SlamDunk - 95. Sayı

Page 1

SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

EuroLeague ve EUROCUP’ta TAKIMLARIMIZIN SON DURUMU

29 Şubat - 06 Mart 2016 / SAYI: 95

FASTBREAK

Randy Foye Delonte West Mahmoud Abdul-Rauf Derek Fisher

Sürprİzlere Hazır Olun!

Blake Griffin

Ne Senİnle NE DE SENSİZ

BSL PANORAMA

NBA’DE Sezon Ortası Ödüllerİ

Muratcan Güler BASKETBOL SALONLARI BENİM İKİNCİ EVİM!




SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Faruk Çolak faruk@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Tasarım BARAS MEDYA bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Barış Tekin baristekin@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Buğra Uzar, Can Hasgör, Doğuş Arun, Faruk Çolak, Semih Tuna, Şaban Işık Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.


Türkİye ve AvrupA bAskeTboluylA İlgİlİ ArAdığınız her şey

EurohoopS’ta!

yıldız oyuncu lA CEdİ oSman, r KoStaS SlouK aS ve GianniS antE toKounmpo’n un resmİ bloglAr ıy l bAskeTbolu pA A r İçİnden hİssedkenİn İn!


Akıllı telefon, akılsız GM Takasın son günü, NBA’i takip eden her basketbolsever için en keyifli günlerden biridir.

ünlerdir gerçekleşmeyen takaslar saniyeler içinde gerçekleşir, basın mensupları bu takasları en hızlı şekilde okuyucularına ulaştırmak için zamanla yarışır. Tabi bu hengamede arada kaynayan bazı durumlar olabiliyor. Buna maruz kalan son isim Denver Nuggets’tan Oklahoma City Thunder’a takas olan Randy Foye oldu. Takasın son günü DJ

G

Augustin karşılığında gönderilen tecrübeli guard, takas olduğunu genel menajerden değil, akıllı telefonuna gelen bir bildirimden öğrendiğini söyledi. Meğer Denver yönetimi o hengamede Foye’a takas olduğunu bildirmeyi unutmuş. Böyle bir durum oyuncu için biraz gurur kırıcı olsa da, Kevin Durant ve Russell Westbrook ile oynayacağını bilmek, Foye için büyük bir teselli olmuştur.


FastBreak / Hazırlayan: Şaban Işık


FastBreak

Houston, we have a Problem” Bundan 5-6 yıl önce NBA’in en değerli yedek guardlarından biri olarak kabul edilen Delonte West, geçtiğimiz günlerde Houston sokaklarında ayağında ayakkabı olmadan sarhoş bir halde görüntülenmiş. Psikolojik sorunları olduğu bilinen ve daha önce arabasında mini bir cephanelik ile yakalanmış olan West’in bu hali, basketbolseverleri oldukça üzmüş durumda.


ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA

SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...


27 Şubat akşamı Oklahoma City karşısında bulduğu 12 üçlükle NBA rekorunu kıran ve 10 metreden attığı üçlükle Golden State’e maçı kazandıran Stephen Curry, NBA’in gündemine oturdu. ktif oyunculardan efsanelere kadar herkes Curry’nin mucizesine anlatırken, NBA tarihinin en çok şampiyonluk kazanmış koçu Phil Jackson’dan herkesi şaşırtan bir tvit geldi. “Stephen Curry gibi kimseyi görmediniz mi? Size Chris Jackson/Mahmoud AbdulRauf gibi NBA’de kısa dönemde parlamış diğer oyuncuları hatırlatayım” diyen Phil Jackson’un, Curry’nin oyununa böyle bir bakış açısı getirmesi, “Zenmaster bunamaya mı başladı?” sorularını da beraberinde getirdi.

A


FastBreak

Zenmaster şaşırttı!


Barnes’a bir destek de Kanye’den!

Eski eşiyle ilişki yaşayan Derek Fisher’a kendi meşrebince ders vermek için 5 saat araba kullanarak Fisher’a saldıran Matt Barnes’a bir destek de Kanye West’ten geldi.

eçtiğimiz günlerde çıkardığı “The Life of Pablo” albümünde yer alan “30 Hours” şarkısında, yıllar önce uzak ilişki yaşadığı sevgilisini başka bir adamla gördüğünü anlatan West, “Uzak ilişki yaşamak benim fikrimdi / Fakat benim kızla oynaşan diğer adamı yok etmek için Matt Barnes gibi araba kullanacağım” sözleriyle Barnes’a olan desteğini göstermiş oldu. Delikanlılık Amerika’da da bulaşıcı demek ki.

G


FastBreak


Blake Griffin

Ne Seninle

Ne De

Sensiz

Tarihte bazı önemli icatlar yanlışlıkla bulunmuştur. Ancak bu yazıda öyle büyük bir keşif söz konusu değil. Sadece istenmeyen birkaç gelişme sonucunda ortaya çıkan beklenmedik ama pozitif bir durumu anlatacağım o kadar…

Yazı Can Hasgör

25

Aralık tarihinde Los Angeles Clippers’ta takımın iki büyük yıldızından biri olan Blake Griffin, Los Angeles Lakers maçından sonra sakatlanmıştı. Birkaç gün sonra kulüpten Griffin’in bir süre takımdan uzak kalacağı açıklandı. Yıldız oyuncu sonrasında Toronto’daki bir restaurantta takımın malzemecisi Matias Testi’ye nedenini hala bilmediğimiz bir sebepten yumruk atınca, elinden bir sakatlık yaşadı ve dönüş süresine 4-6 hafta daha eklendi. Muhtemelen Blake

Griffin’in salladığı yumruk Matias Testi’ye gelmemişti. Çünkü kendisini bu kadar uzun süre sakatlayan yumruğun malzemeciye neler yapacağını düşünemiyorum. İyi ki de isabet etmemişti çünkü çok daha vahim bir durum ortaya çıkabilirdi. Konumuza dönecek olursak yukarıda bahsettiğim Blake Griffin’in sezonun en önemli anında sakatlanması tam olarak da istenmeyen bir durumdu. Fakat hiç beklenmedik bir şekilde Los Angeles Clippers seri galibiyetler almaya başladı ve



rakamlar da yükseliyordu. Blake Griffin’in ilk sakatlığı sonrası Clippers, tam dokuz maçlık bir galibiyet serisi yakaladı. Bu serinin sırasıyla Gobert ve Favors’tan yoksun Utah Jazz, Washington Wizards, Charlotte Bobcats x 2, New Orleans Pelicans x 2, Philadelphia 76’ers, Portland Trail Blazers ve Miami Heat gibi görece Clippers’a göre güçsüz takımlara denk gelmesine bağlandı. Kısacası fikstür avantajı bu galibiyetleri açıklayan bir numaralı etkendi. Ancak yavaş yavaş da Blake Griffin olmadan Clippers daha mı iyi oynuyor soruları ortaya da çıkmaya başlamıştı. Bu seriden sonra 12 kez kazanan Clippers 7 kez de mağlubiyet aldı ve yazının ortaya çıktığı sırada Blake Griffin’in olmadığı bölümde durum 21-7’ye geldi. Griffin El Freni Mi? Batı Konferansı’nda yer alan bir takım için baya etkileyici olan bu galibiyet-mağlubiyet sayısı ortaya çıkınca ‘’Blake Griffin el freni mi?’’ geyiği iyiden iyiye baş gösterdi. Garip olan şu ki bu 28 maçlık dönemde Clippers ligin en iyi oyuncularının başında gelen Blake Griffin’den yoksun daha iyi oynuyordu. Bu gözle görülen durum da rakamlara net olarak yansımıştı. Bu bölümde biraz rakamlar üzerinden gideceğim ama yapmak zorundayım çünkü bu istatistikler Clippers’ın Blake Griffin olmadan daha iyi oynadığını ispatlıyor. Artık basketbolda üçlüklerin önemini tartışmaya gerek yok. Los Angeles Clippers, Blake Griffin’in


Blake Griffin


olmadığı bölümde üçlükleri daha çok denemeye başladı. Blake Griffin varken maç başına 23.3 üçlük deneyen Clippers, sakatlık sonrası bu sayıyı 29.3’e çıkarttı. Yani maç başına tam 6 üçlük fazla kullanır oldular. Deneme artınca otomatikman isabet de yükseldi ve sakatlık öncesi maç başına 8.4 başarılı üçlük bulan Clippers’ın bu rakamı sakatlık sonrası 11.1’e çıktı. Sayının artması normal ama Clippers aynı zamanda üçlük oranını %35’ten %38’e yükseltince asıl fark ortaya çıktı. Evet isabet oranındaki artış sadece yüzde üç ama unutmayın ki üçlük denemesi de maç başına 6 kez artmış durumda. Ve bu ikisinin etkisiyle ortaya gerçekten fark yaratan bir durum çıkıyor. İstatistikler Yalan Söylemez Sakatlık sonrası sadece üçlükle ilgili sayılarda gelişme olmadı. Los Angeles Clippers’ın hücumu daha dengeli olunca savunması da bundan olumlu bir şekilde etkilendi. Clippers, Blake Griffin öncesi savunma verimliliğinde 7. Sıradaydı. Blake Griffin sonrası ise bir anda üçüncü sıraya kadar çıktılar. Bu durumda tabii ki Blake Griffin’in iyi bir savunmacı olmamasından da kaynaklanıyor. Ancak en dramatik değişim True Shooting (TS) ve eFG (Effective field goal) yüzdelerinde oldu. Bu ikisinin oranları ortaya çıkartılırken farklı formüller kullanılıyor ve üçlüğün de etkisi oldukça fazla. Bu yüzdelerle hesaplanmak istenen ise takımlar aslında ne kadar efektif hücum ettiği.


Blake Griffin

True Shooting’e baktığımızda Blake Griffin’li Clippers %53’le 16. Sıradayken sakatlık sonrası %57’yle 4.’lüğe çıktılar. EFG’de ise %50.2’yle 10. Sıradalarken Blake Griffin kenara geldikten sonra %53’le şu anda 3. durumdalar. Bu sayıların bize gösterdiği ise son zamanlarda çok duymaya başladığımız Pace & Space. Yani tempolu oyun ve hücumdayken alanı iyi kullanma. Clippers’ın temposunda şimdilik bir değişiklik yok ama alanı çok daha iyi kullanıyorlar. Bu da tamamen üçlük çizgisinden gerisini çok daha efektif kullanmalarıyla ilgili. Bu durum tıpkı domino taşı gibi bir çok şeyi etkiliyor ve olumlu sonuçlar ortaya çıkıyor. Clippers alanı daha iyi paylaşınca Chris Paul gibi bir beyin takımı çok daha iyi oynatıyor. DeAndre Jordan – Chris Paul ikilisinin P&R’ları sonucu başta JJ Reddick ve diğer forvetler daha rahat üçlük kullanma imkanı buluyor. Şayet rakip savunma şut tehditlerine yoğunlaşırsa bu sefer DeAndre Jordan’ın hücumda etkinliği artıyor. Ve sonuç olarak Chris Paul – JJ Reddik ve DeAndre Jordan’ın bulunduğu 5’le Clippers parkede çok daha verimli oynuyor. Öte yandan bench’te özellikle Josh Smith ve Lance Stephenson’ın gönderilmesinden sonra liderliğin yeniden Jamal Crawford’a geçmesi Clippers’ın bir adım daha atmasını sağladı. Çünkü kenardan gelen ekip artık eskiye göre çok daha etkili oynamaya başlamış durumda.


Gelecek Planları Peki tüm bu süreçten sonra Blake Griffin dönünce neler olacak ya da neler olmalı? Yıldız oyuncu yokken Clippers’ın daha iyi oynaması ve bunun da rakamlara yansıması Blake Griffin’in kötü olmasıyla alakalı değil. Aksine harika bir sezon geçiriyor ve NBA’in en değerli oyuncularından bir tanesi. Öncesi ve sonrası arasındaki farkı yaratan ise Blake Griffin ve DeAndre Jordan’ın beraber oynaması. Griffin her ne kadar orta mesafeden elit bir şutör haline gelse de menzilini üçlük çizgisinin gerisine çıkaramamış durumda. Böyle olunca Paul Pierce ya da başka bir forvetin yarattığı üçlük tehdidini oluşturmuyor. Ve şu anki alan paylaşımını da bulamıyorlar. Clippers’ın bu denli iyi oynaması Blake Griffin’in takaslanacağı yönünde haberlerin çıkmasına da neden olmuştu ama bu gerçekleşmedi. Döndüğünde tabii ki de ilk 5’teki yerini alacak. Çünkü söylediğim gibi hem çok önemli bir oyuncu hem de Clippers için büyük bir figür. Fakat döndüğünde Doc Rivers, Blake Griffin ve DeAndre Jordan’ın beraber oynadıkları zamanı kısıtlaması şu an için en iyi çözüm olabilir. Bu hem bench’in daha kuvvetli olmasını hem de alan paylaşımının daha etkili yapılmasını sağlar… Ancak gelecek sezonla birlikte belki de radikal bir karar alınır ve Clippers yoluna ya Blake Griffin ya da DeAndre Jordan olmadan devam eder. Bekleyip görelim…SD


Blake Griffin


NBA’de sezonun İlk yarısını gerİde bıraktık ama bİle geçtİ. Bİz de Slamdunk olarak Münecc


SEZON ORTASI ÖDÜLLERİ

Ödüllerde Fotoğraf Belli Gibi

a ödüllerİn sahİpler kendİnİ bellİ etmenİn ötesİ ccİmlİk 101 dersİnİn hakkını vermeye geldİk. YAZI: DOĞUŞ ARUN


MVP: Stephen Curry

geçtiğimiz hafta sonunda oynanan Thunder maçı ile birlikte MVP tartışmalarına nokta koymuş gibi gözüküyor. Maçı 24’de 14 saha içi isabeti, 16’da 12 üçlük ve 46 sayı ile tamamlayan Curry, bu maç esnasında iki maç üst üste 10 üçlük atan ilk oyuncu oldu, bir sezonda atılan en fazla üçlük rekorunu kırdı ve bir maçta atılan en fazla üçlük sayısını egale etti. Curry’nin geçirdiği absürd sezonu anlatan bir başka istatistik ise oyuncunun 8.5-15 metre mesafeden attığı üçlüklerde – üçlük çizgisinin 6.5 metre olduğunu hesaba katarakbulduğu %67 isabet oranı. Curry, tarihin en özel/başarılı takımlarından birinde tarihin en özel bireysel performanslarından birini ortaya koyuyor ve Thunder’ın iki yıldızının “normal şartlarda” ödüle uzanabileceği sezonda, henüz Mart ayının başında MVP ödülünü garantilemiş gibi duruyor.

KOÇ: Big Three dağıldıktan sonra takımın başına getirilen Brad Stevens, Celtics için orta/ uzun vadeli bir yatırım olarak gözüküyordu ve şu an bulundukları yere bakınca başarı takviminin ilerisinde olduklarını söylemek zor değil. Son yılların en çekişmeli Doğu konferansında,

3. sırada yer almalarının yanı sıra Stevens’in takımı hem hücum hem savunma verimliliğinde ligin en iyi 10 takımından birisi ve bunu benzer derecelere/iddiaya sahip oldukları takımlardan daha az yetenekli bir oyuncu grubuyla başarıyorlar. Stevens modern basketbolun NBA’deki en önemli temsilcilerinden ve Boston ligin izlenmesi en keyifli takımlarından biri. Steve Kerr, tarihin en iyi takımlarından birinin başında olmasına rağmen yaşadığı rahatsızlıktan dolayı sezonun ilk 41 maçında takımının başında yer alamadı ve bu yüzden ödülü kazanamayacağını/ kazanmaması gerektiği kanısındayım.

6. Adam: Enes Kanter’in

savunma defoları, ikili oyun savunmasındaki beceriksizliği/ isteksizliği herkesin malumu ve elinizde böyle oyuncu varken oyuncuyu mutsuz etmeden ve takıma zarar vermeden onu doğru role oturtabilmek çok kolay bir iş değil. Thunder’ın başında harika bir koç olduğunu iddia etmek pek mümkün değil ancak Enes Kanter çok kötü bir savunmacı olmasına rağmen çok iyi bir bitirici ve ribaundçu olarak benchten gelerek epey iyi iş çıkarıyor. Savunmadaki defoları kariyeri boyunca kendisini takip edecek ve belki de bu yüzden


SEZON ORTASI ÖDÜLLERİ


NBA’de iddialı bir takımda hiçbir zaman ortalama 30-35 dakika süre bulamayacak ancak şu anda doğru rolde ve ligin elit pota altı bitiricilerinden biri olarak ödülü kazanması sürpriz olmayacaktır.

MIP: Cj McCollum sezon başında

yapılan tahminlerde En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödülü için en önemli adaylardan biri olarak gösteriliyordu. Artması öngörülen rolü ile birlikte rakamlarının da, gösterdiği performansla beklentileri karşıladı ve Mart ayına geldiğimizde ödülün en önemli adaylarından biri. Bir önceki sezon 6 olan sayı ortalamasını 20’ye, 1 olan asist ortalamasını ve 1.5 olan ribaund ortalamasını 4’e çıkardı. Bununla beraber En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödülünün, hali hazırda etkileyici olan istatistiklerini geliştiren bir isme gitmesi gerektiğinde kanaatindeyim. Draymond Green, geçtiğimiz sezon da pozisyon ortalamasının üstünde olan asist sayısını (3.7) iki katına çıkardı ve daha da önemlisi – geçtiğimiz sene sinyallerini verdiğiligin en çok yönlü oyuncularından birine dönüştü. Andre Drummond da 13.5 sayı-13.7 ribaund ortalamalarını dikkate değer biçimde yukarı çekmeye başardı. Ödülü dramatik istatik artışıyla McCollum’un kazanacağını düşünüyorum ancak benim oyum istatistik artışının daha zor olduğu bantta rakamlara sahip olmasına rağmen geçtiğimiz sezonun üstüne koymayı başaran Andre Drummond-Draymond Green ikilisinden birine gider.

ROY: Kristaps Porzingis henüz

çaylak yılında NBA’in özel hikayelerinden birinin kahramanı olmayı başardı. Boyuna rağmen gösterdiği atletizm, topu yere vurma özelliği ve şut tehdidi onu muhtemelen ilerleyen yıllarda ligin elit oyuncuları sokacak ancak sadece


SEZON ORTASI ÖDÜLLERİ



SEZON ORTASI ÖDÜLLERİ

çaylak sezonu performansına bağlı olarak ödül için Towns’un bir adım gerisinde. Karl Anthony Towns, Minnesota’nın beklentilerin altında kaldığı kariyerinin ilk sezonunda 17 sayı 10 ribaund gibi etkileyici rakamlara ulaştı. Bunun yanı sıra, Towns, Jahlil Okafor’un aksine ligin en değerli uzunlarından biri olabilecek kumaşa sahip olabileceğini gösterdi. Draft’ın ikinci sıra seçimi D’angelo Russell ise muhtemelen antrenörünün bile ne yaptığını bilmediği bir takımda inişli çıkışlı bir grafik sergiledi. Ödül sürpriz olmadığı takdirde Karl Anthony Towns’a gidecektir.

DPOY: Kawhi Leonard hem

hücumda hem de savunmada takımının belki de en değerli ismi ve bu günümüz basketbolunda görmeye alışık olduğumuz

durumlardan biri değil. Bunun da yanında, Kawhi Leonard San Antonio basketbolunun bütün temel özelliklerini bünyesinde barındıran özel bir yıldız ve ligin potasında en düşük yüzdeyle üçlük gören, en az sayı yiyen takımının en önemli savunma kozu. Ödül bir uzun oyuncunun kazanmasına her anlamda daha müsait; ödülün tarihi de (2000 yılından beri ödülü kazanan sadece iki oyuncu var: Ron Artest ve Kawhi Leonard) bunu işaret ediyor ancak geçtiğimiz sezon da ödülü kazanan Kawhi Leonard, “görünmez işlerin” ötesinde bir savunma performansı ortaya koyuyor. Yılın En İyi Savunmacısı, oyuna girdiği sırada LeBron’un “ulan ne güzel oynuyorduk” mimiği yaptığı Kawhi Leonard olur.



MURATCAN GÜLER

BASKETBOL SALONLARI BENİM İKİNCİ EVİM!

Beşiktaş Sompo Japan’ın kaptanı Muratcan Güler, bu hafta SlamDunk’ın konuğu oldu. Tecrübeli oyuncu Beşiktaş’ın son durumundan Euroleague’e, kendi sosyal projelerinden Stephen Curry’ye kadar her şeyi SlamDunk’a anlattı. Röportaj Şaban IŞik / FOTOĞRAFLAR KAYRA SERCAN ÇANAKÇI


MURATCAN GÜLER

S

lamDunk: Öncelikle geçmiş doğum gününüz kutlu olsun. Muratcan Güler: Teşekkürler.

SD En güncel olay ile başlayalım, son oynadığınız İstanbul Büyükşehir Belediye maçındaki hakem yönetiminin kötü olduğu konusunda kamuoyunda bir görüş oluştu. Sizce bu sezon hakemlerin yönetiminde ayrıca bir başarısızlık var mı, yoksa her sezon olan hakem standardı bu sezon daha mı çok göze batıyor? Muratcan Güler: Öncelikle ligimizde kalitenin arttığı söyleniyor, kalitenin artabilmesi için herkesin aynı seviyede olması gerekiyor. Nasıl kaliteli yabancıları ligimize getiriyorsak, aynı kalitede antrenörlerin gelmesi ve aynı kalitede yönetimin de bulunması gerekiyor. Doğal olarak hakemlerimizin de aynı seviyeye gelmesi gerekiyor. Maalesef Türkiye Basketbol Ligi’ndeki hakem arkadaşlarımız bu konuda geride kalmış durumda. Bunun oluşmasında aranacak bir çok sebep var tabi ki, oyuncu

arkadaşlarımızın da bazı maçlarda hakemlere yardımcı olmadıkları da doğrudur. Ama hakem kardeşlerimizin de hem Euroleague’deki maçları hem de Türkiye Basketbol Ligi’ndeki maçları izleyip, maçlara daha hazırlanarak gelmeleri gerekiyor. Sonuçta, genel olarak ligin seviyesini şu anda kaldıramadıkları bir gerçek. Bizim maçımızla alakalı, “Biz maçlarımızı hakemle kaybettik” diyemem. Kötü bir yönetim oluyorsa, her iki takım için de olmakta. Umarım, playoff mücadelesinin daha da alevlendiği günlerde, bu hatalar azalır. SD Kaliteli yabancılardan bahsettik, bu sene getirilen yeni yabancı kuralını, takımlar ve yerli oyuncular açısından nasıl değerlendirirsiniz? MG Ben bu kadar çok yabancının olmasını yanlış buluyorum. Çünkü neticede çok yetenekli genç oyuncular geliyor, bence bu noktada en büyük eksiğimiz kendi oyuncularımıza güvenmememiz. Bu nedenden dolayı, antrenörlerimiz ona aynı değeri göstermiyor. Yurtdışından gelen oyuncu, buraya skor yükünü taşıması için gelirken; aynı güvenle takımlarımızda bulunan yerli oyuncu sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bunlara yeni



isimler de eklenmesi gerekiyor. Bunun için de oynamaları gerekiyor, oynayabilmeleri için de ben daha az yabancı olması kanaatindeyim. SD Son bir kaç senedir, genç milli takımlarımız hem Avrupa hem de Dünya Şampiyonalarında önemli başarılar kazanıyorlar. Bu jenerasyonun içerisinde Beşiktaş’tan da Enes Berkay Taşkıran ve Ömer Al da bulunuyor. Peki özellikle genç milli başarı elde etmiş oyuncularımız için bu kural ne anlam ifade ediyor? MG Az önce bahsettiğim gibi, maalesef bu arkadaşlarımız da düzenli oynama imkanı elde edemiyor. Altyapıda değerli başarılar kazanıyoruz ama bir oyuncunun potansiyelini ortaya çıkaracağı yaş aralığı 18-23 yaş arası iken, onlar bu dönemde hiç sahada yer alamıyorlar. Hatta idmanlarda bile yer almadıkları oluyor. Bunun da sebebinin biraz fazla yabancı olduğunu düşünüyorum. “Kalite arttı” diyoruz ama Avrupa’da başarı sağlayabilen takım sayımız da az. Kalite artıyorsa, bunun da doğru orantılı olarak artması gerekmekte. Beğendiğim liglerden biri olan İspanya Ligi’ne baktığımızda, sahanın hakimi olan oyuncuların ağırlıkla İspanyol olduğunu görmekteyiz. Keza Yunanistan Ligi’nde de en iyi iki takım olan Panathinaikos ve Olympiakos’ta Yunan oyuncular köşede durmuyor, hepsi sorumluluk alıyor. Biz maalesef yanlış yerleri örnek alıyoruz, yanlış örnekleri değerlendiriyoruz. Altyapılarda başarı kazanan kardeşlerimizin karşı karşıya oynadığı isimler, bugün düzenli olarak lig maçlarında yer almakta. Umarım bu kural değişir ve gençlerimizin önü açılır. SD Yeniden Beşiktaş’a dönersek, bu sezon üçüncü haftada bir koç değişikliği oldu ve Henrik Dettman yerine Yağızer Uluğ geldi. Sizce iki koç arasında oyun stili olarak nasıl farklılıklar var? MG İki koç da farklı karakterlere sahip. Dettman, Finlandiya ekolünü yaratmış bir isim. Dışarıdan bakınca Finlandiya, Avrupa basketbolunda önemli bir yere sahip olmayabilir ama son zamanlarda Avrupa Şampiyonalarında sürekli yer alan, oynadıkları basketbolla zevk veren bir ülke. Bu dönemde önemli sporcular da yetiştirdiler. Yağızer Abi’nin oyun sistemini ise ben Ergin Abi’nin (Ataman) oyun sistemine çok benzetiyorum. Yağızer Abi biraz daha hızlı ve tempolu bir oyun oynamak istiyor. Ancak şu ana kadar iki koçun da Beşiktaş içerisinde çok başarılı olduğu söylenemez. Bizim hedeflerimiz her zaman için daha yukarısı olmak zorunda. Geçtiğimiz sezon bildiğiniz gibi playofflara kalamadık. Bu sezon ise en azından bunu başarmamız gerekiyor, çünkü Beşiktaş’ın iki sezon üst üste playofflara kalmaması kabul edilemez. Umarım sezonun geri kalanında daha iyi yerlere geleceğiz. SD Bu sezon Akatlar’dan Sinan Erdem Spor Salonu’na taşındınız. Cumhurbaşkanlığı Kupası kaldıran takımdan bugün hala Beşiktaş forması giyen tek isim olarak, bu salon değişikliğinin takım üzerinde bir etkisi oldu mu? MG Açıkçası salon değişiminden sonra daha çok seyircimizin maçlara geldiğini söyleyebilirim. Çünkü Akatlar’ı derbiler dışında asla tam olarak dolduramıyorduk. Bizim


MURATCAN GÜLER

“Altyapıda değerlİ başarılar kazanıyoruz ama bİr oyuncunun potansİyelİnİ ortaya çıkaracağı yaş aralığı 18-23 yaş arası İken, onlar bu dönemde hİç sahada yer alamıyorlar”


“ Bence güzel bİr kura çektİk, açıkçası Mİllİ Takımımızın Sırbİstan’la Sırbİstan’da, ya da İtalya’yla İtalya’da oynaması yerİne, Fransa’yla Fİlİpinler’de oynamasını tercİh ederİm” kemikleşmiş 500-1000 arası bir seyirci topluluğumuz vardı, onlar her daim geliyorlardı ama diğer takımlara karşı oynadığımız maçlarda salonumuz maalesef dolmuyordu. Sinan Erdem Spor Salonu’nun ise ulaşım kolaylığı açısından ve salonun büyüklüğü açısından taraftarı daha çok mutlu ettiğine inanıyorum. Oraya geçtiğimizden beri her maçımıza yaklaşık 2500-3000 arası taraftarımız gelmeye başladı. Tabii ki bu noktadan sonra, salona gelecek taraftarı arttırmamızın yolu, bizim saha içi başarımızdan geçiyor. SD Bu sene 2016 Olimpiyatları Elemeleri için Milli Takımımız wild card almayı başardı. Filipinler’de oynayacağımız maçlarda öncelikle Kanada ve Senegal ile oynayacağız, arkasından Fransa ve Yeni Zelanda ile karşılaşma ihtimalimiz var. Sinan Güler’in de Milli Takım kaptanı olarak orada bulunması yüksek bir ihtimal. Siz bu yaz için şansımızı nasıl görüyorsunuz? MG Bence güzel bir kura çektik, açıkçası Milli Takımımızın Sırbistan’la Sırbistan’da, ya da İtalya’yla İtalya’da oynaması yerine, Fransa’yla Filipinler’de oynamasını tercih ederim. Doğal olarak zor maçlar olacak, neticede Olimpiyatlardan bahsediyoruz, basketbolun en üst seviyesi. Milli Takımımız da bu zamana kadar gerçekleştirilmemiş bir başarıyı gerçekleştirmek için uğraşacak. Kolay değil, ama umarım Olimpiyatlar’a gitmeyi başaracağız. SD Sinan Güler demişken, geçen hafta doğumgününüzde kendisi Instagram’da sizin çocukluğunuzdan, karşılıklı oynadığınız bir fotoğrafı paylaştı. Profesyonel olarak aynı takımda oynama şansınız olmadı ama karşılıklı oynamak nasıl bir duygu? MG Aslında bir sene yan yana da oynama şansımız oldu ama o pek hatırlanmaz maalesef, Sinan henüz çok küçüktü. Aslında o fotoğraf, karşılıklı oynama duygumuzu çok güzel anlatıyor. Ailemiz için de çok özel bir foto. Çünkü biz sabah kalktığımız andan itibaren, iki erkek çocuk olarak evde mücadeleye başlardık.

Genelde bu mücadelemiz de basketbolda olurdu. Sokakta futbol oynadığımız anlar dışında, gerek dışarıda gerekse evde her zaman basketbol oynardık. Annemle babam evdeki top sesinden sıkılıp bize kızdığında ise, bu sefer bilgisayar oyunu açıp orada basketbola devam ederdik. Şimdi bunu Türkiye’nin en üst seviyesinde gerçekleştirebilmeyi, biz büyük bir şans olarak görüyoruz. Sinan’ın da Galatasaray’a transferi ile birlikte, son iki sezondur Türkiye’nin en önemli camialarının ikisinin kaptanı olarak bu mücadeleyi devam ettirmek daha da büyük bir lütuf. Benim tek isteğim ona karşı daha çok galip gelebilmek, onun da isteği doğal olarak bana karşı daha çok galip gelebilmek. SD Babanız Necati Güler sayesinde, neredeyse kundaktan beri basketbolla iç içesiniz. Peki oğullarınız Selim ve Emre için böyle bir şey düşünüyor musunuz? MG Açıkçası onların çocuklukları aynı şekilde gelişmiyor, benim içimde basketbola doğuştan gelen bir istek vardı. Onu Selim’de pek fazla göremesem de, Emre topla oynamayı daha fazla çok seviyor. Ama bu tabii ki değişebilir de, başka arkadaşlarımın oğullarından görüyorum; uzun süre basketbolla ilgilenmeyip bir anda başlayabiliyorlar. Ben ve Sinan için haftasonları basketbol demekti, babamızın maçlarını seyretmek demekti. İstanbul’un bugünkü şartlarında çocuklara aynı şeyi sunmak tabii ki daha zor oluyor. Örneğin, ailemizde de babam bizi asla “Basketbolcu olacaksınız” diyerek zorlamadı ama bizim isteğimizi gördüğü an basketbolu daha iyi öğrenmemize yardımcı oldu. Biz de içimizdeki sevgiyi ve aşkı, çalışarak daha iyi noktalara getirdik. Çocuklarım da oynarlarsa ben çok mutlu olurum, ama önemli olan onların mutlu olması. Benim en mutlu olduğum iki yer var, birincisi ailemin yanı, ikincisi de basketbol sahası. Onlar da sevdikleri işlerle uğraşırlarsa çok mutlu olurum. SD “Selim’in topa ilgisi yok” dediniz, siz Selim’in yaşlarında onun konumunda olsaydınız ve basketbolcu olmasaydınız, ne olmak isterdiniz? MG Benim açıkçası basketboldan başka bir


MURATCAN GÜLER

hayatım hiç olmadı. Şimdi artık basketbol kariyerimin sonuna doğru yaklaşmışken bazen düşünüyorum, çocukluğumdan itibaren tek istediğim şey basketbolcu olmaktı. Ama bu yaşlardan sonra düşündüğümde “Ne olmak isterdim?” diye, muhtemelen mimar olmak isterdim; ama tabii ki bunun eğitimini almak gerekiyor. Yine de bana çocukken “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye sorduklarında her zaman “Basketbolcu olmak istiyorum” dedim. SD Neredeyse 20 yıla yaklaşan bir profesyonel kariyeriniz var, “Keşke yapsaydım ya da yapmasaydım” dediğiniz bir an var mı? MG Çok fazla hatam olmuştur, neticede insan hata yapmadan hayatta ders alamıyor. Gençken yaptığım çok hatalar olmuştur, hatta olgunlaştığımı düşündüğüm zamanlar bile hatalar yapmışımdır. Buradaki en önemli şey, bunlara çok kafayı takmamak, ki ben fazla takıntılı bir insanım. Almam gereken en büyük derslerden biri de bu. Her şey olacağına varıyor aslında. Yaptığım hataların her birinden ders almayı öğrendim, çünkü her hataya üzülüp, “Ah keşke yapmasaydım” diyerek ömür geçmiyor. SD “Kariyerimin sonuna doğru yaklaşıyorum” dediniz, sonrası için bir planınız var mı? MG Aslında hiç bir planım yok, akışına bırakıyorum. Her zaman dediğim gibi basketbolu çok seviyorum ama son senelerde yaşadığım sakatlıklardan sonra kenarda oturduğum zamanlarda çok keyif almadığımı farkettim. Ben sahanın içinde olmaktan mutlu oluyorum. Antrenörlük çok zevkli bir iş, ama çok zorlu da bir meslek. Uğraştığınız onlarca farklı konu var ve Türkiye’de bunu devam ettirebilmek


“Güler Legacy, kardeşİm ve babam İle bİrlİkte 2011’de kurduğumuz bİr oluşum. Burayı kurarken asıl amacımız, Güler Aİlesİ’nİn basketbol konusundakİ tecrübelerİnİ her kesİmden İnsana aktarmaktı, çünkü bİz herkesİn eşİt bİr şekİlde basketbola ulaşma hakkı olduğunu düşünüyoruz”


MURATCAN GÜLER

hiç kolay değil. Antrenör olmayı aslında isterim ama zamanı geldiğinde doğru kararı vereceğimi düşünüyorum. SD Basketbol dışı aktivitelerden bahsetmişken, kardeşiniz Sinan Güler ile beraber kurduğunuz Güler Legacy oluşumundan bahsetmeliyiz galiba. Güler Legacy sizin için ne anlama geliyor, bize anlatabilir misiniz? MG Güler Legacy, kardeşim ve babam ile birlikte 2011’de kurduğumuz bir oluşum. Burayı kurarken asıl amacımız, Güler Ailesi’nin basketbol konusundaki tecrübelerini her kesimden insana aktarmaktı, çünkü biz herkesin eşit bir şekilde basketbola ulaşma hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden 2011’den beri düzenlediğimiz her kampta, insanların basketbola ulaşmasının zor olduğunu düşündüğümüz bölgelerden sporcu kardeşlerimizi kamplarımızda ağırlıyoruz. Sonuncusunu 2015’te düzenlediğimiz kamplarımızda tam 237 genç sporcu kardeşimizi burslu olarak kamplarımızda ağırladık. Son iki senedir Özyeğin Üniversitesi’nde düzenlediğimiz kamplarımızı bu yıl da 17-22 Temmuz tarihleri arasında yine Özyeğin Üniversitesi’nde gerçekleştireceğiz. Babam ve

Sinan’la birlikte ben de kamp boyunca sporcu kardeşlerimizle beraber kalıyoruz, bu yukarıda bahsettiğim deneyim aktarımını kolaylaştırırken; biz de kardeşlerimizin hayat tecrübelerini dinleyerek kendi ufkumuzu genişletiyoruz. SD NBA’i takip edebiliyor musunuz? MG Uzaktan da olsa takip ediyorum. Hele bu son dönemde Stephen Curry’nin yarattığı havadan sonra biraz daha ilgilenmeye başladım. SD Son günlerde bir çok kişi Stephen Curry’nin NBA’deki oyun anlayışını kökünden değiştirdiğini söylemekte. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir? MG Yüzde yüz değiştirdiğini söyleyebilirim. Ben dahil diğer tüm basketbolcuları daha kötü gösteriyor, orası kesin. Geçen gün Sinan’la da aynı şeyi konuşuyorduk, geçen sezondan bugüne taşıdığı performansını sürdürmeye devam ederse, zaten bu sezonun MVP’si olması da kesin gibi. Eğer 3-4 sezon daha bu seviyelerde olmaya devam ederse, bence Jordan ve Kobe gibi isimlerin hepsini farklı bir yere koyacak. Oyunun şeklini değiştirmiş durumda, artık takımların çoğu da tamamen üçlük ağırlıklı bir oyunu tercih etmeye başladılar. Daha önceden


MURATCAN GÜLER

“Ben kİşİsel olarak Euroleague’de oynanan oyundan daha fazla keyİf alıyorum. NBA’dekİ basketbolun oyuncuların İstatİstİk kağıdını bİreysel olarak doldurması İle değer kazandığını düşünüyorum; bİr oyuncu ne kadar çok sayı atarsa, ne kadar çok rİbaund alırsa, pazarlanabİlİrlİğİ de aynı oranda artıyor”


de oynayan takımlar vardı ama Curry sonrası sanki diğer takımların da bu sisteme olan inancı artmış gibi. Onu tutanlara allah kolaylık versin. SD Geçtiğimiz günlerde Tufan Ersöz’ün biraz şakayla karışık bir tviti vardı, “Curry bir çeyrekte 28 sayı atmış, Euroleague’e gelsin atsın alnından öpeceğim” şeklinde, sizce bunun bir doğruluk payı var mı? MG Bence Euroleague, NBA’den daha fazla mücadelenin olduğu bir lig, savunmaya önem veriliyor. Ama sanıyorum Tufan onun attığı mesafeleri görmemiş, onun attığı yerlerde kimse savunma yapmıyor yani. 20 metreden şut atıyor adam, ona nasıl bir savunma yapabilirsiniz? Curry’nin bence asıl güzelliği, muhteşem bir top hakimiyetinin olması, oyuncuları çok rahat bir şekilde geçebiliyor. Onların bence en önemli özelliği, Golden State’in oynadığı tempolu oyun. Euroleague’de asla öyle bir tempo, öyle bir top sayısı olamaz. Golden State’in oynadığı oyunda, takım yarı sahaya geldiği andan itibaren Curry’yi tutmanız gerekiyor. Hatta orta sahadan attığı şutlara normal şut gözüyle bakılmaya başlandı zaten. Euroleague’de de oynasa başarılı olacağına inanıyorum. SD Peki sizce Euroleague ve NBA arasında keskin bir fark var mı? MG Ben kişisel olarak Euroleague’de oynanan oyundan daha fazla keyif alıyorum. NBA’deki basketbolun oyuncuların istatistik kağıdını bireysel olarak doldurması ile değer kazandığını düşünüyorum; bir oyuncu ne kadar çok sayı atarsa, ne kadar çok ribaund alırsa, pazarlanabilirliği de aynı oranda artıyor. Temelde daha fazla seyircinin ilgi göstermesine dayanan bir lig. Bu tabii ki NBA’de oynayan oyunculara yönelik bir eleştiri değil, iki lig arasındaki anlayış farkı asıl değindiğim nokta. NBA’deki oyuncular çok üst seviyede basketbolcular, özellikle süperstar olarak adlandırdığımız isimler, Euroleague dahil dünyanın neresine giderse gitsinler etki yaratabilecek isimler. Ama Euroleague’de oynanan basketbol, benim inandığım basketbol anlayışına daha yakın; bu da benim için izlemeyi daha zevkli kılıyor. Oyunun her iki yönüne de ciddi şekilde önem veriliyor, NBA’de ise dediğim gibi daha çok hücum ağırlıklı bir oyun olduğunu düşündüğüm için Euroleague izlemek benim için daha zevkli. SD Son zamanlarda NBA ve Avrupa takımları arasında hazırlık maçları oynanmaya başlandı. Geçtiğimiz sezon özellikle Real Madrid’in NBA seviyesinde bir oyun oynandığı konuşuluyordu. Sizce NBA’in böyle bir Avrupa açılımı yapması, iki oyun anlayışını birbirine yaklaştırır mı? MG Avrupa’daki kaliteli oyuncuları zaten NBA


alıyor. Kalan oyunculara eklenen Amerikalı oyuncuları da düşündüğümüzde, aslında NBA anlayışına en yakın takım Real Madrid. Hem kulüp organizasyonlarında NBA profesyonelliğine yakın durumdalar, hem de saha içinde tempolu oynamaya çalışıyorlar, top sayısını arttırmaya çalışıyorlar. Ama Avrupa’dan bir takımın NBA’e gitmesi bence çok zor bir ihtimal, bunun da ilk sebebi aradaki mesafe. Neticede Amerika’nın bir ucundan bir ucuna uçmak altı saat sürebiliyor; Avrupa’da en yakın İspanya’da oynasalar, en az altı saatlik bir uçuş daha eklenecek. Böyle bir yolculuğu sporcuların düzenli olarak gerçekleştirebileceğine çok inanmıyorum. Tabii ki teoride güzel bir düşünce, insanların NBA maçlarını sadece hazırlık maçı olarak değil, normal sezon veya playoff için de gidebilmesi müthiş bir olay olurdu. Yine de böyle bir yakınlaşma olsa bile, ben Euroleague’de oynanan basketbolun NBA’e çok yakınlaşmasını istemezdim. NBA’i izlemek tabii ki insana ayrı bir zevk veriyor ama belki eski kafalı diyebilirsiniz, öğrendiğim basketbolun özünü şu anda Euroleague’de izlemek daha çok hoşuma gidiyor. SD Son bir yıldır Euroleague ve FIBA arasında bir soğuk savaş devam ediyor. Euroleague gelecek sezondan itibaren kısmen kapalı bir lig yapısına dönecek, FIBA’nın da buna cevabı Şampiyonlar Ligi’ni kurmak oldu. Sizin bu yaşananlar hakkındaki görüşünüz nedir? MG Euroleague’in kapalı bir lig olması bence kaliteyi arttıracaktır, çünkü normal sezon ve Top 16’da oynanan basketbol arasında ciddi bir fark var. Kapalı lig olarak, daha fazla kaliteli takımlarla daha kaliteli maçlar izleme şansımız olacak. FIBA’nun bu oluşuma bir karşılık vermesi yerine, destek vermesi daha uygun olurdu. Bölünmenin basketbol için faydalı olacağını düşünmüyorum. FIBA’nın kurmaya çalıştığı Şampiyonlar Ligi’nin ilk bir kaç sezon Euroleague seviyesinde olacağını düşünmüyorum ama tabii ki bu bir pazarlama işi. Eğer FIBA bunu doğru pazarlayabilir ve kulüplere maddi bir kaynak sağlayabilirse, Euroleague’deki takımlar da buna kayıtsız kalamayacaktır. SD Son olarak şunu sormak istiyoruz, karşılıklı oynadığınız oyuncular içinden bir ilk beş oluştursanız ve bir altıncı adam belirleseniz, bu isimler kim olurdu? MG Deron Williams’ı kesinlikle oyun kurucu olarak koyardım. Diğer guard da kesinlikle Ginobili olurdu, kendisiyle o Kinder Bologna’dayken oynadığımız maçlar hala aklımda. Aslında Sinan’ı da buraya koymam gerekiyor, o yüzden onu üç numaraya koyuyorum. Dört numaraya Mehmet Okur’u koyardım. Beş numara da Arvydas Sabonis olurdu. Altıncı adam olarak da Haluk Abi’yi (Yıldırım) seçerdim. SD Peki bu takımın koçu kim olurdu? MG Kesinlikle babam. SD Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz.


MURATCAN GÜLER

“Euroleague’İn kapalı bİr lİg olması bence kalİteyİ arttıracaktır, çünkü normal sezon ve Top 16’da oynanan basketbol arasında cİddİ bİr fark var. Kapalı lİg olarak, daha fazla kalİtelİ takımlarla daha kalİtelİ maçlar İzleme şansımız olacak”


Panathinaikos - Fenerbahçe

OAKA’da ilk YENiLGi Euroleague’de bu sezon özellikle Top 16’da gösterdiği performansla göz dolduran ve bu bölümde geçtiğimiz haftaya kadar hiç mağlubiyet yüzü görmeyen Fenerbahçe, belki de sezonun en zor maçlarından birine çıktı.

Yazı: Can Hasgör



Panathinaikos - Fenerbahçe

“Takımın, Panathinaikos’a göre kalitesi SarıLacivertliler’i skorda tuttu ancak bu durum ilk mağlubiyetin gelmesini engelleyemedi”


M

Mücadelenin zorluğu Panathinaikos’un çok iyi bir takıma sahip olması değil daha çok Fenerbahçe’nin durumuyla alakalıydı. Sarı-Lacivertliler bu maçtan kısa bir süre önce Türkiye Kupası’nda zorlu karşılaşmalar oynayıp, üstelik dar bir rotasyonla, Oaka’ya çıktı. Panathinaikos her ne kadar eski gücünde değildi ama Oaka deplasmanı hala rakip takımlar için en zor salonlardan biriydi. Zaten bunu da zaman zaman maçta gördük. Karşılaşmanın ilk anlarından itibaren Fenerbahçe’nin yorgun olduğu ve bu yorgunluğun da mücadeleyi ciddi şekilde etkileyeceği belli olmuştu. Panathinaikos’un atletizmi ise Fenerbahçe’nin bu dezavantajının etkisini adeta iki katına çıkartıyordu. Karşılaşmanın başlamasıyla Sarı-Lacivertlilerin düzen dışı hücumuyla birlikte pota altını koruyamaması, rakibin de hücum ribaundlarında etkili olması maçla ilgili temsilcimiz adına ilk tehlike sinyalleriydi. Zaten bu sinyaller de karşılaşmanın devamında tamamen tehlikeye dönüştü. SarıLacivertliler bir şekilde skorda kalsa da top kayıplarından dolayı potamızda gördüğümüz sayılar hem Panathinaikos’u hem de Oaka’daki taraftarları maçın içine soktu. Tüm bunlara rağmen ilk çeyrekte temsilcimizin 15-20’lik üstünlüğü vardı. Udoh Zorladı Ama Yıkamadı İkinci çeyrek, bahsettiğim tehlike sinyallerinin büyüyüp tehlike dönüşmeye başladığı bölüm oldu. Her top kaybında Panathinaikos hızlı hücum buldu ve her seferinde

hem oyuncuların hem de tribünlerin morali yükseldi. Bu bölümde ve maçın genelinde Fenerbahçe’de tek ayakta kalan isim Ekpe Udoh oldu. Udoh’u zaman zaman hücumda tıkanıkları açmaya çalışırken, bazen de savunmada potayı korurken gördük. Adeta Panathinaikos’a karşı tek başına savaştı. Fenerbahçe’de ayakta duran, bunu başaran tek oyuncuydu diyebiliriz. 36 dakika süre alan Udoh, 19 sayıyla maçın en skoreri olurken, bunun yanında 7 ribaund aldı ve 3 de blok yaptı. Ama Udoh’un bu çabaları yeterli olmadı. Hücum İşlemedi Fenerbahçe, Panathinaikos savunmasına karşı hücumda kayboldu. Boby Dixon, Bogdan Bogdanovic ve Melih Mahmutoğlu’nun üçlük çizgisinin gerisinden toplamda 22 şutun 6’sında isabet bulması da temsilcimizin özellikle hücumdaki performansını ortaya koyan bir rakam oldu. Rotasyonun dar olması bunun yanında kenardan gelen Luigi Datome’den de katkı alınamaması Fenerbahçe’yi adım adım Top 16’daki ilk mağlubiyetine götürdü. Bazen Mağlubiyetler De İyidir Takımın, Panathinaikos’a göre kalitesi Sarı-Lacivertliler’i skorda tuttu ancak bu durum ilk mağlubiyetin gelmesini engelleyemedi. Bu yenilgi Fenerbahçe’ye büyük bir zarar vermeyecektir. Aksine bu gibi yenilmezlik serisi yakalayan takımların bir bölümde mağlubiyet görüp bunun altından kalkabilmesi ilerleyen dönemlerde işe de yarayabilir.


Kızılyıldız - Anadolu Efes

Kördüğüm!

Top 16’da bu hafta Kızılyıldız’a konuk olan Anadolu Efes karşılaşmadan 82-91 mağlup ayrılırken geçtiğimiz yıl akıllara kazınan soru tekrar gündeme geldi: “Heurtel merkezli bir takım F4 görebilir mi?” Yazı: Semih Tuna



Kızılyıldız - Anadolu Efes

“Doğuş Balbay fan’ı olduğum bir oyuncu değil ama onun sahaya adım atıp Kızılyıldız kısalarının sinir katsayılarıyla oynaması, ev sahibini kontrolden çıkardı”


T

Thomas Heurtel basketbol sahasında birçok şey olabilir. Ama ‘güvenilir’ bunlardan biri değil. Fransız, CSKA’nın Sırp oyun kurucusu Teodosic ile birlikte, istemesine gerek kalmadan, her maç 10+ asist yapabilecek tek 1 numara. Dün de bunu 11 ile kanıtladı. İstatistik kağıdında 11 asist görmek etkileyici, öyle değil mi? Değil. Hele ki maçı izlediyseniz. Ona tekrar geleceğiz. Maç başlangıcına bakalım. Jovic’in ilk 5’e yerleşmesinin ardından maç başı sayı ortalamasını +13 yukarı çeken Kızılyıldız’a karşı ana planları olan forvetten oynadıkları ikili oyunlarda Jovic’in şut handikabını kendi lehine çevirmek için alttan geçen ve topun Zirbes ile buluşmasını engelleyen Anadolu Efes, kendi standartları ölçüsünde ilk çeyrek fena savunma yapmadı, ta ki Micic oyuna girene dek. Aynı plan Micic’in ilk şutu sokmasıyla suya düştü ve perdelere takılan savunmada Kızılyıldız oyuncularının buldukları köşe şutörleri 24 sayıya sebebiyet verdi. Buna rağmen olumlu olan, Anadolu Efes’in de 1-5 ikili oyunlarıyla akıcılığını kaybetmemesiydi. Doğuş Balbay fan’ı olduğum bir oyuncu değil ama onun sahaya adım atıp Kızılyıldız kısalarının sinir katsayılarıyla oynaması, ev sahibini kontrolden çıkardı. Miller’ın penetrelerini

savunacak ismin Derrick Brown olması gerek mantıken ama pozisyon bilgisi ayak çabukluğuna ağır bastı. StimacZirbes-Miller gibi uzunlara korkunç bir karakter koydu Saric. Hücum ribauntlarına girdi, ikili oyunlarda hem “roll” oldu hem de “pop” yaptı. 1-5 oyunlarında dipten gelen yardımlar hücumun tıkanmasına neden olabilecekken tepede Diebler’ın adamına koyduğu perdeler, aynı oyunun 3 kez yenmesine ve Diebler’ın bu sekansta 9 sayı ile çıkmasına neden oldu. Soyunma odasından dönüşte Kızılyıldız koçu ilk olarak “Devrilen oyuncuları iyi savunmalıyız ve hücum ribauntlarına dikkat etmeliyiz” dedi. Bu tarz, atmosferin çok yoğun ortamlarda ikinci yarının başlangıcı çok önemlidir. Rakibe vurulacak bir yumruk onların sendelemesine neden olur. Rakip geri dönmeye çalışırken geçen sürede ne olup bittiğini anlamadan maçı kazanırsınız. Elbette doğruları yaparsanız. Beyaz Bayrak Erken Çekildi 20. dakikada 38-46 olan skor, 24. dakikada 54-53’e geldi. Peki bu devrenin başında neler oldu? İkili oyunlardan tahammül edemeyeceği kadar sayı yiyen Kızılyıldız, ikinci yarının başında baskıyı ön alana taşıyıp Anadolu Efes oyun kurucularını bunalttı.


“Koç Dusan Ivkovic, maç sonunda ikinci yarıdaki savunmayı “felaket” olarak nitelendirdi. Maalesef, bu felakete giden senaryoda kendisinin de büyük payı var”


Kızılyıldız - Anadolu Efes

Takımını rahatlatması gereken Thomas Heurtel beyaz bayrağı kaldıran ilk oyuncu oldu. İkili oyunlarda size dezavantajı dinlemeden tüm perdelerde adam değiştiler. Bu seviyede pek görmeye alışık olmadığımız elden verilen 3 top, onların ekmeğine yağ sürdü. Maçın başında Jovic’in perdelerinde alttan geçme planını uygulamayan Furkan Korkmaz rakibin hücumda ritim yakalamasına neden oldu. Yılmayan Miller da sürekli deneyip pota altındaki uzunları hırpaladı ve maçın seyrinin değişmesini sağlayacak olan Dunston’a 4. faulünü aldırdı. Alex Tyus’ı sahaya atmak varken, bundan önce defalarca uygulanmış ve her seferinde başarısız olmuş Saric-Brown uzun ikilisi ile sayılarının büyük çoğunluğunu pick and roll’den bulmuş olan Anadolu Efes, sürekli pick and pop’a kaldı ve kendisine alan yaratamadı. 1 seneyi aşkın süredir bu tip durumlarda sahneye çıkması beklenen Heurtel ya el üstü şutlara kalıyor ya da başını öne eğip bilinçsiz penetrelerle rakip potaya gitmeye kalkıyor. Hal böyle olunca son 10 dakikada farkın 12 sayıya çıkması pek tesadüfi değil.

Gerçek Lider Aranıyor Thomas Heurtel yetenekleri tartışılacak bir oyuncu değil. Saf kalite. Ama 20+ milyon dolarlık F4 takımının lideri olabilecek bir oyuncu da değil. Takımını, bu seviyedeki her maçın belli bir bölümünde krize sokuyor. Bu krizi fırsata çevirenler ise, arkasına bakmadan ilerleyip basketbol müsabakasının ana amacı olan galibiyeti alıp yoluna devam ediyor. Sırbistan’daki maçta Heurtel’in sahada olduğu bölümlerde Anadolu Efes, Kızılyıldız’a karşı 21 sayı geride bitirdi maçı. Böyle büyük bir rakamı +’ya çevirmek için kadronuzun 2 NBA starına sahip olması gerek. Koç Dusan Ivkovic, maç sonunda ikinci yarıdaki savunmayı “felaket” olarak nitelendirdi. Maalesef, bu felakete giden senaryoda kendisinin de büyük payı var. Sezon başında kurulan bir kadro, ne zaman döneceği belirsiz olan bir oyuncuya göre dizayn edilememeli (Krstic ve Krstic’siz 2 farklı takımız açıklaması üzerine). 2 galibiyet geride olan Anadolu Efes’in çeyrek final rotası rakiplerine göre nispeten daha kolay. 6 haftada İstanbul’dan hiç çıkmayacaklar. Yalnız işin yine rakiplerin alacağı sonuçlara kalması üzücü.


Darüşşafaka Doğuş - Unicaja Malaga

DaÇKA Dolu Dizgin!

Tarihinde ilk kez mücadele ettiği Euroleague’te Top16’ya kalma başarısı gösteren ancak Top16’da henüz istediğini bulamayan Darüşşafaka Doğuş, evinde ağırladığı Unicaja Malaga’ya karşı üstün bir oyun sergiledi ve kolay bir galibiyet aldı. Yazı: Buğra Uzar



Darüşşafaka Doğuş - Unicaja Malaga

“Darüşşafaka Doğuş maç boyunca rakibini çok iyi kontrol altında tuttu ve İspanyol ekibinin tempo yapmasına hiç izin vermedi”


G

Grupta diğer takımların gerisinde kalan iki takımın karşı karşıya geldiği maç ise henüz Top16’nın ikinci turunun ilk haftası olmasına rağmen büyük önem taşıyordu. Darüşşafaka Doğuş’un son haftalarda yükselen bir performansı vardı ki Türkiye Kupası finalinde de Fenerbahçe’ye karşı oldukça iyi bir performans göstererek bu yükselişlerini çok net bir şekilde gözler önüne serdiler. Yeşil siyahlı ekip oldukça geniş bir kadroya sahip ancak İspanyol ekibi için durum böyle değil. Bu sezon iyi bir performans sergileyen Jamar Smith ve Stefan Markovic’in sakatlıkları, Koç Plaza’nın takımının düzenini bir hayli bozuyor ve opsiyonlarını ciddi anlamda sınırlıyordu. Darüşşafaka maça özellikle hücumda çok temposuz başlasa da Mehmet Yağmur’un çabaları ve enerjisiyle birlikte toparlanıp kontrolü ele geçirdiler ve maçın sonuna kadar bir daha bırakmadılar. İlk çeyreği üç sayı önde tamamlayan yeşil siyahlı ekip, ikinci çeyrekte temposunu iyice yükseltti ve soyunma odasına 9 sayı önde girdi. Savunmanın Gücü Darüşşafaka Doğuş maç boyunca rakibini çok iyi kontrol altında tuttu ve İspanyol ekibinin tempo yapmasına hiç izin vermedi. Özellikle Markoishvili ve Slaughter’ın gösterdiği sertlik Malaga’yı yıldırırken dış şutlarda da yüksek yüzde yakalayan Darüşşafaka Doğuş farkı git gide açtı ve maçın sonuna kadar bu üstünlüğünü sürdürdü. Oktay Mahmuti’nin öğrencileri özellikle ikinci yarıda topsuz alanda oldukça hareketli bir görüntü

çizerken yapılan 25 asist de topun ne kadar iyi paylaşıldığının bir göstergesi. Özellikle ikinci yarıda Harangody’nin de devreye girmesi Darüşşafaka’nın hücumlarının daha akıcı olmasını sağladı ve yeşil siyahlı ekip de kolay bir galibiyet aldı. Oktay Mahmuti Gülebilir Oktay Mahmuti ile bazı Darüşşafaka Doğuş oyuncuları arasının iyi olmadığı koçun da yaptığı bazı açıklamalardan çok net bir şekilde belli. Darüşşafaka birkaç hafta önceye kadar bir araya gelememiş kaliteli oyuncular topluluğu olarak görülüyordu ancak son haftalarda bir araya geldiler ve bu da direkt olarak performanslarına yansıdı. Oktay Mahmuti’nin öğrencileri özellikle savunmada çok konsantre bir görüntü çizdi ve koçlarının istediklerini harfiyen yerine getirip Malaga’yı 55 sayıda tuttular. Malaga’nın eksikleri aşikar ancak Darüşşafakalı oyuncuların konsantrasyonu da en üst seviyedeydi. Malaga’nın denediği savunma taktiklerine karşı da çok iyi adapte oldular ve ilerisi için oldukça olumlu sinyaller verdiler Zor Ama İmkansız Değil Darüşşafaka’nın da Unicaja Malaga’nın da gruptan çıkma şansı çok düşük çünkü iki takım da 8 maç sonunda sadece 2 galibiyet alabildiler. Ancak Darüşşafaka Doğuş’un kadro kalitesi ve önümüzdeki altı maçın dördünü içeride oynayacaklarını düşünürsek onları gözden çıkartmak için henüz oldukça erken.


As


EuroCup / Final 8

Galatasaray Odeabank - Pınar Karşıyaka

Aslan’a Vizesiz Avrupa

İki Türk takımını karşı karşıya getiren Eurocup Son 16 serisinin ikinci maçında, Galatasaray Odeabank evinde Pınar Karşıyaka’yı adeta bozguna uğrattı. İkinci çeyrekten itibaren maçın kontrolünü tamamen eline alan Galatasaray, Pınar Karşıyaka’yı 93-65’lik skorla Eurocup’ın dışına iterek, çeyrek finalde Bayern Münih’in rakibi oldu. Yazı: Şaban Işık

B

u maçın hikayesi, aslında ilk maçın ikinci yarısından itibaren belli olmuştu. O maçta Errick McCollum’un etkili oyunu ile maçı ortaya getiren ve bir ara 13’e kadar çıkmış olan farkı kapatan Galatasaray, 3 sayı ile kaybetse de bir anlamda gizli bir galibiyet almıştı. Ergin Ataman, o maçtaki düzeni hiç bozmadı ve bu maça Göksenin Köksal yerine Errick McCollum ile başladı. McCollum da maçın ilk saniyesinden itibaren karşı karşıya oynadığı Lazeric Jones’a ezici bir üstünlük kurmayı başardı. Burada tabi Lazeric Jones’un da ilk maçta yaptığı hataya yeniden düştüğünü de belirtmek gerek. Errick McCollum gibi Avrupa’nın en iyi bire bir hücumcularından birine aynı şekilde cevap vermeye çalışmak, Jones için sürekli olarak başarısız atışlar ve top kayıpları ile neticelendi. Maça böyle bir üstünlük ile başlayan Galatasaray’ın daha erken farkı yakalaması bekleniyordu ama ilk maçta da yaşadıkları boy sıkıntısı, ilk çeyrekte başlarına bela açtı. Iverson ve Gabriel, ilk maçtaki kadar sık top alamasa da, özellikle sürekli potaya gitmeye çalışan Karşıyaka kısalarının sağladığı hücum ribaundlarını toplayarak Karşıyaka’yı skorda tuttu. Bunun nedenleri ise, sürekli hücumu düşünen Galatasaray kısalarının ribaund pozisyonunda Lasme’yi yalnız bırakmaları ve Gabriel’in Micov’a fiziksel üstünlük kurmasıydı. Burada Galatasaray’ın imdadına Iverson’un faul problemine girmesi yetişti. İlk üç dakikada 2 faul alan Iverson’u oyunda tutan Ufuk Sarıca’nın kumarı, Iverson’un

üçüncü faulünü alması ile boşa çıkmış oldu. Iverson yerine Kerem Gönlüm’ün oyuna girmesi ile birlikte, Galatasaray ribaundlarda da daha rahatlamış oldu. Skor bulmakta sıkıntı yaşayan Pınar Karşıyaka’da ise Can Altıntığ sorumluluk alarak skor üretirken; Karşıyaka’nın çeyrek sonunda yaptığı alan savunmasına karşı Galatasaray’ın boş şutlardan isabet sağlayamaması, skoru dengede tuttu. İkinci çeyrek ise her şeyin netleştiği dakikalara sahne oldu. Karşıyaka’nın sürekli potayı zorladığını gören Ergin Ataman, Sinan Güler’in yerine Chuck Davis’i alarak, hem takımın boyunu uzattı hem de savunmayı boyalı alana daha yakın kurdu. Ufuk Sarıca ise muhtemelen Chuck Davis’in erken iki faul alması sebebi ile, potaya yüklenerek oynama planından vazgeçmedi ama sorun şuydu ki, Karşıyaka sayı bulamıyordu. Galatasaray ise, savunmada Karşıyaka’yı durdurmayı başardıysa da karşılaştıkları alan savunması nedeni ile McCollum’un birebirleri üzerinden hücum etmek zorunda kaldı. Burada kritik an ise Caleb Green’in oyuna girmesiydi. Davis’e göre daha hareketli, Lasme’ye göre daha iyi bir pasör olan Green, takımın alan savunmasına karşı daha doğru paslarla hücum etmesine yardımcı oldu. İki uzunun sahada olmasıyla birlikte gerçek pozisyonlarına kayan Schilb ve Micov da sahada daha serbest hareket etme imkanı buldu. Son beş dakikasına 28-28 eşitlikle girilen çeyrekte, Galatasaray bir buçuk dakika içerisinde üç üçlük bularak farkı birden dokuza çıkardı. Bu üçlüklerin en kritik noktası hepsinin asist üzerinden gerçekleşmiş



EuroCup / Final 8

Galatasaray Odeabank - Pınar Karşıyaka

olmasıydı. Ufuk Sarıca o noktadan sonra alan savunmasından vazgeçse de; hücumda herhangi bir düzen sağlanamaması, Karşıyaka’nın sahada birbirini izleyen beş adamdan ibaret olmasına neden oldu. Son beş dakikada 11 sayılık fark yakalayan Galatasaray, devreye de 11 sayı önde (43-32) gidiyordu. Maçın elden gittiğini gören Ufuk Sarıca, takımda bir hareket yaratma adına ikinci yarıya Can Altıntığ yerine Bracey Wright, Colton Iverson yerine de Kerem Gönlüm’le başladı. Ergin Ataman da iki uzunla birlikte gelen farkı görerek pota altında Davis-Lasme ikilisini korumayı tercih etti. Karşıyaka ilk birkaç hücumda pick&roll ile sayı bulmaya çalışsa da oyuncular arasındaki uyumsuzluk yüzünden bunda başarılı olamadılar. Galatasaray ise ilk yarıdan aldığı rüzgarı ikinci yarıya da taşıdı. McCollum’un yönlendirmesi ile doğru pick&roll oynayan, pota altına inen toplarda da sürekli boş adamı bulan Galatasaray farkın kapanmasına izin vermedi. Sarıca bu nedenden dolayı henüz çeyrekte üçüncü dakika dolmuşken Josh Carter yerine, o ana kadar sahada Karşıyaka adına olumlu işler yapabilen iki isimden biri olan Can Altıntığ’ı yeniden oyuna almak zorunda kaldı. Fakat bu da Karşıyaka’ya çare olamadı, Galatasaray aldığı her savunma ribaundundan sonra hızlıca karşı yarı sahaya geçerek basketi bulmayı başardı. Çeyrekte son beş buçuk dakikaya girilirken Lazeric Jones’un McCollum’a yaptığı sportmenlik dışı faul sonrası Galatasaray farkı yirmiye çıkardı (58-38) ve maç bir anlamda o noktada sona ermiş oldu. Ufuk Sarıca fark yirmiye çıktıktan sonra ön alanda baskı denese de, Karşıyaka oyuncularının baskı yapacak hali kalmamıştı; nitekim Galatasaray da Karşıyaka oyuncularının girdiği bu psikolojiyi iyi kullanarak baskıyı hızlı geçti ve özellikle Schilb’in de ısınması ile rahat skor bulmaya devam etti. 19 sayı farkla sona eren (70-51) üçüncü çeyrekten sonra, dördüncü çeyrekte de aynı tempoyla hücum etmeye devam etti. Karşıyaka, Gabriel’in birkaç cılız çabası ile maçta tutunmaya çalışırken; ilk üç çeyrek ortalarda görünmeyen Sinan Güler üst üste bulduğu beş sayı ile farkı 27’ye çıkararak (84-57) Galatasaray’ı tamamen rahatlattı. Bu noktadan sonra her iki takım da sadece sürenin bitmesi için sahadaydı; Galatasaray maçı 95-63 kazanarak Karşıyaka’yı saf dışı bıraktı. Çeyrek finalde Bayern Münih ile eşleşen Galatasaray, ilk maçını 15 Mart’ta deplasmanda oynayacak. MAÇTAN NOTLAR • Tüm notlardan önce, Galatasaray’ın bu maçta gerçekleştirdiği değerli bir sosyal sorumluluk projesinden bahsetmek gerek. Euroleague’in One Team projesinin destekçisi olan Galatasaray, serebral palsi

hastası 9 yaşındaki Yusuf Okur ile bir günlük sözleşme imzaladı. Takımla birlikte ısınan ve seromonide yer alan minik Yusuf’un yüzündeki mutluluğu görmek çok kıymetliydi. • Maçtan notlara geçersek, bu maç adeta Ergin Ataman’ın imza maçı gibiydi. Dar rotasyonla tempolu oynamayı seven Ataman, yedi oyuncunun 15 dakika üzerinde süre aldığı maçta uzun eksikliğinin sıkıntısını hissetmedi. • Sakatlıktan dönen Caleb Green ve hala takıma alışma sürecinde olan Chuck Davis’in aynı maç patlama yapması, Ergin Ataman’ın işini oldukça kolaylaştırdı. Serinin ilk maçında toplam 4 sayı ve 3 ribaund ile oynayan ikili, bu maçta ise toplam 24 sayı 10 ribaund ve 3 asistlik bir katkı sağladı. İki oyuncunun da, özellikle dört numara pozisyonundayken dış şuttan bulduğu isabetler Ergin Ataman’ı oldukça memnun etmiştir. • Aslında bunu ilk maçta da görmüştük ama Errick McCollum’un Lazeric Jones’a kurduğu üstünlük, artık Jones adına üzüntü verici bir duruma geldi bu maçta. Daha ilk dakikadan itibaren McCollum’un yüzünde “Bu maç benim maçım” hissiyatını görebiliyordunuz; Jones ise yine ilk maçtaki hatayı yaparak, bu işi gurur meselesine çevirdi. Sonuç? Errick McCollum maçı 5/8 şut ve 10/10 faul isabeti ile 20 sayının üzerine 7 asist, 5 ribaund ve 2 blok eklerken, Lazeric Jones 2/13 şut isabeti ile sadece 5 sayı bulabildi, ayrıca 5 faulle de oyun dışında kaldı. Jones’un bu performansı, McCollum’u gözüne kestiren diğer tüm guardlara örnek olmalı. • Galatasaray maç boyu 22 asist yaparken, Karşıyaka’nın çoğu maç koptuktan sonra gerçekleşen 11 asist yapabilmesi, hangi takımın daha akıcı hücum yaptığına dair önemli bir istatistik. - Maçın kaybedilmesi tamamen Ufuk Sarıca’nın hatası olmasa da, belli noktalarda hamle yapamaması, farkın buralara gelmesine neden oldu. İlk çeyrekte 2 faullü Colton Iverson’u oyunda tutarken aldığı risk, Iverson’un üçüncü faulünü alması ile birlikte patlayınca; Sarıca Iverson’u yanına aldı ve uzun bir süre kenarda unuttu. Oysa ki takım hem hücum hem da savunmada dağılmışken, Iverson o noktada Karşıyaka için bir fark yaratabilirdi, en azından bundan kötü olmazdı. • Sarıca’nın bir diğer sorunu da kesinlikle Josh Carter. Geçtiğimiz günlerde kendisini basın önünde de eleştirmişti, bu maçta ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Karşıyaka’da sahaya çıkan ilk beşteki albenisi en az isim olan Can Altıntığ bile sorumluluk alarak 10 sayı bulurken, Carter çoğunluğu el üstü üçlük olmak üzere dört şut kullandı, isabet bulamadı, sayı atamadı. Bu noktadan sonra Carter’ı göndermek riskli bir hamle olabilir ama Sarıca’nın acil bir şekilde Carter’ı tekrar resme koyması şart.


BSL Panorama


Sürprizlere Hazır Olun! YAZI: BUĞRA UZAR


BSL Panorama

S

por Toto Basketbol Ligi’nde 19. hafta kelimenin tam anlamıyla sürprizler haftasıydı. Ligin zirvesinde yer alan Anadolu Efes ve Fenerbahçe rakipleriyle farkı açarken, alt sıralarda yer alan takımların aldıkları galibiyetler ligin gerisini fazlasıyla karıştırdı ve her takımın her takımı yenebileceği bir kez daha kanıtlandı. Bu haftanın bir de sürpriz konuğu vardı. NBA efsanesi Steve Nash, Fenerbahçe’nin Galatasaray Odeabank’ı yendiği mücadeleyi Ülker Arena’da izledi. İşte sürprizlerle dolu bu haftanın panoraması.

Haftanın En İyi Beşi: ScottIe WIlbekIn: Darüşşafaka Doğuş’ta son haftaların formda ismi olan Amerikalı oyun kurucu, takımının Rönesans TED Ankara’yı mağlup ettiği karşılaşmada 21 dakika sahada kaldı ve 5/10 üçlükle 17 sayı üretti. Wilbekin bu sayılarının çoğunu maçın son bölümlerinde buldu ve takımının galip gelmesinde büyük rol oynadı.

Earl Calloway: Royal Halı Gaziantep’in tecrübeli oyun kurucusu, takımının ligin kuvvetli ekiplerinden Banvit’e karşı aldığı galibiyette muhteşem bir performans sergiledi. 37 dakika sahada kalan Calloway, 12’de 6 şut isabetiyle 22 sayı üretti, 11 ribaunt aldı ve 5 de asist yaparak takımını her alanda sürükleyen isim oldu. Antep ekibi böylece playoff mücadelesi yolunda çok kritik bir galibiyet aldı. Jaka Klobucar: 14 sayı, 7 ribaunt ve 3 asistle oynayan Klobucar’ın istatistikleri çok fazla dikkat çekici olmayabilir. Ancak ligin son sırasında yer alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, en önemli oyuncusu Marcus Denmon’dan yoksun bir şekilde çıktığı Beşiktaş Sompo Japan karşılaşmasından çok değerli bir galibiyetle ayrılırken, Sloven oyuncu maçın kırılma anlarında peş peşe çok kritik sayılar buldu ve takımını galibiyete taşıdı. Marcus HaIslIp: Son sıralardan kurtulma çabası veren Türk Telekom, evinde ağırladığı Akın Çorap Yeşilgiresun’a karşı kritik bir



BSL Panorama galibiyet alıp rakibini yakalama ve son sıralardan kurtulma yolunda önemli bir adım atarken tecrübeli forvet yıldızlaştı. Haislip 32 dakika sahada kaldı, 11’de 9 gibi yüksek bir yüzdeyle 27 sayı üretti ve 11 de ribaunt alıp double double yaptı. Muhteşem bir performans! DamIan KulIg: Koç değişikliğine giden ve playoff yarışından kopmak istemeyen Trabzonspor Medical Park, ligin güçlü ekiplerinden Pınar Karşıyaka’ya karşı kazanıp kara bulutları dağıtmak istiyordu. Polonyalı yıldız da takımı için gerekeni yaptı. 34 dakika sahada kalan Kulig, %66 gibi (10/15) iyi bir şut yüzdesiyle 25 sayı üretti, 5 ribaunt aldı ve 2 de asist yaparak takımının geriden gelip çok değerli bir galibiyet almasını sağladı. Haftanın Koçu: Ahmet Kandemir: Geçtiğimiz hafta çalkantılı günler yaşayan Trabzonspor Medical Park’ın başına geçen tecrübeli antrenör, ayağının tozuyla Pınar Karşıyaka gibi çok zorlu bir rakibin karşısına çıktı. Bordo mavili ekip geriden gelerek playoff yolunda çok kritik bir galibiyet alırken Ahmet Kandemir’in dokunuşu da şüphesiz bunda büyük bir etkendi. Haftanın Takımı: İstanbul Büyükşehir Belediyesi: Ligin son sırasında yer alan İstanbul ekibi, playoff mücadelesi yapan Beşiktaş Sompo Japan’a karşı baştan sona kadar çok mücadeleci bir performans gösterdi ve son bölümlerde daha az hata yapan taraf olarak haftalardır kıyısından döndüğü o galibiyeti aldı. İstanbul BSSK’ninbu galibiyeti alırken en önemli oyuncusu Marcus Denmon’dan da sakatlığı nedeniyle faydalanamadığını da unutmamak gerek. Haftanın Kaybeden Performansı: Stephane Lasme: Galatasaray’ın Gabonlu yıldızı Stephane Lasme, Avrupa’nın belki de en iyi pota altı ikilisi olan Ekpe Udoh ve Jan Vesely’e karşı çok iyi bir performans gösterdi. 33 dakika sahada kalan Lasme, 7/13 saha içi isabetiyle 21 sayı ve 3 ribauntla oynarken tam 4 blok yaptı. Lasme’nin yorulmasıyla birlikte Fenerbahçe de kontrolü ele aldı ve maçtan galip ayrıldı.



TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK HAFTALIK ONLINE BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNK

TURKCELL DERGİLİK İLE TÜM iPAD, iPHONE VE ANDROID’LERDE!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.