SLAMDUNK
ÖZGECAN’IMIZ ACIYOR!
HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
16 - 22 Şubat 2015 / SAYI: 69
DEAN SMITH Hoşçakal Bay Basketbol
#ozgecanaslan
SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59
www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Görsel Yönetmen BARAS TEAMWORK baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Murat Eyüboğlu Alican Şengül, Can Asena, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Rıdvan Yağımlı Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.
Bana Bunlarla Gelmeyin Kardeşim
Russell Westbrook’un smaç yarışmasına katılmama sebebini duymayan kaldı mı? klahoma City Thunder’ın haşere çocuğu, NBA’in en patlayıcı oyuncularından Russell Westbrook geçtiğimiz günlerde neden smaç yarışmasına katılmadığını ve bundan sonra da neden katılmayacağını açıkladı. Moda ikonuyum diye ortalarda dolanıp Merter’den aldığı ihraç fazlası ürünlerle takılan Westbrook “Sadece insanların üzerinden smaç basarım” diyerek bir anlamda smaç yarışmasını gömmüş. Yakında Bu Tarz Benim jüri üyeliği yapsa da biz de onu gömsek...
O
FastBreak / Hazırlayan: Yaşar Anıl Cantepe
Hayırlı Olsun Başkanım
Birçoklarına göre ligin 1 numaralı oyuncusu, gözünü saha dışı görevlere dikti eBron James camiadaki en popüler adam oluşunu NBA Oyuncular Birliği’nin ikinci başkanı olarak perçinlemiş. Son günlerde Oyuncular Birliği Başkanı Chris Paul’ün zorlamasıyla iyice gaza gelen abimizin takım sahipleri ve NBA yönetimi ile yapılacak pazarlıklarda karşı tarafın gözünü korkutacağı kesin. Biz de buradan başkana bir hayırlı olsun çekelim ve de krallıktan vazgeçip demokrasiye olan inancımızı tazelediği için kutlayalım.
L
FastBreak
Adam Yaşıyormuş Beyler
Sacramento Kings’te yaşanan koç değişikliği, unutulmaya yüz tutmuş bir ismi tekrar huzurlarımıza çıkardı acramento Kings geçtiğimiz hafta içinde çoğu takipçimiz tarafından öldüğü zannedilen George Karl’la koçluk için anlaşmaya vardığını duyurdu. Mike Malone’un komik bir şekilde kovulmasının ardından Utah’ta rezil ötesi bir koçluk performansı sergileyen ve bunu Sacramento’ya da taşımayı başaran Ty Corbin’in de vadesi dolmuş oldu böylelikle. Yalnız Corbin’in takımla ilişiği kesilmedi, takım sahibinin “adamı” yaftası üzerine yapışan “hamili kart yakını” artık backoffice’de çalışmalarını sürdürecek. Ne yapacaksa artık…
S
FastBreak
FastBreak
Spurs Ucuz Atlatmış Popovich’in geçmişe yönelik itirafı, NBA takipçilerinde soğuk duş etkisi yarattı San Antonio Spurs’ün scout ekibinin methini duymayan bir Galatasaray yönetimi kaldı şu ülkede, onlara da biz söyleyelim: “Adamlar cidden iyi scout yapıyor”. Gregg Popovich bu argümanı çürüğe çıkaracak bir hatayı yapmaktan son anda vazgeçtiklerini geçtiğimiz günlerde açıkladı ve herkes dehşete düştü: “1997’de ilk sıradan Tim Duncan yerine Scot Pollard’ı draft etmeyi düşünüyorduk.” Ucuz yırtmışsınız Popçuğum, ne diyelim.
ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA
SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...
Bizim Takas İşi Ne Oldu Hocam? Milli oyuncumuz, Utah Jazz yönetimine sinyal üstüne sinyal yolluyor nes Kanter, Utah Jazz yönetimine takas olma isteğini iletmiş menajeri aracılığıyla. Özellikle Rudy Gobert’in kadroya katılışının ardından daha iyi bir savunma kurgusu için koç tarafından kenarda oturtulan Enes Kanter zaten takım içindeki rolünden memnun değildi. Bunun üzerine bir de çarşamba günkü Dallas maçında gözündeki sıkıntı nedeniyle kenara gelip, sağlıklı olduğu halde oyuna sokulmaması eklenince patlamış. Enes’in maçın ardından takımla beraber Utah’a dönmemesi ve bir grup arkadaşıyla beraber Pensilvanya’ya gitmesi kararındaki ciddiyeti gösteriyor.
E
FastBreak
Hayatının her saniyesini bu güzel oyuna adamış Dean Smith, ardında bıraktığı mirası artık bulutların arkasından seyredecek YA ZI: R ıdva n Yağım lı
Hoşçakal Bay Basketbol
“A
ilem dışında hiç kimsenin bende koç Smith kadar etkisi olmamıştır. O bir koçtan fazlasıydı; o benim akıl hocam, yol göstericim ve babamdı. Ne zaman ona ihtiyacım olsa her zaman benim için oradaydı ve onu bunun için sevdim. Basketbol dışında bana hayatı öğretti. Oyuncuları, çalışanları ve tüm North Carolina ailesi üzerinde inanılmaz etkisi olan bu büyük adamı kaybettik.” Michael Jordan Geçtiğimiz hafta sonu basketbol dünyası için çok üzücü bir haberle sarsıldık. Amerikan basketbolunu uzan yıllardır takip eden herkesin fazlasıyla saygı duyduğu, hatta saygıdan da öte örnek aldığı, North Carolina Üniversitesi denilince Michal Jordan’ın da önünde akla ilk gelen isim olan Dean Smith’i kaybettik. Belki onun neler yaptığını anlatmanın tam olarak tarifi ya da izahı yok ancak yine de bu yazı onun anısına olacak. Dean Smith, hayatını North Carolina basketboluna adamış, aynı zamanda insani ilişkileri ve yardımseverliği ile bilinen ancak gösterişi asla sevmeyen inanılmaz bir figürdü.
NBA’de hiç koçluk yapmadan, sadece kolej basketbolunda yer alan Smith’in yetiştirdiği isimler ve başlattığı akımlar NBA’in tarihini değiştirdi, bu oyunun değerini fazlasıyla artırdı. 1961-1997 yıllarında North Carolina Üniversitesi’ni çalıştıran Smith, 36 yıllık koçluk kariyerinde 1975-1997 yılları arasında art arda 23 NCAA turnuvasına katılarak bu alanda kırılması güç bir rekoru imza attı. NCAA’de 879 galibiyeti olan Smith, tarihte en çok galibiyet alan 10 koçtan biri ve ilk 10’da yer alan isimler arasında en kısa süre takım çalıştıran, en az maça çıkan ve en yüksek galibiyet yüzdesine sahip (%77,6) isim olması onun ne kadar önemli bir basketbol adamı olduğunu kanıtlıyor. 1958-1961 yılları arasında North Carolina Üniversitesi’nde asistan koçluk yaptığı dönemde Washington Post yazarı John Feinstein, onunla gerçekleştireceği bir röportaj için bir araştırma yapar. Feinstein, Smith’in North Carolina’nın Chapel Hill kasabasında sıklıkla gittiği bilinen Binkley Baptist Kilisesi’nin rahibi Robert Seymour ile görüşür. Seymour, siyahi Amerikalılarla beyaz
Amerikalıların aynı restoranlarda, özellikle North Carolina’da bir arada yemek yiyememesinden rahatsız olur ve Dean Smith’e ne yapılabileceği ile ilgili danışır. Smith ona hak verir ve çözüm olarak kiliseden çıktıktan sonra siyahi bir üye ile birlikte ayrımcılığın yapıldığı bir restorana gider ve onunla birlikte yemek yer. Bunu yıllar sonra rahipten duyup kendisine anlatan gazeteciye sinirlenen Smith, fısıldayarak “Asla doğru yaptığın bir şey için övünme, sadece doğru olanı yap” der. 1967 yılında, ırkçılığın ve ayrımcılığın yaygın olduğu bir dönemde dikkat çeken bir oyuncu olan Charlie Scott’u North Carolina Üniversitesi’ne dâhil eden Smith, aynı zamanda onun üniversite tarihinde ilk burs alan siyahi oyuncu olmasını sağlar. Scott, Smith hakkında yaptığı bir konuşmada ondan “Her insana değer veren, herkese adil davranan, adalet için tüm çabayı gösteren bir insan” olarak bahseder. Eğitimini aldıktan sonra Boston Celtics tarafından draft edilir. Atlantik Konferansı’ndan çıkan ilk siyahi NBA yıldızı olan Scott, daha sonra Phoenix Suns forması altında All-Star olma başarısını da gösterir. Smith’in ona desteği sayesinde siyahi oyuncularla ilgili birçok tabu da yıkılır. Smith, 1976 Montreal Olimpiyatları’nda mücadele edecek ABD Milli Takımı’nın başına getirilir. Oyun felsefesinden taviz vermeyen Smith, burada da takım olma olgusunu yerleştirir. Takımdaki dört oyuncu (Adrian Dantley, Scott May, Mitch Kupchak, Phil Ford) turnuvayı çift haneli skor ortalamalarıyla bitirir ve Smith her oyuncusundan da katkı almayı başarır. Şu an Los Angeles Lakers’ın genel menajeri olan Mitch Kupchak, onun hakkında “Koç Smith, hayatımdaki en etkileyici insanlardan biriydi. Etkisi benim hayatımda asla bitmedi, kariyerimin her noktasında her zaman bana doğru yolu gösteren en güvenilir öğretmendi. Sadece bende değil, onun öğrencisi olmayı başaran yüzlerce insan üzerinde de inanılmaz bir etki bıraktı ve ben onlardan biri olduğum için çok
Hoşçakal Bay Basketbol
Hoşçakal Bay Basketbol şanslıyım” diye bahseder. Smith, bireysellikten çok takım olma olgusuna önem veren bir koçtu. Asla oyuncunun ismine ve geçmişine bakmaz, bunun yerine sistem içindeki rolüne bakardı. 1981’de Michael Jordan, North Carolina’daki ilk yılında Dean Smith’in fazlasıyla dikkatini çeker ve ilk yılında ilk beşin bir parçası haline gelir. Bu, Smith’in sistemi için neredeyse hayal bile edilemeyecek bir başarıdır ancak Smith, Jordan’ın kendisini kaybetmesini, basamak basamak ulaşılması gereken başarıya bir anda ulaşmasını istemez. Dönemin en çok okunan dergisi Sports Illustrated, sezonun o ana kadar en başarılı takımı North Carolina Üniversitesi’nin oyuncularını kapak çekimleri için davet eder. Smith, orada da etkisini gösterir. Henüz çaylak olan Jordan’ın kapakta yer almasına izin vermez çünkü ona göre Jordan henüz kariyerinin çok başındadır ve bu şekilde onurlandırılmak onun için henüz çok erkendir. Kapak çekimleri dört oyuncuyla yapılır. Jordan’ın kariyerinde motivasyon ve hırs noktası olan Smith, onun gelişimi üzerindeki ilk adımlarını bu sayede atmış olur.
1982 yılında Dean Smith’in yönetiminde North Carolina’nın Patrick Ewing’li Georgetown’a karşı Jordan’ın son saniye basketiyle (63-62) kazandığı şampiyonluk unutulmazlar arasında yerini almıştır. ABD’nin Massachusetts eyaletinin Springfield şehrinde bulunan ve adını basketbolu icat eden adam James Naismith’ten alan Naishmith Memorial Basketball Hall of Fame Müzesi’ne 1983 yılında dâhil edilen Dean Smith’in adı tarihe bir koç olarak altın harflerle yazılmış olur. North Carolina Üniversitesi’nin maçlarını oynadığı 21.750 kapasiteli salonun adı Dean Smith Center olarak değiştirilmiştir ve aynı zamanda bu salonun çatısında dev bir Michael Jordan forması asılıdır. Çok da bilinmeyen bir gazeteci olan Akron Beacon dergisi yazarı Terry Pluto, 1993 yılında Dean Smith’ten birkaç dakikalığına da olsa bir röportaj talep eder. Dean Smith’in North Carolina’sı şampiyonluğu yeni kazanmıştır, Smith popülerliğinin zirvesindedir. Smith asistanı ile Pluto’ya haber gönderir ve akşam 7’de ofisinde onu beklediğini söyler. Büyük bir heyecanla ofise giden Pluto tüm duvarın Smith’in oyuncularıyla kaplı olduğunu görür ama dikkatine çeken bir şey vardır; bunca fotoğraf arasında tek bir Dean Smith fotoğrafı ya da herhangi bir şampiyonluk kupasının resmi yoktur. 200 civarındaki fotoğraf aynı büyüklüktedir ve orada Smith’in bugüne kadar çalıştırdığı tüm oyuncular vardır. NBA’de takım çalıştırmak isteyip istemediği sorulan Smith, “Neden iki oyuncunun süperstar olup her topu kullandığı ve diğer üç oyuncunun izlediği bir NBA sisteminde yer alayım ki? Bu asla bana uygun değil, bu iğrenç bir basketbol” diyerek cevap verir. O, topu ve skoru paylaşmanın var olduğu, oyuncuların yaptıkları işten keyif aldıkları basketbolu savunur. İşte bu yüzden Gregg Popovich’in oluşturduğu San Antonio Spurs ekolünde Dean Smith’in etkisi büyüktür. Yine anlatılanlara göre, Smith’in antrenman sistemi de o güne kadar görülmemiş cinstendi. Zira teknolojinin gelişmediği, imkânların sınırlı olduğu antrenörlüğünün ilk yıllarında sadece oyuncuların antrenmanda kaçırdığı turnikeleri not alan görevliler yer alır. Bir sonraki antrenmanda Smith, turnike kaçırdığı not alınan her oyuncusu için sahayı koşarak turlama ya da 25 tane serbest atış atma cezası verir ve cezayla ilgili hiçbir oyuncusuna
ayrıcalık tanımaz. Her ne kadar yıllarca Smith’in asistanlığını yapan Roy Williams bunu inkâr etse de Smith’i tanıyan birinin, onun bu tür şeyleri açığa çıkarmak istemediğini çok iyi bilir. Bir zamanlar Smith’le çalışan ve şu an 60’lı yaşları geçen oyuncuları bile ondan asla “Dean” diye bahsetmezler, saygılarından dolayı ona “Koç Smith” derler ve Micheal Jordan’ın eski antrenörü hakkında “Dean” diye bahseden gazetecilere asla tekrar röportaj vermediği bilinir. Irkçılıkla bilinen Güney’e yakın Chapel Hill kasabasının birleşmesinde ilk kıvılcımı oluşturmayı başaran da Smith’in ta kendisidir. Zira 1951’de siyahi ve beyazlara aynı okullarda eğitim verilmesi sonrası Sivil Haklar Hareketi’nin başlaması ülkeyi fazlasıyla karıştırmıştı. Hatta ondan yaklaşık 100 yıl önce Güney ve Kuzey’in kölelik tartışması üzerine çıkan Amerikan İç Savaşı’nın etkisi ise hâlâ sürüyordu. Smith’in bir beyaz olarak böyle bir adım atması son derece takdire şayan bir davranış olarak kabul edilir. 2013 yılında Barack Obama, Smith’in siyahı oyuncuların dışlandığı bir dönemde (1960’larda) onların gelişimi için verdiği desteklerden dolayı ve onun öğrencilerinin %96’sının okuldan başarıyla mezun olmasını sağladığı için özgürlük madalyası ile onurlandırmış, ölümünden sonra da üzüntüsünü paylaştığı içten bir taziye mesajı yayınlamıştır. Dean Smith basketbolu bireysellikten çıkarıp takım olmanın değerini ispatlamış ve basketbolu modernleştirmiştir. “Basket attığında sana pası veren arkadaşını işaret et çünkü o sana pası vermeseydi asla o basketi atamazdın” diyerek önce oyuncularını, sonra maçları takip eden tüm taraftarı dayanışma unsuru ile birbirine bağlamıştır. Dean Smith, Michael Jordan’ın yanı sıra Mitch Kupchak, James Worthy, Sam Perkins, Vince Carter, Antawn Jamison gibi birçok değerli insanı hem kişisel, hem de mental olarak yetiştirmiş ve üzerlerinde büyük etki bırakmıştır. Dean Smith için genel kanı efsane bir koç olduğunun yanı sıra efsane ötesi bir insan olduğu yönündedir. Kim bilir, Dean Smith olmasaydı belki de tarihte Michael Jordan gibi bir efsane yer almayacaktı ve yüz milyonlarca insan şu an basketbolu takip etmek yerine başka uğraşlarla meşgul olacaktı. İşte Dean Smith’in basketbol tarihine etkisi böyle bir şeydir...
Hoşçakal Bay Basketbol
SEÇ, BEĞEN, AL! KESMECE BUNLAR! YAZI: Yaşar Anıl Cantepe
!
SEÇ, BEĞEN, AL! KESMECE BUNLAR!
SEÇ, BEĞEN, AL! KESMECE BUNLAR!
Ç
oğu insanın sadece NBA 2K ya da NBA LIVE serilerinde denk geldiği fantasy draft seçeneği aslında sadece oyunlarda yok. Fantasy draftın sınırlandırılmış bir hali olarak nitelendirebileceğimiz Expansion draft, Amerika’daki spor organizasyonlarından yaygın şekilde yapılan bir uygulama. Özellikle spor ve entertainment pazarının genişlemesiyle beraber liglere yeni takım alımları olduğu zaman uygulanmakta bu draft türü. Buna göre lige ne zaman yeni bir takım girerse, o ligin yönetimi yeni giren takımın oyuncu ihtiyacını karşılaması için bir Expansion draft düzenlemek zorunda. Bu draft, tabii ki bilgisayar oyunlarında denk geldiğimiz fantasy draft ile tamamen benzeşmemekte, çünkü her takım bırakmak istemediği oyuncularını koruma altına alabilmekte. Bu draft şekli yeni takımların lige katılması sebebiyle tam 11 kez NBA’de uygulanmış. İşte biz de size bu draftlar hakkında bilgi vermeye çalışacağız. NBA tarihindeki İlk “Expansion Draft” 1961 yılında Chicago Packers’ın lige katılımıyla gerçekleştirilmiş. Chicago Packers da ne diyenlere bu takımın ileride Washington Wizards’a dönüşeceğini söyleyelim baştan. Draft ettikleri oyuncuların kalitesizliği sebebiyle Packers’ın bu ilk Expansion Draft’tan pek karlı çıktığını söylemek mümkün değil. Zaten 3 sezondan fazla da bu oyunculardan hiçbiriyle de çalışılmamış. 1966 yılına gelindiğinde ise yine Chicago Bulls ligin yeni takımı olarak açıklanmış ve bu amaçla yapılan Expansion Draft bir öncekine oranla bayağı bir bereketli geçmişti. Bob Boozer, Jerry Sloan, Len Chappell gibi önemli isimlerin draft edildiği 1966 Expansion Draft’ı gelmiş geçmiş en iyi Expansion Draft olarak tarih kitaplarında yerini almış durumda. 1967 yılı da NBA’e katılım açısından hareketli geçmişe benziyor. Şimdilerde yoluna Houston Rockets olarak devam eden San Diego Rockets ve Oklahoma City Thunder’ın öncülü olan Seattle Supersonics bu sezon NBA’e katılmış. İlk defa iki takımın katıldığı bir Expansion Draft düzenlenmiş ve bunun sonucunda 30 oyuncu yer değiştirmişti. Draftın göze çarpan isimleri ise Seattle adına Richie Guerin ve Tom Meschery; San Diego adına ise Don Kojis ve Jon McGlocklin. Ardışık NBA Expansion Draft’larının sonuncusu ise 1968’te Milwaukee Bucks ve Phonenix Suns’ın lige katılımıyla yapılmış. Oyuncu havuzu konusunda 1961 draftının yüksek kaliteye sahip olan oyuncu havuzunda iki Hall of Famer bulunmakta: Guy Rodgers ve Gail Goodrich. Bu isimlerin dışında Larry Costello ve Bob Love dikkat çeken diğer isimler. 1969 yılını pas geçen Expansion severler 1970’te hasret kalmış olacaklar ki bir Expansion Draft daha düzenlemişler. Bu seferki Cleveland Cavaliers, Portland Trail Blazers ve daha sonra Los Angeles Clippers’a dönüşecek olan tarihin en saçma isimli NBA takımı Buffalo Braves içindi. Cleveland’ın üç All-Star oyuncu seçerek turnanın gözünü vurduğu bu draftta Buffalo severler Hall of Famer Bailey Howell’ı seçmiş; Portland ise geçtiğimiz jenarasyona damgasını vuran iki koç Pat Riley ve Rick Adelman’ı seçerek ileriye yatırım yapma konusunda ne kadar başarılı olduğunu göstermişti!
jerry sloan
pat riley
1974 yılında ise an itibariyle yoluna Utah Jazz olarak devam eden New Orleans Jazz kurulmuş. Jazz’ın şehri New Orleans’a yakışan bir takım olarak ortaya çıkan Jazz organizasyonunun hangi akla hizmet Utah’ta varlığını bu isimle sürdürdüğü ise tam bir muamma. Bayatlayan popüler tabirle ‘’Jazz ne arar la Utah’ta’’. Yapılan drafta gelirsek iki All-Star olmuş oyuncu John Block ve Bob Kauffman New Orleans’a gelmiş ancak Jazz yaparak bu takımda oynamamışlar. Draftın diğer bir önemli ismi ise Hall of Famer Walt Bellamy. Expansion Draft’sız ve tabii ki de lige yeni alımın olmadığı bir altı yılın ardından ise 1980’de sessizlik bozulmuş ve Dallas Mavericks lige katılma kararı almış. Yapılan Expansion Draft ise 6 senenin acısını çıkarır cinsten olmamış ve önemli isim olarak göze çarpan isimler Dallas’ta hiç forma giymemiş o dönemin veteranları Paul Silas ve Austin Carr olmuştu. 1988 yılında Charlotte Hornets ve Miami Heat’in lige katılımıyla düzenlenen Expansion Draft da yokları oynayanlardan. Büyük isimlerin olmadığı draftta Stephen Curry’nin babası Dell Curry, Rickey Green ve bir dönem ülkemizde Fenerbahçe forması giyen Billy Thompson ön plana çıkmakta. 1988 yılında Miami’nin lige girmesiyle komşusu Orlando da 1989 yılında lige Magic adıyla katılmaya karar verir. Orlando Magic’in yanı sıra Minnesota Timberwolves’un lige katılma senesi 1989’dur. Yapılan
paul silas
guy rodgers
SEÇ, BEĞEN, AL! KESMECE BUNLAR!
dell curry
walt bellamy
richie guerin
rick adelman
SEÇ, BEĞEN, AL! KESMECE BUNLAR!
Expansion Draft’ta Orlando Magic Reggie Theus ve Scott Skiles gibi önemli isimleri alırken; Otis Smith gibi daha sonra başlarına GM olarak bela olacak olan mahlukatı da bu draftta takımın içine sokmuştu. Minnesota ise Steve Johnson, Ty Corbin gibi önemli isimleri kadrosuna katmıştı. 1995 yılında NBA, Kanada’ya açıldı ve Toronto Raptors ile Vancouver Grizzlies soğuk iklimi Amerika’ya taşıdı. Yapılan Expansion Draft sonucunda önemli isimler yer değiştirdi. BJ Armstrong, Doug Smith ve Zan Tabak Toronto yolunu tutarken daha soğuk iklime ise giden şanssız isimler Byron Scott ve Greg Anthony gibi isimler olmuştu.
walt bellamy
ZAZA
ty corbin
rick adelman
Son Expansion Draft ise 2004 yılında Charlotte Bobcats’in lige katılmasıyla yapılmıştı. Daha sonradan yolu Türkiye’den geçen birçok tanıdık isim yer almakta bu Expansion Draft’ta. Bunlara örnek vermek gerekirse: şu an Torku Konya forması giyen JR Bremer, Efes Pilsen ve Beşiktaş formaları giymiş Predrag Drobnjak yine Efes Pilsen forması giymiş Loren Woods, Beşiktaş forması giymiş Lonny Baxter, Darüşşafaka ve Antalya formalarını giymiş Richie Farm, Aliağa forması giymiş Brandon Hunter, Ülker forması giymiş Jeff Trepagnier, Galatasaray ve Ülker formalarını giyimiş Zaza Pachulia gibi isimleri gösterebiliriz. 19 oyuncunun yer değiştirdiği 2004 Expansion Draft’ında Türkiye’de oynamış oyuncu sayısı tam tamına 8! Draftın en önemli ismi ise kuşkusuz Gerald Wallace. Wallace’ın yanı sıra, üçlük uzmanı Jason Kapono, Avanak Abdi lakabının cuk oturduğu Primoz Brezec ve Sasha Pavlovic gibi isimler de bu draftta yer alan diğer önemli sayılabilecek oyuncular.
MAÇI SÖKÜP ALMAK! Bu hafta Top 16 F Grubu’nda aynı şehrİn çocuklarının savaşı vardı. Galİbİnİn yolu yarılayacağı maçı,
Anadolu Efes Fenerbahçe Ülker
38 dakİka boyunca susan Zisis ve Goudelock’ın acayİp üçlüklerİyle Fenerbahçe Ülker kazandı. YAZI: Faruk Çolak
A
bdi İpekçi’de oynanan maç öncesi her iki takım da büyük stres içindeydi. Kaybedenin üst gruptan kopacağı, Playoff son bileti için alttaki rakiplerinin nefesini ensesinde hissedeceği çok açıktı. Zaten maç da bu stresin gölgesinde başladı. Düşük skorla geçen ilk çeyrek, sıkı savunmalardan çok her iki takımda da elleri titrediğini gösterdi. Son 1-2 dakikası dışına düşük tempoda geçen maçı ise Anadolu Efes’in anlık düşüşünü değerlendiren ve o sırada 2 altın üçlük bulan Fenerbahçe Ülker kazandı. Böylelikle Anadolu Efes’i altına alan Fenerbahçe Ülker neredeyse ilk ikisi kanun gibi belli olan grupta rahat bir nefes aldı. Goudelock El Frenİ Mİ? Karşılaşma her iki takımın da yüksek savunma konsantrasyonuyla başladı. Hücumdan çok savunmanın öne çıktığı maçları seven biri olarak keyiflenmeye başlamıştım ki hakem üçlüsü bu keyfi baltalayacak düdükler çalmaya başladılar. Kolay çalınan düdükler iki takımı da erken faul problemine soktu. Bu sekanstan sonrası ise bu açığı kimin kullanacağına bakıyordu. Buradan ise zaferle ayrılan Fenerbahçe Ülker oldu. Emir’in Alex Ferguson’un malum sözünü referans alıp sazı
eline aldığı dakikalarda Fenerbahçe adeta rakibini sahadan sildi. Hücumda hareket halinde, sürekli ters eşleşme yakalamaya çalışan Sarı-Lacivertliler bu konuda oldukça başarılıydı. Savunma yaparken daha dikkatli olunması gereken dakikalarda bu oyununu her seferinde tekrarlamayı başaran Fenerbahçe, Anadolu Efes’e nazaran daha rahat sayılar buldu. Tabii bu sayıları bulurken Euroleague’te 17 sayı ortalamasıyla oynayan Andrew Goudelock’ı pek kullanamadı. Doğuş’un yakın savunması belki de sezonun en kritik maçında Fenerbahçe’nin en büyük skor tehdidini hayalete çevirmişti. Anadolu Efes’in hücum planını ise Goudelock’ın tuttuğu oyuncu üzerinden kurgulaması Sarı-Lacivertlileri oldukça zorladı. Draper parkedeyken bu taktik tuttu ancak sıra Janning’e geldiğinde işler biraz aksadı. Amerikalı oyuncu maç boyunca 7’de 1 kalmasaydı belki de senaryo Anadolu Efes’in istediği gibi bitebilirdi. Tİtanlar Savaşıyor Düşük skorla devam eden maçta farkı yaratmak için iki koç da elinden gelen her şeyi yaptı. Maçı dönem dönem Amerikan Futbolu havasına sokup, karşıdan gelen her hamleye antitez üretmeye çalıştılar. Burada ufak bir parantez açalım. Ivkovic’in doğru mola tercihleri ve molalardan serilerle dönmesi oyunu ne kadar iyi okuduğunu gösteriyor. Fakat
Anadolu Efes Fenerbahçe Ülker
Anadolu Efes Fenerbahçe Ülker
parkede olduğu her an savunmayı daha da sıkılaştıran, rakibin en önemli skorerini kitleyen Doğuş Balbay’ı hangi sebeple 6 dakika oynattığını anlamak oldukça güç. Anadolu Efes’in savunma kimliği hakkında bir cümle daha yazmak artık kağıt ve mürekkep israfı. Bu savunma kimliğinin en güçlü isimlerinden birinin bu kadar geriye itilmesi, özellikle Anadolu Efes’in ön savunma hattının Heurtel’in gelişiyle bir gömlek aşağıya düştüğü bu kadar açıkken Doğuş’un yanda havlu sallaması yadsınamayacak bir problem. Goudelock El Frenİ Değİl! Maçın başından itibaren susmayan hakem düdüklerinin sesi ikinci yarıda da kulakları çınlatmaya devam etti. Fenerbahçe’nin uzunları Oğuz ve Semih daha 3. Çeyrek bitmeden dörtlemiş hatta Semih bitime 7 dakika 50 saniye varken beşinci faulünü yapıp kenara gelmişti. Kağıt üzerinde Krstic, Milko, Lasme ve Saric gibi uzunları Anadolu Efes ise bu önemli fırsatı kullanmayı tercih etmedi. Tercih etse başarılı
olur muydu sorusuna ise gönülden bir “Evet!” demek ise çok zor. İkinci 20 dakikalık dilimde sadece 6 sayı üretebilen bu dörtlü Anadolu Efes’in sayı yükünü Heurtel’in eline bıraktı. Son çeyrekte müthiş bir oyun ortaya koyan Heurtel’e dur diyen ise Fenerbahçe Ülker değil Ivkovic oldu! En kritik dakikalarda maçın en skorer ismini yanına oturtmayı tercih eden koç, sazı Janning’e verdi. Obradovic ise Ivkovic’in yaptığı hataya düşmedi ve maç boyunca suskun olsa da “sana maçı kazandırır” statüsünde olan iki oyuncusu Zizis ve Goudelock’ı sahada tutup kritik 2 üçlüğün gelmesinde bir numaralı etken oldu. Bu satırları okuyanların en sevdiği spor olan basketbolu özel kılan yön ise bu. Maç boyunca takıma verdiği katkı, televizyon karşısında maçı izleyen adamdan hallice olan oyuncu çıkıp sana maçı alabilir. Goudelock ve Zizis de bu maçta aynen bunu yaptı. Özellikle sezon boyunca düzeni bozduğu gerekçesiyle sıkça eleştirilen Goudelock’ın Fenerbahçe Ülker için aslında ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu bu maçla görmüş olduk.
EuroLeague / E Grubu
Zalgiris: 71 Real Madrid: 88 Litvanya deplasmanından galibiyetle dönen Real Madrid, zirve iddiasını sürdürmeyi başardı
T
op 16 maçlarının ilk kısmını galibiyetle kapatan İspanyol devi, bu sonuçla yedinci maçında altıncı galibiyetini almış oldu. Özellikle ikinci yarıda son derece etkili bir savunma yapan Real, rakibine sadece 24 sayı şansı verdi. Galibiyette ön plana çıkan isimler 17 sayıyla Rudy Fernandez, 16 sayıyla Felipe Reyes ve 15 sayıyla Andres Nocioni oldu. İkinci çeyrekte farkı 6 sayıya çıkaran ancak devamını getiremeyen ev sahibi ekip ise yedinci maçında beşinci mağlubiyetini aldı. Zalgiris’te Javtokas’ın 12, Milaknis’in de 11 sayılık katkısı galibiyet için yeterli olmadı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Maça çok iyi başladık ve harika bir ilk yarı geçirdik. İkinci yarıda Real Madrid klasını ortaya koyarak sahadan galibiyetle ayrılmayı başardı.” Gintaras Krapikas, Zalgiris “Bu akşam sahada iki farklı maç oynandı. İlk yarıda Zalgiris oyunu domine etti, biz de bench’ten gelen katkıyla maça tutunduk. İkinci yarıda gerçek kimliğimizi sahaya yansıtınca galip gelmesini bildik.” Pablo Laso, Real Madrid
EuroLeague / E Grubu
Maccabi: 59 Alba Berlin: 66 Top 16’da haftanın sürprizi, İsrail deplasmanından galibiyetle dönen Alba Berlin’den geldi
A
lman temsilcisi, maç boyunca yaptığı sert ve inatçı savunmayla Euroleague’in favorilerinden Maccabi Tel Aviv’i mağlup etmeyi başardı. Yedinci maçında üçüncü galibiyetini alan Alba’da McLean’in 18 sayı ve 6 ribaundluk performansı geceye damgasını vurdu. Marko Banic de 11 sayı ve 5 ribaundla galibiyette önemli rol oynadı. Yedinci maçında ikinci yenilgisini alan Maccabi’de ise Devin Smith’in 17 sayı, 9 ribaund ve 4 asisti, İsrail ekibinin zafere ulaşmasına yetmedi. İkinci devrede sadece 23 sayı bulan Maccabi’de Linhart da skora 15 sayıyla katkı yaptı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Bizim için çok önemli bir maçtı, ne kadar güçlü bir rakibe karşı oynadığımızı biliyorduk. Rakibimiz son derece agresif oynadı ve buna karşılık veremeyince kazanamadık.” Guy Goodes, Maccabi Tel Aviv “Bu harika atmosferden galibiyetle ayrılan oyuncularımı kutluyorum. Çok akıllıca oynadık. Tempoyu yükseltirsek rakibe ayak uyduramayacağımızı biliyorduk ve buna göre davranıp maçı kazandık.” Sasa Obradovic, Alba Berlin
EuroLeague / E Grubu
Barcelona: 82 Galatasaray: 70 Saha içi ve dışında türlü sorunlarla uğraşan temsilcimiz, Barcelona deplasmanından boynu bükük ayrıldı
E
vindeki yenilmezlik serisini sürdüren Katalan devini galibiyete taşıyan isim 17 sayıyla oynayan Satoransky olurken, Nachbar da attığı 15 sayıyla ona eşlik etti. Toplamda 24 sayı ve 18 ribaundla oynayan Doelmann ve Tomic de pota altını adeta kararttı. Yedinci maçında beşinci yenilgisini alan Galatasaray’da ise Zoran Erceg’in 18 sayısı galibiyet için yeterli olmadı. Sarı-kırmızılılarda Young’ın 11 sayı ve 14 ribaundluk katkısı da gecenin dikkat çeken performanslarındandı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“İlk yarı çok iyiydik ama ikinci devre beklediğim performansı gösteremedik. Yine de genel anlamda sergilediğimiz performanstan ve aldığımız galibiyetten ötürü memnunum.” Xavi Pascual, Barcelona “Bu akşam doğru basketbolu oynadığımızı düşünüyorum. Özellikle ilk çeyrekte tempomuzu rakibe kabul ettirdik ama ikinci periyodda kontrolü kaybedince geriye düştük. Son bölümde geri gelmeye çalışsak da rakiple fiziksel olarak baş edemedik.” Ergin Ataman, Galatasaray
EuroLeague / E Grubu
Panathinaikos: 74 Kızılyıldız: 69 İç sahadaki yenilmezliğini sürdüren Yunan ekibi, fırtına gibi başladığı maçta Kızılyıldız’ı evine eli boş gönderdi
T
op 16’da oynadığı yedinci maçta beşinci galibiyetini alan Pana’da AJ Slaughter 16, Esteban Batista 13 ve James Gist 12 sayıyla oynadı. İlk çeyreği 26-6 önde kapatan ev sahibi ekipte tecrübeli guard Diamantidis’in 11 sayı, 10 asist ve 4 top çalması da gecenin etkileyici performansları arasındaydı. Yedinci maçında altıncı kez sahadan mağlup ayrılan Sırp ekibinde ise Marjanovic ve Jenkins’in 17’şer sayısı galibiyet için yeterli olmazken, Mitrovic de takımı adına 8 sayı ve 9 ribaundluk bir katkı yaptı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“İlk çeyrekte kusursuz oynadık ama ikinci periyodda aynı etkinliği sahaya yansıtamadık. Her şeye rağmen maçın son 5 dakikasında oyuncularımın gösterdiği reaksiyondan ötürü son derece memnunum.” Dusko Ivanovic, Panathinaikos “Maça kötü başladık ama ikinci çeyrekte akıllıca oynayarak farkı kapattık. Son periyodda 5 sayı öne geçmeyi başarsak da Pana’nın tecrübesi ağır bastı ve maçı kaybettik.” Dejan Radonjic, Kızılyıldız
EuroLeague / F Grubu
Nizhny: 82 Olympiakos: 91 Rusya’dan galibiyetle dönen Olympiakos’u zafere taşıyan, Spanoulis’in son bölümdeki olağanüstü gayreti oldu
Y
edinci maçında altıncı galibiyetini elde eden Yunan devinin en skorer ismi, karşılaşmayı 20 sayıyla tamamlayan Printezis oldu. Özellikle son çeyrekte sazı elinde alan Spanoulis de maçı 13 sayı ve 6 asistlik performansıyla tamamlarken, Brent Petway’in 12 sayısı da galibiyette etkili diğer istatistikti. Top 16’daki beşinci yenilgisini alan Nizhny’de Parakhouski’nin 25 sayı ve 11 ribaundluk performansı galibiyet için yeterli olmadı. Rus ekibinde Taylor Rochestie 18, Semen Antonov 13, Terrence Kinsey de 11 sayıyla oynadı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Maçın genelinde çok iyi oynadık ve geleceğe umutla bakabiliriz. Bazı pozisyonlarda 20 saniye çok iyi savunma yaptık ancak son toplarda şanssız basketler yedik. Her şeye rağmen oyuncularımın performansından memnunum.” Ainars Bagatskis, Nizhny Novgorod “Nizhny hücumda çok etkili bir takım. Birkaç pozisyonda hücumda tıkansak da kritik sayılar bulmayı başardık. Bizim için çok önemli bir galibiyet oldu.” Giannis Sfrairopoulos, Olympiakos
EuroLeague / F Grubu
CSKA Moskova: 97 EA Milano: 75 Rus devi, evinde konuk ettiği İtalyan rakibini De Colo ve Teodosic’in etkili performansıyla kolay geçti
Y
edinci maçında altıncı kez sahadan galibiyetle ayrılan CSKA Moskova’da guard ikilisi De Colo ve Teodosic, karşılaşmayı toplam 37 sayı ve 13 asistle tamamladı. Maçı baştan sona önde götüren Rus ekibinde göze batan diğer isimler 14 sayıyla Weems, 13 sayıyla Fridzon ve 10 sayıyla Kaun oldu. Top 16’daki kötü gidişatını sürdüren EA Milano’da ise 24 sayıyla oynayan Marshon Brooks karşılaşmanın en skorer ismi olurken, Joe Ragland’ın 18 sayılık performansı İtalyan ekibi için gecenin kayda değer istatistiklerindendi.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Güzel bir galibiyet aldık ancak oyunumuzda daha geliştirmemiz gereken yerler var. Yaptığımız 21 top kaybından hiç memnun olmadığımı belirtmeliyim. Öte yandan 20 asist yapmamız beni fazlasıyla mutlu etti.” Dimitris Itoudis, CSKA Moskova “Maça çok kötü başladık ve bir daha toparlanamadık. Farkı 10 sayının altına indirebilsek belki şansımız olabilirdi ama rakip buna izin vermeyecek kadar güçlüydü.” Luca Banchi, EA Milano
L U
EuroLeague / F Grubu
Laboral Kutxa: 79 Unicaja Malaga: 74 İspanyol derbisinde gülen taraf, ev sahibi avantajını iyi kullanan Bask temsilcisi oldu
İ
ç sahada üst üste üçüncü galibiyetini alıp grupta beşinci sıraya yükselen Kutxa’yı galibiyete taşıyan, 20 sayı ve 5 asistlik performansıyla Darius Adams oldu. Fabien Causeur, Tornike Shengelia ve Fernanda San Emeterio da 12’şer sayıyla Laboral’in galibiyetinde büyük rol oynadı. Yedinci maçında altıncı yenilgisini alan konuk ekipte ise sadece üç oyuncu karşılaşmayı çift haneli sayılarla tamamladı. Kuzminskas attığı 12 sayıyla takımının en skorer ismi olurken, Vasieliadis ve Granger da ona 11’er sayıyla eşlik etti.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Bu akşam çok zor ve önemli bir maçtan galibiyetle ayrıldık. Rakibimiz maçı bir an bile bırakmadı, biz de en iyi performansımızı sergilemedik ancak disiplinli oynayarak kazanmayı bildik.” Ibon Navarro, Laboral Kutxa “Çok fazla basit hata yaptık, rakibe çok kolay basket imkânı verdik. Maç boyunca daha istikrarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Buradan galibiyetle ayrılabilirdik.” Joan Plaza, Unicaja Malaga
White Man Can’t Jump!
YAZI: Can Hasgör
VE
Beyaz ADAM Zıplar… SlamDunk Dergİ olarak basketbolla İlgİlİ mümkün olduğunca burnumuzu her yere sokmaya çalışıyoruz. Sıra fİlmlere geldİ; İlk yapım İse White Man Can’t Jump!
ir basketbol dergisinin filmler üzerine yazacağı yazılara “Space Jam”le başlaması bir hayli tahmin edilebilir bir hareket olurdu. Biz de “White Man Can’t Jump”la, yani Türkçe adıyla “Beyazlar Beceremez”le başladık. Sanki o hiç tahmin edilebilir bir başlangıç değilmiş gibi… White Man Can’t Jump, bildiğiniz gibi basketbol teması üzerine kurulu ancak çok daha derin konuları anlatan bir film. Hikâyesini kısaca verecek olursak; kız arkadaşıyla mafyaya borcu bulunan Billy Ho (Woody Harrelson) ve karısıyla zor hayat şartları içerisinde yaşayan Sidney Deane’nin (Wesley Snipes) yolları sokak basketboluyla kesişir. Sidney, kendinden oldukça emin, sürekli “trash talk” yapan Afro Amerikan bir sokak basketbolcusudur ve basketbolla ilgili yanındaki arkadaşlarıyla beraber takılı kaldığı bir düşünce vardır: Beyazlar beceremez (zıplayamaz). Ancak Sidney, şut yarışmasında ve maçta kendisi gibi siyahi olmayan Billy Ho’ya yenilir. Bu durum moralini bozsa da, yaptığı kurnazca planı uygulamaktan alıkoymaz. Sidney çevredeki tüm siyahilerin, beyazların basketbol oynayamayacağını düşündüğünü bildiğinden bir plan yapar; basketbol sahasına gider, karşısındaki iki elemanı gaza getirir ve ortaya para koyar. “Benim takımıma etraftaki istediğiniz birini seçin” der. Tabii ki Billy Ho da oralardadır. Rakip iki oyuncu hiç düşünmeden Billy Ho’yu gösterir çünkü onlar da doğal olarak beyazlar beceremez diye düşünür. Ne var ki Sidney ve Billy, geleni gideni bu şekilde tokatlamaya başlar. Hikâyenin başlamasıyla beraber, Billy Ho ve Sidney arasındaki çatışma bazen komik, bazen de dramatik sahnelerle seyirciye verilir. Bu aslında siyah ve beyaz birer insanın çatışmasıdır. Her konuyu siyah ve beyaz üzerinden tartışırlar. İkisi de birbirlerinin kusurlarını genele yayarak ırkçı bir tutum sergiler. Bunlardan örnek verecek olursak; Sidney’in maç öncesi ısınma hareketleri yapan Billy Ho’yla dalga geçmesi. Billy Ho’nun ise Sidney’i gösteriş budalası
“Billy Ho ve Sidney arasındaki çatışma aslında sİyah ve beyaz bİrer İnsanın çatışmasıdır”
White Man Can’t Jump! olmakla suçlaması ve kazanmaktan çok gösteriş yapmayı sevdiğini söylemesi gibi. Ancak ikisi de hayata farklı baksalar da aslında aynı oldukları filmin devamında yavaş yavaş ortaya çıkar. İkisi de hayatlarını, kadınlarını kurtarmak için basketbol oynarlar ve para kazanırlar. Sidney ile Billy Ho arasında hiçbir fark olmadığı, katıldıkları 5 bin dolar ödüllü ikiye iki basketbol turnuvasında gün yüzüne çıkar. Bu sefer trash talk ve gösteriş yapan Sidney değil, Billy Ho’dur. Sidney ise maç öncesi filmin ilk anlarında dalga geçtiği ısınma hareketleri yaparak Billy Ho’yu durdurmaya çalışır. Bu bir yerde Sidney ve Billy Ho’nun “bir olmaya” başladıklarının sembolik anlatımıdır. İkili, adı “brotherhood” yani “kardeşlik” olan, alttan alttan aslında hiç kimsenin farklı olmadığı mesajı verilen turnuvaya katılarak bir anlamda önemli bir eşiği de atlamış olurlar. Artık birbirlerini benimseye başlamışlardır ve atılacak son bir adım vardır; Sidney, Billy Ho’ya başkasına borçlu kalma uğruna (ki bu hiç istemediği bir şeydir) yardım eder. Billy Ho’nun sevgilisiyle barışması için önemli bir “kıyak” yapar. Bu “kıyak” da işe yarar. Sonrasında yardım sırası Billy Ho’ya gelir. Sidney’in yaşadığı kötü yerden kurtulması için paraya ihtiyacı vardır ve bunun için sokak basketbolunun en önemli iki adamının karşısına çıkması gerekir. Takım arkadaşı Billy Ho’nun yanına gider. Billy Ho, sevgilisi artık sokak basketbolu oynamasını istememesine rağmen Sidney’e yardım eder. Çok sevdiği kız arkadaşını kaybetme uğruna Sidney’le gider. Maçın sonucunu söylemeyelim ama şunu bilin: Billy Ho smaç yapmayı başardı ve arada fark kalmadı. Kısacası “beyaz adam” artık
White Man Can’t Jump!
Film 1992 yapımı ve Ron Shelton tarafından yazılıp yönetildi. Başrol Wesley Snipes ve Woody Harrelson çekimlerden önce NCAA Division 3’te antrenman yaptılar ki filmde basketbol sahneleri bu nedenle hiç de eğreti durmuyor. Zaten bir spor filminin geçmesi gereken en önemli sınav, yaptığı sporun beyaz perdeye iyi yansıtılmasıdır.
zıplamıştır. İlk anlarda sırf renkleri yüzünden genelleme yaparak birbirlerini sürekli küçük gören iki farklı ırktan adamın nasıl bir araya geldiği de bu şekilde ortaya çıkar. Filmin sorguladığı, vermek istediği mesaj ise; her ikisinin de amaçları, mücadeleleri ortaktır. Hatta hayattaki tek tutkuları olan şey bile aynıdır; basketbol. Peki neden sadece siyah ve beyaz oldukları için birbirlerini bu kadar farklı görürler? Resmin tamamına baktığımızda tek farkları tenlerinin rengidir, o kadar… Zaten film bittiğinde de artık aynı olduklarını anlarlar ve aralarındaki tek çatışma Jimi Hendrix’i duymak ve dinlemek kavramlarıdır ki o da espriden ibarettir. Film 1992 yapımı ve Ron Shelton tarafından yazılıp yönetildi. Başrol Wesley Snipes ve Woody Harrelson çekimlerden önce NCAA Division 3’te antrenman yaptılar ki filmde basketbol sahneleri bu nedenle hiç de eğreti durmuyor. Zaten bir spor filminin geçmesi gereken en önemli sınav, yaptığı sporun beyaz perdeye iyi yansıtılmasıdır. Beyazlar Beceremez’de de sokak basketbolunun dinamikleri, oldukça iyi verilmiş gözüküyor. Filmin en başarılı yönlerinden biri olan müzikleri ise rap ve jazz ağırlıklı. 13 milyon dolar bütçeyle çekilmiş ve yaklaşık 75 milyon dolar hasılat elde eden bir film. Mesaj bir hayli derin olsa da filmin konusu bizi tamamen içine çekemiyor. Çok fazla iki kişi
üzerinden devam ediyor ve yan karakterlere gereken ağırlık verilmemiş durumda. Belki de düşük bütçeden dolayı böyle bir durum var ama bunları da yapımın eksi yönleri olarak yazabiliriz. Nota gelecek olursak; film çok önemli bir mesajı komedi üzerinden veriyor ki bu yol oldukça mantıklı. Çünkü yapılan “ırkçı” şakalar, tür komedi olduğu için izleyene çok sert gelmiyor. Böylece yönetmen sınırlarını genişletiyor. Ama filmde verilmek istenen alt metin işlenirken hikâyenin biraz sığ ve dağınık olması yapım için eksi hanesine yazılabilir. Basketbol sahnelerini iyi kotarmaları önemli bir artı puan. Nota gelecek olursak; White Man Can’t Jump için 6.5 uygun olacaktır ama filmi görmeyenler için 7 diyelim de izlesinler!
“fİlm çok önemlİ bİr mesajı komedİ üzerİnden verİyor kİ bu yol oldukça mantıklı”