SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
FASTBREAK
PAUL PIERCE’IN YOLU JORDAN’A TALİP ÇIKTI ISIAH THOMAS TEHLİKESİ
19 - 25 Mayıs 2015 / SAYI: 82
NBA PLAY-OFF AKILLARDA İZ BIRAKANLAR
TBL PLAY-OFF ARTIK SAHNE YILDIZLARIN!
EUROLEAGUE’DE MUTLU SONA İSPANYOL DEVİ ULAŞTI
ZAFER REAL’iN
SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59
www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Tasarım BARAS MEDYA bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Yaşar Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Alican Şengül, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Eren Tolga Onur, Can Asena, Batuhan Karcı, Furkan Sümbül Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.
ONLINE HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ
SLAMDUNKDERGI.COM APPLE STORE’DA
SLAMDUNK DERGİ app store’da . Kendi aplikasyonuyl a da yayında . IPad ve IPhone’unuzl a Türkiye’nin tek onlIne haftalık Basketbol dergisini istediğiniz zaman, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz. Tek yapmanız gereken app store’dan “Sl amDunk’ı ücretsiz indirip, keyifle okumaya başl amak ...
23’e Sonunda Talip Çıktı!
Tarihin en iyi basketbolcusu Michael Jordan’ın evine nihayet alıcı çıktı adece NBA değil, birçokları için basketbol denince şüphesiz akla gelen ilk isim Michael Jordan. Jordan’ın kariyeri kadar efsane olan bir başka şey ise serveti ve malikanesi. Altı şampiyonluk yüzüğü aldığı Chicago’da yer alan ve üç yıldır satılık olan malikanesine sonunda bir talip çıktı. Tabii zamanında ilk satışa çıktığı fiyatın neredeyse yarısına... Onunla bütünleşen 23 numaranın girişteki demir kapılara koca puntolarla kazındığı; bir basketbol sahası, fitness salonu, dokuz yatak odası, devasa bir yüzme havuzu gibi birçok tesisi içinde barındıran bu ev, 29 milyon dolara satışa çıkmış fakat uzun zamandır satılamamıştı. Ne var ki geçtiğimiz günlerde nihayet 14 milyon doların biraz üzerinde bir teklif geldi. Sahibi olduğu Charlotte Hornets ve şahsi işlerinden ötürü hayatını çoğunlukla Florida ve civarında geçiren Jordan talep ettiğinin yarısı olan bu teklife nasıl cevap verecek, büyük merak konusu…
S
FastBreak / Hazırlayan: Alican Şengül
Austin Rivers Mazoymuş!
Clippers’ta forma giyen Austin Rivers’ın en büyük motivasyon kaynağını merak ediyorsanız doğru yerdesiniz! abası tarafından takıma dahil edilmesi ile takas dönemi ve sonrasının en çok konuşulan isimlerinden Austin Rivers, özellikle Chris Paul’un sakatlığından ötürü kaçırdığı maçlarda gösterdiği performans ile eleştirilere yanıtı parke üzerinde vermişti. Günden güne artan performansı ile dikkatleri üzerine çeken Rivers’ın en büyük motivasyon kaynağı ise nefret edilmekmiş. Evet, nefret edilmek! Nefret edilmekten haz aldığı ve kendisini her şeyden daha fazla motive ettiğini söyleyen genç oyuncu “İnsanlar aleyhinizde tezahürat yapmazsa garip ve sıkıcı olurdu. Hakkınızda kötü şeyler söylemelerini istersiniz” diyor. Bazı süperstarların nefret ile beslendiklerini tahmin ediyorduk, meğer Rivers da onlardan birisiymiş. Haters Gonna Hate!
B
FastBreak
H
NBA efsanelerinden Isiah Thomas’ın New York sınırlarına girmesi, Knicks cephesinde işleri karıştırdı all of Fame olmasını sağlayan, şampiyonluk getiren performansları zamanında bile karakteri ile gerek diğer takım oyuncuları ve taraftarları, gerekse takım arkadaşları dahil pek sevilmeyen Isiah Thomas, koçluk ve yöneticilik kariyeri ile antipatiklik kariyerini istikrarlı bir biçimde sürdürmüştü. Bir süredir aktif olarak bir basketbol operasyonu içerisinde olmayan Thomas, geçtiğimiz günlerde New York Liberty’nin başkanlığına getirildi. Başkanlığın yanı sıra takımın da yarısını satın alan Thomas’ın tekrar New York şehrine ve basketboluna dönmüş olması, Knicks başkanı Phil Jackson’ın hiç hoşuna gitmemiş. New York Post’un haberine göre; takım içinden bir kaynak, Thomas’ın Madison Square Garden’daki varlığı Jackson’ın keyfini kaçırmış ve Thomas’ın kendisinin halefi olacağını düşüncesi ile takımdaki geleceğini sorgulamaya başlamış. Jackson ile yeniden yapılanma yolunda türlü sakatlıklar ile henüz ilk sezonunu geride bırakan Knicks’i zorlu bir süreç bekliyor.
H
FastBreak
Thomas Varsa Huzursuzluk Var
ABD dışına açılma çalışmalarını sürdüren NBA’in yeni rotası Kanada! BA’in David Stern döneminde başlattığı büyüme ve globalleşme çabaları, yeni başkan Adam Silver döneminde de tam gaz devam ediyor. Avrupa ve Uzakdoğu’da normal sezon maçları oynayarak pazar gelirlerini yükselten NBA yönetimi, lige ekstra bir takım daha katarak bu projesini daha da genişletmek istiyor. En kuvvetli aday şehir ise yine ABD dışından. Geçtiğimiz ocak ayında “Montreal Kanadalıları” isimli spor organizasyonu yetkilileri ile buluşan ve Montreal’in bir NBA takımına ev sahipliği yapması konusunda anlaşan Adam Silver, projenin taslak aşamasında olduğunu ve henüz net bir takım oluşumunun olmadığını belirtmesine karşın potansiyel iş birliğinin kuvvetle ihtimal olduğunu söyledi. Dereyi görmeden paçaları sıvayıp, Montreal’e “NBA’e hoş geldin” diyelim…
N
FastBreak
NBA’e Yeni Kanadalı
Paul Pierce Kararsız
Konferans yarı finalinde Atlanta Hawks’a elen Wizards’ın tecrübeli yıldızı, kariyer planlamasını gözden geçirmekle meşgul ashington Wizards’ın veteran yıldızı Paul Pierce, NBA kariyerinde 18’inci yılını geçirip geçirmeme konusunda kararsız. Konferans yarı finalinde altıncı maçın son anlarında elenmenin hayal kırıklığını üzerinden atamayan Pierce, ailesi ile oturup konuştuktan sonra kararını vereceğini belirtti. Türlü sakatlık sorunları yaşayan takımın geldiği nokta ve bu başarının onun önderliğinde gelmesi, onu bir sene daha oynamaya motive edecek yeterlilikte. Ne var ki Washington Post’a verdiği demeçte “Daha fazla basketbol oynamak isteyip istemediğimden emin değilim” derken, son saniyelerde kaybettikleri turun oyuncu üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu da şöyle anlatıyor: “Sadece sizi değil, etrafınızdakileri de etkileyen bir durum. Böyle durumlarda eve gidersiniz ve ailenizle olursunuz fakat onlarla bir şey konuşup ve yapmak pek söz konusu olmaz çünkü bu tarz kaybedilen maçlar böyle yapar. Bu biraz sizin isteğiniz dışında gerçekleşir. Şu an beni mutlu edebilecek tek şey çocuklarım.” “The Truth” lakaplı oyuncuyu bir sene daha parke üzerinde görmeyi ümit etmekten başka şansımız yok.
W
FastBreak
Pelicans’ın Gözü Thibodeau’da
Monty Williams’ın görevine son veren New Orleans ekibi, yeni koç bulmak için çalışmalara başladı olden State Warriors karşısında ilk turda yaşadığı hezimet sonrası koç Monty Williams’ın görevine son veren Pelicans yönetimi, yeni koç arayışına başladı. Takımda önemli hücumcular olmasına karşın oldukça kısır bir görüntü çizen ve Kevin Love’dan yoksun Cleveland’a elenen Bulls koçu Tom Thibodeau, en önemli aday olarak göze çarpıyor. Bulls’taki görevi devam etmesine karşın kovulmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan savunma dehası, Pelicans’ın yanı sıra Denver Nuggets ve Orlando Magic’in de listesinde. New Orleans ekibi, Anthony Davis ve Ömer Aşık gibi bireysel olarak ligin savunma anlamında en iyili pota altı ikililerinden birine sahip olmasına karşın, savunma verimliliğinde 22’inci sırada. Pelicans’ın savunma yönünü geliştirme amacında olması bu muhtemel ortaklığı değerli kılan en önemli faktör. Pelicans’ın alternatif koç adayları arasında ise Scott Brooks, Alvin Gentry, Nate McMillan ve John Calippari gibi isimler yer alıyor.
G
端
FastBreak
PLAY-OFF’TAN B
NBA’de konferans fİnallerİ başlark İz bırakan ve gündeme damgasını vur
BİZE KALANLAR
ken, buraya gelene kadar akıllarda ran olaylara kısaca bİr bakış attık
Yazı Şaban Işık
ALKIŞLANANLAR
WASHINGTON WIZARDS İlk iki turu göz önüne alarak, “Play-off’un en iyi takımı kim?” diye sorsalar, gözümü kırpmadan Washington Wizards derim. 29 yaş ortalaması ile ligin en kaşar takımlarından biri olan Washington, bu kaşarlığın play-off’ta ne anlama geldiğini cümle aleme göstermiş oldu. İlk turda Toronto’yu resmen doğranmış domatese çeviren Wizards, ikinci turda Atlanta’yla her maç başa baş oynadı ama eşleşmeyi yedinci maça götürme şansını sadece 0.1 saniyeyle kaçırdı. Bunun önemini anlatmak için şöyle açıklamak da gerekiyor: Takımın yıldızı John Wall serinin birinci maçında sol elini kırdı, bu yüzden üç maç kaçırdı, serinin son iki maçını da kırık elle oynamak zorunda kaldı. Tabii yine şu gerçeği de vurgulamak lazım ki, Randy Wittman yerine biraz daha iyi bir koç olsa çoktan Doğu finaline çıkmış olabilirlerdi. Seriyi belirleyen altıncı maçta Wizards yağmur gibi turnike yerken, Gortat’ın yokluğunda bayağı iyi iş çıkaran Kevin Seraphin’i kenarda unutup, savunmada bebek bezi kadar yumuşak olan Nene ile devam etmesi ve takımı kısaltmaya çalışırken hücumda sadece Beal ve Wall’a bel bağlanması büyük bir hataydı. Takım bu noktalara kadar gelmişken koç değişikliğini düşünmeyeceklerdir ama Doğu bu haldeyken kadroda çok değişikliğe gitmezlerse, her zaman bu noktalara oynayacaklardır. PAUL PIERCE Wizards’a takım olarak hakkını verdikten sonra iki oyuncuya daha özellikle değinmek gerekiyor. Bunların ilki tabii ki Paul Pierce. “Basketbolu seviyorum” diyen bir adamın “Paul Pierce’ı sevmiyorum” demesi kanunen yasaklanmalı! Bir ortamda biri bu cümleyi kurduğunda, James Naismith mezarından kalkıp o kişiye adama musallat olmalı! Pierce’ın ligdeki 17’inci sezonuydu; bunların 12’sinde play-off oynamayı başardı. Çünkü gökten sanki play-off oynaması için özel olarak indirilmiş gibi; isterse sezonu 3 sayı ve 1 ribaund ortalamalarıyla tamamlasın, iş play-off’a geldiğinde gerekeni yapacağını biliyorsunuz. Bu sezon da farklı olmadı, Wizards’ta üçüncü adam rolünü mükemmel yürüttü, 3-4 numaralar arasında takımına nerede fayda sağlayacaksa orada oynadı. Artık gelenekselleşen bir şekilde ilk turda Toronto’yu kendi
elleriyle toprağa veren Pierce (google search > paul pierce > that’s why i’m here), ikinci turda Atlanta karşısında da sihrini bozmadı. Üçüncü maçın sonunda üç kişinin üzerinden geriye çekilerek attığı şutla maçı kazandıran Pierce, beşinci maçın bitimine 8 saniye kala takımını öne geçiren üçlüğü atsa da, sonraki pozisyonda Al Horford’a boxout yapması gereken Nene, Caddebostan çimlerde oturur gibi yere oturunca büyük fırsatı kaçırmış oldular. Altıncı maçın da büyük bölümünde Atlanta’yı geriden takip eden Wizards, son topta son bir şans yakaladı. O topun kime gideceği belliydi; o topun elden çıktıktan sonra nereden geçeceği de... Nitekim de beklenildiği gibi oldu; tek sıkıntı, tüm bunların sadece 0.1 saniye geç yaşanmasıydı. Pierce bir kez daha tarih yazacakken bu sefer süre yetmedi. Maçtan sonra emekliliği bu yaz gözden geçireceğini söyleyen Pierce, bence bu maçı unutmaz ve son bir sezon için geri döner. Play-off bunun için var. OTTO PORTER Wizards’tan değinmem gereken bir diğer oyuncu da genç Otto Porter. Bir üçüncü sıra seçimi olarak büyük beklentilerle Wizards’a katılmasına rağmen bir türlü kendini doğrulatamayan Porter, bu sezon rotasyondaki yerinin netleşmesiyle oyununu da ona göre yeniledi. Ama kendini asıl geliştirdiği yer ise play-off oldu ki, 22 yaşında olan ve ligde ilk defa tam sezon oynayan bir oyuncudan bunu beklemek biraz hayalcilik olurdu. Porter ise takımının aradığı kan oldu; özellikle kısa beşe dönüldüğünde 4 numaraya kayarak gerek şut, gerekse savunma anlamında takımına büyük katkı sağladı. Hızlı hücumlarda herkesten önce potaya koşan Porter, savunmaya da herkesten önce dönen isimdi. Ama benim asıl dikkatimi çeken şey ise set içerisinde yaptığı katlar oldu. Porter savunmayı o kadar güzel okuyan bir oyuncu ki; set hücumunda sabit durmayarak, beklenmedik bir anda içeri kat ederek boş turnike şansı bulabiliyor. NBA’de bunu yapabilen oyuncu sayısı zaten çok az, hele ikinci senesinde bunu yapanlar sayılı. Wizards’ın Paul Pierce sonrası için içi rahat olmalı çünkü Porter şu an bile birçok takımda ilk beş çıkacak kalitede bir oyuncu. AUSTIN RIVERS Bağnazlık seviyesinde New Orleans taraftarı olan biri
olarak, bizim takımdan neredeyse mabadına teneke bağlanarak gönderilen bir oyuncuyu bu satırlarda anmak benim için de şaşırtıcı. Ama Sezar’ın hakkı Sezar’a! Bu seneki play-off’tan bahsedeceksek Austin Rivers’ı es geçemeyiz. “Babasının küçük oğlu” kontenjanından Clippers’a katılan Rivers, ara ara parlasa da sezon genelinde vasat bir performans ortaya koydu. Ama Spurs serisinin dördüncü maçında yaptıkları, Clippers’ın deplasmanda bir maç almasını, hatta belki de turu geçmesini sağladı. İlk beşin zorlandığı maçta bench’ten gelerek 17 dakikada 16 sayı atan Rivers, en kritik anlarda eli titremeden topları kullandı (ki şöyle diyeyim, eli titrese de titremese de pek fark etmeyen bir oyuncuydu). Houston Rockets serisinde de sakat olan Paul’ün yerine ilk beşte başlayan Rivers, tam olarak onun boşluğunu dolduramasa da elinden gelenin en iyisini yaptığını söyleyebiliriz. Zaten Paul’ün döndüğü üçüncü maçta bench’ten gelip 25 sayı atarak oradan daha faydalı olduğunu gösterdi. Rivers’ın hiçbir zaman ilk beş çıkacak kalitede bir oyuncu olacağını düşünmüyorum ama yedekten gelip iyi oynamak da önemli bir meziyet. ANTHONY DAVIS New Orleans Pelicans ilk turda 4-0 kaybetmiş olsa da Anthony Davis’ten bahsetmek şart. 22 yaşındaki yıldız, MVP oylamasını beşinci sırada bitirdiği sezonda ilk kez play-off oynamayı başardı. Tabii New Orleans için bu sene play-off yapmanın asıl önemli başarı olduğunu söyleyebiliriz. Nasıl oynayacağı merakla beklenen Davis, taraflı tarafsız herkesi susturmayı başardı. Play-off’u 31.5 sayı, 11 ribaund, 3 blok, 2 asist ve 1.3 top çalma gibi acayip istatistiklerle tamamlayan Davis, üçüncü maçta Curry’nin son saniyede üstünden soktuğu üçlük olmasa ilk play-off galibiyetini de almaya çok yakındı. Yine de gelecek sezonlarda play-off’un abonesi olacağını tahmin etmek zor değil. DEMARRE CARROLL Hawks ilk beşinden All-Star seçilmeyen tek oyuncuyu hatırladınız mı? İşte o oyuncu döndü dolaştı geldi, play-off’ta Hawks’ı sürükleyen oyuncu oldu. Atlanta’ya geldiğinden bu yana savunması ön plana çıkartılan ama hücumdaki eforu çoğunlukla göz ardı edilen Carroll, play-off’ta şaşırtıcı bir şekilde bocalayan Hawks’ın resmen kurtarıcısı oldu. Sezonu 12.6 sayı
ortalaması ile tamamlayan Carroll, play-off’ta bu ortalamayı 17.1’e çıkararak Hawks’ın en güvenilir eli haline dönüştü. Kyle Korver’ın şut sokamadığı halde her topu potaya atan mahalle abilerine döndüğü, Jeff Teague’in herkes tarafından eziklendiği bir ortamda Carroll büyük yürek koymayı başardı. Özellikle Wizards serisinin altıncı maçında 25 sayı ve 10 ribaundla oynarken, neredeyse herkesin açığını da kapattı. Kontratı bu sezon bitecek olan ve 27 Temmuz’da 29’uncu doğum gününü kutlamaya hazırlanan Carroll, muhtemelen aynı gecenin akşamı “It’s my birthday, it’s my birthday; I’mma spend my moooney” diye arabayla tur atacak. BLAKE GRIFFIN Clippers’ın bir türlü istenen başarıyı sağlayamamasının en önemli sebebi olarak hep Blake Griffin’in play-off’ta eşik atlayamaması gösteriliyordu. Ne var ki Griffin bu play-off’a öyle bir giriş yaptı ki, şu an Karl Malone’la bile karşılaştırılmaya başlandı. Play-off’ta 25.4 sayı, 12.8 ribaund ve 6.2 asist (buraya dikkat!) ortalaması tutturan Griffin, biri Spurs’le oynanan efsane yedinci maç olmak üzere tam üç maçta da triple-double yapmayı başardı. Son beş sezonda bunu yapabilen diğer isimlerin Rajon Rondo, Lebron James ve Russell Westbrook olduğunu düşünürsek, Griffin’in oyununu nasıl çeşitlendirdiğini daha iyi anlayabiliriz. MIKE CONLEY Mike Conley’in bu play-off’ta çektikleri aslında kitap olacak cinsten. Harika geçen bir sezonun ardından play-off’a da fırtına gibi giren Memphis Grizzlies’in Portland’ı rahatça geçeceği öngörülüyordu ama serinin üçüncü maçında yaşanan bir olay, Memphis açısından her şeyin seyrini değiştirdi. Bir pozisyonda CJ McCollum’dan topu çalmaya çalışan Conley, refleks olarak sol kolunu kullanmaya çalışan rakibinden dirseği yedi. İlk bakışta normal bir kaş açılması gibi gözüken pozisyonun, yapılan tetkiklerin ardından daha ciddi bir durum olduğu anlaşıldı. Conley’in göz çukuru etrafındaki kemikler kırılmıştı, bununla birlikte çene kemiklerinde ve burnunda da kırıklar vardı. O gece Portland’da bir hastaneye yatırılan Conley’in ameliyatına karar verildi ama operasyon Memphis’te yapılacaktı. Hastanede geçirdiği akşamda Conley sol gözünü ve ağzını açamıyordu, sadece elma püresi ile
beslenebilmişti. Fakat gece daha kötü geçecekti; yediği her şeyi kusmaya başlayan Conley ağzını açmakta zorlandığı için kafasının içinde basınç artıyor ve burnundan kan geliyordu. Tüm geceyi bu şekilde geçiren Conley, Memphis’e döner dönmez ameliyata alındı. Demir çivilerle kırıkları sabitlenen Conley, Warriors serisinin ilk maçı için Golden State’e geldiğinde salonun ışıkları bile gözünü rahatsız ediyordu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen maskeyle ikinci maça çıkan Conley, takımının tüm sezon boyunca Golden State’i evinde yenen üçüncü takım olmasında başrolü oynuyordu. Her ne kadar Warriors’un hızına dayanamayıp seriyi kaybetmiş olsalar da, Memphis’te kimse Conley’in koyduğu yüreği unutmayacak. MATTHEW DELLAVEDOVA Play-off’un benim adıma en sürpriz isimlerinden biri de Dellavedova oldu. Cleveland’da Tristan Thompson’ın ilk beşe yerleşmesinden sonra altıncı adamlık görevini üstlenen Dellavedova, Irving’in sakat sakat oynamak zorunda kaldığı bir play-off’ta Cleveland’ın en güvendiği ellerden biri haline geldi. Sadece 6 sayı ortalaması ile oynamasına rağmen yayın gerisinden %40’la atan Dellavedova, savunmada da asla geri adım atmayan yapısı ile Chicago serisinde Derrick Rose için büyük problem yarattı. Sahada olduğu her 100 pozisyonda Cleveland’a 11.7 sayılık avantaj sağlayan Dellavedova, Bulls serisinin karara bağlandığı altıncı maçtaki 19 sayısı ve Gibson’a yaptığı kıskaçla, takımının işini daha da kolaylaştırdı. COREY BREWER Sezon ortası takviyeleri ile bench’i güçlendirmeyi başaran Houston’da “En kritik hamle kim?” deseler kesinlikle Brewer’ın adını veririm. Kariyeri boyunca iyi bir skorer olarak bilinen Brewer, play-off’ta Houston’ın en büyük bench gücü olarak ortaya çıktı. 12.5 sayı ortalaması tutturan Brewer, özellikle hem 2, hem de 3 numarada oynayabilmesi ile koç Kevin McHale’e oyun içerisinde daha esnek hamle şansı tanıyan bir oyuncu oldu. Houston’ın 19 sayı geriden gelip kazandığı Clippers serisinin altıncı maçında James Harden’ın rolünü de üstlenen Brewer, son çeyrekte attığı 12 sayı ile maçın kazanılmasına en önemli faktörlerden biri olmayı başardı.
HAYAL KIRIKLIKLARI
TORONTO RAPTORS Belki hâlâ genç bir takım, belki takımın lig tecrübesi ortalaması sadece 4,6 yıl ama Toronto’nun bu play-off’ta bu kadar silik oynamasını kimse beklemiyordu (muhtemelen kendileri bile). Wizards’a karşı her maç ezildiler, hiçbir varlık gösteremediler. “We The North” olayı çok güzel, gerçekten Toronto halkını takıma bağlıyor ama takımın genel menajeri Masai Ujiri’nin maç öncesi salon önündeki platforma çıkıp Paul Pierce’a sallamaktan daha ciddi önlemler alması gerekiyor. Takımın geleceği açık, bu çok belli ama play-off oynamak başka bir zihin gerektiriyor ve “loser” etiketi bir kez yapıştığında çıkartması çok zor oluyor. KYLE LOWRY Toronto’dan bahsederken bir diğer hayal kırıklığı Lowry’yi anmamak olmaz. Bu sezon artık yıldız statüsünü iyiden iyiye pekiştiren, All-Star’da seyirci oylarıyla ilk beş çıkan Lowry, adamlarla bebelerin ayrıldığı play-off’ta adeta kundağa döndü! John Wall karşısında her maç ezilen Lowry, seriyi %31 şut ve %21 üç sayı isabeti ile tamamladı. Her maçta faul problemine girmesi nedeniyle sahada bile istediği gibi duramayan guard, geçen sezonki play-off başarısızlığının üstüne bu sezonu da eklemiş oldu. DALLAS MAVERICKS Aslında “Dallas’tan ne bekledik ki hayallerimiz kırıldı?” diye kendimize sorabiliriz ama kadrosunda bu kadar tecrübeli oyuncu bulunan bir takımın play-off’ta bu kadar paspas olması da hayra alamet değil. Takıma geldiği günden bu yana yanlış takıma gelmiş gibi oynayan Rondo’nun takım içi bir probleme dönüşmesini engelleyemediler; büyük umut bağladıkları Parsons play-off’ta hiç oynamadı; en kritik maçlarda Raymond Felton ilk beş çıkmak zorunda kaldı... Nowitzki’nin son sezonlarında Dallas’a belki bir şampiyonluk fırsatı daha gelebilir ama bu sezon sonu büyük bir hareketlilik yaşanacağı kesin.
RAJON RONDO Bir play-off serisinde Rondo’dan hayal kırıklığı olarak bahsetmek garip geliyor ama görünen köy de kılavuz istemiyor. Takıma katıldığı an herkesin “Ya şampiyon yapar, ya rezil eder” görüşünde birleştiği Rondo, maalesef ikinci alternatifi tercih etti. Sezon boyunca koç Rick Carlisle ile yaşanan sıkıntıları play-off’a da taşıyan Rondo; Houston’la oynanan ikinci maçtan sonra sakatlık bahane edilerek kadrodan çıkarıldı. Hatta çıkarılmak az gelir, takım tarafından kendisine play-off bonusu ödenmemesine karar verildi. Serbest kalan Rondo kendisine yine bir takım bulacak ama bu sezon onun CV’sine kesinlikle kocaman bir eksi olarak yazıldı. LOS ANGELES CLIPPERS Seride 3-1 öne geçmişken, altıncı maçın üçüncü çeyreğinde tam 19 sayı farkla öndeyken, önce o maçın dördüncü çeyreğinde 40 sayı yiyip sadece 15 sayı atarak maçı kaybettiler. Arkasından da yedinci maçta neredeyse maç boyu Houston’u hiç yakalayamadan, bir kez daha Batı finali şanslarının elinden kayıp gittiğine şahit oldular. Clippers’ın bu seriyi kaybetmesi hakkında daha detaylı şeyler de yazılabilir ama kısaca şunu demek gerekiyor: LOL! DAMIAN LILLARD Geçen sezonki efsane play-off’tan sonra Lillard’ı bu sene buraya yazmak beni de üzüyor ama mecburum. Belki tüm sezon birlikte oynadığı Wes Matthews sezonu kapatmış, hatta onun yerine alınan Afflalo bile sakatlıktan dolayı oynayamamışken, Portland’ın durumundan Lillard’ı ne kadar sorumlu tutabiliriz emin değilim ama sahada onu gördüğümde aldığım izlenim kesinlikle LaMarcus Aldridge’i yalnız bıraktığı yönde. Serinin ilk iki maçında Conley tarafından ezilen Lillard, tek parlamasını Conley’in oynamadığı dördüncü maçta yapabildi. Seriyi %40 şut ve %16 üç sayı isabeti ile tamamlayan Lillard, Aldridge başka bir takımla imzalamaya karar verirse seneye çok nahoş bir durumda kalabilir.
BROOKLYN VE MILWAUKEE SEYİRCİSİ Brooklyn seyircisinin üçüncü ve dördüncü maçtaki hali tam bir rezaletti. Nets ilk iki maçı Atlanta’ya kaybetmiş olsa da, iki maç da beklenilenden daha çekişmeli geçti; en azından ezilmemeyi, başa baş oynamayı başardılar. Ama Nets taraftarı sanki birden passolig uygulaması gelmiş gibi salona gelmeyi reddetti, oyuncular da sağ olsun taraftarı utandırmayı başardı. Seri altıncı maça gidip yeniden Brooklyn’e dönünce taraftar mevzuyu hatırladı ama bu sefer de takımın nefesi yetmedi. “Eşeğe altın semer vur, eşek yine eşektir” demişler ya; altın semeri Barclays Center ile değiştir, aynı şey! Gelelim Milwaukee tarafına... Ne zaman Chicago’yla oynasalar bu “fail” seyirci her zaman ön plana çıkıyordu ama play-off’a gelince iş çığırından çıktı. Milwaukee ile Chicago arası, arabayla sadece 1.5 saat; dolayısıyla her maçta rakip taraftarın salonda olması beklenebilir ama Milwaukee’de oynanan üçüncü maç bir hayli bir sıkıntılıydı. İki uzatmaya giden maçta Rose’un her basketinde salonda çığlıklar yükselirken, özellikle maçın sonlarında çizgiye giden Bucks oyuncuları bile yuh sesleri arasında serbest atış kullanmak zorunda kaldı. Bazen bizde de uygulanan, kimlikteki doğum yerine göre bilet satış işini Milwaukee gözden geçirmeli bence. HAKEMLER Şu anda Süper Lig’in hakemlerinden daha kötü bir hakem topluluğu varsa kesinlikle NBA hakemleri olmalı. Play-off’ta hakem hatalarının sonucunu belirlediği inanılmaz maçlar izledik. Hele bir Cleveland-Chicago dördüncü maçı var ki, NBA’in resmi hakem raporundaki düzeltmeleri kelime kelime yan yana koysak muhtemelen Üsküdar’dan Kuzguncuk’a yol olur! Hakemlerle ilgili bir diğer eleştirim de NBA’e olacak. Marka değerini korumak adına hakem eleştiren herkese cezayı çakıyorlar ama bu gidişle makbuz yetiştiremeyecekler.
TARTIŞMALAR HACK-A-JORDAN
Güzide dergimiz SlamDunk’ın 80’inci sayısında Hack-a-Shaq üzerine güzel bir değerlendirme okumuştunuz. O değerlendirmeye çok girmeden kendi bireysel görüşümü söyleyeyim: Ben karşı değilim. Hack-a-Shaq oyun kuralları dışında olan bir taktik değil bir kere, bunu belirtmek lazım. Rakibi sakatlayacak kadar sert bir faul yapmak ya da tuttuğunuz oyuncuya ana-bacı yapmak (naber Matt Barnes?) gibi bir durum değil. Nasıl ki savunmadayken karşı takımda kötü şut atan oyuncuyu boş bırakmak bir taktikse, bu da bir taktik. DeAndre Jordan’ın kötü faul atmasının sebebi Popovich veya McHale değil, yine kendisi! Üstelik bu yapılan fauller de o takımın hesabına işleniyor, çeyreğin geri kalanı için de bir risk aynı zamanda. Oyunun seyir zevkini öldürdüğü konusundaki görüşlere katılmakla birlikte, NBA’in artık biraz bu televizyon goygoyunu bırakıp oyun içerisinde kalması gerektiğini düşünüyorum. Bu yönde yapılacak ekstra bir düzenleme sadece ve sadece faul atamayan oyuncuyu ödüllendirmek olacaktır, bu da karşı takım için haksız bir avantaj anlamına geliyor. Başlığa adını veren olay ise tamamen Kevin McHale ile alakalı. Jordan’a maç boyu hack yaptırıp, 34 serbest atış kullandırttıktan sonra maçı nasıl 30 sayıyla kaybetmeyi başardı, anlamış değilim. Allahtan takım diğer üç maçta kendine geldi de bu rezaleti temizlediler. LOVE-OLYNYK Play-off’un bir diğer goygoyu da Love ile Olynyk arasında yaşanan pozisyon sonrası yapıldı. SlamDunk dergisini okuyorsanız bu pozisyon hakkında zaten bilginiz var demektir ama televizyonlarını yeni açan seyircilerimiz için tekrar bir hatırlatalım. Cleveland-Boston serisinin dördüncü maçının ilk çeyreğinde, Jae Crowder’ın kullandığı bir üçlük sonrası pozisyon savaşı veren Love ve Olynyk ortaya düşen topa aynı anda hamle yapmaya kalkışınca Olynyk topa daha yakın olan rakibini tutarak durdurmaya çalışmıştı. Fakat Love’ın kolu o anda kötü bir pozisyonda kaldığı için bu hamlenin etkisi beklenenden fazla oldu: Love’ın omzu çıktı ve play-off’u kapatmak zorunda kaldı. Love’ın tepkisi tabii ki sert oldu. Olynyk’in bilerek omzunu çıkarttığını iddia eden ve bu faulün aciz bir hareket olduğunu söyleyen Love, Olynyk’in özür telefonlarını da açmadığını söyledi. Olynyk ise asla kimseyi bilerek sakatlamak gibi bir niyeti olmadığını, pozisyon esnasında bu faulün yaşandığını söyleyerek özür diliyordu. Aslında Olynyk’i biraz tanıyanlar için bu olayda kasıt olmadığını görmek de zor değil. Zaten kötü bir savunmacı ve box-out pozisyonlarında da sürekli ezilen bir isim. O yüzden o pozisyonda da topun Love’a daha yakın olduğunu fark edince, bir refleks olarak omuzdan Love’ı tutmaya çalıştı. Tabii burada sıkıntı Love’ın o esnada topa hamle yapmak üzere olmasıydı. Love bütün gücünü sağ tarafa vermişken, Olynyk’te kalan sol tarafı güçsüz kaldı ve bu durum yaşandı. NBA’in biraz da gösteriş için bir maç ceza vermesi normal hareket. Bence olan sadece büyük bir şanssızlıktı.
KUTSAL AN
CLIPPERS-SPURS YEDİNCİ MAÇ Bir yedinci maç hakkında yazılmış en güzel yazıyı daha önce Kaan Kural yazdığı için (http://arsiv.batug.com/ kural2.htm) ben anca ne hissettirdiği ile alakalı yazabilirim diye düşündüm. Basketbol seven, özellikle de NBA seven biri için yedinci maç heyecanı çok acayip bir duygu. Konsere gittiğinizde sıradaki şarkının hangisi olduğunu anladığınız an gibi; ilk iki filmini onlarca kez izlediğiniz bir serinin üçüncü filmi için sinema salonuna girdiğiniz an gibi; haftanın altı günü diyet yaparken off gününüzde en sevdiğiniz yerde söylediğiniz kavurmanın önünüze geldiği an gibi bir an. Dünyanın neresinde olursan ol, hangi takımı tutarsan tut; bir basketbolsever için oturup o maçı izlemek yazılmamış bir kural gibidir, herkes o kurala uyulması gerektiğini bilir. Bir de tabii takımlar da önemli; her play-off’ta mutlaka bir yedinci maç denk gelir. Kimi Lakers-Celtics 2010 NBA finali gibi son saniyeye kadar ayakta izletir, kimi Mavericks-Rockets 2005 ilk tur maçı gibi bir takımın diğerini 40’a yatırmasını bayık gözlerle izlemekle geçer. Kimi 2003 Mavericks-Trail Blazers gibi “Acaba 3-0’dan 3-3 yapan bir takım turu geçecek mi?” heyecanı yaşatır, kimi 2008 Celtics-Hawks gibi “Acaba deplasmanda maç alabilecekler mi?” sorusunun cevabını aratmakla geçer. Bu yüzden bir yedinci maçın Clippers-Spurs maçı olması daha da değerliydi. Bir tarafta Paul geldiğinden beri her sene play-off oynayan ama beklenen o final adımını hiçbir zaman atamayan Clippers (ki bu sezon da atamadılar, LOL); diğer tarafta son şampiyon, her senenin favorisi Spurs. Maç, mükemmel bir yedinci maç nasıl olması gerekiyorsa öyle başladı; takımlar aynı anda sayı atıyor, aynı anda iyi savunma yapıyordu. Mükemmel bir yedinci maçta olması gereken bir diğer şey de tabii ki dramaydı; birinci çeyreğin bitimine 2 dakika kala Chris Paul birden kasığını tutarak sekmeye başladı. Herkes bu sakatlığın ciddi olduğunun farkındaydı ama Paul’ün geri döneceğini de biliyorlardı çünkü bu bir yedinci maçtı! Chris Paul ikinci çeyreğin ortasında ceylan gibi seke seke parkeye döndü, o andan itibaren de maç yeniden havaya girdi. Bir Duncan, bir Griffin atıyor; bir Jordan, bir Green durduruyordu. Maçın son 9 saniyesine kadar o kadar inanılmaz an yaşandı ki, başlı başına ayrı bir yazı ister. Ama son 9 saniye, NBA’in varoluş sebebinin kanıtı gibiydi. Son top Paul’ün ellerindeydi ve Paul, bir sonraki serinin ilk iki maçını kaçırtacak kadar ciddi bir sakatlığı olmasına rağmen o topu kullanacaktı. Sağdan potaya doğru hareket eden Paul’ün gönderdiği top, Duncan’ın parmaklarının üzerinden önce panyayla, sonra potayla buluşurken sadece Staples Center’daki yaklaşık 20 bin seyirci değil, dünyada o maçı seyreden herkes ayaklandı. O an evrence kutsanması gereken bir andı. Maçın bitiş düdüğünden sonra kimse maçın bittiğine inanmak istemiyordu. Serinin sekizinci maça gitmesini isteyenlerle; bu maçın hemen ardından başlayan Mayweather-Pacquiao maçına atıfta bulunup bir ClippersSpurs maçı daha izlemek için 100 dolar önerenlerle; geri kalan tüm serilerin iptal edilip kupa için bir ClippersSpurs serisi daha yapılmasını isteyenlerle doluydu her yer. İşin güzel tarafı, kimse de bu önerilerin mantıksız olduğunu iddia edemiyordu. Clippers-Spurs yedinci maçı, dünyadaki tüm basketbolseverlere neden bu oyunu sevdiklerini tekrar hatırlatan bir maçtı. Bir maç izledikten sonra, kazananı ya da kaybedeni düşünmeden yüzünüze bir gülümseme oturuyorsa, daha ne isteyebilirsiniz ki?
ZAFER REAL MADRID’İN
Euroleague tarihinin en heyecan verici sezonlarından biri geride kalırken, mutlu sona ev sahibi Real Madrid ulaştı. Gelin, Fenerbahçe Ülker’in dördüncü tamamladığı Final Four’a kısaca bir bakış atalım...
YA ZI: Bat u h a n K a rcı
EUROLEAGUE FINAL FOUR 2015
İlk yarı final
2012 finalinin rövanşı dengeli bir şekilde başladı. Beş kere eşitliğin sağlandığı ilk çeyrekte farkı, son dakikaya 3 sayı sığdıran Aaron Jackson belirledi ve CSKA ilk çeyreği 20-17 önde kapattı. Rus ekibi ikinci çeyreğe kaldığı yerden başlayarak farkı 7 sayıya kadar çıkardı ancak bu üstünlük uzun sürmedi. Spanoulis’in cevap veremediği dakikalarda sahneye pek bilinmeyen bir isim çıkmıştı: Ioannis Papapetrou. Maç boyunca attığı 9 sayıyı da ilk yarıya sığdıran Papapetrou’nun performansının yanına Printezis’in de 11 sayısı eklenince, Spanoulis’in katkısı olmadan da skoru dengede tutmayı başardılar. Benzer bir durum CSKA’da Teodosic için geçerliydi. Üçüncü çeyrekte senaryo benzer olacak, CSKA farkı 8 sayıya çıkaracak ancak Olympiakos geri gelmesini bilip maçın kopmasına izin vermeyecekti. Teodosic’in ise ilk saha içi isabeti için çeyreğin sonuna kadar beklemesi gerekiyordu. Bu basketle CSKA, üçüncü çeyreği 51-47’lik sonuçla önde kapatsa da daha oynanması gereken 10 dakika daha vardı. Teodosic son çeyreğe bıraktığı yerden başladı ve topu oyuna sokarken attığı sayılmayan üçlükle beraber rakip potaya yolladığı üst üste 6 sayı ile farkı 8’e çıkardı. Geçen çeyreklerin aksine bu sefer CSKA farkı daha istikrarlı bir şekilde korusa da maçın son dakikalarına girilirken tüm maç beklenen şey gerçekleşti: Spanoulis uyanmıştı! İlk saha içi isabetini maçın bitmesine 3 dakika kala bulan Yunan yıldız, Kostas Sloukas’ın da yardımıyla takımını son 2 dakikaya önde sokmayı başardı. Maçın son anlarında Sonny Weems skora eşitlik getirirken, herkes Spanoulis’in ne yapacağını merak ediyordu. Kendisini çok iyi savunan Nando De Colo’nun üzerinden inanılmaz bir üçlükle maçın bitimine 9.9 saniye kala takımını 3 sayı öne geçiren Spanoulis maçı Olympiakos’a kazandırmış gibi gözüküyordu. De Colo’ya yapılan taktik fauller sonucu fark 1’e inse de CSKA’nın şansı olması için taktik faul yapılan Sloukas’ın atışlardan birini kaçırması gerekiyordu. Sloukas bu senaryoda payına düşeni gerçekleştirip ikinci atışı kaçırdı ancak 6.9 saniye gibi fazlasıyla yeterli bir süre olmasına rağmen Kirilenko topu tam olarak kontrol edemedi ve felaket bir son hücum kullandılar. Böyle olunca da Olympiakos, 70-68’lik galibiyetle son dört sezonda üçüncü kez finale çıkmış oldu.
EUROLEAGUE FINAL FOUR 2015
Fenerbahçe Ülker ev sahibine karşı
Fenerbahçe Ülker’in tarihindeki ilk Euroleague Final Four maçı çekişmeli bir şekilde başladı. İlk çeyrekte Jan Vesely’nin önderliğindeki Fenerbahçe karşısında toplamda 14 sayı atan Rudy Fernandez, Gustavo Ayon ve Sergio Rodriguez üçlüsü sayesinde Real oyunda kalabildi. Emir Preldzic’in son saniye basketiyle Fenerbahçe Ülker ilk çeyreği 21-20’lik skorla önde kapatıyordu ve işler güzel gözüküyordu. Ancak ne olduysa ikinci çeyrekte oldu. Ayon’un üst üste 8 sayısını barındıran 10-2’lik bir seri yiyen temsilcimiz hücumda dağıldı ve bu basketlere karşılık verememeye başladı. Final Four yolunda Anadolu Efes’e de büyük darbe vuran KC Rivers tam o sırada 3 dakikada 3 üçlük isabeti buldu ve farkı 20 sayı eşiğine çıkardı. Real’in her şutu sokuyormuş gibi gözüktüğü, 35-14’lük sonuçla biten felaket bir ikinci çeyrek sonucu Fenerbahçe Ülker ilk yarıyı 20 sayı geride kapattı. Real üçüncü çeyreğe üst üste 3 üçlük atarak başlayıp bir anlamda kaldığı yerden devam etti. Bir noktada 27’ye kadar çıkan fark Fenerbahçe Ülker’in 11-2’lik serisi sonrası insancıl seviyelere indi! Karşılıklı basketlerle fark korunsa da Fenerbahçe Ülker için zaman tükeniyordu ve çeyreğin sonunda Andres Nocioni’nin Goudelock’a yaptığı muhteşem blok alışılmadık bir yüzdeyle giren üçlüklerle beraber kaderden mesajı vermiş gibiydi: Bugün Fenerbahçe Ülker’in günü olmayacaktı. Çeyreği 24-21’lik üstünlükle kapayan Fenerbahçe Ülker farkı 17’ye indirmişti ancak görünürde pek umut yoktu. Dördüncü çeyrekte Fenerbahçe Ülker daha ağır basan taraftı ancak artık iş işten geçmişti. Sakatlığının etkisinden midir bilinmez ancak tüm maç boyunca ritmini bulamayan Euroleague MVP’si Nemanja Bjelica bir top kaybı üzerine teknik faul alıp 5 faulle oyun dışında kalınca geri dönüş umutları da suya düşmüş oldu. Maçı 26 sayıyla tamamlayan Goudelock’ın kişisel çabası sadece skorun belirlenmesine yardımcı oldu ve Real Madrid maçı 96-87’lik skorla kazanarak üçüncü kez üst üste final oynama hakkı kazandı. Goudelock ile beraber 6/8 saha içi ve 8/10’luk serbest atış isabetleri ile 20 sayı ve 6 ribaund ile oynayan Vesely haricinde Fenerbahçe Ülker’de hiçbir oyuncu standardının yanına bile yaklaşamadı. Goudelock’ın 34, Bogdanovic’in 36 ve Vesely’nin 37 dakika oynaması her şeyi anlatıyordu aslında...
EUROLEAGUE FINAL FOUR 2015
Fantastik bir üçüncülük maçı
Milos Teodosic’in oynamadığı karşılaşmaya 12-0’lık bir seriyle başlayan ve 8. dakikada 20 sayı farkı yakalayan CSKA, maçı başlamadan bitirmiş gibi duruyordu. Ne var ki Fenerbahçe Ülker’de 2 dakikada üç üçlük isabeti bulan Andrew Goudelock ilk çeyreğin 14 sayı fark ile bitmesini sağladı. Temsilcimizin formsuzluğu ikinci çeyrekte de devam etti. 8 sayısının 6’sını bu çeyrekte bulan Zoric sayesinde hücumda sayı üreten Fenerbahçe Ülker’in karşısında Fridzon, De Colo ve Nichols ile üçlük isabetleri bulan CSKA’nın hücumunda bir sıkıntı gözükmüyordu. Bir ara farkın 28’e kadar çıktığı çeyreği CSKA, De Colo’nun 8 sayısıyla beraber 21-11’lik üstünlük ile bitiyor ve ilk yarı sonunda farkı 24’e çıkarıyordu. İkinci yarının başında Zisis, Bjelica ve Goudelock’ın önderliğinde farkı kapatmaya kararlı bir şekilde oynayan Fenerbahçe, 14-2’lik bir seri yakalayarak bunu başardı. Toplamda 31 sayı attığı çeyreğin son 3 dakikasına 7 sayı sığdıran Goudelock ile beraber farkı 11’e indiren Fenerbahçe Ülker son çeyrek için ciddi anlamda umutlanıyordu. Semih Erden’in bench’ten gelerek bulduğu 8 sayı üzerine Zisis’in üçlüğüyle maçın bitimine 5 dakika kala skoru eşitleyen Fenerbahçe Ülker adeta yeniden doğmuş gibiydi. Çareyi potaya gitmekte bulan sarılacivertlilerin bu taktiği işliyor gibiydi ancak CSKA’nın da eli armut toplamıyordu. Maçın bitimine 2 dakika kala, yarı finale göre çok daha iyi bir performans sergileyen Bjelica skoru eşitleyen üçlüğü attıktan sonra gereksiz bir hücum faul yapıyor, 30 saniye sonrasında Goudelock’ın da 5 faul alıp oyundan çıkması Fenerbahçe Ülker’in umutlarını azaltıyordu. Maçın bitimine 39 saniye kala Nando De Colo’ya odaklanan Fenerbahçe Ülker savunması Nichols’ı boş bırakıyor, o da ikramı geri çevirmeyerek takımını bronz madalyanın eşiğine getiriyordu. 9 saniye kala De Colo’ya koyulan blok sonrası hızlı hücumda Melih Mahmutoğlu üçlüğü kaçırınca umutlar resmen tükeniyor ve Fenerbahçe 86-80’lik bir skorla dördüncü oluyordu. CSKA koçu Dimitris Itoudis ise ustası Zeljko Obradovic karşısında yine bir galibiyet almıştı.
EUROLEAGUE FINAL FOUR 2015
Finalde mutlu sona İspanyollar ulaştı
Herkesin heyecanla beklediği, 2013 finalinin rövanşı, Matt Lojeski’nin harika performansıyla başladı. İlk 6 dakikada 10 sayıya ulaşan Amerikalı oyuncu takımının ilk çeyreği önde götürmesinde büyük pay sahibiydi. Real, Spanoulis’e sayı attırmamaya kararlı gibiydi ancak bu baskı, Olympiakos’lu diğer oyuncuları rahatlatıyordu. Sergio Llull’ün attığı iki üçlük, cuma günü çok iyi oynayan Ayon’un erken iki faul aldığı Real adına çeyreğin herhangi bir ağır yara olmadan bitmesini sağlıyordu. İkinci çeyreğin kahramanı ise Real’li Jonas Maciulis’ti. 30 yaşındaki Litvanyalı kısa forvet, çeyreği 9 sayıyla kaparken Real’in öne geçmesinde de önemli rol oynadı. Bu sırada Spanoulis çeyreğin ortasında kendisinden beklenmeyecek şekilde üst üste 3 serbest atış kaçırdı. Bu hem kendisi, hem de takımı için kötü bir işaret olacaktı. KC Rivers’ın üçlüğüyle biten ilk yarıyı Real 35-28’lik skorla önde kapıyordu. %18 ile üçlük ve %43 ile serbest atış kullanan Olympiakos için 7 fark iyi bile sayılırdı çünkü bu rakamlar bir şekilde düzelecekti... Real üçüncü çeyreğe de iyi bir başlangıç yaptı ve farkı 11 sayıya çıkardı. Bu noktada Lojeski geri döndü ve bulduğu 5 sayıyla Olympiakos’u 12-0’lık bir seriye taşıdı. Tam maça denge geldiği düşünülürken sahneye Jaycee Carroll çıktı ve üst üste üç üçlük, üzerine bir de rahat bir turnike atarak tek başına 11 sayı kaydetti. Başına ne geldiğini anlamayan Olympiakos bir anda kendini 7 sayı geride buldu ve üçüncü çeyrek böyle sona erdi. Cuma günü son çeyreğe 4 sayı geride giren Olympiakos için 7 sayılık fark da dünyanın sonu değildi ancak o fark bir türlü inmek bilmiyordu ve zaman hızla geçiyordu. Ayrıca yarı finalin aksine bu sefer Spanoulis gerçekten devreye girecek gibi durmuyordu; nitekim öyle de oldu. Real’in ribaundlardaki üstünlüğü, Olympiakos için maçı iyice krize soktu ve Andres Nocioni maçın bitimine 3 dakika kala farkı 10’a çıkaran üçlüğü attıktan sonra Sloukas’a muhteşem bir blok yaptı ve Yunanların umutlarını bitirme yolunda büyük bir adım attı. Maçın bitimine 1:57 kala Sergio Llull’un attığı turnike sonrası Real bench’i artık şampiyon olmuşçasına sevinmeye başlamıştı. Tribünler de son pozisyonlarda top Real’li oyunculardayken paslar sırasında “oley” çekerek bu sevince katıldı. Sonunda ufak bir gerginliğin olduğu maçı 78-59’luk skorla Real Madrid kazandı ve 1995’ten bu yana ilk Euroleague şampiyonluğunu elde etmiş oldu. Final Four’un MVP’si ise sahada durduğu her saniye şampiyonluğu istediğini her hareketiyle gösteren Nocioni oldu. Maç başına 12 sayı ve 6,5 ribaund ortalamalarıyla oynayan 35 yaşındaki Arjantinli forvet, aynı zamanda Real forması altında 2 maçta da blok koyan tek oyuncu idi.
TBL PLAY-OFF EŞLEŞMELERi
FENERBAHÇE ÜLKER
GALATASARAY LiV HOSPITAL
Normal sezonu lider bitiren sarılacivertliler, son hafta kaybetmesine rağmen sürpriz bir şekilde play-off’a kalan ezeli rakibiyle yarı final bileti için kapışıyor Yazı Gürhan Ul
ezon içerisinde yaşanan idari ve maddi sıkıntılar nedeniyle ligi sekizinci sırada bitiren Galatasaray LH ile zaman zaman ligi boş vermiş gözükse de rahat bir şekilde ilk sırayı kapan Fenerbahçe Ülker arasındaki play-off ilk tur eşleşmesi zevkli mücadelelere sahne olmaya aday. Aslında iki devi uzun bir süredir daha üst turlarda karşılaşırken görüyoruz ancak birçok faktör nedeniyle bu dev derbiyi ilk turda yaşayacağız.
S
SEZON İÇİNDE EŞİTLİK VAR İki ekibin sezon içerisindeki karşılaşmalarında 1-1’lik eşitlik var ancak değişen kadrolar ve eksiklikler nedeniyle bu çok sağlam bir
done olarak gözükmüyor. İlk maçı Fenerbahçe Ülker sahasında 85-74 kazanırken; ev sahibinde Zisis henüz transfer edilmemiş, sezonun sonlarına doğru sakatlanan Hickman ise takımın birinci guardı konumundaydı. Galatasaray LH’de ise sezon içerisinde çeşitli nedenlerle ayrılan Jawai, Aradori, Arroyo ve Furkan mücadele vermişti. İkinci karşılaşmayı ise kazanan 92-88 ile sarı-kırmızılılar olurken, mücadele özellikle Fenerbahçe Ülker açısından savunma anlamında tam bir kabus şeklinde geçmişti. Hatta maç sonunda Obradovic birçoklarına göre oyuncularını hareketlendirme amaçlı olan çok sert açıklamalar yapmış ve sarı-lacivertli ekip bu maçın ardından bambaşka bir hüviyete bürünmüştü.
“ Rakİbİne göre her mevkİde genİş rotasyona sahİp olan Fenerbahçe Ülker, bu avantajını sonuna kadar kullanacaktır”
KADRO KALİTESİ FARKI Takımların son durumlarına gelirsek; Fenerbahçe Ülker, tarihindeki en büyük başarı olan Euroleague Final Four mücadelelerinin ardından nispeten maç kondisyonu daha yüksek şekilde seriye başlayacak. Galatasaray LH ise yaklaşık iki haftayı boş geçirmiş olacak ancak bu durumun sarıkırmızılıları etkileyeceğini düşünmüyorum. Biraz da tarafların artıları ve eksilerinden bahsedersek; ilk göze çarpan şey, sarı-lacivertli ekibin geniş kadrosu oluyor. Rakibine göre her mevkide oldukça geniş ve nitelikli bir rotasyona sahip olan Fenerbahçe Ülker, Obradovic yönetiminde bu avantajını sonuna kadar kullanacaktır. Galatasaray LH’nin ise en büyük
avantajı, dar rotasyonla mücadele etmeye alışık olan, hatta belki de Avrupa’da bunu en iyi şekilde beceren koçlardan biri sayılan Ergin Ataman olacak. Her anlamda çok kötü geçen sezonda rakipleri karşısında alınacak bir galibiyetin dahi oldukça önemli olduğunu düşünürsek, sarı-kırmızılıların depoda kalmış olan son güçlerini sahalarında oynanacak karşılaşmada kullanacağını düşünebiliriz ancak ne olursa olsun, altı kişi ile mücadele ederken Fenerbahçe Ülker kalitesinde bir ekiple baş etmeleri oldukça zor gözüküyor. Patric Young’ın, sarı-lacivertlilerin Real Madrid maçı esnasındaki alaycı tweet’lerinin de ekstra motivasyon sağlayacağını düşünürsek, Galatasaray’ı ne kadar zor iki maçın beklediğini daha rahat anlayabiliriz.
YOUNG DAMGA VURABİLİR İki ekibin seride kaderini belirleyecek oyuncular olarak ise Galatasaray LH’den Young ve Erceg, Fenerbahçe Ülker’den ise Bogdanovic ve Goudelock’ı gösterebiliriz. Fenerbahçe Ülker’in ribaund ve pota altı savunmasında zaman zaman zorlanması sarı-kırmızılılar için Young’ın önemini daha net ortaya çıkarıyor. Seri için bir tahmin yapmam gerekirse; Fenerbahçe Ülker 2-0 yapar ve bir üst turdaki rakibini bekler derim. Umarım olaylardan uzak ve saha dışındaki olaylardan çok basketbolun güzelliklerinin konuşulacağı bir seri olur.
TBL PLAY-OFF EŞLEŞMELERi
ANADOLU EFES TÜRK TELEKOM
Play-off’a ikinci sıradan giren Anadolu Efes, ligi averajla yedinci bitiren Türk Telekom’la kozlarını paylaşıyor Yazı Ali Konavic
nadolu Efes’e dair sezon boyunca birçok şey yazdım. Euroleague’de yaşadıkları form düşüklüğü sonrası Real Madrid ile eşleşmeleri büyük şanssızlıktı. Ancak Real karşısında ortaya koyduklarıyla kalitelerini bir kez daha kanıtlamış oldular. Şimdi bu önemli yatırım ve kadro gücünü kupaya çevirme zamanı ve ellerinde kalan yegâne hedef lig şampiyonluğu. Türk Telekom ise önemli bir sürprize imza atarak play-off’a kalması yetmiyormuş gibi Fenerbahçe Ülker’den de kaçarak tur şansını biraz daha artırdı. Hoş, bana sorarsanız şu turu geçme şansları yüzde 10’dan fazla değil. Peki neden? Bunu konuşalım.
A
EFES GÜÇLÜ VE AÇ Real Madrid serisinde Anadolu Efes’in basketbol iştahı dikkat çekici boyuttaydı. Ivkovic’in kaos basketbolu büyük oranda etkisini gösterdi. O oyun stili sayesinde rakiplerinin oyununu büyük oranda bozdukları açık. Ancak lacivertbeyazlılar, bu kez kendisinden bariz şekilde güçsüz bir takımla karşılaşacak. Bu da demek oluyor ki, oynamaları gereken şey kendi basketbolları. Bu noktada bazı soru işaretleri kendini gösteriyor. Anadolu Efes’in set temposu çoğu zaman istenen seviyede değil. Bitiricileri de formda olmayınca sıkıntı büyüyor ancak Türkiye Ligi özelinde o kadar alternatifli bir kadroya sahipler ki illa işi bitirecek eller bulabiliyorlar. İştahlı
“ Real Madrİd serİsİnde Anadolu Efes’İn basketbol İştahı dİkkat çekİcİ boyuttaydı. İvkovİc’İn kaos basketbolu etkİsİnİ gösterdİ”
ve sert yapılarıyla “vurup geçecek” güce sahipler. Heurtel’in de yavaş yavaş uyum sağlama sürecinin sonuna geldiğini düşününce Efes’in gücünü sadece “iştaha” indirgemek doğru olmaz. Önemli bir basketbol aklına da sahipler. Birkan’ın da dönüşüyle bir ekstra atıcıya kavuştular. Gitgide zenginleşen bu oyuncu yelpazesi karşısında mütevazı Türk Telekom’un nasıl direnç gösterebileceğini kestirmek güç. TÜRK TELEKOM CEPHESİ Ankara ekibi, Chris Johnson’ın katılımından beri daha derli toplu basketbol oynuyor. NBA patentli uzun, Telekom’un lokomotifi konumunda. Barış, Ümit ve Evren gibi kaliteli yerliler de aslında onu çevreleyen en istik-
rarlı isimler. Josh Carter ve Ben McCauley de Telekom’un vurucu gücünün patlayıcı kısmı ama istikrarlılıkları tartışılır. Nitekim sezonun son maçında Efes onlara Ankara’da 20 sayılık bir fark yaparken iki isim de yokları oynamıştı. Valters ve Rakovic de pek formda değil. İyi katkı vermeleri sürpriz olur. Bu şartlar altında Efes’in seriyi maç vermeden noktalaması ve yoluna devam etmesi en olası ihtimal. Telekom’un maç kazanması için büyük koç hatası veya ekstra performanslar gerekiyor. Sezonun ilk yarısında İstanbul’da oynanan maçta büyük bir sürprize imza atarak 91-86’lık galibiyetle Ankara’ya dönmüşlerdi. Ivkovic bu kez aynı hataları yapmaz, Telekom da o maçtaki “sürreal” patlayıcılığı gösteremez diye
düşünüyorum. Zira Krstic, Perperoglou, Draper gibi önemli tecrübeler bu tarz patlayıcı takımların panzehridir. Ivkovic’in buralardaki tecrübesinden bahsetmeye gerek bile yok.
TBL PLAY-OFF EŞLEŞMELERi
DARÜŞŞAFAKA DOĞUŞ
Trabzonspor MEDICAL PARK
Normal sezonu üçüncü bitiren Daçka, ligi altıncı sırada tamamlayan Karadeniz temsilcisini eleyip yarı finale çıkma peşinde Yazı Bora Türkoğlu
igin en flaş ekiplerinden Darüşşafaka Doğuş’un amacı, normal sezonun ardından play-off’a da damga vurmak. Son bir ayı çok iyi bir form grafiği ile geçiren Trabzonspor Medical Park ise yakaladığı bu ivmeyi Daçka serisine de taşımak istiyor.
L
M.Ö. – M.S. 2014-15 sezonuna iddialı bir kadro kurarak giren Trabzonspor MP için işler pek de planlandığı gibi gitmedi. Çareyi koç değişikliğinde arayan Karadeniz ekibi, Nenad Markovic’i takımın başına getirerek kısa ve orta vadede istediklerini elde etme yoluna gitti ve bunda da başarılı oldu. Trabzonspor için bu sezonu “Markovic’ten önce” ve “Markovic’ten sonra” diye ikiye ayırmak gerekir. Takım
Markovic yönetiminde Türkiye’de ve Avrupa’da çıktığı 36 maçın sadece 10’nundan mağlubiyetle ayrıldı. Ev sahibi olduğu EuroChallenge Kupası’nı finalde son saniye basketiyle kaybeden bordo-mavililer için son bir aya ayrı bir parantez açmalıyız. O zamana kadar 10 galibiyet ve 14 mağlubiyetle ligin 11’inci sırasında bulunan Trabzonspor, oynadığı son altı maçı da kazanarak play-off yarışında kendine altıncı sıradan yer buldu. Play-off hesaplarının yapıldığı çok bilinmeyenli bir denklem sorusuna dönüşen son hafta Galatasaray’ın da kaybetmesiyle birlikte bir anlamda Anadolu Efes’le eşleşmekten kaçarak Darüşşafaka’nın rakibi oldular. Markovic’in oyun sistemine baktığımızda hücum ederek var olan bir takım olduğunu görüyoruz. Takım maç başına
81 sayı ortalamasıyla oynuyor ve bu sayının altına düştüğü maçları büyük oranda kaybediyor. Yine de tüm bu parametrelere rağmen Bosnalı antrenörün ısrarla üstünde durduğu nokta ise savunma. Skor anlamında iki ABD’li oyuncuya çok iş düşüyor. Bost ve Hardy sıkışan anların acil durum çekici gibi. Stipanovic ile Velickovic ise pota altı yükünü çekiyor. Özellikle Stipanovic’i takımın kısalarıyla sürekli olarak ikili oyun oynarken görebiliyoruz. Şimdiden gelecek sezon planlarına başlayan Trabzonspor’un işi Daçka karşısında kolay değil ama imkansız da değil. TECRÜBE FARKI Play-off’a kalan diğer birçok takımın aksine sadece ülke sınırları içerisinde ter döken Daçka’yı ligin en flaş takımı olarak nitelendirirsek çok da haksız sayıl-
“ Play-off’a kalan dİğer bİrçok takımın aksİne Daçka’yı lİgİn en flaş takımı olarak nİtelendİrİrsek çok da haksız SAYILMAYIZ”
mayız. TBL’ye yükseldikten sonra ciddi bir yatırımla yola koyulan takım; önce Oktay Mahmuti’yi, daha sonra da Mahmuti’nin oyuncularını kadroya katarak hedefleri doğrultusunda bir hamle yaptı ve şu an itibarıyla bu hamlenin meyvelerini toplamaya devam ediyor. Takımın yetenek, oyuncu ve koç dışında iki büyük avantajı daha var. Bunlardan ilki, herkesin rolünün çok belirgin olması. İkincisi ise play-off tecrübesi yaşamış, yani bu seviyeleri oynamayı alışkanlık haline getirmiş oyuncuların çokluğu. Birçok ismin ilk kez play-off oynayacağı Trabzonspor ile karşılaştırıldığında, ellerinde Ermal, Dudley, Gordon, Vidmar gibi artık ustalaşmış isimler var. Bunların yanında, Farmar gibi bir guard ve
kenardan gelebilecek Seibutis ve Brown gibi önemli skorerler mevcut. Takıma ligin 19’uncu haftasında katılan Farmar, oyun planında az bir değişikliğe sebep olsa da, şüphesiz Mahmuti’nin en büyük kozu. Her ne kadar takım onunla oynamaya alışmış olsa da, o henüz bazı maçlarda Türkiye’de oynamaya pek alışabilmiş bir görüntü çizmedi. Özellikle Efes ve Fenerbahçe Ülker maçlarında bir türlü devreye giremedi. Uzun süre liderlik mücadelesi verdiği normal sezonu Fenerbahçe Ülker ve Anadolu Efes’in ardından üçüncü tamamlayan Daçka; ligde Trabzonspor ile oynadığı ilk maçı 88-68, ikinci maçı da 75-67 kazandı. Kadro kalitesi, saha avantajı gibi belirleyici unsurları göz önünde bulundur-
duğumuzda bu eşleşmede Darüşşafaka Doğuş favori konumunda. Yine de şunu unutmamak lazım: Basketbol kağıt üzerinde değil, parke üzerinde oynanıyor!
TBL PLAY-OFF EŞLEŞMELERi
PINAR KARŞIYAKA BANVİT
TBL’nin en istikrarlı iki ekibi, play-off ilk turunda birbirini alt edip adını yarı finale yazdırma amacında Yazı Bora Türkoğlu
ormal sezonu dördüncü sırada bitiren Pınar Karşıyaka ile ligi onların hemen bir alt basamağında tamamlayan Banvit, play-off’ta yarı finale kalabilmek için kozlarını paylaşacak. Peki bu iki takımın sahaya yansıtmak istedikleri oyun planları ve sezon içerisinde birbirleriyle yaptıkları maçlar seri öncesi bize neler anlatıyor?
N
Kapılma rüzgarıma, sen de aldanırsın Basketbol izleyicilerinin aylardır ağzından düşürmediği bir cümle var: “Karşıyaka’nın 5 numara sorunu”. Aslında kırmızı-yeşilli takımın sanıldığı gibi o tarz bir problemi yok çünkü Ufuk Sarıca önderliğindeki takımın klasik oyun anlayışının ötesinde, modern
diyebileceğimiz (Golden State Warriors örneğinde olduğu gibi) bir basketbol felsefesi mevcut. Hem koç, hem de yönetim eldeki kaynakların fazlasıyla farkında. Yetenek havuzunuz yeteri kadar zengin değilse ve bütçeniz çarpışmayı hedeflediğiniz takımlar kadar yüksek değilse, parkede başka yollar denemelisiniz. Yani Nenad Krstic’iniz yoksa, Krstic’e sahip bir takımı o takım gibi oynayarak yenemezsiniz. Pınar Karşıyaka’nın bu sezon oynamak istediği basketbol da tam olarak bu kompozisyonun sahaya yansımış hali. Takımın geleneksel bir pota altı oyuncusu yok fakat bu, onlara hücumda ve savunmada hızlı ayaklar, dolayısıyla da “Çabuk ol, telaşa getirme!” basketbolu olarak geri dönüyor. Dixon, Diebler ve Strawberry’nin en hızlı şekilde yarı sahayı geçip potaya gönderdik-
leri toplar, İzmir temsilcisinin birincil oyun planı. Şutlar girmeye başlarsa, rakip takım için kaos zamanı gelmiş demektir. Seri yakalamaya yönelik bu coşkulu oyun bir anda rakibi de tempo yapmaya yöneltiyor ve takımınız bu tempoya hazır değilse top kayıpları, kötü şut tercihleri başlıyor. Başka bir ifadeyle; Sarıca’nın ekibi, rakibin gardını düşürmek için bir rüzgar yaratıyor ve yelkenleri doğru yöne açmazsanız tekneniz alabora oluyor. Elbette bu felsefenin bir takım dezavantajları da mevcut. Örneğin; sizden daha iyi kadrolara karşı pota altı eksikliğinden dolayı “cüsse” problemi çekiyorsunuz. Ne Gabriel, ne de Palacios pota altında kalıplı ve post-up oynamayı beceren uzunları tutabilecek kapasitede. Bir diğer handikap ise sahada olan ve rüzgarı yaratan oyuncuların
“ Sezona Zoran Lukic yönetİmİnde gİren BANVİT’TE doku uyuşmazlığı, takımı bİr karar almaya İttİ ve HAYAL KIRIKLIĞI YARATTI”
bu hızlı basketbol nedeniyle bir hayli yorgun düşmeleri. Bench’iniz kuvvetli değilse ve sahadakileri dinlendirebilme fırsatınız yoksa, gerekli olan oyun üstünlüğünü son periyoda kadar yaratmak mecburiyetindesiniz. Zira takımın enerjisi her geçen dakika azalırken, bir de faul problemi gibi muhtemel sorunlar eklenirse sizi çok iyi bir maç sonu beklemiyor demektir. Banvit vizelerden çaktı Sezona Zoran Lukic yönetiminde giren Bandırma ekibindeki doku uyuşmazlığı, takımı bir karar almaya itti ve umutlar bir ölçüde yerini hayal kırıklığına bıraktı. Sorunun antrenörde mi, yoksa oyuncularda mı olduğu ayrı bir tartışma konusu ancak kesin olan şu ki, Banvit ligin ilk haftasından bu yana
istenilen ritmi bulamadı. Lukic’in ayrılışının ardından görevi devralan Selçuk Ernak, her ne kadar bir anlık manevrayla gerçekleşemeyecek olsa da, Lukic’in aksine Davis ve Rowland’dan daha fazla yararlanabileceği çabuk basketbol oynatmaya çalışıyor. 2009’dan bu yana TBL’de en az yarı final oynamış bir takım için Karşıyaka eşleşmesinde yaşanabilecek olası bir hüsran, Eurocup yarı finaline rağmen bazı eleştirileri ve yeniden yapılanmayı beraberinde getirecektir. Banvit, her ne kadar kağıt üzerinde Karşıyaka ayarında, hatta bazı pozisyonlarda üzerinde bir kadroya sahip olsa da, rakibiyle ligde ve kupada oynadığı maçlar durumun tersini söylüyor. Karşıyaka’ya ligin ilk haftasında 64-60’lık skorla mağlup olan
Banvit, kendi sahasında oynadığı ve uzatmaya giden maçta da rakibine 89-87 boyun eğdi. Fakat işler Bandırma ekibi için kupada çok daha vahimdi. Kontrolün tamamen rakipte olduğu maçlarda Banvit; gruplarda 76-63, çeyrek finalde ise 89-64’lük skorlarla İzmir ekibine farklı kaybetti. Maç başına ligin en çok asist yapan takımı Banvit’in bu kötü ara sınavlarına rağmen sınıfı geçmesi adına tek çare, Ernak dönemindeki yeni oyun yapısıyla 75 sayının altına düşmemek gibi gözüküyor. Ligin belki de basketbola en hakim ve tribünleri dolduran seyircisini göz önünde bulundurduğumuzda, Karşıyaka’nın ev sahibi avantajı ile üç maçlık play-off serisinde bir adım önde olduğunu söylemek gerek.
HAFTALIK FİLM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
arkapencere.com