7 minute read
ŞAiR VE YAZARLARIMIZIN
ŞAİR VE YAZARLARIMIZIN AYASOFYA HASRETİ
Advertisement
yasofya yine gündemde. Gündemden de gönlümüzden de hiç düşmedi ki... Ben doğdum doğalı Ayasofya hakkında yazılan yazıları okudum, yakılan ağıtları dinledim. Belki de hiç bir mabet için bu kadar mersiye kaleme alınmadı. Yürek yangınları tutuşan şairlerimiz, hissettikleri ulvî duyguları terennüm ettiler. Bugüne kadar Ayasofya’da dair yazılan şiir ve yazılardan büyük bir antoloji çıkar.Bizans döneminde 900 yıl kilise olarak kullanılan bu mabet İstanbul’un fethiyle birlikte camiye çevrildi ve yaklaşık 500 yıl cami olarak hizmet verdi. Cumhuriyet devrinde 1931’de ibadete kapatıldı, ardından 1934’te ise bir kararname ile müzeye dönüştürüldü. 89 yıldan beri cami değil hüzünle dolaşılan bir müze. Ayasofya’nın bu hâli hakkında tarihçiler, araştırmacılar pek çok makaleler yazıp kitaplar kaleme aldılar. Tarihçesi, yaşadıkları, geçirdiği merhaleler uzun uzadıya bu çalışmalarda yer buldu. Biz bu yazımızda bir kısım şair ve yazarımızın Ayasofya’ya dair dile getirdiği duyguları bir araya getireceğiz. Ayasofya hakkında yazılmış ilk şiirlerden biri Taşlıcalı Yahya Bey’e ait. Şairimiz Şâh ve Gedâ isimli mesnevisinde İstanbul hakkında bir bölüm ayırır ve orada Ayasofya’dan bahseder. İşte o şiirden bir kaç mısra: “Şehr içinde sipihr gibi bülend Vardır bir makam-ı bîmânend Ayasofya’dır ona nâm-ı şerif Olmaz onun gibi makam-ı latîf Nitekim şeyh-i pâk-i kutb-ı zamân Ayağına akar su gibi cihân Halk-ı âlem duasına muhtâç Kubbeden var başında bir ulu tâç” Şair, içinde namaz kılınan mabedi büyük bir heyecanla tasvir eder: “Gülşen-i cennet oldu o güyâ Servilerden yeşil direkler ona Onda kandiller yanar par par Sarı lâleyle nergise benzer Mü’minin başı üzere destan Ak güllere benzer ol gülzâr”
İKİ MANEVİ TEMEL: EZAN VE KUR’AN Ayasofya sıradan bir cami midir? Hayır! Fethin sembolüdür her şeyden önce. Büyük şairimiz Yahya Kemal, İstanbul’un işgal yıllarında yazdığı “Ezan ve Kur’an” yazısında devletimizin temellerinden bahsederken, “Gerek Hırka-i Saadeti, gerekse Ayasofya’yı gezdikten sonra anladım ki, Osmanlı Devletini ayakta tutan şey, Hırka-i Saadet’te okunan Kur’an’la, Ayasofya minaresinde okunan ezanlardır.” 1922 yılında yayınlanan bu yazıda “Bir gün Ayasofya minaresinden ezan okunduğunu işittim.” diyen Beyatlı, 1453 yılından beri günde beş defa okunan çağrıdan çok etkilenir ve “Bu ezanı dinlerken Fatih’i asıl mânasıyle ilk defa idrak ettim!” der. Yahya Kemal, Kur’an ve ezanın Mehmetçiğe en büyük moral kaynağı olduğunu belirttiği yazısını şöyle tamamlar: “Eskişehir’in, Afyon Karahisar’ın, Kars’ın genç askerleri siz bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz.”
ŞAİRLERİN AYASOFYA SEVDASI Şairler Sultanı Necip Fazıl, Ayasofya’nın açılması ve hürriyetine kavuşabilmesi için ilk bayrak açan ediplerimizden Şöyle diyor üstat: “Ayasofya açılmalıdır. Türk’ün bahtıyla
beraber açılmalıdır. Ayasofya’yı kapalı tutmak, Yunanlıya ‘ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!’ demekten farksızdır. Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem! Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk’ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler. Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek... Ayasofya açılacak!... Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak... Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak... Ayasofya’yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak... Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır.” Çile şairinin yakın dostu Peyami Safa da Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesine üzülenlerdendir. Şöyle der büyük romancımız: “Din mücadelelerinin sona erdiği bir dünyada yaşadığımıza inanmak gaflettir, Kıbrıs davasında da Ortodoksluğun oynadığı büyük rol göz önündedir. Ayasofya’nın müze hâline getirilmesi, Hıristiyanlığın İstanbul üzerindeki emellerini bertaraf etmemiştir. Bilakis cesaretini arttırmış, kışkırtmış ve azdırmıştır.”
BAYRAK ŞAİRİ VE SERDENGEÇTİ ÜMİTVAR Birçok şairimiz Ayasofya hakkında birbirinden mükemmel şiirler kaleme almıştır. Onlardan Arif Nihat Asya birkaç şiire imza atmıştır. Bayrak şairimizin hüznünü yansıtan “Ayasofya’da Ezan” dörtlüğü şöyledir: “Dünyâ hıristiyanlarının ünlü ma’bedi, Gönliyle, ihtidâ ederek, oldu mühtedi “Teslis”e seslenip yücelerden -ufuk ufuk“Tevhîde gel!” deyince Ezân-ı Muhammedî” ..Osman Yüksel Serdengeçti ise “Ayasofya”ya seslenir: “Ey İslam’ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya! Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi, Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!.. Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun? Hani minarelerinden göklere yükselen, Ta maveradan gelen ezanlar?..” Serdengeçti, “Ey muhteşem mabet merak etme!” diye başlayan yazısında Ayasofya’nın “Fatih’in torunları” tarafından yakında camiye çevrileceğine inandığını belirttikten sonra şöyle devam eder: “Gözyaşlarıyla abdest alarak secdelere kapanacaklar... Tehlil ve tekbir sedaları boş kubbelerini yeniden dolduracak. İkinci bir fetih olacak... Ozanlar bunun destanını, ezanlar bunun ilanını yapacaklar... Sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen tekbir sesleri fezaları inletecek... Şerefelerin yine Allah’ın ve onun sevgili Peygamberi Hz. Muhammed’in şerefine ışıl ışıl yanacak... Bütün dünya Fatih dirildi sanacak. Bu olacak Ayasofya bu olacak!.. İkinci bir fetih, yeni bir basübadelmevt... Bu muhakkak... Bu günler yakın, belki yarın, belki yarından da yakındır...”
AYASOFYA’YA DAİR YAZILANLAR Lütfûnla nazar eyle bizlere sen Yâ Rabbi!..” ..Aruz şairimiz Memduh Cumhur da “Fetih Câmii Ayasofya” başlıklı dörtlüğünde inananların hislerine şu mısralarla tercüman olur:
“Ebedîleşen fetih mûcizesinde, her nazarda; Ezelî Muhammedî hikmeti âşikâr görürsün. Dede’nin ferahfezâsıyla kanatlanan cihanda; Ayasofya’dan ezan sesleri yükselince hürsün.” Cumhur, bir başka rubaisinde Ayasofya’da ibadet hasretini şu mısralarla dile getirir:
“Ayasofya öyle mahzun, ulu kubbeler duâsız, Seneler süren bu hasretle minâreler ezansız. Bize zor gelen tecellî daha çok sürer mi Yârab? Göğe yükselen niyazlar gibi secdeler mekânsız...” H. Tevfik Paksu ise ağlayan gönlünün en büyük hasreti olan Ayasofya’nın bir gün mutlaka kurtulacağını ve hasretinin dineceğini şu müjdeyle seslendirir:
“Ey Ulu Fatih’imin mukaddes emaneti İmân ehli gençliğim sana sahib olacak”.
NÂZIM HİKMET DE YAZDI İstanbul’un fethi ve Ayasofya’ya sadece millî ve manevî değerlere sahip olan şair ve yazarlar sahip çıkmadılar. Meselâ Nâzım Hikmet de henüz 20 yaşındayken bir Fetih şiiri yazar ve burada Ayasofya’yı anar. Şiirin başlığı, “Sekiz Yüz Elli Yedi”dir. İlginç bir başlık. Şairin şiire başlık olarak seçtiği bu rakam, İstanbul’un Fethinin hicrî tarihine, yani miladi 1453’e
tekabül etmektedir. Şiiri okuyalım: “İslâm’ın beklediği en şerefli gündür bu; Rum Konstantiniyye’si oldu Türk İstanbul’u! Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi, Türk’ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi Girdi “Eğrikapı”dan kır atının üstünde Fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde! O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın! “Belde-i Tayyibe”yi fetheden padişahın, Hak yerine getirdi en büyük niyazını: Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını. İşte o günden beri Türk’ün malı İstanbul, Başkasının olursa, yıkılmalı İstanbul.”
AHMET KABAKLI’DAN FATİH DUASI Merhum Ahmet Kabaklı, “Yâ Vedûd Sultan Fatih ve Ayasofya” yazısına şu satırlarla başlar: “Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi, o fethin Avrupa’yı Türklüğe açmak gibi bir timsal değeri taşıması ve bu ulu mabedin cami yapılmasındaki ilahi mana, 547 yıl, bizim iman kaynaklarımızdan birisi oldu. O manaya, o ilahi gerçeğe elbet bir gün döneceğiz, yanlış günler, yanlık hükümler sizlerdeki ümit ve inancı zedelemesin.” Kabaklı Hoca yazısını şöyle bitirir: “Sultan Mehmed orada iki rekat hacet namazı kılıp, ta dünya yıkılıncaya değin bakımlı ve mağrur ol deyu dua eyledi.”
NURİ PAKDİL’DEN ÂKİF İNAN’A Bir nesli yoğuran ve yetiştiren merhum edip Nuri Pakdil ise Ayasofya hislerini şöyle dile getiriyordu: “Bir siz mi duyarsınız Ayasofya Camii’nin inlemelerini, karanlık dehlizlerde tek başına gece gündüz yaktığı ağıtlarını? Arada sırada boğuk boğuk sesi de gelir Ayasofya Camii’nin; yığılır kalır bilincinizin üzerinde, sorumluluğunuzun üzerinde...” Yakın dostu Mehmet Âkif İnan da Ayasofya’nın ruhumuza nakşolduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyordu: “Ayasofya konusu, dostla düşmanı birbirinden ayırmanın, safları belirlemenin bir ölçüsüdür. Ruhundan köleliği silkip atmanın aktüel ölçüsü, bugün Ayasofya’dan yana olmakla beliriyor. Ayasofya bir mimari realite değil, bir idrak mihengidir. Ayasofya, ruhumuza nakşolmuş bir davanın anahtarıdır şimdi. Onun kapısını açınca, fetih görünür ancak.”.
KARAKOÇ: “AYASOFYA CAMİ OLACAKTIR” Günümüzün üstün şairi, sanat ve dava adamı Sezai Karakoç, Ayasofya’nın hangi hâl ve şartlarda açılabileceğini bir mütefekkir olarak şöyle açıklıyor: “Ayasofya’nın cami olmaktan çıkarılması bir sebep değil bir sonuçtur. Tekrar cami olarak açılması da bir sebep değil bir sonuç olacaktır. İslam’ın Batı karşısında yenilgisinin, üstünlüğünü kaybetmesinin sonucu ve sembolik işareti olarak Ayasofya cami olmaktan çıkmıştır. Ancak, Batı karşısında İslam âlemi olarak tam bağımsız olduğumuz gün ya da en azından, bu bağımsızlığın şuuruna vardığımız gün, kendimizi Batı’dan bağımsız hissettiğimiz gün, Ayasofya yeniden cami olacaktır. Yoksa çapı meçhul, müphem güçlerin tesadüfî bir hareketiyle Ayasofya açılamaz. Açılsa da çabuk kapanır. Ayasofya’yı ancak, Ortadoğu’nun gerçek kurtarıcısı aydınlar kadrosunun, tüm İslam toplumunu değiştirmesinden sonra açması düşünülebilir. Daha doğrusu, o gün Ayasofya kendiliğinden açılıp cami olur. (...)
Ayasofya, ruhumuzun trajedisini ifşa eden bir sfenks mi? Zincire vurulmuş Promete mi? Onu ancak Kafkas kartalları mı zincirlerinden kurtarıp özgürlüğüne kavuşturur? Talihimizin dönüşünü haykıracak bir ilan mı olacak minarelerinden yükselecek ezanlar? Bağımsızlığın gerçek sesi ezanlar.”
“Türkler için Ayasofya, İki Kıta ve İki Deniz’in Sultanı olarak bilinen Fatih’in bir armağanı ve bir emanetidir” diyen Nazif Gürdoğan’ın temennisini bir dua gibi paylaşmak istiyorum: “Bütün dünyanın yitirdiği kutsal kültürün, hiçbir zaman batmayan güneşi, Fatih’in Ayasofya’sından doğacaktır.”
MENDERES, ÖZAL VE ERDOĞAN Kolay lider olunmuyor; her lider de milletin sevgisini kazanamıyor. Merhum Adnan Menderes, birçok hizmetinin yanısıra serbest bıraktırdığı Ezan-ı Muhammedî ile yâd ediliyor. Rahmetli Turgut Özal da kalkınma hamlelerinin yanında 141, 142 ve 163. maddeleri kaldırtarak Türkiye’de fikir ve inanç hürriyetinin önünü açtı, tarihe geçti. Türkiye’yi dünyanın en itibarlı ülkeleri arasına katan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da, yıllarca uygulanan başörtüsü yasağını kaldırtarak milletimizin büyük sevgisini kazandı. Şimdi bu teveccühü, inşallah Ayasofya’yı da cami olarak açarak taçlandıracaktır. Eskilerin tabiriyle Ayasofya’nın açılmasının “vakt-i merhun”u yani zamanı artık gelmiştir. 83 milyon insanımız, Türkiye dışındaki bütün Türkler ve İslam âlemi, âdeta nefeslerini tutmuş bu müjdeyi, bu hayırlı haberi Cumhurbaşkanı’mızdan bekliyorlar. Hem de büyük bir ümit, heyecan, sevinç ve sabırsızlıkla…