Slam Dunk Dergi - Sayi 81

Page 1

SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

12 - 18 Mayıs 2015 / SAYI: 81

NUMARALARIN SIRRI NBA YILDIZLARI NEDEN O FORMALARI GİYİYOR?

EUROLEAGUE FINAL FOUR ATEŞİNİ YAKIYORUZ! FASTBREAK

SHAQ YERE SERİLDİ MATT BARNES R YAPTI PAUL GEORGE DUYGULANDIRDI

PETAR NAUMOSKI

HIRSLI KARARLI KONSANTRE

TÜRKİYE’YE BASKETBOLU SEVDİREN ADAM!

KENAN SiPAHi




SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Tasarım BARAS MEDIA baras76@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Yaşar Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Alican Şengül, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Eren Tolga Onur, Can Asena, Batuhan Karcı, Furkan Sümbül Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.


ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA

SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...


Bu Adamda Her Şey Var!

Chicago Bulls’un yetenekli oyuncusu Jimmy Butler’ın 10 parmağında 10 marifet varmış!

u sezon gösterdiği performansla önce All-Star olan, sonrasında da “En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu” ödülünü kazanan Jimmy Butler’ın bilmediğimiz yetenekleri de varmış. Devam eden play-off mücadelesinde takımı Chicago Bulls’un emin adımlarla ilerlemesinde baş aktörlerden olan genç yıldız, takımın aynı zamanda en iyi şarkıcısıymış! İlk turdaki son Bucks maçı sonrası “The Jimmy Butler Show” adını verdiği kendince bir video hazırlayan 25 yaşındaki oyuncu, hayranlarının sorularını büyük bir içtenlik ve samimiyetle yanıtlarken en sevdiği üç Taylor Swift şarkısının sorulması üzerine cevabını şarkıları söyleyerek verdi. Takımdaki açık ara en iyi şarkı söyleyen kişi olduğunu iddia eden Butler, “En iyisi benim! Rakibim bile yok!” diyerek esprili bir yaklaşımda bulundu. Takımda en çok Aaron Brooks ve Taj Gibson ile takıldığını, “Taj ile kardeşlerimiz de çok yakın arkadaş. Kardeşi bizim evden hiç çıkmaz, buzdolabında ne varsa yer, içer. Bu yüzden Taj’la takılmak aslında tercih ettiğim bir durum değil ama pek bir seçeneğim yok!” diyerek saha içindeki soğukkanlı ve ifadesiz adamın arkasında epey şakacı ve neşeli bir adam olduğunu da gösterdi.

B


FastBreak / Hazırlayan: Alican Şengül


Kariyeri boyunca hiç kimsenin durduramadığı Shaq, beklenmedik bir rakip tarafından yere serildi! ig tarihinin gerek performans, gerekse karakter olarak en efsane isimlerinden olan Shaquille O’Neal, geçtiğimiz günlerde bir canlı yayın kazasına kurban gitti. TNT’de Charles Barkley ve Kenny Smith gibi efsanelerle eğlence dolu analiz programı yapan Shaq, sandalyesinden kalkarken önündeki ekranlardan birinin kablolarına takılıp yere yığıldı. Barkley ve Smith’in kahkaha krizine girdiği olayda düşerken bir ayakkabısı da ayağından fırlayan efsane, bir hayli komik duruma düştü. Yere düştükten sonra kendisi de gülme krizine giren Shaq, şakacı bir dille programın yapımcısı Ernie Johnson’ın kabloları ayağına doladığını ve ona tuzak kurduklarını söyledi. Daha sonrasında Kenny Smith ile birlikte mecazen değil, gülmekten yerlere yatan O’Neal yerdeki fotosu ile ilgili en iyi görseli hazırlayana 500 dolar nakit vereceğini söyledi. Instagram hesabından, bir Amerikan güreşçisi tarafından ring dışına fırlatıldığı bir caps paylaşan Shaq’a büyük darbe eski takım arkadaşı Dwayne Wade’den geldi. 500 dolar kime gitti bilmiyoruz ama imza hareketi haline gelmiş meşhur crossover’larından birisine Shaq’ın stüdyoda yere yığılmış halini koyan Wade, yarışmanın bizce kazananı oldu!

L


FastBreak

Bu Sefer Kendini Y覺kt覺


NBA’den Film Setine Transfer

2016’da gösterime girecek Ninja Kaplumbağalar 2 filminde birçok yıldız NBA oyuncusu rol alacak on dönemde yaşadığı sakatlıklar ve takımın kötü gidişatı sonrası adını NBA dışı olaylar ile sıkça duymaya başladığımız Carmelo Anthony, şansını film sektöründe denemeye karar vermiş gibi. Ninja Kaplumbağalar 2 filminin New York’taki çekimlerinde görülen süperstar filmde de küçük bir role sahip. 2016 yazında gösterime girecek olan filmin NBA’den tek misafiri ise Carmelo değil! Clippers oyuncuları DeAndre Jordan, Spencer Hawes, J.J Reddick ve Austin Rivers da filmde küçük rolü olan diğer NBA oyuncuları. Basketbolcuların sinema sektöründe daha önce de şansını denedikleri ve epey başarılı oldukları görülmüştü. Bakalım yeni nesil NBA oyuncuları bu duruma nasıl adapte olmuş, bekleyip göreceğiz.

S


FastBreak


Matt Barnes Özür Diledi

Los Angeles Clippers’ın tecrübeli forveti, “gider” yaptığı James Harden’dan özür diledi Günümüzde gerek oyuna gelen katı kurallar, gerekse de oyuncuların ve oyun tarzının değişmesi ile rafa kaldırılan trash-talk’ın son kalelerinden birisi de Matt Barnes. Batı Konferansı play-off ikinci tur ikinci maçında James Harden ile girdiği bir pozisyonda trash-talk’ın kaldırmayacağı belki de yegane şeyi tercih edip “ana-bacı yapan” tecrübeli oyuncu, Harden ve annesinden özür diledi. TMZ mikrofonlarına konuşan Monja Willis, “Büyük oğlum, üzerine yürüyüp özür dilemesini söyledi ve o da diledi” derken, özrün samimiyetine neden inandığını da şu sözleriyle açıkladı: “Bana söylediği şeyi saygısızlık olarak görmememin sebebi, birisinin annesine böyle bir hareketi yapmayacağını biliyor olmam çünkü o, annesini kanserden kaybetmiş birisi. Bu yüzden de üzgündü.” Olayın asıl dramatik kısmı ise malumunuz Anneler Günü haftasında yaşanmış olması. Zamanın trash-talk ustalarından Rockets koçu Kevin McHale, oyuncusunu korumak adına olaya müdahil oldu. McHale, “Olaydan yeni haberim oldu. Birinin annesi ilgili bu tarz şeyler söyleyemezsiniz. Mesela Magic Johnson’ın annesi ile ilgili kötü şeyler söylemek aklımdan bile geçmemişti. Zaten yeterince tahrik edici ve kötü şeyler söylüyorduk birbirimize ama bu kadarı fazla. Aklınızdan bile geçirmemelisiniz” diyerek Barnes’ın yaptığı ayıbın ne denli büyük ve yanlış olduğuna vurgu yaptı.

G


FastBreak


Hayırsever George

Indiana Pacers’ın süperstarı sadece parkelerde değil, saha dışında da etkileyici bir profile sahip olduğunu gösterdi aşadığı ağır sakatlık sonrası sezonun neredeyse tamamını kaçıran fakat sezon bitmeden sahalara dönerek takımı Pacers’ın kısa play-off serüvenine yardım etmeye çalışan Paul George, bu kez bir başka Indianapolis ailesine farklı bir şekilde yardım çabasında bulundu. The Indy Channel’ın haberine göre; kendisinin ve takımın büyük bir hayranı olan Esterline ailesinin 11 yaşındaki küçük kızlarının yeni bir tekerlekli sandalye ihtiyacı olduğunu duyan yıldız oyuncu, bunu büyük bir seremoni ve şova dönüştürmeden 10 bin dolar bağışta bulundu. “GoFundMe” adlı site aracılığı ile bağış toplayan aileye haberi duyar duymaz yardım eden George, altına “Savaşmaya devam et Daisy, seninle birlikteyim” diye küçük de bir not yazarken, bunun üzerine Daisy’nin dayısından tüm aile adına bir teşekkür geldi. Twitter üzerinden teşekkürlerini dile getiren Esterline ailesinin bireyi, “Daisy’nin sandalyesi için yaptığın harika bağışa ailem adına çok teşekkür ederim. Adamsın!” dedi. Bu onurlu davranışından ötürü Paul George’u kutluyoruz.

Y


FastBreak


Forma sırrı numaralarının

NBA yıldızlarının formalarında taşıdığı sayılar, sadece hakemlerin masaya kimin faul yaptığını göstermek için kullandığı işaretlerden ibaret değil! YAZI: Batuhan Karcı



Forma Numaralar覺n覺n S覺rr覺


20

Gordon Hayward

Utah Jazz’in yükselen yıldızı Gordon Hayward forma numarasını, örnek aldığı bir oyuncuya borçlu. Büyürken Manu Ginobili’nin oyununu örnek aldığını söyleyen 25 yaşındaki kısa forvet, üniversite döneminden bu yana 20 numarayı giyiyor. İlginç olan ise Ginobili’nin 20 numarayı tamamen rastgele seçmiş olması. “NBA’e gelene kadar giydiğim yegane numaralar 6 ve 10’du. Spurs bana 6 numarayı verdi ancak 6 numaranın eski sahibi Avery Johnson takımdan yeni ayrılmıştı ve taraftarlar bu konudan pek memnun değildi. 10 numarayı da Speedy Claxton almıştı, o yüzden ben de 20 numarayı seçtim!” diyen Ginobili bu numaraya 13 yıllık NBA kariyeri boyunca sadık kaldı.


Forma Numaralarının Sırrı

17

Jeremy LIn

Dinine bağlı bir Hıristiyan olan Lin’in forma numarası da bu inancından esinlenilerek seçilmiş. 7 rakamının, İncil’in birçok yerinde geçtiğini fark eden Lin bu rakamı forma numarası olarak seçmiş olsa da Knicks’te Carmelo Anthony’nin bu numarayı daha önceden tercih etmesinden ötürü 7’nin yanına kendisini temsil eden “1” rakamını ekleyerek 17 numarayı seçmeye karar vermiş. Rockets’ta geçirdiği iki sezonda 7 numarayı giyen Lin, Lakers’a takas olduktan sonra 7 numara boş olsa bile yine 17 numarayı tercih etmişti.



Forma Numaralarının Sırrı

3

Dwyane Wade

Forma numarasını seçerken inançlarından yardım alan bir diğer isim de Dwyane Wade. “Bazı oyuncuların bir takımla istedikleri forma numarası müsait olmadığı için anlaşmadıklarını duydum ve bunu tamamen anlıyorum” diyerek forma numaralarının önemine dikkat çeken Wade, 3 numarayı giyme sebebini Kutsal Üçlü’ye (Baba, oğul ve kutsal ruh) bağlıyor. 2003 yılında draft edilen, üçüncü sezonunda NBA şampiyonu olan ve finaller MVP’si seçilen, bir final serisinde gelmiş geçmiş en yüksek üçüncü sayı ortalamasına sahip Wade’in kariyerinde 3 rakamının önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Kim bilir, belki de gerçekten doğa üstü bir anlamı vardır?



Forma Numaralar覺n覺n S覺rr覺


6

MarIo Chalmers

Üniversite dönemi boyunca eski bir basketbolcu olan annesine saygı olarak 15 numarayı giyen Chalmers, Miami Heat tarafından draft edildiğinde 15 numarayı Mark Blount’ın almış olduğunu fark etti. Çözüm olarak Şilili eski futbolcu Ivan Zamorano’nun yöntemine başvuran Chalmers, 1+5=6 denklemini kurdu ve iki sezon boyunca 6 numarayı giydi. LeBron James’in Miami’ye gelişiyle 6 numarayı kendisinden istemesi üzerine hiç sorun çıkarmayan Chalmers da eski numarası olan 15’e dönmüş oldu ve 5 sezondur bu numarayı giyiyor.


Forma Numaralar覺n覺n S覺rr覺


2

KevIn Garnett

12 yıllık Minnesota Timberwolves kariyeri boyunca 21 numarayı giyen Garnett, Boston Celtics’e takas olduğunda Celtics’in birçok oyuncusunun forma numarasını emekliye ayırmasından dolayı (21 numara Bill Sharman’ındı) 5 numarayı tercih etmek zorunda kalmıştı. Boston’da geçirdiği altı yıldan sonra Brooklyn yolunu tutan Garnett, bu sefer de Jason Kidd engeline takılınca 2 numarayı tercih etmişti. Garnett, 2 numarayı tercih etme sebebini Minnesota’da beraber oynadığı, 2000 yılında bir araba kazasında vefat eden yakın arkadaşı Malik Sealy’yi anmak olarak açıklamıştı. Brooklyn’deki bir buçuk senesinde Sealy’nin 2 numarasını taşıyan Garnett bu sezon Minnesota’ya geri döndüğünde eski numarasına da dönüş yaptı.


Forma Numaralar覺n覺n S覺rr覺


41

DIrk NowItzkI

Almanya’da basketbol oynadığı süre boyunca 14 numarayı giyen Dirk Nowitzki, 1998 yılında Dallas Mavericks’e katıldığında 14 numaranın Robert Pack tarafından giyildiğini fark eder. Pack’ten forma numarasını isteyen 2.13’lük Alman forvet, “Ben numaramı bir çaylağa filan vermem” cevabıyla karşılaşınca yaratıcı tarafını konuşturur ve rakamların yerini değiştirerek 41 numarayı seçer. 2000 yılında Pack takas olunca 14 numarayı alma şansı doğan Nowitzki, iki yıldır bu numarayı giyiyor olması sebebiyle bu şansı kullanmaz ve zamanı gelince American Airlines Center’ın tavanına asılacak numara kesinleşmiş olur.


Forma Numaralarının Sırrı

11

Monta EllIs

Mario Chalmers gibi lise kariyeri boyunca annesinin giydiği numara olan 11’i giyen Monta Ellis, Golden State tarafından draft edildiğinde Zarko Cabarkapa’nın 11 numarayı giymesi yüzünden 8 numarayı seçmek zorunda kalmıştı. “Bana ‘Ya yeni bir numara seç, ya da numaranın şimdiki sahibine para ver’ dediler. O zamanlar bunun için param yoktu ve bu yüzden 11 numara bana gelene kadar bekledim” diyen Ellis’in 11 numarayı giyebilmek için Milwaukee Bucks’a takas olmayı beklemesi gerekecekti. Milwaukee’den sonra gittiği Dallas’ta da 11 numarayı giyebilen Ellis bu sezon free agent olacak. Acaba 11 numaranın müsait olup olmaması takım seçimini etkiler mi?



Forma Numaralar覺n覺n S覺rr覺


1

DerrIck Rose

Lig tarihinin en genç MVP’sinin forma numarasını seçmek konusunda ilginç bir hikayesi var. Lise zamanındayken hem lise, hem de amatör bir basketbol takımında oynayan Rose iki takımda da farklı numaralar giyiyordu. Lise takımında 25, amatör takımında ise 1 numarayı giyen Rose “Lise takımındayken daha pasiftim, takım arkadaşlarımı oyunda daha çok dahil ediyordum. Amatör takımda çok daha agresif ve dominanttım. NBA’e girdiğimde de ligde olmak istediğim oyuncunun o alter egom olduğuna karar verdim ve bu yüzden 1 numarayı seçtim” diyordu. 26 yaşındaki oyun kurucunun oyun stiline bakarsak kararının işe yaramadığını söyleyemeyiz, değil mi?


Forma Numaralar覺n覺n S覺rr覺


0

KevIn Love

Minnesota Timberwolves kariyeri boyunca 42 numarayı giyen Love, bu sezon Cleveland Cavaliers’a takas olduğunda seçeceği numara konusunda biraz sıkıntı yaşadı. Cavs, Love’ın 42’sini Nate Thurmond için emekliye ayırırken, Love’ın milli takımda giydiği 11 numara ise daha yakın zamanda Zydrunas Ilgauskas için emekliye ayrılmıştı. Love’ın yeni takımıyla giyeceği numarayı bulması için biraz derinlere gitmesi gerekti. Çocukluğunun geçtiği Oregon’da bir turnuvaya yeni kurulmuş bir takımla katılan ancak spor salonuna son giden kişi olduğu için kendisine 0 numara kalan Love, bu anısından yardım alarak 0’ın kendisi için doğru bir numara olduğunu düşündü ve Cavs dönemi için bu numarayı seçti. Cavaliers genel menajeri David Griffin’in de kendisine hatırlattığı üzere “0 = Ohio” yaklaşımı da bu numaranın başka bir artısı.



KENAN SİPAHİ

“KUPAYI KALDIRACAĞIMIZI HİSSEDİYORUM” Fenerbahçe Ülker’İn genç yıldızı Kenan Sİpahİ, koç Zeljko Obradovic’le İlİşkİsİnİ ve Madrİd’dekİ Final Four’dan beklentİlerİnİ SlamDunk’a anlattı Röportaj Recep Özerİn / FOTOĞRAFLAR Barış Tekİn


KENAN SİPAHİ

Z

Zeljko Obradovic’le çalışmak nasıl bir şey? Dışarıdan göründüğü kadar sert biri mi, yoksa beklenmedik anlarda şakalar yapıyor mu? Dışarıdan öyle gözüküyor ama aslında çok da sert değil. Sizin iyiliğini düşündüğünüzden, anlattıklarını anlamaya çalışıyorsunuz. Çok hızlı konuşuyor, böyle olunca siz de çok çabuk anlamak zorunda kalıyorsunuz çünkü maç içinde pozisyonlar akmaya devam ediyor. Saha dışında da harika biri. Çok şakacı, sürekli espri yapıyor. Dışarıdan gözüktüğü gibi sert biri değil. Kariyerinin bu kadar başındayken onun gibi biriyle çalışmak senin için çok özel bir şey olmalı... Benim için çok büyük bir fırsat ve bunu değerlendirmek için elimden geleni yapıyorum. 19-20 yaşındayken Obradovic gibi bir koçun oyun kurucusu olmak kolay bir şey değil. Felsefe ve sistemin oyun kurucudan

geldiğini düşünürsek, bu işe ciddi anlamda kafa yormanız gerekiyor. Her antrenmanda, her maçta çok şey öğreniyorsunuz. Mesela bir miss-match’i nasıl daha kolay görürsün, içeriye nasıl daha etkili paslar indirirsin… Bu tarz küçük detaylar üst seviyelerde fark yaratmanızı sağlıyor. Ben de bu açıdan kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Kaybettiğiniz Galatasaray LH maçından sonra “Motivasyonunu sahaya yansıtamayanlar takımda yer bulamaz” demişti mesela. O açıklama sizi olumlu yönde kamçıladı mı? Açıkçası o gün rakip altı kişiyle ana rotasyonda olunca maçın derbi olduğunu unuttuk. Motivasyonumuz daha yüksek olabilirdi ama takımın kafası Olympiakos deplasmanındaydı. Zaman zaman bu tür şeyler olabiliyor. İki kulvarda birden ilerlerken bir tarafa daha fazla konsantre olabiliyorsunuz. Kendinize istediğiniz kadar “Hayır, iki tarafa da eşit şekilde odaklanmalısın” deseniz bile Euroleague biraz ön plana çıkabiliyor. Hazırlık maçı bile olsa kazanmak istersiniz ama o gün ne yazık ki kaybettik. Obradovic de o maçın ardından



işleri daha ciddiye almamız ve daha karakterli oynamamız gerektiğini söyledi. O dönem CSKA Moskova ve Olympiakos’u deplasmanda yenmiştik. Açıkçası Maccabi Tel Aviv’le çeyrek final eşleşmesinden çok daha kritik bir süreçti bizim için. O yüzden ufak bir kaza yaşadık diyebilirim. Bu sezon birçok kritik maça çıktınız. Sizi motive etmek için özel şeyler söylediği oluyor mu? Sonuçta bu seviyede yıllardır mücadele ediyor... Karşılaşacağımız rakibin bize karşı nasıl savunma yapacağını söylüyor ve yüzde 99 da doğru oluyor söyledikleri. Ona göre bir plan yapıyor, bizi o doğrultuda hazırlıyor. Zaten sahada onun söylediklerini yaparsanız işiniz kolaylaşıyor. Bunun dışında, mesela geçen sezon Partizan deplasmanından önce bana şöyle demişti: “Burada çok ateşli bir atmosfer olacak. Maç içinde arkadaşlarınla sürekli konuş. Rakip serbest atış kullanırken topla onları, bir şeyler söyle. Oyun içinde de sürekli bench’e bak çünkü iletişimimiz iyi olmalı. Kalabalıkta sesimi duyman zor olacak.” Bu tür şeyler söyleyerek işimizi kolaylaştırmaya çalışıyor. Sezon başında Final Four’a kalacağınız aklından geçiyor muydu? Takım kurulduğunda böyle bir beklentimiz vardı açıkçası ama hiçbir zaman o kadar ileriye bakmadık, daima maç maç düşündük. Bazen uzun vadeli düşündüğünüzde önünüzdeki maçlara konsantre olmanız zorlaşıyor. Bu yüzden her zaman sıradaki rakibimizi düşündük. Tabii galibiyetler geldikçe beklentiler de ciddileşmeye başlıyor, herkes içten içe bunu düşünür hale geliyor ama hiç kimse dillendirmek istemiyor. Peki sezon içinde “Tamamdır, bu sezon olacak galiba” dediğin bir maç oldu mu? Üçüncü Maccabi maçından sonra dedim. Herkes sezon içinde işlerin çok iyi gittiğini görüyordu ama asla rehavete kapılmadık. O yüzden Maccabi’yi deplasmanda yendikten sonra, her şey kesinleştiğinde biz de rahatladık. Üçüncü Maccabi maçının son topunu savunma görevi sana verildiğinde üzerinde baskı hissettin mi? Hayır. Gerçekten de iyi bir seri geçiriyordum ve bu da bana güven verdi. Zaten seriden önce de Pargo’yu nasıl savunabileceğimi düşünmüş, onu nasıl durdurabileceğime dair kafa yormuştum. Takım halinde de birbirimize o kadar kenetlenmiştik ki 1 saniye bile maçtan kopmadık. Herkes o an bana “Zaten sen onu tutarsın” dercesine bakıyordu. Son top oynanmadan önce


KENAN SİPAHİ

instagram.com/baristekinphotography

“Üçüncü Maccabi maçından sonra dedİm. Herkes sezon İçİnde İşlerİn çok İyİ gİttİğİni görüyordu ama asla rehavete kapılmadık. O yüzden Maccabi’yİ deplasmanda yendİkten sonra, her şey kesİnleştİğİnde bİz de rahatladık”


“ Semİh Erden’e ‘Ah şİmdİ oyunda olsam!’ DEDİM. çünkü Pargo’yu ezberlemİştİm, her pozİsyonda ne yapacağını bİlİyordum. gİRdİkten sonra da İşler yolunda gİttİ”


KENAN SİPAHİ

Zisis herkesi toplayıp o maça kadar ne kadar sıkı çalıştığımızı hatırlattı. O pozisyonda amacım ilk iki driplingde geçilmeme, daha sonra da kötü bir atış yapmaya zorlamaktı çünkü Vesely’nin yardıma geleceğini biliyordum. Özellikle Obradovic döneminde yavaş yavaş “kelepçe” rolüne bürünmeye başladığını söyleyebiliriz. Oyununun savunma yönünü bu kadar geliştirebileceğini tahmin ediyor muydun? Altyapılarda genelde karşı takımın kötü oyuncularını tutardım. Tofaş’ta oynarken koç Erhan Toker bana ileride savunmanın çok önemli olacağını anlatıyordu. Hatta birkaç maçta rakibin en skorer oyuncularını tutmakla görevlendirmişti. Fenerbahçe Ülker’e geldikten sonra iyi oyuncuları savunabileceğimi gördüm. Savunmada aşırı efor sarf edince oyunun hücum yönünde etkili olmak kolay olmuyor. Hem rakibin en etkili oyuncusu tutacaksın, hem de hücumda pick and roll’leri etkili biçimde oynayacaksın… Bu kolay bir şey değil. Fenerbahçe Ülker’de birçok kaliteli ve üst düzey oyuncu var, herkes kendine verilen görevi yapmaya çalışıyor. Ben de o seride Pargo’yu tutmakla görevlendirildim ve elimden geleni yaptım. İlk maçın başlarında Pargo sahada yanarken kenarda için içini yiyor muydu peki? Elbette. Hatta Semih Erden’e “Ah şimdi oyunda olsam!” gibisinden bir şeyler söyledim çünkü Pargo’yu ezberlemiştim, her pozisyonda ne yapacağını biliyordum. Oyuna girdikten sonra da işler yolunda gitti. Tabii her



KENAN SİPAHİ

Final Four’da beklentilerin neler? Gece yatağına yattığında kupayı kaldırdığın anların hayalini kuruyor musun? Olacağını hissediyorum çünkü çok çalışıyoruz. Eksiğimiz yok, belki fazlamız var. Real Madrid ev sahibi avantajını kullanmayı hedefliyor ama bizim de taraftarımız olacak. Takım halinde basketbola aşırı kafa yorduğumuzu düşünüyorum. İyi şeyler yapacağımıza da inanıyorum.

O akşam nasıl bir atmosfer bekliyorsun? İspanyolların, hakemleri çok kolay etki altına aldığı söyleniyor ama burada öyle bir şey olacağını sanmam çünkü Avrupa’nın en iyi hakemleri düdük çalacak. Onlar oyunu ne kadar sertleştirirse biz de onlara o şekilde karşılık verebilecek mücadele gücüne sahibiz. Atmosfer olarak bizi etkileyecek bir ortam beklemiyorum. Sadece tecrübe olarak bizden üstün oldukları söylenebilir. Bu dezavantajı ortadan kaldırmak için açlığımızı ön plana çıkarmalıyız. İlk kez Final Four oynuyoruz ve bu kupayı sadece Real Madrid’den değil, diğer her takımdan daha fazla istiyoruz.

Artık her takım, her oyuncu birbirini tanıyor. Yarı final maçında karşında Sergio Llull ve Sergio Rodriguez olacak. Rakiplerinin zayıf yanlarına çalışmaya başladın mı? Başladım ama taktiklerim bende kalsın. Maçtan sonra seni arayıp “Bunları yapmaya çalıştım, gördün mü?” derim istersen! Şaka bir yana, ikisi de çok kaliteli oyuncu. Bu seviyede oynamaya alışkınlar. Ben de boş vakitlerimde videolarını izleyip onlara karşı neleri daha iyi yapmak gerektiğini düşünüyorum.

Finale kalırsanız CSKA MoskovaOlympiakos maçının galibiyle oynayacaksınız. Hangisini istemezsin: Teodosic mi, Spanoulis mi? Çok acayip bir soru! İkisi de çok iyi oyuncu. Teodosic bazen oyundan düşebiliyor ama onu tutsan De Colo var. De Colo’yu tutsan Weems var. Weems’i tutsan Kirilenko var… Spanoulis ise Olympiakos’un en büyük silahı. Yine de özellikle çeyrek finalden sonra “Bu gelmesin, bu gelsin” diyebileceğiniz bir oyuncu ya da takım olduğunu düşünmüyorum.

zaman böyle olmuyor. Şimdi “Ben herkesi tutarım” dediğimi sanmayın! Şu an öncelikle takıma enerji katmaya ve hocamın verdiği görevi uygulamaya çalışıyorum.


CSKA Moskova Olympıakos Euroleague’de Final Four zamanı geldi. İlk ayakta turnuvanın favorisi CSKA Moskova, Yunanların inatçı temsilcisi Olympiakos’la kozlarını paylaşıyor Yazı: Ali Konavic


CSKA Moskova Olymp覺akos


CSKA Moskova Olympıakos

Madrid’de oynanacak Olympiakos-CSKA Moskova maçı bir Euroleague Final Four maçı olmasından öte, daha derin anlamlar taşıyor. Öncelikle bu maç Avrupa basketbolu için bir klasik. Bir tarafta Yunan basketbolunun son dönemdeki 1 numarası, diğer tarafta Rus basketbolunun tartışmasız lokomotifi. Her iki takım bu sezon da dahil olmak üzere sık sık karşılaştılar ancak aralarındaki rekabeti ölümsüzleştiren maç, şüphesiz İstanbul’da oynadıkları Euroleague finaliydi. Maçın favorisi net olarak CSKA’ydı ama Olympiakos çok da iyi başlamadığı maçın son bölümünde rotasyon oyuncularından aldığı büyük katkı ve Dusan Ivkovic’in “kaos basketbolu”yla rakibi yenip, Avrupa şampiyonu olmayı başarmıştı.

YILDIZLAR TOPLULUĞU CSKA CSKA her daim Avrupa basketbolunun en kuvvetli takımlarından biri olmuştur. Bunda elbette öncelikli faktör, kulübün asla bitmeyen yatırım hevesi. Basketbolu, kulübün en önemli PR alanı olarak gören Ruslar, takımın sürekli Final Four seviyesinde kalması için hiçbir yatırımdan kaçınmıyor. Zaman zaman devasa bütçelerinde ufak kesintilere gitseler de kadro gücünden pek bir şey kaybetmiyor. Bugün de Teodosic, Weems, De Colo, Kirilenko, Hines, Kaun gibi Avrupa basketbolunun en önemli yıldızlarından bazılarına sahip olan CSKA’nın 10-12 kişilik geniş rotasyonunun da hemen hemen tamamı çok önemli oyunculardan

oluşuyor. Öyle ki, geçtiğimiz sezon Galatasaray formasıyla TBL’yi domine eden isimlerden olan Manuchar Markoishvili, bu geniş rotasyon içerisinde süre bulmakta zorlanıyor. ÇAYLAK KOÇUN BAŞARISI Avrupa basketbol camiası, Dimitris Itoudis’i yıllarca “Obradovic’in yardımcısı” olarak tanıdı. Ancak Yunan koç bundan “daha fazlası” olduğunu önce Türkiye’ye, sonra da tüm Avrupalı basketbolseverlere kanıtladı. Kendisiyle geçtiğimiz yıl tanışma fırsatı bulmuş ve basketbola dair düşüncelerinden etkilenmiştim ancak ne yalan söyleyeyim, çaylak bir koç olarak CSKA’da bu kadar doğru işler yapacağını beklemiyordum. Tıpkı Golden State




CSKA Moskova Olympıakos Warriors koçu Steve Kerr gibi, çaylak bir Euroleague koçu olmasına rağmen istediklerini uygulama noktasında hiçbir sıkıntı çekmedi. Onun yönetimindeki CSKA normal sezonda mağlubiyet almadı. TOP 16’da Olympiakos’a ve Fenerbahçe Ülker’e birer kez yenildi. Ancak her iki takımı da yine TOP 16’da yenmeyi başardı. Çeyrek final serisi 3-1 bitmiş olsa da Fenerbahçe Ülker-Maccabi Tel Aviv serisinden bile kolay geçti. Sadece üçüncü maçta Panathinaikos klasik bir OAKA ittirmesiyle rakibine diş gösterdi. CSKA son periyotta çok kolay skor üretmesine karşın rakibinin havaya girmesini önleyemeyince sahadan 86-85 ile mağlup ayrıldı ve seri 2-1’e geldi. Ancak CSKA son maçta yine ağırlığını koydu ve 19 sayılık farkla serinin Moskova’ya taşınmasına izin vermeden F4 biletini kaptı. Olympiakos cephesine bakmadan önce bu sezon oynadıkları iki maça kısaca bir değinmek gerek. Bu maçların ilki 5 Şubat’ta Pire’de oynandı. Yunan ekibi maçı 84-76 kazandı. Vassilis Spanoulis bu maçta oldukça istekli görünmüş, şut kaçırsa da atmaktan çekinmemişti. Maçı 19 sayı, 5 asistle tamamlayan Yunan oyuncuya Bryan

Dunston ve Matt Lojeski de katılmıştı. CSKA’da ise Teodosic ve De Colo’nun çabasına rağmen oyun bir türlü Ruslara dönmemişti. Weems’in skor üretememesi de maçı Olympiakos’a getiren etkenlerden biriydi. Bu maçın kaybedilmesi, CSKA’nın Andrei Kirilenko transferine büyük oranda etki etmiş olsa gerek. Çaylak bir koç ve zaman zaman özellikle zor deplasmanlarda sinebilen bir takım için Kirilenko’dan daha iyi bir ekleme olamazdı. Zaten aralarındaki ikinci maçı Moskova’da kazanan taraf 76-70 ile CSKA olurken, Kirilenko 10 sayı ve 9 ribaundluk bir katkı vermişti. Ancak o maçta Vassilis Spanoulis’in oynamadığını hatırlatmakta fayda var. OLYMPIAKOS’UN BAŞARI GELENEĞİ Olympiakos’un halihazırda üç Euroleague şampiyonluğu bulunuyor. 1997 ve 2012’de takımı bu başarıya Dusan Ivkovic ulaştırdı. Sırp koçun basketbol öğretisini sürdüren Yunan koç Bartzokas da takip eden sezonda kulübün müzesine üçüncü kupayı götürdü. İkinci Ivkovic döneminin başladığı günden bu yana yükseliş ivmesi içerisinde olan

Olympiakos, özellikle Teodosic merkezli “pahalı” kadrosunu dağıtıp kendi imkanlarını ve yerli oyuncuları daha iyi kullanmaya başladıktan sonra daha saygın ve başarılı bir takım haline geldi. Spanoulis eksenli bu yükseliş; Printezis, Papanikolaou, Sloukas, Mantzaris gibi önemli yerli oyuncularla desteklendi. Bu sezon da bu zincire Papapetrou ve Agravanis gibi yine çok önemli genç oyuncular eklendi. Ancak belki de daha önemlisi şu ki, Olympiakos yabancı tercihlerinde yine yanılmadı ve Barcelona gibi kendisinden daha büyük bir bütçeyi, dört maç sonunda Euroleague dışına iterek Final Four biletini aldı. Seride 1-0 geriye düştükten sonra oynadıkları üç maç da birbirinden önemli ayrıntılarıyla doluydu. Ancak büyük resme bakıldığında söylenecek tek şey; Olympiakos’un ne kadar iyi bir takım olduğu. Saha içi düzenleri, inatçı ve winner yapılarıyla, Avrupa basketbolunun belki de en iyi rol modeli konumundalar. Şimdi son dönemlerde çok iyi işler yaptıkları bir mecrada, Final Four’da yine iyi yaptıkları şeyleri gösterme fırsatı bulacaklar.


REAL MADRID FENERBAHÇE ÜLK Final Four’da yarı finalin ikinci ayağında temsilcimiz Fenerbahçe Ülker, ev sahibi Real Madrid’e meydan okuyor! Yazı: Eren Tolga Onur


KER

REAL MADRID FENERBAHÇE ÜLKER


REAL MADRID FENERBAHÇE ÜLKER Her sene takriben 10 takımın büyük, iki-üç tanesinin astronomik paralar harcadığı, bazılarının da sistem oturtmaya çalışıp beklediği kısım artık geldi çattı. Sadece dört takımın istediğini almaya aday olduğu noktadayız. Sene başında, kâğıt üzerinde Avrupa’nın en iyi üç takımından birisiydi Real Madrid. Uzun süre birlikte oynamaları ve Avrupa’nın çok üzerindeki dış alan rotasyonu ile çoğu kişinin “artık” kupanın en büyük favorisi olarak gösterdiği bir ekipti. Zira gelinen noktada da aksini göremiyoruz. Real Madrid, kendi evindeki Final Four için kalan dört takımdan birisi olmayı başardı. Yine de gelinen noktayı, yapılan transferleri ve elde bulunan

oyun tarzını sorgulamak mümkün. Real eskİ havasında değİl Özellikle kaybedilen iki final ve harcanan onca para sonrası koç Pablo Laso’nun koltuğu eskisi kadar sağlam değil. Real Madrid beklenen makine düzenindeki oyunu oynayamıyor. Hatta geçen iki senedeki rüzgâr gibi vurup geçen oyununu bile bu seneye yansıtamadı. Her ne kadar kupayı kaldıramamış olsalar da, geçen senenin belirli dönemi oynadıkları korkutucu basketbolu bu sene pek fazla göremedik. Kadronun dış alan kısmı Avrupa standartlarının üzerinde. Özellikle Sergio Lull’un belki de kariyerinin en iyi sezonlarından birisini

geçirmesiyle birlikte inanılmaz bir noktaya geldiler. Gerektiğinde uyguladıkları baskı bunaltıcı olabiliyor. Kenardan gelen oyuncular, herhangi baş altı takımlarda skorer olarak oynayabilecek ve sorumluluk alabilecek isimler. K.C. Rivers’ın Khimki örneğinde olduğu gibi... Ana rotasyon parçaları işlemediğinde sarılacakları bilekler mevcut yani. Bunun yanında, ana rotasyon parçalarının da formda olduğu bir gün demek, Real’den yediğiniz yağmur gibi beş-altı üçlük demek olabiliyor fakat işin pota altı boyutu için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Ayakları iyice yavaşlamış bir Bourousis ve beklenen etkiyi yapamamış Ayon ile, zaman zaman buraya kaydırılan Reyes’in




REAL MADRID FENERBAHÇE ÜLKER

oluşturduğu 5 numara rotasyonu hem kalıp, hem de çeşitlilik olarak Fenerbahçe uzun rotasyonu karşısında çok zorlanabilir. 4 numarada da Nocioni’nin olduğu dönemlerde Bjelica karşısında nasıl bir savunma stratejisi geliştirecekleri büyük soru işareti. PANA MAĞLUBİYETİ SONRASI UYANIŞ İşin Fenerbahçe Ülker tarafında ise çok garip bir hikâye var. Büyük beklentilerle takımı yönetmeye başlayan Obradovic’in hayal kırıklığı olarak adlandırılabilecek ilk senesinden sonra tarihinde ilk kez F4 yapmış bir takım... Takımın kanayan yarası olarak gösterilen fakat çözüm bulunamamış bir nokta; F4’e kalmış takımlar içerisinde modern, komple bir guarda sahip olmayan tek takım... Yine de özellikle Panathinaikos mağlubiyeti

sonrası inanılmaz bir dönem geçirdi Fenerbahçe Ülker. Zisis’in de takıma katılmasının ardından çok ayrı bir boyuta geçtiler. Zisis öncesi, daha çok Hickman’ın alışık olmadığı bir rolde oynamasını beklediler. Daha tempolu, yarı saha hücumundan kaçan bir kimlikle mücadele edildi. Bu dönemde Hickman da, Fenerbahçe de büyük zorluklar yaşadı. Bjelica, Emir ve Bogdanovic’in bahsettiğimiz guard pastasını paylaşarak takımı sahiplenmesi ile düzlüğe çıkıldı. Sonrasında Zisis’in katılması, takımın daha çok bir arada oynaması, en önemli skorerleri olan Goudelock’ın takım oyununa çok daha yatkın bir görüntü çizmesi ve tam o sırada Hickman’ın takıma asıl görevi ile monte edilmesinin ardından Avrupa’nın en ümit veren basketbollarından birisini oynandı. Kara gece olarak adlandırılacak Pana mağlubiyeti,

tünelin sonundaki ışığın ilk habercisi oldu. Fenerbahçe; Barca, Oly, CSKA gibi takımları deplasmanda gövde gösterisi yaparak mağlup etti. Mental olarak takımın iç organlarına işlemiş olan ilk darbeden sonra yıkılıp kalmayı tüzüklerinden çıkardılar. Seri ve sezon özelinde konuşmanın mümkün olacağı bir şey var; Fenerbahçe’nin 4 numara pozisyonu, ligin belki de en formda bölgesi. Bjelica ve Vesely’nin birbirini tamamlayan oyunları çok büyük fark yaratıyor. Bu ikilinin dönem dönem (ki sezon sonuna doğru Vesely iyice 5 numaraya evrildi) 4-5 oynadığı beşli oyuncu grubu korkutucu bir esneklik kazanabiliyor. Koçun maç maç devreye soktuğu Semih-Oğuz-Zoric üçlüsü tek bir kaliteli uzun olarak sayılabilir. Fenerbahçe özellikle hücum ribaundlarında Real’in yavaş ayaklarını zorlayacaktır.


REAL MADRID FENERBAHÇE ÜLKER ZISIS’E BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR Toparlamak gerekirse; açık alan oyununda, kendi seyircisi önünde inanılmaz boyutlara ulaşabilecek Real Madrid’i ribaundlarda ezmek zorunda Fenerbahçe Ülker. Hücum ribaundlarından ekstra sayılar bulup sinir bozmak zorunda ki bunu sene boyunca neredeyse her takıma yaptı. Asist sayılarında ligin en üst sırasında Real Madrid bulunuyor. Yine de, tüm yaratıcı oyunculara rağmen, sete set hücumda dönem dönem çok fazla tıkanabilen bir Real Madrid takımı gördük. Savunmada ayakta durmayı, daha fazla istekle başarabilmek gerekiyor. Real’in kısalarının yapacağı ekstra baskıyı kırabilmek adına, sakin

oynamayı bilmek gerekiyor. Yani sezonun ikinci kısmında bolca yaptıkları gibi, tempoyu kontrol etmek zorundalar. Real Madrid’e ayak uydurmaya çalışmak intihara yol açacaktır. Burada, TOP 16 sonrası performansını çok fazla yükselten Zisis’e büyük iş düşüyor. Kariyerinin en verimli senesini geçiren Emir’e de ayrı parantez açmak lazım. Bunun yanında, takımın yükünü çekmekten kaçınmayan ve yaratıcı oyun kurucuyu pozisyonlara bölmeyi başaran Bogdanovic-Goudelock ikilisinin de tercihleri çok önemli olacak. Maç boyunca, 4 numara işlenmek zorunda. Bjelica’nın kötü gününde olmak gibi bir şansı yok. Hickman olsaydı,

Fenerbahçe’yi ipi göğüslerken çok net bir şekilde görebilirdik. Yine de büyük bir şansı var takımın. Hâlâ daha Avrupa’nın ne yaptığı bilerek hücum eden takımlarının başını çekiyorlar. Kesinlikle Real Madrid’den daha derli toplu oynuyorlar ve çok daha fazla istiyorlar. Ayrıca, bu kupayı Fenerbahçe Ülker’in belki de kulüp tarihi boyunca alamayacağı kadar çok almış olan ve kenarda hâlâ daha küçük bir çocuk gibi heyecanla bekleyen koçları var. Hiç gücenmeden ve hâlâ sesi titreyerek şunu söyleyebiliyor: “Real Madrid’i yenersek dünyanın en mutlu insanı olacağım.” Şüphesiz ki taraftarlar çok daha fazlasını hissedecek…



PETAR Naumoskİ


TÜRKİYE’YE BASKETBOLU SEVDİREN ADAM! Bİr, hatta bİrkaç nesle bu güzel oyunu sevdİren Petar Naumoskİ, şİmdİ ülkesİnde federasyon başkanlığına soyundu. Bİz de ona bu topraklardan bİr selam çakalım dedİk... YAZI: Rıdvan Yağımlı


PETAR Naumoskİ

nsanları basketbola aşık eden belli başlı şeyler vardır. Beyaz Gölge dizisi, Michael Jordan’lı Chicago Bulls, Dream Team’ler, Shaq ve Kobe’li Los Angeles Lakers, Türkiye’nin 2001’deki Avrupa ikinciliği, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ikinciliği gibi... Ama herhalde hiç kimse Patar Naumoski’nin, özellikle Anadolu Efes’teyken (takımı belirtmemin nedeni, profesyonel kariyerinin sonunda o zamanki adıyla Ülkerspor forması da giymesi) Türk basketboluna kattıklarını ve kazandırdığı başarıları hiçe sayamaz. Bu yazının konusu da geçtiğimiz günlerde Makedonya Basketbol Fedarasyonu başkanı seçilen Petar Naumoski olacak. Futboldaki Hagi = Basketboldaki Naumoski! 1968 doğumlu bu adamın yarattığı etki, Gheorghe

Hagi’nin futbolda yarattığı etki ile eşdeğer görülebilir. Aydın Örs’ün sisteminin vazgeçilmez parçası olan Makedon yıldız, neredeyse oyun boyunca sahadan hiç çıkmıyordu, tüm hücumu o yönlendiriyordu ve de istikrarını koruyarak 15 sayı, 5 asist ortalamalarıyla sezonu rahatlıkla tamamlayabiliyordu. Ancak onun sahadaki güveni, takım arkadaşlarını oyuna sokması, doğru zamanda doğru hamleyi yapan karar mekanizması olması, örnek kişiliği ve çalışkanlığı, istatistiklere yansımayan sayısız artısından sadece birkaçıydı. Basketbol sürekli değişim içinde ancak hiçbir değişim onun efsaneler arasında yer almasına engel olamayacak. Artık günümüzde topun paylaşıldığı, modern, hızlı, rollerin sürekli değiştiği, eşleşmelerin farklı boyutlara geldiği bir basketbol oynanıyor. Ancak geçmişe baktığımızda “Bir takımın kalitesi oyun kurucusu kadardır” sözü, Naumoski ile net bir

şekilde vuku bulmuş. O zamanlar 30 saniye olan hücum süresinin yaklaşık 20 saniyesinin Naumoski’nin ellerinde geçtiği ve en sonunda onun tercihi ile sayıya dönüştüğü bir hücum belki şu an size biraz saçma ve mantık dışı gelebilir. Ama işin açıkçası Aydın Örs’ün dişiyle tırnağıyla kazıyarak temelini atıp büyüttüğü sistem, basketbolun da ülkemizdeki önünü açtı. O dönemde Anadolu Efes’in, tüm Türkiye’nin kenetlenmesini sağlayan, ülkeyi heyecan içinde ayağa kaldıran başarıları olmasaydı belki de basketbol hâlâ önyargı ile bakılan, tabuların bir türlü yıkılamadığı, popülerliği artmayacak sıradan bir amatör spor olurdu. Bakış açısını değiştirmeyi başardı Ligimizden kimler geldi, kimler geçti ama hiçbiri Naumoski kadar büyük etki bırakamadı. Geçtiğimiz 20 yılı şöyle bir düşünelim ve akla gelen isimleri art



PETAR Naumoskİ arda yazalım. David Rivers, Orhun Ene, Conrad McRae, İbrahim Kutluay, Harun Erdenay, Mirsad Türkcan, Rashard Griffith, Kaspars Kambala, Willie Solomon, Ömer Onan, Carlos Arroyo ve daha niceleri... Hepsi çok büyük işler başardı, adlarından sıkça söz ettirdi ama Naumoski’nin Türk basketboluna etkisi ve bununla doğru orantılı olarak o zamanki adlarıyla Saporta Kupası ve Koraç Kupası başarıları tüm bakış açısını değiştirecek kıvılcımın temel aleviydi. Naumoski’nin başarısı sadece saha içiyle de sınırlı değil. Onun mental gücü yüksek, olumsuzluklardan etkilenmeme konusunda uzman, zeki bir insan olduğu, kariyerini noktaladıktan sonra da ortaya çıktı. Zira bir dönem ülkesinde spor bakanı olarak görev yapan Naumoski, son olarak giderek büyüyen Makedon basketbolunun başına geçti. Hem de oylamaya katılan 28 delegenin tamamının oyunu alarak... Pero Antic’in de 30’undan sonra NBA’e gittiği düşünülürse bu ülkedeki ilgi ve buna bağlı olarak başarının gelecek yıllarda artacağını kestirmek de güç değil. Her şeyi bir kenara bırakırsak; Naumoski aynı zamanda vefakar, ekmeğini yediği ülkelerle iyi ilişkilerini sürdüren, mütevazı, kişisel egodan uzak birisi. Namık Polat isminde Türk pasaportu ve İtalyan vatandaşlığı bulunan bu büyük ismin bir basketbol elçisi olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca Naumoski’nin zamanında Türk milli takımı için oynamayı çok istediği fakat böyle bir teklif kendisine gelmediği için bunun burukluğunu yaşadığı da geçmiş yıllarda kendisiyle yapılan bir röportajda ortaya çıkmıştı. Günümüzde milyon dolarların rahatlıkla döndüğü basketbol ekonomisinde onun Türkiye’ye sadece 50 bin dolarlık bir ücret karşılığında gelmesi ise bizim için işlerin ne kadar yolunda gittiğini ispatlar nitelikte. Zira bu sezonu bir kenara bırakırsak, Efes’in 13 yılda 100 milyon dolardan fazlasını harcaması ve hedefler doğrultusunda hiçbir karşılığını alamaması Naumoski’nin değerini açıkça gözler önüne seriyor. Naumoski Efsanesinin Etkilerinin Geride Bıraktığı 5 Soru: 1- Naumoski, Efes’ten ayrıldıktan sonra 1995’te Benetton Treviso formasıyla İstanbul’da Avrupa Kulüpler Kupası’nı kazanmasaydı bir yıl sonra geri geldiğinde Koraç Kupası’nın kazanılması bu kadar kolay olur muydu? 2- Ergin Ataman’ın Montepaschi Siena’sı Naumoski önderliğinde 2002’de Saporta Kupası’nı almasaydı, Ataman’ın Beşiktaş’ı ve Galatasaray’ında benzer bir role sahip olan Carlos Arroyo ile aynı uyum sağlanır mıydı? 3- Efes’teki gibi Aydın Örs ve Naumoski çekirdeğinin olduğu bir milli takım oluşumu gerçekleşseydi 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda ikincilik yerine şampiyonluk gelir miydi? 4- Türk basketbol tarihinin en başarılı kulübü Efes’in, Naumoski’nin olduğu dönemde bunca kupa, derece, ödül kazanılmasaydı ligimize yapılan yatırım şu an bu denli büyük olur muydu? 5- Bu ülkeden Naumoski gelip gitmeseydi sonraki yıllarda Kerem Tunçeri, Ender Arslan, Tutku Açık, Cüneyt Erden, Serkan Erdoğan gibi oyuncular aynı kalite ve düzeyde kariyerlerini sürdürür müydü? Belki bu sorular asla cevap bulamayacak ama benim için 7 numaralı forma deyince ne olursa olsun aklıma ilk olarak gelen isim Petar Naumoski olmaya devam edecek. Son olarak, gerçekleştirdiğim sohbetler sonrası önemli basketbol adamlarının onun hakkında söylemiş olduğu sözlerle yazımı tamamlıyorum.


lambo Huracán Kaan Kural “Petar Naumoski, Türk basketbolunda milat diye kabul edebileceğimiz dönemin en önemli aktörü. Aydın Örs’le 90’ların ilk yarısında adeta bir anda sıradan bir basketbol ülkesinden lider konuma geçti Türkiye. O takımın, o devrimin saha dışında komutanı Örs ise, saha içindeki generali de Naumoski’ydi. Soğukkanlı duruşu, asla geri adım atmayan oyun karakteri, savunma temelli takımı çoğu zaman bireysel olarak sürüklemeye yatkın hücum stili ile harika bir oyuncunun harika bir ortamda nasıl bir takımın, hatta bir ülkenin kaderini değiştirdiğini izledik. Gösterişli değil, etkili olmanın; ateşli değil, soğukkanlı olmanın önemini öğretti aynı zamanda bize. Efes’i ve Türkiye’yi yüceltti, kendisi de o takımla yüceldi. Daha iyi oyuncular var mıydı o dönemde? Evet ama Naumoski o takım ve o dönemde bizim için en iyisiydi. Ve en iyisini oynadı.”

-SHuracan akıllı ve medeni bir otomobil. Teknik yetenekleri ise sektörü eskisinden daha iyi tanımlıyor. Artık karakterini bulma vakti. 600 bg’lik, ortadan motorlu bir İtalyan süper otomobili aklınızı 100 metre öteden alması gerekir. Bu biraz saçma gelebilir ama bu otomobil ancak onu zorladığınızda canlanıyor. Muhteşem bir gündoğumu fotoğrafı çekmek için otoyolda gazlarken, ömrünüzde bulamayacağınız güzellikte bir yola denk geliyorum. Meğer Huracan sınırsız bir yeteneğe, motor, şanzıman ve şasiden oluşan kutsal üçlüye sahipmiş. Barajın kapaklarını açtığınızda 5.2 lt’lik V10 artık çamaşır makinesi sesi çıkarmıyor. Artık ses telleri sonuna kadar açık. Bu otomobil de atmosferik olduğu için gaz tepkileri çok güzel. Araç özgürce ileri atılıyor. Bu motor tam anlamıyla bir güç ünitesi hissi veriyor. İleriye doğru karşı konulmaz bir momentum hissi var. Motor en saf anlamıyla bir güç ünitesi gibi hissettiriyor. Sanki endüstriyel bir makineymiş de, dövülmüş pistonları, bağlantı kolları ve alüminyum-silikon krank milinden nasılsa büyülü bir müzik yayılıyormuş gibi. İkili enjeksiyon sistemi (birisi düşük gaz seviyesinde çalışıyor, diğeri yüksek besleme anlarında devreye giriyor) ve ahlaksız kanatları olan yeni iki kanallı egzoz ise insanı sesin sınırlarının üzerine çıkarıyor. 4000 ile 8500 devirler arasında otomobil Game of Thrones’taki savaş sahnelerinden daha öfkeli. Huracan’ın kesinlikle bir karakteri var. Onun karakteri daha dolambaçlı olması. Onu anlamak sandığımdan daha uzun zaman alıyor. Lambo’nun karakterini, direksiyondaki Anima (İtalyancada ‘ruh’ demek) adını verdikleri bir düğmeden değiştirebiliyorsunuz. Bu düğme gaz tepkisini, denge kontrol sistemini, amortisörleri, şanzımanı, tork akışını (standart halde 30/70 ön/arka dağılıma sahip ama yüzde 100’ünü arkaya aktarabiliyor) Strada, Sport ve Corsa seçenekleri arasındaki dinamik repertuarda değiştirebiliyor. Kalibrasyonu da çok iyi yapılmış. Üstelik Huracan, Aventador’dan daha azimli bir otomobil. Granada dikiz aynamızda kaybolurken, Sport modunda ilerliyoruz. Veleta’ya doğru 40 km yokuş iniyoruz. Dört tekerlekli araç trafiği fazla yok ama

Ali Hurşit Baytok “Dönemin basketbol dinamikleri içerisinde hem Efes’e, hem de Türk basketboluna önemli katkılar sağlamış bir oyuncu. Özellikle ülke altyapılarında o dönem içerisinde oynamış birçok çocuğu derinden etkilemişti. Şöyle ki; dripling yaparken formasıyla yüzündeki teri devamlı silmesi bile ciddi boyutta taklit edilir olmuştu. Altyapılar bu anlamda Naumoski kaynıyordu adeta! Ancak günümüz şartlarında bir hayli eskilerde kalmış bu tarz oyunun, azalan top kullanma sureleri göz önüne alındığında, baki kalan kubbede bir hoş seda olarak kalması gerektiği de açık.” Nejat Sayman “Türkiye Basketbol Ligi’nde uzun yıllar yardımcı antrenörlük yaptım. Birçok yerli ve yabancı yıldız ya da yıldız adayı ile çalışma şansım oldu. 15 yıllık televizyon yorumculuğumu da buna eklersek çok fazla yabancı oyuncu tanıdım. Bunların içinde en agresif ve huysuz olanlar herkesin bildiği gibi Yugoslav ekolüdür. Akıllarında ne varsa saklamazlar ve koç bile olsa eleştirirler. Hayatımda ilk gördüğüm sakin, efendi ve çalışkan Yugoslav ekolü oyuncusu Petar Naumoski oldu. Onunla çalıştığım bölümde tek sorun, tek mimik, tek huysuzluk ya da düzen dışı bir şey görmedim. Hem yıldızdı, hem de olağanüstü çalışkandı. Aydın Örs’ün çok nadir tatil verdiği günde bile kulübe gelipiletişim) halterinio kadar direksiyon ve frenler arasındaki burası bisikletçilerin gözde mekanlarından biri. mutlaka yapar ve yüzlerce şut ve faul atardı. Ben kulübün etkileyici ki, aracın sınırlarına (en azından kuru Dünyanın en zor tırmanış yolları listesinde 16’ncı yanındaki sitede oturduğum bu antrenmanlarda bir dağ geçidinde)için ulaşmak mümkün değil. Klişe sırada, Himalaya’nın hemen arkasında yer alıyor. başlarında bizzat dururdum. Sessiz liderliğin eniyi önemli ve olsun ya da olmasın, Huracan fazla olabilir. Çok keskin ikinci vites virajları var ama bunun soğuk temsilcilerinden biridir Petar.beş-altı Onu tanımak ve birlikte Fotoğraf için yaptığım depardan sonra ardından yüksek hızlı, akıcı kıvrımlar karşınıza çalışmak büyük şanstı. Bugün geriye dönüp baktığımda onu daha özgür bırakabilmek istedim. Onu en daha çıkabiliyor. Bu kıvrımların görüş açıları da çok çok gurur duyduğum yıllardaki en önemli anılarımın başında da hareketlendirebilmek istedim. açık. Bu sayede mazoşist bisikletçi en mütevazı ekolü oyuncusu Daha sonra buYugoslav otomobilin bana neyi oldu. arkadaşlarımızla birlikte seyredebiliyoruz. gelir. Gördüğüm Hiçbir başarısı asla tesadüf değildir. Tırnaklarıyla hatırlattığını anladım. Bu bir 458 ya dakazıyarak 650S Huracan virajdan viraja öyle hızlı akıyor ki, mütevazılığından ödün değil.İnsanlığından Bu bir BugattiveVeyron. Bu, Nissanasla GT-R’ın sanki zaman kavramını yeniden oluşturuyor.Naumoski oldu. vermedi. Petar Naumoski. Seni tanımak daha dünyevi hali. Bu otomobillerin ikisi de Bunun anahtarı Lamborghini Doppia Frizione adlı Teşekkürler güzeldi...” mühendisliğin mihenk taşlarıdır. Sıra dışı yedi ileri, çift kavramalı şanzıman. Bu şanzıman,

kaliteye, yeteneğe ve ilhama sahip Gallardo’nun son derece kaba olan e-gear Oyguç Ama sonuçta onlar da makinedir. sisteminden çok daha akıcı ama yine de size Tamer otomobillerdir. “Naumoski, o günegibi kadar oynanmış basketbolun İnsanlar muhteşem makineler de seyrini kinetik kuvvet hissini veriyor. Karbon seramik bir oyuncudur. Efes Pilsen’e dönemde değil, eksikgeldiği oldukları şeylerle frenler de muhteşem. Hem fren hissi, hem dedeğiştirmişyapabildikleriyle Yugoslavya’da kendine bulamamış genç bir oyuncuydu. anılırlar. 50yer yıldır Lamborghini’nin satış yavaşlama çok iyi. Bunu başarmak her yiğidin Efes ona, o da Efes Pilsen’e çokkurulu. şey kattı. Herkesin bunun üzerine Huracan’ın harcı değil. Son zamanlarda Ferrari, McLaren ve Pilsen politikası söylediği formasını yanağına silmesi bir süre sonra ardından başka türevlerin geleceğini de Porsche kuralları yeniden koymaya başladı ama bu gibi iletişim malzemesi olmuştu; screen yapmamı unutmamak gerekiyor. Bu bağlamda, otomobilden daha fazlasına ihtiyaç duymak,aramızda hatta istediği zaman terini silmesi yeterliydi. Zamanında faal Superleggera kesinlikle aklımızı başımızdan ondan fazlasını istemek çok gereksiz. olarak basketbola çiçeğiürettiği alacaktır.kazandırdığı Şu anda bu, güzelliklerin Lamborghini’nin Huracan’ın şasisinin elektronik asistanlarında, burnunda federasyon başkanı olarak devam tartışmasız en iyi otomobil. Amaedeceğine en iyi havacılıkta kullanılan ivmeölçerler ve jiroskoplar kullanılıyor. Aracın dengesi (süspansiyon, eminim.” Lamborghini olduğundan emin değilim.


HAFTALIK FİLM KÜLTÜRÜ DERGİSİ

arkapencere.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.