-200 proprietary buildings in the city centre and restore them in accordance with their original structure. I request all our citizens with financial means to consider this project in their investment schemes.”

Reşat Nuri Güntekin evinde anıldı

20

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Güncel / Actual

Bergamalı çocuklar yerel tarihlerini öğreniyor

Children in Bergama are learning their local history

Bergama Belediyesi, “Kültür Kaşifleri” adlı proje ile ilköğretimde okuyan çocuklara yerel tarihlerini öğretiyor. Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, “Bu proje ile hedefimiz kent ve tarih bilincinin küçük yaşlardan itibaren çocuklarımıza kazandırılmasıdır” dedi. Projeye katılan 24 öğrencinin “Kültür Kaşifi” kimlik kartlarını veren Gönenç, “İlk gruptaki öğrencilerimiz tarihi ve kültürel kentimiz Bergama’yı çok iyi tanımışlardı. Tarihi ve kültürel varlıklarımızı bu eğitim çalışması ile daha iyi tanıma fırsatı bulacaksınız. İleride tarihi kentimiz Bergama’ya sizler daha çok sahip çıkacaksınız.” dedi.

Bergama Municipality is teaching primary school students their local history by the project “Explorers of Culture”. Mayor Mehmet Gönenç stated that their “aim in realizing this project is to create an awareness in children about urban culture and history”. 24 students who participated in the project were given their “Explorers of Culture” identity cards by Gönenç himself who addressed the students saying: “Our students in the first group learned about the aspects of our historical and cultural town Bergama. In this educational project you will find the opportunity to get more familiar with our historical and cultural values. In the future you will be the ones to protect and maintain these values in Bergama.”

Türkiye’nin ilk sakinleri İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde “Türkiye’nin İlk Sakinleri” adlı arkeolojik buluntuların yer aldığı sergi düzenlendi. Antalya, Ankara, Eskişehir, Denizli ve İstanbul’un ardından son olarak İzmir’e gelen sergi hakkında bilgi veren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Işın Yalçınkaya, serginin Fransız – Türk işbirliği ile hazırlandığını söyledi. İlk insanlara ait olduğu belirtilen çeşitli takılar ile 450 bin yıllık “Tautavel ve Kocabaş” kafatası parçaları, el baltaları, çeşitli kemikler, Orta Paleolitik ile Alt Paleolitik döneme ait çeşitli buluntular ilgiyle izlendi.

The first residents of Turkey İzmir French Cultural Centre has hosted an exhibition titled “The First Residents of Turkey” in which archaeological findings have been displayed. Prof. Işın Yalçınkaya, Chair of the Archaeology Department at the Faculty of Language and History-Geography in Ankara University, gave information about the exhibition which arrived in İzmir as its final destination point after meeting its visitors in Antalya, Ankara, Eskişehir, Denizli and İstanbul, and noted that the exhibition has been organized with the cooperation of French and Turkish institutions. Various jewelleries reported to belong to the first humans as well as the 450 year-old “Tautavel and Hawfinch” skull fragments, hand axes, various bones, and several findings from the Middle Paleolithic and Lower Paleolithic periods have been viewed with great interest by the visitors.

Geleneklerini kurslarla gençlere aktarıyorlar Yaklaşık 19 yıl önce “Dilde, fikirde işte birlik” sloganıyla kurulan İzmir Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği geleneksel Kırım Milli Tatar Aşları günü düzenlendi. Genç kuşaklara gelenek ve göreneklerin aktarılması amaçlanan kurs bitiminden sonra bir araya gelen çok sayıda dernek üyesi Kırım Kobetesi ve hoşaf hazırladı. Halk Eğitim Merkezi öğretmenleri tarafından dernekte Kırım halk müzikleri kursu, halkoyunları, resim ve ahşap boyama gibi kursları veriliyor. İzmir Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Erdim Boray, verilen bir aylık kurs sonucu her ayın üçüncü cumartesi günü düzenlenen Kırım Tatar böreği ve hoşafı gününün büyük beğeni topladığını söyledi.

Traditions are transferred to younger generations by courses İzmir Crimean Turks Association of Culture and Solidarity, which was founded about 19 years ago with the slogan “union in language, ideas and work”, organized the traditional Crimean National Tatar Meals Day. Crimean Köbete and compote were prepared by several association members who came together after the course, which aims to transfer traditions and conventions to younger generations. Teachers of the Public Education Centre give courses on Crimean folk music, folk dances, drawing and wood painting. Erdim Boray, the President of İzmir Crimean Turks Association of Culture and Solidarity, has noted that Crimean Tatar Pastry and Compote Day organized on the third Saturday of every month upon the completion of the monthly course is admired very much by people. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

21


Güncel / Current

Türkiye’nin ilk sakin şehri Seferihisar! Geçtiğimiz aylarda Citta Slow adayı olarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Seferihisar’ın başvurusu kabul edildi ve Seferihisar resmen Sakin Şehir oldu.

The first slow city in Turkey is Seferihisar! In the previous months Seferihisar’s application, which was a first for Turkey, as a Cittaslow candidate was approved and Seferihisar officially became a Cittaslow City.

22

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


İzmir’e 45 kilometre uzaklıktaki Seferihisar Belediyesi’nin Citta Slow International’a başvurusu kabul edildi ve sakin şehrin logosu olan salyangozu kullanmaya hak kazandı. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, başvuru dosyasını komite toplantısına sunduğunu ve ilçeyle ilgili sunum yaptığını belirterek, prosedüre göre komitenin ilçede inceleme yapması gerektiğini, ancak ilk kez yaşanan bir durumla, komitenin yerinde inceleme yapmadan bir ilçenin başvurusunu onayladığını ifade etti. Soyer, duygularını şöyle anlattı: “Toplantıya giderken çok heyecanlıydım. Hem ilçemizi, hem ülkemizi tanıtmak için Cittaslow başvurusu iyi bir fırsattı. Çok iyi hazırlandık. Toplantı öncesinde çeşitli görüşmelerim oldu, komite toplantısında da başvuru dosyasını sunarak, ilçemizi ve niye Cittaslow için başvurduğumuzu anlattım. Toplantıda başvurumuz kabul edildi. Böylece Seferihisar Türkiye’nin ilk, dünyanın 121. Cittaslow’u yani sakin şehri oldu. Bu, turizm için, ilçemizin gelişimi için, değerlerimizin korunması için çok önemli. Sakin şehrin simgesi olan salyangoz logosunu almaya hak kazanmış olduk.” Seferihisar Türkiye’de ilk Sakin Şehir logosunu alan ilçe olarak büyük bir prestij de kazandı. Bundan sonra Türkiye’de Citta Slow olmak isteyen ilçe ve beldeler Seferihisar’dan referans almak için Seferihisar’ın kapısını çalacaklar.

Cittaslow -Yavaş Şehir İtalyanca Citta (Şehir) ve İngilizce Slow (Yavaş) kelimelerinden oluşan Cittaslow Yavaş Şehir anlamına geliyor. Cittaslow ağı 1999 yılında İtalya’da Greve (Chianti) şehrinde kuruldu. Yavaş Yemek (Slow Food) hareketinden ortaya çıkan bir kentler / kasabalar ağıdır. Bu ağa üye şehirler; küreselleşmenin standartlaştırdığı, insana ve çevreye duyarsızlaştırdığı şehirlere alternatif olmaktadır.

The application of Seferihisar Municipality which is 45 kilometers from İzmir to be accepted into Cittaslow International was accepted and she was allowed to use the Cittaslow log of a snail in her promotional activities. Seferihisar Mayor Tunç Soyer stated, that he submitted the application file at the committee meeting and that he also made a presentation on the town as well, and that the committee would have to conduct an inspection of the town in accordance with the procedures however as a unique occurrence the committee decided to accept the town application without the inspection, which is a first. Soyer, went on to say: “I was very excited when was going to the meeting. Cittaslow application was a good opportunity to promote our country and our town. We were very well prepared. I had various negotiations before the meeting and during the meeting I submitted the application file and described our town and why we applied for Cittaslow status. Our application was accepted during the meeting. Thus Seferihisar became Turkey’s first and the worlds 121st Cittaslow namely slow city. This is very important for the tourism and the development of our borough. We were awarded to right to use the snail logo of Cittaslow to indicate our status.” As the first town in Turkey to be awarded the Cittaslow logo, Seferihisar gained a lot of prestige. From now on any other districts and towns that want to be designated as Cittaslow members will have come knocking on Seferihisar doors for references.

Cittaslow –Slow City Cittaslow is composed of the Italian word Citta (City) and the English word Slow means Slow City. Cittaslow movement was established in 1999 in the city of Greve (Chianti) in Italy. It is the extension of a city/town network inspired by the Slow Food movement organization. The member cities of this network provide an alternative to cities where have been standardized and made insensitive to people and the environment by globalization. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

23


Güncel / Current

Gök mavi, yer turuncu! Türkiye’nin ilk Cittaslow Kenti Seferihisar’ın kışları mandalina kokar. Görüntüsü, lezzeti ve kokusuyla kışın vazgeçilmez meyvesi şenlikle oturdu mevsimlik tahtına.

24

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


The skies are blue and the ground is orange! Winters of Turkey’s first Cittaslow City Seferihisar are imbued the fragrance of tangerines. The essential winter fruit with its image, taste and fragrance occupied its throne accompanied by the festival. Kış aylarının vazgeçilmez meyvesi mandalina, turuncu rengiyle ısıtır soğuk kış günlerini. Raflara kattığı renkli görüntü gibi B ve C vitamini deposu olarak evlere de sağlık getirir turunçgillerin en gözdesi.

The principal winter fruit, tangerine warms cold winter days with its warm orange colour. The colourful image imparted by the most favoured of citrus family, to the shelves as well its stored vitamin B and C is a fountain of health in everybody’s homes.

Ilıman iklimi seven mandalinanın yetiştiği verimli topraklar arasında Seferihisar yöresi ilk sıralarda yerini alır ülkemizde. Bu değerin bilinciyle Seferihisar Belediyesi tarafından yeniden başlatıldı yıllardır ara verilen Mandalina Şenliği. Nereye baksanız turuncu renkti göz göze geldiğiniz. 13 – 14 Aralık tarihlerinde gerçekleşen şenlikte kurulan stantlarda hanımların el hüneri mandalina ürünleri sergilenip satışa sunulurken, yörenin en iyi mandalina yetiştiriciliği ve en bakımlı bahçe kategorilerinde yarışan mandalinaların kıyasıya rekabeti de renkli görüntülere sahne oldu. Ve tabii şenliği şölene dönüştüren, sesiyle insanı büyüleyen Leman Sam konseri…

The region of Seferihisar is the foremost region amongst the fertile grounds and temperate climates liked by the tangerine. It was with this awareness that the Seferihisar Municipality gave the go ahead for the restart of the previously forgotten Tangerine Festival. The festival held during December 13-14 where orange colours are in abundance everywhere, abounds with stands set up by the local ladies which boast their tangerine flavoured

Türkiye’nin ilk Cittaslow (Yavaş Kent) kenti Seferihisar, düzenlenen şenlikte yörenin dingin ruhunu eğlence ile kenetlemişti adeta. Şenlik alanına ilk adım attığınızda Seferihisar halkının yanı sıra kurulan stantlarda şaşırtıcı oranda çok sayıda, mandalinadan yapılmış ürünlerdi sizi karşılayan. Mandalina reçelinden pastasına, kurabiyelerden marmeladına ve tatlısına, mandalina suyunda pişen Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

25


keşkek, chick peas and of course tangerine water were amongst the regional delicacies served to the guests.

Ilıman iklimi seven mandalinanın yetiştiği verimli topraklar arasında Seferihisar yöresi ilk sıralarda yerini alır ülkemizde. The region of Seferihisar is the foremost region amongst the fertile grounds and temperate climates liked by the tangerine.

enfes yaprak sarmasına kadar tüm ürünler ile Seferihisar mandalinasının lezzet farkı bir kez daha sergilendi şenlikle. Konuklara dağıtılan yöresel lezzet keşkek, nohut ve tabii ki mandalina suyu da günün lezzetleri arasındaydı. Stantların gün boyunca ürünleriyle ilgi odağı olduğu Seferihisar Mandalina Şenliği, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ve İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın açılış konuşmalarıyla başladı. Konuşmaların ardından sahne alan Seferihisarlı rock grubu Grup Sef ve grubun ardından sahneye çıkan Ege Üniversitesi Halk Dansları ekibi keyifli dakikalar yaşattı konuklara. Konser ve gösteriyi “En İyi Mandalina Yetiştiricisi” ve “En Bakımlı Bahçe” dalında dereceye girenlerin ödül töreni takip ederken, şenliği şölene dönüştüren saatler, Leman Sam konseriyle başladı. Büyüleyici

26

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

or inspired handiwork that are for sale is also the background for the contest for the most well looked orchard and the best tangerine cultivator contests and was witness to many colourful events this year. And of course who can forget the Leman Sam concert that turned the festivities to an unforgettable celebration with that magical voice … The festival held at Turkey’s first Cittaslow (Slow City) City Seferihisar, combined the peaceful character of the region with entertainment provided by the festivities. From the time you took your first step into the festival area, you were met by a dazzling selection tangerine containing products at the stands. The festival was the exhibition ground for the unique taste of Seferihisar tangerine in a wide range of products from tangerine jam to tangerine cake, cookies, marmalade, dessert and stuffed grape leaves that were cooked in Tangerine flavoured water. The regional

The Seferihisar Tangerine Festival where the stands were the focal point all day long with their dazzling array of products was opened with the speeches of Seferihisar Mayor Tunç Soyer and Member of Parliament for İzmir Mehmet Ali Susam. After the speeches the stage was set for the Seferihisar based rock group Sef which was followed by the Ege University Folk Dancing team which ensured everyone had an entertaining time. This was followed by the award ceremony for the winners in the “Best Tangerine Cultivator” and the “Most Well-Looked Orchard” contests and the festivities were later transformed into a jubilant celebration


sesiyle yılların eskitemediği şarkılarını seslendiren Sam’ın konserinde bir de sürpriz bekliyordu izleyenleri. Film çekimi için Seferihisar’da bulunan sanatçı Zülfü Livaneli, Leman Sam’ı sahnede yalnız bırakmadı. İlgiyle izlenen şenlik, ikinci gününde narenciye ve mandalina yetiştiriciliği alanında gerçekleşen panel ve sunumlarla son buldu. Ardında yorgun ama keyifli yüzler bırakan Seferihisar Mandalina Şenliği, bir yolculuğun başlangıcıydı Seferihisarlılar için. Vazgeçilmez ürünleri mandalinanın tanıtımına önemli katkı sağlayan şenlik ile çıkılan yolculuk, tadı damağımızda, mis kokusu burnumuzda kalan mandalinanın lezzetiyle bizi de ortak etti yolculuğa…

Şenliği şölene dönüştüren saatler, Leman Sam konseriyle başladı. Hours transforming the festival to a celebration started with the Leman Sam concert.

Seferihisarlı becerikli kadınlar mandalinayla daha da lezzetlendirmişti yöresel yemeklerini. The skilled ladies of Seferihisar have learned how to enrich their regional dishes using the tangerine fruit.

with the start of the Leman Sam concert. Singing her classical pieces which were behind time, there was also surprise awaiting the audience. Zülfü Livaneli, who was on location for a film, accompanied Leman Sam on the stage as well. The festival that was viewed by interest ended on the second day with the panels and presentations on citrus fruits and tangerine cultivation. Leaving people pleasantly tired, the Seferihisar Tangerine Festival was the start of a journey for the people of the city. This journey that was embarked on with the assistance of the festival that contributed greatly to the promotion of tangerines, also took us on board while the fresh fragrance and the taste of tangerines were still fresh in our mouths … Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

27


Röportaj / Interview

“İzmir güzel insanların ülkesidir” İzmir’in önde gelen turizm duayenlerinden Güman Kızıltan, güzel bir sahil şehri olan kentin gerekli koşullar yerine getirildiğinde vazgeçilmez bir cazibe merkezine dönüşebileceğini söylüyor.

Güman Kızıltan

“İzmir is the land of lovely people” Güman Kızıltan, one of the prominent tourism doyennes of İzmir, claims that the city with a charming coastline may become an indispensible centre of attraction if required conditions are met.

28

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


İzmir gerek turizm alanında gerekse kültürel ve tarihsel anlamda çok önemli mirasa sahip. İzmir’in bir dünya kenti olabilmesi için ne gibi çalışmalar yapılması gerekiyor? KIZILTAN: İzmir zaten iyi bir geçmişi olan bir şehir… Ancak dünya kenti olmanın, daha doğrusu marka kent olmanın kendine has, uluslararası kuralları var. Nedir bunlar? Bir defa uluslararası nitelik kazanması lazım… İki, dünyadaki insanların ilgisini çekecek bir takım özelliklere sahip olmalısınız. Yani insanlar bir yere bir şehri görmek, öğrenmek, gezmek için gelirler. Şimdi İzmir’i ele alırsanız, İzmir’e eskiden daha çok yabancı geliyordu. Neden geliyordu? Çünkü ilk bilinen noktalardan bir tanesiydi İstanbul’dan sonra. Özellikle Türkiye’ye gelen bütün yabancı heyetler, Ankara ve İstanbul’daki temaslarını tamamladıktan sonra İzmir’deki tarihi harabeleri, özellikle Selçuk ve Bergama gibi yüzük taşı dediğimiz iki yeri de ziyaret fırsatı elde ediyorlardı. Fakat bugün artık Türkiye turizmde bir 1963 senesinin seviyesinde değil. Dünyada beş ile yedincilik arasında bir yerde kendini kabul ettirmiş bir ülke. Bunun da nedeni, diğer varlıklarımızın da ortaya konmasıdır. Mesela bir Antalya yaratılmıştır. Bir Göreme yaratılmıştır. Buradaki altyapılar geliştirilmiştir. Dolayısıyla cazibe merkezleri birdenbire artmıştır. Peki, İzmir ne yapmalı bu noktada? KIZILTAN: İzmir’in bir defa cazibesini artırması lazım… Bu cazibe artışı nasıl olur? Burayı cezbedici imkanları ortaya çıkarmak lazım. Nedir? Kadifekale ve çevresinin ıslah edilerek gecekonduların yıkılması, oranın şehri seyredilecek bir

Turizm ekonomisi ve ticaretinin ana kaynağı insandır ve insanın memnuniyetidir. The primary source of tourism economy and commerce depends on people and their satisfaction.

nokta haline getirilmesi lazım. Agora’nın ıslah edilmesi lazım… Agora ıslah edilirken oradaki varlıkları, tiyatroları vesaireleri ortaya çıkardıktan sonra şehrin ticari hayatıyla entegrasyonunun sağlanması lazım. Yani insanlar bütün gün harabe gezmez ya da bütün gün bir yerde oturmaz. Belli yerleri gezecektir, bu nedenle şehrin güzel görünmesi lazım. Mesela Kültürpark tıpkı Danimarka’daki Tivoli Parkı gibi eğlence, kültür faaliyetlerinin ve orijinal yeme-içme tesislerinin bulunduğu mahal haline getirilmeli. Çünkü fuar taşınıyor biliyorsunuz. Kültürpark’ın yeniden dizayn edilmesi lazım. Ama nasıl? Kültür, eğlence gibi etkinliklerin, konserlerin ve kongrelerin yapıldığı, bir kongre sarayının olduğu bir yer olarak… Bunun dışında otel altyapısının kuvvetlendirilmesi lazım İzmir’in. Bugün İzmir’de artık kongreler 10 bin kişiye kadar hitap etmektedir. Ben 10 bin kişiyi bir tarafa bırakıyorum, İzmir’in 5 bin ile 7 bin arası katılımcıyı ağırlayacak kongre merkezine kavuşturulması lazım. Artı, kongrelerin vazgeçilmez bir şartı vardır: Kongreye iştirak edenler, kongrenin sonunda bir gala yemeğinde buluşurlar. Kaç kişiyse o kadar insan bir yerde oturup birlikte yemek yerler. Ben şimdi size soruyorum: İzmir’de bin kişiyi bir arada yedirip içireceğiniz bir mahal var mı? Yok. Ne var İzmir’de şu anda? Bin 200 – bin 700 kişilik bir salon var. Ama bin 700 kişilik bir yemek yiyecek yer yok. Ancak bahçede yerse olur. Onun için İzmir, büyük çapta kongreleri şu anda alıp, düzenleme mahalli olarak literatürlerde yer alamaz. Bu altyapılarının tamamlanması lazım. Ayrıca, gelen insanların eğlenebilecekleri, rahat bir şekilde dans edebilecekleri gece kulübü

Yıllardan beri turizme hizmet veren bir duayen Güman Kızıltan. 1963 yılında başlayan turizm alanındaki serüveni, bugün turizm yatırım danışmanlığı ile devam ediyor. Uzun yılların kendisine kattığı deneyimle, bir başka bakıyor İzmir’e. Bir İzmir sevdalısı olarak İzmir turizmine üzülerek de olsa bakışı, yine de doğru atılımlar ve projeler ile İzmir’in istenilen noktaya geleceği görüşünde.

Güman Kızıltan is a doyenne who has devoted a long time of his life to tourism. He currently pursues his journey in tourism sector, which started in 1963, as a tourism investment advisor. With his long years of experience, he sees İzmir from a different perspective. As a lover of İzmir, despite his regret over the current situation of Izmir tourism, he has the opinion that İzmir can reach the desired point by implementing the right enterprise solutions and projects. İzmir has highly significant heritage resources both in the field of tourism and in terms of cultural and historical values. What kind of actions should be taken to make İzmir a world city? KIZILTAN: İzmir already has a recognized history…Yet, being a world city or a brand city has specific international rules. What are these rules? In the first place, it has to acquire an international character… Next, it has to embody certain features to attract the attention of people all around the world. Namely, people come to a city for sightseeing and learning new things. In the case of Izmir, more tourists used to visit Izmir in the old times. Why did they come to İzmir? Because it used to be one of the first well-known destination points after İstanbul. Especially all the foreign groups coming to Turkey had the opportunity to visit the historical ruins – especially Seljuk and Bergama which are the two sites known as the gems of Izmir – after completing their business contacts in Ankara and Istanbul. However, Turkey has made considerable progress in tourism since 1963, and gained a place ranking fifth to seventh in the world. This progress was realized by introducing the other Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

29


Aslında İzmir bu gibi merkezlere sahip ama kapasitesi yetersiz diyorsunuz… KIZILTAN: Evet; mevcut olanlar müsait olmayan sahnelerde yapılmaktadır. Buraya gelen turist, dünyada bunların mükemmellerine sahip yerleri görmüş insandır. Dolayısıyla buraya gelecek insan, burada da aynı mükemmeliyeti görmek ister. Şu anda var ama kifayetsiz. Mesela Güzelyalı’da Ahmed Adnan Saygun Kültür-Sanat Merkezi açıldı. Orada konser meselesi büyük ölçüde halledildi. Aynı şekilde opera salonu ve bale gösterilerinin yapılacağı uygun sahneler lazım. Burada uluslararası nitelikte ve mükemmellikte konserlerin, sanat gösterilerinin olması ve bunların tanıtılıp programlarının çok önceden hazırlanıp ilan edilmesi lazım. Dünya merkezlerinin iki senelik programları hazırdır. Peki sadece fiziki şartların düzeltilmesiyle sorun çözülebilir mi? KIZILTAN: Diyelim ki İzmir’de bunların hepsini yaptık, altyapı tamam ama iş bitmiyor. Profesyonel yönetimleri lazım bunların. Uluslararası organizasyonlarla entegre özel yönetimlerin kurulması

Güman Kızıltan

30

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

İzmir yaşanacak, güzel bir şehirdir, tüm eksikliklerine rağmen. Despite its deficiencies, İzmir is a lovely city to live in.

assets of Turkey. For example, tourism centres like Antalya and Göreme were created. Infrastructures in these regions were reinforced. Thus, centres of attraction increased in number all of a sudden. Then, what should be done for İzmir at this point? KIZILTAN: Above all, İzmir has to increase its charm…How can this be done? Charming potential of this city should be uncovered. What is it? Kadifekale and its surrounding should be reclaimed and shanty houses should be demolished so that this region can become a point of attraction providing a spectacular view of the city. Agora should be ameliorated… While Agora is ameliorated, the assets and theatres as well as other structures in the area should be unearthed and integrated into the commercial life of the city. That is, people do not wander around a ruin site all day, or do not spend their whole day at the same place. They prefer seeing certain places; therefore the city should present a beautiful image. For instance, Kültürpark (Culture Park) should be turned into a location that includes entertainment and culture facilities as well as original food & beverage facilities just like Tivoli Park in Denmark. As you know, the fair ground will be transferred to somewhere else. Kültürpark should, therefore, be redesigned as an area with a congress centre where entertainment activities, concerts and congresses can be held. Besides, accommodation infrastructure in İzmir should also be reinforced. Today, congresses organized in İzmir address approximately 10 thousand people. Let alone these 10 thousand people, İzmir needs a congress centre with a capacity to host 5 to 7 thousand participants. Moreover,

gibi yerler yapılmalı. Onun dışında kültür merkezlerinin olması lazım. Güzel tiyatroların, operaların olması lazım…

congresses have an essential prerequisite: All of congress participants meet at a gala dinner at the end of the congress. At this point, there is this question to be asked: Is there a place in İzmir which can offer dinner service to a thousand people? No. What do we have instead? A hall with a capacity of 1200 to 1700 people. But, there aren’t any restaurants to accommodate 1700 people unless the garden is opened to service. Therefore, İzmir cannot host largescale congresses and cannot be included in literature as an organization venue. In this respect, infrastructure studies should be completed. In addition, İzmir also needs entertainment venues like night clubs where participants can have fun and dance in a comfortable atmosphere. Other than these, there should also be fully-equipped culture centres, theatres and opera halls… You are saying that İzmir indeed has such centres, but their capacity is insufficient… KIZILTAN: Yes, current activities are performed on inappropriate stages. Incoming tourists have seen the perfect examples of these centres in their own countries. Therefore, they would like to see the same perfection here. We now have such places, but they are not sufficient. For example, Ahmed Adnan Saygun Culture and Art Centre was recently opened in Güzelyalı. The problem of holding concerts was solved to a great extend by this complex. Similarly, we also need opera halls and suitable stages for ballet performances. We should be able to organize concerts and art performances here at international standards and perfection, and prepare and announce their programs well in advance. World centres have their two-year programmes ready beforehand.


lazım. Sadece Türkiye içi değil, bunun Türkiye dışında da entegrasyonunu yapacak yönetimler lazım. Dünyaca meşhur bir sanatçıyı öyle telgrafla çağıramazsınız. Dünyayı, sanatı, organizasyonu bilen, birkaç lisanı çok iyi konuşabilen insanların yönettiği organizasyonlar lazım. Şimdi bunlar olmadığı müddetçe İzmir’de turist gelsin diye bir faaliyette bulunmak bence yanlıştır.

İzmir’in mega müzesi Efes’tir Örneğin İzmir’e bir Mega Müze kurulması tartışılıyor. Bu tür çalışmalar cazibeyi artırır mı? KIZILTAN: Benim müzeye hiç itirazım yok, yapılsın. Ama önce şunu sormak lazım: İzmir’in en büyük cazibe unsuru Efes Harabeleri’ni geceleyin gezebiliyor musunuz? İşte size mega müze. Yazın sıcakta rahatlıkla gündüz gezebiliyor musunuz? Oradaki ışıklandırma tesisatı yetersiz. Ama Mısır ne yapmış Karnak’ta harabeleri? Gündüz de, gece de gezdiriyor. Gündüz gezdirdiğinin beş misli fiyatına gece gezdiriyor. Çünkü İzmir’deki gibi iklim sıcak… Bence yapılması gereken birinci iş, Efes’in gelirleriyle, Efes Müzesi’nin en azından beş kat genişletilmesi. Efes Harabeleri düzenlenmeli, ses ve ışık düzeni uluslararası standartlarda kurulmalı. İşte İzmir’in ultra mega müzesi Efes Harabeleri’dir, Bergama Harabeleri’dir. Şehirde böyle bir müze yapmayalım mı derseniz, hayır karşı değilim. İzmir’de de Ege Medeniyetleri diye bir müzenin yapılması taraftarıyım. Ama yalnız Ege Müzesi’nin yapılması tek bir cazibe unsuru olur, onlar kafi değildir. Bütün bu söylediklerim, birbiriyle entegrasyon içinde yapılırsa İzmir’i hiç kimse tutamaz. O zaman İzmir’e bugünün beş değil 15 misli daha turist akar. İzmir’de turizm dendiğinde ilk akla gelen yer Çeşme. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? KIZILTAN: Çeşme bir cazibe unsuru ama Çeşme yanlış kullanılıyor. En aşağı 20-25 tane beş yıldızlı otel lazım Çeşme’ye.

İzmir yaşanacak bir şehirdir! Uzun yıllardır İzmir’de yaşayan, İzmir’e gönül vermiş biri olarak “İzmir” deyince aklınıza ilk neler geliyor? KIZILTAN: İlk aklıma gelen, güzel bir sahil şehri olduğu… İkincisi, adalar kültürünün, Akdeniz kültürünün hakim olduğu bir yer. Yeme-içme kültürünün çok ileri olduğunu düşünürüm hep. Özellikle, sebze ve deniz mahsullerinin ön planda olduğu bir yerdir. Yeme-içme kültürünün sebze ağırlıklı daha doğrusu ot ağırlıklı olduğu bir yerdir. Tabii İzmir deyince ilk akla gelenlerden biri de rahat insanların ülkesidir burası. Ve güzel insanların ülkesidir. Ve iklim şartları itibarı ile de insan çalışmalarında çok çabukluk ve acelecilik pek yoktur. Ama İzmir yaşanacak, güzel bir şehirdir, tüm eksikliklerine rağmen.

İzmir is a lovely city to live in! As a lover of İzmir living in this city for a long time, what does “İzmir” mean to you? KIZILTAN: First, it is a lovely coastal city to live in…Second, it is a city where Mediterranean and Aegean culture prevails. It has a rich cuisine culture offering especially a rich variety of herbs and sea food. İzmir also means the land of easeful and lovely people. And due to its climatic conditions, there is no rush and hastiness in daily and business life. Despite its deficiencies, İzmir is a lovely city to live in.

Çeşme’nin esas unsuru termaldir. Çünkü Ilıca’da, Yıldızburnu’nda denizin içinde 24 tane termal kaynak, deniz suyuna karışır. Çok durgun havalarda gidin oraya, denizin üzerinde öbek öbek kaynayan sular göreceksiniz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kaynak yok. Ama kaç kişi İzmir’den termale gidiyor? Orada termal var mı? Yok. Termal suyu otellere vermişler. Termal tedavi merkezleri nerede? Yok. Termal yanlış kullanılmaktadır. Termal, termal merkezlerinde tedavi maksadıyla kullanılır ve en karlı unsurlardan biridir. Çünkü gelen asgari 21 gün kalır. Termal tesislerinizi ve tedavi ünitelerinizi tamamlayacaksınız. Dünya çapında sağlık ünitelerinizi kuracaksınız ve sağlık elemanlarını yetiştireceksiniz. Bunları barındıracak otelleri inşa edeceksiniz. Şu

Can this problem be solved only by improving physical conditions? KIZILTAN: Let’s imagine that we have realized all these projects in İzmir. We will still have problems even if we provide the required infrastructure. Such venues need professional management. We should establish special management systems integrated with international organizations. There should be managements which will enable this integration not only within Turkey, but also abroad. You cannot invite a world famous artist just by sending a telegram. We need organizations managed by people who know the world, art and organization business, and who can speak a few foreign languages in an advanced level. Unless we meet these criteria, it is somehow futile to arrange activities in İzmir to attract tourists. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

31


Ephesus is İzmir’s mega museum For example, there is a debate nowadays about building a Mega Museum in İzmir. Would such attempts increase the interest in the city? KIZILTAN: I do not have any objections to opening museums. That may be done by all means; but we should first ask this question: Can you visit the Ephesus Ruins, which is the biggest attraction of Izmir, at night? There you have a mega museum in all its glamour. Can you walk around the ruins easefully during the day in hot summer weather? Its lighting system is also inadequate. But, look what Egypt has done in Karnak ruins. You can visit the ruins both during the day and at night. They charge five times the day rate if you want to see it at night, because the climate there is hot and humid just like in Izmir…In my opinion, the first thing to do is expanding the Ephesus museum at least five times by the income received from Ephesus tours. New arrangements should be implemented in Ephesus Ruins, and sound and lighting system should be built in international standards. Ephesus Ruins and Bergama Ruins are İzmir’s ultra mega museum. Still, I do not have any objections to building such a museum in the city. For instance, I favour the idea of building a Museum of Aegean Civilizations in İzmir. Yet, a museum with a focus only on the Aegean would be a single attraction, which is not enough. If all these can be integrated within a whole, nothing can stand in the way of İzmir. Then, not five but fifteen times more tourists would flow to İzmir. When tourism in İzmir is considered, Çeşme is the first location that comes to mind. What do you think about this? KIZILTAN: Çeşme is a touristic attraction, but it is not used in the right way. Çeşme needs at least 20-25 five-star hotels. The primary potential in Çeşme is its thermal waters. In Ilıca and Yıldızburnu, 24 different thermal springs inside the sea mix into the sea water. If you visit Çeşme when the weather is still, you can see the water on the sea surface bubbling at several points. Nowhere in the world can you find such thermal springs. But how many people visit Çeşme for its thermal waters? Is there a thermal facility in Çeşme? None at all. Thermal water is used in the hotels. What about thermal treatment centres? There is none. Thermal potential is not used in the right way. Thermal water should actually be used in thermal centres for treatment and healing, and it is one of the most profitable investments in tourism. When a tourist comes to a thermal centre, he/she stays for at least 21 days. We should establish world-competitive thermal centres and health units with qualified health personnel, as well as hotels to accommodate them. The current number of hotels is not sufficient. Then, were should open entertainment facilities and sub-units. For example, dental treatment units…The most expensive medical treatments in the world are eye treatment and dental treatment. Yet, these treatments are much cheaper in Turkey. The visitors staying in these thermal centres would also receive dental treatment within that 21-days period. This would be an extra source of income. Unfortunately, none of these have been realized in Çeşme yet.

32

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Turizme yıllarını verdi Güman Kızıltan: Ekonomist- yatırım uzmanı, köşe yazarı, 1968’den bu yana turizmci. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda, İzmir, İstanbul Bölge Müdürlükleri, Tanıtma Genel Müdür Yardımcılığı, Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ayrıca; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Turizm Müşaviri olarak Londra- Kopenhag- Roma Büyükelçiliklerimizde görev yaptı. Turizm Bankası Yönetim Kurulu Üyesi oldu. 1992 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. EBSO’da genel sekreterlik yaptı. Halen, özel olarak turizm yatırım danışmanlığı ve müşavirliği yapıyor. Gözlem Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi ve köşe yazarı olarak her hafta yazı yazıyor. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) kurucusu ve halen denetçisi.

He devoted his years to tourism Güman Kızıltan: Economist-investment advisor, columnist, and works in the tourism sector since 1968. He held office in İzmir and İstanbul Regional Directorates of the Ministry of Culture and Tourism, and as the Vice President of Promotion Department and Deputy Undersecretary. He also served at our Embassies in London, Copenhagen and Rome as the Tourism Counsellor of the Ministry of Culture and Tourism. He became a board member of Tourism Bank. He retired in 1992 at his own request. He worked as the General Secretary at EBSO. He is still working as an investment advisor and counsellor. He is a member of the editorial board of Gözlem Newspaper and writes weekly articles as a columnist. He is also the founder and supervisor of the İzmir Foundation for Culture, Art and Education (İKSEV).


andaki sayı kafi değildir. Ondan sonra da eğlence ve yan üniteleri yapacaksınız. Mesela diş tedavi üniteleri. Dünyada en pahalı şey, göz tedavisiyle diş tedavisidir. Oysa Türkiye’de çok ucuzdur. Buraya gelen, 21 gün içinde dişlerini de yaptırır. Bu da ekstra bir kazanç unsurudur. Ama bunların hiçbiri bugün Çeşme’de yoktur.

Başarı için insan memnuniyeti şart Küresel kriz turizm sektörünü de olumsuz etkiledi. Krizden en az etkilenmek için önerileriniz neler? KIZILTAN: Dünya ekonomisini incelerseniz, ekonomik krizler zaman zaman olacaktır. Krizsiz bir dünyayı tasavvur etmek, ona göre kendi hayatınızı veya ticaret unsurunuzu, turizminizi tanzim etmeniz son derece yanlıştır. Her zaman tedbirli olacaksınız. Bir defa, turizmin en önemli hassasiyeti şudur: turizm ekonomisi ve ticaretinin ana kaynağı insandır ve insanın memnuniyetidir. Eğer bunu başaramıyorsanız turizmde başarı kazanmanız mümkün değildir. Şimdi diyeceksiniz bana, ekonomik krizler bunu etkilemez mi? Gayet tabii ki etkiler. Her şeyden evvel şunu düşünmek lazım: Türkiye, orta ve ortanın altı gelir gruplarına hitap eden bir turizm yapmaktadır. Dolayısıyla burada riski çok fazladır. Onun için Türkiye’nin her zaman bu risklere önlem alıcı bir düzeni kendisine rehber etmesi lazım. İzmir’e turizm alanında yatırım yapmak isteyenlere önerileriniz neler olur? KIZILTAN: Bir defa şehir otellerini geliştirmelerini tavsiye ederim. Bu yavaş yavaş butik otel tarzında gelişmeye başladı. Hatırlarsınız bir ara İzmir’de otellerin çoğu kapalıydı. Bunların açılması, büyük bir isabet olmuştur. Bunun gibi en aşağı 4-5 tane daha beş yıldızlı otelin İzmir’de açılması lazım. Butik otellerin çoğaltılması lazım. Bunun yanında bu otellere kazanç unsuru olarak da kongre turizminin, sergi ve fuarcılığın geliştirilmesi için gereken altyapının tamamının yapılması lazım. Bunlar yapılmadan oteller de gelişmez. Bunun yanında az önce ifade ettiğim gibi Kadifekale’den başlanmalı. Şehrin panaroma merkezi orada. Orası bir temaşa, cazibe, oturup istirahat edilecek ya da yeme-içme niteliğinde donatılmış bir yer olmalı. Orada özel sektör ve belediyelerin el ele vererek bu projeleri yaratması lazım.

Güman Kızıltan

Human satisfaction is a prerequisite for success Global economic crisis had a negative effect on tourism sector. What are your suggestions to minimize this effect? KIZILTAN: If you observe the world economy, that economic crises are occasionally seen in world economy. It would be a great mistake to imagine a crisis-free world and plan your life or commerce and tourism accordingly. You should always be cautious. In the first place, the most significant precision in tourism is the fact that the primary source of tourism economy and commerce depends on people and their satisfaction. If you cannot achieve this, you can never be successful in tourism. Of course, economic crises have an adverse effect on this; but we should consider one thing above all things: The target population of tourism in Turkey is middle and lower middle income groups. Therefore, this factor entails a great deal of risk. Turkey should guide itself with a system to take measures against these risks. What would you recommend to people who intend to make tourism investments in İzmir? KIZILTAN: Above all, I would recommend them to improve the potential of city hotels. This process is gradually realized in the form of boutique hotels. As you can also remember, there used to be a time when most of the hotels in İzmir were closed. Opening these hotels was a well-timed action. İzmir needs at least another 4-5 fivestar hotels like these. The number of boutique hotels should be increased. Besides, necessary infrastructure should be completed in order to improve congress tourism as well as exhibition and fair organization as an income source for these hotels. Hotel industry cannot be developed unless these enterprises are undertaken. Besides, as I mentioned before, Kadifekale should be the starting point, because it is the panoramic centre of the city. This region should become an attraction site with recreation areas and food & beverage facilities. Private sector and municipalities should cooperate to actualize these projects in this region. CEYDA ADAR

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

33


Gezi / Travel

13 bin yıllık geçmişin izinde On the trace of a 13 thousand year-old history

ÖDEMİŞ

İzmir’in güzel ilçesi Ödemiş’in her köşesinde geçmişin izleri bugün de yaşıyor. Tarihi ve doğal zenginliklerinin iç içe geçtiği Ödemiş, aynı zamanda modern kent yaşamını sunar ziyaretçilerine…

34

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Traces of the past still survive in every corner of Ödemiş, the beautiful town of İzmir. Ödemiş embodies the nested fabric of historical and natural beauties, and also offers its visitors the modern aspects of city life …


Ülkemizin zengin tarım ve kültür kenti Ödemiş, bugün Küçük Menderes Havzası’nın gereksinimlerini karşılayacak güçte ve donanımda, bütün yönleriyle kentsel gelişimini sürdüren, görülmeye değer bir kent olarak ilk sıralarda alır yerini. Bozdağlar ve Aydın Dağları arasındaki ovada kurulmuş olan ilçede, tarihi zenginlikler, yaşayan kültürel değerler ile modern kent yaşamı bir arada sürdürür varlığını. İlçenin girişinde sizleri karşılayan rengarenk süs bitkileri kent içinde mimari yapılarıyla, yöresel el sanatları ve lezzetleriyle yaşayan bir tarihe bırakır yerini. Kentin ara sokaklarında karşınıza çıkıveren keçeciler, kalaycılar, sepetçiler ve unutulmaya yüz tutmuş birçok el sanatının zamana direnen ustaları ile tarihi yolculuğunuz başlarken, kent çevresinde adını ilk sıralara yazdıran Birgi, Gölcük ve Bozdağ’ın eşsiz manzaraları ile büyülü bir dünyanın kapıları aralanıverir.

Ödemiş, which is one of the richest towns of agriculture and culture in our country, is equipped today with the required potential and facilities to meet the needs of Küçük Menderes Basin, and asserts itself as one of the most notable towns that continues its urban development in all aspects. Historical richness, cultural values and modern city life coexist in harmony in this town, which is located on the plain between Boz Mountains and Aydın Mountains. The colourful ornamental plants that welcome the guests at the entrance of the town leave their place to a lively historical fabric in the town with its architectural structures and local handicrafts and flavours. You start your journey in history in the side streets of the town as you come across with felt makers, tinsmiths, basket makers and time defying masters of several

handicrafts that have fallen into oblivion. You are introduced to a magical world by the matchless views of Birgi, Gölcük and Bozdağ which are the prominent sites in the surrounding environment of the town. Since there are no factories or establishments in the region that make production by using chemical and toxic wastes, Ödemiş is one of Turkey’s rare towns which has preserved its natural environment and minimized the problems arising from infrastructural developments of modern urbanization process. It is possible to find a wide range of holiday options in the town, which offers a pleasant holiday time in all seasons. You will find it difficult to choose from several holiday alternatives from skiing to nature walks, mountaineering, photo safari and tableland tourism.

İlçenin girişinde konuklarını karşılayan rengarenk süs bitkileri, kent içinde mimari yapılarıyla, yöresel el sanatları ve lezzetleriyle yaşayan bir tarihe bırakır yerini. The colourful ornamental plants that welcome the guests at the entrance of the town leave their place to a lively historical fabric in the town with its architectural structures and local handicrafts and flavours.

Kimyasal zehirli atıkla üretim yapan herhangi bir fabrika veya kuruluş bulunmadığından, doğal çevresini en fazla koruyabilmiş, modern kentleşmenin gerektirdiği alt yapı sorunlarını en aza indirebilmiş, ülkemizin ender ilçelerindendir Ödemiş. Her mevsim keyifli bir tatil olanağı sunan ilçede, her zevke uygun bir tatil seçeneği bulmak mümkün. Kayaktan doğa yürüyüşlerine, dağcılıktan foto safariye ve yayla turizmine kadar pek çok tatil alternatifi arasında siz de seçim yapmakta zorlanacaksınız. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

35


Her mevsim keyifli bir tatil olanağı sunan ilçede, her zevke uygun bir tatil seçeneği bulmak mümkün. It is possible to find a wide range of holiday options in the town, which offers a pleasant holiday time in all seasons.

36

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Historical district of Birgi

Keçeden yapılmış kilim Kilim made of felt

Tarihi belde Birgi Bir zamanlar Aydınoğlu Beyliği’ne başkentlik yapan, zengin bir kültüre ve bir o kadar da etkileyici coğrafi çevreye sahip olan Birgi Beldesi, Bozdağlar’ın güney eteklerinde, Ödemiş’e 9 km. uzaklıkta bulunur. İlginç doğası, yeryüzü şekilleri, binlerce yıldır bereketle akan Birgi Deresi, çok daha önceleri akan ve kurumuş dereciklere ait derin kuru vadileri ve çevresindeki bu alanlara yayılan bağ ve bahçeleri ile tam anlamıyla korunmuş bir yerleşim birimi olan Birgi, 5 bin yıl öncesine uzanan kesintisiz tarihiyle Ödemiş ve çevresinin tarihsel turizm ve inanç turizmi merkezidir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mimari mirası yoğun ve kalıcı olarak taşıyan Birgi, Ödemiş çevresi ve Küçükmenderes havzasının açık hava müzesidir adeta.

Birgi Town, which was once the capital of Aydınoğlu Principalities and which has a rich culture and impressive geography, is located in the southern skirts of Bozdağ (Mount Boz), 9 km away from Ödemiş. Birgi is a completely preserved settlement with its appealing nature, land forms, Birgi Brook that flows abundantly for thousands of years, deep and dry valleys which were once the bed of babbling streams, and vineyards and orchards stretching all along the region. The district has become the centre of culture and belief tourism in and around Ödemiş with its 5 thousand year-old uninterrupted history. The district, which reserves the rich architectural heritage of the Seljuk and Ottoman periods, is also the open air museum of Ödemiş and Küçük Menderes basin. The area stretching along Birgi brook and through the road to Hacıhasan village provide a suitable environment for nature walks, as well as culture walks, photo safari and bicycle tours. It also offers opportunities for eco tourism with its preserved urban fabric, local characteristics and culture.

Binlerce yıllık geçmiş! Kesin olmamakla birlikte bugünkü bilgilere göre Ödemiş çevresinde ilk yerleşimin M.Ö. 11 bine kadar uzandığı söylenmektedir. İlçenin güneyinde yer alan Konaklı Beldesi’nin 700 metre güneydoğusunda Soğukluk mevkiinde bulunan kaya resimleri bu görüşü doğrular niteliktedir. Günümüze doğru tarih yolculuğunu sürdürdükçe sırasıyla Hititler, Frigler ve Lidyalıların bölgeye bir dönem hakim olduğu anlaşılmaktadır. Bozdağ-Keldağ uzantısının Güney eteklerinde yer alan M.Ö 7.-6. YY. da kurulduğu düşünülen Hypaipa (Günlüce) antik kenti kadınlarının güzelliği ve nakış ustası Arakhne’nin Athena ile yarışıp sonunda kıskançlıkla örümceğe dönüştürülmesi efsanesi Romalı şair Publius Ovidius Naso’nun dilinden günümüze kadar ulaşmıştır. Ödemiş adı ve şehrin kuruluşuna dair çeşitli rivayetler olsa da en kabul göreni 17. yüzyılın ikinci yarısında bölgeye gelen Ötemiş Türkmenlerinin yerleşik hayata geçmesiyle kentin temellerinin atıldığıdır.

History of thousands of years! Although it is not known for certain, the first settlement around Ödemiş is dated to the 11th millennium B.C. according to current information. This opinion is confirmed by the rock paintings discovered in Soğukluk located 700 meters southeast of Konaklı District in the south of the town. A journey in history taken retrospectively to the present reveals the dominance of Hittites, Phrygians and Lydians in the region for a certain period. The beauty of women in the ancient city of Hypaipa (Günlüce) which is thought to have been founded in 7th – 6th century B.C. on the southern skirts of Bozdağ-Keldağ extension, and the legend of the embroidery master Arachne who is transformed into a spider by Athena with jealousy have reached to our day in the lines of the Roman poet Publius Ovidius Naso. There are various rumours about the name and foundation of Ödemiş; but according to the widely acclaimed belief, the foundations of the city was laid by the settlement of Ötemiş Turkmen in the region in the second half of the 17th century.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

37


The most significant sites of attraction in Birgi are: Aydınoğlu Mehmet Bey Mosque (Ulu Mosque), Aydınoğlu Mehmet Bey Tomb, Sultan Şah Tomb, Çakırağa Mansion, Fortress Madrasah, Sasalı Bath, Bazaar Bath, Sandıkkerimoğulları Mansion, Beyler Fountain, Karaoğlu Mosque, Dervişağa Bath, Dervişağa Madrasah, Dervişağa Mosque, Bıçakcı Esseyit Hacı Ali Ağa Mosque, Pankunduz (Küp Uçuranlar Tower), Library, Güdük Minare Mosque, Iron Shop, Umurbey Statue, İmam – ı Birgivi Burial Chamber. In addition, restored Birgi houses and examples of civil architecture are among other places worth visiting.

Women’s Handicraft Doğa yürüyüşleri için Birgi deresi boyunca ve Hacıhasan köyü yolu üzerinde uygun ortamlara sahip olan belde, kent içi kültür yürüyüşleri, foto safari ve bisiklet turları için oldukça uygun. Ayrıca kentsel dokunun korunması, yöresel özelliklerin ve

Needleworks, laceworks, tatting works, canvas embroidery... Handicrafts produced by women are displayed and sold in the public bazaar held in Ödemiş every Saturday. The yarns used in needlework are prepared by

Birgi, 5 bin yıl öncesine uzanan kesintisiz tarihiyle Ödemiş ve çevresinin kültür ve inanç turizmi merkezidir. Birgi has become the centre of culture and belief tourism in and around Ödemiş with its 5 thousand year-old uninterrupted history.

Nerede ne yapılır? Yayla turizmi: Gölcük (Ödemiş), Bozdağ ve çevresi (Ödemiş), Elmabağ (Ödemiş), Subatan (Ödemiş), Çamyayla, Horzum, Kemer, Hamamköy, Başova, Ayvacık Ornitoloji (kuş gözetleme) turizmi: Başova Foto safari: Birgi, Bozdağ, Gölcük, Bademli, Kayaköy, Hamamköy, Lübbey, Günlüce (Hypaipa), Kemer, Yılanlı Botanik (bitki inceleme) turizmi: Bozdağ, Çamyayla, Horzum, Subatan, Başova, Ayvacık yaylaları Kamp-karavan turizmi: Gölcük Kültür Turizmi: Birgi, Bademli, Ödemiş, Günlüce, Kayaköy, Lübbey (Çamyayla) İnanç turizmi: Ulu Cami ve Aydınoğulları Türbesi (Birgi), İmam-ı Birgivi Türbesi (Birgi),

What to do? Tableland tourism: Gölcük (Ödemiş), Bozdağ and its environment (Ödemiş), Elmabağ (Ödemiş), Subatan (Ödemiş), Çamyayla, Horzum, Kemer, Hamamköy, Başova, Ayvacık Ornithology (observation of birds) tourism: Başova Photo safari: Birgi, Bozdağ, Gölcük, Bademli, Kayaköy, Hamamköy, Lübbey, Günlüce (Hypaipa), Kemer, Yılanlı Botanic (herborization) tourism: Bozdağ, Çamyayla, Horzum, Subatan, Başova, Ayvacık plateaus Camping-caravan tourism: Gölcük Culture tourism: Birgi, Bademli, Ödemiş, Günlüce, Kayaköy, Lübbey (Çamyayla)

Çakırağa Konağı

38

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Belief tourism: Ulu Cami and Aydınoğulları Tomb (Birgi), İmam-ı Birgivi Tomb (Birgi)


Yapmadan dönmeyin! - Helvacı dükkanlarında kahvaltı etmeden, - Ödemiş kebabı yemeden, - Birgi – Çakırağa Konağı’nı görmeden, - Kadın el sanatları pazarını gezmeden, - Bozdağ’da kayak yapmadan, - Gölcük’e çıkmadan dönmeyin.

Do not leave the district without: - Having breakfast at halvah shops, - Eating Ödemiş kebab, - Seeing Birgi – Çakırağa Mansion, - Seeing around women’s handicraft bazaar, - Skiing at Bozdağ, - Climbing up to Gölcük. kültürün yaşatılması eko turizmin yapılabilmesine de imkan veriyor. Birgi’de ziyaret edilecek en önemli unsurlar; Aydınoğlu Mehmet Bey Camii (Ulu Camii), Aydınoğlu Mehmet Bey Türbesi, Sultan Şah Türbesi, Çakırağa Konağı, Kale Medresesi, Sasalı Hamamı, Çarşı Hamamı, Sandıkkerimoğulları Konağı, beyler Çeşmesi, Karaoğlu Camii, Dervişağa Hamamı, Dervişağa Medresesi, Dervişağa Camii, Bıçakcı Esseyit Hacı Ali Ağa Çeşmesi, Pankunduz (Küp Uçuranlar Kulesi), Kütüphane, Güdük Minare Mescidi, Demir Mağaza, Umurbey Heykeli, İmam – ı Birgivi Kabri’dir. Ayrıca restore edilerek kazanılan Birgi evleri ve sivil mimari örnekleri, sokaklar ziyaret edilmesi gereken mekanlar arasında.

women themselves in Ödemiş. In the skilful hands of women, these embroideries are both hem-stitched around draperies and scarves, and used to make multi-purpose fabric of various sizes by combining different embroidery motifs. Threadcut embroideries and souvenirs are produced in courses opened by the municipality. Dresses designed by using Ödemiş silk are exhibited in fashion parades.

Ödemişli kadınların el emeği, göz nuru ürünleri sergilenir ve satışa sunulur Ödemiş’te her cumartesi kurulan pazarda. Handicrafts produced by women are displayed and sold in the public bazaar held in Ödemiş every Saturday.

Kadın El Sanatları İğne oyaları, danteller, mekik oyaları, kanaviçeler… Ödemişli kadınların el emeği, göz nuru ürünleri sergilenir ve satışa sunulur Ödemiş’te her cumartesi kurulan pazarda. Oya yapımında kullanılan iplikler, oyacılar tarafından özel olarak hazırlanır Ödemiş çevresinde. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

39


Local flavours

Kumaş ve başörtüsü kenarına yapıldığı gibi oya motiflerinin birleştirilmesi ile çeşitli boylarda, farklı amaçlarla kullanılabilecek örtüler de yapılır Ödemişli kadınların hünerli elleriyle. Belediyenin açtığı kurslarda tel kırma ve hediyelik eşya üretimi yapılır, Ödemiş ipeğinden tasarlanan elbiseler, düzenlenen defilelerde sergilenir.

Yöresel lezzetler Yörenin kendine has yemekleri, Ödemiş kebabı, keşkek, köpüoğlu mantısı, yağlı ekmek, heybeli çorba, dibile, kumpir çıyartma, gaygırtma, yağlı sulu akıtma, höşmerim, sinkonta, bezdirme, kömbe, ekmek dolması, kestirme çorbası, ısırgan avukması, ıspanak çorbası, ıspanak pilavı, tava pidesi, lahana sarması, kabak tatlısı, kurt baklavası, kalburabastı ve töngül pidesidir. Kar helvası, köpük helva, koru suyu, saç pidesi de meşhurdur. Ayrıca yörede yetişen tüm otların (ebegümeci, pazı, dakırdalak, gelincik, semizotu, iğnelik, bıcık, turpotu…) yemekleri yapılmaktadır.

40

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Local specialities of Ödemiş cuisine include Ödemiş kebab, keşkek (kashkak), köpüoğlu meat pastry, oily bread, heybeli soup, dibile, kumpir çıyartma, gaygırtma, oily and watery crepe, höşmerim (a sweet made of unsalted cheese), sinkonta, bezdirme, kömbe, stuffed bread, kestirme soup, nettle avukma, spinach soup, spinach rice, pitta bread cooked in pan, stuffed cabbage leaves, pumpkin with syrup and walnuts, wolf baklawa, kalburabastı and töngül pitta bread. Ödemiş is also famous with its snow halvah, froth halvah, bosket juice, and scone. In addition, all the herbs that grow in the region (mallow, chard, dakırdalak, corn poppy, purslane, teasel, bıcık, radish herb...) are cooked into delicious meals.

Historical Ottoman Bazaar The Historical Ottoman Bazaar in Ödemiş, which survived from 1800’s, is one of the rare examples of its kind. Handicrafts that have fallen into oblivion still resist against time in the bazaar, which assumes the role of a commercial centre due to its location surrounded by three mosques and 17 inns. The bazaar was revived with a new face by the “Historical Ottoman Bazaar Street Consolidation and Facade Restoration Project” completed by the Municipality.


Nasıl gidilir? İzmir kent merkezine 112 km. uzaklıkta olan Ödemiş’e ulaşım, karayolu ve demiryolu ile sağlanıyor. İlçe merkezinden ve İzmir otogarından sabah 05.00’ten akşam 21.00’e kadar yarım saat ara ile karşılıklı otobüs seferleri düzenleniyor. Ayrıca ilçe merkezinden Alaşehir-SalihliSelçuk-Kuşadası’na karşılıklı seferler bulunuyor. Ödemiş-Torbalıİzmir demiryolu hattından günde beş kez karşılıklı seferler var.

Tarihi Arasta Çarşısı

Museums

1800’lü yıllardan günümüze değin varlığını koruyan Ödemiş Tarihi Arasta Çarşısı, Osmanlı Dönemi açık arasta türünün ender örneklerinden biri. Üç cami arasında olması ve çevresindeki 17 hanın ortasında yer alması nedeniyle ticari bir merkez durumunda olan çarşıda günümüzde yok olmaya yüz tutmuş el zanaatları zamana karşı direniyor. Belediyenin girişimleriyle tamamlanan “Tarihi Arasta Çarşısı Sokak Sağlıklaştırma ve Cephe Yenileme Projesi” ile de çarşı yeni yüzüyle tekrar hayat buldu.

Ödemiş Museum: In the building which was constructed in 1983 as the Ethnography Museum, archaeological works uncovered in the region are displayed besides ethnographic objects. Archaeology section displays ceramics, idols, axes, oil lamps, bronze works, glassware objects, ornaments, earthenware figurines, marble sculptures and figurines; and the Ethnography section displays various weapons, copper and silver objects, glassware items, ornaments, embroidery works, and attires from the Ottoman period.

How to go Ödemiş, which is located 112 km away from İzmir city centre, can be reached by highway and railway. There are two-way bus trips starting from the town centre and İzmir bus terminal in every thirty minutes from 5 a.m. to 9 p.m. In addition, there are shuttle services from the town centre to AlaşehirSalihli-Selçuk-Kuşadası. There are also two-way train trips five times a day on Ödemiş-Torbalı-İzmir railway line.

Müzeler Ödemiş Müzesi: Etnografya Müzesi olarak 1983 yılında yapımı tamamlanan binada, mevcut etnografik malzemelerin yanı sıra bölgeye ait arkeolojik eserler de teşhir ediliyor. Arkeoloji bölümünde seramikler, idoller, kekse ve baltalar, kandiller, bronz eserler, cam eserler, süs eşyaları, pişmiş toprak heykelcikler, mermer heykel ve heykelciklerin sergilendiği müzenin Etnografya bölümde; Osmanlı dönemine ait çeşitli silahlar, bakır ve gümüş eşyalar, cam eserler, süs eşyaları, el işlemeleri, giysi örnekleri sergileniyor. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

41


İ. Hakkı Ayvaz Kent Müzesi: Belediye tarafından düzenlemesi yapılan ve 2008 Haziran ayında hizmete sunulan İbrahim Hakkı Ayvaz Kent Müzesi, aileye ait tarihi belge ve bilgilerin bulunduğu bölüm ile Türk Halk Müziği’nin güçlü sesi Bedia Akartürk Sanat Müzesi olarak ayrılan bölümden oluşuyor. Müze, pazartesi günleri hariç diğer günler ücretsiz olarak ziyaretçilere açık.

125. Yıl Kültürparkı 72 metrekare rekreasyon alanında, yapay gölet, çay bahçesi, yüzme havuzu, dükkanlar, iki şelale, iki değirmen, yürüyüş ve koşu pisti, çocuk oyun alanları ve piknik alanları ile 125. Yıl Kültürparkı bölgenin en renkli alanlarından biri.

Sportif etkinlikler Konuklarını tarihi ve doğal çekicilikleri ile büyüleyen Ödemiş, sporseverlere de farklı alternatifler sunuyor. Dilerseniz Bozdağ’ın zirvesinde kayak ya da yamaç paraşütü yapmanın keyfini çıkarabilir, Gölcük’ün eşsiz doğa manzarası eşliğinde dağ ve doğa yürüyüşü yapabilir ya da birbirinden güzel yayla ve köylerinde bisiklet turlarıyla gününüzü tamamlayabilirsiniz.

Festival ve şenlikler Ödemiş’te 3 Eylül Kurtuluş şenlikleri günüdür. Bu günü 3- 13 Eylül tarihi arasında düzenlenen Ödemiş Milli Fuarı, kültürel etkinlikleri ve Milli Fuar çerçevesinde tarım ve çocuk kitapları fuarı izler. Bu yıl 5.’si düzenlenen Ödemiş süs bitkileri fuarı da her yıl renkli görüntülere sahne olur. Yörenin diğer festival ve şenlikleri ise, Mayıs ayının son haftası pazar günü kutlanan İlk kurşun Bayramı, Mayıs ayının son haftasında Bademli Kiraz Festivali, dini bayramların haftasında Konaklı’da Davut Dede Şenliği, Hamamköy’de Gencer Şenliği, dini bayramları takip eden haftanın pazar günü Bademli’de Selli Bayramı’dır.

42

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

İ. Hakkı Ayvaz City Museum: İbrahim Hakkı Ayvaz City Museum, whose landscape planning was carried out by the Municipality and opened to public service in June 2008, consists of the section that includes historical documents and information belonging to the family, and the section that is allocated as Bedia Akartürk Art Museum in the name of Bedia Akartürk, the powerful voice of Turkish Folk Music. The museum is open to visitors for free on every day of the week except Monday.

125th Year Culture Park 125th Year Culture Park is one of the most colourful venues of the region with its 72 meters square recreation area, artificial pond, tea garden, swimming pool, shops, two waterfalls, two windmills, walking and jogging tracks, children playgrounds and picnic areas.

Sport activities Ödemiş fascinates its guests with its historical and natural attractions, and offers different alternatives to sports lovers. You can enjoy skiing or paragliding on the summit of Bozdağ, or you can take a walk in the matchless natural environment of Gölcük and end your day with a bicycle tour in beautiful plateaus and villages.

Festivals and carnivals Independence festivals are held in Ödemiş on 3 September. This festival is followed by Ödemiş National Fair held between 3-13 September, cultural activities and agricultural and children’s books fair organized within the scope of the National Fair. Ödemiş ornamental plants fair, which was organized for the 5th time this year, witnessed colourful scenes. Other festivals and carnivals held in the region include İlk kurşun (First Bullet) Festival celebrated on the last Sunday of May, Bademli Cherry Festival held in the last week of May, Davut Dede Festival in Konaklı held in the weeks of religious bairams, Gencer Festival in Hamamköy, Selli Feast held in Bademli on the first Sunday following religious holidays.


Söylence / Legend

Ayı Taşı Efsanesi The Legend of Bear Stone Ödemiş – When you pass 200 meters by the village Türkönü on the Kiraz highway, a set of rocks is located on the saddle of the mountain on the left. These rocks, which have no distinctive feature when you approach them, appear to be becoming small and taking shape as a result of light and shadow incident while moving away towards the highway. When you look at these rocks from the highway, a section of the last part of a legend which is widely narrated in the environment is seen. The most widely known narration of the legend among the people is as follows:

Ödemiş – Kiraz karayolu üzerinde Türkönü köyünü 200 metre geçince sol tarafta bulunan dağın belinde bir kaya kümesi bulunur. Yanına varıldığında hiçbir özelliği bulunmayan bu kayalar, karayoluna doğru uzaklaştıkça küçülüp ışık gölge olayının etkisiyle şekil almaya başlar. Karayolu üzerinden bakıldığında çevrede yaygın olarak anlatılan bir efsanenin son bölümünden bir kesit görülür. Efsanenin halk arasında en çok bilinen anlatımı şöyledir: “Vaktiyle dört beş kız arkadaş, dağa çalı kesmeye gitmişler. Çalıları kesip hazırladıktan sonra bir yere oturup dinlenmeye başlamışlar. Bu sırada içlerinden bir tanesi yorgunluktan uyuyakalmış. Diğer kızlar kesip hazırladıkları çalıları sırtlarına sardıklarında arkadaşlarından bir tanesinin uyuyakaldığını fark etmişler. Kız öyle güzel uyuyormuş ki, arkadaşları ‘Nasılsa birazdan uyanır gelir’ diyerek uykusuna kıyıp uyandırmak istememişler. Kız uyandığında hava kararmaya başlamış. Kestiği çalıları hemen sırtına yükleyen kız alaca karanlıkta dağdan aşağı yürümeye başlamış. Bu sırada yan tarafta bir ayı peyda olmuş. Peşine düşen ayının iyice yaklaştığını görünce kurtuluşunun olmadığını fark ederek olduğu yere çöküp, ‘Allah’ım bu mahlûktan kurtuluşum yok artık. Beni ya bir taş, ya bir kuş et.’ demiş. Duası kabul olup taş olduğu sırada ayı da yetişip kıza uzandığı için birlikte taşa dönüşmüşler.” Kaynak Kişi: Ayşe Kocadağ. 1940 Kurucuova / Ödemiş doğumlu. Evli, üç çocuklu. Tahsili yok. Efsaneyi büyüklerinden dinlemiş.

Once upon a time four or five girls went to the mountain to cut shrubs. After cutting the shrubs and preparing them to carry, they sat down and wanted to rest for a while. During this time, one of them fell asleep because of fatigue. While the girls were ready to put the shrubs on their shoulders to carry, they noticed that one of their friends fell asleep. The girl was sleeping so peacefully that they did not want to wake her up saying “somehow she will wake up and follow us soon”. When the girl woke up, it began to get dark. The girl, who immediately put the shrubs that she cut on her shoulder to carry, started to walk down the mountain at dusk. Meanwhile a bear appeared next to her. Seeing that the bear chasing her approached very closer, she realized that she had no other way to escape and crouched down. She prayed “my God, I have no other way to escape from this creature anymore. Transform me to either a stone or a bird”. While she was transforming to a stone, the bear reached the girl and touched her, and they were transformed to stones together because her prayer was accepted. Narrator: Ayşe Kocadağ. Born in 1940 in Kurucuova / Ödemiş. Married with three children, illiterate, heard the legend from her elders. Derleyen / Compiled by: İZZET KOCADAĞ Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

43


Gezi / Travel

Yeryüzünde bir cennet A paradise on earth

BOZDAĞ 44

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Vahşi doğanın tanrısı Artemis, Kral Tmolos’un Su Perisi Arripe’ye olan aşkını azgın bir boğayı üstüne salarak engellemiş. Ama oğlu tarafından bu dağa gömülen Tmolos’un aşkı, her mevsim başka bir güzellikle canlanır Bozdağ’da. Artemis, the goddess of wilderness, prevented the desire of King Tmolos for the Nymph Arriepe by setting a fierce bull on the king. Yet, the love of Tmolos, who was buried in the mountain by his son, revives in Bozdağ with a different beauty in every season.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

45


Yazı ve Fotoğraflar / Script and Photographs

İLHAN BİÇER

DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü) Üyesi DEDAK Member

Mutlaka gezip, görmeniz gereken bir yer olan Bozdağ’a gittiğinizde girişteki levhada “Yeryüzü Cenneti Bozdağ’a Hoş Geldiniz” yazısı karşılar sizi. Bozdağ’ı gezip gördükten sonra bunun ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz. Her mevsimin ayrı bir güzelliği vardır Bozdağ’ın. En önemli geçim kaynağı tarım olan Bozdağ’ın patatesi çok ünlüdür. Patatesten sonra taze fasulye, barbunya, elma, kestane, ceviz, kiraz ve son zamanlarda da brokoli yetiştirilmeye başlanılmıştır. Bozdağ’ın bir de köpük helvası meşhurdur. Köpük helvasının tadına mutlaka bakın. Pişman olmazsınız. Bozdağ’ın girişindeki Döner Otel’de yemeğinizi yerken yemyeşil manzaralar seyredersiniz, 360 derece yavaş yavaş dönen restoranından. Bir yanda yemyeşil Elmabağ Köyü, öbür yanda Cennet Bozdağ. Bozdağ’ın içinde konaklama ihtiyacını karşılayacak otel ve pansiyonlar da mevcut.

When you arrive Bozdağ, which is a must-see destination, the writing on a signboard meets you at the entrance: “Welcome to Bozdağ, the Paradise on Earth”. You will acknowledge how true it is after you see around Bozdağ. Every season offers a particular beauty in Bozdağ. Agriculture is the most important source of income in Bozdağ, which is famous for its potato variety. The local population also grows green beans, shell beans, apple, chestnut, walnut, cherry, and recently, broccoli. Bozdağ is also famous

with its froth halvah. You must taste froth halvah before you leave the town. You won’t regret it. While having your meal at Döner Hotel at the entrance of Bozdağ, you enjoy the verdant view from the restaurant slowly rotating 360 degrees. You have Elmadağ Village on one hand and Paradise Bozdağ on the other. Bozdağ also offers alternatives of hotels and hostels to meet the accommodation needs of visitors. There are several plateaus on Bozdağ which offer natural beauties and abundant water resources. Elmabağı, Ovacık, Çayır, Gündalan, Çavdar, Gölcük, Subatan, Çam, Başova, Kemer and Büyük Çavdar are the biggest plateaus in the region. Most of the plateaus host trout breeding facilities. The fish of your choice is served either barbequed or fried together with a delicious salad with lemon... As another alternative, you can order lamb or goat meat roasted in tandouri which is served with sheep yogurt in an earthenware pot. Ski facilities on Büyük Çavdar Plateau provide a significant contribution to winter tourism. It is an ideal venue for winter sports. The fully equipped facilities also offer accommodation services.

46

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Doğal güzellikleri ve bol su kaynakları olan Bozdağların üzerinde birçok yayla vardır. Elmabağı, Ovacık, Çayır, Gündalan, Çavdar, Gölcük, Subatan, Çam, Başova, Kemer ve Büyük Çavdar en büyük yaylalardır. Yaylalarının çoğunda alabalık tesisleri bulunmaktadır. Beğendiğiniz balığı siz gösterin, ister mangalda isterseniz tavada pişirsinler afiyetle yiyin. Yanında da bol limonlu salata… Başka alternatif bir yemek kuzu, oğlak tandır da yiyebilirsiniz. Toprak kap içinde mayalanmış koyun yoğurdu ile.

Kral Tmolos’un hüzünlü sonu

Büyük Çavdar Yaylası’ndaki kayak tesisleri kış turizmi için önemli bir yer teşkil eder. Kış sporu yapmak isteyenler için ideal bir yerdir. Her türlü donanıma sahip olan tesislerde konaklama yapılabilmektedir. Kayakçılar zirveye kadar teleferik ile çıkabilmektedir. Bozdağ’ın zirvesinden uzun bir kayak parkuru vardır. Ayrıca dağcılık sporu için de rakım 2157 metrelik zirve, iyi bir tırmanış yeridir. Zirveye tırmanmak için en iyi parkur, Mermeroluk’un batısından güneye geçilerek yapılır. Bozdağ’ın zirvesinden gündoğumunu ve gün batımını seyretmek bambaşka bir duygudur.

Skiers can use a cable car to climb the summit, from which a long skiing track reaches down. In addition, the summit with an altitude of 2157 meters offers a good climbing destination for the ones who are interested in mountaineering sports. The best track to climb the summit is covered by passing from the west of Mermeroluk to the south. Watching the sunrise and sunset from the summit of Bozdağ gives you an utterly different feeling.

Bozdağ’ın zirvesinden bakıldığında; batısında Gölcük Gölü’nün harika bir görüntüsü vardır, seyretmeye doyamazsınız. Güney tarafta Ödemiş, Tire, Beydağ Baraj Gölü ve Kiraz. Kuzey tarafta ise, Salihli, Demirköprü Baraj Gölü ile Gölmarmara Gölü’nü zevkle seyredersiniz.

When you reach the summit of Bozdağ, you cannot take your eyes off the spectacular view of Gölcük Lake in the west. Ödemiş, Tire, Beydağ Dam Lake and Kiraz in the south, and Salihli, Demirköprü Dam Lake and Gölmarmara Lake in the north offer you a fascinating panorama.

“Lidya kralı Tmolos bir gün avlanmak için dağa çıkar, avlanırken çok yorulur. Biraz dinlenip su içmek için bir derenin yanına gittiğinde, karşısına su perisi Arripe çıkar. Güzelliği karşısında su perisi Arripe’ye âşık olur. Arripe de bu aşka karşı boş değildir. Ancak ölümsüz Arripe ile ölümlü kral Tmolos’un bu aşkları av ve vahşi doğa tanrıçası Artemis’i kızdırır. Kral dahi olsa bir ölümlü ile ölümsüzün aşkına izin vermez. Artemis kral Tmolos’un üzerine azgın bir boğa salar. Tmolos bu azgın boğanın boynuzlarıyla can verir. Oğlu babasını bu dağa gömer ve dağın adını da babasının adını verir. Böylece dağın adı Tmolos olarak kalır.”

Sorrowful end of King Tmolos “King Tmolos of Lydia goes hunting one day up in the hills. When he gets tires and sits by the river to rest and quench his thirst, water nymph Arriepe appears before him. He is enchanted by Arriepe’s beauty and falls in love with her. Arriepe reciprocates his love. Yet, the love of immortal Arriepe and mortal Tmolos annoys Artemis, the goddess of hunting and wilderness. She does not consent to the love between an immortal and a mortal, even if the mortal is a king. Artemis sets a fierce bull on king Tmolos to tamper him to death. Tmolos’s son buries his father on the summit of Bozdağ, which thereafter became known as Tmolos”.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

47


Gölcük’te A Tepesi

“Hill A” in Gölcük

Bozdağ kasabasının 10 km batısında bulunan Gölcük Yaylası’na giderken, bir tepe üzerinde aniden karşınıza yemyeşil çam ormanları içinde Gölcük Gölü çıkar. Şaşırıp kalırsınız istemeden ağzınızdan bir “Aaa!..” sesi çıkar. Hayran kalırsınız, seyrine doyamazsınız bu güzel manzaranın. Bu tepenin adı “A Tepesi”dir. 1938 yılında İsmet İnönü, bu gölü görür görmez “Aaa!..” demesinden sonra, bu tepenin adı “A Tepesi” olarak kalmış. Rakım 1050 metre yükseklikte olan Gölcük Gölü’nde sazan ve yayın balığı yaşamaktadır. Gölcük Yaylası’nda iki büyük otel ve birçok pansiyon bulunmaktadır. Ayrıca çadırla kamp kurmak isteyenler için de tesisler bulunmaktadır. Günü birlik piknik yapanlarla hafta sonları dolup taşar adeta. Gölcük Gölü’nün kenarında bulunan çim sahalar, profesyonel futbol takımlarının gözdesi bir yerdir. Havasının serin olmasından dolayı, futbol takımları yaz aylarında burada kamp kurarak, hazırlık çalışmalarını yaparlar.

While heading for Gölcük Plateau located 10 km west of Bozdağ town, Gölcük Lake surrounded by verdant pinewoods appears in front of you on a hilltop. You cannot help uttering an ejaculation of surprise when you spot the view. You are amazed by this spectacular landscape. This hill is called “Hill A”. The hill received

Yamaç paraşütü yapmak isteyenler için Bozdağ Akçakmak ve Gündalan tepeleri çok uygundur. Rakım 1200 metreden, bir kuş misali süzülürsünüz yemyeşil Küçük Menderes ovasına doğru. Her mevsim ayrı bir güzelliği olan Bozdağ’a kış gelip karlar yağmaya başladığında, bembeyaz bir örtüye bürünür. Eşsiz kar manzaralarını seyretmeye doyum olmaz. İki katlı taştan yapılmış evlerin bacaları tütmeye başlar. Bacadan çıkan dumanlar gökyüzüne doğru uçar gider bir bulut misali. Sokaklarda kardan adam yapan çocukları görürsünüz kömürden gözler, havuçtan burun yapan. Başına bir fes, boynuna da bir atkı takmışlardır. Kimisi ellerine geçirdiği leğenlerle kayarlar, sokağın yukarısından aşağılara kadar. Bembeyaz karda yürürsünüz sokaklarında. Her

48

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

this name from the exclamation of “Aaa!” uttered by İsmet İnönü, second president of Turkish Republic after Atatürk, with surprise when he beheld the view in 1938. The species of fish that can be found in the lake, which is located at an altitude of 1050 meters, include carp and catfish. There are two big hotels and several hostels on Gölcük Plateau. There are also facilities for the ones who like camping


adım attığınızda “hart hart” diye karların sesini duyarsınız. Gezerken, güneş ışıklarıyla kristal gibi ışıl ışıl parlayan kardan gözleriniz kamaşır adeta. Tadını çıkarır çocuklar kartopunun doya doya Bozdağ sokaklarında. İzmir ve çevresinin tek kayak merkezi olan Bozdağ, kış oldu mu, kayak yapan kayakçılarla dolup taşar. Üç ayrı

out in tents. In the weekends the site almost swarms with daily picnickers. Turf football fields next to Gölcük Lake are the favourite destinations of professional football teams. As the weather is always cool, football teams prefer this location for camping and preparation works in the summer season. Bozdağ Akçakmak and Gündalan hills

are very appropriate for paragliding. From an altitude of 1200 meters you float down like a bird towards the verdant Küçük Menderes plain. Bozdağ, which embraces a different kind of beauty in each season of the year, is covered with a white cloth of snow in the winter. You cannot get enough of this matchless panorama of snow.

Ege’nin en yüksek ikinci dağı Bozdağlar, batıdan doğuya doğru; İzmir, Manisa ve Aydın illerine kadar uzanan 170 km’lik bir dağ sırasıdır. Bozdağ 2157 metre ile Ege Bölgesi’nin ikinci en yüksek dağıdır. Bozdağ’ın kuzey eteğinde, rakım 1150 metrede kurulu olan kasaba, adını bu dağdan almıştır. İzmir ili, Ödemiş ilçesinde yer alan Bozdağ, İzmir’e 140 km. mesafededir.

The second highest mountain in the Aegean Bozdağlar (Boz Mountains) is a chain of mountains stretching 170 km in the west-east direction from İzmir to Manisa and Aydın. Bozdağ is the second highest mountain in the Aegean Region with an altitude of 2157 metres. The town, which is situated at an altitude of 1150 metres on the northern foothill of Bozdağ, receives its name from this mountain. Bozdağ is in Ödemiş district, 140 km away from İzmir.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

49


uzunlukta olan kayak pistinin en uzun olanı rakım 2157 metreden başlar. 2500 metre uzunluktaki pistte adrenalinin en uç noktasını yaşarsınız macera dolu. Dileyen teleferikle zirveye çıkıp, oradan manzaranın keyfini çıkarır. Burnunuza mis gibi koku gelir, taaa uzaktan. Mangalda sucuk pişiriyorlardır ekmek arası. Yarım ekmek arası sucuk söyleyin kendinize afiyetle yiyin. Ardından da kahvehanede sohbete dalıp gidersiniz, sıcak kahvenizi yudumlarken.

Her mevsim güzel Mart ayı geldiğinde, Bozdağ’ın kardelenleri karları delerek güneşe doğru yemyeşil filizlenir. Güneşi görünce, boynunu bükerek açar baharın sessiz habercisi kardelen çiçekleri. Karlar eriyip ilkbahar geldiğinde yemyeşil bir örtüye bürünür Bozdağ. Yaylalarda çobanlar koyunlarını, keçilerini otlatmaya başlarlar yanık türküler söyleyerek. Birçok şifalı bitkiler vardır dağında. Bin bir çeşit, renk renk çiçekler açar. Kekik kokar peyniri, balı, tereyağı. Kelebekler uçuşur oradan oraya. Arılar her çiçeğe konmak için

Smoke comes out from the chimneys of two-storied stone houses. The fumes rise up into the sky like clouds. In the streets you witness children making snowman with eyes of coal and nose of carrot, and with a tarboosh on its head and a shawl wrapped around its neck. Some children skate away in a washbasin, and some look away down onto the plain from above the street. You thread

the streets covered with snow, and hear sound of the snow crunched under your feet at each step you take. While wandering around, your eyes are dazzled with the snow sparkling like a crystal under sunrays. Children get the utmost enjoyment out of playing snowball in the streets of Bozdağ. Bozdağ, which is the only ski centre in and around İzmir, overflows with skiers in the winter. The longest of the three ski-run tracks has an altitude of 2157 metres. You can experience an adrenaline rush at the extreme while skiing on the run track measuring 2500 metres in length. If you like you can prefer to climb the summit by cable car, and enjoy the view. You smell an appetizing smell from a distance. Someone is surely barbequing sausage somewhere. Order a sausage sandwich for yourself and enjoy its delicious taste. Afterwards, you get engrossed in conversation while sipping your coffee at a coffee house.

Beautiful in all seasons When March comes, the snowdrop flowers of Bozdağ thrust through the

50

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


snow and germinate facing the sun. Snowdrops, the silent harbingers of spring, bloom drooping when sun comes out.

yarışırlar adeta. Kekliklerin ötüşünü dinlersiniz hayranlıkla. Hafif esen rüzgârla sallanır çiğdem çiçekleri bir sağa bir sola. Zirvelere yakın rakım 2000 metrelerde ada çayları çıkmaya başlar etrafa mis gibi kokular salarak. Karşınıza aniden bir tavşan ya da keklik çıkarsa sakın şaşırmayın. Yiyecek aramak için gezintiye çıkmışlardır. Dikkat edin, sakın ürkütmeyin. Yaylalarda gezerken uzaktan at sürülerini görürsünüz. Özgürce dolaşırlar yaylalarda. Kar sularıyla oluşan şelaleler ve derelerden su için kana kana. Bozdağ’da ıhlamur ağaçlarının altında dinlenirken, kendinize ada çayı söyleyin, mis gibi kokusunu hissederken, tadı damağınızda kalır. Karnınız acıktıysa, odun ateşinde pişen katmerinden yiyin afiyetle. Yanında bol köpüklü ayran da olsun. Güneşin ilk ışıklarıyla karanlık gecenin sessizliğini bozar, kuşların cıvıl cıvıl

ötüşü. Huzur içinde dinlersiniz. Yiyecek telaşında olan sincapların, ağaçlarda daldan dala zıplamalarını seyredersiniz hayranlıkla. Bol oksijen çekersiniz, ciğerinizin en derin noktasına kadar. Sokaklarında bembeyaz çiçek açar, vişne ağaçları. Eriyen kar suları akar gider, büklüm büklüm Bozdağ sokaklarında. Her mahallede, ortak kullanılan bir fırın vardır. İsteyen herkes burada, kendi yiyeceği ekmeğini yapar. Nar gibi kızaran ekmeğin kokusunu duyarsınız, daha mahalleye girerken.

Bozdağ is wrapped up all in green when the snow melts and spring knocks at the door. The shepherds begin to pasture their sheep and goats on plateaus, singing heartsick folk songs. Its mountain is a rich reserve of several herbs and abundant variety of colourful flowers. Its cheese smells of thyme and its honey smells of butter. Butterflies fly around. Bees almost compete with one another for landing on flowers. You listen to the songs of partridges with admiration. Crocuses swing wiggly with the breeze. Fragrant wild claries begin to appear as you reach an altitude of 2000 metres close to the summit. Do not be surprised if a rabbit or partridge springs out all of a sudden in front of you. They are most probably foraging food. Be careful not to startle them. You also spot herd of horses from a distance while walking on the plateau. They freely wander around in the uplands. Quench your thirst by drinking from waterfalls and rivers flowing with snow water. Order a cup of sage tea to sip while resting under the shadow of lime trees in Bozdağ; inspire its fragrant smell and let its flavour linger in your mouth. If you get hungry, taste the crisp flaky pastry cooked by wood fire, and accompanied by frothy buttermilk drink. Chirping of birds breaks the silence of dark night with the first rays of sun. You listen to their songs at peace. You admiringly watch the foraging squirrels jump to and from on the trees. You inhale plenty of oxygen deep into your lungs. Cherry trees blossom all in white in the streets. The melting snow water Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

51


flows away in curls in Bozdağ streets. Every neighbourhood has a furnace for common use. Everyone can bake their own bread and food here. You smell the well toasted bread as you enter a neighbourhood. Right next to these furnaces are fountains with ice-cold water flowing with a pleasant noise. Bozdağ acquires a completely new look when spring comes. You almost feel you are in paradise. To feel this, you do not need the signboard at the entrance which reads “Welcome to Bozdağ, the Paradise on Earth”.

Hemen yanı başında, çeşmeler vardır akar, buz gibi sularıyla şırıl şırıl. İlkbahar geldiğinde Bozdağ, bir başkadır. Cennette sanırsınız kendinizi. Boşuna yazmamışlar girişteki levhaya “Yeryüzü Cenneti Bozdağ’a Hoş Geldiniz” diye. Yaz geldiğinde, yemyeşil bir doğaya bürünür Bozdağ. Yaz aylarındaki ortalama sıcaklığı 20–24 C’de olduğundan serin bir havası vardır.

Bozdağ wears the verdant colour of nature when summer comes. The weather is cool due to the mean temperature of 20–24 Cº throughout the summer. You cannot sleep without a blanket even in summer months. The Recreation Camp inside the National Park Mermeroluk Woods at the entrance of Bozdağ is full of picnickers during the summer. You can barbeque amidst pine, chestnut and walnut trees, and if you like, you can take a rest in a hammock. Quaff the ice-cold clear water of Mermeroluk. Be quick in drinking the water, because you can hardly keep your hand in the icy

water for more than a minute. It even cracks a melon in five minutes. Take a rest in the park at the town centre. Do not refrain from stepping on the grass while sipping your tea at a table placed on verdant grass. Enjoy this natural beauty... viewing the summit of Bozdağ wrapped up in white clouds. Bozdağ has a particular beauty in the autumn. The leaves of walnut, chestnut and apple trees begin to turn from green to yellow. And the leaves of cherry trees turn from green to red. You cannot take your eyes off this magnificent autumn view. When rain showers begin, the grass in pine woods turn green. The grass and pine mushrooms loosen the soil and outcrop to the surface. As autumn forges ahead, everything lapses into silence. In the last months of autumn, high and cold winds bring down the remaining

52

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


ise, yeşilden al bir renge dönüşür. Bu güzel harika sonbahar manzaralarını, seyretmeye doyamazsınız. Yağmurlar yağmaya başladığında, çam ormanlarının içindeki çimler yeşerir. Çimen ve çam mantarları, toprağı kabartarak yeryüzüne çıkar. Sonbahar ilerledikçe, etraf sessizliğe bürünür.

Yaz aylarında bile yorgansız yatamazsınız. Bozdağ’ın girişindeki Milli Park Mermeroluk Orman İçi Dinlenme Kampı, yaz aylarında piknik yapanlarla doludur. Çam, kestane ve ceviz ağaçları içinde mangalınızı yapabilir, isterseniz hamakta dinlenebilirsiniz. Mermeroluk’un buz gibi akan berrak suyundan kana kana için. Suyu içerken, biraz acele edin, çünkü elinizi bir dakika zor tutarsınız soğuktan. Karpuzu bile beş dakikada çatlatır. Kasabanın merkezindeki parkta oturun. Yemyeşil çimlerin üzerine kurulmuş masada, çayınızı yudumlarken çimlere sakınmayın, basın. Keyfini çıkarın bu doğallığın. Bembeyaz bulutlar içinde, Bozdağ’ın zirvesini seyrederken.

Sonbaharın son aylarında, sert ve soğuk esen rüzgârlar ağaçlardaki sararan son yaprakları da düşürerek, savururlar oradan oraya bir hüzün içinde. Doğa, artık kendini dinlenmeye bırakmıştır, gelecek olan ilkbahara kadar. Bozdağ, bir mevsim değil dört mevsim güzeldir. Bozdağ’ı dört mevsim gezin, görün ve yaşayın.

yellow leaves on the trees and blow them about in sorrow. Nature has now left itself to rest until the next spring. Bozdağ is beautiful not only in one season, but throughout the year. Visit, see and live Bozdağ in four seasons.

Bozdağ’dan ayrılırken, Salihli yönüne gidiyorsanız, yaklaşık 4 km sonra, yolun solunda Kırkoluk gelir. Kırk tane oluk... İnanmazsanız sayın. Tam kırk tane. Kırk oluğun kırkından da su akar buz gibi… Kırkından da su için kana kana. İçerken de bir dilek tutun. Ben tuttum!.. Umarım en kısa vakte kadar dileğiniz kabul olur.

If you are heading for Salihli after you leave Bozdağ, you come across Kırkoluk (Forty Spouts) at the end of the road after you drive for 4 km... Count them if you find it difficult to believe...There are exactly forty spouts. Icy water flows out of all forty spouts...Make a wish while drinking from all of them. I did!...I hope your wish comes true soon.

Bozdağ, sonbaharda da ayrı bir güzeldir. Sonbaharın gelmesiyle ayrı bir güzelliğe bürünür doğa. Ceviz, kestane, elma ağaçlarının yaprakları yeşilden sarıya doğru bir renk almaya başlar. Kiraz ağacı yapraklarının rengi Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

53


Lezzet / Taste

Kestane kebap, yemesi sevap! Chestnut roasted indeed, eating it is a good deed!

Artık kaloriferli, klimalı evlerimizde bu zevki tadamasak da çarşı pazarda mangal kurmuş satıcıların tezgahından kış aylarında sımsıcak, mis gibi tüter kestane kebap. Her derde deva kestanenin en lezzetlisi ise Ödemiş’te yetişir.

Although we can no longer enjoy the pleasures of making chestnut kebab in our centrally heated and air-conditioned houses, its appetizing smell reaches our nose from the stalls of pedlars who set up their charcoal burners in public bazaars in cold winter months. The most delicious chestnut grows in Ödemiş.

54

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


İZZET KOCADAĞ Halk Kültürü Araştırmacısı Researcher of Folk Culture

Kayıngiller familyasından, kuzey yarımkürenin ılıman bölgelerinde yetişen kestanenin geçmişinin, insanlar tarafından kültüre alınmasından 6000 yıl öncesine kadar dayandığı tahmin edilmektedir. Yetişme coğrafyasına bakıldığında Çin, Kore, Japonya ve ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkeleri ilk sıralarda yer alır. Bilinen 16 türünün içinde Akdeniz, Ege coğrafyasında bulunan türü “Castenea Sativa Mill” boyu 30 metreye ulaşabilen görkemli ağaçlar içinde yer alır. Asıl anavatanının neresi olduğu tam bilinmemekle birlikte Anadolu’dan benzer iklim kuşağı içindeki Yunanistan, İtalya ve İspanya’ya geçtiği öne sürülür. Ülkemizde çoğunlukla, Ege, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde doğal olarak yetişir. Dünya kestane üretiminde Çin ve Güney Kore’den sonra üçüncü sırayı alan Türkiye, ihracat sıralamasında maalesef altıncı sıradadır. Pek çok türü olmasına rağmen lezzetçe en makbulünün Anadolu kestanesi olduğu söylenir.

The history of chestnut from the fagaceae family, which grows in mild climate of the northern hemisphere, is thought to go back to 6000 years before it was incorporated into culture. When the ideal environment for chestnut is considered, China, Korea, Japan and the Mediterranean countries including Turkey are its primary habitats. Among the 16 known species, “Castenea Sativa Mill” is one of the most magnificent trees that grow in the Mediterranean and Aegean geography with its height reaching to 30 meters. Although its country of origin is unknown, it is claimed that it spread from Anatolia to Greece, Italy and Spain in the same climatic zone. In our country it grows mostly in the Aegean, Marmara and Black Sea regions. Turkey is the third in chestnut production in the world after China and South Korea, but it unfortunately ranks number six in exportation. Although it has several varieties, the most delicious chestnut of all is said to be the variety that grows in Anatolia. In chestnut production in Turkey, İzmir comes in first and it is followed by the cities of Aydın, Kastamonu and Sinop,

respectively. In İzmir, most of the chestnut production is carried out in the district of Ödemiş, which undertakes almost half of the total chestnut production in Turkey. According to the statistics of 2009, there are a total of 146 thousand 700 chestnut trees in Ödemiş, of which approximately 114 thousand trees yield fruit and 32 thousand 700 trees are young trees which do not yield fruit yet. Annual chestnut production is about 2850-3000 tons. Chestnut tree grows in lands facing south in cold regions, and in open lands facing north in warm regions. Aydın Mountains in the south and Bozdağ plateaus in the north are the most appropriate locations that meet these conditions in Ödemiş. Most of the chestnut production is obtained from the trees growing in this region. Not only its fruit of chestnut but also its wood makes the chestnut tree a valuable plant. As it among the group of woods that are least affected by humidity and sunlight, chestnut wood is used in the construction of waterside residences and bridges, and in yacht production. In addition, offshoot branches sprouting at the bottom of chestnut trees are used in the production of bamboo furniture. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

55


Türkiye sınırlarındaki üretimin çoğu İzmir’de yapılırken onu sırasıyla Aydın, Kastamonu ve Sinop illerimiz takip eder. İzmir il sınırları içinde ise kestanenin büyük çoğunluğu Ödemiş ilçesinde üretilir; hatta Türkiye kestane üretiminin neredeyse yarısını Ödemiş karşılamaktadır. Ödemiş sınırları içinde 2009 yılı istatistik sonucuna göre yaklaşık 114 bin meyve verir durumda, 32 bin 700 adet genç, henüz meyve vermeyen olmak üzere toplam 146 bin 700 kestane ağacı bulunmaktadır. Yıllık kestane üretimi ise 2850-3000 ton civarındadır. Kestane soğuk yerlerde güneye bakan, sıcak bölgelerde ise kuzeye bakan,

ışığı bol, açık alan yerlerde yetişen bir bitkidir. Ödemiş’te bu koşullara en uygun alan şehrin güneyinde bulunan Aydın Dağları ve kuzeyindeki Bozdağ yamaçlarıdır. Kestane üretiminin çoğu da bu bölgelerde yetişen ağaçlardan elde edilir. Kestane meyvesinden faydalanıldığı kadar kerestesinden de yararlanılan bir ağaçtır. Kerestesi rutubet ve güneşten en az etkilenen ağaçlar sınıfında olması nedeniyle yalılar, köprüler, yatlarda kullanılmaktadır. Bundan başka ağacın dip kısmından süren şıvgın (sürgün) dallarından bambu mobilya tarzında ürünler yapılmaktadır. Kestane ağacı yayılıp oldukça derinlere inen kök yapısı sayesinde toprağı tutarak, erozyonu önlemede de oldukça etkilidir.

As its roots spread very deep into the soil, chestnut tree is also very effective in preventing erosion.

Source of several cures It is possible to introduce pages of information about the benefits of chestnut for human health. It has a high nutrition and calorie value, and it is also highly rich in terms of B1, B2 and C vitamins. It is not only abundant with protein and lipid, but also includes calcium, chlorine, phosphorus, magnesium, potassium, iron and sodium. Accordingly, its most distinctive benefits may be listed as follows: - Reduces high cholesterol in blood. - Considered to be protective against cancer. - Restores water balance in the organism by stimulating heart and muscle system. - A source of energy. - An effective medicine in making up potassium deficiency. - Prevents the formation of varicose vein and haemorrhoid by accelerating blood circulation. - Strengthens the muscles. - Removes bodily and mental fatigue. - Removes anaemia. - Removes fatigue related to liver disease. Despite all these benefits, it should be noted that it is not recommended for diabetics and people with atherosclerosis and hypertension.

Ödemiş bears the burden Candied chestnut is the reason behind the expression “Ödemiş bears the burden of chestnut, and Bursa enjoys its pleasures”. Bursa is famous for its candied chestnut rather than chestnut production. As a matter of fact, chestnut trees in Bursa, which were preserved during the Ottoman period under the protection of a foundation, are almost extinct today in the city due to

56

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Şifa deposu Kestanenin insan sağlığına faydaları konusunda sayfalar dolusu bilgi vermek mümkündür. Besleyici ve kalori değerinin çok yüksek olması yanında B1, B2 ve C vitamini açısından da oldukça zengindir. Bol miktarda protein ve yağ bulundurmasının yanında kalsiyum, klor, fosfor, magnezyum, potasyum, demir, sodyum da içermektedir. Bu özellikleriyle en belirgin faydaları maddeler halinde şöyle sıralanabilir: - Kandaki yüksek kolesterolü düşürür. - Kansere karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir. - Kalp ve kas sistemini uyarıp organizmanın su dengesini düzenler. - Enerji kaynağıdır. - Potasyum eksikliğinin giderilmesinde etkili bir ilaçtır. - Kan dolaşımını hızlandırarak varis ve basurların gelişimini önler. - Kasları kuvvetlendirir. - Beden ve zihin yorgunluğunu giderir. - Kansızlığı giderir. - Karaciğer yorgunluğunu giderir. Tabii bütün bu faydalarına rağmen, şeker hastaları, damar sertliği ve yüksek tansiyonu olan hastalara önerilmediğini de söylemek gerekir.

“Kara kara kayacık, İçi dolu mayacık. Pazarda getirdim, Kor ateşte pişirdim. Kebap oldu kestane, At ağzına bir tane…”

Külfeti Ödemiş’in “Kestanenin külfetini Ödemiş çekiyor, sefasını Bursa sürüyor” sözünün çıkış nedeni kestane şekeridir. Bursa kestane üretiminden ziyade kestane şekeriyle anılan bir ilimizdir. Zira Osmanlı İmparatorluğu döneminde vakıf olarak korunmuş kestane ağaçları günümüzde mürekkep hastalığı ve dal kanseri gibi bir türlü önlenemeyen nedenlerden dolayı Bursa’da neredeyse kalmamış gibidir. Günümüzde vitrinlerde gördüğümüz kestane şekerlerinin çoğu Ödemiş üreticisinin yoğun emeğiyle Bursa’ya ulaştırılmış kestanelerden imal edilmiştir. Kestane şekerinden sonra en çok bilinen kestane balıdır. Birçok hastalığa karşı koruyucu ve tedavi edici özellikleri olduğu sıkça konuşulan kestane balı, günümüz de hakikisini bulabilmek için birçok insanın çevresine danıştığı bal çeşitlerinin başında gelmektedir. Eskiden uzaktaki yakınlarımızla haberleşirken yazdığımız mektupların bitiminde “büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim” gibi kalıplaşmış sözlerin hemen ardından “Kestane kebap, acele cevap” diyerek herkesçe sevildiği malum olan kestane tadıyla son noktayı koyardık. Artık kaloriferli, klimalı evlerimizde bu zevki tadamasak da çarşı pazarda mangal kurmuş ve müşteriyi uzaktan kendine çekmek için közlenen kestanelerin dumanını kasten üzerimize yelleyen seyyar satıcının tezgahında görmekteyiz kestane kebabını. Acele cevabınızı istemesek de, bu tadı mutlaka deneyin deriz.

“Black black hornbeam, Filled with solid creme. I brought it to the bazaar, Cooked it on coal fire. Chestnut became kebab, Here you have a nice grub...”

unavoidable reasons such as ink disease and branch cancer. Most of the candied chestnuts that we see in shops today are produced from the chestnuts grown with the intensive effort of producers in Ödemiş and transported to Bursa. The most famous chestnut product after candied chestnut is chestnut honey. Due to the often-mentioned protective and curing effects of chestnut honey on several diseases, it is one of the honey types which many people consult one another to find the most genuine brand. In the old days, we used to conclude our letters with a taste of chestnut by noting “chestnut kebab, prompt reply” after the stereotypical closing remarks like “I kiss my elders from their hands, and younger ones from their eyes”. Although we can no longer enjoy the pleasures of making chestnut kebab in our centrally heated and air-conditioned houses, we see it on the stalls of pedlars who set up their charcoal burner at public bazaars and fan the smoke of barbequed chestnuts towards us to attract customers. We do not ask for your prompt reply, but we would definitely recommend you to try this taste. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

57


Ören Yeri / Ruin Site

Beş bin yıllık uygarlık merkezi Yeşilova’daki yeni buluntularla İzmir’in yaşı 8 bin 500’e çıktı ama yıllarca İzmir’in ilk kuruluş yeri olarak bilinen Smyrna, uygarlık tarihinin 5 bin yıllık izlerini günümüze taşıyor.

58

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


A five thousand year-old civilization centre İzmir’s age has recently increased to 8 thousand 500 with the new findings uncovered in Yeşilova; yet, Smyrna which is acknowledged to be the first settlement in İzmir bears the traces of a 5 thousand year-old history of civilization. Prof. MERAL AKURGAL

Kazı Heyeti Başkanı / Excavation Team Leader

Smyrna, İzmir Bayraklı’da bir höyük üzerinde yer alır. Antik dönemde höyüğün batısı ve güneyi denizle çevrilidir. Yüz ölçümü yaklaşık yüz dönüm olan Bayraklı Höyüğü, bir düzlük üzerinde kurulu küçük bir tepeciktir. Strabon (MÖ 1. yüzyıl) Eski İzmir’in kendi zamanındaki Smyrna’dan 20 stadion uzaklıkta, körfezin en doğusunda; Aristeides de (MS 2. yüzyıl) diğer Smyrna’nın kendi zamanındaki Smyrna ile Sipylos Tepesi arasında yer aldığından söz eder. Bayraklı Höyüğü’ndeki ilk bilimsel çalışmalar Ord. Prof. Ekrem Akurgal ve

Prof. John M. Cook tarafından İngiliz Türk üyelerden oluşan bir heyet ile 1948-1951 arasında gerçekleştirilmiştir. Profesör Akurgal, 1966 yılından itibaren 1993’e kadar kesintisiz olarak kazılarını sürdürmüştür. Çalışmalar 1993’ten itibaren Prof. Meral Akurgal başkanlığında yürütülmektedir.

Smyrna is located on a mound at Bayraklı in İzmir. In Antiquity the mound was surrounded by the sea in the west and south. The Bayraklı Mound, with a surface area of twenty five acres, is a small hill situated in the middle of a flat land.

Bayraklı Höyüğü kayalık bir tepe ve üzerindeki yerleşme tabakalarından oluşur. Burada ele geçen en erken buluntular MÖ 3. bine ait seramik parçalarıdır. Bu ilk yerleşme Eski Tunç Çağı’na aittir.

Strabo (1st century B.C.) relates that Old İzmir was situated on the easternmost point of the gulf and at a 20 stades distance from the Smyrna of his own time. Likewise, Aristeides (2nd century A.D.) notes that the second city of Smyrna was located between Sipylos Mountain and the Smyrna of his own time.

Bayraklı Höyüğü üzerindeki Smyrna Kenti MÖ 3. bin ile 300 tarihleri arasında yerleşim görmüştür. Tunç Çağları’ndaki yerleşmeler höyüğün küçük bir bölümünü kaplıyorken,

The first systematic excavations at Bayraklı Mound were carried out by an EnglishTurkish joint team led by Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal and Prof.Dr. John M. Cook between 1948 and 1951. Ord. Prof. Dr. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

59


Ekrem Akurgal continued the field works without interruption from 1966 to 1993. Since 1993 Excavations are still carried out under the direction of Prof.Dr. Meral Akurgal. The Bayraklı Mound consists of a rocky hill and the settlement layers upon it. The earliest finds retrieved here are pottery fragments from the 3rd Millennium B.C. The earliest settlement belongs to the Early Bronze Age.

Hellen çağlarında yerleşim, bugün modern duvarlarla çevrili sit alanının çok daha dışına taşmaktadır.

üzere 300 yıl boyunca ticari ve siyasi faaliyetin toplandığı bir merkez, bir Devlet Kent olduğunu gösterir.

Devlet Kent

MÖ 11 ve 9. yüzyıllar arasında tek odadan oluşan bahçe içinde evlerle Smyrna, köy düzeyinde bir yerleşmeydi. Planı ve tarihi kesin olarak bilinen Batı Anadolu’nun en eski evi buradaki Oval Ev’dir. Ev, MÖ 10. yüzyılın son dörtlüğüne tarihlenir. Tek odadan oluşan oval evin duvarları kerpiçtir.

Ekrem Akurgal Bayraklı Höyüğü üzerinde MÖ 11 - 4. Yüzyıl arasında kesintisiz on yerleşme katının varlığını ortaya koymuştur. Bu yerleşme katlarının verdiği sonuçlar Smyrna’nın, özellikle MÖ 7. yüzyıldan başlamak

MÖ 9. ve 8. yüzyıllardan itibaren bir kent-devlet kimliğini taşıyan Eski İzmir’i Basileus adı verilen bir bey idare etmekteydi. Homeros’un İliada’sında bahsettiği gibi burada da halkın başta gelen geçim kaynağı tarımdı. Küçük Yamanlar Dağı’nın eteklerinde ve ovada oturan halk toprak işliyor, bağcılık, zeytin ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Her aile kendisi için gerekeni üretiyordu. Bu nedenle ticaret henüz gelişmemişti.

Parlak Çağ

Athena tapınağı. M.Ö. 7. Yy. Sonu. Temple of Athena. End of the 7th century B.C.

60

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Smyrna’da MÖ 7. yüzyılın başından 6. yüzyıl ortalarına kadar başta kent duvarı, Athena Tapınağı, anıtsal çeşme binası, Toplantı Megaronu, Çifte Megaron olmak üzere Doğu Hellen yapı sanatının bugün için en önemli

The ancient city of Smyrna on the Bayraklı Mound was inhabited from the 3rd millennium B.C. until 300 B.C. It was founded as an Aeolic city in the 11th century B.C. In the Bronze Ages, settlement was occupying a smaller part of the mound; however in the Greek period, settlement expanded towards a larger area which is now surrounded by modern walls.

City State Ekrem Akurgal put forth clear evidence of ten settlement layers at the Bayraklı Mound between 11th and 4th centuries B.C. The remains and finds unearthed in these ten successive layers demonstrated that Smyrna was a city-state, a center for political and commercial activities for three centuries beginning from the 7th century B.C. Between the 11th and 9th century B.C. Smyrna was just like a village consisted one roomed houses known as megaron. The Oval House (925-900 B.C.) in Smyrna is the oldest known Eastern Greek house in Western Anatolia. The house was dated to last quarter of the 10th century BC. The walls of the one roomed oval house were made of sun-dried bricks. Beginning from the 9th and the 8th centuries B.C. the Old Smyrna presents the character of a city-state, and it was ruled by a king or tyrant called Basileus. As mentioned by Homer in the Iliad, the main


means of living of the local people was farming. Living on the slopes of the Küçük Yamanlar Mountain and on the nearby plain, the people tilled the soil and also tended vines, olives and raised animals. Each family produced only for its own needs. For this reason commerce was not yet developed. Oval Ev. M.Ö. 925-900 The Oval House. 925-900 B.C.

taş yapıları inşa edilmiştir. Bunlar Doğu Helen mimarisi için hem en eski hem de ünik eserlerdir. Bu süreçte Smyrna tarımcılıkla yetinmeyip Akdeniz ticaretine katılır. Yerleşme katlarında gün ışığına çıkarılan Fenike kökenli eserler, Kıbrıslı heykel ve heykelcikler, Önasya ve Akdeniz kökenli fayans figürinler bu uluslararası ticaretin günümüze ulaşan belgeleridir.

Athena Tapınağı Smyrna’da kazılarla ortaya çıkan tapınak en eski Athena Tapınağı’dır. Aiol düzeninde 6 x 10 sütunlu bir peripterostur. MÖ 7. yüzyılın sonuna ait tapınağın sütun kaideleri, tamburları ve volütlü başlık parçaları tüf taşındandır. Mimarlık elemanlarından özellikle sütun başlıkları büyük bir sanat yaratısı olup, Aiol mimarlığının ilk ve en güzel örnekleridir.

The Brilliant Period Large architectural works in Smyrna came into being in the 7th and 6th centuries B.C. The city wall, the Temple of Athena, the monumental fountain, the Meeting Megaron and the Double Megaron which may be labeled as the masterpieces of the Eastern Greek architectural art were built in this period. Some of these structures are both the unique and the earliest works of Eastern Hellenic architecture. In this period Smyrna no longer confined itself to agriculture and took part in the Mediterranean trade. Surviving proofs of this international trade are the Phoenician works, the Cyprian statues and statuettes, and the faience figurines of the Mediterranean and Asia Minor origin that have been brought to the light from the settlement layers.

Temple of Athena The Temple revealed by excavations at Smyrna is the earliest Temple of Athena. It is in the Aeolic order and is a peripteros with 6 x 10 columns. The monumental statues and the architectural elements of the Athena Temple built in the 7th century B.C were made of tuff. The architectural elements, especially the column capitals, are genuine pieces of art, which may be labeled as the oldest and finest examples of Aeolian architecture. Around the year 600s B.C. the temple was damaged during the invasion of İzmir by the Lydian King of Alyattes; but it was immediately repaired. Until the mid-6th century B.C. the city revived its brilliant era just as before. Extremely beautiful works belonging to this period have been unearthed from the temple. However, with the Persian attack of 546 B.C. the temple lost its function. After that time, the temple was not used any more. There are the foundations of another temple building near the southeastern corner of the Temple of Athena at Old Smyrna.

MÖ 600’lerde İzmir’in Lidya Kralı Alyattes tarafından ele geçirilmesi esnasında tapınak hasar görür. Ancak hemen onarılır. Kent MÖ 6. yüzyılın ortalarına değin yine eskisi gibi oldukça parlak bir yaşam sürdürür. Tapınakta bu sürece ait çok güzel eserler ele geçmiştir. MÖ 546’da olagelen Pers saldırısı ile tapınak işlevini yitirir. Bu tarihten sonra tapınak kullanılmamıştır. Eski Smyrna’da Athena Tapınağı’nın güneydoğu köşesinde bir tapınak yapısının temelleri daha vardır. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

61


Kent Planlaması

City Planning

Smyrna’nın MÖ 7. yüzyıl sonundan itibaren MÖ 4. yüzyıl da dahil olmak üzere kullanılan, Athena Tapınağı’nın önünden başlayıp batıda, limanda son bulan bir ana caddesi vardır. Athena Caddesi MÖ 6. yüzyılın başından itibaren, kendisine dik olarak ulaşan birbirlerine paralel sokaklarla bir geometrik doku oluşturur.

There was a main street which was used from the end of the 7th century until the end of the 4th century B.C and extended from temple of Athena in west to the port. From the beginning of the 6th century onwards the Athena Street formed a geometric pattern with parallel streets joining the main street at right angles.

Smyrna’da MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısına ait evlerin hepsi megaron türünde yapılardır. Bazı evlerde dış duvara paralel olarak yerleştirilmiş birer su kanalı da vardır. MÖ 6. yüzyıldaki en belli başlı ev örneği Çifte Megaron’dur. Megaronun tabanı taş bloklarla kaplıdır. Önündeki mekanlar avlu olarak kullanılmıştır. Çok odalı, avlulu ev tipinin ilk örneklerinden biridir.

Smyrna Suru Eski İzmirliler kentlerini, MÖ 9. yüzyıldan itibaren kerpiç tuğlalarla örülmüş bir sur ile korumaya başlamışlardır. Ege’deki Aiol ve İon yerleşmeleri içersinde Arkaik Dönem’de taş işçiliğinin en güzel ve en eski sur

Smyrna’da kent planlama (seramik maket) City planning at Smyrna (ceramic model)

örneği Smyrna Kenti’ni çevreler. MÖ 7. yüzyılın başlarından itibaren Smyrna çok sağlam bir kent duvarı ile korunmaktadır. Bu sur Doğu Hellen dünyasının polygonal taş işçiliğinde örülü şimdilik en eski örneğidir. Kent surunun güney bölümü 75 m, doğu bölümü ise 145 m uzunlukta ortaya çıkarılmıştır. Surun genişliği 13-15 m. arasında değişmektedir. Üst yapısı kerpiç olan surun yapımına MÖ 7. yüzyılın ilk yarısında başlanmıştır. Surun kuzeydoğu köşesinde kentin girişi yer alır. Lidya Kralı Alyattes’in saldırısı esnasında (MÖ 600) surun kerpiç üst yapısı bütünüyle tahrip edilmiştir. Saldırı sonrası MÖ 6. yüzyıl başlarında üst yapı baştanbaşa taş olarak yenilenmiştir.

All the houses belonging to the second half of the 7th century B.C. are of the megaron type. Some houses are equipped with a water canal placed parallel to the exterior walls. In the 6th century B.C. the most prominent example of a house is the Double Megaron. The floor of the megaron is paved with stone blocks. The areas in front of the megaron were used as courtyards. This is one of the first examples of the multi-roomed house with courtyards.

The Fortification Wall of Smyrna From the 9th century BC onwards the Smyrnaeans began to protect their city with a fortification wall built of mud brick. Among the Archaic Period settlements in the Aeolian and the Ionian regions of the Aegean, the most beautiful and the most ancient example of masonry wall is that which surrounded the city of Smyrna. The city of Smyrna was protected by a very solid wall since the early 7th century B.C. These fortification walls may be considered the oldest known example of polygonal masonry in the Eastern Greek world. The southern part of the city wall has been revealed for a length of 75 m., its eastern section is now uncovered for a length of 145 m. Its thickness varies between 13-15 m. Construction of the wall began in the first half of the 7th century BC. The monumental gate to the city is on the northeastern corner of the wall. The upper portions of the walls were made

62

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Kısa bir süre sonra da Arkaik surun önüne ikinci bir sur daha inşa edilmiştir.

Arkaik Çeşme Surun güneydoğu köşesinde Smyrna’nın anıtsal çeşme yapısı yer alır. İlk olarak 1948-1951 yılı kazılarında açılmış, 1995 yılındaki çalışmalarla bütünüyle ortaya çıkarılmıştır. Çeşme, hem kente hem de kent dışına hizmet veren bir yapıdır. Bindirme tekniğinde andezit taştan inşa edilmiştir. 2.50 m yükseklikte, 5.10 m derinliktedir. Yapının içi uzun bir koridor olup, derinliği 5.10 m’dir. Öndeki eşik taşı geçilerek koridora girilir. Koridorun sağındaki taş zemin yürüme düzlemi, sol taraftaki alçak bölüm ise suyun dışarıya aktığı kanaldır. Çeşme, yapım tekniği ve anıtsal binası ile Adalar ve Yunanistan da dahil olmak üzere Batı Dünyası’ndaki bu tür mühendislik yapılarının günümüze kadar korunmuş şimdilik en erken ve en eski örneğidir.

of mud brick. During the attacks against Smyrna by the Lydian King Alyattes (600 BC), most of the mud brick parts of the walls were destroyed. After these attacks, in the early 6th century, the entire mud brick parts of the walls were re-built in stone masonry. Shortly after that, a new outside wall was built in front of this archaic wall.

Archaic Fountain Monument The monumental Fountain is located at the southeastern corner of Smyrna fortification walls. The very first excavations were carried out in 1948-1951 and it was completely unearthed in 1995 excavations. The fountain served both the city and the outskirts. Built of andesite in the corbelling technique, it is 2.50 m. in height and 5.10 m. in depth. The building is entered by means of a long corridor and 5.10m in height. The corridor begins immediately after the doorstep stone. The right hand side of the corridor is a walkway and the lower part of the corridor is the canal that the water flowed out.

The Burial Ground

With its construction technique and its monumental building, the fountain it is currently the earliest and the most unique example of this type of engineering structure in the Western world, including the Cyclades and the mainland Greece.

The Tantalos Tomb which was once clearly seen from the Bayraklı Mound was nearly destroyed due to dense constructions in the last fifty years. Ekrem Akurgal, in 1946 and 1950 excavation reports, pointed out that the 31m wide Tantalos’ tomb was built during the Archaic period, between the end of the 7th and the first half of the 6th century B.C. The years between 630545 BC were the golden era for Smyrna. Smyrna was ruled by a king or a tyrant in this period as it was in the other Ionian cities. Thus, it is most probable that the tumulus belonged to a tyrant. There are also three other tumuli in the same area, which are dated to the 4th century B.C.

Gömü Alanı Smyrna kenti için iki gömü alanı vardır. Bir tanesi Yamanlar yamaçlarındaki MÖ 6-4. yüzyıllara ait büyük nekropol, diğeri ise kent duvarının önündeki MÖ 7. yüzyıl sonu ve 6. yüzyıl ortası arasındaki kısa dönemde kullanılan gömü alanıdır. Bayraklı Höyüğü’nden bir zamanlar çok güzel görünen buradaki Tantalos Mezarı, son elli yılda üzerine ve çevresine yapılan inşaatlarla yok olmuş durumdadır. Ekrem Akurgal 1946 ve 1950 yıllarındaki Bayraklı raporlarında 31 m çapındaki Tantalos Mezarı’nın Arkaik Dönem’e ait olduğunu ve 7. yy’ın sonlarında ya da 6. yy’ın ilk yarısında yapılmış olduğunu belirtmiştir. MÖ 630-545 tarihleri arasındaki süreç Smyrna’nın parlak çağıdır. Bu dönem

Altın takılar. Nekropolde bir lahitte bulunan ölü hediyeleri. MÖ 6. Yy. Başı. Gold jewelry. Grave gifts found in a sarcophagus in the burial ground. Beginning of the 6th century B.C.

There are two necropolis areas at Smyrna. One is the large necropolis belonging to the 6th to 4th centuries B.C. on the slopes of the Yamanlar Mountain and the other one is the burial ground which was situated across the city wall and used for a short period between the end of 7th century and mid-6th centuries B.C.

Today the necropolis area is fully covered by the modern dwellings. In the other Necropolis situated in front of the Smyrna City fortification, the nobles who were Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

63


boyunca İzmir de öteki İon kentlerinde olduğu gibi bir kral ya da tiran tarafından idare ediliyordu. Bu nedenle büyük bir olasılıkla tümülüs, kenti idare eden kimsenin mezarı olmalıdır. Burada, ayrıca M. Ö. 4. yüzyıla ait üç adet tümülüs daha vardır. Günümüzde bütün nekropolis alanı evlerle kaplıdır. Smyrna Kenti’ni kuşatan surun önündeki diğer nekropolde, Alyattes saldırısı sonrasında ölen kent soyluları gömülüdür. Höyüğün doğu ve güney eteklerinde günümüzde iki sur arasında kalan bu alan, M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında nekropol olarak kullanılmıştır. Burada surlar içinde yaşayan yönetici sınıfına ve soylulara ait lahit ve pişmiş toprak gömüler ortaya çıkarılmıştır. Kapların hediyeleri arasında Ege ve Akdeniz uygarlıklarına ait ithal eserler dikkati çeker.

Smyrna Devlet Kent Bayrakli Höyüğü üzerindeki Smyrna’da, Hellenistik ve Roma döneminde yerleşim olmadığı için MÖ 7. ve 6. yüzyıllardaki kent devlet oluşumu modern çağlara kadar bozulmadan gelebilmiştir. Smyrna Ege’deki yerleşim birimlerinin bir kent-devlete, bir polise doğru geçirdikleri evrimi arkeolojik kalıntılarla sergileyen en güzel örnektir.

Smyrna kenti MÖ 546 tarihlerindeki Pers saldırısı ile bir duraklama sürecine girer. Kent, MÖ 400-330 tarihleri arasında yeniden canlanıp gelişmeye başlar. MÖ 5. yüzyılda höyük üzerinde küçük ancak zengin bir yerleşme vardır. Güzel ve titiz işlenmiş eserler yaratılmıştır. Gün ışığına çıkarılan MÖ 4. yüzyıla ait yerleşme katında üç büyük yapı kompleksi yer alır. Evler, ortada bir avlu etrafına dizilmiş odalardan oluşur. MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda yoğun iskan gören Smyrna, bir kral ya da bir tiran tarafından demokratik olarak idare edilmiştir. MÖ 4. yüzyılın sonlarına doğru “Yeni Smyrna Kenti”, antik kaynaklardan da bilindiği gibi körfezde, Bayraklı’dan 20 stadion uzaktaki Pagos’ta (Kadifekale) kurulur.

killed during the attacks of Alyattes were buried. There are clear indications that this area was used as burial grounds for people of nobility after the Alyattes attacks. This area between two fortifications located eastern and southern slopes of the mount today was used as necropolis in the first half of 6th century B.C. Tombs and terracotta graves belonging to the nobles and administrative officers have been excavated and unearthed in this area. The findings from these graves clearly indicate that many are imports from the Aegean and Mediterranean civilizations.

Smyrna City State In Smyrna at the Bayraklı mound, formation of city state in 7th and 6th centuries B.C has been able to come up to modern ages without being destroyed because there were no settlements in Hellenistic and Roman periods. Smyrna is the most perfect example providing archeological proofs of the evolution of settlements in Aegean into a city state. With the Persian attack of 546 B.C. the city of Smyrna entered a period of stagnation. Between 400-330 B.C. the city revived and began to develop again. In the 5th century B.C. there was a small but wealthy settlement on the mound, where beautiful and carefully worked artifacts were created. In the settlement area belonging to the 4th century B.C., three large building complexes were brought to light. These are houses consisting of rooms arranged around a central courtyard. During the 5th and 4th centuries Smyrna was intensively settled and was democratically ruled by a king or tyrant. Toward the end of the 4th century, as we know from the ancient sources, the city of “New Smyrna” was founded on Mt. Pagus (Kadifekale), 20 stades from Bayraklı.

64

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010



Müze / Museum

Beş bin yıllık zenginlik Bergama Müzesi’nde sergilenen eserler, Bergama ve yöresinde Eski Tunç Çağı’ndan günümüze kadar sürekli yerleşim olduğunu gösteriyor.

Five thousand years of richness The works displayed in Bergama Museum affirm that Bergama and its surrounding area has been a settlement from the Early Bronze Age until today.

66

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Bergama, which was built on the ancient city of Pergamon whose history reaches far back to the early 4th century B.C., is flooded with visitors as one of the settlement centers still preserving its historical fabric with its surviving remains from the ancient age. Bergama Museum is obviously one of the sites to be seen before leaving Bergama which attracts thousands of tourists every year. The museum was opened for visit on 30 October 1936, and put into service again in 1999 in its renovated form after the alterations made in its inner court and façade. Geçmişi İ.Ö. 4. yüzyılın başlarına dayanan Pergamon antik kentinin üzerine inşa edilen Bergama, hala yaşattığı antik dönem kalıntılarıyla tarihi dokuyu koruyabilen yerleşim merkezlerinden biri olarak ziyaretçi akınına uğruyor. Her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği Bergama’da uğramadan dönülmeyen yerlerden biri de elbette ki Bergama Müzesi. 30 Ekim 1936 tarihinde ziyarete açılan müze, iç avlu ve cephesinde yapılan değişiklikler sonucu yeni düzenlenmiş şekli ile 1999 yılında yeniden hizmete girdi. Müzenin kapısından içeri girdiğinizde bahçedeki tarihi eserler ve çiçekler

When you enter through the museum door, you lead your way to the building amidst the historical artifacts and flowers in the garden. The museum building, which is situated on a high platform climbed up by stairs, consists of a square inner court and long narrow corridors surrounding the court, two display halls and a garden. We start our tour, accompanied by the Museum Director Adnan Sarıoğlu, from the corridor at the entrance of the museum. Along the corridor on the left, there are marble architectural works from the Hellenistic, Roman and Byzantium Periods, sculptures of men and women, a model of the Altar of Zeus and the photographs of its original structure in

Zeus Sunağı evinden çok uzakta Pergamon Kale Dağı’nda, Bergamalıların Galatlara karşı kazandığı zafer sonucu Zeus adına büyük bir sunak inşa edildi. II. Eumenes zamanında tamamlanan sunak hakkında ilk bilgilere Romalı yazar L. Ampelius’un “Dünya Harikaları” adlı eserinde öğrenmekteyiz. Eserinde, “Bergama’da mermerden kırk ayak yüksekliğinde, görkemli kabartmalarla süslü büyük bir sunak vardır. Tanrılarla Gigantların savaşını göstermektedir.” alıntısıyla sunaktan söz eder. Bergama Akropolü’nde temel kalıntıları bulunan, müzede de maketi sergilenen bu muhteşem eser, anavatanından kilometrelerce uzakta Almanya Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde topraklarına kavuşmayı bekliyor.

Altar of Zeus is far away from its home An Altar was built in the name of Zeus after the victory of Bergama against Galatians at Pergamon Kale Mountain. The first information about the altar, which was completed during the reign of Eumenes II, was provided by the Roman writer L. Ampelius in his “Wonders of the World”. In this work Ampelius mentions the temple in the following words: “In Bergama there is a big altar made of marble at a height of forty feet and ornamented with magnificent reliefs. It depicts the war between the Gods and Gigants.” This glorious structure, whose foundation remains were found in Bergama Acropolis, is currently displayed in the Pergamon Museum in Berlin, Germany, and is waiting to rejoin its homeland.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

67


Berlin, and the model of the Temenos of Demeter. At the end of this corridor is the Archeology Hall on the left. Most of the works displayed in the Archeology Hall consists of the findings unearthed in the excavations carried out in Acropolis, Asclepeion, Red Basilica, and Musalla Graveyard. The works exhibited in the hall also include the artifacts uncovered in the excavations carried out in the surrounding sites of Bergama, such as the ancient cities of Pitane (Çandarlı), Myrina and Gryneion (Yeni Şakran), and the recent excavation sites of Kestel and Yortanlı Dam Lake.

arasında ilerliyorsunuz binaya. Merdivenlerle çıkılan yüksek bir platform üzerinde yer alan müze binası, kare şeklinde bir iç avlu ile onun etrafını çeviren ince uzun koridorlar, iki teşhir salonu ve bahçeden oluşuyor. Müze Müdürü Adnan Sarıoğlu’nun eşlik ettiği gezimize müze girişindeki koridordan başlıyoruz. Sol taraftaki koridor boyunca Helenistik Dönem ile Roma ve Bizans Dönemi’ne ait mermer mimari eserler, kadın ve erkek heykelleri, Zeus Sunağı’nın maketi ve Berlin’deki orijinal yapının fotoğraflarıyla canlandırılması, Demeter Kutsal Alanı’nın maketi yer alıyor. Bu koridorun sonunda sol tarafta Arkeolojik Eser Salonu bulunuyor. Arkeolojik Eserler Salonu’nda teşhir edilen eserlerin büyük çoğunluğu Akropol, Asklepion, Kızıl Avlu, Musalla Mezarlığı alanında yapılan kazılardan bulunan eserlerden oluşuyor. Bunların yanı sıra Bergama’nın yakın çevresindeki Pitane (Çandarlı), Myrina, Gryneion (Yeni Şakran) antik kentleri ve son yıllarda Kestel ve Yortanlı Baraj Gölü alanlarında yapılan kazılarda ortaya çıkartılan eserler de teşhir ediliyor. Salonda ilk göze çarpan, sol taraftaki ilk vitrinde, erken dönem eserleri olarak Eski Tunç Çağı’na tarihlenen Yortanlı

68

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

The first thing that catches the eye in the hall is the Yortanlı pots and beaked jugs as early period artifacts dated to the Early Bronze Age which are displayed in the first case on the left. Findings of terracotta potteries are displayed inside the display case at the very end in a chronological order. Terracotta figurines (Myrina) from the Hellenistic Period, and terracotta oil lamps, glass wares, bronze artifacts, small findings (bone objects, medical tools,

Su Perisi Nymphe Allianoi kazılarında bir hamamda bulunan Nymphe heykeli müzedeki en güzel eserlerden biridir. İdealize stilde yapılmış olan heykel, vücut hatları, tanrısal yüz ifadesiyle mükemmel bir görünüş sergiliyor. Elinde tuttuğu istiridye kabuğu Antik Çağ’da su haznesi olarak kullanılmıştır.

Nymphe The Nymphe statue, which was uncovered inside a bath in Allianoi excavations, is among the most remarkable objects in the museum. The statue, which was designed in an idealized style, exhibits a splendid figure with its body lines and divine expression. The oyster shell, which she is holding in her hand, was used as a water reservoir in the Ancient Age.


kapları ve gaga ağızlı testileri oluyor. Pişmiş toprak çanak çömlek buluntuları, kronolojik bir düzen içerisinde sondaki vitrinlerde sergileniyor. Helenistik Dönem’e ait pişmiş toprak figürünler (Myrina) ile Klasik, Helenistik ve Roma Dönemi’ne ait pişmiş toprak kandillerin, cam eserlerin, bronz eserlerin, küçük buluntuların (kemik objeler, tıp aletleri, takılar), sikkelerin, mermer heykelciklerin yer aldığı vitrinler Arkeolojik Eser Salonu’nda birbiri ardınca sıralanıyor. Aynı salonda, Arkaik Devre ait Kuros (genç erkek) heykeli (Pitane), Nymphe (Su Perisi) heykeli ile tarihe mal olmuş önemli kişilere ait portreler, İmparator Hadrianus’un heykeli, Roma devrine ait kadın (rahibe) heykelleri sergileniyor. Ayrıca Roma Dönemi’ne ait Medusa (Bakışlarıyla insanı taşa çeviren mitolojik yaratık) Mozaiği salonun zeminine monte edilerek sergideki yerini alıyor. Arkeoloji salonundan çıktıktan sonra sola doğru devam eden koridor boyunca Bergama Akropolü’nden çıkartılan oturan kadın heykelleri, Zeus Sunağı’na ait at heykeli, ilk göze çarpan eserler. Antik Dönem gömü geleneklerini yansıtan, Pers, Helenistik ve Roma Dönemi’ne tarihlenen onur ve adak yazıtları diğer önemli eserler

arasında. Ayrıca Pergamon’da şehir düzenlenmesi idaresini anlatan Şehir Yasası’nın yer aldığı yazıt, teşhirde önemli bir yer teşkil ediyor. Bu yazıtın orijinal hali Helenistik Dönem’e ait olup Roma Dönemi’nde kopya edilmiş şekilde ellerine geçmiş.

Etnografya Salonu’nda yakın geçmiş zenginlikleri Müzenin Etnografya bölümünde, Bergama ve yöresine ait geleneksel sosyal yaşamı, kültürel değerleri yansıtan zengin eser koleksiyonu

jewellery), coins and marble figurines from the Classical, Hellenistic and Roman Periods are lined up in the Archeology Hall one after the other. Sculptures of Kuros (young male) and Nymphe (nixie) from the Archaic Age as well as the portraits of prominent names in history, the sculpture of Emperor Hadrianus and women’s sculptures (nuns) belonging to the Roman period are displayed in the same hall. In addition, Medusa (mythological creature whose looks turn the onlookers to stone) Mosaic from the Roman Period is assembled on the floor of the hall. After leaving the Archeology Hall, the first objects that draw your attention along the corridor proceeding to the left are female statues in sitting position uncovered in Bergama Acropolis, and the horse sculpture belonging to the Altar of Zeus. Honor and offering inscriptions, which are dated to the Persian, Hellenistic and Roman Periods and which reflect the burial traditions of the Ancient Age, are among other significant works. The inscription, which presents the City Law narrating the city management in Pergamon, occupies an important place among exhibited objects. The original of this inscription belongs to the Hellenistic Period, and it was found in the Roman Period in its copied form. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

69


bulunuyor. Bergama yöresinde bulunan Yörük, Türkmen, Çepni aşiretlerinin yöresel kıyafetleri, gelinlik ve gündelik giysiler, Anadolu’nun önemli halı üretim merkezilerinden biri olan Bergama’nın Yunt Dağı, Kozak, Yağcıbedir yöreleri olarak adlandırılmış ve tasnif edilmiş halı, kilim, heybe örnekleri, Bergama’nın tanınmış efelerinden olan Tuzcu Efe’nin Kurtuluş Savaşı sırasında kullandığı kıyafetler önemli eser gruplarını oluşturuyor. Ayrıca Bergama yöresinin geleneksel işleme sanatına ait örnekler, takılar, günlük kullanım eşyaları da belli bir düzende sergileniyor. Bergama Müzesi’nde iç mekan sergilemesinin yanı sıra iç avlu ve bahçesinde de taş eserlere yer veriliyor. Müze içerisinde teşhirdeki Prehistorik Dönem’den Bizans Dönemi’nin sonuna kadar tarihlenen küçük ve büyük boyutlu eserler, Bergama ve yöresinin Eski Tunç Çağı’ndan günümüze kadar sürekli yerleşim olduğunu göstermesi açısından önemli. Bu konuda müze içerisinde ziyarete gelenlere Bergama ve yakın çevresinin tarihi yapısını

Heritage of the recent past in the Ethnography Hall

Büyük İskender Alexander The Great

tanıtma amaçlı bilgi panoları da yer alıyor. 8 bin 643 arkeolojik eser, bin 920 etnografik eser, 7 bin 302 sikke, 54 mühür ve baskısı, 5 adet fosil ve iskelet olmak üzere 17 bin 924 eserin bulunduğu Bergama Müzesi, 2009 Kasım sonu itibariyle yıllık 16 bin 512 ziyaretçiyi ağırladı.

The Ethnography section of the museum displays a rich collection of objects reflecting the traditional social life and cultural values of Bergama and its surrounding area. Significant objects of this section include the regional attires, wedding dress and casual wear of Yörük, Türkmen and Çepni tribes in Bergama region; carpets, rugs and saddlebags categorized according to their names of origin as Yunt Mountain, Kozak and Yağcıbedir regions of Bergama which is one of the important carpet production centers of Anatolia; and the attires used by Tuzcu Efe, a well known Efe in Bergama, during the Turkish Independence War. Moreover, examples of traditional embroidery art, jewels, and objects of daily use from Bergama region are displayed in a certain order. Stone works are exhibited not only inside the building, but also in the inner court and garden of Bergama Museum. Small and big artifacts dated from the Prehistoric Period to the Byzantium Period, which are displayed in the museum, are important in the sense that they affirm that Bergama and its surrounding area has been a settlement from the Early Bronze Age until today. In this context, the museum also includes informative panels which provide the visitors with information about the history of Bergama and its immediate surroundings. Bergama Museum, which has 17 thousand 924 findings in total including 8 thousand 643 archeological objects, 1 thousand 920 ethnographic objects, 7 thousand 302 coins, 54 seals and imprints, 5 fossils and skeletons, has hosted 16 thousand 512 visitors annually by the end of November 2009. Zafer Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 6 Bergama Zafer District, Cumhuriyet Street No: 6 Bergama Tel: (0 232) 631 28 83

70

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010



İnanç Turizmi / Belief Tourism

Minyatür gibi, şirin bir cami A charming mosque like a miniature Yüz yılı aşkın süredir Konak Meydanı’ndaki yerini koruyan Yalı Camii, Müslümanlar için ibadet yeri olmanın yanı sıra çinilerle süslü mimarisi ile yabancı turistlerin de ilgi odağı… Yalı Mosque stands in the same place at Konak Square for more than a century. It is not only a house of worship for Muslims, but also an attraction centre for foreigners with its tile-adorned architecture …

72

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


AYŞEGÜL MÜFTÜOĞLU KURT İl Müftü Yardımcısı / Provincial Vice-Mufti

İzmir’in önemli camileri arasında yer alır Konak Yalı Camisi. 18. yüzyıla ait klasik Osmanlı mimarisi tarzındaki Konak Yalı Camii, 1895 yılında Katipzade Mehmet Paşa’nın kızı Ayşe Hanım tarafından yaptırılmıştır. Firuze çinilerle süslü cami adeta Konak Meydanı ile özdeşleşmiştir.

Çinileri ve sekizgen planıyla dikkatleri çeken İzmir’in en zarif camilerinden olan Yalı (Konak) Camii, 1. Dünya Savaşı’nda İzmir Valisi Rahmi Bey tarafından onarılmıştır. Dışı Kütahya çinileri ile kaplı olan cami, 1964’te geçirdiği onarımdan sonra yalnız kapı ve pencere kenarlarında çiniler bırakılmıştır. Klasik Osmanlı mimarisi tarzında tek kubbeli ve tek minareli şirin bir yapıdır. Sekizgen planlı caminin mimarisinde kesme taş kullanılmıştır. Taş ve tuğla karışımı duvarlarda pencerelerin çevresi çinilerle süslenmiştir. Kesme taştan tek şerefeli minarenin petek kısmında firuze çiniler bulunmaktadır. Mihrap ve minber klasik ölçüde ve tezyinatta (süsleme) yapılmıştır. Şerefe altı karnaslıdır. Konak Yalı Camisi çok sayıda turisti ağırlamaktadır. Turistler özellikle yaz mevsiminde yoğunlaşıyor ve caminin mimarisini, dış görüntüsünü çok güzel buluyorlar. Kalem işleri, türkuaz çinileri ve sekizgen yapısı oldukça beğeniliyor. Yerli ve yabancı turistler bu güzel tarihi caminin fotoğraflarını çekerek ona olan beğenilerini de ortaya koyuyorlar. Konak Yalı Camii küçük bir yapı. Ancak bu görüntü de ayrıca ona bir başka güzellik katmakta.

Firuze çinilerle süslü cami adeta Konak Meydanı ile özdeşleşmiştir. The mosque decorated with turquoise tiles has almost identified with Konak Square. Konak Yalı Mosque is among the important mosques in İzmir. The building, which belongs to classical Ottoman architecture of 18th century, was built in 1895 by Ayşe Hanım, the daughter of Katipzade Mehmet Pasha. The mosque decorated with turquoise tiles has almost identified with Konak Square. Yalı (Konak) Mosque attracts attention with its tiles and octagonal plan, and is one of the most elegant mosques in İzmir. During World War I, the mosque has been renovated by İzmir Governor Rahmi Bey. The mosque, on exterior wall of which the tiles from Kütahya were covered, has had tiles today at only the frames of doors and windows after renovation carried out in 1964. Yalı Mosque is a pleasant structure in style of Classical Ottoman Architecture with its single dome and single minaret. Ashlar stone was used in the architecture of the mosque with octagonal plan. The frames of windows on the wall made of a mixture of stones and bricks have been decorated with tiles. The single-balcony minaret of ashlar stone has turquoise tiles on its honeycombed part. The altar and pulpit are loyal to classical size and ornaments. The minaret balcony comprises six muqarnases. Konak Yalı Mosque hosts a great deal of tourists. The tourists visit the building more frequently in summer, and admire its architecture and appearance. The hand-carved figures, turquoise tiles and octagonal structure gain notable appreciation. Taking its photographs, domestic and foreign tourists reveal their taste for the building. Konak Yalı Mosque is a small structure, which, however, enhances its beauty. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

73


Mutfak Kültürü / Cuisine Culture

İzmir mutfağının vazgeçilmez durakları:

Kemeraltı esnaf lokantaları Indispensable haunts of İzmir cuisine

Kemeraltı craftsman restaurants Şevketi bostan, arapsaçı, enginar, elbasan tava... İzmir mutfağının vazgeçilmez lezzetleri, yıllardan beri nesilden nesile aktarılır Kemeraltı esnaf lokantalarında...

Şevketi bostan (golden thistle), fennel, artichoke, elbasan tava (lamb casserole with yogurt)... indispensible delicacies of İzmir cuisine have been transferred from generation to generation for years in small local restaurants (restaurants for shopkeepers and craftsman) in Kemeraltı… Tarihi Kemeraltı Çarşısı, hem İzmirlilerin hem de yurt içi ve yurt dışından gelen konukların uğraklarındandır yüzyıllardır. Hiç kaybetmediği tarihi dokusu, yaşayan hanlar, hamamlar ve mimari yapıların duygusu yansımıştır çarşının dar sokaklarında birbiri ardına sıralanan dükkanlara. Çarşının içinde yol alırken en çok dikkat çeken de günümüz modern mağazalarıyla, kalaycı, boncukçu, bakırcı gibi geçmişten günümüze süregelen geleneksel el sanatlarının yaşatıldığı dükkanların iç içe geçtiğidir. Kentin ruhunu ve tarihsel getirilerini en iyi yansıtan yerlerden biri olan Kemeraltı Çarşısı’nın esnaf lokantalarında da İzmir Mutfağı’nın vazgeçilmez tatları yaşatılır nesilden nesile. Yöresel lezzetlerin en iyi örneklerinin sunulduğu esnaf lokantaları, mis gibi tüten kokularıyla uzaktan seslenir insana. Hummalı bir çalışma başlar sabahın erken saatlerinde lokantalarda; tencereler kaynar ve İzmir’in en güzel lezzetleri tezgahtaki yerini alarak, tercih nedeni olabilmek için kıyasıya bir rekabet içine girerler. Zordur konuklar için de seçim yapmak sunumlar

74

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


arasında. Ege’ye özgü otlardan yapılan yemekler, İzmir’in vazgeçilmez lezzetleri zeytinyağlılar, Osmanlı’dan günümüze sofraların baş tacı et yemeklerinin her biri insanın iştahını kabartan görsel bir ziyafettir aynı zamanda. Kemeraltı esnaf lokantaları, esnafın olduğu kadar çarşıyı ziyaret eden misafirlerin de uğramadan dönmediği duraklarından. Öğle saatlerinde yoğun bir kalabalığa ev sahipliği yapan lokantaların en bilinenleri, bir anlamda tarihe de tanıklık etmiş nitelikte. Babadan oğla süren lokantacılık geleneğini yaşatan lokantaların son dönem temsilcileri de, yıllar öncesinden süre gelen İzmir’in mutfak kültüründen hiç ödün vermemişler.

Urla’dan Kemeraltı’na uzanan lezzet yolculuğu Biraz aramanız gerek belki bulmak için ama müdavimlerinin yolunu ezbere bildikleri bir lokanta Kısmet Lokantası. Kemeraltı’nda Küçük Demirhan içinde yer alan lokanta, 40 yılı aşkın süredir ağırlıyor konuklarını. Şimdi 63 yaşında olan Kısmet Lokantası’nın sahibi Urlalı Hasan Usta, oğlu Taylan Çağan ile

Historical Kemeraltı Bazaar has been one of the haunts of both İzmirians and other domestic and foreign guests for centuries. The historical pattern that it has never lost, living caravanserais and hamams and the feeling of architectural structures have been reflected on the shops following each other one by one in the narrow streets of the bazaar. The most noticeable thing while walking through the bazaar is that today’s modern stores have been connected to the shops such as tinsmith, beads seller, and coppersmith, in which traditional handicrafts from past to today are kept alive. In craftsman restaurants of Kemeraltı Bazaar, which is one of the places that reflects the city’s soul and historical profits at best, indispensable delicacies of İzmir cuisine have been kept alive from generation to generation. Craftsman restaurants, in which the best examples of local foods are dished up, call people from a distance with their tasty smell. A hustle starts at the early hours of the mornings in the restaurants; saucepans boil, and the most beautiful delicacies of İzmir take their places on the worktops and they enter into a cutthroat competition to be a preference. It is difficult for the guests to choose from the

Yöresel lezzetlerin en iyi örneklerinin sunulduğu esnaf lokantaları, mis gibi tüten kokularıyla uzaktan seslenir insana. The craftsman restaurants, in which the best examples of local foods are dished up, call people from a distance with their mouthwatering smell. offers. Dishes made with herbs peculiar to Aegean region, indispensible olive oil delicacies of İzmir, and each of the meat dishes having been liked since Ottoman period are at the same time a visual fest whetting people‘s appetite. Kemeraltı craftsman restaurants are one of the haunts that both the craftsmen as well as the guests visiting the bazaar cannot return without stopping by. The best known of the restaurants hosting a busy crowd at noon has in a sense witnessed history. The recent period representatives of restaurants which keep the tradition of restaurant lasting from father to son alive have never compromised İzmir’s cuisine culture coming from years ago.

A delicacy trip extending from Urla to Kemeraltı

Kısmet Lokantası’nda Osmanlı ve Ege mutfağından örneklerin yer aldığı mönüde dana rosto, tas kebabı, güveçte kuru fasulye, el basan tava, şevketi bostan, arapsaçı, enginar ön plana çıkan yemekler arasında. In the menu in Kısmet Lokantası, in which examples of Ottoman and Aegean cuisines take place, roasted veal, tas kebap (kebap in earthenware bowl), white beans casserole, elbasan (lamb casserole with yogurt), Şevketi bostan (golden thistle), arapsaçı (fennel), artichoke are among the meals coming into prominence.

Maybe you need to search a little to find it, but Kısmet Lokantası is a restaurant whose way haunters know by heart. The restaurant, which is located in Küçük Demirhan in Kemeraltı, has been welcoming its guests for over 40 years. Hasan Usta from Urla, now 63 years old, still works with the delight he takes from his job in his eyes in the kitchen of the restaurant which he runs with his son, Taylan Çağan. The hands in the clock show the moment at which the rush hour starts in the kitchen at 5.30 in the morning at Kısmet Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

75


Dededen toruna yöresel lezzetler

birlikte işlettiği lokantanın mutfağında çalışıyor hala, gözlerinde işinden aldığı haz. Kısmet Lokantası’nda sabah saat 5.30’da mutfaktaki tatlı telaşın başladığı saati gösteriyor akreple yelkovan. Bütün yemekler kömürlü taş fırında pişiyor ve hepsi 11.00’de hazır oluyor servise. Dükkan sabah çorba servisiyle açılıyor, öğle saatlerinde de İzmir mutfağının en gözde yemekleri 25 – 30 çeşidiyle seçenekler arasında sunuluyor konuklara. Osmanlı ve Ege mutfağından örneklerin yer aldığı mönüde dana rosto, tas kebabı, güveçte kuru fasulye, elbasan tava, şevketi bostan, arapsaçı, enginar ön plana çıkan yemekler arasında. Cuma günlerine özel kuzu dolması, cumartesi günlerine özel Urla kebabı da tercih edilen lezzetlerden… İzmir’in özel lezzetleri bu kadar güzel sunulunca müdavimleri de çok oluyor elbette. Lokantanın işletmecisi Taylan Çağan, şehir içi semtlerden özel olarak lokantalarına gelenler olduğu kadar, devlet büyükleri ve sanat dünyasının ünlü isimlerinin de kenti ziyaretlerinde, İzmir’e özgü tatlar için lokantalarına geldiklerini belirtiyor. Lokantanın başlıca müşterileri arasında mutfak kültürlerimizin çok benzediği Yunanistan’ın adalarından gelen yabancı turistler de bulunuyor.

76

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Hisarönü’ne yolu düşenler bilirler, Tarihi Güven Lokantası İzmir mutfağının en başarılı temsilcilerindendir Kemeraltı Çarşısı’nda. 1939 yılında hizmete giren Güven Lokantası, 1958’den beri bulunduğu yerinde, kentin en çok tercih edilen tatlarını müşterileriyle buluşturuyor. Dededen toruna süren yöresel lezzetler, her gün 20’ye yakın çeşitle servis ediliyor. Ağırlıklı olarak esnaf lokantası olarak hizmet veren lokantada, İzmir mutfağının yanı sıra, döner kebap da tercih edilen lezzetlerden. Lokantanın kapısından içeri girdiğinizde, kent kültürünü yansıtan yemek çeşitlerinin dumanından yayılan kokuyla açlığınızı anımsıyorsunuz bir kez daha. Elbasan tavadan hünkar beğendiye, şevketi bostandan lahana sarmasına tüm lezzetler usta ellerden çıktığını kanıtlar görünümde ve lezzette.

Zeytinyağlılardan sulu yemeklere Kemeraltı Veysel Çıkmazı’nda 70 yıldır yöresel tatları müşterileriyle buluşturan Tarihi Kemeraltı Lokantası yakın bir tarihte devir olmuş olsa da yılların getirdiği mutfak kültürü hiç sekteye uğramamış. Marifetli ustaların ellerinden çıktığı belli İzmir’in vazgeçilmez zeytinyağlıları, sulu yemekler, Ege’ye özgü şevketi bostan, enginar, kereviz ve diğerleri... Lezzetleri ve sunumları ile İzmir mutfağının farkını bir kez daha ortaya koyan tüm bu çeşitler arasında bir tanesi özel bir yere sahip.

1939 yılında hizmete giren Güven Lokantası, 1958’den beri bulunduğu yerinde, kentin en çok tercih edilen tatlarını müşterileriyle buluşturuyor. Güven Lokantası, which entered into service in 1939, has been bringing the most preferred delicacies of the city to its customers in its place since 1958.

Lokantası. All dishes are cooked in stone oven with coal and all of them are ready for service at 11.00. The shop is opened with soup service in the morning and the most popular meals of İzmir cuisine with its 25-30 kinds are dished up among options to the guests. In the menu in which there are examples of Ottoman and Aegean cuisines, roasted veal, tas kebab (kebap in earthenware bowl), white bean casserole, elbasan tava (lamb casserole with yogurt), Şevketi bostan (golden thistle), fennel, and artichoke are among the meals coming into prominence. Roast lamb stuffed with rice special for Fridays and Urla kebap special for Saturdays are also among the preferred meals… Since İzmir’s special delicacies are dished up so beautifully, there are of course many haunters of those restaurants. The manager of the restaurant, Taylan Çağan states that as well as there are customers who particularly come to their restaurant from inner vicinities of the city, statesmen and famous people of the art world come to their restaurant for meals peculiar to İzmir when they visit the city. Among the major customers of the restaurant are the foreign tourists coming from Greek islands, which our cuisine culture is very similar to.


Ege’ye özgü otlardan yapılan yemekler, İzmir’in vazgeçilmez lezzetleri zeytinyağlılar, Osmanlı’dan günümüze sofraların baş tacı et yemeklerinin her biri insanın iştahını kabartan görsel bir ziyafettir aynı zamanda.

Kuru fasulye... Her evin vazgeçilmez yemeği, her lokantanın aranan lezzeti kuru fasulyenin tadını burada özel kılan ise, fırında 6 saatte pişiyor olması... Her gün 300 – 500 kişiyi ağırlayan Tarihi Kemeraltı Lokantası’nda yöresel tatlara ek olarak odun ateşinde et döner de farklı bir seçenek olarak sunuluyor.

Lezzet şöleni Ege’nin iklimi ve toprağıdır aslında çeşidi bol yemeklerin. Böyle verimli bir coğrafyadan çıkan ot ve sebze türleridir Billur Lokantası’na da esin kaynağı olan. Kemeraltı’nın Kestane Pazarı bölgesinde 13 yıldır hizmet veren Billur Lokantası, her gün 30 çeşidiyle süsler Ege’nin zengin mutfağını. Mevsim sebzeleriyle yapılan sebze yemekleri ile Osmanlı’dan günümüze değerini yitirmemiş et yemeklerinin ortak özelliği ise toprak güveçlerde ve fırında pişiyor olması. Erhan Emir’in sahibi olduğu lokanta her gün 250 – 300 kişiyi ağırlıyor “Yarın görüşürüz” diye ayrılan. Bir de çok uzaklardan gelenler var, özledikleri tatlarla burada buluşanlar ve yemeklerimizi merak edip, iştahla bitirenler. Her gelen farklı bir tatla lezzetlendirse de damağını, lokantanın en özel yemeği, hünkar beğendi olarak kazınıyor hafızalara. Közlenmiş patlıcanla dana etinin eşsiz buluşması

Kemeraltı’nın Kestane Pazarı bölgesinde 13 yıldır hizmet veren Billur Lokantası, her gün 30 çeşidiyle süsler Ege’nin zengin mutfağını. Billur Lokantası, which has been offering service for 13 years in Kestane Pazarı region of Kemeraltı, enriches the Aegean region’s rich cuisine with 30 kinds every day.

Lezzetleri ve sunumları ile İzmir mutfağının farkını bir kez daha ortaya koyan tüm çeşitler arasında bir tanesi özel bir yere sahip Tarihi Kemeraltı Lokantası’nda: Kuru fasulye... Among all kinds which once again reveal the difference of İzmir cuisine with its delicacies and presentation, one of them has a special place in historical Kemeraltı Lokantası: white beans…

Regional delicacies from grandfather to grandson People who happen to visit Hisarönü know that historical Güven Lokantası is one of the most successful representatives of İzmir cuisine in Kemeraltı Bazaar. Güven Lokantası, which entered into service in 1939, has been bringing the most preferred delicacies of the city to its customers in its place where it has been since 1958. The regional delicacies continuing from grandfather to grandson are served with up to 20 kinds every day. As well as İzmir cuisine, döner kebap is also among the preferred delicacies in the restaurant, which predominantly serves as a craftsman restaurant. When you enter the door of the restaurant, you remember once again your hunger with the smell emitting from the smoke of the various meals, reflecting the city culture. All meals from elbasan tava (lamb casserole with yogurt) to hunkar beğendi (roasted eggplant puree with meat) and from Şevketi bostan (golden thistle) to lahana sarması (stuffed cabbage) have the view and taste as if they prove they are out of skillful hands.

Dishes made with herbs peculiar to Aegean region, indispensable olive oil delicacies of İzmir, and each of the meat dishes, which has been favorites of the tables since Ottomans, are at the same time a visual feast whetting people’s appetite.

From olive oil dishes to stews Although historical Kemeraltı Lokantası, which has been bringing local delicacies to its customers for 70 years in Kemeraltı Veysel Çıkmazı, has recently been handed over, its cuisine culture of years has never been interrupted. Indispensible meals with olive oil which is apparent to have been made by skillful hands of the chefs, stews, Şevketi bostan (golden thistle), artichoke, celery and others... which are peculiar to İzmir. Among all these kinds of meals which offer once more the difference of İzmir cuisine with their flavors and presentations, one of them has a special place. White beans… The thing which makes the taste of white beans, the indispensible food of every house and the wanted delicacy of every restaurant, different here is its being cooked in the oven for 6 hours… In historical Kemeraltı Lokantası, which welcomes 300-500 people every day, meat döner at wood fire is also dished up as a different option in addition to local delicacies.

Feast of delicacy In fact it is the climate and the soil of Aegean region that are the reason of Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

77


bu özel lezzet kadar el basan, kuzu dolma, etli – sebzeli güveç, sebze karışık da en çok ilgi gören tatlar arasında. Sabahları 7.30 – 10.00 arası çorbayla başlayan servis, 11.00 – 15.00 arası lezzet şöleniyle sürüyor Billur Lokantası’nda.

Hipokrat’tan günümüze sağlıklı lezzetler Öğle saatleri Hisarönü civarındaysanız ve uzun bir kuyruk takılırsa gözünüze, bilin ki Bizim Lokanta’ya çok yakınsınız. Tezgahta yerlerini almış yemek çeşitleri ile birlikte, duvarda asılı duran yazı dikkat çekiyor: “Yediğin ilacın, ilacın yediğin olsun.” Hipokrat’a ait bu söz, tezgahı süsleyen yemeklerle bir kez daha hayat bulmuş. Mehmet - Abbas Davar kardeşlerin işlettiği Bizim Lokanta, aslında bir aile geleneği. Babaları da lokantacı olan Mehmet – Abbas Davar, 39 yıldır işlettikleri lokantayı, 14 yıl önce şimdi bulunduğu yere taşımışlar. Nohutlu işkembe ve 4 – 5 çeşit balıkla yapılan çorbası favoriler arasında. 14 senedir her çarşamba ayak paça çorbası, salı – cuma balık çorbası servisi yapılan lokantanın müdavimleri arasında bu günleri özel olarak takip edenler de var.

Yaşayan ve yaşatılan mutfak kültürü Kemeraltı’nda hangi esnaf lokantasına adım atsanız, bir tarihtir yaşayan aslında. Her birinde benzer mönülerin sunuluyor olması, İzmir ve Ege mutfağının günümüzde hala vazgeçilmez olduğunu kanıtlar gibidir bir anlamda. Esnaf lokantaları tarihi, tarih de esnaf lokantalarını yaşatır Kemeraltı’nda...

78

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

various foods. It is the kinds of herbs and vegetables grown in such a productive geography that make it a source of inspiration for Billur Lokantası. Billur Lokantası, which has been offering service for 13 years in Kestane Pazarı region of Kemeraltı, enriches the Aegean region’s rich cuisine with 30 kinds every day. The common feature of vegetable meals made with seasonal vegetables and meat meals which have not lost their values since Ottoman period is that they are cooked in earthenware casseroles and ovens. The restaurant, which is owned by Erhan Emir, welcomes every day 250-300 people who say “see you tomorrow” while leaving. There are also others who come from far away. The ones who meet here with the delicacies they miss and the ones who wonder about our meals and finish them with appetite. Although each comer gives flavor to his mouth with a different delicacy, hünkar beğendi (roasted eggplant puree with meat) is etched in memories as the most special meal of the restaurant. As well as this special delicacy which is unique flavor of roasted eggplant with beef, el basan( lamb casserole with yogurt), kuzu dolma (roast lamb stuffed with rice), etli sebzeli güveç (meat-vegetable casserole), and mixed vegetables are also among the most preferred delicacies. The service, which starts with soup between 7.30- 10.00, continues with a feast of delicacy between 11.00 and 15.00 in Billur Lokantası.

Healthy delicacies from Hippocrates to today If you are around Hisarönü at lunch time, and a long queue catches your eyes, you should know that you are very close to Bizim Lokanta. Along with the various meals placed on the worktop, a writing hanging down the wall attracts attention: “Let what you eat be your medicine and let the medicine be what you eat.” This saying, which belongs to Hippocrates, has once again sprung to life with the meals

39 yıldır babaları da lokantacı olan iki kardeşin işlettiği Bizim Lokanta’nın duvarında, Hipokrat’ın “Yediğin ilacın, ilacın yediğin olsun” sözleri dikkat çekiyor. On the walls of Bizim Lokanta, which is run by two brothers, whose father was also a restauranteur for 39 years, a saying “Let what you eat be your medicine and let the medicine be what you eat” attracts attention.

adorning the worktop. Bizim Lokanta, which is run by Mehmet- Abbas Davar brothers, is actually a family tradition. Mehmet- Abbas Davar brothers, whose father was also a restauranteur, moved the restaurant, which they have run for 39 years to its today’s location 14 years ago. Their tripe with chickpeas and fish soup made from 4-5 fishes are among favorites. Among the haunters of the restaurant, in which trotter soup for every Wednesday and fish soup for every Tuesday- Friday have been served for 14 year, are the ones who particularly follow these days.

The cuisine culture which is alive and which is kept alive No matter which craftsman restaurant in Kemeraltı you step into, it is the history that is living. That the similar menus are offered in each of them is likely to prove in a sense that İzmir and Aegean cuisine are still indispensible today. The craftsman restaurants keep history alive and history keeps craftsman restaurants alive in Kemeraltı...


8500 yıldır yaşayan ve yaşanan şehirde buluşalım

Let’s meet at the city living and being lived for 8500 years

T.C. İZMİR VALİLİĞİ İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ Akdeniz Mahallesi 1344 Sokak No: 2, 35210 Pasaport / İZMİR Tel. : +90 (232) 483 80 86 (Md.) 483 51 17 – 483 62 16 (Sant.) Faks: +90 (232) 483 42 70 www.izmirkulturturizm.gov.tr iktm35@kulturturizm.gov.tr


Sağlık Turizmi / Health Tourism

Doğadan gelen sağlık İnsanoğlu binlerce yıldır şifa bulur doğanın mucizevi gücünden. Sağlık turizmine kadar uzanan bu yolculukla günümüzde termal kaynaklar önemli bir turizm alanı.

Health by Nature Miraculous power of nature has been offering health and cure to human beings for thousands of years. In this journey from immemorial times to today’s health tourism, thermal sources constitute a significant place in tourism.

80

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Binlerce yıl öncesinde hamam kültürü ile başlayan termal yolculuğu, günümüzde modern tesisler ile gelinen son noktada başlı başına bir sağlık turizm alanı. Doğadan gelen sağlık, turizm alanına dönüşeli beri, insan sağlığına olumlu etkilerinden dolayı ülkelerin de üzerinde önemle durduğu bir alan haline geldi. Son yılların en gözde destekleyici tedavi yöntemi ve termal turizmi dünyada olduğu kadar ülkemizde de hızla ivme kazanan bir yere sahip. Jeotermal kaynak zenginliği açısından dünyada ilk sıralarda yer alan ülkemizde, 190 kaplıca tesisi bulunuyor. Türkiye’nin en önemli termal turizm merkezlerinden biri olan İzmir de yerli – yabancı turistlerin en çok tercih ettiği tesisleri ile alternatiflerin başında alıyor yerini.

The history of the use of thermal springs goes back to emergence of bath culture thousands of years ago, and it has now become a distinct area of health tourism in itself by the developments in modern facilities. Since health by nature has been adopted as a notable sector in tourism, it is attached great importance also in our country due to its positive effects on human health. Recently, thermal tourism is considered the most favorable adjuvant treatment method both in the world and in our country. There are 190 thermal spring facilities in Turkey which is one of the leading countries in the world with regard to the potential of geothermal

Türkiye’nin en önemli termal turizm merkezlerinden biri olan İzmir, yerli – yabancı turistlerin en çok tercih ettiği tesisleri ile alternatiflerin başında alıyor yerini. İzmir is one of the most important thermal tourism centers, and the most preferred alternative for native and foreign tourists with its fully equipped facilities.

Abdülaziz Ediz

sources. İzmir is one of the most important thermal tourism centers, and the most preferred alternative for native and foreign tourists with its fully equipped facilities Abdülaziz Ediz, İzmir Provincial Culture and Tourism Deputy Director, highlighted the potential of thermal tourism in our country, and noted that Turkey with its more than 1,500 sources is one of the first seven countries in the world and ranks the first in Europe in terms of the richness of geothermal sources. Ediz also drew attention to the fact that Balçova Thermal Springs in İzmir has been serving as a treatment center since the old times due to its curing waters, and contributes to

Ülkemizdeki termal turizm olanaklarını anlatan İzmir İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Abdülaziz Ediz, bin 500’den fazla kaynağa sahip ülkemizin jeotermal kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada ilk yedi ülke arasında yer aldığını, Avrupa’da ise birinci sırada olduğunu söylüyor. İzmir’deki Balçova Kaplıcaları’nın, geçmişten günümüze şifalı sularıyla bir tedavi merkezi niteliği taşıdığına dikkat çeken Ediz, termal turizm ile 12 ay turizm imkanı sağladığını belirtiyor. Termal turizmi kısaca nasıl tanımlayabiliriz? EDİZ: Termal turizm termomineral su banyosu, içme, inhalasyon, çamur Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

81


tourism 12 months a year with its thermal springs. How can we define thermal tourism briefly? EDİZ: Thermal tourism refers the type of tourism which offers the combination of curing applications such as thermomineral water-bath, spa, inhalation, mud-bath, climate cure, physical therapy, rehabilitation, exercise, psychotherapy, diet, and the use of thermal waters with entertainment and recreation purposes. What is the place of thermal tourism in the world?

banyosu gibi çeşitli türdeki yöntemlerin yanında iklim kürü, fizik tedavi, rehabilitasyon, egzersiz, psikoterapi, diyet gibi destek tedavilerinin birleştirilmesi ile yapılan kür (tedavi) uygulamaları yanı sıra termal suların eğlence ve rekreasyon amaçlı kullanımı ile meydana gelen turizm türüdür. Termal turizmin dünyadaki yeri nedir?

Türkiye jeotermal kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada ilk yedi ülke arasında yer alıyor. Avrupa’da ise birinci sırada. Turkey is one of the first seven countries in the world, and ranks the first in Europe in terms of the richness and potential of geothermal sources.

82

Turkey is very rich in terms of natural sources. How does this potential affect thermal tourism?

EDİZ: Dünyada çeşitli ülkeler termal turizmin insan sağlığında önemli bir yeri olduğunun bilincinden hareketle termal turizm konusuna önem veriyor. Termal turizm amaçlı olarak senede Almanya ve Macaristan’a 10 milyon, Rusya’ya 8 milyon, Fransa’ya yaklaşık 1 milyon, İsviçre’ye 800 bin, 126 milyon nüfuslu Japonya’nın sadece Beppu şehrine 13 milyon kişi termal turizm

EDİZ: Several countries in the world acknowledge the significant place of thermal tourism in human health. For thermal tourism, every year 10 million people go to Germany and Hungary, 8 million people to Russia, approximately 1 million people to France, 800 thousand people to Switzerland, and 13 million people only to the city of Beppu in Japan with an overall population of 126 million. There are several thermal treatment centers in Europe. Germany, France, Switzerland, Italy, Greece, Russia, Hungary and Czech Republic play a leading role in this field of tourism. Thermal tourism has become an important sector especially in Germany.

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

EDİZ: Turkey is among the first seven countries in the world in terms of the richness and potential of geothermal sources. And it ranks the first in Europe… Regarding flow rate and temperature as well as chemical properties, thermal waters in Turkey are superior to those in Europe. Our thermal waters have natural outlet, abundant water yield, high value of molten minerals, and rich amount of sulphur, radon and salt. Our


Türkiye, doğal kaynaklar açısından oldukça zengin. Bu durumun termal turizme etkileri neler? EDİZ: Türkiye jeotermal kaynak zenginliği ve potansiyeli açısından dünyada ilk yedi ülke arasında yer alıyor. Avrupa’da ise birinci sırada… Ülkemizin termal suları, hem debi ve sıcaklıkları hem de çeşitli fiziksel ve kimyasal özellikleri ile Avrupa’daki termal sulardan daha üstün nitelikler taşıyor. Termal sularımız doğal çıkışlı ve bol su verimli, eriyik maden değeri yüksek, kükürt, radon ve tuz bakımından zengin. Ülkemiz sıcaklıkları 20 derecenin üzerinde debileri ise 2–500 lt/sn arasında değişebilen 1500’den fazla kaynağa sahip. Deniz kıyısında bulunan termal kaynaklar turizm çeşitliliği açısından önemli avantajlar sağlıyor. Ayrıca dağlık ve ormanlık bölgelerde bulunan termal kaynaklar çevre ve doğa kullanımı dolayısıyla farklı çekici unsurlara sahip.

Balçova Kaplıcaları ya da tarihteki adıyla Agamemnon Kaplıcaları, geçmişten günümüze şifalı sularıyla bir tedavi merkezi niteliği taşıyor. Balçova Thermal Springs, or Agamemnon Thermal Springs as mentioned in historical sources, has been serving as a treatment center since the old times due to its curing waters.

amaçlı olarak gidiyor. Avrupa’da birçok tedavi edici kaplıca merkezi mevcut. Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya, Yunanistan, Rusya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler başta geliyor. Termal turizm özellikle Almanya’da önemli sektör haline geldi.

country has more than 1500 sources with a temperature above 20ºC and a flow rate ranging between 2 – 500 liter/second. Thermal sources located by the seacoast provide noteworthy advantages with regard to touristic diversity. In addition, thermal sources in highlands and forests have other attractive properties in terms of the use of environment and nature. This rich potential and the incorporation of thermal into tourism has brought along the foundation of new facilities. Would you please give us some information about the thermal facilities in Turkey?

Abdülaziz Ediz

EDİZ: There are 190 thermal spring facilities in 46 provinces our country. 10 facilities with thermal tourism investment license from the Ministry of Culture and Tourism have a capacity of 2 thousand 461 beds, and 30 facilities with tourism operation license have a capacity of 8 thousand 562 beds. In addition, 156 facilities with a capacity of 16 thousand beds were given license by local governments. How are the thermal facilities in İzmir? EDİZ: Today, Balçova-İnciraltı, Çeşme, Seferihisar, Dikili, Bergama and Bayındır within the borders of our city have been

Bu zenginlikler ve termalin turizmin unsuru haline gelmesi, yeni tesisleri de beraberinde getiriyor. Türkiye’deki kaplıca tesisleri hakkında bilgi verebilir misiniz? EDİZ: Ülkemizde 46 ilde 190 civarında kaplıca tesisi bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan termal amacına yönelik olarak turizm yatırım belgesi almış 10 tesisin yatak sayısı 2 bin 461, turizm işletme belgesi almış 30 tesisin yatak sayısı ise 8 bin 562. Yaklaşık olarak 16 bin yatak kapasiteli 156 tesis ise yerel idare tarafından belgelendirilmiştir. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

83


İzmir’deki termal tesisler nasıl? EDİZ: Günümüzde ilimiz sınırları içerisinde Balçova-İnciraltı, Çeşme, Seferihisar, Dikili, Bergama ve Bayındır bölgelerinde termal turizm alanları olarak yatırımcılara açıldı. Bu bölgelerden Çeşme – Seferihisar ve Dikili – Bergama’da termal turizm yatırım belgesi almış tesisler mevcut. Özellikle İzmir merkezdeki Balçova Termal Tesisleri termal turizm anlamında önemli bir yatırım. Balçova kaplıcaları ya da tarihteki adıyla Agamemnon kaplıcaları, geçmişten günümüze şifalı sularıyla bir tedavi merkezi niteliği taşıyor. İlimizin diğer kaplıca ve ılıcaları da Bayındır, Mahmudiye, Paşa, Geyiklidağ, Güzellik, Dereköy, Haydar, Bademli, Deniz, Ilıcagöl, Tavşan Adası, Çeşme, Cumalı, Kelalan, Gülbahçe Ilıcaları, Kaynarca Çamuru, Şifne (Reisdere) Kaplıca ve Çamuru, Karakoç Kaplıcaları, Malkoç İçmeleri, Nebiler Kaplıcası’dır. İzmir’deki termal turizmin daha da gelişmesi için neler yapılmalı sizce? EDİZ: İzmir’de turizmin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi için üniversite ve özel hastanelerin akreditasyonunun sağlanarak gerek Avrupa gerekse Ortadoğu ülkelerinden ve Türk Cumhuriyetleri’nden tedavi ve sağlıklı yaşam programları ile İzmir turizminin geliştirilmesi sağlanabilir. Termal bölgelerde sağlıklı yaşam için tatil köyleri kurularak üçüncü yaş gruplarının birkaç ay içinde tatil dinlenme ve rehabilite hizmetleri verilebilir. Yine aynı tatil köylerinde Avrupa ülkelerinde hizmet veren huzur evlerinde kalan sakinlerin devreler halinde 2 – 3 aylık sürelerle konaklama, rehabilite ve sağlıklı yaşam programları uygulanabilir. Avrupa ve Kuzey ülkelerinde maden ocakları, petrol rafineleri gibi ağır iş alanlarında iş görenlerin rehabilite edilmeleri ve dinlenmeleri için program yapılabilir. Termal turizm kapsamında termal suyunu kullanarak batının teknolojisi ile doğunun geleneksel tedavi yöntemlerini birleştirip insan sağlığına yönelik hizmet verilebilir.

84

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

opened up to investors for thermal tourism. There are facilities in Çeşme – Seferihisar and Dikili – Bergama which were granted thermal tourism investment license. Especially the Balçova Thermal Facilities in İzmir center is an important investment for tourism. Balçova Thermal Springs, or Agamemnon Thermal Spring as mentioned in historical sources, has been serving as a treatment center since the old times due to its curing waters. Other thermal spring and spa centers in İzmir include Bayındır, Mahmudiye, Paşa, Geyiklidağ, Güzellik, Dereköy, Haydar, Bademli, Deniz, Ilıcagöl, Tavşan Island, Çeşme, Cumalı, Kelalan, Gülbahçe Hot Springs, Kaynarca Mud, Şifne (Reisdere) Hot Springs and Mud, Karakoç Thermal Springs, Malkoç Spa Center, and Nebiler Thermal Center. What should be done to further improve thermal tourism in İzmir?

EDİZ: Tourism in İzmir may be improved and diversified by providing the accreditation of universities and private hospitals with the treatment and healthy life programs in Europe, Middle East and Turkic Republics. Holiday villages for healthy life may be established in thermal regions in order to give recreation and rehabilitation services to third age groups for a few months. In these holiday villages; short-term accommodation, rehabilitation and healthy life programs may be applied for 2-3 months for the residents of nursing homes in European countries. Rehabilitation and recreation programs may be designed for the ones who work in hard labor sectors like mines and oil refineries in Europe and Northern countries. Within the scope of thermal tourism, notable contributions may be made in serving human health by combining the technology of the west and the traditional treatment methods of the east in the use of thermal waters.



Kültür - Sanat / Culture-Art

Bu fabrika sanat üretiyor 150 yıla yakın süredir varlığını koruyan Tarihi Havagazı Fabrikası, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin restorasyon çalışmaları ile sanat üreten bir fabrikaya dönüştürüldü.

86

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


This factory produces art 150 year-old Historical Gasworks was turned into an art factory by the renovation work studies carried out by İzmir Metropolitan Municipality.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

87


Yıllara direnerek yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşabilen eski evler, fabrikalar ve mimari yapılar bütün yıpranmışlıklarına rağmen tarihin izlerini taşırlar. Birer harabe izlenimi de uyandırsalar ilk bakışta, duvarlarındaki her bir çatlağın, kırılmış her bir cam kırığının bir öyküdür anlattığı. 1862 yılında kurulan ve 1955 yılına kadar işler durumda olan Tarihi Havagazı Fabrikası, geçmişten günümüze varlığını koruyabilmiş yapılar arasında yerini almıştır kent içinde. Belki de kültür ve sanatın da yaşanmışlıklardan beslendiği düşüncesiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları ile Tarihi Havagazı Fabrikası, 2008 Aralık ayı itibariyle bir kültür – sanat merkezine dönüştü. Kültür ve sanat üreten bir fabrikaya dönüşen tarihi yapı, yaz boyunca her perşembe düzenlenen çim konserleri ve açık hava sinema günleri, resim ve fotoğraf sergileri, yazarlık atölyesi, şiir atölyesi, öykü atölyesi, dil atölyesi, tiyatro atölyesi gibi çalışmalar ile kısa sürede İzmirlilerin vazgeçilmez kültür – sanat merkezlerinden biri haline geldi. Yapılanma çalışmaları ile geçen sürenin ardından geçtiğimiz yaz ayları itibariyle etkinliklerin ilk başlangıcı master class

Kültüre ve sanata değer veren İzmir halkının uğrak mekanlarından biri haline gelen Havagazı Fabrikası, yaz boyunca düzenlenen konserler ile ünlü isimlere ev sahipliği yaptı.

The Gasworks, which has become a stamping ground for İzmirians who value culture and arts, hosted famous names in concerts held throughout the summer.

eğitimi alan dört genç flüt sanatçısının konseri ile olmuş. 50 kişiyle başlayan konserler kısa sürede binlerce izleyiciye ulaşmaya başlamış.

Konserler ücretsiz Kültüre ve sanata değer veren İzmir halkının uğrak mekanlarından biri haline gelen Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi, yaz boyunca düzenlenen konserler ile ünlü isimlere ev sahipliği yaptı. Her perşembe gerçekleşen çim konserlerinde İzmir’in keyifli yaz

Old houses, factories and architectural buildings, which survive until today by standing against time for centuries, bear the traces of history despite their timeworn structures. Although they create the impression of a ruin at first glance, each one tells a story in every crack in their walls and every piece of broken glass. The Historical Gasworks, which was founded in 1862 and functioned until 1955, has claimed its place in the city among structures that preserved its existence from past to present. In December 2008 the Historical Gasworks was put to service as a culture and arts centre after the restorations carried out by İzmir Metropolitan Municipality in contemplation of the fact that culture and arts feed on the past. This historical structure, which was transformed into a factory producing culture and arts, has soon become one of the indispensible culture and art centres for İzmirians with outdoor concerts and open air cinema days, painting and photography exhibitions, writing workshops, poetry workshops, short story workshops, language and drama workshops held throughout the summer. After the reconstruction works, the first cultural activity held in the summer was a concert performed by four flute players who were master’s students. The concerts, which first addressed 50 audiences, began to attract thousands of spectators in a short time.

Concerts are free The Gasworks, which has become a stamping ground for İzmirians who value

88

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


gecelerine eşlik eden ünlü sanatçılar ile bir araya gelen İzmirliler, doyumsuz müzik ziyafeti yaşadı. Halka açık, ücretsiz konserlerde, cazdan klasik müziğe ve bluesa kadar çağdaş çok sesli müziğin her alanından sanatçıları ağırlayan fabrikada konser veren isimler arasında Bülent Ortaçgil, Ayşegül Yeşilnil, Ayşe Tütüncü, Ezginin Günlüğü, Mavi Siyah Flemenko Dans Topluluğu gibi isimler yer alıyor. Hava koşulları nedeniyle kış aylarında konserlere ara vermek zorunda kaldıklarını belirten Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi Müdürü Halim Yazıcı, Mayıs – Haziran ayları ile birlikte konserlerin tekrar başlayacağının müjdesini veriyor: “Mayıs – Haziran ile beraber tekrar ulusal hatta uluslararası konuklarımızı ağırlamayı düşünüyoruz. Çim konserleri devam edecek. Çünkü artık İzmirlilerin geleneksel bir özlemi oldu. Kışın ortasındayız ama ‘Soğuk olsun biz geliriz’ diyor insanlar. Bunları duyarken biz de enerji alıyoruz. İzmir güler yüzlü, çağdaş, aydınlık yüzlüdür. İşte bu aydın yüzünü yakalayıp, onların istedikleri çok sesli, son derece rahat, sanki bir doğal Hyde Park ortamını orada oluşturduk. Ama sanat ve kültür ağırlıklı bir Hyde Park oldu Havagazı Fabrikası. Ümit ediyorum önümüzdeki aylarda orayı tam kapasite ile kullanacağız. Özellikle çağdaş sanatların, güzel sanatların sergilenebileceği, üretilebileceği, atölyelerle teşvik edilen bir ortam olacak ve İzmir’in sanat – kültür hayatının nabzının attığı en önemli merkezlerinden bir tanesi olacağına inanıyorum. İzmir halkının bu kadar sahip çıkması da zaten bunu gösteriyor.”

Her etkinliğin bir atölyesi var İzmir’in önemli sanat merkezlerinden biri haline gelen Havagazı Fabrikası’nda konserlerin yanı sıra sergiler de

Dev baca dikkat çekiyor İzmir’in sembol yapılarından biri olan tarihi Havagazı Fabrikası’nın restorasyonu sırasında, 23 bin 250 metrekarelik açık alan üzerindeki 2 bin 850 metrekarelik inşaat alanına sahip tescilli yapılar dışındaki tüm yapılar yıkıldı, dev baca güçlendirildi. Fabrika sahasındaki dökümhane binası kafeterya, depo binaları da sergi salonu ve sanat atölyeleri şeklinde düzenlendi. Diğer tescilli yapılar ise okuma salonu, satış birimi ve idari bina olarak kullanılmak üzere restore edildi. Alanın gerisinde iki katlı betonarme bina da yenilendi. Çalışma, 1 milyon 650 bin TL’lik bütçe ile gerçekleştirdi. Çevre düzenleme çalışmaları çerçevesinde beş adet asırlık zeytin ağacı dikildi, yeşil alan düzenlemeleri çeşitli ağaç ve bitkilerle gerçekleştirildi. Alanda, 122 araçlık otopark, 1800 metrekarelik açık hava seyir alanı (oturabilir çim alan), meydanlar, beş süs havuzu oluşturuldu.

The huge chimney draws attention During the restoration studies of the historical Gas Factory, which is one of the symbolic structures of İzmir, the huge chimney was strengthened and all the structures in the surrounding are were demolished except for the registered building with a construction site of 2,850 meters square in an area covering a total of 23 thousand 250 meters square. The foundry building on the factory site was rearranged as a cafeteria, and the storage building were turned into exhibition halls and art workshops. Other registered structures were renovated to be used as reading room, sales unit and administrative building. The two-storied concrete building in the rear section of the site was also renovated. A budget of 1 million 650 thousand TL was spent on the project. A century old five olive trees along with various other trees and plants were planted within the scope of landscaping studies. The site includes a parking lot for 122 vehicles, an open air space of 1800 meters square (sward field), squares and five decorative pools.

culture and arts, hosted famous names in concerts held throughout the summer. İzmirians met famous artists performing in cosy summer nights at open air concerts every Thursday, and enjoyed the music feast during the summer. Bülent Ortaçgil, Ayşegül Yeşilnil, Ayşe Tütüncü, Ezginin Günlüğü and Mavi Siyah Flamenco Dance Group are among the names who gave concerts at the factory, which hosted artists from every field of music from jazz

to classical music and blues at free public concerts. Halim Yazıcı, the Director of the Gas Factory Culture Centre, mentioned that they had to suspend the concerts due to adverse weather conditions in the winter, and announced that the concerts will start over in May or June. “We are planning to host our national and Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

89


düzenleniyor. İki sergi alanının bulunduğu fabrika resim ve fotoğraf sergilerine ev sahipliği yaparken diğer yandan da bünyesinde oluşturulan atölyelerde şiir, öykü, dil ve tiyatro gibi alanlarda çalışmalar yapılıyor. Gerçekleştirdikleri her etkinliğin mutlaka bir atölyesi olduğunu söyleyen Halim Yazıcı, önümüzdeki günlerde de birçok etkinliğe imza atacaklarını dile getiriyor: “Geçtiğimiz günlerde Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nı kutladık. Bu Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nda şiir atölyeleri, öykü atölyeleri gerçekleştirildi Havagazı Fabrikası’nda. İzmir’in birçok yazarı konuk oldu. Muzeffer İzgü bu günlerimizin onur konuğuydu. Çocuklarımız özgür bir şekilde şiir ürettiler, öykü ürettiler. On binlerce kitabı çocuklarımızla paylaştık. 26 – 27 Aralık tarihlerinde, karikatür ve felsefe günleri yaptık. İzmir Karikatürcüler Derneği ve İzmir Edebiyatçılar Derneği ile beraber projeyi gerçekleştirdik. Yine ülkemizin önemli karikatürcüleri, felsefecileri, yazarları ve karikatür sanatına emek vermiş İzmir içinden ve İzmir dışından değerli sanatçılarımızı ağırladık. Önümüzdeki günlerde dünya öykü günleri, dünya şiir günü gibi birçok

90

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

even international guests in May-June. Open air concerts will continue from where they left off, because it has become a traditional longing for İzmirians. We are in the dead of winter, but people say “we will come no matter how cold the weather is”. This enthusiasm gives us energy. İzmir is cheerful, modern and enlightened. This enlightened face of the city provided us with the ground to create a polyphonic, relaxing and natural Hyde Park environment the way İzmirians wished for. The Gasworks has become an art and culture-based Hyde Park. I hope that we will be using the venue in forthcoming months in its full capacity. I believe that it will be an environment where especially the works of contemporary art and fine arts are exhibited and produced in workshops, and it will become one of the most important centres where beats the heart of cultural life. The way İzmir people support this very idea confirms this belief.”

Every activity has a workshop Exhibitions are held besides concerts in the Gasworks, which has become one of the most important art centres in İzmir. The factory includes two exhibition halls which host painting and photography exhibitions, and workshops where studies are carried out in several fields such as poetry, short story, language and theatre. Halim Yazıcı notes that every activity realized in the factory has a workshop

on its own, and adds that they will be organizing several activities in the upcoming days: “Recently we celebrated the Children’s Books Week. During this week we organized poetry and short story workshops at the Gasworks. Several writers from İzmir participated in the workshops. Muzaffer İzgü was the guest of honour in this event. The children wrote poems and short stories freely. We shared tens of thousands of books with the children. We organized caricature and philosophy days on 26-27 December in cooperation with İzmir Association of Cartoonists and İzmir Association of Turkish Authors. We hosted prominent cartoonists, philosophers, writers, and many artists from İzmir and other cities who produce in the field of caricature. In the forthcoming days, we will be hosting several other activities such as the world short story days and the world poetry day. In the Gasworks we feature especially workshops in all fields of art from visual arts to performing arts, music and literature. Every activity realized in the factory has a workshop on its own.” The renovated Gasworks not only stimulates culture and arts in İzmir by concerts and exhibitions, but also assumes the role of a school for the young by organizing educating activities. Halim Yazıcı emphasizes the role of the enchanting atmosphere of the factory in achieving this success, and adds the following:


etkinlik yolumuzu gözlüyor. Havagazı Fabrikası’nda sanatın tüm boyutlarıyla, görsel sanatlar, sahne sanatları, müzik sanatları, yazınsal sanatlar özellikle atölye çalışmalarına ağırlık veriyoruz. Gerçekleştirdiğimiz her etkinliğin mutlaka bir atölyesi oluyor.” Restorasyon çalışmaları ile İzmir’e kazandırılan Havagazı Fabrikası, düzenlenen konserler ve sergilerle İzmir’in kültür – sanat alanında nabzını tutan bir yer olmanın yanı sıra öğretici etkinliklerle bir okul görevi de üstleniyor. Gelinen noktada fabrikanın büyüleyici havasının da etkili olduğunu söylüyor Halim Yazıcı ve şöyle devam ediyor söze: “İnsanın hayallerini zorlayıcı, büyülü bir mekan. Gizli bir enerjisi var. Çünkü yaşanmış; yeni bir mekan değil. Yeni bitmiş bir mekanı düşünün. Buz gibidir duvarları. O mekanın duvarları sımsıcak. Yaşanmışlık var. Orada sanki gizli bir enerji depolanmış. Onun getirdiği pozitif bir enerji var. Bize düşen bu pozitif enerjiyi alıp görsel hale getirmek… Bunları yaparken de

Halim Yazıcı

tamamen kamu menfaatini, halkın menfaatini, kültürel ve sanatsal alanda tüketicinin menfaatini ve beklentisini göz önüne alarak, tarafsız ve ücretsiz bir şekilde kamu hizmetine vermek.” Halim Yazıcı’nın da vurguladığı gibi tarihin büyülü dokusu ilham verdi herkese ve eski bir yapı görkemli bir sanat merkezine dönüştü. Elli yıldan fazla süredir uykuda olan fabrikanın uyanışıyla sadece bir kültür – sanat merkezi değil, aynı zamanda bir okul ve paylaşım merkezi de kazandı kent. Benzer dönüşümlere örnek olacak Havagazı Fabrikası’nın bacasından artık buram buram sanat tütüyor.

İki sergi alanının bulunduğu fabrika, resim ve fotoğraf sergilerine ev sahipliği yaparken diğer yandan da bünyesinde oluşturulan atölyelerde şiir, öykü, dil ve tiyatro gibi alanlarda çalışmalar yapılıyor.

“It is a charming place which pushes the borders of one’s imagination. It has a concealed energy; because it has gone through generations of experience, it is not a new building. In a newly constructed building, the walls are ice cold without a spirit. The factory embraces you in its warm and cosy atmosphere. It somehow vibrates with a positive energy stored in years. All we have to do is to concretize this positive energy in visual form...While doing this we aim to provide unbiased and free public service taking into consideration the public interest and the expectations of consumers in cultural and artistic fields.” As emphasized by Halim Yazıcı, an old structure was turned into art centre with the inspiration received from the magical touch of history. With the awakening of a factory from a sound sleep of more than fifty years, the city gained not only a culture and arts centre but also a school and a sharing platform. Now art billows from the chimney of the Gasworks which will set an example for further projects of transformation.

The factory includes two exhibition halls which host painting and photography exhibitions, and workshops where studies are carried out in several fields such as poetry, short story, language and theatre.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

91


Güncel / Actual

Louvre’da antik bir kentin keşfi

İZMİR’den SMYRNA’ya

Discovery of an ancient city in Louvre

From İzmir to Smyrna Fransa’da düzenlenen “Türk Mevsimi” etkinlikleri kapsamında açılan İzmir Sergisi, Louvre Müzesi’nde ziyaretçilerini 8 bin 500 yıllık bir yolculuğa çıkardı.

İzmir Ticaret Odası’nın (İTO) sponsorluğunu yaptığı “İzmir’den Smyrna’ya, Antik Bir Kentin Keşfi” sergisi Louvre Müzesi’nde açıldı. İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş böyle bir sergiye sponsor olmaktan büyük mutluluk duyduklarını belirterek, “Her yıl milyonlarca ziyaretçinin gezdiği Louvre Müzesi’nde böyle bir serginin düzenlenmesi, Antik Symra’nın ve dolayısıyla modern İzmir’in tanıtılması açısından eşsiz bir fırsat.” dedi.

92

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

İzmir Exhibition, which was organized within the scope of the “Turkish Season” activities in France, took its visitors to a 8500 year old journey in Louvre Museum.

The exhibition titled “From İzmir to Smyrna, Discovery of an Ancient City”, which is sponsored by the İzmir Chamber of Commerce, has opened at Louvre Museum. Ekrem Demirtaş, Chairman of İzmir Chamber of Commerce, expressed his pleasure on behalf the board in supporting such a distinguished exhibition and stated that “this exhibition held in Louvre Museum, which is visited by millions of people every year, is a matchless opportunity for promoting Ancient Smyrna and modern İzmir.”

Demirtaş noted that İzmir is a special city with its 8500 years old history and one of the exceptional cities in which life continues without interruption for thousands of years. He also added that “İzmir, as a harbour city, has attracted the attention of merchants as well as travellers, artists, philosophers and historians throughout history and acquired an indulgent identity due to its commercial potential and multicultural structure. Today, İzmir tries to build up its


İzmir’in 8500 yıllık tarihi ile özel bir kent olduğunu belirten Demirtaş, İzmir’in aynı zamanda kesintisiz olarak yaşamın binlerce yıldır sürdüğü ender kentlerden birisi olma özelliğine de sahip olduğunu söyledi. Demirtaş, “Bir liman kenti olarak, tarihi boyunca sadece tüccarların değil seyyahların, sanatçıların, filozofların, tarihçilerin de büyük ilgi gösterdiği İzmir, ticaret ve çok kültürlü yapısının bir sonucu olarak hoşgörülü kimliğini kazanmış. İzmir günümüzde de hem zengin geçmişinden devraldığı mirası yaşatarak hem de bu zenginliğe dayanarak geleceğini kurmaya çalışıyor.” dedi.

Türk Mevsimi kapsamında açıldı Kültürel mirasa ve zengin tarihine bu vizyon çerçevesinde sahip çıkan İzmir Ticaret Odası’nın, 2006 yılında Fransız Kültür Merkezi’nin girişimleriyle İzmir Ticaret Tarihi Müzesi’nde ve Fransız Kültür Merkezinde paralel olarak gerçekleştirilen “Smyrna/İzmir: Fransız Koleksiyonları Işığında Bir Kentin Portresi” sergisinin de ana sponsoru olduğunu kaydeden Demirtaş, İzmir’le ilgili çok önemli bilgileri İzmirlilerin incelemesine imkan sağlayan bu serginin aynı zamanda Fransa ile İzmir arasında üç yüz yıl boyunca yaşanmış

Kentimizde büyük ilgi gören bu sergi Louvre Müzesi’nin koleksiyonlarında 8500 yıllık İzmir tarihi ile ilgili ne kadar önemli ve çarpıcı eserler olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. This exhibition, which attracted great attention in our city, has revealed once more the existence of significant and striking pieces about 8500 years old İzmir history in the collection of Louvre Museum. ticari, kültürel ve sanatsal ilişkileri yansıtması ve geçmişle günümüz arasında bir bağ kurması açısından önemli olduğunu söyledi. Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kentimizde büyük ilgi gören bu sergi dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Louvre Müzesi’nin koleksiyonlarında 8500 yıllık İzmir tarihi ile ilgili ne kadar önemli ve çarpıcı eserler olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Bu eserler ile İzmir’den giden toplam 133 eser, Louvre Müzesi’nde 24 Kasım’da açılan ‘İzmir’den Smyrna’ya, Antik Bir Kentin Keşfi’ sergisi ile ziyaretçilerle buluşmaya başladı. İzmir Sergisi, Fransa’daki Türk Mevsimi kapsamında Louvre’de düzenlenen ‘Alacahöyük’ ve ‘Osmanlı Kaftanları’ sergisiyle birlikte açıldı. Odamız İzmir Sergisi’nin ana sponsoru olduğu gibi Louvre’da Türk Mevsimi kapsamında yapılan etkinliklerin de sponsorlarından birisi. Sergi ilk haftasında büyük ilgi gördü. Ziyaretçilerin de bizim kadar İzmir’in tarihinden büyüleyeceklerine kuşkumuz yok. Her yıl milyonlarca ziyaretçinin gezdiği Louvre Müzesi’nde böyle bir serginin düzenlenmesini, Antik Symra’nın ve dolayısıyla modern İzmir’in tanıtılması açısından da eşsiz bir fırsattır.”

future by keeping its rich history alive and depending on this wealth.”

Opened within the scope of the Turkish Season activities Demirtaş indicated that İzmir Chamber of Commerce, which protects the cultural heritage and rich history of the city in this vision, is also the main sponsor of “Smyrna/ İzmir: The Portrait of a City in the Light of French Collections” exhibition organized correspondingly in İzmir Trade History Museum and French Cultural Centre in 2006 with the initiation of the French Cultural Centre. He also stated that this exhibition, which provides the İzmirians with an opportunity to examine the significant historical information about İzmir, reflects the three hundred years of commercial, cultural and artistic relations between France and İzmir and builds a link between the past and the present. Demirtaş continued his remarks as follows: “This exhibition, which attracted great attention in our city, has revealed once more the existence of significant and striking pieces about 8500 years old İzmir history in the collection of Louvre Museum which is one of the most important museums in the world. Together with these pieces, a total of 133 works transported from İzmir began to meet its visitors at ‘From İzmir to Smyrna, Discovery of an Ancient City’ exhibition opened on 24 November in Louvre Museum. The İzmir expedition opened along with “Alacahöyük” and “Ottoman Kaftans” exhibitions organized in Louvre within the scope of the Turkish Season in France. Our Chamber is the main sponsor of the İzmir Exhibition and one of the sponsors of the activities held within scope of the Turkish Season organization in Louvre. The exhibition received considerable interest from the visitors in the first week. We do not doubt that the visitors will be fascinated by İzmir’s history as much as we are. This exhibition held in Louvre Museum, which is visited by millions of people every year, is a matchless opportunity for promoting Ancient Smyrna and modern İzmir.” Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

93


Kültür – Sanat / Culture and Arts

“Müsennâ” Doğu’nun kapılarını açıyor 22. Uluslararası İzmir Festivali’nin büyük beğeni toplayan gösterisi “Müsennâ”, “2009 Fransa’da Türk Mevsimi” etkinliklerinin gözdesi oldu.

“Müsennâ” opens the doors of the East “Müsennâ” production has won a great recognition in the 22nd International İzmir Festival and has become the favourite event among the activities of the “2009 Turkish Season in France” organization.

94

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın desteği, İzmir ve İstanbul Fransız Kültür Merkezleri işbirliği ile Çimen Seymen yönetiminde uygulaması gerçekleştirilen “Müsennâ” prodüksiyonu, yeni sahne yorumuyla “Fransa’da Türkiye Mevsimi” kapsamında Sablésur-Sarthe Barok Müzik Festivali’nin açılışını yaptı. Gösterinin ardından Le Monde Gazetesi Müsennâ için “Müzik, dans, pantomim, gölge oyunları ile seyirciyi büyüleyen muhakkak görülmesi gereken gösteri...” dedi. Le Monde’un yanı sıra pek çok övgü alan muhteşem prömiyere Fransa Kültür ve İletişim Bakanı Frédéric Mitterrand, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Bernard Emié, Türkiye Mevsimi’nin Başkanları Necati Utkan ve Henri de Castries (Grup AXA) ile Genel Küratörü Görgün Taner (İKSV) de katıldı. 17. yüzyılda İstanbul’a gelen Fransız elçisinin gördüğü saray ve halk eğlencelerini konu alan Müsennâ, Fransa’da en çok ses getiren Türkiye Mevsimi projesi olarak, Fransa Başbakanı François Fillon ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de takdirini kazandı. Proje tasarımı ve yönetmenliği müzikolog ve soprano Çimen Seymen’e ait olan “Müsennâ”da 17. yüzyıl Avrupa ve Osmanlı Müzikleri Araştırma ve Uygulama Grubu “La Turchescha Barok Müzik”, Hakan Cevher yönetimindeki Cevher-i Müzik Topluluğu ise “Osmanlı Müziği” çaldı. Soprano Çimen Seymen ile hanende Tolga Meriç şarkıları seslendirdi. Müsenna gösterisinin müzisyenleri 24 Kasım 2009’da da Paris Milli Kütüphanesi salonlarında “Doğunun Kapıları” adlı bir konser verdi. Bu konser dolayısı ile Fransız Milli Kütüphanesi’nde saklanan 350 senelik Ali Ufkî Paris elyazması da ilk defa halka sergilendi. Konserde, Turchescha ve Cevher- i Musiki grupları, Prof. Dr. Hakan Cevher’in transkripsiyonunu yaptığı Ali Ufki Mecmuası’ndan diğer eserler ile aynı devrin Avrupa eserlerini Çimen Seymen yönetiminde seslendirdiler. Müsennâ, daha sonra Fransa’nın çeşitli şehirlerine turneye çıkacak. 29 Mart’ta tekrar Paris’e geldiğinde, efsanevi tiyatro, Bouffes du Nord Salonu’nda Türkiye Mevsimi’nin son gösterisini gerçekleştirecek.

Osmanlı hat sanatında bir yazım tarzı: Müsennâ Osmanlı hat sanatında, aynı metni sağdan sola ve soldan sağa karşılıklı yazma tarzı olan “Müsennâ” tekniğinin esin kaynağını oluşturduğu bu gösteri, Topkapı Sarayı, Fransız ve Venedik Sarayları, İstanbul’daki büyükelçilikler ve kozmopolit şehirlerdeki 17. yüzyıl şenlik ve bayramlarını yansıtmaktadır. IV. Mehmed’in hizmetinde Ali Ufkî adını alan Polonyalı müzisyen Albert Bobowski, İstanbul’da ve Topkapı Sarayı’nda duyduğu tüm müzikleri kayda dökmüştür. 17. yüzyıl Osmanlı müziğinin tek tanığı olan ve Avrupa nota sistemiyle hazırlanan bu derleme, Müsennâ gösterisinde Avrupa saraylarındaki müzik ve şiir mecmuaları ile karşılaştırmalı olarak sunulmaktadır. Müzik ve şanın aynadaki yansımaları şeklindeki sahne konumu, dönemin ikonografik ve yazılı kaynaklarından yola çıkarak barok dans ve Türk Halk Dansları ile hareketlenmekte, görsel sanatlar ile de resmedilmektedir. Müzik ve dans sahnelerinin geçişlerini izleyen ve yorumlayan bir anlatıcı ise gezginlerin metinleriyle bizleri Doğu’ya doğru barok bir yolculuğa çıkarmaktadır.

Müsennâ: a style of writing in Ottoman calligraphy “Müsennâ” technique, a style of writing of the same text reciprocally from left to right and from right to left in Ottoman calligraphy, is the source of inspiration for this show, which reflects the 17th century festivities and festivals held at Topkapı Palace, French and Venetian palaces, embassies in İstanbul and in cosmopolitan cities. The Polish musician Albert Bobowski, who was re-named as Ali Ufkî during his services in the court of Sultan Mehmed IV, recorded all the musical pieces he heard in İstanbul and at Topkapı Palace. This compilation, which is the sole witness of the 17th century Ottoman music and which was composed in the European musical note system, is presented in the Müsennâ show along with its comparison with the music and poetry corpuses at European palaces. The stage setting, which was designed in the form of mirror reflections of music and singing, livens up with baroque dances and Turkish Folk Dances choreographed on the basis of iconographic and written sources of the period and it is illustrated with visual arts. A narrator, who watches and interprets the shifts of musical and dancing scenes on stage, takes us to a baroque journey to the East through the texts of travellers.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

95


Basında Müsennâ Les Echos Gazetesi: “Bu gecede yaşam sevgisi ve özgürlük rüzgârı esiyordu... Saraylardan esinlenen sahne tasarımı, dansçılar, şarkıcılar ve akrobatların harika kostümleri ile baş döndürücü bir dinamik vardı ...”

“Müsennâ” production, which was realized with the support of the İzmir Foundation of Culture, Arts and Education and with the collaboration of İzmir and İstanbul French Cultural Centres under the directorship of Çimen Seymen, had its premiere with its new stage interpretation in the opening of Sablé-sur-Sarthe Baroque Music Festival within the scope of the “Turkish Season in France” organization. After the premiere, Le Monde newspaper made the following comment on Müsennâ: “Everyone should definitively see this show which enchants the audience with its music, dance, pantomime and shadow plays.” The Minister of French Culture and Communication, Frédéric Mitterrand, French Ambassador to Ankara, Bernard Emié, the Chairmen of the “Turkish Season” Necati Utkan and Henri de Castries (Group AXA) and the General Curator Görgün Taner (İKSV) have participated in the premiere which was praised by several press organs besides Le Monde. Müsennâ, which recounts the court and public entertainments witnessed by the French ambassador who visited İstanbul in the 17th century, has also won the admiration of the French Prime Minister François Fillon and the Turkish President Abdullah Gül as the most outstanding performance among the Turkish Season activities organized in France. The musicologist and soprano Çimen Seymen is the project designer and director of “Müsennâ”, in which the 17th Century European and Ottoman Music Research and Application Group La Turchescha played “Baroque Music” and Cevher-i Müzik (Gem of Music) Group conducted by Hakan Cevher played the “Ottoman Music”. The songs were sung by soprano Çimen Seymen and songster Tolga Meriç. The musicians of “Müsennâ” show gave a concert named “the Doors of the East” on 24 November 2009 in the halls of Paris National Library. On the occasion of this concert, 350 years old Ali Ufkî Paris manuscript, which had been preserved in the archives of the French National Library, was exhibited to the public for the first time. In the concert Turchescha and Cevher- i Musiki groups performed other musical pieces from Ali Ufkî-Mecmuası (The Corpus of Ali Ufkî) transcripted by Prof. Hakan Cevher along with other European works from the same epoch under the directorship of Çimen Seymen. Müsennâ will later go on a tour to several cities in France. After it completes the tour and returns to Paris on 29 March, it will perform the last show of the Turkish Season in the legendary theatre hall Bouffes du Nord.

96

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Le Figaro Magazine: “Seyirciyi yüreklendiren, canlandıran, teselli eden, zaman dışı, beklenmedik bir gösteri” ResMusica: “İlk dakikalardan itibaren Çimen Seymen’in sesi büyüleyici, barok enstrümanlar ile geleneksel çalgılar birbirine muhteşem uyumlar sağlıyor... Bu gösteri altın yansımalı bir ayna gibi... Şehrinize gelirse mutlaka gidin, masal gibi dakikalar yaşayacaksınız.”

Müsennâ in the press Les Echos newspaper: “A wind of love of life and freedom was blowing in the air at this night... There was a dazzling dynamic on stage created by the stage design inspired by the palaces, as well as the dancers, singers and the magnificent costumes of the acrobats.” Le Figaro Magazine: “An extratemporal and unexpected show which inspires, revives and solaces the audience.” ResMusica: “From the first moments, Çimen Seymen’s voice charms the audience, and baroque and traditional instruments introduce a magnificent harmony with each other... This show is like a mirror with a golden reflection... If it comes to your city, do not miss it...you will experience fabulous moments.”


Güncel / Actual

Dario Moreno Ödülü Enrico Macias’ın

Sarı Zeybek ABD’de sahnelendi

1921’de İzmir’de doğan, gitarıyla söylediği şarkılarla İzmir’de ününü pekiştiren, daha sonra Fransa’ya gidip dünya çapında ünlenen Dario Moreno anısına verilen ödül, 40 yıl sonra Ajda Pekkan ve Enrico Macias’ın oldu. Cezayir kökenli, Fransız müzisyen Enrico Macias, Moreno’nun İzmir’de doğup yaşadığı evin bulunduğu sokakta yaptırılan kendi büstünün açılışına da katıldı. Konak Belediyesi tarafından düzenlemesi yapılarak yeni bir çehreye kavuşturulan tarihi Asansör semtindeki Dario Moreno Sokağı’nda düzenlenen törende sanatçıya Konak’ın altın anahtarı da armağan edildi. Dario Morena özel ödülünü almaktan büyük mutluluk duyduğunu belirten Enrico Macias, “Ben meslek hayatıma Dario Moreno ile başladım. O elimden tutup Fransa’da meşhur olmama sebep oldu. İkimizin de müşterek bir tarafı var. Biz İspanya Kraliçesi tarafından reddedilen bir toplumduk. Osmanlı İmparatorluğu bizi kabul etti. Biz Osmanlıyız, sizleriz ve sizin halkınızız. Bugün burada gördüğüm güzellik, dünyanın çok az yerinde vardır. Hem Müslümanlar, hem Hıristiyanlar, hem de Museviler yan yana gelmişler. Bu İzmir’in muhteşem ve en büyük olduğunu gösterir. Halk benim için çok önemlidir. Sizin gibi muhteşem insanlar, Tanrı’dan sonra benim için en önemli varlıklardır.” dedi.

Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı kadrosu tarafından uyarlanan Sarı Zeybek gösterisi New York’ta sahnelendi. Çanakkale Savaşları’ndan başlayarak Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kazanımları, devrimler ve Atatürk’ün yurt gezilerini danslarla anlatan gösteri seyircilere duygusal anlar yaşattı. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu tarafından organize edilen gösteri ünlü Manhattan Center Hammerstein Ballroom’da gerçekleşti. Ege Üniversitesi Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi Şahin Ünal’ın proje yönetmenliğini üstlendiği gösteri, öğretim görevlisi Abdurrahim Karademir, tarafından sahneye taşındı.

Dario Moreno Award went to Enrico Macias After 40 years Ajda Pekkan and Enrico Macias were granted the award given in the honour of Dario Moreno, who was born in İzmir in 1921, established his fame in İzmir with his songs accompanied by his guitar, and became world famous after he moved to France. The Algerian-origin French musician Enrico Macias attended the opening of his own bust in the street that hosts the house in which Moreno was born and grew up in İzmir. The artist was given the golden key of Konak in the ceremony held in Dario Moreno Street in the historical Asansör (Elevator) district, which acquired a new face with the arrangements made by Konak Municipality. Enrico Macias expressed the bliss he felt in receiving the special Dario Moreno award, and added the following: “I started my career with Dario Moreno. He took me by the hand and made me famous in France. We have one thing in common. We were from a community that was rejected by the Queen of Spain. The Ottoman Empire embraced us. We are Ottomans; we are one of you and your people. The beauty I behold here today can hardly be found anywhere in the world. The Muslims, Christians and the Jews coexist in this city. This indicates the glory and grandeur of İzmir. I pay special attention to the people who constitute the fabric of a city. After God, such magnificent people like you are the most important beings for me.”

Sarı Zeybek was staged in the United States Sarı Zeybek (Blond Zeybek) show adapted by Ege University State Conservatory of Turkish Music was staged in New York. The audience experienced emotional moments watching the show which demonstrated scenes from the Battle of Gallipoli, Independence War, achievements of the Republic, the reforms and the country tours of Atatürk with dances. The show, which was organized by the Federation of Turkish American Associations, was staged at Manhattan Centre Hammerstein Ballroom. The project was directed by academician Şahin Ünal from Ege University State Conservatory and staged by academician Abdurrahim Karademir.

104 yıllık kaftanı müzeye bağışladı Konak Belediyesi tarafından açılacak olan Mask ve Kostüm Müzesi’ne bağışta bulunanların sayısı her geçen gün artıyor. Jülide ve Necmettin Alagaş çiftinin bağışladığı kaftan ile aynı dönemde giyilen bir çift el örmesi çorabı Konak Belediyesi Başkan Yardımcısı Serpil Güngör teslim aldı. Jülide Alagaş,1905 yılında büyük annesinin bu kaftanı ve çorapları giydiğini, sandıklarda yok olup gitmesi yerine, gençlerin görmesi ve meraklarını gidermesi için müzeye bağışladığını söyledi.

A 104 year old caftan has been donated to the museum The number of donators to the Mask and Costume Museum to be opened by the Konak Municipality is increasing day by day. The Deputy Mayor of the Konak Municipality, Serpil Güngör received a caftan and a pair of hand knitted socks worn in the same period, donated by Jülide and Necmettin Alagaş couple. Jülide Alagaş said that her grandmother was wearing this caftan and socks in 1905, and instead of their wearing away in chests, she donated them to the museum to make the young people see them and satisfy their curiosity. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

97


Kültür - Sanat / Culture-Art

Sanatın kalbi Ege Art’ta attı Ege Üniversitesi (EÜ) tarafından düzenlenen 3. Ege Art Sanat Günleri ulusal ve uluslararası pek çok sanatçıya kapılarını açtı.

The heart of the art beat in EgeArt The 3rd EgeArt Art Days organized by Ege University (EÜ) opened its doors to many national and international artists.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından açılışı gerçekleştirilen Ege Art Sanat Günleri’nin üçüncüsü kapsamında düzenlenen etkinliklerle hafta boyunca İzmir’in her köşesinde sanat rüzgarı esti. EÜ Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen açılış töreninde konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “İzmir evrensel bir bilim kentidir. Üniversiteler toplumların faydalanacağı bilim yuvası olmanın ötesinde sanatı toplumla paylaşan merkezler haline gelmelidir. Ege Üniversitesi bunun en güzel örneğini vermiştir. Sanat yaşamı

98

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

güzelleştirmeye çalışmak anlamına gelmektedir. Kalıpları kırarak yeni arayışların topluma aktarılmasındaki en önemli araç olan sanat en önemli hayat damarlarından biridir.” dedi.

With the activities organized within the third of the EgeArt Art Days, which was opened by Ertuğrul Günay, the Minister of Culture and Tourism, a wind of art blew in every corner of İzmir during the week.

Ege Üniversitesi’nin akademik çalışmalarının yanı sıra sanat alanında da kente öncülük eden köklü bir eğitim kurumu olduğunu ifade eden İzmir Valisi Cahit Kıraç, “İzmirliler sanata ve sanatçıya önem veren duyarlı insanlardır. Ege Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği böyle büyük sanat etkinlikleri sayesinde kültür birikimimiz yaşayarak gelecek nesillere aktarılacaktır.” şeklinde konuştu.

Ertuğrul Günay, the Minister of Culture and Tourism, who spoke at the opening ceremony held at the Atatürk Cultural Center, said “İzmir is a city of universal science. Universities, beyond being science centers that the societies will benefit from, must become the centers which share the art with the society. Ege University gave the most beautiful example of this. Art means to try to beautify the life. Art, which


EÜ Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz ise üniversitelerin yaşamı güzelleştirecek kültür ve sanatı topluma aktarma sorumluluğuna sahip olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:

is the most important mean of transferring new searches to the society by breaking the rules, is one of the most vital points”.

“Sanat toplumdaki çatışmaların en temel tedavi yöntemidir. Üniversitelerin topluma yol göstermek için sanatı kullanması şarttır. Ege Art Sanat Şöleni sayesinde İzmirliler sanatı yaşamlarının içinde hissedeceklerdir. 100 binden fazla öğrenci ile bir üniversite kenti olan İzmir böylesine büyük etkinlikler sayesinde ülkemizde sanatın merkezi, sanatçıların da uğrak yeri haline gelecektir. 13 ayrı sanat merkezinde sunulacak 2103 eserle sanatın pırıltısı bütün kente yayılacak.”

İzmir Governor Cahit Kıraç, mentioning that Ege University is a long established educational institution, which is the initiator of art as well as its academic studies in the city, said “İzmirians are sensitive people who give importance to art and artist. By means of such great art activities organized by Ege University, our cultural heritage will be transferred to the next generations.”

“Ege Art sanatta bir ışık oldu” Etkinliğe katılan sanatçılardan Şükran Moral, böyle bir etkinliğin olmasının çok sevindirici olduğunu belirterek, “Çağdaş sanatta hala eksiklik var, bunun aşılması lazım” diye konuştu. Ege Üniversitesi Kampüsü’nde heykel çalışmaları sergilenen sanatçılardan Ali Dirier ise EgeArt’la gösterilen çabanın çok güzel olduğunu belirterek, “EgeArt sanatta bir ışık oldu. Ses getiriyor ve merak ettiriyor.” dedi. Heykeltraş Mehmet Aksoy da, “Türkiye’de sanat alanında genel-geçer yanlışlar yapılıyor. Biz bunları düzeltmeye çalıştık. Hala da çalışıyoruz. Ege Üniversitesi’nde böyle bir istek ve arzu görmek bizi sevindiriyor” diye konuştu.

Onur Ödülleri sahiplerini buldu 3. Egeart Sanat Günleri kapsamında Ressam Adnan Varınca, Prof. Dr. Gönül Öney ile İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı adına Filiz Sarper Eczacıbaşı’na onur ödülleri düzenlenen bir törenle verildi.

EU Rector, Prof. Dr. Candeğer Yılmaz indicated that universities have the responsibility of transferring culture and art, which will beautify the life, to society, and he said; “Art is the most essential way of treatment of the conflicts in the society. It is necessary for universities to use art to lead the society. By means of EgeArt Art Festival, İzmirians will feel art in their lives. İzmir, which is a university city with its more than 100 thousand students, will be both a center of art and a haunt for artists owing to such great activities. With 2103 works to be exhibited at 13 different art centers, the glitter of art will spread to the city.”

“EgeArt has become a light in art” Şükran Moral, one of the artists participating in the activity stated that having such an activity is very pleasing and said “there is still a shortcoming in contemporary art and it must be overcome”. Ali Dirier, one of the artists whose sculpture works are exhibited at Ege University Campus stated that the effort made with EgeArt was very nice and said “EgeArt has become a light in art. It is influencing and intriguing.” Similarly sculptor Mehmet Aksoy said “some common mistakes are being made in art in Turkey. We have tried to correct these. We are still working on these. Seeing such a demand and desire at Ege University is making us happy.”

Honor Awards have gone to their winners Honor Awards were granted to Painter Adnan Varınca, Prof. Dr. Gönül Öney, and Filiz Sarper Eczacıbaşı on behalf of İzmir Culture Art and Education Foundation at a ceremony organized within the 3rd EgeArt Art Days.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

99


Güncel / Actual

İzmir’de “Kavak Yelleri” esiyor Türkiye’nin sevilen gençlik dizisi Kavak Yelleri, film stüdyolarını aratmayan güzel İzmir’de çekiliyor. İzmirliler tarafından en iyi şekilde ağırlanan oyuncular durumdan son derece memnunlar…

İzmir has its “Head in the Clouds” Turkey’s most loved youth serial Kavak Yelleri is being shot in İzmir which is like a film studio itself. The players are very happy by being hosted by the people of İzmir … İzmir şairlerin şiirlerine, yazarların hikayelerine, sanatçıların eserlerine ilham kaynağı olur yıllardan beri. Kentin büyülü dokusu, Ege insanının sıcaklığı ve gülen yüzüyle karşılar gelenleri. Bu sıcak karşılama ile üç sezon önce çekimlerine İzmir’in şirin beldesi Urla’da başlanan Kavak Yelleri, İzmir’in ruhunu yansıtan keyifli bölümleriyle Türkiye’nin en sevilen gençlik dizisi olmayı sürdürüyor. Urla’dan Ege Üniversitesi’ne uzanan yolculukta, İzmir’in görülmeye değer birçok semti de seyirciyle buluşuyor çekimlerle.

100

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

İzmir has been for many years the inspiration for the poems of poets, the stories of authors and the works of artists. The magical fabric of the city together with warm personality of the people of the Aegean greets newcomers. Kavak Yelleri which started shooting in Urla, pleasant town of İzmir, three seasons before to the backdrop of this warm reception continues to be best loved youth serial with episodes that reflect the spirit of İzmir. In a journey that stretches from Urla to Ege University, many interesting districts are brought to the attention of the viewer with shots.


Dizinin oyuncularından İbrahim Kendirci, “Bu ülkede bir iş yapıyorsan, başarılı olmak için ulusal olmak önemli. Biz daha sıcak, daha samimi olan Ege insanı olalım dedik.” sözleriyle anlatıyor Ege insanının yansıttıklarını. Ekip olarak İzmir’de olmaktan ve burada çalışmaktan mutlu olduklarını her fırsatta dile getiren dizi oyuncuları, halkın yoğun ilgisinin kendilerini daha da şevkle çalışmaya sevk ettiğini belirtiyorlar. Şimdilerde çekimleri Ege Üniversitesi’nde devam eden dizinin yönetmeni Jale İncekol ve yapım koordinatörü Fikret Soğancı da Ege Üniversitesi mezunu. Soğancı da gördükleri ilgiden çok memnun olduklarını söyleyerek, buradan mezun olmanın gururunu taşıdıklarını belirtiyor. Soğancı, “Bir vefa borcu ödemek gibi bir şeydi bizim için! Ancak sonuçta bir iş yapıyoruz ve işimizi çok ciddiye alıyoruz. Bizim işimizde çok detay var. Gerçekçi olmak ve inandırmak zorundayız. Bunu yaparken de yaşayan bir mekanda özellikle de Ege Üniversitesi Hastanesi gibi ultra büyük ve yaşayan yoğun bir yerde bunu yapmak hiç kolay olmayacaktı. Fakat Rektörlük ve Tıp Fakültesi Dekanlığı özellikle Dekan Serhat Bor beyefendinin ismini anmadan olmaz. O kadar büyük bir destek verdiler ki biz kendimizi hem memnun hem de iyi bir iş çıkarmaya mecbur hissettik.” diyor. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olan Jale İncekol, yönetmenliğini yaptığı Kavak Yelleri dizisi ile yeniden Ege Üniversitesi’nde olmaktan çok mutlu olduğu belirterek, “İnsanın hayatındaki en önemli aşamalardan biri üniversite hayatı. Bu yüzden de sizde bıraktığı izler derin ve etkili oluyor. Şimdi o derinliklere tekrar inip mezunu olduğum okulda başka bir hikâyenin tanığı olmuş gibi hissediyorum. Bazen o anlar beni duygusallaştırıyor.” diyor. Dizinin beğenilen oyuncuları Pelin Karahan, İbrahim Kendirci ve Sarp Apak ise İstanbul’dan gelen bir ekip olarak İzmir’de olmaktan ve burada çalışmaktan mutlu olduklarını ifade ederken, bazen halkın yoğun ilgisinin onları biraz zorladığını ancak bu durumun onları bu sevgiyi devam ettirmek için daha da şevkle çalışmaya sevk ettiğini belirtiyorlar.

One of the players in the serial İbrahim Kendirci rephrases the thought of the Aegean people by saying “If you are engaged in any activity in this country, you have to be national in order to be successful. We decided to assume the character of Aegean people that are warmer and more sincere.” The cast of the serial take every opportunity to express how happy they are to be in İzmir and how satisfying it is to work here, add that the high level interest shown by the people provides us a motivational bonus. The director of the serial Jale İncekol and the production coordinator Fikret Soğancı are both Ege university graduates where the serial is being shot current. Soğancı also says they are very gratified by the interest shown and says he is proud to be an ex alumni of the university. Soğancı carries on “This was a sort of debt of loyalty for us! However this is job and we take it seriously. There are lots of details in our job and we have to be realistic and make people believe. Doing this in a lived premises like the Ege University Hospital which is ultra large with concentrated population wasn’t going to be easy. But the Rectorate and Faculty of Medicine Deans Office specially the Dean Serhat Bor’ support was so overwhelming we felt not only flattered but obliged to out do ourselves.” Jale İncekol who is a graduate of the faculty of communication of Ege University, stated that she was very happy to be at the University for the shooting of the Kavak Yelleri serial, and says “University life in one of the most phases of a person’s life. It leaves deep impressions in you. Now by revisiting those depths again, I feel as if I am a witness to another story in my old school. These moments sometimes make me emotional.” The well liked players in the serial Pelin Karahan, İbrahim Kendirci and Sarp Apak state that they are happy to be in and working in İzmir as a team coming from İstanbul and the enthusiastic interest of the people can be overpowering at times, but this situation becomes a motivating force in order to sustain the affection shown. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

101


Mimari / Architecture

Modanın mimari mirası Ulusal Mimarlık Akımı’nın usta ismi Mimar Kemalettin’in İzmir’de inşa ettiği herhangi bir yapısı yok ama adını taşıyan Moda Merkezi’nin her köşesi, kıvrımı onun izlerini taşıyor.

102

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Architectural heritage of fashion Architect Kemalettin, the prominent name of the National Architecture Movement, has not built any structures in İzmir, but his influence is embedded in every corner and curve of the Fashion Centre that bears his name. CİHAT KEMAL PEHLİVANOĞLU

Mimar Kemalettin Kentsel Sit alanı içerisindedir.

Gezindiğim sokaklar sanki bir film stüdyosunu anımsatıyor. “Ulusal Mimarlık Dönemi” çizgileri onunla zihnimde adresini buluyor. Adını andığım, eski adıyla Mimar Kemalettin Çarşısı, yeni ismiyle “Mimar Kemalettin Moda Merkezi”…

Alanda Kardıçalı Han, Kadıoğlu Han ve Çukur Han tescillidir. Bölgede Osmanlı Dönemi kentsel mekan kurgusu, yaya yolları ve meydanlardan ve ticaret yapılarından oluşan bir düzen hakimdir.

Mimar / Architect

Ben doğmadan çakılmış iskelesi buraların… Şimdilerde Mimar Kemalettin Kentsel Sit Alanı olarak tanımlanan ve Akdeniz Mahallesi’ni de kapsayan alanda toplam 88 adet tescilli yapı yer almaktadır. Bunlardan 60 tescilli yapı

Kültürel mirasın geçmişten bugünlere taşıdığı mesajların, dikkate alındığı ve yarınlara giden yolculuğumuzda sürdürülebilir çevre olarak anılabilir. Bir anı çerçevesinde bir dönemin yaşanacak olan o tarihi belgelerin, anıtların kültür ve tarihi miras özelliklerini, yapı, malzeme ve hafıza stoku olarak da ele alınması için gerekli onarım ve sağlıklaştırmaların

The streets I pass by evoke the image of a film studio. The drawings of the “National Architecture Movement” find their way into my mind through its very structure. The structure I mention is the Architect Kemalettin Bazaar in its former name, and the “Architect Kemalettin Fashion Centre” in its current name”... The scaffolds of this structure were piled before I was born... Nowadays, the area, which has been defined as Architect Kemalettin Urban Site Area and which covers also Akdeniz Neighbourhood, includes a total of 88 registered structures. 60 of these registered structures are within the borders of Architect Kemalettin Urban Site Area. In this area, Kardıçalı Inn, Kadıoğlu Inn and Çukur Inn are registered structures. The region is dominated by Ottoman Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

103


Period urban space constructions, pedestrian roads, squares and buildings of commerce.

yaptırılması, Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemi kentsel mekan duygusunun hafızamıza yerleştirilmesi için o büyük adımlar atılmıştır. İzmir’in yazgısından bağımsız değildir yine de Mimar Kemalettin’in yazgısı. İstanbul-Girit-Berlin kucak açmış ona. İlk tasarılarından biri İstanbul Rumelihisarı sırtlarındaki Galip Bey köşküdür. Bunu çoğu ahşap olan diğer köşk ve konutlar izler. Yaptığı başarılı çalışmalar dikkat çekince 25 yaşındayken padişah buyruğu ile devlet tarafından Berlin’e gönderilir ve burada dört yıl kalır…

104

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

It may be considered an environment, in which the messages of cultural heritage is conveyed to the present and sustained on our journey to the future. Those big steps were taken to realize the necessary restorations for handling the cultural and historical heritage of these historical documents and monuments as stocks of structure, material and memory, and to embed the urban settlement sense of the Ottoman and Early Republican periods into our memories. Architect Kemalettin’s fate is not independent from the fate of İzmir. İstanbul-Crete-Berlin received him with open arms. One of his first projects was designing Galip Bey mansion on the ridges of İstanbul Rumelihisarı (Rumelia Fortress). This project is followed by other mansions and residences mostly of wooden construction. When his successful works attracted attention, he was sent to Berlin at the age of 25 by the command of the Sultan, and stayed in Berlin for four years... Kemalettin Bey was assigned to office in 1909 as the head of a new directorate

responsible from the restoration of foundation buildings in the country. The studies carried out in the bureau affiliated with this directorate both helped him to develop his style and approach in the aforementioned National Architecture Movement, and conduced to the emergence of numerous architects and engineers to apply this approach throughout the country. As expected from him, Architect Kemalettin undertook the restoration work of “Al-Masjid Al-Aqsa” in Jerusalem, and completed the project with great competence. His success reverberated not


Kemalettin Bey, 1909 yılında ülkedeki vakıf yapılarının onarımıyla görevli olarak kurulan yeni bir müdürlüğün başına getirilir. Buraya bağlı olan büroda yapılan çalışmalar hem mimar Kemalettin’in değindiğim Ulusal Mimarlık Akımı düşüncesindeki çizgisini geliştirir hem de bu anlayışı tüm ülkede uygulayacak olan sayısız mimar ve mühendisin yetişmesine vesile olur. Kendisinden beklenildiği gibi, Mimar Kemalettin Kudüs’teki “Mescid-i Aksa”nın tamiri işini üzerine alır ve bunu büyük bir ehliyetle başarır. Başarısı, yalnız Osmanlı ülkesinde değil, bütün dünyada yankılar yapar. İngiltere, Kemalettin Bey’i, Kraliyet Mimarlık Enstitüsü’ne üye olarak kabul eder. Son devrin bütün büyük eserleri onun eliyle ortaya konmuştur. 1908’te ilan edilen 2. Meşrutiyet mimarlık alanında da bugün Birinci Ulusal Mimarlık akımının doğmasına sebep gösterilir. Bu akımın öncülüğündeki mimarlar, geçmişin mimarlık öğelerini, Selçuklu ve Osmanlı’da sıkça kullanılmış ve denenmiş kemerleri örneğin, cephe düzenlemelerinde sıkça çalışmışlardır. Yapıların giriş kısımlarına ayrı bir önem verilmiş, mermer sütunlar, çini panolar, madeni bezemelerle yüceltilmiştir. O dönemin simgelerinden ve en çok konuşulan ismi, caddeye adını veren Mimar Kemalettin büyüğümüzdür. Eserleri İzmir dışında olmakla birlikte, bugün İzmir’de Gazi Bulvarı, Mimar Kemalettin Caddesi ve Fevzipaşa Bulvarı arasında kalan bölgede Ulusal Mimarlık Akımlarının güçlü izlerini bulmaktayız… Kardıçalı Han, Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın önemli isimlerinden Mehmet Fessi tarafından inşa edilmiş ve 1928 yılında tamamlanmıştır.

Mimar Kemalettin ve çevresinin Osmanlı Dönemi’nde ticaret ağının bir parçası olduğu ve İzmir’in merkezinde “bağımsız bir ticaret bölgesi” olarak şekillendiği bilinmektedir. İşte bu bağımsızlık düşüncesi bugün atılan onca başarının kaynağını oluşturur. Sayıları binden fazla tekstil ve imalatçı firması, yine sayıları 120’yi geçen ülkelere yaptıkları üstün ihracatın başarılı ismidir; Mimar Kemalettin Moda Merkezi! Bölgede tarihi dokunun algılanabilirliği arttırılmış ve öngörülen turizm-kültürticaret merkezi uyumu sağlanmış ve bu

only in Ottoman lands but all around the world. Britain accepted Kemalettin Bey as a member of the Royal Architecture Institute. All the grand works of the last period were created by him. The 2nd Constitution monarchy announced in 1908 is regarded as a reason for the birth of the First National Architecture movement. The leading architects of this movement frequently applied the architectural elements of the Seljuk and Ottoman periods, e.g. commonly used arches, in their facade arrangements. The entrances of structures were attached special importance, and glorified with marble columns, ceramic panels and metal decorations. Architect Kemalettin, who gave his name to the street, is one of the symbols and most cited personalities of the period. Although his works are situated outside İzmir, it is possible to see the strong influences of the National Architecture Movements in the region situated between Gazi Boulevard, Architect Kemalettin Street and Fevzipaşa Boulevard... Kardıçalı Inn was built by Mehmet Fessi, one of the prominent names of the First National Architecture Movement, and completed in 1928. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

105


It is acknowledged that Architect Kemalettin Street and the surrounding district was part of the commerce network in the Ottoman Period and was shaped as an “independent commercial area” in the centre of İzmir. This very idea of independence is the source of today’s successes. More than a thousand textile and manufacturing companies are among the successful names of export in more than 120 countries: Architect Kemalettin Fashion Centre!

mekânlar yaya ağırlıklı ulaşım sistemiyle de bütünleştirilmiştir. Moda dünyasına yapılan açılım geçmişin mirasıyla iç içe sunulmaktadır. Dinlenme noktası meydanları, yaya aksı ve İzmir’de modanın merkezi olan Mimar Kemalettin Caddesi, zaman içerisinde etkinliklerini ve vizyonunu arttırmıştır. Bünyesinde barındırdığı Kardıçalı Han içerisinde 1900’lerden kalma “Sigler” marka ahşap tarihi asansör yeniden faaliyete geçebilmek için herkesin katkısını beklemektedir.

Perceptibility of historical fabric in the region was increased and concordance was established in the foreseen tourism-culture-commerce centre, and these spaces were integrated with a transportation system privileging pedestrians. The expansion on the world of fashion is presented along with a nested connection to historical heritage.

Kardıçalı Han ve içerisindeki ahşap tarihi asansör, Asansör Kulemiz gibi destinasyonda bir kalıcı iz bırakmayı hak etmektedir. Sahil bandından bizi içeri alan, geçmişle günümüzün tasarımlarını bir araya getiren, ender bulunacak Moda Merkezi tüm kullanıcılarının gönlünde taht kurmayı başarmıştır. Mimar Kemalettin Moda Merkezi, modanın mimari mirasıdır. İmbat’ın esintisiyle!..

Kardıçalı Han içerisinde 1900’lerden kalma “Sigler” marka ahşap tarihi asansör yeniden faaliyete geçeceği günleri bekliyor. The “Sigler” brand historical elevator from 1900’s in Kardıçalı Inn waits to be put into service again.

Architect Kemalettin Street, which is the centre of fashion in İzmir with its squares as recreation points as well as its pedestrian axis, has increased its activities and vision in the course of time. The “Sigler” brand historical elevator from 1900s inside Kardıçalı Inn awaits everybody’s contributions to be able to put into service again. Kardıçalı Inn and its historical wooden elevator deserve to leave their mark on the destination just like our historical Elevator Tower. The Fashion Centre, which invites us in through the coastline and introduces a rare atmosphere by combining the designs of the past and the present, has succeeded to enshrine itself in the hearts of all visitors. Architect Kemalettin Fashion Centre is the architectural heritage of fashion. Carried by the cool Aegean breeze!...

106

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010



Söyleşi / Interview

Doğanın güzelliklerini görsel şölene dönüştürüyor Gazeteci Aykut Fırat, doğaya gönül vermiş bir fotoğrafçı aynı zamanda. İçindeki doğa sevgisini fotoğrafladığı karelerle ölümsüzleştiriyor.

108

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Yeşil Arıkuşu

Turns the beauties of nature into a visual festival The journalist Aykut Fırat is also a photographer who has set his heart on nature. He immortalizes his love for nature by the frames he shoots.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

109


Doğa fotoğrafçılığında hem spor yapıyorsunuz hem de çoğu insanın göremediklerini ayağına getiriyorsunuz. While shooting nature photography, you both do sports and bring people what they haven’t had the opportunity to see.

Yalıçapkınının peşinde! Fotoğrafa gönül vermiş her insan gibi Aykut Fırat’ın da hayalinde bir kare var henüz çekemediği: “Mesela yalıçapkını özel bir kuştur. Ağzında balıkla çektiğim fotoğrafları var ama balık yakalamak için suya dalıp çıktığı anı yakalamak istiyorum. Onun çıkışını çekmeyi çok isterim.” diyor ve ekliyor: “Yaptığınız işi bırakmanız, kendinizi tamamen odaklamanız lazım. Tabii çok özel ekipmanlar da gerekiyor.”

Tırtıl

Gazetecilik zor zanaattır. Sizi bekle(me) yen haberler ile bir kovalamaca içinde geçen günler… Bin bir zorluğuna rağmen gönülden bağlı olanın kopamadığı büyülü bir dünyadır yine de. Ve bu büyülü dünyada bir muhabirin en yakın arkadaşı, yanından hiç ayırmadığı fotoğraf makinesidir. Bu arkadaşlığı dostluğa dönüştürmüş bir isim Aykut Fırat. Halen Konak Belediyesi Fotoğraf Servisi Şefi görevini sürdüren Fırat, uzun yıllar foto muhabirliği yaparak sürdürdüğü gazetecilik mesleğinden 40’tan fazla ödülle emekli olduktan sonra, içindeki fotoğraf sevgisine bir yön vererek doğa fotoğrafçılığına başlamış. “Neden doğa fotoğrafçılığı?” diye sorduğumda önce gözlerinden yansıyan fotoğraf aşkı dökülüyor kelimelere, ardından da doğa fotoğrafçılığına geçiş nedenleri:

Arı Kuşu

110

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Journalism is a difficult occupation. Days passing by in pursuit of news (not)waiting for you... Despite its all sorts of challenges, it is a magical world which devoted ones cannot break away with. And in this magical world, the closest friend of a journalist is his/her camera which he/she never parts with. Aykut Fırat has turned this friendship into a companionship. Fırat, who is still working as the Chief of Photography Department of Konak Municipality, has given a new direction to his love for nature and started shooting nature photography after getting retired from journalism as a photojournalist with more than 40 awards. When I asked him “Why nature photography?” his love for photography is first reflected in his eyes and then put into words as he tells the reasons behind his final preference for shooting nature photography: “I am very much fond of shooting photography. I was also shooting nature photography while working as a photojournalist. It just acquired more currency when I got retired. I like helping people and presenting them new things. There are people who can’t go to distant places and visit new territories, and there are also handicapped people...I wanted bring all these to them. I wanted to plant the love of animals and

In pursuit of the kingfisher! Like every person who has set his heart on photography, Aykut Fırat has a frame in his mind which he still hasn’t shot: “For example, kingfisher is a special bird. I took its photographs with a fish in its mouth, but I want to shoot the moment just when it dives in and out of water for catching fish. I would like to shoot the moment as it comes out of water” says Fırat and adds: “You need to leave everything behind and focus on what you are doing. Of course it also requires special equipments.”

Yalı Çapkını


Uçurtma Böceği

“Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. İşimin yanı sıra doğa fotoğrafları da çekiyordum. Emekli olunca daha çok gündeme geldi. İnsanlara yardım etmeyi, bir şeyler getirmeyi, sunmayı çok seviyorum. Gidemeyenler var, gezemeyenler var, engelli arkadaşlarımız var, onların ayağına getirelim istedim. Hayvan sevgisini, doğa sevgisini insanlara aşılamak istedim. Zaten doğayı da gitgide daha kötü kullanıyoruz. Hiç olmazsa insanlara bu güzellikleri sunarsak, belki biraz doğayı korurlar diye düşündüm.” Gazete fotoğrafçılığı ile doğa fotoğrafçılığı arasındaki farklar ne, hangisi daha zor ya da keyifli diye merak ediyoruz: “Gazete fotoğrafçılığında tek karede her şeyi vermek lazım; daha zor… Ama doğa fotoğrafçılığında hem spor yapıyorsunuz, yürüyüş yapıyorsunuz, doğayı geziyorsunuz, görüyorsunuz, hem de insanların göremedikleri şeyleri ayağına getiriyorsunuz. Tabii doğayı gezerken her çalının altına bakıyorsunuz, yeşil yapraklara bakıyorsunuz. Çok ince detaylar var. Ben detaycıyım. Benim en büyük kazancım, her şeye fotoğraf gözüyle bakmak. Yani nasıl fotoğraf olur? Bir insanla konuşuyorsanız ya da böceğe bakıyorsanız nasıl güzel fotoğraflanır? Duran bir konuysa onun her taraftan fotoğrafını, çekilmeyen yerleri çekmek istiyorum. Mesela çiçeği üstten değil de alttan, yandan, ters ışık kullanarak çekiyorum.”

Doğayı korumalıyız! Doğanın güzelliklerini insanlar için görsel bir şölene dönüştüren Fırat’ı bu güzellikleri Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

111


nature into people’s souls. We already abuse nature more and more every day. If we at least offer these beauties to people, they may be more willing to protect nature.” What are the differences between photojournalism and nature photography, and which one is more difficult or enjoyable?

Küçük Ak Balıkçıl

fotoğraf karesine yansıtmaya iten, içindeki doğa sevgisi olduğu kadar doğaya olan duyarlılığı bir o kadar da. Bu nedenledir ki doğa fotoğrafçılığını anlatırken doğayı korumaya gösterdikleri özene vurgu yapıyor: “Doğayı bozmamak lazım... Bakarken, dolaşırken doğaya zarar vermiyoruz zaten. Bir kuş yuvası olsa hemen uzaklaşıyoruz. Hiç elimize almayız yavruları. Doğayı koruruz. Kötü kullanan olursa engelleriz. Tabii bunlar için de ayrı ekipmanlar lazım. Kamufle olmak, çalının altına gizlenmek şart.

112

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

“In photojournalism you have to give everything in a single frame, it is more difficult...On the other hand, while shooting nature photography, you both do sports, take long walks and explore nature, and bring people what they haven’t had the opportunity to see. While wandering in nature, you take a look at what is under every bush and behold green leaves. There are so many tiny details to discover. I always go for details. My greatest benefit is my tendency to see everything through the eye of photography. That is, to consider how a particular thing would be like when it is photographed. For example, if you are talking to a person or looking at an insect, how can that be photographed in the most beautiful way? If it is a steady object, I want to photograph it from all angles and shoot its unexplored details. For instance, I photograph a flower from below rather than from above, or from one side using back light.”

We must protect nature! His love for and sensitivity towards nature is reflected in the frames shot by Fırat, who turns the beauties of nature into a visual festival for people. This is why he puts a special emphasis on protecting nature while he is telling about nature photography: “We shouldn’t unsettle nature’s order...We do not give harm to nature while we are looking at it or wandering in it. When we set eyes on a bird’s nest, we immediately walk away. We never touch the nestlings.


Bir hayvana ne kadar yaklaşırsınız? En fazla 10 metre, 20 metre. Kamufle olduğunuz zaman doğal yaşamı hiç bozmuyorsunuz, sizi hiç fark etmiyor, yeşillik sanıyor. Kuş fotoğrafçılığı, hayvan fotoğrafçılığı ya da doğa fotoğrafçılığında da o detay çok önemli. Yerde çekiliyor, arabanın içinde çekiliyor, değişik çekme yöntemleri var. Ona göre aletler ayrı. Uzaktan çektiğiniz için daha yakına getiren objektifler kullanmanız lazım. İyi bir ekipman olursa iyi de sonuç oluyor. Güzel fotoğraflar çekiyorsunuz.” Aykut Fırat ve arkadaşları İzmir Doğa Fotoğrafçıları (İZDOF) adında bir de grup kurmuşlar. Doğa fotoğrafçıları olarak çeşitli turlar düzenleyip Türkiye’nin değişik yerlerini geziyorlar, gruplar halinde 3-4 arkadaş birleşip ülkenin çeşitli yerlerine gidiyorlar kuş fotoğrafları çekmek için. “Türkiye’nin her yeri güzel. Yani güzel bir memleketimiz var.” diyor ama yine de Aykut Fırat için İzmir’in ve Kuş Cenneti’nin yeri başka: “280 adet kuş türüne ulaşılıyor burada. Kuş Cenneti bizim için bulunmaz bir yer tabii. Burada olan pek çok tür başka yerde yok. Flamingo mesela; İzmir verimli bir bölge flamingolar için. Üreme alanları burası. Burada yuvaları var, yuva yapıyorlar. İstanbullu doğa fotoğrafçıları flamingolar için buraya geliyor. Biz de akbabalar, kartallar için başka taraflara gidiyoruz. İşte her yöreye göre ayrı tür kuşlar var.”

We protect nature. We prevent the ones who abuse nature. Of course, you need special equipments to do this. It is important to camouflage yourself and hide under a bush. How close can you get to an animal? Not more than 10 or 20 meters. When you camouflage yourself, you do not disrupt nature, it does not recognize you and takes you to be a part of the greenery. It is important to pay attention to this detail also in bird photography, animal photography or nature photography. You can shoot lying on the ground or from inside a car; there

are various shooting methods. You need to use different equipment depending on the chosen method. Because of shooting at a distance, you require using zoom lens. Good equipments give good results, and you shoot beautiful photographs.” Aykut Fırat and his friends have founded a group under the name ‘Nature Photographers of İzmir’ (IZDOF). As nature photographers, they organize several tours and go to different locations in Turkey. They form groups of 3-4 people and set out to different

Aykut Fırat’a göre; doğa fotoğrafçılığı tüm zorluklarına rağmen isteyen herkesin başarılı olabileceği bir alan. Bunun için birinci şart fotoğrafı çok sevmek ve tabii iyi bir ekipman. Yeni başlayanlar için tek bir önerisi oluyor: “Her şeye fotoğraf gözüyle baksınlar. Çiçeklerle serçelerle başlasınlar çekmeye.” Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

113


Doğa fotoğrafçılığı tüm zorluklarına rağmen isteyen herkesin başarılı olabileceği bir alan. Nature photography is a field which everyone can master despite its difficulties.

Her ne kadar hayalindeki kareyi henüz çekememiş olsa da Aykut Fırat, objektifine yansıyan kareler ile kendini ispatlamış bir fotoğrafçı. Bir yandan sevdiği işi yaparken öte yandan da doğaya olan borcunu ödeyen Fırat, seyrine doyum olmayan doğa fotoğraflarıyla tabiatın armağanı güzellikleri bizlerle de paylaşıyor. Keyifli bir paylaşım için bir fotoğrafçıya en iyi teşekkür, “Işığınız bol olsun” demek sanırım…

places in the country to shoot bird photography. “Every location in Turkey is beautiful. We live in a spectacular country” says Aykut Fırat, yet he ascribes special significance to İzmir and the Bird Paradise: “The number of bird species reaches 280 here. The Bird Paradise is, of course, a matchless spot for us. Several bird species living in this sanctuary can hardly be seen anywhere else. For example, flamingo... İzmir provides an abundant habitat for

flamingos. This is their reproduction area. They nest here. Nature photographers in İstanbul come all the way here for flamingos. And we go to different locations to see vultures and eagles. Every region hosts different species of birds.” According to Aykut Fırat, nature photography is a field which everyone can master despite its difficulties. The first prerequisite for this is to love shooting photography and of course to have good equipment. He recommends one thing for beginners: “They should see everything through the eyes of photography. They can start by shooting flowers and sparrows.” Although he still hasn’t photographed the frame in his dreams, Aykut Fırat has proved himself as a photographer with the frames reflected through his objective. While doing something he loves, Fırat also pays his debt to nature, and shares with us the beauties of nature with his spectacular nature photographs. For a pleasant sharing, I guess the best way to thank a photographer is to say “may your light be abundant”...

CEYDA ADAR

114

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Güncel / Actual

Cenneti herkes tanıyacak

Doğal Yaşam Parkı 1 yaşında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı tamamlanarak geçtiğimiz yıl 30 Kasım günü açılışı gerçekleştirilen İzmir Doğal Yaşam Parkı, küçük büyük herkesin gözdesi oldu. İçinde yüzlerce hayvanın özgürce dolaştığı, Avrupa’nın sayılı doğal yaşam parklarından biri olan İzmir Doğal Yaşam Parkı’nı bir yılda 900 bin kişi ziyaret etti. 1936 yılında Türkiye’nin ilk hayvanat bahçesi olarak Kültürpark içerisinde 18 dönüme kurulan Fuar Hayvanat Bahçesi, 2008 yılında Çiğli Sasalı’daki 425 dönümlük Türkiye’nin ilk Doğal Yaşam Parkı’na dönüştürüldü. Hayvanların kendileri için özel olarak hazırlanan barınaklarda özgürce yaşadığı, binlerce ağaç ve bitki çeşitliliği ile kentin ve kentlinin nefes aldığı Doğal Yaşam Parkı, sadece İzmirliler için değil kent dışından gelenlerin de ilgi odağı oldu. İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda 120’den fazla türde yüzlerce hayvan bulunuyor.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Kuş Cenneti’ni tanıtmak ve daha çok vatandaşın görmesini sağlamak için yeni düzenlemeler yapacaklarını açıkladı. İzmir Kuş Cenneti’ni Koruma ve Geliştirme Birliği’nin (İZKUŞ) Kasım ayı olağan meclis toplantısında konuşan Kocaoğlu, kentin kuzey bölgesini cazibe merkezi haline getirecek düzenlemeler yaptıklarını hatırlattı. Kocaoğlu, “Vatandaşlarımızın oturup çay kahve içebilecekleri, çocukların oyun oynayacağı ve aynı zamanda birliğin ihtiyaçlarını karşılayacak bir bina yapmak istiyoruz. Ayrıca İzmir Doğal Yaşam Parkı’ndan İzmir Kuş Cenneti’ne ring seferleri koyarak buraya daha çok insanın gelmesini sağlayabiliriz.” dedi.

Natural Life Park is 1 year old Fotoğraf: Aykut Fırat

İzmir Natural Life Park, which was opened last year on 30 November by İzmir Metropolitan Municipality, has caught on with everybody of all ages. In one year time 900 thousand people visited İzmir Natural Life Park, which is one of the few natural life parks in Europe that host hundreds of animals moving around freely. The Zoo in the Fair, which was founded on an area of 18 decares inside Kültürpark (the Culture Park) in 1936 as the first zoo in Turkey, was turned into Turkey’s first Natural Life Park covering an area of 425 decares in Çiğli Sasalı in 2008. The Natural Life Park has become the centre of attention for both İzmirians and visitors from other cities with its unique environment where animals live freely in the shelters prepared in accordance with their specific needs and which offers the city and its dwellers a breathing space with thousands of trees and a rich variety of plants. Currently, İzmir Natural Life Park hosts more than 120 animal species.

Everybody will get to know the Paradise İzmir Metropolitan Mayor Aziz Kocaoğlu has announced that they will make new arrangements to promote the Bird Paradise and enable more citizens to go and visit this sanctuary. Kocaoğlu, who made a speech at the ordinary council assembly of the Association of Protection and Development of the İzmir Bird Paradise (İZKUŞ) in November, called upon the arrangement they have been making to turn the northern part of the city into a centre of attraction and stated the following: “We are planning to construct a building in which people can have tea and coffee while their children play around, and which at the same time meets the needs of the association. Besides, we can attract more visitors by initiating shuttle bus circuits between İzmir Natural Life Park and İzmir Bird Paradise.” Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

115


Kültür / Culture

İzmirli niye farklı? Bilenler bilir ve söyler: İzmirliler farklıdır, başkadır! Tarihçilere göre antik dönemden bu yana İzmirliler farklılıklarını hissettiriyor. Nedir bu farklılık, nereden kaynaklanıyor, ne zamandan beri böyle?

Why are İzmirians different? The ones who are familiar with İzmir know it and say it: İzmirians are different! According to the accounts of historians, İzmirians have made their difference felt since ancient periods. What constitutes this difference, where does it stem from and since when has this been a recognizable feature?

116

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

117


The reasons behind the distinctive characteristics of İzmirians recognized since prehistoric times were discussed at two sessions held in the symposium titled “Being an İzmirian” which was organized with the cooperation of Ege University İzmir Research and Application Centre and İzmir Branch of the Union of Graduated Students of the Faculty of Political Sciences of Ankara University.

Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi ile Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi işbirliğiyle düzenlenen “İzmirli Olmak” sempozyumunda düzenlenen iki oturumda, tarih öncesinden bugüne İzmirlilerin niye farklı olduğu ele alındı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. İlhan Tekeli “İzmir’in Farklılığı” konulu bir konferans verdi. İzmir’in farklı bir şehir olduğunu bunun da İzmir halkı ve Türkiye tarafından hissedildiğini belirten Prof. Tekeli bu farklılığı şehrin fiziki nesnelliği, İzmirlilerin farklılığı ve bu ikisinin etkileşmesi ile oluşan yaşam biçiminin farklılığına bağladı. Tekeli, “İzmir’in önemli özelliklerinden biri de körfez kıyısında yer alması. Kent İzmir Körfezi çevresine amfi tiyatro gibi yerleşmiştir. Deniz kentin ortasına oturmakla kalmamış insanlarını ve iklimini de etkilemiştir. Deniz İzmirliler için sadece uzaktan bakılan bir manzara olarak kalmamış, etrafında gezilebilen, içinde yüzülebilen, üstünde gidilebilen bir ulaşım ortamı da olmuştur.” dedi.

118

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

İzmir’de İzmirli gibi yaşanır İzmir insanının futbol takımı ile birleşen bir alt kimlik oluşturduğunu söyleyen Prof. İlhan Tekeli, “İzmir sadece Türkiye içinde değil, kendi içinde de Karşıyakalı, Göztepeli, Eşrefpaşalı diye ayrılıyor. Ama İzmirliler sahip oldukları kimliklerinden ve yaşam kalitelerinden çok memnun.” dedi. İzmir insanının kendine ve çağdaş yaşamına özen gösteren, pragmatik, bağnaz olmayan, insanlarla iyi ilişkiler kurabilen kişilerden oluştuğunu, kadınlarının topluma açık ve eve

Prof. İlhan Tekeli from the Department of Urban and Regional Planning at the Faculty of Architecture of Middle East Technical University gave a conference on “the difference of İzmir”. Prof. Tekeli highlighted the distinction of İzmir from other cities which is also felt by İzmirians themselves and the rest of Turkey, and associated this difference with the physical objectivity of the city, the distinctive qualities of its people and the life style arising from the interaction of these two characteristics. Tekeli also stated the following: “One of the peculiarities of İzmir is its location on the gulf coast. The city is situated around İzmir Bay like an amphitheatre. The sea not only situated itself in the centre of the city, but it has also affected the nature of people and climate. The sea has never been perceived by İzmirians only as a view to behold from a distance, but a dynamic environment


which people travel around, swim inside and pass through.”

You should live in İzmir like an İzmirian

Homeros

kapanmamış olduğunu belirten Tekeli, İzmir’in sosyal sermaye üzerinde konuşulması gereken bir kent ve hala da kozmopolitan bir ticaret kenti olduğunu ifade etti. “İzmir’de İzmirli gibi yaşanır” diyen Prof. Dr. Tekeli, İzmir’in diğer kentlerden gelenleri içinde eritebildiğini, insanları İzmirli yaptığını, ev dışı yaşamla kişilerin hayatına yön verdiğini ve İzmirlilerin kendi halinde yaşamayı sevdiğini söyledi.

Antik dönemde nasıldı? Bir başka oturumda konuşan Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Ersin Doğer ise antik çağda da İzmirlilerin sahip oldukları medeniyetler nedeniyle ileri düzeyde olduğunu vurguladı. “Antik Çağda İzmirliler Ne ile Övünüyorlardı” adlı sunumunu yaparken İzmirlilerin Lidyalılara karşı aldıkları zaferle övündüklerini ve ayrıca birçok antik yazarın bölgenin iklimiyle övündüklerini söyledi. Doğer, İzmir’in güzelliğiyle Antik Çağda dillere destan bir şehir olduğunu ifade etti. İzmir halkının en çok gurur duydukları ve sevdikleri kişi olarak Homeros’u gördüklerini belirten Doğer, övündükleri bir diğer konunun ise İzmir’in şarabı ve üzümleri olduğunu söyledi.

Prof. İlhan Tekeli mentioned that people in İzmir form sub-identities associate themselves with football teams and added that “İzmir is divided into zones like Karşıyaka, Göztepe or Eşrefpaşa not only for other people in Turkey, but also for İzmirians themselves. Yet, İzmirians are well pleased with their identities and quality of life.” Tekeli defined İzmir as a city inhabited by pragmatic and open minded people who care about themselves and modern life and who can build good relationships with others, and a city where women are involved in social life. He also drew attention to İzmir’s social capital and its urban characteristic as a cosmopolitan city of commerce. Prof. Tekeli noted that “you should live in İzmir like an İzmirian” and identified İzmir as a city which can integrate people

coming from other cities within its own cultural fabric, make them İzmirians, shape people’s way of living with its social life, and that İzmirians love to live a quiet and inoffensive life.

How was it in the ancient period? Prof. Ersin Doğer from the Archaeology Department of Ege University, who delivered a speech in another session, emphasized the high level of culture adopted by İzmirians in ancient ages due to the civilizations they lived through. In his speech titled “What Were İzmirians Proud of in the Ancient Age?”, Doğer noted that İzmirians took pride in gaining a victory over Lydians and also many writers of the ancient age gloried the climate of the region. As stated by Doğer, İzmir was a much praised city with its legendary beauty in the Ancient Age. According to Doğer, Homer comes the first among the personalities whom İzmirians take pride in and admire the most, and İzmir’s wine and grapes constitute another source of pride for the city people. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

119


Güncel / Current

Metropolis’te yeni buluntular gün ışığına çıkarıldı New findings were unearthed in Metropolis Metropolis kazılarında M.Ö. 150 yılına ait bozulmamış bir mezar da çok sayıda koku şişesi, ayna ve bir çift küpeyle gömülmüş genç bir kadın iskeleti ortaya çıkarıldı.

In Metropolis excavations, a wide range of perfume bottles, mirror, and a pair of earrings were unearthed around a young woman’s skeleton in an uncorrupted grave belonging to 150 B.C.

İzmir’in Torbalı ilçesinde 20 yıldır devam eden Metropolis kazılarının bu yılki çalışmasında, kadınların süslenme merakının yüz yıllar öncesine dayandığına ilişkin bulgular elde edildi. Çalışmalar neticesinde ortaya çıkarılan binlerce yıllık yeni buluntularla Metropolis, tarihe ışık tutmaya devam ediyor.

Tamamlanması zaman alacak

Kazılara başlandığı günden bu yana ilk kez bozulmamış bir mezara ulaşan kazı ekibi, mezarda bulunan ve 25 yaşlarında genç bir kadına ait olduğu belirlenen iskelet buldu. İskeletin etrafında bulunan ve M.Ö. 150’li yıllara ait 30’dan fazla koku şişesi, takı, iskeletin baş ve ayakucundaki bronz aynalar, kadınların yüzyıllar öncesinde de süslenmeye ne kadar önem verdiğini bir kez daha ortaya çıkardı.

Sabancı Vakfı desteğiyle sürdürülen kazılarda kent sınırları tam olarak tespit edilemediği için Metropolis’in büyüklüğü konusunda bir tahmin yapılamıyor. Metropolis Kazıları Başkanı Yrd. Doç. Dr. Serdar Aybek kazıların sadece onda iki ya da üçlük kısmında gerçekleştirildiğini, çalışmaların zaman alacağını ve daha çok yolu olduklarını söyledi. Aybek, sözlerine şöyle devam etti:

120

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

In this year’s work of Metropolis excavations having been ongoing for 20 years in Torbalı in İzmir, new findings about the fact that women’s concern for make up dated back centuries ago have been obtained. Metropolis, with the new finds of thousands of years unearthed as a result of the works, continues to shed light on history. The excavation team, who have for the first time reached an uncorrupted grave since the day the excavations started,


“Sondajımız çok olumlu sonuçlandı ve Palestra dediğimiz yapı ortaya çıkmaya başladı. Burası 40x40 metre, kare planlı bir yapı. Dış tarafında 6 metre genişliğinde mozaik yürüyüş alanı var ve iç kısımlarda mermer döşemeler bulunuyor. Palestra denen yer genel olarak Roma döneminde, Roma hamamının devamında yer alan, sportif faaliyetlerin gerçekleştirildiği alan olarak kabul ediliyor. Biz bu genişlikte bir yapıya ulaşınca, burada yoğunlaştık. Metropolis’in ölçeğini değiştirecek bir alan kazandırdığımızı düşünüyoruz. Çünkü Metropolis’in daha küçük ölçekli bir taşra kenti olarak anıldığını biliyoruz. Metropolis, bu çalışmalarla, bu yapıyla birlikte umulandan çok daha büyük bir kent kimliğine kavuşacak.”

Metropolis Geçmişi tarih öncesi çağlara dayanan fakat planlı bir kent olarak günümüzden yaklaşık 2 bin 300 yıl önce kurulan Metropolis, varlığını Anadolu’daki ilk Türk Beyliklerine kadar sürdürdü. İzmir’in Torbalı ilçesinin Yeniköy ve Özbey köyleri arasında bir tepenin üzerinde yer alan Metropolis, “Ana Tanrıça Kenti” anlamına geliyor. Temmuz 2009 tarihi itibariyle kazının ilk yıllarından itibaren kaydedilen küçük eser sayısı 9 bin 559’a ulaştı. Eserler Efes Müzesi’ne ve İzmir Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildi.

found a skeleton in a grave determined to have belonged to a young woman at about 25. More than 30 perfume bottles, jewelry, and bronze mirrors at the head and toe sides, which were found around the skeleton and which belonged to 150s B.C, revealed once again how much women gave importance to make up even centuries ago.

It will take some time to complete Since the city borders have not been fully determined in the excavations, maintained with the support of Sabancı Foundation, no predictions can be made about the size of Metropolis. Assist. Prof. Serdar Aybek, who leads the excavations in Metropolis, said that the excavations are carried out in only two or three tenths of the parts, so the works will take some time, and therefore they have a long way to go. Aybek also added, “The drilling has resulted very well, and the structure that we call Palestra has begun to appear. Here is a 40x40 meter structure with a square plan. There is a mosaic walking area 6 meters in width outside the structure and inside there are marble floorings. The place called Palestra was generally accepted in Roman period

as an area located in the continuation of the Roman bath at which sports activities were held. Upon reaching at a structure in that width, we paid attention to here. We believe that we found an area which will change the scale of Metropolis because we know that Metropolis has been referred as a smaller scale provincial city. Thanks to these works, Metropolis, with this structure, will have a city identity much bigger than it has been expected.”

Metropolis Metropolis, which dates back to prehistoric times, but which was established as a planned city about 2 thousand 300 years ago, continued its existence until the first Turkish principalities in Anatolia. Metropolis, which is located on a hill between Yeniköy and Özbey villages of Torbalı district of İzmir, means “the city of the Mother Goddess”. The recorded number of small findings as of the date of July 2009 has reached 9 thousand 559 since the first years of the excavation. The findings have been delivered to Ephesus Museum and İzmir Archaeological Museum. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

121


Spor / Sports

Çeşme’de kışın da dalabilirsiniz Sualtı tutkunları için yeni keşiflerin yaşanacağı dalış noktaları yerli ve yabancı turistleri bekliyor.

You can dive in Çeşme also in the winter Diving sites offering new discoveries for underwater enthusiasts are waiting for native and foreign tourists.

122

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Birbirinden güzel koyları, plajları ve tarihi ören yerleri ile adeta bir cenneti andıran Çeşme aynı zamanda su altı güzellikleriyle de dalış meraklılarının ilgisini çeken önemli merkezlerden birisi. Yaz sezonunun kapanmasının ardından konaklama ücretlerinin sezon fiyatlarının üçte birine düşmesi, bu düşüşün ekipmanlar nedeniyle pahalı bir spor olan dalış turizmine de yansımasıyla Çeşme’de ilgi su altına yöneldi. Dalış yapılacak doğal ortamlarının çokluğu, barındırdığı mağaralar, deniz dibi ekolojisinin zenginliği, denizin yüzey ve dip sularındaki berraklık, su altında görüş mesafesinin net ve geniş açılı olması, sualtı dünyasını keşfetmek isteyen yerli ve yabancı turistleri bu mevsimde Çeşme’ye çekiyor. Dalış sporuna olan ilginin giderek arttığını, özellikle genç neslin su altının renkli dünyasını keşfetme meraklarının bir hayli fazla olduğunu vurgulayan Dolphinland Dalış Merkezi ortaklarından Mehmet Huz, “Kalp, beyin gibi ağır sağlık sorunu olmayan herkes tüplü dalış yapabilir. Buna bedensel engelliler de dahil. Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu’nun (TSSF) belirlediği kurallara göre dalış yapmak için minimum yaş sınırı 14’tür.” diye konuştu.

Monem: Yaşayan küçük bir dünya Çeşme’nin zengin sualtı faunası ile Türkiye’nin en iyi dalış yerlerinden biri olduğunu söyleyen Mehmet Huz, “Pek çok yerde dalış yapıp da sonrasında Çeşme’de dalanlar ‘Diğer yerlerde vakit kaybetmişiz’ derler. Su altında mercanlar ve süngerlerle süslenmiş karşınızda gülümseyen kayalar, kimi zaman nazlı nazlı süzülerek yanınızdan geçen çipuralar, eşkinalar, karagözler, sinaritler, lipsozlar, sübyelerle koca bir dünya var. Çeşme’de önemli 16 dalış noktası bulunuyor. Özellikle Türkiye’de her seviyedeki dalıcının dalabildiği ‘Monem’ batığını görmemiş olmak ve ‘Yatak Odası Mağarası’ndan geçmemiş olmak büyük eksikliktir.” dedi. 21 metre yüksekliğindeki yük gemisinin jilet yapılmak üzere Aliağa’ya götürülürken şiddetli esen fırtına sonucu Çeşme açıklarında 18 metre derinliğe battığını ve orta direğinin suyun 3 metre üzerinde kaldığını vurgulayan Mehmet Huz, Monem Batığı’na her seviyede dalıcının dalabildiğini söyledi. Türkiye’deki en büyük batık olan Monem Batığı’nın, tarihi bir özelliği olmaması nedeniyle

Çeşme almost evokes the image of a paradise with its beautiful bays, beaches and ruin sites, and it is considered one of the most important centres attracting the attention of diving enthusiasts with its underwater beauties. Touristic interest in Çeşme was directed towards underwater sports due to the two thirds reduction in accommodation prices after the end of the summer season and the corresponding price reduction in the tourism of diving which is an expensive sport mostly because of the equipments used. Due to its abundant number of natural diving spots, caves, richness of seabed ecology, surface and underwater clarity of the sea and the high range of underwater visibility, Çeşme attracts native and foreign tourists who want to explore the underwater beauties in the winter season. Mehmet Huz, one of the partners of Dolphinland Diving Centre, emphasized the growing interest in diving sport especially by the young people and enthusiasts who wish to explore the colourful underwater world, and stated that “anyone without serious health problems such as heart and brain diseases can do scuba diving, including the physically handicapped people. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

123


According to the rules determined by the Turkish Underwater Sports Federation (TSSF), the minimum age limit for diving is 14.”

Monem: A small living world

Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan da izin alınmasının gerekmediğine değinen Huz, şunları söyledi: “Monem Batığı’na rüzgara kuytu hiçbir yeri olmadığından sadece rüzgarsız havalarda gidilir. Teknemizin bağlı olduğu Dalyanköy Liman’ından hareketle Monem Batığı’na ulaşmak 20 dakika sürer. Daha önceden geminin burnuna bağladığımız yüzer bir şamandıraya bağlanırız. Gruplar halinde suya girip, halata tutunarak alçalırken Monem önünüzde büyümeye başlar.

124

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Canlı hayvan taşıma gemisiydi

Mehmet Huz mentioned that Çeşme is one of the best diving destinations in Turkey with its rich underwater fauna and added the following: “People who dive in Çeşme after having diving experiences in several other places usually say ‘we have wasted time in other places’. There is a big world under water with smiling rocks decorated with corals and sponges, and several kinds of fish delicately passing you by such as seabream, brown meagre, two-banded bream, dentex, black scorpion fish and cuttlefish which delicately swim around you. There are 16 notable diving spots in Çeşme. You miss a lot if you haven’t seen especially the ‘Bedroom Cave’ and the “Monem wreck” that anybody with all levels of diving skills Turkey can dive.”

Monem, Almanya’nın Nürnberg şehrinde 75 metre uzunluğunda ve 13,5 metre genişliğinde yük gemisi olarak inşa edilmiş, denizlerdeki yolculuğuna 1956 yılında M/V Claus Grimbart adıyla başlamış, son olarak da Suriye bandırası ve Monem adıyla canlı hayvan ticareti amaçlı kullanılmış. Denizlerdeki ekonomik ömrünü tamamlayan Monem, 2004 yılı Kasım ayında Aliağa Nemrut Limanı’nda bulunan gemi söküm tesislerine götürülürken şiddetli esen bir fırtınada çekme halatının kopması sonucunda Çeşme açıklarında, Alev Adası’nın kuzeyinde dış bankonun önünde 18 metrede sulara gömülmüştü.

Mehmet Huz explained that the 21 meters high cargo ship sank offshore near Çeşme while it was being towed to Aliağa to be demolished for razor

It used to be a livestock cargo ship Monem was built in Nürnberg in Germany as a cargo ship measuring 75 meters in length and 13.5 meters in width. It started its life in the seas in 1956 under the name M/V Claus Grimbart, and it was finally used for transporting livestock under Syrian ensign and the name of Monem. When Monem completed its commercial life in the seas, it was sold to a company to be dismantled at the facilities in Nemrut Harbour in Aliağa. On the way of her voyage to Aliağa in November 2004, the towing cable got snapped in a fierce storm and the vessel sank into water at a depth of 18 meters in the north of Alev Island close to Çeşme.


Toplam uzunluğu 75 metredir ve uygun havalarda başından sonu gözükür. Geminin en alt seviyesine kadar inilir ve yan duvarı boyunca ilerlenir. Kıç tarafına gelindiğinde dümen palası ve pervane görülür. Bu bölge çok hareketli ve balıklıdır. Buradan yükselmeye başlayıp ikinci kat güverteye ulaşırsınız. Koridordan ilerleyip, kamaraları seyrederek sağdaki kapıdan çıkarsınız. Biraz daha yükselip üst güverteye çıkar ve oradaki merdivenlerden kaptan köşkünün kapısına gelirsiniz. Kaptan köşkünün içine girdiğinizde ve ön pencerelerden dışarıya baktığınızda gemi tüm ihtişamıyla önünüzde durmaktadır. Orada kendinizi kaptan gibi hissedebilirsiniz. Diğer kapıdan çıkıp pruvaya geldiğinizde sizi geminin kocaman hava alma bacaları ve ırgatı karşılar. Gemi görüntü ve ışık açısından fotoğraf ve video için çok uygundur. Pruvası doğuya bakan Monem’in, güverte altında iki kat hangarı ile Çeşme sualtı faunasına ve florasına katkısı çok büyük. Biz onu huzur içinde yatan bir enkaz değil, yaşayan küçük bir dünya olarak görüyoruz. Balıkların yuvalanması için ideal bir ortam yaratan ve çok sayıdaki deniz canlısına ev sahipliği yapan Monem Batığı’nda her an her sürprize açık olmalısınız. Bir gün Sarıkuyruk Akya sürüsü size selam vererek geçer gider, bir gün Papağan Balığı bulutu sizi içine

alır, bir başka gün de iri İskorpitler sizi meraklı bakışlarla izler veya bir su kaplumbağası size el sallar. Son olarak gerekli güvenlik beklemelerini yapıp geldiğiniz kılavuz halattan yükselip su yüzeyine çıkarsınız. Batık her geçen yıl artan canlı sayısı ve değişen görüntüsü ile muhteşem bir kompozisyon sunuyor. Open Water Diver (PADİ) veya bir yıldız CMAS brövesi olan her dalgıç Monem Batığı’na kolaylıkla dalabilir.”

production. Because she lies at 18 meters depth and the main mast remains 3 meters above the sea surface, anybody with all levels of diving skills can dive around the wreck. Huz noted that permission does not need to be obtained from the Ministry of Culture and Tourism for diving at the Monem wreck, the biggest wreck in Turkey, which has no historical significance. He further stated the following:

Yatak Odası harika görüntülerle karşılar

“Monem wreck can be visited only in calm and still weather, since it does not have any secluded corners against the wind. The boat trip from Dalyanköy Port to Monem Wreck lasts 20 minutes. We tie the boat to a floating buoy which we fasten to the front of the boat beforehand. We go into the water in groups and Monem grows bigger in front of us as we descend deeper by holding on to the hawser. The total length of the wreck is 75 meters and the end can be seen from the front when the weather is suitable. You descent down to the lowest level of the ship and proceed along the side wall. Rudder frame and propeller come into view when you reach the stern. This section of the ship is very lively and full of fish. From here you ascend to the second floor deck. You pass through

1993 yılından beri Çeşme Altın Yunus’ta hizmet veren Koçluoğlu Dalış Merkezi sahibi Aydın Koçluoğlu ise, dalış öncesi fazla efor, sıvı kaybı, alkol alımı gibi bedenin günlük efor harcamasını etkileyen faktörlerden kaçınılması gerektiğini, dalış sonrası ise zaman ve derinlik göz önüne alınarak en az 12 saat olmak üzere uçakla seyahat edilmesinin sakıncalı olduğunun altını çizerek, “Dalış sporunu yaşam tarzı yapanlar ve sualtını yeni keşfetmek isteyenler için uyguladığımız iki ayrı dalış programımız var. Eğitim alan kursiyerlerimiz için kıyı dalışı programı saat 09.00’da başlayıp hava kararana kadar sürer. Tekneyle dalış noktalarına

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

125


gitmek için ise saat 10.00’da çıkış verilir.” dedi. Çeşme’de yılın 12 ayının dalış sporu için uygun bir su sıcaklığına sahip olduğuna değinen Koçluoğlu, şu bilgileri verdi: “Turizm sezonu Çeşme için bittiğinde bizler her hafta sonu dalışlarımıza kaldığımız yerden devam etmekteyiz. Çeşme ve Ildırı için dalış noktası 25’i geçmekte olup hava koşullarının kötü olduğu zamanlarda bile 10’un üzerindeki dalış noktasına gidilebilmekte. Doğal dalış alanı ve görüş mesafesinin uzunluğu açısından farklı olan Çeşme’nin su altında her dalışta farklı canlı popülasyonu görürsünüz. En beğenilen dalış noktalarımızdan biri de Yatak Odası’dır. Harika görüntülerle sizi karşılayan ve güzel bir dalış noktası olan Yatak Odası ufak bir adadan ibarettir. Maximum derinliği 16 metredir. İsmini, yatak odasına benzeyen bir mağaradan alır ve harika bir dip yapısı vardır. Yeni dalışa başlayan adaylar için mükemmel bir parkur olup, hemen hemen her türlü kötü hava şartlarında bile dalışa uygundur. Buradaki dalış esnasında barakuda sürülerine rastlamak mümkündür. Ayrıca müren, çipura, akya, orfozlarla da karşılaşabilirsiniz. 45 dakika süren bir dalışla Yatak Odası’nda keyifli anlar yaşarsınız. Çeşme’deki diğer önemli dalış noktaları ise Ayrık Taş, No Name, 88 Taşları, Patlayan Taş, Ildır Mağaraları, Teke Dağı, Ildır Taş Adalar, Paşalimanı Taşlıklar, Boğaz Adası, Ildırı Fener Adası (Pırasa), Topuk, Deve Taşları, Madonna, Galer, Tektaş, Riko, Mengene ve Göbektaşı’dır.”

the corridor and behold the cabins, and finally get out from the door on the right. You ascend further and reach the promenade deck and arrive at the door of the wheelhouse through the stairs. When you enter the wheelhouse and look out from the front windows, the ship stands right in front of you with all its grandeur. Inside the wheelhouse, you feel yourself like a captain. Big air bleeding pipes and the capstan meet you when you reach the bow through the other door. The ship is very suitable for shooting photograph and video in terms of image and light. Monem, whose bow faces the east, contributes largely to underwater fauna and flora in Çeşme with its double-storey hangar below the deck. We do not see it as a wreck resting in peace, but a small living world. You should be expecting surprises any moment in Monem Wreck which provides an ideal environment for the fish to nest and hosts numerous sea creatures. Greater amberjack and leer fish shoals will greet you or a school of parrotfish will embrace you some day, and another day you will notice big scorpion fish watching you with curious eyes or a turtle waving you. And finally, you go up to the surface by holding on to the guiding hawser after you wait for a required period of time for safety reasons. The wreck offers a magnificent composition to the visitors with its ever changing vision and the gradually increasing number of sea creatures. Any

diver holding a brevet of Open Water Diver (PADİ) or one star CMAS can easily dive into Monem Wreck.

Yatak Odası meets you with marvellous views Aydın Koçluoğlu, the owner of Koçluoğlu Diving Centre which has been giving service at Çeşme Altın Yunus since 1993, underlined the fact that divers should avoid activities and practices that would affect the daily effort of their body such as extreme effort, liquid loss and alcohol intake before diving, and avoid taking plane flights for at least 12 hours after diving depending on depth and period of diving. Koçluoğlu also stated that they “offer two separate diving programmes for the ones who adopt diving as a life style and who wish to explore the underwater world. Coastal diving programme for the trainees start at 9 a.m. and continue until it gets dark; and boats leave for diving destinations at 10 a.m.” Koçluoğlu referred to the suitable temperature of the sea water in Çeşme which allows the practice of diving sport in the region for 12 months a year, and provided the following information: “When the tourism season in Çeşme ends, we continue our diving practices every weekend from where we leave off. Diving

126

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Dalış keyfi

sites in Çeşme and Ildırı exceeds 25 points, and we can visit over 10 diving destinations even at times when weather conditions are unfavourable. You can see a different population of sea creatures at each diving in the underwater of Çeşme which differs from other sites in terms of its natural diving area and high range of visibility. One of the most favourite diving points is the site of Yatak Odası (Bedroom), which is a small island welcoming you with magnificent views and offering you a pleasant diving point. Its maximum depth is 16 meters. This site takes its name from a cave which resembles a bedroom and it has a marvellous deep structure. This is a perfect site for beginners of diving and offers a suitable diving spot even at all kinds of adverse weather conditions. It is possible to come across barracuda shoals during your diving experience. In addition, you can also encounter Mediterranean morays, seabreams, leer fish and dusky groupers. You can experience joyous moments down at Yatak Odası during your 45 minutes diving tour around the island. Other noteworthy diving sites in Çeşme include Ayrık Taş, No Name, 88 Taşları, Patlayan Taş, Ildır Mağaraları, Teke Dağı, Ildır Taş Adalar, Paşalimanı Taşlıklar, Boğaz Adası, Ildırı Fener Adası (Pırasa), Topuk, Deve Taşları, Madonna, Galer, Tektaş, Riko, Mengene and Göbektaşı.”

Sualtının renkli dünyasına dalıp, keşifler yapmak isteyenlerin sabah saat 09.30’da tekneye gelerek kayıtlarını yolcu listesine yaptırmalarının ardından saat 10.00’da dalış yapılacak bölgeye doğru hareket edilir. Tekne kalktıktan sonra, bröve derecelerine göre kişiler gruplara ayrılır ve her grubun sorumlu dalış amiri belirlenir. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından ilk dalış noktasına varılır. Hazırlıklar yapılır ve malzemeler kurulur. Gruplar sıralarına göre suya alınır ve dalışlar başlar. Bu sırada mutfaktan güzel yemek kokuları gelmeye başlar. Tüm dalışlar saat 12.30 - 13.00 gibi biter. Çalan çanın ardından yemeğe geçilir. Yemeğin ardından iki saate yakın dinlenme sohbet ve ikinci noktasına gidiş sürer. İkinci dalışlar da aynı sırayla yapılır. Dalışların bitiminde yorulan ve biraz da acıkan konuklara sıcak irmik helvası ikram edilir. Kaşıklanan helvayla birlikte dönüş yolcuğu başlar ve 17.00 sularında limana dönülür.

Diving pleasure After the ones who want to explore the colourful underwater world come on board at 9.30 in the morning and have their names registered in the passenger list, the boat leaves the port at 10.00 for the chosen diving destination. Once the boat sets sail, the people are divided into groups according to their brevet degrees and a diving guide is assigned for each group. We arrive at our first diving destination after a half an hour journey. Preparations are made and equipments are set. The groups are let into water according their order and thus diving starts. In the meantime, appetizing smells coming from the kitchen begin to embrace the whole boat. All diving practices come to an end at around 12:30 and 13.00. Once the bell is rung, we sit down for meal. The journey to the second diving destination lasts two hours, during which we take a break of rest and talk. The second diving tour is initiated in the same order. Warm semolina dessert is served to guests who are tired and slightly hungry after the diving tour. While everyone is spooning up their semolina dessert, our return journey begins and we arrive back at the port at around 5 p.m.

FULYA OMAÇ / ÇEŞME Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

127


Günübirlik / Excursion

Anadolu’nun görkemli heykel akademisi:

Afrodisias

The magnificent sculpture academy of Anatolia:

Aphrodisias

Afrodit kadar güzel! As stunning as Aphrodite!

“Bütün kentler arasında Afrodisias’ı kendime seçtim” diyor taşa kazınmış bir mektubunda, Roma’nın ilk imparatoru Augustus… Dönemin güçlü imparatorunun gönlünde taht kuran kent, adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’ten alıyor.

“Of all cities I singled out Aphrodisias for myself” says Augustus, the first emperor of Rome, in one of his letters inscribed on stone… The city, which is enshrined in the heart of this powerful emperor of the time, is named after Aphrodite, the goddess of love and beauty.

128

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Aphrodisias is located within the borders of Geyre town in Karacasu district, about 100 km southeast of the city of Aydın. This ancient city is situated on a plain facing the Babadağ summit with an altitude of 2803 meters. The history of settlement in the city, which is referred to as “Aphrodisias” in written sources belonging to the Hellenistic Period (3rd-2nd centuries B.C.) for the first time, reaches far back to 4800’s B.C.

UMUT M. DOĞAN

Arkeolog / Archaeologist

Afrodisias, Aydın İli’nin yaklaşık 100 km güneydoğusunda, Karacasu İlçesi’ne bağlı Geyre Beldesi sınırları içinde yer alır. Antik kent, 2803 metre yüksekliğe sahip olan Babadağ zirvesinin hemen önünde, ova üzerinde kuruludur. İlk defa Helenistik Dönem’e (MÖ. 3- 2. yy) ait yazılı kaynaklarda “Afrodisias” adı ile anılan kentteki yerleşimin tarihi MÖ 4800’lere kadar uzanmaktadır.

Today, the visitors can easily behold two hills from behind the city walls. One of these hills is Pekmeztepe hill located in the south of the museum building, and the other one is Akropoltepe (Acropolis hill) which is a theatre structure on the eastern front. These two hills are mounds which were formed as a result of the old settlements in Aphrodisias (4800 B.C. – 1 century B.C.).

The glorious age of Aphrodisias Aphrodisias earned a distinct reputation and became a glorious city in the first century of the Roman Empire’s sovereignty in Anatolia. Public buildings such as the theatre building, the Northern Agora (marketplace),

Fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in yolunu kaybedip sığındığı köy antik Aphrodisias’ın üzerine kurulan Geyre’dir. (1958) The village visited by photographer Ara Güler by chance is the village of Geyre that was established on the ancient site of Aphrodisias. (1958)

parliament building and the temple of Aphrodite were built in accordance with a predesigned plan. Iulius Zoilos, a citizen of Aphrodisias, is mentioned in some inscriptions uncovered in excavations as the biggest supporter and initiator of these new construction works. The late 2nd and the early 3rd centuries A.D. was the period when the city reached its prime time in social, economic and artistic terms.

The beginning of end in Aphrodisias The fate of Aphrodisias took a new turn with the big earthquake that occurred in 360 A.D. The city, which had not needed a wall system until then, had to be surrounded by a strong fortification against environmental threats after the earthquake. By the 5th century A.D., the potent image of Aphrodisias began to fade away. Sculpture workshops, the characteristic traits of the city, began to close down one after the other. Sculpture production in the city ceased altogether from the first quarter of the 6th century A.D., because this century marks the adoption of Christianity in Aphrodisias as was the case in the entire region. From then, on Aphrodisias became a medium-scale Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

129


province which could no longer produce sculpture works, and acquired a powerful bishopric structure. The city gradually weakened and dwindled down in time. It is revealed in the sources that this town was referred to as Caria among local people in recent centuries. Caria, which was the name of the region in the Ancient Age, began to be used to name Aphrodisias in recent centuries.

Bugün antik kenti gezenlerin kent surları içinde rahatça görebildikleri iki tepe vardır. Biri müze binasının hem güney karşısında yer alan Pekmeztepe, diğeri ise doğu cephesi üzerinde tiyatro binası olan Akropoltepe’dir. Sözü edilen bu iki tepe, Afrodisias’taki en eski yerleşimler (MÖ. 4800MÖ.1.yy) sonucunda zamanla oluşmuş höyüklerdir.

Afrodisias’ın görkemli çağı Roma İmparatorluğu’nun Anadolu egemenliğinin ilk yüzyılında Afrodisias apayrı bir ün kazanmış ve görkemli kent haline getirilmiştir. Önceden tasarlanmış bir plan üzerinde,

130

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

12th – 13th centuries... It is understood that people gradually migrated to new settlement areas in these centuries and abandoned Aphrodisias which had become a small agricultural village by then.

Aphrodisias breathes again After it was abandoned, Aphrodisias’s solitude in ruins lasted about 200300 years. Aphrodisias welcomed a population of people again in the 15th – 16th centuries with the arrival of the Turkmen who migrated from the surrounding regions and even from the Balkans. The inhabitants of this Ottoman village, which constitutes the “last cultural layer”

Hem köle hem efendi! İmparator Augustus’un, yazıtlarda “kardeşim, arkadaşım” diye söz ettiği, ama bir başka yazıtta ise “köle” olduğu anlatılan Iulius Zoilos Afrodisias’ın küçük bir köyden gelişkin bir kente dönüşmesinde çok önemli katkılar sağlamış bir figürdür. Zoilos’un, imparator ile olan yakınlığı kentin gelişiminde çok önemli rol oynamıştır. MÖ. 1. yy sonlarında ölen Zoilos onuruna kentte görkemli bir anıt mezarı bilinmektedir. Mezarın yeri henüz keşfedilmemişse de mezarın etrafını süsleyen kabartmaların bir kısmı dağınık bir şekilde bulunmuştur. Müzede sergilenen mezar kabartmalarında Zoilos ve onu simgeleyen mitolojik betimler görülür.

Both a slave and a master! Iulius Zoilos, who is addressed in some inscriptions of Emperor Augustus as “my brother, my friend” and mentioned in some other inscription as a “slave”, is a figure who had significant contribution in the transformation of Aphrodisias from a small village into a developed city. Zoilos’s close relationship with the emperor played a significant role in the development of the city. It is known that a magnificent mausoleum was built in the city in the honour of Zoilos who died at the end of the 1st century B.C. Although the exact place of his grave has not been discovered yet, some of the reliefs that decorated the surrounding of the grave were found scattered on site. The grave reliefs exhibited in the museum depict Zoilos and mythological descriptions symbolizing him.


Zamanla kent giderek zayıflar, küçülür. Son yüzyıllarda bu kasabanın adının halk arasında Karia olarak anıldığı anlaşılır. Yörenin Antik Çağ’daki bölge adı Karia, Afrodisias’ın son yüzyılındaki kent ismidir. 12-13.yy’lar… Küçük bir tarım köyüne dönüşmüş olan Afrodisias’ta halkın bu yüzyıllarda yavaş yavaş çevredeki yeni yerleşimlere göç ederek kenti terk ettikleri anlaşılmaktadır.

Afrodisias yeniden soluk alır Tiyatro binası, Kuzey Agora (pazaryeri), meclis binası ve Afrodit tapınağı gibi kamu yapıları inşa edilmiştir. Kazılarda ele geçen bazı yazıtlarda bu yeni imar çalışmalarının en büyük destekçisi ve öncüsü olarak bir Afrodisias yurttaşının adı geçmektedir: Iulius Zoilos. Kentin, sosyal, ekonomik ve sanatsal açıdan zirveye çıktığı dönem MS 2.yy sonu 3.yy başlarıdır.

Afrodisias’ta sonun başlangıcı MS. 360 yılında meydana gelen büyük bir deprem ile Afrodisias’ın kaderi değişmiştir. Deprem sonrasındaki artan çevresel tehditler karşısında, o zamana kadar bir sur sistemine ihtiyaç duymamış olan kent güçlü bir tahkimat ile etrafını çevirmek zorunda kalmıştır. MS. 5. yy’la birlikte Afrodisias’ın güçlü imgesi giderek yok olmuştur. Kentin en önemli özelliği olan heykel atölyeleri artık yavaş yavaş kapanmaya başlar. MS. 6. yy’ın ilk çeyreğinden itibaren artık kentte heykel üretimi yapılmamaktadır. Çünkü bu yüzyıl, tüm bölgede olduğu gibi Afrodisias’ta da Hıristiyanlığın kabul edildiği bir dönemdir. Artık heykel üretemeyen, orta ölçekli bir taşra kenti olan Afrodisias’ta güçlü sayılabilecek bir piskoposluk yapısı meydana gelmiştir.

Terk edilişten sonra, Afrodisias’ın harabeye dönmüş olan bu yalnızlığı yaklaşık 200-300 yıl sürmüştür. 1516.yy’da, çevre diyarlardan ve hatta Balkanlardan göçüp burayı yeniden yurt tutmuş Türkmenlerin gelişi ile birlikte Afrodisias insana kavuşur yeniden. MÖ. 4800’lerde Pekmeztepe ve Akropoltepe höyüklerinde başlayan bu alandaki yaşam serüveninin “son kültür katını” oluşturan bu Osmanlı köyüne sakinleri, Geyre adını vermişler. Yani Afrodisias’ın en son kullanılan Karia adı yaşamış Türkmen Köyü’nde: Kayra – Gayra -Geyre…

Tapınak Rahibi Diogenes

of the life adventure in the region that began on Pekmeztepe and Akropoltepe mounds in 4800’s B.C., named it as Geyre. Therefore, Aphrodisias’s latest name of Caria survived in the Turkmen village in the form of Geyre: Kayra – Gayra – Geyre... After the big earthquake in 1957, Geyre Village was moved from its rooted location inside the ancient city to its present location outside the city walls in 1960 upon the governmental decision.

Irmak Tanrısı Dandalas

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

131


The historical fabric of the old Geyre Village can still be felt today among the ancient ruins. Houses with stone walls around the museum building, the old village square in front of the museum, “Cimri Osman Ağa” (Stingy Osman Agha) fountain, and the remains of a small lord bath on Pekmeztepe are the cultural traces of the Ottoman – Early Republican Period. These traces, like the last ornaments of Aphrodisias, meet the visitors in the shadow of 500 yearold plane trees in the museum square. 1957 yılında meydana gelen büyük bir depremin ardından Geyre Köyü 1960 yılında alınan devlet kararıyla kök saldığı antik kent içinden, bugün var olduğu yere, sur dışına taşınır. Eski Geyre Köyü’nün dokusu bugün hala hissedilir antik kalıntılar arasında. Müze binası çevresinde yer alan taş duvarlı konutlar, müze önündeki eski köy meydanı, “Cimri Osman Ağa”nın Çeşmesi ve Pekmeztepe üzerinde yer alan küçük bir bey hamamı kalıntısı Osmanlı-Erken Cumhuriyet Dönemi’nden kalmış kültür öğeleridir. Bu izler Afrodisias’ın son takıları gibi, müze meydanındaki 500 yıllık çınarların gölgesinde, gelen ziyaretçileri karşılarlar.

Among the ancient ruins The visitors of the ancient city are welcomed by a magnificent structure that blinds the eye like a brilliant light shining through the excavation houses: Sebasteion (Temple of the Emperors). The structure, which was dedicated to the worship of the Julius Claudius family who ruled the empire in the 1st century A.D., consists of a temple facing the direction in which the sun sets in August and the holly road stretching in front of the temple. The second storey of the three-storey columned facade bordering the holly street in front of the temple includes reliefs depicting mythological scenes,

Kentle özdeşleşen bir isim 1900’lü yılların başından beri çeşitli dönemlerde kısa süreli kazıların yapıldığı Afrodisias’ta ilk sistemli bilimsel kazıları başlatan kişi Prof. Kenan T. Erim’dir. Newyork Üniversitesi’nde akademik kariyerini yapan Erim’in büyük bir aşk ile başladığı Afrodisias öyküsü tam tamına otuz yıl sürmüştür. Hem de son nefesine kadar gönlünde yaşattığı bir aşkla. “Neden hiç evlenmediğini” soran bir gazeteciye, hafif bir tebessümle “Yanlış düşünüyorsunuz; ben Afrodisias’la evliyim, tüm bu heykeller benim çocuklarım” diyebilecek kadar büyük bir aşk ile Afrodisias’a vakfedilmiş bir yaşamdır Kenan Erim’in hayatı.

A name identified with the city Prof. Kenan T. Erim is the initiator of the first systematic scientific excavations in Aphrodisias where short term excavations had been carried out in different periods since early 1900s. The Aphrodisias adventure of Erim, who built his academic career in New York University, lasted for thirty years with profound love for the city that he embraced heartily until his last breath. Kenan Erim’s love for and life-long devotion to Aphrodisias is marked in his words as he answered a journalist who asked “why he never married” by saying “You are mistaken; I am married to Aphrodisias, all these sculptures are my children.”

132

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


İzmir’e gelmişken mutlaka uğrayın! İzmir’den, karayoluyla 230 km, Aydın il merkezinden ise 100 km uzaklıkta bulunmaktadır. Gitmişken, Ege yöresine özgün zeytinyağlı yemeklerinden, nefis incirlerinden, şaheser üzümlerinden ve bunlardan yapılan şaraplardan, narenciye ürünlerinden tatmadan, turunç reçeli almadan dönmeyin.

A must-see destination during your visit in İzmir!

Antik kalıntılar arasında Antik kenti gezmeye gelenleri, kazı evi binalarının arasında parlak bir ışık gibi insanın gözüne batan muhteşem bir yapı karşılar: Sebasteion (İmparator Tapınağı). MS. 1. yüzyılda imparatorluğu yöneten Iulius Claudiuslar ailesinin tapınımına adanmış olan yapı, yönünü tam da güneşin ağustos ayında battığı yöne çevirmiş bir tapınak ve onun önünde uzayan bir kutsal caddeden oluşur. Tapınak önündeki kutsal caddeyi sınırlandıran üçer katlı sütunlu cephenin ikinci katında mitolojik konulu ve üçüncü katında ise imparatorluğun zaferlerini ve gücünü

and the third storey includes those with images describing the victories and power of the empire. These relief panels are being exhibited in Aphrodisias Museum since 2008.

The ancient theatre buried into the heart of the mound

It is located 230 km away from İzmir by highway, and 100 km from Aydın city centre. You should not leave before tasting the authentic olive oil dishes of the Aegean region, delicious figs, excellent grapes and the wines produced from these grapes, and citrus fruits and jams.

The theatre, which was built on the eastern facade of the mound named Akropoltepe in the Late Hellenistic Period, faces the awe-inspiring summit of Babadağ. Most part of the upper structure steps of the theatre, which has a capacity to accommodate eight thousand people, has not survived until today.

City square with a pool There are two squares in the city (Northern Agora and Southern Agora). These rectangular agoras are collocated. The Southern Agora was built in the 1st – 2nd century A.D. when the Northern Agora built in the 1st century B.C. became insufficient to accommodate the city population. Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

133


simgeleyen imgesel konuların işlendiği kabartmalar yer almaktaydı. Kabartma panoları 2008 yılından beri Afrodisias Müzesi’nde sergilenmektedir.

Höyüğün kalbine gömülmüş antik tiyatro Geç Helenistik Dönem’de Akropoltepe adlı höyüğün doğu cephesine yapılmış olan tiyatro, Babadağ’ın hayranlık uyandıran zirvesine bakmaktadır. Sekiz bin kişilik bir seyirci kapasitesine sahip olan tiyatro yapısının üst yapı basamaklarının çok büyük bir kısmı günümüze ulaşmamıştır.

Havuzlu kent meydanı Kentin iki kent meydanı yer almaktadır (Kuzey Agora-Güney Agora). Dikdörtgen planlı bu agoralar yan yanadır. MÖ. 1. yüzyılda yapılan Kuzey Agora’nın kent nüfusunu kaldıramaması üzerine MS. 1-2.yy’da Güney Agora inşa edilmiştir. Güney Agora’nın ortasında yaklaşık 260 m uzunluğunda ve 25 m genişliğinde bir havuz yer almaktadır. Bu havuz MS 360 yılında meydana gelen büyük depremden sonra buraya yapılmıştır. Deprem sonucunda yeraltından çıkan suların agorayı

The Southern Agora includes a pool measuring approximately 260 m in length and 25 m in width. This pool was built here after the big earthquake that happened in 360 A.D. It is understood that this big pool was built in the city square in order to control water, because the waters rising to the surface after the earthquake made the agora unusable.

The bath that remains from Hadrian’s military expedition The large Bath, which was built in the 2nd century A.D. in the honour of the Emperor Hadrian’s military expedition in Anatolia, is a typical Roman bath with a plan designed in consideration of human blood circulation at different temperatures like cold, lukewarm and warm. Several sculptures uncovered inside the Hadrian Bath during the excavations in early 1900s prove that the structure was ornamented with various sculptures in the Ancient Age.

Parliament Building – Odeon A beautiful path surrounded with fruit trees leads the visitors from Hadrian Bath to the Odeon. This structure, which was initially used as a parliament building, is understood to have been damaged in the earthquake in 360 A.D. After the earthquake, only the lower steps of the structure were repaired, the upper structure was not covered, and this open space was turned into an open-air music stage (odeon).

134

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


kullanılmaz hale getirmesi nedeniyle Afrodisiaslıların suyu kontrol etmek için bu büyük havuzu kent meydanına yaptığı anlaşılmaktadır.

Hadrian’nın seferinden bugüne kalan hamam İmparator Hadrian’ın Anadolu seferi onuruna MS 2. yy’da yapılmış olan Büyük Hamam yapısı, soğukluk, ılıklık, sıcaklık gibi insanın kan dolaşımının dikkate alındığı yapı planına sahip tipik bir Roma Çağı hamamıdır. 1900’lü yılların başında kazısı yapılmış olan Hadrian Hamamı’nda çok sayıda heykelin ele geçmiş olması, yapının Antik Çağ’da çeşitli yontularla bezeli olduğunu kanıtlamaktadır.

Meclis Binası - Odeon Hadrian Hamamı’ndan sonra, meyve ağaçları ile çevrili güzel bir parkur ziyaretçiyi odeona götürür. Başlangıçta bir meclis binası olarak kullanılan bu yapının MS 360 depremi ile büyük hasar gördüğü anlaşılmıştır. Depremden sonra yapının sadece alt basamak sıraları onarılmış, üstyapı kapatılmamış ve bu alan bir açıkhava müzik-gösteri alanına (odeon) dönüştürülmüştür.

Palace – Bishopric Centre The big structure complex adjacent to the northern facade (back) of the Odeon-Parliament building is a palace. The excavation studies reveal that the structure had been used as a palace by city governors since the Early Roman Period. The wall masonry that survived to our day belongs to the 6th – 7th century A.D. when the structure began to be used as a palace of bishops.

The house of the goddess after whom the city was named: Temple of Aphrodite The columns rising up into the sky in an area that almost corresponds to the city centre are the remains of the Temple of Aphrodite which hosted gods and goddesses for centuries. Although its origin goes back to the 6th century B.C., the marble temple that survived until today only in ruins was built in the 1st century B.C. The fate of the temple, which was the centre of rituals and sacrifices performed for Aphrodite and the home of thousands of valuable object of offering, changed in the early 6th century A.D. Some of the architectural elements of the temple were altered and it was converted into a church, and for a few centuries it functioned as a Christian temple.

A Stadium of 30 thousand people The Stadium, which remained almost undamaged since the 1st century A.D., is one of the most glorious structures that survived from the Ancient Age. The loge names seen on some of the steps Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

135


of the Stadium, which has a capacity to accommodate 30 thousand audiences, indicate that many craftsmen from nearby cities attended these festivals. In the 4th century A.D. the city walls were leaned against the Stadium providing a military fortress for the Stadium, and the eastern part of the Stadium was closed off from the rest of the structure to create a space for wild animal fights.

Political glory of Aphrodisias

Saray-Piskoposluk Merkezi Odeon-Meclis binasının kuzey cephesine (arka) bitişik olan büyük yapı kompleksi ise bir saraydır. Yapılan kazı çalışmaları yapının Erken Roma Dönemi’nden beri kent valisine ait bir saray olarak kullanıldığını göstermektedir. Yapının günümüzde görülen duvar işçiliği, yapının bir piskopos sarayı olarak kullanılmaya başlandığı MS 6-7. yy’a aittir.

Kente adını veren tanrıçanın evi: Afrodit Tapınağı Kentin neredeyse merkezine denk gelen bir alanda, gökyüzüne doğru yükselen sütunlar, yüzlerce yıl tanrılara ev sahipliği yapmış olan Afrodit Tapınağı’nın parçalarıdır. Kökeni MÖ 6.yy’a kadar gitse de bugün kalıntıları

görülen mermer tapınak MÖ 1. yy’da inşa edilmiştir. Afrodit için yapılan ayinlerin, kesilen kurbanların ve sunulan binbir çeşit değerli adak eşyasının merkezi olan tapınağın kaderi MS. 6. yy başlarında değişir. Bazı mimari öğeleri değiştirilen tapınak bir kiliseye dönüştürülür ve birkaç yüzyıl da Hıristiyan tapınağı olarak işlev görür.

30 bin kişilik Stadium MS. 1.yy’dan buyana neredeyse hiç bozulmadan yaşamış olan Stadium, Antik Çağ’dan bugüne ulaşabilmiş en görkemli yapılardandır. 30 bin izleyici kapasitesine sahip olan Stadium’un oturma basamaklarında yer yer görülen loca isimleri, çevredeki birçok kentin esnafının buradaki festivallere katılmış olduğunu göstermektedir. MS. 4. yy’da hem sur sistemi bu kesimde Stadiuma yaslanarak Stadium yapısına askeri bir kale görevi de verilmiş hem de Stadium’un doğu yarısında, duvarla kapatılarak vahşi hayvan dövüşlerine ayrılmış bir mekan yaratılmıştır.

Afrodisias’ın politik ihtişamı Ören yeri gezisinin son durağında bir başka görkemli anıt bekler ziyaretçiyi:

136

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Another magnificent structure awaits the visitors at the last stop of the excursion in this ruin site: Tetrapylon (Quaternary Gate / Ritual Gate)... The gate, which provides access to the wide temenos of the Temple of Aphrodite in the west, was built in the 2nd century A.D. Prof. Kenan Erim, who passed away on 3 November 1990, still gazes upon his last love from his grave situated right next to Tetrapylon with a dispensation granted by the government... Sculptures and reliefs carved in the unique artistic style of Aphrodisias await the visitors in the museum building erected in 1979 inside the borders of the Ancient City of Aphrodisias. The visitors are surprised to see that these sculptures,


which bear the traces of Hellenistic Art, have maintained their quality of style until the early 6th century A.D. Wandering amidst the Sebasteion reliefs in the new hall, which was added to the museum building in 2008, gives you a quite different feeling and makes you feel as if you are in a temple ornamented with mythological stories.

Tetrapylon (Dörtlü Kapı / Tören Kapısı)… Hemen batı karşısında duran Afrodit Tapınağı’nın geniş kutsal alanına girişi sağlayan kapı MS 2. yy’da yapılmıştır. 3 Kasım 1990 yılında hayata gözlerini kapatan Prof. Kenan Erim, özel bir izinle defnedildiği Tetarapylon’un yanı başındaki mezarından hala son göz ağrısına bakmaktadır bugün… Afrodisias Antik Kenti sınırlarının içine 1979 yılında kondurulan müze

binasında, birbirinden özel, Afrodisias’ın kendi sanat sitilinde yontulmuş heykel ve kabartmalar bekliyor ziyaretçileri. Helenistik Sanat’ın da izlerini göreceğiniz bu yontuların MS. 6. yy başlarına kadar kaliteli bir stil ile devam edebilişi görenleri şaşırtır. 2008 yılında müze binasına eklenen yeni salonda yer alan Sebasteion kabartmaları arasında dolaşmak ise apayrı bir haz verir size ve kendinizi mitolojik öykülerle bezeli bir tapınakta sanırsınız adeta. Eğer bir gün yolunuz Afrodisias’a düşerse, ören yerini gezip, ardından, Afrodisias’ta çıkan onlarca heykel ve kabartmanın sergilendiği, dünyanın en kapsamlı “yerel heykel müzesini” gezdikten sonra mutlaka müzenin karşısındaki sergi salonunu geziniz. Kenan Teyfik Erim’in pasaportundan, kullandığı dergilere, izlediği filmlere ve hatta defalarca yamatarak giydiği “kırk yamalı” pantolonlarına kadar birçok özel eşyasının sergilendiği bu salon bir Kenan Erim anı ve saygı odasıdır. İşte o zaman hem Kenan Hoca’nın başarılarını hem de onun neden bir Afrodisias hayranı olduğunu bir kez daha anlayarak ayrılırsınız oradan.

If you ever have the opportunity to visit Aphrodisias, do not leave the site without paying a visit to the exhibition hall in front of the museum after you see the ruin site and the most comprehensive “local sculpture museum” in the world where tens of sculptures and reliefs are displayed. This hall was arranged in the memory and honour of Kenan Teyfik Erim, and displays Prof. Erim’s several private belongings such as his passport, magazines and journals, the films he watched, and even his trousers with “forty patches” which he worn for a long time by having them patched over and over. You leave this hall with a contemplation of his achievements and his love for Aphrodisias.

Kenan Erim’in kazılarda giydiği kırk yamalı pantolon Patched jeans worn by Kenan Erim during the excavations Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

137


ADVERTORIAL

Kırçiçeği, 25 yaşında… Kırçiçeği’nin 25 yıl önce Bornova’da açılan küçük bir dükkandan günümüzde restoranlar zincirine dönüşen başarısının sırrı, kaliteye ve insana verdikleri önemden kaynaklanıyor. Çocukluk yıllarında yürüyerek gidip geldikleri uzun okul yollarında yaz kış kendilerine arkadaşlık eden; kimsenin sulamadığı, kimsenin bakmadığı, sadece tanrının güneşi ve yağmuru ile yaşayabilen kır çiçeklerine kimseye muhtaç olmadan yaşabildikleri için hayran olan ve “Büyüdüğümüzde bir işyeri sahibi olursak adını Kırçiçeği koyalım” diyen iki küçük çocuk: Kemal ve Osman İpbaş...

1985 yılında, Aydın’ın emsalsiz lezzetlerini Aydınlıların güler yüzlü hizmetiyle birlikte sunmak üzere Aydın’ın Karacasu ilçesinden İzmir’e geliyorlar ve adı Kırçiçeği olacak olan çocukluk hayallerini Bornova’da açtıkları üç masalı bir pideci dükkanı ile gerçekleştiriyorlar. O küçük pideci dükkanının, ilk Kırçiçeği’nin açıldığı günden bu güne tam 25 yıl geçiyor.

İzmir halkı, Kırçiçeği’nin emsalsiz lezzetlerini, güler yüzlü hizmetini, hiçbir zaman değişmeyen kalitesini beğeniyor, takdir ediyor ve Kırçiçeği, İzmirlilerin yoğun ilgisiyle büyüyor. Bornova, Karşıyaka ve Çeşme şubelerinin ardından Alsancak, Marmaris, Göztepe, Gaziemir, Sevgiyolu, Bodrum, Söke, İstanbul (Bakırköy), İstanbul (Ortaköy) ve Ankara (Balgat) şubelerini açan Kırçiçeği, her gün ortalama beş bin kişiye, günün 24 saati boyunca kesintisiz olarak hizmet verebilen bir “marka” haline geldi. İzmir’in Kırçiçeği olarak tanınan bu lezzet mabedi, arka arkaya açtığı modern, ferah, konforlu şubeleriyle artık Ege’nin Kırçiçeği olarak tanınıyor ve başarılarıyla tüm Egelilerin gurur kaynağı oluyor.

138

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


Küresel krizin kendini iyiden iyiye hissettirdiği günümüzde bile Kırçiçeği’nin yükselişini sürdürmesi elbette tesadüf değil. Bu başarılarının kaynağını Kemal İpbaş şöyle açıklıyor: “Biz hiçbir zaman en iyi, en çok kazandıran iş nedir diye bir arayış içerisinde olmadık, hiçbir zaman da olmayacağız. Bizim sürekli olarak arayış içerisinde olduğumuz iki konu var. 1- En iyi bildiğimiz, hayatımızı kazandığımız, bizi bu günlere getiren işimizi daha iyi nasıl yapabileceğimiz… 2- Bizi bu günlere getiren müşterilerimizi daha fazla nasıl mutlu edebileceğimiz...”

Her şubede aynı lezzet Şube sayıları artsa da hangi Kırçeçiçeği şubesine gitseniz, damağınızda bıraktığı lezzet aynı oluyor. “Bunu nasıl başarıyorsunuz” diye sorduğumuzda cevabı bu defa Osman İpbaş veriyor: “Özenle seçtiğimiz hayvanları, kendimiz kestiriyoruz ve böylece bütün şubelerimize aynı kalitede et dağıtıyoruz. Biz, ustalarımızı da kendimiz yetiştiriyoruz. Her şube

açılmadan önce o şubede çalışacak olan ustalar, 2 – 3 ay boyunca bizzat bizim tarafımızdan Kırçiçeği kurumsal değerleri ve lezzet kurallarıyla eğitiliyor.” Her aşaması ayrı bir titizlikle hazırlanan lezzetler ve bu lezzetlerin ardındaki gizli kahramanlar... İzmirlilerin vazgeçilmez duraklarından Kırçiçeği, emsalsiz lezzet, güler yüzlü hizmet ve değişmeyen kalitesiyle günün her saati keyifli bir yemek molası için tek adres.

Karacasu’yu unutmuyorlar! Aslen Aydın Karacasulu olan İpbaş Ailesi doğup büyüdükleri topraklarda bir de okul yaptırıyor. 2010 – 2011 öğretim yılına bitirilmesi planlanan Kırçiçeği Anadolu Lisesi, İpbaş Ailesi’nin doğduğu, büyüdüğü topraklara olan bağlılığının ve tabii ki eğitime olan inancının çok güzel, çok özel bir kanıtı…

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

139


İnfo ACİL TELEFONLAR / EMERGENCY TELEPHONE NUMBERS İtfaiye / Fire Department

110

AKS / Emergency Rescue (AKS) Hızır Acil / Medical Emergency Service

Pasaport 484 22 56 Göztepe 224 20 22 Üçkuyular 259 40 13

110

112

Polis İmdat / Police Department 155 Cenaze Hizmetleri / Funeral Services

188

TÜRK TELEKOM

Sahil Güvenlik / Coast Guard 158 Orman Yangınları / Forest Fires 177

Arıza / Breakdown 121

Hava Ambulans / Air Ambulance

Bilinmeyen Numara / Unknown Numbers

463 33 22

11811

Danışma / Information Service 161

HASTANELER / HOSPITALS

Uyandırma / Wake Up Service 135 Fono Tel / Fono Phone 141

Üniversite Hastaneleri / University Hospitals Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi / Ege University Medical Faculty Hospital

343 43 43

TİYATROLAR / THEATRES

9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi / 9 Eylul University Medical Faculty Hospital

412 22 22 Devlet Tiyatroları / State Theatres

Dokuz Eylül. Ü. İlaç ve Zehir Danışma / 9 Eylul U. Drug and Poison Information Center

412 39 39

Konak Sahnesi / Konak Stage 483 50 35 Karşıyaka Sahnesi / Karşıyaka Stage

369 64 87

369 30 40

Bornova Sahnesi / Bornova Stage

343 04 33

Ege Doğumevi / Ege Maternity Hospital

449 49 49

Özel Tiyatrolar / Private Theatres

Ege Ü. Kadın Doğum / Ege U. Maternity Hospital

388 19 63

Konak Belediye Tiyatrosu / Konak Municipality Theatre

246 63 93

Ege Sanat Merkezi / Ege Art Centre

Dokuz Eylül Üniversitesi Karşıyaka Polikliniği / 9 Eylul University Karsiyaka Polyclinic Doğumevleri / Maternity Hospitals

Kan Merkezleri / Blood Centers

381 64 06

Hamle Tiyatrosu / Hamle Theatre

446 70 18

Türk Kızılayı / The Turkish Red Crescent

421 47 89

Tansaş Çocuk Tiyatrosu / Tansaş Children’s Theatre

483 48 28

Çocuk Has. Kan Bankası / Children’s Hospital Blood Bank

483 61 33

Pınar Çocuk Tiyatrosu / Pınar Children’s Theatre

463 15 15

Ege Ü. Has. Kan Bankası / Ege U. Hos. Blood Bank

388 28 61

Tepecik / Tepecik Blood Center 433 38 74

SANAT GALERİLERİ / ART GALLERIES ULAŞIM / TRANSPORTATION

İzmir Sanat Merkezi / İzmir Art Centre

483 63 34

İZFAŞ Sanat Galerisi / IZFAŞ Art Gallery

482 12 70

Denizyolları / Maritime Lines 464 88 64

Çetin Emeç Sanat Galerisi / Cetin Emec Art Gallery

445 20 34

THY Rezervasyon / Turkish Airlines Reservation

444 08 49

Akbank Sanat Galerisi / Akbank Art Gallery

484 16 66

Basmane Rezervasyon / Basmane Reservation

484 86 38

Aphrodite Sanat Galerisi / Aphrodite Art Gallery

482 33 02

TCDD Santral / Turkish State Railways Central

464 31 31

Adnan Franko Sanat Galerisi / Adnan Franko Art Gallery

464 41 86

Alsancak Gar / Alsancak Railway Station

464 77 95

TCDD Sanat Galerisi / TCDD Art Gallery

433 58 97

Otogar / Bus Station 472 10 10

Yapı Kredi Sanat Galerisi / Yapı Kredi Art Gallery

463 56 28

Selçuk Yaşar Sanat Galerisi / Selcuk Yasar Art Gallery

422 65 32

İskeleler / Piers

Rotary Sanat Galerisi / Rotary Art Gallery

421 56 61

Konak 484 98 56

Leonardo Sanat Galerisi / Leonardo Art Gallery

422 13 95

Karşıyaka 368 00 42

Vakıfbank Sanat Galerisi / Vakifbank Art Gallery

441 59 00

Alsancak 464 78 31

İzmir Resim Heykel Müzesi /

Bostanlı 330 50 71

İzmir Art and Sculpture Museum

441 41 92

Bayraklı 345 77 53

GF Sanat Galerisi / GF Art Gallery

421 29 95

140

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010


KÜLTÜR MERKEZLERİ / CULTURAL CENTRES

TURİZM SEKTÖR TEMSİLCİLİKLERİ / REPRESENTATIVES OF TOURISM SECTOR

Atatürk Kültür Merkezi / Atatürk Cultural Centre Konak

483 85 20

Sabancı Kültür Merkezi / Sabancı Cultural Centre Konak

441 90 09

İzmir Tanıtma Vakfı 465 28 90

Alman Kültür Merkezi / German Cultural Centre

489 56 87

TURSAB İzmir Bölgesel Yürütme Kurulu /

İZFAŞ Sanat Galerisi Kültürpark / İZFAŞ Art Gallery Kulturpark 482 12 70

TURSAB İzmir Regional Executive Committee

421 45 24

Amerikan Kültür Merkezi / American Cultural Centre

464 20 95

ESAD (Ege Seyahat Acenteları Derneği)

484 87 02

İngiliz Kültür Merkezi / British Cultural Centre

446 01 31

ETİK (Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği)

489 47 77

İtalyan Kültür Merkezi / Italian Cultural Centre

421 52 42

Ege Turizm Derneği / Aegean Tourism Association

441 46 12

Fransız Kültür Merkezi / French Cultural Centre

463 61 42

TUREVS (Turistik Ev Pansiyoncular Birliği)

425 72 73

Kıbrıs Türk Kültür Derneği /

TURING 421 71 49

Cyprus Turkish Cultural Association

421 13 40

Rehberler Odası / Chamber of Guides

463 21 53

Otelciler Derneği / Hotels Associations

425 45 85

TURİZM BÜROLARI / TOURISM OFFICES İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü / Provincial Directorate of Culture and Tourism

483 62 16

Turizm Danışma / Tourism Information

445 73 90

Adnan Menderes Havalimanı Turizm Dan. / Adnan Menderes Airport Tourism Inf.

274 22 14

İZMİR’DE HAVA DURUMU

Bergama Turizm Danışma / Bergama Tourism Information

633 18 62

Çeşme Turizm Danışma / Çeşme Tourism Information

712 66 53

Foça Turizm Danışma / Foça Tourism Information

812 12 22

Selçuk Turizm Danışma / Selçuk Tourism Information

892 63 28

Tire Turizm İrtibat Bürosu / Tire Tourism Contact Office

512 66 14

Akdeniz iklim kuşağında kalan İzmir’de yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların İç Batı Anadolu eşiğine kadar sokulması, denizel etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, İl bütününde yükseklik, batı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağış, sıcaklık ve güneş açısından önemli sayılabilecek iklim farklılıklarına da yol açmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14-18 ºC arasında değişmektedir. En sıcak aylar Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve Şubat (9.6 ºC)’tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz melteminin (İmbat) etkisiyle iç kesimlere göre 1-2 ºC daha düşük olmaktadır. Kış mevsiminde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava kütlesi nedeniyle düşmektedir. İzmir’de yağışın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. İzmir’de yıllık ortalama yağış miktarı 700 mm. olup yıllık yağışın yüzde 50’den fazlası kış mevsiminde yüzde 40- 45’i ilkbahar ve sonbaharda, yüzde 2-4’ü ise yaz aylarında düşmektedir. Kar yağışlı günler sayısı, alçak kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek kar yağışlı günler sayısı, gerekse karın yerde kalma süresi artmaktadır.

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

141


İnfo BAŞKONSOLOSLAR / CONSULATE GENERALS

Lüksemburg / Luxembourg

421 48 82

Macaristan / Hungary

421 28 61

Almanya / Germany

488 88 88

Malta 422 31 38

Romanya / Romania

465 04 63

Meksika / Mexico

327 32 63

Yunanistan / Greece

421 69 92

Moğolistan / Mongolia

478 50 15

Moldova 472 18 13

FAHRİ BAŞKONSOLOSLAR / HONORARY CONSULATE GENERALS

Norveç / Norway

421 92 80

Pakistan 459 16 16 Bangladeş / Bangladesh

421 23 32

Portekiz / Portugal

483 80 31

Endonezya / Indonesia

421 81 77

Rusya Federasyonu / Russian Fed.

461 51 86

Güney Afrika / South Africa

376 84 45

Sırbistan / Serbia & Montenegra Rep

441 91 81

Hindistan / India

46146 60

Slovakya / Slovak Rep.

486 11 75

Makedonya / F.Y.R.O.M.

421 41 92

Slovenya / Slovenia Rep.

425 99 83

Malezya / Malaysia

445 05 46

Şili / Chile 446 93 01

KONSOLOSLAR / CONSULATES Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

489 77 89

İngiltere / United Kingdom

463 51 51

İtalya / Italy

463 66 76

Türkmenistan / Turkmenistan

484 77 75

Ukrayna / Ukranie

421 21 41

Ürdün / Jordan

482 24 45

FAHRİ KONSOLOSLAR / HONORARY CONSULATES WEATHER CONDITION in İZMİR ABD / U.S. Of America

464 87 55

Arnavutluk / Albania

483 33 76

Avusturya / Austria

347 66 76

Belarus 482 31 82 Belçika / Belgium

463 47 69

Bosna Hersek / Bosnia&Herzogovina

328 18 90

Brezilya / Brazil

463 86 07

Çek Cumhuriyeti / Czech Rep.

422 10 80

Danimarka / Denmark

489 54 01

Estonya / Estonia Rep.

469 79 69

Etiyopya / Ethiyopia

388 25 57

Fas / Morocco

421 23 32

Fildişi Sahili Cumhuriyeti / Ivory Coast

479 07 09

Filipinler / Philippines Rep.

472 13 75

Finlandiya / Finland

877 02 35

Fransa / France

421 42 34

Gürcistan / Georgia

425 93 53

Hırvatistan / Croatia Rep.

446 28 70

Hollanda / Netherlands

464 02 01

İspanya / Spain

441 66 99

İsveç / Sweden

422 01 38

İsviçre / Switzerland

421 42 39

İzlanda / Iceland

446 57 00

Kazakistan / Kazakhstan

482 22 11

Kore / Korea Rep.

479 04 04

Litvanya / Lithuania

371 51 50

142

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

In İzmir, while summers are hot and dry, winters are mild and rainy due to its location in Mediterranean climatic zone. The fact that mountains run perpendicular to the sea and plains edge in with threshold of the Inland Western Anatolia allows marine effects spread through inner regions. However, physical geography differences such as altitude throughout the Province, or distance from the west and the coast cause climate differences that can be assumed as important in terms of rainfall, temperature and sun. On the basis of the Province, annual average temperature changes between 14-18 ºC in coastal regions. While the hottest months are July (27.3 ºC) and August (27.6 ºC), the coldest months are January (8.6 ºC) and February (9.6 ºC). In summer, temperature at the coastal regions is approximately 1-2 ºC lower in comparison with inner regions by the effect of sea breeze. Temperature which is average 7 ºC in winter season decreases occasionally due to maritime air mass coming from the north and the northwest. In İzmir, significant differences are seen in rainfall distribution according to the months and seasons. Annual average rainfall amount in İzmir is 700 mm ; while more than 50 % of the annual rain falls in winter season and the 40-45 percentage falls in spring and autumn, as for 2-4 %, it falls in summer months. While number of snowy days is not almost existed in lower regions, both number of snowy days and snow’s residence time on the ground increase in higher regions.


İZMİR GUIDE

SWISSOTEL GRAND EFES IZMIR (*****) Gaziosmanpaşa Bulvarı No: 1 35210 Alsancak / İzmir Tel: +90 232 414 0000 Faks: +90 232 414 1010 www.swissotel.com.tr izmir@swissotel.com.tr

RİCHMOND EPHESUS RESORT (*****) Pamucak Selçuk 35920 İzmir Tel: +90 232 893 10 60 Faks: +90 232 893 10 54-55 www.richmondhotels.com.tr ephesus@richmondhotels.com.tr

CROWNE PLAZA (*****) İnciraltı Caddesi No: 67 35340 Balçova - İzmir-TURKEY Tel: +90 232 292 13 00 Faks: + 90 232 292 13 13 www.crowneplaza.com www.cpizmir.com info@cpizmir.com

MÖVENPİCK HOTEL IZMIR (*****) Cumhuriyet Cad. No: 138 35210 Pasaport / İzmir Tel: +90 232 488 14 14 Faks: +90 232 484 80 70 www.moevenpick-hotels.com hotel.izmir@moevenpick.com

HİLTON İZMİR (*****) Gaziosmanpaşa Bulvarı No:7 35210 İzmir Tel: +90 232 497 6060 Faks: +90 232 497 6000 www.izmir.hilton.com sales.izmir@hilton.com

OTEL MARLA İZMİR (****) Kazım Dirik Cad. No: 7 Pasaport / İzmir Tel: +90 232 441 40 00 Faks: +90 232 441 11 50 www.otelmarla.com info@otelmarla.com

EGE PALAS (****) Cumhuriyet Bulvarı No:210 35220 Alsancak-İZMİR Tel: +90 232 463 90 90 Faks: +90 232 463 81 00 www.egepalas.com.tr

İZMİR PALAS OTEL (***) Atatürk Bulvarı 35210 İzmir Tel: +90 232 465 00 30 Faks: +90 232 422 68 70 www.izmirpalas.com.tr info@izmirpalas.com.tr

KİLİM OTEL (***) Atatürk Bulvarı 35210 İzmir Tel: +90 232 484 53 40 Faks: +90 232 489 50 70 www.kilimotel.com.tr info@kilimotel.com.tr

OTEL KÂYA R (***) Gaziosmanpasa Bulvarı No: 45 35230 Çankaya / İzmir Tel: +90 232 483 97 71 Faks: +90 232 483 97 73 www.otelkaya.com info@otelkaya.com

BLUE BOUTIQUE HOTEL Mürselpaşa Bulvarı 1265 Sok. No:13 Basmane - İzmir Tel: +90 232 484 25 25 Faks:+90 232 484 25 50 www.bluehotelizmir.com info@bluehotelizmir.com

SUSUZLU OTEL Fevzipaşa Bul. No: 160 Çankaya / İZMİR Tel: +90 232 483 05 21 Faks: +90 232 484 29 07 www.susuzlu.com

RESIDENCE HOTEL Mürselpaşa Bul. No: 28 Kahramanlar / İZMİR Tel: +90 232 441 90 90 Faks: +90 232 441 60 40 www.residencehotel.com.tr info@residencehotel.com.tr

DENİZ RESTAURANT İzmir Palas Oteli Zemin Kat Atatürk Cad. No: 188/B Alsancak / İzmir Tel: +90 232 464 44 99 – 422 06 01 Faks: +90 232 463 00 86 www.denizrestaurant.com.tr

SU RESTAURANT Atatürk Cad. No: 314 / A 1.Kordon - İZMİR Tel: +90 232 464 57 57 Faks: +90 232 464 84 54 www.surestoran.com info@surestoran.com

LA CIGALE Cumhuriyet Bulvarı No: 152 Fransız Kültür Merkezi Alsancak / İzmir Tel: +90 232 421 47 80 Faks: +90 232 464 79 86 lacigalealsancak@hotmail.com

ALTIN BALIK Bostanlı Vapur İskelesi Üstü Bostanlı / İZMİR Tel: +90 232 362 01 75 - 330 45 14 www.altinbalik.net

İZMİR KONAĞI Sakarya Caddesi No:131, 35330 Balçova / İzmir Tel: +90 232 278 66 88 Faks: +90 232 278 47 57 www.firuzcatering.com

KIRÇİÇEĞİ Alsancak (Merkez) Kıbrıs Şehitleri Cad. 1443 Sk. No: 83 Alsancak / İzmir Tel: +90 232 464 30 90 Faks: +90 465 32 71 merkez@kircicegi.com.tr

ALTIN KAPI 1444 Sok.No:9/A Alsancak/İzmir Tel: +90 232 422 27 09 Faks: +90 232 421 21 47 www.altınkapi.com altınkapi@superonline.com

SİFA HASTANELER GRUBU ALTINPARK CITY Çilek Çam Dağı Orman Alanı Örnekköy - Karşıyaka / İzmir Tel: +90 530 927 10 56 www.altinpark.net info@altinpark.net

ÇİTTUR SEYAHAT ACENTASI Gaziosmanpaşa Bulvarı No:10/1B Alsancak / İZMİR-TÜRKİYE Tel: +90 232 446 44 00 Faks: +90 232 484 67 14 www.cittur.com info@cittur.com

SUNEXPRESS Gaziosmanpaşa Bulvarı No:3/A Alsancak-İZMİR Tel: +90 232 298 72 20 Faks: +90 232 489 34 68 www.sunexpress.com adb.ticketing@sunexpress.com

Telephone: International code for Turkey: +90 İzmir area code: 232

İZAİR Adnan Menderes Havalimanı Girişi 35410 Gaziemir-İZMİR Tel: +90 232 298 35 00 Faks: +90 232 298 35 54 www.izair.com s.atli@izair.com.tr

İZMİR ŞİFA HASTANESİ Tel: +90 232 444 44 04 BORNOVA ŞİFA HASTANESİ Tel: +90 232 444 74 32 ERZURUM ŞİFA HASTANESİ Tel: +90 442 329 00 00 www.sifatip.com.tr

Ocak - Şubat / January - February 2010 İZMİR

143


144

İZMİR Ocak - Şubat / January - February 2010

Bulmacanın çözümü 141. sayfadadır.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.