Travel And Gourmets - Şubat 2016 - Sayi 6

Page 1

“TÜRKİYE’NİN EN İYİ LEZZETLERİ, OTELLERİ VE RESTAURANTLARI” K U T L U Ö Z E M R A K

Travel AND

gourmetS AYLIK ONLINE YEME, İÇME VE GEZİ KÜLTÜRÜ DERGİSİ / ŞUBAT 2016 / SAYI 6

BİR DOLU HAYAT

Mesut YAr

Mükemmel

Espressoya

gİden yol

Pancake

Keklerin Efendisi

ARTI

GELECEĞİ TASARLAYAN ÜLKE MALEZYA

KEŞFEDİLMEMİŞ CENNET BİRGİ


BU AY Yine bu ay dopdolu bir sayı ile karşınızdayız; yemekten, geziye keyifli bir şubat sizi bekliyor. Usta gazeteci ve televizyoncu Mesut Yar’la İstanbul’da buluştuk; “neler sorduk, neler konuştuk?” hepsini sayfalar sonra okuyabilirsiniz. Bu ay ilginizi çekecek festivaller var; Aşk Festivali ve yemek yapmaya gönül verenler için Uluslararası İstanbul Gastronomi Festivali. Geçen aylarda IMSE’de düzenlediğimiz organizasyonumuzda Özger ve Engin şefin yaptığı Beef Wellington’ın tarifine bu sayımızda yer verdik. Gezi yazarlarımız sizi bir uçtan bir uca götürecek. Şeflerimiz yine döktürmüş. Kapak konumuz ise herkesin ağzını sulandıracak bir güzellik; pancake! Sercan Çam’ın anlatımı ve tarifiyle pancake krizine girebilirsiniz, bizden söylemesi! KUTLU ÖZEMRAK

Genel Yayın Yönetmeni

Bizi sosyal medyadan takip edebilirisiniz; Instagram: travelandgourmets Facebook: travel and gourmets


EDİTÖRDEN


Travel AND

gourmetS www.TRAVELANDGOURMETS.com

KuTLU ÖZEMRAK

İmtİyaz sahİPLERİ BİLGEHAN ARAS bilgehanaras76@gmail.com

kutluoz@gmail.com /

Genel Yayın Yönetmeni KUTLU ÖZEMRAK kutlu@travelandgourmets.com Editör & Yazı İşleri Didem Mazlum Yazı İşleri Art Direktör Görsel Tasarım Çeviri

Katkıda Bulunanlar

Reklam Yayına Hazırlayan

Özgür Kaya Bilgehan Aras Ebru Ece Ulutaş Erhan Dalgıç

Aytaç Göller, Dilşah Cırıl, Emel&Ersin Acar, Engin Çıkıkçı, Gökay Meriç, Merih Hasaltun Yumlu, Müberra Bağcı, Özgür Kaya, Selçuk Ceylan, Sercan Çam, Serhat Saçkesen, Tuğçe Ertan 0 (532) 604 30 34 dergi@travelandgourmets.com Baras Medya

Travel And Gourmets bir Enkon Grup LTD. ŞTİ. markasıdır. Travel And Gourmets basın meslek ilkelerine uymayı kabul etmiştir. Reklamların sorumlulukları reklam verenlere, yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir.

YAZIŞMA ADRESİ / ŞUBE 6436/2 no:4 d:1 yalı mh. karşıyaka - İzmİr TEL: 0 (532) 604 30 34 MAIL: dergi@travelandgourmets.com MERKEZ ADRES DEREBOYU CAD. ZÜMRÜT SOK. 2/D KAT: 2 MASLAK / İSTANBUL TEL: 0 (533) 552 04 49


Zor beğenenlerin tercihi

Ücretsiz kargo ve koşulsuz iade imkanları ile www.softcotton.com.tr Soft Cotton bir Gökhan Tekstil markasıdır.

Kabin Ekibi

*Destan Havlu


YAZI: ÖZGÜR KAYA

TASARIM HARİKASI

HOTEL THE PUBLIC


Keyifli Oteller


Keyifli Oteller Bu ayki sayımızda Hotel The Public İstanbul’dayız. İstanbul’un en merkezi yeri olan Taksim’de, yatırımcısı tarafından büyük bir restorasyon yapılarak ortaya çıkarılmış, yüz on beş yıllık tarihi bina tam bir tasarım harikası... Otelin genelinde inanılmaz detaylar mevcut ve her odanın neredeyse kendisine özgü bir hikayesi var. Mesela; otelin logosu, odalardan birinin tavanında, ortaya çıkartılan yüz on beş yıllık dekordan esinlenilmiş. İnanılmaz bir özenle, büyük bir mimari çalışmasının sonucu olarak ortaya çıkan The Public, resepsiyonundan itibaren etkileyici bir atmosfer ile misafirlerine elli iki oda ile hizmet veriyor. King Suit, Deluxe oda, Standart oda seçeneklerinin yanı sıra eğer ki ilginizi çekerse penceresiz odaları ve çatı katı odaları seçenekleriyle de benzersiz bir deneyim yaşamınıza imkan veriyor. Bu arada unutmadan; bu kadar tarihi bir binada, odalarda teknoloji unutulmamış. Hatta üst düzey lüks ile bir araya getirilerek her odada standart olarak, Bugatti marka su ısıtıcısı ve kahve makinesinin yanı sıra, Bose marka müzik sistemi ve Smeg marka mini buzdolabı bulunmaktadır. Hotel The Public, mutfağında da aynı özeni korumayı başarmış. Kahvaltı servisinde iyi markaların seçilmiş ürünleri kullanılarak zengin bir açık büfe servisi mevcut. Peteğinden yerli bal yemeyi unutmayın. Akşam ne yiyeceğinizi ise hiç dert etmeyin, otelin restoranına inin ve gurme düzeyinde hazırlanmış soft A la Carte menüsünden damak zevkinize göre bir yemek seçin ve tadını çıkarın. Bir daha gider miyim? Yüz on beş yıllık binada kalmanın tadına doyamadım. Kesinlikle evet!



ŞEF SERHAT SAÇKESEN MÖVENPICK HOTEL CHEF AND FOOD PHOTOGRAPHER

Son zamanların trend mevzusu Fine Dining konsepti olan restoranlar. Bu akımın içinde her Türk şefi kendine bir yer edinmeye çalışırken aynı zamanda büyüklerimizin kuzinelerinde pişen yemeklerden de gittikçe uzaklaşıyor. Fakat şöyle bir gerçek var; bu Fine Dining alametinin icat edildiği ülkelerdeki amaç eskiyi modernize ederek senin olanı yine sana allayıp pullayıp tekrar satmaktır. Görsel olarak daha şık, daha saygıdeğer, daha yenilesi ve daha göz alıcı bir şekilde. Ülkemizde bir elin beş parmağını geçmeyen bu girişimler gün gelir belki bir yıldızla mükafatlandırılır ne dersiniz? Şubat sayısı için Travel and Gourmets dergisi takipçilerine, gayet sağlıklı ve bir o kadar da lezzetli olan buharda turna balığı yaptım. Şimdiden afiyet olsun.

BUHARDA TURNA BALIĞI Malzemeler

· 2 adet orta boy turna (filetosu alınmış) · 400 gr yer elması · 2 adet ufak pancar · Zencefil · 40 gr bal · 1/2 çay bardağı soya sosu · 1 çay bardağı zeytinyağı · 200 gr süt · 1/2 bağ maydanoz yaprağı Fileto turna balıklarını bir gün önce bal, soya sosu ve rende zencefil karışımının içine pullara taşmayacak şekilde yatıralım. Ertesi gün marine ettiğiniz turna balıklarını buharda pişirmek için önce büyükçe bir tencerenin zeminine bir parmak kalınlığında su koyalım. Çok daha ufak bir tencereyi büyük tencerenin içine ters vaziyette koyalım. Küçük tencerenin üstüne turnalarımızı serelim. Tencerenin kapağını kapatıp kısık ateşte buharda pişmelerini bekleyelim. Onlar pişerken yer elmalarımızı biraz su ve sütle haşlayalım. İçine birkaç dal defne yaprağı atalım. Yer elmaları sütün içinde haşlandıktan sonra rondoya koyalım ve suyundan azar azar vererek robotta püre haline getirelim. Mayonez kıvamında bir püre elde etmemiz gerekiyor. Pancarlarımızı suda haşlayalım. Haşlanan pancarları soyduktan sonra ince daireler halinde keselim. Son olarak maydanozu çok az zeytinyağında rondoda çekelim ve bir süzgeç yardımı ile sadece yağını alalım. Tabağımıza çok az gezdirelim.


Fotoฤ raf: Serhat Saรงkesen


eng İ n ş ef Merhaba sevgili Travel and Gourmets okuyucuları... Sizlere geçen ay İMSE ve REMKA ÇİFTLİĞİNİN katkılarıyla gerçekleşen muhteşem ziyafette yaptığımız Beef Wellington’ın tarifini vermek istiyorum. İngiliz mutfağını sevenler ve denemek isteyenler için isminden de anlaşılacağı üzere Beef Wellington tam bir İngiliz klasiğidir. Ben bu tarifte kullanmak üzere tek parça halinde yaklaşık 700 gr bonfile tercih ettim ve tabii ki REMKA ÇİFTLİĞİNİN uzman bakıcıları tarafından yetiştirilmiş tam kıvamında bir bonfile kullandım. Sinirleri alınmış bu tazecik etin kalitesi yemeğin lezzetine büyük bir katkı sağladı. Malzemeler: 700 gr. yağı ve siniri alınmış bonfile 200 gr. füme antrikot 2 yemek kaşığı zeytinyağı 250 gr mantar Tuz, karabiber 1 çorba kaşığı hardal Milföy hamuru Hazırlanışı: Bonfileyi biraz tuz ve çekilmiş karabiber ile ovun, ardından genişçe bir tavayı ocağa koyup ısıtın. Zeytinyağında bonfileyi mühürleyin. Mühürleme işlemi

etin lezzetli suyunu hapsetmesi açısından önemlidir. Bonfilenin her tarafını iki dakika çevirerek pişirin ve ocaktan alın. Tavada kalan etin suyunu mantarlara ekleyin. Bir çorba kaşığı hardalı etin üzerine eşit miktarda sürün. Mutfak robotu yardımıyla 250 gr mantarı parçalayın ve tavada suyunu çektirin. Mantarın içine dilerseniz et ile uyumlu olacağını düşündüğünüz malzemeler katabilirsiniz. Taze baharatlar ve ceviz ete çok yakışır. Daha sonra tezgahınızı streç filmle kaplayın, milföy hamurunu bonfileyi içine alacak şekilde açın, füme antrikotları yan yana dizin ve üzerine hazırladığınız mantarlı içi etin her tarafını kaplayacak şekilde sürün ve bonfileyi bu harcın üzerine yerleştirin. Streç film yardımıyla milföy hamurunu kolay bir şekilde etin üstüne kapatın ve rulo haline getirin. Bu haliyle 15-20 dakika derin dondurucuda bekletin. Çıkardıktan sonra yağladığınız tepsiye koyun ve üzerine fırçayla yumurta sarısı sürerek 220 derece ısıtılmış fırında 20-25 dakika arası pişirin. Isıyı 190 dereceye indirip 30 dakika daha pişirin. Fırından çıkarıp dinlendirin, çeşitli garnitürlerle süsleyip dilimleyerek servis edin.



NEAPOLITAN BAKED Z BUTTERM WITH MOLA


ZITI PAN PIZZA & SPICY MILK CHICKEN TENDERS ASSES GRAVY PAN PIZZA Bu ay hem herbivor hem de omnivor olanlara harika ama bir o kadar da değişik bir pizza var. Hamur içeriğinden tutun, sos ve tamamlayıcı malzemelerinden; pişirme tekniğine kadar farklılıklar bulunduğu için genelde iyi bir pizzaya rastlayamayız. Pizzanın ana malzemesi hamur ise, yerken o hamuru hissetmeliyiz ya da pizza yememeliyiz. Tıpkı makarnada olduğu gibi. İyi bir hamur, doğru bir mayalandırma tekniği, iyi bir sos ve tamamlayıcı malzemeler, doğru bir pişirme tekniği ile harika bir pizza yapılması kaçınılmazdır. YAZI: SELÇUK CEYLAN FOTOĞRAFLAR: AYTAÇ GÖLLER Instagram: hamurundavar


Pizza

B

ence en güzel pizza, Napoli pizzası denilen tür. Zaten pizzanın anayurdu da Napoli. Bu bölgenin pizza yapım tekniği için mutlaka uyulması gereken belli kurallar belirlemişler. Ancak ve ancak bu resmi kurallara harfiyen uyulduğu takdirde pizzaya ‘Napoliten Pizza’ adı verilebiliyor. Kurallar şöyle: Birincisi, kuvvetli bir İtalyan buğday unu kullanılacak (tip 0 veya 00 ya da ikisinin karışımı). Maya da özgün Napoliten maya olacak. Domatesler Vezüv Dağı’nın eteklerindeki volkanik vadide yetişen San Marzano cinsi domatesler olacak. Peynir, yine bölgeye has manda sütünden yapılan Mozzarella di Bufala Campana peyniri olacak. Pizza hamurunun kalınlığı üç milimetreyi geçmeyecek. Pizza elde açılacak ve meşe odunu yakan, ısısı 485 derece olan taş fırınlarda, 60-90 saniye kadar pişirilecek. Napoliten pizzanın bir başka özelliği de fazlaca domates sosu kullanması ve bu nedenle ‘sulu’ bir pizza olması. Çok daha farklı ve uğraştırıcı gurme bir pizza tarifi yazmak isterdim ama başlangıcımız temel ve biraz daha kolay yapılabilir bir pizza olsun diye ‘Neapolitan Baked Ziti Pan Pizza’ ve ‘Spicy Buttermilk Chicken Tenders with Molasses Gravy Pan Pizza’ yapmak istedim. Burada kalın gibi görünen hamur sizi korkutmasın. Kenarlarının dışı çıtır, içi puf ve yumuşacık; orta bölüm ise ince bir hamurdan oluşmaktadır. Mesele tamamen teknik meselesi. Öncelikle her iki pizza için ortak olan ‘hamur’ malzemelerine bakalım. Burada benim uyguladığım minik püf noktalarına değinmeden, en basit haliyle yazacağım.

HAMUR: - Un, 2 ¾ cup kaliteli buğday unu - Su, 1 1/3 cup, ortalama 37 derece - Maya, 5 gr yaş maya ya da aktif maya - Zeytinyağı, 1 yemek kaşığı EVOO denilen ekstra sızma zeytinyağı - Şeker, 1 yemek kaşığı - Deniz tuzu, 1 tatlı kaşığı

Neapolitan Baked Ziti Pan Pizza: Birinci Sos: - Zeytinyağı, 3 yemek kaşığı - Kırmızı soğan, küçük ve küp doğranmış - Sarımsak, 3 diş, rendelenmiş - Cherry domates, 15 adet. (Burada kışlık domatesler, yazlık domates yerini tutmayacağı için konserve doğranmış domates kullanılabilir.)

- Fesleğen, 6-7 yaprak - Beyaz şarap, ¼ cup - Deniz tuzu, 1 tatlı kaşığı - Karabiber, 1 çay kaşığı

İkinci Sos: - Zeytinyağı, 1 yemek kaşığı - Tereyağı, 1 yemek kaşığı - Un, 1 yemek kaşığı - Süt, 1 cup - Hindistan cevizi, 1 yemek kaşığı - Adaçayı, 3 yaprak, ince doğranmış

Sunum: - Adaçayı - Parmigiano Reggiano - Mozzarella - İncir - Fesleğen

SpIcy ButtermIlk ChIcken Tenders wIth Molasses Gravy Pan PIzza Molasses Gravy Sos: - Zeytinyağı, 1 yemek kaşığı - Tereyağı, 1 yemek kaşığı - Un, 1 yemek kaşığı - Tavuk suyu, 1 cup - Worcestershire, 3 yemek kaşığı - Pekmez, 1 tatlı kaşığı - Tuz / Karabiber, ½ çay kaşığı - Tavuk Fileto, 1 adet, doğranmış - Yayık ayranı, 1 cup - Un, 1 cup - Kuru hardal, 1 tatlı kaşığı - Tatlı kırmızı biber, 1 çay kaşığı - Chili toz biber, 1 çay kaşığı - Izgara çeşnişi, 1 tatlı kaşığı - Ananas, 2 dilim - Parmesan - Mozzarella



Pizza HAZIRLANIŞI Hamur Hazırlanışı: 1- Maya, ılık su ve 2 kaşık unu bir kasede karıştın. Köpürene kadar sıcak bir yerde 10 dakika bekletin. 2- Un, tuz ve şekeri karıştırıp ortasına çukur açın. 3- Bir kaşık EVOO ve mayalı suyu karıştırıp un karışımının ortasına dökün. 4- Yavaş yavaş merkezden çevreye doğru karıştırmaya başlayın. Elastik kıvama gelene kadar, uzunca bir süre hamurunuza şiddet uygulayarak yoğurmaya devam edin. 5- Yoğurduktan sonra bir streç film yardımıyla kabınızı hava almayacak şekilde kapatın. Nemli bir bez koymak gibi bir hataya kapılmayın. Mayalanma, oksijensiz bir solunumdur. Oksijen olmayan ortamda karbonhidratların parçalanması olayıdır. Oksijen aldığı zaman mayalanma olmaz. Uygun sıcaklık yoksa (37-38 derece) enzim sistemlerinin kataliz etkisi yavaşlayacağı için mayalanma daha uzun sürecektir. Önemli nokta da şudur; suyun sıcaklığı 40 dereceyi aşarsa, biyokimyasal yapısı bozulacağı için mayalanma gerçekleşmeyecektir. Uygun koşullarda 45 dakika ön mayalanma yapıyoruz. Ardından pürüzsüz ve esnek bir hamur oluşuna kadar yoğurup tekrar 30 dakika daha mayalandırıyoruz. 6- Şimdi işin en kritik noktasına geldik: Fırınınızı önceden olabilecek en yüksek dereceye ısıtacaksınız. Her fırın modelinde maksimum ısı değişiyor ama benim fırınım 300 dereceye kadar ısıtıyor. Fırının çok sıcak olması çok ama çok önemli. Pizzayı içinde pişireceğiniz tepsi de fırının içinde kalacak ve o da yüksek dereceyle ısınacak. Soğuk tepside fırına verilen pizzayla sıcak tepside verilen pizza çok farklı sonuçlar yaratır. 7- Sıcak fırın tepsisinin içine incecik pizzayı koymak çok zor. O nedenle, yağlı pişirme kağıdını tepsi ölçülerinde keseceksiniz. Kabarmış olan hamuru elinizle bastırarak havasını boşaltacaksınız. Sonra bir parça koparıp elinizle yuvarlayarak galeta unu-unlu bir zemine koyacaksınız. Merdaneyle önce pasta tabağı büyüklüğünde döndüre döndüre incelteceksiniz. Şimdi de bu pizza hamurunu yağlı kağıdın üstüne koyup üzerine un serperek, yine döndürerek merdaneyle inceltmeye devam edeceksiniz.

NeapolItan Baked ZItI Pan PIzza: Birinci Sos: 1- Isınmış tavaya zeytinyağı, soğan ve sarımsakları ekleyip 1 dakika soteleyelim. 2- Ardından cherry domatesleri bütün olarak atalım. Kapağını kapatıp domatesler çatlayana kadar kadar pişirelim. 3- Domatesler çatlayınca da, beyaz şarabı ekleyip alkolü uçana kadar karıştıralım. 4- Ardından fesleğen, tuz ve karabiberi ekleyelim ve

pişirmeye devam edelim. Kısık ateşte kıvam alana kadar pişirelim.

İkinci sos: 1- Isınmış sos kabına zeytinyağını ekleyip doğranmış adaçayını atalım ve birkaç saniye karıştırıp unu ekleyelim. 2- Un kavrulduktan sonra sütü ekleyerek hızlıca karıştırmaya devam edelim. Koyulaşmaya başlayınca da Hindistan cevizi, tuzu ve tereyağını ekleyip ılıyana kadar karıştırmaya devam edelim. *Fırın 300 dereceye gelince fırından tepsiyi çıkarıp ocağınızın üzerine koyacaksınız ve yağlı kağıdın altından avucunuzu açıp tutarak, üstünde pizza hamuru olan yağlı kağıdı tepsiye koyacaksınız. Domates sosunu, hamurun her tarafına sos değecek şekilde yayarak süreceksiniz. Daha sonra onun üzerine ikinci sosu karıştırmadan ekleyin. Mozzarela ekleyip hiç vakit kaybetmeden tepsiyi fırının ‘en alt’ rafına, hatta mümkünse tabana yerleştireceksiniz. Fırını 7 dakikaya kurup ardından fırından çıkarıp üzerine fotoğraftaki gibi sunumunu gerçekleştirip sıcak servis edin.

SpIcy ButtermIlk ChIcken Tenders wIth Molasses Gravy Pan PIzza: Molasses Gravy Sos: 1- Isınmış sos kabına zeytinyağı ve tereyağını da ısıtıp unu ekleyelim. 2- Un kavrulduktan sonra tavuk suyunu ekleyip hızlıca karıştırmaya devam edelim. 3- Worcestershire, pekmez, tuz ve karabiberi de ekleyip koyulaştıktan sonra ılıyana kadar karıştırmaya devam edelim.

SpIcy ButtermIlk ChIcken Tenders: 1- Tavukları, yayık ayranı ile marine edin. 2- Başka bir kapta, un, kuru hardal, kırmızı toz biber, chili toz biber, ızgara tozunu karıştırıp tavukları karışıma bulayıp yağda kızartın. *Hamurun her tarafına sos değecek şekilde yayarak süreceksiniz. Daha sonra onun üzerine mozzarela, tavuk ve ananasları da ekleyip hiç vakit kaybetmeden tepsiyi fırının ‘en alt’ rafına, hatta mümkünse tabana yerleştireceksiniz. Fırını 7 dakikaya kurup ardından fırından çıkarıp üzerine parmesan rendeleyip fotoğraftaki gibi sunumunu gerçekleştirip sıcak servis edin. Bon Appetit.



Overdose Coffee

Espres M端kemmel


essoya giden yol

>


Overdose Coffee

E

spresso, ince öğütülmüş (Türk kahvesinden daha ince değil) kahvenin basınçla birlikte az miktarda neredeyse kaynar suya maruz bırakılarak demlendiği bir kahve demleme çeşididir. Espresso, Türk kahvesinden sonra en gövdeli kahve demleme yöntemidir. Basınca maruz kaldığı için çözülmüş partikül oranı diğer demlemelere göre daha yüksektir, bu yüzden çok yoğun bir kahvedir. Bu basınç sayesinde espresso üzerinde krema denilen mikro baloncuklu bir köpük oluşur. Espresso; caffè latte, cappuccino, caffè macchiato, cafe mocha, cortado ve caffè Americano’nun ana bileşenidir. Espressonun kafein oranının diğer kahve demleme yöntemlerine göre daha fazla olduğu söylenir ama




Overdose Coffee bunun sebebi ufak miktarda konsantre olarak servis edilmesidir. Aslında espresso büyük bir fincan kahveden daha az kafein oranına sahiptir. Demleme Espresso demlemeyi anlamak için sanırım önce espresso makineleri nasıl çalışır onu anlamak gerekiyor. Eski espresso makinelerinde ısıtılan suyu bir kol yardımı ile basınçlı şekilde kahve ile buluştururken günümüzde bu işi motorlar yapmaktadır. Bir buhar kazanı içinde ısınan su kazanından alınan su, motor yardımı ile porta filtre içinde bulunan kahve ile buluşur ve demleme yapılır. Normalde tek kişilik (single) ya da iki kişilik (double) porta filtreler mevcut fakat single olanlarının filtre yapısından kaynaklı düzgün demleme yapamadığına inandığım için hiç singledan bahsetmiyorum direkt olarak double porta filtreleri baz alıyorum. Espresso demlerken oranlar vardır; 1:1 1:2 ve 1:3 yani double porta filtrenize 15 gram kahve koyuyorsanız 1:1 oranda 15 ml espressoya sahip olmayı hedefliyorsunuz demektir. Genelde kullanılan 1:2 oranında ise 30 ml kahveye sahip olursunuz. 1:3’de ise 45 ml kahveniz olur. Normal bir espresso standardı olan 1:2 oranını baz alarak devam edelim. 30 ml espressoya sahip oldunuz tamam ama demleme süreniz düzgün mü? Bugünlerde en çok bahsedilen demleme aralığı 20 sn-30 sn arasıdır ama 35 sn’ye kadar demleme yaparak kahvelerinizi denemenizi tavsiye ederim, bazı kahveler asıl potansiyellerini 30 sn üzerinde de verebiliyor. Evet bu biraz deneme yanılma işi. Aldığınız kahveyi farklı ayarlarda öğüterek farklı sıkılık derecelerinde tamp ederek espresso demleme süreniz ile oynayın ve en başarılı sonucu hangi kombinasyonda alacağınızı bulmak için not edin. Espresso Kavurma ve Öğütme Espresso için kavrulan kahve diğer demleme yöntemlerine göre biraz daha koyu kavrulur çünkü espresso basınç altında demlendiği için içindeki asit ve yağlar kahvenize daha fazla karışır. Eğer diğer demlemeler için kavrulmuş çok açık bir kahve ile espresso denerseniz ekşi tada sahip bir espressoya sahip olurunuz. Italian ya da French roast derecelerinde kavrulmuş kahve çekirdekleriyle de kahvenin kendi içindeki aromasını alamaz sadece sert bir kahve içmiş olursunuz. Bu durumda kahvenizi seçerken koyu olmasına ama üzerinde yağlar olmamasına dikkat edebilirsiniz, bu en güvenli yoldur. Espresso için kavrulmuş kahveler kavrulduktan sonra 3-4 gün dinlendirildikten sonra kullanılmalıdır yani aldığınız kahvenin üzerindeki

kavrulma tarihine dikkat ediniz, tarih yoksa kahveyi satan kişiden bilgi alınız. Genel olarak kahve kavrulduktan iki hafta sonra bayat olarak kabul edilir, bu konuya da dikkat etmelisiniz. Kahve öğütüldükten 12 dk sonra tekrar bayat kabul edilir. Yani taze olarak evinizde çekip öyle kullanmanız en iyisidir. Espresso Bazlı İçecekler Espresso tek başına servis edilebileceği gibi köpüklü ya da köpüksüz süt ya da su ile de karıştırılarak içilebilir. Sütlü espresso içeceklerinin en bilinenleri “macchiato, cappuccino, flat white ve latte”dir. Genel olarak sıcak süt ile yapılan bu içecekler espresso makinesinin süt köpürtme çubuğu kullanılarak yapılan kremamsı köpük katmanı latte art (süt sanatı) denilen kahve sanatı uygulamaları ile damağa hitap ettiği kadar kahveyi göze de hitap edecek bir şekle getirir. Americano ise double shot espresso (60 ml) üzerine su eklenmesi ile yapılır. Size kahve dükkanı menülerinde yer alan birkaç espresso bazlı • Geleneksel macchiato: 35-40 ml, single shot (30 ml) espresso üzerine ufak bir miktar süt (genelde hafif köpüksü yapıda olur ve espresso üzerinde kalacak şekilde eklenir.) -ki macchiato İtalyanca’da leke demektir. • Modern macchiato: 60 ml ya da 120 ml, single ya da double shot (30 ya da 60 ml) espresso üzerine 1:1 oranında süt eklenir. • Cortado: 60 ml, single shot espresso üzerine 1:1 oranında mikro baloncuklu süt. Ama Türkiye’de genelde de double shot üzerine 1:1 oranında süt eklenerek 120 ml’lik bir içecek yapılıyor. • Piccolo latte: 90 ml single shot espresso üzerine 1:2 oranında mikro baloncuklu süt. • Galão: 120 ml, single shot espresso üzerine 1:3 oranında mikro baloncuklu süt. • Flat white: 150 ml, single ya da double shot (30 ya da 60 ml) espresso üzerine 1:4 ya da 2:3 oranında süt eklenerek yapılır. • Cappuccino: 150-180 ml, single ya da double shot (30 ya da 60 ml) espresso üzerine köpüklü süt eklenerek yapılır. • Latte: 240-600 ml double shot ya da daha fazla (60 ml) espresso üzerine 1:3-1:9 oranlarında süt eklenerek yapılır. Emel & Ersin Acar Overdose Coffee Alsancak 3rd Wave Coffee and Roastery Instagram: overdosecoffeetr



AŞKIN DAMAKTA KALAN TADI 360 Dereceden Aşk Festivali sizi 12 Şubat’ta Pera Palace Hotel Jumeriah, Agatha Restaurant’ta lezzet şölenine bekliyor. Aşk bir lezzetse, burada doyulacak Aşk bir tatsa, burada tadılacak Aşk bir mutluluksa, burada yaşanacak Peki Aşk’ı hissediyorsan, sen neredesin?

Yemek Menüsü: Aşka davet... Sürpriz ikram Aşkın doğal hali Narın bereketi, buğdayın ölümsüzlüğü kış yeşillikleri

Kariyeri boyunca yaptığı araştırmaları, yemek ve gastronomi konusundaki kitaplarıyla birleştiren Türkiye’nin en başarılı yazarlarından Sahrap Soysal ve dünyanın en prestijli otellerinde çalışmış Executive Chef Arif Kemal Doğan size aşkın damakta kalan tadını Pera Palace Jumeirah’da birlikte hazırladıkları özel menü ile gösterecekler.

Deli Aşk Ispanaklı ve lor peynirli Piruhi Pancarlı yoğurt köpüğü

Bu menüde sevgi var, lezzet var, mutluluk var, emek var, muhabbet var, bilgi var, sanat var; sen de varsan Aşk var!

Beni Asla Unutma Taze meyveli damla sakızlı pavlova Güllü İrmik helvası

Aşkın damakta kalan tadını size yemek boyunca anlatacak olan Sahrap Soysal ve sürpriz konuğu; aşkın lezzetini ve aşkla yemek yapmanın büyüsünü Pera Palace Jumeirah’ın olağanüstü atmosferinde, canlı müzik eşliğinde paylaşacaklar.

Etkinlik 12.02.2016’da, 20:00-23:00 saatleri arasında yapılacaktır.

Ölümsüz Aşk Ayvalı dana kaburga, Antep fıstıklı kuzu pirzola Perde pilavı, sebze yahnisi

Biletler Biletix’te.

lezzetdedektifleri.blogspot.com.tr sitesinden alınmıştır.


Keçiboyn Keçiboynuzu veya Harnup, Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü yerlerde doğal olarak yetişen oldukça faydalı ve lezzetli bir bitki türüdür. Keçiboynuzu ağacı daima yeşil kalır, meyvesi baklaya benzer ve başlangıçta yeşil olup olgunlaştıkça koyu kahverengi-siyah renge dönüşür. İçi ballı olduğu için eskiden çikolata yerine bolca tüketilirmiş. Kakao gibi yağlı değildir, neredeyse sıfır yağ oranına sahiptir. Olgunlaşmış ve taze halinin yenmesi tavsiye edilir. Çekirdekleri adeta taş gibidir, bu yüzden yerken dişlerinize dikkat etmenizde fayda var. Her bir çekirdeğin ağırlığı birbiriyle aynı ve sabittir. Osmanlı döneminde elmas tartmak için ağırlık ölçüsü olarak kullanılmıştır. Çekirdeklerinin sabit ağırlığı olduğundan kırat olarak adlandırılmış. On altı tanesi bir dirhem etmektedir. İki dirhem bir çekirdek hikayesi de keçiboynuzu meyvesine dayanır. Doğal şeker kaynağıdır, pekmez ve toz halinde de tüketilebilir. Sağlık açısından da gayet yararlı olan keçiboynuzu değeri henüz bilinmeyen hüzünlü bir meyvedir benim için. Didem Mazlum Instagram: didemmazlum


nuzu


Keklerin Efendisi

Pancake YAZI: Sercan Çam

http://sercancam.blogspot.com.tr/ https://www.instagram.com/serciioo/


Lezzet Pancake


ancake ilk olarak Antik Yunanlılar tarafından tavada kızartılan kek olarak isimlendirilmiştir. İlk örnekleri buğday unu, zeytinyağı, bal ve süt ile yapılırmış ve kahvaltı öğününde servis edilen bir yiyecek türüymüş. İngiltere’de pancakeler genellikle mayalı kekleri andırır. Kuzey Amerika’da ise pancake hamurunda kabartma tozu kullanılır. Amerika’daki pancakeler İskoç pancakelerine görünüş itibariyle benzer. Küçük yuvarlaklar şeklinde pişirilir. Pancake birçok ülke mutfağında yer edinmiştir. Ülke mutfaklarına baktığımda temel malzemeler aynıyken aroma verecek malzemeler ülkelerin kültürlerine göre değişiklik gösterir. Ülkelerin bulunduğu coğrafik konumları ve damak tatları bu sapmalara neden olmuştur. Afrika’daki bazı toplumlar pancake’i ekmek gibi kalın yapmaktadır. Endonezya’da inek sütü yerine Hindistan cevizi sütü kullanılır. Pancake ve krep hamurunda kullanılan üç ortak malzeme vardır, bunlar; un, yumurta ve süttür. Bu malzemelerden sonra eklenen her malzeme ürünü farklılaştırmaktadır. Şeker ve kabartma tozu hamura eklenerek, boza kıvamına gelen hamur tavada pişirildiğinde pancake olur. Pastacılıkta her üründe olduğu gibi iyi bir pancake yapmanın da püf noktaları vardır. - Akışkan malzemelerin ısısı oda sıcaklığında olmalıdır. - Kullanılacak bütün kuru malzemeler elekten elenerek havalandırılmalıdır. - Hamur kabartma tozu yerine karbonat kullanacaksanız, limon suyu ile çözdürmelisiniz ki hamurunuzda acı tat


Lezzet Pancake


Lezzet Pancake

Yazıyı okuyunca canınız çekmiştir diye sizler için pancakeler arasında en sevdiğim çeşit olan muz püreli pancake hazırladım, afiyet olsun.

olmasın. - Marketlerde satılan vanilini değil de gerçek vanilya kullanırsanız pancake’iniz daha lezzetli olur. - Pancakekinizin daha çok kabarmasını istiyorsanız yumurtanın sarısıyla beyazını ayırmalısınız. Yumurta beyazını derin bir kaseye alın, içine bir çimdik tuz serpin. Mikseri ilk aşamada çalıştırın. Yumurta beyazı yavaş yavaş köpük olmaya başlayınca hızını arttırın. Rengi beyazlaşınca ve bulut gibi bir görüntü alınca en yüksek hızda bir dakika çalıştırın. - Ekleyeceğiniz un miktarı önemlidir. Hamurun kıvamı boza kıvamında olmalıdır. - Yumurta sarısı, şeker, un, kabartma tozu ve sütü bir kapta iyice çırpın. Köpük formuna gelen yumurta beyazıyla aynı kapta birleştirin ve spatula yardımı ile altı üste gelecek şekilde karıştırın. Hamuru fazla

karıştırırsanız köpükler söner. - Tavada pişirme işlemi yapmadan önce hamuru dinlendirin. - Pişirme işlemi yaparken tavanızın ısısı önemlidir. Tavanızı önceden ısıtın. İçerisine bıçağın ucuyla tereyağı ya da margarin atın ve yağı tavanın her köşesine yaydırın. Fazla yağı havlu peçete ile alın. - Isınan tavanıza yarım kepçe hamuru dökün ve değişimi gözlemleyin. Üzeri göz göz olunca spatula yardımı ile diğer tarafını çevirin. Yazıyı okuyunca canınız çekmiştir diye sizler için pancakeler arasında en sevdiğim çeşit olan muz püreli pancake hazırladım, afiyet olsun. Muzlu Pancake Malzemeler: 1 adet yumurta 2 yemek kaşığı şeker


1 su bardağı süt 1,5 su bardağı un 1 paket kabartma tozu 1 paket vanilya 1 adet muz Muzu iyice ezin. Yumurta ve şekeri iyice çırpın. Süt, un, kabartma tozu ve vanilyayı ilave ederek kek kıvamından biraz daha koyu olacak şekilde hamur hazırlayın. Püre haline gelen muzu ekleyin. Teflon ya da yapışmaz bir tavaya bıçak ucuyla tereyağı koyun ve yağı tavaya eşit bir şekilde yayın. Bir büyük kaşık ile hamuru dökün ve kendi kendine yayılması bekleyin. Her iki tarafı da spatula ile çevirerek pişirin. Üzerine pudra şekeri serperek zevkinize göre muz, kivi, çilek, çikolata, bal ya da reçel ile servis edebilirsiniz. Not: Bu ölçüler ile 12-14 adet pancake elde ettim.



MESUTYAR

İyi bir şeyler çıkarmak istiyorsan

MUTFAKLA ENTEGRE OLMAK ZORUNDASIN

Travel and Gourmets Dergisinin bu ayki konuğu usta gazeteci ve televizyoncu sevgili Mesut Yar. İstanbul’daki bu güzel buluşmamızdan keyifli notlarla ayrıldım. Yeme-içme, gezi, acı biber diyeti ve sosyal medyaya kadar pek çok konuda konuştuk. Röportaj KUTLU ÖZEMRAK / FOTOĞRAFLAR BİLGEHAN ARAS


MESUTYAR

M

edya ve televizyon sizin için ne anlam ifade ediyor? Televizyon yorucu bir iş, bir bünyede beş kişiyi taşıman gereken zamanlar oluyor. Ekrana ilk çıkışım 1994 yılında oldu, yirmi iki yılda yedi farklı program yaptım, bu konuda istikrarlı olduğumu düşünüyorum. Gençlerle çalışmaya onların enerjilerinden faydalanmaya özen gösteriyorum. Oğlum da ekibimde; yirmi beş yaşında, ekibimin en yaşlısı otuz yaşında. Yaptığım programların mutfak kısmı okul gibi, orada yetişiyor ve mezun olup yollarına devam ediyorlar. Yapmak istediğiniz ama yapamadığınız bir projeniz var mı? Televizyonda yapmayı düşündüğüm bir proje kalmadı. Yirmi iki yılda aklımdaki

çoğu şeyi hayata geçirdiğimi düşünüyorum. Bir ara ticari olarak girişimde bulundum fakat başarısız oldum. Yazmak ve oynamakla hayatımı kazanıyorum. İstanbul’la aranız nasıl? Ben burada doğup büyüdüm ama fırsat buldukça kaçmayı seviyorum. Eşim Ferda ile Fethiye’de evlendik ve Datça’nın güzel bir koyunda taş ev yaptık. İş olduğu sürece İstanbul’dayım ama farklı yerleri gezip görmek için sürekli plan yapıyoruz. Yurt dışında çok sevdiğim arkadaşlarım var, hem geziyoruz hem de onları ziyaret ediyoruz. İzmir hakkında ne düşünüyorsunuz? İzmir’i ve İzmirli arkadaşlarımı çok seviyorum, yeme içme kültürleri bana hitap ediyor. Kırk yaşından sonra balık yemeğe başladım, ilk balığımı da İzmir’de yedim. Bir dönem kilo verme olayınız çok


“İzmİr’İ ve İzmİrlİ arkadaşlarımı çok sevİyorum, yeme İçme kültürlerİ bana hİtap edİyor”


gündemdeydi... Gece programları dolayısıyla zayıflamadan önce en son yüz otuz beş kiloyu gördüm. Geceleri yemek yemek durumunda kalıyordum. Sonrasında Samandağ acı biberiyle kırk kilo verdim ve çok ses getirdi. Bu biberi nasıl keşfettiniz? Rejime yeni başladığımda on dört kilo verdim ve duraklama dönemine girdim. Antakya’ya gitmiştim, restorana girdim masalar tepeleme dolu, herkes büyük bir iştahla yiyor. Oradakilere sordum; nasıl bu kadar çok yiyip de zayıf kalıyorsunuz diye? Masalarda dereotu ve biber vardı. “Samandağ biberini yedin mi?” diye sordular; denedim, acıyı çok seven ve çok acı tüketen biri olarak ağzımın uyuştuğunu hissettim. Biber o kadar acıydı ki... İşin sırrı buymuş, on kilo biberle birlikte İstanbul’a döndüm ve bir hafta içinde sekiz kilo verdim. Metabolizmam çok iyi çalışmaya başladı. En sevdiğiniz mutfak? Et ve sebzeden oluşan mutfakları çok seviyorum. Balıkla aramda çok ciddi bir mesafe var. Çipura, levrek ve lüfer yiyebiliyorum. Kabuklulara alerjim var, kalamarı seviyorum. İtalyan ve Çek mutfağı vazgeçilmezlerim. Güney İtalya’yı bizim mutfağa daha yakın buluyorum. Çek mutfağını en zayıf mutfak diye düşünürdüm hep ama tattıktan sonra fikrim değişti. O bölgeyi de Fransız mutfağını da besleyen bir mutfağa sahip. Aslında ben daha çok izlemeyi ve gözlemlemeyi seviyorum. Anadolu’nun çok değişik lezzetleri var, her gelen kavim kendinden bir şeyler katmış. Gastronomi dersek? Yemek ve içmek ile çok ilgiliyim. İyi bir şeyler çıkarmak istiyorsan mutlaka mutfakla entegre olmak zorundasın. Şeflerle gönül bağım oluştu, onları takip ediyorum ve şeflerle ilgili filmleri izlemeye başladım. Sizi en çok mutlu eden yemek nedir? Mercimek, karnabahar, köfte ve ıspanağın her türlüsü beni mutlu etmeye yeter de artar! Tavsiye edeceğiniz mekanlar var mı? İstanbul’da çok iyi köfte yapan yerler var.


MESUTYAR

“Yemek ve İçmek İle çok İlgİlİyİm. Şeflerle gönül bağım oluştu, onları takİp edİyorum ve şeflerle İlgİlİ fİlmlerİ İzlemeye başladım”


MESUTYAR

“ Bİr dönem sadece restoranlarda yİyordum; İyİ yemek yapan çok az yer var, hepsİ fabrİkasyona dönüyor, bu yüzden lezzet kayıpları ve tatsız durumlar olabİlİyor”


Eskiden Nazmi ustanın yeri vardı, oraya çok sık giderdim. İstanbul dışında Tekirdağ Erdener var eve de alıyorum, buzluğa atıyorum. Yemekle ilgili kötü bir tecrübeniz var mı? Bir dönem sadece restoranlarda yiyordum; iyi yemek yapan çok az yer var, hepsi fabrikasyona dönüyor, bu yüzden lezzet kayıpları ve tatsız durumlar olabiliyor. Bu dönemlerde gıda zehirlenmelerim olmuştu. Yurt dışı seyahatlerinizden ilginç bir anınız var mı? Roma’ya gittiğimizde paskalya bayramı kutlamalarında papayı görme imkanımız oldu. Hatta siyah giyindiğim için beni kardinal sanmışlardı, eğlenceliydi. En sık gittiğiniz ve sevdiğiniz şehirler? Prag ve Atina’ya sürekli gideriz. Prag yemeiçme ve eğlence kültürü olarak bize çok yakın. Atina İzmir gibi, meyhaneler çok hoş. Basel’i çok severim, küçük ama sıra dışı bir bir kenttir. Amerika’ya ön yargılıydım ama New York’u çok sevdim. Üsküp de hoşuma gitti. Sosyal medyayla aranız nasıl? Twitter’ı çok etkin kullanmıyorum. Instagram’ı çok seviyorum ve orada bayağı aktifim. Periscope’taki yayınlarım da çok takip ediliyor. Ama genel olarak dijital medyanın kendine çeki düzen vermesi gerektiğini düşünüyorum. Instagram’da yeme-içme ve gezi hesaplarını takip ediyor musunuz? Çok sıkı takipteyim ve siz dahil çok beğendiğim hesaplar var. Önerileri değerlendiriyorum ve ben de çok güvendiğim yerleri takipçilerime öneriyorum. Takıntılı olduğunuz bir şeyler var mı? Koleksiyonerim ve topluyorum. Bunlar da bir nevi takıntı aslında. Büyük depreme kadar çan koleksiyonu yapıyordum, sonra bir çuval çanı attım. Bir ara kilim koleksiyonu yapıyordum. En büyük takıntım parfüm diyebilirim, sekiz yüz şişeye yakın parfümüm var.


MALEZ YA Malezya, Güneydoğu Asya’da bulunan, her noktasından kültür, renk ve müzik yükselen çok çekici bir ülke. Gezginlere çok şey vadeden Malezya’da kendinizi ister tropik plajlara atabilir, ister 130 milyon yıllık yağmur ormanlarında veya ulusal parklarda doğaya doyabilir, isterseniz de ultra modern Kuala Lumpur’da gökdelenlerin arasında olanca canlılığıyla devam eden şehir hayatına katılabilirsiniz. Egzotik adaları, kültürel çeşitliliği, bozulmamış faunası ve kaliteli turizm anlayışıyla dünyada eşi az bulunur bir seyahat deneyimi sunan Malezya için gerçek bir Asya destinasyonu diyebiliriz. Zaten Malezya Turizm Ofisinin sloganı da “Malaysia, truly Asia”, yani “Malezya, Gerçek Asya”dır. Tu ğ ç e E r t a n & G ö k a y M e r i ç Instagram: kokladunyayi w w w. k o k l a d u n y a y i . c o m

Meet Shinichi Morohoshi, a man who likes dangerous people, bōsōzoku bike gangs, and lights up Tokyo’s dark heart with his neon-lit Diablo…


MALEZYA


M

alezya, Doğu ve Batı olmak üzere iki kara parçasına ayrılmış 28 milyon nüfuslu bir ülke. Başkent Kuala Lumpur’un da bulunduğu Batı Malezya, kuzeyde Tayland’a güneyde ise Singapur’a komşuyken Doğu Malezya özellikle doğal güzellikleri ve dünyada eşi olmayan canlı türleriyle öne çıkan Borneo Adasında bulunan Sabah ve Sarawak eyaletlerinden oluşuyor. Biz ise, gezgin bir çift olarak, 2015 yılının Mart-Eylül ayları arasında Kuala Lumpur’da yaşadık ve Malezya’nın birçok noktasını gezdik. Bu güzel ülkeyi o kadar çok sevdik ki bir altı ay daha olsa hiç düşünmeden yine gideriz. Ekvatora yakın olduğundan yıl boyunca sıcak ve nemli olan Malezya’da mevsimler yağmurlu ve yağmursuz mevsim olarak ikiye ayrılıyor. Türk vatandaşlarından vize istemeyen bu ülkeyi Mart-Eylül ayları arası ziyaret etmek en güzeli. Mart - Mayıs ayları arasında Batı Malezya’nın batı kıyılarını, yani Melaka, Kuala Lumpur, Cameron Highlands, Penang ve Langkawi gibi popüler noktaları, Haziran-Eylül ayları arasında ise gene Batı Malezya’nın doğu kısmında kalan harika deniz-güneşkum destinasyonlarından Johor, Tioman Adası, Redang ve Perhentian adalarını gezebilirsiniz. Ülkenin doğu tarafında yani Borneo adasında kalan kısmına geçemedik ama sadece batı kısmını bile altı ayda bitiremediğimizi düşünürsek Borneo’yu bir başka sefere bırakmanın akılcı olduğuna karar verdik. :)


MALEZYA



Malezya’da gezilecek yerlerin listesi o kadar kabarık ki saymakla bitmez. Beyaz kumlardan kristal berraklığındaki sulara atlayabileceğiniz harika plajlar ve adalar genel olarak Batı Malezya’nın doğu kıyılarında bulunuyor. Yüksek sezonda bile, hala sakin kalabilen bu mucize adaların genelinde orta kısımlar yağmur ormanlarından oluşuyor, adaların etrafı ise plajlarla çevreleniyor. Bu da demek oluyor ki, bir gün deniz, güneş, kum keyfi yapıp ertesi gün yağmur ormanlarında trekking yapabilirsiniz. Eğer meraklısıysanız eşi az bulunur bir denizaltı yaşamını görmek için tüplü dalış veya şnorkel seçenekleri de çok geniş. Tropik tatilin dışında, doğa ile iç içe olmak için göz alabildiğine uzanan çay plantasyonlarından tutun da, Güneydoğu Asya’nın en yüksek dağı olan Mount Kinabolu’ya, milyonlarca yıllık bir yağmur ormanı olan ulusal park Taman Negara’ya kadar her şey var. Yok eğer şehir insanıysanız da, sayısız AVM’leri, gökdelenleri ve neredeyse her hafta farklı bir festivale ev sahipliği yapan Kuala Lumpur sizi mutlu edecektir. Malezya halkı ağırlıklı olarak üç farklı etnik yapıdan meydana geliyor. %60’ı Malay, %30’u Çinli, %10’u da Hint ve diğer milletlerden oluşan ülke doğal olarak birçok farklı kültür ve dine de ev sahipliği yapıyor. Bir yanda kilise çanları çalarken yan sokakta

“ M ale z y a ’ da ge z İ le c e k y erler İ n l İ stes İ o k adar k abarı k k İ sa y ma k la b İ tme z ”

MALEZYA

ezan okunabilir, bir Hindu tapınağında renk cümbüşü içerisinde ayin yapılırken Budistler tütsülerini yakıp ibadetlerini yapabilirler. Bu bağlamda farklılıklara çok alışkın olan Malezyalılar son derece hoşgörülü ve açık görüşlü insanlar. Kimse size veya yaptıklarınıza karışmıyor, herkes kendi halinde. Hal böyle olunca, herkes daha huzurlu ve güler yüzlü oluyor herhalde, çünkü biz altı ay boyunca tek bir kavgayı geç ses yükseltme dahi görmedik. Zaten Malezya kültüründe toplum içerisinde öfkelenmek çok ayıp bir şey olarak görülüyor. Bu arada Malezya’nın 1957’ye kadar bir İngiliz sömürgesi olduğunu, bu sebeple de hemen hemen herkesin İngilizce konuştuğunu belirtmeden geçmeyelim, bu da bizim gibi gezginler için işleri çok kolaylaştırıyor. Türk Lirası, Malezya’nın para birimi Ringgit’ten (RM) daha değerli. Hem bu açıdan, hem de Ringgit’in alım gücünden kaynaklı olarak bu ülkede ekonomik bir seyahat gerçekleştirebilirsiniz. Ortalama bir öğünün fiyatı 10-25 TL arasında seyrederken hem lüks, hem de bütçe dostu otelleri makul fiyatlara bulmak mümkün. Başka bir deyişle lüks segment ile ucuz seçenekler arasında bir uçurum yok. Malezya’da konaklama için birçok seçenek mevcut. Sıradan pansiyonlar, yıldızlı ve lüks oteller ile hosteller neredeyse Malezya’nın her noktasında ulaşılabilir durumda. Kuala Lumpur’da geceliği 20 TL’ye Çin mahallesindeki bir hostelde kalmak mümkünken, 150 TL’ye lüks bir rezidansın stüdyo dairesinde kalıp terasındaki sonsuzluk


MALEZYA

havuzunda gökdelenlere karşı yüzebilirsiniz. Ya da Tioman Adası’nda 50 TL’ye basit bir pansiyonda oda kahvaltı kalıp kulübenizden cennet gibi bir plaja inebilirken, Langkawi adasında kendinizi dergi çekimlerinde hissedeceğiniz kadar güzel bir resortta 250 TL’ye konaklayabilirsiniz. Dünyanın kalanından farklı olarak, Asya’da Agoda isimli otel rezervasyon sitesi çok daha yaygın olarak kullanılıyor, haliyle daha avantajlı seçenekler barındırıyor. Airbnb ve Couchsurfing de Malezya’da oldukça popüler ve zaten misafirperver olan Malezya halkı turistlerle tanışıp onlara ülkelerini gezdirmeye bayılıyorlar. Tüm bunların haricinde, bir de homestay denen bir sistem var. Nispeten daha küçük şehirlerde deneyebileceğiniz bu sistemde bir ailenin evinde kalıyorsunuz ve bu süre boyunca onların geleneklerini daha yakından tanıyor, günlük rutinlerine katılma şansı elde ediyorsunuz. Malezya’nın harika bir ulaşım ağı var. Kuala Lumpur’un içindeyseniz, şehrin en merkezi yerlerinde ring yapan dört farklı ücretsiz hat ile her yere ulaşabilirsiniz, GOKL denen bu

K uala L umpur , A s y a ’ nın ba ş k a n o k talarına se y ahat İ ç İ n de s o n dere c e u y gun . H emen hemen her p o p ü ler A s y a dest İ nas y o nuna u ç a k bulab İ l İ R S İ N İ Z ”

otobüsler hem buz gibi hem de ücretsiz internet bağlantısıyla ulaşımdan fazlasını vadediyor. Bir başka seçeneğiniz olan taksiler zaten çok ucuz, ülkeye indiğiniz an MYTeksi aplikasyonunu indirerek bulunduğunuz yere taksi çağırabilir ve az olan dolandırılma ihtimaliniz daha da düşürebilirsiniz. Bunun dışında metro ve monorail da çok kullanışlı ve şehrin her yerine gidiyorlar. Şehirler arası ulaşım içinse otobüs, tren veya uçağı tercih edebilirsiniz. Air Asia hemen hemen Asya’daki her noktaya uygun fiyatlara uçuyor zaten. Bizim deneyimlerimize göre Malezya tren hattı ülke içinde seyahat etmek için çok ideal. Klimalı ve yataklı vagonları ile göz alabildiğine uzanan palmiye plantasyonları arasından geçmek adeta hafızanıza kazınacak tablolar biriktirmek demek. Şehirler arası otobüsler de hiç fena sayılmaz. Bu arada trafik Malezya’da soldan akıyor, yani yolculuk sırasında ara sıra uyanıp ters yöne girdiğinizi zannedebiliyorsunuz. Kuala Lumpur, Asya’nın başka noktalarına seyahat için de son derece uygun bir çıkış noktası. Hemen hemen her popüler Asya destinasyonuna uçak bulabileceğiniz gibi, Singapur’a beş saatte, Tayland’a on saatte karadan da ulaşabiliyorsunuz. Bir de Bali, Hong Kong gibi egzotik noktalara iki üç saatte ulaşabilmenin dayanılmaz hafifliği biz gezginler için çok kışkırtıcı. Gelelim Malezya mutfağına. Daha önce de belirttiğimiz gibi çok kültürlü bir yapıya sahip olan ülkede çok çeşitli yemekleri deneyebilirsiniz. Tabii bizim damak zevkimizden çok farklı yemekler bunlar ama dimağınızda yeni




MALEZYA



pencereler açacağı kesin. Genel olarak çok koyu soslu et veya tavuk yemekleri ile kızartma ürünleri tercih ediyorlar. Malay mutfağında bu tarz yemeklere şeker ilave edilirken, Hint restoranlarında acı ve tuzlu baharatlar, köriler işin içine karışıyor. Malay mutfağında tavuğa çok geniş yer verilmiş ama kuzeye, yani Tayland’a doğru yaklaştıkça deniz ürünleri de sofralarda yer buluyor. Bizim en keyif aldığımız restoranlar hep Hint asıllı restoranlar oldu. Tuzlu ve acı kuzu masala, mercimekle yapılan dhal yemeği ve tandır ekmeğine benzer naanlar ile bizim vazgeçilmezlerimizden oldular. Çin yemeği seviyorsanız da şanslısınız çünkü burada hem geleneksel Çin restoranları var, hem de Malezya’ya gelip yerleşen Çinliler’in oluşturduğu karma bir mutfak olan Baba Nyonya mutfağı var ki onu da unutamıyoruz. Kuala Lumpur’da, Jalan Alor Caddesi’ndeki Çin restoranlarında ise zencefilli, soğanlı kalamar tava, buharda kişnişli midye, ahtapot ızgara gibi değişik deniz ürünlerine de dalabilirsiniz. Her kültürün ortak olduğu bir nokta ise pirinç. Hemen hemen her öğün lapa gibi veya farklı soslarla hazırlanmış pilavlar yeniyor. Yok, ben böyle alışmadığım şeyler yiyemem derseniz, her köşe başında bir AVM var ve içlerinde mutlaka Batı

“ M ale z y a ’ da ha v a ç o k sı c a k o lduğundan İ nsanlar ge c eler İ k end İ ler İ n İ s o k a k lara atı y o rlar , bu sebe p le de her ş eh İ rde ge c e p a z arları k urulu y o r ”

MALEZYA

tarzı bir restoran bulabilirsiniz. Malezya’nın, bizim adını bile duymadığımız zenginlikte tropikal meyvelerinden ise başlı başına bir yazı çıkar zaten. Malezya’da hava çok sıcak olduğundan insanlar geceleri kendilerini sokaklara atıyorlar, bu sebeple de her şehirde gece pazarları kuruluyor. Hem alışveriş yapıp hem de bir şeyler atıştırabileceğiniz bu cümbüşlü yerlerden müzik sesleri de eksik olmuyor. Malezya’da her daim sokak müzisyenleri ile karşılaşabilir, seslerinin güzelliği karşısında hayrete düşebilirsiniz. Fakat bu yumuşak ezgilerden keyif alacağınız kesin. Bu sokak pazarlarından hediyelik eşya, tshirt, terlik, telefon kablosu gibi şeyler alabilirsiniz ama bilinen markaların dükkanları da her AVM’de mevcut. Gece pazarlarının yanı sıra Malezya’daki bazı şehirlerin çok canlı bir gece hayatı da var. Örneğin Kuala Lumpur’da, gökdelenlerin tepesinde harika bir manzaraya karşı kokteyl içebilir, şık bir gece kulübünde sabaha kadar dans edebilir veya expat mahallesi Bukit Bintang’daki çeşitli barlara takılabilirsiniz. Sonuç olarak Malezya yemyeşil ormanların, rengarenk bir kültürün ve ışıklar içindeki şehirlerin bir karmasından oluşuyor. Yani herkese göre yapacak bir şey, gezecek bir köşe var. Gerçek bir Asya deneyimi için, hala bakir sayabileceğimiz Malezya’yı en kısa zamanda seyahat listenize ekleyin.


ZENCEFİLLİ HOKKAIDO KABAK ÇORBASI

Dİlşah Cırıl


lezzetlİ tarİfler


lezzetlİ tarİfler Hokkaido kabak çorbası; Almanya’da Ağustos sonunda Hokkaido kabağının çıkmasından başlayarak bütün bir kış boyunca sevilerek tüketilen lezzetli bir çorbadır. Hokkaido kabağı adını yetiştiği bölge olan Japonya’daki Hokkaido adasından almıştır ve daha sonraları Almanya’ya kadar ulaşmıştır. Bu küçük şirin Hokkaido kabağı; A, C ve B vitaminleri açısından zengin, düşük kalori ve yüksek lif oranına sahip besin değeri yüksek, oldukça sağlıklı ve de lezzetli bir meyvedir. Bu yüzdendir ki bu kabak kış aylarında piyasaya sunulur sunulmaz, çorbasından tatlısına her türlü çeşidiyle restoranlarda yer alır ve bolca tüketilir. Çorbanın farklı versiyonları da bulunuyor ama Travel and Gourmets okurları için favorim olan ve yapımı oldukça kolay zencefilli tarifi sizlerle paylaşmak istedim. Malzemeler:

· · · · · · · · . ·

1 adet Hokkaido kabağı (yaklaşık yarım kg) 1 adet orta boy soğan 1 adet orta boy patates 1 adet havuç 1 küçük parça taze zencefil Yarım litre sebze suyu (sebze bulyon da kullanabilirsiniz) 1 çorba kaşığı tereyağı 150 ml Hindistan cevizi sütü Yaklaşık bir tatlı kaşığı tatlı soya sosu ya da tatlı köri Tuz, karabiber

Önce kabak, patates, havuç ve zencefili soyalım ve küp küp doğrayalım. Bir tencerede tereyağını eritelim doğradığımız soğanı tereyağında kavuralım. Soğan kavrulduktan sonra kabak, patates, havuç ve zencefili de ekleyerek 3-5 dakika daha kavuralım, arkasından sebze suyunu ilave ederek yaklaşık 20 dakika kaynatalım. 20 dakikanın sonunda tüm malzemeleri iyice blenderdan geçirelim, Hindistan cevizi sütünü ekleyerek bir taşım daha kaynattıktan sonra çorbamız hazır! Dilerseniz kabak çekirdeği ile süsleyip servis yapabilirsiniz. Afiyet Olsun



Yemeği koklaya

UĞURYakışı VOLK


an adam

KAN UYSAL 襤LE 覺kl覺 yemekler okulu Merih Hasaltun Yumlu Instagram: merihyumlu


Y A K IŞI K LI Y E M E K L E R O K U L U

Y

ıllardır kendi mutfağımın şefi olarak, yakın çevremi özenle doyuruyorum. Söylenene göre bu işi bayağı da iyi yapıyorum. Nereden geliyor bu mutfak bilgisi derseniz; tamamen yıllardır kendi kendime edinmiş olduğum deneme yanılma tecrübelerim ve bana desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen Emeril Lagazze, Jamie Oliver, Gordon Ramsey, Genarro Contaldo ve Antonio Carluccio sayesinde. :) Kendilerine teşekkürü bir borç bilirim. Fark ettim ki mutfakla bu kadar iç içe olmama rağmen, ekrandan sevdiğim şefleri hayranlıkla ve imrenerek izlemek dışında bunca yıldır ne bir workshop görmüşlüğüm ne de bir kursa katılmışlığım var. Ne kadar büyük kayıp olduğunu katıldığım “Yakışıklı Yemekler Okulu” sayesinde fark etmiş oldum. Son yılların kadın erkek herkesi ekranlara kilitleyen, yemek yapmayı aşka dönüştüren şefi Uğur Volkan Uysal’ın nazik daveti ile katıldığım bu workshop, mekana ilk adım attığım andan itibaren beni oldukça büyülemişti. Workshop Miele’nin mutfak atölyesinde gerçekleştiğinden rüyalarımı süsleyen

mutfak boyutundaki buzdolaplarını görünce kendimi buzdolapları ile fotoğraf çektirip selfie yaparken bulduğumu itiraf ediyorum. Kabul ediyorum ben bir mutfak delisiyim! Bir kadın kıyafetten çok mutfak eşyası alıyorsa, beğendiği ayakkabı yerine ne zamandır almak istediği beşinci kesme tahtasını almak için kredi kartı limitini zorluyorsa, ellerinin sarımsak kokmasını zerre umursamıyorsa, işte burada bir mutfak aşkı söz konusudur arkadaşlar. Ya da hastalık mı demeliyim? Eğer siz de bu bahsettiğim tiplerdenseniz durumu kabullenin ve hemen mutfağa girip yeni bir şeyler pişirmeye başlayın çünkü dünyanın en güzel hastalığına sahipsiniz, kıymetini bilin! Dönelim yakışıklı yemekler okuluna ve enerjik şef Uğur Volkan Uysal’a. Bu workshopta beni en çok etkileyen beş duyu organımın da üç saat boyunca gösterdiği yüksek performanstı. Yemeği kokladık, dokunduk, hissettik, sunduk, süsledik, tattık, hakkında konuştuk, sevdik... Siz siz olun her ay yapılacak Yakışıklı Yemekler Okulu’nun bir workshopuna mutlaka katılın. Uğur Şef’in enerjisini hissetmenin, sohbetini tatmanın, deneyimlerini duymanın



Y A K IŞI K LI Y E M E K L E R O K U L U

ve tüm duyularınız açık bir şekilde birlikte yemek yapmanın tadına varın. Yaptığımız yemeklerden tabii ki bahsedeceğim hatta birkaç ufak tüyo bile verebilirim. Benim çok sevdiğim ve Türkiye’de satışı olmayan sour cream’in nasıl yapıldığı gibi... Üç malzeme ile her türlü ete yakışacak leziz bir sos yapılabileceği gibi... Ama önce menüye bir göz atalım. Birinci grup olarak biz fırında bol tereyağlı, çıtır çıtır bruschetta ve köz patlıcan çorbası yaptık. İkinci grup; parmesanlı mısır yatağında levrek, üçüncü grup; polenta ve fırında bonfile, dördüncü grup ise fırında gratine muz yaptı. Her grubun yaptıklarını servis etmesiyle birlikte lezzet dolu bir geceye imzamızı atmış olduk. Bruschetta benim yapmayı çok sevdiğim, çok basit ve lezzetli bir aperitif. Ben zeytinyağı ile yapmayı tercih ediyorum fakat tereyağıyla yapılmış olanı kokusuyla fark attı diyebilirim. Öncelikle oda sıcaklığındaki tereyağını bir kaba alıyoruz, içine bolca (ama gerçekten bolca) sarımsak eziyoruz, başlıyoruz mıncıklamaya. Ardından gelsin yeşillikler! Fesleğen, reyhan, maydanoz... Bolca olacak, sakın elinizi korkak alıştırmayın. Mıncıklamaya devam ediyoruz ve elimizdeki macunumsu karışımı ikiye böldüğümüz ekmeklerimize bolca sürüyoruz. Üzerine kaşarını verip cherry domates ile süsleyip fırına gönderiyoruz. İşte bu kadar! Patlıcan çorbası da benim tarifimden oldukça farklı. Bir kere bunun içinde köz biber de var. Biz konserve kullandık ama vaktiniz varsa kesinlikle patlıcan ve biberleri közleyerek yapmalısınız. Soğanları piyazlık doğruyoruz, tereyağında iyice kavuruyoruz, salçasını koyuyoruz, patlıcan ve biberleri atıyoruz, suyunu veriyoruz ve başlıyor kaynamaya... Tüm lezzetler birbirine karışınca el blender’ı ile pürüzsüz bir kıvam alıncaya dek çekiyoruz. Ekşi krema ile servis ediyoruz. DİPNOT: Hazır kremaya limon sıkıp çırparak sour cream elde edebileceğinizi biliyor muydunuz?



Y A K IŞI K LI Y E M E K L E R O K U L U

İkinci grubun hem lezzetli hem kolayca yapılabilecek tarifi balıktı. Mısırları 3 cm kalınlığında kesip çeşnilendirip krema ve parmesan rendesi koyarak fırına veriyoruz. Lezzetine inanamayacaksınız! Levrek filetolarını ise kürdanla rulo yapıp çeşnilendiriyor ve fırına veriyoruz. Üzerinde sosu ve yanında brokoli ile servis ediyoruz. DİPNOT: Krema, soya sosu ve tane hardalı kaynatıp kıvam aldırdığınızda inanılmaz bir sos elde edebileceğinizi biliyor musunuz? Üçüncü grubun yemeği benim favorimdi. Sulu sulu yumuşacık leziz bir bonfile yaptılar. Bütün olarak alınan bonfileti karabiber, tuz, biberiye ve zeytinyağı ile çeşnilendirip ovalıyoruz. Çok kızgın, mümkünse döküm bir tavada her tarafını 2-3 dakika mühürlüyoruz. Önceden ısıtılmış fırında 12 dakika pişiriyoruz. Yanında ne olursa olsun fark etmez. Bu et varken yanındakinin yüzüne kim bakar ki? :) DİPNOT: Bonfileyi fırından çıkartıp 5 dakika dinlendirdikten sonra kestiğinizde çok daha iyi bir sonuç alacağınızı biliyor musunuz? Dördüncü grubun tarifi ise tatlıydı. Karamelize edilmiş şeker, mandalina suyu, tarçın ve karanfil ile aromalandırılmış gratine muz, üzerinde vanilyalı dondurma ile servis edildi. Tatlıyla çok aram olmadığı için bu tatlıya hak ettiği sıfatları kullanamayabilirim. Sanırım en doğru tanım “değişik” olacak. DİPNOT: Yemeğinizin tadına bakmadan önce koklarsanız lezzetini çok daha fazla alacağınızı biliyor musunuz? Yirmi harika insan; enerjik mi enerjik hoş sohbet bir şef, her ihtiyacı karşılayan mutfak aletleri, uzun ve neşeli bir sofra, leziz yemekler, keyifli bir akşam... Nasıl geçtiğini anlamadığım üç saatin sonunda, hem ruhum hem midem fazlasıyla tatmin olmuş bir şekilde ama aklım Miele’nin o muhteşem buzdolabında kalarak herkese veda ettim. Ne olmuş ki bir araba parasıysa? Ya araba ya buzdolabı diye bir seçeneğim olsa artık bu yazıdan sonra hangisini tercih edeceğimi tahmin edeceğinizi sanıyorum. :) Haydi en iyisi ben gidip bir şeyler pişireyim.


Merih Hasaltun Yumlu Instagram: merihyumlu


14. ULUSLARARASI İSTANB GASTRONOMİ FESTİVALİ

11-14 Şubat 2016 tarihleri arasında 14.sü düzenlenecek olan Uluslararası Gastronomi Festivali, Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi Hol:8-9’da gerçekleşecektir. Yarışma Hakkında: “Uluslararası İstanbul Gastronomi Festivali Türk mutfağını dünyanın diğer mutfak kültürleri ile buluşturmak, ülkemizin aşçıları ile dünyanın önde gelen aşçıları arasında yakınlaşmayı ve karşılıklı bilgi alışverişini sağlamak amacıyla düzenlenen uluslararası bir gastronomi yarışmasıdır.” Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu’nun 2008 yılında WACS’a üyeliğinin kabul edilmesinin ardından 14.sünü gerçekleştireceğimiz festival uluslararası anlamda daha da önem kazanıyor. Dünya


BUL


Şefler Birliği’nin (WACS) belirlediği standartlar çerçevesinde yapılacak yarışmalarda başarı gösteren şefler madalyaların yanı sıra dünya genelinde geçerliliği olan sertifikaların sahipleri olacaklar. Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu (TAŞFED) 29 Ocak 2007 tarihinde, Türkiye’de aşçılık ve yemek kültürü alanında faaliyet gösteren beş derneğin bir araya gelmesiyle kuruldu. Federasyonun kurucu başkanlığına Mutfak Profesyonelleri Derneği Başkanı Yaşar Yalçın Manav getirildi. Şu an bünyesinde bulunan 15 dernekten güç alan Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu yurt içinde ve yurt dışında Türk Mutfak Kültürü’nü başarıyla tanıtmaktadır.




Federasyonun amaçlarını şu şekilde özetleyebiliriz: • Genel olarak aşçılık mesleğinin saygınlığını korumak ve yaygınlaştırmak • Aşçılık mesleğinin çağın gerekliliklerine uygun şekilde gelişmesi için çalışmalar yürütmek • Türk Mutfağı’nın ulusal ve uluslararası planda tanıtımı için faaliyetlerde bulunmak • Aşçılık mesleğinin bilinçli olarak sürdürülebilmesi için gerekli eğitim ortamlarını yaratmak Bireysel Yarışmalar: • Pratik - Ustalar • Pratik - Gençler • Display - Ustalar • Display - Gençler • Engelli Ekip Yarışmaları: • Ekip - Pratik • Ekip - Display


Meet Shinichi Morohoshi, a man who likes dangerous people, bōsōzoku bike gangs, and lights up Tokyo’s dark heart with his neon-lit Diablo…


BİRGİ

Müberra Bağcı www.egedentarifler.com Instagram: egedentarifler

KEŞFEDİLMEMİŞ BİR CENNET

BIRGI


BİRGİ

gölcük


i

zmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Birgi, küçük ama çok değerli ve henüz keşfedilmemiş bir kasaba. Tarihi evleri, camileri, çeşmeleri ve bozulmamış güzelliği ile saklı bir hazine gibi. Bozdağ’ın eteğinde kurulmuş olan Birgi, 1308 yılında Aydınoğulları tarafından fethedilip beyliğin başkenti haline getirilmiş. Beylikler ve Osmanlı imparatorluğu zamanından günümüze kadar uzanan süreçte tarihi yapısını korumuş. İzmir’e uzaklığı yaklaşık 130 km olan Birgi, belki de bu mesafeden dolayı henüz pek keşfedilmemiş. Son dönemde çekilen bazı dizilere ve filmlere ev sahipliği yapması dolayısıyla bir ziyaretçi trafiği oluşmaya başlamış. Birgi’nin Aydınoğulları ve Osmanlı mimarisinin etkisini gösteren taş ve ahşap ağırlıklı evleri gerçekten çok güzel. Kurtuluş Savaşı sonrasında Yunan ordusu burayı terk ederken epeyce hasar vermiş olmasına rağmen Birgi’de hala eskiden kalma çok güzel evler mevcut. Birgi fotoğraf meraklıları için tam bir cennet, ​ev ve portre fotoğrafları çekmek ​için ideal bir yer. NEREYE GİDİLİR? Çakırağa Konağı Tarihi Birgi evlerinin tipik örneklerinden biri olan Çakırağa Konağı, 1761’de Çakıroğlu Mehmet Bey adlı zengin bir tüccar tarafından yaptırılmış. Üç kat ve ​on dört odadan oluşan konak son derece ilgi çekici bir yapı. Konak 90’lı yıllarda aile tarafından bağışlanmış, restore edildikten sonra da müzeye çevrilmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olan müzeye giriş ücreti 5 tl, müzekartınız varsa ücretsiz olarak gezebilirsiniz. ​Balkonundan çok güzel Bozdağ manzarası görünen konak, geniş odaları ve zarif işlemeleri ile insanı etkiliyor. Kalem işçiliği ile süslenen konakta iki tane de özel oda bulunmakta: İzmir odası ve İstanbul odası. Rivayete göre Çakıroğlu Mehmet Bey’in biri İzmirli, diğeri İstanbullu iki hanımı varmış, karşılıklı iki odada oturan bu hanımların birinin duvarında İzmir’e, diğerinde ise İstanbul’a dair güzel bir manzara resmedilmiş. Aydınoğlu Mehmet Bey Camii (Ulu Cami) ve Türbesi 1312 yılında Aydınoğlu Beyliğinin kurucusu Mehmet Bey tarafından yaptırılan caminin geçmişi yaklaşık 700 yıl öncesine dayanıyor. Mehmet Bey, Birgi’yi başkent olarak ilan ettikten beş yıl sonra bu camiyi yaptırmış. Farklı mimarisi ile dikkati çeken cami çini ve oyma sanatının en güzel örneklerine sahip. Cami, Selçuklu stili ilginç tavanı ile dikkati çekiyor. Hiç çivi ve yapıştırıcı kullanılmadan yaklaşık on yılda yapılan minberi, Türk İslam mimarisinin önemli örneklerinden bir tanesi. Minberin üzerindeki desenlerde ay ve güneş tutulması resmedilmiş. ​​Cami, hamam ve medrese aynı avlu üzerinde kurulmuş, caminin hemen arkasında bir de türbe var. Türbede Aydınoğlu Mehmet Bey ve oğulları Gazi Umur Bey, İsa Bey ve Bahadır Bey’in sandukaları bulunmakta. Türbenin hemen girişinde “kral kızı mezarı” olarak bilinen bir mezar dikkati çekiyor, bununla ilgili bir de​hikaye anlatılıyor.


çakırağa konağı


BİRGİ Rivayete göre bu mezar Bizans tekfurunun kızına aitmiş, Aydınoğlu Mehmet Bey, Bizans tekfurunun kızı Anastasia’ya aşık olmuş, Anastasia da ona. Mehmet Bey kaleyi fethe geldiği zaman tekfurun kızı kalenin kapılarından birini açarak ona yardım etmiş. Bu ihanet anlaşılınca ve öldürüleceğini de anlayınca kız çaresiz kalarak kendini kaleden atmış. Mehmet Bey de bu fedakarlık karşısında ölünce Anastasia’nın da yanına gömülmesini vasiyet etmiş. Yine rivayete göre Mehmet Bey camiyi de onun anısına yaptırmış. Caminin az ötesinde bir de Aydınoğlu Mehmet Beyin kardeşine ait Sultanşah (Ümmü Sultan) Türbesi bulunmakta. Dervİşağa Camİİ, Medresesİ ve Hamamı (Çukur Hamam) Akıl, ruh ve beden temizliğini temsil eden medrese, cami ve hamam üçlemesi burada da karşımıza çıkıyor. Dervişağa Medresesi, 1658’de zengin bir tüccar olan Derviş Ağa tarafından yaptırılmış. Burası halk arasında Çukur Medrese olarak da biliniyor. Yine aynı kişi tarafından 1663’te yaptırılan Dervişağa Camii, Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından birisi. 15. yy.dan kaldığı tahmin edilen Çukur Hamam Dervişağa Medresesi’nin karşısında yer almakta. İmam Bİrgİvİ Türbesİ Birgivi, Birgi’nin önemli şahsiyetlerinden biri. Birgivi lakabını da uzun süre bu kasabada yaşamasından dolayı almıştır. 1521’de doğan​ alim, Kanuni döneminde Birgi’ye yapılan bir medresede ders vermek üzere görevlendirilmiş, burada pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Birçok eseri bulunan Birgivi, hayatı boyunca batıl inançlarla savaşmış, ölümünden sonra vasiyeti üzerine sade bir mezar yapılmıştır. Birgivi’nin mezarı daha sonra halkın ilgisi ile türbe haline gelmiş, pek çok kişi tarafından isteklerinin gerçekleşmesi amacıyla ziyaret edilir olmuştur. Küp Uçuranlar Kulesİ Bizans döneminden kalma bu üç katlı yapı ile ilgili de pek çok efsane anlatılıyor. Burası bir dönem restoran olarak da hizmet vermiş. Ancak şimdilerde restore edilmeyi beklemekte.

“ B İ rg İ ’ de Ça k ırağa K o nağı ’ nın hemen y anında y er alan “ N ardanes İ ” k ah v altı İ ç İ n ter c İ h ed İ leb İ le c e k g ü z el me k anlardan b İ r tanes İ ”

Ödemİş Birgi Ödemiş arası yaklaşık 7 km, bu sebeple Birgi’ye gitmişken Ödemiş’i de görmek lazım. Ödemiş’e cumartesi gidip Türkiye’nin en büyük pazarlarından biri olan Ödemiş’in yöresel pazarını, el sanatları pazarını, tarihi arasta çarşısını gezmenizi, Ödemiş köftesi yemenizi öneririm. Bunun dışında Ödemiş Müzesi, Bedia Akartürk Müzesi, Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi, kültür parkı görülebilecek diğer yerler arasında. Gölcük Birgi’ye yaklaşık 20 km mesafede bulunan Gölcük, adından da anlaşılacağı gibi gölün etrafında kurulmuş bir yerleşim alanı. Sonbahar ve ilkbahardaki canlılığı kışın olmasa da göl kenarında yürüyüş yapabilir, çarşısında yöresel tatları keşfedebilirsiniz. Lübbey Hayalet köy olarak bilinen Lübbey, büyük ölçüde terk edilmiş bir köy. Ancak özellikle fotoğraf tutkunları için ilgi çekici olabilir. Bozdağ Bozdağ, kış sporlarını sevenlerin ilgisini çekecek bir yer. Burada bir de kayak merkezi var, Birgi’ye gelmişken Bozdağ’a çıkıp İzmir’in tek kayak merkezini görüp karın keyfini çıkarabilirsiniz. Kayak merkezi son birkaç yıldır kapalıydı ama çok yakında tekrar hizmete gireceğinin haberini aldık. NEREDE/NE YENİR? Yöresel Kahvaltı Birgi’de Çakırağa Konağı’nın hemen yanında yer alan “Nardanesi” kahvaltı için tercih edilebilecek güzel mekanlardan bir tanesi. Açık büfe olarak sunulan kahvaltısında klasik çeşitlerin yanı sıra yöresel lezzetler de yer alıyor. Buradaki kahvaltımızda bal kabağı böreği, ot kavurması, kabak lalengi, peksimet avutması, töngül pidesi, çamur peyniri gibi farklı tatlarla tanıştık. Ayrıca burada içtiğimiz nar suyu ve mandalina suyu da çok lezzetliydi, giderseniz denemenizi tavsiye ederim. İşletmenin sahibi Yaşar Günaydın’a bize Birgi’de rehberlik ettiği ve buraya dair bilgilerini paylaştığı için çok teşekkür ederim. Çamur Peynİrİ Çamur peyniri Ödemiş ve Tire’de bilinen bir peynir çeşidi. Ekmeğe sürülebilecek yumuşaklıkta ve çok lezzetli bir peynir, mutlaka tadın, hatta satın alıp yanınızda götürün. Ot Kavurması Bilirsiniz Ege’de otla hazırlanan lezzetler sofrada eksik olmaz, kahvaltıdan akşam yemeğine her öğünde yenebilir. Bizim Nardanesi’ndeki kahvaltıda yediğimiz iğnelik, ebegümeci ve ısırgan otundan oluşan karışık ot kavurması da çok lezzetliydi.



BİRGİ


BİRGİ

Kabak Lalengİ Kabak lalengi, bal kabağı ile hazırlanan bir çeşit mücver. Ege’de Tire, Ödemiş çevresinde yaygın olan bu lezzet bal kabağına, un, yumurta ve baharat gibi malzemeler eklenerek elde edilen hamur karışımının kızartılması ile hazırlanıyor. Kahvaltıda tüketilebileceği gibi akşam yemeğinde ara sıcak olarak da alınabilir. Lalenginin benzer şekilde patlıcanla hazırlanan ve patlıcan balığı da denen bir versiyonu da mevcut. Peksİmet Avutması Nohut mayasıyla yapılan kurutulmuş ekmek yani peksimetle hazırlanan bu salata da Ödemiş’e özgü bir lezzet. Peksimetler su ile ıslatılıp ufalandıktan sonra domates, salatalık, maydanoz, lor ekleniyor. Bu salatanın peksimetsiz hazırlanan haline Ege’de “çingene salatası” da deniyor. Töngül/Tengül Pİdesİ Ödemiş’e özgü bu pide, peynir, yumurta, tereyağ ve maydanoz ile hazırlanıyor. Bu pide, adını pideyi ilk kez yapan kişinin soyadından alıyor. Odun ateşinde pişen pidenin üzerine fırından çıktıktan sonra tekrar tulum peyniri rendeleniyor. Pide açık olarak da kapalı olarak da hazırlanabiliyor. Özellikle kahvaltıda tüketilen bir lezzet. Taban Gevreğİ Bilirsiniz İzmir’de simit değil gevrek vardır. Taban gevreği de bu özel gevrek çeşitlerinden bir tanesi, nohut mayası ile hazırlanıyor ve çok lezzetli. Peksİmet Besmet de denen peksimet Birgi’nin en bilinen lezzetlerinden. Taş fırında birkaç gün boyunca kurutularak hazırlanan bir çeşit ekmek. Ödemİş Sandvİçİ Ödemiş sandviçinin klasik bir sandviçten farkı içine soğan ve maydanoz karışımının eklenmesi. Ödemiş merkezde sıra sıra bulunan büfelerden birinde bu lezzeti tadabilirsiniz. Keşkek Bütün Ege’de yaygın olan aynı zamanda düğün

“ B İ rg İ ge z İ n İ z İ Ö dem İ ş , G öl c ü k v e B o z dağ İ le b İ rle ş t İ rere k b İ r k a ç g ü nl ü k har İ k a b İ r tat İ l p lanı y a p ab İ l İ rs İ n İ z ”

yemeği olarak da bilinen keşkeği de bu yörede yiyebilirsiniz. Biz keşkeği Çağdaş Lokantası’nda yedik. Merkezi Ödemiş’te olan lokantanın Gölcük’te de bir şubesi bulunmakta. Ödemİş Köftesİ Ödemiş köftesinin geçmişi yaklaşık yüz yıl öncesine dayanıyor. Yağda kızarmış ekmek üzerinde yanında piyaz ile birlikte servis edilen Ödemiş köftesi tadılması gereken bir lezzet. Bu köfteyi Ödemiş’te yapan iki mekan öne çıkmış durumda​; biri Hurşit, diğeri ise Dostol Kebap. Biz tercihimizi Dostol’dan yana kullandık ve gerçekten çok iyiydi, hafta sonu mekanda oturacak yer bulmak çok zor oluyor. Ama karşınıza çıkan lezzet beklemeye değiyor doğrusu. Porsiyonları oldukça büyük o yüzden önce tek porsiyonla başlayın derim. Ayran ve yoğurdu da çok lezzetli onları da denemelisiniz. Hala yeriniz varsa üzerine bir de tahinli Kemalpaşa tatlısı yiyebilirsiniz. Şambali/Halepİşİ Şambali İzmir’e özgü bir tatlı, Halep tatlısı da şambali gibi irmikle hazırlanıyor ama farklı olarak arasında ceviz var. Ödemiş’te belediyenin orada bir el arabasında tatlı satan Hüseyin ​ağabeyin kaymakla sunduğu şambali ve Halepişinin tadına bakmalısınız. 20 yıldır bu işi yapan Hüseyin ağabeyi saat 15.00-00.00 saatleri arasında yerinde bulabilirsiniz. Bu saydıklarımız dışında kulak çorbası, sini pidesi, tonbaç kebabı, yörük katmeri, galgıtma Birgi’de tadılabilecek diğer yöresel lezzetler arasında. NE ALINIR? Birgi’de hafta sonları meydanda kurulan yöresel ürünler pazarı alışveriş için pek çok seçenek sunuyor. Türkiye’nin​en iyi patates, kestane ve inciri burada yetişiyor. Ayrıca zeytin ve ceviz de bol miktarda bulunmakta. Dolayısıyla buradan ayrılmadan bunları almanız hiç de fena olmaz. Cumartesi günleri kurulan Ödemiş pazarına giderseniz pek çok yöresel lezzetin, taze meyve ve sebzenin yanı sıra dantel, iğne oyası, kanaviçe gibi el işleri ve ipekli, el dokuması pek çok ürün bulabilirsiniz. Gölcük’teki fırından töngül, peksimet ve nohut mayalı ekmek ve yol boyu sıralanan köylü teyzelerden rengarenk erişte alabilirsiniz. NEREDE KALINIR? Birgi’de konaklama için çok fazla seçenek yok. Dervişağa Konağı, Saliha Hanım Taşkonak Butik Otel, Cemile Sultan Butik Otel ve Çınaraltı Pansiyon seçeneklerinden birini değerlendirebilirsiniz. Birgi gezinizi Ödemiş, Gölcük ve Bozdağ ile birleştirerek birkaç günlük harika bir tatil planı yapabilirsiniz. Ahşap evleri, taş yolları ve asırlık çınar ağaçları ile Birgi’de tarihi bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Şirince, Alaçatı gibi çok bilinen yerlerden sıkıldıysanız kültürü, tarihi, mimarisi, doğası, yöresel lezzetleri ile Birgi sizi çağırıyor.


ödemİş köftesİ

ödemİş köftesİ

mandalİna ve nar suyu

ödemİş sanvİç

ot kavurması

peksİmet

töngül pİdesİ


style more...

&

more...

m o d e l p o rt f o l ı o / r e k l a m & K ATA L O G f o t o G R A F I / G R A F İ K TA S A R I M W W W. C AT I K AT I S T U D I O. C O M

|

W W W. AY TA C G O L L E R . C O M

fotoğraf & tasarım


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.