Slam Dunk Dergi - Sayi 85

Page 1

SLAMDUNK HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ

09 - 15 Haziran 2015 / SAYI: 85

Süper Final

40’LAR KULÜBÜ

NBA FİNAL SERİSİNİN İLK MAÇINDA 40+ ATANLAR

FANTASTİK MAÇLAR EUROLEAGUE ESKİDEN BU KADAR PROFESYONEL DEĞİLDİ!

baSlıyor! PINAR KARŞIYAKA VS ANADOLU EFES




SLAMDUNK YAZIŞMA ADRESİ Talatpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kat:4 gültepe / KAĞITHANE / İSTANBUL Tel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

www.slamdunkdergi.com Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin recep@slamdunkdergi.com Haber Müdürü Bulut Çiftçi bulut@slamdunkdergi.com Tasarım BARAS MEDYA bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş utku@slamdunkdergi.com Katkıda Bulunanlar Can Hasgör, Şaban Işık, Yaşar Anıl Cantepe Ali Konavic, Faruk Çolak, Alican Şengül, Doğuş Arun, Gürhan Ul, Eren Tolga Onur, Can Asena, Batuhan Karcı, Furkan Sümbül, Bora Türkoğlu, Emre Çelik, Rıdvan Yağımlı Reklam Rezervasyon Bilgehan Aras bilgehanaras1976@slamdunkdergi.com + 90 (533) 552 07 49 Yayının Türü: Yerel Süreli Yayıncı: Baras Basım Yayın Adresi: Sanayi Mah. 1673. Sok. No: 34-34510 Esenyurt / İstanbul Tel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98 Slamdunk Haftalık Basketbol Dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı Slamdunk Dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Slamdunk Dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.


YENİ SEZONUN HEYECANI BAŞLADI! 25 ÇOK ÖZEL KART! BU ÖZEL KARTLARI KAÇIRMA!

İMZALI KARTLAR, SEZONUN EN İYİLERİ, ÜMİT VAAT EDEN YILDIZLAR, UNUTULMAZ ANLAR, ŞEREF LİSTESİ, VE MUHTEŞEM İKİLİLER! SINIRLI ÜRETİM KARTLARA DİKKAT:

KOBE BRYANT, KEVIN DURANT, BLAKE GRIFFIN, YAO MING, LeBRON JAMES 50 farklı

,her pakette bir tane.

QR kodunu tara, oyunu indir, Benefits menüsüne gir ve anahtarını etkinleştir. Ekstralar: NBA My Dream Player Kartları, değeri 588 PUAN NBA My Dream Super Gift Kartları, değeri 388 PUAN NBA My Dream Gift Kartları, değeri 88 PUAN Kodlar 31 Ekim 2015 tarihine kadar geçerlidir.

www.paninigroup.com

ŞİMDİ TÜM BAYİLERDE!

© 2014 NBA Properties, Inc. All Rights Reserved.


Kötü Talih

Cleveland Cavaliers’ın yaşadığı talihsizliklerin ardı arkası kesilmiyor! evin Love’ın ilk turda sakatlanması sonrası LeBron James’in en önemli yardımcısı konumuna gelen Kyrie Irving, Atlanta Hawks serisinde yaşadığı talihsizliğin daha kötüsünü yaşadı ve finallerin geri kalanı için takımını ondan mahrum bırakmış oldu. Konferans finalinde dizinden yaşadığı sakatlık nedeniyle iki maç kaçıran “Uncle Drew”, Warriors ile oynanan ilk maçın son dakikalarında yaşanan bir pozisyon sonrası bu sefer de diz kapağından sakatlandı ve yaklaşık 4-5 ay arası parkelerden uzak kalması bekleniyor. Türlü sallantılarla geçen sezonda NBA finaline kadar yükselen Cavs, böylelikle sezon öncesi LeBron James’in de takıma katılmasıyla oluşturduğu “Süper Üçlü”nün ikisinden yoksun final serisine devam edecek. Bol Şans!

K


FastBreak / Hazırlayan: Alican Şengül


Forma Değişimi

Yıllardır NBA’in en sıkıcı takımı rolünü üstlenen Bucks, artık bu kostümü çıkarmaya kararlı! ezon başında eski oyuncuları, efsane Jason Kidd’i koçluğa getiren Milwaukee Bucks, görece kısır ve kötü Doğu Konferansı’nda play-off’a kalmış fakat Chicago Bulls karşısında özellikle altıncı maçta yaşadıkları hüsranla kötü bir sezon kapanışı yapmışlardı. Büyük beklentiler doğrultusunda seçtikleri, draft sınıfının gözdelerinden Jabari Parker’ın da sezon içinde geçirdiği ağır sakatlık sonrası neredeyse hiç oynayamamış olması, sezonun onlar adına ne denli şanstan yoksun geçtiğinin bir başka göstergesi. Bucks yönetimi de bu yönde düşünmüş olacak ki, totem mahiyetinde bir hareketle formalarında büyük bir değişime gitti. Takımın iki genç yıldızı Jabari Parker ve Giannis Antetokounmpo mankeni olduğu forma lansmanında mottolarını da bu doğrultuda belirleyen Milwaukee ekibi, “Geleceğine Sahip Çık” mottosu ile yeni formalarını tanıttı. Takımın çok daha başarılı olduğu 1977-1993 dönemindeki formalarını andıran yeni formalarda da yine “Irish Rainbow” çizgilerinin süslediği detaylar mevcut. Değişim başarıya gebe mi, bekleyip göreceğiz.

S


FastBreak


Esasında İyilermiş

Delonte West ile LeBron James’in arası bozuk sanıyorduk ama hiç de öyle değilmiş! eBron James’in ilk Cavs kariyerindeki takım arkadaşlarından eski NBA oyuncusu Delonte West, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada LeBron hakkında olumsuz düşünceleri olmadığını, aksine kendisinin hayatında çok önemli pozitif gelişmelere ön ayak olduğunu söyledi. LeBron’un annesi ile ilişki yaşadığı iddiaları ile aralarına kara kedi giren ikili, dedikodulara göre arkadaşlıklarını kötü bir biçimde bitirmişlerdi ama West öyle olmadığını söylüyor. “Soyunma odasında oturur, bana bazı kelimeler söyleyerek onlar üzerinden rap yapmamı isterdi. Çoğu zaman yalnızdım fakat daima gelip ‘Ne olursa olsun, nereye gidersen git daima arkandayım’ diyerek destek olurdu” diyen West, türlü söylentiler doğrultusunda araları bozuk olduğu söylenen eski takım arkadaşına bir nevi teşekkür selamı çaktı.

L


FastBreak


Detroit Pistons’t Atılım

Eski şaşaalı günlerine dönmeyi hedefleyen Pistons, bu doğrultuda çok önemli bir adım attı BA’in son dönemlerdeki en büyük problemlerinden birisi, yeni nesil oyuncuların daha büyük şehirlerde oynamayı tercih etmeleri. Bu doğrultuda, görece daha az gelişmiş veya eğlence hayatı olmayan şehirlerin takımları, draft kovalayıp bunların da tutmasını bekliyor. Bu şehirlerin en önemlilerinden birisi Amerika’nın en büyük sanayi şehri Detroit. “Motown” lakaplı Pistons, belki şehri geliştiremedi ama bunun yerine NBA’in belki de en önemli menajerini takım bünyesine katıp The Palace’ta bir ofis verdi: Arn Tellem. Tellem, Anthony Davis ve Russell Westbrook gibi yeni nesil süperstarların menajeri konumunda. Koç Stan van Gundy ve GM Jeff Bower, yeniden yapılanma yoluna giden Pistons için ilk önemli hamlesini yapmış gibi. Bakalım Tellem, Motown’a o çok beklediği yıldız ve yıldızları getirebilecek mi?

N


tan

FastBreak


Uykusuz Her Gece

LeBron James, final serisinin ilk maçında kaçırdığı kritik şutun etkisinden kurtulamamış inalin ilk maçında gösterdiği muazzam performans ile final serisinin ilk maçında 40 ve üzeri sayı atan beşinci oyuncu olan LeBron James, maçın normal süresinin son saniyelerinde kritik bir şuttan yararlanamamıştı. Anlaşılan o ki o şut Kral’ın uykularını kaçırmış! İlk maçın ertesi günü antrenmandan sonra düzenlenen basın toplantısında basının sorularını yanıtlayan James, normal sürenin son saniyelerinde kaçırdığı şut hakkında şunları söyledi: “Tabii ki harika bir duygu değil. Gece pek fazla uyuyamadım. Kafanızda pozisyonları oynar, düşünür ve uygulamaya çalışırsınız. Bu sayede zihniniz oyalanır.” Yani LeBron o gece farklı farklı senaryoları kafasında döndürmüş. Demek ki o pozisyonda başka ne yapabileceği düşüncesi de bir süre daha aklından çıkmayacak.

F


FastBreak


40’lar k


40’lar Kulübü

kulübü NBA final serisi ilk maçında 44 sayı atan LeBron James, tarihte bunu başaran dördüncü oyuncu oldu. Peki bu kulübün diğer üyeleri kim? Yazı Furkan Sümbül



40’lar Kulübü

N

BA finalleri adına yakışır bir şekilde başladı. Uzatmaya giden ilk maçı Golden State Warriors, Cleveland Cavaliers’ı 108-100 yenerken, LeBron James’in “Direniyorum acılarına yine dünya!” tadındaki performansı yeterli olmasa da kendisi adına bir kilometre taşını geride bırakmış oldu. Daha önce play-off finali ilk maçlarında 40 sayı barajını aşabilen sadece dört isim vardı ve kaydettiği 44 sayı ile beşinci isim olarak tarihe geçti. 38 kez 40 sayı barajını, sekiz kez de 50 sayı barajını aşan Michael Jordan’ın bile ulaşamadığı bu başarı, elbette çok özel isimler tarafından tekrarlanmıştı. O isimleri ve performansları hatırlatmadan önce, Kral’ın play-off’ta 30 sayı barajını 76’ncı kez aştığını ve Kareem Abdul Jabbar’ı geride bırakarak bu alanda üçüncü sıraya yerleştiğini de ekleyelim. Onun önündeki iki isim ise tahmin edebileceğimiz gibi 109 ile Jordan ve 88 ile Kobe...

Jerry West, 17 Nisan 1966 ve 23 Nisan 1969

Jerry West kimdir diyenler için kısa bir girizgahta bulunalım: NBA amblemindeki o meşhur crossover’ı yapan adam. 14 kez All-Star olan bu efsane, kariyeri boyunca sayısız başarı elde etti ama bu yazıda sadece ufak bir kısmından bahsedeceğiz. Elgin Baylor ve Gail Goodrich’li Lakers,

1966 NBA finaline yükselmeyi başarmıştı ve rakip; Bill Russell, Sam Jones ve John Havlicek’li Boston Celtics’ti. 41 sayı kaydetmeyi başaran Jerry West, takımını seride 1-0 öne geçiriyordu. Ardından üç maç üst üste alan Boston, sonraki iki maçta avantajını koruyamayınca seri 3-3’e geliyordu. Son maçta West’in 36 sayılık performansı yeterli olmayacaktı ve Boston mücadeleyi 95-93 galip tamamlayarak şampiyonluğa ulaşacaktı. West’in 23 Nisan’da koltuğu bir günlüğüne başkasına emanet edeceğini mi sandınız? Tabii ki hayır! 1969 finallerinde bir kez daha karşı karşıya gelen Lakers ile Celtics, aşağı yukarı aynı oyunculardan oluşan iskeletlerle sahadaydı. Tabii yaşlanmış da olsa fark yaratabilecek bir değişiklik vardı: Wilt Chamberlain. İnanılmaz bir çekişmeye sahne olan mücadeleyi 120-118 kazanan Lakers’ta 53 sayı kaydeden West, galibiyetin mimarı oluyordu. Ancak hikayenin devamı, senaristi tarafından serinin ikinci filmi çekiliyormuşçasına bir lezzette devam edecekti. Lakers yedinci maçta 110-108 kaybederken, West’in 42 sayılık performansı yeterli olmuyordu.

Shaquille O’Neal, 7 Hazİran 2000

Los Angeles Lakers, milenyumun ilk playoff’unda zorlu rakipleri birer birer eliyordu. İlk turda o yılların unutulmaz takımlarından Sacramento Kings’i saf dışı bırakan Lakers, yarı finalde Jason Kidd, Penny Hardaway, Shawn



40’lar Kulübü

Marion ve Cliff Robinson gibi isimlere sahip Phoenix Suns’ı da 4-1 ile geride bırakıyordu. Konferans finalindeki rakip ise Damon Stoudemire, Steve Smith, Scottie Pippen, Rasheed Wallace ve Arvydas Sabonis gibi çok kuvvetli bir beşe sahip Portland Trail Blazers’tı. Seriyi 26 sayı, 12.5 rib, 4.5 asist ortalamaları ile geçiren Shaq, takımını finale taşıdı. Finalde rakipleri güçlü Indiana Pacers’tı. Reggie Miller önderliğinde finale kadar yükselen Pacers’ın koçluğunu ise efsane isim Larry Bird yapıyordu. Ancak Indiana kadrosuna bakıldığı zaman Shaq’in arkasında emaneten bile durabilecek bir uzun yoktu. Dale Davis seri boyunca bu görevi üstlenmeye çalıştı ancak başaramadı. Staples Center’daki ilk mücadelede Shaq, Indiana ile adeta kafa buldu. 21-31 saha içi isabeti ile 43 sayı üreten Shaq, 19 da ribaund çekti. Miller’ın 1-16 gibi felaket bir saha içi isabet yüzdesiyle oynadığı bu günde mağlubiyet kaçınılmaz olacaktı. Biz basketbolseverlere ise Shaq’in, Davis’ın sırtından dönerek yaptığı unutulmaz alley-oop hatıra olarak kalacaktı.

Allen Iverson & Shaquille O’Neal, 6 Hazİran 2001

2001 play-off finali ilk mücadelesi, tarihin en büyük düellolarından birine tanıklık etti. 2001 play-off’una Dream Team tadında bir giriş yapan Lakers, bu performansı devam ettirdi ve sırasıyla Portland, Sacramento ve San Antonio üçlüsünü süpürerek 11-0 derecesiyle finale yükselmeyi başardı. Shaq yine “babasını bile tanımıyordu”! Kobe de inanılmaz bir play-off geçiriyordu ancak takımın saha içindeki ilk opsiyonu net bir şekilde belliydi. Doğudan finale yükselen takım ise Philadelphia 76ers’tı. Indiana, Toronto ve Milwakuee’yi eleyerek finale yükselen 76ers, 11-7 derecesiyle buraya gelirken birbirinden zorlu maçlar oynamıştı ve yıpranma oranı çok daha yüksekti. Allen Iverson’ın sürüklediği 76ers, Shaq’i durdurabilmek için son demlerinde olan Dikembe Mutombo’dan medet umuyordu ancak o da bu yaraya merhem olmadı. Tabii Allen Iverson’ın verecek bir cevabı vardı… Lakers maça çok daha iyi başlasa da Iverson’dan gelen 12 sayıyla skoru dengeleyen 76ers, maça ortak oldu. Shaq maç boyunca dominant bir performans sergiliyordu ancak


Iverson’ın Kobe’yi adeta çıldırtırcasına el üstü yolladığı şutlar, 76ers’ı maçta tutuyor, hatta öne taşıyordu. Üçüncü çeyreğin ortasına doğru Philadelphia’nın kaydettiği 69 sayının 38’inde Iverson imzası vardı. Daha sonra Rick Fox’u devreye sokan ve Iverson’ı pasifize eden Lakers maça ortak oldu. Shaq her iki pota altını da domine etmeye devam etti ve maç 94-94 ile uzatmaya gitti. İlk 29 dakikada 38 sayı kaydeden The Answer, sonraki 22 dakikada sadece 4 sayı üretebilmişti. Ancak takımı 99-98 geride iken sorumluluk aldı ve önce üçlüğü gönderip 1 dakika kala takımını öne taşıdı, daha sonra da Tyronn Lue’ya yaptığı unutulmaz crossover’ın ardından yolladığı şut ile fişi çekti. Maçı 107-101 kazanan 76ers, seride başka maç alamasa da Phil Jackson’ın takımını o sezon play-off’ta mağlup eden tek takım olacaktı. Iverson 48 sayı, Shaquille O’Neal ise 44 sayı-20 ribaund kaydederek tarihin en büyük düellolarından birine imza atmıştı.

Kobe Bryant, 4 Hazİran 2009

40’lar listesi olur da Kobe olmaz mı? Olur tabii! Altıncı kez finale yükselen ve beş şampiyonluğu bulunan Mamba; Utah, Houston ve Denver gibi dönemin çok zorlu rakiplerini saf dışı bırakarak takımını finale taşıyordu. Sonraları Lakers camiasının hain ilan edeceği Dwight

Howard önderliğinde ilerleyen Orlando ise; Philadelphia, Boston ve Cleveland gibi neredeyse TÜBİTAK’ın düzenleyeceği bir final yolunun ardından Lakers’ın karşısına çıkıyordu. Müthiş bir play-off dönemi geçiren Hidayet Türkoğlu’nun son Boston maçındaki unutulmaz performansı ve İsmail Şenol-Kaan Kural ikilisinin unutulmaz anlatımı dün gibi akıllarda. Shaq’li dönemden sonra 14 yıl finale hasret kalan Orlando, rüyayı gerçekleştirmek istiyordu ancak karşılarında inanmış bir Kobe vardı. Maça çok sıkmadan başlayan Kobe, ikinci çeyreğin tam ortasında sadece 8 sayı yazmıştı hanesine. Sonrasında canı istedi, atmak istedi ve attı. Kalan bölümde 10 sayı kaydeden Kobe, devreye 18-4-6 istatistikleriyle giriyordu ve takımını soyunma odasına 53-43 önde götürüyordu. Lakers’ın 25 saha içi isabetinin 15’inde direkt ya da dolaylı olarak Kobe parmağı vardı. Courtney Lee ve Mickael Pietrus gibi iki ortalama üzeri savunmacıyı sahadan silen Kobe, ikinci yarıda şovuna devam ediyordu ve maçı 40 sayı-8 ribaund-8 asist gibi unutulmaz bir istatistikle tamamlayarak takımına 100-75’lik galibiyeti getiriyordu. Seriyi de 4-1 kazanan Kobe, üst üste kaybettiği finallerin ardından “Biz daha ölmedik” mesajı veriyordu...


Anthony Davis


Fantastik Maçlar

Bir zamanlar a

Gelecek yıllar için NBA ile kısmi entegrasyonu bile düşünülen Euroleag


gue bir zamanlar bugünkü profesyonel görüntüsünden çok çok uzaktı…

Yazı Emre Çelİk

amatördük vol 1


Fantastik Maçlar

“İçeride yeneriz” O dönemki adıyla Avrupa Şampiyonlar Kupası olan Euroleague’in babasının en absürt sezonlarından biri hiç şüphesiz 1961-62 sezonu. İlk turda Fas ekibi Casablancais’i (evet, bir dönem Mısır ve Fas takımları da vardı) eleyen Real Madrid ile Benfica’yı saf dışı bırakan Ignis Varese, çeyrek finalin ilk maçında Casa dello Sport’ta kozlarını paylaştı. Real Madrid maçı baştan sona önde götürse de Carlos Sevillano–Stan Morrison ikilisinin 5 faulle oyun dışı kalması, maçın en skorer ismi Wayne Hightower’ın ise sakatlanmasıyla son bölümde Varese rakibini yakalamayı başardı. Bitime 2 saniye kala Varese’nin skoru 80-80’e getirmesiyle Real Madrid koçu Pedro Ferrandiz mola aldı. Herkes Real Madrid’in nasıl bir hücum yapacağını beklerken, topu baseline’dan oyuna sokan Jose Lluis, Lorenzo Alocen’i gördü. Alocen ise herkesi şaşırtarak topu kendi potasına atınca Varese maçı 82-80 kazandı. İtalyanlar önce bu hamleye anlam veremeseler ve sevinseler de Ferrandiz’in sırf “Maç bu şartlarda uzamasın, biz bunları ne de olsa içeride yeneriz” düşüncesiyle takımına böyle bir hamle yaptırdığını anlayınca ciddi anlamda protestoya başladı. Fakat o dönem bu konuda herhangi bir kural olmadığı için sonuç değişmedi. Real Madrid de nitekim rövanşı 83-62 kazanarak turu geçen taraf oldu. Birkaç sene içinde ise FIBA, bu tarz legal hileleri engellemek amacıyla eşleşmelerdeki herhangi bir maçta beraberliğin elde edilmesiyle maçların uzamaması kararını aldı.

Çeyrek finalde Varese’yi geçen Real Madrid yarı finalde de iki maçın toplamında ASK Olimpija’yı 2 sayıyla geçerek finale yükseldi ama rakip Sovyetler Birliği’nden Dinamo olunca aşılması gereken bir problem daha ortaya çıktı. O dönem Franco rejimi ne herhangi bir takımın Sovyetler’e gitmesine izin veriyordu, ne de herhangi bir Sovyet takımına vize veriyordu. Nitekim 1958’de Riga sırf bu yüzden maç oynamadan Real Madrid’i eleyerek finale çıkmıştı. Bunun yanı sıra 1960 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda da İspanya, Sovyetler’deki dörtlü finale gitmeye hak kazansa da katılmamıştı. Bir önceki sene ise Real ve Riga karşılaşmalarını tarafsız sahada oynamıştı. Finalin oynanıp oynanmayacağı belirsizken ismini ileride Kupa 2’ye verecek olan Real Madrid direktörlerinden Raimundo Saporta devreye girdi ve Real Madrid’in Dinamo’ya 2.000 dolar ödemesi karşılığında tarafsız bir sahada finalin tek maç üzerinden oynanması formülünde takımları buluşturdu. Tiflis ekibi karşılaşmayı 90-83 kazanırken adeta krizden yeni bir sistem doğdu. Takribi üç sezon boyunca finaller çift ayaklı sistemle oynansa da 1966’da tek maçlı final sistemine geçildi. “Biz bunu 1 sayalım” Benzer bir kendi potasına basket olayı 1967-68 sezonunda çeyrek final grupları son maçında yaşandı. Maccabi’nin ikinci olarak gruptan çıkabilmesi için evinde ağırladığı Real Madrid karşısında 10 sayılık



Fantastik Maçlar galibiyete ihtiyacı vardı. Karşılaşmanın bitimine 35 saniye kala İspanyol ekibi 75-74 geride iken Carlos Sevillano ne olur ne olmaz diyerek iki faul atışını da bilerek kaçırdı. Fakat ribaundu alan Tani Cohen-Mintz bir süre bekledikten sonra kendi potasına basketi attı. İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın da katıldığı karşılaşmada hakemler Luigi Cicoria ve Pierre Polykratis bu basketin 1 sayı olarak sayılmasına karar verip skoru 76-75’ten 75-75’e çektiler. Aslında benzer bir durum, grubun ikinci maçlarında Maccabi ile Mechelen arasındaki maçta da yaşanmıştı. İlk maçtaki 16 sayılık farkı uzatmada yakalamak için Mechelen son bölümde kendi potasına sayı atıp skoru 74-74’e getirmişti. Gerçi o maçta Maccabi son saniyede faulden 1 sayı bulup galibiyeti elde etse de FIBA, Mechelen’i hükmen mağlup ilan etmişti. FIBA bu karşılaşma için böyle bir karar almadı ama maçı bir şekilde uzatmaya götüren Maccabi istediği 10 sayılık farkı bulamayınca turnuvaya veda etti. Hakem gelemedi, salon yok Özellikle 60’larda en fazla karşılaşılan problemlerden biri de maç için atanan hakemlerin karşılaşmaya gelememeleriydi. 1960-61 sezonunda F8 eşleşmesinde Real Madrid, Avusturya ekibi Engelmann’a konuk olurken karşılaşma için atanan İtalyan hakem Elio Luglini maç saatinde ortalarda yoktu. Viyana’daki maçın başlaması için bir süre beklense de Luglini’den ümit kesilince Avusturyalı bir hakem çevrildi ve karşılaşmayı yönetti. Bunun yanı sıra 1962-63 sezonunda Panathinaikos ile Real Madrid arasında oynanan çeyrek final ikinci maçına atanan Portekizli Artur Rezende de maçı kaçırınca karşılaşmayı yöneten hakemlerden biri zorunluluktan İspanyol Eusebio Garces oldu. Genellikle karşılaşmanın oynandığı ülkenin komşularından atamalar yapılsa da her sene ortalama 1-2 maçta en fazla karşılaşılan problemlerden biriydi. 60’lardaki bir diğer büyük problem ise salon bulamamaktı. 1967-68 sezonunda Fas’ın Rabat ekibiyle İspanyol Badalona’nın ilk tur karşılaşması, Rabat’ta kapalı salon olmadığı için Kazablanka’da oynandı. Fakat 1958’de Simmenthal Milano o kadar da şanslı değildi. Çeyrek final ikinci maçında Mısır’ın El-Gezira takımıyla oynayacak Milano, Kahire’de kapalı salon olmadığı için açık salonda oynamayı reddetti ve maça gitmedi. Maça dair ilk karar El-Gezira’nın 2-0 kazandığı yönünde çıktı fakat bu skorla bile ilk maçı 25 sayıyla kazanan Milano tur atlayan taraf oluyordu. Fakat ardından çıkan ikinci kararla Milano hem turnuvadan ihraç edildi, hem de bir sene daha ceza aldı. 14 Aralık 1965’te Pabellon de la Ciudad Deportiva tadilatta olunca Real Madrid, İsveç ekibi Alvik’i sıradan bir okulun spor salonunda ağırlamıştı ama 1 Şubat 1968’te Joventud, Real Madrid kadar talihli değildi. Maç öncesi koç Eduardo Kucharski, Pavellon de la Plana’nın çatısının ahşap iç kaplamasının sökülmesini istedi ama Joventud yöneticileri bu teklifi reddederek adeta kendi ayaklarına sıktı! Kucharski’nin bu isteğinin sebebi ahşabın sebep olacağı potansiyel nemdi ki karşılaşma başlayınca Kucharski’nin haklı olduğu açıkça ortaya çıktı. Karşılaşma parkede değil, adeta buz pistinde oynanıyordu. Oyuncuların çoğu kaymamak için ikinci


yarı maça ayakkabılarını çıkararak devam etti. Joventud maçı iki sayıyla kazansa da eşleşmenin ilk ayağını 16 sayıyla alan Zadar turu geçen taraf oldu. Zehirlediler… Biraz da yakın tarihe gelelim... 1994-95 sezonunun Olympiakos ile CSKA arasındaki F8 eşleşmesinde her iki takım da iç sahadaki maçı kazanınca karşılaşma Barış ve Dostluk Salonu’na taşındı. Fakat 19 Mayıs 1995’teki karşılaşmadan bir gün önce salondaki CSKA antrenmanı esnasında Panov, Kudelin ve Morgunov aniden fenalaşınca hastaneye kaldırıldılar. Geri kalan oyuncuların neredeyse tamamı boyun ve baş ağrılarından şikayet ederken; Panov yoğun bakıma alındı, Morgunov da komalık oldu. Nitekim CSKA’nın isteğine rağmen maç ertelenmeyince Rus ekibinin koçu Stanislav Eremin elde beş oyuncuyla maça başlayabildi. CSKA, ilk yarıyı beş oyuncuyla sadece 5 sayı geride kapatmayı başarsa da ikinci yarının başında Kudelin beş faule ulaşınca CSKA sahada dört kişi kaldı. Bu da yetmezmiş gibi, maçın bitmesine 5 dakika kala Vadeev de oyundan atılınca CSKA maçı üç oyuncuyla tamamlamak zorunda kaldı. Olympiakos koçu Yiannis Ioannidis son bölümde iki oyuncusunu kenara alsa da iş işten çoktan geçmişti. İlk incelemelerde Yunan doktorlar, zehirlenen oyuncularda herhangi bir madde bulunmadığını ifade etseler de Ruslar kendi incelemelerinde striknin ve haloperidol tespit ettiklerini öne sürdü. Olympiakos başkanı Kokkalis maçın ertelemesini talep ettiğini ama CSKA cephesinin reddettiğini dile getirse de Ruslar bunu yalanladı. Rus ekibi ise maçın ertelenmesinin önüne FIBA komiserinin geçtiğini savundu. Neticede Rus ekibi FIBA’ya herhangi bir şikayette bulunmadı ve son maçı üç kişilik CSKA’ya karşı 79-54 kazanan Olympiakos adını F4’e yazdırdı. “Unuttuk” 1996-97 sezonunun F8 turunda Alba Berlin’i iki maçta eleyen Barcelona ile Caja Fernando’yu iki maçta geçen Teamsystem Bologna eşleşti. İtalya’daki ilk maçı Teamsystem alırken Palau Blaugrana’daki maç oldukça çekişmeli geçti. Skor 73-72 Barcelona lehine iken bitime 7,8 saniye kala Xavi Fernandez kendisine yapılan faul sonucu iki atıştan da isabet bulunca ev sahibi ekip farkı 3 sayıya çıkardı. Teamsystem hücumunda maçın bitmesine 3,9 saniye kala Sasha Djordjevic, Eric Murdock’a faul yaptı. Murdock ilk atışında isabet kaydedip skoru 75-73’e getirdi ve ikinci atışını kaçırdı. Ribaundu alan Carlton Myers isabet kaydedemese de Dan Gay topu tiplemeyi başardı. Fakat maçın İngiliz hakemi Alan Richardson hiçbir zaman ekrana gelmese de sürenin dolduğunu, dahası Gay’in topu tiplerken Arturas Karnisovas’a faul yaptığını belirtti. Fakat İtalyanların itirazları esnasında bu karar adeta unutuldu. Takımların ve hakemlerin soyunma odasına girmelerinin yaklaşık 20 dakika ardından faul kararı hatırlanırken duşunu alan ve üstünü değiştiren Karnisovas atışlar için tekrar baş salonun parkesine davet edildi. İtalyanlar FIBA’ya itirazda bulunsalar da sonuç değişmedi ve üçüncü maçta rakibini dağıtan Barcelona finale kadar yükseldi. Nitekim şampiyonluğu Olympiakos’a kaptırmaktan kaçamadılar.


Süper Final Başlıyor! TBL’nin şampiyonunu belirleyecek Anadolu Efes-Pınar Karşıyaka serisinde ilk maç 9 Haziran Salı günü İstanbul’da. Seriyle ilgili tüm detaylar ise SlamDunk’ta! YAZI: Bora Türkoğlu




Süper Final Başlıyor!

F

enerbahçe Ülker’in iki sezon önceki Obradovic hamlesinin ardından bu senenin başında Anadolu Efes de takımın başına bir diğer efsane koç Ivkovic’i getirince, tüm basketbolseverler olarak bir yıl boyunca bu oyundan alabileceğimiz maksimum zevkin hayalini kurmaya başladık. Aslında pek de yanılmadık; zira yabancı kuralının da değişmesiyle birlikte, takımların yaptığı transfer hamleleri ligin kalitesini hem yerel bazda, hem de Avrupa arenasında bir üst seviyeye çıkardı. Yine de, Fenerbahçe Ülker ile Anadolu Efes bütçe ve kurdukları kadro bakımından tüm takımların üstünde bir görüntü çiziyordu ve herkes bu iki takımın TBL’de rahat bir şekilde final oynayacağının hesabını yapıyordu. Ne var ki hesaplar tutmadı. Ligin en aykırı, en kendine has basketbolunu oynayan takımı Pınar Karşıyaka, Euroleague F4’ün ardından adeta yalpalayarak yürüyen Fenerbahçe’ye büyük bir darbe vurdu ve 28 yıl aradan sonra ilk kez Türkiye Basketbol Ligi’nde finale yükseldi. Sezona Fenerbahçe Ülker’den Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kaparak başlayan İzmir temsilcisi, Eurocup çeyrek finalinin ardından bugünlerde gözünü bir üst seviyeye, yani Euroleague’e dikmiş durumda. Tabii ondan önce hayalini kurdukları bir hedef daha var: Anadolu Efes’i bozguna uğratmak. Ringin diğer köşesindeki takım için de uzun zamandır bu finalin özlemini çektiğini söyleyebiliriz. Son şampiyonluğunu 2008-09 sezonunda kazanan lacivert-beyazılar, yakaladığı genç jenerasyon ve yaptığı iddialı takviyelerle yıllardır ilk kez bu denli emin adımlarla ilerliyor. Euroleague’de çeyrek finalde Real Madrid’e elenmelerinin ardından son derece konsantre biçimde lige odaklanmış durumdalar. Bu sezonki Türkiye Kupası zaferinin ardından tıpkı Karşıyaka gibi geriye tek bir hedefleri kaldı: Şampiyonluk. Tam 31 yıl sonra finalde ilk kez karşılaşacak Pınar Karşıyaka ve Anadolu Efes’i terazinin iki kefesine koyup, artılarını eksilerini değerlendireceğiz. Öne çıkanları, dezavantajları, form tutanları, dışarıda kalanları, istatistikleri ve play-off serüvenlerini konuşacağız. Karşıyaka: Bir hayalim var Bir maçı kazanmanın birkaç farklı yolu vardır ve siz bütçe, kadro kalitesi, saha avantajı gibi konularda rakiplerinizden gerideyseniz rakiplerinizle aynı yolu denememelisiniz. Ufuk Sarıca ve Pınar Karşıyaka’ya bu



Süper Final Başlıyor! konu özelinde hakkını teslim etmek lazım. Ne olduklarını ve ne yapabileceklerini gayet iyi biliyorlar. Amaçları da her sene bir önceki sezon performansının üzerine koyarak yola devam etmek. Zaten bunu Sarıca’nın takımın başına geldiği günden bu yana EuroChallenge, Eurocup ve şimdiki Euroleague istekleri doğrultusunda rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Tabii ki hiçbir şey teoride kurulan kadar kolay değil. Sahaya çıkıp mücadele etmek gerekiyor. Karşıyaka ise mücadeleden çok daha fazlasını yapıyor çünkü mücadelenin fazlası demek, şampiyonluk hayali demek. Avantajlar Pınar Karşıyaka’nın Banvit serisi öncesinde söylediğimiz gibi tüm basketbol karakteri hızlı oyun, çabuk hücum, yüzdeli şut ve ritim bulma üzerine. Zaten eldeki oyuncularla başka türlüsünü yapmak da pek mümkün değil çünkü geleneksel bir pota altı oyuncuları, post-up üzerinden oynadıkları bir hücum seti ya da klasik bir savunma anlayışları yok. Dixon-Diebler-Strawberry-Gabriel-Palacios beşiyle oynamayı alışkanlık haline getiren bir takımın şüphesiz en önemli artısı sahadaki tüm ellerin yüksek yüzdeyle şut atabilmesi. Karşıyaka sıcak eli bulduğu anda şut konusunda ne kadar ileri gidebileceğini Banvit’le oynadıkları üçüncü maç ve Fenerbahçe Ülker’le oynadıkları ikinci maçta herkese kanıtladı. Yabancılardan kurulu bu beşin tek avantajı sadece şut değil. Hızlı ayaklardan da bahsetmemiz gerekiyor. Savunma ribaundunu aldıkları anda en hızlı şekilde diğer yarı alana geçiyor ve mümkün olan en kısa sürede hücum etmeye çalışıyorlar. Rakip geriye koşma konusunda yavaş oyunculardan oluşuyorsa hızlı hücumların faturası rakip takım adına çok ağır oluyor. Karşıyaka’nın çeyrek ve yarı finallerde kazandığı maçların gözümüze soka soka söylediği başka bir gösterge var: Hücum ribaundları. Boy ortalaması olarak kısa diyebileceğimiz bir takımın bu departmanda rakiplerinden üstün olmasını atletizm ve mücadele ile açıklayabiliriz. Özellikle Fenerbahçe Ülker ile kendi evlerinde oynadıkları son iki maçta rakibine hücum ribaundlarında büyük üstünlük kuran İzmir ekibi, sayıya ulaşarak rakibinin kendisine yaklaşmasına olanak tanımadı. Final serisi adına konuşabileceğimiz son artıları ise şampiyonluğa aç ve fazlaca inanmış bir takım olmaları. Ekonomik anlamda hayal etmesi bile zor olan şampiyonluk için önlerinde artık sadece yedi maçlık bir seri var. Koç ve oyuncular konunun bir hayli farkında ve bu farkındalık herkesin enerjisini sonuna kadar kullanmaya itiyor.

Dezavantajlar Herkesin ağız birliği yapmışçasına söylediği ilk şey pota altı zafiyeti. Sete dayalı bir oyun sekansında, özellikle kalıplı oyuncularla sırtı dönük oynamakta ısrar eden takımlar karşısında bugüne kadar sürekli sorun yaşadılar. Bunun en güncel örneklerini Banvit ve Fenerbahçe Ülker ile oynadıkları ikinci maçlarda gördük. Davis, Veremeenko, Vesely, Oğuz Savaş gibi isimleri savunma konusunda başarılı olamadılar. Koç Sarıca da bu tür durumlarda çareyi Cemal Nalga’da aradı. Fakat Cemal’in varlığı bu sefer de hücumda eksi olarak yazdı. Kısacası, İzmir ekibinin Krstic, Saric ve Lasme savunmasında neler yapabileceği büyük soru işareti; zira savunamamak bir diğer anlamda faul problemine girmek demek. Dar rotasyonla oynayan Karşıyaka’nın böyle bir konuyla yüzleşebileceğini sanmıyorum. Kaf-Kaf’ın Fenerbahçe serisinde kısa savunmasında Zisis, Kenan ve Emir gibi oyuncuları şut anlamında riske edip boyalı alana gömdüklerini söyleyebiliriz. Fakat Anadolu Efes karşısında aynı durum kötü sonuçlar doğurabilir. Rakibin en kötü şut atan oyuncusu Doğuş Balbay’ın bile Trabzonspor MP eşleşmesinde boş atışları sokabileceğini gördük. Dolayısıyla Dixon, Diebler ve Strawberry’nin biraz daha fazla efor sarf etmesi gerekecek. Bu yine kenar katkısı az olan bir takım için pek de iyi haber değil. Son olarak bahsetmemiz gereken konu ise yorgunluk. Banvit serisinin ardından Fenerbahçe Ülker’le temasa dayalı, sert ve tempolu oynayan Karşıyaka, 30 dakika üzeri süre alan oyuncuların çokluğu bakımından ligin üst sıralarında yer alan birkaç takımdan biri. Onlar adına kuşkusuz en önemlisi Dixon ve Palacios’u dinlendirebilmek. Alternatifi olmayan bu iki oyuncunun 15’er üstü sayı attığı sekiz lig maçının altısını kazanmaları, bir anlamda söylediklerimizi doğruluyor.


Süper Final Başlıyor! Anadolu Efes: YatırımIN karşılığı alINmalı Anadolu Efes, Fenerbahçe Ülker ile birlikte ligin en yüksek bütçeli iki takımında biri. Bir kişi ya da bir oluşum, herhangi bir olgunun üzerine para harcıyorsa karşılığını elde etmek ister. Her yatırım, bir getiri algısı yaratır. Şampiyonluk tabii ki sadece para harcamakla elde edilen bir başarı örneği değil fakat hazır sizin gibi çok para harcayan ve gözünü sadece şampiyonluğa dikmiş bir takım saf dışı kamışsa, o başarıya daha da odaklanırsınız. Mevcut vaziyet sizi belli ölçüde rahatlığa da sokabilir ama takımın başına Ivkovic gibi bir antrenörü getirmenin sebebi de tam olarak burada devreye giriyor zaten. Ivkovic başınızdaysa, hele de Fenerbahçe Ülker devreden çıkmışken, şampiyonluk başka hiçbir sözcük telaffuz edilemez. Avantajlar Şüphesiz en büyük avantajları koçları. Euroleague’de elendikleri Real Madrid eşlemesinde bile gördük ki, Sırp antrenör takıma asla vazgeçmeme karakterini aşılamış. Koşullar ne olursa olsun, akılarındaki tek düşünce kazanmak. Kadro özelinde de finaldeki rakipleri Karşıyaka ile karşılaştırıldıklarında ciddi avantajlara sahipler. İlk olarak Krstic’ten bahsetmemiz gerekiyor. Sırtı dönük oynuyor, orta mesafe şut atıyor, pota altına sertlik katıyor, ribaund alıyor... Yani tam olarak Karşıyaka’nın oynamak istemediği türden bir oyuncu. Ona Saric ve Lasme gibi isimler de eşlik edince, Anadolu Efes’e karşı pota altında sayı ve ribaund bazında üstünlük kurmanız pek mümkün olmuyor. Buna ek olarak tıpkı Karşıyaka gibi, pota altında bir hayli sert ve temasa dayalı oynuyorlar. Play-off’ta düdük çalmayı hobi haline getiren hakemleri göz önünde tuttuğumuzda iki takım adına da faul problemi kaçınılmaz gibi fakat Anadolu Efes’in rotasyon genişliği onları bir adım öne çıkartıyor. İkinci avantajları ise kısa savunması. Trabzonspor MP serisinde gördük ki, Draper ve Doğuş ile uygulanan kısa savunması rakibi neredeyse intihara sürüklüyor. Zaten normal sezonda 81.3 sayı ortalamasıyla oynayan Trabzonspor’un Anadolu Efes serisindeki üç maçta da 60 sayı altında kalması başka türlü açıklanamaz. Bu bağlamda, Dixon ve Diebler için Draper, Doğuş, Birkan,


Cedi savunması boğucu bir durum yaratabilir. Avantajlar hanesinde Anadolu Efes’in, Pınar Karşıyaka’nın aksine çok daha rahat finale ulaştığını söyleyebiliriz. Bu durum tırnak içinde “İdmansızlık” gibi görülse de, dar rotasyonla oynayan Karşıyaka’ya karşı avantaja dönüşecektir. Bunun yanı sıra saha avantajının da altını çizmek gerek. Her ne kadar Anadolu Efes seyirci bakımından diğer takımlar kadar kalabalık bir destek görmüyor olsa da, hakem düdüklerini etki altına alma konusunda Karşıyaka’ya hiç olmazsa kendi evinde koz vermeyecek olması hakemlerin sınıfta kaldığı bir play-off finalinde büyük avantaj. Dezavantajlar Anadolu Efes’in sezon başı kadro kurarken yaptığı dikkatsizlik onları sezon boyunca arafta bıraktı. Savunma ağırlıklı mı, yoksa hücum ağırlıklı bir takım mı olacakları sorusu paralelinde sene boyunca kimlik arayışı içindeydiler ki bu sorunu hâlâ çözebilmiş değiller. Mesela savunma yapmak istediklerinde Draper’ı, hücum yapmak istediklerinde ise Janning’i kadroya alıyorlar. Oysa modern basketbol, bir takımın altı tane savunmacı, altı tane de hücumcudan oluşmasını söylemiyor. Tam tersine, 12 oyuncunun da hücum ve savunmayı belirli ölçülerde yapabilmesini, yani iki yönü de ağır basan oyunculardan oluşmasını söylüyor. Bu noktaya parmak basmamızın sebebi, Anadolu Efes’in Doğuş ve Draper’in sahada olduğu anlarda hücumda yaşabileceği olası tıkanma. Fakat özellikle Doğuş, şut anlamında olmasa da asist konusunda sahip olduğu handikabı aşabilmişe benziyor. Yine de Dixon’ı savunmak için harcayacağı eforu düşündüğümüzde hücumda artı mı, yoksa eksi mi yazacağımız büyük soru işareti. Tempolu basketbolu iliklerine kadar işlemiş Pınar Karşıyaka’yı savunma anlamında durdurmadıkları takdirde hücumdaki ellerin istikrar problemi de düşündürücü. Tüm sezon Perperoğlu, Cedi, Saric, Janning gibi oyuncularda iniş-çıkışlar gözlemledik. Örneğin; Perperoğlu sezona iyi başladı, kötü devam etti. Cedi play-off döneminde vites yükseltti ama şutlarının hiç girmediği günler de oluyor. Janning kötü başladı, Real Madrid serisiyle birlikte hayata döndü. Tüm bu gelgit, final serisi öncesi düşündürüyor. Tahmin Anadolu Efes kadro olarak çok daha fazla oyuncudan yararlanan, Pınar Karşıyaka’nın kısalarını durdurabilecek, pota altında üstünlük sağlayabilecek oyuculara sahip. Üstüne üstlük, finale kadar rakiplerinin aksine çok da yorulmadılar. İzmir ekibi ise Banvit ve Fenerbahçe serilerinde gösterdi ki, ilk yarıyı büyük bir sayı avantajıyla kapatamazsa maç sonları, yorgunluk ve faul problemlerinin baş göstermesiyle birlikte tempo olarak oyundan düşüyor. Hakemler mücadeleye daha fazla izin verir ve ev sahibi avantajı gözetmeksizin ortaya düdükler çalarsa, Anadolu Efes serinin mutlak favorisi konumunda. Ufuk Sarıca’nın ekibi için tek çare, tıpkı Fenerbahçe Ülker serisindeki gibi deplasmandaki ilk iki maçtan en az bir galibiyet çalmak. Her şeye rağmen Ivkovic’in öğrencilerinin mutlu sona ulaşması çok daha muhtemel: 4-2.


TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK HAFTALIK ONLINE BASKETBOL DERGİSİ

SLAMDUNK

TURKCELL DERGİLİK İLE TÜM iPAD, iPHONE VE ANDROID’LERDE!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.