Slam Dunk Dergi - Sayi 75

Page 1

SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

30 Mart - 05 Nisan 2015 / SAYI: 75

EUROLEAGUE

FASTBREAK

TOP 16’DA FİNALE YAKLAŞIYORUZ

DEAN SMITH AĞLATTI EXUM REKORA DOĞRU BİRİ HEZONJA’YI DURDURSUN!

RUDY GOBERT

UĞRUNA ENES KANTER FEDA EDİLEN ADAM!

KEVIN DURANT BU SAKATLIK SONU MU OLACAK?

KAPTAN KANADA’NIN VEDASI

STEVE NASH




SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Görsel Yönetmen BARAS TEAMWORK baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Yaşar Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Alican Şengül, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Eren Tolga Onur, Can Asena Batuhan Karcı, Furkan Sümbül, Eren Tolga Onur Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.



Koç Smith’ten oyuncularına son yemek

North Carolina’nın 36 yıl boyunca koçluğunu yapan ve geçtiğimiz ay vefat eden efsanevi Dean Smith, vasiyetin North Carolina’da oynamış bütün oyuncularına 200’er dolar bıraktı mith’in avukatları tarafından oyuncularına gönderilen mektuplarda Smith bu parayı gönderme nedeni olarak “Oyuncularına tadını çıkaracakları bir yemek ısmarlamak istediğini” belirtti. 4 kez yılın koçu seçilen, North Carolina’da geçirdiği 36 senede 11 Final Four ve 2 NCAA şampiyonluğu gören Smith’in bu jesti oyuncularını duygulandırdı. 199397 yılları arasında North Carolina’da oynayan Serge Zwikker, “Mektubu açınca ilk başta ne olduğunu anlamadım ancak anlayınca gözümden bir damla yaş geldi. Vefat ettikten sonra bile hâlâ oyuncularını düşünüyordu” derken, 4 yıl boyunca Charlotte’ın belediye başkanlığını yapmış ve 1960’larda Smith’in öğrencisi olmuş Kevin Vinroot “Benim oynadığım basketbol için 200 dolar bir hayli fazla bir para” diyordu.

S


nde kendisi i癟in

FastBreak / Haz覺rlayan: Batuhan Karc覺


Utah Jazz’in 2014’te 5. sıradan seçtiği Avustralyalı guard Dante Exum, henüz çaylak sezonunda ilginç bir rekor kırmak üzere ızı ve boyu gibi fiziksel özellikleri sayesinde Jazz’in ligin en iyi savunmalarından biri olmasında katkısı büyük olan Exum, oyunun öteki tarafında ise henüz beklenen seviyenin çok altında. Bir sakatlık geçirmediği sürece bu sezon toplamda 1.700 dakika süre alacak olan Exum, bu kadar süre alan oyuncular içinde gelmiş geçmiş en az serbest atış kullanan oyun kurucu olma yolunda. Bu sezon sadece 31 kez serbest atış kullanan Exum’ın, rekorun şu anki sahibi Jose Calderon’u (63) geçmesi için kalan 10 maçta en fazla 33 kez çizgiye gitmesi lazım. Bu görev ocak ayının ortasından beri sadece 2 serbest atış kullanan birisi için biraz zor gözüküyor!

H


FastBreak

Dante Exum rekora yak覺n


Hezonja’nın kendine güveni tam

Barcelona’nın 20 yaşındaki Hırvat yeteneği Mario Hezonja, ülkesinin Sportske Novosti gazetesine yaptığı açıkla 2015 NBA Draft’ında ilk sıradan seçilmesi gerektiğini söyledi ezonja aynı zamanda Zach Lavine’in All-Star hafta sonunda smaç yarışmasında yaptığı 3 smacı denediğini ve sorunsuz bir şekilde yapabildiğini belirtti. Şu anki mock draft’lere göre ilk 10’dan seçileceğine kesin gözüyle bakılan 1.98 boyundaki genç forvet, bu sezon Barcelona ile Euroleague’de çıktığı 17 maçta maç başına 16.9 dakikada 8 sayı, 2 ribaund ve 1.2 asist ortalamalarıyla oynadı. Kendine güveni fazlasıyla yüksek olan Hezonja’nın kaçıncı sıradan seçileceğini 26 Haziran 2015 sabahı göreceğiz.

H


amada

FastBreak


FastBreak

Orijinal bir lakap: Sauce Castillo? Sacramento Kings’in çaylağı Nik Stauskas, bu sezon çıktığı 64 maçta taraftarlarda sahadaki performansıyla oluşturamadığı heyecanı bir televizyon hatası sayesinde yaşattı Barlar ve işitme engelli izleyiciler için gösterilen alt yazıda Stauskas’a yanlışlıkla “Sauce Castillo” diye hitap edilmesi sosyal medyayı salladı. Bir anda fenomen olan Castillo hakkında espriler ve zekice hazırlanmış fotoşoplar havada uçuşurken, Kings ekibi de bu lakabı benimsemiş görünüyor. Kings’in CEO’su Chris Granger, “Sauce Castillo” ürünleri çıkarmaya sıcak baktığını açıklarken Stauskas’ın takım arkadaşları Jason Thompson ve Omri Casspi de Twitter üzerinden kendisine Sauce Castillo olarak hitap etmeye başladı. Bu sezon maç başına 15 dakika süre alıp 4.3 sayı ve %31 üçlük isabetiyle oynayan Stauskas’ın yakın gelecekte sahadaki performansı ile de benzer bir heyecan yaratabilmesini diliyoruz.


ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA

SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...


YAZI: Can Hasgör

BASKETBOLU DEĞiŞTiREN ADAM Babasının bir sözüyle başlayıp NBA’in zirvesine uzanan bir asist tutkusu… Steve Nash basketbola veda etmiş olabilir ama biz parkeye her baktığımızda ondan bir parça göreceğiz


Steve Nash



Steve Nash

Y

üzlerce basketbolcu izledik, yüzlercesini anlattılar, dinledik. Kimisinin 100 sayısını okuduk, kimisinin 81 sayısına bire bir şahit olduk. Bazıları ise yer çekimine meydan okuyup şaşırttı. Geriye dönüp baktığımızda o kadar fazla ki anlatılanlar, izlenilenler… Peki sahadayken yanındakileri bir noktadan alıp çıkabileceği seviyenin de üstüne taşıyan kaç oyuncuya tanıklık ettik? Zekânın üstünlüğünü dikte ettiren kaç oyuncuya? İlk akla geliyorsan bu konuda en iyisisindir. Daha doğrusu Stephen John Nash’sindir. Yani Steve Nash. Sadece NBA’e gelişi ve gidişi sessiz bir şekilde oldu ama onu nasıl hatırlayacağımız en iyi zamanlarında neler yaptığı olacak ve muhtemelen unutulmayacak. Artık şampiyonluk yüzüğü olmayan en iyiler listesine birini daha ekleyin, belki de en iyisini… Çok yönlü Nash Steve Nash, Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde dünyaya gelir. Daha sonra ailesiyle beraber Kanada’da yaşamını devam ettirir. İlk başta profesyonel futbolcu olan babasından (John Nash) etkilenerek yeşil sahalara merak salar. Bu durum lise döneminin ilk yıllarına kadar sürer. Ancak babasının söylediği bir söz, Nash’in ilerideki basketbol kariyerinin temeli olacaktır. Babası ona pas vermekten daha çok mutlu olduğundan bahseder, Steve de daha sonraki

yıllarda açıklamasında pas verme sevgisinin buradan geldiğini belirtir. Babası ise muhtemelen o günlerde küçük Nash’e bunu söylerken ilerleyen zamanda sözlerinin basketbolu ne kadar etkileyeceğinin farkında değildi. Spor için yaratılmış bu bünye futbol dışında buz hokeyi, lacrosse ve rugby’ye de el atmıştı. Ancak her şeyin farkında olan bir tek annesi vardı. 8 yaşında oğlunu bir basketbol turnuvasında izleyen Jean Nash, “Her zaman onun NBA’de oynayacağını ve bir yıldız olacağını düşünmüştüm” der. Nitekim haklıdır da. Ancak Steve, lise döneminin ilk yıllarına kadar başka sporlarla daha çok uğraşmıştır. Belki de onun bu denli muazzam bir oyuncu olması, farklı mecraları tecrübe etmesinden geliyordur. Asıl soru: Hangi yaptığı spor Nash’in bugünkü oyununa ayna tutmuş olabilir? Futbol? Rugby? Buz Hokeyi? Elbette hepsinin yansımaları mevcut. Ancak onun oyununu belki de en iyi anlatan, hiç şüphe yok ki lisede 3 defa kazandığı satranç şampiyonluğu olabilir. Bu denli gösteriş ve atletizmden uzak; büyük oranda zekâ ve stratejiye dayanan basketbolunu izledikten sonra 3 satranç şampiyonluğu kazandığını duymak taşları yerine oturtuyor aslında. Lise döneminin ortalarından itibaren basketbola bir daha bırakmamacasına sarılır Nash. Fizik olarak dezavantajları da yok değildir. Nash ve lisedeki koçu Hyde–Lal’le birlikte ülkenin önemli kolejlerine basketbol bursu için


talepte bulunurlar fakat Arizona, Duke, Indiana, Maryland gibi okullarından hiçbiri onu kabul etmez (Nash, hâlâ ret cevabı aldığı mektupları bir kutuda sakladığını söyler). Başvurdukları okullardan Santa Clara’nın yardımcı koçu Scott Gradin, Steve Nash’in maçlarından oluşan videosunu izledikten sonra büyük bir kahkaha patlatır. Gradin daha sonra o kahkahasını şu şekilde açıklar: “Ret cevabı veren kolej koçları Nash’in maç videolarını izlediklerinde büyük bir ihtimalle onun mükemmel oyunu karşısında gözlerine inanamadı. Bunun yanıltıcı olduğunu düşünüp onun sadece güçsüz savunmasını gördüler. Bu da beni kahkahalara boğdu çünkü oyunu domine edebiliyordu. Kimse onu tutamıyordu. Herkes parkenin üzerinde yerlerdeydi.” Gradin, Steve Nash’in videolarını diğer yardımcı koç Davey’e götürür, o da vakit kaybetmeden Vancouver’a gider. Nash’in, St. Michael’in şampiyonluğuna nasıl liderlik ettiğine tanık olur. Muazzam oynamıştır. Koç Davey onun Santa-Clara ya da herhangi bir başka okul için yeterince iyi olduğunu anlamıştır ve Nash’in Santa Clara yılları başlar. Santa–Clara dönemi, Nash için tam bir rüya gibi geçer. İkinci yılında takımı WCC’de (West Coast Conference) 12 galibiyet ve 2 mağlubiyetle ligi ilk sırada bitirirken, Nash sayı ve asist ortalamalarında lig lideri olur. Takip eden yıllarda bu ve buna benzer başarılarla adından söz ettirir. Artık mezuniyet zamanı gelir. “Show Time Lakers”ında forma giymiş Kurt Rambis’in de bulunduğu okul tarihinde ilk kez birinin forması emekli edilir. Formanın arkasında yazan isim “Nash”tir… Yedek kaldı ama vazgeçmedİ Lisede takımının lideridir, Kolejde de aynı şekilde. Peki ya ışıkların en yoğun olduğu yer NBA? Herkesin daha güçlü, daha hızlı, daha iyi olduğu NBA’de yine bir geminin dümenine geçebilme imkânı bulacak mıdır? 96 yılında Phoenix Suns tarafından 15’inci sırada draft edilir. İlk yılında NBA’de süre alması oldukça güçtür çünkü takımın birinci guard’ı, ligin gelmiş geçmiş en iyilerinden biri olan Jason Kidd; ikincisi ise Sam Cassell’dir. Kısacası Phoenix onu üçüncü guard olarak düşünmüştür. Kevin Johnson’un rehberliğinde bir sezon geçiren Nash oldukça az süre almıştır. Lisede ve kolejde oynadığı takımların lideri olmaya alışmış bir adamın NBA’de ilk sezonunda bu denli az süre alması nereden bakarsanız bakın psikolojik açıdan zor olmalı. Nash değil de başkası olsa o zamanlardan sağlam bir şekilde çıkıp bugünlere gelebilir miydi, emin değilim. Bunu başarmasındaki etken ise herkeste olmayan ancak


Steve Nash


onda dibine kadar bulunan üç şeye sahip olması olabilir: Büyük basketbol yeteneği, bir o kadar küçük ego ve mükemmel bir mental bütünlük. Ayrıca o nasıl bir guard üçlüsü: Jason Kidd, Steve Nash, Sam Cassell… Farklı bİr lİder 1998-99 sezonunda Dallas Mavericks, Don Nelson önderliğinde yeni bir yapılanmaya gitmiştir. NBA’de açık saha oyununun en sadık temsilcisi Nelson’un kafasındaki guard bellidir. İkinci sezonunda Suns’ta dakikaları oldukça artsa da takasla Teksas’ın yolunu tutar Nash. Artık ruhundaki liderlik özelliğini kullanabileceği bir ortamdadır. İlk yılını oldukça kötü geçirse de, genç yetenek Dirk Nowitzki ve Michael Finley ile birlikte Mavericks’teki üçüncü yılında, gelmeden önce dibe vuran takımı 13 sene sonra tekrar playoff’lara taşımayı başarır. O dönemlerde beraber oynadığı İki yıldızdan biri olan Michael Finley, “Nash’in ilk amacı her zaman takım arkadaşlarını oyunun içinde tutmaktır” der. Dirk Nowitzki’yse o günlerle ilgili olarak şunları söyler: “ABD’ye ilk geldiğimde evden dışarıya adım atmıyordum. Sürekli Almanya’yı arıyordum. Sadece Nash burayı evim gibi hissetmemi sağlayan kişiydi. O kesinlikle benim en yakın arkadaşımdı.” Liderliğin, sadece parke üzerinde takım arkadaşlarını oyunun içine sokmaktan, yönetmekten değil, aynı zamanda dışarıda da onları hayatın içinde tutmaktan, orada da asist yapmaktan geçtiğini anlatır yukarıdaki iki farklı insanın iki farklı ama aslında aynı sözleri. Zaten

Steve Nash de Charlie Rose’a verdiği bir röportajda guard olmak ile anne olmanın benzediğini şu şekilde dile getirir: “İnsanların büyük ihtimalle anlamadığı nokta şu: Oyun kurucu, bir anne gibi olmalıdır. Psikolog olmalıdır… Bu sadece stratejik değil, aynı zamanda psikolojiktir de. Bence sadece takımın stratejisini ya da takım arkadaşlarınızın eğilimlerini değil, o anki öz güven seviyelerini de anlamalısınız ve maç oynandıkça, sezon ilerledikçe bu seviyenin yükselmesini istersiniz. Bence iyi bir oyun kurucu ve genel anlamda iyi bir takım arkadaşı olabilmek için tüm bunlara karşı duyarlı olmalısınız. Bu sözel bir şey değil; omuzları, gözleri, konuşmadan iletişim kurma şekilleri… Bunların farkına varmak çok önemli. Takım arkadaşlarınızla ilgilenmeye çalışırsınız. Onların çıkarlarını olduğu kadar takımın çıkarlarını da düşünürsünüz. Herkesin ortak çıkarını hissetmek, özellikle de maç içinde herkesi besleyen kişiyseniz, takımın iyiliğinedir. Benim için son unsur; ne zaman zorlayacağımı, ne zaman geride duracağımı ve durumun nüanslarını (psikolojik ya da stratejik) hissetmektir. Oyunu hissetmek, bence birçokları tarafından küçümsenen bir nokta ve o duygu, o nüansı iyice anlamak çok daha önemli.” Nash’in birlikte oynadığı ve değerini ikiye katladığı


Steve Nash



Steve Nash

30 asist yapmaz ama 14 asisti rakibi bitirir!” Kısacası Nash’in dünyasında her şey basittir. Basit olan her şey de iyidir…

oyuncuları, takımlarını parkede nasıl yönettiğini düşününce gerçekten de iyi bir anne olmayı benimsediğini göstermiyor mu? Basİt ama kusursuz Dallas Mavericks’te geçirdiği 6 yılın ardından Phoenix Suns kariyeri tekrardan start alır. 98’de ayrıldığı Arizona’ya döndüğünde artık birinci adamdır. Zaten ikinci Phoenix macerasında nasıl büyük bir oyuncudan bir efsaneye dönüştüğünü burada kelimelerle anlatmanın ne kadar zor olduğunu herkes bilir. Bu dönemde Nash iki kez arka arkaya NBA’de normal sezonun MVP’si olmayı da başardı. Yine de benim için onu en iyi anlatan; aynı dönemlerde takım arkadaşı Boris Diaw’ın “En çok gelişme kaydeden oyuncu” olması, bir diğer takım arkadaşı Barbosa’nın “En iyi altıncı adam” ödülünü alması olmuştur her zaman. Kid Canada, o yıllarda Suns’ı Amare Stoudemire ve Shawn Marion’la birlikte batıda play-off’un gediklilerinden biri hale getirir. Aslında Nash’in zirve yaptığı o dönemler bende pek de iyi hatıralar bırakmamıştı. Az çok Los Angeles Lakers’a benim gibi gönül verdiyseniz ne demek istediğimi anlardınız. 2005-06 ve 200607 sezonlarında iki takım play-off’larda eşleşmiş, iki sezonda da Phoenix Suns tur atlamayı başarmıştı. Nash tabii ki başroldeydi. Ama oyununa anlam vermek o kadar güçtü ki… Kobe Bryant, Tracy McGrady, Allen Iverson ya da diğerlerinin gösterdiği olağanüstü performansları bir yerde idrak edilebiliyorsunuz. Çünkü bu adamlar o performansları sergilerken o kadar güç işlerin altından zorluklarla kalkıyorlar ve bununla beraber her şey anlam kazanabiliyor. Ancak Nash’in, aynı şeyleri gerçekleştirirken o kadar kolay ve basit göstermesi… Bunu nasıl yaptığını ortaya çıkarmak çok zor. NBA tarihinde bir maçta en çok asist (30) yapan oyuncu olan Scott Skiles şu sözleriyle onun bu oyununu özetliyordu adeta: “Bir maçta belki

Herkeste bİraz Nash var Steve Nash için ikinci Phoenix Suns macerasının sonuna gelinmiştir. Yaşının 38 olmasına ve sakatlıklarla uğraşmasına rağmen hâlâ baskı ve rekabeti istediğini söyleyerek Los Angeles Lakers’ın yolunu tutar. Tabii her basketbolcunun hayali olan yüzüğü takmak da elbette aklındadır. Lakers, dönemin kâğıt üzerinde en iyi ekiplerinden birini kurar. Steve Nash, Kobe Bryant, Pau Gasol ve Dwight Howard’lı bir takım şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olarak gösterilir. Ne var ki öyle olmaz. Uyuşmayan kimya, sakatlıklar ve yavaş ayaklar sonucu Lakers 2012-13 sezonunda kendinde zorlukla play-off’lara atar, zaten orada da San Antonio Spurs’e karşı süpürülür. Sonrasında ise o takım dağılır. Kısacası Steve Nash’in son iki buçuk yılı hiç de istediği gibi gitmez fakat yaptığı açıklamada bu seçiminden pişman olmadığını da net bir şekilde belirtir. Steve Nash, 41 yaşındayken geçtiğimiz günlerde basketbola devam etmeyeceğini ve emekli olduğunu açıkladı. Zaman herkese olduğu gibi ona da acımasız davrandı. Maalesef istediği şampiyonluk yüzüğünü de takamadı. Hâlbuki ona çok yakışırdı. Yine de daha kalıcı bir şeyi var; o da değiştirdiği basketbol. Şu anda NBA’de izlediğimiz ve keyif aldığımız her şeyde Steve Nash mevcut. Bugün oyuna hücum hükmediyorsa bunun temelini Steve Nash’in Phoenix Suns’ı attı. Lee Jankins, SI’da yazdığı yazıda bu durumu çok güzel bir şekilde açıklarken özet olarak Goran Dragic’in içeri-girip çıkarak savunmanın dengesini bozmasında, Tony Parker’ın aynı hücumda üç pick-and-roll oynamasında, Rajon Rondo’nun penetresinde, Warriors’ın kısa ilk beşinde ve Atlanta Hawks’ın tempolu basketbolunda hep Steve Nash’in izleri bulunduğunu söylüyor. Ve yine Lee Jenkins’in dediği gibi; Chris Paul, Russel Westbrook, Damian Lillard ve diğerlerinin oyununda da Steve Nash yaşıyor. Kısacası; evet, belki de şampiyonluk yüzüğünü takamadı ama emin olun ki onun oyunu o şampiyonluğu kazanacak çünkü Steve Nash’in değiştirdiği basketbol, yani mirası artık her yerde… MAYIS 2011/ TopGear.com.TR / 77


ANKA’NIN DUŞUŞU! YAZI: Yaşar Anıl Cantepe

Geçtİğİmİz sezonun MVP’sİ Kevin Durant’in sah SlamDunk Ekİbİ “sürecİn” r


Kevin Durant

halardan 4-6 ay arası uzak kalacağı açıklandı. röntgenİnİ sİzler İçİn çektİ!


T

akvim yaprakları 1 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde Indiana Pacers’ın süperstarı Paul George, ABD Milli Takımı’nın kendi arasında yaptığı hazırlık maçında ayağı kırılınca milli takımdan ayrılıyordu. Bu şoke edici gelişme sonrası tüm Amerika’nın yaşadığı şok, oyuncular özelinde bir panik havasına sebep olmuştu: “Ya bizim de başımıza gelirse?” “Ayrılık kararını kamptan önce açıklamalıydı” Süperstarların ve gelecek vadeden oyuncuların sakatlıklarına çoğu zaman şahit olduk, olmaya da devam ediyoruz. Ancak George’un sakatlığı bu noktada ayrışıyordu. İlk ayrışma sebebi, bu olayın milli takımda başına gelmesi; ikinci sebep ise Derrick Rose’un kariyerini dibe çöktüren sakatlık belalarının ardından bu olayın yaşanmasıydı. Rose gibi NBA’in ilerleyen yıllarda bayrak adamlarından birisi olması beklenen bir oyuncunun üst üste geçirdiği sakatlıklar çoğu NBA oyuncusunda hâlihazırda bir paranoya yaratmışken, George’un da başına bu tipte “kariyer yavaşlatıcı” bir sakatlığın musibet olması ortamı biraz “germişti”. İşte tam da atmosfer böyleyken, Kevin Durant sürpriz bir şekilde “fiziksel ve mental sorunlarını” öne sürerek milli takım kadrosundan affını istiyordu. Durant’in fiziksel anlamda sıkıntıları vardı, evet. Her şeyden önce sağ ayağı önceki sezonun yükünü taşıdıktan sonra dinlenmek

istiyordu. Ancak Durant kendine bu dinlenme imkânını sağlamadı ve milli takımın yolunu tuttu. İşin ilginç tarafı ise, şu anda sezonu kapatmasına sebep olan sağ ayağındaki stres kırığı milli takımdan ayrıldıktan sonra başına geldi. Yani tam da dinleneceği sırada… Gelelim mental sorunlara. Kasım ayında, HBO’nun yayınladığı bir belgeselde Durant “Paul’a olan korkunç şeyi kendi gözlerimle canlı olarak gördüğümde endişelenmeye başladım. Orada, o durumda yatan ben olabilirdim” diyerek milli takımdan ayrılma sebebinin bir anlamda Paul George’un sakatlığı olduğunu söylüyordu. Arkadaşı Randy Williams’a ise “O anı gördüğümde Amerika için oynamama sebep olan tüm duygular bir anda yok oldu” demişti. Durant’in mental sorunları anlaşılacağı üzere derindi. Milli takımdan ayrılışı aslında mental sorunlarının bitişi anlamına gelmiyordu. Aksine; takımdan ayrılması, onu daha da zor bir duruma soktu. Çoğu kişi Durant’i alenen vatan hainliği ile suçladı. Evet, inanılması güç ama bizde olduğu gibi onlarda da bu tip durumlar mevcut. Durant eleştirilerden aslan payını tek başına göğüslemedi tabii. Bağlı bulunduğu menajerlik şirketinin sahibi Jay-Z de eleştirilerin odak noktasındaydı. Çoğu kişi Jay-Z’yi, Durant’i milli takımda oynamaması konusunda uyarması sebebiyle suçluyordu. ABD ülkedeki an itibarıyla belki de en popüler iki kişiye birden cephe almıştı. Ortamı


Kevin Durant


yatıştırmak ise “Buz Adam” koç Mike Krzyzewski’ye düşmüştü. “Durant’i takımdan ayrıldığı için suçlamıyorum, insanların bunu yapmasını gerektirecek bir şey de görmüyorum. Olan oldu, önümüze bakmalıyız artık. Tek sıkıntı yaşatan nokta, bu ayrılık kararını kamptan önce açıklamamasıydı. Bunu yapsaydı yerine başka birisini çağırabilirdik. Ancak artık yapacak bir şey yok.” Sakatlığın en kötü tarafı, tekrarlama olasılığının çok yüksek olması Kevin Durant sezon başlamadan sakatlandı. Sıkıntı sağ ayak serçe parmağındaki, tıp dilinde “Jones Fracture” olarak adlandırılan stres kırığıydı. Yapılan ilk açıklama MVP’nin 6 ile 8 hafta arası sahalardan uzak kalacağıydı. Ancak aynı sıkıntıyı yaşayan diğer oyunculara baktığımızda bu süre çoğu kişiye, Beşiktaş’ın stadını 30 Ağustos 2014’te açacağını söylemesi gibi bir şeydi! Sakatlıklardan çok çekmiş Brooklyn Nets pivotu Brook Lopez de aynı stres kırığıyla iki kez mücadele etme şanssızlığını yaşadı. Bu iki sakatlık da onun sezonu kapamasına mâl oldu. Rasheed Wallace, 2012-13 sezonunda aynı sakatlığı yaşayıp 4 ay kaçırmıştı, sahalara döndüğü ilk maçta da bu sakatlıkla oynayamayacağını düşünerek basketbolu bırakma kararı almıştı. Keza Yao Ming’in de kariyerinin stres kırığı sebebiyle bittiğini biliyoruz. Bu üç örnek, Durant’in sakatlığının ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi. Sakatlığın en kötü tarafı tekrarlama olasılığının çok yüksek olması. Bu da tedavi edilirken “aceleye getirilmemesi” gerektiğinin en önemli kanıtı. Durant önceden açıklandığı gibi sezon başladıktan 1 ay sonra sahadaydı. 2 Aralık’ta sezonun ilk maçına çıkıp 27 sayı atarken, sakatlığının etkilerinden kurtulmuş gözüküyordu. Ancak sakatlık haindi ve tekrarlaması çok olasıydı. Durant kendi standartlarının bir tık altında da olsa şubat ayının sonuna kadar, arada iki-üç maç dinlendirilerek direndi. Şubat sonunda bir operasyon daha geçirdi; All-Star’da oynadıktan sonra da köşesine çekildi. Daha sonraki


Kevin Durant



Kevin Durant

“ İ şlerİn planlandığı gİbİ gİtmedİğİnİ söylememİze gerek yok. Durant, koç Scott Brooks’un ısrarla kendİsİne durumunu sorması üzerİne “Yürüyemİyorum bİle, görmüyor musun?” cevabını verİp takımdakİ gergİnlİk dozajını artırıyordu”

zorlamalarında ise vücudunda oynayacak gücü bulamadı. Thunder’ın play-off potasının dışında olması bu zorlama halini daha da üst seviyeye taşımasına sebep oldu ama maalesef Durant dönemedi. Thunder’da kaos baş gösterirken, GM Presti panik hamlelerle takas piyasasının en aktif adamı oldu. Takımdan yapılan açıklama Durant’in sezon sonuna doğru yetiştirileceği yönündeydi. İşlerin planlandığı gibi gitmediğini söylememize gerek yok. Durant, koç Scott Brooks’un ısrarla kendisine durumunu sorması üzerine “Yürüyemiyorum bile, görmüyor musun?” cevabını verip takımdaki gerginlik dozajını artırıyordu. Üstüne Russell Westbrook’un mükemmel ötesi performansı da eklenince Durant’in ruh sağlığındaki sıkıntılar

iyice derinleşiyordu. Geri dönememekten korkuyordu her şeyden önce; dönüp de aynı pozisyona sahip olamamaktan… En nihayetinde hakkında takas dedikoduları bile çıkmıştı. Sam Presti her ne kadar bu iddiaları aptalca olarak nitelendirse de, Durant artık “vazgeçilmez” olmadığını hissedebiliyordu. Sezonun sonlarına gelindiğinde Durant’in hâlâ kenarda blazer ceketiyle oturması kimseyi memnun etmiyordu. Dönüşünün muğlaklığı ve sürekli ertelenmesi insanları hayal kırıklığına uğratıyordu. Takas iddialarının ayyuka çıkması da durumu daha da kötüleştirmişti. Tüm bunlar yaşanırken, sakatlığın iyileşmesi noktasında hiçbir gelişme olmaması Durant ve Presti ikilisini farklı düşüncelere sevk ediyordu. Bu


düşünce de Durant’in yeniden ameliyat olmasıydı. Bu düşünme süreci geçtiğimiz günlerde nihayete erdi ve sonunda Durant, Presti’nin sözleriyle, iyileşene kadar “basketbol aktivitelerinden tamamıyla uzaklaştırıldı”. Sonuç, ameliyat masasına yattı ve bu sefer belirlenen takvim 1 ayla son bulmuyordu. MVP 4-6 ay parkelerden uzak kalacaktı. 2013’te Westbrook ve 2014’te Ibaka yoktu, şimdi de 2015’te Durant yok Kevin Durant, Michael Jordan ve Bill Walton’dan sonra MVP olduğu sezonun ardından en az maça çıkmış üçüncü isim. Oynadığı 27 maçta 25.4 sayı, 6.6 ribaund ve 4.1 asist ortalamalarıyla oynayan Durant’in yokluğunda Thunder’ın play-off’lara kalma mücadelesi ise Westbrook önderliğinde tam gaz devam ediyor. Arkadan bastıran New Orleans Pelicans’a rağmen avantajlı konumdalar ve bunu sezon sonuna kadar korumakta ısrarcılar. Ancak play-off’larda gerçekçi olmak gerekirse, Golden State Warriors karşısında şansları sınırlı. Kaan Kural’ın tespitiyle; 2012’de final oynadıktan sonra hiçbir sezon play-off’larda yollarına tam kadro devam edemediler. 2013’te Westbrook, 2014’te Ibaka ve şimdi de 2015’te Durant yok. Durant’in sakatlığı, tedavisinin bir ölçüde aceleye getirilmesi sebebiyle başa daha büyük bir bela oldu. Kendisini bir anda “LeBron mu, Durant mi?” tartışmalarının yaşandığı bir iklimde, “T-Mac mi, Kobe mi?” tartışmasında T-Mac’in üstlendiği rolü bir anlamda devam ettirirken buldu. 6 ay ciddi bir süre ve Durant’in vücut yapısının hassaslığını da düşününce bu sürenin onun yeteneklerini erozyona uğratma noktasında sıkıntı yaratabileceğini, “şeytanın avukatlığını” yaparak söylemek ne yazık ki mümkün. Süreç her ne kadar sıkıntılı olsa da “geç olsun, güç olmasın” mantığının artık zihnine sirayet ettiğini sezonun geri kalanında oynamama kararı almasıyla gördük. Bundan sonraki süreçteki ana hedefi gelecek sezonun sonunda free agent olmasından müsebbip erken dönmek değil, sağlıklı dönmek olmalı. Zira öbür türlü, bir daha hiç dönemeyebilir!



Rudy Gobert


Gobert ManIa

Utah Jazz’ın Enes Kanter’i takasla yollaması birçoklarını şaşırtmıştı ama Rudy Gobert çok geçmeden bu hamlenin ne kadar isabetli olduğunu gösterdi YAZI: Furkan Sümbül


Rudy Gobert

A

ll-Star arasından sonra NBA’e damgasını vuran takaslar, takımlar ve oyuncular oldu. Durant’in yokluğunda Westbrook’un çıkışı En İyi Erkek Oyuncu, Enes Kanter’in yükselişi ise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini hak ediyor şimdilik. Ancak en iyi film ise Salt Lake City taraflarında gösterime girmeye başladı ve bu filmin başrolü ise Rudy Gobert. Sezona çok yüksek beklentilerle girmeyen Utah Jazz, Batı Konferansı’nın zorluğu ve Alec Burks’ten gelen sakatlık haberi dolayısıyla bu seneyi de nadasa bıraktı. Takasın son gününde Enes Kanter’i yok pahasına Oklahoma’ya gönderdiklerinde sezon onlar için çoktan bitmişti ama gelecek sezonların temeli çok sağlam bir şekilde inşa edilmeye başladı. NBA’in yakın geçmişine dönersek, Tim Duncan-David Robinson ikilisinden sonra o kalitede bir “İkiz Kuleler” oluşumuna rastlamadık. Ancak All-Star arasından sonra 13 maçtan 11 galibiyet çıkarmayı başaran Utah Jazz’da Gobert-Favors birlikteliği bana o ikiliyi çağrıştırdı. 11-2’lik periyotta rakiplerini 82.8 sayıda tutan Utah, sadece Lakers’tan (100) üç haneli sayı yedi.

Savunma yapmak için doğmuş 1992 doğumlu Fransız pivot, Cholet macerası esnasında Erman Kunter’in de tedrisatından geçerek NBA Draft’ına girdi ve Denver tarafından 27. sıradan seçildi. Sonrasındaki süreçte Jazz’a takaslanan genç yıldız adayı, 27. sıradan seçilmesine fazlasıyla içerlemiş olacak bu rakamı forma numarası olarak sırtında taşımayı ve kendisini amiyane tabirle harlamayı seçmiş. Tabii ki Jazz’ın bu başarısındaki tek pay sahibi Gobert değil ancak Gobzilla’nın (The Stifle Tower, The French Rejection, The Gobert Report gibi lakapları da var) neler yaptığını biraz da rakamlarla inceleyelim. Aslında bir önceki sezonda sadece 9.6 dakika almasına rağmen yakaladığı 0.9 blok ortalaması ile bu sezonki 2.3 blok ortalaması, 36 dakikaya oranlandığı zaman neredeyse eşit. Yani onu sıkı takip edenlere bazı ipuçlarını geçtiğimiz sezonun son dönemlerinden itibaren vermeye başlamıştı. All-Star arasından sonra 10.3 sayı ve 14.9 ribaund ortalaması yakalayan Rudy, takımını da tüm savunma istatistiklerinde ligin zirvesine yükseltti. Sahada kaldığı sürelerde atılan şutların % 7.5’luk bölümünü bloklayan



Rudy Gobert Stifle Tower, Dikembo Mutombo’nun kariyer ortalamasının 6.3 olduğunu da hesaba katarsak tarih yazıyor demekte pek bir sakınca olmaz. Kanat genişliği yaklaşık 2.37 metre olan Gobert, alçak postta kollarını yana doğru açtığı zaman, Çağan Irmak yapımı “Babam ve Oğlum” filmindeki unutulmaz sahneyi sık sık anımsatabiliyor! Utah Jazz, İkiz Kuleler’den oluşan sistemde savunma düzenlerini başarıyla oturtmuş ve en azından kısa vadede savunma karakteriyle başarı kovalayacak bir takım görüntüsünde olacak. Sürekli övgülerden bahsettiğimiz Gobert’in faul çizgisinde ve orta mesafe atışlarında yetersiz olduğunu da atlamamak gerek. Özellikle Favors ile parkede oldukları bölümde spacing sorunları yaşamaları muhtemel gözüküyordu. Ancak bu sorunu ana rotasyondaki dış oyuncular Exum-HaywardIngles üçlüsünün yayın gerisindeki isabet yüzdesi, doğru ikili oyunlar ve top sirkülasyonundaki tempo ile minimize etmiş gözüktüler. Gobert’e gelen ikili sıkıştırmalar sonucunda uzun kollarıyla dışarıya çıkardığı toplar sonucu kesilen ceza atışları da bir diğer faktör. Hedefi 5 yıl içinde All-Star olmak Bu havanın yakalanmasındaki en büyük pay sahiplerinden biri olan Quin Snyder, takımdaki arkadaşlık havasının bu durumu yarattığını söylüyor. D-League, NBA’de asistan koçluk, hatta CSKA’da bile yardımcı antrenörlük deneyimleri bulunan tecrübeli koç hakkında Gobert de fazlasıyla olumlu. Bir röportajında Snyder hakkında görüşlerini belirten Gobert, şu sözleriyle takım kimyasını özetliyordu: “Hiçbir koçla aramda bu kadar iyi bir ilişki olduğunu hatırlamıyorum. Onunla aynı basketbol felsefesini benimsiyoruz, oyunu aynı pencereden değerlendirebiliyoruz ve iyi anlaşıyoruz. Bazen sanki benim düşüncelerimi okuyormuş gibi hissediyorum. Takım, onun sayesinde büyük adımlar attı. Ben de aynı şekilde sadece oyun anlamında değil, aynı zamanda mental olarak gelişme kaydettim. Bir koçtan, bundan daha fazlasını bekleyemezdim.” En yakın süreçte yılın savunma takımında yer almasını beklediğimiz Gobert, 5 yıl içerisinde de All-Star olmak istiyor ve bu hedefine de adım adım yaklaşacak gibi gözüküyor. NBA tarihini değiştirip değiştirmeyeceği bilinmez ancak hücum repertuarını genişlettiği takdirde, en azından Utah’ın franchise oyuncusu olabilir ve Utah’ı yeniden eski günlerine döndürebilir.



ANADOLU EFES’tE Play-off bileti kovalayan Anadolu Efes, uzun süre başa baş götürdüğü maçta Olympiakos deplasmanında mağlup oldu YAZI: Alİ KonavİC

NEFE


Olympiakos - Anadolu Efes

ES YETMEDi


Olympiakos - Anadolu Efes

E

uroleague F grubunda son çeyrek final bileti için Laboral’le kıyasıya bir mücadele içinde olan temsilcimiz Anadolu Efes, İspanyol ekibinin Milano deplasmanında kaybettiği haftada kazansa çok büyük bir avantajı eline geçirecekti fakat zorlu Pire deplasmanından galibiyet çıkaramadı.

Eksik Olympiakos

Güçlü rakibini en önemli silahı Spanoulis ve onun yedeği Sloukas’tan yoksun yakalayan Anadolu Efes’in galibiyet şansı ciddi oranda yükselmişti. Maçın genelinde parkeye koyduğu enerjiyle de bu işi başarabileceğinin sinyalini vermişti temsilcimiz ancak yine öyle kötü bir son periyot oynadık ki; kazanmak bir yana, averajı düşünür hale geldik. Maç sonunda koç Ivkovic’in de dediği gibi, kendi basketbolumuzu oynadık ancak bunu 30

dakika yapabildik. Son periyotta ise sahada Efes’e özellikle savunmasına dair hiçbir şey yoktu. Rakibine ilk 3 periyotta 20 sayıyı geçme şansı tanımayan Anadolu Efes, son periyotta 33 sayı yiyerek sezonun en feci savunma performanslarından birini gösterdi. Sadece 18 sayı üçlüklerden geldi. Olympiakos kağıt üstünde eksik gözükse de 9 oyuncusundan skor bularak bu defosunu kapatmayı başardı. Efes cephesinde ise süre alan 3 oyuncu skor üretemedi. Bu isimlerin Draper, Cedi ve Lasme olması ise bambaşka bir tartışma konusu. Ancak özellikle ikinci yarıdaki Olympiacks’a ayrı bir parantez açmak lazım. Üst üste iki maç kaybettikten sonra, iyi de başlamamalarına rağmen ikinci yarıda müthiş bir reaksiyon ortaya koydular. Özellikle Printezis ve Lafayette’in karakter koyması, genç oyuncu Papapetrou’nun kritik anlarda sorumluluk alması Olympiacos’un maçı kazanmasına sebep oldu.

“Güçlü rakibini Spanoulis ve onun yedeği Sloukas’tan yoksun yakalayan Anadolu Efes bu şansı iyi kullanamadı”



Anadolu Efes mecbur

Euroleague’de gelecek hafta Milano’yu ağırlayacak olan Anadolu Efes, çeyrek final için mutlaka kazanmak zorunda. Bunun yanı sıra Laboral’in de Fenerbahçe Ülker gibi formda bir takımla oynayacak olması, temsilcimiz için ciddi bir avantaj. Anadolu Efes galip gelir, Bertans’tan yoksun Laboral de Fenerbahçe Ülker’e takılırsa son çeyrek final bileti büyük ihtimalle lacivert-beyazlıların olacak. Koç Ivkovic’in henüz ilk sezonu olduğu düşünülürse çeyrek final onlar için yeterli, hatta oldukça başarılı bir derece olarak kabul edilebilir. Obradovic’in ilk sezon yaşadığı sorunlardan sonra bu sezon ortaya koyduğu performans göz önüne alındığında Anadolu Efes’in de gelecek yıla umutla bakması kaçınılmaz. Ancak TOP 16, onlar için birçok ders içeriyor. Özellikle gelecek sezon Janning’in durumu ne olacak, bilinmez. Bununla birlikte yerli guard ve uzun rotasyonuna birer ekleme gerekli gibi; zira lig maçlarında yaşadıkları problemler ortada. Tıpkı Fenerbahçe Ülker gibi Efes de yerli oyuncularından önemli katkılar alamıyor. Aksine, bugün Euroleague’de iddialı olan Yunan ve İspanyol ekiplerine bakılınca yükü yerlilerin çektiği net biçimde gözüküyor. Fakat bu seviyede oynayacak yerli havuzumuzun darlığı da ister istemez bir çıkmaz oluşturuyor. Bakalım bu paradokstan nasıl sıyrılacağız...


Olympiakos - Anadolu Efes


Fenerbahçe Ülker - Unicaja Malaga

FENERBAHÇE ÜLKER

DURDURU Üst üste aldığı galibiyetlerle gözünü şampiyonluğa diken sarı-lacivertliler, Unicaja Malaga’yı da geçerek yoluna doludizgin devam etti

YAZI: Gürhan Ul


ULAMIYOR


Fenerbahçe Ülker - Unicaja Malaga

T

op16’da yakaladığı muazzam formunu tam gaz sürdüren Fenerbahçe Ülker, gruptaki 12’nci maçında İspanyol temsilcisi Unicaja Malaga’yı konuk etti. Maçtan önce, gerek Malaga’nın grupta şansının olmaması, gerekse temsilcimizin ilk iki sıra için kazanma ihtiyacı duyması maçın ne yönde gelişeceğini az çok belli ediyordu. Maçtan en büyük beklenti ise F8 maçlarına çok az bir süre kala fire verilmemesiydi ama ne yazık ki, maçın üçüncü çeyreğinde Ricky Hickman şanssız bir şekilde aşil tendondundan sakatlık geçirdi ve sezonu kapattığı açıklandı. Fenerbahçe Ülker’i sezon başından beri takip edenler Hickman’daki inanılmaz değişimi fark etmiş olmalılar ki, özellikle Zisis transferinden

sonra Amerikalı oyuncu takımın en formda isimlerinden birisi haline gelmişti. Hickman tecrübesi ve daha geçen sezon bu kulvarda kaldırdığı kupa ile gerçekten çok büyük önem teşkil ediyordu ancak bazen başarıya giden yollar bu şekilde dikenli olabiliyor. Yönetmeliği tam olarak bilmememle birlikte, Fenerbahçe Ülker büyük ihtimalle yola mevcut kadrosu ile devam edecektir; bu da eldeki süre alamayan Melih Mahmutoğlu ve Kenan Sipahi için büyük bir şans anlamına geliyor. Özellikle Kenan için bu belki de kariyerinin en büyük dönüm noktası olacak. Oldukça zor görünse de, eşik atlayıp Hickman’ı aratmazsa kariyeri bambaşka bir yöne dönebilir. Aynı şekilde Melih ve Serhat gibi isimler de önemli süreler alacaktır. Kısacası Fenerbahçe Ülker çok sıkıntılı bir dönemden geçecek. F4’e kalınması halinde Hickman’ın eksikliğinin pek hissedileceğini

“ Fenerbahçe Ülker F4’e kalınması halinde Hickman’ın eksikliğini pek hissetmeyecektir”



düşünmüyorum ama F8 maçları bambaşka bir havada olacak ve orada Amerikalı oyuncu hayati bir önem taşıyacaktı. Sağlık olsun diyelim, sarı-lacivertlileri bu durumda başarıya ulaştırabilecek tek ismin Obradovic olduğunu ekleyelim ve maça dönelim...

Kötü başlangıç, mükemmel bitiriş

Mücadeleye Fenerbahçe Ülker, sahasındaki maçlarda daha önce birçok kez şahit olduğumuz gibi kötü bir başlangıç yaptı. Hatta konuk ekip henüz 5 dakikada 10 sayı öne geçmeyi başardı. Ancak televizyon molasından bambaşka biçimde dönen sarı-lacivertliler, Goudelock’ın ağırlığını koyması ile birlikte farkı 2 sayıya indirdi ve ilk çeyrek 21-19 Malaga’nın üstünlüğü ile tamamlandı. İlk çeyreğin sonlarındaki dominasyonunu ikinci 10 dakikada da sürdüren temsilcimiz, kenardan gelen Hickman’ın da Goudelock’a katılması ile birlikte skorda bir anda öne fırladı ve devre 39-33 Fenerbahçe Ülker üstünlüğü ile sona erdi. Sarı-lacivertli ekibin


Fenerbahçe Ülker - Unicaja Malaga

tabiri caizse terlemeden devreyi önde kapamış olması, maçın sonu hakkında da önemli bir ipucu veriyordu. Nitekim de mükemmele yakın bir üçüncü çeyrek izledik. Hem hücumda, hem de savunmada rakibine bir an bile nefes aldırmayan sarı-lacivertliler, Nemanja Bjelica’nın da devreye girmesiyle farkı çok rahat şekilde çift haneye çıkardı ve üçüncü çeyreği de 63-45 önde kapadı. Gerek maçın üçüncü çeyrekte bitmiş olmasının, gerekse Hickman’ın sakatlığı ile bozulan morallerin son çeyreği bitse de gitsek havasına getirmiş olması çok doğaldı ve karşılıklı basketlerle geçen son 10 dakikanın ardından temsilcimiz mücadeleyi 78-63 kazanmayı başardı. 13. hafta mücadelesinde deplasmanda Laboral Kutxa ile karşılacak olan Fenerbahçe Ülker’in Malaga karşısındaki en etkili oyuncuları ise; 22 sayı, 5 ribaund ile Goudelock, 15 sayı, 11 ribaund ve 2 blok ile Bjelica ve 11 sayı ile Bogdanovic oldu.


Galatasaray LH - Panathinaikos

GALATASARAY LH

ŞANSSIZLIĞ Euroleague Top16’nın 12’nci haftasında Panathinaikos’u ağırlayan Galatasaray LH, rakibine son ana kadar dirense de yenilmekten kurtulamadı YAZI: Can Asena


ĞI KIRAMADI


Galatasaray LH - Panathinaikos

S

arı-kırmızılılar bir kez daha beklenenin oldukça üstünde bir direniş sergileyip maçı son topa kadar taşımayı başardı ancak sonunu getiremedi. 86-84 biten karşılaşmada bir kez daha görüldü ki Galatasaray gerçekten enteresan bir takım. Özellikle Arroyo’nun da ayrılığından sonra iyice enteresan hale geldi. Günlük bir gazetede yazıyor olsam maçın bitimine 3-4 dakika kala yazdığım yazıyı maç sonu alelacele baştan yazmak durumunda kalabilirdim.

Young, Young, Young…

İlk çeyreğin ortalarından itibaren maç benzer bir senaryoyla oynandı aslında. Pana 6-10 sayı aralığında öne fırladı, Galatasaray geri geldi. Buradaki kilit faktörlerin başında Galatasaray’ın

son birkaç maçında spikerlerin de sıklıkla belirttiği bir durum geliyor; bu da faul ve serbest atış sayıları arasındaki farklılık. Panathinaikos’un 3 isabet bulduğu 7 serbest atış denemesine karşılık Galatasaray 22/28 serbest atış kullandı. Bu aslında Galatasaray’ın sezon içinde zaman zaman kullandığı bir silah. Faul alma konusunda becerikli ve bu faulleri yüksek yüzdeyle sayıya çevirebilen Erceg, Micov (eskiden Arroyo) gibi oyunculara sahipler ve bunu bu maçta olduğu gibi “çaktırmadan” geri dönmek için kullanabiliyorlar. Bu maçta Erceg ve Micov’un yanına Young da eklenince bu avantajı fazlasıyla değerlendirdiler. Bu noktada biraz Young’dan bahsetmek lazım. Amerikalı genç pivot gözümüzün önünde çok hızlı ve takımın mevcut koşulları düşünüldüğünde şaşırtıcı sayılabilecek bir şekilde büyüyor. Kolej videolarını ve buradaki ilk

“Panathinaikos’un 3 isabet bulduğu 7 serbest atış denemesine karşılık Galatasaray 22/28 serbest atış kullandı”



birkaç maçını izlerken yapabileceğinin sinyalini verdiği sırtı dönük oyun gibi şeyleri çok daha efektif ve istikrarlı yapmaya başladığı gibi, oyunun sıkıntılı ve eksik yanlarını da kapatmaya başladı. Yukarıda bahsettiğim serbest atış konusunda hem tekniğini, hem yüzdesini geliştirmesi bunlardan birincisi. Bunun yanı sıra en çok eleştiri konusu olan küçük elleri sebebiyle topa hâkim olamama sorununu da minimize etmiş durumda. Hafta içinde ABD’ye dönme hayalinden bahsetse de en geç 2-3 sene içinde elit bir Euroleague pivotu olma olasılığını çok yüksek görüyorum. Galatasaray basketbol şubesi yazın tek bir doğru hamle yapabilecekse bu Young’ı takımda tutmak olmalı.

Ender vites yükseltmeli

Biraz da yanlışlardan bahsedelim… Galatasaray (son 2 dakikada çok kötü serbest atış atmak dışında) neden kaybetti? Öncelikli sebep, sezon başından bu yana zayıf karnı olan dış şut savunması. 6’sı son çeyrekte olmak üzere %44 gibi yüksek bir yüzdeyle 13 üçlük yediler. Son çeyrekteki 6 üçlük Galatasaray’ın 63-61 önde girdiği 32’nci dakikayı takip eden 5 dakikalık süreçte geldi ve skoru 70-81’e taşıdı. Burada üçlüklerin geliş şeklinde birkaç maçtır gözlenebilecek bir farklılıktan söz edilebilir. Sezon başından bu yana bire bir kısa savunmasında çok çabuk geçilip özellikle hızlı ve doğru paslaşan takımlardan ceza şutlarını yerken son dönemde bunu telafi etmek (ve belki de kısa rotasyonda faul sayılarını da korumak) adına daha kontrollü ve mesafeli bir savunma yaptıklarına şahit oluyoruz. Bu da bazen bu maçtaki gibi rakip şutörlerin o mesafeyi cezalandırmasıyla sonuçlanabiliyor. Sezonun kalanında bu dengeyi bulmaya çalışacaklardır. Bir diğer konu ise guard rotasyonunda Ender Aslan’ın rolü. Arroyo’nun backup’ı iken Ender’in top kayıplarını, topu elinde 20 saniye tutup attığı şutları tolere edebiliyor, hatta istikrarsız da olsa lehinde kullanabiliyordu Galatasaray. Ancak özellikle Fenerbahçe Ülker maçının gösterdiği üzere Arroyo’nun yokluğunda hücumdaki temposunu arttırması


Galatasaray LH - Panathinaikos

gereken bu kadroda fazlasıyla sırıtmaya başladı. Dün de Carter’ın 6, Micov’un 7 asist yaptığı bir günde 2 asist 2 top kaybıyla oynadı. Bunu söylemek biraz ilginç ama as guard rolünü Sinan Güler’e teslim etmek bu kadro özelinde daha doğru gözüküyor. Son olarak bir kez daha Pocius’a değinelim. Herkesin topu yere vurması ve hem kendine, hem de arkadaşlarına pozisyon hazırlaması gereken yeni oyun düzeninde iyice kafası kesik tavuğa döndü Litvanyalı oyuncu ve düzeleceğe de benzemiyor. Her ne kadar rotasyon açısından pek lüksü olmasa da sezonun kalanında dakikalarını kısmayı ciddi olarak düşünmeliler.



EuroLeague / E Grubu

Hazırlayan Faruk Çolak

Zalgiris: 72 Barcelona: 83 E Grubu’nda play-off’a kalmayı garantileyen Barcelona, ilk yarısında fişi çektiği maçta Zalgiris Kaunas’ı rahat geçti

B

elki de kaderinin belli olacağı karşılaşmada James Anderson haricinde kimseden fayda göremeyen Zalgiris Kaunas, evinde Barcelona’nın dengeli oyununa yenik düştü. Barcelona’da 5 oyunca çift haneleri görürken, genç forvet Alex Abrines attığı 16 sayıyla takımın en skoreri oldu. Zalgiris için Euroleague defteri artık kapanırken, Barcelona gözünü gelecek hafta çıkacağı Real Madrid maçına dikti. Katalunya ekibi, ezeli rakibini 25 sayı farklı mağlup ettiği takdirde lider olacak, hatırlatalım.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Barcelona hafta sonu Valencia’dan 20 sayı fark yedi ancak bu tip takımlar ne olursa olsun 2 maç üst üste kaybetmeyi kabul etmez. Euroleague’de her maç zorlu, artık geriye kalan 2 maçımızı kazanmaya çalışacağız.” Gintaras Krapikas, Zalgiris “Valencia’ya karşı kaybetmiş olabiliriz ama biz asla savaşmayı bırakmayan bir ekibiz. Zalgiris gibi bir rakibe karşı kazanmak istiyorsanız fiziksel ve zihinsel olarak yüksek performans göstermelisiniz. Biz de bu maç bu gayreti gösterdik.” Xavi Pascual, Barcelona



EuroLeague / E Grubu

Alba Berlin: 73 Kızılyıldız: 68 Play-off umudunu son maça kadar sürdürmek isteyen Alba Berlin, müthiş ilk çeyrek performansıyla Kızılyıldız’ı evinde mağlup etti

M

accabi Tel Aviv’in yenilmesini bekleyen Alba Berlin, kendi evinde çoktan havluyu atan Kızılyıldız’ı ağırladı. Oyuna müthiş bir hızlı başlayan ekip maç boyunca kontrolü elinden bir an olsun bırakmayıp rahat bir galibiyete uzandı. Alba’yı sırtlayan isimler, 18 sayı kaydeden Banic ve 13 sayıyla oynayan Renfroe olurken, Kızılyıldız’da alışıldığı üzere dev pivot Marjanovic 27 sayı ve 10 ribaundla takımının en çok öne çıkan oyuncu oldu.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Takımım enerjisi ve hareketliliğiyle Euroleague’in en yetenekli ekiplerinden biri. Bunu da bu maçta gösterdiler. Bizi önümüzdeki perşembe çok zorlu bir maç bekliyor. Bütün konsantrasyonumuzu bu maça vermeliyiz.” Sasa Obradovic, Alba Berlin “Alba Berlin, TOP 16’da kalitesini göstererek bir sonraki turu hak ettiğini kanıtladı. Koçları Obradovic bu sezon çok iyi bir performans ortaya koydu. Bu iki faktör zaten bizi ne kadar zor bir maç beklediğini gösteriyordu.” Dejan Radonjıc, Kızılyıldız


R M


EuroLeague / E Grubu

Real Madrid: 86 Maccabi Tel Aviv: 75 Grup lideri Real Madrid, ilk karşılaşmada yenildiği güçlü İsrail temsilcisini bu sefer mağlup etmeyi başardı

E

uroleague’in belki de en iyi pota altı performansını gösteren Real Madrid, tıpkı ilk maçta olduğu gibi bu maçta da bu üstünlüğünü Maccabi’ye karşı çok net bir şekilde gösteremedi ve maçın kontrolünü bir türlü eline alamadı. İlk çeyreği 14 sayı farkla kapasa da maç boyunca zorlanan İspanyol ekip tecrübeli oyuncularının kritik zamanlarda bulduğu sayılarla maçtan galip ayrılmasını bildi. Yaşlı kurt Jaycee Carroll neredeyse kusursuz bir oyunla 18 sayı kaydederken, Felipe Reyes de 16 sayı ve 9 ribaundla maçı tamamladı. Maccabi’de ise Randle’ın 17 sayısı galibiyet için yeterli olmadı.

KOÇLAR NE DEDİ?

“İyi şut attık ancak bir türlü oyunu kıramadık. Savunmamız ikinci yarıda üst düzey olunca kontrolü elimize aldık. Yaptıklarımız ve galibiyet için çok mutluyum. Haftaya kazanıp grubu lider bitirmek istiyoruz.” Pablo Laso, Real Madrid “Maçın başlarında hücum etmek bizim için zordu. Bu yüzden savunmaya önem verdik ancak Real Madrid, Avrupa’nın en güçlü takımlarından biri. Bize oynamak için pek izin vermediler.” Guy Goodes, Maccabi


E L


EuroLeague / F Grubu

EA Milano: 99 Laboral Kutxa: 85

Anadolu Efes’in kaybettiği haftada 4. sıraya yükselme şansı yakalayan Laboral, Milano’dan beklemediği bir direnç gördü ve karşılaşmadan boynu bükük ayrıldı

İ

lk dakikalarından yüksek skorlu geçeceği maçın inanın buralara geleceğini biz de tahmin etmiyorduk. İtalyan ekip ilk yarıda sadece 39 sayı bulup soyunma odasına 4 sayı farkla gitmişti. Ancak ikinci yarıda çok farklı bir Milano vardı. İkinci 20 dakikada tam 60 sayı bulan İtalyanlar maç boyunca %47 ile 14 üçlük buldu. Ev sahibi ekipte Alessandro Gentile 29 sayı, 7 ribaund ve 4 asist ile dosta düşmana korku saldı! Konuk ekipte ise Adams, Causeur ve Shengelia’nın çabaları sonuçsuz kaldı.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Harika bir galibiyet. Maçın özellikle ikinci yarısında fazlasıyla enerji sarf ettik ve tüm gücümüzü hücuma vermedik. Etkili hücum ederken saldırgan bir savunma ortaya koyduk. Oyuncularımı başarılarından dolayı tebrik ediyorum.” Luca Banchi, Milano


Ni CS


EuroLeague / F Grubu

izhny Novgorod: 82 SKA Moskova: 86 Fenerbahçe Ülker ile liderlik mücadelesi veren CSKA Moskova, artık prestij maçlarına çıkan Nizhny Novgorod’u üçüncü çeyrekteki etkili oyunuyla geçti

K

âğıt üzerinde maçın kritiği yapıldığında Nizhny’nin maçta öne geçebileceğine bile ihtimal vermeyenler olabilirdi. Ancak Rus ekip tıpkı Anadolu Efes maçında olduğu gibi hücumda neredeyse hatasız başladı. İkinci çeyrekte de savunmada kemerleri sıkınca devreye 13 sayılık avantajla girdi. Ancak CSKA Moskova ikinci yarı neden Final Four’un en büyük adaylarından biri olduğunu gösterdi. Sonny Weems’in sakatlıktan sonra vitesi yine beşe takması bir yana, üçüncü çeyrekte rakibini savunmayla bunaltıp 7 sayıda tutması bir yana... CSKA Moskova maçı izleyenlere büyük takımın kriz anlarından nasıl kurtulabileceğini gösterdi.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Kendimizden emin ve sakin bir şekilde maça başladık. Ancak üçüncü çeyrekte potayı bir türlü bulamadık ve CSKA hatalarımızı çok ağır cezalandırdı. Aslında CSKA’ya karşı yine iyi bir maç çıkardık ancak maçın kaderini detaylar belirledi.” Ainars Bagatskis, Nizhny Novgorod “İlk yarı felaket bir savunma performansı ortaya koyduk. Ancak ikinci yarı savunmadaki kimliğimizi değiştirdiğimizi düşünüyorum. Üçüncü çeyrekte ne yapmak istiyorsak gerçekleştirdik fakat bizim için maçın anahtarı savunmaydı.” Dimitris Itoudis, CSKA Moskova



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.