SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
23 - 29 Mart 2015 / SAYI: 74
BUYOUT PAZARI
FASTBREAK
YOK PAHASINA GİDİP YILDIZ OLANLAR
NBA’DE TÜRK HAFTASI LOPEZ’İN MASKOT KÂBUSU DURANT “YOKUM” DİYOR!
EUROLEAGUE
TOP 16 FIRTINASI TAM GAZ SÜRÜYOR HOUSTON
ROCKETS DEĞİŞİME HOŞ GELDİNİZ!
“BEN SALONLARIN İÇİNE DOĞDUM”
Sinan GÜLER
SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59
www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Görsel Yönetmen BARAS TEAMWORK baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Murat Eyüboğlu Alican Şengül, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Batuhan Karcı, Barış Tekin Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.
NBA’de Türk haftası Temsilcilerimiz geçen haftaya kendi çaplarında damga vurmayı başardı ormalde “Hidayet’in 2 sayısı Magic’e yetmedi” tarzı haberleri pek sevmeyiz ancak bu hafta NBA’de mücadele eden temsilcilerimiz gerçekten kayda değer bir performans sergiledi (kendi standartlarına göre). Clippers’ın Kings’i 116105 ile geçtiği maçta 19 sayı atan Hidayet Türkoğlu, 2011-12 sezonundan bu yana ilk kez 15 sayı barajını geçmiş oldu. 20 Mart akşamı oynanan ve 3 uzatmaya giden Nets-Bucks maçında ise Ersan İlyasova 20 sayı 13 ribaund ile oynarken, Zaza Pachulia da 22 sayı, 21 ribaund ve 7 asist ile insanüstü bir performans sergiledi. Ayrıca Zaza’nın aldığı 18 hücum ribaundu, 1992’den bu yana bir maçta bu alanda ulaşılan en yüksek sayı. Ne yazık ki bu iki iyi performans Bucks’a yetmedi ve Nets’e 127-129 geçilerek mağlubiyet serilerini 5 maça çıkardılar.
N
FastBreak / Haz覺rlayan: Batuhan Karc覺
Robin Lopez’in maskotlarla savaşı Blazers’ın pivotu, en büyük belalılarıyla yeniden yüzleşti! isan 2014’ten bu yana aralıklarla NBA takımlarının maskotlarına saldıran Portland Trail Blazers pivotu Robin Lopez eylemlerine son hız devam ediyor. Maskotlar geçtiğimiz hafta Orlando Magic ve Toronto Raptors’lı meslektaşlarına saldıran Lopez’i durdurmak için birlik olmaya çalışıyor. Cleveland Cavaliers’ın maskotu Moon Dog, bu birliğin önderini bulmuş gibi gözüküyor. Quicken Loans Arena’da Nets ile Cavaliers arasında oynanan maç öncesi Moon Dog’un, Robin’in ikizi Brook Lopez’e patlamış mısır ikram edip beraber fotoğraf çektirmesi Robin’i oldukça kızdırmış olmalı ki kendisi fotoğrafa “Umarım boğulursunuz” diye yorum yaptı.
N
FastBreak
“Abi akşam maç v gelebilir misin?” Halı saha maçına son dakikada çağırılan oyuncu görmüştük ama bu biraz fazla olmadı mı? uma sabahı New York’ta oynayacakları Knicks maçı öncesi Minnesota Timberwolves kadrosunda 7 aktif oyuncu olunca takım maça lig zorunluluğu olan 8 oyuncu ile başlamak için ilginç bir yönteme başvurdu. Maçtan önce Sean Kilpatrick ile 10 günlük sözleşme imzalayan Timberwolves’un oyuncuda aradığı özellik boy veya yetenek değildi. Bunun gibi bir acil durumda pek de seçme hakları yoktu ve bir halı saha maçı öncesi son dakikada bir oyuncu iptal ederse takım kaptanının başvuracağı yolu tercih ettiler. “Bize, salona bir tren yolculuğu uzakta birisi gerekiyordu” diyordu Timberwolves koçu Flip Saunders. Kilpatrick’in 10 dakika sahada kalıp 1 ribaund aldığı maçta Timberwolves Knicks’i 95-92 mağlup etti.
C
var,
FastBreak
FastBreak
Durant de yokum dedi! OKC’nin yıldız oyuncusu da sakatlık nedeniyle sezonu kapatanlar kervanına katıldı Oklahoma City Thunder GM’i Sam Presti, cuma günü düzenlediği basın toplantısında yıldız oyuncuları Kevin Durant’in tamamen iyileşene kadar basketbol ile ilgili aktivitelerde yer almayacağını söyledi. Durant, sezonun başında kırdığı ayağında ağrılar yaşadığı için 23 Şubat’ta tekrar ameliyat olmuştu. Bu, play-off’a kalabilmek için Pelicans ile kıyasıya bir mücadele veren Thunder taraftarı ve fantasy liglerinde Durant’i takımında tutan oyuncular için çok kötü bir haber olsa da, önemli olan tabii ki oyuncunun sağlığı ve bundan sonrasında sakatlığın nüksetmemesi. Durant’in bu kâbus sezonunun rapçi Lil B’nin kendisine koyduğu lanet ile olan ilgisi ise hâlâ muamma.
ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA
SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...
“işler istemediğiniz gibi giderken basketbol aşkı sizi motive edebiliyor” Spor Sergi ruhunu kendisinden sonra gelen nesillere aktarmayı misyon bilen Sinan Güler’i durdurmak için sakatlıktan çok daha fazlası gerek! Röportaj Recep Özerİn / FOTOĞRAFLAR Barış Tekİn
SİNAN GÜLER
SİNAN GÜLER
K
ulübün içinde bulunduğu sorunlar herkesin malumu. Buna rağmen Fenerbahçe Ülker ve Beşiktaş Integral Forex’i yenmeyi başardınız. Sizi motive eden şey ne? Herkesi motive eden şey farklı olabiliyor. Takımdaki her oyuncu, sezon boyunca gerekli yerlerde özveride bulundu. Kişisel olarak beni iyi basketbol oynamak ve seyircilere keyif vermek motive ediyor çünkü ben her zaman kendimi sahanın içinde doğmuş biri olarak gördüm ve bunun hakkını vermem gerektiğini düşündüm. Bazen işler beklemediğiniz gibi giderken basketbol sizi çok daha kolay motive eden bir unsur olabiliyor. Artık 32 yaşındasın ve takımın en tecrübeli isimlerinden birisin. Bu süreçte sana da büyük iş düşmüş olmalı… Bu gibi durumlarda Türk oyunculara çok daha fazla görev düşüyor çünkü antrenör, taraftar, yönetici ve basının yerlilerle iletişim kurması daha kolay. Yabancı oyunculara bu tür sıkıntılar pek ulaşmıyor ya da nadiren ulaşıyor. Bu doğrultuda takım içindeki düzeni sağlama konusunda bize her zaman
sorumluluk biniyor. Ben de hem Türk, hem de tecrübeli bir oyuncu olarak özellikle saha dışında daha etkili ve daha vokal olmam gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca İngilizcem diğer yerlilere göre daha iyi olduğundan takım içindeki iletişimi daha etkili sağlayabiliyorum. Tabii bunlar bizim için çok faklı tecrübeler ve ne olursa olsun, daima negatifin içinde pozitif bir şeyler bulmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Saha içinde de kendini geliştirdiğini düşünüyor musun? Birçokları bu sezon oyununu başka bir seviyeye çektiğini söylüyor… Açıkçası bu potansiyeli her zaman taşıdığımı düşünüyorum. ABD’de oynadığım dönemlerde de takımın skor yükünü çekebilecek ve savunma yapabilecek konumdaydım. Bugüne kadar her zaman takımım için neleri daha iyi yapabileceğimi düşünerek oynamaya çalıştım. Bulunduğum takımlarda Charles Smith, Igor Rakocevic, Carlos Arroyo gibi isimler vardı. Milli takımlarda Hidayet Türkoğlu gibi, Ersan İlyasova gibi sorumluluğu elinde bulunduran ve takıma ofansif açıdan liderlik yapması beklenen oyuncularla oynadım. Belki de eskiye nazaran daha kontrollü ve akıllı oynadığımı söyleyebilirim. Mesela eskiden daha bodozlama daldığımdan aynı etkiyi yapamıyordum. Ayrıca az önce saydığım isimler hücumda daha fazla top
kullandığından ben başka taraflara yönelmek zorundaydım ve rolümü ona göre değerlendiriyordum. Bugün geldiğim noktaya baktığımda, şut seviyemi daha fazla geliştirmem gerektiğini görüyorum ama olmadı. Ben şut yeteneğinin çok çalışmanın yanı sıra özgüvenle de fazlasıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir zaman İbrahim Kutluay ya da Cenk Akyol gibi perdelerden çıkıp şut bulacak oyuncu olmadım çünkü ben oyunun her tarafını iyi oynamak istiyorum. Son dönemde hücumda daha fazla sorumluluk alıyor olmam, savunmada biraz zayıflamama sebep olsa da sahada olduğum sürece takımımın kazanması için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorum. Genç oyuncuların geleceğini nasıl görüyorsun? Antrenmanlarda onlarla özel olarak ilgileniyor musun? Onlara her gün anlatacak yeni şeyler çıkabiliyor. Açıkçası profesyonel basketbolcular arasında en şanslılardan biri olduğumu düşünüyorum. Çünkü babamın kariyerini görmüş, abimin kariyerini komple izlemiş biri olarak, ikisinden de hem kariyerleri, hem de basketbola bakış açıları kapsamında ansiklopedik değerde bilgiler öğrendim. Bunun yanı sıra ben de kariyerim boyunca birlikte oynadığım oyunculardan ya da çalıştığım antrenörlerden çok şey aldım ve bunları mümkün olduğunca gençlerle paylaşıyorum. Onlar için çok zor bir süreçten geçiyoruz. Hedefleri olan bir takımda süre almak hiç de kolay bir şey değil. Aldıkları kısıtlı sürede kendilerini kanıtlamak zorundalar. Yine de onlarla tecrübelerimi paylaşmak bana keyif veriyor. Sence bu sezon yürürlüğe giren yabancı kuralı onları nasıl etkiledi? Öncelikle, benim işime yaradığını düşünüyorum çünkü artık oyuncu değiştirirken eskiden olduğu gibi ikişer ikişer girip çıkmıyoruz. Bazen bir yabancıyı sokmak için başka pozisyonda oynayan bir yerli de çıkmak zorunda kalıyordu. Gençler açısından değerlendirecek olursak… Artık Türk oyuncular o forma rekabetinin içine girince ve oynamaya başlayınca bir şeyleri kazandıklarını görüyorlar. Mesela Kartal Özmızrak, belki sezonun başlarında değil ama ilerleyen bölümlerde ciddi süreler almaya başladı ve çok da iyi oynuyor. Durum böyle olunca olay sahip olduğun pasaporttan ziyade, potansiyel ve performansına bakar hale geldi. Yakın gelecekte umarım Türk basketbolcular bu rekabette kendilerini göstermeleri için ne yapmaları gerektiğini görür ve bu doğrultuda oyunlarını geliştirir. Ligimizin durumunu değerlendirir misin? Bu sezon belki de tarihin en çekişmeli sezonunu yaşadığımız söylenebilir mi? Kesinlikle. Bunda yabancı kuralının da büyük payı var. Özellikle bu sezon transfer edilen yabancılarla birlikte ligde ciddi bir kalite artışı oldu. Mesela şu an ne ligden düşecek takımlar belli, ne de play-off’a kalacaklar… Biz de kalan maçlarımızın tamamını kazanıp ligi olabildiğince üst sıralarda bitirmeyi hedefliyoruz. Eurobasket 2015’te İspanya, Sırbistan, Almanya ve İtalya gibi devlerin bulunduğu zorlu bir gruptayız.
instagram.com/baristekinphotography
SİNAN GÜLER
“ San Antonio Spurs hayranıyım ama açıkçası son dönemde pek takip edemiyorum. Yine de Popovich’le çalışmayı çok isterdim”
SİNAN GÜLER
Şansımızı nasıl görüyorsun? Geçen gün milli takımlar sorumlusu Barbaros Akkaş’la konuştum. Bana Berlin’de oynanacak Almanya-Türkiye maçının, biletleri şimdiden tükenen tek maç olduğunu söyledi. Orada bir nevi ev sahibi gibi olacağız. Ergin Ataman’ın göreve gelmesiyle farklı bir hava yakaladık. Mesela Dünya Şampiyonası’nda hiç kimse bize şans vermiyordu ve grupta da inişli çıkışlı bir grafik çizdik ama en nihayetinde başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Bu yaz da ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağız. Grupta zorlu rakipler var ama en iyi kadromuzla gidersek bir şey yapabiliriz. Ayrıca turnuvanın favorisi olarak gösterilen birçok ülkede birçok yıldız oyuncu artık son turnuvasını yaşayacak. Bizim arkadan gelen genç ve potansiyelli bir jenerasyonumuz var. Umarım gelecek için de bir şeyler inşa ederiz. Kulüp takımı ile milli takımda aynı koçla çalışmanın avantajları neler? Ergin abi beni uzun yıllardır tanıyor, ben de onun saha içinde neler istediğini çok iyi biliyorum. Böyle olunca işimiz daha da kolaylaşıyor. Ayrıca diğer kulüplerden gelen oyuncularla iletişim kurma açısından da ona yardım ediyorum. Takımdan istediklerini anlatırken kullanabileceği bir ulak görevi gördüğümü söyleyebilirim. NBA’i takip ediyor musun? Taraftarı olduğun bir takım ya da hayranı olduğun bir oyuncu var mı? San Antonio Spurs hayranıyım ama açıkçası son dönemde pek takip edemiyorum. Yine de Gregg Popovich gibi bir basketbol adamıyla çalışmak isterdim. Tony Parker ve Manu Ginobili gibi oyuncuları inanılmaz seviyelere getirdi. Dokunduğu her şeyi altına çeviriyor! Takımın yıllardır NBA’in zirvesinde kalmasında en büyük pay ona ait. Oyunculara gelince… Parker ve Ginobili’nin dışında Stephen Curry’yi çok beğeniyorum. Özellikle şut
SİNAN GÜLER
atarken topu elinden çıkarma süresi çok etkileyici. Michael Jordan’la tanıştığını duyduk. Nasıl bir duyguydu? Harika! 4-5 defa aynı ortamda bulunduk ama aramızda en fazla birer cümlelik konuşma geçmiştir. Meşhur Five Star kamplarına katılıp gençlerle bire bir maç yapardı. Hatta 2/2 serbest atış atanlara ayakkabı hediye edeceğini söylerdi ama tabii heyecandan hiç kimse atamazdı! Bence basketbol tarihinin en iyi oyuncusu. İnsanlar mesela LeBron James’i onunla kıyaslıyorlar ama bunlara gülüp geçiyorum. LeBron o dönem oynasa en fazla Scottie Pippen’ın yaptığı etkiyi yapabilirdi. Başka hangi isimler var senin için? Pete Maravich ve Jason Williams. Williams’ın yaptığı bazı hareketler sihir gibiydi. Zaten top tekniğini geliştirmek için yün eldivenler takıp, tenis toplarıyla antrenman yaptığını duymuştum. Onu izlemek büyüleyiciydi. Ben de küçükken bazı maçlarda topu oyuna sokarken ona özenip bacak aramdan pas atardım ama arkadaşlarım bana hep kızardı. Fenerbahçe Ülker maçında sakat sakat oynayınca Isiah Thomas’a göndermede bulunmuştun. Ona da hayrandın herhalde… Tam olarak öyle değil. Belki de basketbol tarihinin en iyi 10-15 oyuncusu arasında yer alır ama ben pek
sevmezdim çünkü o dönem Michael Jordan’ın rakibi olan herkese mesafeli yaklaşırdım. 1988 NBA final serisinin altıncı maçında bileği burkulmasına rağmen harika oynamıştı. Ben de Fenerbahçe Ülker maçında öyle bir performans sergileyince aklıma o geldi. Onun dışında pek bir sempatim olduğunu söyleyemem. Karşılıklı oynadığın en iyi oyuncu kim? ABD Milli Takımı’na karşı oynadım ama onları saymayalım! Vasilis Spanoulis ve Juan Carlos Navarro diyebilirim. Spanoulis daha ziyade pick&roll oyuncusu olduğundan onu savunmak için ikiye iki oyunlarda etkili olmak gerekiyor. Navarro da perdelemeleri çok iyi kullanıyor. Topla buluşmasına izin verirseniz artık yapacağınız bir şey kalmaz! Tony Parker’la Eurobasket 2009 elemelerinde iki kez karşılaştığımız dönemi hatırlıyorum. İki maçı da kazanmıştık ve herkes onu çok iyi savunduğumu söylüyordu. O iki maçta bize toplam 69 sayı atmıştı! Bugüne kadar birçok üst düzey koçla çalıştın. Tarz olarak seni en çok etkileyen kim oldu? Carroll Koleji’ndeki koçum Gary Turcott. Çok başka bir havası vardı, insan ilişkileri açısından mükemmel biriydi. Yanında sürekli sarı bir top gezdirirdi. O dönem deplasman maçları için yapacağımız yolculuklardan önce havaalanında bize savunma çalıştırdığı bile olurdu! Uçağın kalkmasını beklerken uygun bir yer bulup bizi çalıştırırdı.
SİNAN GÜLER
“ Michael jordan’la 4-5 defa aynı ortamda bulunduk ama aramızda en fazla birer cümlelik konuşma geçmiştir. Meşhur Five Star kamplarına katılıp gençlerle bire bir maç yapardı”
Basketbolu bıraktıktan sonra neler yapmayı düşünüyorsun? Kendini hangi pozisyonda görüyorsun? Gençlerle ilgilenmekten keyif aldığımı söylemiştim. Basketbolu bıraktıktan sonra buna daha fazla yoğunlaşacağım. Antrenörlükten ziyade, Güler Legacy aracılığıyla tecrübelerimi onlara aktarmaya devam edeceğim çünkü küçüklükten bu yana içinde bulunduğum konum itibarıyla böyle bir misyonum olduğunu düşünüyorum. Yaşıtlarım arasında Spor ve Sergi Sarayı’nda basketbol oynamış tek kişi olabilirim. O dönemlerden varlığını benimsediğim bir “Spor Sergi ruhu” söz konusu ve ben de bunun yok olmaması için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Kariyerim boyunca edindiğim tecrübeleri gençlere aktarmak için uğraşacağım. Güler Legacy’den bahsedelim biraz… Nasıl gidiyor proje? Gençlerin ilgisi nasıl? Yeni gelişmeler var mı? Her geçen gün ilgi artıyor. Proje artık çok daha geniş kitlelere yayılıyor ve bu sayede herkes burada ne yapmayı amaçladığımızı daha iyi anlamaya başladı. Yeni dönemle birlikte şehir sayısını da artıracağımızı şimdiden söyleyebilirim. Bu yıl haziran sonu-temmuz başı civarı Özyeğin Üniversitesi’nde iki kampımız olacak. Yakında da birçok yenilikle gençlere hizmet vermeye devam edeceğiz. Gelişmelerden haberdar olmak için sitemize girebilir, sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirler. Sporcuların sosyal medyayı kullanmasını faydalı buluyor musun? Elbette. O şekilde kendimizi ifade edebiliyoruz, bizi sevenlerle iletişime geçebiliyoruz, eleştirileri görebiliyoruz… Zaten bu işin güzelliği, tatmin edici tarafı da bu. Yaptıklarınızın nasıl ödüllendirildiğini görmek, hak ettiği değeri bulduğunu hissetmek harika bir duygu. Tabii ki arada hoş olmayan şeylerle de karşılaşılabiliyor ama benim başıma böyle şeyler gelmiyor. Özellikle Fenerbahçe Ülker’i yendiğimiz maçın ardından aldığım mesajlar beni fazlasıyla gururlandırdı. Basketbol dışında neler yapıyorsun? Boş vakitlerini nasıl değerlendiriyorsun? Vaktimin çoğunu Güler Legacy’ye ayırıyorum. Onun dışında arkadaşlarımla Xbox oynamayı seviyorum. Takımdakiler genelde futbol ve basketbol oyunlarını tercih ediyor ama ben onlardan sıkılıyorum. Favori oyunum Call of Duty. Sol bacağında sanırım Flash dövmesi var. Çizgi romanlara meraklı mısın? Çizgi romandan ziyade süper kahraman fikriyle ilgileniyorum. Herkesin öyle bir düşüncesi vardır aslında. Dövme olayına gelince… Bir gün internette güzel bir figür arıyordum ve Flash’a rastladım. Daha iyi bir alternatif bulamayınca da onun dövmesini yaptırdım. Ayrıca sırtımda da Michalengelo’nun meşhur Adem’in Yaratılışı adlı eserinin basketbol topu olan versiyonu var.
O ESKi HALiNDEN ESER YOK ŞiMDi Houston Rockets’ın bu sezona kadarkİ görüntüsüne bakanlar ufak çaplı bİr şaşkınlık yaŞayabİlİr; zİra artık karşımızda etkİlİ savunmasıyla zİrveyİ kovalayan bİr takım var! YAZI: Can Hasgör
Houston Rockets
B
atı Konferansı malum çok karışık, aslında durumun bu şekilde olacağı sezon öncesi az çok belliydi. Ancak ilk 8’in içindeki iki takım beklentilerin de üzerine çıktı diyebiliriz. Bunlardan biri Golden State Warriors, diğeri ise kesinlikle Houston Rockets. Bu yazının konusu ise son iki sezonu göz önüne alındığında çok fark edilmese de ciddi bir değişim gösteren Houston Rockets olacak. Başlık aslında olumsuz durumları akla getirse de ortada gerçekten pozitif değişimler var… Değİşİm başlıyor Öncelikle değişimin hangi yönde olduğunu ortaya çıkarmak için Rockets’ın son iki sezonuna kısaca bir göz atmak gerekiyor. Hatırlayacağınız gibi James Harden’ın takıma katılmasıyla beraber hem oyuncu süper yıldız konumuna yükseldi, hem de takım birkaç adım ileri attı. Ancak bu durum şampiyonluk için hiç de yeterli değildi. Ertesi sezon GM Daryl Morey’nin üç süperstar hayalinin ikinci ayağı Dwight Howard’ın da gelmesi beklentileri de biraz daha yukarıya çekti ama Rockets’ta değişen çok da bir şey olmadı diyebiliriz. Çok dağınık hücum eden, Harden’a sınırsız özgürlük verilen ve en önemlisi savunmayla uzaktan yakından alakası olmayan bir ekip görünümündeydiler. Sanki Rockets’ta Harden ve Howard’ı tatmin etmek için oluşturulan bir organizasyonmuş havası vardı. Duruma koç Kevin McHale’in de müdahale etme gibi bir niyeti yoktu. Açıkçası bu oyunun matematiğine ve modern basketbola tamamen inanan Daryl Morey’nin GM’i olduğu bir takımın iki sezon boyunca bu şekilde oynaması şaşırtıcıydı. Yaz döneminde Batı Konferansı’ndaki tüm iddialı takımlar hamleleriyle birkaç adım ileri atarken üç süperstar tutkusu Rockets’ın eldeki en değerli parçalardan birini kaybetmesine neden oldu. LeBron James, Cavs’e geri döndükten sonra free agent’ta çarşı pazar karışmış ve herkes bir anda Chris Bosh’un peşine düşmüştü. Bu takımlardan biri olan Rockets da Bosh’la imzalayabilmek için Chandler Parsons’ın kontratını yenileme çalışmalarına girmemişti bile. Ne olduysa o anda oldu ve Bosh takımı Miami Heat’le imzalarken, bu duruma oldukça çok bozulan Parsons ise bir başka Teksas ekibi Dallas Mavericks’in yolunu tuttu. Takımın belki de mental olarak en sağlam oyuncusunu da kaybetmek, güçlenen Batı Konferansı’nda Rockets açısından beklentileri azaltmıştı, en azından benim için öyle olmuştu. Bu takım için sezon başında söylenenler; bench’in çok zayıf
Houston Rockets
olduğu, yaz döneminin transfer anlamında başarısız geçtiği ve savunmanın gerçekten de berbat olduğuydu. Bunlar kâğıt üzerinde doğruydu ama Parsons’ın gidişi ve Trevor Ariza’nın gelmesiyle Rockets artık farklı bir yola girmeye başlamıştı. Savunma yönüne dİkkat! Son iki sezonda Houston Rockets’la ilgili en büyük problemin savunma olduğunu söylemiştik. Takımın lideri olan Harden’ın bu konuyla ilgili her hafta dalga geçilen videoları sosyal medyaya düştükçe durum daha da ortaya çıkmıştı. Geminin kaptanı bu şekilde olunca tayfa da pek farklı değildi. Fakat son iki sezonun algısından olacak ki Rockets bu sezon ligin en underrated savunma takımı konumunda. Ayrıca istatistiklere bakarsak 100 pozisyon üzerinden en az sayı yiyen üçüncü takım konumundalar. Bu kategorinin hücum tarafında ise 13. sırada yer alıyorlar. Bugün NBA’i çok yakından değil de üstünkörü takip edenlere sorsanız Rockets’ın hücum yönü daha kuvvetli bir takım olduğunu söyleyebilir. Artık değil! Şu anda onları tanımlarken NBA’in en iyi savunma takımlarından biri olarak anlatmak en doğrusu olacaktır. Hem de zorlu Batı Konferansı’nda, hem de savunmanın lideri Howard’ın 69 maçın 40’ında oynamamasına rağmen. Evet, Howard 2009’dan bildiğimiz oyuncu değil ama hâlâ NBA’in en iyi pivotlarından birisi. Ayrıca Houston bu 40 maçta Howard’ın sadece savunmasından değil, hücum yönünden de mahrum kalmıştı ama zorlu Batı Konferansı’nda üçüncü sırada yer almayı başardılar. Peki bu değişim bir anda nasıl yaşandı? Açıkçası kenardan çok büyük bir zekâ duruma müdahale etmedi. Sadece savunma yönü ön planda olan oyunculardan kurulu bir takım oluşturuldu. Patrick Beverley, Trevor Ariza, Terrence Jones, Corey Brewer, Dwight Howard, Josh Smith, Joey Dorsey, ve Pablo Prigioni gibi rotasyonda yer alan oyuncuların tamamı birer savunmacı olarak biliniyor ve bu yönleri daha ön planda. Houston Rockets böylelikle sezon başında söylenen savunma
handikapını ortadan kaldırıp, kendileri adına en önemli avantaj haline getirmeyi başarmışlardı. Harden etkİsİ Yine sezon başında ortaya atılan öngörülerden biri de bench’in zayıf olduğu yönündeydi. Bu durum da özellikle Josh Smith’in bir anda kucaklarına düşmesiyle son bulmuştu. Evet, belki de sayı olarak değil ama bench’ten gelen enerji ve sert savunmanın Teksas takımının avantajına olduğu dönemleri izledik. Burada Josh Smith’ten de bahsetmek gerek… Detroit Pistons’ta dibe vuran oyununda çok büyük bir çıkış yapmasa da Rockets’ta daha verimli oynadığı kesin. Artık bench’ten geliyor ve açık alan oyununa daha yatkın olması, takıma olan faydasını yukarıya çekiyor. Bir de hâlâ gereksiz üçlükler denemeye ve kaçırmaya devam ediyor. Fakat dakikası ve birkaç istatistiğinde düşüş olsa da bench’ten geldiği dönemde saha içi ve üçlük yüzdelerinde artış var. Üstüne bu takıma Howard’ın da katılacağını düşünürsek çok iyi performans sergileyen Terrence Jones ya da bu sezonun parlayan yıldızı Donatas Motiejunas’tan biri de bench’e çekilecek. Bu durum normal olarak kenardan gelen katkının da artmasını sağlayacak. Tabii her ne olursa olsun, Houston Rockets’ın kaderini belirleyecek tek bir isim var; o da tahmin edebileceğiniz gibi Harden. Bu sezon bir hayli zorlu MVP yarışının içerisinde ve en önemli favorilerden biri. Bireysel olarak baktığımızda sayı, asist, ribaund ve top çalma kategorilerinde kariyerinin en iyi rakamlarına ulaşmış durumda. Takımı ise en iyi diğer oyuncusundan sezon boyunca çok az faydalanmasına rağmen Batı’da üçüncü sırada. Harden’ın 27 sayı ortalamayla oynaması elbette muazzam bir durum ama asıl önemli olan ribaund ve top çalma rakamlarının artması. Belki de çok büyük bir sıçrama yok ama Harden’ın bu sezon takım savunmadayken de oyunun içerisinde olduğu gösteren belirtiler. Hiç savunma yapmayan ve ekibini kötü yönde etkileyen Harden artık bunun için çaba
harcadığını takım arkadaşlarına da gösteriyor. Hücum tarafına geçersek; artık karşımızda daha olgun bir Harden var. Daha önce bencil olduğundan bahsedilen yıldız oyuncu, artık boştaki arkadaşlarını oyuna sokmayı da deniyor. Tabii ki oyunu organize eden bir değişim yok. Zaten öyle bir oyuncu da değil ama artık top ondaysa ve boştaysan Harden’ın seni görme ihtimali çok yüksek. Bu durum diğer rol oyuncularını da maça daha fazla konsantre etme açısından önemli. Ayrıca modern basketbolda en önemli konu olan üçlüklerin, Rockets’ın oyun planında çok kritik bir yeri var. Rockets ligde en fazla üçlük deneyen takım. Maç başına 33 kez üçlük atış kullanan Rockets’a en yakın olan Blazers bile 27 kez üçlük deniyor. Tabii bununla beraber Rockets en çok üçlük isabeti bulan ekip haline de gelmiş durumda. İşte burada da Harden’ın boştaki arkadaşlarını oyuna sokmasının Rockets açısından ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Savunma Harden’a ve penetrelerine, iyileştiğinde de Howard’a konsantreyken dışarıda boşta bekleyen Ariza, Terry, Beverley, Motiejunas gibi isimler çok ekmek yiyebilir. Bu da tabii ki Harden’ın işine yarar. Şampİyonluk yakın? Tabii Howard dönünce dengelerin ne yönde değişeceği de kritik. Yine de hücum anlamında ipler hâlâ Harden’ın elinde olacağı için kötü bir sinyal vermiyor. Savunmanın ise daha iyi olacağı kesin gibi. Play-off’lar geldiğinde Rockets’ın en büyük dezavantajı büyük ihtimalle hücum olacak. Son iki sezona baktığımızda bunu yazmak ve okumak şaşırtıcı ama öyle. En çok üçlük isabeti bulan takım olsalar da sadece %34.4’le oynuyorlar. Tabii bunda Josh Smith’in dönem dönem çıldırmasının da etkisi büyük. Ama takımda istikrarlı bir şekilde boş üçlük sokacak bir oyuncu yok. Bazı maçlarda çok yüzdeli atan isimler, hemen bir diğer karşılaşmada pota dövebilir. Bu da tabii 7 maçlık play-off serisinde Rockets adına önemli bir eksi yazar çünkü bildiğiniz gibi alan açma basketbolda artık en önemli unsur haline gelmiş durumda ve bunun için yüzdeli üçlük atmak vazgeçilmez bir gereklilik. Rockets için Howard’ın dönmesiyle savunmada daha güçlü, hücumda ise daha dengeli bir takım olmak şampiyonluk yolunda belirleyici olacak. Ama hiç kuşku yok ki değişen ve farklı bir felsefeyle bu sezona başlayan Rockets, şampiyonluğun favorilerinden birisi. Ben de Harden ve Howard’la şampiyonluğun kolay kolay favorisi olunamayacağını düşünüyordum ama en azından beni yanıltmayı başardılar…
Houston Rockets
M I D L A N A D I Ş R A Ç
a d a m k a r ı b t s e b r e s ı r a l u c r Bazı oyun ü t ö n a d z ı n ı r a r a k u b e d r İ Aksİ takd
… E N A T R i B M
, bir NBA Waive edilmek şayacağı en ya oyuncusunun n biri. Çoğunlukla a rd garip olayla rı dece kontratla takaslarda sa in kullanılan iç denkleştirmek na gelse de, şı a b oyuncuların kas edilmekten ta waive edilmek ünkü takas Ç daha kötüdür. öncekinden ir b e d edildiğiniz eni bir yuvanız farklı da olsa y ildiğinizde bir ed olurken, waive layacak bir NBA za daha sizinle im dar ya ka a n takımı bula a kılmanız, ya d D-League’de ta eniz gerekir. Tabii Avrupa’ya gelm ilen nane var! den bir de buyout tık iddiası r Çoğunlukla a lardaki kaliteli m kalmamış takı oyunculara ış lm a ı n ama yaşı son bir yüzük e d er y ir b n si it “G , bir vefa alsın” denilerekk sunulan buyout, göstergesi olara inde iç bazen de takım ran oyuncuların ka çı huzursuzluk ıyor. için de kullanıl postalanması başında, n Nitekim bu sezo ne 42 milyon se 3 a kontratınd eblağ daha dolarlık bir m ğmen Josh ra bulunmasına ’ten nasıl it ro et Smith’in D imiz ep h kovulduğunu yazıda, bir ahde u hatırlıyoruz. B k serbest ra la o i vefa örneğ a takımda itlik bırakılan ya d k kovulan ra kopukluk yapa takımlarına en i isimlerden, yen ış olan dört ismi m a ğl çok katkı sa inceleyeceğiz…
. z İ n İ s İ l e m n ü ş ü d e r e k İ k İ e c ! an ön z İ n İ s r İ l İ b a l o n a m ş İ p a l y ı s rü fazla
Y A Z I: ŞA B AN IŞIK
BORIS DIAW Kim bıraktı: Charlotte Bobcats Kim aldı: San AntonIo Spurs Aslında Boris Diaw’ı bu listede görmek biraz şaşırtıcı çünkü Phoenix günlerini birazcık izleyen biri, onun NBA’deki “uzun forvet” kavramına nasıl bir katkıda bulunduğunu çok rahat bilir. Atlanta günlerinde henüz bir çaylakken 1 numaradan 5 numaraya kadar her pozisyonda denenen ama pek tutunamayan Diaw, Joe Johnson karşılığında geldiği Phoenix’te biraz burun kıvırılarak karşılandı. Ama Mike D’Antoni, Diaw’ın yeteneklerinin çok iyi farkındaydı ve onu da mükemmel kullanmayı başardı. Hareketli bir 4-5 numara olarak Diaw’ı yeniden yaratan D’Antoni, takıma adeta Steve Nash’ten sonra ikinci bir point guard eklemiş gibiydi. Amare’nin hiç oynamadığı o sezonda, postta aldığı her topta ikili sıkıştırma sonucu rahatlıkla boş adamı bulabilen Diaw, ikili sıkıştırma gelmemesi halinde bu sefer fundementalini kullanarak boş atışı bulabiliyordu. Parmak hassasiyeti inanılmazdı, topu bir kere eline aldığında görüş alanındaki tüm oyuncuları taramaya başlar, cut’ları ve topsuz perdeleri hesap eder, hiç acele etmeden en doğru pası verirdi. Çoğunlukla 4-5 numaralar arasında geçirdiği ilk sezonda 6.2 asist ortalaması tutturmayı başardı ki o pozisyonlarda oynayıp Wilt Chamberlain’den beri 6’nın üstünde asist ortalaması tutturan oyuncu yok, durumu öyle anlatayım. O sezon en çok gelişme gösteren oyuncu ödülünü bileğinin hakkıyla kazanan Diaw, play-off’larda da takımını Batı Konferansı finaline çıkartan en önemli oyunculardan biriydi. Belki bu yüzden iki sezon sonra takas edilmesi biraz anlamsız geliyor hâlâ. Amare’nin geri dönüşü ve Grant Hill’le imzalanması sonrası bench’ten gelmeye başlayan Diaw, ortalamaları düşse de etkili oyununa devam ediyordu. Ama takıma biraz hareket katmak amacı ile Raja Bell ile birlikte, Jared Dudley ve Jason Richardson karşılığında Charlotte’a gönderildi. Charlotte’ta daha skorer bir kimliğe bürünmüş, bir sezon sonra Larry Brown yönetiminde tarihinde ilk kez play-off yapacak takımın en önemli parçalarından biri olmuştu. Yine de Phoenix gibi medyanın gözü önünde bulunduğu bir yerden sonra Charlotte’ta oynamak Diaw’a yaramamıştı. Sürekli kilo alıyor, rakipleri karşısında en önemli silahlarından biri olan ayak çabukluğunu kaybediyordu; bu yüzden sık sık sakatlanmaya da başlamıştı. O yüzden Charlotte tarafından serbest bırakıldığında, herkes onun Avrupa’ya geri döneceğini düşünüyordu. Gregg Popovich hariç… Popovich, Diaw serbest bırakılır bırakılmaz vantuz gibi adama yapıştı ve iki günlük waiver süresi biter bitmez imzaladı. Onun, Spurs hücumuna boyut katacak oyuncu olduğunu biliyordu, üstelik Spurs gibi buram buram Kars kaşarı kokan bir takımda hızlı olmaması veya çabukluğunu kaybetmesi önemli şeyler değildi. İlk iki sezon genellikle Thiago Splitter’in arkasında bench’ten gelse de Spurs’ün iyi hücuma ihtiyacı olduğu anlarda her zaman kenardan gelerek isteneni verdi. Özellikle Neal, Green, Mills gibi şutörlerin olduğu bir takımda içeriden dışarıya pas sistemini mükemmel işleyerek, dış şutları Spurs’ün en önemli silahlarından biri haline getirdi. Geçtiğimiz sezon da bu emeğinin karşılığını alarak da ilk yüzüğünü parmağına geçirdi.
SAM CASSELL Kim bıraktı: Los Angeles ClIppers Kim aldı: Boston CeltIcs
Diaw’ı filan hatırlamak kolay da, Sam Cassell’in kariyerini birkaç paragrafa sığdırmak çok zor iş. 15 sezonluk NBA kariyerinde sadece beş kez play-off görebilmiş; kariyerinin başında iki yüzük kazanmış olsa da bireysel olarak en verimli dönemini 30 yaşından sonra yaşayabilmiş bir oyuncuyu anlatmak için bayağı bir kelime gerekecek. Yine de dönüm noktası olarak Minnesota ile imzaladığı 2003 yazından başlamak gerekiyor. O yaz “ya herro ya merro” çekip, Garnett’in etrafını kesin olarak doldurmaya karar veren Minnesota yönetimi, Latrell Sprewell ve Olowokandi ile (gülmeyin, o zamanlar hala gideri vardı) anlaşmış; Sam Cassell’i de Milwaukee’den Joe Smith karşılığında takas etmişti. Bomba gibi girilen sezonda Minnesota 58 galibiyetle Batı’yı birinci bitirmiş, Cassell de yaklaşık 20 sayı ve 7 asist ile oynadığı sezonda kariyerinin ilk All-Star yıldızını takmayı başarmıştı. Batı finaline kadar yükselen takım, o sezon bir başka mega-takım kuran Lakers’a elenecekti. Bir sonraki sezon ise klasik Timberwolves’a geri dönüş yapıldı. 35 yaşına gelen Cassell’de motorlar patlak vermeye başlarken, Sprewell de huylu davranışlarının sadece 1 sezon süreceğini kanıtlarcasına takıma karşı huzursuzluğunu medya önüne seriyordu. Garnett de tüm bu ortamda işini yapmaya çalışıyordu. Cassell bir yıl sonra Clippers’la imzaladı, orada da ilk sezonda yıllardır patlama yapması beklenen Clippers’a ara taş gibi geldi. Elton Brand önderliğinde sezona dozer gibi giren Clippers’ta, arka alanda Cuttino Mobley ile iyi bir ikili oluşturmayı başarmıştı. O sezon play-off gören takım, bir sonraki sezon ise play-off’u kıl payı kaçırmıştı. Sonraki sezon ise klasik Clippers takımına geri döndüler (CP3 öncesi Clippers izleyenler hatırlar). Takım 20’nci galibiyetini anca mart ayında alabilmiş, o sırada Cassell de şampiyonluk kovalayan takımların radarına girmişti. Clippers bir jest yaparak Cassell’i serbest bıraktı, yaklaşık 10 gün sonra o sezon Garnett-Allen-Pierce üçlüsünü oluşturan Celtics tarafından kapıldı Cassell. Takıma gelen bir diğer ekleme de, Garnett ve Pierce’ın o dönem New Orleans’ta düzenlenen All-Star esnasında tuvalette kıstırarak ikna ettikleri PJ Brown’dı. Cassell tabii ki daha önemli bir ekleme olarak görülüyordu çünkü Rajon Rondo her ne kadar yetenekli bir oyuncu olsa da tecrübesizdi; Cassell özellikle bu noktada çok fark yarattı. Cleveland’a karşı yedi maça giden serinin ilk iki maçında tecrübesiyle fark yaratan Cassell, play-off boyunca hep kritik şutlar sokmayı başararak, kariyerine üçüncü yüzüğüyle nokta koydu.
ALONZO MOURNING Kim bıraktı: Toronto Raptors Kim aldı: MIamI Heat Güzide dergimiz SlamDunk’ın 67’nci sayısını okuyanlar, o sayıda Alonzo Mourning’in bir yandan hayat mücadelesi verirken, bir yandan basketbola dönme çabalarını hatırlar. Burada ise o yazıyı çok tekrar etmeden, özellikle New Jersey sonrası döneminden bahsetmek istiyorum. Böbrek nakli sonrası, tedavisini tamamlayıp yeniden basketbola 2004-05 sezonunda kesin dönüş yapan Mourning, New Jersey Nets’te istediği süreleri bir türlü bulamıyordu, bunun nedeni de doğal olarak takımın bir sezon önce hiç süre alamayan Mourning’e göre kurulmamış olmasıydı. Zo, çok olay çıkartan bir karakterde olmasa da memnun olmadığında sesi yüksek çıkan birisiydi. Nitekim o dönem de medyaya aldığı sürelerden memnun olmadığını, başarıya oynayacak bir takıma gitmek istediğinden bahsediyordu. Nets yönetimi de çok uzatmayarak Mourning’i Toronto’ya takas etti. Tabii bu Mourning’in istediği bir çözüm olmadı, kendisi Vince Carter ile takas edildiği için Toronto’da da hemen başarı sağlayacak bir ekip yoktu. Mourning takastan sonra hiçbir zaman Toronto’ya gitmedi; telefonla yönetimi arayarak, Toronto’da kesinlikle oynamayacağını bildirdi. Toronto yönetimi bu sefer belayı eline almıştı; takas çabaları sonuçsuz kalınca, Şubat 2005’te Mourning’i serbest bırakmak zorunda kaldılar. Yaklaşık bir ay sonra Mourning, Miami Heat ile imzaladı. Miami o sezon Shaquille O’Neal’ın da takıma katılmasıyla iki seviye birden atlamıştı ama hâlâ yardımcı parçalara ihtiyaç duyuyorlardı. Mourning sorgusuz sualsiz O’Neal’ın yedekliği görevini üstlendi. O sezon Doğu finalinde Detroit’e elenseler de, Miami asıl bombayı bir sonraki sezon patlatacaktı. Jason Williams, Gary Payton, Antoine Walker ve James Posey gibi isimler takıma katılmış, takımın tek hedefi şampiyonluk olarak belirlenmişti. Fakat ilk 21 maçta alınan 10 mağlubiyet sonrası beklenmeyen bir şey oldu, Pat Riley genel menajerlik koltuğundan inerek koç rolünü üstlendi. Bu gelişme takıma olumlu etki etmişti, kalan 61 maçın 41’ini kazanmayı başardılar. Mourning de kendisine hücum anlamında pek görev düşmese de, savunmada yine olağanüstü bir oyun ortaya koyuyordu. Maç başına sadece 20 dakika süre alan Mourning, buna rağmen 2.7 blok ortalaması ile lig üçüncüsü olmayı başardı. Bir önceki sezon Doğu finalinde Detroit’e kaybeden takım, bu sefer Detroit’i eleyerek NBA finaline kalmayı başardı. Finalde ise rakip Dallas’tı, ilk iki maçı kaybettikleri zaman herkes Miami’nin bittiğini düşünüyordu. Seriyi döndüren üçüncü maçta Dwyane Wade’in 18 faul kullanması eleştiri konusu olsa da, Miami o maçı kazanarak hayata tutunmayı başarıyordu. Bir sonraki maç ise çok rahattı; 24 sayı farkla kazanılan maçta Mourning 3 blokla pota altını karartacaktı. En kritik karşılaşma olan beşinci maçta ise önce uzatmanın bitimine 1 saniye kala Wade’e çalınan faul düdüğü, sonrasında da Dallas koçu Avery Johnson ısrarla “ikinci atıştan sonra” olarak göstermesine rağmen ilk serbest atışın ardından Dallas’a verilen mola maça gölge düşürse de Miami altıncı maça avantajlı giden taraf olacaktı. Bu maçta Mourning 14 dakikada 5 blok yaparak bir kez daha pota altını uçuşa kapatıyor, kariyerinin ilk yüzüğünü kazanıyordu.
TIM THOMAS Kim bıraktı: ChIcago Bulls Kim aldı: PhoenIx Suns Listenin yüzüksüz ve albenisi en az ismi kesinlikle Tim Thomas ama belki de kendisini bu yüzden daha çok seviyorum. Kariyeri boyunca huysuzluklar, takım içi problemler ve kansızlıkla anılan oyuncuların kendilerine uygun yeri bulduklarında neler yapabileceklerini gösterdikleri anlara hep hayran kalmışımdır. Tim Thomas da bu anları sıkça yaşatanlardan oldu. Belki Larry Bird ya da Dirk Nowitzki etkisi, bilemiyorum ama NBA’de belirli bir uzunluğun üstünde olup dış şut kullanabilen oyunculara karşı hep bir zaaf oldu. Keith Van Horn’dan tut, Jonathan Bender’e; Austin Croshere’dan tut, Spencer Hawes’a kadar bir sezon parlama yapan tüm isimler, sırf dış şut atabiliyor diye ekmek yedi yıllarca. Tim Thomas tüm bu isimlerden daha yetenekli olmasına rağmen, kariyerinin ilk bölümünde hep bu isimlerle anıldı. Aslında inanılmaz bir atletti, savunmada da fena değildi ama savunma yapmayı hiç sevmiyordu. Milwaukee zamanlarındaki takım arkadaşı Ray Allen, onun istese dünyanın en iyi basketbolcusu bile olabileceğini söylüyordu. İşin kötü tarafı, bu yetenek gerçekten de Thomas’ta vardı ama hiçbir zaman o yeteneği kullanmadı. Beş senelik Milwaukee macerası kötü biten Thomas, kol gibi bir kontratla beraber New York’a postalandı. New York’ta fena olmayan bir 1.5 sezon geçirse de, takımın bir türlü bir yere varamaması yüzünden (buraya dikkat) Eddy Curry karşılığında Chicago Bulls’a postalandı. Curry’den yeni kurtulan Chicago, üç maç sonra Thomas’a takıma gelmemesi için para ödemeyi teklif etti; Bulls organizasyonu onun takımın içine girmesini istemiyordu. Bu yüzden sezonun çoğunu kendi evinde hazırlanarak geçiren Thomas, 1 Mart 2006 günü serbest bırakıldı. Thomas bu deneyimden büyük bir tecrübe kazanmıştı, ayrıca sahada olmadığı sürede özellikle üst vücudunu geliştirmeye devam etmiş, bir “stretch four” kalıbına erişmişti. Serbest bırakıldıktan iki gün sonra Phoenix Suns ile imzaladı. Phoenix Suns, Tim Thomas için bir rüya gibiydi. Kimse ona savunma yapmadığı veya çok şut attığı için kızmıyordu çünkü Phoenix’in asıl olayı buydu. Kendini zinde tutmanın ödülünü de almıştı, özellikle “koş-koş” oyunda kendini çok iyi pozisyon alıyor ve aldığı pasları genelde basket olarak asiste çeviriyordu. Thomas bir anda Phoenix’in “game-changer” oyuncusu haline gelmişti, kendisini savunan uzun oyuncuları şut tehdidiyle dışarı çekip koridor açıyordu; Steve Nash bu açılan koridoru elmas gibi işliyordu. Uzun oyuncu üzerine gelmezse de boş şutu yazıyordu. Thomas’ın asıl katkısı play-off’larda gelecekti. 3-1 geriye düştükleri Lakers serisinin altıncı maçında bitime 7 saniye kala, Phoenix 3 sayı gerideyken maçı uzatmaya götüren üçlüğü gönderen Thomas, o maçı 21 sayı ve 10 ribaund ile tamamlayacak, Phoenix’i bir üst tura taşıyan en önemli isimlerden biri olacaktı. Batı finalinde biten Phoenix’in play-off macerasında, Tim Thomas play-off’ları 15 sayı, 6.3 ribaund ve %44 üç sayı isabeti ile tamamlayacaktı. Üç ay önce kariyerinin bitip bitmediği tartışılan Thomas, üç ay sonra Clippers ile 4 yıl 24 milyon dolarlık bir kontrat imzalayacak, kariyerini yeniden canlandıracaktı.
ANADOLU
EFES’TENKR Trey Thompkins ve Tarence Kinsey’den yoksun Nizhny Novgorod’u 79-75 yenen temsilcimiz, çeyrek final yolunda çok önemli bir galibiyet elde etti YAZI: Alİ KonavİC
Anadolu Efes - Nizhny Novgorod
RiTiK ADIM
Anadolu Efes - Nizhny Novgorod
M
açın ilk periyotu iki takım adına da “at!-at!” şeklinde geçti. Anadolu Efes’in özellikle pota altında Parakhouski karşısında maç boyunca sıkıntı yaşayacağı ilk andan itibaren belli oldu. Nitekim 22 sayı üreten Parakhouski, 7 ribaundla da takımına önemli katkı sağladı. Thompkins de sahada olsaydı şu pota altı savunmasıyla maçı kazanmak mümkün olmayabilirdi. Şöyle kritik bir hedef maçta takımın savunma direnci daha üst seviyede olmalıydı. Hele ki, savunma konsantrasyonunun son periyotta dip yapması tam anlamıyla bir hayal kırıklığıydı.
Üçlük performansı sıkıntı
Temsilcimizin büyük sıkıntı yaşadığı bir nokta da üçlüklerdi. 5/25 gibi kötü bir
yüzdeyle atan lacivert-beyazlılar, yayı savunma konusunda da sıkıntı yaşayınca aslında çok da kötü oynamadığı bir maçı koparamadı. Benim eleştirilerimin de yoğunlaştığı nokta bu. Anadolu Efes, eksik yakaladığı bir rakibe karşı bu kadar kritik bir maçta oyunu domine etmeliydi. Rakibe “vurup geçmek” diye bir deyim vardır; işte bu olay şu maçta yaşanmalıydı. Evet, Nizhny’nin de grupta bir iddiası var ancak Efes, hem rakibinin cılız iddiasını net biçimde yok etmeli, hem de gruptaki diğer takımlara mesaj vermeliydi. Fakat yapamadı. Cedi, Lasme, Bjelica gibi yan unsurlar çok ekstra işler yapmasa belki de galibiyet gelmeyebilirdi. Öyle veya böyle Efes’in son periyottaki kabus savunmasını unutması ve bir daha tekrarlamaması gerek.
Görev zor ama imkânsız değil!
Laboral, Olympiakos’u yenerek gruptaki
“Efes’in iyi oynadığı bir CSKA maçından sonra zor da olsa kazandığı bir iç saha karşılaşması onları grubun kalanı için motive edecektir”
iddiasını çok ciddi bir boyuta taşıdı. Durum böyleyken Anadolu Efes’in şu gruptan çıkması için içerideki Milano maçını kazanmanın yanı sıra bir ekstra işe imza atması gerek. Olympiakos ve Fenerbahçe Ülker deplasmanına gidecekler. İkisi de kâğıt üstünde oldukça zor ancak Anadolu Efes için imkânsız değil. Nizhny karşısında süre almayan Krstic ve Doğuş’un da katılımıyla kazanmaya daha yakın bir takım olacakları kesin. Janning ve Perperoglou’nun da biraz vites yükseltmesi elzem. Tabii Perperoglou’nu Janning ile karşılaştırmak ona haksızlık olur ancak top 16 özelinde onun da ufak bir hayal kırıklığı yarattığını söyleyebiliriz. Ancak o, zorluk derecesi yüksek maçları sever. Efes’in önündeki 3 maç da tam olarak bu tarzda. Efes’in iyi oynadığı bir CSKA maçından sonra zor da olsa kazandığı bir iç saha karşılaşması onları grubun kalanı için motive edecektir. Hoş, bulundukları konum itibarıyla zaten motive haldeler. Koç Ivkovic de bundan bahsetti ve oyunu kontrol ettiklerini belirtti. Ancak maçın son 4 dakikasındaki 18-4’lük Nizhny serisini de unutmadı. Bu noktada sakatlıkları hatırlatan Ivkovic yine de sorumluluğun kendisinde ve oyuncularında olduğunu söyledi. Bence de bunu sadece sakatlıklara bağlamak kendini kandırmaktan başka bir şey olmayacaktı.
Anadolu Efes - Nizhny Novgorod
Fenerbahçe Ülker - EA Milano
KANARYA
SON ÇEYREKTE
Evinde EA Milano’yu konuk eden Fenerbahçe Ülker, son periyoddaki etkili oyunuyla rakibini mağlup ederek grup liderliği yolunda önemli bir adım attı YAZI: Gürhan Ul
V
VURDU!
Fenerbahçe Ülker - EA Milano
D
eplasmanda kazanılan CSKA Moskova ve Olympiakos maçlarının ardından ilk iki sıra için büyük bir avantaj elde eden Fenerbahçe Ülker, gruptaki 11’inci karşılaşmasında İtalyan temsilcisi EA Milano’yu ağırladı.
Şahane başlangıç Kazandığı maçlar ve verdiği mesajdan öte, oynadığı oyunla son haftalarda “Ben de varım” mesajı veren sarı-lacivertliler, maça taraftarının da desteğiyle (burası önemli) mükemmel savunma yaparak başladı. İlk 5 dakikada 11-3’lük seri yakalayan ve Banchi’ye molayı aldıran temsilcimiz, moladan da Bogdanovic’in mükemmel hücum performansı ile döndü ve ilk çeyreği 22-14
önde tamamladı. İkinci periyoda iyi başlayan ise EA Milano oldu. Savunma dozajını yukarılara çeken İtalyan temsilcisi art arda bulduğu basketlerle farkı ilk 3 dakikada 25-23 ile 2 sayıya kadar indirdi. Hücum etmekte zorlanan Fenerbahçe Ülker, topu pota altına indirmeyi hatırlayınca Oğuz Savaş ve Vesely ile etkili olup oyunun kontrolünü tekrar ele geçirmeyi başardı ancak bu durum fazla sürmedi ve adeta savunma yapmayı unutan sarı lacivertliler rakip kısaları engelleyemedi ve devre 45-42 konuk ekibin üstünlüğüyle sona erdi. Kusursuz çeyrek İkinci yarıya biraz daha istekli başlayan taraf sarı-lacivertliler olurken; temsilcimiz Bogdanovic ve Hickman ile, Milano ise Brooks ve Gentile ile etkili oldu. Bu 10 dakikada alınamayan savunma ribaundları
“ Sarı-lacivertliler Bogdanovic ve Hickman ile, Milano ise Brooks ve Gentile ile etkili oldu”
oldukça can yakarken, Fenerbahçe Ülker’in iyi hücum performansına rağmen maçın kopmamasının başlıca nedeni de bu durumdu. Çeyreğin son anlarında rakibinin yaptığı basit top kayıplarından iyi faydalanan Fenerbahçe Ülker, üçüncü çeyreği 65-61 önde tamamlamayı başardı. Son 10 dakika ise sahada öyle bir Fenerbahçe Ülker vardı ki, konuk ekip kendilerine neyin çarptığını büyük ihtimalle maçın bitişiyle anlayabilmiştir. Mükemmel savunma yapan ve hücumda da özellikle Bjelica ile etkili olan Fenerbahçe Ülker, farkı bir anda çift hanelere çıkartırken, her baskete veya yapılan her savunmaya oyuncuların ve tribünün verdiği reaksiyonlar görülmeye değerdi. 33-16’lık çeyrek skoruyla maçı 21 sayı farkla 98-77 kazanan sarı-lacivertliler, üst üste sekizinci galibiyetini almayı başardı. Önümüzdeki hafta Unicaja Malaga’yı konuk edecek temsilcimizde maçın etkili isimleri ise 25 sayı, 4 asist ve 2 top çalmayla Bogdanovic; 13 sayı, 9 ribaund ve 6 asist ile Bjelica; 14 sayı, 9 ribaund ile Jan Vesely oldu.
Fenerbahรงe ร lker - EA Milano
Alba Berlin - Galatasaray LH
ÇiLE DEVAM Euroleague’de artık ter atma maçlarına çıkan Galatasaray Liv Hospital, son çeyrekte etkili olsa da Berlin deplasmanından 75-68’lik mağlubiyetle döndü
M EDiYOR
YAZI: Can Asena
Alba Berlin - Galatasaray LH
G
alatasaray LH’nin Euroleague Top 16’daki çilesi devam ediyor. Ben de elimden geldiğince bu maçlardan sezonun geri kalanı adına neler çıkarabileceğimizi değerlendirmeye çalışıyorum. Alba Berlin deplasmanı da bu anlamda enteresan bir maç oldu. Açık konuşmak gerekirse ilk 3 çeyrek için söylenecek çok da bir şey yok. Alba Berlin elbette bir Real Madrid, CSKA ya da Olympiakos değil ancak içeride Barcelona’yı yenmiş bir ekip. Galatasaray’ın mevcut kadro yapısını da düşününce oldukça zor bir deplasman olduğu açık ve ilk 3 çeyrekte tam da Galatasaray’ın bu sezon tüm sert deplasmanlarında gördüğümüze benzer bir tablo vardı: Nispeten çekişmeli geçen bir ilk çeyrek, ikinci çeyrekten başlayarak gittikçe
açılan fark ve havlu atan bir Galatasaray takımı. Sinan fark yarattı Peki bu tabloda bu maçı enteresan kılan neydi? Galatasaray’ın son çeyrekteki, özellikle de ilk 5 dakikasındaki performansı. İlk üç çeyrekte söylediğim gibi havlu atmış görünen takım 5 dakikada 17-3’lük bir seri ile 15 sayı geride başladığı çeyrekte farkı 1 sayıya kadar indirmeyi başardı. Bunda kilit nokta, Arroyo’nun gidişiyle birlikte sezonun kalanında guard rotasyonunu oluşturacak Sinan Güler ve Ender “Şuacan” Arslan’ın (bilmeyenler ve Galatasaray basketbol şubesinin nasıl yönetildiğini bir kez daha görmek isteyecekler için not: Forması İstanbul’da unutulan Ender, Şuacan’ın 9 numaralı formasının ismi sökülüp kendi ismi keçeli siyah kalemle yazılarak oynadı) performanslarıydı. Bu noktada özellikle Sinan şu ana kadar ne
“Alba Berlin elbette bir Real Madrid, CSKA ya da Olympiakos değil ancak içeride Barcelona’yı yenmiş bir ekipti”
kendisinin, ne de takımın Ataman dönemindeki guard rotasyonunun repertuarında görülmüş bir opsiyon olan drive&kick hücumlarını kusursuza yakın oynattı. Arroyo’nun drive etmeyi pek sevmeyen bir guard olması, Ender’in ise drive’larda genelde kendi bitirmeyi veya pota altında uzunlara indirmeyi tercih etmesi sebebiyle Galatasaray’ın pek kullanmadığı bir hücum alternatifiydi bu. Maçın ilk 3 çeyreğinde denenmemesi sebebiyle bilinçli bir tercih olduğundan çok da emin değilim ama maç içinde doğaçlama gelişmiş olsa bile, form tutmaya başlayan Micov ve Erceg gibi şut ve pas opsiyonları da düşünüldüğünde sezonun kanalında denenebilecek bir seçenek olabilir. Tabii maçın tamamında yaptığı 6 top kaybını da sınırlaması lazım Sinan’ın. Bunun yanı sıra sezon boyu olduğu gibi Pocius yerine güvenilir bir alternatifin olmayışı yine sıkıntı yaratacaktır. 0 (sıfır) rating’li korkunç bir performans daha izledik Litvanyalı’dan. Sıçrama şart Sinan’ın yanı sıra Ender’den bahsetmiştim. Sinan’ın aksine o, fazlasıyla alışık olduğumuz ancak ters tarafına da fazlasıyla şahit olduğumuz bir performans sergiledi son çeyrekte. Üçlük çizgisi dışında gereğinden uzun süre topla oynama ve arkasından gelen el üstü, çokça da son saniye üçlükler… Arroyo’lu bir takım Ender’in bunu 3-5 maçta bir başarıyla uygulamasını tolere edebiliyordu ancak mevcut koşullarda TBL’de tekrar finali zorlamak istiyorlarsa çok daha istikrarlı bir şekilde bunu sergilemesine ihtiyaç var. İşin savunma tarafına bakmak gerekirse, son çeyrekteki seri de dâhil olmak üzere çok da olumlu bir tablodan söz etmek aslında zor. Her ne kadar ilk 3 çeyreğin aksine şutörleri kapatmak için bir çaba vardıysa da, savunmanın dengesizliği sebebiyle bu çaba çok da karşılığını bulmadı ve serinin asıl sebebi Alba’nın (belki de konsantrasyon kaybı sebebiyle) ilk çeyreklerde soktuğu şutları kaçırmasıydı. Bu anlamda da Galatasaray’ın çok ciddi bir sıçramaya ve Fenerbahçe Ülker maçına benzer performanslara ihtiyacı var.
Alba Berlin - Galatasaray LH
EuroLeague / E Grubu Hazırlayan Eren Tolga Onur
Kızılyıldız: 73 Barcelona: 77 Euroleague TOP 16’da son iki maçını kazanan Kızılyıldız’a konuk olan İspanyol ekibi maçtan galip ayrılmasını bildi
B
arcelona, iyi savunma yaparak başladığı maçta, son periyottaki etkili hücum oyunuyla galibiyeti kaptı. Deplasman ekibinde Hezonja hariç süre alan her oyuncu sayı bulurken; 11 sayı, 10 ribaund ve 5 asist ile mücadele eden Satoransky en çok dikkat çeken isim oldu. Ev sahibi ekipte başrolde yine tanıdık bir isim vardı. 23 sayı, 11 ribaund ve 5 asist ile oynayan Boban Marjanovic, bu göz kamaştıran performansa rağmen mağlubiyete engel olamadı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Barcelona’yı güzel oyunlarından ötürü kutluyorum. Bizim için yine iyi bir performanstı ama rakip harika oynayınca galibiyet için yeterli olmadı.” Dejan Radojnic, Kızılyıldız “Bizim için sezonun en iyi maçıydı. Üç sayı performansımız dışındaki her parametrede çok iyiydik. Marjanovic’in durdurulamaz olduğunu biliyorduk ama Williams ve Jenkins’in oyuna katkı yapmasını engellemek bizim asıl planımızdı.” Xavi Pascual, Barcelona
EuroLeague / E Grubu
Maccabi: 79 Zalgiris: 72 Litvanya temsilcisini Pargo’nun muhteşem oyunuyla geçen Maccabi Tel Aviv üçüncü sıradaki yerini korudu
M
açın kontrolünü bir an bile rakibine kaptırmayan İsrail ekibi, Pargo ve Smith’in etkili oyunlarıyla maçı kazanmayı başardı. Karşılaşmayı 26 sayıyla tamamlayan Pargo kariyer rekorunu egale ederken, Smith de 19 sayılık katkı yaptı. Yedinci yenilgisini alan Zalgiris’te ise Arturas Milaknis’in 19 sayısı ve James Anderson’un 15 sayı, 5 ribaund ve 6 asistlik performansı galibiyet için yeterli olmadı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Çok iyi bir maç çıkarmadık. Son periyotta hücumda iyi değildik. Yine de play-off’a kalabilmemiz için bir galibiyete daha ihtiyacımız var. Oyuncularım bu hedef için çok iyi odaklanmalı.” Guy Goodes, Maccabi Tel Aviv “Her zaman için oyuncularımıza elimizden gelen şeylerin hepsini vermeye çalışıyoruz. Onlar da bunun için uğraşıyor ama Maccabi Tel Aviv gibi iyi bir oyuncu grubundan oluşan takımlara karşı bu yeterli olamayabiliyor.” Gintaras Krapikas, Zalgiris
EuroLeague / E Grubu
Panathinaikos: 85 Real Madrid: 69 Grupta üst sıralar için şansı devam eden Panathinaikos, bu çok zorlu mücadeleden etkili savunmasıyla galip ayrıldı
E
uroleague’de boyalı alanı en iyi kullanan takımlardan birisi olan Real Madrid’i harika bir pota altı savunmasıyla şaşırtan Yunan temsilcisi, kendi sahasındaki bu kritik mücadeleyi galibiyetle noktaladı. Ribaund ve asist sayılarında üstünlüğü elinden bırakmayan ev sahibi ekipte 30 sayıyla oynayan genç Pappas, geceye damgasını vurdu. 20 sayı ve 4 asistlik katkı sağlayan Nelson da takımının bu kritik galibiyetinde söz sahibi oldu. Top 16’da ikinci mağlubiyetini alan Real’de ise Carroll’un 16 sayılık katkısı takıma adına bir şey ifade etmedi.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Real Madrid beni en çok etkileyen takımdı ama bu akşam sezonun en iyi maçını çıkarıp oyunu domine etmeyi başardık. Hem savunma, hem de hücumda kusursuza yakın bir performans sergiledik.” Dusko Ivanovic, Panathinaikos “Rakibimiz maçın ilk anından itibaren bizden daha motiveydi. Bazı anlar çaresiz kalınca farklı şeyler denedik ama bir türlü maçın içine giremedik.” Pablo Laso, Real Madrid
EuroLeague / F Grubu
Malaga: 77 CSKA: 95
Rus ekibi, baştan sona üstün götürdüğü Malaga deplasmanından farklı galibiyetle döndü
E
uroleague’in belki de en yüksek potansiyelli hücum hattına sahip takımı CSKA, bu senenin hayal kırıklıklarından birisi olan Plaza’nın Malaga’sını muhteşem hücum performansıyla geçti. Rakip takımda 44 sayı ve 14 asistle mücadele eden Teodosic-De Colo ikilisine Kaun’un kusursuz performansı eklenince bu sonuç kaçınılmaz oldu. Sakatlıktan dönen ve performansı merak edilen Khryapa ise etkisiz bir performans ortaya koydu. Ev sahibi ekipte Fran Vazquez’in 14 sayısı ise istatistik kâğıdını işgal eden bir ayrıntı olmaktan öteye gidemedi. KOÇLAR NE DEDİ?
“Genç oyuncularımız, onlardan aradığımız korkusuzluğu bize gösterdi. Bunun yanında, maçtaki bir diğer önemli nokta; hiçbir zaman vazgeçmeyen taraftarlarımızdı.” Joan Plaza, Unicaja Malaga “Çok önemli bir deplasman galibiyetiydi. Bunun yanında, Malaga’yla oynadığımız beşinci maçtı. Çok savaşan ve çok mücadele eden bir ekip ama bu akşam kolay bir galibiyet elde ettik.” Dimitris Itoudis, CSKA
EuroLeague / F Grubu
Laboral: 74 Olympiakos: 73 Evinde ağırladığı Olympiakos’u yenen Bask temsilcisi, beşinci galibiyetini alarak play-off şansını devam ettirdi
İ
lk dakikasından itibaren heyecan fırtınası şeklinde geçen karşılaşmada Laboral Kutxa adına Mike James’in 17 sayı, 6 ribaund ve 5 asistlik performansı öne çıkan etkendi. James’e 15 sayıyla Bertans, 13 sayıyla da Causeur eşlik etti. Yıldız oyuncusu Spanoulis’in yokluğunda üçüncü mağlubiyetini alıp grupta üçüncü sıraya gerileyen Yunan ekibinin en skorer ismi 15 sayı kaydeden Printezis oldu. Onun dışında konuk ekipte çift haneli sayılara ulaşan tek isim Hunter’dı.
KOÇLAR NE DEDİ?
“Maçı savunmamızla kazandığımızı düşünüyorum. Özellikle ilk yarıda yaptığımız hatalar sonrası oyuncularım ikinci yarıda ne yapmaları gerektiğini daha iyi anladı.” Ibon Navarro, Laboral Kutxa “Başa baş geçen bir maçtı ve kazananı küçük ayrıntılar belirledi. Son 2-3 dakikaya kadar üstün olan taraf bizdik ama sonlarda yaptığımız kritik hatalar bize pahalıya mal oldu.” Giannis Sfairopoulos, Olympiakos