SlamDunk Dergi - Sayi 65

Page 1

SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ FASTBREAK

MO WILLIAMS COŞTU! BABADAN OĞULA TORPİL! WESTBROOK’UN İNFAZ GECESİ!

EUROLEAGUE

KAVGAYA VAR MISIN? NBA TARİHİNİN

EN ÇETİN

YÜZLEŞMELERİ

TOP 16 HEYECANI TAM GAZ SÜRÜYOR

TBL ANALİZ

19 - 25 Ocak 2015 / SAYI: 65

ÖZEL RÖPORTAJ

ALL-STAR ARASINDA İLK YARI DEĞERLENDİRMESİ

KAAN KURAL

BİRİ ATLANTA HAWKS’I DURDURSUN!

ŞAHiNLER

UÇUŞTA




SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Görsel Yönetmen BARAS TEAMWORK baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Murat Eyüboğlu Alican Şengül, Niko Yenibayrak, Gürhan Ulusoy, Can Asena, Doğuş Arun Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.



Kariyerinde sadece iki kez 40 sayının üzerine çıkabilmiş oyuncudan 52 sayılık rekor! o Williams, 2015 yılında oynanan bir NBA maçında tam 52 sayı kaydetti! Sayıların 15’i ilk, 37’si ikinci yarıda geldi. Ertesi gün haber twittera düştüğünde tepkiler genellikle “Aaa- Mo Williams hala NBA’de mi oynuyormuş?” türündendi. Gerçekten kendisini son bıraktığımızda böyle şeylerden çok uzakta, takastan takasa sürükleniyordu. Hem bu sezonun NBA genelinde, hem de Timberwolves’un franchise tarihinde sayı rekorunu kırdı. Kobe’lerin, LeBron’ların, Melo’ların her gün farklı haberlere konu olduğu gündemde bu tarz bir rekor Mo’dan gelince daha da garip oldu. Mo 32 yaşında. Kariyerinde bir yükselme olur mu bu olaydan sonra? Hayır. Leş gibi takımda öyle bir parladı, geçer.

M


FastBreak / Hazırlayan: Murat Eyüboğlu

Mo Williams yaşıyormuş


Bir Adli Vaka Daha

Biz sıkıldık, eski NBA oyuncuları suça karışmaktan sıkılmadı! aha geçen hafta şurada Robert Swift’i yazdık. Bu hafta da eski NBA oyuncusu, bugünlerin analist ve yorumcusu Greg Anthony tutuklandı. Kendisi fuhuş işlerine karışmış. Aynı gece serbest bırakıldı ve muhtemelen 180 günlük hapis cezasıyla yargılanacak. Çok ayıp. Koca koca adamlarsınız, malzeme olduğunuz konulara bak. Bir de olayın olduğu gün NCAA maçında görevliymiş. Geleceğin oyuncularına böyle mi örnek olacaksın? Anlamıyorum ki; az çok bir ünün var, milyoner olmasan da paran var(dır), işin gücün yerinde. Nasıl bir heyecan arama derdidir bu? Gelmişsin 47 yaşına, mahalledeki dernek lokalinde çay içip yardım makbuzu kes demiyoruz tamam ama fuhuş ne? Yazık. Yarın torun tombalağın yüzüne nasıl bakacan baba sen?

D


FastBreak


Westbrook’tan “İnfaz”

Russell, kariyerinin 9. Triple-Double’ını yaparken adını tarihe yazdırdı KC, Cuma gecesi Warriors’un 8 maçlık galibiyet serisine nokta koyarken Westbrook sahada çılgın attı ve 17 sayı, 17 asist, 15 ribaundluk performansıyla tarihe geçti. Geçtiğimiz 30 senede Larry Bird, Magic Johnson, Jason Kidd ve Rajon Rondo gibi isimler 15-15-15 istatistiklerine ulaşırken, o listeye Russell Westbrook da katıldı. Müthiş performansına bir de 4 top çalma eklediğini de belirteyim. Maç sonunda yaptığı röportaj da ilginçti. Bütün sorulara “execution” cevabını farklı formatlarda verdi. Aslında “infaz” tam karşılık gelmeyebilir bu konuda ama sahadaki eylemin karşılığı buydu. Iverson’ın efsane “practice” röportajı gibi bu da bayağı akıllarda kalacak gibi.

O


FastBreak


FastBreak

Babadan Oğula Büyük Torpil Doc Rivers, NBA’in tutunamayanlarından Austin Rivers’a bir şans daha veriyor Austin Rivers. ESPN’in NBA oyuncularını için hazırladığı istatistik temelli sıralamada defans alanında 73, hücum alanında 81. sırada değerlendiriliyor. Yanlış anlaşılmasın, tüm oyuncular da değil. Şutör Guard’lar sıralamasında bu kadar kötü bir noktada! Ancak “evlat işte” demiş sanırım Doc. Takastı, boşa çıkartmaktı derken bir anda Clippers ile adı geçmeye başladı Austin Rivers’ın ve imzayı attı. İlk maçında 12 dakika süre aldı. 0/4 şut isabeti, 1 asist, 1 top kaybı performansı ile beklentileri boşa çıkartmayacağının sinyalini verdi. Farmar belki de en iyi yedek guard’ınız olmaz ama Austin Rivers? Babasının Doc Rivers olması dışında ne özelliği var çok merak ediyorum. Dünya kadar malın olacağına NBA koçu baban olsun be. Mis.


ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA

SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...


Adını Tarihe Yazmaya Devam Ediyor

Büyük Timmy, geçtiğimiz 15 günde iki kez tarihi listelerde basamak atladı he Big Fundamental” 2014 yılında Magic Johnson’ı geçerek NBA Play-off’ları tarihinin en çok double-double yapan oyuncusu olmuştu. Geçtiğimiz 15 günde iki alanda daha basamak atladı. Her yere yazıyor adını. Her seferinde daha büyük yazıyor. Yaşlandıkça kaybolanların aksine popülerliği de artıyor, saygınlığı da. Sene başında Walt Bellamy’i geçerek tüm zamanların en çok ribaund alan 10. oyuncusu olarak listeye girmişti. Önünde yaklaşık 100 ribaund farkla Kevin Garnett yer alıyor. Salı gecesi bir “basamak” daha atladı Duncan. Tüm zamanların en çok double-double yapan oyuncuları sıralamasında Karl Malone’u geçerek 5. sıraya yerleşti. Duncan’ın 815. double-double’ı oldu o gece. Listenin 4. sırasında Kareem Albdul-Jabbar yer alıyor. Toplam maç / double-double performansları oranları çok yakın iki oyuncunun. Kareem’in 885 double-double’ı var.

“T


FastBreak



Atlanta Hawks YAZI: Can hasgรถr


‘LeBron James’İn Miami’den ayrılması, Doğu Konferansı’nda yenİ bİr şampİyon çıkma İhtİmalİnİ de doğurdu. Şu ana kadar bu Ünvanı en çok hak eden ekİp de hİç şüphesİz Atlanta Hawks! erkes San Antonio Spurs’ü taklit etmeye çalışıyor. En iyi taklidi Atlanta Hawks oldu. Yöneticiyi de, koçunu da oradan aldılar… Takım mühendisliğini doğru kurdu, biraz şans da yanlarındaydı. Şu anda mükemmeller. Belki de NBA’in en keyif veren iki-üç takımından bir tanesi. Çok da başarılı gidiyorlar.’’ Bu sözlerin sahibi bu hafta dergimizde röportajını okuyacağınız Kaan Kural’a ait. Evet, Atlanta Hawks, San Antonio Spurs’ün Doğu Konferansı’ndaki yansıması gibi. Şu ana kadar ise kusursuz gidiyorlar.

İşler kötü gidiyorsa gözünü Batı’ya çevir

Yıllardır NBA’de ne uzayan ne de kısalan bir görüntüsü vardı Atlanta Hawks’ın. Böyle bir durum başka bir ligde olsa kabul edilebilir. Yani orta sıra takımı olmak zaman zaman hedefler doğrultusunda iyidir. Ancak konu NBA olunca bu kabul edilemez bir durum. Amacınız ya çok iyi olmaktır, olamıyorsunuz bir dönem çok kötü olup tekrar sıçramak için şans yakalamanız gerekiyor. Uzun süre boyunca Josh Smith, Joe Johnson ve Al Horford’la beraber neye hizmet ettikleri, neyi arzuladıkları pek de belli olmayan bir organizasyon görünümdeydiler. Oynadıkları basketbol keyif vermiyordu ve seyirciyle hiçbir bağ kurulamıyordu. Ya playoff yapılıp ilk turda eleniyorlar ya da o resmin dışarısında kalıyorlardı. Neyse ki çok uzun süren ve garip bir sosyal deneye benzeyen bu gidişatı en sonunda geçtiğimiz sezon değiştirmeye karar verdiler. Nasıl mı? Basit olan güzeldir felsefesiyle tabii ki de. NBA’e bakıp en iyi organizasyonu belirlediler. Tahmin edeceğiniz gibi çok da zor olmadı. Karar kıldıkları bu organizasyonda görev yapmış ve yapan isimlerden önce Danny Ferry’i genel menajerlik görevine ardından Buldenholzer’i de koçluk görevine getirdiler. Sonrasında zaten bildiğiniz şeyler; Joe Johnson ve Josh Smith’ten kurtulup, takımı Al Horford ve Jeff Teague’in üzerine kurdular. Bu adamların da oyun tarzının San Antonio Spurs’ten Tim Duncan ve Tony Parker’e benzediğini de not olarak düşmek lazım. Çok iyi rol oyuncularının da eklendiği Hawks


Atlanta Hawks geçtiğimiz sezondan itibaren parke üzerinde büyük keyif vermeye başladı. Kısacası ekinler filiz vermeye başlıyordu ve bu sezon artık tamamen büyüdüler.

Matematik yalan söylemez

Atlanta Hawks 2014-2015 sezonu itibariyle izlerken en keyif veren takımlardan bir tanesi. Sürekli top dolaşımı, açıktaki adamı bulma, belli bir planda oynama, dengeli hücum ve sonucunda dengeli bir savunma halinde ilerliyor. An itibariyle de NBA’de en iyi ikinci, Doğu’nun ise en iyi derecesine sahip takım konumundalar. Atlanta Hawks’ın neler yaptığını rakamlar üzerinden anlatmak daha da etkili olacaktır. 100 pozisyon üzerinden değerlendirilen hücum verimliliği derecelendirmesinde tümde ligde 107.0 sayıyla 5. Sırada yer alıyorlar. Yine aynı kategorinin savunma tarafında da 5. Sıradalar. Ve tüm ligde verimlilik sıralamasında hem savunma hem de hücum kategorilerinde ilk 5’e giren Golden State Warrriors’tan sonra tek takım. Eldeki malzemeye göre şu rakamlar gerçekten de çarpıcı. Devam ettiğimizde ise asist konusunda Atlanta Hawks’ın ligin en iyisi olduğunu görüyoruz. Çünkü sayılarının %68.1’ini asist üzerinden buluyorlar ki bu onları ligin lideri yapıyor. Hem de 4. Sıradaki San Antonio Spurs’ün önünde! Sınavda arkadaşından kopya çekip ondan daha iyi puan almanın tam karşılığı aslında. Asist / Top kaybı yüzdesinde de Atlanta Hawks’ı yine 5. sırada görüyoruz. Tüm bunları yan yana koyduğumuzda sadece bir sezon içerisinde modern basketbola bu kadar uyan, bu kadar gelişim gösteren bir takımı izlemek gerçekten çok şaşırtıcı.


Geçmişinden kolay kurtulamazsın

Atlanta Hawks’ın gerçekleştirdiği tüm bu işlere, parke üzerinde bu sezon özelinde kanıtladıklarına rağmen hala çok fazla gündeme çıkmış değiller. Ve hala kendileriyle ilgili oldukça fazla şüphe duyan insanlar var. Şu anda NBA’i takip eden bir çok kişiyle konuşsak ben de dahil Atlanta Hawks için Doğu Şampiyonluğu’nu hatta biraz daha ileri gidip Doğu Finali’ni dahil öngöremeyiz. Bunun nedeni ise çok açık; karanlık bir yakın tarih. Yakın tarihi de geçtim organizasyonun tarihinde henüz kazanılan iki tane playoff turu yok. Maça çıktığınızda ne kadar iyi olursanız olun, kazanma alışkanlığınızın olmaması hakkınızda bir çok şüphenin de ortaya çıkmasına neden oluyor. Atlanta Hawks’ın bu şüpheleri gidermesinin tek bir yolu var o da önümüzdeki birkaç sene daha bu oyunlarında büyük düşüşler yaşamadan istikrarlı bir şekilde devam etmek. Bu gerçekleşirse, ilerleyen dönemlerde kendileriyle ilgili şüpheler de ortadan kalkacaktır. Yakın geçmişin dışında Atlanta Hawks’ın gerçek anlamda bir yıldıza sahip olmadığını da söyleyebiliriz. Bu durum da onların yukarılara tırmanması için insanların kafalarında şüphe bırakan başka bir etken daha. Tabii bunun önüne geçip geçemeyecekleri yine kendilerine bağlı.

Şans da önemli

Tabii bir diğer şansları da Doğu Konferansı’nda olmalarından geliyor. Bildiğiniz gibi Batı’da bir çok rekabetçi ve iyi takımlar varken, Doğu’da bu

konumda olan en sağlam iki takımdan biri zaten kendileri. Diğeri de Chicago Bulls diyebiliriz ki zaten onları da iki kez mağlup etmeyi başardılar. Ancak buna rağmen Atlanta Hawks çok önemli takımlarla oynadı ve galibiyetler de elde etti. 26 Kasım’da Toronto Raptors’a mağlup olduktan sonra inanılmaz bir çıkış yakaladılar. Son 12 maçın tamamını kazanırken 28 karşılaşmanın 26’sından galip ayrıldılar. Bu dönemde Los Angeles Clippers, Memphis Grizzlies, Portland Trail Blazers, Cleveland Cavaliers, Houston Rockets gibi takımları alt ettiler. Tabii hiçbir zaman normal sezonda alınan sonuçlar ölçü sayılmaz ama gelecek için birkaç fikir oluşması açısından önemli.

Son olarak tavsiyemiz

Atlanta Hawks geçtiğimiz sezon bu yapacaklarının sinyallerini vermişti. Birkaç sene önce yüksek tempo ve modern basketbolun izlerini NBA’de ilk olarak hangi takımlarda görebiliriz diye sorsalardı cevap olarak vermeyeceğim birkaç ekipten biri de Atlanta Hawks olurdu. Öyle ya da böyle bir şekilde bunu başardılar. Sadece bir buçuk sezonda playoff maçlarından kaçtığımız Atlanta Hawks’ın karşılaşmalarını bekler olduk. İleride neler olur, playoff’ta savunmalar sertleşince buna nasıl tepki verirler bilemeyiz. Ancak biz bunları şu anda çok düşünmeden önümüzdeki takımın gösterdiklerinden keyif alalım. Kısacası bu yazının sonunda tavsiyemiz; Atlanta Hawks’ın maçlarını kaçırmayın. Bizden söylemesi…


Atlanta Hawks


YAZI: Can Hasgör / FOTOĞRAFLAR: MURAT EYÜBOĞLU

“Spor artık kutsal bir ideoloji olmaktan çıkmalı!” Slam Dunk Dergi’den herkese merhaba. Bizi takip edenlerin bildiği gibi (etmeyenlere de lütfen haber edin) bu yayınımızda Kaan Kural’la bir röportaj yaptığımızı duyurmuştuk. Genelde röportajları süsleyerek vermek daha makbule geçebilir ancak o kadar dolu bir söyleşi oldu ki son derece sade, soru cevap şeklinde sizlere aktarmayı uygun gördük. Şöyle buyurun efendim…


KAAN KURAL


KAAN KURAL

U

zun süre sonra NBA anlatmıyorsun, hayat nasıl gidiyor? Güzel, 2002 Aralık’ta NTVSpor’a geçtim ve o günden beri NBA anlatıyorum. NBA yayını olmadığı için ilk defa, çok uzun bir aradan sonra sadece seyrediyorum, Özlemişim. Keyifli yani, anlatmak da çok keyifli ona bir şey demiyorum ama sadece seyirci olan için gayet iyi, hiç umurunda değil, çok dikkat etmek zorunda değilsin, maçtan maça geçiyorsun… Analiz yapmaya gerek yok yani şu an? Yoo… Onu yine yapıyorsun ister istemez ama başkası için yapmıyorsun, başka şeyle uğraşmıyorsun. Normalde maçı izlerken seyirciye elinden geleni vermek için her şeyi izlemen gerekiyor. Şimdi, her şeyi izlemiyorum. Mesela, Oklahoma City maçı izliyorsam sadece Westbrook’u izliyorum, ne yapıyor, ne ediyor diye. Özlemişim yani, keyifli! Ama bizim tarafımızdan öyle bir alışkanlık yarattın ki insan o sesi arıyor… Ben buna Stockholm Sendromu diyorum! 12 senedir mecbur kalınca, kendisini kaçıranlara saygı duymaya başlıyor insan. Ben bunun eğitimini filan almadım sonuçta, zaten ne kadar eğitimi olabilir o da ayrı tartışma konusu ama ilk başladığım günden beri ben, hep yorumculuk denen nane rehberliktir diye düşündüm. Tur rehberliğidir. Sonuçta Ayasofya’nın görkemi ortada ama orada tur rehberi sana o zamanki mimari teknolojiyle yapılabilecek en büyük kubbenin

iki katı kadar büyük bir kubbe olduğunu anlatır. Hakikaten görkemli falan da, bunu duyduğun zaman daha da etkilenirsin. Sonra Ayasofya’daki büyük çatlakla ilgili bir rehber sana, Sarı Selim zamanındaki büyük depremde, en büyük İstanbul Depremi’nde çatladı, onu tutan ayaklar kırıldı, daha sonra Osmanlı onu tamir etti der. Bunları anlattığın zaman daha da hani etkilenirsin. Ama başka bir rehber Ayasofya’nın son derece yıpranmış bir binası var diye anlatır. Şimdi bu Ayasofya’yı değiştirmez. Sadece gelen insana bir kaç başka pencere açıyor musun? Önemli olan o. Sonuçta ben çok keyif alıyorum, keyif almadığın iş yapılmaz. Nasıl keyif aldığımı göstermeye çalışıyorum. Bir röportajda Türk basketboluyla ilgili açıklamaların çok konuşulmuştu. Bir anlamda kopuş yaşadığın söylendi… Bu röportaj denen şey, siz de yaptığınız için biliyorsunuz, bin şey konuşulur, hepsi katılamaz. İyi röportajcılar mümkün olduğu kadar özünü alıp koymaya çalışırlar, bazı kötü niyetlileri bazen içeriden çıkarır, bütün anlamı kayar. Anlam kayması olmadığı halde dikkatli okursan. NBA’den kopmadım. NBA eğer devam etse anlatacaktım, NBA’i hâlâ çok seviyorum. TBL’den de kopmuş değilim, ama artık orada sorumlu veya anlatıcı olmak istemiyorum, onun rehberliğini yapmak istemiyorum. Bataklık oldu hakikaten. Çünkü insanlara o bataklığın içindeki çiçekleri gösteremiyorsun artık. Herkes o bataklığın kokusundan zehrinden bahsediyor. Ben rehberlik yapıp derdimi anlatamayacaksam, o iş anlamsızlaşır. Ben bu sene hunharca detoksa girdim, biraz uzak duruyorum. Bu sene ortalama haftada bir Euroleague maçı izliyorum ki ben maç kaçırmazdım. Türk takımlarının dışında altı-yedi maç daha seyrederdim. Şimdi biraz bakıyorum, yorumları falan okuyorum, millet delirmiş ya!



KAAN KURAL


Herkes hakemler şöyle, bilmem neler böyle! Yapmayın ya yani takılmayın onlara. Mesela “İspanyol hakem mafyası” diye bir şey çıkardılar şimdi. Bunun Alman derin devletinden ne farkı var? Her pazartesi hakemler tapas yerken bir yandan da “oğlum Türk basketbolunun önünü bu hafta böyle keselim” mi diyorlar? Neyin kafasını yaşıyorsunuz? Türk takımı işin içine girdiği zaman, oyunun kendisiyle ilgilenen kalmıyor. Peki bu hafta Anadolu Efes ve Fenerbahçe Ülker’in Euroleague’deki maçlarını izleyebildin mi? İzledim, hiç bir şey yok. Yani şöyle hiç bir şey yok, tabii ki hatalı kararlar var. Ama standart bir Euroleague maçında olabilecek şeyler. Bak, hakemlerin kasıtlı bir şey yaptığına inanıyorsan, zaten bu organizasyona katılma. Bunun hakikaten İspanyol hakem mafyasının, işte Barcelona ve Real Madrid’in önünü açıp, yükselen Türk Basketbolunun önünü kesmek için yaptıklarına inanıyorsan; önce bir psikoloğa bir görün derim. Hani bir görün, akıl sağlığınla ilgili bir şey var mı diye; ondan sonra da başka şekilde mücadele et! Şimdi hakem her zaman hata yapar, hele basketbol gibi bir sporda… Basketbol ortadaki düdüklerin futbola oranla daha fazla olduğu bir oyun. Hakikaten kötü yöneten var, hakikaten kötü niyetli olan hakem var, bir kere buna takılma. Sen kontrol edebildiğin şeyleri düzeltmeye bak, ona konsantre ol. Kontrol edemediğin şeyler senin oynamana engel olursa başka şekilde mücadele edersin, onlar ayrı tartışma konusu. Maçlara gelirsek, Fenerbahçe- Olimpiakos maçı mükemmel yönetildi, kimse bir şey diyemez. Hata oldu. Ama ben hakem hocası olsam, not versem 9 veririm, 9.5 puan veririm hatta. Anadolu Efes-CSKA maçına da 4 puan veririm herhalde, ama “Efes doğrandı” falan, geçelim bunları ya, hakikaten geçelim yani. Kimse niye Fenerbahçe’nin maça çok hızlı başlayıp neden çok ivme kaybettiğini konuşmuyor? Bunların üzerine düşünün. Niye sürekli birebir oynanıyor? Bogdanovic 35 dakika oynamış hâlâ birebir oynuyor ki Bogdanovic’in özelliği birebir oynamak değil, o hazırlanan pozisyonu bitirecek. Goudelock da aynı şekilde. Şimdi bunlara takılacağına “işte hakemler faul’ü vermedi, bilmem ne yaptı”. Bir tane çok itiraz edilen pozisyon var Anadolu Efes maçında. Draper’ın De Colo’yu önden aldığı, top arkaya giderken faul oluyor. Ama Draper şortu çekiyor orda ya, şortu çekiyor! Ben 18 yıl gazetecilik yaptım. Mümkün olduğunca hakem yazmamaya özen gösterdim. Hatta maç topunda bir hata yapmışsa, “maç topundaki bu kararla maçı değiştirdi” derim ama o kadar. Senin yapabildiklerine, yapmaya çalıştıklarına ve bunların niye olmadığına konsantre olman lazım. Fakat hakeme konsantre olursan, ıskalıyorsun bazı şeyleri, bu işte o zehirli ortamın bir parçası. Hep başkaları suçlu, hep başkaları sorumlu oluyor, hep bir şanssızlık. Sen ne yapabiliyorsun ona bak. Bir de “Biz bu ligde iki büyük sponsorla destekleniyoruz” sözleri var… O zaten büyük ayıp! Sen o zaman, adalet istiyorum demiyorsun, adaleti benim lehime bozun diyorsun. Öyle bir şey olur mu? “Kardeşim bizim hakkımızı yiyorlar, o kadar da sponsor oluyoruz, ayıptır, para veriyoruz.” Gerçekten bırakalım bunları. Anadolu Efes maçını seyreden yüz kişiye sorsan, 98’i “Anadolu Efes çok iyi oynadı, müthiş iş yaptı, faul sokamadı, bir de hakemler doğradı” diyecek. Böyle değil bu iş. Mesela Fenerbahçe Ülker maçında “Kaçırılan serbest atışları çok aradık” yazmışlar. Şimdi, bu doğru değil. Fenerbahçe bu maçta sadece 11 serbest atış kullandı ve yedisini Jan Vesely kullandı. Yani şimdi Vesely’nin yüzde kırkla faul attığını ben bile biliyorum. Esas soru şu; Vesely dışındaki oyuncular niye sadece dört serbest atış kullandı? Andrew Goudelock, 20 tane top kullanmış ki Euroleague için çok fazla, serbest atış çizgisine bir kere gitmemiş. Sen şimdi bunu “Hakemler vermiyor faulü” diye açıklarsan ileri gidemezsin. Final Four da yapabilirsin. Fakat ileri gitmiyorsun, hep aynı yerde debelenip duruyoruz yani. Euroleague’den konu açılmışken Anadolu Efes’in Heurtel, Fenerbahçe Ülker’in Zisis transferlerini konuşalım… Heurtel’i çok beğeniyorum. Zisis de çok iyi oyuncu, kimse


“ NBA’İ hâlâ çok sevİyorum. TBL’den de kopmuş değİlİm, ama artık orada sorumlu veya anlatıcı olmak İstemİyorum”


KAAN KURAL

Zisis’e bir şey diyemez, kötü oyuncu olur mu adam Yunanistan Milli Takımı’nın en üst guard’ı. Fakat takım kurmak mühendislik işidir, yani biraz puzzle gibi düşün. Çok güzel, çok renkli bir parça olabilir ama diğer parçalarla uyum göstermiyorsa resmi çok iyi oluşturamazsın. Şimdi bence Zisis yerine başka tür bir oyuncu gerekiyordu. Niye diyeceksin. Bak, Andrew Goudelock, Bogdan Bogdanovic, Emir Preldzic, Ricky Hickman, Melih Mahmutoğlu… Fenerbahçe Ülker’in dış oyuncularına bakıyoruz, Emir Preldzic dışında ki o da kısmen, hiç biri dripling üzerinden üreten oyuncu değil. Hepsi belli bir tür oyuncu, çok kaliteli oyuncular, bunlara hiç bir şey demiyorum, fakat aynı işleri yapıyorlar. Perdeden çıksın, atsın bitirsin, pozisyon hazırlasın, iyi şut soksun ama rakip savunmayı delen, rakip savunmanın içini oyan başka tür bir oyuncu değil. Ben oyuncunun isminden değil, işlevinden bahsediyorum. Şimdi Zisis de böyle bir oyuncu. Yani sen diyebilirsin ki, “ Melih zaten oynamıyor, Melih’ten çok daha iyisini aldık”, tamam bu sana artı getiriyor fakat seni değiştirmiyor. Seni değiştirmesi lazım. Bugün Fenerbahçe Ülker’in iki tane büyük sorunu var; Daha elzem olan çember savunması konusu. Vesely ve Semih gibi iki tane devamlılığı çok düşük oyuncuyla oynarsan zaten hep sorun olacak. Vidmar’ın oynadığı her maç, çok daha farklı oluyordu Fenerbahçe Ülker için ama nedense Vidmar’ı istemediler. Vidmar türü bir oyuncu almak, çok daha mantıklıydı. Vesely aslında yetenekleri olarak orayı çok iyi karşılıyor. Ama devamlılığı düşük, kafa gidiyor. Semih’in bir başka versiyonu yani. Diğer problem de ana başlatan oyuncusu yok. Öyle olunca, Fenerbahçe’nin bütün maçları hemen hemen aynı senaryoda oynanıyor. Obradovic taktiği veriyor, büyük bir ivmeyle başlıyorlar, Yavaş yavaş düşüyor, düştüğünü gördüğü için tamamen savunmaya yönü kuvvetli oyuncularla maçı kilitlemeyi tercih ediyor ve maç sonunu oynayamıyor. Bütün senaryo bunun üzerine. Maç sonu oynamanın bir özelliği var, çok belli, çok iyi uyguladığın, çok keskin yaptığın bir kaç hücum yapıp, güvendiğin oyuncuları oynatırsın. Fenerbahçe Ülker’de bu isimler belli değil. Çünkü böyle bir düzen yok. Düzeni diğer türlü kuruyorsan bir kere çeşitlilik şart, dripling üzerinden oynayan oyuncu şart. Mesela, Bo McCalebb, Fenerbahçe’de her ne kadar çok büyük hayal kırıklığı yaratsa da o olsaydı hem farklılık olurdu, üstüne üstlük, ivmeyi korurdun, sürekli saldırı moduna olurdun. Bir sürü saldırı noktasıyla başlayıp, saldırarak oynayıp gittikçe yavaşladığın zaman, kendini tıkıyorsun. Altı kaval üstü şişhane oluyor. Zisis yerine Bo McCalebb’i alınabilirdi mesela. Zisis, Bo’dan çok daha iyi bir oyuncu ama benim bahsettiğim o değil. Aynı şey Anadolu Efes için de geçerli. Dontaye Draper bence kötü bir



KAAN KURAL

seçim. Matt Janning’in zaten bu seviyeyle hiç işi yok. Şimdi oraya Heurtel’in gelmesi iyi. Fakat, Anadolu Efes’in ana sorunu sayı atamamak. Takımda skorer diyebileceğimiz oyuncu yok. Skorer alınması gerekiyor, Heurtel değil. Atıyorum yani hiç sevmememe rağmen Keith Langford türü bir oyuncu alınması gerekiyor. Tabii bunları sezon başında düşüneceksin. Baştan sağlam takım kurman lazım.

bilmiyorum ama onu öğreteceğim.

Herkesin merak ettiği yeni projene geçelim. Cafe açmayı planlıyordun, son durum nedir? Klasik Türkiye, her şey erteleniyor ama röportajdan sonra oraya geçeceğim. İşleri bitmek üzere, inşallah ay sonunda açılacak.

2k15 ile Live arasında bir karşılaştırma yapmanı istesek? 2K her sene geçiyor. Zaten o NBA Live’a da ne para harcadılar, nasıl zırvaladılar yani biliyorsun. Stüdyosunu değiştirdiler, Kanada stüdyosuna verdiler. İki kolda farklı hareketler olacaktı, milyon dolarlar harcadılar, sonra “Çalışmıyor lan bu” oldu. Bir de 2K her sene üstüne koyuyor. Şimdi modellemelerine bakıyorsun, şaka gibi geliyor. Bir de dünya öyle bir yere gidiyor ki, bazen insan şaşırıyor. Geçen sene, 2014 itibariyle Twitch’teki canlı yayınlanan NBA 2K15 maçları, normal NBA yayınlarından fazla izlenmiş. Çok acayip bir şey! Dünya çok acayip bir yere gidiyor.

Yeri nerede? Kadıköy. Konsepti biraz anlatabilir misin? Oyun üzerine olacak. Biraz “gamer kulübü” gibi düşünün. Sokaktan geçen insan gelip oynasın diye değil. Briç kulübü gibi aslında. O oyunu oynayan insanın takılacağı bir yer. Neticede briçi evde de, kahvede de oynarsın ama onun bir kulübü vardır asıl. Sürekli turnuvalar falan olacak. Biraz, amatör gamer’ların toplanma mekânı gibi bir şey. Benim gibi adamların toplanabileceği bir yer olacak yani. League of Legends, Magic, Yu-Gi-Oh, Warhammer gibi FRP türü oyunlar olacak. Yu-Gi-Oh hâlâ var mı? Ben bilmiyorum ama benim ortağım oyunlarda da hâlâ bir komün olduğunu söylüyor. Hani ben oynamadım bilmiyorum. Ben acayip Lord of The Rings Card Game manyağıyımdır. Bende hâlâ 20 bin küsur kartı var, Türkiye’de kaç kişi oynadı

İçeride NBA ya da basketbolla ilgili şeyler de olacak mı? Hayır, basketbolla hiç alakası yok. Sadece NBA figürleri satacağız, o kadar. Oyun demişken, NBA Live da geri geldi, biliyorsun? Zombi o, ölü o!

O zaman yavaş yavaş NBA’e geçelim... Cleveland Cavaliers’ın başına geçen David Blatt’ten herkes çok umutluydu, Euroleague’den şampiyon olarak geldi ama işler pek de iyi gitmiyor onun açısından… Şimdi bir sürü olay var ama dünyanın en iyi generali olabilirsin ama askerin senin dediğini yapmıyor, sana inanmıyorsa; general çıkıp savaşı kazanamaz. Henüz oyuncuların saygısını mı kazanamadı demek istiyorsun? Saygı duysa bile kendi başının dikine gidebilir insan. Benim


KAAN KURAL

“ Oklahoma City maçı İzlİyorsam sadece Westbrook’u İzlİyorum, ne yapıyor, ne edİyor dİye. Özlemİşİm yanİ, keyİflİ!


kızım da bana saygı duyuyor eminim, ama kendi başının dikine gidiyor. Mesela Kyrie Irving muazzam oyncu ama maç yapmıyor mesela, anlatabiliyor muyum? Dikkat et, Amerika Milli Takımı’nda çok iyi, All-Star maçlarında çok iyi ama geçtiğimiz sezon Cleveland’ı seyretsen, “Baba ben 30’umu atarım, yatarım” diyor. Öyle değil ki hikâye, beşe beş oynamak başka bir şey. Bunu öğrenmesi zaman alacak, bunu özümsemesi zaman alacak; Kevin Love keza öyle. Kaybeden takımda oynamakla kazanmaya oynamak başka bir şeydir. Bunlar kolay değil, onların da zamana ihtiyacı var. Lebron çok huzursuz. Huzursuz olduğu için bunu bir yerlerden çıkarıyor. Lebron, Blatt’i dinlemediği zaman kimse dinlemiyor. Lebron fiziksel olarak da iyi durumda değil. İnsanın dili varmıyor söylemeye ama dayanamadım. Lebron’un en büyük özelliği ne? Hem hız hem kuvveti birleştirince kimse onla eşleşemiyormuş gibi oluyor, istediği her şeyi yapabiliyor. Fakat kuvveti yeterli değil artık, geçen seneden ciddi bir kuvvet kaybı var. Sezon başından beri sakatlıklar geçiriyor. Fiziksel olarak yıpranmış olabilir, devam eden kas, kemik ağrıları olabilir ve kilo verdi. Eskisi kadar kuvvetli değil. Lebron hâlâ muazzam bir oyuncu, fakat o kuvvet eşiğinin altına indiğin zaman oyuna hükmedemiyorsun. O onu psikolojik olarak kötü etkiliyor… Cleveland maçını seyrediyorsun, orada koç ben de olsam, tribünden biri de gelse, Blatt de olsa çok fark etmeyecek. Blatt modern basketbolu en iyi oynatan koç. Açık ara hem de. Geçen sene çöp Maccabi takımıyla şampiyon olmuştu. Gerçi ben Euroleague şampiyonluğunu şampiyonluk olarak kabul etmiyorum da, Final Four’a kalmak önemli orada. Çünkü Final Four tek maç, her şey olur. Ama o çöp takımı oraya getirdi. Geçtiğimiz son on yıla bakıyorsun, sürekli en modern, en doğru basketbolu oynatmaya çalışıyor ama burada oynatamıyor. David Blatt seçiminde hata yaptı mı? Mesela şu an Golden State Warriors’ın asistan koçu olsaydı kendisiyle ilgili algı çok daha farklı olurdu… Head coach, her zaman head coach’tur. Head coach görevini tartışmaz, artı yeterliysen o sorumluluğun altına gireceksin. Blatt de kabul ediyor ve giriyor. Bu Blatt’i daha kötü koç yapmaz. Ya da Cleveland şampiyon olursa Blatt daha iyi koç olmayacak. İnsanlar bunu anlamakta çok güçlük çekiyor. Basketbol tarihinin en iyi 3-5 koçundan biri olan Dean Smith’in NCAA’de kazandığı şampiyonluktan sonra çok güzel bir lafı var. Maçtan sonra Dean Smith’le konuşuyorlar, “Bu şampiyonlukla siz kendinizi elit koçların arasına yazdırmış olarak görüyor musunuz?” diye, Dean Smith, “Ben iki saat önce olduğumdan daha iyi bir koç değilim” diyor. Algı konusunda haklısın tabii de, Blatt’in çok haksız bir şekilde üzerinde bir sorumluluk var; Blatt, Avrupa’da yetişmiş bir koçun ne kadar değerli olabileceğini ispatlamak zorunda, bir öncü. Yani Drazen Petrovic nasıl bir yol açtıysa ve Marciulionis, ikisi bence açmıştır o yolu, Blatt’in durumu da aynı. Blatt eğer başarılı olursa, çok kısa zamanda Avrupa’dan NBA’e en az 7-8 koçun gideceğini düşünüyorum. Çünkü taktik ve teknik anlamda Avrupa’da müthiş koçlar var. Kesinlikle NBA’deki bir sürü koçtan daha iyiler. Ama NBA’de de trend’ler değişiyor şimdi. Basketbol yaklaşık bir 3-4 sene önceye göre çok ciddi bir değişim geçirdi. Bunu yakalayabilen koçlar var, yakalayamayan koçlar var. O yüzden tüm dünyada yeni, ilk defa göreve gelen bazı koçlar başarılı oluyor. Jeff Hornacek gibi mesela… Hornacek, Dave Joerger, Steve Kerr. Hatta Djordevic… Djordjevic’in aklı bir karış havadadır ama Sırp Milli Takımı’nda çok iyi iş yaptı yani. Niye? Oyunun nasıl değiştiğini kaçırmadı. Uzun süre tecrübe kazandığın zaman, şöyle bir dezavantajın oluyor; öğrendiğin şeyler, bildiklerin sorgulanıyor. Sen bir süre sonra belli doğruları öğreniyorsun ve onlarla kimseyi dinlememeye başlıyorsun. Dinlememen gerekiyor, çünkü herkes bir şey söylüyor. Fakat o doğrulara saplanıp kalırsan, doğruların değiştiğini göremeyebiliyorsun. Scott Brooks’un geçtiğimiz sezonlarda Steven Adams otururken Perkins’i oynatmasını ya da Maurice Cheeks’in


Monroe-Drummond-Josh Smith’i beraber sahaya sürmesini bu söylediğin saplanma durumuna bağlayabilir miyiz? Orada oyuncu ilişkileri de önemli, oyuncuyu mutsuz etmemek önemli, belli iddiaları var çünkü. Mesela Andre Roberson’u ilk beş oynatıyor Scott Brooks, geçen sene Jeremy Lamb oynamazken Derek Fisher yirmi dakika oynuyordu. 50 bin kişi söylüyor ama dinlemiyor, ne yapacaksın ki? Scott Brooks, Kendrick Perkins’le tam saha baskı yaptırıyordu rakip takıma. Mikrofonu yiyecektim yani! Ben denemeye karşı değilim, normaldir tabii ki deneyeceksin ama akıl var mantık var. Kendrick Perkins en hantal pivotu bile bire birde tutamazken guard’ı nasıl tutsun, niye tam saha baskı yaptırıyorsun? Yanından geçip 5’e 4 hücum edip duruyorlardı. Bütün absürtlükleri bir kenara koydum, Derek Fisher iki tane kritik üçlük soktu diye 20 dakika oynuyordu. Çok yararlı zannedildi Thunder’da. Yok öyle bir şey. Bunla ilgili bir yazı vardı, Scott Brooks’un kendisi her zaman sınırlı bir rol oyuncusu olduğu için, bunun takımın başarısında çok önemli olduğunu zannediyor ve o tarz oyuncuların takım için önemini kafasında çok abartıyor diye… Muhtemelen de öyle. Peki basketbol nasıl bir değişim yaşadı? Ben bunu uzun süredir düşünüyordum, bayağı bir uğraştım, çok uzun bir yazı yazdım, böyle 22 word sayfası tutan, 65 bin vuruş falan bir yazı. Yakında bizim Yazıhane’de çıkacak. Şu çok önemli, aslında tek cümle bu, tek cümlede 65 bin vuruşu anlatabilirim yani… Basketbol yaklaşık 3-4 sene önce savunmanın değil, hücumun dikte ettiği bir oyuna dönüştü. Bunu yakalayamazsan geride kalırsın. Yanlış anlaşılmasın, artık savunma önemsiz anlamına gelmiyor. Hâlâ önemli, hatta çok önemli fakat oyunu dikte eden taraf artık hücum. Hücum olmak zorunda zaten. Sen başka bir taktik uygulayıp başarabilirsin ama o taktiğin başarı ihtimali daha düşük. Hata payı daha düşük yani. Onu kusursuza yakın oynamalısın ki, hücumun dikte ettiği oyun belli hatalar

yapması durumunda onları yakalayabilesin. Atlanta Hawks için neler söylersin? Bu sene muazzam oynuyorlar. Orada bir yönetim değişti. Herkes San Antonio Spurs’ü taklit etmeye çalışıyor. En iyi taklidi Atlanta Hawks oldu. GM’i oradan aldılar, koçunu oradan aldılar… Takım mühendisliğini doğru kurdu, biraz şans da yanlarındaydı. Şu anda mükemmeller. Belki de NBA’in en keyif veren iki-üç takımından bir tanesi. Çok da başarılı gidiyorlar. İzlerken en keyif aldığın takım hangisi? Golden State Warriors çünkü en modern basketbolu onlar oynuyor. Aleven Gentry’nin orada asistan koç olarak olması çok önemli çünkü Phoenix Suns’tan geldi ve Phoenix Suns’ın eski sistemine çok yakın, onun yeni bir versiyonunu oynuyorlar. Anında hücuma çıkıyorlar. Phoenix Suns’tan farkı ne? Phoenix Suns, Steve Nash’in domine ettiği bir takımdı. Spacing, üç sayı tehditleri, uzunların devrilme rotasyonları belli ve “seven seconds or less” (yedi saniye ya da daha az süre içerisinde hücum) ana prensipleri. Hücumun hamleye başladığı anın ne kadar erken olduğu bugün basketboldaki en önemli konu. Ana hedef; topun ele geçirildiği andan sonra ilk hücum hamlesi üç saniyeden daha erken gerçekleşmeli. Ribaundu aldıktan sonra bile üç saniye içerisinde hücum hamlesini yapmalısın. İşte bu biraz önce söylediğim hücumun basketbola dikte etme durumu. Hücumu tek kişiyle yapabilirsin ama ne kadar çok kişiyle yapabilirsen o kadar iyi olur. Şimdi savunmalar öyle bir hale geldi ki, oyuncular o kadar kuvvetlendi ki artık herkes herkesi savunabiliyor. Zamanında Chicago Bulls, toplu tarafa ekstra savunmacı getirme olayını başlatmıştı, şimdi herkes yapıyor. Tom Thibodeau harika savunma yaptırıyor deniyor. Eyvallah yaptırıyor ama herkes biliyor nasıl savunma yaptırılması


KAAN KURAL gerektiğini. Uyguluyorlar, uygulayamıyorlar orası ayrı konu. Savunmanın yerleşmesine, çoğalmasına izin verirsen otomatikman inisiyatifi karşı tarafa veriyorsun. “Şiir gibi hücum oynadı”, “Ne top trafiği oldu” sözleri yalan! Yalan derken, tabii ki top trafiği yapıyorsun fakat şiir gibi hücum dediklerin maç başına 10 tane bile olmuyor ama maçta 90 civarında hücum var. Burada artistik puan kazanmıyoruz biz. Bu tamamen istatistik meselesi. Sen 90 hücumun kaçını verimli oynuyorsun? Bu kadar basit. O yüzden ilk hücum hamlesini 3 saniyeden az bir sürede yaparsan rakibe ne pozisyon alma, ne adam bulma ne de toplu yere savunma getirme şansını veriyorsun. Mesela tempolu oynamak illa ki fast-break değil. Hızlıyla çabuk arasında fark vardır. Mesele çabuk oynamak. İşte Steve Kerr bunların olmasına izin verdi. Josh Smith’in serbest bırakılmasıyla ilgili ne diyorsun? Üç pota altı oyuncusu beraber oynarken onun gidişi sonrası Drummond ve Monroe bile sadece 16 dakika beraber oynamaya başladı. Ardından önemli bir galibiyet serisi geldi… Yönetici Stan Van Gundy resmen sınıfta kaldı! Birincisi; bu işin olmayacağı belliydi, bunu sezon başında yapmaya çalış. İkincisi ise oynatmak zorunda değilsin ki. Bu ligde Gilbert Arenas bile takas oldu, onu da takas ederdin bir şekilde. Niye karşılığında hiçbir şey almadan bırakıyorsun? Koç olarak ise yapması gerekeni geç yaptı. O galibiyet serisine çok takılmamak lazım, ekstra bir havaya girdiler. Brandon Jennings ekstra atmaya başladı; ki bu böyle devam etmez. “Bu takım Doğu’nun en iddialı takımıydı ama Josh Smith engelliyordu” diye bakmamak lazım. Smith kötü bir oyuncu değil, katkı alabilirsin ama Stan Van Gundy ondan katkı alamamış, Houston Rockets’ta Kevin McChale mi alacak?

Rondo da Dallas’a takas oldu. Şut tehdidi olmaması Rick Carlisle’ın oyun planında alan açma konusunda bir sıkıntı yaratır mı? Bu durum Dallas Mavericks’i etkiliyor zaten. Ama her şey bir arada olmuyor. Dallas’ın eksiği hiç savunma yapamaması. Rondo, konsantre olduğu zaman muazzam bir savunmacı. Tam bir organizatör, tempo sağlıyor. Fakat modern basketbolda öyle bir şut atan oyuncuya da yer yok. Bu problem acayip cambazlıklarla çözülür. Etrafına çok iyi bir yapı kurman gerekiyor. Tyson Chandler ve Rondo sahadaysa onların yanında üç tane en iyi şutörün olacak. Ya da Chandler’ı çıkartıp Nowitzki’yi 5 oynatacaksın ki Rondo’nun deliciliğini kullanacaksın. Bunu da tüm Dünya’da yapabilecek en iyi koça sahipler zaten o nedenle bu riske girdiler. Boston’da şampiyon oldukları zaman da söyledim; Rondo öyle bir oyuncu ki üst düzey hedeflere hayatta onunla gidemezsin. Teknik zaafları dışında adam normal değil. Oyuna küsüyor vs. Her maçını kazanmak için sahaya çıkan bir takımın oyuncusu değil o. Eğer Carlisle, Rondo’dan verim alamazsa başka kimse alamaz. Dallas’ın en büyük sorunu çok farkında değil kimsenin ama Nowitzki. Son bir buçuk aydır çok kötü oynuyor. Tabii onun standartlarında konuşuyorum. Yüzde 25’le üçlük atıyor. Anthony Davis’e geçelim. Lige girdiğinden bu yana ondan çok bahsediyorsun. Şu anda tam olarak senin gözünde nerede? NBA’in en iyi üç oyuncusundan biri diyordum. Daha doğrusu Kevin Durant ve LeBron James’in arasına girdiğini söylüyordum. Ama şu anda Kevin Durant’le beraber dünyanın en iyi iki oyuncusundan birisi. LeBron onların bir yarım kademe altına indi. O zaman senin ünlü evlatlarına geçelim. 5 tane evladın vardı. Kimler olduğunu genellikle belirtiyorsun zaten ama tekrar sayabilir misin? Mike Conley, Draymond Green, Perry Jones, Bradley Beal, Joakhim Noah. Niye bu adamları evlat olarak belirlediğimi pek düşünmedim ama üzerine geçtiğimiz gün konuşunca berraklaştı. Ben “underrated”, yani hak ettiği değeri görmeyen fakat bunu da hiç önemsemeyip sürekli kendi oyununa bakan, maçtan hiç düşmeyen, ben oldum havalarına hiç girmeyip işini yapan adamları seviyorum. Joakhim Noah mesela. Ona gidip “NBA’in en iyi ilk 5 pivotundan birisisin” desen önemsemez işini yapar. Ayrıca bence Jason Kidd’den sonra Joakhim Noah’a All-Star için wild card verilmeli, tüm organizasyona katılmalı çünkü All-Star’ın değerini ikiye katlıyor. Kevin Garnett için de All-Star konusuyla ilgili aynı şey söylenebilir mi? O kadar değil. O biraz daha goygoycu. Öyle olmaması lazım. Kevin Garnett’in Dwight Howard’la olan kavgasına ne diyorsun? Kocamış artık! Garnett’i çok severim ama dünyanın en kolpa adamı! Garnett’in kariyeri boyunca bütün dalaştığı adamlar kendisine karşılık vermeyecek kişiler. Bir gün de kendisine karşılık verecek bir adamın karşısına çıktığını görmedim. Calderon’a Dwight Howard’a falan yapıyor… Haydi yap bakalım Trevor Ariza’ya, ne oluyor! Bu arada NBA’de kavga falan olmuyor artık. Önüne geçebilmek için ciddi önlemler aldılar. NBA’de çok maç oluyor ve adrenalin çok yüksek. Arada böyle itişmeler çıkıyor. Ama ben o Denver Nuggets-New York Knicks maçından sonra kavga görmedim. Kavganın kökünü kazıdılar. Hele Indiana Pacers-Detroit Pistons maçından sonra en fazla itiş kakış oluyor. Avrupa’da ilk yapılması gereken şey de bu, kavgayı tamamen elemine


KAAN KURAL

“ Ben “underrated”, yanİ hak ettİğİ değerİ görmeyen fakat bunu da hİç önemsemeyİp süreklİ kendİ oyununa bakan, maçtan hİç düşmeyen, ben oldum havalarına hİç gİrmeyİp İşİnİ yapan adamları sevİyorum. Joakhim Noah mesela. Ona gİdİp “NBA’in en İyİ İlk 5 pİvotundan bİrİsİsİn” desen önemsemez İşİnİ yapar.


edeceksin. Sporun hayat memat meselesi olmasından ya da kutsal bir ideolojiden çıkması lazım. Bizde her şey kutsallaştırılıyor. Spor dediğin keyiftir başka da bir şey değildir. Bunu oturup seyrediyorsan tek bir nedeni var keyif almak. Almıyorsan, seyretme. Bu kadar basit. Fenerbahçeli olmanın, Galatasaraylı olmanın, Boston Celtics’li olmanın ne amacı var hayatta? Herkes taraftarlığın pazara kadar değil mezara kadar olduğunu söylüyor. Hayır, taraftarlık pazara kadar. Niye mezara kadar olsun? Bir takımın milyonlarca farklı nedenle sana sempatik gelme ve ona tutma tarafı var. Rekabetin doğası zaten budur. Ben oyunun mekaniğini seviyorum. Çoğu kişi böyle bakmaz ama anlayabiliyorum. Üniversiteye söyleşiye gidiyorum bana, “Galatasaray çok kötü oynuyor, kahroluyoruz” diyorlar. Adam 3 milyon avro alıyor ve koşmuyor, sen neden kahroluyorsun? Bu durumu nasıl değiştirebiliriz? Nefret, öfke gibi duyguları tetiklemek çok kolaydır. Sevgi, keyif gibi duygular zaman ister. Özellikle internet ve iletişimin gelişmesinin (sosyal medya) yan etkilerinden biri; insanlar birbirlerini etkileyip linç kültürü yaratmaya çalışıyorlar. Özellikle kulüp yöneticileri de öyle bir nefret söylemi geliştiriyorlar ki herkes taraf oluyor. Örnek olarak sen şu anda bir bere takıyorsun. Sana “Bere güzel de yakışmamış” diyebilirim. Buna çok alınmazsın. Ama ben senin resmini internette görüyorum, ben senin bereni medeniyet sınırlarının dışına çıkarak eleştiriyorum ve sen bunu duyuyorsun. Normalde bu berenin iyi olup olmadığını çok takmazsın ama böyle olunca alınıyorsun. Sonra bu durum artıyor. Sen bir anda bambaşka bir yere geliyorsun. Taraf oluyorsun. Birde karşılaştırma durumları var mesela MessiRonaldo tartışmaları. Messi daha iyi olabilir ama bu Ronaldo’yu kötü kılmaz ki bu sübjektif bir görüş. Yani birinci olmak çok önemli hep birinci olan taraftan olup diğerlerini yerden yere vurmak amaç. Kızılyıldızlı bir taraftar öldü. Genel algı ve genel yaklaşım “Katil Galatasaray taraftarları” şeklinde oldu. Bir şekilde bu adli olay üzerinden Galatasaray’ı ve Galatasaraylı taraftarları lekelemeye çalışan grup var. Galatasaraylı cephesinde olanlar da “Aralarında kavga çıkmış” dediler. Yani aralarında olsa bu mutlu olacaklar var bizden gitti sorumluluk diye. Ölüm üzerinden bile bir çıkar ve kendi bakış açını empoze etmek var. Bu olayın iki tarafı var. Bir; adli tarafı onunla zaten polis ilgilenir. Bir de sorumluluk tarafı o da Galatasaray’ın sorumluluğunda. Benim beraber çalıştığım samimi olmadığım ama çok sevdiğim Erkan Koyuncu, Galatasaray Tesisleri’nde hayatını kaybetti. Tabii ki kimse, kimsenin hayatını kaybetmesini istemiyor ama orada bir sorumluluk alacaksın. Genel reaksiyona bakıyorsun; “Galatasaray kulübü öyle bir şey yapmaz” deniyor. Tabii ki isteyerek yapmaz. Ama sorumlusudur. Öyle bir cepheleşme oluyor ki kimse benim kutsalıma dokunamaz diye olaya bakıyor. Sosyal medyada seni bir anlamda Google gibi kullananlar da var… Garip olan, bana yazdığın cümleyi Twitter’a yazacağına Google’a yazsan zaten cevap çıkıyor. Beş yıl boyunca Twitter’a girdiğimden beri maç anlatırken, o maçın hangi saatte yayınlanacağını yazdım. O mesaja cevap olarak maçın saat kaçta yayınlanacağını sordular! Yazıhane’yle ilgili bir kitap projesi olduğunu duyduk… Evet, projemiz var. ABD’de yapılan derleme kitaplar oluyor. Biz de Yazıhane’den öyle bir kitap çıkartacağız. Yazıların yarısı Yazıhane’den olacak, ayrıca yeni yazılar da yer alacak. Benim de 22 sayfalık bahsettiğim yazım aslında kitap için. Ancak Yazıhane’de de kitap çıkmadan hemen önce yayınlayacağız. Son olarak, NBA’in Türkiye yayın hakları alınması durumunda yine anlatmak ister misin? Şartlar uygun olursa tabii çok isterim. Ben gayet keyif alıyorum. Ayasofya’yı anlat anlat bitmiyor. Bir de onun gibi değil her gün her gün değişiyor…


NBA’İN YUGOLARI Kökenİ, dağılmasaydı belkİ de dünyanın en güçlü basketbol ülkesİ olacak Yugoslavya’ya dayanan NBA yıldızlarını tanımaya hazırsanız buraya buyurun… Yazı Alİ Konavic


NBA’in Yugoları


Z. Dragic&Kuzmic (Slovenya/Bosna)

Damjan Rudez (H覺rvatistan/ Zrinjevac)

Beno Udrih (Slovenya/ Polzela)

Jusuf Nurkic (Bosna Hersek/Cedevita)

Damjan Rudez (H覺rvatistan/Zrinjevac)


NBA’in Yugoları

Z. Dragic&Kuzmic (Slovenya/Bosna)

Y

ugoslavya, Avrupa basketbolunun merkez üssü. Milli takımlar seviyesinde hala en tepede olmakla birlikte, Yugoslav liglerinin iç savaş sonrası yaşadığı düşüş hemen her önemli Yugoslav oyuncunun yurt dışında forma giymesine sebep oldu. Birçoğu Euroleague’in önemli takımlarında forma giyerken, önemli bir kısmı da Dünya basketbolunun merkezi NBA’de mücadele ediyor ve performanslarıyla dikkat çekiyor. Drazen Petrovic’ten aldıkları bayrağı layıkıyla taşıyan oyunculara gelin bir göz atalım…

10- Z. Dragic&Kuzmic (Slovenya/Bosna)

Euroleague’de gösterdiği etkileyici performansla dikkat çeken küçük Dragic, Suns ile birlikte NBA’e adım atmıştı. Abisinin liderliği üstlendiği bu takımda biraz daha ön plana çıkması bekleniyordu ancak o, tecrübesine ve kalitesine yakışmayan bir şekilde geri planda kaldı. Hatta bu öyle bir geri planda kalma ki, birçok kişi oyunu hakkında hiçbir şey bilmiyor ve onu sadece “Goran’ın kardeşi” olarak tanıyor. Bu sezon sadece üç maçta Suns forması giyebilen Dragic’in Avrupa’ya dönmesi sürpriz olmayacak. Bosnalı Sırp pivot Ognjen Kuzmic de tıpkı Zoran gibi silik bir performans sergiliyor. Bu sezon ortalama 4 dakika süre alabilen Kuzmic, 1 sayı ve 1 ribaund gibi bir istatistik tuttururken, ara ara D-League’e gitmeye de devam ediyor.

Onun için de daha hayırlı olanı, yaşlı kıtaya dönmek olacak. Özellikle fizik yapısı Avrupa’da çemberi karartmak için ideal.

9- Damjan Rudez (Hırvatistan/Zrinjevac)

Yugoslavya coğrafyasının önemli basketbol limanlarından olan Union ve Cedevita’yı gezdikten sonra İspanya’da dikkat çekici bir performans ortaya koyan ve NBA’e giden Rudez’den daha çok şey beklediğimi söyleyebilirim. İyi bir fiziğe ve şut mekaniğine sahip olan Rudez, buna rağmen silik bir çaylak sezonu geçiriyor. Bunda Indiana’nın da kötü bir sezon geçirmesinin payı yok denemez. Ancak şans bulabileceği şu kadro yapısında hiç sivrilemedi ve hayal kırıklığı yarattı. Şu aralar sakatlıklardan dolayı pek forma giyemiyor ancak süre aldığı 29 maçta 4 sayı gibi kötü bir istatistik yakaladı. Ribaund ve asist ortalamaları ise 1’i bile bulamadı! Rudez’i gelecek sezon yine Avrupa’da görürsek bu şaşırtıcı bir durum olmaz. Hatta bence onun adına doğrusu da bu olacak.

8- Jusuf Nurkic (Bosna Hersek/Cedevita)

20 yaşındaki Boşnak pivot, 2014 draft’ında 16’ncı sıradan seçildikten sonra hiç vakit kaybetmeden NBA kariyerine başladı. Kimilerine göre bu, riskli ve aceleyle verilmiş bir karardı ancak Nurkic gösterdiği performansla hiç de öyle olmadığını kanıtladı. Kötü bir sezon geçiren Denver Nuggets’ın parlayan isimlerinden biri


olan Nurkic, ortalama 15 dakika süre almasına karşın 7 sayı, 5.3 ribaund gibi umut verici istatistikler tutturmayı başardı. Sezonun devamında ve gelecek sezon sürelerini artırması sürpriz olmaz. Fizik yapısı itibarıyla 30-35 dakikaları da oynayabilecek tarzda bir pivot. Bu sezon özellikle DeMarcus Cousins karşısında oynadığı harika oyun ve post-up’larda yıldız oyuncuya kurduğu üstünlükle adından söz ettirmeyi başarmıştı. Bir Yugoslav olarak fundamentaliyle zaten Amerikalı pivotlara üstünlük kuruyor. Bir de özgüveni ve maç tecrübesi artınca çok daha iyi bir Nurkic izleyeceğimize inancım tam. Şimdilik bu listede sekizinci sırada olsa da önümüzdeki yıllarda adından çok daha fazla söz ettirebilecek bir potansiyele sahip.

7- Beno Udrih (Slovenya/Polzela)

10 yıllık başarılı bir NBA kariyerini geride bırakan Udrih, hala güvenilir bir yedek olarak kariyerini sürdürüyor. NBA’in saygın rol oyuncularından biri haline gelen Udrih, takımı Grizzlies ile benzer karakteristik özelliklere sahip. İşini iyi yapan, kolay pes etmeyen ve saygı uyandıran bir oyuncu. Bu sebepten olsa gerek NBA’de kalıcı olmayı başardı. Bu sezon kariyer ortalamalarının bir miktar altına inmiş olsa da 7.5 sayı, 3.2 asist ve 1.5 ribaund ortalamalarıyla yoluna devam ediyor. Bunları da sadece 17 dakika içinde yapıyor. 2004 yılında Spurs’ün Avrupa atılımı çerçevesinde ilk turdan draft edilen Udrih’in siyah-gümüş formayla iki şampiyonluk kazandığını da unutmamak gerek. Udrih hakkında uzun uzun yazmak mümkün ama biz onu gerçek bir profesyonel ve Avrupalı basketbolcular için iyi bir rol model olarak tanımlayalım yeter. 33 yaşındaki Udrih’in iki yıllık kontratı var ve bu süreyi tamamladıktan sonra Avrupa’ya dönebilir. 35 yaşında olsa bile Euroleague’de bile önemli bir parça olabilir.

6- Bojan Bogdanovic (Hırvatistan/Mostar)

2011 draft’ında kendine zar zor yer bulabilen Bogdanovic’in NBA’e uyumluluğu bir soru işaretiydi. Ancak Fenerbahçe Ülker’de geçirdiği süre zarfında, özellikle savunma yönünden kendini epey geliştiren Bogdanovic, burada maç tecrübesi ve şut tercihlerinde dengeyi de yakalayınca NBA için ideal bir Avrupalı haline geldi. Nets, en nihayetinde NBA haklarını kullandı ve onu Brooklyn’e davet etti. Hemşehrisi Teletovic ile burada verimli bir ortaklık kuran Bogdanovic’in iyi bir çaylak sezonu geçirdiği söylenebilir. Bu sezon 38 maçta süre alan Bogdanovic, 7.5 sayı ve 2.5 ribaund gibi kabul edilebilir ortalamalarla oynuyor. Ancak oyunu temel olarak şuta bağlı. Bu göz önünde

bulundurulursa ilerleyen dönemlerde özgüveninin artmasıyla daha iyi işler yapabileceği aşikâr. Zaten hali hazırda üç yıllık bir kontratı bulunuyor ve NBA kariyeri devam edecekmiş gibi gözüküyor. Brooklyn’nin pek de iyi bir sezon geçirmediği ve sistemsel olarak bazı problemler yaşadığı da unutulmamalı. Zaten şu aralar takas arıyorlar. Deron Williams, Brook Lopez gibi yıldızlarından vazgeçmeye hazırlar. Bu takaslar sonrası oluşacak yeni düzen içinde Bogdanovic daha önemli roller de olabilir. Takım yapısı ne kadar sağlıklı olursa Bogdanovic’in katkısı o denli göze çarpacak. Daha derli toplu bir takım yapısı içinde çok daha iyi işler yapacağını kestirmek güç değil.

5- Pero Antic (Makedonya/Üsküp)

Doğu Avrupa basketbolunun seyyahlarından Antic’in kariyeri Olympiakos’ta gösterdiği harika performans ve takım olarak yaptıkları büyük işlerle zirveye ulaşmıştı. Avrupa’nın gözde oyuncularından biri haline geldiği 2013 yazında tercihini NBA’den yana kullandı. Hawks ile iyi bir çaylak sezonu geçiren Antic, bu çizgisini bu yıl da sürdürüyor. Ancak onun için işin iyi olan tarafı, Hawks’ın yaşadığı büyük yükseliş. Geçtiğimiz sezon play-off yarışı veren Hawks bu sezon Doğu’nun zirvesinde ve orayı bırakmaya hiç de niyetli gibi gözükmüyor! Bu sezon yaklaşık 18 dakika ortalama süre alan Antic, 6.5 sayı ve 3 ribaund ile oynuyor. Ancak istatistiklerden öte, uzun rotasyonuna önemli bir zenginlik katıyor. Antic’in zaman zaman parkede yaptığı özel şeyler Hawks’ı rahatlatıyor. Antic’in 1.2 milyon dolar değerinde 1 bir yıllık kontratı var. Yine benzer paralara “Tamam” diyecekse birçok NBA takımının kapısı ona açık olacak. 33 yaşındaki oyuncu için bir diğer alternatif de kariyerini bir Euroleague takımında sonlandırmak olabilir.

4- Mirza Teletovic (Bosna-Hersek/Mostar)

Avrupa’nın en önemli skorerlerinden biri olan Teletovic, uzun Laboral kariyeri boyunca ne kadar önemli bir hücum silahı olduğunu kanıtladı. Özellikle yayın gerisinde her takımın isteyeceği türden bir tehdit oluştururken, bu yönüyle NBA’de kalıcı olmayı başardı. Her ne kadar Nets iyi bir sezon geçirmese de zor durumdaki takımın ayakta kalan parçalarından biri olarak dikkat çekiyor. Bu sezon ortalama 23 dakika süre alan Teletovic; 9 sayı, 5 ribaund ve 0.4 blok ortalamaları tutturdu. 30 yaşındaki Boşnak şutörün Nets ile olan kontratı bu yaz bitecek ve çok büyük ihtimalle birçok NBA takımı tarafından kendisine kontrat teklif edilecek. Zaman zaman yaptığı açıklamalarda NBA’de kalmak istediğini belirtmişti. Basketbolunun olgunluk dönemine giren şutör


NBA’in Yugoları

Bojan Bogdanovic (Hırvatistan/Mostar)


ve Avrupalı bir 4 numaraya kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum. Teletovic, artan özgüveni ve inisiyatif almaya yatkın yapısıyla büyük şeyler hedefleyen takımlar için iyi bir rol oyuncusu olacak. Nets onu bu doğrultuda kadrosuna katmıştı fakat büyük planları başarılı olmayınca Teletovic’in kariyeri de farklı şekillendi. Gelinen noktada ligin en değerli Avrupalılarından biri olduğunu söyleyebiliriz.

3- Nikola Pekovic (Karadağ/Atlas)

Avrupa basketbolunun son dönemde yetiştirdiği en iyi uzunlardan biri olan Pekovic, Karadağ’da doğdu fakat basketbolda çıkışı Belgrad’da yaptı. Bugün profesyonel faaliyetlerine nokta koymuş olan KK Atlas’ta başladığı basketbol kariyerine Avrupa basketbolunun en büyük okullarından biri olan Partizan’da devam eden Pekovic, burada yaptığı işlerle adından söz ettirdi. Özellikle 2008 yılında Euroleague en iyi ikinci beşine seçilerek kalitesini ortaya koydu. O yaz Euroleague şampiyonluğu hedefiyle Avrupa basketbolunun bir diğer devi Panathinaikos’un yolunu tuttu. Nitekim hedefini de gerçekleştirdi; 2009 yılında Euroleague ve Yunanistan Ligi şampiyonluğu yaşayan Pekovic, Avrupa’nın elit uzunlarından biri olduğunu kanıtladı. 2010 yazında kendisini 2008 yılında draft eden Timberwolves’a katıldı. Özellikle 2013-14 sezonunda All-Star çizgisine yakın bir performans sergileyen Pekovic, beş yıllık NBA kariyerine bireysel olarak iyi işler sığdırdı. Bu sezon da sakatlıklar sebebiyle sadece dokuz maça

çıkmasına rağmen formunu kabul edilebilir seviyede tutmayı başardı. 12 sayı ve 8 ribaund ortalamalarıyla oynayan Pekovic, serbest atış yüzdesini yüzde 90’lara kadar çekmeyi başardı. Böylelikle bu alandaki çalışmalarının da meyvesini toplamış oldu. Her zaman All-Star olabilme potansiyelini taşıyan bir oyuncu olan Pekovic, sakatlığı net bir şekilde atlatabilirse gelecek sezon bunu başarabilir. 30 dakikada hiçbir şey yapmasa bile sahadaki varlığı 15 sayı ve 10 ribaund eden bir oyuncu için All-Star hiçbir zaman çok da uzak bir hedef değildir. Ancak elbette kritik nokta sağlık ve Minnesota’nın bir türlü karşılayamadığı beklentiler. Wiggins’in olgunlaşmasıyla belki de bu yazgı değişecek.

2- Goran Dragic (Slovenya/Ilirija)

Dragic de tıpkı Pekovic gibi 2008 draft’ıyla NBA’e adım attı ancak onun NBA kariyeri Pekovic kadar stabil gitmedi. Suns’ta oynarken Nash’in yedeğiydi fakat parkede zaman zaman başına gelen garip şeyler (düşmeler, poster smaçlar vs.) “Goran Trajik” olarak anılmasına sebep oldu. Yine de bu imajı silmesi çok uzun sürmedi. Phoenix ile Houston arasında bu dönemde bir git-gel yaşayan Dragic, Suns ile başladığı 2012-13 sezonundan itibaren tamamen farklı bir oyuncuya dönüştü. Nash sonrası

Nikola Pekovic (Karadağ/Atlas)


NBA’in Yugoları Pero Antic (Makedonya/Üsküp)

Mirza Teletovic (Bosna-Hersek/ Mostar)

Goran Dragic (Slovenya/Ilirija)


Nikola Vucevic (KaradaÄ&#x;/Podgorica)


NBA’in Yugoları

1- Nikola Vucevic (Karadağ/Podgorica)

dönemde ipleri eline alan Sloven guard, 15 sayı ve 7.5 asist gibi gerçekten çok değerli istatistikler tutturuyordu. 2013-14 sezonunda asist ortalaması düşen Dragic bu sefer karşımıza elit bir skorer olarak çıktı. Kullandığı şut sayısı 14’e ulaşan Dragic, sayı ortalamasını 20’nin üstüne çekerken, asist ortalaması da hâlâ kabul edilebilir bir sayı olan 6 civarındaydı. Ortalama 1.5 top çalmayla da bu alanda ligin önde gelen isimlerinden biriydi. Bu şartlar altında birçok basketbolsever onun All-Star olacağını düşünüyordu fakat olmadı. Dragic, Doğu Konferansı’nda oynasaydı rahatlıkla All-Star olabilecekken, Batı’nın guard bolluğu içerisinde bu şansı yitirdi. Bu sezon ise 2013-14 sezonunun bir miktar altında kalsa da, Suns için çok değerli bir isim ve ligin önde gelen oyun kurucularından biri. Takımda Eric Bledsoe ve Isiah Thomas’ın olması, süresinde ufak bir eksilmeye sebep olsa da, hâlâ 17 sayıya yakın bir ortalamayla oynuyor. Ancak asist ortalaması 4’e inmiş durumda ki bu, Dragic’in All-Star seviyesinden uzaklaşması anlamına geliyor. Henüz 29 yaşında ve bir oyun kurucu için tam anlamıyla olgunluk dönemine gireceği düşünülürse, önümüzdeki yıllarda AllStar olmak için önemli bir potansiyele sahip. Dragic, Suns ile beraber büyümeye devam ediyor. Suns bu sezon play-off yaparsa (ki yapacak gibi gözüküyor) Dragic, kariyerine çok önemli bir sayfa daha eklemiş olacak. O, kesinlikle Avrupa basketbolunun en heyecan verici isimlerinden biri.

Vucevic’i sadece Yugoslav oyuncular arasında 1 numaraya yerleştirmek haksızlık olur. O, kesinlikle ligin en iyi pivotlarından biri ve sürekli üstüne koyuyor. Basketbolcu bir aileye mensup Vucevic’in babası Borislav, Yugoslavya Milli Takımı’nda da forma giymiş önemli bir isimdi ve KK Bosna formasıyla Avrupa şampiyonluğu kazanmıştı. Ancak basketbol dünyasına en büyük armağanı şüphesiz oğlu oldu. İsviçre doğumlu Vucevic, genç yaşta ABD’ye gitti. USC Trojans formasıyla üç yıllık bir kolej kariyerinin ardından, 2011’de birinci tur 16’ncı sıradan Philadelphia tarafından draft edildi. Ne var ki 76ers, son yıllarda ligin bir türlü dikiş tutturamayan takımlarından biri. Vucevic’in NBA kariyerinin başlangıcı lokavta denk gelince 2012 yazında da Dwight Howard takası çerçevesinde Orlando’nun yolunu tuttu. Fakat bu takas Vucevic için iyi günlerin başlangıcı anlamına geliyordu. Howard’dan boşalan pivot pozisyonunda artık ilk beş onundu. Henüz ilk sezonundan itibaren 30 dakikanın üstünde süreler almaya başladı ve kendisine güvenenleri utandırmayan bir performans sergiledi. Miami karşısında 29 ribaund çektiği maçı da içeren 2012-13 sezonunda 12 ribaund ortalaması tutturdu. 13 sayı ve 2 asist ortalamaları da yabana atılacak cinsten değildi. 2013-14 sezonunda yaşadığı sakatlıklar sebebiyle yaklaşık 25 maç kaçırmasa belki de All-Star olabilirdi. Fakat 20142015 sezonunun başlamasıyla beraber Magic’te liderliği tamamen üstlenmeye başladı ve ligin en iyi pivotlarından biri olarak anılır oldu. Bu sezon ortalama 34.5 dakika süre alırken; 19 sayı, 11.2 ribaund ve 2.5 asist gibi harika istatistiklerle mücadele ediyor. Ancak istatistiklerden daha da önemli olanı; saha içindeki duruşu, liderlik vasıfları ve match-up’ına çıkardığı problemler. Vucevic her zaman rakibine zorluk çıkarmayı başarıyor ve kimseye karşı sinmiyor. Bu bir Avrupalı uzun için çok önemli. Vucevic, henüz 24 yaşında olmasına rağmen parkeye hükmetmeye başladı bile. Gelişimini bu doğrultuda devam ettiği takdirde, en az 2-3 kez All-Star olacak gibi bir görüntü var. MAYIS 2011/ TopGear.com.TR / 77


KAVGAYA VA


AR MISINIZ? Diğer tüm takım sporlarında olduğu gibi NBA tarihinde de hatırı sayılır miktarda kavga var. Biz de üşenmeyip en unutulmazlarını sizin için derledik… YAZI: Alİcan Şengül


Kavgaya var mısın?

“Bad Boys 1” ve Laimbeer “NBA” ve “kavga” kelimeleri yan yana geldiğinde ilk akla gelen takım şüphesiz Detroit Pistons. 1980-94 arası döneme damgasını vuran Pistons, savunma bazlı sert oyununu pota altında beyaz ama oldukça iri ve sert pivot Bill Laimbeer ile başlatıyordu. Tabii tüm “Kötü Çocuk” sıfatını ona addetmek olmaz; kadronun ilk yıllarında Piston olan, sonralarda Bulls takımıyla efsaneleşen Dennis Rodman ve Laimbeer’ın bu alandaki partneri Rick Mahorn da bu konuda adı anılması gereken isimlerden. Bu ekibin tüm Celtics takımı ile ayrı ayrı büyüklü küçüklü kavgaları da var ama en büyük kavgası Charles Barkley ile olanı. 1990 yılında Detroit’in sahası The Palace’da oynanan bir maçtan ve fitili Issiah Thomas tarafından yakılan bir mücadeleden bahsediyoruz. Pota altından topu oyuna sokan 79ers takımı, takımın yeni pota altı oyuncusu ve eski bir “Kötü Çocuk” olan Rick Mahorn’la buluşturuyor. Topu çalma uğraşındaki Thomas bir an kontrolünü kaybedip Mahorn’a yumruk atınca oyundan atılıyor. Son 20 saniyeye 10 sayı önde giren 79ers, Mahorn ile bir hızlı hücum sonrası basket-faul buluyor ve film burada kopuyor. Faul sonrası Laimbeer elindeki topu Mahorn’un yüzüne doğru vuruyor ve Barkley olaya dahil oluyor. Pota altında iki ağırsıklet boksörün altın kemer mücadelesini andırırcasına saniyelerce sarmaş dolaş yumruklaşıyorlar! Olay ilk Rodman ve Mahorn ile başlayacak gibi durduğu için hakemlerin ikisine odaklanması, Barkley ve Laimbeer’ın diğer takım elemanlarının da olaya dahil olmasıyla “Altta kalanın canı sıksın!” durumunu andıracak yumruklaşması ile bitiyor. Laimbeer yerden sol gözü mor ve hafif şiş, Barkley ise forması yırtık biçimde kalkıyor. Laimbeer soyunma odasına giderken 79ers bench’inin önünde durup tekrar Barkley’e laf atınca ortalık bir kez daha karışıyor ama işin ilginç yanı, lafı atar atmaz takım arkadaşları tarafından içeri götürülen Laimbeer’ın sahada olmaması. Peşinden tünele doğru

koşan Barkley bir anda taraftarların da olaya dâhil olmasıyla büyük bir kalabalığın ortasında kalakalıyor ve bir süre bekledikten sonra salon görevlileri ve takım arkadaşları eskortluğunda soyunma odasına gidebiliyor. Bu kavganın sonunda her iki oyuncu da 20 bin dolar para ve birer maç ceza alıyor. Taraftarların olaya karışması sebebiyle de Pistons takımına 162 bin dolar ekstra para cezası kesiliyor. Bu para cezaları o ana dek lig tarihinde verilmiş en büyük cezalar; Barkley ve Laimbeer’ın yanı sıra eski takım arkadaşı Mahorn’a yumruk atan Issiah Thomas 7.500 dolar, yine Pistons’tan Scott Hastings, Barkley’e yumruk attığı için bir maç ve 10.000 dolar. Her iki takımdan oyuncular bench’ten ayrılıp kavgaya karıştığı için 500’er dolar ve iki takıma ayrı ayrı ekstra 50 bin dolar para cezası kesiliyor. Böylece Rodman ve Laimbeer’ın bu gereksiz hareketleri halihazırda kaybedilmiş bir maç için fazla pahalıya patlamış oluyor. http://www.youtube.com/watch?v=f-5ablJYVcg Maurice Lucas vs Darryl Dawkins 1977 NBA finalleri ikinci maçı. Portland Trail Blazers ile Philadelphia 79ers karşı karşıya. 79ers pota altındaki bir ribaund mücadelesinde Dawkins ile Bob Gross beraber sıçrıyor; her ikisi de topa ve birbirlerine sarılmış şekilde sertçe parkeye düşüyorlar. Dawkins öfkeyle ayağa kalkıp Gross’a dönüyor ve bir yumruk sallıyor fakat Gross’a değil, onu tutan kendi takım arkadaşı Doug Collins’e vuruyor! Fakat yumruk atmaya cüret etmesi bile Mo Lucas’a yetiyor ve kendi yarı alanından koşarak gelip takım arkadaşına artistlik yapan




Kavgaya var mısın?

Hawkins’in ensesine sertçe bir yumruk atıyor. Önce biraz afallayan Dawkins arkasını dönüyor ve yıllarca NBA’de çok konuşulan ve sonunda Lucas’ın “İnfazcı” lakabını almasıyla sonuçlanan o pozisyon doğuyor. Lucas ve Dawkins saniyelerce birbirinin boş anını kovalayan boksörler gibi savunma pozisyonunda birbirlerine vurmadan hareket ediyor ve sonunda Lucas’ın sağlam bir sağ kroşe vurmasıyla diğer bütün oyuncular olaya dâhil oluyor. Diğer oyuncuların dâhil olmasıyla parkenin farklı noktalarında freestyle sokak dövüşlerini andıran bir ortam oluşuyor ve olaya bu andan itibaren malzemeciler bile karışıyor. Nedendir bilinmez, bir anda sahada onlarca polis bitiyor ve kavga daha da büyümeden ayrılıyor. Maçın devamında Blazers kaybetse de seriyi 3-2 kazanarak “1977 NBA şampiyonu” unvanını alıyorlar. http://www.youtube.com/watch?v=3e3C-LQWF2s

hücum faul kararı çıkıyor. Bu karara tepki gösteren Celtics bench’inin olaya karışmasıyla ortalık kızışıyor ve yıllar yılı unutulmayacak, bir mafya babasının fedaileri tarafından tutulan birisini dövme sahnesini andıran o an, hem de sahanın tam ortasında cereyan ediyor. Arkadan Charles Barkley ve Moses Malone tarafından kafa kola alınmış Larry Bird, Julius Erving’den olaya müdahale edilene dek birkaç yumruk yiyor. NBA’in en coşkulu taraftar kitlelerinden ve baskılı deplasmanlarından biri olan Boston’da bunu yaparsanız ortalık karışır! Barkley bir kenara sıvışırken, Moses Malone kalabalık içerisinde birkaç Celtics oyuncusuna daha yumruk sallıyor. Larry Bird ise bir oyuncu ordusu tarafından sakinleştirilmeye çalışılıyor. Her iki oyuncunun da oyundan atılmasıyla sonuçlanan bu olay sonrası o döneme dek en büyük para cezaları veriliyor. http://www.youtube.com/watch?v=u4oF34p3-rQ

Yıldız Çarpışması NBA tarihinin en spekülatif kavgası demek yanlış olmaz çünkü taraflardan birisi Julius Erving, diğeri Larry Bird. Philadelphia ve Boston camiaları sadece Doğu Konferansı’nın değil, aynı zamanda o dönemin en güçlü iki NBA takımı ve normal olarak da birbirlerini pek sevmez, hatta nefret derler. Bu da doğal olarak birbirleri ile karşılaştıkları zaman ayyuka çıkıyor. Fakat bu kadar efsane oyuncunun karıştığı bir NBA kavgası olmadı, muhtemelen de olmayacak çünkü tam dört Hall of Fame üyesinin karıştığı bir kavgadan bahsediyoruz. Tarih 9 Kasım 1984, dönemin iki güçlü ve ezeli rakibi 79ers ve Celtics, Boston’da karşı karşıya geliyor. Dr. J’in önderliğinde sezona 5-0 yenilgisiz başlayan Philadelphia, sezona yine 4-0 ile yenilgisiz başlayan Larry Bird önderliğindeki Celtics’e konuk oluyor. İki süperstar ve iki yenilgisiz takımın savaşı olarak geçmesi beklenen maçta üçüncü çeyreğin sonlarına doğru bireysel performans olarak Bird’e (30 dakikada 42 sayı, 7 ribaund ve 3 asist) ezilen Dr. J’in (6 sayı, 3 ribaund ve 5 asist) bir Celtics hücumunda topsuz alandaki agresif savunması karşısında dirseğini geri doğru savuran Bird, Erving’in kafasına vuruyor. Bu hareket sonunda da Celtics aleyhine

Garİbİm Jeff Van Gundy! Jeff Van Gundy hem koç, hem de yorumcu olarak yıllardır NBA’de yer alan sempatik ve ufak tefek bir adam. O yüzden karıştığı kavgaları düşününce ona biraz acıyabilirsiniz! Bu kavgalardan ilki, kâğıt üzerinde iki dev gibi gözüken iki pota altı oyuncusu ve eski takım arkadaşı Larry Johnson ve Alonzo Mourning arasında gerçekleşiyor. Fakat buradaki kavga, başlıkta görüldüğü üzere Jeff Van Gundy temalı olmasıyla diğerlerine nazaran şiddet yönüyle değil, trajikomik bir hal alması ile meşhur. Özellikle Mourning’in kavga stili 75 yaşındaki bir ihtiyarın, bahçesine frizbi düşmesi sonucu komşusuna atarlanmasına benziyor! Kavganın en eğlendirici kısmıysa Van Gundy’nin ta kendisi! Doğu Konferansı’nın iki ezeli rakibi Heat ile Knicks arasındaki bir play-off mücadelesinin son anlarında bir ribaund mücadelesinde yumruk yumruğa birbirine giren iki eski takım arkadaşı, diğer oyuncuların araya girmesi ile ayrılıyor ama it dalaşı bitmiyor. Oyuncusu Mourning’i sakinleştirebilmek adına sahaya atlayan Van Gundy, kalabalığın arasına dalıp oyuncusunun ayaklarına yapışıyor. Ufak tefek cüssesi ve kavganın getirdiği adrenalin ile birlikte bacaklarına yapışmış koçunu fark etmeyen Mourning’in dalaşmaya ve


haliyle hareket etmeye devam etmesi ile birlikte lig tarihinin en gülünç görüntülerinden biri ortaya çıkıyor. Sahibinin bacaklarına yapışmış ve bir oraya bir buraya sallanan chihuahua cinsi köpekleri anımsatan bu görüntüsü hala birçokları tarafından alay konusu edilmiş durumda. Diğer kavga da 2001’de gerçekleşiyor. New York Knicks ile San Antonio Spurs’ü karşı karşıya getiren maçta Danny Ferry’nin savurduğu dirsek, Marcus Camby’nin kaşını açıyor ve ortalık karışıyor. Peki sizce sahaya dalan oyuncuları ayırma görevi kime düşüyor? Tabii ki Van Gundy’ye! Camby’nin intikam amacıyla salladığı yumruk Ferry’ye değil, Van Gundy’ye geliyor. Knicks koçunun yere düşmesi muhtemel büyük bir kavganın önüne geçse de, olay Gundy’nin sol gözüne atılan 12 dikişle sonlanıyor. http://www.youtube.com/watch?v=_05JqkoQaLM Tutmayın Küçük Enİşteyİ Kavga yönetmeliğini değiştiren Pistons-Pacers kavgası sonrası yakın tarihin en büyük kavgalarından, belki de en büyüğü. 2006 senesinde Madison Square Garden’da oynanan New York KnicksDenver Nuggets maçının son çeyreği. Nuggets forması giyen J.R Smith bir hızlı hücumda Knicks’li Mardy Collins tarafından çok sert bir şekilde durdurulunca ortalık karışıyor. Olayı asıl büyütense sahada Nate Robinson gibi bir tehlikenin olması! NBA’in vukuatlı iki profilini Knicks pota altında karşı karşıya getiren kavga, maçın bitimine 1:15 kala Smith’in kendini sert bir şekilde yere düşüren Collins’in üzerine yürümesi ile başlıyor. Hemen olay yerinde biten Robinson, Smith’e doğru hamle yapınca bu ikili, foto muhabirleri ve seyircilerin üzerine doğru uçarak yumruklaşmaya başlıyor. İki takım oyuncuları da olay yerine akın ederken, Carmelo Anthony’nin bir provokatör edasıyla ortalığı karıştırıp Collins’e yumruk atması üzerine dellenen Jared Jeffries, Carmelo’nun üzerine doğru koşmaya başlıyor. Bu olaylı maç, 119-100 Nuggets üstünlüğü ile biterken, kavga sonunda tam 10 oyuncu atılıyor ve yedi oyuncu toplam 47 maç ceza alarak olaylı Pistons-Pacers maçı sonrası en çok ceza çıkan maç olarak tarihe geçiyor. http://www.youtube.com/watch?v=Jf4gDYcildI “Malice in the Palace” Tartışmasız tarihin en büyük kavgası! Pistons-Pacers çekişmesi, 2000’li yılların başında sadece Doğu Konferansı’nın değil, tüm NBA’in en önemli rekabetlerinden biriydi. Yer: Detroit, Michigan.

Mekan: The Palace. Aktörler: Tüm Pistons ve Pacers kadrosu. Başroller: Ben Wallace, Ron Artest, Stephen Jackson, Rasheed Wallace. Maçın bitimine 46 saniye var ve Pacers deplasmanda 97-82 önde. Yani bir önceki konferans finalinin rövanşı olarak görülen karşılaşmayı, hem de deplasmanda 15 sayı farkla kazanmak üzere. Pacers pota altında Pistons pivotu Ben Wallace’ın kendisini çok sert bir faulle durduran Ron Artest’i önce kollarından, daha sonra da yüzünden itmesiyle patlak veren olay, diğer oyuncuların ve ardından da taraftarların dâhil olmasıyla adeta mahalle kavgasına dönüştü. İtiş kakışın masa hakemlerinin olduğu yere doğru gitmesiyle Artest masanın üzerine yatıp tahrik edici hareketlerle kendinden geçen Wallace’ı iyice sinirlendirmişti. O esnada bazı oyuncular Wallace’ı durdurmaya çalışırken Jackson ve Richard Hamilton iki keçi gibi inatlaşarak birbirlerine meydan okuyorlardı. Tam taraflar ayrılmış, olay bastırılmak üzere iken taraftarlardan birisi masa hakemlerinin üzerine uzanmış Artest’in suratına birasını fırlatınca olay kontrol edilemez boyutlara ulaştı. Taraftarın bu hareketine deliren Artest bir hışımla tribüne yöneldi ve birayı atan olduğunu düşündüğü taraftarı yatırıp yumruklamaya başladı. İşin trajik yanı, birayı atan dayak yiyen taraftar değil, yanındaki arkadaşıydı! Artest’in taraftarı dövdüğünü gören her iki Wallace da tribüne doğru yönelince, takım arkadaşı Artest’i yalnız bırakmamak adına Jackson da orada bitiverdi! Birkaç taraftar Artest’i tutmaya çalışırken bir başka fanatik yine Artest’in suratına bira attı ve Jackson da taraftarlara saldırmaya başladı. Dakikalarca tribünlerde süren kavga durdurulamayınca Pistons koçu Larry Brown eline mikrofon alıp olayları yatıştırmak adına sağduyu çağrısı yapsa da pek işe yaramadı. Her iki Pacers oyuncusu seyircilerle kavga etmeye devam ederken salon güvenliği eşliğinde salondan çıkarılmaya çalışılan geri kalan Pacers ekibine tünel girişinin önünde taraftarın şişe ve çeşitli eşyalar fırlatmasıyla Jermaine O’Neal ve Jamaal Tinsley gibi birkaç Pacers oyuncusu da taraftarlara karşılık vermeye başlayınca olay giderek büyüdü. Hatta NBA’in komedi jeneriklerine giren bir anda, Tinsley eline geçirdiği plastik, sopalı bir faraşı taraftarlara savurarak tehdit ettiği sahne hala çok konuşulur! http://www.youtube.com/watch?v=gQIIOWPNYM0



Kendim Ettim YAZI: FARUK ÇOLAK

KENDiM


Anadolu Efes - CSKA Moskova

M BULDUM Top 16’ya 2’de 2 ile başlayan Anadolu Efes savunmasının fazlasıyla aksadığı maçta Euroleague’in yenilgisiz takımı CSKA Moskova’ya 78-69 kaybetti.

YAZI: Furkan Furat


Anadolu Efes - CSKA Moskova

A

nadolu Efes, Top 16’nın üçüncü haftasında en büyük hedeflerinden biri olan Final Four için önemli bir maça çıktı. Euroleague’te normal sezon sona erdiğinde Madrid biletini cebine koydu kabul edilen CSKA Moskova’ya karşı alınabilecek bir galibiyet son derece değerliydi ancak Efes için bu sınavın pek de başarılı geçtiğini söyleyemeyiz. Özellikle topsuz alan savunmasında kalitesinin altında kalmasının etkisiyle temsilcimiz Top 16’daki ilk mağlubiyetini aldı. Rüya Gibi Başladı CSKA Moskova’nın Sonny Weems gibi bir sayı makinesinden yoksun olduğu karşılaşma

Efes için rüya gibi başladı. Saric ve kenardan gelen Perperoglou’nun sayılarıyla ilk çeyrekte fitili ateşleyen Anadolu Efes geri kalan 30 dakika için oldukça umut vericiydi. CSKA, Weems’in yokluğunda ilk çeyrekte topu mümkün olduğunca Vorontsevich etrafında döndürdü ancak bu onlara pek de yarar sağlamadı. Itoudis de ikinci çeyrekle birlikte bambaşka bir yapıyı sahaya sürmeye başladı. Heurtel ile birlikte düşüşe geçen ön alan savunmasından bahsetmiştim. Geçtiğimiz hafta yazdığımız yazıya göz gezdirdiğine inandığım “kurt” hoca, artık sahada fırsat buldukça 3 guardını da oyunda tutmaya çalıştı. De Colo, Teo ve Aaron Jackson’ın 30+ dakika oynadığı karşılaşmada ibre yavaş yavaş Rus ekibine kaymaya başladı. İkinci 10 dakikalık bölümde Milko Bjelica dışında

“ De Colo, Teo ve Aaron Jackson’ın 30+ dakika oynadığı karşılaşmada ibre Rus ekibine kaymaya başlamıştı.”



hücumda bir şeyler yaratan oyuncu bulamayan Efes, ribaund üstünlüğünü de rakibine kaptırınca yavaş yavaş hazin sona emin adımlarla ilerledi. Kabus Gibi Bitti Anadolu Efes ilk yarıya ne kadar iyi başladıysa ikinci yarıya da aynı derecede kötü başladı. CSKA’nın 3 guardlı rotasyonunu aktif bir şekilde devam ettirmesi, doğru hücumu inatla bulmaya çalışması temsilcimizi zor duruma soktu. Efes’in bu dakikalarda havlu atmasını önleyen isim Stratos Perperoglou (Kendisi de sıkı bir SlamDunk okuyucusudur) oldu. Draper’ın da Perper’e destek çıkması son çeyrek için herkese “lan yoksa?” dedirtti. Her iki takım için de maç boyunca fark çift hanelere çıktı ama asıl film 38. dakikada koptu. Sahada olduğu sürece potayı adeta döven ve Efes kariyerine kabus gibi başlangıç yapan Heurtel’in aldığı gereksiz teknik faul ile bizim için maç sona erdi. Karşılaşmanın tamamında 13 kere çizgiye giden De Colo’nun faul sonrası verilen teknik ile doğan 3 serbest atışı da sayıya çevirmesi, ardından Teo’dan gelen üçlükle fark hiç süre işlemeden bir anda 8’e fırladı.


Anadolu Efes - CSKA Moskova

Böylelikle Efes için galibiyet kapısı açılmamak üzere tamamen kapandı. Neden Olmadı? Hızlıca sıralayalım. Heurtel oynatmaya başlasa da hala Laboral’da gördüğümüz skor katkısını verecek seviyeye gelemedi. Heurtel’in ve yandaşı Janning’in savunmada eksik olması hala rakip takımlar için bulunmaz bir nimet. Euroleague normal sezon boyunca iyi bir oyun ortaya koyan ve 15 dakika ortalamasıyla oynayan Doğuş kenarda havlu sallamaya devam ediyor. Top 16 boyunca kendisini 6 dakika boyunca sahada gördük. CSKA Moskova gibi ekstra savunma azmi göstermeniz gereken ve bu maç özelinde 3

guardını da 30 dakika üzerinde oynatan bir takıma karşı sadece 4 dakika oynayabildi! Ivkovic, Heurtel’i hazırlayacağım derken Doğuş’tan aldığı verimi kaybetmeye başlıyor. Krstic sakatlığından sonra hızını ve diriliğini kaybetmiş gözüküyor. Oyuncular ne kadar zeki olursa olsun fiziken kendilerini tatmin edici seviyede olmadıklarında kendilerine güvenmez ve toptan olabildiğince kaçmak isterler. Krstic de geçtiğimiz perşembe aynı şeyi yaptı ve içeri vurabileceği çoğu pozisyonda yanlış tercihlerde bulundu. Anadolu Efes için major sorun ise aslında bunlar değil. Elit seviyede sayı üreten bir oyuncunun eksikliği. CSKA Moskova gibi zorluk derecesi bu denli büyük


Fenerbahçe Ülker - Olympiacos Piraeus

FENERBAHÇE Euroleague Top 16’da üçüncü karşılaşmasına çıkan Fenerbahçe Ülker, CSKA maçının senaryosunu bir daha çektiği karşılaşmada Olympiacos Piraeus’a 74-68’lik skorla mağlup oldu. Böylelikle evinde çıktığı ikinci karşılaşmada da galibiyet yüzü görmedi.

YAZI: Gürhan Ulusoy

Evin


nde Kay覺p


Fenerbahçe Ülker - Olympiacos Piraeus

D

eplasmanda alınan farklı Nizhny galibiyeti ile moral depolayan Fenerbahçe Ülker için, sahasında oynanacak olan Olympiakos maçı her anlamda büyük önem taşıyordu. Sarı-lacivertliler bu mücadelenin önemini yeterince kavramış olacaklar ki; diğer mücadelelerin aksine Olympiakos karşısında maça çok sert savunma yaparak ve iyi top paylaşarak başladılar. Goudelock Çıkmazı Özellikle Emir, kendisinden yıllardır beklenen her şeyi ilk 10 dakikaya sığdırmış gibiydi. Emir’in yanında Vesely’den de oyunun her iki alanında önemli katkılar gelince; ilk çeyrek 22-16 Fenerbahçe Ülker

üstünlüğü ile sona erdi. İlk çeyrekteki doğru top paylaşımında ve sert savunmada başlıca etken ise Amerikalı skorer Goudelock’ın kenarda olmasıydı. İkinci periyoda ise Goudelock ile başlanıyor olması sanki işlerin terse döneceğinin habercisiydi, nitekim de öyle oldu. Yıldız oyuncunun adamını kaçırdığı her pozisyon ya dış şut ya da pota altı oyuncularına asist ile tamamlanırken, hücumda da işler ilk çeyrekteki gibi değildi. Goudelock’ın skorer oyununa normal olarak arkadaşlarından fazla katkı gelemeyince devre 43-36 Yunan ekibinin galibiyeti ile sonuçlandı. Bu kadar önemli bir maçta ek bir çeyrekte hem de sahanızda 27 sayı yerseniz, doğal olarak devreyi önde bitirmeniz imkansıza yakın oluyor. Spanoulis’in etkisiz oyununa karşın Lojeski’den alınan ekstra katkılar Fenerbahçe Ülker’in kanat

“ Goudelock’ın skorer oyununa normal olarak arkadaşlarından fazla katkı gelemeyince devre 43-36 Yunan ekibinin galibiyeti ile sonuçlandı.”



savunmasında aksamaya ne kadar meyilli bir ekip olduğunu gösteriyordu. Spanoulis Farkı Üçüncü çeyreğe de maçın başında olduğu gibi çok sert savunma yaparak başlayan sarı lacivertliler için hücumda ise işler ne yazık ki yolunda gitmiyordu. Özellikle dış atışlarda zorlanan Fenerbahçe Ülker buna ek olarak çeyrek sonlarında Lojeski’yi savunmakta da zorlanınca Olympiakos son çeyreğe de 56-52 önde girmeyi başarıyordu. Final periyoduna Bogdanovic ve Goudelock’ın etkili performansı ve müthiş bir savunmayla başlayan sarı lacivertliler 8-0’lık bir seri yakalayarak 60-56 ile öne fırlamayı başarırken bu dakikalarda Vesely’nin yaptığı basit top kaybı ile Yunan ekibi Lojeski ile bir kez daha beraberliği yakalıyordu. 60-60’tan sonra ise ağırlığını koyma sırası Goudelock’ta idi. Amerikalı yıldızdan gelen art arda basketlerle bir kez daha öne geçen Fenerbahçe Ülker son iki dakikaya 66-62 önde girmesine rağmen bu sezon bir çok maçta olduğu gibi yaşanan akıl tutulması ve Spanoulis’in kendisine neden “winner” denildiğini gösteren performansıyla mücadeleden 74-68 mağlup


Fenerbahçe Ülker - Olympiacos Piraeus

ayrılıyordu. Bu mağlubiyet CSKA maçından çok daha moral bozucuydu. Neredeyse kaybedilen her maçta aynı senaryonun yaşanması, topun Goudelock’a verilip isolation oynamasına seyirci kalınması ve Amerikalı oyuncunun yanlış şut seçimleriyle maç kaybedilmesi artık moral bozucu olmaktan çok sinir bozucu bir hal almaya başladı. Sistemin Sorunları Demek istediğim şey; mücadelelerin kaybedilmesinin başlıca nedeninin Goudelock olması değil, ona verilen özgürlüğün maç sonlarında feci şekilde can yakması ve buna hiçbir önlem alınmaması. Yoksa Goudelock NBA’de de D-League’de de geçen sezon Rusya’da da benzer şekilde

oynuyordu. Yani Amerikalı yıldız bu durum bilinerek alındı. Mücadeleden gözüme çarpan ikinci önemli durum ise, CSKA maçının sonlarında nasıl Bjelica’nın nefes alacak hali kalmadıysa, bu maçta da Bogdanovic aynı durumdaydı. İlk dakikadan itibaren hem hücumda elinden geleni yapıp, hem de savunmada başta Spanoulis olmak üzere dış oyuncuları savunmaya çalışmak hem de bunu 37 dakika gibi absürd bir süre boyunca yapmak, maçın karar anlarında Sırp oyuncuyu tamamiyle devre dışı bıraktı. Hickman’ın yokluğu bu durumun başlıca kaynağı olabilir ancak, benchte bekleyen Melih ve Serhat’a çok değil dörder dakika verilmiş olsaydı, Bogdanovic son dakikalara çok daha diri girebilirdi. Bu tip ufak sayılabilecek noktalar, Euroleague gibi dev bir arenada galibi belirleyecek kadar büyük bir hale gelebiliyor. Oyuncu performansı ya da çalışma eksikliğinden mi kaynaklanıyor bilinmez ancak Türk basketbolunun kanayan yarası olan serbest atışlar CSKA maçından sonra bu maçta da canımızı fazlasıyla yaktı. Ev sahibi bir takımın bu seviye bir maçta 5/11 yani 45.5% ile çizgiden isabet bulması kesinlikle kabul edilir bir olay değil. Sonuç olarak; Fenerbahçe Ülker Euroleague Top 16 serüvenine iki iç saha maçını da kaybederek oldukça sıkıntılı bir başlangıç yapmış oldu. Kaybedilen rakiplerin CSKA-Olympiakos olması ve mücadelelerin kaybediliş şeklinin benzerliği, Fenerbahçe Ülker’in hala çok uzun bir yol alması gerektiğini hepimize bir kez daha gösterdi. Grupta kalan maçlar için başlıca hedef ise büyük bir sürpriz olmazsa üçüncülük olacak.


KIZILYILDIZ - Galatasaray Liv H.

SIRBiSTAN Bünyesinde birçok hikâye barındıran Kızılyıldız deplasmanına çıkan Galatasaray Liv Hospital, belki de turnuvadaki kaderini etkileyecek bir galibiyet aldı YAZI: Can Asena

VURGUNU


VURGUNU


KIZILYILDIZ - Galatasaray Liv H.

G

alatasaray LH, Euroleagee Top 16’nın üçüncü haftasında sezonun kalanı için en kritik maçlardan birinde, normal sezonda İstanbul’da yaşanan olaylar sonrası iyice düşmanca hale gelen bir atmosferde Kızılyıldız karşısındaydı. Ergin Ataman’ın isabetli oyun planını kusursuza yakın uygulayan sarıkırmızılılar, zorlu atmosferden çok değerli bir galibiyetle ayrıldı.

sayılarını, hem de dış şutlarını bulmasıydı. Ataman belli ki bu iki riskten Marjanovic ile başa çıkamayacağını kabullenmiş; zira savunmanın genel çöküşüne engel olmak isteyen bir düzende sahaya çıktı. Bunun için iki anahtar, indirilen tembel paslar dışında Marjanovic de dahil kimseye agresif yardım getirmeyip pozisyonları korumak ve hücumda düşük tempolu, sabırlı ve dengeli oynamaktı. Marjanovic’in ilk çeyrekte bulduğu 10 sayı dışında Kızılyıldız’ın istediklerini yapmasına Doğru savunma stratejisi maç boyu hemen hiç izin vermedi Maç öncesi bakıldığında, özellikle de Galatasaray ve normal sezondaki iki maçta normal sezonda oynanan iki maç da ortalama 79 sayı yediği rakibini 65 sayıda düşünüldüğünde, Galatasaray açısından tutarak belki de sezonun en iyi savunma görünen en büyük riskler 2.22’lik performansına imza atmış oldu. Ataman da Marjanovic’in performansı ve Kızılyıldız’ın maç sonu Mitrovic başta olmak üzere rakip tempoyu, bunun sonucunda hem hızlı hücum şutörlerin ritim bulmasını engellemelerinin

“Galatasaray normal sezondaki iki maçta ortalama 79 sayı yediği rakibini 65 sayıda tutmayı başardı.”



altını çizdi. Hücum tarafında da oyun planına son derece bağlı ve disiplinli bir görüntü vardı ancak özellikle ilk yarıda skora yansıtmakta zorlanıldığını gördük. Bunda rakibe tempo yaptırmamak adına 24 saniyeyi sonuna kadar kullanırken, zaman zaman hücumun sıkışmasının payı olsa da, aslında boş ve doğru şutların bulunduğu söylenebilir. Ancak yan parçalar Pocius ve Micov’dan ek katkılar gelirken, ana hücum silahları Arroyo ve Erceg’in devreye girmekte zorlanması 7-8 sayıyla önde gidilebilecek bir görüntü çizilen ilk yarının 2 sayı geride sonuçlanmasına sebep oldu. İkinci yarıda standart dış şut yüzdesinden uzak kalınsa da, agresif ve ısrarla çembere gitme tercihiyle birlikte hücuma akıcılık geldi ve üçüncü çeyrek 4 sayı önde geçildi.

“Galatasaray ikinci yarıda standart dış şut yüzdesinden uzak kalsa da, agresif ve ısrarla çembere gitme tercihiyle birlikte hücuma akıcılık getirdi.”


KIZILYILDIZ - Galatasaray Liv H.

Ölümcül darbe Ccarter’dan! Son çeyreği ise komple Justin Carter’a ayırmak lazım. Son çeyreğe 10 sayı, 1 asist, 1 çok kritik blok ve 4 ribaund sıkıştırarak kendisinden “Acaba Euroleague oyuncusu mu?” diyerek şüphe duyanlara çok net bir cevap verdi. Özellikle soktuğu oldukça zor iki dış şutun da ilerleyen maçlar öncesi güvenine katkı yapması beklenebilir. Geçen hafta Galatasaray’ın Top16’da başarılı olmak istiyorsa savunmasını en azından vasata çekmesi gerektiğini söylemiştim. Bu hafta fazlasını yaparak, dokuz maç sonra çok zor bir deplasmanda galibiyet geldi ve “Biz bu grupta savaşırız!” mesajı verildi. Haftaya Berlin karşısında puan kaybı yaşanmazsa, Panathinaikos deplasmanı ve içeride Maccabi maçlarına grupta gerçekten iddialı hale gelmek için çıkabilir.


M


EuroLeague / E Grubu

Maccabi Tel Aviv: 70 Barcelona: 68 Son şampiyon Maccabi Tel Aviv, sekiz maçtır yenemediği Barcelona’yı nihayet mağlup etmeyi başardı

N

okia Arena’da oynanan karşılaşmanın yıldızı, attığı 20 sayı ve yaptığı yedi asistin yanı sıra, bitime 2.4 saniye kala takımına maçı kazandıran serbest atışları kullanan Jeremy Pargo’ydu. Bu galibiyet, aynı zamanda İsrail ekibinin Kupa 1 tarihinde çıktığı 800’üncü maçta elde ettiği 500’üncü zaferdi. Maccabi’de Devin Smith 15 sayı ve beş ribaund, Sofoklis Schortanitis de 11 sayı ve dokuz ribaundla oynadı. Konuk ekipte ise Ante Tomic’in 21 sayı, 10 ribaund ve üç blokluk MVP performansı galibiyete yeterli olmadı. Bu sonucun ardından Maccabi üçüncü maçında ikinci galibiyetini, Barcelona da ilk mağlubiyetini aldı.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Koçluk kariyerimin en büyük zaferi. Maçtan önce rakibimizi 70’in altında tutmamız gerektiğini konuşmuştuk ve harika savunma yapıp bunu başardık.” Guy Goodes, Maccabi Tel Aviv “Oyuna bir türlü giremedik ve çok basit hata yaptık. İlk yarıda yüzde 29 ikilik, yüzde 25 de üçlük yüzdesiyle oynadık. Bu şekilde Euroleague’de maç kazanamazsınız.” Xavi Pascual, Barcelona


A R


EuroLeague / E Grubu

Alba Berlin: 61 Real Madrid: 79 İspanyol devi Real Madrid, Berlin deplasmanından galibiyetle dönerek Top 16’daki yenilmezliğini sürdürdü

E

uroleague’in favorilerinden Real Madrid’i galibiyete taşıyan isim 13 sayıyla Sergio Llull olurken, ona Sergio Rodriguez 12 sayı ve yedi asist, K.C. Rivers da 11 sayıyla eşlik etti. Karşılaşmada güçlü rakibine direnemeyen Alman temsilcisinde Alex Renfroe’nun 13, Jamal McLean’in de 12 sayısı göze batan istatistiklerdi. Top 16’daki namağlup unvanını koruyan Real Madrid, bu sezon şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri olduğunu bir kez daha ortaya koyarken, ikinci mağlubiyetini alan Alba’nın gruptan çıkma planları ciddi darbe almış oldu.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Galibiyeti hak eden taraf kesinlikle Real Madrid’di. Zaman zaman iyi oynayıp etkili savunma yaptık ama bunu 40 dakikaya yayamazsanız bu seviyede galibiyet almanız kolay olmaz.” Sasa Obradovic, Alba Berlin “Maçı son düdüğe kadar konsantre bir şekilde oynamamız çok önemliydi. Rakibin penetrelerini ve atletizmini etkisiz hale getirip galip gelmesini bildik.” Pablo Laso, Real Madrid


P


EuroLeague / E Grubu

Panathinaikos:77 Zalgiris: 58 Sert savunmasının yardımıyla iç sahada Zalgiris’i zorlanmadan geçen Pana, evindeki namağlup serisini devam ettirdi

Y

unan ekibinde oyuna bench’ten dahil olan Nikos Pappas, attığı 14 sayıyla takımının ve maçın en skorer ismi olmayı başardı. Pana’da dikkat çeken diğer bir isim 13 sayı atan James Gist olurken, üç oyuncu da 11 sayı üretti. Top 16’daki ikinci yenilgisini alan Litvanya ekibinde ise Will Cherry 13 sayı kaydetti. Maç boyu sadece yüzde 34’lük isabet oranıyla şut atan Zalgiris’te takımın yıldız oyuncusu James Anderson sadece beş şut kullandı ve maçı beş sayıyla tamamladı.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Euroleague’de her galibiyet çok önemli ve bu maç da istisna sayılmamalı. Zalgiris ritim bulduğunda çok tehlikeli bir takım ancak bu akşam çok iyi savunma yapıp onlara nefes aldırmadık.” Dusko Ivanovic, Panathinaikos “Maçın hiçbir anında ritmimizi bulamadık ve dolayısıyla da kaybettik. Bu akşamın en büyük kazancı, genç oyuncularımızın daha fazla oynama şansı bulması oldu.” Gintaras Krapikas, Zalgiris


La Ni


EuroLeague / F Grubu

aboral Kutxa: 81 Nizhny Novgorod: 74 Rus rakibini son çeyrekteki etkili oyunuyla geçen Laboral, Top 16 gruplarındaki ilk galibiyetine ulaştı

M

ike James’in 14 sayısı Laboral’e galibiyeti getirirken; Tornike Shengelia 12, Mirza Begic 11, Colton Iverson da 10 sayı ve 10 ribaundluk performanslarıyla ona eşlik etti. Özellikle Beşiktaş Integral Forex’ten tanıdığımız Iverson’ın aldığı altı hücum ribaundu, İspanyol ekibinin son bölümdeki üstün oyununda büyük rol oynadı. Top 16’daki ikinci yenilgisini alan Novgorod’da ise Taylor Rochestie’nin 24 sayısı, takımının İspanya’dan galibiyetle dönmesine yeterli olamadı. 6/7 üçlük isabetiyle oynayan ABD’li skorere Trey Thompkins 14, Artsiom Parakhouski de 12 sayı ve 11 ribaundla destek oldu.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Hücumda çok iyi bir oyun sergilemedik ama bunda rakibin iyi savunma yapmasının da payı büyük. Son çeyrekte kritik anlarda şans bizim yanımızda olunca gülen taraf da biz olduk.” Ibon Navarro, Laboral Kutxa “İlk 37 dakika oyunun hâkimi bizdik ancak son bölümde yaptığımız hatalar sonucu avucumuzdaki maçı verdik. Özellikle pota altında rakibe üstünlük sağlayamadık.” Ainar Bagatskis, Nizhny Novgorod


Un EA


EuroLeague / F Grubu

nicaja Malaga: 77 A Milano: 84 Top 16’nın galibiyetsiz iki takımını karşı karşıya getiren maçta sahadan zaferle ayrılan taraf konuk ekip oldu

İ

talyan temsilcisinde Alessandro Gentile’nin 20 sayılık performansı geceye damgasını vururken, maçı 15 sayıyla tamamlayan Linas Kleiza’nın özellikle son bölümde üst üste bulduğu iki üçlük çok kritikti. Euroleague’deki son 10 maçında dokuzuncu yenilgisini alan Malaga’da ise Jayson Granger ve Ryan Toolson 13’er sayıyla oynadı. Carlos Suarez’in 10 ribaundu da ev sahibi adına dikkat çeken performanslardan biriydi.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Çok kötü oynadık, rakibe çok fazla hızlı hücum sayısı attırdık. Hücumda da şut tercihlerimiz çok kötüydü. Bu yüzdeyle maç kazanmamız mucize olurdu.” Joan Plaza, Unicaja Malaga “Maçın skoru, savunmadaki agresifliğimizi ortaya koyuyor. Hücumda tıkandığımız bölümlerde bile savunmadaki yüksek konsantrasyonumuzla ayakta kaldık.” Luca Banchi, EA Milano


TBL ANALİZ


YAZI Doğuş Arun

DİLO’nun

Sezon Ortası Değerlendirmesi Türkiye Basketbol Ligi’nde (TBL) ilk devre sona ermişken, All-Star organizasyonundan fırsat bulup play-off resminin içinde yer alan sekiz takımı “dilonun gözünden” değerlendirdik

Anadolu Efes Dusan Ivkovic’in gelmesiyle Efes Pilsen yıllarına yaklaşarak İsmet Badem’in gözlerini dolduran ve maç başına 67.9 sayıyla ligin en az sayı yiyen takımı olan Anadolu Efes, ligin izlemesi en keyifli takımlarından biri. Ülke basketbolunun en az 10 senesine damga vuracak Cedi Osman-Furkan Korkmaz ikilisinin yanı sıra, Avrupa’nın en zeki forvetlerinden Stratos Perperoglou, tam bir savunma uzmanı Stephane Lasme ve henüz form tutmasa da Avrupa’nın en iyi guard’larından Thomas Huertel’le dilolara sınırsız seçenek sunuyorlar. Dİlo’nun MVP’sİ Cedi, Furkan, Lasme, hatta Saric başka takımlarda olmaları durumunda rahatlıkla aradığımız isimler olabilirdi. Ancak Perperoglou, rakamlardan da bağımsız ortaya koyduğu klasla, ödülümüzün sahibi. Ortaya koyduğu oyun aklını izlemek büyük keyif. Darüşşafaka Doğuş Ligin ilk yedi sırasındaki takımlar arasında Avrupa’da maç oynamayan tek ekip olan Darüşşafaka Doğuş, haftada bir maça çıkmanın avantajını iyi değerlendirdi. Ancak sırasıyla 1, 2 ve 3 sayıyla kaybedilen Anadolu Efes, Galatasaray Liv Hospital ve Banvit maçları, Darüşşafaka


TBL ANALİZ

Doğuş’un zirvede tek başına kalma fırsatını kullanamadığını da gösteriyor. Şampiyon olurlar mı? Zor. Finale çıkabilirler mi? O da zor. Dİlo’nun MVP’sİ Oktay Mahmuti’nin Galatasaray’ı, izlerken en keyif aldığım Galatasaray takımları arasında rahatlıkla ilk üçe girer. O günlerin ve ligdeki başarılı performansın hatırına ödülü Oktay hocama veriyorum. İlla bir oyuncu istiyorsanız da buyurun: Emre “#basketbolsuzluk” Bayav. Fenerbahçe Ülker Fenerbahçe Ülker’de işler Euroleague’de olduğu gibi ligde de tam olarak Zeijko Obradovic’in istediği gibi gitmiyor. Oyuncuların çalışma performansından memnun olmayan Obradovic, bunu sert bir dille ifade etmekten de kaçınmamıştı. Hem Euroleague’de, hem de ligde hedeflerinden uzaklaşmış değiller ancak lig şampiyonluğu ve Final Four hedeflerinin önünde aşmaları gereken savunma problemleri duruyor. Dİlo’nun MVP’sİ Bir sürü Avrupalı, NBA’de rol oyunculuğunu kabul etmişken Nemanja Bjelica ile neden kimse ilgilenmiyor, anlamak güç. Gamsızlar familyasının en zekisi, en yeteneklisi Bjelica; ligde takımın hem oyun, hem de skor lideri. Koç Obradovic de Bjelica’nın ne kadar değerli bir oyuncu olduğunu şöyle açıklıyor: “Onsuz oynamamız zor, alternatif yok!”


Pınar Karşıyaka Ufuk Sarıca önderliğinde ligin en modern basketbollarından birini oynuyorlar. Mobilliği öne çıkararak yüksek tempolu, spacing’i iyi yapan ve göze hoş gelen bir oyun oynuyorlar. Beşiktaşlıların “Kaybetseler de Ufuk Sarıca’yı kovsalar!” diye akbaba gibi üzerinde dolaştığı kulüp hala play-off yarışında. Sarıca’ya yapılan Diego Simeone benzetmelerini ise şimdilik gülerek karşılıyoruz! Dİlo’nun MVP’sİ Barış Hersek ve Soner Şentürk’le Galatasaray LH maçının gidişatını değiştiren Ufuk Sarıca? Galatasaray LH maçını değiştirebilen Barış Hersek? Hepsine saygılar ama bu sefer ödül bankoya gidiyor: Robert Lee Dixon.

Beşİktaş İntegral Forex Tempolu, topu paylaşmaya çalışan ve evinde her takımı yenebilecek bir ekip. Akatlar’da sadece çok iyi oynadıkları maçta Anadolu Efes’e (Jajuan Johnson ters smacı vurabilse o da olmayabilirdi) kaybettiler. Ancak hâlâ ilk yedideki takımlardan deplasmanda maç almaları zor gözüküyor ve play-off serilerinde avantaj sağlamak için ligi mümkün olan en üst sırada bitirmeleriler. Dİlo’nun MVP’sİ Dış şut? Var. Ribaund? Var. Takım oyunu? Var. Açık alan oyunu? Var. Savunma? Var. Beşiktaş IF’nin en skorer beşinci oyuncusu olabilir ama yine de ödülümüz Ryan Broekhoff’a gidiyor. Banvİtspor Banvit bildiğimiz Banvit… Itoudis’in CSKA’ya gidişinin ardından da sağladıkları istikrarı korumayı başardılar. Bu sezon daha fazla alçak post’u kullanan Banvit, yaşadığı dış skorer eksiğini de Avrupa’nın değerli şutörlerinden Jimmy Barron’la dolduruyor. Özellikle Lofton’a ligin en iyi oyuncusu diyenler dikkatle izlesin! Dİlo’nun MVP’sİ Earl Rowland. Karadağ deplasmanında sahaya girip Meija’ya saldıran taraftara biraz dozajı da aşarak karşılık verdi. Biz de hareket Eurocup’ta olmasına rağmen ona TBL ödülünü vermeye tereddüt etmedik.

Galatasaray LH Galatasaray, Euroleague’de olduğu gibi TBL’in de en kötü savunma takımlarından biri. Şampiyon olabilecek kalitede hücum ederlerken, play-off’a giremeyecek kalitede hücum ediyorlar. Euroleague dönüşü konsantrasyon eksikliğinin de etkisiyle bu, onlara şimdilik yedi mağlubiyete mal oldu. Saha avantajının kaybediliyor olması Galatasaray LH’yi şampiyonluktan ya da finalden eder mi? Ergin Ataman “Bitti!” demeden bitmez! Dİlo’nun MVP’sİ Savunmada yaşanan sorunlarda etkisi olabilir ancak Carlos Arroyo, TBL’ye gelen en özel oyunculardan biri. Patric Young pick&roll’ü öğrendiğinde muhakkak daha iyi bir hücum takımı ve daha da önemlisi daha iyi bir savunma takımı olacaklar. Trabzonspor MedİCal Park Lige kötü ve dağınık başlayan Trabzon MP; bir Pınar Karşıyaka, bir de Galatasaray LH galibiyeti sıkıştırdıkları ilk devrenin ikinci yarısında kendini play-off resminde buldu. Daha da önemlisi, yetenekli ama dağınık takım görüntüsünden olumlu yöne doğru mesafe kaydettiler. Dİlo’nun MVP’sİ 2010 Dünya Şampiyonası hatırına Novica Velickovic. Sakatlıkların etkisiyle kariyeri beklenen çizgiye gelmeyen Velickovic, fiziksel olarak kötü durumda da olsa hâlâ yeteneğini sergilemeye devam ediyor. 2010’daki Sırbistan Milli Takımı’nın çok yetenekli ama bekleneni veremeyen diğer oyuncusu Marko Keselj’e selamla, ödül Velickovic’e gidiyor.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.