Slam Dunk Dergi - Sayi 79

Page 1

SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

28 Nisan - 04 Mayıs 2015 / SAYI: 79

FASTBREAK JABARI PARKER’IN HAYALİ RONDO’NUN GÖNLÜNDEKİ ASLAN POPOVICH ADAM MIDIR?

EUROLEAGUE

FINAL FOUR İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI

SCOTT

NBA’DE PİŞ, TÜRKİYE’YE DÜŞ! AMERİKA’DA BOY GÖSTERİP ÜLKEMİZE GELEN YILDIZCIKLAR

BROOKS

NBA’İN EN ÇOK ELEŞTİRİLEN KOÇUNUN OKC DÖNEMİ




SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Tasarım BARAS MEDIA baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Yaşar Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Alican Şengül, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Eren Tolga Onur, Can Asena, Batuhan Karcı, Furkan Sümbül Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.


ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA

SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...


Parker’ın Hayali Başka!

2014 draft’ının 2 numarası, sakatlık sebebiyle bu sezonu kapatmıştı. Anlaşılan o ki, bu süreçte emekli olduktan sonra ne yapacağını bulmuş! ig tarihinin gelmiş geçmiş belki de en iyi draft sezonu olarak nitelendirilen 2014’ün 2 numaralı seçimi Jabari Parker, basketbolu bıraktıktan sonra öğretmen olmak istiyormuş. Aralık ayında yaşadığı sakatlık sonrası ilk sezonunda sadece 25 maç oynayıp hayal kırıklığı yaşatan genç yıldız adayı, takımının play-off ilk turundaki rakibi, kendisinin de aynı zamanda doğup büyüdüğü yer olan Chicago ile olan mücadelesini en önden izleyerek tecrübe kazanacağını düşünüyor. Chicago Tribune’e verdiği demeçte sakatlığı ile ilgili “Sakatlandığımda telefon vb. bütün iletişim araçlarımı kapadım. İnsanların benim için üzülmesini istemedim” sözlerini sarf eden Parker, profesyonel kariyeri için hayali sorulduğunda ise şu cevabı verdi: “Basketbolu bıraktıktan sonra ortaokul öğretmeni olmak istiyorum. Dünyanın en zengini olmak gibi bir hayalim ve gayem yok. Tek istediğim, sahip olduğum bilgi birikimini ileride bir gün çocuklara aktarabilmek.” Alışılagelmişin dışında bir yaklaşım!

L


FastBreak / Hazırlayan: Alican Şengül


Buraya Kadar!

Oklahoma City Thunder, NBA’de son yılların en çok eleştirilen koçu Scott Brooks’un görevine son verdi klahoma City Thunder’ın meşhur GM’i Sam Presti geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir bildiri ile ligin açık ara en tartışılan koçu Scott Brooks ile yollarını ayırdıklarını açıkladı. Gerek oyuncu tercihleri, gerekse taktiksel yaklaşım olarak NBA çevrelerince yaylım ateşine tutulan Brooks, ligin en potansiyel kadrolarından birine adeta “zulmetmek” ile suçlanıyordu. Tecrübeli koçun en önemli ve belki de koltuğunu 7 yıl boyunca korumasındaki tek faktör olan “oyuncu ilişkileri” konusunda da sıkıntıya düşmesi ve türlü sakatlıklar sonucu da olsa takımın play-off’a kalamaması kovulmasına ön ayak oldu. Şöyle ki; takımın süperstarı Kevin Durant de sosyal medyadan bu kararı %100 desteklediğini söyleyerek Brooks’a kötü bir elveda demiş oldu. Durant yayınladığı mesajda şunları söyledi: “Çok zor bir gün. Kararın %100 arkasındayım, önümüzdeki sezonu ve yeni OKC’yi dört gözle bekliyorum fakat Scotty geçen 7 yılda hem iyi bir arkadaş, hem de koç oldu. Biliyorum ki bundan sonraki adımı ne olacaksa olsun başarılı olacaktır.” Takım içi huzursuzluk ve anlaşmazlıkların da iyiden iyiye ayyuka çıkması sonucu görevinden olan Brooks’un en önemli destekçisi Presti yayınladığı bildiride “Bu, birçok açıdan çok zor bir karardı. Scott bu takımın kimliğinin oluşmasına yardımcı oldu ve burada geçirdiği 7 senede bir lider ve takım üyesi olarak organizasyon tarihindeki yerini aldı. Hepinizin bildiği gibi bu sene çok zorlu bir süreçten geçtik ve daha önce de söylediğim gibi çoğu kimse Scott ve bu takımın yaptıklarını başaramazdı. O yüzden alınan bu kararın geçen sezon yaşananlarla bir alakası olmadığını belirtmekte yarar görüyorum” ifadelerini kullandı. Her ne kadar ligin en çok eleştirilen koçu olsa da, Brooks’un şimdiden Orlando Magic ve Denver Nuggets koltuğu için en önemli aday olduğu söylentiler arasında. OKC için ise en önemli adayların Billy Donovan, Ettore Messina ve Kevin Ollie olduğu konuşuluyor. Hareketli bir yaz bizi bekliyor!

O


FastBreak


Hollywood’a Niyet, Texas’a Kısmet

Sezon sonu boşa çıkacak olan Rajon Rondo’nun gönlünde yatan aslan meğer Melekler Şehri’nin sarı yakasıymış! 008’de tam 22 yıl aranın adından ilk kez şampiyonluğa uzanan Boston Celtics’in en önemli parçalarından Rajon Rondo, daha sonrasında takım içi huzursuzluklar ve hayal kırıklıklarının ardından “Büyük Üçlü”nün gitmesi ile yeniden yapılanmaya yönelen Celtics’te adeta tek başına kalmıştı. 2012’de çapraz bağlarının yırtılmasının ardından sezonu kapayan ve döndükten sonra da ara ara tekrar aynı sakatlıktan mustarip olan 29 yaşındaki guard, bütün bunların üzerine bu sezon takasını istemiş ve Dallas Mavericks’in yolunu tutmuştu. Fakat yıldız oyun kurucunun gönlündeki takım, şampiyonluğa uzandıkları 2008 finalindeki rakipleri, ligin en büyük rekabeti içerisinde oldukları Los Angeles Lakers imiş. Celtics ile vadesinin dolduğunu düşünerek, kendisine hayranlığını defalarca dile getiren Kobe Bryant’ın takımı Lakers ile imzalayarak Hollywood’un yolunu tutmak istemiş fakat maksimum kontrat arzusu bu hayalin başlamadan bitmesine sebep olmuş. Hatta maksimum kontrat konusunda diretmesi ve hiçbir takımın ona bu kontratı verme arzusunda olmaması sonucu sezona istemeyerek Celtics’te başlamış. Bu sezon sonu serbest kalacak oyuncunun CV’sinde asist krallıkları, top çalma krallığı gibi şeyler olsa da 2 sene önce yaşadığı sakatlıktan sonra tekrar istikrar yakalayamamış olması onun maksimum kontrat hayallerini tekrar suya düşürecek gibi.

2


FastBreak


Sen de mi Brütüs?

NBA’in en iyi pota altı oyuncularından Lamarcus Aldridge, kariyerinde artık yeni bir sayfa açmak istediğini açıkladı 014-15 sezonu; yıldız isimlerin sakatlıkları, türlü hayal kırıklıkları ve birçok git-gel sonrası çoğu takım için fazlasıyla duygusal oldu ve bitene kadar da olmaya devam edecek gibi… 2006 draft’ında Bulls tarafından seçilip aynı gece Portland Trail Blazers’a takas edilen Lamarcus Aldridge, takımında günbegün büyüyerek bir yıldıza ve ligin en değerli pota altı oyuncularından birine dönüştü. NBA tarihinin birçok anlamda en bahtsız takımlarından olan Blazers’ın bu şanssızlığı Greg Oden ve Brandon Roy gibi potansiyel süperstarların ağır sakatlıklar sonrası ıskartaya çıkması sonucu devam etmiş ve Aldridge, Rose Garden’ın yalnız savaşçısı olmuştu. 8 yıllık NBA kariyerinde yüzüğün kıyısına bile yaklaşamayan All-Star oyuncu artık 30 yaşında ve kariyerinde bir değişiklik yapmak istiyor. Bayrak adamı haline geldiği takımı, bu sezon da play-off’ta yine hüsranın eşiğinde ve ilk turda Rockets’a süpürülmek üzere. CBS Sports’un haberine göre, sezon sonu kontratı biten yıldızın bu yaz serbest oyuncu piyasasının en gözde isimlerinden olması bekleniyor. Lakers ve Knicks’in uzun süredir takibinde olan Aldridge için diğer iki büyük talibin ise memleketi Dallas’ın takımı Mavs ve yine bir diğer Texas takımı San Antonio Spurs olduğu söyleniyor. Geçtiğimiz yaz sınırlı serbest olan pota altı oyuncusu, takımı Blazers’a bu yaz için 5 yıl-108 milyon dolarlık bir kontrat sözü verip, “Gelmiş geçmiş en büyük ‘trail blazer’ olmak istiyorum” demişti.

2


FastBreak


Hack-a-Shaq

Gregg Popovich’in Clippers eşleşmesinde DeAndre Jordan’a karşı bu taktiğe başvurması, bir süredir buzluğa kaldırılmış tartışmaları da tekrar alevlendirdi epimiz bu tabirin nasıl ortaya çıktığını ve ne anlama geldiğini biliyoruz. Shaquille O’Neal’ın berbat bir serbest atış yüzdesi olmasını fırsat bilen rakip takım ve koçu hem onu durdurmak, hem de rakip takımın hücum ritmini tamamen kaybetmesi adına kimilerince “aşağılıkça” görülen bu taktiğe başvurmuş ve zaman zaman bundan fazlasıyla faydalanmışlardı. Bu konunun tekrar tartışmaya açılmasının sebebi ise, play-off ilk turunun açık ara en çekişmeli eşleşmesinde Spurs’ün Clippers pivotu DeAndre Jordan üzerinden bu taktiğe başvurması. Malumunuz, Jordan da Shaq kadar rezalet bir serbest atışçı. Ligin en saygın koçu Gregg Popovich’in, neredeyse tamamen tek taraflı geçen diğer tüm ilk tur maçlarına nazaran çekişmeli ve başa baş geçen tek seride bu taktiğe başvurması tartışmaları tekrar alevlendirdi ve NBA komisyoneri Adam Silver olaya derhal el koydu. AP’ye yaptığı açıklamada, “Tarihin en iyilerinden Larry Bird ve Michael Jordan gibilerinin de aralarında olduğu bir grup oyuncu ile bir toplantı yaptık ve bu seviyede oynayan oyuncuların serbest atış kullanmayı öğrenmeleri gerektiği, bunun oyunun bir parçası olduğu konusunda karar kıldık” diyen Silver bu taktiğin yer yer büyüleyici bir zekâ ürünü olduğunu düşündüğünü belirtti. Buna karşın bunun TV izleyicisi içinse mükemmel olmadığını bildiğini söyleyerek “Bazı maçlarda bakıyorum ve düşünüyorum ki ‘Aman Tanrım, insanlar kanalı değiştiriyorlar. Biz aynı zamanda insanların işten arda kalan zamanlarda izlemeyi tercih ettiği bir eğlence aracıyız ve bu konuda birçok rakiple mücadele ediyoruz. O yüzden şu an için çok kararsızım” sözleriyle ikilemde kaldığını ifade etti. Silver, aynı zamanda mayıs ayında Genel Menajerler ve Rekabet Kurulu ile yapacakları büyük toplantıda bu konuya tekrar tartışmaya açacağını söyledi. Ligi ikiye bölen bu tartışmada Hack-a-Shaq’in akıbeti ne olacak, hep birlikte bekleyip göreceğiz!

H


FastBreak


SCOTT BROOKS


G E Rİ Cİ L İĞİ N R E TO RİĞİ Scott Brooks belkİ de NBA’İn en çok eleştİrİlen koçuydu ve beklenen oldu: OKC yönetİmİ, görevİne son verdİ. Bİz de Thunder’ı yönettİğİ sekİz yıllık sürece bİr göz attık... Yazı Yaşar Anıl Cantepe


SCOTT BROOKS


O

klahoma ABD’nin en muhafazakar eyaletlerinden biri olarak bilinir. Yüzde 80’e yaklaşan beyaz nüfusuyla Amerikalıların “All American” ve “Real American” gibi herkesçe bilinen “boş beleş” düzeyinde kasılan milliyetçiliğinin kalelerinden biridir. Rock of Ages’ta Hollywood’a ünlü bir oyuncu olma hayali ile kaçan köylü Sherrie’nin memleketidir. Friends’in 9. sezonunda Chandler Bing’in gitmemek için patronuna yalvardığı yerdir. En önemlisi de hülle yoluyla sahip oldukları SuperSonics, şimdiki adıyla Thunder’ın evidir… Dennis Rodman, zamanında Larry Bird için “Beyaz olduğu için abartılan bir oyuncu sadece” dediğinde belki Bird’ü biraz fazla küçümsemişti ancak Amerikan halkının “beyazları göklere çıkarma” eğilimi konusunda haklıydı. Oklahoma gibi tutucu bir eyaletin başkentinin takımı Thunder da bu eğilimin en önemli temsilcilerindendi. 2006 yılında Oklahomalı iş adamı Clay Bennett tarafından Supersonics satın alındığında organizasyonun asıl rotası da bu yönde gelişim gösterecekti. Bennett’in ilk işi Oklahoma gibi beyaz milliyetçiliğin egemen olduğu Massachusetts’te doğmuş Sam Presti’yi organizasyonun direksiyonuna oturtmaktı. Presti de işe “beyaz” PJ Carlesimo’yu takımın başına getirerek başlamıştı. Bu koç tercihiyle yine “beyaz” Scott Brooks da PJ Carlesimo’nun teknik ekibiyle beraber göreve başlıyordu.

YARDIMCILIK DÖNEMİ VE TAKIMIN BAŞINA GELİŞİ

Scott Brooks, PJ Carlesimo ekibinin en sessiz ve sakin üyesiydi hiç kuşkusuz. Saha içinden çok soyunma odası ve saha dışı sorumluluklarını üstlenmişti. Birisinin başı mı sıkışıyordu? Hop, hemen Scott abisini arayıp onunla iletişime geçiyor, Scott abisi de tüm olağan babacanlığıyla duruma el atıp sıkıntıları gideriyordu. Takımdaki oyuncuların saygısını bu “abiliği” ile kazanan Brooks’un otoritesi gitgide artınca da, teknik ekipteki en değerli eleman haline geliyordu. Nitekim türlü çakallıklarıyla bilinen Sam Presti’nin bu durumu fark etmesi uzun zaman almamıştı. Brooks uyumlu ve kontrol edilebilir mizacıyla


SCOTT BROOKS

Presti’nin de ilerleyen dönemlerde kankası haline gelecekti. PJ Carlesimo, NBA’in en vasat koçlarından birisi olması yanı sıra insan ilişkilerinde de pek başarılı olduğu söylenemeyen bir adamdı. Gregg Popovich’in yardımcıları kontenjanından adım attığı koçluk kariyerinde ilerleyen dönemlerde belki de “kariyerinde en başarısız olan Popovich yardımcısı” unvanıyla anılacaktı. Carlesimo’nun çapsızlığının ötesinde yeni kurulan SuperSonics/ Thunder kadrosunun da aşırı genç bir iskeleti olması, takımı başarısızlığa sürükleyecek, bu başarısızlık da Carlesimo’nun sonunu getirecekti. Kasım 2008’de Scott Brooks geçici olarak Thunder’ın başına geldiğinde ise Carlesimo için artık her şey bitmişti.

ÇAYLAK KOÇ

Brooks takımı devraldığında elinde gelişmeye son derece açık, gelecek vadeden bir kadro vardı elinde. Jeff Green, Russell Westbrook ve en önemlisi de Kevin Durant bu yapının en önemli isimleriydi. 2009’da bu yapıya James Harden’ın da katılışıyla Thunder’ın geleceği Amerika’daki her şeyden daha parlak gözüküyordu. Brooks, Kasım 2008’de geçici koç olarak devraldığı takıma zaman zaman saman alevi misali parlayan performanslar göstertse de, sahadaki dağınıklığı bir türlü çözememişti. Thunder umut verse de hazır olmadığı barizdi; nitekim sezonu da ligin son sıralarında tamamlayacaklardı. Sezon bittiğinde herkes Thunder’ın yeni bir koç arayışı içine gireceğini düşünürken, böyle bir girişimde bulunulmadı. Brooks’un title’ındaki geçicilik statüsü kaldırıldı ve böylelikle Thunder tarihinin ikinci koçu oldu. 2009-10 sezonu Thunder ve Brooks için çok iyi bir sezon olurken, takım 50 galibiyete ulaşarak play-off’a sekizinci sıradan girmeyi başarıyordu. Brooks ise çaylak sezonunda en fazla galibiyet alan koç unvanını eline geçirirken, başarı karnesine bir de Yılın Koçu ödülünü eklemeyi

ihmal etmiyordu. Ancak bunca ihtişamına rağmen sahadaki oyun, insanları tatmin etmiyordu. Başarı Brooks’un muydu, yoksa Kevin Durant ve Westbrook’un mu? Bu noktada soru işaretleri giderilemiyordu...

FİNALE GİDEN YOL

Oklahoma City Thunder ilk play-off’unda güzel bir mücadele ortaya koymuş, Lakers’a iyi direnmiş ve bu çabanın sonucunda da iki galibiyet almayı başarmıştı. Bu başarının ardından bir sonraki sezon onlar için bir adım daha ileri atmak için fırsattı ve bu fırsat en iyi şekilde değerlendirildi. Takım, sezonu geçtiğimiz seneden daha geç kapatmış; Batı Konferansı finaline kadar çıkılıp, ligi şampiyon bitirecek Dallas’a yenilmişti. Bir adım ileri atmak mı demiştik? Thunder iki adım birden atmıştı!

Peki Brooks bu başarının neresindeydi? Brooks’a 2010 sezonunun ardından yöneltilen eleştireler genellikle takımın ofansif anlamda belli bir düzeni olmayışı yönündeydi. Kaos basketbolunu ayrı bir seviyeye taşıyan Thunder, Westbrook gibi patlayıcı ama bir o kadar da bencilliğe müsait yapısıyla izleyenleri sinir edebilecek seviyede bir oyuncuya sahip olmasıyla beraber sistem tamamen anarşik bir yapıya bürünüyordu. Özellikle 2010 sonunda yapılan bu eleştirilerin dozajı 2011’den sonra daha da arttı. Öyle ki, Uluslararası İlişkiler alanında konstrüktivist teorinin kurucularından biri olarak kabul edilen Alexander Wendt’in “Anarşi, devletlerin yarattığı bir olgudur” söylemi basketbol literatüründe “Anarşi, Scott Brooks’un yaratılmasına izin verdiği bir olgudur” haline dönüşüyordu. Hele Westbrook gibi saha içinde bir elemanı varken, bu anarşi ortamı iyice Brooks


tarafından körükleniyordu. Brooks’un bu anarşik basketbol yapısını düzeltme noktasındaki ilk hamlesi James Harden’ı playmaker rolüne monte edip, Westbrook’u kontrol altına almaya çalışmasıydı. Ancak Westbrook, Durant’ten bile fazla top kullanmaya devam ediyor, Thunder’ın sezon boyunca oynadığı set oyunu sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Kendrick Perkins-Jeff Green takasıyla seviye atlayan Thunder savunması ise bundan etkilenmiyordu. Nenad Krstic’in yerine Perkins’in, Green’in yerine de Serge Ibaka’nın geçmesi, majör bir savunma gelişimi olarak Thunder’a dönüyordu. Brooks tüm ayarlamaları yaptığını zannedip takımı sahaya yolluyordu ama takım kriz anlarında hücum etmekte zorlanıyor, bu savunma eforunun karşılığı hücumda ancak bireysel çabalarla elde edilebiliyordu.

İLERİ ATILAN SON ADIM: FİNAL

Brooks’un abiliğinde (koçluğunda değil) gelişimini sürdüren Thunder’ın bir sonraki hedefi ise belliydi: Şampiyonluk! Kadroya ve yapıya baktığımız zaman NBA’in en iyi skorerine, en patlayıcı oyuncusuna, en iyi altıncı adamına ve en iyi pota altı savunmasına sahiptiler. Ancak öte yandan NBA’in en kötü koçuna da sahiptiler ve bu da onların şampiyonluk yolundaki en büyük ayak bağıydı. 2012 sezonunda da bir önceki seneden kalan sorunlarla mücadele ederek ilerliyordu Thunder; koç katkısı olmadan… Brooks’un, Thunder’ın koçu olması, tanıdığınız çok güzel bir kızın aşırı çirkin bir erkekle beraber olmasına benzemeye başlamıştı! Bir yerde artık iç sızlatıyordu. Bu sezon da o sızlamanın zirvesiydi. Thunder, sezonu Spurs’ün ardından Batı’da ikinci bitirmiş; play-off’ta ise normal sezonda altında kaldığı rakibini yenerek finallere çıkma başarısını göstermişti. Finallerde ise sahne sezon ortasında yapılan ve artık basketbolcudan çok bir body builder gibi duran Derek Fisher takviyesinin sonuç vereceğini uman Brooks’a kalmıştı. İlk maçı evinde kazanan Thunder, daha sonra üst üste dört maç kaybedip hayallerine veda ediyordu. Brooks ise serinin yıldızı olmayı başarmıştı. Özellikle ilk maç Thunder hücumunu durdurmakta zorlanan Miami’nin ikinci maçla beraber Perkins’i Shane Battier ile savunması belki de şampiyonluğu getiren hamleydi. Perkins’i sahada tutup Nick Collison-Ibaka ikilisine dönmeyen ve bu miss-match’i bir türlü değerlendiremeyip Miami’nin saha içindeki mobilizasyonunu artırmasına izin veren, zaman zaman da inanılması güç ama LeBron’u Derek Fisher’la durdurmaya çalışan bir adamın, NBA’in en çok gelecek vadeden takımının başında ne işi vardı? Tüm basketbol izleyenlerin cevabını aradığı soru bu olmuştu artık.

DÜŞÜŞ SEZONLARI VE KOVULUŞU

2008’den bu yana sürekli üzerine koyarak ilerleyen Thunder’ın çöküşünün başlangıcı ise 2012 yılının sonuna denk gelmekteydi. Önceki sezon Perkins’e verilen fazladan 1-2 milyon dolar sebebiyle Harden’ın kontratı yenilenememiş ve Presti panik takasıyla Harden’ı Jeremy Lamb ve Kevin Martin karşılığında Rockets’a göndermişti. Brooks’un belki de oyuna müdahale anlamındaki


SCOTT BROOKS


tek şansı olan Harden elinden alınmıştı. Tüm yük, Durant ve Westbrook’un üzerine kalacağa benziyordu. Martin, lotarya takımlarının sırf “30-40 maçta 100 sayıyı geçelim de taraftarın salona gelmesi için bir sebebi olsun” mantığıyla kadrolarında görmek istedikleri, amiyane tabirle bir basketbol soytarısı. Çok küçük akvaryumların büyük balığı. Thunder’da başarısız olmadığını iddia etmek her ne kadar kimsenin harcı değilse de, Harden’ın oyuna yaptığı etkinin benzerini yarattığını söylememiz güç olur. Nitekim Harden, Brooks’un saha içindeki generaliydi ve oyunu yönlendirmesine güvenebileceği tek kişiydi. Sezon ilerledikçe, Harden’ın playmaker özelliklerini Durant’in üstlenmeye başladığını gördük. Buna ek olarak Martin ve Reggie Jackson gibi isimlerin kenardan gelip iyi performanslar göstermesinin, insanları Harden’ın boşluğunun doldurulduğu gibi bir yanılgıya sürüklemesi doğaldı. Thunder, normal sezonu NBA ikincisi olarak tamamlarken şampiyonluk yolunda da en önemli iki-üç favoriden biriydi. Ancak favori gösterilmeleri uzun sürmedi; Westbrook’un sakatlığıyla beraber Thunder’ın favoriliği kalmamıştı. Yarı finalde Memphis’e elenen Thunder’da Brooks’un kellesini bir nevi Westbrook’un sakatlığı korumuştu.

Bu sezonun ardından Türkiye’ye geldiklerinde Brooks’a “Şampiyon olamazsanız sene sonunda ayrılır mısınız, ya da kovulur musunuz?” sorusunu sorduğumda o sakin ve son derece rahat mizacıyla “Hayır, burada bir projemiz var ve hem organizasyon, hem de ben şu ana kadar bu projenin gidişatından memnunuz” demişti. Yerinin sağlamlığından o kadar emindi ki… Kovulduktan sonra şu sözlerini hatırlayıp acı acı güldü mü merak etmiyor değilim. Thunder’ın Brooks’la son play-off’u ise 2014 sezonunda geldi. Martin’in ayrılışının ardından bench’te oluşan delik, Lamb ile kapatılmaya çalışıldı ancak bu aşının tuttuğunu söylemek pek mümkün değil. Duygusal anlamda fazlasıyla kırılgan olan Lamb bir türlü kendisinden beklenen aşamayı kaydedemeden bütün sezonu geçirdi. Tabii bunda Brooks’un onu sistem içine yerleştirememesinin de payı büyüktü. Lamb’le benzer bir problemi yaşayan diğer isim ise büyük umutlarla draft edilen Perry Jones’tu. Brooks onu da artık tüm organizasyonun üzerine sinen muhafazakarlık tepkiselliğiyle bir türlü takıma adapte edemedi. Tüm bu sorunların yanı sıra en büyük problem ise son 15 senedir Batı’daki her takımın problemiyle aynıydı: San Antonio Spurs. Popovich ve ekibi pek zorlanmadan Brooks’un ekibini geçip finale, oradan da kupaya

uzanıyordu. Thunder’ın geri adım atma yolculuğunda zincirin son halkası ise bu sene eklendi. Sezona Durant ve Westbrook’un sakatlıklarıyla giren takımda aslında Brooks’un koçluk kabiliyetlerini göstermesi için uygun bir ortam vardı. Tamam, elinde geçtiğimiz sezonun MVP’si ve belki de bu sezonun MVP’si sakatlıkları sebebiyle yoktu ama bu süreç onun bir-iki koçluk hamlesi yapması için uygun bir ortam oluşturmuştu. Fakat durum öyle olmadı; sistem yine isolation’lar üzerinden ilerledi. Westbrook’un dönüşünün ardından da iyice tek kişilik puppet şov haline dönen Brooks’un düzensizlik sistemi, iflasına yaklaştığını yavaş yavaş ilan ediyordu. Brooks koçluk namına bir şey yapmayı bırakın, daha önce övdüğümüz abilik meziyetleri sebebiyle takımı kontrol edebilme yetisini de kaybetmişti. Durant ve Westbrook arasındaki gerginlik bunun en önemli göstergesiydi. Takıma sonradan katılan, Yılın Oyuncusu ödüllerinde her alanda kendine oy atacak kadar sosyopat olan Dion Waiters ve basketboldan fazla siyasetle uğraşan Enes Kanter’in bu havanın bozulmasında büyük payları olduğunu da söylemezsek olmaz. Tabii, geçtiğimiz senelerde takımın savunma işlerinde önemli görevler üstlenen Tabo Sefolosha’nın yokluğunu da unutmamak lazım. Daha doğrusu onun yokluğundan ziyade, yokluğundan dolayı oynamak zorunda kalan Andre Roberson adlı vasıfsızın varlığı takıma zarar verdi bu sezon. Ancak malumun ilanını engelleyecek bahaneler olmadı bunların hiçbiri. Sonuç olarak 2012 finallerinden sonra alınmış olması gereken karar üç sene gecikmeyle alındı. Bunu Thunder organizasyonu ve Oklahoma City şehrinin muhafazakar yapısına bağlamak pekala mümkün. Karar alma noktasında bu kadar gecikmeleri, istikrara önem verip istikrarsızlığı şiar edinmeleri genel olarak tüm muhafazakarların alamet-i farikalarındandır. Üstat Albert Hirschman’ın dediği gibi; “Her girişime kuşkuyla bakan bir yaklaşımdır muhafazakarlık”. Nitekim buna Presti ve hamlelerinde de rastlamak mümkün. Yumurta kapıya dayanana kadar karar alma noktasında aciz kalması ya da korkması şu anki durumun sebebidir. Ha keza, Brooks’un da saha içindeki “Saldım çayıra, mevlam kayıra” oyununu körüklemesinin sebebi de budur. Değişimden korkmaktır; tıpkı diğer muhafazakarların korktuğu gibi...


K R Ü T , Ş İ P E D ’ D B A

İ k e ş İr b u ol y , İp öster g y bo e d İn s ne h İk a d er v NBA s a y a f a k a f a kk olara k n u D m Sla anlara k ıra var. b İz e d İz b e em d h , ık t k ba enlere gİy


! Ş Ü D E Y ’ E Y İ K

u nc u y o k o ç İr b şen İlde Türkİye’ye düemİzde forma ve hem şu an ülk ık... d olla y m ela s Y A ZI : Ş A B A N IŞ IK anlara

yada fta sosyal med Geçtiğimiz ha Sam Young’ın n sıkça konuşula üzerine, bir fı a ğr “yancı” foto en a d olan NBA’d süredir aklım topçular şen Türkiye’ye dü çmak istedim. a ir dosyasını b im kadar bir-iki is Çünkü her ne nse de hem bu rü varmış gibi gö çtiğimiz ge e d sezon, hem e A’de bir şekild sezonlarda NB iş birçok m kendini göster ülkemizden lu o y n u oyuncun da o da, bu da saha m u r u d iş çm ge rken farklı oyuncuyu izle or. tıy duygular yaşa rken birkaç ufak çe se ı r Oyuncula Allen Iverson, sınır koydum; veya Sasha r Jordan Farma kariyeri daha BA Vujacic gibi N nınan ta ce geniş kitleler e, NBA’i yoğun in oyuncular yer atırlayacağı h takip edenlerin dım. Yine de n a kl a d isimlere o nayıp da sonra birkaç maç oy leri dahil n Avrupa’ya gele e ciddi sayıda ’d etmedim, NBA a ya da adının n sı a . maç oynam a dikkat ettim n sı a lm o ş u lm duyu vt döneminde Bir de tabi loka yuncuları da yine o ülkemize gelen . Geride kalan ım kt dışarıda bıra da NBA’e ın liste ise zaman için ağız r la n la o dilenmiş ste oldu. li ir b ta sulandırıcı a Los Angeles’ d ın n a m za e d Yine Sharapova ile yaşayıp Maria jacic’in Vu takılan Sasha Sultançiftliği’ne in antrenman iç hâlâ nı geliyor olması . yadırgıyorum


NBA’DEN tBL’YE

HILTON ARMSTRONG Beşiktaş Integral Forex

Beşiktaş Integral Forex’in yağız pivotu Hilton Armstrong da kariyerine NBA’de başlayanlardan. Sağlam bir kolej kariyeri sonrası lottery pick olarak 12. sırada New Orleans Hornets tarafından seçilen Armstrong’un bir diğer draft seçimi Cedric Simmons ile birlikte gelecekte Hornets’in pota altını oluşturması bekleniyordu. Ama gerek o sene Tyson Chandler’ın takasla takıma katılması, gerekse takımın başında Byron Scott gibi kot kafalı bir koç olması yüzünden forma giydiği üç sene boyunca düzenli süre alamadı. Tabi bu dönem, NBA kariyerinin ilk 3 senesine denk geldiği için kendini geliştirme konusunda da büyük sıkıntılar yaşadı; hücum yönünden aleni bir kalasa dönüşürken, savunmasını yine iyi tutmayı başardı. Takas olduğu takımlarda genellikle savunmacı pivot rolünü oynayan Armstrong, ligde tutunamayınca yurt dışı macerasına başladı. Panathinaikos’ta kötü geçen bir dönemden sonra yeniden D-League’e döndükten sonra, Golden State Warriors’ta bir sezon geçiren Armstrong, orada da kalıcı bir yer edinemeyince bu sene Beşiktaş Integral Forex ile anlaştı.



NBA’DEN tBL’YE

SAM YOUNG

Muratbey Uşak Sportif

Gelelim meşhur yancıya. Sam Young’ın hikayesi biraz acıklı. Hücumda zayıf ama savunmada sürekli saldıran kişiliği ile kendisini draft eden Memphis Grizzlies’in yapısına çok iyi uyan Young, kendisine bir yer bulmuş gibi gözüküyordu. Özellikle ikinci senesinde, rotasyonda önünde yer alan OJ Mayo’nun altıncı adam görevini alması üzerine kendisini ilk beşte bulan Young istatistiklerini ciddi şekilde artırmış, play-off’ta da 11 maça ilk beşte çıkmıştı. Bir sonraki sezon daha önemli bir rol üstlenmesi beklenen Young, Dante Cunningham’ın takıma katılması sonucu yerini koruyamadı ve önce rotasyondan kesildi; sonra da Philadelphia’ya takas edildi. Sezon sonu Indiana ile imzalayan Young, fazla oynama süresi bulamasa da mücadelesi ile kendine yer edindi. Young’ın basketbol kariyerini değiştirecek olay ise play-off’ta yaşanacaktı. Doğu finalinde Miami Heat ile karşılaşan Pacers, Florida’da oynanan ilk maçın son 2 saniyesine bir sayı farkla önde giriyordu. Son savunma için Frank Vogel beklenmeyen bir hamle yaparak Lebron James’i potada durdurmak yerine bire birde durdurmayı tercih etti. Bunun için de Roy Hibbert’ı oyundan alarak Sam Young’ı sahaya sürdü. Bütün maç kenarda oturan Young oyuna buz gibi girmişti, doğal olarak Lebron’u tutamadı ve Indiana o maçı kaybetti. Seriyi de 4-3 kaybeden Indiana’da ilk maç kimsenin aklından çıkmadı. Dolayısıyla Young biraz da haksız bir şekilde “seriyi veren adam” olarak mimlendi. Pacers sonrası kısa Spurs kariyeri de iş yapamayan Young da kariyerini Amerika dışına taşımak zorunda kaldı.



NBA’DEN tBL’YE

DEXTER PITTMAN Ankara TED Kolejliler

TED Kolejliler’in yağız delikanlısı Dexter Pittman da kariyerine NBA’de başlayanlardan. İkinci tur seçimi olmasına rağmen, boyu posu göz önünde bulundurularak “Dur bakalım, belki bu adamdan bir şey çıkar” diye yaklaşılan Pittman, draft edildiği Miami’de pek bir yaraya merhem olamayacağını gösterdi. Yine de kariyerini şekillendiren olay yine Sam Young gibi bir Miami-Indiana serisinde gerçekleşti. 2012 play-off’unda yarı finalde karşılaşan iki takımın beşinci buluşmasında Miami maçı çok önceden koparmıştı, herkes maçın bitmesini bekliyordu. Pittman’ın aklında ise başka düşünceler vardı. Serinin üçüncü maçında David West’in dirseği, ribaund için pozisyon alırken Lebron James’in boğazına gelmiş, hakemler de teknik faul çalmıştı. Lebron serbest atışı kaçırınca, o zaman Indiana’da oynayan Lance Stephenson “baskıda boğulmuş” anlamında “choke” işareti yaparak ellerini boğazına götürdü. Miami’de herkes o ifadeyi aklına kazımıştı. Pittman da beşinci maçta o anı bekliyordu. Son saniyelerde kaçan bir şut sonrası ribaunda gelen Stephenson’ı gören Pittman, dirseği rakibinin boğazına yerleştirdi. O an televizyondan pozisyon içi bir mücadele gibi gözüken olay aslında daha farklıydı; Pittman görerek, bilerek ve isteyerek Stephenson’a dirseği çakmıştı. Pozisyon sonrasında da “Görev tamam” anlamında Juwan Howard’a göz kırpıyordu. NBA yönetimi Pittman’a 3 maç ceza verdi, buna rağmen o sene finalde OKC Thunder’ı geçen Miami sayesinde Pittman da bir yüzük sahibi olacaktı.



NBA’DEN tBL’YE

HAKIM WARRICK Torku Konyaspor

Ülke topraklarına gelince eski günleri hatırlatan bir diğer isim de Hakim Warrick oldu. Syracuse Üniversitesi’nde iyi bir kolej kariyeri sonrası draft’a giren Warrick; bir 4 numaraya göre kısa boylu olması, bir 3 numaraya göre de şutunun olmaması yüzünden gerilere düştü ve Memphis tarafından seçildi. Memphis’te ilk senesinde bench’ten gelen Warrick, özellikle atletizmiyle dikkat çekti. O sene yapılan smaç yarışmasına davet edilen Warrick, bir sonraki sene ise özellikle Pau Gasol’ün sakatlığı sonrası ilk beşe yerleşerek yeteneğini konuşturmaya başladı. Çaylak kontratı bitene kadar Memphis forması giyen Warrick, bench’ten takıma getirdiği enerjisi ve harika smaçlarıyla her zaman konuşulan bir oyuncu oldu (Youtube’a “Hakim Warrick” yazıp mixleri izlemeniz lazım, smacı sanata dönüştüren ender adamlardan). Bu yeteneği ile Milwaukee’den 4 yıl 16 milyonluk bir kontrat alan Warrick, oraya uyum sağlayamayınca takas serüvenine başladı. Steve Nash ile beraber oynadığı Phoenix döneminde eski günlerden ufak ufak parıltılar ortaya koyan Warrick, oradan takas olduğu New Orleans ve Charlotte’ta da çok tutunamadı ve Çin’in yolunu tuttu. 32 yaşına gelmesine rağmen hâlâ NBA yapma ihtimali olduğunu düşündüğüm adamlardan biri. Seneye bir takımda 12. adam olarak yer bulursa hiç şaşırmam.



NBA’DEN tBL’YE

SEAN WILLIAMS Torku Konyaspor

Mevlana şöyle der: Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters. Bu sözü söylerken, yüzyıllar sonra tam da bu sözden ders alması gereken bir adamın Konya’ya geleceğini muhtemelen tahmin etmiyordu ama Sean Williams’ın kariyerini düşününce bu söz çok anlamlı hale geliyor. Boston College gibi zayıf bir üniversiteden mezun olmasına rağmen özellikle atletik yetenekleriyle dikkat çeken Williams draft’ta New Jersey Nets tarafından seçilmiş, ilk senesinde çaylak maçında oynayacak kadar iyi bir performans sergilemişti. Ancak kafası, resmen boyuna ve yeteneğine hakaret edercesine başka yerlerdeydi. İlk senesinde boş gününde gittiği bir Boston College maçında güvenlikle kavga eden Williams, ikinci senesinde de bir bilgisayar dükkanında tezgahtarla kavga edip monitörlerden birini kırdı. Saha dışı olayları oyununun önüne geçen Williams’ı Nets de tutmadı. Bir sene Çin’de takıldıktan sonra yeniden NBA’e dönüp Dallas Mavericks’le imzaladı. NBA’e döndüğü için çok heyecanlıydı, Denver’la oynanan bir maç esnasında o kadar efor sarf etmişti ki bir molada vücudu daha fazla dayanamadı ve kustu. Boston Celtics’te geçen kısa bir dönemden sonra D-League’e dönen Williams, bu sene başında Konya’ya geldi. Williams gibi vukuatı bu kadar fazla olan bir oyuncunun Konya gibi bir şehirde ne yapacağı merak ediliyordu ama lige çok iyi ısındı. Yaptığı bloklar ve smaçları ile Konya halkının gözdesi haline gelen Williams, geçen ay yapılan bir doping testinden sonra pek akıllanmadığını herkese gösterdi. 7 Mart’ta oynanan TED Kolejliler maçından sonra idrar örneği alınan Williams’ta yasaklı madde tespit edildi. Torku Konyaspor koçu Aziz Bekir’in deyimiyle yaptığı tam bir “salaklıktı”. Takımdan derhal gönderilen Williams’ın bundan sonra nerede oynayacağı hala meçhul.



NBA’DEN TB2L’ye

TROY BELL

Akhisar Belediye

NBA’den ülkemize düşen isimler sadece TBL ile sınırlı değil. 2. Lig’de oynayan oyunculara baktığımızda da ilginç isimler karşımıza çıkıyor. Bu oyunculardan en çok dikkat çekeni ise Troy Bell. Efsanevi 2003 Draftı’nın ilk turunda 16. sıradan seçilmeyi başaran Bell, özellikle kolej kariyerinde muazzam bir skorerdi. Big East Konferansı’nda Yılın Oyuncusu ödülünü Carmelo Anthony’nin önünde almayı başardı. Bu yüzden kısa boyuna rağmen NBA’de etkili oynayacak bir oyuncuya dönüşmesi bekleniyordu ama NBA kariyeri tam bir fecaat oldu. Memphis’te sakatlıklardan dolayı sadece 6 maç oynayabilen Bell, sezon sonu serbest bırakıldı ve Avrupa’ya geldi. Bu arada Amerika’yla bağını bir şekilde korumaya çalışırken, müzik sektörüne girdi ve R&B albümleri çıkarmaya başladı. Yaklaşık 10 sene Avrupa’da top atan Bell; bu sezon ortasında, 35 yaşında Akhisar formasını sırtına geçirdi ve köfteleri götürüyor.



NOSTALJİ

DELL DEMPS Galatasaray Şimdi diyeceksiniz ki “Dell Demps’in ne NBA kariyeri var, ne de Türkiye kariyeri. Buraya niye koydun arkadaş?” Demps şu anda NBA’in en önemli genel menajerlerinden biri iken kariyerindeki Türkiye macerasını yazmamak olmazdı. Ekim 2000’de Galatasaray kadrosuna katılan Demps, o dönem iyi yabancıyla takoz

yabancının anca sahada ayırt edildiği ligimize büyük beklentilerle gelmişti. Hatta o dönem Galatasaray menajerliği yapan Fehmi Sadıkoğlu, Demps’le ilgili basın açıklamasında sadece geçen sene Venezuela Ligi’nde oynadığı bilgisini veriyordu. 15 Ekim günü Büyük Kolej karşısına çıkan Galatasaray’da Demps, maçı

0/8 şut isabeti ve 5 top kaybıyla tamamlayınca ertesi gün apar topar gönderildi. Oyunculuk kariyerini çok uzatmayan Demps, oyunculuk döneminde de formasını giydiği San Antonio’da basketbol yönetimine katıldıktan sonra kısa sürede yükselerek New Orleans Hornets’ta genel menajerlik görevine getirildi.


DION GLOVER Ülker

Glover’ın Türkiye’ye gelişi çok gürültülü olmuştu. 2004 Olimpiyatları için Türkiye’de kamp yapan Dream Team’e karşı İbrahim Kutluay iki maçta da efsane bir oyun ortaya koyup Seattle Supersonics’ten teklif alınca, Ülker de onun boşluğunu doldurmak için şaşaalı bir isim arıyordu. Bu tercihi, kariyeri boyunca Atlanta ve Toronto’da rol oyunculuğu yapmış Glover’dan yana kullandılar. Tabii kariyeri konusundaki bilgileri biz internet ülkede biraz daha yaygınlaşınca öğrenebildik çünkü o dönem öyle bir hava yaratıldı ki, Ülker bu transferde adeta NBA takımlarına çalım atmıştı (hatta Kaan Kural, “Ülker’in Türkiye’ye hediyesi” başlıklı bir yazı bile yazmıştı!) Fakat anlaşıldı ki Glover’ın Avrupa basketbolu konusunda hiçbir fikri yoktu. 5 ay boyunca sabırla Avrupa basketbolunca alışması beklendi ama sonuç hüsran oldu. Şubat ayında Glover’ın sözleşmesi karşılıklı feshedilerek gönderildi, bir sene sonra da kendisi basketbolu bıraktı.


NOSTALJİ

FLIP MURRAY Efes Pilsen

NBA’den Türkiye’ye gelen oyuncular arasında en yalan isimlerden biri de kesinlikle Flip Murray. 2003-04 sezonu öncesi Ray Allen’ın sakatlanması ile birlikte Seattle ilk beşine yerleşen Murray, sezonun ilk yarısını neredeyse MVP gibi geçirdi; sezonun ve kariyerinin geri kalanında da o performansın ekmeğini yedi. Gittiği 6 takımda da “Bu adam bench’ten hareket getirir, bir 10 sayı atar” diye beklenen Murray; Atlanta ve Cleveland’da geçirdiği kısa dönemler dışında buna vakıf olamadı. 2010-11 sezonunun başında kimseden teklif almayınca şubat ayında Efes Pilsen’den gelen teklifi değerlendirerek Türkiye’ye geldi. Tabii NBA kariyeri yüzünden Türkiye’de de büyük beklentiyle yaklaşılırken, kritik maçların hepsinde sönük bir oyun sergileyerek kariyerine yakışır bir şekilde ülkemizden ayrıldı. En son Lübnan’daymış, öyle diyorlar.


ROBERT “TRACTOR” TRAYLOR Kepez Belediye

Yazıyı çok kral bir insanı anarak bitirmek istedim. Rahmetli Tractor, belki de basketbol camiasının gördüğü en renkli adamlardan biriydi. Kariyerine Dirk Nowitzki ile kafa kafaya takas edilmek gibi bir şanssızlıkla başlayan Tractor, NBA’de oynadığı süre içerisinde çok göze batamasa da yedek uzun olarak saygı duyulan bir kariyer edindi. Fakat tek sorunu çok kilolu olmasıydı, kendisi de bu konu üzerine pek uğraşmıyordu. Yaz aylarında kilo vermek yerine daha çok yiyen Tractor, 2005 yılından itibaren kariyerini Amerika dışına taşırken, 2008 yılında da Kepez Belediye formasıyla topraklarımıza uğradı. Kariyerinin aksine, rahmetlinin burada geçirdiği sezon çok iyiydi. Pota altında çok etkili bir oyun ortaya koyup, saha dışında da sempatik hareketleriyle çok sevilen bir oyuncu olmuştu. Çok sempatik adamdı ama çok iyi içiyordu. Türkiye sonrası kariyerini taşıdığı Güney Amerika’da bu yüzden sürekli takım değiştiren Traylor, 2011 yılında Porto Riko’da forma giyerken kaldığı evde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. R.I.P. Tractor.


Anadolu Efes - Real Madrid

İspanya’daki ilk iki maçta şanssız mağlubiyetler alan Anadolu Efes, İstanbul’da ilk maçı kazansa da Final Four biletini Real Madrid’e kaptırdı

AREFEYİ GÖR BAYRAMI YAŞ


ÖRDÜ, ŞAYAMADI!

Yazı Ali Konavic


Anadolu Efes - Real Madrid

“Efes ilk iki maça nazaran daha mantıklı bir basketbol oynadı. Burada tabii iç sahada oynamanın da payı büyük. Janning’e de apayrı bir parantez açmak gerek”


G

Geçen sayıda serinin kaybettiğimiz ilk iki maçından bahsetmiştik. Her içi maçta da oyun olarak oldukça iyi bir Anadolu Efes görmüş, üçüncü maça dair olumlu tahminlerde bulunmuştuk. Nitekim öyle de oldu. Aslında üçüncü maç, ilk iki karşılaşmanın aynısıydı. Anadolu Efes iyi başladı, Real Madrid maçı dengede götürdü. Koç Ivkovic’in denge getiren kaos basketbolunu Laso yine çözemedi. Ancak Ivkovic ve Efes’in de çözemediği bir problem vardı; maçı koparmak! Temsilcimiz öldürücü darbeyi vuramadıkça heyecanımız büyüdü. Doğrusu bu aslında heyecandan ziyade tedirginlikti. İlk iki maçta yaşanan çözülmenin bir tekrarı, serinin 3-0’a gelmesine sebep olacaktı.

Euroleague play-off’unda böyle bir bireysel performans görmek beni şaşırttı. Hele ki bu ismin çok da formda olmayan Janning olması daha da şaşırtıcıydı. Attığı buzzer-beater’la maçı kazandırması da onu sık sık eleştirenlere cevap niteliğindeydi. Onlardan biri de bendim ve bu cevaptan epey hoşnut oldum. Keşke dördüncü maçta da benzer bir oyun koysaydı ortaya.

Bu şekilde kazanmak imkânsızdı Dördüncü maça dair ne yazacağımı bir süre düşündüm çünkü gerçekten anlam veremediğim şeyler yaşandı. Anadolu Efes’in son 15 dakikadaki düşüşü inanılmazdı. Bir çeyrek final maçı değil de Merter’deki tesislerde idman maçı oynuyor gibi davrandılar! JannIng masaya vurdu Maç içinde bu kadar keskin bir düşüş Efes bu noktada ilk iki maça nazaran yaşamaları şaşırtıcıydı. Ancak daha mantıklı bir basketbol oynadı. istatistik kâğıdına bakınca maçın Burada tabii iç sahada oynamanın da yaklaşık 25 dakika kafa kafaya gitmesi payı büyük. Janning’e de apayrı bir bile sürprizmiş dedim. Cedi 0/7 atmış parantez açmak gerek. Normal (ki serinin en iyisiydi bence), sezondaki Real Madrid maçında da Perperoglou 13 dakika oynamasına benzer bir şov sunmuştu ancak bu rağmen çembere dahi bakmayıp bambaşka bir gösteriydi. Özellikle sadece 3 ribaund almış, Heurtel


Anadolu Efes - Real Madrid berbat oynamış, Draper vasat bir performans sergilemiş... Bu şartlar altında çeyrek finalin kırılma maçını kazanmak imkânsız olsa gerek. Nitekim de kazanamadılar. Yani Krstic, Saric ve biraz da Janning takımı yukarıda tutmaya çalışsa da üçüncü periyotta yaşanan büyük düşüş sürpriz değildi. F4’te Real’in işi zor Bu sinir bozucu, üzücü seriden sonra Anadolu Efes, Real Madrid’e 3-1 ile elenirken, Real de evinde oynanacak Final Four için bileti zor da olsa almayı başardı. Ancak bu basketbollarıyla ve koç yönetimiyle Final Four’da ne yapabilirler, bilemiyorum. Rakibin de Fenerbahçe Ülker ve Zeljko Obradovic olduğu düşünülünce işleri epey zor. Anadolu Efes ise şimdi yüzünü lige dönecek ve gelecek sezon Euroleague’de bu seneki performansın üstüne koymayı deneyecek. Ivkovic’in ilk sezonu itibarıyla hiç de fena bir Euroleague macerası geçirmediler. Yazın yapılacak doğru hamlelerle gelecek sezon yine Final Four’un en ciddi adayları arasında olmaları muhtemel.

Bu üzücü seriden sonra Anadolu Efes, Real Madrid’e 3-1 ile elenirken, Real de evinde oynanacak Final Four için bileti zor da olsa almayı başardı. Ancak bu koç yönetimiyle Final Four’da ne yapabilirler belli değil”




EuroLeague / Çeyrek Final Hazırlayan Recep Özerin

Olympiakos: 73 Barcelona: 71

İlk maçta İspanya’dan bir galibiyet çıkaran Olympiakos, evindeki ilk maçta Barcelona’yı yenerek büyük avantaj elde etti

İ

ki tarafın da kısa seriler yakaladığı maçta ibre önce ev sahibine, ardından da konuk ekibe döndü. İkinci yarının hemen başında 46-36’lık skorla öne geçen Olympiakos, ilerleyen dakikalarda Barcelona’nın tempo artırmasına karşılık veremeyince 60-59 geri düştü. Son çeyreğin başında tekrar atağa kalkan Yunan ekibi, son bölüme 70-62 önde girdi ancak Barça son bir atakla skoru 70-69’a getirdi. Son hücumda Abrines üçlük kullanmak için yeterli zaman bulamayınca maçı kazanan taraf ev sahibi oldu. Olympiakos’ta Printezis’in 19 sayısı, Spanoulis’in de 15 sayı ve 8 asisti galibiyette dikkat çeken rakamlardı. Konuk ekipte ise 14 sayıyla oynayan Navarro, takımının en skorer oyuncusu oldu.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Çok güçlü bir takımı yendik. Özellikle son çeyrekte inanılmaz savunma yaptığımızı düşünüyorum. Bu oyunu dördüncü maçta da sahaya yansıtırsak Final Four’a kalan taraf biz oluruz.” Giannis Sfairopoulos, Olympiakos “Her iki takım da kazanabilirdi ama şans Olympiakos’un yanındaydı. Maçın son saniyesine kadar savaşmamıza rağmen son çeyrekte felakete yakın hücum edince buradan mağlubiyetle ayrıldık.” Xavi Pascual, Barcelona



EuroLeague / Çeyrek Final

Olympiakos: 71 Barcelona: 68

Deplasmanda çaldığı maçın avantajını iyi kullanan Olympiakos, Barcelona’yı yenerek Final Four biletini kaptı

Ö

nde olan takımın dokuz kez değiştiği ve altı kez beraberliğin yakalandığı, heyecan fırtınası şeklinde geçen bir son çeyreğin ardından kazanan taraf Yunan temsilcisi oldu. Maça damgasını vuran, 68-68 eşitlikle girilen son hücumda rakip potaya üçlük yollayıp takımına Madrid biletini getiren Printezis oldu. 2012’de İstanbul’da düzenlenen Final Four’un finalinde de mucizevi bir son saniye basketiyle takımına şampiyonluk getiren Yunan oyuncu, Barcelona maçındaki bu hareketiyle artık Oly taraftarları için iyice tanrı seviyesine ulaşmış oldu! F4 biletini alan Olympiakos’un en skorer oyuncusu, 17 sayıyla oynayan Spanoulis olurken; ona 14 sayıyla Printezis eşlik etti. Euroleague’e veda eden Barcelona’da ise Tomic’in 13, Satoransky’nin 12, Abrines’in de 11 sayısı galibiyet için yeterli olmadı.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Tarihi bir galibiyet aldık. İspanya’daki ikinci maçta da, burada oynanan iki maçta da iyi olan taraf bizdik ve Final Four’a kalmayı hak ettik.” Giannis Sfairopoulos, Olympiakos “Üçüncü maça benzer bir karşılaşma oldu ve ne yazık ki yine biz kaybettik. Küçük detaylar kazananı belirledi. Takım halinde büyük hayal kırıklığı yaşıyoruz.” Xavi Pascual, Barcelona



EuroLeague / Çeyrek Final

Panathinaikos: 86 CSKA Moskova: 85 Rusya’da oynanan ilk iki maçta varlık gösteremeyen Yunan ekibi, evinde CSKA’yı devirerek tura tutunmayı başardı

T

urnuvanın en büyük favorisi olarak gösterilen CSKA Moskova karşısında deplasmanda adeta ezilen Pana, seyircisiyle buluştuğu ilk maçta varını yoğunu ortaya koyarak kritik bir galibiyet aldı. Tabii bunda, maç boyu 16/31 üçlük atmalarının payı büyüktü. Rakibinin yüksek yüzdeli dış şutlarını bir türlü engelleyemeyen CSKA, son 5 dakikaya 10 sayıda geride girmesine rağmen Weems’in sazı eline almasıyla eşitliği yakaladı. Ne var ki son saniyede yine Weems’in yaptığı faul sonrası serbest atış çizgisine gelen Pappas, takımını galibiyete ulaştırdı. Final Four umutlarını dördüncü maça taşıyan Yunan ekibinde Pappas attığı 25 sayıyla maçın en skorer ismi olurken, Diamantidis de 15 sayı ve 7 asistle oynadı. Sahadan boynu bükük ayrılan konuk ekipte Weems’in 24 sayısına De Colo 19 sayıyla eşlik etti.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Rusya’daki maçları düşününce bu akşam tamamen farklı bir oyun oynadığımızı söyleyebilirim. Özellikle ikinci maçta aldığımız ağır yenilginin ardından ciddi bir mantalite değişikliğine gitmemiz gerekiyordu ve bunu başardık.” Dusko Ivanovic, Panathinaikos “Maçı kaybetmeme sebebimiz ortada: Rakip müthiş yüzdeyle dış şut attı ve bir türlü öne geçmeyi başaramadık. Savunmada çok agresiftiler, hücumda da özellikle pick and roll üzerinden kolay basket buldular.” Dimitris Itoudis, CSKA Moskova



EuroLeague / Çeyrek Final

Panathinaikos: 55 CSKA Moskova: 74 Serinin dördüncü maçında Yunanistan’da rahat bir galibiyet alan CSKA, Final Four biletini de cebine koydu

R

usya’daki ilk iki maçta kolay galibiyetler alan CSKA, üçüncü maçta birçoklarına göre sürpriz bir yenilgiyle sahadan ayrıldı. Serinin dördüncü maçı ise Panathinaikos’un bu sezon Euroleague’deki son karşılaşması olurken, maçı baştan sonra üstün götüren konuk ekip, adını Madrid’de düzenlenecek Final Four’a yazdırmayı başardı. CSKA’da Fransız guard De Colo’nun 19 sayılık performansı dikkat çekerken; ona 13 sayı ve 10 ribaundla oynayan Kirilenko eşlik etti. Ev sahibi ekibin en skorer ismi ise 11 sayıyla mücadele eden Pappas oldu.

KOÇLAR NE DEDİ?

“Seriyi Rusya’ya götürecek enerjiye sahip değildik. Savunmada elimizden geldiğince mücadele ettik ama rakibin temposuna ayak uyduramadık. Grubu daha üst sırada bitirip nispeten daha zayıf bir rakiple eşleşmeyi tercih ederdim açıkçası.” Dusko Ivanovic, Panathinaikos “Üçüncü maçta takımım önemli bir mesaj aldı. Bugün bu atmosferde potamızda sadece 55 sayı görmüş olmamız, ne kadar istekli ve kararlı olduğumuzu gösteriyor. Bu performansı Final Four’a da taşımak istiyoruz.” Dimitris Itoudis, CSKA Moskova



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.