POP UP!
01/ Mayıs 2020
HANDE DOĞANDEMIR İLE MESAFELI KUTLAMA
YENI GELECEK ÜZERINE ARAŞTIRMALAR, RÖPORTAJLAR, IPUÇLARI VE UMUT...
HAYAL KURDURAN MODA
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE
EDİTO
ELLE EKSTRA B
u sevimsiz, hepimizi yaralayan pandemi dönemi, bir yandan farklı çalışma biçimlerine adapte olmamıza da ortam hazırladı. Uzaktan kumanda yapılan çekimler, daha duyarlı konular, hayal kurduran, moral veren fotoğraflar, modada savaş sonraları neler yapıldığını araştırmalar… Şu an telefonunuzun ya da tabletinizin veyahut bilgisayarınızın ekranından okuduğunuz bu e-dergimiz de bu dönemin bir eseri. Ekipçe, muhtemelen hepiniz gibi birçok evreden geçtik. Umut, depresyon, panik, kaygı… Rahata alışma, rahat bat-
elle.com.tr
@ElleTurkiye
ması, yetersizlik hissi, yaratıcılık endişesi… Sonra dedik ki, sakin sakin içerik üretmeye ve var olmaya devam edelim. Bu ruh hallerinin hepsinde olalım, anı kaçırmayalım. Bu sebeple yeni normale geçene kadar 15 günde bir bu dijital yayınları kendi web sitemiz ve sosyal medyamızdan; yanı sıra dijital platformlardan yayınlamaya devam edeceğiz. Amacımız bu mesafeli günlerde yanınızda olmak, içeriklerimizle size arkadaşlık etmek. Tam da bu sebeplerle kapağımızda oyuncu Hande Doğandemir’i özgürlük, neşe ve umut hissi veren karesiyle gö-
@ElleTurkey
@ElleTurkey
FOTOĞRAF: FIRAT MERİÇ
rüyorsunuz. Hepsi hem bizim, hem de Hande’nin özlediği duygulardı. Kır çiçeklerinin arasında böyle bir dönemde nasıl çekim yaptığımızdan da bahsetmek isterim. Öncelikle söyleyeyim, saç ve makyaj Hande Doğandemir’e ait. Çekim mekanı bizim evin bahçesi ve arka bahçeden açılabildiğimiz Demirciköy kırları… Tüm kıyafetler hijyen kurallarını titizlikle uygulayan H&M’den geldi. Çekim ekibi olarak üç kişiydik: Hande Doğandemir (bir yerden bir yere aynı araba içinde bile gitmezken dağ tepe yürüdü, kapak kızı olmanın dışında saç ve makyajdan da o sorumluydu), moda editörümüz Aslı Asil ve fotoğrafçı Fırat Meriç. Enteresan bir heyecanımız vardı. Bir şeyi oldurmak için hiç şikayet etmeden saatlerce çalıştık, daha fazlasını aramadık, istemedik, eksik olan hiçbir prodüksiyon kalemini dert etmedik. Bu çekim sanki bizi sahalara tekrar döndüren köprü gibiydi. Evde olmak gibiydi diyeceğim ama ben zaten evdeydim… Bu dijital yayında başka ne yaptık? Bir blog hevesiyle hepimiz, ilgi duyduğumuz bir konunun ucundan tuttuk. Örneğin Serli Gazer, muhteşem bir “balkon” konusu yaptı. “Bunca zamandır şehirde yaşayan, arkalarda bir yerde hor görülmüş bir balkonu olduğunu hatırlayan kaç kişiyiz” dediği konusunda son 50 yılın unutulmaz balkon karelerini toplamayı başarmış. Bence görsel şölen… Sayfa 42.
Aykun Taşdöner, bu pandemi ve sonrası yaşayacağımız ikinci aşama hayatımızı, alışkanlıklarımızı nasıl değiştirecek, gelecek nasıl şekillenecek uzmanlara sordu. Gece hayatından, konserlere ve tüm kültür sahnesine; markaların PR iletişiminden seyahate, plajda hijyenden modada teknolojiye çok kapsamlı bir araştırmanın bu ilk bölümü.. Bir sonraki yayında da devamı gelecek. Sayfa 14. Selin Miloşyan, gelecekteki hayat biçimlerinden duyduğu endişeyi donanımlı bir röportaj konusuna dönüştürdü. Bora Aksu’dan Derin Sarıyer’e, Özlem Kaya’dan Özlem Yalım’a usta tasarımcılardan nasıl giyineceğimizden hangi ürünleri kullanacağımıza pek çok yenilikçi fikir duyacaksınız. Sayfa 24. Bu röportajı şiddetle öneriyorum. Biri Zeynep Erekli’nin son zamanların günden güne daha çok takip edilen podcast’i Umarım Annem Dinlemez’in yaratıcısı Tuluğ Özlü ile gerçekleştirdiği röportaj. Sayfa 36. Gülgün Özek, Daniel Lee’nin, dolayısıyla Bottega’nın hayranı. 2020 yazına dev giriş yapan (dev derken, gerçekten) maksi Arco Slouch çantasını masaya yatırdı. Akabinde o çantaya sahip de olmasını diliyorum :) Sayfa 8. Neslihan Denizer, sezonun öne çıkan çanta ve ayakkabılarını, Aykun Taşdöner hala evden takip edebileceğiniz kültür sanat olaylarını inceledi. Sayfa 4 ve 12. Bir gün seyahat etmeye başlarsak diye, müthiş bir “hobi tatili” konusu hazırladık. Hayatını hobisinin etrafında geliştirmeye sevenlere öneririm. Sayfa 88. E-mag’imizde daha çok konu var. Fazla spoiler vermeden, sizi okumaya davet ediyorum. 15 gün sonra yeniden görüşmek üzere… Bu arada, basılı dergi ne olacak derseniz; bir yandan Temmuz/Ağustos sayısını hazırlamaya devam ediyoruz. Ve şimdiden… İlk defa, geleneklerimize ve huyumuza uymayan şekilde bir bayram kutlayacağız. Olsun, biz her türlü birleşmeyi, kucaklaşmayı biliriz. Samimiyet, mesafeyi yener. İyi bayramlar…
ZEYNEP ÜNER
ELLETREND
DOĞADAN GELEN
HER LOKASYON IÇIN KURTARICI BIR PARÇA, ŞIK VE DÜZENLI GÖRÜNÜMÜN ARACI, AYNI ZAMANDA UYUM KONUSUNDA DA UZMAN. NATUREL TONLARDA AYAKKABILAR HAYAT KURTARMAYA GELDI!
GUCCI
DIOR
HAZIRLAYAN: NESLİHAN DENİZER YAZI: SEDA DESOVALI
Deri sandalet, 450 €, PRADA/ NET-A-PORTER.COM
Bantlı topuklu sandalet, a359, IPEKYOL
4 ELLE
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, NET-A-PORTER.COM VE MARKALARA AİT
Toka detaylı loafer, a359, IPEKYOL
Güneşi gördükçe hasırlı versiyonlar öne çıkıyor
TODS
Zincir detaylı ayakkabı, 920 €, BOTTEGA VENETA/ NET-A-PORTER.COM
Fırfır detaylı sandalet, 385 £, DORATEYMUR
HERKES İÇİN
Örgülü terlik, a299,99, MANGO
Platformlu sandalet, 590 €, MIU MIU/ NET-A-PORTER.COM
Lazer kesimli babet, 690 €, ALAIA/ NET-A-PORTER.COM
Nude sandalet, a129, H&M
Zımba detaylı sandalet, a1845, MICHAEL KORS
Süet loafer, a329, HOTİÇ
Toka detaylı sandalet, a779, ACADEMIA - BEYMEN
Dolgu topuklu sandalet, 350 €, BY FAR/ NET-A-PORTER.COM
Yılan desenli loafer, a299, DESA
ELLE
5
ELLETREND
MINIK BOYUT
BIR SÜREDIR HAYATIMIZDA OLAN MINI MINI BUCKET VE BENZERI ÇANTALAR NE OMZUMUZDAN NE DE ELIMIZDEN PEK DÜŞMEYECEK GIBI.
OSCAR DE LA RENTA
HAZIRLAYAN: NESLİHAN DENİZER YAZI: SEDA DESOVALI
Metalik hasır çanta, a1200, MEHRY MU
Deri ve kumaş karışımı çanta, a199,99, MANGO
6 ELLE
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, NET-A-PORTER.COM, MATCHESFASHION.COM VE MARKALARA AİT
Çanta, a299, IPEKYOL
MARNI Çok renkli çanta, a399, TWIST
LOEWE
İki tonlu çanta, a1930, MICHAEL KORS
Çizgi detaylı çanta, a9300, FENDI
Toka detaylı çanta, 1590 €, GUCCI/ NET-A-PORTER.COM
Örgü detaylı çanta, a15.600, PRADA
Sarı çanta, a3195, VAKKO
ELLE
7
ELLETREND
BÜYÜKLER LİGİ
HER KOLEKSIYONUNDAN ÖNCE, ACABA BU KEZ HANGI BOTTEGA’YI ALAMAMAK IÇIMDE KALACAK DIYE HAYIFLANDIĞIM DANIEL LEE’NIN; 2020 YAZINA GIRIŞI BÜYÜK OLDU. BÜYÜK DERKEN; MILANO’DAKI MARKANIN ŞOVUNA ILK ÇIKAN PARÇA, MAKSI ARCO SLOUCH’TAN SÖZ EDIYORUM. YAZI: GÜLGÜN ÖZEK
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE
Aytül Gürbüz Tükel
8 ELLE
Ü
ç farklı ebatla çıkan çantanın; 75’e 44 cm.’lik XXL modeli üzerine konuşalım istiyorum. Kış sezonundan hatırladığımız Arco serisi, o zamanlar biraz sert mizaçlıydı. Bırakın çapraz kullanmayı, bir kütle olarak, sokakta yanınızdan geçen birine sizden bağımsız omuz atabilecek kudretteydi. O serinin büyük boyu, tam da bu azameti nedeniyle pek ilgimi çekmemişti. Derken Arco güncellenerek, yıla yeniden giriş yaptı. Hala büyük, ama o eski halinden eser yok. Şimdi; yumuşak dokusu, hafif parlak tekstürlü seçenekleri ve ince, uzun askılarıyla beni kendine çekmekte. Bottega’nın yaz koleksiyonunda; ‘90’ların minimal ve vurdumduymaz tavrı, ‘80’lerin güçlü ve gösterişli yanıyla mükemmelen bir araya geliyor. Enfes
triko elbiseler ve deri şortlar eşliğinde hayatımıza giren Arco Slouch, sezonu domine edebilecek güçte. Dolayısıyla, ona doğru çekilen sadece ben olmayacağım. XXL çantaları illa ki çok doldurduğumuz ve külçe gibi ağır olunca da çuval gibi taşımak zorunda kaldığımız için pek sevmem. Fakat Arco Slouch’taki çapraz kullanım ve vaat edilen yumuşaklık ilgi çekici. Onun için her ne kadar, kısa seyahatlerin vazgeçilmez çantası olacak denilse de, içini doldurmamakta yarar var. Zarif ve ince saplarıyla onca yükü taşımak zorunda mı? Peki ya o yumuşak gövdesi? Tıka basa dolu haliyle, fil yutmuş yılana dönüşen bir Arco Slouch, Arco Slouch olmaktan çıkacaktır. Siz siz olun ve sakin kalarak; minumum eşyayla, maksi boy kullanın.
TASARIM
Kadın erkek demeden herkesin kullanabileceği Arco Slouch; süet içi ve taşıyanla uyum içinde hareket eden yumuşak dış materyali ile yazın hip parçası olmaya aday. Medium’dan maksiye üç boyu olan bu modelin, biri kapanan, ikisi açık, 3 cebi var.
ROSIE @rosiehw
Yeni nesil Bottega’nın, fahri marka temsilcisi Rosie HuntingtonWhiteley’i anmadan olmaz. Kendisinden; saçlarını ıslatarak geriye attığı ve tek omuz Bottega elbiseyle taktığı Arco Slouch’lu, ayna önü bir poz bekliyorum.
BOTTEGA’CILAR
Bu yaz, sokağa çıkabildiği anda yeni sürüm Arco’suyla boy gösterecek bazı isimlerin; Chloe Harrouche, Pernille Teisbaek, Jeanette Madsen ve Caroline Issa olması pek muhtemel. (Fotoğrafta Harrouche; bir önceki, ‘sert mizaçlı’ Arco ile görülüyor.)
ELLE 9
ELLESTYLE
HAYAL KURDURAN SİLUETLER ADETA BIR PERI MASALINI ANDIRAN ALEXANDER MCQUEEN’IN 2020 YAZ KOLEKSIYONU, SÜRDÜRÜLEBILIR DEĞERLERE VE GIYIMDE MIRAS KÜLTÜRÜNE PARMAK BASMASI AÇISINDAN ROMANTIZMDEN ÖTE ANLAMLAR TAŞIYOR. YAZI: SELİN MİLOŞYAN
Aytül Gürbüz Tükel
10 E L L E
D
ünyadaki kirliliğe katkısı büyük olan moda sektörü son yıllarda doğa dostu bir üretim anlayışı benimsemek için çabalarken çevreye verilen zararın tüm çıplaklığıyla idrak edildiği salgınla birlikte bu çabanın artık bir zorunluluk, sürdürülebilir tasarımının vazgeçilmez olduğu daha iyi anlaşıldı. Sarah Burton’un öncülüğünde 10 yıldır daha bilinçli bir modanın savunuculuğunu yapan Alexander McQueen markası, geçen yıl eski koleksiyonlarından arta kalan kumaşları moda okullarında okuyan genç öğrencilere yıl sonu bitirme projelerinde kullanılmaları için vererek doğa dostu bir felsefenin öneminin bir kere daha altını çizmişti. Geçmiş koleksiyonlarında öne çıkan, dönüştürülmüş jakar, ipek, tül ve dantelleri ilkbahar/yaz 2020 koleksiyonu için yeniden çalışan, romantik, volümlü ve oldukça ihtişamlı tasarımlara imza atan marka bu parçalarla el emeğine ve zanaatkarlığın korunup sürdürülmesine verdiği değeri gösteriyor.
DETAYLARDAKİ GÖRKEM
Tasarımlarda başrol oynayan İrlanda keteni, geri dönüştürülmüş dantel, organza ve tülle zenginleşirken ortaya rüya kurduran bir koleksiyon çıkmış. Fildişi renkli elbiseler üzerinde parlayan kurumuş çiçekler, elde kesilmiş plise organzeden soluk pembe mini kıyafetler, fırfır kollu korseleri sonlandıran asimetrik etekler; her bir parçanın nasıl bir el işçiliğiyle yaratıldığını, detaylardaki görkemi açığa çıkarıyor. Sonbahar/kış 2017-2018 koleksiyonundan kalma 80
metrelik dantel ve tüllerle yeniden dikilen bir elbisenin elle kesilmiş, tam tamına 3000 daireyle titizlikle oluşturulması, kumaşların nasıl bir restorasyondan geçtiğini de gözler önüne seriyor. Yine eski sezonlardan kumaşlarla yeniden oluşturulan bir başka elbisedeyse 2016 yaz koleksiyonunun fildişi dantellerini, 2019 yazının jakarlarını görmek mümkün.
MODADA MİRAS VE GELENEK KÜLTÜRÜ
Her parçanın detaylarındaki incelikle göz kamaştıran bu koleksiyonu; sadece tektipleşmeye karşı modanın bir özgünlük ve farklılık arayışı olarak değil, hızlı modaya karşı zanaatkarlığa verilen değer, el emeğinin dünden bugüne iletilmesi, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir tasarımın yerleşmesi, kumaşların, kıyafetlerin kuşaktan kuşağa aktarılarak, yeniden hatırlanarak ve hazırlanarak modada bir miras ve gelenek kültürünün de doğup gelişmesine katkı sağlaması dahilinde okuyabiliriz. Tüketime biraz olsun es verdiğimiz, eskilerle yetinmeyi öğrendiğimiz salgın günlerinde, Sarah Burton ilkbahar/yaz 2020 koleksiyonuyla bizleri, modayı ve giyinmeyi bu çerçevede ele almak üzerine düşündürüyor, hem de yine hayal kurdurarak yine yenilikten vazgeçmeyerek... Burton tasarlaması uzun süren, emek gerektiren kıyafetlerle, örneğin bir çiçek detayını elbiseye işlemekle geçen meşakkatli bir zaman diliminin değeri üzerinde dururken aslında hız ve doyumsuzluğa sırt çeviriyordu, hem de birkaç ay sonra tüm dünyayı etkisi altına alacak pandeminin de aynı şeyleri sorgulatacağını bilmeden...
İSTİRİDYE ELBİSE
Büyük bir emekle elbiseye tutturulan, iki ile dokuz cm arasında değişen fırfırların yarattığı volümler oldukça göz alıcı. Eski sezonlardan kalma 80 metrelik dantel ve tülün kullanıldığı ve istiridye elbise olarak tanımlanan tasarımdaki tam 3000 daire ise hayranlık uyandıran bir işçiliğin meyvesi.
E L L E 11
ELLEMOOD
EKRANIN BAŞINDAYIZ “SADECE SIKICI İNSANLAR SIKILIRLAR” DERKEN YANILMIŞ OLAMAZLAR. EVET VAKTİNİZİ HİÇBİR ŞEY YAPMADAN GEÇİRMEK DE SERBEST. ÇÜNKÜ NEDEN OLMASIN? AMA OLUR DA SAATLER BİRAZ DAHA ÇABUK AKSIN İSTERSENİZ ÖNÜMÜZDEKİ 15 GÜNDEN BAZI ÖNERİLERİ SİZİN İÇİN DERLEDİK. HAZIRLAYAN: AYKUN TAŞDÖNER
ZOOM’DA ESKİŞEHİR’E, OMM’A YOLCULUK Seyahatlerin ertelenmesi nedeniyle Eskişehir’deki OMM’u gezme planları da bir süreliğine askıya alındı tabii. Ancak bu sırada müze bağlarını koparmıyor. Birlikte üretmeyi hedefleyen yetişkin ve çocuk atölyeleri, müzenin kapalı olduğu bu dönemde Zoom üzerinden canlı olarak gerçekleşiyor. 6 Haziran’a kadar her cumartesi saat 16.00-16.40 arasında gerçekleşecek programda Üç Boyutlu Kartlar, Süt ile Ebru Desenleri, Kolaj, Şablon Baskı ve Origamiden Heykeller konu başlıklı atölyeler yer alıyor. Ücretsiz Zoom atölyelerine egitim@omm.art adresine e-posta göndererek katılabilirsiniz.
ÇEVRİMİÇİ VE REHBERLE Evden oturduğumuz yerden müze gezmek biz istemesek de yeni normallerimizden biri oldu. Bazı müzeler ise online rehberli turlarla bu gezintileri daha anlamlı kılıyor. Arter’in düzenlediği çevrimiçi rehberli turların ilki, 22 Mayıs Cuma akşamı 18.30–19.15 saatleri arasında. Ayşe Erkmen’in, Cevdet Erek’in sergilerini bu kez farklı bir gözle görüp, izleyeceğiz. Diyalog ve tartışmaya daha fazla zaman tanımak adına sınırlı katılımcıyla düzenlenecek turlara katılmak için ogrenme@arter.org.tr adresi üzerinden rezervasyon yaptırılması gerekiyor.
12 E L L E
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE
MÜZEDE BULUŞALIM,
GÜNEŞ ST.
39. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLIYOR Nisan ayında düzenlenmesi planlanan İstanbul Film Festivali salgın nedeniyle iptal olunca, çare dijital bir çözümde bulunmuştu. Aynı ruhu evde devam ettirebilmek adına festival ekibi Mubi ile bir işbirliğine giderek geçtiğimiz yıllarda ödül kazanan yapımları iki hafta boyunca bizimle paylaşmıştı. Ancak İstanbul Film Festivali’nin sürprizi bununla da sınırlı değil. Dünyanın tüm önemli film festivalleri bir araya gelerek dijital bir seçki hazırlayacaklarını duyurdu bu süreçte. Hem filmleri desteklemek, hem de izleyici neşelendirmek için elbette. Büyük sürpriz ise İstanbul Film Festivali’nden geldi. 15 – 29 Mayıs’ta İstanbul Film Festivali için özel hazırlanmış bir websitesi üzerinde 39. İstanbul Film Festivali programından Türkiye’de ilk kez gösterilecek 15 yabancı filmin gösterimi gerçekleşecek. Berlin’den, Cannes’dan Toronto’dan ödülle dönen ve merakla beklenen filmler bir arada. Detaylı bilgi film.iksv.org adresinde.
TROPEZ’DE
PARLIYOR
Assouline’in en yeni kitaplarından olan St. Tropez Soleil bizi oturduğumuz yerden seyahate çıkarıyor ve bugünlerde en çok ihtiyacımız olan ruh halini aşılıyor. Güneşli bir Fransız kasabası ve masmavi bir denizin bize hissettirdiklerini unutmuş olabilirsiniz. Sayfalar arasında çıktığınız yolculuk bununla birlikte çok daha fazlasını da sunuyor. Françoise Sagan, Brigitte Bardot, Matisse gibi Fransa’yı sembolize eden isimlerin yaşadığı bu vahayı, Naomi Campbell’ın partilemekten en çok keyif aldığı Nikki Beach’i ve bir zamanlar Chanel’in de defilesini düzenlediği, hayatın ve eğlencenin asla durmadığı ve film setini andıran kasabayı farklı bir gözle sunuyor. Seyahat etmek yasak, ancak hayal kurmak serbest.
PARİS VE CAZ, DAHA NE İSTERİZ? La La Land ile Oscar kazanan yönetmen Damien Chazelle’in Netflix’e geleceğini öğrendiğimizde heyecana kapılmıştık. Whiplash ve ışıklar şehri Los Angeles’ta geçen modern aşk masalının özünde müziklerin kusursuz kullanımı geliyordu. Netflix’in yeni yapımı The Eddy ise bize tam da bunu veriyor. Chazelle’in en çok anlatmayı sevdiği şeyi; aşkı ve müzikli bir dünyayı. Hikaye bu kez Paris’in caz kulüplerinde geçiyor. Başrollerde birçok ödüllü yapımdan tanıyacağınız Leila Bekhti, Tahar Rahim ve geçtiğimiz sene Cold War ile bir anda dünya starı mertebesine ulaşmış, aynı zamanda enfes bir sesi de olduğunu gösteren Polonyalı Joanna Kulig var.
E L L E 13
ELLE
YA SONRA?
SALGININ ETKİLERİ DEVAM EDİYOR, EDECEK! ANCAK HAYAT YAVAŞTAN NORMALE YA DA YENİ BİR DÜZENE DOĞRU EVRİLİYOR. İKİNCİ AŞAMA VE SONRASI HAYATIMIZI VE ALIŞKANLIKLARIMIZI NASIL DEĞİŞTİRECEK, GELECEK NASIL ŞEKİLLENECEK? UZMANLARINA SORDUK... HAZIRLAYAN: AYKUN TAŞDÖNER
A
çık hava sinemaları geri döndü. Ama kendi otomobilinizle gidip beyazperdeden filmi izlediğiniz versiyonları. Hayır bu kez nostalji amaçlı değil, İzmir de dahil olmak üzere Türkiye’de ve dünyadan birçok şehirden bunun yavaştan yeniden hayatımıza entegre olduğunu gördük. Amsterdam’da ikişer kişilik camdan kaleler yapıldı restoranların önünde. Fransa, İtalya ve Birleşik Krallık başta olmak üzere şehirlerde bisiklet kullanımını arttırmak için yeni fonlar hazırlandı. Daha yeşil bir gelecek artık istediğimiz tek şey. Belçikalılar ise “corona bubble”ı geliştirdiler. Her aile kendilerini ziyaret edebilecek dört kişilik bir liste oluşturuyor. Eyvah! Yoksa listede yok
14 E L L E
musunuz? Amazon bir süre önce drone’la kargo döneminin başladığını duyurmuştu, İngiltere’de de teslimat için robotlar kullanılmaya başlandı. Yoksa uzun süredir beklediğimiz farklı bir gelecek nihayet kapıyı çaldı mı? Bundan sonrasına yol gösterecek elbette birkaç unsur var. Sürdürülebilirlik ve hızlı bir dijital dönüşüm başta geliyor. Aynı zamanda bir ekolojik sorunla da karşı karşıyayız. Üretkenlik, bedensel ve ruhsal sağlığın da hiç olmadığı kadar tartışılacağı öngörülüyor trend analistleri tarafından... Peki, Mart 2020’den önce her zaman uğradığımız müze, konser salonları, alışveriş noktaları değişime nasıl ayak uyduruyor? Nasıl bir geleceği öngörüyorlar, hazırlıkları neler?
FOTOĞRAFLAR: OSAMU YOKONAMI, ARTHUR ELGORT/CONDE NAST-GETTY IMAGES TÜRKİYE, MARTIN PARR
BÖLÜM 1
ALIŞVERİŞ MİRELLA KASPİ BEYMEN Pazarlama İletişim Genel Müdür Yardımcısı
“FARKINDALIKLARIMIZ, GELİŞEN TEKNOLOJİ VE YENİ NESLİN TÜKETİM ALIŞKANLIKLARININ DA ETKİSİYLE, ETİK VE SÜRDÜRÜLEBİLİR MODA KAVRAMLARI GÜÇLENECEK.” ONLINE SATIŞLARDA ARTIŞ
Baby Boomers yani +50 grubun da aralarında yer aldığı daha önce hiç online alışveriş deneyimi yaşamamış çok sayıda yeni tüketici, bu süreçte online alışveriş kavramıyla tanıştı. Dijitalleşme, Beymen’in en öncelikli ve en çok yatırım yaptığı alanlardan biri. Pandemi döneminde alışverişlerin online satışlara yönelmesi, bize doğru yolda ilerlediğimizi bir kez daha gösterdi. Bu süreçte pandeminin gerekliliklerine bağlı olarak evde geçirdiğimiz zamanları daha eğlenceli ve konforlu kılacak pek çok yeni kategorinin yanı sıra daha önce sadece mağazalarımızda satılmakta olan markalarımızı da Beymen.com’a ekledik. Beymen.com’un Nisan ayı sipariş hacmi yüzde 245 artarken, yeni müşteri sayısı yaklaşık yüzde 80 artış gösterdi.
MODANIN GELECEĞİ
Yeni farkındalıklarımız, gelişen teknoloji, yeni neslin tüketim alışkanlıklarının da etkisiyle, etik ve sürdürülebilir moda kavramları daha da güçlenecek. Önümüzdeki dönemlerde doğa dostu kumaşlardan üretilmiş tasarımlar, çok fonksiyonlu modeller, doğal liflerin kullanıldığı koleksiyonları daha çok göreceğiz. Markalar için empati, sosyal sorumluluk, duygusal değerler daha da önem kazanacak. Ürüne dokunmak, hissederek seçmek, insanlarla tekrar bir araya gelmek, mağaza içinde yaşadığımız deneyim, satış personelinin ilgisi kısacası daha fazla reel hayatta olmak hepimiz için hala çok önemli ve değerli. Özellikle bu kadar uzun süre sosyal izolasyonda kalınca hepimiz bu hisleri yeniden yaşamayı çok özledik. Elbette alışveriş alışkanlıklarımız da değişecek.
MAĞAZALARDA ALINACAK ÖNLEMLER
Beymen olarak bireysel ve toplumsal sağlığın korunması ve çalışanlarımızın bu dönemi fiziksel, ruhsal ve zihinsel olarak sağlıklı bir şekilde atlatması en önemli önceliklerimiz. İlk olarak 12 Mayıs Salı günü itibariyle Beymen Suadiye,
Beymen Nişantaşı, Beymen Kavaklıdere, Beymen Antalya ve Beymen Club Erenköy mağazalarımızda 12.00-19.00 saatleri arası hizmet vermeye başladık. Mağazalarımız, özel eğitimli personelimiz tarafından uluslararası standartlardaki dezenfektan markası Huwa-San’ın ekolojik ürünleri ile virüs ve benzeri mikroorganizmalar üzerinde etkili olan ekolojik ürünler ile rutin olarak hem gün içinde hem de kapanış sonrasında dezenfekte ediliyor. Düzenli sağlık kontrolünden geçen ve her gün ateşleri ölçülen ekiplerimiz, kişisel koruyucu ekipmanları ile sosyal mesafe kurallarına uygun şekilde hizmet vermekteler. Deneme kabinlerimiz her kullanım öncesi dezenfekte ediliyor, denenmiş ürünleri hijyen koşulları gereği mağazalarımızda hazırlanan alanlarda bekletildikten ve yoğun buharlı ütüleme işlemi yapıldıktan sonra ertesi gün yeniden servise sunuyoruz. Mağazalarımızda özel alışveriş deneyimi yaşamak isteyen müşterilerimiz, randevulu özel alışveriş için Beymen Özel Müşteri İlişkileri hattımızı arayarak özel randevu alarak, tercihleri doğrultusunda hazırlanan ürünleri beklemeden keşfedebilecek. Ayrıca Beymen Evimde servisimiz ile The One Beymen Özel Müşteri Programını da geliştirdik.
SEBLA REFİĞ DEVİDAS BEYMEN İthal Kadın Markalar Satınalma ve Ürün Direktörü
“MÜŞTERİ GİTGİDE İHTİYACA YÖNELİK, ZAMANSIZ, YATIRIM PARÇASI OLABİLECEK ÜRÜNLERİ TERCİH ETMEYE BAŞLAYACAK.” KOLEKSİYONLARDA SALGININ ETKİSİ
Değişimin belirtileri aslında pandemi öncesinde de başlamıştı. Tasarım ekiplerinin nefes alamadan tasarladıkları yeni koleksiyonlar, gerçeği yansıtmayan bir müşteri talebi, yeni çıkmakta olan koleksiyon ve tasarımcıların çokluğu moda dünyasını bir miktar yavaşlamaya doğru itiyordu. Covid-19’un bu gidişatı hızlandıracağına eminim. Öncelikle tasarımcılar, bu dönemde müşterinin ihtiyacını daha somut bir şekilde ölçmeye çalışacaklar. Müşteri gitgide ihtiyaca yönelik, zamansız, klasik, yatırım parçası olabilecek ürünleri tercih etmeye başlayacak. Sadece ürün değil, aynı zamanda markaların arkasında felsefeyi de kendisi ile özdeşleştirmek isteyecek. Bu noktada tasarımcılar ve ekipleri, yeni sezonu tasarlarken markalarının en güçlü yanlarını ortaya koyarak işe başlayacaklar. Markanın güçlü yanlarını, hitap ettiği müşteri kitlesini, yeni felsefesini ve geçmişten gelen çağrışımlarını birlikte harmanlayacaklar. Sadeleşmeyecekler fakat yepyeni klasikler oluşturacaklar. Arşivlere dönecekler fakat birebir onları uygulamayacaklar. Koşmaktan yorulmuş moda dünyası derin bir nefes alacak.
ELLE
15
ELLE
S E YA H AT ŞEBNEM DENKTAŞ Lüks Seyahat Yazarı & Tasarımcısı, @especiallyafrica
“HAYATIMIZA DİJİTAL SAĞLIK PASAPORTLARI GİBİ YENİ PROSEDÜRLER GİRECEK.” Güvenle yola çıktığımız bir seyahat, aşıdan önce mümkün mü? Şehirler ya da ülkeler arası sınırlar açıldığında hemen seyahat etmeli miyiz? Bunun için kulak vereceğimiz en önemli kurumlar, Sağlık Bakanlığı’mız ve Dünya Sağlık Örgütü. Onlar yeşil ışığı yaktıkları an, yola çıkabiliriz. Ben insanoğlunun, içindeki merak ve keşfetme dürtüsünü uzun süre bastıramayacağına inananlardanım. Tabii öncelikle kendimizi doğal olarak korumaya alacak ve “eve yakın” tatillere çıkacağız. Amerikalıların tabiriyle “staycation” bu sezonu özetleyen kelime... Sonbahar itibariyle de daha büyük adımlar atmaya başlayacağız. Ben turizmin çok kısa sürede toparlayacağını düşünüyorum. Amerika ve İngiltere’de yapılan bazı önemli anketlerde halkın üçte biri, seyahat yasağı kalktıktan sonraki ilk üç ay içinde uluslararası seyahatlere çıkmayı planladığını söylüyor. Tabii ki sınırlar açılır açılmaz herkesin hemen uçağa atlayıp yola çıkacağını söyleyemeyiz; her şeyden önce dijital sağlık pasaportları gibi hayatımıza girecek yeni prosedürler de bunu çok kolay ve mümkün kılmayacaktır. Seyahat etmeyi cesaretle bir tutabilir miyiz? Arabayla yakın yerler, ya da uzak yerlerde uzun tatiller... Cesaret… Evet, sanırım buna çok ihtiyacımız olacak. Ama cahil cesaretinden bahsetmiyorum. Keyifli bir hobi olan seyahati kendine ve diğer insanlara zehir etmeyecek bilinçli yolcuların bilge cesareti bize gerekli olan… Bundan yaklaşık dört-beş yıl önce hatırlarsanız dünyanın en büyük, en ünlü şehirlerinde ciddi terör olayları yaşandı. O dönem insanlar kalabalık şehirler yerine, terör tehdidine karşı daha güvenli olduklarına inandıkları ada ve doğa tatillerine yöneldiler. Şimdi de aynısı olacak. Herkes mümkün olduğunca kalabalıklardan uzak kalabileceği sessiz sakin rotalara, tropikal adalara, doğayı ve yaban hayatını keşfedebilecekleri destinasyonlara yönelecek. Bahamalar, Maldivler, Seyşeller gibi adalar 2021’in favori destinasyonları arasında şimdiden yerini aldı. Sahraaltı Afrika da bu listede olacak. Kıtanın doğusu ve güneyi, Avrupa, Asya ve Amerika ile kıyaslandığında, Covid-19 açısından çok daha hafif yaralar aldı. Afrika’da konaklayacağınız bir safari kampında sadece beş-altı çadır süit bulunuyor. Karşılaşacağınız insan sayısı ise yirmiyi geçmez. Safari turizmi hiç olmadığı kadar popüler olacak.
16 E L L E
AirBnb’nin anlamını yitireceği, otomobillerin çok daha fazla kullanılacağı konuşuluyor (ki bunun da negatif anlamda getirileri olacaktır)... Siz ne düşünüyorsunuz? Zengin gezginlerin ulaşım açısından özel uçakları ve yatları, konaklama için de müstakil villaları tercih edeceğini şimdiden görebiliyoruz. Kısıtlı bütçelere sahip olanlar ise sık sık tatil yapmak yerine yılda bir kez aile ya da yakın arkadaş gruplarıyla uzun bir tatile çıkacaklar. Otomobille yakın ve sakin yerlere; ya da uçaklarda fiziksel mesafe ve hijyen kurallarına göre yeniden tasarlanan kabinlerde uzak rotalara yolculuk edebilecekler. AirBnb maalesef oyun dışı kalacak. Çocukluğumuzdaki yazlık evlere dönüş yaşanacak. Oteller arasında da özellikle hijyen konusunda misafirlerine daha fazla güven aşılayacak olan ünlü zincir oteller, büyük markalar ve marka olmayı başarmış butik otelleri başrollerde
göreceğiz. Otel odalarının sertifikalı bir temizlik işleminden geçirildikten sonra kilitlenip sadece gelen misafirin cep telefonuna indirilen bir aplikasyonla açılması söz konusu… Sürdürülebilir turizm daha da öne çıkacak. Kavramın, ekolojik olarak kategorize edilen otellerde odalara bambu havlular yerleştirmekten ibaret olmadığını anlayacağız.
ALİ İSPAHANİ The Stay Otelleri Kurucu Ortağı
“GİTTİĞİMİZ YERİN TEMİZLİK VE HİJYEN KURALLARINI CİDDİYE ALAN BİR MÜESSESE OLDUĞUNU BİLMEK HEPİMİZ İÇİN KRİTER OLACAKTIR.”
SEYAHATTE YENİ DÖNEM
Seyahat ve konaklama boyunca hem misafirlerin hem de kendilerini ağırlayan personelin sağlık ve güvenliği için alınacak tedbirlerin büyük bir kısmı, mart ayından bu yana aldığımız önlemleri devam ettirmek şeklinde olacak. Bu nedenle maske takmak, dezenfektan kullanmak, sosyal mesafeyi korumak gibi genel önlemlere alışması çok da zor olmayacaktır. Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın belirttiği önlem ve protokollerle birlikte, işleyişte ciddi değişimler olacak. Mal kabulündeki hijyen kurallarından ortak alanların temizlik frekansı ve şekline, kullanılan temizlik ürünlerinden sosyal mesafeyi mümkün kılmak için kullanılacak teknolojik çözümlere kadar birçok konuda The Stay olarak hazırlanıyoruz. Geçmişte sadece ismini ve markasını bildiğiniz, kendiniz veya kanaatine güvendiğinizin kişilerin onayını aldığınız yerlere giderdiniz; yeni yerler deneme iştahınız daha az olurdu. Markasının güven verdiği destinasyonlar, hem yeme-içme hem de otelcilik için öne çıkacaktır. Gittiğimiz yerin temizlik ve hijyen kurallarını ciddiye alan bir müessese olduğunu bilmek hepimiz için kriter olacaktır.
HİJYEN NASIL KORUNACAK?
Hijyen konusunda hassasiyetin hangi unsurlarının ne kadar kalıcı olacağı önemli; hepimiz her hâlükârda sık sık el yıkamalı, hasta olduğumuzda dikkat etmeliyiz. Herkes hem kendi sağlık ve hijyenine dikkat etmeli, hem de diğerlerinin endişelerine saygı göstermeli. Bu süreç içinde biz The Stay Otelleri olarak gerekli tüm önlemleri alıyoruz. Hem lokanta ve bar gibi ortak alanlarımızda, hem de misafir odalarımızda uluslararası standartlarda hijyen önlemlerimizi aldığımız gibi, tüm hizmet süreçlerimizi de gözden geçiriyor ve misafirlerimizin sağlık, huzur ve konforunu düşünerek yeniliyoruz. Hijyen ve sağlık konusunda hastane kriterlerini dahi tatmin eden ürünleri kullanıyor, sık temas noktalarına özellikle önem veriyor, teması ortadan kaldırabileceğimiz noktalarda da gerekli önlemleri alıyoruz. Bu konuda dünya genelinde turizm ve seyahat sektörünün kabul gördüğü önlemleri almak en önemli konu. Bunun için fiziksel hazırlıklara başlamakla beraber organizasyonumuz içinde bu önlemlerin uygulanmasını sağlayacak kişileri görevlendiriyoruz ve tüm personel için eğitim düzenliyoruz. Dünya genelinde takip ettiğimiz tüm yayın ve kurumlar önümüzdeki süreçte bizim için en önemli konulardan birinin test teknolojisinin gelişmesi olduğunu söylüyor. Turizm için misafirlerin seyahatlerine başlarken sağlıklı olması kadar, seyahatleri sırasında da sağlıklı kalması çok önemli. Otellerimizde ağırladığımız misafirlere konaklamaları boyunca da hızlı ve doğru cevap veren testlerle takip etmek istiyoruz.
ELLE
17
ELLE
K Ü LT Ü R / S A N AT İLKAY BALİÇ Arter İletişim Direktörü
“BU DÖNEM DAHA ÖNCE SANAL ORTAMA TAŞIMAYI HAYAL DAHİ ETMEYECEĞİMİZ PROGRAMLARIMIZIN UZAKTAN DA İŞLEYEBİLECEĞİNİ GÖSTERDİ.” Salgın sürecinde sergileri evden takip ettik, Zoom’da eğitimlere katıldık. Bu içinde bulunduğumuz sürece yaratıcı bir çözüm müydü, yoksa sonrasında da hayatımızda var olmaya devam edecek mi? Arter’in programı fiziksel mekân düşünülerek kurgulanmış sergilerden, bu sergiler etrafında kurgulanmış yorumlama ve öğrenme içerikleri ile yayınlardan ve canlı sahne sanatları etkinliklerinden oluşuyor. Karantina sürecinde mevcut dijital içeriklere koleksiyondan çevrimiçi bir video seçkisi, Spotify listeleri ve Öğrenme Programı ekibimizin geliştirdiği yeni dijital etkinlikler eklendi. Örneğin hareket atölyelerimizi ve rehberli turları dijitale taşımak, “bulaşma” gündelik hayatın birincil kaygısına dönüşmeseydi aklımızda olan bir fikir değildi. Her katılımcının evdeki bir yapıtı veya nesneyi anlattığı “Evden Anlat” buluşmaları da Öğrenme ekibimizin yine bu döneme özgü olarak kurguladığı ve deneyime açtığı bir format. Yeni normalin nasıl görüneceğini bugünden kestirmek mümkün değil ancak hepimiz yeni normale bu dönemdeki deneyimlerimizin hatırası ve bilgisiyle geçiş yapacağız. Bu dönem bize daha önce sanal ortama taşımayı hayal dahi etmeyeceğimiz programlarımızın uzaktan da pekâlâ işleyebileceğini gösterdi ve dijital araçlarla fiziksel mesafe engelini aşarak başka şehirlerde, ülkelerde yaşayan kitlelerle bir araya gelebileceğimizi bir kez daha hatırlattı. Herkes dijital dünyanın araladığı olanakları bu şekilde birinci elden tecrübe etmiş oldu. Bu da aslında, dijitali ikinci plana atan kurumların bile durup bu kez farklı bir ilgiyle bakmasını sağlayacak. Hem ekip olarak birbirimizle, hem işbirliği içerisinde olduğumuz kişi ve kurumlarla, hem de ziyaretçi ve takipçilerimizle iletişim kurmanın yeni yolla-
18 E L L E
rını keşfettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Ofis çalışanlarımızın pek çoğunun tamamen, bazılarının da kısmen evden çalıştıkları ama toplamda işe daha az gidilen bu haftalarda iş süreçlerimizi de hızla yeniden yapılandırdık. Arter’in yapısında ve programında temel bir değişiklik öngörmüyoruz ancak şehir içinde hareket etmenin tamamen güvenli hale geldiği durumda bile çağdaş sanat semineri, atölye gibi içeriklerimizi fiziksel mekândaki buluşmalara ilaveten çevrimiçi olarak da sunmamız söz konusu olacaktır. Sağlık açısından sizin çözümleriniz neler? Yeniden ziyarete açılacağımız tarihi kesin olarak öngörmek mümkün olmasa da, buna başladığımızda uygulayacağımız tedbirlere dair çalışmalarımız sürüyor. Ziyaretçilerimizde aşırı steril bir mekânda oldukları tedirginliğini uyandırmaksızın onları güvende hissettirecek bir dizi tedbiri uygulamaya koyacağız: Bina ve galeriler içerisinde aynı anda bulunabilecek kişi sayısına kısıtlama getirmek, maskeyi zorunlu tutmak, asansör kullanımını sınırlamak gibi uygulamaların yanında elbette ziyaretçilere binada hangi tedbirlerin alınmakta olduğuna dair doğru ve yeterli bilgilendirme yapmak da bu süreçte çok önemli olacak.
Bunu olumlu karşılıyorum ben. Bilim insanları, salgının yarattığı olumsuz etkilerin belki yıllara yayılan bir süreç içerisinde, kademe kademe azalacağını belirtiliyorlar. Yani önümüzde değişken bir süreç var. Dolayısıyla salgının ilk birkaç ayında yaşananların kendiliğinden “yeni normal”imiz olacağını düşünmüyorum. Şu anda en uç noktada olabilecekleri yaşıyoruz, buna verilen tepkiler de ona göre uç noktada. Bahsettiğim bu geçiş süreci mutlaka yeni sonuçlar da doğuracaktır. Bunları şimdiden kestirmek çok kolay değil. Ama şu anda yaşadığımız ile eskisi arasında belli bir denge noktası oluşacak gibi geliyor bana. Tabii bu durumun teknolojik gelişmeleri ne yöne ilerleteceği de önemli. Salgının sonuçları bir takım yeni ve yaratıcı teknolojilere yol açabilir, bunlar da hayatımızı etkileyecek. Mesela belki son 4-5 yıldır emekleme sürecini aşamamış olan VR (sanal gerçeklik) teknolojileri bu sayede daha hızlı gelişecek ve hayatımıza daha doğrudan girecek. Bunu biraz da zaman gösterecek bence.
PEKI YA DÜNYACA ÜNLÜ SANATÇILAR
HARUN İZER İstanbul Caz Festivali Direktörü
“SON 4-5 YILDIR EMEKLEME SÜRECİNİ AŞAMAMIŞ OLAN VR TEKNOLOJİLERİ BU SAYEDE DAHA HIZLI GELİŞECEK VE HAYATIMIZA DAHA DOĞRUDAN GİRECEK.” YENI DÜZEN
Bir anda bütün kurumlar hem evde kalmayı kolaylaştırmak hem de aslında kendi kitlesi ile iletişimini koparmamak için böyle hızlı çözümler buldu, kaynaklarını olabilecek en geniş şekilde açtı. İKSV olarak biz de bu açıdan elimizden geleni yaptık, mesela şu anda YouTube kanalımızda klasik müzikten caza, tiyatrodan çağdaş sanata birbirinden güzel eserler, belgeseller, tiyatro oyunları paylaşıma açık. Alıcı, tüketici, izleyici tarafından bakınca da, aslında bunlar olabilir şeylermiş diye düşündük, böyle kaynakların olduğunu gördük.
Bugüne kadar müzik gruplarının uluslararası turneleri çok ince bir matematik ve bütçe dengesi üzerinden kuruluyordu, şu anda bunun bütün parametreleri sarsılmış durumda. Diyelim bir ülke önümüzdeki bir yıl boyunca yurtdışından gelen herkese 14 gün karantina uygulayacağını ilan etti, bu durumda herhalde hiçbir müzik grubu o ülkeye kolay kolay konsere gitmek istemez. Turne planlaması da ciddi bir sıkıntıya girer. Bunun gibi binbir türlü soru ve sorun var ortada. Tabii bu sefer şartlar eşit, tahminen bu sıkıntılar sadece Türkiye’de değil bütün dünyada yaşanacak. İşin ekonomik tarafı da tabii ki çok önemli ve kritik. Biz bu açıdan şanslı olduğumuzu düşünüyoruz, 22 yıldır festivalimizin sponsoru olan Garanti BBVA ve festivali ilk yılından bu yana destekleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları devam ediyor ve festivallerin yaşaması için bunlar gerçekten çok değerli.
KÜLTÜR SANATIN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ
İzleyici tekrar eskisi gibi konserlere gitmek istese de bunun nasıl olacağını tam kestiremiyor ve tabii ki çok sayıda insan da dışarıda, konser salonlarında kendisini eskisi kadar rahat hissetmeyeceğini açıkça dile getiriyor. Bizler, etkinlik düzenleyicileri olarak azami hassasiyet göstermek durumundayız. Ama diğer taraftan ülkedeki kültür ve sanat hayatının devamı açısından kamunun alacağı önlem ve yönlendirmeler de çok kritik. İKSV olarak biz de kamu kurum ve kuruluşlarına bu konudaki önerilerimizi yeni bir politika metni oluşturarak sunduk. “Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları” adını taşıyan bu metin, koronavirüs salgını koşullarında kültür-sanatın toplumsal rolünü vurguluyor, ayrıca farklı ülkelerde yaratıcı sektörleri destekleyen tedbirleri özetliyor. Türkiye’de kültür alanında da kamu desteğine ciddi bir ihtiyaç var.
ELLE
19
ELLE
KEREM AYAN İstanbul Film Festivali Direktörü
“BU DÖNEMİ PSİKOLOJİK OLARAK ATLATMAMIZ İÇİN BİRAZ KÜLTÜR VE SANAT DESTEĞİ GEREKİYOR.” SALONLARA GERİ DÖNÜŞ
MUBI ile beraber festival döneminde eski de olsa seyircileri filmsiz bırakmayalım dedik ve her gün Festival’de ödül almış bir film koyduk. Yaratıcı çözümler her dönemde işe yarar. Ama bu dönemi psikolojik olarak atlatmamız için biraz kültür ve sanat desteği gerekiyor tabii. İlk defa önümüzü göremediğimiz ve kontrol edemediğimiz bir dönemdeyiz. Ben duruma iyimser bakarak bunların geçeceğini ve herkesin salonlara geri döneceğini düşünüyorum. Bu arada her şey geçerse tabii ki sinemaya, tiyatroya, konserlere gidelim ama tamamen eski halimize dönüp dünyaya zarar vermeye de devam etmeyelim. Ama eğer azalsa da hala virüs tehdidi altındaysak o zaman dünyadaki örnekleri gibi (aralıklı oturma, dezenfekte etme vs.) salonlarda gerekli önlemleri alacağız.
EĞLENCE ORKUN BOZDEMİR Klein Entertainment Genel Direktörü
“ÜYELERE ÖZEL YA DA BELİRLİ KİTLELERLE, ONLARIN REFERANSLARINA HİTAP EDEN MEKANLARA TALEP OLACAKTIR.” Dans etmek sizin için şu anda ne ifade ediyor? Bir süre önce sorsaydınız çok farklı bir cevap verirdim ama şimdi özlemi ifade ediyor; sevdiklerimize sarılmak, dokunmak, ne kadar değerliymiş. Umarız ki kısa bir süre sonra değerini daha iyi bildiğimiz mutluluk kaynağını ifade edecek. Zoom partilerine alıştık mı? Pandemi süresince insanların negatif ruh haliyle savaşmak için ürettiği bir çözüm olduğuna dair güçlü bir inancım var. Özellikle bizim insanımızın eğlence kültürüne temelden zıt. Biz ne olursa olsun beraber yapmayı seviyoruz. Eğlence hayatının geleceğine hoş bir ekleme olmuş olabilir. Biz de bu
20 E L L E
süreçte yaptığımız şeyleri her şey normale döndükten sonra bazen sürdürmeyi düşünüyoruz. Çünkü her an herkes tarafından fiziken ulaşılabilir değiliz ve bu insanlar için de dijital de olsa ulaşılabilir olmak güzel olacak. Mekanlarınızda hijyeni nasıl koruyacaksınız? Biz de misafirlerimizden ayrı varlıklar değiliz, aynı takıntılara sahip olacağız ve öncelikle kendimiz ve ekibimiz için önlemler alacağız. Pandemi öncesinde de sektörde temizlik ve sağlığa verdiğimiz yüksek önemle adımızdan hep söz ettirmiş bir kurum olduğumuzu göz önüne alındığında, yeni dönemde gereğinden fazla bir hassasiyetle karşılaşırsanız şaşırmayın. ‘Gizli’ ve belirli kitlelere hitap eden mekanlar hep vardı. Ancak salgın sonrasında bu tarz mekanların varlığında bir artış görebilir miyiz? Bu noktada iki ayrı bakış açısı var. Bir tanesi çok un-
derground, kontrolsüz mekanlar, bunlar son derece tehlikeli ve aklı başında insanların talep edeceğini sanmıyoruz. Diğeri de yüksek kalite standartlarına sahip, belki daha pahalı ama üyelere özel ya da belirli kitlelerle onların referanslarına hitap eden mekanlar, bunlara talep olacaktır.
BURAK BEŞER The Beach Of Momo Ve Momo Bebeköy’ün Yaratıcısı
“GRUPLARIN KENDİ ARALARINDA GÜVEN TESTİNİ GEÇTİKTEN SONRA SEYAHAT EDECEKLERİNİ DÜŞÜNEREK, ONLARA ÖZEL KÜÇÜK OTURMA ALANI YAPABİLİRİZ.”
PLAJDA HİJYEN
Hijyen konusu bu sezon MOMO’nun en büyük transferi diyebiliriz. Geçen senelerde hangi ünlü DJ’i transfer edelim derken bu sene hijyen transfer etmek durumunda kaldık. Bakanlığımızdan gelecek uygulamalarla beraber, kendimizi misafirlerimiz yerine koyup ek önlemlerle sezona başlamayı düşünüyoruz. Çünkü insanlar birbirine “Kalk Güney’e gidelim” dediğinde biraz da “Kalk kaçalım şu virüs muhabbetinden” demek isteyecekler. Bizim görevimiz de insanların gözüne sokmadan ama her türlü virüs önleminin alındığı, güvenli bir işletme sunmak. Yani biz The Beach of MOMO olarak arka planda sterilizasyon üzerinde çok sıkı çalışacağız. Misafirlerimize virüssüz bir adaya düşmüşler hissini ve güvenini vermek en büyük hedefimiz. İlk etapta kapasite düşürmemiz kesin gibi duruyor. Grupların birbirlerine güvenip kendi aralarında o güven testini geçtikten sonra beraber seyahat edeceğini düşünürsek, onların bir arada olduğu küçük bir yatma ve oturma alanı yapabiliriz. Daha az sayıda gelen misafirlerimiz için de şezlong aralarını mesafeli tutmaktan başka seçenek yok. Tabii ki bu durum gelecek misafirlerimizin MOMO’dan alacağı keyfi eksiltmeyecek. Güneşin içlerini ısıtacağı, ayakları kuma bastığında bütün stresi unutacakları ve onlara pandemiyi unutturmak için uğraşan bir ekip ile karşılaşacaklar.
ULAŞIM MELİKE PEKSEL Volvo Car Türkiye Kurumsal İletişim ve Pazarlama Müdürü
“İNSANLARIN HAYATTA KALMA GÜDÜSÜ DEĞİŞECEK. SATIN ALMA DAVRANIŞLARINDA, MARKA DEĞERLERİ PANDEMİ ÖNCESİNDEKİ DÖNEMDEN ÇOK DAHA FAZLA ÖN PLANDA OLACAK.” İnsanların seyahatlerde uçak, tren gibi toplu taşımadansa araç kullanımını tercih edecekleri öngörülüyor. Ancak bunun da doğaya zarar verebileceği gündemde... İnsanları ve üzerinde yaşadığımız gezegenimizi merkezimize aldığımız aksiyonları oluştururken, felsefemizin arkasında global sürdürülebilirlik programımız “Omtanke” yaklaşımı bulunuyor. “Omtanke”, özen göstermek, önem vermek anlamına geliyor. Bir ikinci mânası da “tekrar düşünmek”. Bundan sonraki tüm satın alma davranışlarında, marka de-
ELLE
21
ELLE
ğerleri pandemi öncesindeki dönemden çok daha fazla ön planda olacak. Geçtiğimiz sene Volvo’nun 360c otonom konseptini sunarken “Sürüş dururken uçmak neden?” diye sormuş ve gelecekte uçaklar yerine otomobillerle daha konforlu uzun mesafe yolculuklar yapabileceğimizi, havaalanı güvenlikleri ile başlayan, kuyrukta saatlerce bekleme, gürültülü, sıkışıklık gibi yorucu unsurlarla devam eden seyahatlerin olmadığı bir dünyanın geleceğini öngörmüştük. Marka olarak, kurulduğumuz ilk yıllardan günümüze insanlar için sunduğumuz güvenlik konusundaki sürdürülebilir yaklaşımımızı ve teknolojimizi, uzun bir süredir gezegenimizin de güvenliğini sağlayacak şekilde kullanmak ve daha az karbon ayak izine ulaşmak için geliştiriyoruz. 2019’dan itibaren ürettiğimiz tüm yeni Volvo otomobillerinde mutlaka elektrikli bir motor olacağını duyurmuştuk. İsveç’in Skövde kentinde yer alan motor fabrikamız, ilk karbon nötr tesisimiz oldu. Son 10 yılda, otomobillerimizdeki CO2 salımını yüzde 27 azalttık. 2025 yılında geldiğimizde ise otomobillerimizdeki karbon ayak izini 2018’e göre yüzde 40 daha azaltmayı hedefliyoruz. Pandeminin çok öncesinde, 2040 yılında, bütün bu strateji ve aksiyonlar sonrasında, üretim tesislerimiz, ofislerimiz, ürün ve servislerimiz ve bütün tedarikçi zincirimiz ile birlikte iklim nötr bir marka olmayı hedeflediğimizi açıklamıştık. Ofislerimizden ve etkinliklerimizden tek kul-
22 E L L E
lanımlık plastikleri çıkartarak 2018’den bu yana yaklaşık 20 milyon tek kullanımlık plastiğin kullanımının önüne geçtik.
İLETİŞİM VE PR FERİDE TANSUĞ L’APPART PR
“KONVANSİYONEL PR ARAÇLARI GÜNÜMÜZDE GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMİŞ DURUMDA, YENİ SÖYLEMLERE DİJİTALİ KUCAKLAYAN STRATEJİLERE İHTİYACIMIZ VAR.” Sürecin yaratıcılığı tetiklediğini düşünüyor musunuz? Kesinlikle düşünüyorum. İlk defa yaşanan ve rutinin dışına çıkan her donemde tarih boyunca yaratıcılığın tetiklendiği-
ni görüyoruz. Bu süreçte hayatımıza giren yaratıcı yeniliklerin de artık bir parçamız haline geleceğine inanıyorum. İş yapış şeklimiz, gündelik hayatımız, önceliklerimiz değişti, biz artık eskiden olduğumuz insanlar değiliz. Mesela ofise gitmenin hiç de elzem olmadığını, diretilen yüz yüze toplantıların nasıl bir zaman kaybı olduğunu hep birlikte gördük. Zamanımızı daha verimli planlayabildiğimiz bir alternatif hayat olduğunu anladık. Ben mesela bir saatlik bir toplantı için Nişantaşı’ndaki ofisimizden Yenibosna’ya gidip geri döndüğümüz, iki saati de trafiğe feda ettiğimiz günlere geri dönmeyi kesinlikle istemiyorum. Online olmanın faydaları ne oldu sizce? Hepimiz bu sürece hazırlıksız yakalandık ve hem yeni kuralları yolda koymamız, hem de vakit kaybetmeden hayata geçirmemiz gerekti. Zoom’da lansmanlar yaptık. Bir lansmana katılmak için sokağa çıkıyorsunuz, bir araç kullanıyorsunuz, hem İstanbul trafiğinde yıpranıyorsunuz, hem de karbon ayak izi bırakıyorsunuz. Ama bu sayede çok daha hızlı ve kompakt bir şekilde öğreniyor, sorularınızı soruyor ve hayata devam edebiliyorsunuz. Elbette kozmetik gibi sektörlerde ürünü deneyimletmek de çok önemli, bugüne kadar kargo firmalarının yükünü artırmamak adına ürünü fiziksel olarak ulaştırma seçeneğine başvurmadık ama “yeni normal” dediğimiz halde bu konu ile ilgili de çalışıyoruz. Lüks sektöründen moda haftalarının geleceğine, hızlı modanın akıbetinden perakende sektörünün açmazlarına konuşacak çok konu var. Biz de COVID-19’un moda endüstrisinin farklı alanlarına etkilerini, o alanlardan seçilen isimlerle konuşmak üzere “Ses ver!” Podcast serimizi başlattık. Markalar bir süredir hedef kitleden ziyade daha kişisel yaklaşmaya başlamıştı. Pandemi sonrası PR çalışmaları nasıl değişecek sizce? Pandemi sonrası PR da eskisi gibi olmayacak. Konvansiyonel PR araçları günümüzde geçerliliğini yitirmiş durumda, yeni söylemlere, bütünleşik ve dijitali kucaklayan stratejilere ihtiyacımız var. Bizim işimizin en önemli bileşenlerinden biri olan etkinlikler nasıl bir formata evrilecek, bunun üzerinde çalışıyoruz ama birebir deneyimler önceliklendirilecek, markalar topluluk yönetimi anlayışından ister istemez çıkmak ve daha küçük topluluklara konuşmak zorunda kalacak. Pandemi sonrasında ben yeni farklı markaların da doğacağını düşünüyorum dolayısıyla fırsatları takip edip sezmek bir başka isimiz olacak diye düşünüyorum.
PELİN ATAY KURAN H&M İletişim Müdürü
“PANDEMİ SONRASI İLETİŞİM ÇALIŞMALARINI BELİRLERKEN DUYGULARA YÖNELEN VE
İHTİYAÇLARI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURAN BİR PLANLAMAYA DOĞRU GİDİLMESİ GEREKTİĞİNE İNANIYORUM.” PANDEMİ VE YARATICILIK
Kesinlikle hiçbirimizin öngöremediği bu sürecin yaratıcılık adına yeni yollar ve bakış açıları da beraberinde getirdiğini düşünüyorum. “Yeni normal” kavramı ortaya çıktı ve bu sürecin yaratıcılığı yükselttiğini düşünüyorum. Belirsizlik, yaratıcılığı tetiklemekte, keşfetme, yeniyi bulma arzusunu ortaya çıkartmakta. Bu süreçte ayrıca kendimizi daha çok dinleme, yaşamın hızında fırsat bulamadığımız pek çok şeye zaman ayırma şansı da yakaladık. Yeni normal düzende ortaya konulan fikirlerin devamlılığı olacağına da inanıyorum çünkü bir şekilde mevcut düzenin iyi gitmediği aşikar oldu ve süreç de net bir şekilde hepimize dur dedi. Her şeyin temelinde denge önemli bir unsur. Ortaya çıkan yeni yaratıcı fikirlerin de bir denge içerisinde hayat bulup daha geniş kitlelere ulaşacağına inanıyorum.
YENİ DÖNEMDE İLETİŞİM
Pandemi sonrası iletişim çalışmalarını belirlerken daha duygulara yönelen ve ihtiyaçları göz önünde bulunduran bir planlamaya doğru gidilmesi gerektiğine inanıyorum. Bireye dokunan iletişime odaklanılacak. Genelden ziyade kişiye odaklı, daha özel hissettiren uygulamalar, servisler ön plana çıkmaya başlayacak. Sürdürülebilirlik önemliydi ama şimdi her zamankinden daha da önem kazandı. Bilinçli tüketimin, kaynaklarımızı doğru kullanmamızın gerekliliği bu süreçte kendini iyice hissettirdi ve pek çok kişinin de farkındalığı arttı. Marka olarak uzun zamandır sürdürülebilirliğe önem veriyoruz, sürdürülebilirliği çok önce iş planımıza aldık. Bu süreçte gördük ki teknolojik altyapı ile birçok çalışmayı aynı ofiste olmasak da yine yürütebilmekte ve sonuçlandırabilmekteyiz. İletişim dediğinizde açıkçası genel düzende hepimizin alışık olduğu tanıtımlar, lansmanlar ve etkinlikler önemli bir rol alıyor ama yeni normal düzende bir takım yeni uygulamaların ve deneyimlerin artık yerini alacağına inanıyorum. Örneğin showroomumuz bizim en büyük iletişim kurduğumuz mekanlarımızdan birisi. Birçok tanıtımımızı, kontaklarımızın yer aldığı etkinliklerle gerçekleştirdik. Yeni düzende belirli bir süre ile dijital olarak işleyişimizi yürütmeyi ön görüyoruz. Birebir gerçekleştirmekte olduğunuz randevular yerini dijital ortamda ürünlerimizi gösterip teknolojinin son fırsatlarını da değerlendireceğimiz sunumların yapılacağı bir boyuta geçecek.
ELLE
23
ELLE
VİRÜSE KARŞI TASARIM PANDEMI SADECE CAN GÜVENLIĞIMIZLE ILGILI DEĞIL, GELECEKTEKI HAYAT BIÇIMLERIMIZ HAKKINDA DA BELIRSIZLIK VE TEDIRGINLIK YARATIYOR. MODA VE ENDÜSTRIYEL TASARIM DÜNYASININ ÖNDE GELEN ISIMLERINDEN NASIL VE HANGI KOŞULLARDA YAŞAYACAĞIMIZA, NASIL GIYINECEĞIMIZ VE HANGI ÜRÜNLERI KULLANACAĞIMIZA DAIR ÇARPICI ÖNGÖRÜLER ALDIK. ÖNÜMÜZDE AYAKKABI TABANLARINI STERILIZE EDEN PASPASLARDAN EVLERDE KIŞISEL ODALARA UZANAN YENILIKÇI FIKIRLERLE DOLU BIR LISTE VAR. YAZI: SELİN MİLOŞYAN
24 E L L E
BORA AKSU Moda tasarımcısı
“AZA VE ÖZE DÖNECEĞİZ” Bir moda tasarımcısı olarak çok etkilendim bu süreçten. Tuhaf bir dönem. Bir tasarımcının görsel açıdan beslenmesi için özgür olması gerekir. Korona salgını boyunca dışa bakmak yerine içimize dönmeyi öğrendiğimizi düşünüyorum. Tasarımcılıktan öte kendimizi daha iyi tanıyıp dinleyebileceğimiz bir dönem bu. Zorunlu bir dur yaşıyoruz. Eskiden koleksiyonlar öncesi rutin bir süreçten geçer, araştırır, farklı ülkelere gider, farklı kültürlerle tanışır, sergi ve galeri gezerdim. Tasarlamak sadece mekanik olarak yapılabilecek bir işlem değil. Duygu olarak yaşamanız ve hissetmeniz gereken organik bir süreç. İçinde bulunduğumuz sosyal, ekonomik ve global değişimler her şeyi olduğu gibi modayı da etkisi altına alıyor ve bizler tasarımcılığımızı da sınıyoruz. Tabii ki tasarım sureci devam ediyor. Ama her şeyin bilinmez olduğu bir dönemde insanın kendini motive etmesi, önümüzdeki 2021’i düşünmek ve yaratmak kolay değil. Mağazalarımızın birçoğu yeni yeni açılmaya başlarken alışveriş alışkanlıklarındaki değişimin yerine oturması zaman alacak. Ne yazık ki pek çok marka da aramızda olmayacak salgın sonrası. Her şeye yeni baştan bakabileceğimiz, küçülüp azalacağımız bir döneme adım atabiliriz. Moda sektörünün az ve öze döneceği kanısındayım.
E L L E 25
ELLE
GAMZE SARAÇOĞLU Moda tasarımcısı
“ANI YAŞAMAK EN BÜYÜK LÜKS OLACAK” Genel sonuca bakılırsa işler bıraktığımız yerden devam etmeyecek, bambaşka bir dünyaya uyanmış olacağız, bu süreç bittiğinde. Bu sebeple mesleki olarak çalışma disiplinimiz ve şeklimiz de değişim gösterecek. Moda algısı ve tüketici davranışları değişecek. Öngörüm daha bilinçli ve fayda sağlayan bir tüketime doğru evrileceğimiz. Ekolojik, doğaya en az zarar verecek şekilde hayatımızı sürdüreceğimizi düşünüyorum. Öte yandan lüks tüketimde ciddi bir farklılık olacağını sanmıyorum, tek farklılık lüks algısının maddi haz yerine manevi haza odaklanması olabilir. Anda kalmak, anı yaşamak en büyük lüksümüz olacak, geniş bakış açısıyla baktığımızda. PANDEMİ SONRASI NASIL GİYİNECEĞİZ? Kriz dönemlerinde güvenli koleksiyonlar hazırlamak çok doğru bir tercihtir. Marka ve tasarımcılar riski en aza indirerek bu doğrultuda tasarlarlar. Kriz sonrasında ise tüketici heyecan verici, geçmiş süreci unutturacak ve iyi hissettirecek tasarımlar görmek ister. Bu sebeple hep ihtişam olur, avangard tasarımlar, zengin renk skalaları sıkça görülür. Pandemi sürecinde içe döndük, kendimizi sorguladık, toplumsal bilincin kıymetini anladık. Bu süreç sonunda iki farklı bakış açısının öne çıkacağını düşünüyorum. Sakin, pratik kullanımlı, doğal kumaşlardan oluşan fonksiyonel tasarımların yanı sıra hayal gücüne ve yaratıcılığa övgü niteliğinde, renkli, özgür ve yenilikçi koleksiyonlar da dikkat çekecek. Pandemi sürecinde içsel sorgulamanın ve belirsizliğin getirdiği endişenin insan zihnindeki özgürlüğü olacak bu tasarımlar. Her sektör gibi moda endüstrisi de zor zamanlardan geçiyor. Önümüzdeki günlerde markaların sürdürülebilirlik ve tekstil teknolojilerine ciddi yatırım yapmaları gerekecek. Doğaya ve insan sağlığına daha az zarar veren bir üretim sistemine geçeceğiz. Haziran ayının ilk haftasında showroom’umuzu belli saat aralıklarında belli günlerde açacağız. Randevu aralıklarımızı genişletip provaya sadece iki kişi gireceğiz. Danışmanlık toplantılarımıza Zoom’dan, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde verdiğim derslere de online olarak devam edeceğiz.
26 E L L E
ÖZLEM KAYA Moda tasarımcısı
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE
“MERKEZİMİZDE DOĞA OLACAK” Bir dönüm noktası yaşadığımıza dair hepimiz hemfikiriz. Eski alışkanlıklarımıza veda ettiğimiz, yerine yenilerini koyduğumuz bir zamandayız artık. Giyinmekten çok yemek yemek ya da yapmakla ilgileniyoruz. Hayatta kalma mücadelesi veriyoruz aslında. Geç de olsa doğanın gücünün farkına varıyoruz. Sürdürülebilirlik, geri dönüşüm, çevreye duyarlı olmak gibi kavramlar hayati önem taşıyor. Bundan sonra da merkezimize doğayı konumlandırarak yaşayacağımızı düşünüyorum. Çevreyi en çok kirleten sektörlerin başında gelen tekstil olumlu yönde ciddi adımlar atmaya başladı. Yeni dönemde daha bilinçli, ihtiyaçtan fazla alışveriş yapmayan bir tüketicinin oluşacağını düşünüyorum. Kaliteli ve katma değerli ürünlerin artması, koleksiyon adetlerinin azaltılması ve üzerine daha fazla düşünülmüş ürünlerin üretilmesi artık kaçınılmaz. MİNİMALİZM VE FONKSİYONELLİK Moda her zaman içinde yaşadığı politik, ekolojik ya da sosyolojik durumların bir yansıması oldu. Pandemi ile birlikte uzunca bir süre daha kullanmamız şart görünen birçok ürün var. Maske, eldiven, tulum gibi. Yeni sezonda sokak modasına adapte edilmiş şekillerde göreceğimiz bu ürünler farklı renk, desen ve kumaşlarla üretilip satılmaya başladı bile. Buna ek olarak sonbaharla birlikte yağmurluk ya da panço gibi, belki maskesi kendinden olan, cep alternatifleriyle çanta taşımamızı gerektirmeyecek ve akıllı kumaşlardan üretilmiş dış giyimler hayatımıza girecek. Minimalizm ve fonksiyonelliğin kaçınılmaz olduğunu düşünsem de avangard ama hikayesi olan özel ürünlerin de rağbet göreceğine inanıyorum. İnsanların kendilerine daha çok dönmeleri ve bazı şeylerin analizini daha iyi yapmaları alışveriş alışkanlıklarına da yansıyacak. Bir tişört alırken sadece modeliyle ya da üzerindeki baskıyla değil kumaşının içeriğiyle de ilgilenecekler. Biz ne kadar doğru tüketirsek firmalar da o ölçüde doğru üretim yapmaya dikkat edecekler. Hammadde açısından bu kadar zengin bir ülke olarak AR-GE’ye daha fazla bütçe ayırmamız gerektiğinin her zaman altını çiziyorum.
E L L E 27
DERİN SARIYER
Derin Design kreatif direktör ve tasarımcısı YEPYENİ BİR DÖNEM Koronavirüs yaşamakta olan insan jenerasyonlarının bugüne kadar başlarına gelen ve onları derinden etkileyen en belirleyici olay. Bu gerçekliğin altını çizelim. Normalleşmenin ne zaman olacağını bilmiyoruz, yalnızca tahmin edebiliyoruz. Fakat normalleşmeyle beraber birçok şeyin değişeceğini açıkça söyleyebiliriz; yaşamlarımız ve alışkanlıklarımız değişecek. Önceliklerimizi rasyonel bir tavra kaydıracağımız, kozmetik, yapay, gelişigüzel stillerle oyalanmayacağımız yeni bir dönem başlayacaktır bu salgın tamamen atlatıldığında. Daha radikal, işin özüne fokuslanabilen, ruhumuzu ortaya koyabileceğimiz, cesaretli davranmaktan kaçınmayacağımız yepyeni bir dönemin kapısı açılacaktır. MÜSTAKİL EVLER VE KİŞİSEL ODALAR Evlerimiz de bugün ile aynı olmayacak. Günümüzde çok fazla insanı tek bir yerde organize etmek için tasarlanmış, sağlık ve hijyenin dikkate alınmadığı çokça yüksek yapı var. Şimdi ise salgın sebebiyle bu yüksek yapılarda kullandığımız her şeyle teması azaltmak için refleks kazanıyoruz: Asansör, asansör düğmeleri, kapı kolları, yüzeyleri ve komşular. Terası ya da balkonu dahi olmayan bu yapılarda geçirilen sosyal izolasyon sonrasında
28 E L L E
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE
ELLE
müstakil evlerin dönemi başlayacak. Küçük, düşük bütçeli ama sabahları bahçesinde kahvemizi içebileceğimiz evler. Son yılların ana trendlerinden biri olan açık plan yerleşimlerin dönemi kapanacak. Yeniden kişisel odalar devreye girecek. Giriş alanı mekanın diğer bölümlerinden ayrı tutulacak. Ayakkabılarımız, kıyafetlerimiz ve kullandığımız diğer tüm eşyalarla dışarıdan taşıdığımız kirin bu alanda bırakılıp yaşam alanına taşınması engellenecek. Suların filtreden geçirilebileceği sistemler oluşturulacak. Aynı şekilde dışarıdan gelen hava filtreden geçtikten sonra içeri dağılacak. Aydınlatma sistemlerinde ultraviyole radyasyon içeren ürünler devreye girecek. Zararlı bakteri ve virüslerin etkisiz hale getirilmesinde katkısı olan her teknolojik gelişme gündeme oturacak. Şu anda insanların çoğunluğu evden çalışıyor. Bu dönem bittiğinde evden çalışmaya devam etmek ve bunu kalıcı bir yaşam biçimi kılmaya istekli insan sayısında artış olacak. Evin gelişigüzel bir yerinde çalışmak değil, özel bir alanı tamamen kişisel ofise çevirmek ve bu bölümü uzaktan çalışmayı kolaylaştıracak bütün iletişim teknolojileri ekipmanlarıyla donatmak önem kazanacak.
devrim niteliğinde bir başarılı olabilir. Örneğin elinizde tuttuğunuz fenere benzeyen bir ultraviyole dezenfektör ile dışarından gelen paketleri, kıyafetleri, eşyaları kolayca dezenfekte edebilirsiniz. Önümüzdeki dönemde bunun gibi yenilikçi ürün ve fikirlerle bol bol karşılaşacağız, tasarımcılar olarak evde maske dikmenin ötesine geçmeliyiz.
ÖZLEM YALIM
Tepta Aydınlatma A.Ş. marka direktörü AYAKKABI TABANLARINI TEMİZLEYEN PASPAS Yaşam biçimlerindeki değişim tasarım dünyasını da etkileyecek. Çalışma alanlarımızdan ulaşım araçlarına, seyahat ve tatil alışkanlıklarımızdan yeme içme sektörlerine, eğitimden kıyafetlerimize kadar fiziki çevremiz tamamen baştan ele alınacak. Dış ortamlar enfekte olduğuna ve iç mekanlar korunması gerektiğine göre kapıda sterilizasyon konusunu iyi düşünmek gerekiyor. Dışarıdan satın aldığımız ürünleri ve ayakkabılarımızı köpüklü sularla yıkamak, bekletmek gibi şeyler yapıyoruz bugünkü imkanlarımızla. Oysa bu sürecin iyileşmesi mümkün olabilir, buna yönelik ürünler tasarlanabilir. Mesela paspas gibi bir kültürümüz var ve bu süreçte sterilizasyon için önemli bir eşyaya dönüştü. Sadece çamurları ve ıslaklığı temizlemesi yetmeyecek, eğer ayakkabı tabanlarını da sterilize eden bir malzeme ve yapıda üretilirlerse burada hem ticari hem de inovatif başarı sağlanabilir. Ultraviyole ışınlar bugün hastanelerin ve toplu ulaşım araçlarının sterilizasyonu için yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bu ışınlar radyoaktif oldukları için insanlara zararlı. Diğer yandan susuz, sabunsuz ve kimyasal olmadan temizlik sağlayan bu teknoloji muhtemelen şu anda çeşitli laboratuvarlarda günlük kullanım için ehlileştirilmeye çalışılıyordur. Sonuç
ÇOK BÖLMELİ ÇANTALAR Bu dönemde şu ya da bu şekilde dışarı çıkan herkes aynı ihtiyacı hissediyor. Artık çantamızda dökülme olasılığı çok yüksek olan dezenfektan ve kolonyanın yanı sıra yedek eldiven ve maskeler taşıyoruz. Ellerimizin hakimiyeti çok önemli. Dışarıdayken başkalarından aldığımız nesnelerin diğer eşyalara dokunmaması da hassas bir konu. Bunun için yedek poşetler taşıyorum ben. Bunların tümü için çantada farklı bölmeler gerekiyor. Ben de hep fazla bölmeli çantaları tercih ettim. İşte bu yeni ihtiyaçlara göre çantalar tasarlanmalı. Hatta cüzdanlarımız da değişmeli. Para alışverişi büyük sorun. Belki de paralarımız Kanada’daki gibi plastik olacak. Paralarını deterjanlı suda bekleten insanlar bile gördüm bu süreçte. Mümkün olduğunca online ödemeler yapmak en iyisi. Düşünün başkasından aldığımız paraları nerede bekleteceğiz? Başka bir bölmede! Bölmeli çanta en öncelikle ihtiyaçlarımızdan. VİRÜS TUTMAYAN PLASTİK VE BAKIR Tek kullanımlık plastik de pandemi sürecinde öne çıkacak. Plastik üzerinde virüs tutmayan, kimyasal olarak geliştirilebilecek verimli bir malzeme. Dolayısıyla ilgililerin bu alandaki çalışmalarının da başladığını tahmin ediyorum. Yakında özellikle ambalaj sektöründeki plastikler bizlere hijyenik ve virüs tutmaz olarak pazarlanabilir. İki tane yoğurt kabı var, biri virüs tutmaz, hangisini alırsınız? Bakırın da eski çağlardan bu yana antibakteriyel bir malzeme olduğunu biliyoruz. Post pandemi döneminde özellikle kamusal alanlarda, merdiven tırabzanlarında, okullarda bu malzemenin bir yapı öğesi olarak yeniden yaygınlaşacağını öngörüyorum. Mutfak eşyalarımızda da bakıra dönebiliriz. OFİSLERDE TASARIM Ofislerdeki tasarımın dönüşümü başlı başına bir konu. Paneller hızlı bir dönüş yapacak. Bölücü duvarlar, masa panelleri, kabin biçiminde çalışma masaları ve ortamları şimdiden ilgi gören ürünler arasında. Ortak alanların artık bir önemi kalmadı. Daha geniş, ayrı ayrı yerlerde ve sayıları daha çok olan dinlenme ve rahatlama alanları öne çıkabilir.
E L L E 29
ELLE
İBIZA’DA
GÖRÜŞMEK ÜZERE
YAŞADIĞIMIZ BU KOŞULLAR GEREĞI EVDE KALMAK ZORUNDA OLMASAYDINIZ TAM ŞIMDI NEREDE OLMAK ISTERDINIZ? TATILDE MI? DENIZ KENARINDA MI? BELKI BIR BEACH PARTIDE MI? NETFLIX’IN YENI DIZISI SIZI EVINIZINDEN ALIP BAMBAŞKA YERLERE GÖTÜRECEK. BIR DOZ GERILIM, BOLCA DRAM, FAZLASIYLA AKSIYON... SÖZÜMÜZ SÖZ, HEPSI VAR. YAZI: NESLİHAN DENİZER
30 E L L E
K
arantina dönemi başladığından beri, ben de birçoAnaconda. Zaten yılan gibi biri.” ğunuz gibi Netflix’e adeta yapışıp kaldım. Hangi Laura Haddock’un canlandırdığı karakter ise diğer arkadaşımla konuşsam (biraz da dedikodu azlığı uçta. O, öldürülen DJ Axel’in (onu da Tom Rhys Harries veya komple yokluğundan da diyebiliriz) soru her canlandırıyor) kız kardeşi rolünde. Sessiz, bir çocuk anneseferinde “Şu anda ne izliyorsun?”a bağlanıyor. Bu aşamada si, kütüphanede çalışan kendi halinde bir kadın. İki kardeşi izlenebilecek her şeyi sıfırladığımı söyleyebilirim. (Evet, bigördüğümüz sahneler, 90’lardaki Manchester’da geçiyor. liyorum bu mümkün değil ama her şeyi izledim duygusunu Daha iyi bir hayat isteyen genç bir DJ ağabeyini idolize eden bilirsiniz...) Büyük ihtimalle siz de benzer durumdasınız. İyi bir kardeş... bir haberim var! La Casa De Papel’in yaratıcısı Álex Pina ve The Crown’ın yapımcısı Left Bank Pictures’ın yeni dizisi OLUMLU BAKIŞLAR White Lines’ı izleme listenize alın. Tabii ki Netflix’te! Laura ve Tom’la aynı anda görüşüyorum. Belki de İngiliz 10 bölümlük dizi, Manchester’dan ünlü bir DJ, Axel erkeklerinin ne kadar çekici olduklarını unutmaya başlaCollins’in İspanya’nın ünlü adası İbiza’da ortadan kaybolmışım çünkü anında Tom’un etkisinde kalıyorum. (Belki de ması ve ölümünden 20 yıl sonra yeniden gündeme gelmesi çok uzun süre karantinada kaldım?) “Nasılsınız?” soruma üzerine. Kız kardeşi Zoe Walker yıllar önce olup bitenleri gülümseyerek “Seni görür görmez daha iyi oldum” diyor. araştırıp öğrenmek için İbiza’ya gider. Hikaye günümüz ve Yüzüm kızarıyor. Bu görüntülü söyleşide PR’lar, menajerler 90’lar arasında gidip geliyor. Böylece izleyen 90’lar döneve Laura’nın olduğunu hatırlıyorum. Gözlerini deviren Lamine de tanık oluyor. İngiliz ironisi ve İspanyol espri anlayıura “Ah Tom” diyor. Tom ben daha ilk sorumu soramadan şının hakkını veren White Lines böylece farklı beklentileri “İsmin çok güzel, nasıl telaffuz ediliyor?” diye konuşmaya de karşılıyor. devam ediyor. Şimdiki hayatımızın yeni gerçeği Zoom üzerinden LaKendime gelip sorularıma dönüyorum. İçinde bulunura Haddock, Tom Rhys Harries, Angela Griffin, Daniel duğumuz bu tuhaf süreci düşününce, tam da böyle bir zaMays ve Ceallach Spellman, yani dizideki beş ana karakterle manda yayınlanan bir proje içinde bulunmanın Tom’a neler röportaj yaptım. Görüşmelere, İngiltere’de büyüdüğüm için hissettirdiğini soruyorum. “İnsanlara böyle bir dönemde bir izlediğim birçok diziden çok iyi bildiğim Angela Griffin’le şeyler sunabildiğimiz için kendimi çok şanslı ve iyi hissedibaşladım. Bu röportajlar bana eskiye nazaran çok daha yorum. Umarım onlara realiteden bir kaçış fırsatı vermiş kişisel ve samimi geldi, belki de karşımdakiler evlerindeki oluruz. Hikaye tam da bu etkiyi yaratıyor: muhteşem looturma odalarında ben ise mutfağımdaki masamda oturdukasyonlar, güzel manzaralar ve mekanlar, buna ilaveten heğumuz için... Angela ile elimizdonist ve hatta deli karakterler. deki çay bardaklarını kaldırarak Dizinin bir gizli kahramanı da şerefe yapıp sohbete başladık. müzikler. Böyle dönemlerde ru“White Lines sürekli ‘kim yaptı’ humuzu ayakta tutan, bizi günLa Casa De Papel’in yapımcısının imzasını taşıyan sorusunu sorduran heyecan dolu demden az da olsa uzaklaştıran White Lines 15 Mayıs’tan itibaren Netflix’te. Başrolbir komedi. Ancak bu diziyi tarif böyle yaratıcı işlerdir. Bizim prode Laura Haddock ve Tom Ryhs Harries var. etmek zor çünkü bence yeni bir jemiz bunlara cevap veriyorsa, tür yarattı” diyor. Angela, 20 yıliyi bir iş çıkardığımız anlamına dır İbiza’da yaşayan, Axel’in en gelir.” iyi arkadaşı Marcus’un eski eşi Benim de en çok dikkatimi Anna’yı canlandırıyor. Çok karçeken hepsi birbirinden farklı maşık bir karakter Anna. Anne, karakterler oldu. Laura’ya bu eski eş, sevgili, aynı zamanda projeye evet dedirten ne oldu lüks villasında verdiği erotik diye soruyorum. “Álex Pina’nın partilerin baş tasarımcısı. “Anna bu işe dahil, yani yapımcısı daha önce canlandırdığım hiçoluşu, ikinci sırada ise Zoe’nin bir karaktere benzemiyor. İnakişiliği. Kim olduğunu tam bilenılmaz biri, ve bunu iyi manada meyen, 35 yaşında bunu ancak söylemiyorum. Kendine odaklı, keşfetmeye başlayan biri. İbikorkusuz, hiçbir çekincesi olmaza’ya çok sevdiği ağabeyine ne yan, aynı zamanda karşısındaki olduğunu araştırmak için giden üzerine sakinleştirici etkisi olan ancak asıl kendisini de bulmak biri. İsmi de Anna değil sanki için yola çıkan biri o.” Zoe’nin
ELLE
31
ELLE
White Lines Balearic Adaları’nda çekildi - Majorca ve İbiza dahil. Muhteşem arka planlar, lüks villalar, havuz partileri ekranda sizi bekliyor.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil bu beyaz adada.
yaşadıkları, iniş çıkışları ve bilinmezlikler izleyiciyi anında yakalıyor. Onunla empati kurup Axel’i kimin öldürdüğünü bulmasını gerçekten istiyorsunuz, “adalet yerini bulsun”un da ötesinde, kendi ruh sağlığı açısından.
NOSTALGIA FOREVER
Axel Manchester’dan İbiza’ya gitmek için ayrıldığında yanında en iyi arkadaşı Marcus var. Daniel Mays günümüzdeki Marcus’u, Ceallach Spellman ise onun gençliğini canlandırıyor. Daha önce bahsettiğim İngiliz ironisinin çoğunu Marcus’ta buluyorsunuz. Nefret etmeyi sevdiğiniz fırlama genç o. Daniel’e Marcus’ta ilgisini en çok çeken neydi diye soruyorum. “Marcus gibi ruhu hiç yaş almayan insanlar tanıyorum. Hem üzücü, hem de insana çok sevimli gelen özellikleri var. Hani birlikte takılmayı sevdiğiniz ama bir hafta tahammül edemeyeceğiniz arkadaşlarınızın bir özeti” diye ekliyor. İzleyici olarak Marcus’u destekliyorsunuz çünkü aslında kalben doğru yerde ama gençlik yıllarında tıkanıp
32 E L L E
kalmış. “Aslında hayatı dolu dolu, dibine kadar yaşamaya çalışan biri. Sanırım hepimiz böyle yapmalıyız.” Ceallach Spellman çok genç olduğu için (24 yaşında) 90’ları kaçırdığına ancak bu projede bunu tecrübe edebildiği, yani rolü gereği yaşadığı için çok şanslı hissettiğini anlatıyor. “Ne dönemmiş! 90’ları araştırmaktan çok keyif aldım. Ancak dizi bundan fazlasını veriyor. İnsanların sevgi uğruna neler yapabileceğini hatırlatıyor. Her karakterin hikayesinde sevgiye dair bir şeyler var. Hepsi daha fazlasını, daha fazla sevilmeyi istiyor. Hepsini birbirine bağlayan da bu.” White Lines izleyicisini bazen hiç ummadığı yerlere götürüyor. İnişler, çıkışlar, belirsizlikler, tüm bunlara bolca şahit olacaksınız. Röportaj sırasında tüm ekibe bu projenin mesajı nedir ve insanların bundan ne alması gerektiğini sordum. Gerçeklerden kaçma isteği ve dolu dolu yaşamanın hazzı... Hepsi bu konuda hemfikir: White Lines günümüze, şu anki durumumuza çok uygun bir olaylar dizisi. Son dönemde içinde bulunduğumuz gerçeklerden kaçma isteğimiz, hayatı dolu dolu yaşamak için içimizde birikenler... Tüm bunları bizlere, evimizdeyken de hissettiren White Lines. #evdekal
ELLE kızlar ının bakış açıs ıyla en güzel Foto ğraflar BURA DA TAKİPTE KALIN INSTAG RAM/E LLETur
kiye
arının ELLE kızl ası İ düny EĞLENCEL LETurkey L
OK /E
BO FACE
MODA, TREND, STİL, GÜZELLİK VE GÜNCEL OLAN HER ŞEYİ, HER AY VE HER AN ı İçİn ELLE’DE PAYLAŞIYORUZ... ren dünyas
m ve ELLE'İn İlha lımıza abone ana YOUTUBE k ın! may olmayı unut ELLETurkiye TUBE/
YOU
ETAYLARIYLA D M Ü T R LE R E B A GÜNCEL H BU ADRESTE
orsa, y u l o e n e ürkiye'd üD nyada ve T burada. tam anında İşte LLETurkey
Tablet dergİnİz her ay zengİnleştİrİlmİş İçerİğİyle Apple Store'da ve Google Play'de!
ER/E
TWITT
ELLE
27
ELLE
TEATRAL GERÇEKLİK
HERKESİN HÂLÂ BİR AİDİYET VE TOPLULUK HİSSİNE İHTİYAÇ DUYDUĞUNU VE KIYAFETLERİN BİZE BU HİSSİ YAŞATABİLEN ÖNEMLİ ŞEYLERDEN BİRİ OLDUĞUNU DÜŞÜNEN TASARIMCI GİZEM GÜL İLE YENİ MARKASI SOMME SLOVI’Yİ KONUŞTUK. YAZI: SERLİ GAZER BOYACI FOTOĞRAFLAR: ASYA ÇETİN
Aytül Gürbüz Tükel
İ
stanbul’da sanat yönetimi eğitimi alan tasarımcı Gizem Gül Londra’dan New York’a uzanan bir hikayenin başrolünde. İlk olarak Ece Gözen ve sonrasında da Londra’da tanıştığı Emre Aktuna’nın kurduğu Outkastpeople markalarında çalışıyor. 2016 yılında New York’a taşınarak Fashion Institute of Technology’de Moda Tasarımı okuyor ve hemen ardından Proenza Schouler ve Helmut Lang modaevlerinde çalışarak tasarımcı kimliğini farklı bir boyuta taşıyor. Yıl 2020 olduğunda ise kendi markası Somme Slovi’yi kuruyor.
34 E L L E
Modaya dair ilk anıların neler? Küçüklüğümden beri kıyafet ve arabalara karşı takıntım vardı. Sanırım daha sonrasında kıyafetlere olan ilgim ağır bastı. Henüz ilkokulu yeni bitirdiğim dönemlerde moda dergileri alır, fotoğraflardaki modellerin üzerine bir şeyler çizer sonra onlardan duvar boyunca kolajlar yapardım. Bir de ananem çok iyi kalıp çıkarır ve dikiş dikerdi. Her ziyaretimizde ona yardım ederdim; modaya dair her şeyi ilk ondan öğrendim. Sanırım bunlar aklımda en yer etmiş anılarım.
Proenza Schouler, Helmut Lang gibi markalarda çalıştın. Tam olarak ne yapıyordun ve bu deneyim sana neler kazandırdı? Proenza Schouler’de kadın bölümünde, Helmut Lang’te ise erkek bölümünde asistan tasarımcı olarak çalıştım. Ayrıca Helmut Lang’te gerçekleştirdiğimiz Global Taxi Project ve Jeremy Deller Capsule gibi işbirliklerinde daha öncü roller üstlendim. Proenza’da Jack ve Lazaro gibi isimlerle, Helmut Lang’te ise Mark Howard Thomas ile birlikte çalışmak öncelikle çok heyecan vericiydi. Özellikle birebir çok vakit geçirme şansı bulduğum Mark Howard Thomas’tan koleksiyon hazırlamak üzerine çok şey öğrendim. Özetle, New York’ta moda sektörünün işleyişini gördüm, çevremi genişlettim ve bütün bu tecrübeler ve tanıştığım insanlar kendi markamı kurarken bana çok yardımcı oldu. Somme Slovi’yi yaratma hikayen nedir? Her ne kadar o hep gördüğümüz, bildiğimiz markaların mutfağında bir şeyler yaratıyor olmak çok güzel bir his olsa da tamamıyla benim olan bir şey istedim. Bir noktada kendi markamı kuracağımdan emindim, fakat zamanını bilemiyordum. Sanırım beni tetikleyen şey edindiğim bütün bu tecrübeleri artık kendim için kullanmam gerektiği hissiydi ve bu his Helmut Lang’ten ayrıldıktan sonra geldi. Marka ismim Somme Slovi’nin literatürde bir anlamı yok, fakat benim için kişisel bir anlamı var. FIT’de okuduğum dönemde tanıdığım, çok sevdiğim ve yakın zamanda kaybettiğim profesörüm Wallace Sloves’un isminden bir parça almak istedim; ayrıca tasarım dili olarak oldukça etkilendiğim Fransız ve Rus kültürüne de bir gönderme yapmak istedim. Böylece Somme Slovi ortaya çıktı. İlk koleksiyonunda edebiyat ve şiirden ilham alıyorsun. Hatta üniversitedeyken okuduğun bir Baudelaire kitabı sana yön veriyor. Neydi seni 19. yüzyıl Paris bohemyasına çeken? Koleksiyona dair kafamda oluşan çoğu fikir, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sanat yönetimi okuduğum döneme kadar dayanıyor. O dönemde incelediğim Baudelaire’in “Modern Hayatın Ressamı” adlı kitabı araştırma sürecimin başlangıcı oldu. Kitaptaki karakterlerden Grisette’lerin, dönemin ilk bağımsız kadın karakterlerinden olmaları, burjuva geleneklerini, çalışma ahlakını ve cinsiyet rollerini reddetmeleri oldukça ilgimi çekti ve bu konu üzerine odaklandım. Araştırma sürecinde bayağı bir zorlandım çünkü elimde çok az sayıda görsel ve sınırlı sayıda yazılı kaynak vardı. Bu kadınlardan 19. yüzyıl eserleri dışında neredeyse hiç bahsedilmemiş olması, bununla ilgili bir şeyler yapma isteğini daha da artırdı. Sence moda dünyası nasıl bir süreçten geçiyor? Pandemi sonrası nasıl bir değişiklik olacağını öngörüyorsun? Çok fazla markanın daha sürdürülebilir yaklaşımlara yöneleceğini düşünüyorum; hatta büyük markalar için bu bir seçim olmaktan ziyade bir zorunluluk olacak. Moda endüstrisi yavaşlayacak, seri üretimden uzaklaşıp yön değiştirecek diye düşünüyorum. Fakat bundan önce kriz sonrası bir kut-
lama dönemi de olabilir; tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrası Dior’un ‘New Look’ döneminde olduğu gibi. Hırpalanma sonrası gelen rahatlamayla sanki abartı, maksimalist ve alışılmadık siluetler daha çok ilgi görecek gibi geliyor. Ya da sağlığımızdan ve dünyamızdan en iyi şekilde yararlanmaya yönelik bir aciliyet duygusuyla, imaj, öncelik listemizde çok daha aşağı sıralara düşebilir. Bu nedenle daha temel, fonksiyonel ve dayanıklı ürünler isteyebiliriz. Geçtiğimiz bu süreç yaratıcılığını besledi mi yoksa rehavete kapıldın mı? Bir dönemdir halihazırda evdeki atölyemde çalıştığım için, alışkanlıklarım çok da fazla değişmedi. Kendime ayırdığım vakit bir nebze çoğaldığından daha çok okumaya ve bir sonraki koleksiyonum için araştırma yapmaya vakit buluyorum. Dolayısıyla benim açımdan rehavete kapılmaktan öte, yaratıcılığımı besleyen bir dönem oldu. Bu sayımızın teması “umut”. Senin için nasıl bir anlamı var? Sahip olduklarıma minnet duymak, ailemin ve arkadaşlarımın yanımda olduğunu bilmek bana güven verir; bu güven duygusu da beraberinde umut getiriyor. İyilik ve kötülüğün bir şekilde dengelendiğini düşünmek de bana her zaman umut vermiştir. Bir de sanırım bunun gibi belirsiz bir zamanda, moda, geçmişin ve eski normalimizin tekrar gerçeğe dönüşeceği günü hayal etmemizi sağlıyor.
Gizem Gül
Gizem Gül’ün yarattığı koleksiyonun kampanya çekimi, New York Garment District’te fotoğrafçı Asya Çetin ve kreatif direktör Gia Seo tarafından yapıldı. Ayrıca Somme Slovi’nin modeli, Acne’nin ‘Muse’ kampanyasındaki yüzü Sara Hiromi.
E L L E 35
ELLE
UMARIM ANNEM DINLEMEZ SON ZAMANLARIN GÜNDEN GÜNE DAHA ÇOK TAKIP EDILEN PODCAST’I UMARIM ANNEM DINLEMEZ’IN YARATICISI TULUĞ ÖZLÜ, BU IŞE NASIL BAŞLADIĞINI VE MUHABBETIN EKSENININ SEKS MACERALARINDAN ÇIKIP KADIN OLMAYA, KIŞILIK INŞASINA, ÇOCUKLUK TRAVMALARINA NASIL EVRILDIĞINI ANLATIYOR. RÖPORTAJ: ZEYNEP EREKLI FOTOĞRAF: OZAN KIYMAÇ
Ben sevişmeyi, sevmeyi bilmediğimi anladım Tuluğ!” diye çınlıyor Kalben’in enerjik sesi. Cinsellik, aşk, sevgi ve kendi duyguları hakkında müthiş şeyler söylüyor, insanı gitgide içine çekiyor. Soruları soransa, Umarım Annem Dinlemez adlı podcast’in yaratıcısı Tuluğ Özlü. 31 yaşındaki Özlü, her hafta bir konukla sohbet ettiği Podcast’ini birkaç ay önce başlattı. Kadıköy’ün kalbinden doğan ve kısa sürede artan takipçisiyle büyüyen Umarım Annem Dinlemez, ilk zamanlarda seks hikayeleri ve kadınlık konuşulan gayrı ciddi bir ortam gibi görünüyordu. Gün geçtikçe işin rengi değişti. Her konuk, muhabbeti bir adım öteye taşıdı. Artık konu listesinde çocukluk, cinsel kimlikler, yönelimler, özgüven, tabular, korkular da var. Podcast’inin direksiyon kırdığı yönden çok mutlu olan Tuluğ Özlü, “Hayatla bir derdi olan ve bunu anlatmak isteyen herkese kapım açık.” diyor. Ve merak edenlere yanıt: Annesinin spotify’ı olmadığı için henüz dinlemiyor. Böyle bir Podcast yapma fikri aklına nasıl düştü? Her zaman anlatacak değişik bir hikayem, başıma gelen komik bir anım olur. Özellikle son iki yıllık bekar hayatım skandallar, talihsizlikler ama eğlenceli hikayelerle dolu. Yanlış erkeklere çekilme, yanlış kararlar verme ya da tam seks esnasında “ay ben yapamayacağım” diyerek kalkma gibi kara komedi durumlarım bol. Ve tüm bunları arkadaşlarıma anlatmayı severim. Bir gün bir arkadaşım beni sanat yönetmenliği üzerine konuşmak için programına davet etti. “Saçmalama, çok sıkıcı. Her zaman hepinize anlattığım başarısız seks hikayelerim bile daha çok ilgi çeker” dedim ve kendimi radyo programında buldum. Zaten çok az olan tek gecelik ilişkilerimden bir tanesini ve başıma gelen birkaç komik olayı anlattım. Program bitti karnıma ağrılar girdi;
36 E L L E
“Ben naptım” dedim; ‘’umarım annem dinlemez!”. Ertesi gün programı dinlerken hiç rahatsız olmadığım gibi aksine kendime çok güldüm. Ve bunu yapmaya karar verdim. Konuklarını nasıl seçiyorsun? Bu işe başladığımda hedefim eğlenceli diyaloglar kurmaktı. Sıkıcı olduğunu düşündüğüm biri karşımda oturmamalıydı, gelen konuğu sevmem önemliydi. Fakat sonra olayın eğlenceden başka bir boyuta geçtiğini fark ettim. Dinleyen herkesin konuşulan şeylerde kendini bulduğunu gördüm. İşte o zaman benim için program “seks yapıyoruz biz” diye bağırmaktan çıktı. Seks yapıyoruz evet, bunu herkes anladı, peki kadınlar olarak derdimiz neydi? Hayatla bir derdi olan ve bunu anlatmak isteyen herkese kapım açık. Sormaktan en çok zevk aldığın sorular hangileri? Bir seks Podcast’i olarak başladım fakat artık bir takım meseleleri didiklemeyi seviyorum. Gelen konuğu araştırıp yaşadığı ve kadınları ilgilendiren meselelerini konuşmayı, programı bu şekilde sürdürmeyi tercih ediyorum. Bazen çocukluğunda yaşadığı bir anı ya da ergenliğinde yaşadığı bir travma programa yön veriyor. Aslında hepsi birbiriyle bağlantılı; çocukluktan başlayıp, güven durumunu konuşup ardından yatakta nasıl olduğuna geçebilirim ama olay “ilk kimle seks yaptın”dan çıktı, oraları geçtik. Sohbetlerin “seks satar” kolaycılığına düşmemesi ve dinleyene içgörü kazandırılabilmesi için bir çaba sarf ediyor musun? İlginç bir dinleyici kitlem var. Seks konuşmayan biri geldiği zaman gerçekten burnumuzdan getiriyorlar. Çok şaşırıyorum. İstemiyoruz yahu bu hafta seks konuşmak. Ya da gelen kişi konuşmaya çekiniyor ama buraya gelmiş, en azından denemiş, sakin olalım. Dediğim gibi mesele seksten çıktı, artık diğer meselelerimize de bakalım. Tüm Podcast’lerin içinde, duyduğundan beri hiç aklından çıkmayan bir cümle var mı? Yiğit Karaahmet’le yaptığım programda ailesinin cinsel yönelimini görmezden geldiğini fakat aslında nasıl özgür bıraktıklarını, “Bana bi’ bahçe verdiler ve ben o bahçeyi istediğim bitkilerle doldurdum” diye anlatması üzerine düşündürdü. Bir de Deniz Özturhan’ın “orgazm rolüne teşvik primi” demesi aklımda kalan cümlelerden. Programa davet ettiğin ama katılmak istemeyen biri oldu mu? Çok oldu. Bekleyenler, bekletenler var. “Ben yapamam” diyen de çok. Podcast’ini en çok kimler dinlesin istiyorsun? Kafa açmak gibi bir derdin var mı? Bana mesaj atan, e-mail atan, kendinden bir şeyler bulan, aynı şeyleri yaşamış ya da hiç yaşamamış o kadar çok kadın ya da henüz ergenliğinde genç kız var ki ister istemez kafaları açılsın istiyorum. Erkeklerin de kadınları anlamaya çalıştığını, ya da cinsel yönelimi ne olursa olsun herkesin birbirinin tecrübesini merakla dinlediğini gözlemliyorum. Umarım Annem Dinlemez, parça ve klip çok güzel. Kendi iç dünyanı dinleyiciye açmak nasıl bir his?
Teşekkür ederim. Hikaye şu: Utku’nun yaptığı (Serhat Utku İnan) Umarım Annem Dinlemez jingle’ı çok beğenildi. Sonrasında “haydi uzun versiyonu yapalım” dedik, ancak ben hayatımda hiç müzik yapmadım ve müzik yapmaktan anlamam. Söz de yazamadım. Utku “Twitter’a yazdıklarını yolla” dedi. O an oturdum bir sürü Tweet’imi sıraladım, kafiyeli ve uyumlu olanları derledim, üstüne iPhone kulaklığımla Tweet’leri okuyup, şarkıyı söyleyip yolladım. Üç gün sonra hazırdı. Yani aslında derdim iç dünyamı dışa vurmak gibi değil de, bir şarkı yapacağımı kendime kanıtlamaktı. Sonuç olarak video ve müzik o kadar güzel oldu ki hemen yayınlamaya karar verdik. Yine kendinden bir şeyler bulan çokça kadına ulaştı. Zaten hangi şarkı, hangi roman, hangi şiir yazarın iç dünyasının dışavurumu değil ki? İç dünyam ya da sayıkladıklarım belki tuhaf gelebilir insanlara. Ama klibin ve şarkının bana bıraktığı his güzel, sıkıntı yok. Klip bana Lena Dunham’ı anımsattı... Girls’ü herkes gibi yayınlandığı 2012 yılında değil de yalnızlığımın ilk aşaması, 2018 yılında izlemeye başladım. Benim için zor bir dönemdi. İlk defa tek başıma evde oturmam gerekiyordu. Benimki gibi hayatlar olduğunu görmek Lena Dunham’a bir hayranlık uyandırdı. Senin dinlemeyi sevdiğin Podcast hangisi? Sansürsüz bir muhabbet döndüğü için KALT’ın Podcasti’ni takip ediyorum. Şu anda ilgini çeken ve yaptıklarını takip ettiğin müzisyen, yazar, sanatçı, sinemacılar kimler? Yeni dünya düzenine ben de herkes gibi alışmaya çalışıyorum. Splash Scene adında bir topluluk alanı Zoom üzerinden görsel ve işitsel sanat gösterimleri düzenliyor. Bende açık olmayan bazı kapıları açtıklarını düşünüyorum. 55-60 gündür evde yalnızım. Son dönemde merkezinde kadın olan üç dizi izledim: Unorthodox, Self Made: Inspired by the Life of Madam C. J. Walker ve Normal People. Şu sıralar ne okuyorsun? “Bir Pirenin Otobiyografisi”ni. 1887 yılında Londra’da ilk kez yayınlanan anonim bir erotik roman, sonradan Stanislas de Rhodes diye bir avukata ait olduğu ortaya çıkıyor ve 1976 yılında kitabın filmini çekiyorlar. Bu röportajı hazırladığımız sırada 22. Podcast’ini yapmıştın. İnternette hakkında çıkan yorumlar ya hayranlık dolu ya da yerin dibine batırma isteğinde. Bunlar sana ne hissettiriyor? Her şeyi kafaya takan biriyim. İlk 10 bölüm sürekli söylenen, eleştirilen şeylere göre çeşitli denemeler yaptım. Hakkımda yazılan her şeyi okudum, dert edindim. Sonra bir gün okumamaya karar verdim. Kulağıma etraftan aşağılandığım bir takım cümleler geldiğinde üzülüyorum çünkü bu programı aslında bunun tam tersini savunduğum için yapıyorum. İyi şeyleri de okuyorum. Ama hayatımda hep birilerine kendini sevdirmeyi görev edinmiş biri olarak 31 yaşında şunu anladım, herkes beni sevemez ve zaten neden sevsin. Neyse, yarın sabah terapim var sanırım bunları orada konuşmalıyım.
E L L E 37
FOTOĞRAF: STUART CLARKE
ELLE
38 E L L E
JANE GOODALL ECO-AGE’İN EŞ KURUCUSU VE KREATİF DİREKTÖRÜ LIVIA FIRTH, HER ZAMAN BİR İLHAM KAYNAĞI OLAN DAME DR JANE GOODALL İLE DOĞA, UMUT, İNSANLIĞIN İNATÇI YAPISI VE SALGINI HER ŞEYİ YENİDEN BAŞLATABİLMEK İÇİN BİR UYARI OLARAK ELE ALMAYI KONUŞTU.
Ö
zel bir tanıtıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Ünü, Jane Goodall Enstitüsü’nün kurucusu, Birleşmiş Milletler Barış Elçisi olarak dünyanın dört bir yanına yayılmıştı zaten. Geçtiğimiz yıllarda birçok kez kendisiyle bir araya gelmiştim. Genelde Londra’da düzenlenen Roots & Shoots isimli kâr amacı gütmeyen organizasyonunun ödül töreninde karşılaşırdık. Etrafında sürekli çocuklar ve en sevdiği şey olan oyuncak şempanzesi olurdu. Başarılı kariyerini düşününce kendisinden mesafeli olmasını bekleyebilirsiniz, hatta bu umduğunuz bir şey de olabilir. Ancak durum tam aksi. Jane Goodall bu sıralar her zamankinden daha güçlü gülümsüyor. İnsanlarla etkileşim kurmak, iletişime geçmek konusunda hiç olmadığı kadar hevesli. Doğadan ve hayvanlar aleminden bize iletmek istediği bir mesajı var çünkü. Engellerden dolayı bugünlerde sadece evinde vakit geçirebildiğinden ötürü mutlu olduğunu düşünerek söze başlıyorum. Ancak o Zoom ekranından bana bir Marslı görmüşçesine bakıyor. “Yola koyulmak için gün sayıyorum, seyahat etmeyi ve insanları çok özledim.” İşte sohbetimizden bazı kesitler... Sevgili Jane, sizi yeniden görmek ne kadar güzel, harika görünüyorsunuz. Çok teşekkür ederim. Afrika’da devam eden bir takım projeleriniz vardı, Covid-19 onları da etkiledi mi? Güney Afrika’daki Chimp Eden (kurtarılmış şempanzelerin yaşadığı doğal park) ve Kongo’daki Tchimpounga’da (şem-
panze rehabilitasyon merkezi) her şey yolunda gidiyor. Bu yerleşim yerlerinde insanları şempanzelerden uzak tutabiliyoruz. Ayrıca bölgeye ayak basan herkese test yapılıyor. Dolayısıyla tehdit oluşturacak bir durum yok ortada. Ancak Tanzanya’daki doğal park Gombe’de durum biraz farklı. Burası çitle çevrilmiş değil ve etrafta binlerce insan kötü şartlarda yaşamaya devam ediyorlar. Alana geçebilen insan sayısında bir kısıtlamaya gittik, şempanzeleri kontrol edebilmeleri için haftada bir ya da iki kez girişlere izin veriliyor. Açıkçası virüsün şempanzelere de geçmesinden endişe duyuyoruz. Zorlu bir süreç... Geçtiğimiz günlerde yeni bir belgeselinizin yayınlandığını gördüm: “Jane Goodall: The Hope”. Daha iyi bir zamanlama olamazdı. Paskalya Bayramı’nda da Instagram mesajınızda umudun, direncin altını çizmiştiniz. İkinci Dünya Savaşı’nı ve 11 Eylül’ü yaşayan biriyle sohbet edebilmek önemli. Siz bu süreçlerin arkasından gelen değişime tanıklık ettiniz. Yine umut var mı? Doğanın göstermiş olduğu dirençte, gençlikte umudun yaşadığını görüyorum. Aynı zamanda “Pes etmeyeceğim, asla pes etmeyeceğim” diyen her bireyde de umudu hissediyorum. Ancak bazı konularda umudum yok, mesela bazı devlet başkanları asla değişmeyecek. İşte bu yüzden de toplumların ses çıkarması gerekiyor. Bence evde kaldığımız bu süreç toplum olarak birbirimizle bağ kurabileceğimizi de gösterdi. “On Fire” başlıklı kitabında Naomi Klein iyileşmek için Marshall Planı’ndan bahsediyordu. Belki olacak olan da bu. Devletler ve şirketler ayakta kalmak ve virüsle başa
ELLE
39
ELLE
KARANTINA BIZE, BIRBIRIMIZE BAĞLI OLDUĞUMUZU GÖSTERDI. BIR TOPLULUK OLDUĞUMUZU
FOTOĞRAF: THE JANE GOODALL INSTITUTE/ SHAWN SWEENEY
HATIRLATTI.
40 E L L E
FOTOĞRAF: JANE GOODALL INSTITUTE/ JANE GOODALL
FOTOĞRAF: THE JANE GOODALL INSTITUTE/ HUGO VAN LAWICK
Fotoğraflar Jane Goodall Enstitüsü’nün arşivinden. Goodall’un Afrika kıtası başta olmak üzere dünya genelinde şempanzelerin doğal hayatlarını korumak için kurmuş olduğu Roots & Shoots organizasyonun kamp alanlarından.
Büyük şirketleri ziyaret edip çevre koşulları hakkında konuşuyorlar. Herkesi ışık, bilgisayar ve kağıt kullanımı konusunda bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Bu toplantıların ardından şirketler değişmeye başlıyor. Bu muhteşem bir haber. Eminim dünyanın dört bir yanında şirketler öğrencilerin ofislerine gelerek onları bilgilendirmelerinden mutlu oluyorlardır. Ne de olsa eğitim küçük yaşta başlıyor. Bu yüzden Greta Thunberg ile de gurur duyuyorum. Tek bir kişi, tüm dünyadaki gençleri protesto etmeleri konusunda harekete geçirdi. Ancak bu protestoların artık sonuç vermelerini istiyorum. Yani sadece başkaldırmakla kalmamalı. Değişim yapmak istiyorsanız pozitif, yapıcı ve optimist olmalısınız. Bazen bu oldukça zor. Bir aktivist olarak ben de zaman zaman heyecanıma yenilip fazla sinirli ya da gergin olabiliyorum. Kimi zaman sabrım kalmıyor, herkes değişimi istediğini söylüyor, ancak kimse hareket etmiyormuş gibi geliyor... Olayı basite indirgemek gerekiyor. Her şeye aynı metotla yaklaşamazsınız. Çünkü bu işe yaramaz. Şempanzeler üzerindeki tıbbi deneyleri sonlandırmak için yaptıklarımı hatırlıyorum da, laboratuvarlara giderek toplantılar düzenliyordum. Birçok hayvan hakları savunucusu benimle koDOĞANIN GÖSTERMIŞ OLDUĞU DIRENÇTE, nuşmayı kesti. Bana, “Bu korkunç insanlarla nasıl aynı masaya oturursun? Nasıl GENÇLIKTE UMUDUN YAŞADIĞINI GÖRÜYORUM. onların ikram ettiği kahveden içersin?” diyorlardı. Ben de onlara şöyle demiştim. AYNI ZAMANDA “PES ETMEYECEĞIM, ASLA PES “Eğer onlarla bir araya gelmesem değişimin başlamasını nasıl bekleyebilirim ki?” ETMEYECEĞIM” DIYEN HER BIREYDE UMUDU Ben de kilit noktalardaki yetkililere ulaşabilmek için farklı yollar denedim hatta HISSEDIYORUM. hatta şempanzeler hakkında konuşmayı bıraktım. Onlara çekmiş olduğumuz bazı filmleri gösterdim. Akşamüzeri güneşin altında yatmaktan bahsettim. Bu sayede fikirleri değişti. Bu anında olmadı ama Roots ve Shoots’un özünde yatan da bu. Bu sayede bugün bugün bütün Amerikan şempanzeleri tıbbi araştırmalardan 65 ülkede aktif bir şekilde çalışmaya devam edebiliyoruz. muaf. Evet çok büyük bir organizasyon. Hindistan’da da akÇok haklısınız. Peki bu salgın sayesinde bir Reset tuşuna tifsiniz değil mi? basılabileceğini düşünüyor musunuz? Gün geçtikçe büyüyoruz. Bu sene Hindistan’a gitme planBu fırsatımız var. Birçok bireyin kendini sıfırlayacağını tahlarımız vardı. Bazı okulları ziyaret edecektim ve gönüllümin ediyorum. Bunun ses getireceğini ve tepedeki bazı inlerle görüşecektim. Birçok okul ve insan bana inanılmaz sanları da harekete geçireceğini düşünüyorum. iham veriyor, hepsine teşekkür etmek istemiştim. Sanırım Ben de bu konuda ümitliyim. Hep beraber hareket onlarla yapacağım görüşme de şimdilik sanal dünyada gergedersek, birbirimizin elinden tutarsak hayaller gerçeğe çekleşecek. Bu arada Hindistan’da çalışmalarını sürdüren dönüşebilir. koordinatörümüz Shweta Khare Naik de çok iyi iş çıkartıŞu anda birbirimiz elini tutamayız ama... yor. Karantinadan hemen önce Çin’e gidebildiğim için çok O halde bunu sanal olarak yapabiliriz. Sizi görmek mutluyum. Çünkü Roots ve Shoots’ün bölgedeki varlığı çok çok güzeldi Jane Goodall, umarım en kısa zamanda önemli. Orada üniversite öğrencileriyle işbirliği halindeyiz. yeniden sarılabiliriz. çıkmak istiyorlarsa sert bir biçimde değişmeleri gerektiklerini görmüşlerdir. Doğa için sizin geliştireceğiniz Marshall Plan’ı nedir? Şu anda yerleşim bölgelerinin, şehirlerin yeşillendirilmesi üzerine bir makale yazıyorum. Ağaç dikmek, park alanlarını genişletmek, kısacası şehirleri daha yeşil yapmak üzerine yazıyorum. Okulların bahçelerinde organik sebzeler yetiştirebiliriz. Böcekler ve kelebekler polenleri yayarak çiçeklerin yeniden açmalarını sağlayabilirler. Bunu yapabiliriz. Daha fazla ağaç dikebilir ve ormanları koruyabiliriz. Bunu zaten yapıyoruz. Ancak gençlerle, politikacılarla, şirketlerle, öğretmen ve ebeveynlerle iletişim kurmamız gerekiyor. Dört bir yandan işe koyulmalıyız. Ünlü bir söz var: “Küresel düşünürüm, lokal hareket ederim.” Kimin söylediğini hatırlamıyorum, ancak sıralamada bir hata olduğunu düşünüyorum. Küresel düşünebilmeye cüret etmekten önce lokal hareket etmemiz gerekiyor. Oturduğunuz yerden dünyanın problemlerini düşünmeye kalkışırsanız depresyona girersiniz. Ancak, “Hımm, bu konuda bir şeyler yapabilirim, okulumu ya da yaşadığım mahalleyi geri dönüşüm konusunda harekete geçirebilirim” dediğiniz zaman işe koyulabilirsiniz.
ELLE
41
ELLE
LOKASYON PAYLAŞIYORUM: BALKON İZOLASYON DÖNEMINDE ŞEHIRDE YAŞAYAN, ARKALARDA BIR YERLERDE HOR GÖRÜLMÜŞ BIR BALKONU OLDUĞUNU HATIRLAYAN KAÇ KIŞIYIZ? YAZI: SERLI GAZER BOYACI
Aytül Gürbüz Tükel
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK
H
ayatı güzelleştirmek istiyorsak güvenebileceğimiz tek bir millet var; İtalyanlar... Pandeminin ilk günleri, henüz ülkemizde virüs ivme kazanmamış, balkonlarımız erzak deposu, kullanılmayan eşyaların kaldırıldığı birkaç metrekarelik karo taşlarından ibaret. İlk kez o günlerde gördük İtalyanlar balkonlarından birbirleriyle sohbet ediyor, şarkı söylüyor, müzik yapıyor hatta pinpon oynuyor. Bu görüntüler pandeminin en umut veren video’larından oldu. İzledikçe insanın içini huzur kaplıyordu. Sonra hatırladık arkalarda bir yerlerde küçük ve potansiyeli hor görülmüş bir mekan olduğunu. “Link’i aşağıya bıraktım” web sitelerinden renkli minderler, ışıklar sipariş ettik. Güneşin vurduğu o küçücük köşelere serpildik bir kedi gibi. Gözlerimizi kapattık, belki Maçka Parkı’nda piknik yaptığımızı hayal ettik hatta kimi zaman daha da ileri giderek tatilde olduğumuzu düşledik. Güneş kremlerini çıkardık, kendimizi D vitaminin kollarına bıraktık. Hayatlarını hiç merak etmediğimiz insanlarla yüz yüze konuşmanın heyecanını yaşadık. Kibarlık bu balkonlardan yayıldı. Apartmanın en alt katında oturan gay komşum, karşı apartmandaki sokağa çıkamayan yaşlı teyzeye sokaktan bir ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. İnsanlar birbirlerinin çiçeklerine iltifat ediyordu. Pazar akşam üstleri saat altı
civarı bizim sokağa happy hour yaşatan gençler “devam” tezahüratlarıyla alkışlandı. İnsanlar konser düzenledi, hatta balkonunda maraton mesafesi koşan oldu. Ve aklıma geldi balkon dediğimiz şey aslında oldukça küçümsenmiş bir kavram. Bir düşünün, Juliet’in balkonu olmasaydı Romeo’yla birbirlerine olan hislerini ilk nerede açığa çıkaracaklardı? Ya da bu kadar turist Verona’ya neden gidecekti? Peki ya Buckingham Palace’ın balkonundan el sallayan Elizabeth o ikonik ve tuhaf hareketini nerede yapacaktı? Madonna Don’t Cry For Me Argentina’yı nerede söyleyecek, nerede Eva Peronculuk oynayacaktı? Nelson Mandela’nın özgürlüğünü geri kazandıktan sonra yaptığı ilk şey ne oldu? Bir balkona çıkıp konuşmak. Papa milyonlarca Katoliği nereden kutsuyor? Bir balkondan. Evet Vatikan’ın da olsa balkon balkondur. Ve bize hep iyi haberler verir (kendi politik geçmişimiz hariç), umut vaat eder, uzun sohbetlere, arkadaş ağırlamalarına, kendimizle yalnız kalmalara, partilere, iç hesaplaşmalara mekan olur... Bu küçük ya da şanslıysanız büyük karo taşı bize aslında azımsadığımız değerleri hatırlattı. Sahip olduklarımızı değerlendirmeyi, küçük dokunuşlarla hayatın güzelleşebileceğini. Kişiselleştirmenin gücünü... Ve tabii Zoom toplantıları dışında da giyinecek bir nedenimiz olduğunu. Ne de olsa komşularla konuşurken iyi görünmekte fayda var.
E L L E 43
ELLE
Arka Pencere filminden bir kare
Yıl 1938, Manhattan’da balkonunda güneşlenen bir kadın
44 E L L E
Ingrid Bergman, 1950’ler... Bergman, İtalyan yönetmen Roberto Rossellini’den olan çocuklarıyla
2014, Pierce Brosnan
E L L E 45
ELLE
Diane Keaton ve Woody Allen, 1977. Annie Hall’un ikonik sahnesi
Audrey Hepburn ve o dönemki kocası Mel Ferrer evlerinin balkonunda, 1960
46 E L L E
Sophia Loren, Yesterday, Today and Tomorrow filminin çekimlerinde, 1963
David Bowie, Paris, 1977
Juliet’in balkonu, Verona
Natalie Wood, New York, 1961
E L L E 47
ELLE
90’lar ve Jerry Seinfeld yine ruhumuza dokunuyor
Royalgiller, 1986
48 E L L E
Christopher Atkins ve Brooke Shields, 1980’ler New York
Jane Fonda, Paris, 1963
E L L E 49
ELLE
Jane Birkin, 1971
50 E L L E
1968, Faye Dunaway ve Steve McQueen, The Thomas Crown Affair filminin bir sahnesinde
Her (2013) filminden bir kare
E L L E 51
ELLE
Nelson Mandela, 1990
Penelope Cruz, 1999
52 E L L E
Papa Francis
Madonna
Susan Sarandon, Cannes, 1978
E L L E 53
ELLE
Mamma Mia filmi, 2008
Marilyn Monroe, New York, 1955
54 E L L E
Romeo + Juliet filmi
Kraliรงe Elizabeth ve balkonu
Sarah Jessica Parker
Sex and The City dizisinden bir kare
E L L E 55
Yaprak desenli elbise, a199, Beyaz spor ayakkabı, a179, ikisi de H&M, Güneş gözlüğü, moda editörüne ait
56 E L L E
DÜŞLER TARLASI
HAYAT YENIDEN AKMAYA BAŞLARKEN BIZIM IÇIN DE ARTIK ESKI ALIŞKANLIKLARIMIZA DÖNME VE MODA ÇEKIMLERIYLE HAYALLER KURDURMAYA DEVAM ETME ZAMANI. BAŞARILI OYUNCU HANDE DOĞANDEMIR’LE KARANTINA DÖNEMI EN ÇOK ÖZLEM DUYDUĞUMUZ DOĞADA, YEŞILLIKLERIN ARASINDA SOSYAL MESAFEYI KORUYARAK BULUŞTUK. HEM NEFES ALDIK, HEM DE ÖZÜMÜZE DÖNDÜK. YAZI: SELİN MİLOŞYAN FOTOĞRAFLAR: FIRAT MERİÇ MODA EDİTÖRÜ: ASLI ASİL
E L L E 57
Beyaz yazılı tişört, a59,99, Jean şort, a159, ikisi de H&M
58 E L L E
Beyaz poplin elbise, a179, Beyaz spor ayakkabÄą, a179, ikisi de H&M
E L L E 59
Çizgili bikini üstü, a79,99, Sarı pantolon, a179, Beyaz spor ayakkabı, a179, hepsi H&M
60 E L L E
E L L E 61
Zebra desenli mayo, a129, Jean Ĺ&#x;ort, a159, ikisi de H&M
62 E L L E
E L L E 63
Siyah tişört, a79,99, Bej rengi jean pantolon, a129, Beyaz spor ayakkabı, a179, hepsi H&M Keten masa örtüsü, a379, Çiçekli kurulama bezi, a49,99, Mavi büyük servis kasesi, a169, Mavi küçük kase, a49,99, Ahşap tabak, a74,99, Kahve fincanı, a49,99, hepsi H&M HOME
64 E L L E
E L L E 65
66 E L L E
Siyah elbise, a129, Hasır çanta, a249, Beyaz spor ayakkabı, a179, hepsi H&M, Hasır şapka, moda editörüne ait
E L L E 67
ande Doğandemir’le ELLE’in ilk buluşması. Bu ilk buluşma başka bir ilkle, bizim karantina sonrası normalleşme başlarken dışarıda gerçekleştirdiğimiz ilk moda çekimiyle de çakışıyor. Ve bir başka ilk de okuduğunuz dijital ELLE, kısaca E-mag. Hem bu dergi hem de bu çekimin şartları, eski alışkanlıkların yeni düzene nasıl adapte olacağına dair küçük bir ipucu aslında. Saçı ve makyajı hazır şekilde gelen, moda editörünün seçtiği kıyafetleri, yardımı olmadan kendi giyinen, kısaca kimseyle yakın temasa girmeden hazırlanan Hande Doğandemir, fotoğrafçı Fırat Meriç’in yönlendirmeleri doğrultusunda, sadece ve sadece doğayla yakınlaşarak gülümsedi bizlere, çimlerde uzanıp poz verirken içimizi açtı, hasret kaldığımız oksijeni geri verdi ve Aslı Asil imzalı, rengarenk, yaz kokan bir styling’le de güzel günlere olan umudumuzu artırdı. Sanki bir rüyadan uyanmış, dış dünyaya karışmış ve güneşli bir günde Hande Doğandemir’le piknik yapmaya çıkmıştık... Mutlu, neşeli ve içi içine sığmayan bir Hande var karşımızda. Enerjisiyle çekimin konsepti ve mis gibi hava durumu birbirini çok iyi tamamladı. Oyunculuğunun yanı sıra o bir sosyolog. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi sosyoloji bölümü mezunu. Bu da elbette onun hayata, karantina dönemi ve sonrasına, oyunculuğuna ve geleceğine olan bakış açısını etkiliyor. Tek hedefi iyi hikayelerde yer almak... Karantinada günleriniz nasıl geçiyor? İnanır mısınız aslında hiç sıkılmıyorum. Normalde de evde vakit geçirmeyi seven biriyim. Çok daha sağlıklı bir beslenme düzenine geçtim. Yemek yapmak bir terapi benim için... Günün bir saatini mutlaka spora ayırıyorum. Bir şeyler okumaya odaklanmakta zorlanıyorum, dolayısıyla bol bol dizi ve film izliyorum. Köpeğim Ginger bu süreçte hayat kurtardı, onunla birlikte olmaktan ve evdeki bitkilerimle uğraşmaktan keyif duyuyorum. Bunaldığım evde olmak değil, içinde bulunduğumuz durum ve belirsizlik. Korona günlerinde en çok ne tüketiyor, en sık kiminle konuşuyor, ne izliyor, evinizin en çok neresinde vakit geçiriyor ve en çok hangi online uygulamayı kullanıyorsunuz? Glüten ve süt ürünlerini tüketmeyi kestiğim için en çok sebzeyle besleniyorum. Telefonda en çok annem ve birkaç yakın arkadaşımla konuşuyorum. Evde en çok mutfakta ve hava durumuna göre de terasta vakit geçiriyorum. En çok FaceTime uygulamasını kullanıyorum. Karantina sonrası yapmayı planladığınız neler var? Öncelikle Ankara’da bulunan ailemi görmek istiyorum. Çok özledim, onlarla vakit geçirmek ve tabii tatile çıkmak, öncelikli planlarımdan. Bir de çalışmak gözümde tütüyor, özellikle Tiyatro Craft’ta sergilediğimiz oyunumuz Waterproof’la biran önce sahneye geri dönmek, en büyük arzum. Karantinada birkaç kişi var görüştüğüm ama elbette arkadaşlarımın, annemin ve babamın yakınımda olmalarını isterdim. Yalnızlıktan şikayetçi değilim, iyi bile geldi... Evlerde kaldığımız bu dönem hayatınızda nasıl izler bıraktı, neler öğrendiniz? Ve bir sosyolog olarak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle korkuyla, yalnızlıkla ve sevdiklerimizden uzakta
68 E L L E
olmakla yüzleştik. Sosyal medya bu noktada kurtarıcı oldu, o yüzden yapılan ve keşfedilen her şeyi yargılamadan anlamaya çalışıyorum. Film seyrederken bile birbirine temas eden insanları tedirginlikle izledik, temizliğe dair yeni huylar edindik, kimseye yaklaşmamaya ve dokunmamaya, kendimizle vakit geçirmeye başladık. Bunların hepsinin kişisel, toplumsal ve mesleki davranışlarımızda -normale dönerken- kalıcı alışkanlıklar şeklinde yer edeceğini düşünüyorum. Bu bir üretme ya da kendine dönme süreci değil, herkes kendine iyi gelen yöntemi buluyor bir şekilde. En güzeli hiçbir şeyi zorlamadan akıl sağlığımız yerinde çıkabilmek. Sizde iz bırakan ve karantina sonrası gitmeyi hayal ettiğiniz yerler var mı? Bir plan yapmadım açıkçası çünkü ne zaman normale döneceğimizi bilmiyoruz. Tatil planlarında da temkinli olmak gerekecek. Ama ben gezmeyi, yeni yerler görmeyi, başka ülkeleri ve kültürleri tanımayı çok seviyorum. Şimdilik buna daha çok vakit var gibi görünüyor. Geçen sene bu zamanlarda Amerika-Meksika-Küba tatili yapmıştım ve çok etkilenmiştim. Bavuluma olabildiğince az eşya alıp tekrar böyle bir yolculuğa çıkmayı çok isterim. Bu süreçte azla yetinmeyi, küçülmeyi ve minimal yaşamayı öğrendim. Ama kesinlikle yanımdan ayırmayacağım, vazgeçemeyeceğim tek şey fotoğraf makinam. İletişim sosyolojisi üzerine eğitim görmeniz hayatınızı, bakış açınızı ve oyunculuğunuzu nasıl etkiledi? Aslında sosyoloji mezunuyum, üniversite son sınıftayken iletişim sosyolojisi üstüne çalıştım ve tezimi de sinema üzerine yazdım. Sosyoloji bana hayatın her alanında anlam kattı, oyunculuk için de gözlem, analiz etme ve davranış konusunda rehber oldu. İyi ki böyle bir eğitim almışım diyorum. “1980 Dönemi Türk Sinemasında Kadının Cinsel İstismarı” üzerine tez yazmışsınız. Kadının cinsel istismarı ne yazık ki farklı alanlarda bugün de devam ediyor. Benim için zor bir konuydu, bilinçli olarak tercih ettim çünkü çok hassas ve dert edindiğim bir mesele bu. Genelleme yapmak istemem ama maalesef kadın istismarı her alanda fazlasıyla devam ediyor. Her kadın neredeyse hayatında en az bir kere sözlü ya da fiziksel tacize uğramıştır. Son zamanlarda Me Too gibi cesaret verici hareketler başladı. Zamanında korkutulduğumuz şeylerle ya da doğru bildiğimiz yanlışlarla yüzleştik. Birlikte hareket edip korkmadan hakkımızı savunursak karşımıza çıkarılan engellerin üstesinden gelip sesimizi duyurabiliriz. Korkmamalıyız çünkü yalnız değiliz. Peki yolunuz sosyolojiden oyunculuğa nasıl uzandı? Okulu bitirdikten sonra İstanbul’a gelip bir televizyon kanalında staj yapmaya başladım. Orada çalışırken oyunculuk konusunda etrafımdan çok destek aldım, bir şekilde aklıma soktular diyebilirim. İşin eğitimini almak istedim ve Akademi 35 Buçuk Sanat Evi’ne devam ettim. Böylece hem kamera arkasında çok şey öğrendim hem de kendi yolumu çizdim. Hande Doğandemir deyince herkesin aklına çok sevilen Güneşi Beklerken dizisi geliyor. Bence diziyi bu kadar unutulmaz yapan bir dönem çok popüler olan gençlik işlerini tekrar hatırlatması ve samimiyetiydi. Her karakter çok sevildi. Benim oyunculuğa doyduğum,
kendimi her anlamda tatmin ettiğim, mesleğime dair çok şey öğrendiğim ve çok zevk aldığım bir proje oldu. Kariyerimdeki yeri hep çok önemli ve bambaşka kalacak. Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor? Oyunculuğu ne popülerlik ne de maddiyat için yapıyorum. Kendimi üretmediğim, yaratmadığım bir hayatın içinde düşünemiyorum. Bu benim var olma biçimim. Hayat bir gün belki bana başka şartlar sunar, belki hayatımın sonuna kadar oyunculuk yapmam. Ama yaptığım süre boyunca en iyisine ulaşmak, kendimi geliştirmek için hep çabalıyor olacağım. Kendime çizdiğim, içinde en çok sinema ve tiyatronun olmasını ümit ettiğim bu oyunculuk yolunda emin adımlarla ilerliyorum. İyi bir oyuncu tanımlamasını siz nasıl yapardınız? İyi bir oyuncu içinde bulunduğu dünyada her kimi canlandırıyorsa onun gerçekliğine beni inandıran kişidir. Festivallerde ödülleri toplayan Nuh Tepesi de oldukça iyi bir hikaye. Senaryo ve karakter sizi, rolü kabul etmenizi nasıl etkiledi? Senaryoyu okuduğumda çok etkilendim. Senaristimiz ve genç yönetmenimiz Cenk Ertürk’ün harika bir hikaye anlatması, ilk uzun metraj senaryosunu bu denli etkileyici biçimde aktarması çok değerliydi. Aslında bu bir erkek hikayesi ve çok az gördüğümüz ama yeri çok önemli olan bir kadın karakter vardı filmde. Sonrasında Cenk’le konuştuğumda canlandıracağım Elif karakterinin kilit bir rolde olduğunu daha iyi anladım. Çok heyecanlıydım... Film bir baba-oğul ilişkisi üzerinden aileyi, toplumsal baskıyı sorguluyor. Rolünüzü, rolünüzün hikayenin gidişatını nasıl etkilediğini anlatır mısınız? Film aslında Elif’le başlıyor, sonra onu ortalara doğru vurucu bir sahnede görüyoruz ve perde en son onun sesiyle kapanıyor. Filmin parantezini tek kadın karakterle açıp kapatmak yönetmenin tercihiydi. Elif’in gizemli bir hikayesi var ve Cenk Ertürk’ün onunla ilgili planlarını izlemek heyecanlı. Birçok başarılı oyuncu da yan yana geliyor filmde. Ali Atay ve Haluk Bilginer müthiş performanslarıyla o güzel hikayeyi taçlandırdılar. Mehmet Özgür, Arın Kuşaksızoğlu, harika ekibin kadrosundalar. Cenk de derdini çok iyi anlatıyor. Tüm bunlar bir araya gelince başarı kaçınılmaz oldu. Nuh Tepesi 6 Mart’ta vizyona girdi ve korona süreci başladı... Nuh Tepesi’nin çok uzun bir festival süreci oldu, yaklaşık bir yıl tüm dünyayı gezdi ve tam burada vizyona girmişken korona nedeniyle kaldırıldı. Biz üniversite söyleşilerine başlamıştık... Her şey normalleşince gösterimler ve söyleşilerin tekrarlanacağını ümit ediyorum. Ayrıca Nuh Tepesi’nin şu an adını veremeyeceğim önemli bir dijital platformla anlaşması var, ileride oradan da izleyebileceğiz. Karantina boyunca farklı teklifleri değerlendirme, senaryolar okuma fırsatınız oldu mu? Şu an için televizyon sektörünün durgun olduğunu söyleyebilirim. Şimdilik bir projem yok, artık yaz sonrası bakacağım. Bu arada karantinadan hemen önce Kaan Yıldırım, Ahmet Mümtaz Taylan ve daha birçok ünlü ismin dikkat çektiği Gelincik filminde rol aldım. Enteresan bir film oldu, merakla onu
bekliyorum. Bir de şu an sürprizi kaçmasın diye söylemek istemediğim, yeni bir anlayış, güzel bir ekip ve sahneyle ortaya çıkacak bir projem var. Yakında provaları başlayacak. Kendinizi bize nasıl anlatırsınız? Eskiye oranla daha pozitif olduğumu, ayaklarımın daha çok yere bastığını söyleyebilirim. Sezgilerim çok kuvvetlidir, hatta çevrem için bazen her şeyi bu kadar iyi seziyor olmam can sıkıcı addedilebiliyor. Hayatınızda aldığınız en cesur karar neydi? Bu başkaları için çok basit görünebilir ama üniversitedeyken bir anda karar alıp Fransa’ya Lille şehrinde okumaya gitmek, benim küçük ve korunaklı hayatımda, sonrasında her şeyi değiştirecek oldukça cesur bir adım sayılırdı. Sosyoloji son sınıfı orada bitirdim. Farklı kültürler tanımak, hayat görüşümün gelişimi açısından da aldığım en iyi karardı. Peki ya hayal kırıklıkları, mutsuzluklar... Tabii ki, hem de çok yaşadım. İyi ki yaşamışım demek kulağa çok romantik geliyor ama doğru. Beni ben yapan her şeyi kabulleniyorum bu hayatta. Her şey daha farklı olabilir, her şey daha yolunda gidebilirdi ama o zaman nasıl bir Hande olurdum bilmiyorum. Şu anki “ben”i her şeyiyle seviyorum. Yine de kendinizde sevmediğiniz yönler var mı? Bazen fazla maymun iştahlı davranıyorum, oysa bazı konularda sürekliliği korumayı öğrenmek isterim. Bir de fazla kontrol delisiyim. Her şeyi planlamak ve o plan dahilinde yaşamak için uğraşıyorum ki, o da bazen yorucu olabiliyor. Güzellik ve estetik algınızı anlatır mısınız? Güzellik anlayışımın dayatılan güzellik tanımıyla ilgisi yok. Kişinin zekası, yeteneği, disiplini, dürüstlüğü, tüm güzellik anlayışlarının ötesinde. İlgimi çeken, insanların bedenleri ve yüzleri değil, hayattaki duruşları. Çok fazla güzellik merkezine giden biri değilim, evde yaptığım bakımlarla yetiniyorum. Cildimi doğal sabunlar, serumlar ve yağlarla temiz tutup nemlendiriyor, sadece doğal ürünler kullanıyorum. Çok gür ve güzel saçlarınız var. Sırrınız nedir? Saçlarım çocukluğumdan beri hep çok gürdü, o zamanlar nasıl kullanacağımı bilemezdim ama zamanla bu özelliğimi sevince kıvırcık saçı güzel göstermenin yollarını buldum. Maske yapıyor ve kıvırcık saça özel ürünler sürüyorum. Çekimde elbiseler, pantolonlar ve tişörtler var. Sizin tarzınızı belirleyen öğeler hangileri? Açıkçası ben rahatıma çok düşkünüm, genelde spor bir tarzım var. Siyahı çok kullanırım ama artık renklendirmeye çalışıyorum. En çok maskülen stili seviyorum, özel günlerde pantolon ve ceket takımlar favorim. Sürdürülebilirlik hayatınızda nasıl bir yer tutuyor? Aslında sıfır atık ve sürdürülebilirliği hayatımın her noktasında uygulamak isterim ama tabii bunu bir anda yapabilmek mümkün olmuyor. Geri dönüştürülebilir, doğal ve katkısız olan her şeyin benim için önceliği var. Örneğin yiyecekleri marketten değil, üreticisinden temin ediyor, evde, bir arkadaşımın hazırladığı doğal sabun ve kremleri kullanıyorum. Ekolojik bilinçle çalışan küçük işletme ve girişimcileri takip ederek onlara destek olmaya çalışıyorum.
E L L E 69
70 E L L E
MÜKEMMEL DENGE BERMUDA VE YELEK GIBI MASKÜLEN PARÇALAR BU DEFA MÜCEVHERLERLE BULUŞTU. RAFINE INCILER, ELMASLAR VE BAŞKA DEĞERLI TAŞLAR SONUCU ETKİLEMEK ÜZERE DEVREYE GİRDİ. ÖZETLE, FEMINEN VE MASKÜLEN DOKUNUŞLAR GÜÇ BİRLİĞİ YAPTI! FOTOĞRAFLAR: JACKSON BOWLEY MODA EDITÖRÜ: LIDEWIJ MERCKX
Ceket, VERSACE, Polo yaka tişört, MAISON MARGIELA, Şort, TOGA, Çorap, FALKE, Sneaker, ACNE STUDIOS, Rose gold küpe, BVLGARI, Zincir kolye, SCHAAP & CITROEN, Gümüş bileklik, Altın bileklik, Altın yüzük, hepsi TIFFANY & CO., Beyaz altın bileklik, BOUCHERON, Altın, oniks ve elmas yüzük, LOUIS VUITTON, Zincir (ayak bileğinde), DINH VAN
ELLE
71
Üst, Zincir kolye, ikisi de LOUIS VUITTON, Zincir yüzük, CARTIER, Logo yüzük, GUCCI, Altın ve elmas kalın bileklik, Beyaz elmas altın yüzük, ikisi de AURELIE BIDERMANN, Elmas ve kuvars altın yüzük, CHANEL
72 E L L E
Kazak, PEPE JEANS, Gözlük, ANDY WOLF, Saat, CARTIER
ELLE
73
Ceket, SAVAGE ISLAND, Kazak, AMERICAN VINTAGE, Halka küpe, Uzun küpe, Elmas rose gold yüzük, hepsi PIAGET, Kolye, TIFFANY & CO., Altın yüzük, POMMELATO, Beyaz altın ve sarı altın elmas yüzük, BOUCHERON, Mühür yüzük, PAOLA VILAS, Saat, ROLEX
74 E L L E
Bluz, Kazak, Şapka, hepsi ARIES ARISE, Saat, CHANEL, Altın oniks bileklik, LOUIS VUITTON, Yüzük, BVLGARI
ELLE
75
Gömlek, V yaka üst, ikisi de, TOGA, Gözlük, VIKTOR & ROLF/ SPECSAVERS, Küpe, MARIA BLACK, Cuff, Saat, ikisi de BVLGARI, Beyaz altın bileklik, BOUCHERON
76 E L L E
ELLE
77
Bluz, Şapka, ikisi de REJINA PYO, Üst, IRO PARIS, Bıçak, CASSTROM SWEDEN, Kısa kolye, TIFFANY & CO., Zincir kolye, Uzun kolye, ikisi de ALIGHIERI, Elmas bileklik, BOUCHERON, Altın bileklik, PIAGET, Çok renkli cam yüzük, MONDO MONDO, Elmas altın yüzük, LOUIS VUITTON
78 E L L E
Bluz, FILLES A PAPA, Uzun inci küpe, Taşlı yüzük, ikisi de DELFINA DELETREZ, Cuff, CHARLOTTE CHESNAIS, Küçük cuff, BVLGARI, Mühür yüzük, AMBUSH SAÇ VE MAKYAJ: EVA COPPER/ MAC VE BALMAIN HAIR COUTURE ürünleriyle MODEL: SARA VAN DER HOEK/ VDM MODEL MANAGEMENT FOTOĞRAF ASİSTANI: ARASH FATEHI
ELLE
79
ELLEGÜZELLİK
BU POZLAR BİR İHTİMAL...
ŞİMDİLERDE BU POZLAR YA GEÇMİŞE AİT YA DA ÇOK UZAK GIBI GELSE DE, BİZ İYİMSER OLMAK İSTİYORUZ. ÖZETLE, EVDE EGZERSİZ YAPMAYA DEVAM. GÜNEŞIN TADINI TIPKI BU KARELERDEKI GIBI ÇIKARACAĞIMIZ DÖNEM YAKLAŞIYOR, HISSEDIYORUZ... FOTOĞRAFLAR: CHRISTINE KREISEILMAIER YAZI: SUZAN YURDACAN
SU VE GÜNEŞ Son dönemde hepimizi yoran gerçeklerden biraz uzaklaşabilmek adına çıkacağımız ilk tatili düşlemek iyi geliyor. Bu kareyi de bahane ederek mesajımızı veriyoruz: deniz ve havuz kenarında makyaja gerek yok! 80 E L L E
ACİL D VİTAMİNİ Hepimiz güneşi yüzümüzde ve tenimizde hissetmeyi çok özledik. Üstelik bu “tamamen duygusal” bir durum değil, bir ihtiyaç. Güneş en önemli D vitamini kaynağımız. Günde sadece 15 dakikalık bir buluşma bile yeterli oluyor. Yine de plaja inerken dev şapkalarımızı ve güneş kremini unutmuyoruz!
E L L E 81
ELLEGÜZELLİK ELLEMODA
DENİZ KOKUSU Sadece romantik olmamızla ilgili değil bu. Deniz kokusu, daha doğrusu deniz suyunda bulunan iyot bedenimize ve ruhumuza iyi geliyor. Üstelik iyot bağışıklık sistemini de olumlu yönde etkiliyormuş.
82 E L L E
BİKİNİ VÜCUDU Son haftalarda yemeği biraz fazla kaçırmış olabiliriz, bahanemiz çok geçerli! Neyse ki evde spor da yaptık. Yaptık, öyle değil mi? Eninde sonunda çok sevdiğimiz mayo ve bikinileri giyeceğiz. İyimser olmak istiyoruz!
E L L E 83
ELLEGÜZELLİK
“UZANMIŞIM KUMSALA...” Bu güzel yaz şarkısının müziği kulaklarımızda çınlıyor. Fikir olarak bile mutlu olmamız için yeterli. Kendimize bir söz verdik, artık tatillerde telefon yerine elimizde kitap, bulunduğumuz yerin tadını daha çok çıkaracağız.
84 E L L E
B PLANI Elbette ki var. Her zaman bir ikinci şık yedekte bekliyor. Diyelim ki birebir bu pozu veremedik. Poz derken, seyahate çıkmayı böyle özetledik. O zaman hemen son bölümdeki Hobi Otelleri sayfalarına gidip kendimizi araştırmaya verip hazırlıklara devam diyeceğiz. Ama bu pozu vermeyi de iple çekiyoruz, yalan yok. Model: Lise Olsen/ Team Model, Norveç Saç ve makyaj: Sophie Higginson Moda editörü: Nicole Smallwood Cheval Blanc Randheli Maldives’e teşekkür ederiz.
E L L E 85
UÇUCU YAĞLARIN GIZEMINİ KEŞFEDİN 84 E L L E
EVDE GEÇIRDIĞINIZ BU DÖNEMDE MODUNUZU YÜKSELTMENIZ IÇIN SIZLERE MIS GIBI BIR ÖNERIMIZ VAR. İYILEŞTIRICI ETKILERIYLE DIKKAT ÇEKEN UÇUCU YAĞLARIN KESKIN KOKULARIYLA RUHUNUZU ARINDIRABILIR, EVDE RAHATLATICI BIR MASAJ YAĞI YA DA CILT IHTIYACINIZA GÖRE BAKIM IKSIRINIZI KENDINIZ HAZIRLAYABILIRSINIZ. BU IHTIMALLER SIZE DE ÇOK EĞLENCELI GELMIYOR MU? YAZI: NİLAY YALÇINKAYA
FOTOĞRAFLAR: ARNO/ARNAUD CAUCHOIS STYLIST: LAURIANE SEIGNER
ELLEGÜZELLİK
H
epimizin şu sıralar en ihtiyacı olan; daha iyi hissetmek ve enerjimizi yükseltecek bir şeyler bulmak. Konuyu uzatmadan doğrudan aromaterapiye getirelim. Adını koku anlamına gelen aroma kelimesinden ve tedavi anlamına gelen terapiden alan bu kelime, esas olarak kişinin zihnini, bedenini ve ruhunu iyileştirmenin doğal yolu. Mısır, Çin ve Hindistan gibi birçok eski uygarlıkta en az 6000 yıldır uygulanmış, oldukça popüler bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi olarak kullanmış ve günümüzde kadar da gelmiş. Hem genel sağlığı hem de ruhsal rahatlığı destekleyen bu alternatif terapinin en büyük destekleyicisiyse uçucu yağlar. Peki nedir bu uçucu yağlar? Çiçeklerden, yapraklardan, saplardan, meyvelerden ve köklerden çeşitli yöntemlerle elde edilen yüksek konsantrasyonlu ve çok değerli yağlardır. O kadar konsantre ve yoğun bir yapıya sahiplerdir ki, direk koku duyunuzu uyarır, hatta cilt üzerinde bazen yan etkilere neden olabilirler. Bu yüzden çok dikkatli ve kontrollü bir şekilde kullanılmalıdır. Kozmetik dünyasında cilt, vücut, yüz ve saç ürünleri için tercih edilen birçok uçucu yağ var. Temizleme, nemlendirme, kurutma ve tonlama gibi çeşitli etkilere sahip olan bu yağların özellikle cilt bakımında olası problemlere karşı iyileştirici çözümler sunması bizi heyecanlandırıyor. Akneli, lekeli ya da çok kuru bir cildiniz varsa, bu problemlerle savaşmak için de çok uygun çeşitleri var. Bunun yanında depresyon, stres, uykusuzluk, kas ağrısı, hazımsızlık, baş ağrısı, solunum problemleri gibi birçok rahatsızlık için de çeşitli kombinasyonlarının kullanıldığını biliyoruz.
Evde kendi doğal reçetenizi hazırlayın Misbahçe kurucu ortağı Serra Göney’den güçlü yağlarla doğal cilt bakımı ve rahatlatıcı yağ karışımı önerileri aldık. “Aromaterapi, bitkilerin kök, yaprak, çiçek, gövde veya reçinelerinden buhar distilasyonu yöntemiyle Serra Göney elde edilen uçucu yağların fiziksel, fizyolojik veya psikolojik rahatsızlıkların iyileştirilmesinde destekleyici olarak kullanıldığı bir alandır. Cilt için de faydalarıyla öne çıkan uçucu yağlar, çok güçlü bir yapıya sahip olduklarından doğrudan uygulanmamalı. Koklanarak veya difüzör, buhurdanlık yoluyla havaya verilerek veya sabit bir yağla seyreltilerek kullanılmalıdır. Sakinleştirici özelliğiyle lavanta uçucu yağı özellikle bu dönem uyku ve kaygı problemi yaşayanlar için faydalı. Gece yatmadan önce yastığınıza damlatılabilir ya da sabit bir yağla karıştırılarak yüzünüze sürerek uykuya hazırlanabilirsiniz. Cilt bakımında ise benim favorilerim ıtır uçucu yağı ve ölmez çiçek uçucu yağı. Itır uçucu yağı ton eşitlemeye ve gözenek sıkılaştırmaya yönelik bakım yaparken, ölmez çiçek uçucu yağı kolajen sentezini artırmak için cildi uyararak yaşlanma karşıtı bakımda öncüdür. Lekeler için 30 ml kuşburnu çekirdeği yağına 7 damla ıtır uçucu yağı ekleyerek bu karışımdan 3-4 damla temiz cilde uygulayabilirsiniz. Itırın güle benzer hoş kokusu cilt bakım ritüelinin keyfini artıracaktır. Yaşlanma karşıtı bakım için 30 ml ahududu çekirdeği yağına 7 damla ölmez çiçek uçucu yağı ekleyerek özel bir karışım hazırlayabilirsiniz.”
BIRKAÇ DAMLA YETERLI!
İçinde bulunduğumuz süreç, hepimizi psikolojik olarak da (olumsuz) etkiledi. Stres ve anksiyete semptomlarını hafifletmek için lavanta, nane, bergamot ve yasemin yağlarını tercih edin. Bunlar endişe, kaygı ve stresin olumsuz etkilerini üzerinizden atmanıza destek olmak için devreye girer. Buhurdanlığa 3-4 damla yağ eklemeniz yeterli. Favoriniz iki yağı karıştırıp kendi karışımınızı da hazırlayabilirsiniz.
Cunda Breeze yeşil buhurdanlık, a120, MİSBAHÇE
Ylang Ylang uçucu yağı,10 ml, a100 VINACOCHA
Itır uçucu yağı, 10 ml, a90, MİSBAHÇE
EDİTÖRÜN ÖNERİSİ Bu sıra temizlikle kafayı yemiş durumdayım. Kendimi istemsizce günde birkaç kere elimde bezle yerleri silerken buluyorum. Deterjanların ellerimde yarattığı tahribata dayanamayınca doğal bir yönteme başvurdum. Temizlik suyunuzun içerisine 4-5 damla çay ağacı uçucu yağı ve birkaç damla da lavanta uçucu yağı damlattım. Güçlü antiseptik özelliklere sahip olan çay ağacı, aynı zamanda doğal bir dezenfektan. Antibakteriyel özelliklere sahip olan lavanta da bu sayede hem etkili bir temizlik yapmama hem de yatıştırıcı özellikleriyle rahatlamama yardımcı oluyor. Bu arada ben sıcak su tercih ediyorum. Böylece yağın kokusu daha hızlı yayılıyor. Siz de benzer durumdaysanız bunları deneyin.
ELLE
87
ELLENEFES
HOBI SEYAHATLERI
SON DÖNEMDE YAŞADIKLARIMIZ ROTA TERCIHLERIMIZI DE ETKILEYECEKTIR. ARTIK TATILLERINIZI KIŞISEL UĞRAŞLARINIZA GÖRE DE PLANLAMAYI DÜŞÜNÜR MÜSÜNÜZ? DÜŞÜNCESI BILE IYI GELIYOR. SIZIN IÇIN ÖN ÇALIŞMAMIZI YAPTIK. BIR GÜN TEKRAR YOLA ÇIKTIĞIMIZDA... YAZI: ŞEBNEM DENKTAŞ
MIMARI
FAS The Oberoi, Marrakech Karantina döneminin ardından rotanızı ilk Fas’a doğru çevirirseniz, mimari harikası bir otelde müthiş bir tatil yapmanız mümkün. Beş yıl süren inşasının ardından yılbaşı öncesi hizmete açılan The Oberoi, Marrakech, Fas’ın rüya kentinde masalsı bir sarayda uyuma fırsatı sunuyor. Asırlık zeytin ağaçlarıyla çevrelenen otelde yerel mermerlerin İslam ve Endülüs süsleme sanatlarıyla çehre değiştirdiğini görebilirsiniz. Atlas Dağları manzaralı 84 oda, süit ve villadan oluşan The Oberoi, Marrakech’in, şehirdeki ünlü Ali Bin Yusuf Medresesi’nden ilhamla yaratıldığını belirtelim.
88 E L L E
LOS ANGELES
The Prospect Hollywood Bir süredir bunu da online yapıyoruz ancak “eski usul” alışverişiniz için Amerika’ya gitmeye karar verdiğinizde bu adres aklınızda bulunsun. Melekler Şehri Los Angeles’ta kapılarını açan The Prospect Hollywood, modaya yaraşır renklilikteki dizaynıyla şu aralar oldukça popüler bir buluşma noktası. 1930’ların Hollywood Regency tarzındaki binasıyla dikkat çeken butik otel, dönemin şaşaasını yansıtacak şekilde dekore edildi. El yapımı mobilyalarla döşeli 24 odası bulunan The Prospect Hollywood, şık detaylarıyla sinema dünyasının büyülü tarihçesine dair çok şey anlatıyor.
ALIŞVERIŞ ELLE
89
ELLENEFES
GASTRONOMI
FRANSA
Epicurean Burgundy
Yeme-içme düşkünleri için kaçırılmayacak bir fırsat! Dünyaca ünlü lüks otel markası Belmond, Fransa’nın Burgonya bölgesinde gastronomik şölene dönüşen yedi günlük bir cruise gezisi sunuyor misafirlerine... “Epicurean Burgundy: A 12-star Cruise” adlı bu çok özel program, Fransa’nın ödüllü ürünleriyle ünlü Burgonya bölgesinde bir dizi lüks şarap evi ziyaretlerinin yanı sıra, Michelin yıldızlı restoranlarda öğle ve akşam yemeklerini de içeriyor. Seyahat, şirketin Belmond Napoléon adlı lüks nehir teknesinde gerçekleşiyor.
90 E L L E
GOLF
HAWAII
Mauna Lani, Auberge Resorts Collection Golf oynamak için Hawaii’ye doğru yol almak şimdilik çok uzak bir ihtimal gibi gelse de elbet bir gün yine yollara düşeceğiz. ABD’li Auberge Resorts Collection’ın 200 milyon dolar harcayarak yenilediği Mauna Lani, 333 oda, süit ve bungalovdan oluşan yepyeni bir lüks resort olarak adaya farklı bir soluk getirdi. Üç yeni havuz eklenen resort’ta türünün tek örneği diyebileceğimiz kapsamda bir de fitness merkezi inşa edildi. Toplamda 45 delikli üç safhadan oluşan muazzam golf sahasıyla beğeni toplayan Mauna Lani’de resepsiyonun bile okyanus manzaralı olduğunu söylemeden geçmeyelim.
ELLE
91
ELLENEFES
S A FA R I
KENYA
Mara Nyika Safarinin ana vatanı Kenya’da yeni açılan Mara Nyika, gerçek bir çadır kamp ve yaban hayatı deneyimi vaat ediyor. Ülkenin dünyaca ünlü Maasai Mara Milli Parkı’nda zaman zaman yaşanan kalabalıktan sıkılanlar için daha az keşfedilmiş Naboisho bölgesinde hizmete giren Mara Nyika’da sadece beş çadır süit bulunuyor. Muhteşem doğa olayı Büyük Göç yolu üzerinde kurulan bu lüks kampta sabah erken ve akşamüzeri ülkenin en iyi rehberleri eşliğinde çıkacağınız safarilerde, aslanları, leoparları, çitaları görüp fotoğraflamanız an meselesi.
92 E L L E
GOA
MansionHaus Hindistan’da nefis kumsallarıyla bilinen ama diğer şehirlere göre daha az keşfedilmiş olan Goa’da, 19’uncu yüzyıldan kalma kolonyal bir yazlık evin butik otele dönüştürülmesi fikriyle ortaya çıktı MansionHaus… Yeni açılan otelde neoklasik tarzda dekore edilen ve jakuzilerle desteklenen dokuz süit yer alıyor. Uzun yıllar Portekiz kolonisi olarak varlık gösteren Goa’daki tarihi yapılar ve baharat plantasyonları keşfetmeye değer. Umman Denizi kıyıları ise ziyaretçilere kültür ve deniz tatilini birleştirme imkanı sunuyor.
K Ü LT Ü R ELLE
93
ELLENEFES
PARIS
Hôtel Particulier Villeroy Paris’i hangimiz özlemedi ki? Ne zaman olur bilemiyoruz ama ilk gidişinizde şehrin en yeni ve lüks adreslerinden birinde tarihe doğru bir yolculuğa çıkmanızı öneririz. Porselen dünyasının saygın isimlerinden Villeroy Ailesi’nin 1908 yılından kalma malikanesinin otele dönüştürülmesiyle ortaya çıkan Hôtel Particulier Villeroy, tarihi eser statüsü nedeniyle titizlikle renove edildi. İtalyan Promemoria marka mobilyalarla dekore edilen odalarda 20 bin dolarlık Vispring yataklar, Zalto kadehler ve Christofle gümüşler öne çıkan detaylar…
TA R I H 94 E L L E
SU SPORLARI
MALDIVLER Soneva Jani
Maldivler’in en ayrıcalıklı resort’u olarak lanse edilen Soneva Jani, kalabalıklardan uzak bir tatil arayışında olanları ağırlamaya devam ediyor. Böyle bir tatile her zamankinden çok ihtiyacımız var! Sadece 24 su üstü villa ve bir beach villa’dan oluşan resort, insan yerleşimine kapalı Medhufaru adasında yer alıyor. Her villanın kendine ait büyük bir havuzu ve açılabilir tavanı var. Bu sayede gündüzleri yatak odasında güneşlenmek ve geceleri yıldızları izleyerek uykuya dalmak mümkün. Resort’un yer aldığı Noonu atolünün turkuaz sularında her tür su sporuyla meşgul olabilme şansı da cabası...
ELLE
95
PRINT / ONLINE / TABLET / MOBILE
elle.com.tr
@ElleTurkiye
@ElleTurkey
@ElleTurkey
YAY I N C I
DOĞAN BURDA DERGİ YAYINCILIK VE PAZARLAMA A.Ş.
CEM M. BAŞAR
İcra Kurulu Başkanı
ZEYNEP ÜNER
Yayın Direktörü (Sorumlu)
NESLİHAN DENİZER
SUZAN YURDACAN
Yönetici Moda Editörü
GÜLGÜN ÖZEK Fotoğraf Editörü
BÜLENT BILGIN
Yazı İşleri Müdürü
ASLI ASIL
Moda Editörü
SELİN MİLOŞYAN Konular Editörü
Görsel Yönetmen
SERLİ GAZER BOYACI Moda Haberleri Editörü
AYKUN TAŞDÖNER Konular Editörü
Sayfa Tasarım EVGİN YAKUPOĞLU Katkıda Bulunanlar: SEDEN MESTAN, ŞEBNEM DENKTAŞ Etkinlik ve Proje Direktörü ALİ ERMAN İLERİ Marka Müdürü YEŞİM YAŞAR
Kurumsal İletişim Müdürü FUNDA DEMİRCİ AYAN Ankara Temsilcisi ERDAL İPEKEŞEN Tel: 0312 207 00 71
E L L E D İ J İ TA L
DENİZ ÜNALDI YILDIRIM Yayın Yönetmeni DUYGU HAKSUN Web Editörü GÖKHUN SUNGURTEKİN Dijital Yayınlar Direktörü
YÖ N E T İ M
Üretim Planlama Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) YAKUP KURTULMUŞ Satış ve Dağıtım Direktörü EGEMEN ERKOROL Finans Direktörü DİDEM KURUCU Dijital İçerik Direktörü EREN DEMİR
REKLAM
Grup Başkanı Reklam Grup Başkan Yardımcısı Satış Müdürleri Teknik Müdür
NISA ASLI ERTEN ÇOKÇA IŞIL BAYSAL TURAN, SEDA ERDOĞAN DAL BERIL GÜROĞLU SÖZKESEN, HÜLYA HANKENDİ AYFER KAYGUN BUKA Tel: 0212 336 53 61 - 62
Reklam Hedef Sayfalar Tel: 0212 336 53 70 Faks: 0212 336 53 91 Reklam Rezervasyon Ankara Reklam Satış Koordinatörü Ankara Reklam Satış Müdürü Bölgeler Reklam Satış Müdürü
Tel: 0212 336 53 00-57-59 Faks: 0212 336 53 92-93 SEZINUR BALIKÇIOĞLU Tel: 0312 207 00 72 - 73 BELIZ BALIBEY Tel: 0312 207 00 72 - 73 DILEK ÜNLÜ Tel: 0212 336 53 72 Faks: 0212 336 53 91
YÖNETİM YERİ Kuştepe Mah.Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:12, Trump Towers, Kule:2, Kat: 21-22-23 34387, Şişli, İstanbul Tel: (0212) 410 32 00 Faks: (0212) 410 35 81 Baskı: Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu Organize San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İSTANBUL Tel: 0 216 444 44 03 Faks: 0 216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr, Sertifika No: 42716 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın türü: Yerel, aylık üyesidir. DB Okur Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 okurhizmetleri@doganburda.com DB Abone Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 Fax: 0212 410 35 12 -13 abone@doganburda.com www.doganburda.com Hergün saat 09.00-22.00 arasında hizmet verilmektedir.
© 1998 ELLE, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. tarafından Hachette Filipacchi Presse’in (Fransa) lisansıyla ve Lagardere Active Group’a bağlı olarak, T.C. yasalarına uygun şekilde yayımlanmaktadır. ELLE’de yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. ELLE® is used under license from the trademark owner, Hachette Filipacchi Presse, a subsidiary of Lagardère SCA The ELLE trademark and logo are owned in Canada by France-Canada Editions et Publications, Inc. and in the rest of the world by Hachette Filipacchi Presse (France), each LAGARDERE ACTIVE Group companies. ELLE is used under license from the trademark owners. CEO – Constance BENQUÉ CEO ELLE International Licenses - François CORUZZI SVP/International Director of ELLE - Valéria BESSOLO LLOPIZ SVP/Director of International Media Licenses & Syndication - Mickael BERRET ELLE Brand Management – Marketing Manager, Morgane ROHÉE - Editorial Manager, Trish NAGY TRAVIESO - Graphic Design Manager, Marine LE BRIS - Senior Digital Project Manager, Moda ZERE ELLE International Productions – Fashion Editor, Charlotte DEFFE / Beauty & Celebrity Editor, Virginie DOLATA ELLE Syndication – Deputy Syndication Team Manager, Marion MAGIS / Syndication Coordinator, Sophie DUARTE / Copyrights Manager – Séverine LAPORTE / Database Manager, Pascal IACONO www.ellearoundtheworld.com International Ad Sales House: LAGARDERE GLOBAL ADVERTISING
SVP/International Advertising – Julian DANIEL jdaniel@lagarderenews.com