SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
02 - 08 Şubat 2015 / SAYI: 67
FASTBREAK
FİL HAFIZALI COUSINS GECE KUŞU JR SMITH TERMINATOR IRVING
ALL-STAR 2015
YEDEKLER BELLİ OLDU KİMLER HAK ETTİ, KİMLER OLMALIYDI?
SÜPER ORTAKLIKLAR
NBA TARiHiNiN EN iYi iKiLiLERi
EUROLEAGUE TOP 16
AVRUPA’NIN ZiRVESiNDE HEYECAN DEVAM EDiYOR
YAŞAMIN KIYISINDA
ONLARIN SAVAŞI SADECE PARKEDE DEĞiL
LÜBNAN LİGİ’NDEN GELİP NASIL MIAMI HEAT’İN YILDIZI OLDU?
HASSAN WHITESIDE
KiM BU ADAM?
SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59
www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Görsel Yönetmen BARAS TEAMWORK baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Murat Eyüboğlu Alican Şengül, Niko Yenibayrak, Gürhan Ulusoy, Can Asena, Doğuş Arun Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.
“O eski halimden eser yok şimdi…” NBA’in yaramaz yıldızlarından JR Smith, yeni şehri hakkında konuştu etenekli ama dengesiz, ciddiyetsiz, ayarsız, alemci… Her zaman yetenekleri haricindeki konularla gündeme gelen bir adam JR Smith. Kariyer özeti şarkısı var; üşenme ve google’la ey okur: “So Right - Jr Smith Song”. Gelelim biz asıl meseleye... Kardeşimiz takas sonrası geldiği Cleveland şehri hakkında açıklamalar yapmış. “Öyle alemler falan yok burada. Ta kolejde başlamıştım bu tarz yaşama. Basketbol turnuvası yüzünden mezuniyet balomu kaçırmış adamım ben! New York’da iyi dağıttık ama özüme döndüm. Basketbol, basketbol, basketbol…” Tabii hâlâ saçma üçlük yüzdeleriyle bir aşağı bir yukarı oynuyor. Bir gece 7/11 üçlük isabeti sağlarken, ertesinde 2/11 saha içi isabetiyle maçı bitiriyor. Cavaliers’ta toparlanma var mı? Sekiz maçlık galibiyet serisi yeterli referans! Evet. Peki buradan “Bakın ben aslında böyleyim” sinyali verecek adam bu mu? Hayır. JR hâlâ aynı JR ve hep öyle olacak. Sadece cumartesi gecesi içip içip ertesi gün Madison Square Garden’da akşamdan kalma vaziyette maça çıkamayacak! Sapıtıp çılgın sayılar yolladığında “Aha başladı yine zırtapoz” der geçeriz biz de…
Y
FastBreak / Hazırlayan: Murat Eyüboğlu
Hassan’ın blok partisi 2.13’lük dev adam bu haftaki FastBreak’in en eğlenceli konuğu! assan Whiteside! Geçtiğimiz pazar gününe kadar tazecik kariyerine NBA’in “potansiyelli” oyuncularından biri olarak devam ediyordu: Ta ki 25 dakikada yakaladığı triple-double performansına kadar... Hassan kardeşimiz, Chicago karşısında sadece 25 dakikada istatistik kâğıdını 14 sayı, 13 ribaund ve 12 blok ile doldurdu. Maçtan sonra da çıkıp “Sadece NBA 2k oyuncu puanımı yükseltmeye çalışıyorum” dedi. Uzun zamandır gördüğüm en temiz açıklama olabilir. Devamı? 2k, Hassan’ın oyuncu puanını 24 saat içinde güncelleyeceğini duyurdu. Cuma gecesi Dallas’a karşı ilk çeyrekte 14 ribaunt kaydeden Hassan, bu konuda kulüp rekorunu kırmış oldu. Bu hafta oynadığı üç karşılaşmanın ikisinde doubledouble, birinde triple-double yapan genç arkadaşımız, sahada kalma süresini de gittikçe artırıyor. Ligin önceki dönemlerinde ortalama 10 dakikada sahada kalan Whiteside, geçtiğimiz hafta bunu 30 dakikaya yükseltti. Kısacası çıkıp çıkıp vuruyor herkese!
H
FastBreak
Basın, bunu da yazın!
DeMarcus Cousins, parkelerde iş gördüğü kadar saha dışına da çalışıyor! Ocak 2010, Fox Sports muhabiri Clay Travis bir tweet atıyor: “Önümüzdeki beş sene içerisinde DeMarcus Cousins kesin bir şey yapar ve tutuklanır. Yüzde 100. Yazın bir yere!” Muhtemelen o tweeti atarken de “3-5 retweet alırız geçer gider” diye düşünmüştür! Ancak öyle olmuyor işte. Bu tür mevzuları aşırı kişiselleştiren Cousins, o tweet’i tam beş sene boyunca saklıyor. 30 Ocak 2015, yani o iddianın beş sene sonrası gelip çatıyor. Tweet’te bahsi geçen beş yılın dolduğu gün Cousins unutmuyor ve Instagram’dan o tweet’in caps’ini paylaşıyor. Clay Travis, “Beni hatam” diye yorumluyor olayı. Gelen tepkiler fena, ırkçılık suçlamaları var bol bol… Travis, “İstediği bir kuruluşa 5.000 dolar bağışlayacağım” diye geri dönüş yapıyor ama kapak büyük, kapak sağlam! Bu arada, aynı gün Cousins’ın NBA All-Star’da ilk beş başlayacağı açıklanıyor. Güzel motivasyon olmuştur. Ayrıca Charles Barkley de akıllı olsun çünkü adam beş sene öncesinden bunu çıkarttı. Geçtiğimiz haftalarda onun da DeMarcus ile atışması olmuştu. İleride ona da bir şey patlar, üzücü olur!
30
FastBreak
FastBreak
LeBron yok, rekor var! 2015 yılı rekorlarla başlarken, bir rekora da Kyrie Irving imza attı Kyrie Irving, Çarşamba gecesi oynanan ve Cleveland’ın Portland’ı 99-94 yendiği maçta attığı 55 sayıyla, NBA’de bu sezon bir maçta en çok sayıyı bulan oyuncu olmayı başardı. Lebron’suz maça çıkan Cleveland’da, Kyrie Irving’in daha fazla sorumluluk alması bekleniyordu ama maça ilk 7 şutunda 0 isabetle başladı Irving. Ancak sonrasında alev almış gibiydi! Daha ilk yarıda 28 sayı kaydetti ki, bu kendi adına kariyer rekoru oldu. Rakip potaya tam 11 üçlük gönderen Kyrie, Cavaliers tarihinin bir maçta en çok üç sayı isabeti bulan oyuncusu oldu. Serbest atışlarda 10/10’luk bir isabet oranı tutturan Kyrie maçı 55 sayıyla tamamladı. Bu 55 sayı, bu sezon bir oyuncu tarafından atılan en yüksek sayı olmasının yanında, aynı zamanda Quicken Loans Arena’da çatısı altında atılan en yüksek sayı olma özelliğini taşıyor. Adam LeBron’un olmadığı geceyi kariyer gecesine çevirdi bir anlamda!
ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA
SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...
All-Star yaklaşıyor! All-Star Haftası etkinliklerinin katılımcıları açıklanmaya devam ediyor eçen hafta bu bölümde ilk beşleri vermiştik, artık bütün kadrolar tamam. Smaç yarışması, isimler açısından oldukça sönük gibi görünse de üçlük yarışmasında büyük rekabet var. Giannis Antetokounmpo, Victor Oladipo, Mason Plumlee ve Zach LaVine en güzel smaç için savaşacak. Öncelikle bir kez daha Nate Robinson katılmadığı için mutlu olduğumu belirteyim. Sanki her sene o katılacakmış gibi geliyor, açıklanınca rahatlıyorum! Giannis kazansın isterim ama muhtemelen boy farkıyla Oladipo zafere daha yakın. Kazanan kim olur, yine de tahmin etmek zor. O geceki goygoya göre her şey olabiliyor! Üçlük yarışmasının kadrosu ise tam anlamıyla müthiş. Kyle Korver, Klay Thompson, Stephen Curry, Marco Belinelli, Wes Matthews ve JJ Redick. Müthiş şutörler var ancak geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz ki en iyi şutör kazanmayacak. Hatta “Takımınızda hangisini istersiniz?” listesi yapsak, en alta yazılacak isim gidip kazanacak bu yarışmayı. Yoksa Curry’min üstüne isim yazmam!
G
FastBreak
KIM BU ADAM? 25 Ocak gecesİ kİmse uyumadı ve herkes onu konuştu. Huzurlarınızda; karİyerİnİn son İkİ sezonunda pek çok fİlme taş çıkaracak malzemeyİ bİr arada bulunduran Hassan Whiteside! Yazı Mert Sarıbaş
Hassan Whiteside
Hassan Whiteside
I
lk olarak sıkıcı fakat ortamlarda konusu açıldığında kullanabileceğiniz birkaç temel bilgiyle başlayalım... Babası NFL oyuncusu olan Hassan, baba mesleğini devam ettirmek yerine basketbol oynamayı tercih ediyor. Lisede The Patterson School lisesinden mezun olan kahramanımızın adı o dönemler pek duyulmuyor. Ardından basketbol konusunda vasat diyebileceğimiz üniversitelerden Marshall’da freshman sezonunu geçiriyor ve 26.1 dakikada 13.1 sayı, 8.9 ribaund ve 5.4 blok ortalamalara imza atıyor. Bu performansıyla çaylak sezonunun sonunda, başta blok konusunda olmak üzere pek çok “yılın enleri” listesinde kendisine yer bulan 1989 doğumlu Hassan, 2010 Nba Draft’ında 33’üncü sırada Kings tarafından seçilerek NBA kariyerindeki ilk adımları atıyor. “İLK SEZON ELDE VAR SIFIR!” Draft öncesi ölçümlerde 2.31’lik wingspan ve 2.87’lik standing reach istatistikleri ile bu alanlarda en iyi derecelere sahipti. NCAA kariyerinde atletik yapısı ve etkili savunması ile dikkat çekse de, Kings forması altındaki ilk NBA sezonunda sadece 2 dakika süre alabiliyordu. Tabii bunda yaşadığı sakatlığın da büyük etkisi olduğunu es geçmeyelim. 2010-11 sezonunu D-League’de Reno Bighorns forması altında 10.5 dakikada ortalama 4.4 sayı, 2.7 ribaund ve 2.1 blok istatistikleri yakalayarak geçirdikten sonra Şubat 2012’de Kings kapıları tekrar açıldı. Elde
ettiği ikinci şansta 18 maça çıktı fakat yine vasat bir performans (6.1 dakika, 1.6 sayı, 2.2 ribaund, 0.8 blok) sergileyince kapılar bir kez daha kapandı. Bundan sonrası ise Çin 2. Lig’ine kadar uzanan bir düşüş hikâyesi... “LÜBNAN-ÇİN SEFERLERİMİZ BAŞLAMIŞTIR” Kısa NBA macerasından sonra D-League’e geri dönüş yapan Hassan, Reno’nun ardından 2012-13 sezonunda Sioux Falls ve Rio Grande formaları giymesine rağmen kendisini tekrar NBA’e atacak performansı bir türlü gösteremedi. D-League’in sona ermesiyle Texas’tan yola çıkarak tam 15 saat uçak yolculuğu yaparak Lübnan’a ulaşıp burada Amchit ile anlaştı. Lübnan ekibi ile üç maça çıkan Hassan, ortalama 31 dakika sahada kalıp 17.3 sayı, 12.6 ribaund ve 4 blok ortalaması tutturmayı başardı. Şunu da belirtelim: 2012-13 sezonu Lübnan basketbolunun son yıllardaki en çekişmeli sezonu olarak yorumlansa da Suriye’de yaşanan olaylar sebebi ile lig tamamlanamadı. Hassan burada geçirdiği kısa sürede mutlu olmuş olacak ki üç maçın ardından takımdan ayrılırken duygusal bir veda tweet’i atarak Lübnan’a veda etti: “Bazen insanları değil, onlarla birlikteyken yaşadığınız anları ve hissettiğiniz duyguyu özlersiniz.” Hassan bu sefer yaklaşık 16 saatlik bir uçak yolculuğunun ardından Çin’e ulaştı. Burada Sichuan Blue Whales ekibi ile şampiyonluk
yaşarken, istatistiksel olarak kariyerinin en verimli dönemini de yaşamıştı. 42.4 dakikada 25.7 sayı, 16.6 ribaund ve 5.1 blokluk ortalamalara ulaşan Hassan, bu performansı ile MVP ve Yılın En İyi Savunmacısı gibi iki önemli ödüle layık görülürken, yılın takımında da kendisine yer bulmayı başardı. Sona eren sezonun ardından Lübnan’ı özlemiş olacak ki 2013-14 sezonunun başında Al Moutahed Tripoli ile anlaştı. Burada oynadığı 16 maçın ardından play-off’ların ilk iki maçında gösterdiği performans beğenilmeyen Hassan, yeni yabancı transferlere kontenjan açılması gerektiği için Lübnan ekibinden gönderildi. Bu ayrılığın ardından çareyi eski sevgiliye dönmekte bulup rotayı Çin’e çevirdi; fakat bu sefer 2. Lig’e... Burada doğal olarak ağırlığını koyarak çıktığı 17 maç sonunda 29.6 sayı ortalaması yakaladı. Nihayet sıradaki durak yeniden NBA... “İŞTE KÜLLERİNDEN DOĞAN ADAM” 2014-15 sezonu öncesinde Toronto Raptors forması ile Summer League’de yer alan Hassan burada üç maça çıktı. Amerikan basınında yapılan yorumlarda geçen sezon Çin 2. Ligi’nde oynamış olmasına ve herhangi bir NBA takımında süre alabilecek sıçramayı yapmasının pek mümkün olmadığına dikkat çekildi. Buna rağmen Memphis Grizzlies tarafından sezon öncesi kampına davet edildi. Bir aylık sürenin ardından antrenörlerin gözünde sınıfı geçemeyen Hassan ile Memphis’in yolları ayrıldı ve yolu tekrar D-League’e düştü. Burada lowa Energy ile çıktığı üç maçta oldukça iyi bir performans sergilerken, bu performansının meyvesini 24 Kasım günü Miami Heat ile anlaşarak aldı. Washington karşısında sadece 2 dakika süre alarak Heat kariyerine başlayan Hassan, ilk double double’ını Brooklyn Nets karşısında 11 sayı ve 10 ribaund’luk bir performans göstererek yaptı. Tabii asıl patlamayı Clippers karşısında gerçekleştirdi. Staples Center’a ayak basarken ağzından “Benim adım Hassan Whiteside, buraya intikam almaya geldim” cümlesi döküldü mü bilinmez ama maç sonunda yaptığı açıklama ile bu maçı hedef seçtiği anlaşılıyordu. Heat’in 104-90’lık skorla kazandığı maçta 29 dakika süre alıp 23 sayı ve 16 ribaund ile galibiyette büyük pay sahibi olan Hassan maç sonunda “Bu çok farklı bir duygu çünkü benim nasıl oynayacağımı bilen bir koça sahibim” diyordu. “Bu yüzden de oynamalıyım. Deneme antrenmanına çıkmak için Clippers’ı aramıştım onlar beni reddetti. Diğer takımları aramaya devam ettim ama biri dışında cevap aynıydı. Heat bana bir şans verdi ve benim için doğru olan, her seferinde onlar için
Hassan Whiteside
Hassan Whiteside
cevabını vermesinin üzerinden çok geçmeden 2K yetkilileri Hassan’ın 59 olan rating’ini 77’ye yükseltti bile.
yüzde 100’ümün daha fazlasını vermek olacak.” Bu karşılaşmadan sonra ayak sesleri iyiden iyiye duyulmaya başlanan Hassan’ın adını tüm dünyaya ezberleten maç ise 25 Aralık gecesi oynadıkları Bulls mücadelesi oldu. Yaklaşık 25 dakika süre alan Hassan, yaptığı 12 blok ile tarihe geçti. Bunun yanına 14 sayı ve 13 ribaund da ekleyerek triple double yapan “Monster Dunking” (Chris Bosh ile Dwyane Wade bu lakabı takmış), Heat tarihinin +10 sayı, +10 ribaund ve +10 blok yapan ilk oyuncusu olmasının yanı sıra, son 50 yılda 14 sayı, 13 ribaund, 12 blok barajına ulaşan altıncı oyuncu oldu. Muhabirin maç sonunda performansı hakkındaki sorusuna “Ben sadece NBA 2K15’teki rating’imi yükseltmeye çalışıyorum!”
DIRK NOWITZKI’DEN ÖVGÜLER Cuma gecesi 93-72 kaybettikleri Dallas maçında, artık takım için ne kadar önemli bir role sahip olduğu iyice anlaşıldı. 29 dakika sahada kaldığı karşılaşmayı 16 sayı ve 24 ribaundla tamamlayan Whiteside’ın parkede olmadığı anlarda Heat, rakibi karşısında varlık bile gösteremedi. Dallas’ın yıldız oyuncusu Dirk Nowitzki de maç sonrası yaptığı açıklamalarla ona hakkını teslim etti: “Potaya yaklaştığında durdurulması çok güç bir oyuncu. O kadar yükseğe erişiyor ki inanılır gibi değil! Miami adına çok büyük bir kazanç.” Hassan Whiteside, ocak ayını ortalama 23.6 dakika sahada kalarak 13 sayı, 10.6 ribaund ve 3.4 blokluk istatistiklerle geçirdi. Sezon başında yüzüne bile bakılmayan bir “bebe”nin, artık takımının en “gerekli” oyuncusu haline geldiğini söyleyebiliriz. Dallas pivotu Tyson Chandler’ın da dediği gibi; “Oyun bilgisini geliştirirse büyük etki yapabilir.” Tabii buna ek olarak NBA 2K15’teki rating’lerini de artırabilir! MAYIS 2011/ TopGear.com.TR / 77
K N I M A Ş YA YA ZI : Şa ba n Işı k
A D N I S I Y KI rı la zı a b z; a lm a k lı ır n sı le iy arke iç p n a m za r e h si le e d ca ü m n rı … ır ır ld Basketbolcula a k ş a b e n ri e d a k ve r şu u la boğ saha dışında da birçok zorluk
BA’de geçen haftanın en çok konuşulan konularından biri Brooklyn Nets’in Bosnalı oyuncusu Mirza Teletovic’in yaşadığı rahatsızlık oldu. Clippers’la oynanan maçın ikinci çeyreğinde nefes almakta zorlandığını söyleyerek kenara gelen Teletovic, aynı akşam Los Angeles’ta hastaneye kaldırıldı. Hastaneden gelen rapor ise Teletovic’in sahada yaşadığı olayın basit bir nefes alamama durumundan daha fazlası olduğunu ortaya koyuyordu. Akciğerlerinde kan pıhtılaşması vardı ve bu pıhtılar kalpten akciğere giden kanı engellemeye başlamıştı. O akşam bu rahatsızlığını önemsemese veya hastaneye gitmek istemese, muhtemelen bu sezon içerisindeki herhangi bir maçta nefessiz kalıp sahaya yığılacaktı. Hemen tedavisine başlanan ve bu sezonu kaçıracak olan Teletovic’i okuyunca hemen akıllara basketbol dışı rahatsızlıklar ve hastalıklar nedeniyle spor hayatına ara vermiş diğer isimler geldi. Biz de bu yazıda böyle rahatsızlıklar nedeniyle basketboldan bir süre uzak kalmış oyunculardan bahsedelim istedik. Tabii ki yazıya başlamadan önce kalp sorunları nedeniyle hayatını kaybeden Reggie Lewis ve Jason Collier gibi isimleri de saygıyla anıyoruz.
ALONZO MOURNING / Böbrek Yetmezliği
NBA tarihinin en heybetli, en savaşçı oyuncularından biri olan Alonzo Mourning de kariyerinin bir döneminde basketbola ara vermek zorunda kalmıştı. Charlotte’tan Miami’ye takas olduktan sonra Miami’de yedi sezon geçirirken, bu sezonların her birinde en az 2.2 blok ortalaması tutturan Mourning, Doğu’yu birinci bitirdikleri ama play-off ilk turunda New York’a Allan Houston’un meşhur son saniye basketiyle elendikleri 1998-99 sezonunda yaklaşık 4 blok ortalamasıyla oynadı. Ne var ki 2000-01 sezonu öncesi baş gösteren böbrek rahatsızlığı sebebiyle sezonun ilk beş ayını kaçırmak zorunda kaldı. “Fokal Segmental Glomerüloskleroz” teşhisi konulan Mourning’in böbreğindeki filtreleme sisteminde bir problem vardı ve bu hastalığın en pis özelliği de asla tam olarak geçmemesiydi. Mourning yine de tedaviden sonra aynı sezon basketbola geri döndü ve Miami’nin play-off’a kalmasına yardım etti. Bir sonraki sezon bu sefer sağlıklı olduğunu hissederek sahalara dönen Mourning, Miami formasıyla All-Star seçilmeyi başardı fakat hastalığı yeniden kötüleşince 2002-03 sezonunu tamamen kaçırmak zorunda kaldı. Bir sonraki sezon yeniden basketbola dönen Mourning, Nets ile dört yıl 23 milyon dolarlık bir kontrat imzalasa da böbrekleri artık çalışamaz duruma geldiği için Kasım 2003’te bir kez daha basketbola ara verdi. Mourning’in önünde tek bir seçenek kalmıştı: Böbrek nakli. Bunun için ailesinden birçok kişi ve başta Patrick Ewing olmak üzere arkadaşları uygunluk testine girdi. Fakat Mourning’e uygun böbrek çok ilginç bir yerden bulunacaktı. Mourning’in 25 yıldır görüşmediği öz kuzeni Jason Cooper, hasta olan babaannesini hastanede ziyarete geldiğinde Mourning’in babası ile karşılaşmış ve ondan Mourning’in hastalığını öğrenmişti. Cooper, televizyon ekranları dışında 25 senedir bir kez bile görmediği kuzeni için uygunluk testine girmeyi kabul etti. Babaannelerinin cenazesinde, Cooper’ın böbreğinin Mourning’le uyumlu olduğu haberi geldi ve Mourning kuzeninden aldığı böbrekle bu sayede bu kez kesin olarak sağlığına kavuştu. 2004 yılının sonlarına doğru tam olarak sağlığına kavuşan ve yeniden basketbola dönen Mourning, New Jersey Nets kadrosundaki yerini almıştı. Fakat ilk beşteki yerini kaybetmişti, çoğunlukla bench’ten geliyordu. Mourning kariyeri boyunca böyle bir duruma alışık değildi, özellikle Kenyon Martin takası sonrası Nets yönetimini başarıdan uzaklaşmakla suçlamıştı. Tüm bu olayların sonunda Vince Carter karşılığında Toronto Raptors’a takas oldu. Carter sonrası güçsüzleşen Toronto da Mourning için iyi bir tercih değildi; nitekim Mourning, Toronto’da hiçbir zaman oynamayacağını belirttikten sonra Toronto tarafından serbest bırakıldı. Yeniden Miami’ye dönen Mourning sonunda kendisini yuvada hissediyordu. Bir sonraki sezon 1992 Draft’ında bir sıra arkasında seçildiği Shaquille O’Neal’ın kadroya katılmasıyla iyice güçlenen kadroyla Miami şampiyon olurken, play-off boyunca harika bir
performans sergileyen ve O’Neal ile çok iyi bir uyum yakalayan Mourning de ilk yüzüğünü kazanmış oldu. İki sezon daha Heat’te mücadele eden Mourning, 2007 senesinde sağ dizindeki tendonların kopması sonrasında, yaşını da göz önüne alarak basketbola kesin olarak veda etti.
RAY ALLEN / Obsesif Kompülsif Bozukluk
Şimdi bu hastalığın adını biraz kitap okumuş, az buçuk internette gezinmiş herkes biliyor ama tam karşılığını muhtemelen kimse bilmiyor. Ülkemizde daha çok “zengin hastalığı” olarak görülen Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), Ray Allen’ın hayatını hem olumlu, hem de olumsuz şekilde etkiledi. Tarihteki tüm efsane sporcuların kendilerine ait özel bir rutini veya uğuru vardır. Michael Jordan’ın Chicago şortunun içine North Carolina şortu giymesi; Serena Williams’ın topu ilk servisten önce beş, ikinci servisten önce iki kere sektirmesi; Tiger Woods’un her zaman kırmızı tişört giymesi; Orkun Usak’ın maç öncesi istavroz çıkarması… NBA tarihinin en çok üç sayı isabeti bulan ismi Ray Allen’ın durumu biraz daha değişik. Allen, her maç gününü aynı düzende, aynı saatte, aynı şekilde yaşıyor. Maç günü sabah 8’de uyanan Allen güne böğürtlenli pankekle kahvaltı ederek başlıyor. Saat 10’da antrenman salonuna gelen Allen, şut antrenmanından sonra ya
fıstık ezmeli, ya da hindili sandviç ve bir muz yiyor. 13:30’da kısa bir öğle uykusuna yatan Allen, 15:00 gibi uyanıp tavuklu pilavını yedikten sonra en geç 16:00’da salona geliyor. Parkeye çıkmadan önce (her maç!) saçını kazıtan Allen, daha sonra şut idmanına başlıyor. Önce baseline’dan, daha sonra çaprazlardan, en son olarak da tepeden olmak üzere en az 200 şut kullanan Allen, eğer şutlarından memnun kalmazsa bu sayıyı daha da artırıyor. Herkesten önce salona gelen Allen, maçtan sonra da en az 15 dakika buz banyosunda kalıyor. NBA tarihinin en büyük oyuncularından birinin böyle bir maç günü düzeni olması belki normal karşılanabilir ama Allen bu düzenin altında yatan nedenin OKB olduğunu söylemekten çekinmiyor. Belki de psikolojik destek alacak kadar OKB’den mustarip olan Allen, hiç doktora gitmese de kendi başına bu durumu çözmek için çok uğraşmış. Evindeki her şey düzgün ve yerli yerinde olan Allen, birkaç kez yerlere çöp ve kâğıt atarak evden uzaklaşmaya çalışmış ama her seferinde eve geri dönerek ortalığı toparlamak zorunda kalmış. Allen bir röportajında kendini bir mahkûm gibi hissettiğini çünkü kafasına takılan şeyleri düzeltemezse asla beyninden çıkartamadığını belirtmiş. OKB, Allen’ın kariyerini de ilk başlarda olumsuz etkilemiş; molalarda asla saha çizgilerine basmadan yürüyen, parkede bir leke görürse onu silmeye çalışan Allen, 2007’de geçirdiği bilek sakatlığından sonra bu hastalığı kendi yararına da kullanabileceğini fark etmiş. Yaşının ilerlemesi ile vücudunu koruması gerektiğini anlayan Allen yukarıda yazılan çalışma rutinin geliştirerek, bacaklarını daha da kuvvetlendirmiş. Yine de Allen’ın dönem dönem hastalığın kötü tarafı ile karşılaştığı da oldu. Boston Celtics’te oynadığı dönemde takım uçağında her zaman aynı yere oturan Allen, bir uçuş öncesi kendi koltuğunda oturan Paul Pierce’ı koltuğundan kaldırmış. Pierce bu olayı “Uçakta yüzlerce boş koltuk varken adam gelip bana sardı” diye anlatıyor ki muhtemelen hastalığı çok ciddiye almayanların bakış açısı da aşağı yukarı bu. Allen bu sebepten soyunma odasında da bazı problemler yaşamış. Bir maç öncesi konsantrasyonunu bozduğu sebebiyle Kevin Garnett’le kavga eden Allen, geçtiğimiz sezon ise kendi yerine park eden Micheal Beasley’in arabasına arkadan bilerek çarpmış. Fakat Allen’ın bu düzeni birçok takım arkadaşına da örnek oldu; Boston günlerinde Rajon Rondo, Miami günlerinde de James Jones ve Mike Miller, Allen’la beraber aynı anda salona gelmeye başlamış. Hatta Miami yönetimi, oyuncuların taksiyle salona gitmesini istemediği için Allen’a bir minibüs tahsis etmiş.
ROYCE WHITE / Anksiyete Bozukluğu
Bu liste içerisinde belki de en çok medyaya yansıyan ve üzerinde en çok tartışma yaratılan isim Royce White. 2012 Draft’ı öncesinde, seçmelere giren en iyi 4 numaralardan biri olarak gösterilen White, bugün ise hem NBA’den, hem de basketboldan uzaklaşmış durumda. “Kapalı veya hareket imkânı kısıtlanmış bir yerde kalma korkusu” olarak kısaca nitelendirebileceğimiz anksiyete bozukluğu, White’ı henüz çocukken rahatsız etmeye başladı. Özellikle antrenmanlarda büyük sıkıntı yaşayan White’a 2008 yılında, 17 yaşındayken anksiyete bozukluğu teşhisi konuldu. Bir sezon sonra liseyi bitiren White, Minnesota Üniversitesi ile anlaşmasına rağmen bir hırsızlık vakasıyla suçlandığı için, NCAA tarafından 2009-10 sezonunda oynaması yasaklandı. O sezon sadece antrenmanlara katılan White, bir laptop hırsızlığı vakasında üniversite yönetimi tarafından sorgulanması üzerine okulu bırakma kararı aldı. Üniversite hayatına devam etmek isteyen White, Iowa State ve Kansas ile anlaşma noktasına geldi. Kansas antrenörü John Calipari ile yaptıkları telefon konuşması sonrası Kansas’ı seçmek üzereyken, uçuş korkusu yüzünden geçirdiği panik atak sonucu Kansas’a gidemedi ve karayoluyla daha kısa sürede ulaşacağı Iowa State’i tercih etti. Iowa State günlerinde de anksiyete bozukluğu ile uğraşan White, o dönemki koçu Fred Hoiberg’den hep saygıyla bahsediyor. Maçlardan önce midesinin bozulacağı korkusuyla asla yemek yemediğini söyleyen White, Hoiberg’in bu durumu fark ettiği zaman ona takım yemeklerine katılmama izni verdiğini ve bu durumun onu rahatlattığını belirtiyor. Takım tarafından da hastalığı anlayışla karşılanırken, bu güveni boşa çıkarmayarak Iowa State’in o sezon sayı, ribaund, asist, blok ve top çalma lideri olmayı başarıyor. Draft günü geldiğinde birçok takım tarafından anksiyete bozukluğu nedeniyle istenmeyen White, Houston koçu Kevin McHale’in ısrarları sonucu 16’ncı sıradan Houston tarafından seçildi. Draft günü Iowa State’in antrenman salonunda kendisi için verilen partiye bile gerginlikten dolayı katılamayan ve draftı koç Hoiberg’ün odasında izleyen White’ın aklındaki ilk soru da hastalığı ile alakalıydı: Houston’a giden uçakta neler olacak? Bir şekilde Houston’a gitmeyi başaran ve takım yöneticileri ile buluşan White, ilk iş olarak yöneticileri kendi hastalığı ile ilgili bilgilendirdi. Uçağa binmekle ilgili korkunun kendisi ile alakalı olmadığını, uçağa bindiğinde nasıl bir tepki vereceğini asla bilemediğini belirterek yönetime de deplasman maçları için bir plan sunmuştu. Bu plana göre, belirli bir mesafe içerisindeki deplasman maçları için özel bir otobüs satın alıp, maçlara bu şekilde gelmeyi teklif etmişti. Las Vegas’taki Yaz Ligi maçlarına katılan White, Houston yönetiminin otobüs konusundaki kararsızlığı nedeniyle takımın kamp başlangıcına katılamadı. Yine de daha sonradan kampa katıldı ve Houston’ın sezon öncesi hazırlık maçlarında sahaya çıktı ancak sezon yaklaştıkça yeniden Houston’dan uzaklaşmaya başladı. White ile Houston arasındaki güven ortamı yavaş yavaş bozuluyordu. Sezonun başlamasına rağmen hâlâ Houston’da değildi. Houston da onu D-League’e gönderme kararı aldı. Bu karar White tarafından yoğun şekilde eleştirildi. White’a göre, yönetim sezon başında verdiği sözleri tutmamıştı ve hastalığını ciddiye almayı reddediyordu. Houston cephesi ise White’ı hastalığı hakkında daha açık olmamakla ve antrenmanlara haber vermeden katılmamakla suçluyordu. Bu güvensizlik ortamı sezon sonunda sona erdi ve Houston, White’ı Furkan Aldemir’in draft hakkı ile birlikte Philadelphia’ya gönderdi. Philadelphia da White için çare olamadı. Takımı ile sezon öncesi hazırlık maçlarına çıkan White, fizyolojik olarak da geriye gitmişti. Yavaşlamış ve kilo almıştı, Iowa State’te efsane olan oyuncuyla alakası bile yoktu. Sixers da onu sezon başlamadan önce kadrodan kesti. Bir süre basketbola ara veren White, bu sürede kendi hastalığı ile ilgili bilinçlendirme çalışmaları gerçekleştirdi. Çeşitli derneklerle birlikte çalışan White, özellikle çalışanların zihinsel sağlığı konusundaki testlerin ve tedavilerin geliştirilmesini istiyordu. Basketbola ara verse de, bireysel olarak çalışmalarına devam ederek D-League takımlarından Reno Bighorns ile bir kontrat imzaladı. Burada gösterdiği performans ile Reno’nun ana takımı olan
Sacramento Kings yöneticilerinin dikkatini çekti. Kings ile 10 günlük kontrat imzalayan White, ilk resmi NBA maçına, draft edildikten tam 631 gün sonra çıkmayı başardı. Her ne kadar Kings o maçı 20 sayıyla kaybetmiş ve o maçın son saniyelerinde oyuna girmiş olsa da, o an White için çok değerliydi.
CHRIS WRIGHT / Multipl Skleroz
Chris Wright’ın hikâyesi listedeki diğer isimlerden daha farklı bir yerde çünkü onun Multipl Skleroz ile olan savaşı tam da bizim topraklarımızda başladı. 2011 NBA Draft’ında seçilemeyen Wright, birçok Amerikalı genç basketbolcunun yaptığı gibi şansını Avrupa’da denemeye karar verdi ve 2011-12 sezonu öncesi Olin Edirne ile anlaştı. O sezon kadrosunu kurarken genellikle Mustafa Abi, Reha Öz, Polat Kocaoğlu gibi ligin “kaşar” yerlilerini tercih eden Olin Edirne ligde iyi bir sezon geçirmiyordu. Sezona koç olarak başlayan Gökhan Taştimur sekizinci haftada istifa ettikten sonra Olin Edirne iki kere daha koç değiştirmiş, beklenen sonuçlar alınamayınca 20’nci haftada Gökhan Taştimur yeniden takımın başına geçmişti. Tüm bu karışıklığa rağmen, Chris Wright oyununu hep belirli seviye üzerinde tutmayı başardı. Sezon ortasında takıma katılan Filip Videnov ile birlikte takımın en etkili skoreri olmuştu. Wright’ın hayatı ise Mart 2012’de tamamen değişecekti. Türk Telekom’a kaybedilen bir deplasman maçından sonra
Edirne’ye dönen ve bir sonraki hafta oynayacakları Fenerbahçe Ülker maçına hazırlanan Olin Edirne, antrenmanlarına Mimar Sinan Spor Salonu’nda devam ediyordu. Sprint antrenmanına başlayan Wright, koşusunu bitirdiğinde çok garip bir şey hissetti; normalde sprintin sonunda eğilerek çizgiye dokunması gereken Wright kendi ayağına takılarak yere düştü. Sağ ayağının uyuştuğunu hissetmişti ama antrenman yorgunluğuna verip ilk başta önemsemedi. Ertesi sabah kötü geçen antrenmanı telafi etmek için sabah 7’de salona gelip şut atmaya başlayan Wright birden yere kapaklandı; önce sağ ayağı ve sağ bacağında başlayan uyuşukluk, vücudunun sağ tarafına tamamen yayılmıştı. Hemen hastaneye kaldırılan Wright, daha kapsamlı testlerin yapılması için İstanbul’a gönderildi. Onu muayene eden doktorlar zor da olsa MS teşhisi koydu. Beynin merkezi sinir sistemine komutlar göndermesini etkileyen MS hastalığı ile ilgili Wright’ın bir fikri yoktu, durumun ciddiyetini ancak arkadaşları onu hastanede ziyarete geldiğinde anlayabildi. Yapılan ilk tedaviden sonra hemen Amerika’ya giderek oradaki doktorlara da muayene oldu; onlar da MS teşhisini onayladı. Bu, belki de Wright’ın bir daha hiç basketbol oynayamayacağı anlamına geliyordu. Ne var ki Wright hastalığa üzülmeyi ikinci plana atarak tedaviye odaklanmayı seçti. Henüz erken bir aşamada teşhis konulduğu için tedaviye olumlu cevap vererek yeniden hislerini kazanmaya başladı. Altı aylık yoğun bir tedavi sürecinin ardından, doktorların yeniden basketbol oynaması için yeşil ışık yaktığı Wright, New Orleans Hornets’tan sezon öncesi kampı için bir teklif aldı. Kamp boyunca iyi bir performans sergilerken, kadroya giremese de onu izleyenlerin üzerinde iyi bir etki bıraktı. O dönem Hornets’ın yardımcı GM’i olan Tim Connelly, Wright’ı bırakmanın çok zor bir karar olduğunu söylüyor. Wright’ın MS hastası olmasının bu kararda hiç bir etkisi olmadığını belirten Connelly, Hornets’in D-League’deki pilot takımı Iowa Energy kadrosuna katılmasına da yardımcı oldu. Iowa Energy’de yüksek bir performans sergileyen Wright, Mart 2013’te Dallas’tan gelen 10 günlük kontrat teklifiyle havalara uçtu. Point guard pozisyonunda Darren Collison ile Mike James bulunan ve arayış içinde olan Dallas, Wright’a bir şans vermişti. Onun için bu hem psikolojik, hem de maddi açıdan çok önemliydi çünkü Dallas’taki 10 günlük kontratından alacağı para D-League’de bir sezon kazanacağı paradan daha fazlaydı. 14 Mart’ta Spurs maçıyla beraber Dallas kadrosuna katılan Wright, 15 Mart’taki Cleveland maçında forma giyerek NBA’de forma giyen ilk MS’li basketbolcu olmayı başardı. Dallas’tan bir 10 günlük kontrat daha alan ama kadroda tutulmayan Wright, yeniden Avrupa’ya döndü ve Asvel’de geçirdiği bir sezonun ardından, bu yılın başında Consultinvest Pesaro ile anlaştı. Aylık olarak kontrollerini yaptırmaya devam eden Wright, NBA’den teklif alır mı bilinmez ama uzunca bir süre daha basketbolun içinde olacağı kesin.
RANDY FOYE / Situs Inversus
Foye’un durumu aslında tam olarak bir hastalık değil. Zaten basketbol yaşamını da pek etkilememiş durumda ama burada değinilecek kadar ilginç bir konu. Falcıların tabiriyle anlatırsak; Foye’in içinde bir sıkıntı var. Doktorların tabiriyle anlatırsak; Foye’un iç organları yer değiştirmiş durumda! Yani kalbi sağda atıyor. Tabi bu durum sadece kalbi kapsamıyor; Foye’un tüm organları yer değiştirmiş durumda. Midesi ve dalağı da sağda olan Foye’un karaciğeri, safra kesesi ve apandisiti ise sol tarafta. 10 bin kişide bir görülen bu durum Foye’un basketbol hayatını pek etkilemezken, çocukluğunda bazı zor anlar yaşamış. Organları doğru yerde olan insanlara nazaran bağışıklık sistemi biraz daha zayıf olan Foye, küçükken en ufak bir nezle geçirse bile kısa sürede bu nezle zatürreeye dönüşüp hastaneye yatmasına neden olurmuş. Bu nedenden dolayı bugün bile solunum yolları hastalıklarına karşı daha bir dikkatle yaklaşıyor. Amerikan profesyonel sporlarında bu sendromu yaşayan tek oyuncu olan Foye, bunu bir motivasyon aracı olarak kullanıyor. “O kadar insan içerisinde tek olduğunu bilmek çok iyi hissettiriyor” derken, dönem dönem Situs Inversus sendromu yaşayan diğer insanlarla bir araya geliyor ve onlarla sohbet ediyor. Bu sendromun Foye’u gerek basketbol hayatında, gerekse normal yaşantısında çok etkileyeceği söylenemez. Sadece ileride apandisitine bir şey olursa o kadar acının içerisinde doktorlara apandisitinin sağda değil solda olduğunu anlatmak zorunda kalacak. O kadar kusur kadı kızında da olur!
NENE / Testis Kanseri
Washington’un Brezilyalı forvet-pivotu Nene de kanser illetiyle genç yaşta tanışanlardan. 2002 NBA Draft’ında Denver tarafından yedinci sırada seçildiğinde İngilizce bile bilmeden Amerika’ya gelen Nene, bir sene sonra Carmelo Anthony’nin draft edilmesi ile yavaş yavaş oluşmaya başlayan Denver Nuggets takımının en önemli parçalarından biri haline gelmişti. Dört senelik çaylak kontratının sonunda, Carmelo’dan sonra Denver’ın en önemli oyuncusu olarak kabul edilirken, 2006-07 sezonu öncesi Denver’ın altı senelik 60 milyon dolar değerindeki kontrat uzatma teklifini kabul edip takımda kaldı. Bir sonraki sezon ise Nene’nin hayatı için önemli değişiklikler getirecekti. 7 Ocak 2008’de Denver’ın Phoenix’le oynadığı maçtan sonra idrar kontrolü için seçilen Nene’nin test sonuçlarında bir gariplik vardı. Bu sonuçlara göre Nene ya uyuşturucu kullanmaktaydı, ya da vücudunda bir tümör vardı. Nene’nin dindar bir Hristiyan olduğunu bilen herkes, uyuşturucu kullanmayacağının da farkındaydı ama öbür seçenek de kimseye mantıklı gelmiyordu çünkü Nene vücut yapısı olarak NBA’de parmakla gösterilebilecek bir isimdi. Yapılan tetkiklerde Nene’nin testislerinde bir tümör tespit edildi ve 14 Ocak’ta yapılan ameliyatla tümörle birlikte Nene’nin sağ testisi de alındı. Kanser, erken aşamalarda teşhis edilmiş olsa da yapılan testlerde tümör kötü huylu çıktı ve Nene bir rehabilitasyon sürecine girdi. Kanserin tekrar etme olasılığı çok düşük olsa da bundan psikolojik olarak çok etkilenmişti; kemoterapi seanslarında sürekli ağlıyordu. Bu dönemde psikolojik destek aldığı kadar, Hristiyan din adamlarıyla da görüşme şansı bulmuştu. Ona göre Tanrı, ona bu hastalığı vererek gözünü açmasını sağlamıştı. İki ay süren tedavi sürecinin sonunda sahalara dönmeyi başardı. Sahalara yeni yeni dönmeye başlarken, bu kez eşi Lauren’den kötü bir haber geldi. Lauren, migren ve sol gözde bulanık görme şikâyetiyle hastaneye yattığında, beyninde bir tümör olduğu tespit edildi. Nene parkeye yeniden çıktıktan bir hafta sonra bu sefer eşi için hastanedeydi. 2 Nisan’da gerçekleştirilen bir ameliyatla tümör alındı; bu sefer aile daha şanslıydı çünkü tümör iyi huylu çıkmıştı. Kısa aralıklarla iki önemli ameliyat geçiren aile daha da çok kenetlendi. Denver’la beş senelik yeni bir kontrat imzalayan Nene, 2012 yılında takasın son günü Javale McGee karşılığında Washington’a takas edildi. Bu takası öğrendiğinde Denver’den ayrılması gerektiğinden çok, koçu George Karl ile beraber çalışamayacak olmaya üzülmüştü. Karl, 2005 yılında prostat kanserini atlatmış, Nene’nin tedavi sürecinde de onun en yakınındaki insanlardan biri olmuştu. 2013 yılında Karl’a bu sefer boyun ve gırtlak kanseri teşhisi konulduğunda ise Nene hemen George Karl’ı telefonla aradı ve tedavi sürecinde de birçok kez onu ziyaret etti. Testisi alındığı için çocuk sahibi olamamaktan çok korkan Nene için en mutlu haber 2011 yılında geldi. Oğlu Mateos dünyaya gelince iyiden iyiye bir aile babasına dönen Brezilyalı, düzenli olarak kontrollerini yaptırmakta, aynı zamanda hastaneleri ziyaret ederek kanser tedavisi gören hastalara da moral vermekte.
Doğu Ko
ALL-STAR’A BAKIŞ
onferansı Yazı: Yaşar Anıl Cantepe
oğu Konferansı son dönemlerde tanking hamlelerine çok sık rastlanması sebebiyle Batı Konferansı’na oranla rekabetçi özelliğini bir anlamda yitirmiş durumda. Tabii ki zirve için her daim bir kapışma söz konusu. Bu aşamada rekabetin tamamen yok olduğunu iddia etmek abes kaçar ancak Batı ile kıyas içerisine sokarsak Doğu’nun bir hayli- geride kaldığından bahsetmek mümkün. Bu durum elbette oyuncuların kalitesiyle alakalı. Batı Konferansı’ndaki kaliteli oyuncu sayısının Doğu’dakinden fazla olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Özellikle Philadelphia ve New York gibi takımların varlığını ve oyuncu yapılarını düşündükçe bu tezimiz doğrulanıyor. İşte bu noktada hâlihazırda dar olan oyuncu havuzunun elemanlarını değerlendirmeye çalışacağız.
YEDEKLER
Chris Bosh Miami Heat LeBron James’in ayrılışının ardından takımdaki sorumluluğu artan Bosh’ın buna bağlı olarak performansının da artacağı herkesin ortak kanaatiydi. Her ne kadar Hassan Whiteside gelene kadar savunma konusunda sıkıntılar yaşasa da Bosh için bu senenin bireysel anlamda güzel geçtiğini söyleyebiliriz. Ancak aynı şeyi takımı için söylemek güç; an itibarıyla yedinci sırada yer almaları açıkça söylemek gerekirse o kadroya göre hayal kırıklığı. Peki Bosh, All-Star seçilmeyi hak etti mi? Oyuncu havuzunun darlığını göz önüne alırsak evet; Batı Konferansı’nda bir takımda ise seçilmesi sürpriz olurdu. Sezon ortalamaları: 21.1 sayı, 7.5 ribaund, 2.1 asist, % 46.6 şut yüzdesi Jimmy Butler Chicago Bulls Sıra buraya dişiyle tırnağıyla kazıyarak gelen Jimmy Butler’da. Bu sene önemli bir çıkış yapan genç oyuncu, Bulls’un Doğu Konferansı’nda dördüncü sırada olmasının en önemli aktörü. Kariyerinin her anlamında zirvesini yaşayan Butler’ın All-Star seçilmesi de bunun kanıtı. Köstebek pastaya benzeyen saçına rağmen şu listede en çok All-Star olmayı hak eden kişi kesinlikle o. Bir şarkı sözü ile bitirelim: “Yârin saçı köstebek pastaya benzer, gel gör ki sendeki bu kakao oranı beni tatmin etmez!” Sezon ortalamaları: 20.5 sayı, 6 ribaund, 3.2 asist, % 46 şut yüzdesi Al Horford Atlanta Hawks Atlanta Hawks son 18 maçını kazanıp NBA’in zirvesindeki yerini konsolide ederken bu yolda ilerlemelerinin en büyük pay sahiplerinden birisi de hiç kuşkusuz Horford. Budenholzer’ın takım oyununu ön plana çıkardığı ve dış oyuncuların daha çok ön planda olması gereken oyun sisteminde tamamen oyununu başka bir seviyeye çıkardı. İstatistikleri etkileyici değil ancak bunun sebebi, belirttiğimiz gibi takım oyunu. Yine de katkısı kesinlikle istatistik kâğıdının çok ötesinde. Hak etti mi? Hak etti hem de dibine kadar! Sezon ortalamaları: 15.3 sayı, 6.8 ribaund, 3.3 asist, % 55.1 şut yüzdesi
ALL-STAR’A BAKIŞ
Kyrie Irving Cleveland Cavaliers David Blatt koçluk kariyerinin başından bu yana skorer ve patlayıcı oyun kurucularla oynamaya bayılır. Oyun sisteminin belki de yapı taşı bu tipteki oyunculardır. Şansa bakın ki Cleveland’da bu tanıma mükemmel şekilde uyan Kyrie Irving’e denk geldi. Cleveland’ın sezonu her ne kadar başlangıçta kötü gitse de son dönemde yakalanan dokuz maçlık galibiyet serisi bu kötü gidişatı sona erdirmiş görünüyor. Hiç kuşkusuz bu serinin oluşmasının en önemli aktörlerinden birisi de LeBron James ile beraber Kyrie Irving. Bu seri içerisinde Portland’a 55 sayı atarak kariyer rekorunu da kıran son All-Star MVP’si, kesinlikle New York’ta olmayı hak ediyor. Sezon ortalamaları: 22.1 sayı, 3.1 ribaund, 5.2 asist, %46.9 şut yüzdesi Paul Millsap Atlanta Hawks Atlanta Hawks’ın All-Star seçilen üç isminden biri olan Millsap, hiç kuşkusuz takımının bu seneki en önemli oyuncusu. Budenholzer’ın az önce bahsettiğimiz oyun yapısının en önemli parçası olan Millsap’in an itibarıyla sistemin ondan istediği bir şeyi yapamaması imkânsıza yakın! İçeriden oynayabiliyor, dışarıdan oynayabiliyor ve her türlü hücum enstrümanına sahip; bu açıdan Hawks’ın ondan beklediği aksiyonları yaratma noktasında sıkıntı yaşamıyor. Tıpkı Horford gibi onun da istatistikleri etkileyici değil ancak böylesine “takım olmak” göz boyayan istatistik değerlerinden çok daha etkileyici. Sezon ortalamaları: 17.3 sayı, 8.1 ribaund, 3.1 asist, %48.5 Jeff Teague Atlanta Hawks Gelelim zincirin Hawks açısından son halkasına. Teague’in 3-4 sene öncesine kadar böylesine bir takımın oyun kurucusu olacağını söyleseler biraz duraksayıp oradan uzaklaşmak en mantıklı hareket olurdu! Şuursuzluğun NBA’deki karşılıklarından birisi olan Teague’in özellikle son iki senede gösterdiği gelişim çok etkileyici. Geçen seneki çıkışını bu sene de sürdüren ve sağlıklı karar alma aşamasında büyük bir seviye kat eden Teague, Atlanta’nın şu anki konumu da göz önüne alındığında burada olmayı hak edenlerden. Sezon ortalamaları: 16.9 sayı, 2.7 ribaund, 7.6 asist, %46.6 şut yüzdesi Dwyane Wade Miami Heat All-Star oylamasının son gününde 100.000 oy gerisinde olan Kyle Lowry’ye geçilip ilk beşte yer alma şansını kaybetmişti. Miami’nin an itibarıyla olan konumunu göz önüne alırsak burada olması sorgulanabilir. Yine de Doğu’nun oyuncu havuzu da bu tip seçimlere müsait. “Birader, havuzda Durant vardı da biz mi seçmedik?” ya da “Havuza düşen Wade’e sarılır”, onun burada oluşunu açıklayan en güzel iki cümle. Bosh’la beraber beşinci kez All-Star seçilerek, Shaquille O’Neal ve Kobe Bryant’a ait olan üst üste beş kez aynı takımdan All-Star seçilme rekorunu egale ettiler. Tabii her şey bir tarafa, Wade’in AllStar maçında büyük bir ihtimalle sakatlığı sebebiyle yer alamayacağını da söylemek gerekir. Sezon ortalamaları: 21.4 sayı, 3.8 ribaund, 5.4 asist %48.7 şut yüzdesi
BUNLAR NASIL SEÇİLMEZ!
Nikola Vucevic Orando Magic Vucevic takımı Orlando Magic’in rezil ötesi performansına rağmen All-Star seçilmeyi kesinlikle hak ediyordu. Bu noktada neden seçilmediği üzerine bir fikir teatisi yaparsak önümüze çıkacak sonuçlar şöyle: 1-Vucevic’in reytingi listedeki oyunculardan daha düşük, bu da seçilmemesinin önemli sebeplerinden birisi. 2-Orlando Magic’in felaket performansı büyük bir etken. Bu iki sonuç onu All-Star’dan uzak tuttu. Tabii her ihtimale karşın hâlâ All-Star seçilme şansı var çünkü Dwyane Wade’in bir sakatlığı söz konusu. Kadrodan çıkarılırsa Vucevic o boşluk için güçlü adaylardan birisi olacak. Sezon ortalamaları: 19.5 sayı, 11.2 ribaund, 2 asist % 53.3 şut yüzdesi Brandon Knight Milwaukee Bucks Sezonun kuşkusuz yükselen değerlerinden. Jason Kidd’in geniş rotasyon uygulaması sebebiyle istatistikleri size etkileyici gözükmüyor olabilir. Ancak 40 dakikaya vurulduğu zaman 22.1 gibi bir sayı ortalaması elde ediyor. Gösterdiği performans sayesinde sezonun en önemli gelişme kaydeden oyuncularından birisi olan Knight’ın, Jabari Parker’ın sakatlığı sonrası zaten hâlihazırda liderlik yaptığı takımını daha da sahiplenip, önemli sorumluluklar alabileceğini gördük. Tüm bu ölçütler onun orada olmayı hak edenlerden birisi olduğunun kanıtlar nitelikte. Sezon ortalamaları: 17.9 sayı, 4.2 ribaun, 5.2 asist % 44.1 şut yüzdesi Kyle Korver Atlanta Hawks NBA tarihinin en önemli şutörlerinden birisi olan Kyle Korver, şut performansını gittikçe mükemmel bir hale getirmeye devam ediyor. Yüzde 53.4 üçlük yüzdesi bulunan Korver’ın genel şut yüzdesi 51.8 iken, serbest atış yüzdesi de 92.3. NBA’de bir sezonda Korver gibi 50/50/90 yapan tek kişi var; gelmiş geçmiş en iyi şutörlerden Steve Kerr. Bu açıdan bakılırsa Korver’ın bu seneki performansının bir NBA oyuncusu için mükemmele ne kadar yakın olduğu görülür. All-Star seçilmeyi kesinlikle hak etti ama onun en büyük şanssızlığı üç takım arkadaşının birden All-Star seçilmesi oldu. Takım arkadaşlarına dördüncü olarak katılması yönünde Dünya Okey Federasyonu’nun da baskılarıyla onun adı çok geçti ama bu gerçekleşmedi! Her ne kadar gerçekleşmedi diyorsak da Wade’in sakatlığı sonrası kadrodan çıkartılması durumunda söylentiler doğrultusunda o boşluğun şu anki sahibi gibi duruyor. Sezon ortalamaları: 13 sayı, 4.2 ribaund, 2.9 asist %51.8
SEÇİLSEYDİ GÜZEL OLURDU AMA KISMET DEĞİLMİŞ
Derrick Rose Chicago Bulls Sakatlıklarla geçen sezonların ardından Rose’un bu sene basketbola dönüşü kendi standartları ölçüsünde “etkileyici” klasmanına girmese de, olumlu bir performans ortaya koyduğunu söylemek mümkün. All-Star’ı bu yüzden hak ettiğini tam anlamıyla söylemek zor, hele iki takım arkadaşı seçilmişken... Chicago’nun konumu itibarıyla da bu açıdan üçüncü oyuncuyu yollaması haksızlık olurdu. Ancak şöyle bir durum var ki; Butler bu sezonki çıkışı göstermeseydi büyük ihtimalle Derrick Rose buraya seçilecekti. Sezon ortalamaları: 18.6 sayı, 3.2 ribaund, 4.9 asist, % 40.8 şut yüzdesi Greg Monroe Detroit Pistons Josh Smith’in “kovulmasının” ardından takım içindeki konumunu en fazla geliştiren oyuncu hiç kuşkusuz Brandon Jennings’le birlikte oydu. Ancak Smith’in oynadığı dönemde bıraktığı negatif etki o kadar güçlüydü ki Detroit onun ayrılışından sonra her ne kadar toparlandıysa da hala play-off potasının içinde değiller. Monroe’nun seçilmemesinin en önemli sebebi de bu yani takımının konumu. Seneye bu çıkışını sürdürürse ve de Jennings sağlıklı bir şekilde dönüp bu izbe sanayi şehrini şaha kaldırabilirse All-Star seçilme potansiyelini koruyabilir. Sezon ortalamaları: 15.3 sayı, 10.3 ribaund, 2 asist % 49 şut yüzdesi Andre Drummond Detroit Pistons Josh Smith’in Detroit’i sülük gibi emip kansız bıraktığı aşikâr. O sülüğümsü etkinin muhataplarından biri olan Drummond da Smith’in ayrılışının ardından kendini bulanlardan. Zaten o performansı sayesinde seçilseydi güzel olurdu ama kısmet değilmiş kısmında kendine yer bulabildi. Ribaund krallığı sıralamasında ikinci sırada, blok krallığında ise kendine ilk 10’da yer bulan Drummond’ın önümüzdeki sene tıpkı Monroe için söylediğimiz gibi takımın konumundaki iyileşme onu da All-Star’a taşıyacak. Sezon ortalamaları: 12.4 sayı, 12.8 ribaund, 0.8 asist, 1.8 blok, % 49.2 şut yüzdesi
ALL-STAR’A BAKIŞ
Bat覺 Kon
ALL-STAR’A BAKIŞ
nferansı Yazı: Şaban Işık
lk 10 takımın kendi içinde bölünerek play-off mücadelesi yaptığı Batı’da, her takımda en az bir süperstar ve bir süperstara benzeyen oyuncu olduğu için, yapılan seçimler de haliyle çokça eleştiriye maruz kaldı. Bu kadar kaliteli takımın ve oyuncuların toplandığı Batı Konferansı’ndan yedi kişi çıkarmak aslında kolay gibi ama dışarıda kalan kim olursa olsun büyük ses getirecekti, nitekim de öyle oldu. Neredeyse tüm otoriteler Batı kadrosunun All-Star’ı alacağına kesin gözüyle bakıyor. Gerçi iş sahaya gelince durum her zaman farklı ama oyuncuların bu sezonki performanslarını ve kalitelerini göz önüne alırsak, elimizde Doğu’dan daha iyi bir kadro olduğunu söylemek haksızlık olmaz.
YEDEKLER
LaMarcus Aldridge Portland Trail Blazers Portland geçtiğimiz sezon, uzun yıllar sonra play-off’ta tur atlayınca bu sezona yönelik beklentiler de doğal olarak arttı. Takımın da bu beklentilere iyi reaksiyon verdiğini söyleyebiliriz. Bu başarıda aslan payı tabii ki LaMarcus Aldridge’in. Blake Griffin, Clippers’ta oynaması ve daha atletik bir oyuncu olması nedeniyle medya tarafından biraz daha pohpohlansa da, ligin en iyi 4 numarası kesinlikle Aldridge ve adam bunun hakkını çok iyi veriyor. Bu sezon üçlüklerini de iyice geliştiren Aldridge, artık sahanın her bölgesinde tehlikeli bir hücum silahı haline geldi; bunun yanında da takımının savunmada Batum’la birlikte en güvendiği isim. Geçen hafta başparmağındaki tendon kopması nedeniyle ameliyat olacağı açıklandıktan iki gün sonra sahaya dönen Aldridge, sakat sakat çıktığı üç maçta 34 sayı ortalama tutturdu. Sezon ortalamaları: 24 sayı, 10.8 ribaund, 1.9 asist, % 46 şut isabeti Tim Duncan San Antonio Spurs Şimdi burada bir noktaya değinmek lazım. All-Star seçimlerinde koçlar oyuncuları olduğu kadar takımları da ödüllendirme çabasında. Geçmişte bu amaçla birçok tercihin yapıldığını gördük. Detroit’in dört oyuncusuyla All-Star seçilmesinden başlayarak; Utah’ın 2007’deki çıkışını ödüllendirmek adına Deron Williams ve Carlos Boozer’ın sakatlıklarında Mehmet Okur’un seçilmesi gibi örnekleri verebiliriz. Tim Duncan seçimi de bana biraz bunu anımsatıyor. Bu sene seçilmesi de bana Spurs’ü onore etmek için yapılmış bir tercih olarak geliyor çünkü Spurs’ten bu sene biri seçilecekse bu Duncan’dan başkası olamaz. 38 yaşında hâlâ 10 ribaund ve 2 blok yapabilen Duncan, bu sene San Antonio’nun savunmadaki en güvenilir ismi oldu. Dolayısıyla, insanların bu seçimi eleştirmesini anlıyorum ama bence doğru karar. Sezon ortalamaları: 14.7 sayı, 10.1 ribaund, 3.1 asist, % 48 şut isabeti Kevin Durant Oklahoma City Thunder Heh, şimdi benim eleştireceğim seçim geldi. Baştan söyleyeyim, Kevin Durant’e hiçbir lafım yok. Geçen sezon bu ligin açık ara en iyi oyuncusuydu; yıllardır belki de NBA’in en kötü koçuna rağmen Thunder’ı bir yerlere taşımaya çalışıyor, yazın yaşadığı sakatlıkta da kendisinin bir suçu yok. Sorun çok az maç oynaması… Durant bu sezon yaptığı istatistikleri diğer oyuncular gibi 40 maçlık bir sürede yapmış
ALL-STAR’A BAKIŞ
olsa zaten bu seçimi tartışanın alnını karışlardım! Takımda döndüğünde Thunder’ın 5-13’lük bir derecesi vardı; şu an ise 23-23’e gelmiş durumdalar. 18-10 normal bir takım için güzel gözükebilir ama Thunder gibi hedefi olan bir takım için 28 maçta 10 mağlubiyet çok ciddi bir sayı. Durant belki hâlâ elinden geleni yapıyor ama bu kısa dönemde takımı eskisi gibi taşıyamadığı da bir gerçek. Muhtemelen All-Star sonrası biraz daha vites artırıp play-off’a kalacaklar ama Durant maalesef bu sezon burayı hak etmiyor. Sezon ortalamaları: 25.6 sayı, 6.7 ribaund, 4.1 asist, % 51 şut isabeti Russell Westbrook Oklahoma City Thunder Şimdi Thunder’lardan All-Star’ı hak edene gelelim. Sezonun ilk maçında sakatlanıp kenara geldikten sonra, sakatlığı henüz tam geçmemişken sahaya gören ve adeta aç köpek gibi saldırarak oynayan Westbrook, bu sezon Thunder’ın taşıyıcı gücü oldu. Özellikle Durant’in de geçen sezonki formunu yakalayamaması nedeniyle dümeni daha çok elinde tutan Westbrook, son dönemde biraz yavaşlasa da yine de asistleriyle takıma katkı vermeye devam etti. Hele ki kazandıkları bir Golden State maçında NBA’de dört seneden sonra 15-15-15 yapan ilk oyuncu da olmayı başardı. Westbrook’u neden yukarıda tuttuğumun nedenleri belki Durant’i neden aşağıda tuttuğumun nedenleri kadar somut değil ama “Thunder’dan bu sezon kimi alırdın?” diye sorsanız, cevabım Westbrook olurdu. Sezon ortalamaları: 25.2 sayı, 6 ribaund, 7.5 asist, % 42 şut isabeti James Harden Houston Rockets Harden da yine aslında açıklamaya çok da gerek olmayan bir seçim çünkü Batı üçüncüsü olan Houston’ı sırtına alıp buralara kadar getirmiş durumda. Tabii ki hâlâ onu sevmeyen; bencil, savunmada isteksiz, çok şut kullanan bir oyuncu olduğunu iddia edenler olacaktır ama McHale bu sezon, özellikle Howard’ın sakatlığıyla da alakalı olarak Houston sistemini Harden’ın oyun stiline uygun olarak kurmayı başardı. Harden da şu ana kadar kendine güvenenleri üzmemiş durumda. NBA’in sayı kralı kesinlikle All-Star’da olmayı hak ediyor. Sezon ortalamaları: 27 sayı, 5.6 ribaund, 6.8 asist, % 45 şut isabeti Chris Paul Los Angeles Clippers Chris Paul de en az Harden kadar kesin bir seçim. Amerikan medyası istediği kadar Blake Griffin’i ön plana çıkarmaya çalışsın, istediği kadar Jamal Crawford’un sayı gücünden bahsetsin; Chris Paul bu takımda olmasaydı Clippers play-off yarışında bile olamazdı! Yaklaşık 10 asist ortalaması tutturan Paul, bundan önceki senelerde olduğu gibi bu sezon da Clippers’a önderlik yapmaya devam ediyor. Paul için asıl dikkat edilmesi gereken şey, bundan önceki senelerde olduğu gibi play-off’ta patlamamak çünkü her takımın bir son kullanma tarihi vardır! Sezon ortalamaları: 17.6 sayı, 4.8 ribaund, 9.7 asist, % 47.2 Klay Thompson Golden State Warriors Klay Thompson’un All-Star seçimi tam bir “Verse bir şey diyemezsin!” durumu. Thompson, bu sene çılgın atan Golden State’te Stephen Curry ile birlikte öne çıkan oyuncu oldu. Tabi bunda Thompson’un kişisel gelişimi kadar, yeni koç
Steve Kerr’ün Thompson’a verdiği özgürlük de önemli. Önceki senelerde de muazzam bir şutördü ama bu sezon oyununa, potaya direkt giderek sayı bulma ve dripling üzeri şut gibi yeni enstrümanları ekledi. Ayrıca savunmasının da geliştiğini söyleyebiliriz. Hâlâ ikna olmadıysanız, Thompson’un geçtiğimiz hafta Sacramento karşısında üçüncü çeyrekte 37 sayı atarak NBA rekoru kırdığı karşılaşmayı tekrar seyredin. O zaman fikriniz değişecek! Sezon ortalamaları: 22.7 sayı, 3.6 ribaund, 3 asist, % 48 şut isabeti DeMarcus Cousins Sacramento Kings Bu yazıyı cuma yazıp bayatlamaya bıraksaydım muhtemelen bu arkadaşı bir alt başlıkta okuyacaktınız ama Slam Dunk ekibi olarak size her zaman en sıcak ekmeği vermeye çalıştığımız için Cousins’i yedeklerde yazma şansına eriştik. Normalde bildiğiniz gibi Cousins ilk seçimlerde yedekler arasında yer alamamış, kendisi de bu duruma büyük tepki göstermişti. Eğrisi doğrusuna geldi; Kobe Bryant’ın sakatlığı nedeniyle All-Star’da oynayamayacağı kesinleştikten sonra Adam Silver tarafından kadroya davet edildi. Cousins’ın bireysel istatistiklerinin yanı sıra, sezon başında Mike Malone kovulmadan önceki dönemde Sacramento’nun gösterdiği başarılı performans da All-Star seçilmesinde önemli bir etken. Bir yandan da Sacramento’nun sahibi Vivek Ranadive, Mike Malone’u gönderip Ty Corbin gibi bir adamı takımın başına geçirirken ne düşünüyordu, hiç anlamadım! Sezon ortalamaları: 23.7 sayı, 12.4 ribaund, 3.2 asist, % 47 şut isabeti
BUNLAR NASIL SEÇİLMEZ!
Damian Lillard Portland Trail Blazers Şimdi zurnanın zırt dediği bölgelere gelelim. Yav bu Lillard size ne etti? Portland, Batı’da dördüncü olmuş; tüm o sakatlara, olmayan bench katkısına rağmen buralara gelmiş, Aldridge’in yanına nasıl bu adamı değil de Kevin Durant’i alırsınız? Koçların zihninde muhtemelen “Bu Lillard henüz genç, zaten yıllarca yine seçilecek, bu sezon da seçilmeyiversin canım!” gibi bir mantık olduğunu düşünüyorum! Zaten bu NBA’de de adam kayırmacılık mı dersin, torpil mi dersin, soruların önceden dağıtılması mı dersin, koçlar arasında her türlü illet var! Adam Silver başkanım ya önce bu kayırmacılığı engelleyecek, ya da All-Star seçimlerini koçlardan alıp gazetecilere verecek. Başka çözümü yok! Silver adamsa, bakın adam değil demiyorum, ama adamsa bunu yapar! Sezon ortalamaları: 21.6 sayı, 4.6 ribaund, 6.3 asist, % 43 şut isabeti Mike Conley & Zach Randolph Memphis Grizzlies Conley-Randolph ikilisi belki All-Star olmayı Lillard kadar hak etmedi ama Durant’le karşılaştırdığımda yine bence öndeler. Seçimlere şöyle bir mantıkla yaklaşıyorum: Madem takım başarısı önemli, Batı ikincisi Grizzlies’ten bir oyuncu varken neden batı 10’uncusu Oklahoma City’den iki oyuncu var? Madem bireysel başarı önemli, sadece 21 maç oynayan Kevin Durant neden seçiliyor? Bu iki soru da benim için şu an cevapsız durumda. Keşke kafadaki bariyerleri biraz kırabilsek ama onlar da zamanla olacak demek ki. Sezon ortalamaları: Conley; 17.4 sayı, 3.4 ribaund, 5.6 asist, % 45 şut isabeti Randolph; 17 sayı, 12 ribaund, 1.7 asist, % 51 şut isabeti
SEÇİLSEYDİ GÜZEL OLURDU AMA KISMET DEĞİLMİŞ
Dirk Nowitzki Dallas Mavericks Nowitzki’nin bu sezon All-Star istatistikleri yapmadığının farkındayım. Zaten Dallas’tan biri All-Star olacaksa bu sezon bu kişinin Monta Ellis olması gerektiğini de biliyorum. Yine de benimki biraz eski kafa bir fantezinin ürünü. Nowitzki uzun yıllar boyunca hep bu seviyelerde oynadı, her zaman AllStar’a adı ilk sıralarda yazıldı. Dallas belki birkaç sıra daha yukarıda olsaydı adı yine muhtemelen All-Star seçimlerinde anılacaktı. Artık 36 yaşına gelmiş üstün Alman harikasını bir daha All-Star sahnesinde görür müyüz bilmiyorum. Belki de bu yüzden bu sezon ucundan bir yerinden All-Star’a girmesini istedim. Tabii Nowitzki, çaylak sezonundan bu yana ilk defa sezonu 30 dakikanın altında bir ortalamayla geçiriyor ve muhtemelen play-off’a önceki senelerden daha dinç girecek. Korku ve merakla karışık o günlerin gelmesini bekliyorum. Sezon ortalamaları: 18.5 sayı, 6 ribaund, 2 asist, % 46 şut isabeti Draymond Green Golden State Warriors Green’in adı aslında All-Star seçimleri öncesi bayağı bir ortalıklarda dolaşmıştı ama Curry-Thompson ikilisinin bu kadar dominant gözüktüğü bir takımda Green istediği kadar etkili olsa da All-Star seviyesinde görülmedi. Green’i buraya eklememdeki asıl sebep, Warriors sisteminde nasıl en kilit oyuncuya dönüştüğünü onun ağzından anlatmak. Geçtiğimiz sezonlarda savaşçılığı ile bilinen Green’in bu sezon ön plana çıkan bir diğer özelliği de pasörlüğü oldu. Green’in önemi, özellikle Curry ve Thompson’a gelen ikili sıkıştırmalarda ön plana çıktı. Bu ikili sıkıştırmalarda Curry veya Thompson’a en yakın oyuncu olarak tepede topu olan Green, bir point guard gibi sahanın geri kalanındaki 4’e 3’ü en iyi şekilde kullanabildiği için bugün bu kadar değerli konumda. Ayrıca kendi de ortalama üstü bir şutör olduğu için boş kaldığında asla affetmiyor. Tüm bunların yanında da “hustle” oyununu aynı şekilde devam ettirebiliyor. Evet, belki hâlâ “Green, David Lee’den iyi bir oyuncu değil” diyebilirsiniz ama Warriors sisteminin işlemesindeki en önemli parçalardan biri olduğundan emin olabilirsiniz. Sezon ortalamaları: 11.5 sayı, 8 ribaunt, 3.5 asist, % 44 şut isabeti
ALL-STAR’A BAKIŞ
NBA TARİHİNİN
EN IYI IKILILERI Çizgi romanlarda gördüğümüz her kahramanın tereddüt etmeden güvendiği bir sağ kolu, bir kankası vardır ve söz konusu NBA olduğunda da aynı şey geçerlidir! Yaz ı : Ali Konavic
NBA TARİHİNİN EN İYİ İKİLİLERİ
N
BA ilk hava atışından bu yana birçok yıldız oyuncunun sahnesi oldu. Lige dair bir şey anlatmak isterseniz, bireysel hikâyelerden faydalanabilirsiniz. Ancak asıl etkileyici olanlar, yani şampiyonluklar, tek başına kazanılmıyor. Bu hikâyelerin başrolünü genelde iki veya üç oyuncu paylaşıyor. Hatta bazen bu birliktelik o denli dikkat çekici oluyor ki; sonunda şampiyonluk olmasa bile NBA tarihine adını yazdırmayı başarabiliyor…
LEBRON JAMES & DWYANE WADE 2003 draft’ı birçok basketbolsevere göre tarihin en iyi sınıfıydı. Bu sınıfın assolisti şüphesiz LeBron James’ti. Fakat Wade’in de lige en az onun kadar renk katması bekleniyordu; nitekim öyle de oldu. Hatta Wade, bir adım ileriye giderek Shaq ile birlikte NBA şampiyonluğu da yaşadı. Doğrusu LeBron ile Wade’in yollarının kesişmesini sağlayan da şampiyonluktan başka bir şey değildi. Cavaliers ile uzun süre yüzük için debelenen LeBron, takımını finale kadar çıkarmayı başarmış ancak ne yaparsa yapsın, Ohio’da isteğini gerçekleştirememişti. En nihayetinde ayrılık kaçınılmaz bir hale geldi ve Miami’nin yolunu tuttu. Onu orada bir diğer süper yıldız Wade bekliyordu. Ayrıca Chris Bosh da Big Three’yi tamamlayan bir diğer parçaydı. Hedef apaçık biçimde şampiyonluktu ve Heat dört yıl içerisinde bunu iki kez başardı. Şampiyon olamadığı iki sezonu da Doğu’nun zirvesinde tamamladı. “Mutlak başarı” bireysel ve takımsal anlamda sağlandı. Mavericks ve Spurs “Four-Peat”e engel olsa da LeBron James, Wade ile kurduğu verimli ortaklık sayesinde emeline ulaşmayı başardı ve tereddütsüz bir biçimde dünyanın
NBA TARİHİNİN EN İYİ İKİLİLERİ
en iyi basketbolcusu olduğunu kanıtladı. 2014 yazında hedeflerine ulaşmış ve evinde tekrarlamak isteyen birisi olarak Cleveland’a döndü. Wade, yaptığı açıklamada LeBron’ın kararına saygı duyduğunu ifade ederken “Bir arkadaşı olarak onun mutlu olmasını isterim. Saklamaya gerek yok, geçtiğimiz dört yıla nazaran her şey bizim için daha değişik olacak. Onun yerini başka bir isimle doldurmak mümkün değil. Biz de takım olarak daha çok çalışıp, bu eksikliği böyle gölgelemeyi deneyeceğiz” diyordu.
ISIAH THOMAS & JOE DUMARS Detroit’in kötü çocukları, 1989 ve 90 sezonlarında üst üste şampiyon olarak NBA tarihine isimlerini altın harflerle yazdırmayı başarmıştı. Thomas takımın en kısa boylusu olabilirdi ancak o dönem NBA’in en “büyük” yürekli ismiydi. 14 yıllık NBA kariyerinin 12 yılında All-Star olmayı başaran Thomas, ne kadar büyük bir yıldız olduğunu sadece bu veriyle bile kanıtlıyor. Ancak tam anlamıyla saygın bir kariyer için gereken şey hiç şüphesiz şampiyonluk; Thomas da birçok süper yıldız gibi bu işi başarabilmek için bir suç ortağına ihtiyaç duyuyordu. Bu isim Joe Dumars oldu. Dumars, hiçbir zaman
Thomas kadar etkileyici bir hücum silahı değildi ancak müthiş savunma yetenekleriyle ligin en iyi tamamlayıcısıydı. Öyle ki, Michael Jordan onun hakkında “Karşılaştığım en iyi savunmacı” demişti. O da tıpkı Thomas gibi tüm NBA kariyerini Pistons formasıyla geçirirken, 4 numaralı forması tıpkı kankasının 11 numaralı forması
gibi Pistons tarafından emekli edildi. Thomas&Dumars ikilisinin başardığı şeyin büyüklüğünü doğru tasvir etmek adına hatırlatalım; Pistons’ın tarihinde sadece üç şampiyonluk var ve 1989 öncesi şampiyonluk yaşamamışlardı. Ayrıca 2004 yılında kazanılan üçüncü ve son şampiyonlukta da Dumars takımın yaratıcısıydı.
TIM DUNCAN & TONY PARKER 21’inci yüzyılın en büyük hanedanı şüphesiz ki Spurs. Ne zaman “Artık yaşlandılar” veya “Böyle devam edemezler” desek bir şekilde zirvede kalmayı, hatta üstüne de koymayı başarıyorlar. Duncan-Parker ikilisi de ligin en sade ve efektif birlikteliklerinden birini kuralı 13 yıl oldu. Zaman zaman ufak tefek hayal kırıklıkları yaşansa da bu ortaklık bir kelimeyle eş anlamlı anılır oldu: Başarı. Bunda elbette Gregg Popovich’in de, Manu Ginobili’nin de, Kawhi Leonard’ın da ve Spurs’e değersiz birer parça olarak gelip yıldızlaşan oyuncuların da payı var. Ancak dedik ya, her işin vitrininde bir veya birkaç isim vardır diye; bundan yıllar sonra Spurs denince akla gelecek isimler şüphesiz Duncan ve Parker olacak. Spurs’ün en büyük yıldızı Popovich olduğundan takımın yıldızları bazen gölgede kalabiliyor ancak Popovich durumu şöyle açıklıyor: “Takımdaki bazı oyunculara koçluk yapmayı bıraktım. Duncan da bunlardan biri. Onun gerçekten buna ihtiyacı yok. Ne yapması gerektiğini söylemiyorum. Buna gerek yok.” Doğrusu 13 sezonda ortalama 55 normal sezon galibiyeti alan ve dört şampiyonluk kazanan bir takıma fazla dokunmaya gerek de yok. Onları özel ve başarılı kılan da bu olsa gerek.
JERRY WEST & WILT CHAMBERLAIN Jerry ve Wilt, NBA tarihinin ilk süper yıldızlarından. Chamberlain’i 100 sayılık tarihi performansı sayesinde basketbolu takip etmeyenler bile tanıyor. West ise NBA’in logo adamı. Belki de bu listedeki ikililer arasında en spektaküler olan ikili bu. Birçoğumuz onları hiç izlemesek de büyük saygı duyuyoruz. Nitekim okuma yazma biliyoruz; gerçekten inanılmaz istatistiklere sahipler. Öyle ki, onların istatistikleri bize “Basketbol değiştiğinden öyle çünkü değişmediyse bu rakamlar hiç komik değil!” dedirtiyor. Bireysel performansları üzerine uzunca bir makale yazılabilir ama birliktelikleri üzerine en dikkat çekici veriler; beş sezonda dört kez finale kalmaları ve Lakers’ta beraber kazandıkları üst üste 33 maç olmalı. 1971-72 sezonunda Lakers’ın 82 maçta 69 galibiyet alması da elbette onlar sayesinde mümkün olmuştu. Chamberlain’in kariyer ortalamalarının 30 sayı, 23 ribaund, 4.5 asist olduğunu hatırlatalım. Öyle bir oyuncuydu ki; forması, oynadığı her takım tarafından emekli edildi. West ise sadece Lakers forması giydi. Onun istatistikleri de gerçekten heyecan vericiydi. Sadece kendi dönemlerinin değil, NBA tarihinin de en dominant iki oyuncunun aynı takımda oynaması gerçekten
NBA TARİHİNİN EN İYİ İKİLİLERİ
1992 ABD’nin de en önemli isimlerinden biri. Her zaman olması gereken yerde, yapması gerekeni yapan özel bir dost. Jordan da Pippen’a duyduğu büyük saygıyı gerek oynarken, gerekse daha yakın dönemde sık sık dile getirdi. Pippen ise 2011 yılında oldukça iddialı bir açıklama yaptı. Jordan hakkında “Bence tartışmasız bir biçimde tarihin en iyi oyuncusu. LeBron veya bir başkası çok iyi olabilir ancak ben Jordan gibisini görmedim” şeklinde konuşmuştu. “Tarihin en iyisi kim?” sorusu basketbol var oldukça tartışılmaya devam edecek ancak tarihin en iyi ikililerinden biri kesinlikle Jordan&Pippen. Jordan’sız Pippen bir sezon Bulls’un tüm yükünü çekmiş ancak yeniden şampiyonluklar kazanmak için Jordan’ın dönüşünü beklemek zorunda kalmıştı. Daha sonra Jordan’sız Bulls’un ne denli eksik bir takım olduğunu açık sözlülükle ifade etmişti. Şunun da altını çizelim: Aynı maçta 40+ sayı atan dokuz ikiliden biri (1996, Jordan 44 ve Pippen 40 sayı) ve aynı maçta triple-double yapan ilk takım arkadaşları olma (1989, Jordan 41 sayı, 10 ribaund ve 11 asist; Pippen 15 sayı, 10 ribaund ve 12 asist) unvanlarına da sahipler. de büyük bir olay. Ne var ki bu birlikteliğin beş final getirirken sadece bir kez şampiyonlukla taçlanmış olması ilginç. Bugünlerde 80 yaşına yaklaşan West, hayatına yuvası Los Angeles’ta devam ederken; 15 yıl önce vefat eden Wilt hakkında şunları söylemişti: “O gördüğüm en iyi oyuncu. Dominant, saygı uyandıran ve saygı gösteren.”
MICHAEL JORDAN & SCOTTIE PIPPEN Michael Jordan. Bir insanı açıklamak için bazen sadece ismi yeterlidir. Jordan tam olarak bu insan. Majesteleri, basketbol
camiasının neredeyse tamamı tarafından tarihin en iyi oyuncusu olarak gösteriliyor. Bu unvanı da sonuna kadar hak ediyor. Pippen’ın hikâyesi ise birçok ikinci adamla benzer özellikler taşıyor. O, Jordan’ın pis işlerini yapan özel bir adam. O, Bulls’un duvarı. Tam sekiz kez yılın en iyi savunma beşine seçildi. 2.03’lük bir oyuncu için inanılmaz bir ortalama olan 2 top çalma ile kariyerini tamamladı. Bunun yanına 16 sayı, 5 asist gibi harika istatistikler ekledi. O, NBA tarihinin en iyi takımlarından biri olan 90’lardaki Bulls’un ikinci adamı; belki de tüm basketbol tarihinin en iyi takımı olan
MAGIC JOHNSON & KAREEM ABDUL JABBAR Lakers için yıldız oyunculara sahip olmak çok normal bir durum. Ancak tarihleri boyunca başlarına gelen güzel şeyler bunlarla sınırlı değil. Hatta belki de en güzeli Magic Johnson-Kareem Abdul Jabbar ikilisiydi. Gerçekten de her takıma nasip olmayacak derecede keyif verici ve bir o kadar da efektif bir ikiliydiler. Jabbar’ın din hikâyesi, Johnson’ın AIDS mevzusu ve daha niceleri. Hepsi hakkında uzun uzun konuşmak mümkün ancak biz beraber yaşadıkları beş şampiyonluktan bahsetsek daha doğru olur. Bu ikilinin tahribat gücünü
NBA TARİHİNİN EN İYİ İKİLİLERİ
daha iyi anlatmak adına Kareem’in altı, Johnson’ın ise üç kez MVP olduğunu hatırlatalım. Kareem’in, NBA tarihinin en skorer oyuncusu olduğunu zaten bilmeyen yok. Magic’in 20 sayı, 7 ribaund ve 11 asist ortalamalarıyla oynadığını da anımsatmakta fayda var. Kareem gibi harika bir oyuncunun yanında NBA tarihinin en all-around oyuncularından birini hayal edin. Bir de hayal gücünüz yetiyorsa bu iki ismin yanına James Worthy’i ekleyin. İşte Show Time Lakers bu! Tabii Worthy’nin neden böyle bir takıma ilk sıradan draft edildiğini de anlamak güç. Buna izin veren NBA yönetimi hakkında enteresan şeyler yazılabilir fakat biz Magic&Kareem birlikteliğini bununla gölgelemeyelim ve Johnson’ın Show Time Lakers’ı özetleyen bir sözüyle bitirelim: “Takım arkadaşlarınıza ‘Benim için ne yapabilirsin?’ diye sormak yerine kendinize ‘Takım için ne yapabilirim?’ diye sorun.”
KOBE BRYANT & SHAQUILLE O’NEAL Bu ikili hem çok başarılı oldu, hem de gerek birlikteyken, gerekse yolları ayrıldıktan sonra olaylı kariyerler edindi. İkisi de tartışmasız biçimde Hall of Fame seviyesinde isimler. Ancak ikisini de özel
kılan şey benzersiz karakterlere sahip olmaları. Evet, Kobe tarihin en büyük skorerlerinden biri. Shaq de yine benzer biçimde tarihin en iyi pivotları arasında yer alıyor. Ancak dediğim gibi; ne beraber kazandıkları üst üste üç şampiyonluk, ne de sekiz yıllık birlikteliklerinde aldıkları yaklaşık 500 galibiyet onların bireysel vasıflarının önüne geçemedi. Belki de bu yüzden yolları ayrıldı. Beraber oynarlarken birçok söylenti eksik olmadı. Bu listedeki ikililer arasında basına en çok malzeme veren ikili şüphesiz onlardı. Shaq ve Kobe, internet ağının NBA’i sarmaya başladığı yılların “düşman kardeşleri” olarak hep vitrindeydi. Shaq’ın, Kobe’nin bencil basketbolundan hoşlanmadığı söyleniyordu. Hatta bir diğer iddiaya göre Shaq, Kobe’nin yaptığı sponsorluk anlaşmalarından rahatsızdı. Öyle veya böyle en nihayetinde Shaq, Heat’in yolunu tuttu ve orada da şampiyonluk yaşadı. Kobe de farklı bir sürece giren Lakers kariyerinde şampiyonluklar yaşadı. Yıllar sonra Shaq hakkında “Tembel bir oyuncuydu ve beni sinirlendiren şey de buydu” şeklinde konuşan Kobe, yine de onunla arkadaş olduğunu belirtmişti. Bir Lakers-Warriors maçından önce de tokalaştılar ve bir süre sohbet ettikten sonra birbirlerine sarılarak veda ettiler.
JOHN STOCKTON & KARL MALONE Şampiyonluk tüm spor dallarında birçok şey demektir ancak her şeyi ifade etmez. Bu argümana sağlam bir örnek arıyorsanız Stockton-Malone ikilisini gösterebilirsiniz. Onlar şampiyon olmadan da damga vurmanın en kaliteli örneğini bize gösterdiler. Pick&roll bağıyla güçlendirdikleri dostluk, Jordan olmasa birçok şampiyonluğa gebeydi ancak onlar bunu başaramasalar da birer efsane olarak tarihe geçtiler. Beraber yaklaşık 1.100 maç oynadılar. Stockton yaptığı 15.806 asistle kırılması güç bir rekora imza attı ve hâlâ NBA tarihinin en çok asist yapan oyuncusu. Onun bu yönü sayesinde Malone, kariyerinde 25 sayılık bir ortalama tutturdu ve ligin elit skorerlerinden biri olarak dikkat çekti. İkisinin de geldiği noktada en büyük pay sahibi şüphesiz ki Jerry Sloan. Tecrübeli koç, bu ikili etrafında şekillenen mütevazı bir kadroyla üst üste iki kez NBA finaline çıkmayı başardı ancak o yıllar Jordan’ın ligde mafyalık yaptığı yıllardı! Malone bu yıllar içerisinde Stockton’ın desteğiyle iki kez MVP olsa da söz konusu yüzük olunca Jordan ve Bulls’u geçmek imkânsızdı. Malone, daha sonra yaptığı bir konuşmada Stockton ve kendisini “yüzük kazanamamış en iyi oyuncular” olarak gösterdi.
Anadolu Efes - Olimpiakos
Geçtiğimiz hafta Rusya’da 109 sayı yiyerek mağlup olan Anadolu Efes’in uyanışı çok hızlı oldu ve Olimpiakos galibiyetiyle önemli bir mesaj verildi YAZI: Can Hasgör
MESAJ Y
YERiNE ULAŞTI
Anadolu Efes - Olimpiakos
E
uroleague’de geçtiğimiz hafta Nizhny Novgorod’dan 109 sayı yiyen Anadolu Efes’in güçlü Yunanistan temsilcisini mağlup etmesi ortaya iki sevindirici sonuç çıkardı. Bunlardan ilki; Nizhny’den yenilen 109 sayının ve alınan mağlubiyetin garip bir iş kazası olduğu anlaşıldı ve sonuç olarak hemen ertesi hafta işler yoluna konuldu. İkinci sonuç ise; Olimpiakos gibi bir takım alt edilerek Euroleague’in devamı için önemli bir mesaj verildi.
topla beraber içeri penetreleriyle, hem de uzunlara indirilen paslarla gelmişti. Bu hafta ise aynı durumun, özellikle Olimpiakos gibi bir takıma karşı yaşanması istenmiyordu. Bu nedenle Anadolu Efes’in ilk amacı kesinlikle sert, baskılı, yardımlaşmalı bir savunmayla rakibine boyalı alandan kolay atış izni vermemek, zorlama dış şutlara itmekti. Aslında ilk yarıda 40 sayı yemesine rağmen bunu başarmışlardı. Özellikle Spanoulis’in ikili oyunları sonrasında içeriye driplingini durdurmak için, biraz riskli olsa da, Lasme sürekli tepeye çıkıp çok iyi bir yardım savunması getirdi. Tabii Spanoulis bu alınan riski Ders alınmış Anadolu Efes geçtiğimiz hafta 109-90 değerlendirebilecek bir isim olduğu için mağlup olurken bu farkın oluşmasında en anında boştaki adamı bulabiliyordu. Yine de Anadolu Efes buna da hazırdı. Çok iyi önemli etken, rakibin boyalı alandan savunma rotasyonlarıyla boştaki adamları bulduğu sayılardı. Sayılar hem kısaların
“ Anadolu Efes geçtiğimiz hafta 109-90 mağlup olurken bu farkın oluşmasında en önemli etken, rakibin boyalı alandan bulduğu sayılardı”
kapatmasını bildiler. Burada Lasme’nin hızlı ayaklarının ve gayretli savunmasının da payı oldukça vardı. Ancak sonuçta rakip Olimpiakos olunca, boş atış imkanı verilmese bile, el üstü üçlüklere karşı koymak zordu. Rakibin ilk yarıda 40 sayı bulması, Efes’in yaptığı savunmanın tam karşılığı değildi. Savunma giderek sertleşti Anadolu Efes’in ikinci yarıdaki isteği ise ilk yarıdaki gibi ekstra sayılara izin vermemek ve savunmayı giderek sertleştirmekti; zira oyunu savunmaya bağlı olan temsilcimiz, rakibini ilk yarıda iyi tutmaya çalışsa da 40 sayı yemiş ve bu nedenle hücum da oldukça negatif bir şekilde etkilenmişti. Aynı şekilde Olimpiakos da oldukça baskılı bir savunma anlayışı sergiliyordu. Kısacası Efes’in Yunanistan temsilcisini sert savunmayla dengesiz hücuma zorlayıp; rakip, savunmada düzene oturmadan sayıyı bulması gerekiyordu. Üçüncü çeyreğin sonlarında oyuna giren Doğuş, savunmaya enerji getirip
Anadolu Efes - Olimpiakos
bu dezavantaj çok iyi yardım savunmalarıyla kapatıldı. Ivkovic, Olimpiakos’u mağlup etmek için Spanoulis’in raydan çıkartılması gerektiğinin kesinlikle farkındaydı ve nitekim öyle de oldu. Maç sona erdiğinde yıldız oyuncunun sadece 2 sayısı ve 1 asisti vardı. Bunun yanında üç de top kaybı gelmişti. Zaten Spanoulis’in nasıl durdurulması gerektiğini de Ivkovic’ten daha iyi bilen başka Psikolojik üstünlük ve sonrasında gelen galibiyet bir koç da muhtemelen yoktur. Anadolu Efes Anadolu Efes psikolojik üstünlüğü adına ise sevindirici olan zaman zaman yakalayınca farkı da yavaş yavaş açmaya Heurtel’in kıpırdaması ve Kristic’in de artık başladı. Olimpiakos’un ilk yarıda soktuğu el sakatlığının etkisini atmaya başlaması oldu. üstü üçlüklerden de eser kalmamıştı. Rakibin Sonuç olarak tüm bu yaşananların ritmi çok iyi bozulmuştu. İlk yarıda ayakları çerçevesinde Anadolu Efes evinde yavaş kalan Kristic savunmada handikap Olimpiakos’u 84-70 mağlup ederek çok yaratırken, momentumla beraber ikinci yarıda önemli ve kritik bir galibiyet aldı. üstüne 4 de sayı bulunca temsilcimiz bir anda 7 sayı öne fırladı. Üçüncü periyotun ilk 5 dakikasında Olimpiakos’a sadece 3 sayı atma izni verildi ki bu da önemli bir mesajdı. Anadolu Efes ikinci yarının başında momentumu arkasına aldı ve geri kalan bölümde rakibin tempoyu kontrol etmesine asla izin vermedi.
Unicaja Malaga - Fenerbahçe Ülker
KARAKTERiN Avrupa’nın en zorlu deplasmanlarından birinde Malaga’ya konuk olan Fenerbahçe Ülker, kritik anlarda sahaya karakter koyarak 68-60’lık zaferle döndü
YAZI: Gürhan Ulusoy
ZAFERi
Unicaja Malaga - Fenerbahçe Ülker
E
uroleague’de hedef maç olarak nitelendirilebilecek bir mücadeleye hangi deplasmanda çıkmak istemezsiniz?” diye sorulsa koçların birçoğu İspanya cevabını verir. Malaga deplasmanı gerek bu yönüyle, gerekse de Malaga’nın oldukça dengesiz bir takım olması nedeniyle oldukça zor geçmesi bekleniyordu ve nitekim öyle de oldu.
gözüken taraf olsa da, çok büyük oynayacağının sinyallerini veren Goudelock ve Emir’in katkılarıyla fark açılmadı.Bjelica ve Vesely sahada yokken takımın ribaund konusunda ne kadar zorlandığını bu çeyrekte bir kez daha gördük. Her iki oyuncudan da maksimum verim alınması en azından bu alanda oldukça önemli. İkinci çeyreğe iyi başlayan, Emir ve Vesely’nin hareketli oyunlarıyla Fenerbahçe Ülker oldu. Ancak bu iyi oyun kısa sürdü ve maç tekrar Malaga’nın kontrolüne girdi. Ev Emir&Vesely ortaklığı sahibi gerek Fenerbahçe Ülker’in savunma Maça her iki takım da sert savunma zaaflarından, gerekse buldukları ceza yaparak başlarken, birbirlerini dengesiz şutlarından faydalanamayınca fark hep belli atışlara ve top kayıplarına ittiler. Hatta bir seviyede gezindi. Sarı-lacivertliler bu periyodun bitimine 5 dakika kala skorun 5-5 periyotta savunmada çoğunlukla etkili olması, savunma sertliğinin hangi olurken, hücumda ise tam anlamıyla boyutlarda olduğunu gösteriyordu. Periyot yokları oynadı. İyi savunma yapılan bazı sonlarına doğru dış atışlarda isabet pozisyonlarda alınamayan savunma sağlamaya başlayan Malaga daha iyi ribaundları gerçek anlamda can yakarken,
“ Malaga oldukça dengesiz bir takım olması nedeniyle maçın zor geçmesi bekleniyordu ve nitekim öyle de oldu”
Semih’in oyuna hiç alınmamasını kendi adıma anlayamadığımı söyleyebilirim. Evet, Semih iniş-çıkışları ve problemleri çok olan bir oyuncu ancak böyle anlarda oyuna alınmayacaksa kadroda olmasına da pek gerek yok. Goudelock mucize yaratıyor Maçı kazanmak için savunmayı belli bir seviyede tutup hücumda da etkili olunması gerekiyordu ve ikinci yarı da aynen bu şekilde başladı. 9-0’lık seri ile başlanan ilk birkaç dakikanın ardından Plaza’nın molasından 7-0 ile dönen Malaga’yı durduran isimler bu çeyrekte de aynıydı; çok zor bir üçlük sokan Goudelock ve smaçlarıyla can yakan Vesely. Malaga hücumda zorlanmaya devam edip skorerini bulamazken, Goudelock’ın imkânsıza yakın iki üçlüğü tam anlamıyla altın değerindeydi ve 21-10 olan üçüncü çeyrekte en büyük pay sahibi de kuşkusuz Amerikalı skorerdi. BjelIca niyahet sahnede Son periyoda girilirken 9 sayılık farkı yakalayan Fenerbahçe Ülker’in, Malaga’nın kötü hücum performansı da
Unicaja Malaga - Fenerbahçe Ülker
düşünülünce buradan maçı vermesi kolay gözükmüyordu. Yine de her iki ekibin yaptığı, yıldız takım maçında bile yapılmaması gereken hatalar ve son birkaç dakikaya kadar mükemmel maç yöneten hakemlerin sertliğe fazla göz yumması oldukça dikkat çekiciydi. Son çeyrekteki bir diğer önemli nokta ise; son dakikalara kadar uyuyan Bjelica’nın gerçek kimliğine dönüp maçın zora girdiği anlarda takımı rayına oturtmasıydı. Böyle zor bir deplasmandan önemli bir savunma performansı ve 68-60’lık galibiyetle dönen Fenerbahçe Ülker, Top 16’da deplasmanlardaki yenilmezliğini sürdürürken, ilk üç sıra için de çok önemli bir avantaj yakalamış oldu. Fenerbahçe Ülker’de en etkili oyuncular 14 sayı, 13 ribaund ve 2 top çalmayla Bjelica; 17 sayı, 7 ribaund ve 3 top çalmayla Vesely; 20 sayıyla da Goudelock oldu. Takım ne hücum, ne de savunma anlamında henüz beklenilen seviyede ama her geçen maç işler rayına oturuyor ve Fenerbahçe Ülker daha bir “takım” şeklinde sahada yer alıyor. Daha da önemlisi bu durum çok önemli bir zamanda gerçekleşiyor.
Panathinaikos - Galatasaray LH
OAKA’DA Galatasaray, Top16’nın beşinci haftasında gruptaki kaderi açısından kritik maçta bu sezon çoğu sert deplasmanda olduğu gibi varlık gösteremedi ve sahadan 86-77’lik mağlubiyetle ayrıldı YAZI: Can Asena
KAYIP
P SiLUETLER
Panathinaikos - Galatasaray LH
G
alatasaray savunmasının bu seferki başarısı (!) ilk yarıdaki üçlük savunmasıydı. Yüzde 50 isabet oranıyla sekiz üçlük yemeyi başarırken Panathinaikos’un hem attıklarının, hem de kaçırdıklarının bir kısmının bomboş olduğunu ve daha da kötü bir tablonun bile gerçekleşebileceğini söylemek lazım. Özellikle sezon ortalaması 5.1 sayı olan Blums’tan 5/6 ile yenilen 13 sayı fazlasıyla can yaktı. Savunmadaki artık alışılmış bu kötü tabloya ek olarak, hücumda da alışılmışın ötesinde kötü bir görüntü vardı. Gerçi ilk çeyreğin sonlarına doğru sahaya giren ikinci beşin sezon içinde zaman zaman böyle sıkıntıları oluyordu. Yine de uzun bir süre hücumda hiçbir şey üretemeden 13 sayıda kalınması
bunun ötesine geçen bir durumdu ve buna bir de Arroyo ve Erceg’in maç sonunda 1/8 ve 2/9 ile sadece 4’er sayıda kalmalarıyla sonuçlanan standardın çok altındaki performansları eklenince farkın çift hanelere gitmesi kaçınılmaz oldu. Yine havlu atıldı Maçın ikinci yarısı için “Biz yazmaktan bıktık, Galatasaraylı basketbolcular havlu atmaktan bıkmadılar!” demek mümkün. Evet, OAKA’da devreye 15 sayı geride girip dönmek kolay değil ancak oldukça dar bir rotasyonla oynayan rakibinizin en azından işini zorlaştırabilir, maçı olmasa da ikili averaj için avantajı alma umuduyla maç sonuna gidebilirsiniz. Oysa Galatasaray bu sene geriye düştüğü her kalburüstü deplasmanda olduğu gibi tamamen havlu atmış olarak
“OAKA’da devreye 15 sayı geride girip dönmek kolay değil ancak oldukça dar bir rotasyonla oynayan rakibinizin en azından işini zorlaştırabilirdiniz”
döndü devre arasından. Yani insan artık gerçekten merak ediyor bu takımın devre aralarında ne konuştuğunu... Üçüncü çeyreğin henüz başında üçüncü faulünü alan Diamantidis’ten de yoksun oynamasına ve ilk yarının yıldızı Blums’u hiç kullanmamasına karşın Pao’dan yine 23 sayı yemeyi başardı ve farkın 20’nin üstüne çıkmasına engel olamadılar. Ergin Ataman geç kaldı Kalan süre için konuşulmaya değer bulduğum bir konu var. Üçüncü çeyrek sonundan başlayarak tam saha baskı denedi Galatasaray. Panathinaikos’un da maçın bittiğinin bilincinde olmasının payı büyük ama öyle ya da böyle bu baskıyla önce bir denge kurup maç sonunda da ciddi bir seri yakalayarak farkı tek hanelere kadar
“Galatasaray, Diamantidis’ten de yoksun oynamasına ve ilk yarının yıldızı Blums’u hiç kullanmamasına karşın Pao’dan yine 23 sayı yemeyi başardı”
Panathinaikos - Galatasaray LH
indirmeyi başardılar. Şimdi burada asıl dikkatimi çeken konu; İlk 30 dakika bench’te oturan ve oyunu adeta izleyen Ergin hocanın bir şeyler denemek için maçın kafalarda bitmesini beklemesi! Üçüncü çeyrek başında denense tutar mıydı ayrı bir konu ama en azından rakibi rahatlıktan çıkarmak, oyunun sonu belli akışına etki edebilmek adına bir şeyler denenmiş olurdu. Ki koçun bu küskün/umursamaz halleri de maalesef sezon genelinde gördüğümüz bir durum. Üst üste iki kötü mağlubiyet ile Kızılyıldız deplasmanından çıkarılan galibiyeti tamamen heba etti Galatasaray. Her ne kadar daha grubun ilk devresinde olsak da realist olmak gerekirse haftaya içeride Maccabi karşısında ya tamam ya devam maçına çıkacaklar.
EuroLeague / E Grubu
Maccabi: 90 Real Madrid: 86 2014 finalinin rövanşı niteliğindeki maçta İsrail ekibi, güçlü rakibini bir kez daha devirmeyi başardı
B
u sonucun ardından Maccabi Tel Aviv galibiyet sayısını dörde çıkarıp rakibiyle durumunu eşitlerken, İspanyol devi de Top 16’daki ilk mağlubiyetini almış oldu. Ev sahibinde Sofoklis’in 17 sayı ve 8 ribaundluk performansı geceye damgasını vurdu. MarQez Haynes de 5/8’lik üçlük isabetiyle rakip potaya 17 sayı göndermeyi başardı. Jeremy Pargo attığı 11 sayının yanı sıra takım arkadaşlarına dağıttığı 9 asistle takımına liderlik eden isim oldu. Konuk ekipte ise son haftaların yıldızı Felipe Reyes bir kez daha etkileyici bir oyun ortaya koyarak karşılaşmayı 20 sayı ve 11 ribaundla tamamladı. Maçın son anlarında aldığı ribaund sayesinde de bu alanda Euroleague’in zirvesine çıktı. Gustavo Ayon’un 13, Sergio Llull’un da 11 sayısı Real Madrid’in galibiyeti için yeterli olmadı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Çok zor bir maç olacağını biliyorduk. İlk yarıda istediğimiz oyunu sergileyemedik ancak devre arasında oyuncularıma söylediğim her şeyin ikinci yarıda sahaya yansıdığını görmek beni mutlu etti.” Guy Goodes, Maccabi Tel Aviv “Basketbol anlamında çok kaliteli bir oyun vardı. İyi pas yaptık, ribaundları topladık ancak kritik anlarda çok basit atışlar kaçırınca galip gelmeyi başaramadık.” Pablo Laso, Real Madrid
EuroLeague / E Grubu
Kızılyıldız: 86 Alba Berlin: 69 Evinde ağırladığı Alman rakibini rahat geçen Kızılyıldız, Top 16’daki ilk galibiyetine ulaştı
Ö
zellikle dev pivotu Marjanovic’in 17 sayı ve 12 ribaundluk performansıyla pota altını adeta karartan Sırp temsilcisinde ABD’li guard Marcus Williams’ın 10 asisti de altı çizilmesi gereken istatistiklerden biriydi. Bu iki isme 12 sayıyla Charles Jenkins ve 10 sayıyla Branko Lazic eşlik etti. Alba Berlin’deyse Jamel McLean’in 14 sayısı, karşılaşma boyunca öne çıkan nadir güzelliklerden biriydi. Reggie Redding ve Cliff Hammonds da attıkları 11’er sayıyla bu zorlu deplasmanda direnmeye çalışan diğer isimlerdi.
KOÇLAR NE DEDİ?
“İlk dört maçta aldığımız yenilgilerin ardından harika bir galibiyet oldu. Çok iyi oynadık, özellikle ilk yarıdaki savunmamız da maçı kazanmamızda önemli bir etken oldu.” Dejan Radonjic, Kızılyıldız “En son ne zaman böyle bir atmosferde maça çıktığımı hatırlamıyorum. İlk çeyrekteki performans bütün maçı özetliyor. O kadar çok top kaybettik ki maça konsantre olma şansımız da kalmadı.” Sasa Obradovic, Alba Berlin
EuroLeague / E Grubu
Barcelona: 89 Zalgiris: 72 Litvanyalı rakibini kolay geçen Katalanlar, evlerindeki üçüncü maçtan da galibiyetle ayrılmayı başardı
E
v sahibi ekipte Ante Tomic’in 16 sayı, 9 ribaund ve 5 asistlik performansı geceye damgasını vururken, Nachbar da 15 sayıyla ona eşlik etti. Katalanlar adına Doellman ve Hezonja da 12’şer sayılık katkıyla galibiyette önemli rol oynadı. Konuk ekip adına Gudaitis’in 17 sayısı sadece ufak bir teselli olurken, Ulanovas da rakip potaya bıraktığı 14 sayıyla Zalgiris’te mağlubiyete direnmeye çalışan isimlerden biriydi. Bu sonuçla Barcelona galibiyet sayısını üçe çıkarırken, Zalgiris dördüncü mağlubiyetini aldı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Takımımın ortaya koyduğu performanstan çok memnunum. Maça çok iyi başladık, tempoyu kontrol ettik ve öne geçtik. Rakibin de direnci kolay kırılınca bizim için rahat bir galibiyet oldu.” Xavi Pascual, Barcelona “Söylenecek fazla bir şey yok. Maçı ilk yarıda kaybettiğimizi düşünüyorum. Daha sonra geri dönmeye çalıştık ama Barcelona gibi güçlü bir takıma karşı bunu yapmak çok zor.” Gintaras Krapikas, Zalgiris
C N
EuroLeague / F Grubu
CSKA Moskova: 103 Nizhny Novgorod: 95 İki Rus takımının çekişmeli geçen karşılaşmasında gülen taraf, uzatmalar sonrası CSKA Moskova oldu
E
v sahibi ekip bu sezon Euroleague’deki 15, sezon toplamında da 30’uncu maçından da galibiyetle ayrılırken bu sezon ne kadar iddialı olduğunu bir kez daha gösterdi. CSKA’yı zafere taşıyan isimler; 25 sayıyla Teodosic, 22 sayıyla Vorontsevich, 15 sayı ve 6 asistlik performansıyla da Aaron Jackson oldu. Karşılaşma boyunca güçlü rakibine iyi direnen Nizhny adına Trey Thompkins ve Taylor Rochestie’nin 22’şer sayısı galibiyet için yeterli olmadı. Konuk ekipte Terence Kinsey 19 sayı ve 10 ribaund, Parakhouski de 18 sayıyla oynadı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Ufak sakatlıklar ve bazı eksiklikler nedeniyle stres altındayız. Buna rağmen maçı hiç bırakmayıp önemli bir galibiyet aldık. İyi oynamadan da kazandığımızı görmek beni mutlu etti.” Dimitris Itoudis, CSKA Moskova “Maça kötü başladık, rakibe çok kolay basket bulma şansı verdik. Son dakikalardaki kritik toplarda sahaya yansıttığımız karakterden memnunum. Maç boyunca muazzam bir savaş verdik.” Ainars Bagatskis, Nizhny Novgorod
L E
EuroLeague / F Grubu
Laboral Kutxa: 102 EA Milano: 83 İlk çeyrekte yakaladığı 34-18’lik üstünlüğü 40 dakikaya yayan Laboral, İtalyan rakibini rahat geçti
L
etonyalı oyuncusu Bertans’ın sadece 16 dakikada 19 sayı bulup damgasını vurduğu karşılaşmada Laboral Kutxa adına etkili olan diğer isimler; 16 sayıyla oynayan James ve 15 sayı kaydeden Darius Adams oldu. Top 16’daki dördüncü yenilgisini alan konuk ekipte Samuels 18 sayı ve 8 ribaundluk performansıyla direnmeye çalışırken, Gentile’nin 15 sayısı, Kleiza’nın da 14 sayı ve 8 ribaundu teselliden öte gitmedi.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Maça iyi başladık ve ilk çeyrekte harika oynadık. Ben endişelendiren tek nokta, ribaundlarda zaman zaman sıkıntı yaşamış olmamız. Onun dışında bu galibiyetten ötürü bir hayli memnunum.” Ibon Navarro, Laboral Kutxa “Rakibimiz maçı 40 dakika boyunca domine etti. Oyunun hiçbir alanında yeterince agresif olamadık ve dolayısıyla da maçı kaybettik.” Luca Banchi, EA Milano